Prezentace aplikace PowerPoint

advertisement
Genom
organizasyonu
Ismail Bezirganoglu
Genom
TANIM:
Canlıların oldukça uzun olan genomik DNA ları bir
hücrenin içine sığabilmek için son derece karmaşık
şekilde katlanmak zorundadır.
.
DNA
Yapısal proteinlerle ilişki içindedir ve kromozom şeklinde
paketlenirler.
genler bir organizmadan diğerine geçmektedirler ve genomda bir
yerden başka bir yere taşınan ve replike olabilen hareketli genetik
elemanlar mevcuttur. Aynı zamanda genetik bilgi, replikasyon,
rekombinasyon, transkripsiyon, tamir ve kromozom ayrılması gibi
önemli yaşamsal süreçlerde görev alan DNA bağlanıcı faktörler
için kolayca ulaşılabilir olmalıdır. Böylece yapısal proteinler ve
DNA arasındaki etkileşim, birbirinin zıddı olan katlanma açılma
fonksiyonları arasındaki değişimi sağlayabilecek kadar esnek
olmalıdır.
Genom organizasyonu organizmalar arasında
çeşitlilik gösterir
Prokaryotlar:
Ökaryotlar:
Arkeler:
16S RİBOZOMAL RNA dizilerini karşılaştırmışlardır. Arkelerin
bakterilerden daha fazla, ökaryotlara daha yakın akraba
olduklarını ortaya koymuşlardır.
Genomu DNA olan virüs lerde prokaryot ve ökaryotlarla birlikte
ele alınmaktadır. Hücresel yapıya sahip değiller bu yüzden
organizma olarak kabul edilmezler fakat genomları vardır bu
yüzden evrim geçirirler. Virüsler dizileri üst üste çakışan
genlerin de dahil olduğu, tipik olarak genlerle dolu olan ve
nisbeten daha küçük olan genomlara sahiptirler.
Prokaryotların genomları ise kompakt olup virüslere göre genleri
arasında daha büyük bölgeler vardır ve çok az çakışan genlere
sahiptirler. Prokaryot genlerin çoğu operon olarak adlandırılan ve birlikte
transkribe edilen grublar şeklinde organize olmuşlardır.
Ökaryotların genom boyutları ise muazam derecede çeşitlilik göstermekte
olup bu genomların bazıları prokaryotlarınki kadar küçükken, bazıları ise kat
kat büyüktür. kendine özgü gen yapısı paylaşırlar. Ökaryotik bir genin
protein kodlayan dizi kısımları parçaları olan ekzonlar, splaysing sırasında
uzaklaştırılan çok sayıdaki protein kodlamayan intron adlı bölgelerce
birbirinden ayrılmışlardır. Genler arasındaki uzun bölgelerin ve intronların
varlığından dolayı ökaryotik genomlar, prokaryotik genomlara göre daha az
kompaktırlar.
Bu sebepten genomler kabaca iki
gruba ayrılabilir
• Virüsler, arkeler, bakteriler (genellikle < 10 Mb) ve çoğu tek
hücreli ökaryotun (genellikle <20 Mb) sahip olduğu küçük
genomlar. Nükleotid dizilimlerinin çoğunu protein kodlayan ve
RNA kodlayan dizilimler oluşturmaktadır.
• Çok hücrelilerin ve bazı tek hücreli ökaryotların (genellikle >
100 Mb) sahip olduğu büyük genomlar. Nükleotid
dizilimlerinin çoğu kodlayıcı değildir.
• Tüm organizmalarca paylaşılan ortak özelliklerinden biride çok
uzun bir molekül olan DNA nın oldukça küçük hacimlere
paketlenmesi ihtiyacıdır.
Ökaryotik genomun paketlenmesi
• Ökaryotlarda genom terimi yerine genellikle genomik DNA,
kromozomal DNA veya çekirdek DNA sı terimleri kullanılır.
• Ökaryotlarda genomik DNA çekirdek zarı ile kuşatılmış şekilde
hücre çekirdeği içerisinde bulunur.
• Ökaryotik hücreler 2 metreye ulaşabilen devasa boyuttaki
DNA yı çapı 10 mikrondan küçük olan küresel bir çekirdeğe
sığdırmak zorundadırlar. Bu durum ise yaklaşık 1.000 ile
10.000 kat arasında bir paketlenme oranına denk gelmekedir.
• Ökaryotik
organizmaların
genomlarını
oluşturan
kromozomların sayılarında da inanılmaz bir çeşitlilik vardır.
• Örneğin kelebek:200 üzerinde kromozom sayısı, kanguru 12,
insanda 46 kromozom bulunmaktadır.
• Yılan dili eğrelti otu 1260
• Karınca dişiler 2 kromozom sayısına sahip iken erkekler
sadece haploid bir kromozom taşırlar.
• Kromozomlar sayıları açısından çeşitlilik göstermekle birlikte
benzer şekilde paketlenirler.
• Her DNA molekülü histon proteinleri etrafında sarılarak
nükleozomları oluştururlar.
• Daha sonra bunlar tam bir kromozomu oluşturmak üzere
kompleks bir aşamalı yolla yoğunlaşırlar.
Histonlar küçük, pozitif yüklü
proteinlerdir
• Kırmızı kan hücresi prekürsörlerinin çekirdeklerinden küçük
bazik proteinler izole etmiştir. Bu proteinleri histon olarak
adlandırmıştır.
• Başka bir laboratuvarda kromatinin temel paketlenme
biriminin nükleozom olduğu ve bunun da histon
proteinlerinden oluştuğu 1970 i bulmuştur.
• Bu keşif elektron mikroskobu ve biyokimyasal çalışmaların
kombinasyonuyla mümkün olmuştur.
• Başka amaçlarla gerçekleştirilen nükleaz deneyleri ise
kromatin içindeki DNA nın birbirinden 180 baz çiftlik
büyüklüklere ayrılan fragmentlere parçalandığını ortaya
çıkarmıştır.
• Günümüzde ise bu fragment boyutunun tek bir nükleozom
veya mononükleozom ile ilişkili DNA yı temsil ettiği
bilinmektedir. Bu deneyde kromatin ve çıplak DNA, düşük
derişimdeki mikrokokal nükleaz ile muamele edilmiş ve daha
sonra proteinler uzaklaştırılarak, DNA fragmentlerinin ayırımı
agaroz jelde gerçekleştirilmiştir.
• Kromatin örneklerinde görülen merdiven şeklindeki bantlar
birbirlerinden DNA nın tek bir nükleozomal tekrar uzunluğu ile
(180 baz çiftinin katları) ayrılırlar. Merdiven şekli
gözlenmesinin nedeni ise mikrokokal nükleaz ile muamele
edilmiş kromatinin kismi parçalanmasıdır.
• Daha uzun süreli kesim ise linker DNA nın tamamen kırılmasına ve
nükleozomal nüve partiküllerinin oluşumuna ve 146 baz çiftlik tek bir
fragmentinin oluşumuna sebep olabilir. Çıplak DNA nın kesilmesi sonucu
oluşan fragmentler ise, DNA nın tamamının korumasız olması ve enzim
etkisine açık olması nedeniyle çok farklı uzunluklarda olacak ve jeldeki
görüntüleri bir sürüntü şeklinde olacaktır.
• Daha sonraki çalışmalar iki ana histon tipinin varlığını ortaya koymuştur.
Nüve (kor) histonlar ve linker histonlar. Son derece iyi korunmuş nüve
histonlar 11.000-16.000 daltonluk (Da) bir molekül ağırlığa sahiptir.
• Çok daha fazla değişken olan linker histonlar ise 20.000 Da daha büyük
molekül ağırlıkları ile birazcık daha büyük moleküllerdir.
• Ökaryotların çok büyük bir bölümü genomları histonlar ile paketlenmiş
olsalarda bu kurala uymayan istisnalarda vardır. örnek Dinoflagettalar. Bu
ökaryotik algler, DNA larının büyük bir bölümünü histonlardan tamamen
farklı olanu bazik proteinlerle paketlerler. Bu proteinler, DNA kütlesinin
sadece %10una karşılık gelir. Halbuki diğer ökaryotlarda histonlar DNA ile
1:1 oranındadır.
• Diğer istisna gametogenez sırasında memelilerde gözlenir. Sperm DNA nın
büyük kısmı histonlar yerine protaminler olarak bilinen bazik proteinler ile
etkileşerek kompakt hale getirilirler.
Nükleozomlar kromatinlerin temel
paketleme birimleridir
• 1975 yılında ökaryotik genomlara ait elektron mikroskop
görüntüleri tesbih görünüşündeki tekrarlana bir motife sahip
düzenli büyüklükteki partiküllerin varlığını açıkca göstermiştir.
• Kromatinin tesbih görünümlü zincir yapısı ise düşük tuz
derişimi uygulamasından sonra elektron mikroskobu ile 10-11
nm lik fibril şeklinde görüntülenebilir.
• Boncuklar paketlenmenin ilk aşamasını temsil eder. Her bir
boncuk nüve histon oktameri etrafında sarılı DNA dan
oluşmaktadır. zincir ise çift sarmal DNA yı temsil eder.
Paketlenmenin bu aşamasında linker histonlar gerekli değildir.
• Nüve histonlar nükleozom içerisinde H2A, H2B, H3 ve H4 nüve
histonlarının her birisinden ikişer adet olmak üzere bir
oktamer oluşturacak şekilde bulunur. Nüve histon oktameri bir
makara gibi görev yapar; negatif yüklü DNA molekülü pozitif
yüklü histonların etrafında yaklaşık iki tur atarak dolanır.
• Hem prokaryot hemde ökaryot hücrelerdeki bütün DNA lar
süper sarmal bir vaziyette bulunmaktadırlar. DNA nın
nükleozom etrafına sarılmasına ise 1,67 döngüyle
sınırlanmakta ve bu sarılma sola süper sarmal döngüsüyle
gerçekleşmektedir.
• Yeni bir model ise nükleozomal DNA konformasyonunun,
çıplak DNA’nınkinden başka bakımlardanda farklılıklar
gösterdiğini ileri sürmektedir. Çift sarmal nükleozom nüvesinin
etrafında sıkıca kıvrılmakta ve ortalama 1-2bp lik
gerilmektedir.
• Bu da her bir dönüşde 10,5 bp içeren çıplak ile
karşılaştırıldığında nükleozoma sarılı DNA nın her bir dönüşde
10,17 bp içermesine sebep olmaktadır.
• Nükleozom terimi gerçekte oldukça gelişigüzel kullanılmasına
rağmen aslında bu terim özel olarak nüve histon oktamerini,
linker histonu ve yaklaşık 180 bp lik DNA nın üçünü birden
adlandırmak için kullanılır.
• Linker histon H1 veya H5 ve H1 alternatif formlar ise DNA nın
nükleozoma girdiği ve çıktığı yerlerde nüve histon oktamerleri
arasında bulunur. Linker histon etkili bir şekilde DNA nın iki
dönüşünü mühürleyerek birarada tutar.
• Nüve histon oktameri içerisinde, çiftler halinde dört nüve
histonu bulunur. Iki adet H3/H4 dimeri bir tetramer
oluşturmak üzere birleşirken, iki adet H2A/H2B dimerleri ise
DNA nın varlığında, H3/H4 tetramerinin her bir ucuna bağlanır.
• Yüksek tuz derişimi ile histonların DNA dan uzaklaştırılması ise
DNA ve nüve histonlar arasındaki ana etkileşimin tabiatının
elektrostatik olduğunu göstermektedir. Ilaveten nükleozom
için gerekli olan dimerlerin ve tetramerin ara yüzeyinde çok
sayıda hidrofobik etkileşim ve hidrojen bağı da bulunmaktadır.
• Nüve histonların dördü de karboksil (C) uçlarının sonunda,
diğer histonlar ve DNA ile etkileşim kurdukları birer bölgeye
sahiptirler. Bu bölge histon katlanma domaini olarak
adlandırılmaktadır. histon katlanma domaini tokalaşan iki
insanın ellerinin birbirine kenetlenmesi gibi histon
monomerlerinin bir araya gelmesini sağlar. Bu yapıdan dolayı,
dimerlerin tokalaşan el motifi oluşturduğu söylenir.
• Dört nüve histonunun amino (N) uçlarında da yüklü kuyrukları
olup, bu kuyruklar ise çoğunlukla lizin kalıntılarını
bulundururlar.
• Bu yüklü kuyruklar, metilasyon ve asetilasyon da dahil olmak
üzere,
histon
proteinlerinin
post
translasyonal
modifikasyonlarının gerçekleştiği bölgelerdir.
• Gen regülasyonu ve kromozom organizasyonunda önemli
rolleri olan histon varyantlarıda vardır. nüve histonlar arasında
en çok varyanta sahip olan H2A iken histon H4 ün hiç varyantı
bulunmamaktadır.
• Ana H3 varyantlarindan biri olan sentromerik H3 (CenH3)
kromozom ayrılmasında kritik rol oynamaktadır.
Üst düzey kromozom yapısı 30 nm
fibril
• Nükleazla sindirim sonucu çekirdekten serbest bırakılan
kromatin düşük tuz derişiminde ipe dizilmiş boncuk tanelerine
benzer tesbihimsi bir yapı oluşturmaktadırlar.
• Tuz ilave edildiğinde veya in situ koşullarda gözlendiğinde
nükleozomal diziler yaklaşık 30 nm çapında kompakt bir fibril
oluştururlar.
• Izolasyon esnasında oldukça kırılgan olan kromatinin yapısı
çok az anlaşılabilmiştir.
• Öne sürülen modeller oldukça düzenli sarmal solenoidden,
nükleozomların zigzag şeklinde kümelenmesine kadar
değişkenlik gösterir.
• Klasik solenoid modeli uzun yıllar önce kabul edilmiş olup bir
heliks döngüsünde ardışık olarak sıralanmış altı nükleozomu
içerir.
• Bununla birlikte fizyolojik tuz derişimlerinde solenoidler
gözlenmez.
Son
zamanlarda
elektron
mikroskobu,
biyokimyasal analizler ve X ışını çalışmaları sırasında
kromatinin korunması için çeşitli teknikler geliştirilmiştir.
• Güncel çalışmalar en azından transkripsiyonel olarak aktif
hücrelerde nükleozomların solenoid oluşturmadığını öne
sürer.
• Bunun yerine büklümleşen veya süper-sarmallaşan zigzag
kurdela yapısına bürünürler.
• 30 nm fibril yapısı muhtemelen, replikasyon, transkripsiyon ve
rekombinasyon gibi bir çok çekirdek işleminde kalıp görevi
görmektedir.
• Daha üst seviyelere yoğunlaşma bu fibrillerin küçük hacimli
çekirdeğin içine sığmasını sağlamaktadır.
Daha üst düzeydeki DNA paketleri,
ilmek domainleri içerir
• 30 nm fibril sonrasında henüz tam olarak anlaşılamamış olan daha üst
seviyedeki yoğunlaşmalara maruz kalır. bu ilmeklerin yapısı hakkındaki
detaylı bilgiler, ışık mikroskobunda dahi görülebilen amfibi oositlerin özel
tüp fırçası kromozomları ile gerçekleştirilen çalışmalarından edinilmiştir.
• Istisnai bir durum olmasına rağmen bu sıradışı kromozomların
interfazsafhasında görülen ilmek domainlerini temsil ettiği düşünülür.
• Ilmeklenmiş domainler ise 50-100kb lık DNA dan oluşurlar. Ilmeklerin
uzunluğu iseyaklaşık 0.25μm’dir. Bu ilmekler DNA nın çekirdek iskeletine
bağlı proteinlere bağlanmasıyla oluşturulmuş olabilir. Hücre döngüsünün
interfaz safhasında, paketlenme oranı 1.000 katıdır. tipik bir insan
kromozomundaki kromatin iplik ilmekler şeklinde yoğunlaştırılsa dahi
çekirdeğin etrafını defalarca dolanacak kadar uzundur.
Nucleosome Structures
Histone octamer
2 H2A
2 H2B
2 H3
2 H4
X-ray diffraction analyses of crystals
Structure of a nucleosome core particle
Structural Organization of the Core Histones
The Assembly of the Core Histones
Notice the long tails of the octamer
The bending of DNA in a nucleosome
1. Flexibility of DNAs: A-T riched minor groove inside and G-C riched groove outside
2. DNA bound protein can also help
Zigzag model of the 30-nm chromatin fiber
Irregularities in the 30-nm fiber
Flexible linker, DNA binding proteins
Structural modulators: H1 histone, ATP-driven Chromatin remodeling machine, covalent
modification of histone tails
The function of Histone H1
The function of Histone
tails
Chromatin Remodeling
Cyclic Diagram for nucleosome
formation and disruption
Covalent Modification of core
histone tails
Acetylation of lysines
Mythylation of lysines
Phosphorylation of serines
Histone acetyl transferase (HAT)
Histone deacetylase (HDAC)
Chromatin Packing
Condensin plays important roles
Tamamen yoğunlaşmış kromatin:
metafaz kromozomları
• Kromatinin daha ileri düzeyde yoğunlaşması için belli bir kaç
ATP hidrolize edici enzim ve kondensin kompleksi gereklidir.
kondensin 5 alt üniteden oluşmuş halka şekilli büyük bir
protein kompleksi olup metafaz kromozomlarının içinde en
bol bulunan yapısal bileşenlerdir.
• Her bir kromozomda tek DNA molekülü yani çift zincirli sarmal
DNA vardır. tipik bir insanın kromozomu 100 Mb lık DNA içerir.
proteinlerle birleşik halde bulunan bu büyük DNA üniteleri
çeşitli boyalarla boyanabilir ve mitoz ve mayoz sırasında ışık
mikroskobu altında görüntülenebilir.
• Tamamıyla yoğunlaşmış bir metafaz kromozomu sentromer
denen bölgelerde birbirine tutunan iki kardeş kromatitden
oluşur.
• Sentromer: mitoz sırasında kromozomları iğ ipliklerine bağlar
ve kardeş kromatidlerin yeni oluşan hücrelere doğru şekilde
ayırımını temin eder. Kompaktlaşma aşamalarının bu en üst
seviyelerinde ise paketlenme oranı çıplak DNA ya kıyasla
10.000 katdır.
• Sentromer hücre bölünmesi esnasında kardeş kromatidlerin
ayrılmasında bağlanma bölgesini oluşturur.
• Prokaryotlar bölündüğünde kromozomlar genellikle DNA
replikasyonu yapmaktayken ayrılır. ökaryotik hücreler bunu
farklı yapar. Ilk olarak DNA replike ediir; sonrada hücreler
mitoz bölünme sürecini geçirirler.
• Mitoz sırasında kromozomlar önceden bahsedildiği şekilde
yoğunlaşırlar, metafaz plağında toplanırlar, yönlenirler,
mikrotübüllere tutunurlar ve kromatidler ayrılırlar.
• Mitoz kromozom üzerindeki sentromer adlı özel bölgede
oluşan kinetokor ile mümkün hale gelmektedir.
• Kardeş kromatidler anafaz sırasında kutuplara ayrıldıktan
sonra sentromerdeki kinetokor, kromatidlerin hızlıca kutuplara
hareket etmek için kullandıkları iğ ipliklerini yakalar.
• Sentromer DNA sı özellikle kromozomun özgün bir bölgesinde
konumlanmıştır ve 0,1-4 Mb lik bir bölgeyi kapsayan çok
sayıda tekrar eden DNA dizisinden oluşur.
• Sentromerler CenH3 isimli sentromere özgü bir histon H3
varyantı veya H3 yerine CENP-A varyantı bulunan özel bir
nükleozom içerir. CenH3 özellikle sentromerlerde lokalize
olmuştur ve sentromer fonsiyonu için zorunludur.
• CenH3 ün zorunlu olduğu iki şekilde gösterilmektedir. Birincisi
günümüze kadar analiz edilen tüm ökaryotlarda, CenH3 ün
delesyonu öldürücüdür.
• Ikincisi, CenH3 kusuru olan hücreler kinetokor proteinlerini
yerleştırmede başarısız olmakta ve kromozomların
ayrılmasında eksiklikler göstermektedirler.
• Kinetokorlar yapısal olarak çeşitlilik gösteren makromoleküler
yapılardır.
• Organizmaya bağlı olarak birlikte bir düzine proteinden
oluşanı olduğu gibi yüzden fazla farklı protein bileşeninden
oluşanlarıda vardır.
• Nasıl oluştukları ise uzun süredir cevap bekleyen bir
bilmecedir.
• CenH3 bu bilmeceyi çözmede anahtar rol oynayabileceği
görülmektedir.
• Histon varyantı tam bir kinetokor oluşumuna yol açan
kompleks bir etkileşim ağını tetikliyor gibi görünmektedir.
• Bu süreçte CenH3 içeren nükleozomların kinetokorların
temelini oluşturmak üzere biraraya geldikleri ve aynı zamanda
H3 içeren nükelozomları da dışladıkları düşünülmektedir.
• Son veriler CenH3/H4 tetramerinin H3/H4 tetramerinden
daha kompakt ve rijit olduğunu göstermektedir.
• Bu rijit temel yapı, muhtemelen mitoz sırasında mikrotübülün
çekme kuvvetlerine karşı koymada yardımcı olmaktadır.
• CenH3 nükleozomlarının tam olarak nasıl bir yapıya sahip
olduğu aktif bir araştırma konusudur.
• Hücre bölünmesi ve üremesi sırasında gerçekleşen kromozom
ayrılması olaylarında sentromerlerin rolünün ne kadar kritik
olduğu açıktır.
• Pratik olarak kromozomlar sıklıkla sentromerlerin konumuna
göre sınıflandırılırlar.
• Metasentrik kromozomların sentromeri ortadadır.
• Akrosentrik kromozomlarda ise snetromer bir uca daha yakın
konumlanmıştır.
• Telosentrik kromozomlarda ise sentromer en uçta
bulunmaktadır.
• Sentromere ek olarak her kromozom ayrıca bir veya çok sayıda
replikasyon orjini ve her bir uçda birer telomerde içermelidir.
• Telomerler kromozomların uçlarını örten özelleşmiş yapılar
olup kromozomların birbirlerine uç-uca eklenmesini önlerler.
• Otozomlar ve eşey kromozomları kromozomlar eşey
kromozomları
ve
otozomal
kromozomlar
olarakda
sınıflandırılır.
• Eşey kromozomları bir embriyoyu bir erkek yada dişi olmaya
yönelten gelişimsel olayları aktive eden genetik bilgiyi
barındırmaktadırlar.
• Kromozomların sayı, boyut ve şekilleri türe özgü bir takım
diğer bir ifade ile karyotip ortaya koymaktadır.
Genetik materyalin organizasyonu
ve ifadesi
• DNA’nın kompakt bir hale gelmesi, hücre bölünmesi ve
üremesi için gereklidir.
• Ökaryotik gen ifadesi en az üç ana seviyede düzenlenir.
• Birincisi transkripsiyonu düzenlemek için DNA daki düzenleyici
elementlere DNA bağlanıcı proteinlerin bağlandıkları DNA
dizisi seviyesidir.
• Ikincisi kromatin seviyesidir: DNA nın nüve histon oktameri
etrafında sarılması linker DNA dizilerine kiyasla, DNA nın bu
kısımlarına ulaşmayı inhibe eden bir mekanizma olarak kabul
edilmektedir.
• Bu durum bir kromozom içindeki segmentlerin farklı
transkripsiyonel durumlar arasında açılıp kapanmasına izin
vermektedir.
• Yoğunlaşmış ve transkripsiyonu baskılayan kromatin
heterokromatin olarak adlandırılırken daha açık olan ve gen
aktivasyonuna imkan tanıyan kromatin ise ökromatin olarak
adlandırılır.
• Transkripsiyon sırasında kromatin yapısının nasıl değiştiğine
dair ilk bulgular Drosophilada gerçekleştirilen araştırmalardan
edinilmiştir. Sirke sineğindeki bazı özelleşmiş hücreler hücre
bölünmesi olmaksızın ardarda birçok DNA replikasyonu
geçirerek dev politen kromozomları oluştururlar.
• Politen kromozomlar birbirine tutunmuş (sinaps) durumda çok
sayıda kardeş kromatidden oluşur.
• Büyük boyutları sebebiyle ışık mikroskobu alında rahatlıkla
görülebilir.
Kromozomlar
genlerin
pozisyonlarını,
kromozomların yeniden düzenlenmesini ve delesyonları
tanımlamada kullanılabilen karakteristik açık ve koyu bant
motiflerine sahiptirler.
• Koyu bantlaşmalar inaktif heterokromatinin karşılığı iken, açık
renkli bantlaşmalar, daha yüksek transkripsiyonel aktivite
gösteren bölgelerde bulunurlar.
• Kromozomların bantlaşma motifleri transkripsiyonel olarak
aktif ökromatinin ve genel kromatin yapısının harika bir
şekilde görüntülenmesine olanak tanımaktadır.
• Kromozom kabarcıkları politen kromozomun daha az
kompaktlaşmış bölgeleri olup buralarda RNA transkripsiyonu
gerçekleşmektedir.
• Genlerin çok sayıda kopyasının bulunması yüksek seviyede bir
gen ifadesine imkan tanımaktadır.
• Kromatinin çözülmüş ve yoğunlaşmamış kısmı, DNA’nın
histonlar etrafına dolanmasında meydana gelen değişikliklerin
sonucudur.
• Örneğin düzenleyici bölgelerdeki nükleozom pozisyonlarındaki
değişmeler gen ifadesini doğrudan etkiler.
• Nükleozomların pozisyonları kısmen DNA dizilerine olan ilginin
farklılaşmasıyla belirlenir.
• Fakat nükleozomlar diğer protein faktörleri ile işbirliği yaparak
veya yarışarak yerlerini değiştirirler veya yeniden
toplanabilirler.
• Sonuç olarak nükleozom yeniden modelleme kompleksleri
tarafından aktif olarak taşınabilir veya yer değiştirebilir.
• Gen ifadesi kontrolünün üçüncü seviyesi, bütün kromozom
seviyesindedir.
• Bu seviye kromozomların çekirdek boşluğu içerisindeki
pozisyonlanmalarını ve özgül kromozomal lokusların çekirdek
içerisindeki uzaysal organizasyonlarını içermekte olup bunların
her ikisininde gen ifadesini etkilediği bilinmektedir.
• Deneysel bulgular bireysel interfaz kromozomlarının, çekirdek
içerisinde belli alanlarda veya bölgelerde yoğunlaşarak gen
ifadesini
teşvik ettiği veya baskıladığı izlenimini
uyandırmaktadır.
4.4 ökaryotik genomun büyük
bölümü kodlayıcı değildir
• C değeri ifadesi haploid bir çekirdek içerisinde bulunan DNA
miktarı için kullanılır.
• C harfi ise sabit (constant) manasına gelip, belirli bir genotipe
karakteristik olan DNA miktarını temsil etmektedir.
• Genomik DNA nın çoğunluğu genomdaki pozisyonlarını sıkça
değiştirmeye meyilli olan transposable elementlerin veya
sıçrayan genlerin replikayonuyla oluşan çok sayıdaki tekrardan
oluştuğunun keşfedilmesinden sonra bu paradoks kısmende
olsa çözülmüştür.
• Örnek olarak insanı ele alalım. insan genomunun %40 ından
daha azı genlerden ve intronlar ve pseudogenler gibi genlerle
ilişkili dizilerden oluşmaktadır.
• Pseudogenler normal genlere oldukça benzeyen, fakat az
miktardada olsa değiştirilmiş olan DNA dizileri olduklarından,
artık ifadeleri gerçekleştirilmeyen dizilerdir.
• Insan genomunun büyük bir kısmını genler arası DNA temsil
eder. Genomun intergenik bölgeleri , genellikle seleksiyon
baskısı altında değildirler ve bu bölgelerdeki mutasyonlar
genellikle muhafaza edilirler ve gelecek nesillere aktarılırlar.
• Intergenik DNA eşsiz veya düşük kopya sayılı dizilerden
ibarettir ve orta dereceden oldukça yüksek derecele kadar
değişen tekrarlı diziler içerir.
• Genomun tekrarlardan oluşan kısmından bağımsız olarak
tekrarlı diziler iki ana sınıfa ayrılırlar.
• 1) Serpiştirilmiş elementler
• 2) ardışık (tandem) tekrarlı diziler
Serpiştirilmiş elementler temelde
transposable elementlerdir
• Serpiştirilmiş elementler genom boyunca yayılmış olup
temelde transposable elementlerin dejenere kopyalarından
oluşan tekrarlardır.
• Transpozisyon esnasında element sıklıkla orjinal kopyayı geri
bırakarak genomda yeni bir pozisyona atlar. Böylece bu diziler
çoğalır ve genomda birikir.
• Insanda transposable elementlerin hareketi oldukça nadirdir
fakat yinede uzun evrim süresi boyunca bu elementler
genomun %32 sini oluşturacak şekilde yayılmışlardır.
• Tekrarlar biraraya kümelenmemişlerdir fakat genom içinde çok
sayıda bölgeye dağılmışlardır.
• Serpiştirilmiş tekrarlayan DNA elementleri, uzunluklarına göre
iki alt kategoriye ayrılmaktadır
• 500bp den az diziler SINE ler olarak adlandırılırlar. 500bp ve
daha uzun dizilimler ise LİNE ler olarak adlandırılırlar.
• Transposable elementler kendilerini genlerin yakınlarına
sokarak, hızla yeni düzenleyici dizilimlere neden olma
potansiyelide dahil olmak üzere gen regülasyonu üzerinde bir
çok farklı etkiye sebep olurlar.
• Ek olarak tekrarlayan tabiatları nedeniye transposable
elementler dizi aracılı kromozomal yeniden düzenlemeyi
desteklemektedir.
Ardışık tekrarlı diziler, değişken sayıdaki
tekrarlar halinde tanzim edilirler
• Insan genomunun yaklaşık olarak % 10 unu oluşturmaktadırlar
ve uzunlukları esas alınarak üç alt sınıfa ayrılırlar.. Atellitler
tekrar uzunlukları birden birkaç bine kadar olan çok tekrarlı
DNA lardır.
• Kladırma kuvveti yoğunlukları farklı olduğundan yoğunluk
santifügrasyonu esnasında DNA kümesinden ayrılırlar.
• Bu diziler tipik olarak kromozomların heterokromatik bölgeleri
olan sentromerlerin ve telomerlerin yakınlarında büyük
kümeler halinde organize olmuşlardır.
• Ayrıca Y kromozomu üzerindede bol miktarda bulunurlar.
Tekrarın uzunluğuna bağlı olarak bu daha kısa ardışık tekrarlı
diziler ise ya minisatellit yada kısa ardışık tekrarlar (STR) olarak
sınıflandırılırlar.
• Aynı zamanda değişken sayılı ardışık tekrar (VNTR)
lokuslarıda olarak bilinen minisatellitler, uzunluk
olarak 15 den 50 bp ne kadardğişen dizilim
motiflerine sahiptirler.
• Ardışık tekrarların toplam uzunluğu ise 50 bp ile 20
kb arasındadır.
• Mikrosatellit olarak da adlandırılan kısa ardışık
tekrarlar ise çok daha kısadırlar. Her bir tekrar birimi
2bp den 6bp ye kadardır ve bu tekrarların
oluşturduğu toplam uzunluk 50-500bp arasındadır.
• En yaygın STR dizilimleri dinükleotid tekrarlarıdır.
4.5 ökaryotik genomlarda lateral
(yatay) gen transferi
• Transposable elementler yer değiştirme kabiliyeti açısından
yalnız değillerdir. Yatay gen transferinin özel bir durumu
endosimbiyontlar ve konakları arasında gerçekleşebilir.
• Organel genomları endosimbiyont bir kökeni yansıtır
• Ökaryotik hücrelerin organel genomları bunların daha önceleri
bağımsız serbest yaşayan hücreler olduklarına işaret
etmektedir.
• Bunlar ökaryotlarla endosimbiyotik ortaklığa girmiş
organizmaların prokaryotik genom kalıntılarıdır.
• Mitokondriler ve kloroplastlar sırasıyla α proteobakteriler
benzeri ve siyanobakteri benzeri prokaryotik bakteriyel
endosimbiyontlardan tekamül etmişlerdir.
• Hem mitokondriler hemde kloroplastlar kendi genetik
bilgilerini içerirler.
• Bu organellerin genomları herzaman olmasada genelde
halkasaldır. halkasal formdaki mitokondri ve kloroplast
genomları dikkate değer şekilde bakteriyel genomlara
benzemektedirler.
• bu benzerlik 30 yıldan fazla bir süre dir biyolojinin ana
konularından biri haline gelmiş olan endosimbiyont hipotezini
nin gelişimine yol açmıştır.
• Organel genomları çekirdek genomundan bağımsız olarak
kalıtılırlar ve bu kalıtılma uniparental bir modda olup
özelliklerin geçişi sadece anneden yeni döle doğru olmaktadır.
• Organeller sadece maternal gametten aktarılır. paternal
gameten değil.
Kloroplast DNA’sı (cpDNA)
• yüksek yapili bitkilerde bazı protozoonlarda ve alglerde
bulunmaktadırlar.
• cpDNA fotosentezde görev alan enzimleri kodlar
• Organel başına 20-40 kopyası olan, 120-160 kb büyüklüğünde
olabilen, halkasal, çift zincirli DNA molekülü olduğudur.
• Son çalışmalar gerçekte çoğu cpDNA nın lineer olduğunu ve
çok az bir kısmının halkasal formda olduğunu ortaya
koymaktadır.
• cpDNA nın şekli ne olursa olsun cpDNA da ökaryotik DNA ların
karasteristik özelliği olan asosiye proteinler bulunmaz.
• Aynı organizmanın çekirdek DNA sı ile kıyaslandığında farklı bir
bouyant yoğunluğuna ve baz kompozisyonuna sahiptir. Bu
farklılıklar genomun endosimbiyont kökenini yansıtmaktadır.
Mitokondriyal DNA (mtDNA)
• bitkiler, hayvanlar, funguslar ve protistlerde
bulunmaktadirlar.
• Tüm ökaryotların ya mitokondriye sahip oldukları
yada en azından geçmişte sahip olmuş olduklarını
göstermektedir.
• Muhtemeldir ki tüm yaşayan ökaryotların ortak atası
bir endosimbiyont taşıyordu. Örnek uzun süre
mitokondrisi olmayan ökaryotlara örnek olarak
gösterilen parazitik bir protozoon olan Giardia
lamblia nın şimdilerde mitozom olarak adlandırılan
mitokondri
kalıntılarına
sahip
olduğu
bilinmektedirler.
• Mitozomlar ATP üretiminde yer almamalarına karşın,
mitokondriler gibi demir-kükürt kompleksleri inşa ederler.
• Bazı funguslar ve protozoonlar ise, ATP üretmek için
hidrogenozom olarak adlandırılan zarla-çevrili bir organel
kullanırlar.
• Araştırmacılar günümüzde hidrogenozom ve mitokondrilerin
aynı endosimbiyonttan kökenlendiğini düşünmektedirler.
• mtDNA, ATP için gerekli olan enzimleri kodlar. mtDNA
genellikle halkasal ve çift zincirli bir DNA molekülü olup
histonlarla paketlenmemiştir.
• Maya ve diğer düşük yapılı ökaryotlarda olduğu gibi mtDNA
nın lineer olduğu birkaç istisnada vardır.
• Boyutu organizmalar arasında büyük farklılık vardır
hayvanlarda 16-18 bp bitkilerde 100kb-2,5Mb kadar
değişmektedir.
• mtDNA sayısı organel başına birden çok olup Euglena
protozoonundaki gibi 30 kopyaya kadar çıkabilmektedir.
Interkompartmental (kompartmanlar arası)
DNA transferi
• Endosimbiyotik gen transferi olarakda bilinmektedir.
• Modern mitokondriyal ve kloroplast genomları bu organellerin
fonksiyonel olabilmeleri için ihtiyaç duydukları binlerce
proteinden en fazla yüzünü veya buna yakın sayıdakini
kodlamaktadırlar.
• Bu organel genomları kodladıkları protein sayıları,
mitokondrilerde 3 den 67 ye kadar değişirken, kloroplastlarda
ise 15ten 209 a kadar değişmektedir.
• Bu organellerin proteinlerini çoğunluğu konağın çekirdek
genomu tarafından kodlanır. bu proteinler daha sonra özel
protein taşıyıcı aygıtlar ile organellere taşınırlar.
• orjinal olarak endosimbiyonttan konağın çekirdeğine bir genin
transferinin her zaman transfer edilen genin ürünün
endosimbiyonta dönüşü ile ilişkili olduğu düşünülmüştür.
• Transfer olan bir çok genin hücrenin başka yerlerdeki
fonksiyonlarla gerekli proteinleri kodlamak üzere daha da fazla
tekamül ettiği şimdi çok açıktır.
Prokaryotik ve viral genom
organizasyonu
• Bakteriyel genom organizasyonu: E. coli genomu
boyutu olarak 4.700 kb dır ve serbest 5’ veya 3’ ucu
olmayan çift zincirli halkasal bir DNA molekülüdür.
• Kromozomal DNA nükleoid adı verilen yoğunlaşmış
ovalimsi bir yapı şeklinde organize olmuştur.
• PLAZMİD DNA: bakterilerde, bazı mantarlada ve bazı
yüksek bitkilerde bulunan küçük, çift zincirli halkasal
ve lineer DNA molekülleridir.
• Kendini eşleme
• Antibiyotiğe direnç geni
• Rekombinant DNA teknolojisi
•
•
•
•
Arkeal genom organizasyonu
Vial genom organizasyonu
Prokaryotik virüsler
Memeli DNA virüsleri
Transponovatelné elementy
TEs = úseky DNA, které se
mohou přemisťovat
(přeskakovat) z jedné pozice
hostitelského genomu do jiné
(transpozice)
Dle způsobu transpozice:
Class I = Retrotranspozony
Class II = DNA transpozony
Download