MALİ ÇÖZÜM MEDENİYET, ‘HAKLI REKABET’ VE ORTAK GELECEK MUHASEBE… Tarihi tekerrürler ve girişimler, her gün titizlikle işlediğimiz mesleğimizde bize yol gösteren birer pusula gibi. Mesleki inceliklerin daha keşfedilmediği dönemlerden, yaşadığımız yüz yıla gelinceye kadar, koca bir asrın ‘yenilikçi, devrimci’ öğelerinin de içinde barındığı ‘muhasebe’ mesleği ortaya çıktı. Her çağa ait aydınlık ve karanlık tarafların olduğu meslekte, gelecek nesillere bıraktığı bilgi birikimi, deneyim ve tecrübe ne olursa olsun yadsınamaz. Dolayısıyla tarihin süregeldiği bu büyük döngüde bizimde verdiğimiz mesleki mücadele kayıtlarda ve zihinlerde ilelebet kalacaktır. Dr. Yahya ARIKAN1* “Yaralarınla gurur duy. Onlar etine dağlanmış madalyalarındır, süre gelen savaş tecrübenin kanıtıdır” Paulo Coelho Mesleğin tarihteki kazanımları ve tecrübeleri, çağımızın getirilerine ayak uydurmak adına aldığımız yolun belirleyici unsurları oldu. Bunları ortaya çıkarmak, geçmiş kayıtların çağımıza uygunluğuna göre muhasebe yapılmasından tutunda hızla gelişen teknolojiye uyum sağlamaya kadar önemli bir aşama kaydediyor. Sorgulama sırasında asıl nokta; aradan geçen yüzyıllara rağmen ‘hizmetin kalitesi’ ve ‘haksız rekabet.’ Konuya biraz daha farklı bir açıdan, tarih öncesi dönemden başlayıp, Antikçağ, Ortaçağ’a kadar olan sürece dayandırarak baktığımızda ‘haklı rekabet’ koşullarını açıklamanın, haksız rekabeti anlamayı kolaylaştıracağını ve yararlı olacağını görüyoruz. Tabii tüm bunları söylerken, dayanakları ağırlıklı olarak arkeolojik kazılarla elde edilmiş belgelerle, filolog ve bilim insanlarının açıklamaları belirleyici oluyor. Sözlerimizi temellendirmek gerekirse birçok örneklendirmeden yola çıkabiliriz, bu konuyla alakalı ilk durağımız Sümer ve Elam ülkeleri olacak. İ.Ö. 4500’lerde, resimli yazıyı kullanan ve günümüzden 6500 yıl öncesinde daha yazı keşfedilmeden Sümer ve Elam ülkelerinde insanlar alışveriş yaparak, tapınaklara vergiler ödüyorlardı. Toprakların çok verimli olduğu o dönemlerde, Fırat Dicle kıyılarındaki kentler ve tarım alanlarında arpa en az bire 86 vererek değerli bir hazineydi. Ödenen vergiler, “hesap taşları ya da 1* İSMMMO Başkanı OCAK - ŞUBAT 2015 9 MALİ ÇÖZÜM pul” denilen küçük taş ya da kil üstüne sayı ve sembol olarak işleniyordu. Yazının henüz keşfedilmemesinden dolayı, vergilerin kimler tarafından verildiği bilinmezken, tapınağa giren arpa, koyun, keçi, yün, büyük baş hayvanların ne kadar olduğu, ne kadarının harcandığı belirlenebiliyordu. Bu işlemler sonucunda tapınaktan toplanması gereken vergilerin hesaplanabilmesini, getirilenlerin sayımını yapanlar ‘atalarımız’ diye tabir ettiğimiz muhasebecilerdi. Bilgilerin ışığında, kentlerde kurulan tapınakları, krallıklar adına yapılan sarayları, kent surları, çalışanların giderleri toplanan bu vergiler kanalıyla yapılmaktaydı. KAYITLAR, KANITLAR Kayıtların resimle tutulduğu Sümerlerde, Maliye Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurulu gibi vergi toplayan kurumların olmadığını bildiğimizden, o dönemde devletin girdi çıktılarını, toplanan mal varlıklarını krala bildiren, ayrıca kralın sözlerini halka ulaştıran görevlilerin, günümüz muhasebecilerin ilk mesleki ataları olarak görülmektedir. Sümerliler döneminde ilk kez yazıya geçilmesi de; tapınaklara girip çıkanların izleyerek hesaplayan bu görevliler tarafından gerçekleşmiştir. Bu büyük buluşun o dönem muhasebecileri tarafından bulunmasının gurur verici olduğu belirtirken, kil üstüne üçgen uçlu kamışlar batırılarak oluşturdukları yazıya da çivi yazısı denilmiştir. Çivi yazısını, Sümerliler, Akadlar, Babiller, Asurlular gibi Mezopotamya bölgesi dışında İran’da Elam, Anadolu’da Hititler tarafından da kullanılmıştır. Çivi yazısıyla birlikte Mezopotamya Kültürü İ.Ö. 36001000 yılları arasında gelişerek yayılmıştır. Öyle ki, sosyal ve ekonomik düzenin sağlandığı, topraklar üzerinde yaşayan herkesi eşit, özgür sayan yasalar ve reformlar bile gerçekleştirmişlerdir. Hatta, ünlü Sümerolog Samuel Kramer, yazdıklarında bu yasa ve reformlara değinen gerçek hikayelere yer verir. O vakalardan birisi şöyledir: Evine ekmek getirmeyen, karısına çok kötü davranan Sümerli bir adam; bir bahçıvan, bir berber ve o çevrede oturan birisi tarafından dövülerek öldürülür. Öldürülenin karısı, kocasının öldürüldüğünü yetkililere bildirmez. O dönemde Başkent İsin’de oturan Kral, kadının yetkililere durumu bildirmemesini önemseyerek Nippur kentinde bulunan yüksek mahkemede kadınında da yargılanmasını ister. Mahkeme üç kişinin ölümüne karar verirken kadını beraat ettirir. Bu 10 OCAK - ŞUBAT MALİ ÇÖZÜM tableti çözen Kramer, bulunduğu Philedelphia’daki Hukuk Fakültesi Dekanına, dört bin yıl önce yaşanmış böyle bir durumda, 1960 ABD yasalarının nasıl bir karara varacağını sorar. Hukuk Fakültesinden gelen yanıtta, “Bizim kanunlarımıza göre, böyle bir durumda kadın suç ortağı olarak kabul edilemez. Onun suçlu olması için cinayetin yalnız yapıldığını bilmesi değil, cinayet sırasında orada bulunması, teşvik etmesi ve yardım etmesi gereklidir” denir. YAZININ TARİHİ YARARI Anlaşılacağı üzere Sümerliler ile dört bin yıl sonraki ABD yasaları, her ne olursa olsun ‘hak’ ve ‘adalet’ konusunda aynı noktadan, eşit ve sosyal refahı sağlayacak bir düzenin kurulması üzerine hazırlanmıştır. Yazının bulunmasıyla düzen ve sosyal adalet arayış kavramları da dönem krallıkları tarafından gittikçe belirginleşti. Bu açıdan tarihte ilk yasalar da İ.Ö. 2350 yılında (günümüzden 4360 yıl önce) Sümerli Lagaş Kralı Urukagina tarafından hazırlandı. Bu reformlar daha sonra hazırlanacak yasaların da öncülü niteliğindeydi. 36.000’lik Lagaş’ın, gemicilerden balıkçılara, rahiplerin vergisini taşıyan görevliden, buğday bekleyen çavuşa kadar yolsuzluk ve hırsızlığa karışan herkesi işten uzaklaştırır, ekonomik durumu kötü olan yurttaşları ezen zenginleri engeller, borcu olan ve hapis yatan fakirlere af getirirdi. Çünkü insanların haksız yere, bir kesimin çıkarları için hapsedildiklerini, borçlandırıldıklarını bilirdi. Bu durumda, tarihin ilk genel affı, ilk vergi affı olarak yerini aldı. Ve afla birlikte; herkesin ortak olduğu bir yaşamda, ‘haklı rekabet’ düşüncesinin ne kadar önemli yere sahip olduğunu görüyoruz. Hemen ardından İ.Ö. 2047 tarihinde hazırlanan Urnammu Yasaları ile ilk kez suç karşısında yaptırımlar getirildi. Haksız ve sözleşmesiz gerçekleştirilen hiç bir olumsuzluk bağışlanmadı. Örneğin, bir kişi bir başka kişinin tarlasını su altında bırakıp, verimi telef ederse buna uygun arpa ödeyecek; bir kişi bir başka kişinin tarlasını ekmek için sözleşip ekmezse tarlanın boyutlarına bağlı arpa ödeyecekti. İ.Ö. 1934-1924 yılları arasında hazırlanan Lipit İstar yasaları ile de kişiler arasında ayırımcılığın önüne geçilerek üst düzey kişiler ile altında çalışanların arasında bir fark olmadığının altı çizilerek, vergiyi kim kimin yerine ödüyorsa malın sahibini belirleyecek kararlar alındı. Örneğin: Ev sahibi ya da sahibesi evinin vergisini üç yıl ödemez ve bu süre içinde vergileri bir başka kişi öderse, üç yıl sonunda evin sahibi vergi ödeyen kişiye ait olacaktı. OCAK - ŞUBAT 2015 11 MALİ ÇÖZÜM Haksız rekabet konusunda ayrıntılı pek çok yasa maddesi belirlenmişti. Bunlardan birisi; Mezopotamya kültürünün tipik bir örneği olarak; meyhane işletmek, bira üretip satmak kadınların işidir ve bu meslek anadan kızına geçmektedir. Bu gelenek Sümer, Akad, Babil, Asurlular yanında Hititlilerde de gözlenmektedir. Esnunna Yasalarına göre “Bir tüccar ve bir meyhaneci kadın, bir erkek ya da kadın kölenin elinden gümüşü, arpayı, bitkisel yağı tüketesiye alamayacaktır.” Böylelikle sosyal konumda en az kazanan kişilerin elindekilerinin tamamen alınmasının haksız rekabet unsuru yarattığı ve yasalar ile bu duruma izin verilmeyeceği belirtilmişti. Günümüz hukuk anlayışında da yazılı belge çok önemli olduğu gibi, Mezopotamya’nın çivi yazılı hukukunda belge olağanüstü anlam taşırdı. Belgenin olmadığı yerde tanıklardan alınan bilgiler ışığında kararlar verilirdi. Örneğin evinin soyulduğunu ve değerli eşyalarının çalındığını belirten kişi belge gösteremezse tanık göstermek zorundaydı. Bunu da gösteremezse iftira ve yalan nedeniyle ölüm cezasına mahkûm edilirdi. Ancak, mağdur olan kişinin mağduriyetini de kentin iler gelenleri tarafından karşılanacağı ayrıca bir düzen vardı. Toprak konularında da yasalarda eşitlikçi bir anlayış izlerdi. Mesela, tarlasını kiralık veren bir kişi, gelirini kirayla verdiği kişiyle sözleşmeye bağlı olarak paylaşacaktı. Ancak, tarla sahibi ya da kiracısı kendi ürünleri için açtığı su yolları kanalları yüzünden başka tarlalara zarar verirse bu zararı ödemekle yükümlüydü. Bu yasalar ve uygulamalar içinde en çok bilinen Hammurabi Yasaları ise, kısasa kısas maddeler içerse de, haksızlığa karşı duran, insanların eşit ve hür sayıldığı maddeler içermekteydi. Hammurabi Yasaları için tarihte, “kuvvetlinin zayıfı ezmemesi, öksüzün, yetimin haklarının adaletle yönetilmesi için” yazılıp, uygulandığı belirtilirdi. Genel bir görünümle bakmamız gerekirse Çivi Yazılı Hukukta: • Yasa koyucusunun herkes için uygulanabilir olarak belirlediği maddeler yer almaktadır. Kralların gücü kurallara bağlanmış, kralların da uyacağı hukuk kuralları oluşturulmuştu. • Hiç kimse birbirinin işine karışmaz, herkes kendi yaptığı işe bağlı olarak yasalar karşısında sorumluydu. Örneğin tapınaktaki yüksek rütbeli bir rahibe kadın, kadınların işi olan meyhane açıp işletemez. Buna kalkışırsa cezalandırılırdı. • Belge, yani kil tablet üstüne yapılmış sözleşme oldukça önemliydi. Yargıç bile karar verip, kararını yazılı olarak işlerse, ondan sonra vazgeçer 12 OCAK - ŞUBAT MALİ ÇÖZÜM değiştirmeye kalkarsa hem para cezasına çarptırılır hem de bir daha asla yargıçlık yapamazdı. • Çivi yazılı hukuk için geçerli ölçüt, yazılı yasa maddeleri olmuştur. Haklı ve uygun koşulları içeren yasa maddeleri dışına çıkmak “haksız” lığın başlangıcı olarak algılanmıştır. İnsanlık tarihinde, bundan 6.000 yıl önce yazının bulunmasıyla, yaşam alanlarının korunması, eşit, adaletli, özgür ve hak kavramlarını ön planda tutan, tüm bu değerler için bedel ödeyen, mücadele veren büyük kazanımlar, yasalar oluşturulmuştur. ŞİMDİKİ DÖNEM VE ÇIKARLAR Mezopotamya uygarlığının yaşadığı onca deneyim ve kazanımlarından, yerine getirmeye dair birçok konuyu atlamış ve gözden kaçırmış olabiliriz. Mesleğin gelişimine dair geçmişin tozlu raflarından aşındırdıklarımızın büyük yararı ve etkisi olduğu aşikâr. Her dönemden her çağdan aldığımız bilgilerle, kanıtlarla süren mücadelemizi daha fazla sorgulama şansı bulmaktayız. Bu konuda Ortaçağ’ın ünlü bir filozofu Roger Bacon’da şöyle der: “Nesnelerin gerçeğini kavramamızı engelleyen dört şey vardır.” Bu dört şey şöyle sıralanır: 1. Zayıf ve yetkisiz otorite; 2. Eski alışkanlıklar; 3. Cahil bir kamuoyu; 4. Kişinin cehaletinin, görünürde akıllılıkla örtülmüş olması. 13’üncü yüzyıl düşünürü Bacon; gerçeğe giden yolu engelleyen dört maddesiyle 21’inci yüzyıl Türkiye’sindeki mali müşavirlerden de aslında bahsetmektedir. Mali müşavirler bugün yasal olarak bir meslek örgütü ve çatısı altında faaliyet yürütmektedir. Yasal dayanağı olmayan, hukuksal alanda dikkate alınmayan bir kurumun otorite kavramı ve toplumsal düzlemdeki yeri, mesleki fikriyat ve uygulanabilirlik anlamında da geçersizdir. Bunun yanında içinde olduğu mesleğe karşı yasa dışı, haksız tutum takınan meslek mensuplarının tutumu ise ne bilimsel, ne etik, ne de insani açıdan anlaşılabilir değildir. En açık ifadeyle Roger Bacon’ın belirttiği gibi “kaskatı bir cahillik” örneğidir. Kendi mesleği ve mesleğinin geleceği adına hayata geçirilmek istenen hiç bir uygulama; enine boyuna düşünülmeden, tartışılmadan körü körüne desteklenmemelidir. Bunun tersini savunmak insanlığın binlerce yıl öncesinde ulaştığı hak, adalet, eşitlik, yetki ve sorumluluk kavramlarının gerisine düşmek demektir. OCAK - ŞUBAT 2015 13 MALİ ÇÖZÜM Meslek Odalarının temel kaygısı, yasaların verdiği güç ile toplum ve kamu çıkarlarıyla da çelişmeden yalnızca mesleğin ve meslek mensuplarının çıkarlarını düşünmek üstüne kuruludur. Demokratik ülkelerde, yasal dayanaklar üstünde kurulmuş ve yetkilendirilmiş bir kurumun kararlarına, başka bir kurumun görüş bildirmek dışında yönlendirici tutum içine girmesi kabul edilmemektedir. İşte, SMMM Odaları da yasal dayanaklarla ayakları yere basan, kamu yararını önde tutan sivil toplum örgütlerdir. Kendi karar alma mekanizmaları sayesinde, meslektaşlarının yararına, gelecekleri için ortak payda da karar alabilme yetisine yasalarla kavuşmuş kurumlardır. Dolayısıyla, hiçbir kurum, amaçları içinde olmayan tutum ve kararlarla Odalarımız ve meslek mensuplarımız üzerinde belirleyici rol oynayamazlar. Sınırları aşarak ‘hak’ unsurlarından ‘haksızlık’ unsurlarına adım atmış olurlar. ‘Bağımsız Denetim’ sürecinde, üniversite eğitimi, sınavlar, stajlarla belirlenen ve yılları bulan uygulamaların önüne ayrıca 15 yıl engelini de koyarak genç meslek mensuplarını denetleme görevinden yoksun bırakmak, büyük bir haksızlık örneğidir ve hiç bir şekilde mazur gösterilemez. Bizim yasalarla kazanılmış yetkilerimiz ne kadar tırpanlamaya çalışılırsa çalışılsın mesleğimizin, meslektaşlarımızın ve meslek örgütümüzün gücü buna engel olacaktır. Gücünü üretimden alan, ekonomiye yön veren büyük bir ailenin yapısının bozulmasına izin vermemek için mücadele etmekteyiz. Mali müşavirler, hesabın ve ekonomik dengelerin düzenlenmesinin yanında toplumun huzurunu ve refahını sağlayacak en büyük güçler olarak her zaman yerini alır. Eşit ve adil sürdürülen haklara dokunulmadığı sürece, Türkiye’de kamu ve sosyal hayat adına yapılabilecek her türlü çalışmaya destek çıkmaya hazırız. Yazının başında da belirttiğimiz gibi eski uygarlıklarda var olan adalet kavramları gibi; birini öbüründen ayırmadan, haksız olana, yolsuzluğa, hırsızlığa yansız denetimlerle eğilmemiz gerektiğini söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. REKABETİN YASASI Rekabeti sözlüklerde; aynı amacı güden kimseler arasındaki yarış olarak tanımlarken, mesleki rekabeti ise meslektaşlarımızın belirli kurallar dâhilinde gerek mesleki faaliyetlerinde gerekse kendi aralarında özgürce ekonomik kararlar alabilmelerini sağlayan bir yarış olduğunu söyleyebiliriz. 14 OCAK - ŞUBAT MALİ ÇÖZÜM Bu anlamda rekabet; kurumsallaşmayı, uzmanlaşmayı teşvik eder, tekelleşmeyi önler, kaliteyi sağlar ve verimliliği arttırarak mesleki gelişmenin önünü açar. Böylelikle, toplumsal refahın duvarlarının yavaş yavaş örülmeye başladığını görürüz. Yasaların ve etik kullarında dışına çıkılarak sağlanan kazanımlardaysa haksız rekabet unsurlarının oluşması, argüman olarak sunduğumuz ütopik yaşantının bütün koşullarına ters düşen bir anlayış ortaya çıkacaktır. Haksız rekabetle ilgili olarak meslek yasamızda çok açık bir düzenleme olmadığı halde çatı örgütümüz TÜRMOB, Türkiye Haksız Rekabetle Mücadele Kurulu(TÜRHAK) ve odalarımızda birlikte “Haksız Rekabetle Mücadele Kurulları”nı oluşturmuştur. Konuya dair pek çok eğitim, toplantı vb. çalışmalar planlanmıştır. 2012 yılının Haksız Rekabetle Mücadele yılı olarak ilan edilmesinin ardından, 13 Aralık 2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “Haksız Rekabetle Mücadele Yazılımının Meslek Mensuplarınca Kullanılması Hakkında Mecburi Meslek Kararı” ile 2015 yılında zorunlu olarak uygulamaya konulmuştur. Yazılım, teknolojik yeniliklerin mesleğe uyarlanması aşamasında en başarılı ve önemli örneklerinden birisidir. Haksız Rekabetle Mücadele Yazılımı, haksız rekabetle mücadelede çok önemli bir görevi yerine getirecek devrim niteliğinde bir uygulamadır. Yazılım ile Amaçladığımız: • Yazılı hizmet sözleşmesi düzenlemeden iş kabul edilmemesi, • Ücret tarifesine uyulması ve bunun sonucunda ücretsiz veya tarifenin altında iş görülmesinin önüne geçilmesi, • Daha önceden çalıştığı meslek mensubuna borcu olan müşterinin, bir başka meslek mensubuna iş yaptırmasının önüne geçilmesi, • Stajyerlerin ve bürolarda bağımlı çalışan meslek mensuplarının, işten ayrılmalarına rağmen öncesinde çalıştığı büronun müşterilerine iki yıl geçmedikçe hizmet verip vermediğinin izlenmesini sağlayacak, bir nevi yaraları tedavi edecek bir uygulama olmasıdır. Çözüme odaklı bir anlayışla, özellikle hizmet kalitesinin önemine vurgu yapan, rekabetin fiyat ve oranlarla değil, verilecek kalite ile ölçülmesini isteyen bir meslek örgütüyüz. Kültürel altyapısı demokratik ilkelerle, bağımsızlıkla ve mesleğin gereklerine uygun saydamlığa saygısıyla, hukuk devleti koşullarınca belirlenen bu örgüt, meslek mensuplarının gelecekte saygınlığını güçlendirecek koşulları sağlamada her zaman mücadelesini sürdürecektir. OCAK - ŞUBAT 2015 15 MALİ ÇÖZÜM HER ÇAĞIN MESLEĞİ Mali müşavirler olarak toplumsal sorumluluğu çok yüksek olan bir görevi yerine getiriyoruz. Hesap sorabilmek için hesap verebilmenin de oluşturulmasının çok önemli olduğunu biliyoruz. Tabii bunun yanına her türlü yolsuzluğun, haksızlığın ilacının da denetim olduğunu her platformda söylüyoruz. Bunun için güvenlik ve yargı dışında kalan, ‘tüm işletmeler, şirketler, yerel yönetimler, siyasi partiler ve vakıflar denetime tabi tutulmalıdır’ diyoruz. En önemli adımın, çok sayıda eğitimli gencin, dinamik ve tecrübeli meslek mensuplarımızın önüne haksız engeller konulmadan 25 yıllık örgütsel birikimimizden yararlanılmasıdır. Aydınlık, refah ve mutluluk içinde yaşayacak bir ülke için bu birikim göz ardı edilemez. Ve yineliyoruz: Kamu Gözetimi Kurumu, çok hızlı bir şekilde asli görevi olan “gözetim” görevini yerine getirmeli, kendini meslek örgütü yerine koyarak yaratmaya çalıştığı olumsuz havayı dağıtmalı, meslek mensupların önündeki haksız ve gereksiz engelleri kaldırmalıdır. Meslek olarak doğru olanın yanında, ülkenin yarınını düşünerek hareket eden bir güç yumağıyız. Bu yumak, gittikçe büyümekte ve Türkiye ekonomisine katkısını kesintisiz sürdürmektedir. Her çağın iz bırakan devrimleri ve dönüşümleri olduğu gibi bu çağında meslek adına bırakabileceği en büyük iz, siz değerli meslek mensuplarımızsınız. Geleceğimizin, yarınlarımızın; bilgiyi sorgulayan ve keşfeden bireylerin ellerinden çıkacağını bilmek huzur, sükunet ve heyecan veriyor. Değişimi yaşamımızın her alanında gösterebilmemiz dileğiyle. 16 OCAK - ŞUBAT