Türkiye`deki kırsal kesimde dağ ve orman köylerinin barındırdığı

advertisement
Türkiye’deki kırsal kesimde dağ ve orman köylerinin barındırdığı
çeşitli yöresel kültürler:
gelenekler, sosyal yaşamı ve ekonomik etkinlikleri:
Polonezköy üzerinde çalışmalardan
Dr. Nurettin ELBİR
Konsololuk yayını
(2006)
Giriş
Gelişmiş bulunan Batı Ülkelerinde, kırsal kesim yaşamının azalması ve modern
yaşamın kırsal kesimin en uzak noktasına kadar ulaştırılması nedeni ile köy sosyo-ekonomik
altyapısına özgü kırsal kesim kültürü eriyerek kaybolma aşamasındadır.
Bu nedenle Türkiye’de dağ köylerindeki göçmenlerin süregelen yaşam kültürünün
gelişmiş ülke insanlarına tanıtılması için değişik etkinlikler yapılmalı ve toplanan kültür
belgeleri topluma izletilmeli ve bir yandan da ülkeler arası işbirliği ve destek kendine özgü
kırsal kültür korunarak sınırlı da olsa yaşatılmaya devam edilmelidir.
Türkiye’de halen 20 bin dağ köyü bulunmakta ve bu köylerde 8 milyon köylü
yaşamaktadır. Söz konusu dağ köylerinde süregelen kültür zenginliği; kırsal kesimde yaşıyan
köylü göçmenlerin sosyal ekonomik ve kültürel yaşamını araştırmaya sevk etmiştir.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nda 1950’den itibaren başlayan çalışma hayatım boyunca
sürdürdüğüm araştırmalar, edindiğim kaynaklar ve gözlemler bu çalışmam için temel teşkil
etmektedirler. Çalışmam kapsamında müstakil bir bölüm oluşturacak Polonezköy içinse,
Polonya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği’nden edindiğim bilgi ve belgelerden
yararlanıyorum.
Orman köylerinin kuruluş sebepleri
Coğrafi konumu itibarı ile Avrupa ve Asya’nın arasında yer alan Türkiye, coğrafi yapı
olarakta dağlık bir ülke karakteri gösterir.
Türkiyenin bu coğrafi konumu asırlar boyunca doğudan orta Asya ve Kafkasya,
batıdan Balkan ülkelerinden gelen göçlerle gerçekleşen bir yerleşim merkezi olmasını
sağlamıştır.
Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Anadolu’ya doğudan ve batıdan
gelen göçmenler Türkiye’nin ormanlık dağ bölgelerine yerleştirilmiş ve asırlardır yaşamlarını
ve kültürlerini kurdukları köylerinde sürdürmüşlerdir. Bunlar ilk ağızda, örneğin Balkan
Savaşı sonrasında görüldüğü gibi, Osmanlı’nın yitirdiği topraklardan sürülen İslam-Türk
kimliğine sahip muhacirlerdir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluk olma durumunun
bir gereği olan kozmopolit yapısı nedeniyle, çok çeşitli ırk ve inançta insanlar için de bir yurt,
bir sığınak olabilmiştir. Bu son duruma çarpıcı bir örnek, Polonyalı siyasi göçmenlerin,
İstanbul’a yakın bir mesafede, dağlık ve ormanlık bir arazide yurt edindikleri Polonezköy’dür.
Polonya’nın Avusturya, Rusya ve Prusya tarafından parçalamasını asla tanımayan
Osmanlı İmparatorluğu, bu dostça tavrıyla özellikle 1831 savaşından, 1848 Macar
Ayaklanması’ndan, Kırım Savaşı’ndan ve 1863 Ayaklanması’ndan sonra yurtsuz kalan
Polonya’lı askerlerden oluşan kitlelerin güvenli sığınağı haline gelmişti. Polonezköy’e
yerleşen ilk Polonya'lılar, bu dağlık ve yabani araziyi zorlu bir çalışmayla islah ederek, bugün
kendine has kültürlerini Türk komşularıyla tam bir karşılıklı hoşgörü içinde sürdüren
kuşakların yaşayabilecekleri şartları yaratmışlardır. Polonezköy, bu özellikleriyle belki tek
başına bir inceleme konusu olacak kadar ilginç bir konudur ve zaten bu türden birçok
çalışmanın da ana konusu olmuştur.
Polonezköyü (Adampol) Polonya göçmenliği tarihinde bir fenomen oluşturmaktadır.
1842 yılında ıssız bir yerde kurulmuş köy, ilk göçmenlerin torunlarının oturdukları yerleşim
olarak mevcut olmaya devam etmektedir. Yaklaşık 160 yıl boyunca, yabancı kültür
çevresinde, köyde oturan topluluk, kendisinin etnik açıdan Polonya topluluğu olarak
nitelendirlimesini sağlayan bir çok kültür öğelerini muhafaza etti. Köy olağanüstü özel siyasi
ekonomik ve hukuki şartlarda tüm arazinin sahibi olan Czartoryski Ailesi Vakfı'na tabi tutulan
asker koloni niteliğindeki yerleşim olarak kurulmuştur. Köy sakinleri, Polonya gelenekler ve
halen Polonya asıllı vatandaşların hemen hemen hepsinin konuştukları Polonya dilini
koruyabildiler. İlk Adampol yerleşimcileri Polonya dilinin çeşitli lehçelerini kullanırlardı.
Sonraki nesiller Polonya gelenek, görenek ve diline sadık kalmaları, Lehçe kitapları
okumaları ve aralıklı olarak süregelen Polonya dili ve tarihinin öğretilmesi sayesinde çok
güzel edebi Lehçeyi kullanıyorlardı ve halen kullanmaktadırlar. Ayrıca talepte bulunan her
yerleşimciye ve işçiye okuma, yazma ve hesap yapma dersleri verirlerdi.
20. yüzyılda cereyan eden medeni ve siyasi değişiklikler, köyün giderek dış etkilere
açılmasına ve temasların Türk çevresiyle genişletilmesine neden oldu. 60 - 70'li yıllardan beri
köyün ekonomi yapısı değişmeye başladı. Halen köyün ekonomisinde en önemli rol oynayan
turizm ve otelcilik, tarıma dayanan ekonominin yerine geçti. Ayrıca, köyün, köylülerin daha
iyi yaşayabilecek olduğu yere kadar taşınması ile ilgili planlar ortaya atıldı. Eğitim gördükten
sonra bir çok köylü gerek İstanbul'a gerekse de diğer Türk şehirlere göç etti.
Sosyal ve kültürel araştırma
Osmanlı İmparatorluğu’nun göçlerle gelen göçmenleri, dağlık orman bölgelerine iskan
etmeleri sonucu, orman köylüleri yaşamalarını hayvancılık, orman işçiliği ve ormandan
açtıkları topraklarda tarım yaparak sürdüre gelmişlerdir. Bu sınırlı ekonomik kaynak ve güç
yaşam koşulları orman köylerinde ekonomik yaşamda kadınla erkek arasında herhangi bir
çalışma alanı ayrıcalığı yaratmamış ve köylü kadını evin içinde ve dışındaki her türlü iş
alanında çalışmıştır.
Orman köylerinde yaşayan göçmenler asırlar boyu sürdüregeldiği ekonomik
üretkenliğin yanında bulunduğu yörelere göre değişen zengin bir kültür yaşamı vardır.
Dağ köylerinin sakinleri aile içindeki ekonomik rolü tamamen üretkinliğe
dayanmaktadır. Araştırmalarım sürecinde dağ köylerinde; çobanlık, çift sürme, bahçelik,
ürettiği ürünü ambarına ve pazara taşıma, hasat etme, biçtiği otları kurutma, pazarda
pazarlama işlerini yapma, orman işçisi olarak ağaç kesmek, taşımak, fidan dikmek, evinin
tahtasını biçmek gibi işler yanında; evinin içinde kadınların yaptığı çocuğunun bakımı, dikiş,
nakış, temizlik işleri fotoğraflarla belgelenmiştir.
Asırlardır sürdürüle gelen kırsal kültür yaşam tarzının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Örneğin Akdeniz ve Ege yörelerinde yaşıyan yörüklerin yaşadığı çadırlar kilim ve halılar
kadınlarca dizayn edilerek dokunmaktadır.
Kadının giysileri, yaşadığı yörenin iklim koşullarına göre bölgeler itibarı ile çeşitlilik
gösteren, folklorik bir zenginliğin doğmasını sağlamıştır.
Türkiye'de orman köylerinde kadın ve erkek birlikte çalışır. Bir aile iş timi
yaratmışlardır. Yukarda dağ köylerinde kadının tarlada ormanda pazarda evde yaptığı işlerden
örnekler vermiştik. Köylü erkekler kadınların yaptığı bu işleri decamlı olarak yaparlar. Ancak
bir kısım ağır işler özellikle köy erkekleri tarafındna yapılır.
Örneğin evlerin inşaat işçiliği, maden ocaklarında çalışma orman işçiliği ailece birlikte
üretilen ürünleri pazara taşıma erkeklerin benimsediği işlerdir. Ahşap el sanatına dayalı
işlerde erkeğin önceliği vardır.
Bu noktayı daha vurgulamak gerekirse dağ köylerinde kadın evin dışında yapılan her
türlü çalışmaa katılmasına karşılık erkeğin ev işlerinde kadına iş iştiraki olmamaktadır. Bu
durum asırlardır devam edegelen töre ve kültür anlayışından ileri gelmektedir.
Polonezköy: özelliğini koruyan ve kültür sentezi olan bir örnektir.
Polonezköy'de eskiden genelikle tarım, büyük baş ve küçük baş hayvanları yetiştirme,
tarım ürünleriyle ticaret ve sınırlı ölçüde misafirler konaklamakla geçinen köyde, ekonomi
modeli tamamen değişti. Ağır bir çalışma temposuna rağmen yalnızca çiftçilik yapmak karın
doymuyordu. Halen ancak köyün en yaşlı iki Polonya asıllı sakine ait olan çiftlikler vardır.
Buğday çavdar ve patates ekiliyordu ve hayvancılık yapılıyordu (domuz, koyun, dana ve evcil
kuşlar yetiştiriliyordu). Kök kömürü üretiliyordu. Ulaşım başlangıçta yaya veya atlarla olup
sonradan eşyaların taşınması için basit at arabaları, insanlar için ise yaylar üzerinde oturma
yerleri olan ve üstleri keten bezi ile kaplı "çardak" denen özel at arabaları kullanılmaya
başlandı.
Av ağır çiftçilik işlerinden sonra bir çeşit rahatlama oluyordu ve köydeki yaşantıda
değişiklik demekti. Adampol'lular çok iyi avcılardır. Her birinin çiftesi ve çoğu cins köpek
sürüsü vardı. Kış dönemi avcılar için cennettir.
Ayrıca kadınlar ormanda mantar, böğürtlen, meşe palamudu, kesane toplarlar ve
bunlarla ev hayvanları, özellikle de domuz beslerlerdi. Köylüler inek, keçi, koyun ve kümes
hayvanları yetiştirirdi. Gerekli olan şeyleri Adampol'da üretmek mümkün değildi.
İstanbul'daki tereyeğı yumurta domuz eti ve tavuk satışından sağlanan gelirle Polonezköy
köylülerinin giyisi, tarım aletleri gibi gereksinimleri karşılanıyordu.
Adampol'da gerçekten de çok çalışmak gerekiyordu. Yaz döneminde gün doğduktan
hemen sonra tarlaya gidilir, gün batarken dönülürdü. Adampol'lular beş günü böyle
çalışırlardı. Cumartresi ise tarlada işlerini biraz daha erken bitirirlerdi, çünkü akşamları evde
ve evin çevresinde genel temizlik yaparlardı.
Pazar günü Katolikler için dinlenme günüdür. Adampol'da bütün Polonya köylerinde
olduğu gibi herkes sabahları ayin için kilisede toplanırdı. Dinin köy yaşantısında büyük bir
rolü vardı. Adampol sakinleri ibadetlerinde tam bir rahatlığa sahiptiler ve dinsel hayat burada
herhangi bir Katolik Polonya köyünde olduğu gibi sürdürülürdü. Dini bayramlarda en
önemlisi Hz. İsa'nın doğum günü olan Noel bayaramdı. Önemli bir diğer dini bayaram,
çarmıha gerilmiş Hz. İsa'nın dirildiği gün olan Paskalya'dır.
Adampol'lular boş zamanlarını sık sık müzikli toplantıları düzenleyerek
değerlendiriyorlardı. Çocuklar meydanda oynar, büyükler de birer kadeh votka içerken sohbet
eder, akşam için sözleşirlerdi. Ortak eğlenceler için her zaman ayırırlardı. Hemen her
Pazartesi akşamı bir evde dans düzenlenirdi. Hatta kimi zaman hafta içinde de dans
düzenlenir, cümbüş haftalar boyu sürerdi.
Polonya geleneklerine göre köyün ziyaret edenlere tütsülenmiş et ve ev elkmeği ikram
edilirmiş, yemekle birlikte iyi bir şarap ve lezzetli, soğuk, cana can katan bir su ikram
edilirmiş. Köy sakinleri ise çoğu zaman üzerine yağ süzülmüş patates, ekşi süt (bir çeşit
kefir), etli ve lahanalı patates, "jur" (bir çeşit ekşi çorba), ayrıca "pierogi" (içine peynir ve
patates konan mantı), "leniwe" (kalın doğranıp suda haşlanmış hamur) yerlerdi. Pazar günü
genellikle domuz kızartması ya da yabani kuşlar yenirdi.
Ana geçinim kaynağı hafta sonlarında köye gelen İstanbul'lulara yönelik
pansyonculuk, otelcilik ve lokantacılık hizmetleridir. Köyde oturan Polonya asıl .
lı
sakinlerin çoğu otel, pansyon ve restoranlar işletiyor. Fakat köydeki işletmelerin çoğu
(pansyon, otel, restoran, bakkal, içinde kiralık daireler bulunan siteler gibi) Türklere aittir.
Polonya asıllı köy sakinlerinin hem İstanbul'a hem de yurtdışına devamlı göç etmesi, mülkiyet
ve etnik ilişkilerin köyde değişmesine neden oldu.
Amaç
Evrensel olan kültürün tüm toplumlarca paylaşılması ancak yapılan araştırmalarla elde
edilen belge ve bilgilerin değişik ülke insanlarına iletilmesi ile mümkün olabilir.
Kırsal kesimdeki dağ köylerinde yaşayan, Polonya kökenli göçmen köylüler de dahil,
insanların yaşamlarını, kültürlerini belgeleyen ve 50 yıllık bir araştırma sürecinde derlenmiş
fotoğrafların, Polonya’nın büyük kentlerinde sergilenmesinin; söyleşi ve konferanslarla Leh
ve Türk toplumlarına sunulması olanağının yaratılmasının, hem Anadolu kültürünün çok
renkliliğiyle ve hem de bu kültüre rengini veren unsurlardan birinin Polonya oluşuyla, her iki
ülke insanı için de çekici bir konu olabileceği düşünülmektedir.
Sözü edilen etkinlik ve ülkeler arası işbirliği ile kırsal kesimdeki göçmenlerin yaşam
kültürü evrensel bir kültür mirası olarak korunabilme amaç ve şansının elde edilebileceği
inancı ile işbu önerimizi taktirlerinize sunuyoruz.
Dr. Nurettin ELBİR
Download