Hakan TOPALOĞLU SAVAŞA EVET Savaşa evet!.. Savaş hemen şimdi!.. Gördük, inandık ve bildik ki; bildik sloganlardan ve gündelik seslenmelerden öteye geçmiyor sözlerimiz. Görüyoruz, inanıyoruz ve biliyoruz ki; hayatın ve günün “acı” gerçekleri, kelimeler ile açıklanıyor ama çözülmüyor. “Savaşa hayır, barış hemen şimdi” sloganları ile yaşamanın ve bu slogana sarılmanın savaşlara son vermediğini ve barışı da getirmediğini görsek de yıllardır; inatla ve biraz da ezberle bu sloganı kullanıyoruz. Ya da kimimiz kullanıyor bu sloganı ve kimimiz de dinliyor sadece… Sözlüklere bakarsanız savaş; “Savaş veya harp; ülkeler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki büyük gruplar arasında gerçekleşen topyekün silahlı mücadele. Savaşlar genellikle dini, milli, siyasi ve ekonomik amaçlara ulaşmak için gerçekleştirilir.” Barış ise, “genel anlamda düşmanlığın olmaması anlamında kabul görülür. Başka bir anlatımla kötülükten, kavgalardan,savaşlardan kurtuluş, uyum, birlik, bütünlük, sukunet, sessizlik, huzur içinde yaşamak” olarak da tanımlanabilir. Sınav sorularında bile bulabilirsiniz savaşları ve nedenlerini. Misal; 1364 yılındaki Sırp Sındığı Savaşı’nın iki sebebi varmış. Balkanlar’da ilerleyen Osmanlı’nın Edirne’yi ve Filibe’yi alması ile bu ilerlemenin durdurulmak istenmesi. Savaşları ve nedenlerini açık açık anlatan tarih kitapları, katliam denince ya sus pus olur ya da taraflı anlatımlara başlar. Yahudi Soykırımı’nı gün gün saat saat anlatan tarih, herhangi bir ülkedeki herhangi bir katliamı anlatırken savaşı anlatırken gösterdiği soğuk ve katı tutumunu bırakıp, ince ve sessiz hesapların içine girer. Misal; Cezayir’i işgal eden Fransa’nın ülkede yaptığı yıkım ve katliamı çoğumuz bilmeyiz. Ya da orada neler yapıldı da Maraş Katliamı iki günde ilimizi cehenneme çevirdi, bilmeyiz. Sıvas’ı da bilmeyiz. Tarih, güçlünün katliamını örter, gizler ya da sessizliğe teslim eder. Savaş yüzünden ölenler için “savaşta şehit oldular” der ve rakamların içinde “saygıyla” anar ölenleri tarih. Katliamda ölenler ise öldürülmüşlerdir, yitip gitmişlerdir ve artık yokturlar. O kadar. Savaşı kutsayan güçlüler, katliamın üstünü örter. Neden çıktığını bilmiyorsak savaşların ya da katliamların; ya da bize sunulan nedenleri sorgusuz sualsiz kabul eyliyorsak; gerçeği bilmekten öğrenmekten ve anlamaktan yana insanın hayat ile savaşına evet. Suruç’ta patlatılan bir bomba ile öldürülen insanlarımızın ardından “aniden,birdenbire ve durduk yere” ortaya çıkan savaşın bu garip ortaya çıkış nedenini niçinini nasılını bulup anlamaktan yana düşünen sorgulayan çabalayan insanın, düşüncesi sorgusu ve çabası ile savaşına evet. Savaşın kimin kimler ile savaşı, barışın kimin kimler ile barışı olduğunu bilmeden yaşayan ademoğlunun, savaşın ve barışın ne için ve kimler için yapıldığını bilmek anlamak ve ortaya çıkarmak adına, kendisi ve hayatı ile yapacağı savaş anlamında; savaşa evet. “Gaza gelmek”ten yana değil de gerçeklere gitmek anlamında; kendimiz ile yapacağımız savaşa evet. 1364 Sırp Sındığı Savaşı ile Balkanlar’da haçlılara karşı ilk zafer kazanılmış. Savaşın sonuçlarından sadece biri. Kaç insan ölmüş, yazmıyor tarih kitapları. Haçlılara karşı ilk zaferi kazanmak daha önemli. Bugün kaç insanımızı yitirdiğimiz, tıpkı bugünlerde olduğu gibi, rakamlardan ve siyasi konuşmalarda geçen bir iki cümleden ibaret olacak, yarınlarda. Savaşa evet demek lazım, savaş bizi bizden almadan. Savaş hemen şimdi. Birbirimiz ile barışmanın ilk koşulu: İnsanın aklı ve vicdanı ile savaşını aklın ve vicdanın kazanması.