ÖZEL EGE İLKÖĞRETİM OKULU SINIF : 6/A 96 PINAR DÖNMEZ 118 ALİCAN YURT 556 DEFNE MEVSİM 676 MİNE BARDAKÇI 776 UMUT BOSNALIER 897 ÇAĞRI KUZUCU DANIŞMAN ÖĞRETMEN: AHMET KANYILMAZ 2001-2002 İZMİR İÇİNDEKİLER Teşekkür.......................................................................................................1 Önsöz............................................................................................................2 1- İnsanoğlunun Uzay Serüveni...............................................................3 2- Yeni Adımlar..........................................................................................4 3- Güneş Sistemi.......................................................................................5 4- Güneş.....................................................................................................6 5- Merkür....................................................................................................7 6- Venüs.....................................................................................................8 7- Dünya.....................................................................................................9 8- Ay.......................................................................................................... 10 9- Mars.......................................................................................................11 10- Jüpiter...................................................................................................12 11- Satürn....................................................................................................13 12- Uranüs...................................................................................................14 13- Neptün...................................................................................................15 14- Plüton....................................................................................................16 15- Güneş ve Ay Tutulmaları.....................................................................17 16- Gel Git Olayları.....................................................................................18 17-Mars Projesi...........................................................................................19 -20 18-Ufolar......................................................................................................21-22 19-Kaynakça................................................................................................23 TEŞEKKÜR Proje konusunun seçiminde ve hazırlığında bizi yönlendiren ve yardımcı olan Sosyal Bilgiler öğretmenimiz Ahmet Kanyılmaz’a ve kaynaklarımızı bulmamıza yardımcı olan kütüphane görevlilerine teşekkür ederiz. ÖNSÖZ Astronot olmak, bir roketin içinde uzaya fırlatılmak , uzay denilen o yerde yaşamak... Bunlar size düş geliyor değil mi? Sizleri astronot olarak bir roketin içinde uzaya fırlatamayacağız, ancak bu proje sayesinde uzay hakkında bilgi sahibi olabileceksiniz. UZAY İNSAN OĞLUNUN UZAY SERÜVENİ Geceleri yapılan törenlerde şenlik amacıyla havaya fırlatılan ve renkli ışıklar saçan havai fişekler vardır. Bunların uzun bir geçmişi vardır. İlk fişekler milattan önce 3. yy 'da Çin'de kullanılmıştır. Bunlar, içlerine barut konulmuş bambu kamışlarıydı. Gerçekte bu basit havai fişekler, tarihin ilk roketleriydi. Çinlilerin bu durumun farkına varmaları yaklaşık 1300 yıllarını aldı. Daha sonraki bin yıl boyunca, bu etkili silahı Moğollar,Araplar,Avrupalılar,Amerikalılar da savaşlarda kullandılar. 2. Dünya Savaşı'nda füzelerin menzilleri ve güçleri arttı. Füze artık çok tehlikeli bir silahtı. Ne var ki bu etkili silah, 20.yüz yılın yarısına gelindiğinde bilimsel araştırmalara çok büyük katkıda bulunmaya, uzay araştırmacılarının itici gücü olmaya başladı. Savaşlar için geliştirilen füzeler, üzerlerinden yapılan birtakım değişiklerle, uzay araçlarını taşıyan roketlere dönüştürüldü. Bu yeni araçtan ilk yararlanan Sovyetler Birliği oldu; 1957'de Sputnik 1 adlı uyduyu Dünya yörüngesine oturtarak yepyeni bir dönemin, uzay çağının, kapılarını açtı. Dört yıl gibi kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği uzaya ilk insanı gönderdi;Yuri Gagarin. Hemen ertesi yıl, Sovyet uzay mühendisleri uzay istasyonu tasarımları üzerinde çalışmaya başladılar. Bu istasyonlardan kimi Dünya yörüngesinde dolanacak kimiyse Mars'la Dünya arasında konumlanacaktı. Sovyetler Birliği'nin uzay çağına hızlı ve hiç beklenmeyen bir giriş yapması bilim ve teknoloji alanında dünyanın önde gelen öteki uluslarını şaşırttı. Ama uzay çalışmalarını yürütebilecek güçteki ülkelerin sayısı çok değildi. Bunların başında da Amerika geliyordu. 2. Dünya Savaşı'nın en etkili füzelerini yapan Alman bilim adamlarıyla birlikte çalışan Amerikalılar da çok geçmeden gözlerini uzaya çevirdiler . AY YARIŞI 25 Mayıs 1961' de ABD Başkanı Kennedy 10 yıl içinde Aya insan indireceklerini açıkladı. Bu açıklamayla birlikte ABD ile SSCB arasında bir "Ay yarışı" başladı. Bu yarış sırasında Sovyetler Birliği, Luna ve Zond adlı projelerde, dördü başarısız 18 uzay aracını Ay'a yolladı . Amerikalılarsa Pioneer, Ranger, Surveyor, Lunar Orbiter ve Explorer adlı projelerde, dokuzu başarısız 25 Ay seferi düzenlendi. Sovyetlerin ve Amerikalıların Ay'a gönderdiği uzay araçlarından bir bölümü, yalızca Ay'ın yakınından geçerek Güneş'in çevresinde bir yörüngeye oturdu. Ama ötekiler Ay'ın yörüngesine girerek ya da yüzeye inerek çok değerli bilgiler gönderdi. Hatta bunlardan bir kaçı Ay'ın çevresinde birkaç tur attıktan sonra Dünya 'ya geri döndü. Sekiz yıl süren bu yarış, Apollo 11 uzay aracıyla Ay'a giden üç astronottan ikisinin 20 Temmuz 1969' da Ay yüzeyine inmesiyle sona erdi. Bu tarihten sonra Amerikalılar, beş kez daha Ay'a insan indirdiler. Sovyetler Birliği' YSE insansız araçlar göndermeyi sürdürdü. Gönderdikleri 10 araçtan ikisi, topladıkları toprak örnekleriyle birlikte Dünya 'ya geri döndü. Bu yarıştan sonra iki rakip, gözlerini komşu gezegenlere,Venüs ve Mars'a,diktiler. Amerikalıların yolladığı beş uzay aracına karşılık Sovyetler, Venüs'e 17 araç gönderdi. Mars'taysa durum eşitti.Her ikı ülkede Mars'a on üçer uzay aracı yolladılar. Sovyetler Birliğinin Venera 7 adlı uzay aracı Ağustos 1970'te Venüs'e inerek başka bir gezegene inen ilk araç oldu. Öte yandan Amerikalıların Viking 1 ve Viking 2 adlı uzay araçları da Temmuz ve Ağustos 1976'da Mars'a indiler. Gerçekte bu iki öncü ülke, Ay yarışından sonraki uzay çalışmalarının iki koldan yürütülüyordu. Bir yandan gezegenlere uzay araçları gönderiyor,öte yandan da çok önemli başka bir alanda çalışıyorlardı:Uzay istasyonları. Sovyetli bilim adamları daha 1960'ların başında uzay istasyonlarına yönelik çalışmaları vardı Ne var ki bu çalışmalar Ay yarışı yüzünden rafa kaldırılmıştı. Yarışın bitmesiyle birlikte bir yandan gezegenlere yönelik çalışmalar hızlandırıldı bir yandan da hemen bu projeler gündeme geldi. Sovyetler Birliği ilk iki uzay istasyonu Sal yut 1 ve Sal yut 2'yi 1971 ve 1973'te fırlattı. Ama bu istasyonlarda bilimsel çalışmalar hiç yapılamadı. Sal yut 2'den bir ay kadar sonra ABD Skylab adlı uzay istasyonunu yörüngeye oturttu. Amerikalı astronotlar Skylab'e üç kez gittiler ve toplam 171 gün uzayda kaldılar. Uzay istasyonu yarışını da ABD kazanmıştı. Amerikalı bilim adamları ve mühendisler uzay istasyonları yerine artık uzay mekikleri ile ilgilenmeye başladılar. Sovyetler Birliği 'YSE daha sonra yedi uzay istasyonu fırlattı ve bu alanda eşsiz bir deneyim ve bilgi birikimi elde etti. Şu an Dünya çevresinde dönmekte olan Mir uzay istasyonunda 12 yıldır bilimsel ve teknolojik araştırmalar yapılmaktadır. YENİ ADIMLAR Amerikalılar ilk uzay mekiğini 1981'de fırlattılar. Bugüne değin uzay mekikleriyle Dünya yörüngesine 90'dan fazla sefer gerçekleştirilmiştir. Bilim adamları yaklaşık 20 yıldır kullanımda olan uzay mekiklerinin yerine,kendi kendine havalanıp inebilen ve yılda 50 kez uzaya çıkabilecek yeni bir mekik üzerinde çalışıyorlar. Günümüz uzay çalışmalarında ülkeler arasında artık herhangi bir yarış söz konusu değildir. Aksine Amerika ve Rusya dahil birçok ülke,gelmiş geçmiş en büyük uluslararası bilimsel çalışma olan Uluslararası Uzay İstasyonu'nu kurmak için el ele çalışıyorlar.2004 yılında bitmesi planlanan bu uzay istasyonu 21.yüzyılda bilimin itici gücü olacaktır. İnsanlar yalnızca 40-50 yıldır uzaya yönelik çalışmalar yürütüyor. İnsanlık tarihi içinde gerçekten de çok küçük bir dilim olan bu zaman içinde yapılanlar,yukarda anlatılanlarla da sınırlı kalmıyor. Tüm bunların yanı sıra Güneş'e,Jüpiter'e,Satürn'e, astroitlere ve kuyrukluyıldızlara,hatta Güneş Sistemi'nin dışına,uzay araçları gönderildi,bugün Dünyanın çevresinde 500 dolayında yapay uydu dolaşıyor. Bugünlerde uzay çalışmalarının bir başka büyük hedefi daha var:Mars. Yeniden ilgi odağı olan "Kızıl Gezegen"e,son üç yıl içinde biri Rusya'ya,biri Japonya'ya ve dördü de ABD'ye ait altı uzay aracı yolandı. Yirmi yıl içinde de Mars'a insan indirmeyi hedefliyor bilim adamları. GÜNEŞ SİSTEMİ Güneş Sistemi, Güneş adını vermiş olduğumuz bir yıldız , bu yıldızın çevresindeki belirli yörüngelerde bulunan 9 gezegen ve çok sayıda küçük gökcisminden oluşmaktadır. Güneş Sistemi'nde yer alan gezegenlerin isimleri sırası ile Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton dur. Evrende sayısız yıldız olduğu tahmin edilmektedir. Bu yıldızlar belli galaksilerde yer alır. Güneş Sistemi de Samanyolu Galaksisi'nin bir elemanıdır. Samanyolu Galaksisi içinde %90'nının büyüklüğü güneş kadar olan 100 milyar yıldız olduğu tahmin edilmektedir. Bu yıldızlardan her birinin çevresinde 9 gezegen olduğunu düşünürsek (bazı yıldız sistemlerinde çok daha fazla gezegen vardır.) sadece Samanyolu Galaksisi'nde 1 trilyona yakın gezegen olduğu sonucuna ulaşırız. Tüm evreni ele alırsak sayılarla ifade edemeyeceğimiz bir sonuç ortaya çıkar. Evrende keşif bekleyen sayısız gezegen olmasına rağmen insan oğlunun henüz Güneş Sisteminde ki gezegenler hakkındaki bilgileri bile çok yetersizdir. İnsan oğlunun evren ve gezegenler hakkındaki araştırmaları çok eskilere dayansa da ancak günümüzde bu araştırmalar bilimsel boyut kazana bilmiştir. Son yıllarda uzaya yollanan uzay araçları ve sondalar sayesinde çok değerli bilgiler edinilmişse de bu güne kadar uzay bilimi konusunda yapılabilen en büyük gelişme Ay'a ayak basmak olmuştur. Güneş sisteminde, diğer tüm galaksi ve sistemlerde de olduğu gibi belli bir düzen vardır. Her gezegen kendisine ait yörüngesinde hiç bir sapma yapmadan dönmektedir. Aynı zamanda yörüngesi yada ekseni etrafındaki dönme süresi hiç değişmeden sabit kalmaktadır. Bu yörüngeler ve periyotların hepsi matematiksel bir düzen içerisindedir. Bu düzeni ilk olarak keşfedin kişi Keplerdir. Kepler çalışmaları sonucunda Güneş Sistemi'ndeki tüm gezegenlerin periyotlarının bir formüle bağlı olduğunu bulmuştur. Bu formül deki orantı "Bolde Yasası" olarak bilinir. Bilim adamları evrenin yaradılışını, evrenin yoktan var edildiğini kabul eden "Big Bang" teorisi ile açıklamaktadırlar. Bu teoriye göre; "Evren, yaklaşık 15 milyon yıl önce sıfır hacim ve sonsuz yoğunluğa sahip olan bir yokluğun şiddetle patlaması sonucunda oluşmuştur". "Big Bang" teorisi evrenin yaradılışı ile ilgili teoriler arsında en çok kanıtı bulunan ve en çok kabul edilenidir. Güneş Sisteminin oluşumu hakkında ise hiç biri tam olarak kabul görememiş bir çok teori bulunmaktadır. Güneş Sistemi'nin oluşumuyla ilgili bilinen ilk teori Decartes'e aittir. En çok destek toplayan teoriye ise, Samanyolu Galaksisi'nde yer alan büyük bir gaz toz bulutunun bir kısmı zamanla yoğunlaşarak Güneş'i ve diğer gezegenleri oluştuğunu iddia etmektedir. Bu teori en mantıklı teori olarak kabul edilse de cevaplayamadığı bir çok soru vardır. Günümüzde uzay araştırmalarının devam ettiğini söylemiştik. Şimdilik bu araştırma ve çalışmalar yetersizmiş gibi görünse de muhakkak insan oğlunun içinde var olan araştırma ve bilinmeyeni öğrenme isteği, bu çalışmaların artarak devam etmesini sağlayacaktır. Kim bilir belki bir gün evren hakkındaki tüm sorulara cevap buluna bilinir. GÜNEŞ Evrendeki sayısız yıldızdan sadece biri olan Güneş, Samanyolu Galaksisi'nde yer almaktadır. Güneş, üzerinde yaşadığımız gezegenin de içinde bulunduğu Güneş Sistemi'nin merkezini oluşturur. 4,65 milyar yaşımda olduğu tahmin edilen bu dev enerji kaynağının yarı çapı 7x105 km yani dünya yarıçapının 100 katıdır. Eliptik düzlem normaliyle 75° 15' açı yapan Güneş, ekseni etrafındaki dönüşünü yaklaşık 27 günde tamamlar. Güneşin merkez sıcaklığı 10 milyon derece, dış sıcaklığı ise 5700 K° dır. Başlangıçta 2x1030 kg' lık kütlesinin %73’lük kısmının hidrojenden, geri kalan kısmını ise helyumdan oluştuğu tahmin edilmektedir. Güneşin bu bitmez tükenmez ısıyı nasıl ürettiği sorusu, ilk zamanlar insanların kafasını en çok meşgul eden soru olmuştur. Fakat günümüzde güneşin bu ısı enerjisini içindeki hidrojeni çekirdek füzyonu ile helyuma çevirerek elde ettiği anlaşılmıştır. Ve Güneş çekirdek füzyonu sayesinde çevresine 4x1026 Watt' lık güç yaymaktadır. Başlangıçta %73 hidrojen olan hidrojen oranının günümüzde %38'e düştüğü tahmin edilmektedir. Bu tahmine dayanarak güneşin ömrünü yarıladığını söyleyebiliriz. Güneş yüzeyi tabakalardan oluşmuştur. Bu tabakalara çekirdekten yüzeye doğru sırasıyla fotosfer, kromosfer ve korona isimleri verilmiştir. Güneşin görünür yüzeyini 500 km kalınlığındaki fotosfer tabakası oluşturmaktadır. Bu tabakanın sıcaklığı 6000 K° kadardır. Fotosfer tabakasının hemen üstünde 2500 km kalınlığındaki kromosfer tabakası yer almaktadır. Bu tabakanın sıcaklığı en üst kısımda 105 - 106 K° 'ye kadar yükselebilir. Bu tabakadan hemen sonra genişliği gezegenlere kadar uzanan korona tabakası yer alır bu tabakanın ortalama sıcaklığı 106 K° kadardır. Güneşin katmanları arasındaki manyetik alan şiddeti büyük değişiklikler gösterir ve bu değişikliklerin sonucunda bir çok olay gözlenir. Örneğin Güneş lekeleri, manyetik alan düzensizliği sonucunda o alandaki sıcaklığın çevreye göre düşmesinden kaynaklanır. Güneşin korona tabakasından gezegenler arsı ortam yayılan elektrik yüklü taneciklerin oluşturduğu etkiye Güneş Rüzgarı adı verilmektedir. Güneşe yaklaşan kuyruklu yıldızların kuyrukları bu rüzgarın etkisi ile güneşe ters yönde uzanırlar. Güneş Rüzgarı, proton, elektron ve %5 kadar helyum çekirdeği ile az miktarda daha ağır atomlardan oluşmuştur. MERKÜR Merkür güneş sistemindeki en küçük ikinci gezegendir ve güneşe en yakın olan gezegen olma unvanını taşır. Güneşe olan ortalama uzaklığı 57.9 milyon kilometredir. Çapı çok küçük olmasına rağmen(4878 kilometre), çapına göre büyük bir çekirdeği vardır. Bu çekirdeğin %65'i demirden oluşmuştur. Fakat çekim gücü çok yüksek değildir, oluşturduğu manyetik alan yaklaşık olarak dünyadakinin 100/1'i kadardır. Güneşe en yakın gezegen olmasından dolayı gündüz sıcaklığı 427 C° 'ye kadar ulaşır. Bir atmosferi olmadığı için bu sıcaklığı tutamaz ve geceleri sıcaklığı -173 C° 'ye kadar iner. Merkür güneşe yakın olduğu için gün doğumunda ve gün batışında çıplak gözle güneşin yanında parlak bir yıldız gibi gözlenebilir. Merkür ilk olarak 1974 yılında Mariner 10 adlı uzay sondası ile incelenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda Merkür ile ilgili kesin olmasa da büyük bulgular elde edilmiştir. Bu inceleme sayesinde Merkür gezegeninde su ve hayat olmadığı kesin olarak tespit edilmiştir. Merkür'ün yüzeyi derin kraterlerle kaplıdır. Bunun nedeni bir atmosferinin olmayışıdır. Ay'da da olduğu gibi atmosferi olmayan Merkür yüzeyine sayısız meteor çarpmış ve irili ufaklı derin kraterler oluşmasına neden olmuştur. Merkür yüzeyinin teleskoplarla net bir şekilde incelenmesi zordur. Fakat Mariner 10 uzay sondasının göndermiş olduğu resimler sayesinde yüzeyi hakkında bilgi edinilmiş ve buna bağlı olarak iç yapısı hakkında tahminlerde bulunulmuştur. Çoğunlukla çarpma ve volkan kraterlerinden oluşmuş yüzeyde büyük ve geniş ovalar da yer almaktadır. Özellikleri : Güneşe Olan Uzaklığı 57.900.000 km Yarı Çapı 2438 km Kütlesi 0.33 x 10 24 kg Yoğunluğu 5427 kg/m3 Atmosferik Basınç yok Sıcaklığı +423 C° , -183 C° Görünür Parlaklığı -1.2 m Güneş Etrafında Dönme Süresi 88 gün Kendi Ekseninde Dönme Süresi 59 gün Dönme Hızı 47.87 km/sn VENÜS Venüs, Merkür'den sonra güneşe en yakın 2. gezegendir. Kütlece dünyaya yakın bir büyüklüktedir. Ve kendisine ait bir atmosfere sahiptir. Gün doğumunda ve gün batımında güneşe yakın olarak, dünyadan çıplak gözle rahatlıkla görülebilir (Halk tarafından Çoban Yıldızı olarak ta bilinir). Güneş ve aydan sonraki en parlak gök cismidir. Venüs'ün diğer gezegenlerden farklı ve ilginç yanları vardır, bunlardan en ilginci 1 yılının 1 gününden daha uzun olmasıdır. Yani güneş etrafındaki dönme hızı kendi ekseni etrafındaki dönme hızından daha fazladır. Güneş etrafındaki dönme süresi 224 gün, kendi ekseni etrafında dönme süresi ise 243 gündür. Ayrıca Venüs diğer gezegenlerin tam tersi yönde dönmektedir. Diğer gezegenlerin hepsi saat yönünde dönerken Venüs saatin tersi yönünde ve çok yavaş bir şekilde dönmektedir. Bu farklılıkların nedeni hala anlaşılabilmiş değildir. Çıplak gözle çok rahat görüle bildiği halde en iyi teleskopla bile yüzeyi incelenemez. Bunun nedeni çok yoğun bir atmosfere sahip olmasıdır. %93 oranında CO2 (karbon di oksit) ve %2 oranında N2 (azot) ile az miktarda değişik gazlardan oluşmuş olan atmosfer güneşten gelen ışınları bir ayna gibi geri yansıtır. Bu olay gezegene müthiş bir parlaklık kazandırırken, yüzeyinin incelenmesini zorlaştırır. Venüs'ün yoğun atmosferi nedeni ile basıncıda çok yüksektir. Yaklaşık olarak dünyadakinden 100 kat daha fazla basınca sahiptir. Atmosfer yoğunluğu ise dünyadakinin 70 katı kadardır. Ayrıca atmosferinde azda olsa yer alan H2SO4 ve HCL gibi asitler yağmur şeklinde gezegen üzerine yağmaktadır. Bu nedenle dünya üzerindeki hiçbir canlının bu gezegende yaşayabilmesi mümkün değildir. Venüs güneşe yakınlık açısından Merkür'den daha uzak olmasına rağmen sıcaklığı daha yüksektir. Bunun nedeni atmosferinin olmasıdır. Bu yoğun atmosfer güneşten gelen ışınların büyük bir bölümünü geri yansıtsa da küçük bir kısmını içeri alır ve dışarı çıkmasına izin vermez bu da sera etkisi yaparak gezegenin günden güne ısınmasına neden olmaktadır. Gezegenin şu anki sıcaklığının 325 C° ‘ nin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Venüs yüzeyi hakkında Amerikan Mariner ve Rus Venera sondaları inceleme amaçlı kullanılmış ve kızıl ötesi de olsa yüzey resimleri çekilmiştir. Bu resimlerden Venüs yüzeyinin düz ovalar, vadiler ve derin olmayan kraterlerle kaplı olduğu anlaşılmıştır. Gezegen üzerinde Ishtar Terra ve Aphrodite Terra adını taşıyan iki yüksek plato gezegenin %11' ini kaplamaktadır. Kraterlerin derin olmamasının nedeni gezegenin ,yoğun atmosferi sayesinde kendisine çarpacak olan meteorların hızını kesebilmiş olmasıdır. Özellikleri : Güneşe Olan Uzaklığı 108.000.000 km Yarı Çapı 6051.8 km Kütlesi 4.86 x 1024 kg Yoğunluğu 5243 kg/m3 Atmosferik Basınç 60 atü Sıcaklığı 231 K° Görünür Parlaklığı -4 m Güneş Etrafında Dönme Süresi 224 gün Kendi Ekseninde Dönme Süresi 243 gün Dönme Hızı 35.02 km/sn DÜNYA Üzerinde yaşadığımız gezen, dünyanın yarıçapı 6400 km ve yoğunluğu 5,52kg/m3'dür. Güneşe yakınlık bakımından üçüncü sırada yer alan dünya ile güneş arasındaki uzaklık 1.5 x 10 8 km'dir. Ve bu uzaklık 1 AB. (Astronomik Birim) olarak kabul edilmiştir. Güneş sistemindeki diğer gök cisimleri arasındaki mesafeler de genellikle bu birim kullanılarak belirtilir. Yapay uyduların kullanılmaya başlaması ile dünyanın tam şekli belirlenmiş ve bu şekle Geoit adı verilmiştir. Dünyanın konumu, atmosferi ve iç yapısı üzerinde yaşam barındırabilmesi için en uygun şekildedir. Güneş sisteminde ve bilinen tüm gezegenler arasında yaşama el verişli tek gezegen dünyadır. Koruyucu bir kılıf görevi gören atmosferi sayesinde meteor çarpmalarına ve güneşin yaydığı zararlı ışınlara karşı gezegen korunur. Dünyanın iç yapısı üç katmandan oluşmaktadır. Bu katmanlardan en dışta bulunan ve yaşamaya elveriş olana kabuk adı verilmektedir. Tüm canlı yaşamını üzerinde bulunduran, o bu katmanın ortalama kalınlığı 30 km kadardır. Kabuğun hemen altından başlayıp çekirdeğe kadar devam eden tabakaya manto adı verilir. 5100 km derinliğe kadar inen manto tabakasının kabuğa yakın olan bölümü kırılgan kayalardan oluşmaktadır. Dünyanın merkezindeki ısı 5000 C° civarında olduğundan mantonun çekirdeğe yakın bölümü erimiş kayalardan oluşmaktadır. Manto tabakasındaki basınç nedeni ile erime noktaları yükselen demir ve magnezyum katı halde bulunurlar. Dünyanın merkezini oluşturan çekirdek ise %90 oranında sıvı demirden oluşmaktadır. Bunun nedeni çekirdekte tahminen 3 milyon Atom olan basınç altında demirin erime noktasının 8000 C°'yi bulan çekirdek ısısından düşük olması olarak açıklaya biliriz. Çekirdekte bulunan sıvı demirin konfeksiyon akımları ile ortaya çıkardığı dinamo etkisi, Dünyanın manyetik alanını oluşturur. Dünya yüzeyini 100km yukarısından başlayan manyetik alan yaklaşık 6500km yüksekliğe kadar uzanır. Son yıllarda elde edilen veriler ile bu manyetik alanın bir zırh gibi dünya yüzeyini ısı ve benzeri tehlikelerden koruduğu anlaşılmıştır. AY Yarıçapı 1738 km olan ayın kütlesi xxx'dir. Dünyanın tek uydusu olan ay dünya çevresindeki yörüngesini sabit bir yıldıza göre ortalama 27.32166 günde tamamlar. Buna sideral periyot adı verilir. Dünyadaki her hangi bir noktaya göre ayın güneşle aynı hizaya iki kez gelişi arasında 29,53059 gün vardır buna ise sinodal periyot denir. Ay takvimi sinodal periyoda göre düzenlenmiştir. Ayın safhaları yaklaşık 19 yılda bir aynı güne denk gelir. Ayın oluşumu henüz tam bir cevap bulamamıştır. Güneş sistemi ve dünyanın oluşumu hakkında birçok teori öne sürülmüş olmasına rağmen ayın oluşumu ile ilgili gerçekçi bir teori yoktur. İleri sürülen üç değişik teori bulunmaktadır. Bunlardan ilki George H. Darvin’e aittir. Bu teoriye göre Ay, dünya üzerinde oluşan merkez kaç kuvvetleri ve güneşin oluşturduğu çekim kuvvetin den kaynaklanan rezonans sonucu dünyadan kopmuştur. Bu teoriye parçalanma teorisi denir. Fakat Roche Limiti gereğince dünyadan kopan bir parçanın ayın bulunduğu noktaya gelmeden parçalanması gerekmektedir. Bu nedenle parçalanma teorisi geçerliliğini yitirmiştir. Diğer bir teoriye göre ise dünyayı oluşturan gaz bulutundan ayrılan bir halka daha sonra da ayı oluşturmuştur. Bu teori ise Roche'ye aittir ve kardeş hipotezi olarak adlandırılmaktadır. Bu teorilere göre daha mantıklı temellere dayanan ve T.J.J See tarafından 1909'da ileri sürülen diğer bir teoriye göre ise ay daha önce başka bir gezegenin uydusuyken, yörüngesinden sapmış ve dünya yakınlarından geçerken dünyanın çekin alanına kapılmıştır. Bu teorinin doğruluğunun kanıtlanması için dünya ve Ay'ın kimyasal özelliklerinin farklı olması gerekmektedir. Fakat 1969 yılında aydan alınan ilk örneklerin incelenmesi ile yakalanma teorisi zayıflamıştır. Ay'ın oluşumu ile ilgili günümüzde de geçerliliğini koruyan bir hipotez yoktur. MARS Mars güneşe yakınlık bakımından dördüncü gezegendir ortalama güneş mars uzaklığı 227.4 milyon kilometredir. Gök yüzünde kırmızı renkte görünür ve kendisine ait bir atmosferi vardır. Büyüklük olarak yaklaşık dünyanın yarısı kadardır (yarı çapı 3200 km). Gündüz ekvator sıcaklığı 10 C° civarlarına ulaşır, fakat atmosferi bu sıcaklığı tutabilmesi için yeterli olmadığından, geceleri sıcaklığı -75 C° 'ye kadar düşer. Kutuplarındaki sıcaklık ise -120 C° kadardır. Marstaki atmosfer basıncı altında bu sıcaklık CO2 'in donma sıcaklığı olduğundan kutuplarda CO2 buzları bulunmaktadır. Mars günü dünya gününden yalnızca yarım saat daha fazladır fakat dünyaya göre güneşe daha uzak olduğu için bir yılı 687 gündür. Marsı atmosferinde dünyadakine benzer olarak H, O, CO ve CO2 belirlendiği halde dünyada bol olarak bulunan Ni bulunmamaktadır. 1877 yılında marsın iki uydusu bulunmuştur. Bunlar ancak çok iyi teleskoplarla gözlenebilen Phobos ve Deimos tur. Bilindiği gibi yıllarca Marsta yaşam olduğu düşünülmüştü, bu teori için gerçekten geçerli sebepler vardı. Marsta da dünyadaki gibi eksen eğikliği olduğundan mevsimler oluşur. Değişik mevsimlerde yer kabuğunun değişik renkler alması yıllarca astronomların marsta bitkisel yaşam olduğuna inanmalarına neden olmuştur. Ayrıca mars yüzeyinde yer alan geniş kanalların marslı yaratıklar tarafından kutuplardan ekvatora su götürmek için yapıldığı sanılmaktaydı. Fakat ilki 1965'de olmak üzere yollanan bir çok uzay sondası sayesinde marstaki bu kanalların tamamen kendiliğinden var olduğu anlaşılmıştır. Mars yüzeyi de ay yüzeyi gibi volkanik ve çarpma kraterleriyle doludur. 1965'den başlayarak yollanan uzay sondaları sayesinde elde edilen yüzey şekillerine isimler verildi. Tharsis bölgesinde artık etkinlik göstermeyen Olympus Mons, Ascraeus Mons, Pavonis Mons ve Arsia Mouns volkanları marsın en dikkat çekici yüzey şekilleridir. Bu volkanların çevresinde meteorların açtığı kraterlere rastlanmaz. Çünkü buradaki kraterler zamanla lav ile dolmuştur. Ayrıca ekvator bölgesinden başlayarak 3000 km doğuya doğru uzanan bir vadi, sonra kuzeye kıvrılarak Chryse'ye varır. Bu vadi bazı yerlerde 100 km genişliğe ve 6 km derinliğe sahiptir. Bu denli bir vadinin yalnızca akarsular tarafından oyulabileceği düşünülmektedir. Bu da daha önce Mars yüzeyinde suyun var olduğuna inanılmasını sağlamıştır. Özellikleri : Güneşe Olan Uzaklığı 227.400.000 km Yarı Çapı 3200 km Kütlesi 0.64 x 1024 kg Yoğunluğu 3933 gr/cm3 Atmosferik Basınç ---- Sıcaklığı -25 C° Görünür Parlaklığı 1.2 m Güneş Etrafında Dönme Süresi 687 gün Kendi Ekseninde Dönme Süresi 25 saat Dönme Hızı 24.13 km/sn JÜPİTER Jüpiter, 71370 km ekvator yarı çapı ile Güneş Sistemindeki en büyük gezegendir ve Güneş'e yakınlık bakımından 5. sırada yer alır. Kütlesi yaklaşık olarak dünya kütlesinin 318 katıdır. Bu dev gezegen Güneş çevresindeki turunu 11.86 yılda tamamlar. Çok büyük bir gezegen olduğu için küçük bir teleskopla bile ekvatora paralel olarak uzanan farklı renkteki kuşakları seçilebilir. Jüpiter hakkında ne yazık ki halen kesin bilgiler bulunmamaktadır. Yüzeyi atmosferi ve uyduları hakkında sadece tahminlerde bulunulmaktadır. Bu tahminlere göre çok yoğun bir atmosferi ve de küçük bir çekirdeği bulunmaktadır. Gezegenin içi hakkında yapılan tahminlere göre saf hidrojen veya %1-2 helyum içeren hidrojen ve %1-2 oranında diğer elemanlardan oluşmuştur. Jüpiter güneşten aldığı enerjini yaklaşık olarak 2.5 katını çevresine yaymaktadır bunun nedenini gezegendeki gravitasyonel çökmenin hala sürmesi olarak tahmin edilmektedir. Jüpiter'in çevresinde 6500 km genişliğinde ve bir kaç km kalınlığında bir halkası bulunmaktadır. Bu dev gezegen çok büyük bir manyetik alana sahiptir. Bu alan sayesinde bilinen 16 uydusu bulunmaktadır. Fakat gezegenin uydularının 16 ile sınırlı olmadığı ve başka uydularının da bulunduğu tahmin edilmektedir. Jüpiter hakkındaki ilk bilgiler Nasa 'nın 70'li yıllarda gönderdiği Pioneer10 ve Pioneer11 uzay sondaları tarafından elde edilmiştir. Fakat Jüpiter hakkındaki en önemli bilgiler 1995 yılında Jüpiter'e ulaşan Galileo uzay sondasından alınmıştır. Galileo'nun gönderdiği bilgiler sayesinde Jüpiter'in 4 büyük uydusu (Io, Europa, Ganymede ve Callisto) bulunmuş ve bunlara Galileo uyduları adı verilmiştir. Bu 4 Uydu gezegen ile aynı yönde dönmektedir. Fakat daha sonra bulunan küçük ve gezegene daha yakın olan uydular gezegene zıt yönde dönmektedir. Bu uydular içinde en ilginci Europa uydusudur. Dünyadan yapılan incelemelerle bu uydunun yüzeyinin su buzlarıyla kaplı olduğu ve hiç bir çarpma kraterinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu uydunu üzerinde yer alan ve değişik yönlerde düzgün olarak uzanan çatlaklar, yüzeydeki buzların attaki sıcak bir deniz üzerinde yüzdüğünün sanılmasına neden olmuştur. Bu da bu uydu üzerinde canlı olabilme olasılığını artırmaktadır. Özellikleri : Güneşe Olan Uzaklığı 778.000.000 km Yarı Çapı 71370 km Kütlesi 1898 x 10 24 kg Yoğunluğu 1326 kg/m3 Atmosferik Basınç ---- Sıcaklığı 110 K° Görünür Parlaklığı -2.0 m Güneş Etrafında Dönme Süresi 11.86 gün Kendi Ekseninde Dönme Süresi 9.9250 saat Dönme Hızı 13.07 km/sn SATÜRN Güneş Sisteminin ikinci büyük gezegeni olan Satürn'ün yarı çapı 60400 km’ dir ve 1.433.000.000 km ’lik mesafe ile güneşe yakınlıkta 6. sıradadır. Gezegen teleskopla incelendiğinde yeşilimsi bir renkte görünür ve çıplak gözle görülebilen en uzak gezegendir. Neredeyse tümü gazlardan oluşan bu gezegenin yoğunluğu çok küçüktür. Ortalama 700 kg/m3 yoğunluğu ile Güneş Sistemi'nde en küçük yoğunluğa sahip olan gezegendir. Güneşe olan uzaklığı nedeni ile yüzey sıcaklığı yaklaşık olarak -150 Cº dir. Vogayer aracından alınan kızılötesi bilgilere dayanılarak gezegendeki hidrojen/helyum oranı 9/1 olarak saplanmıştır. Satürn'ün çevresine yaydığı ısı enerjisi güneşten aldığı ısı enerjisinden daha fazladır. Gezegenin çevresindeki halkalar yıllarca bir sır olarak kalmış ve gezegene insanların büyük ilgi göstermesine neden olmuştur. Bu halkalar ilk olarak Galileo uzay aracı tarafından gözlenmiştir fakat ne olduğu ancak Huygens tarafından 1655'te açıklanmıştır. Gezegen çevresinde araştırma yapan sondalar. Halkaların yapısı ve içeriği hakkında bize bazı bilgiler verdi. Bu bilgilere dayanılarak en dıştaki halkadan en iç teki halkaya doğru sırası ile A, B, C, E, F ve G isimleri verilmiştir. Bu araştırmalarda halkaların sanıldığından daha karmaşık bir yapıya sahip olduğu ve çok sayıda çemberden oluştuğu anlaşıldı. Halkaların arkasındaki yıldızların parlaklığı görülebildiği için halkaların genişliğinin yalnızca 20 km kadar olabileceği tahmin edilmektedir. Ayrıca halkaların oluşumu hakkında, evrende daha önceleri başıboş dolaşan ufak meteor ve buz parçaları gibi değişik cisimlerin Satürn'ün çekim alanına yakalanmaları sonucu oluştuğu tahmini kabul edilmektedir. Halkaların Özellikleri; Halka A B C D E F G İç ve dış yarıçap (km) 119.800 - 136.600 90.500 - 117.100 74.600 Belirsiz 210.000 - 294.600 139.200 168.00 Gezegenin bilinen 17 tane uydusu vardır. Keşfedilen ilk uydusu 1655 yılında bulunan Titan dır. Titan aynı zamanda Satürn'ün en büyük uydusudur. Titan, yoğun ve portakal renkli bir atmosfere sahiptir. Yüzey basıncının 1,5 atmosferden daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Atmosferin yapısında azot, metan ve %12 oranında argonla az miktarda moleküller hidrojen içerir. Gezegenin tüm uydularının yüzeyleri çarpışma izleri ile doludur. Titanın ile birlikte 8 uydunun keşfinden sonra Voyager sondası ile 8 yeni uydu daha keşfedildi. Yeni keşfedilen küçük uyduların şekillerinin ve yörünge hareketlerinin daha düzensiz olduğu anlaşılmıştır. Özellikleri : Güneşe Olan Uzaklığı 1.433.000.000 km Yarı Çapı 60400 km Kütlesi 568.46 x 10 24 kg Yoğunluğu 687 kg/m3 Atmosferik Basınç ---- Sıcaklığı -150 Cº Görünür Parlaklığı -2.0 m Güneş Etrafında Dönme Süresi 29.44 yıl Kendi Ekseninde Dönme Süresi 10.656 saat Dönme Hızı 9.69 km/sn URANÜS Uranüs, 2.872.460.000 km’ lik mesafe ile güneşe yakınlık sırasında 7. gezegendir. 1781 yılında Sir W. Herschel tarafından gözlenmiştir. Çapı yaklaşık olarak 25600 km kadardır. 17 saat civarında tamamladığı eksen periyodunu yuvarlanarak yapar. Bu nedenle kutuplardaki basıklığı yüksektir. Güneşe olan uzaklığı nedeni ile hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktır. Gezegenin yapısı ve atmosferi hakkındaki bilgiler çoğunlukla tahminlere ve 1986 yılında gezegenin yakınlarından geçen Voyager 2 sondasından alınan bilgilere dayanmaktadır. Bu bilgiler ışığında; gezegenin, hidrojen bakımından zengin, metan ve helyum içeren çok yoğun bir atmosfere sahip olduğu, yüzey sıcaklığının -221 Cº civarlarında olduğu, dünyanınkinden daha büyük bir manyetik alana sahip olduğu ve kayalık bir çekirdeğinin bulunduğu gibi tahminler ileri sürülmektedir. Uranüs'ün şu ana kadar gözlene bilinmiş 17 uydusu bulunmaktadır. Bu uydulardan ikisi olan Titana ve Oberon gezegeni ilk gözlemleme unvanına da sahip olan Sir W. Herschel tarafından gözlenmiştir. 1948 yılına kadar beş büyük ana uydusu gözlenile bilinmişti. Fakat 1986'da Voyager 2 sondası bu uydulara ek olarak 10 küçük uydu daha bulmuştur. 31 Ekim 1997'de ise yarı çapları 160 ve 80 km olan iki uydu daha gözlenmiştir. Gezegenin çevresinde 9 ince halka bulunmaktadır. Bu halkalar 10 Mart 1997 yılında bir yıldızın gezegenin arkasında kalması sonucunda yapılan gözlemler ile keşfedilmiştir. Halkalar gezegenin merkezinden 42000 km sonra başlamaktadır ve en genişi bile kalınlığı bile 10 Km 'den fazla değildir. En içten dışa doğru halkalara 6, 5, 4, α, β, γ, δ, ε isimleri verilmiştir. Sırası ile bu halkaların gezegenin merkezine olan uzaklıkları 41980, 42360, 42663, 44844, 45799, 47323, 47746, 48423 ve 51000 km dir. En dıştaki halka olan ε halkası elips şeklindedir ve her iki ucunda yarıçapları 40-50 km olan iki uydu yer almaktadır. Özellikleri : Güneşe Olan Uzaklığı 2.872.460.000 km Yarı Çapı 25600 km Kütlesi 86,832 x 10 24 kg Yoğunluğu 1270 kg/m3 Atmosferik Basınç ---- Sıcaklığı -221 Cº Görünür Parlaklığı 5.8 m Güneş Etrafında Dönme Süresi 84 yıl Kendi Ekseninde Dönme Süresi 17 saat Dönme Hızı 6.81 km/sn NEPTÜN Neptün güneşe Plüton'dan sonraki en uzak gezegendir. Neptün'ün yörüngesi Plüton gezegenin yörüngesi ile kesiştiği için güneş etrafındaki turunun bir bölümünde Plüton gezegeninin arkasında kalarak güneşe en uzak gezegen olur. Fakat Plüton'a göre daha kısa süre arkada kaldığı için, Güneşe en uzak ikinci gezegen olarak kabul edilir. Gezegenin bulunması tamamen matematiksel hesaplamalara dayanmaktadır. Uranüs gezegeninin yörüngesinde ki düzensizlikleri inceleyen Le Verriner, 1845 yılında Uranüs gezegeninin yörüngesindeki düzensizliklerin daha dışarıdaki bir gezegenden kaynaklandığını buldu ve yaptığı hesaplamalar sonucunda elde ettiği koordinatları Gaile adındaki astronoma bildirdi. Gaile elindeki verilere dayanarak yaptığı çalışmalar sonucunda 1846 yılında Neptün gezegenini gözlemlemeyi başardı. Güneşe olan uzaklığından dolayı Neptün gezegeni hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır. Fakat gezegenin yakınlarından geçen Voyager 2 uzay sondasından alınan bilgilere göre, gezegen 22300 km ‘lik yarı çapa sahiptir ve kendi ekseni etrafındaki dönüşünü 17.24 saatte tamamlamaktadır. Neptün gezegeninin bilinen iki uydusu bulunmaktadır. Bunlardan 2000 km yarı çaplı Tirion 1846'da Lössel tarafından bulunmuştur. Gezegenin ikinci uydusu olan Nereid ise 1949 yılında Kuiper tarafından keşfedilmiştir. Nereid güneş sistemindeki en büyük dış merkezliliğe sahip olan uydudur. Bu neden uydunun Neptün'den uzaklığı 1.3x10 6 km ile 9.8x10 6 km arasında değişmektedir. Tüm büyük gezegenlerde olduğu gibi Neptün gezegeninin de çevresinde halkalar bulunmaktadır. Bu halkalar tam olarak ilk kez Voyager 2 uzay sondası ile gözlenmiştir. Le Verrier, Adams, Gaile gibi halkaların isimleri gezegen hakkında çalışma yapmış olan kişilerin adlarından alınmıştır. En dıştaki halka olan Adams halkası dört halkanın sicim gibi burulmasından oluşmuştur. Yoğunluğu yüksek olan bu halkanın genişliği 1000 km kadardır. Özellikleri : Güneşe Olan Uzaklığı 4,495,060,000 km Yarı Çapı 24764 km Kütlesi 102 x 10 24 kg Yoğunluğu 1638 kg/m3 Atmosferik Basınç ---- Sıcaklığı 46.6 K° Görünür Parlaklığı 7.9 m Güneş Etrafında Dönme Süresi 164.7 yıl Kendi Ekseninde Dönme Süresi 16.11 saat Dönme Hızı 5.43 km/sn PLÜTON Güneş'e en uzak gezegen olan Plüton gezegeni aynı zamanda, güneş sisteminin en küçük ve hakkında en az bilgi bulunan gezegeni olma özelliklerini de taşımaktadır. Plüton gezegeninin keşfi matematiksel hesaplamalara dayanmaktadır. Uranüs'ün yörüngesindeki düzensizlikler hakkında yapılan araştırmalar sonucunda Neptün gezegeni bulunmuştur fakat yapılan hesaplar bu gezegenin tek başına Uranüs'ün yörüngesindeki düzensizlikleri açıklayamayacağı anlaşılmıştır. Daha da derinleştirilen araştırmalar Plüton gezegeninin varlığını kanıtlamıştır fakat gezegen ancak 1930 yılında Tombaugh tarafından gözlene bilinmiştir. Neptün'ün yörüngesi ile kesişen yörüngesi nedeni ile güneş etrafındaki turunun küçük bir bölümünde Neptün gezegenin önüne geçerek onu güneşe en uzak gezegen yapar. Gezegenin boyutlarına göre çok büyük bir uydusu bulunmaktadır. 1978 yılında keşfedilen ve Charon adı verilen bu uydunun büyüklüğü hemen hemen Plüton gezegenin kendisi kadardır bu nedenle gezegen ve uydusuna ikili gezegende denilmektedir. Uydusunun bulunması ile birlikte kütlesi hakkında tahmin yapılma imkanı bulunan gezegenin kütlesi 0.0125 x 10 24 kg olarak belirlenmiştir. Yaklaşık 50K° olan atmosferinde donmuş metan gazı bulunduğu tahmin edilmektedir. Özellikleri : Güneşe Olan Uzaklığı 5,869,660,000 km Yarı Çapı 1195 km Kütlesi 0.0125 x 10 24 kg Yoğunluğu 1.750 kg/m3 Atmosferik Basınç ---- Sıcaklığı 50 K° Görünür Parlaklığı 13.7 m Güneş Etrafında Dönme Süresi 247.6 yıl Kendi Ekseninde Dönme Süresi 153.29 saat Dönme Hızı 4.72 km/sn GÜNEŞ VE AY TUTULMALARI Ay dünya etrafındaki yörüngesini tamamlarken belli zaman aralıklarında dünya ile güneş arasına girebilir. Bu durumda dünya yüzeyinde belli bölgelere düşen güneş ışınları ay tarafından engellenmiş olur. Açık bir havda rahatlıkla gözlene bilinen bu olaya Güneş tutulması adı verilir. Dünya ve ay yörüngeleri farklı düzlemlerde bulunan elipsler oldukları için, dünya, ay ve güneş arasındaki uzaklıklar devamlı olarak değişir. Bu değişme güneş tutulmalarının tam güneş tutulması, halkalı güneş tutulması ve parçalı güneş tutulması gibi çeşitli şekillerde oluşmasına neden olur. Dünya, ay ve güneş arasındaki mesafe nedeniyle, dünya yüzeyinde tam güneş tutulmasının gözlene bilindiği bölge daima 300 Km den küçüktür. Bu alan çevresinde ayın penmulası içine düşen 500 Km 'lik bir bölgede, kısmi güneş tutulması gözlene bilinir. Ay eliptiğe göre eğik bir yörüngede dolaşır, dünyanın da bu yörünge düzlemine dik olmayan bir eksen etrafında dönmesi, güneş tutulmasının gözlenebildiği alanın dünya üzerinse bir yol çizmesine neden olur. Umbra (gölge) ve halka kolonisinin dünya üzerinde çizdiği bu yola "tam tutulma yolu" adı verilir. Ay dünya etrafındaki yörüngesini tamamlarken, dünyanın güneş ve ay arasında kalmasına neden olabilir. Bu durumda ay yüzeyine düşen güneş ışınları dünya tarafından engellenmiş olur. Karanlıkta kalan ay kısa süreli de olsa dünyadan gözlenemez bu olaya ay tutulması adı verilir. Bulutsuz bir gecede çıplak gözle rahatlıkla fak edilebilen bu olay, güneş tutulmasına göre, dünya yüzeyinde daha geniş bir alandan gözlenebilir. Ay tutulmasının dünya yüzeyinden gözlenebildiği alan dünyanın yarısından 24º kadar fazladır. Ay ve Güneş tutulmaları nadir gözlenen doğa olayları oldukları için bu olaylar üzerine bir çok efsane yazılmış ve bir çok insan için kötülüğün habercisi olarak kabul edilmiştir. Günümüzde bazı bilim adamlarına göre tutulmalar dünya üzerinde değişik etkilere neden olmaktadır. Örneğin; "güneş tutulması sırasında dünyanın aynı yarım küresinin, aynı anda güneş ve ayın çekim kuvvetine tabi kalması deprem ve benzeri doğal olayları etkilemektedir". Tabi ki şimdilik bu düşünceler kanıtlanmış değil fakat yinede tutulmaların ufakta olsa dünya üzerinde var olan etkileri bilinmektedir. GEL-GİT OLAYLARI(MED-CEZİR) Ay ve Güneş'in Dünya üzerinde oluşturduğu çekim kuvveti nedeni ile 12 saat 25 dakikalık aralıklarla dünya yüzeyindeki karşılıklı iki bölgede sular kabarır ve iki kabarma süresi arasında tekrar eski haline döner bu olaya gelgit (meddücezir) adı verilir. Dünya, Ay ve Güneş'in aynı doğrultuya geldikleri yeni ay ve dolun ay konumlarında suların kabarması maksimuma ulaşır ve gelgit olayı en belirgin halini alır. Dünyanın Ay'a yakın olan yüzünde, sular Ay'ın çekim kuvveti sayesinde kabarırken diğer yüzünde merkez kaç kuvveti daha fazla olduğu için sular kabarır. Bu nedenle dünyanın karşılıklı iki tarafında sular aynı anda kabarır ve aynı anda çekilir. Dünyanın ekseni etrafındaki dönme hızının Ay'ın yörünge hızından fazla olması nedeni ile su kütlelerinin kabarıklığı devamlı öne taşınır. Kabaran suyun Ay'ı kendisine doğru çekmesinden dolayı Ay'ın yörünge hızı devamlı artarken Ay'ın Dünyayı kendisine çekmesinden dolayı Dünyanın ekseni etrafındaki dönüş hızı devamlı azalır. Bu olay Dünyanın ekseni etrafındaki dönüş hızıyla Ay'ın yörüngesi etrafındaki dönüş hızı birbirine eşitlenene kadar devam edecek. Bu eşitlik sağlandığında gün süresinin bugünkünün 60 katı olacağı hesaplanıyor. Yine aynı hesabın verdiği bir sonuca göre 3-4 milyar yıl önce gün süresi bugünkünün 1/6'sı kadardı. Ayrıca Gelgit olayından dolayı Dünya ve Ay birbirlerinden yılda 2cm uzaklaşıyor. Bu mesafe Dünyanın ekseni etrafındaki dönüş hızıyla Ay'ın yörüngesi etrafındaki dönüş hızı birbirine eşitlendiğinde sabitleşecek. MARS PROJESİ Yıllar boyu bilim damlarının gözdesi olmayı başaran o muhteşem "kızılgezegen", Mars. Bir çok UFO hikayesinde ve bilimkurgu filimde başrol oynadı. Hep korkuldu, hep merak edildi. Acaba yaşam var mı? Varsa bu canlılar basit organizmalar mı? yoksa dünyada ki gibi kompleks organizmalar da var mı? Bu sorulara ancak geçtiğimiz yıllarda cevap buluna bilindi. NASA'nın marsa indirdiği araçlar sayesinde mars yüzeyinde canlı ve su bulunmadığı anlaşıldı. Tabi ki bu cevaplar insan oğlunun bitmez tükenmez merak duygusunu doyurmaya yetmez. Şimdi ki hedef 2005 yılına kadar Mars gezegenine ayak basmak. Ay'a ilk insanın ayak basmasından sonra ki en büyük gelişme olarak kabul edilen bu olayı bu kadar geciktiren, teknolojik yetersizliklerden çok bürokratik engellerdi 1965 yılında marsa ilk insansız araştırma gemisini indiren teknolojinin .önündeki bürokrasi engelini aşmayı başaran bilim adamları işe koyuldu ve çalışmalar büyük bir hızla devam ediyor. Eğer bir aksilik olmazsa 2003 yılında ilk insanlı uzay gemisi marsa doğru yola çıkacak. Marsın yıllar boyu ilgi odağı olduğunu söyledik. Peki neydi Mars'ı bu kadar çekici kılan. Mars yaklaşık olarak dünyanın yarı büyüklüğünde, güneşe yakınlık bakımından dünyadan sonra gelen, kırmızımsı renge sahip bir gezegen. Buraya kadar her şey normal, gelelim marsta yaşam olduğu iddialarının ortaya atılmasına neden olan özelliklerine. Marsın da dünyanın ki gibi bir atmosferi var ve bu nedenle yüzeyine çarpan meteorlar fazla büyük hasarlar veremiyor. Yine dünyada olduğu gibi Mars'ta da bir eksen eğikliği var buda marsta mevsimler oluşmasına neden oluyor. Marsı dünyadan teleskoplarla incelediğiniz zaman mevsim değişikliklerinde yüzeyinin yeşilimsi bir renk aldığı görülür. (Bu renklenmenin nedeninin büyük metal çekirdeğin ısınma ile renk değiştirmesinden kaynaklandığı sanılmaktadır). Bu yeşil renk bilim adamlarının mars yüzeyinde bitkisel yaşam olduğunu sanmalarına neden olmuştur. Bilim adamlarını yanıltan diğer bir olay; Mars yüzeyi kutuplardan ekvatora doğru uzanan derin kanallarla doludur. Bu derin kanalların kendiliğinden oluşma ihtimalinin çok az olmasından dolayı. Bu kanalların su sıkıntısı çeken marslılar tarafından kutuplardan ekvatora su taşımak için açıldığı sanılmaktaydı (Fakat daha sonra mars yüzeyinden alınan resimler ile bu kanalların tamamen doğal yollarla, kendiliğinden oluştuğu anlaşılmıştır). Marsı sadece teleskopla inceleyebilen bilim adamları için bu veriler yaşam olma olasılığının bir kanıtı olarak görülüyordu. Ve bu tezi savunan bir çok bilim adamı vardı. Ta ki marsa inen araçlardan aldığımız bilgilerle bunun aksi kanıtlanana kadar. Mars projesini gerçekleştirebilmek için yapılan çalışmalar hızla ilerliyor. Projenin temelini 2003 yılındaki yolculuk oluşturuyor, bu yolculuğun ardından marsa belli aralıklarla gönderilecek olan uzay gemileri marsta bir araştırma merkezi ve otel inşa edecekler. Aynı zamanda mars yüzeyindeki kraterleri incelemek üzere uçuşlar yapacak olan bir uçak ta mars projesi dahilinde yer alıyor. Tahminen 2015 yılında marstaki otel ve araşırma merkezi tamamlanacak. Daha sonraki yıllarda ise çalışmalara maddi destek sağlamak amacı ile zenginlere marsta tatil imkanı sunulacak. Bu yolculuk için özellikle 2003 yılının seçilme nedeni; 28 Ağustos 2003 tarihinde mars ile dünya arsındaki mesafenin en kısa halini alması. Bu tarihte mars ile dünya arası uzaklık yaklaşık olarak 56 milyon kilometre kadar olacak. Dünya ile mars arasındaki mesafenin tekrar bu kadar kısa olması için 15 yıl geçmesi gerekiyor. Yani en az yakıt harcayarak, en yakın zaman da mars yüzeyine inebilmemiz için 2003 yılından başka bir alternatifimiz yok. Marsa yapılacak olan yolculuğun yaklaşık olarak 18 ay kadar süreceği tahmin ediliyor. Böylesine uzun bir yolculuk beraberinde bir çok sorun getiriyor. Bunlardan en önemlisi bu kadar uzun süre, zor şartlar altındaki yolculuğa dayanabilecek bir gemi. NASA bu yolculuk için kullanılacak olan gemiyi laboratuarlarında inceleme altına aldı ve üzerinde dayanıklılık testleri yapıyor. Bu gemide kullanılmak üzere geliştirilen roket teknolojisi yardımı ile hem yolculuk daha kısa sürecek hem de daha az yakıt kullanılması sağlanacak (Yandaki resimde roketin şematik bir görünüşü bulunuyor). Yakıt problemi de yolculuk için büyük önem teşkil ediyor. Bu sorunun da geminin üzerine yerleştirilecek olan hidrojen tankı ile çözümlenmesi planlanıyor. Bu hidrojen tankı, mars yüzeyine inildiğinde mars atmosferinde büyük bir oranda bulunan CO2 gazı ile tepkimeye sokularak geri dönüş için gerekli olan yakıtı (metan gazı) ve bir miktar su ile oksijen elde edilecek. Tabi ki böylesine uzun ve zorlu bir yolculuktaki tek sorun yakıt ve araç sorunu değil bu yolculukta görev yapacak olan mürettebatın sağlık, yeme, içme ve psikolojik sorunlarını çözebilmek için de büyük çalışmalar yapılıyor. Şu an yolculuk için 20 kişi eğitim görüyor. Bunlar içinden seçilecek en iyi 6 kişi mars yolculuğuna çıkacak. Bu kişiler zorlu şartlarda dayanıklılık testlerine tabi tutuluyor. Bunun yanı sıra hepsi çok iyi bir doktor, araştırmacı ve çiftçi olarak yetiştiriliyor. Mürettebatı tehdit eden en büyük sağlık sorunu uzun süre yerçekimi kuvvetinden uzak kalmanın ve uzay radyasyonuna maruz kalmanın oluşturacağı olumsuzluklar. Herhangi bir sağlık probleminde geminin tekrar dünyaya dönmesi mümkün değil bu nedenle uzay aracı her türlü tıbbi müdahalenin yapılabileceği şekilde düzenleniyor. Yiyecek problemi için ise gemi yola çıkar çıkmaz geminin bir bölümüne tohum ekilmesi düşünülüyor. Mars yüzeyine inildiğinde ise tohumlar burada kurulacak olan seralara taşınacak ve burada yetiştirilecek. Su problemi için ise çok etkili bir arıtma cihazı tasarlandı bu cihaz sayesinde, duş ve idrar suları tekrar içile bilecek kadar temiz hale getiriliyor. Böylece suyun dönüşümü sağlanıyor. Bütün bu çalışma ve araştırmalar iki haftalık bir yüzey incelemesi için. Mars yüzeyine inen mürettebat iki hafta mars yüzeyinde kalacak ve burada daha önce yollanmış olan araçlar buluşup onların yardımı ile kurulacak laboratuarlarda incelemeler yapılacak. İki hafta sonunda mürettebat tekrar geri dönecek. Mars Projesi ile ilgili anlattıklarımız, bazılarınıza sadece bir rüya gibi gelebilir. Ama bu proje için yıllardır büyük çalışmalar yapılıyor. Ve A.B.D. hükümeti geçte olsa bu konuya önem vermeye başladı. Şu an için projeye 40 milyar dolarlık bir bütçe ayrılmış durumda ikinci bir ek bütçe ise yolda. Eğer bir gün üzerinde yaşadığımız gezegen "dünya" bir tehlike içine girerse yaşaya bileceğimiz başka gezegenler bulmamız gerekebilir. Bu proje, bu yolda atılmış en büyük adımdır. Umarız projeye bu güne kadar harcanan paranın çok ve gereksiz olduğu iddiası ile zorluk çıkartan siyasetçiler, işin ciddiyetinin farkına varır ve köstek olmak yerine destek olmaya çalışırlar. UFOLAR Uçan daireler, yani bilimsel adlarıyla UFOlar (Tanımlanamayan Uçan Nesneler), yıllarca insanların akıllarında bir soru işareti olarak kalmayı başarmışlardır. Acaba UFOlar gerçek mi? Yoksa bir takım güçlerin insanları aldatmak için kullandıkları hayal ürünleri mi?. Bu soruları yanıtlamak gerçekten zor. Ama inkar edilmesi de en az o kadar zor olan bir gerçek var ki; Bu nesneler ister uzaylı, ister insan ürünü olsunlar, yıllardır semalarımızda dolaşıyorlar ve sayısı yüz binlere varan insanlara görünüyorlar. UFO gördüğünü iddia eden insanların, çok farkı bölgelerde yaşamalarına rağmen anlattıklarının (bazı istisnalar dışında) birbirlerine çok yakın, hatta birebir olması. Ufaların varlığını bizlere kanıtlayan en büyük delil. Bunun yanı sıra çekilen binlerce farklı UFO resim ve videolarını hemen her yerde görebilmek mümkün. Bu resimlerin içinde fotomontaj yada fırlatılan bir tabak resmi olanlar çoğunlukta, fakat açıklamakta güçlük çekilen ve görenleri hayrete düşüren resim ve videoların sayısı da küçümsenemeyecek boyutlarda. Bu veriler ışığında genel bir tanımla UFOlar "şekil olarak uçan bir fincan tabağını andıran, çevresinde dönen yeşil, kırmızı ve mavi ışıklar bulunan aynı zamanda müthiş bir çevikliğe sahip araçlardır". Tabi ki dünyada bu güne kadar görüldüğü iddia edilen UFOlar bu tanımla sınırlı değil, sadece bir ışık yumağı halinde olanlar, puro şeklinde olanlar, irili ufaklı ışıklar halinde olanlar vs.. Tanımların bazen farklılıklar göstermesine rağmen genel olarak tanımlanan UFO şekli fincan tabağı şeklindeki UFOlardır. UFOlardan bahsedilince bunları kullandığı iddia edilen uzaylılara da değinmeden geçmek mümkün değil. Uzaylı denildiği zaman ilk akla gelen çizgi filmlerden tanıdığımız antenli ve dünyayı ele geçirmeye çalışan yaratıklardır. UFO tanımlarının farklılık gösterdiği gibi uzaylı tanımları da farklılık göstermektedir. Bunlardan en çok bilinen ve bir çok bilimkurgu filmine konu olan klasik UFO tiplemesi, "gri renkli, büyük kafalı ve uzun parmaklı insana benzeyen yaratıktır". Bunun yanı sıra dış görünüş olarak tam bir insana benzeyen, takım elbiseli ve Güneş gözlüklü yaratıklar, küçük,antenli yaratıklar, iri gözlü, yeşil yaratıklar vs.. gibi uzaylı tanımları da ileri sürülmektedir. Binlerce kişinin UFO gördüğünü iddia ettiğini söyledik, acaba UFOlar ilk olarak ne zaman görülmeye başlandı? Aslında UFOlarla ilgili hikayeler insanlık tarihi kadar eskidir. Arşivlerde Eski Mısır Medeniyeti'ne ve çok daha öncesine dair UFO hikayeleri mevcuttur. Günümüze baktığımız zaman ise UFOların ikinci dünya savaşı ve sonrasında ortaya çıktığını görüyoruz. UFOların neden özellikle ikinci dünya savaşında ortaya çıktığına dair bir çok iddia var. UFOLOG'ların açıklamalarına göre Japonya'ya atılan atom bombasının oluşturduğu patlama uzaylıların dünyaya olan ilgisini arttırdı ve incelemeler yapmak için dünyayı ziyaret etmeye başladılar. Son yıllarda UFO gördüğünü iddia edenlerin sayısı azalsa da halen bazı UFO ihbarları var. UFOlarla ilgili sayısız olay anlatılmakta, şüphesiz ki bunlardan en çok bilinen ve üzerinde en çok durulan UFO vakası Roswell olayıdır. Tarih 8 Temmuz 1947, yer Amerika William Mac Brazel Çiftliği; Çiftliğin sahibi o gün çiftlik sınırları içine düşmüş olan garip bir cisim ve bu cismin içinde bacağı parçalanmış şekilde ölü bir yaratık görür. Çifti olayı hemen askeri yetkililere bildirir. Bu ihbardan hemen sonra Mexico eyaletinde bulunan Roswell Hava Üssü'nden yapılan "bir uçan daire ele geçirilmiştir" açıklaması gündeme bomba gibi düşer(Bu açıklama nedeni ile bu olay roswell olayı olarak bilinir). Olay yerine gelen askeri ekipler düşen cismi ve cesedi alarak incelemek üzere götürürler ve bir süre sonra Fort Worth Hava Üssü'nden başka bir açıklama gelir "Askeri amaçlı bir araştırma balonunun parçaları, uçan daire parçaları sanılmıştır". Bu iki çelişkili açıklama insanların kafasını karıştırmıştır. O günden sonra bu olay tüm dünyada konuşulmaya ve tartışılmaya başlanır. Daha sonraki yıllarda bu olayda düşen cismin UFO olduğuna dair resim, video ve resmi belgeler ele geçirilse de kesin kanıt bulunamaz. Roswell olayı ve buna benzer bir çok olay insanların kafasını karıştırmaya yetmiştir. Aslında ilk bakışta çok inandırıcı ve çarpıcı gelen bu olaylar acaba bir aldatmaca olabilir mi? Bu konu üzerinde fikir yürütenlerin sayısı da en az UFOların varlığına inananların sayısı kadar fazladır. UFOların aldatmaca olduğunu savunan araştırmacıların ileri sürmüş olduğu en büyük teori, A.B.D. yada diğer büyük ülkelerin, yapmış olduğu araçlarla diğer ülkeler üzerinde casusluk amaçlı uçuşlar yapıp, gizli askeri bilgiler topladığı ve kendilerini gören insanlardan gizlemek için UFO aldatmacasını ortaya sürmüş olduğu iddiasıdır. Bu ve buna benzer bir çok teori otaya atılmıştır. Bunların çoğu gerçekten inandırıcı temellere dayanmaktadır. UFOların sadece bir aldatmaca olduğuna dair ileri sürülen iddialardan en çok destek bulan ve kanıt içereni; UFOların NASA'nın casus uçakları olduğu iddiasıdır. Ortaya atılan ve resmi kanıtlara dayandırılan UFO hikayelerinin büyük bir çoğunun Amerika toprakları üzerinde olması gerçekten şüphe uyandırıcı bir olay, bunun yanı sıra. UFO görüldüğü iddia edilen bölgelere baktığımız zaman, bu bölgelerin ya çok büyük yeraltı zenginlikleri içerdiğini yada ülkelerin askeri araştırmalar yaptıkları bölgeler olduğunu görüyoruz. Bu konuyla ilgili şaşırtıcı olaylar bununla da kalmıyor. NASA dünyanın en gizli uzay araştırma merkezidir. Bu merkeze izinsiz bir kibrit çöpü bile sokulup çıkartılamazken, nasıl oluyor da bu denli gizli bilgiler dışarı sızabiliyor (Geçmişe baktığımız zaman atom bombası gibi büyük bir icadının İkinci Dünya Savaşı'na kadar gizli tutulabildiğini görüyoruz). Yetkililer dışarı sızan bilgileri genel olarak yalanlasalar da hep açık bir kapı, kuşku uyandırıcı bir nokta kalmasına izin veriyorlar. Aslında gündemi sıcak tutmak için ortama sürüldüğü sanılan bu resimler, olayla NASA'nın birebir ilgili olduğunun bir kanıtlarıdır. Bu resimlerle ellerinde radarlara yakalanmayan ve inanılmaz bir hızla manevra yapabilen en az bir araç olduğunu görüyoruz. Buna bağlı olarak Geçtiğimiz yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nin radara yakalanmayan uçak icadını dünyaya açıklamak zorunda kaldığını biliyoruz. Buda bize gösteriyor ki Amerikanın elinde bu teknoloji var, belki de yıllar önce vardı? Yazımızın başında da değindiğimiz gibi, ister uzaydan gelmiş olsun, ister insan ürünü olsun UFOların varlığı inkar edilemez bir gerçek Ve bu gerçek büyük bir rant oluşturmuş durumda. Bir çok insan UFOlar yoluyla para kazanıp hayatını sürdürmeye çalışırken, bir çok insanda hayatını bu olayı aydınlatmaya adamış durumda. UFO hikayeleri insanlık tarihi kadar eski demiştik, görünen o ki bu yolla para kazanan insanlar sayesinde bu hikayeler sonsuza kadar yaşayacak Biz bu konu ile ilgili bulabildiğimiz en ilginç resimler eşliğinde farklı iddia ve teorileri size anlatmaya çalıştık. Bundan sonra yorum sizin. KAYNAKÇA Meydan Larousse 20. cilt Sayfa: 14-15 Evren - Popüler Bilim Kitapları (Tübitak) www.uzaybilim.net