ULUSLARARASI İKTİSAT Uluslararası iktisat ağırlıklı olarak ülkeler arası ticaret ve mali akımları kapsar.Diğer yandan uluslararası ticarete ilişkin analizler de Uluslararası Ticaret Teorisi ve Uluslararası Ticaret Politikası olmak üzere birbirini tamamlayan iki alt gruba ayrılır. 1-ULUSLARARASI TİCARET TEORİSİ’NİN İLGİ ALANI Uluslararası Ticaret Teorisinin başlıca amacı;Ülkeler arasındaki mal ve hizmet alım satımlarının nedenlerini açıklamaktır.Bu alanda yürütülen bilimsel çalışmalar asıl olarak söz konusu amaç doğrultusunda teoriler geliştirme çabasına yöneliktir. Uluslararası Ticaret Teorisi’nde de değinilen bu ilkeler doğrultusunda yapılan ve aşağıda daha ayrıntılı biçimde sıralanacak bir dizi varsayım vardır.Örneğin analizlerde - iki ülkeli,İki mallı ve iki faktörlü modeller kullanılır; -hükümet kesiminin varolmadığı,dolayısıyla gümrük tarifelerinin ve ticaret üzerindeki öteki kısıtlamaların bulunmadığı ; -mal ve faktör piyasalarında tam rekabet koşullarının geçerli olduğu; -uluslararası taşıma giderlerinin bulunmadığı vs biçimdeki varsayımlardan hareket edilir. Uluslararası Ticaret Teorisi’nin yanıtlamak zorunda olduğu 3 ana soru 1-Ülkeler neden dış ticaret yaparlar,yani dış ticaretin kapalı ekonomiye göre ülkelere sağladığı yararlar 2-Bir ülke dış ticaretinin bileşimi nasıl açıklanabilir? Yani bir ülkenin hangi malları ihraç,hangilerini ithal edeceğini açıklayan bileşimi yanıtlamalıdır. 3-Bir ülkenin ihraç fiyatları işe ithal fiyatları ile ithal fiyatları oranı.Yani dış ticaret hadlerinin nasıl oluşacağını belirlemelidir. Uluslararası Ticaret politikası ise politikaya yönelik analizlerde,teorinin tersine,hükümetin ülkenin uluslararası ticari ilişkileri üzerine koymuş olduğu kısıtlamalar ve yapmış olduğu dolaysız ve dolaylı müdahalelerin incelemesi konu edilir.Örneğin gümrük tarifeleri,kotalar veya diğer önlemlerle dış ticaretin kısıtlanması, ya da tersine teşvik önlemleriyle ihracatın özendirilmesi, vs. gibi hükümetin ticarete yaptığı müdahaleler incelenir.Kısacası teori,hükümetin bulunmadığı bir ortamda dış ticaretin nedenlerini anlamaya yönelirken,politikada hükümet müdahaleleri üzeride durulur. 2- ULUSLARARASI TİCARET TEORİSİ’NİN DOĞUŞU Adam Smith’in 1776’da yayımlanan ünlü eseri “Ulusların Zenginliği” ile başlar.Bu kitap aynı zamanda Klasik İktisat Ekolü’nün de temellerini oluşturur. Uluslararası İktisat’ın bilimsel olarak incelenmeye başlanmasından önce dünyada bu konuda geçerli olan düşünce akımları ; 1-Merkantalizm Merkantalist felsefeye göre dış ticaret politikasının temel amacı,hazinenin altın stokunu artırmaktır.Bunun için de ödemeler dengesinde fazlalıklar oluşturmak gerekir.Merkantalistler altın ve değerli madenleri servetin kaynağı olarak görmüşlerdir.Onlara göre hazinenin altın stoku aynı zamanda ekonomik ve siyasal gücün de temelidir.O dönemlerde uzun süren savaşların doğurduğu büyük finansman ihtiyacı,bu düşüncelerin benimsenmesinde etkili olmuştur. Merkantalizm yoğun devlet müdahaleciliğine dayanır. Ülkelerin temel amaçları doğrultusunda izledikleri ekonomi politikalarının daha somut olarak şöyle belirtebiliriz :İhracatın arttırılmasına birinci derecede önem verirler.Mamul mal ithalinin sıkı biçimde kısıtlaması öngörülür.Buna karşın,ham maddelerin ithali serbesttir.Doğal olarak bunun ifade ettiği anlam,ülkenin dışarıdan ham madde ithalinin özendirilmesi ve bunların ülkede işlenerek dışarıya mamul mal biçiminde ihraç edilmesidir. Yunus Emre ERDOĞAN 1 Merkantalist düşünceye göre dünya serveti(altın ve değerli maden stoku)sabittir.O nedenle,birbiriyle ticaret yapan ülkelerin çıkarları arasında daima bir çelişki vardır.Şöyle ki,ticaretten bir taraf kazançlı çıkarken,diğer taraf aynı ölçüde zarara uğrar. 2-Merkantalizmin Zayıflaması Sanayi devriminden sonra giderek Merkantalizm’in yerine liberal görüşler geçmeye başladı.Buhar gücünün üretimde kas gücünün yerine kullanılmasıyla sanayi devrimi İngiltere’de ortaya çıkmıştı.Böylece kitlesel üretim el tezgahlarının yerini aldı ve büyük fabrika kentleri doğdu.Bu değişim serbest ticaretin önünü açtı. Serbest ticaretin gelişim koşulları; -uluslararası uzmanlaşma -iş bölümü 3-Klasik Liberalizm ve Adam Smith Smith’in Klasik liberalizmin’in temelini oluşturan bazı görüşler şunlardır: 1-Bütün bireyler ekonomik çıkarlarına göre hareket ederler,diğer bir deyişle kişiler “homo economicus”dur.(ekonomik insan).Bu bireyler serbest girişimciliği ön planda tutarlar. 2-Devlet kişilerin bireysel girişim haklarını kısıtlamamalıdır.(bırakınız yapsınlar,bırakınız geçsinler).Çünkü,bireyler kendi çıkarları peşinde koşmakla aynı zamanda toplumsal çıkarlara da hizmet etmiş olurlar. 3-Ekonomik hayatta düzen sağlayan bir “görünmez el” vardır.Bu görünmez el de fiyat mekanizmasıdır.Ekonomik hayatta düzen,fiyat mekanizmasının işleyişi ile kendiliğinden sağlandığına göre,devletin bu amaçla ekonomiye müdahale etmesine gerek yoktur. Smith’e göre,toplam dünya serveti sabit değildir.Dış ticaret,uluslararası uzmanlaşma ve iş bölümü doğurarak dünya kaynaklarının verimliliğini arttırır,böylece dünya üretimi ve refahının yükseltilmesine yol açar.Bu görüş açısından karşılıklı ticaret yapan iki ülke uzmanlaşma ve serbest uluslararası değişim sonucunda daha yüksek üretim ve tüketim düzeylerine ulaşarak yaşam standartlarını birlikte arttırırlar.Dolayısıyla Smith’e göre,Merkantalizm’in uluslararası ticarette bir taraf kazanırken diğer tarafın kaybetmesi şeklindeki görüşü yanlıştır.Çünkü uluslararası ticaretten her iki taraf da kazançlı çıkar. 3-ULUSLARARASI TİCARET TEORİSİ ANALİZLERİ Uluslararası ticaret teorisinin basitleştirici varsayımları; --İki ülkeli ve iki mallı analiz modeli --Uluslararası ticarette para kullanılmaz,dış mübadeleler malın malla değişimi biçiminde gerçekleştirilir.Fiyat,maliyet gibi kavramlar parasal değil,reel kavramlardır.Yani bir malın fiyatı ya diğer mal cinsinden, ya da onun üretiminde kullanılan faktörlerin miktarıyla ölçülür. --Mal veya faktörlere ait olsun,tüm piyasalarda tam rekabet koşulu geçerlidir.Yani hem mal piyasalarında,hem faktör piyasalarında tam rekabet geçerlidir. --Modellerde hükümet kesimine rol verilmez.Dolayısıyla bu modellerde gümrük tarifesi,kotalar ve dış ticaret üzerindeki öteki kısıtlamalar bulunmaz. --Analizlerde taşıma giderlerinin de sıfır olduğu varsayılır. --Ekonomi tam çalışma durumundadır,yani kaynakların atıl(işsiz)kalması söz konusu değildir. EMEK DEĞER TEORİSİ:Bu yaklaşıma göre bir malın maliyeti onun üretimi için harcanan emek miktarı ile ölçülür.Diğer yandan emek,homojen(türdeş) bir retim faktörü olarak kabul edilmiştir. Gerçekte Klasikler doğal kaynakları tanrının insanlara bir bağışı olarak kabul ederler.Bunların üretilmemiş olması,yani toplumun bunlar için bir emek harcamak gibi bir fedakarlıkta bulunmamış olmasından dolayı,doğal kaynakları maliyeti oluşturan etkenlerden birisi olarak saymamışlardır. Yunus Emre ERDOĞAN 2 1-Smith’in Mutlak Üstünlük Teorisi Adam Smith serbest ticaret ve uluslararası uzmanlaşmanın yararlarını Mutlak Üstünlük Teorisi ile açıklar.Buna göre,bir ülke karşı ülkeye göre hangi malları daha düşük maliyetle üretiyorsa o malların üretiminde uzmanlaşmalı ve bunları ihraç ederek pahalıya üretebildiklerini dış ülkeden ithal etmelidir. ÖRN: Bir işçinin bir günde üretebildiği mallar A malı B malı Amerika 50 birim 30birim Almanya 20 birim 80 birim Yukarıda verilen örneğe göre,Amerika A malının,Almanya ise B malının üretiminde uzmanlaşacaktır. O halde mutlak üstünlük modeline göre birim emek başına üretim miktarlarının farklı olması tarafların karlı dış ticaret yapabilmeleri için temel koşuldur.Buna göre,verilen örnek açısından Amerika,Almanya’ya A malı ihraç edip bu ülkeden B malı ithal edilmelidir.Böyle bir uluslararası üretim ve ticaret modeli,iki ülkede refahın artmasına yardımcı olur. 2-Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlük Modeli Üretimde uluslararası üstünlüklerin derecesi dikkate alınır. Ricardo’ya göre uluslararası ticareti mutlak üstünlüklere dayandırmaya gerek yoktur.Böyle bir yaklaşım ayrıca teorinin kapsamını daraltır.Çünkü mutlak üstünlükler,karşılaştırmalı üstünlüklerin özel bir durumu gibidir.Karşılaştırmalı üstünlüklerin gerçekleştiği durumlarda mutlak üstünlük de vardır,ama bunun tersi geçerli değildir;yani karşılaştırmalı üstünlük elde edilen her durumda mutlak üstünlük bulunmayabilir. Ricardo’nun yaptığı katkılara göre uluslararası ticaret için üzerinde durulması gereken,ülkenin bazı malları diğer ülkeden daha ucuza üretmiş olması,yani bu mallarda mutlak üstünlük sahibi olması değildir.Tersine,önemli olan üretimde uluslararası üstünlüklerin derecesidir.Bir ülke,diğerine göre,hangi malların üretiminde daha yüksek oranda bir üstünlük sahibi ise o mallarda uzmanlaşmalıdır.Başka bir deyişle,Ricardo’ya göre uluslararası ticaretin temelini mutlak değil,karşılaştırmalı üstünlükler oluşturur. Eğer ülke bazı malların üretimin de diğer mallara göre daha yüksek oranlarda verimli ise (maliyetleri düşük) , neden daha az üstün olduğu alanlarda üretim yaparak kaynakları israf etsin.Bunun için en iyi politika, ilgili ülkenin karşılaştırmalı olarak en etkin olduğu alanlarda uzmanlaşması ve bu ürünleri ihraç ederek göreceli biçimde pahalıya üretebildiklerini diğer ülkelerden ithal etmesidir. ÖRN: Bir işgünü ile üretilebilen mal miktarları Kumaş Şarap (metre) (litre) İngiltere 80 40 Portekiz 10 20 Örneğe göre İngiltere her iki malda da mutlak üstünlüğe sahiptir.Çünkü gerek şarabı gerek kumaşı Portekiz’den daha ucuza üretir.Dolayısıyla,Mutlak üstünlük teorisine göre dış ticaret yapılmamalı,İngiltere daha ucuza mal ettiği için,her iki malı da kendisi için üretmelidir.Oysa,Karşılaştırmalı üstünlük Teorisine göre bu durumda dış ticaret yapılabilir ve her ülke ticaretten bir kazanç sağlayabilir. İngiltere her iki malda da mutlak üstünlüğe sahip olmakla beraber kumaş üretimindeki üstünlük 8 kat şarap üretimindeki üstünlüğü ise 2 kattır.Bu bakımdan İngiltere kumaş üretmeli,şarabı ise Portekiz’den ithal etmelidir.Başka bir deyişle,İngiltere kumaş üretiminde karşılaştırmalı(göreceli) üstünlüğe sahiptir. Portekiz’in durumu ise bu anlatılanların tersidir.Bu ülke iki malda da İngiltere’ye göre elverişsiz durumdadır.Fakat göreceli maliyet yüksekliği kumaşta 8 misli iken,şarapta yalnızca 2 mislidir.O halde Portekiz’in her iki malı birden üretmektense,şarap üretimine yönelmesi bu ülke yararına olur. Dolayısıyla,bu durumda İngiltere kumaş üretiminde uzmanlaşır ve ihraç edeceği kumaşla ihtiyacı olan şarabı Portekiz’den karşılarsa(ya da aynı şey tersinden söylendiğinde ,Portekiz şarapta uzmanlaşır ve kumaşı İngiltere’den ithal ederse),her iki ülke de dış ticaretten karlı çıkar. Yunus Emre ERDOĞAN 3 İngiltere’de iç fiyatlar, 1 birim kumaş: ½ birim şarap Portekiz’de iç fiyatlar, 1birim kumaş: 2 birim şarap’tır O halde bu maliyet yapısından İngiltere’de kumaşın,Portekiz’de ise şarabın daha ucuz mallar olduğu anlaşılıyor.İki ülkede fiyatların farklılığı karlı dış ticaretin yapılabilmesi için yeterli koşuldur.Örneğe göre İngiltere kumaşta,Portekiz şarapta uzmanlaşmaya gitmelidir. NOT: Dış ticaretin temelini mutlak üstünlükler(maliyetler) yerine karşılaştırmalı üstünlüklere bağlamakla ona çok daha gerçekçi ve genel bir nitelik kazandırıldığını ortaya koymaktadır.Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi’nin yararları yalnızca iki ülkeli,iki mallı ve malın malla değişimine dayalı bir dünya ile sınırlı değildir.Bazı basit düzenlemelerin yapılması ile modelden uluslararası ticaretin yapısı ve nitelikleri konusunda da oldukça yararlı bilgiler edinilebilir. 3-Ricardo Modeli’nin Eksikleri a) b) c) d) e) f) g) Ricardo modeli emek-değer teorisine dayanır:Modelde maliyeti oluşturan tek etken olarak emek kabul edilmiştir.Oysa sermaye,doğal kaynaklar ve girişimcilik faktörlerinin maliyetin dışında bırakılması,gerçekte kıt kaynakların etkin kullanımını engelleyecek çok önemli bir nedendir.Yine Ricardo’nun emeği de homojen (tek-tür) bir üretim faktörü olarak görmesi eksiklik olarak gösterilebilir. Ricardo ülkeler arasında işgücü verimindeki farklılığı nedenlerini de açıklamış değildir: Gerçekte ise emek verimliliği eğitim ve öğretim,toplumsal yapı,üretim yönetiminde etkinlik vs. gibi bir dizi etkene bağlanabilir ve bunlar zaman içinde sürekli değişebilir. Ricardo’ya göre , işgücü ülke içinde tam hareketli , ülkeler arasında tam hareketsizdir:Fakat gerçekte ne işçilerin ülke içi hareketliliği tam,ne de ülkeler arası hareketliliği sıfırdır. Ricardo Teorisi bir arz teorisidir:Bu modelde fiyatlar yalnızca arz ya da üretim koşulları tarafından belirlenir.Talep koşulları dikkate alınmış değildir.Bundan dolayı da dış ticaret hadleri belirlenemez. Ricardo modelinde talep faktörüne yer verilmediği için analizlerde karlı ticaretin iç maliyetlerdeki (fiyatlardaki) farklılığa bağlı olduğu belirtilirken,uluslararası fiyatların gerçekte hangi düzeyde oluşacağı açıklanamamıştır. Ricardo modeli sabit maliyetlere ve tam uzmanlaşmaya dayanır:Modelde yalnızca sabit Maliyetler durumu göz önüne alınmıştır.Bunun sonucu ise üretimde tam uzmanlaşmaya gidilmesi,yani kaynakların yalnızca ihraç malının üretiminde kullanılması,ithal edilebilir mallar üretiminin ise sıfıra düşürülmesidir. Ricardo modeli statik bir modeldir:Bu modelde zaman ve değişme faktörlerinin yeri yoktur.Gerçek hayatın en temel özelliği ise sürekli bir değişim içinde olmasıdır. Üretimin aşamalara ayrılması: Ricardo modelinde bir malın üretiminin farklı aşamalara ayrılması ve her bir aşamanın,maliyeti minimuma indirmek için değişik ülkelerde yapılması üzerinde durulmuş değildir.Örneğin,otomobilin motoru bir ülkede,camı lastikleri vs. başka ülkelerde yapılmakta ve montajı da yine başka bir ülkede gerçekleştirilebilmektedir. Kısacası,günümüzde özellikle sanayi mallarının üretiminde,karşılaştırmalı üstünlüklerin yalnız nihai mal aşamasında değil,ara üretim aşamalarında da gerçekleştirilmeye çalışıldığı,bunun için de üretimin farklı bölümlerin uluslararası alana yayıldığı görülmektedir.Başka bir deyişle bugünkü uzmanlaşma, Ricardo modelinde varsayıldığı üzere tüm nihai mal temeline göre değil üretim aşamalarına göre gerçekleştirilmektedir. 4-Ricardo Modelinin Test Edilmesi Ricardo’nun üretim fonksiyonu açısından görüşleri klasik üretim fonksiyonu tek faktörlüdür ve bu faktör de homojen nitelikteki emektir.Ülkelerin belirli bir malın üretiminde kullandıkları emek miktarlarının farklı olması,üretim fonksiyonlarının da ülkeler arasında değişik olması demektir. Yunus Emre ERDOĞAN 4 Ricardo modeli,bireysel endüstrilerdeki üretim maliyetleri içinde emeği payının hesaplanıp ülkeler arasında karşılaştırılması ve ülkenin ihraç ettiği mallarda emek oranlarının düşük olup olmadığının araştırılması ile test edilebilir. Bu konudaki ilk çalışmalardan birisi MacDougall tarafından yapılmış ve 1951 yılında yayımlanmıştır.Sözü edilen çalışmada İngiltere ile ABD’nin 1937 yılına ait 25 sanayi sektöründeki ihracat ve işgücü verimlilik oranları kullanılarak test edilmiştir.Buna göre emek verimlilikleri ile ihracat miktarları arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır.Bu da MacDougall’ın Ricardo’nun görüşlerini destekleyici sonuçlar ortaya koyması demektir. Balassa testi,MacDougall’ın çalışmasının daha geliştirilmiş bir şekli olarak düşünülebilir.Balassa,ülkelerin göreceli ihracat artışlarının,onları işgücü verimliliğindeki farklılıklarından kaynaklandığı görüşünden hareket etmiştir.Balassa’nın çalışması İngiltere ile ABD arasında belirli endüstrileri kapsamakta olup,bu ülkelerin 1950 yılı emek verimliliği ile 1951 yılı ihracat verilerine dayanır.Araştırmanın sonucu klasik modeli destekleyici yönde çıkmıştır.Yapılan hesaplamalar,verimlilikte yüzde 1 oranındaki bir artışın ihracat değerleri oranında yüzde 1.6’lık bir artışa yol açtığını göstermiştir. 4-FIRSAT MALİYETLERİ İLE DIŞ TİCARET TEORİSİ ANALİZLERİ Klasik Teori’ye yöneltilen eleştirilerden biriside bu teorinin emek-değer teorisine dayanması ve emeği de homojen bir üretim faktörü olarak kabul etmesiydi.Gerçekte maliyet,emekten başka sermaye,doğal kaynaklar ve girişimcilik faktörleri ile bunların her birindeki faklı türleri de kapsamaktadır.Daha sonraki neo-klasik iktisatçılar fırsat maliyeti kavramını ortaya koyarak Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisinin bu eksiğini gidermeye çalışmışlardır. 1-Fırsat Maliyeti Bir malın fırsat maliyeti,o malın üretimini bir birim arttırmak için gereken kaynakları serbest bırakmak üzere,başka bir malın üretiminden vazgeçilmesi gereken miktara eşittir.Buradan anlaşılacağı gibi fırsat maliyeti teorisinde kaynakların tam çalışma düzeyinde kullanıldığı varsayılır.Çünkü bir malın üretimini artırmak için başka malların üretimini kısmak gerekir. 2-Fırsat Maliyetine Dayalı Karşılaştırmalı Üstünlükler Birden fazla faktörün üretime katıldığı kabul edilince ülkeler arasında teker teker faktör verimliliği yönünden karşılaştırma yapmak da olanaksızlaştı.Çünkü tüm faktörler üretimde birlikte kullanılırken(bu faktörlerin kendi içinde homojen oldukları kabul edilse bile),söz gelimi emeği sermaye ve doğal kaynaklardan ayırarak, ya da sermayeyi diğerlerinden soyutlayarak bunların her birinin verimliliği ortaya konulamaz. Bu yaklaşıma göre üretim maliyeti,bir birim mal üretmek için gerekli olan kaynakların toplamına eşittir.Fiziki bakımdan farklı olan bu kaynakları toplamak için de emek,sermaye ve doğal kaynak gibi faktörlerin her birinde kullanılan miktarlar yerine parasal değerler dikkate alınır. ÖRN: Türkiye 1 birim çelik :10 br buğday ABD 1 birim çelik : 1 br buğday Bu fiyatlar bize fırsat maliyetlerini gösteriyor.Örneğin Türkiye’de çeliğin fiyatının 10 br buğdaya eşit olması demek,1 br çelik üretmek için buğday üretiminde kullanılan kaynakların 10 katının gerekmesi demektir.Böylece ülkeler arasında maliyetleri veya onun tersi olan verimliliği karşılaştırmalı malı olarak göstermek için ortak bir ölçü elde etmiş oluruz.Sonuç olarak Amerika’da çelik,Türkiye’de ise buğday göreceli olarak ucuz mallardır. Demek oluyor ki Türkiye buğdayda,Amerika ise çelikte karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir,o nedenle de bu mallarda uzmanlaşmaya gitmelidir. Yunus Emre ERDOĞAN 5 3-Üretim – Maliyet İlişkisi Üretim hacmindeki değişme ile üretim maliyetleri arasındaki ilişkilerin niteliği üç ayrı şekilde olabilir.Birincisi,üretimin değişmesine karşın maliyetlerin sabit kalmasıdır.buna üretimde “sabit maliyetler” koşulu adı verilir.İkincisi,üretim hacmi genişlerken maliyetlerin artmasıdır.Buna da “artan maliyet” ilişkisi denir.Üçüncüsü ise üretim artarken maliyetlerin azalması durumudur ki buna da “azalan maliyet” koşulu adı verilir. Maliyet ve verimlilik kavramları birbirlerinin tersi oldukları için,azalan maliyet durumunda artan verim söz konusudur. Üretimde sabit maliyetler,bir endüstriden başka birine aktarılan kaynakların her iki kesimde de aynı derecede verimli olmalarını ifade eder.Sabit fırsat maliyetleri şu iki durumda ortaya çıkabilir; (a)Üretim faktörlerinin birbiri yerine tam ikame edilebilir olmaları, ya da iki malın üretiminde sabit oranda kullanılmaları (b)Bir faktörün bütün birimlerinin homojen veya aynı kalitede olması. Bu koşullar altında kaynaklar iki malın üretiminde de aynı derecede etkindirler,yani bir malın üretiminden çekilip öteki malın üretiminde kullanıldıklarında verimde herhangi bir düşüş veya artış ortaya çıkmaz. Sabit fırsat maliyetleri varsayımının doğal sonucu üretimde “tam uzmanlaşma”dır.Çünkü,örneğin açık ekonomi koşulları altında buğdayın dünya fiyatları iç fiyatlardan yüksek olunca Türkiye’de kaynaklar buğday üretimine aktarılır.Ancak buğday üretimine kaydırılan her yeni kaynak öncekilerle aynı ölçüde verimli olduğundan,kaynak aktarımında hiçbir engelle karşılaşılmaz ve bu işlem sürüp gider.Sonuçta ise Türkiye’deki tüm kaynaklar buğdaya toplanmış ve çelik üretimi sıfıra düşmüş olur.Bu durum tam uzmanlaşmayı ifade eder. Eğer kaynakların bir kesimden diğerine aktarıldıkça her yeni kaynak üretimi bir öncekinden daha az katkı sağlıyorsa,üretimde artan maliyet(veya azalan verim) koşulları geçerlidir.Çoğalan fırsat maliyetleri şu gibi nedenlerden ortaya çıkmış olabilir; (a)Üretim faktörleri homojen değildir (b)Üretim faktörleri tüm malların üretiminde aynı sabit oranda ya da aynı yoğunlukta kullanılmamaktadır. NOT:Bir malın üretim maliyeti arttıkça malın iç fiyatları da artar.Bu dış fiyatlara ulaşınca bu durum eksik uzmanlaşmayı anlatır.Yani iç fiyatlarla dış fiyatların eşitlenmesidir. Artan maliyet varsayımın sonucu genellikle “eksik uzmanlaşma”dır.Üretimdeki uzmanlaşmanın eksik kalmasının nedeni üretimdeki artış dolayısıyla içerdeki üretim maliyetlerinin(iç fiyatların) giderek artması ve bir noktada dünya fiyatlarına eşitlenmesidir. Azalan maliyetler durumunda ise aktarılan her kaynağın üretimde sağladığı artış bir öncekinden daha fazladır.Verimlilikteki bu artışlar iktisatta içsel ve dışsal tasarruflar, ya da ölçek ekonomileri ile açıklanır. İçsel tasarruflar üretim hacmindeki artış dolayısıyla firma içinden kaynaklanan olumlu etkilerdir.Örneğin,küçük firmalarda bazı makineler eksik kapasitede çalıştırılır,bu da birim maliyetleri yükseltir.Üretim hacminin genişletilmesi optimum üretim ölçeğine ulaşılmasına neden olarak maliyetlerde düşüş doğurur.Ayrıca,üretim hacminin gelişmesi,işçilerin işi yaparak öğrenmelerine ve uzmanlık kazanmalarına neden olur.İşletmenin büyümesi yönetimde de etkinliği artırıcı bir faktördür.Böylece profesyonel yöneticiler kullanmak ve en gelişmiş yönetim bilgilerini işletmeye uygulamak olanağı doğar.Bütün bunlar firma içi etkiler dolayısıyla maliyetlerin düşmesine neden olan faktörlerin bazılarıdır. Dışsal ekonomiler ise bir işletmenin sırf kendi üretim hacminden değil,aynı zamanda onun bağlı olduğu endüstrinin bir bütün olarak genişlemesinden dolayı da ortaya çıkan etkilerdir.Örneğin yeni kurulan bir endüstri dalı geliştikçe ihtiyaç duyulan ham madde,ara malları,nitelikli insan gücü gibi faktörler daha kolay ve daha ucuz bir şekilde sağlanabilir ve bütün firmalar bundan yararlanırlar. Uygulamada azalan maliyetler birçok endüstri dalında önemli bir yer kazanmakla birlikte,üretim hacmi genişledikçe maliyetlerin sürekli olarak azalacağını kabul etmek gerçekçi değildir.Çünkü maliyetlerde düşüş sağlayan faktörler genellikle bir üretim hacmine ulaşıldıktan sonra ya son bulur, ya da tersine dönerler.Dolayısıyla yeni bir endüstride üretim hacmi genişledikçe maliyetlerin bir noktaya kadar azalan,sonra sabit kalan,daha sonra ise artan bir eğilim göstermesi daha gerçekçidir. Yunus Emre ERDOĞAN 6 4-Dönüşüm Eğrileri Bir ülkenin veri teknoloji ve tam çalışma koşulları altında sınırlı kaynaklarıyla üretebileceği mal bileşimlerini gösteren eğriye “dönüşüm eğrisi” veya “üretim olanakları eğrisi” denir. 5-SABİT MALİYETLER VE DIŞ TİCARET Sabit maliyet(verim) koşulları altında üretim olanakları eğrisi düz bir doğru şeklinde olur.Grafik 1-1(a)’ da görüldüğü gibi eğer Türkiye,tüm kaynaklarını tarımda çalıştırırsa 1.000 birim tarım ürünü elde eder,sanayi malının üretimi ise sıfırdır.Bu durum grafikte A noktasıyla gösterilmiştir.Tersine,eğer tüm kaynaklar sanayi kesiminde toplanırsa 100birim sanayi ürünü(tarım ürünü sıfır)üretebilir,bu da B noktasıdır.A ile B arasındaki noktalar ülkenin her iki maldan birlikte üretebileceği miktarları gösterir.Tüm bu noktaların birleştirilmesi ise dönüşüm(veya üretim olanakları) eğrisini verir. Grafiğe göre A noktasında bir birim sanayi ürünü elde etmek için on birim tarımsal üründen vazgeçmek gerekir.Yani,ne miktar sanayi ürünü üretmek istersek isteyelim,her yeni birim için vazgeçtiğimiz tarım ürünü 10 birim olarak sabittir. Sabit maliyetleri.bir kesimde üretimi kısıp diğer kesime aktarılan kaynakların o kesimdeki üretime yaptığı katkıda bir değişme olmaması durumudur.Bunun nedeni bir faktörün tüm birimlerinin aynı veya eş kalitede olması ve faktörlerin tüm malların üretiminde aynı sabit bir oranda kullanılması ile açıklanabilir. Grafik b’de,ABD’nin üretim olanakları eğrisi gösteriliyor.Bu da düz bir doğru şeklindedir.Ancak Amerika’nın sahip olduğu üretim faktörleri stokunun mutlak büyüklüğü dolayısıyla dönüşüm eğrisi doğruları daha yüksek noktalardan geçer.MN doğrusun eğiminden anlaşılacağı gibi ,ABD’de iç fiyat (yurtiçi değişim) oranı 1’dir.Diğer bir deyişle,1birim tarım ürünü için gerekli kaynaklarla 1 birim sanayi ürünü elde edilebilmektedir. O halde grafikte dönüşüm eğrilerinin eğiminden tarım ürünün Türkiye’de sanayi ürünün ise ABD’de daha ucuz mallar olduğu anlaşılıyor.Dolayısıyla dış ticaret için gerekli koşullar sağlanmıştır.Her ülke karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu malı iç maliyet oranına göre daha yüksek bir uluslararası fiyattan ihraç ederek dış ticaret yapmak isteyecektir. Kapalı ekonomi durumunda ülke ancak ürettiği kadar mal tüketebilir.Yani tüketimin dönüşüm eğrisinin dışına çıkmasına olanak yoktur.Oysa uluslararası ticarete açıldıktan sonra Türkiye FA,ABD de HF doğruları üzerinde yer alan herhangi bir mal bileşimini tüketebilmektedir.Bu miktarların dönüşüm eğrisi üzerindeki mal bileşimlerine göre daha yüksek olmalarından dolayı dış ticaret her iki ülkenin refahını doğrudan artırmış olmaktadır.Nitekim Adam Smith’in Merkantalistlere karşı serbest ticaretin yararları konusunda savunduğu görüş budur.FA (=HF) uluslararası fiyat oranından dış ticarete açılmakla her ülke,kapalı ekonomi olanağına sahiptir.Bu ise aynı anda iki taradın ticaretten kazançlı çıkması anlamına gelir. Yunus Emre ERDOĞAN 7 Örneğin açık ekonomideki tüketici denge noktası T ise,Türkiye FA dış ticaret hadlerinden(uluslararası fiyat oranı) KA kadar tarım ürününü KT kadar sanayi ürünü ile değişebilecektir.(yani KA kadar ihracat karşılığı KT kadar ithalat yapabilir.) Açık ekonomi durumundaki tüketici dengesini yansıtan T noktasından eksenler birer dikme indirilirse,bu noktada tüketilen tarım ve sanayi mallarının (sırasıyla 0K ve KT) kapalı ekonomi durumunda tüketilen D noktasındaki bileşimden (0G ve GD) daha yüksek olduğu görülür. ABD için durum anlatılanların benzeridir.Bu ülke HF ticaret hadlerinde sanayi malı üretiminde tam uzmanlaşmaya gitmiş (H noktası) ve tüketimini E noktasından M noktasına yükseltmiştir.Bu noktada kapalı ekonomideki denge noktasına göre her iki maldan da daha fazla tüketilmektedir. 6-ÇOĞALAN MALİYETLER VE DIŞ TİCARET Çoğalan maliyet koşulları altında dönüşüm eğrisi Grafik 1-3’de gösterilmiştir.Bu durumda dönüşüm eğrisi orijine içbükeydir.Ülke,tarımda uzmanlaşırken üretilecek her yeni tarım ürünü için sanayi malından giderek artan miktarlarda vazgeçmek zorunda kalır. Grafik 1-3:Çoğalan maliyetler ve dönüşüm eğrisi Eğri üzerindeki her noktada maliyetler farklıdır.Çünkü bir malın maliyeti onun üretimini 1 birim artırmak için diğer maldan vazgeçile miktara (fırsat maliyeti ) eşittir.Bu ise her noktada değişmektedir.Grafikte bu özellik açıklıkla görülüyor.Örneğin başlangıçta ülkenin L noktasın bulunduğunu ve tarım alanında uzmanlaşması gerektiğini varsayalım.Tarımsal mal üretimini bir birim(∆K=1) artırmak için sanayi malından ∆A miktarında vazgeçmek gerekir.Demek oluyor ki ∆A/∆K,üretimi artan tarım ürününün sanayi malı cinsinden maliyetini,ya da o mallar arasındaki yurtiçi değişim oranını gösterir.Bu oran ise üretim olanakları eğrisinin o noktadaki eğimine eşittir ve bunun marjinal değişim oranı olduğunu biliyoruz. Yunus Emre ERDOĞAN 8 Şimdi Türkiye’yi ele alarak çoğalan maliyet koşulları altında uluslararası uzmanlaşma konusundaki açıklamalarımız sürdürelim.Ancak tekrar hatırlatmak gerekir ki,talep koşullarının yer almadığı bu durumda fırsat maliyetleri ile ilgili malın yurtiçi fiyatı aynı olacaktır.Diğer bir deyişle,fiyatlar yalnızca arz faktörlerince belirlenmiş olmaktadır. Grafik 1-4’de Türkiye’nin kapalı ekonomi durumundaki üretim ve tüketimi, dönüşüm eğrisi üzerindeki D noktasında olsun.Bu noktada tarım ürününün sanayi ürünü fiyatı,yani iç fiyatlar,o noktada dönüşüm eğrisine teğet olan FF doğrusunun eğimine eşittir. Türkiye’nin gibi bir dünya fiyatından dış ticarete açıldığını varsayalım.Söz konusu doğrusunun eğiminden,tarım ürününün(sanayi ürünü cinsinden) dünya fiyatının,bunun yurt içi fiyatından(değişim oranından) daha yüksek olduğu anlaşılıyor.Bu durumda Türkiye’de üreticiler,doğal olarak tarımsal üretimi arttıracak,sanayi üretimini ise kısacaklardır.Başka bir deyişle,üretim olanakları eğrisi üzerinde sağa ve aşağı doğru hareket edeceklerdir.Bu hareket iç fiyatlar ile dış fiyatların eşitlendiği noktaya kadar sürer.İkisinin birbirine eşitlendiği noktada bu süreç de durdurulur.Geometrik olarak bu nokta,dönüşüm eğrisinin (üretim maliyeti), dünya fiyat doğrusunun eğimine eşitlendiği E noktasıdır.Bu noktanın gösterdiğinden daha ileri derecede bir uzmanlaşmaya gitmek ülkenin yararına değil zararınadır.Çünkü,her yeni tarım ürününün sağlayacağı değer artışı,onu üretmek için vazgeçilen sanayi ürününün değerinden daha küçüktür.Kuşkusuz piyasa ekonomisinin geçerli olduğu toplumlarda kaynak aktarımını sağlayan faktör kar maksimizasyonudur.İç üretim maliyetleri,dış fiyatlardan küçük olduğu sürece ihraç malı üretiminin arttırılması firmaların karlarını yükseltir. Eksik uzmanlaşmanın nedeni; İç fiyatların çoğalan maliyet koşulları dolayısıyla yükselmesi ve tam uzmanlaşmaya ulaşılmadan dünya fiyatlarına eşitlenmesidir.Grafikte E noktası eksik uzmanlaşmayı göstermektedir. Tüketim de doğrusu üzerinde C gibi bir noktaya kaymıştır.Eksenlere birer dikme indirilerek görülebileceği gibi ,Türkiye bu noktada kapalı ekonomi durumuna göre hem daha çok tarım ürünü ,hem de daha çok sanayi ürünü tüketir.Dolayısıyla burada dış ticaretin ülke refahını yükseltici etkisi kesindir.Bunun nedeni,yüksek dünya fiyatlarından ülkenin dışarıya tarım ürünü ihraç ederek karşılığında dışarıdan ucuz sanayi ürünü sağlayabilmesidir. 7-AZALAN MALİYETLER VE DIŞ TİCARET Azalan maliyet koşulları uluslararası ticarette önemli bir olaydır.İçsel ve dışsal ölçek ekonomileri sanayide tarımdan daha yaygındır.Bu da üretim artışı ile birlikte maliyetleri düşürücü etki yapar.Nitekim,az gelişmiş ülkelerin kalkınma için sanayileşmeyi zorunlu görmelerindeki temel neden de budur. Azalan maliyet koşulları altında,üretim olanakları eğrisi Grafik 1-5 ‘de görüldüğü gibi orijine dışbükeydir. Yunus Emre ERDOĞAN 9 Ticaret öncesinde ülke her iki malı da kendisi üretir.Dış ticarete açılınca ihraç malında tam uzmanlaşma ortaya çıkar.Azalan maliyet koşulları altında tam uzmanlaşma doğuran etkiler,sabit maliyet durumundakinden daha güçlüdür.Çünkü kaynaklar bir alana yığılınca üretim maliyetleri sabit kalmaktan da öteye,düşmektedir.Dolayısıyla ülke iç ve dış fiyatlar arasında giderek büyüyen farktan yararlanmak için daha büyük bir istek duyar. ÖNEMLİ:Azalan maliyet koşulları altında dış fiyatlar iç fiyatlara(fırsat maliyetleri oranı) eşit bile olsa karlı dış ticaret yapma olanağı bulunmaktadır.Bu durum Grafik 1-5 yardımı ile gösterilecek olursa;Kapalı ekonomi durumunda üretim ve tüketim noktası D,iç fiyatlar da FF dir.Başlangıçta dünya fiyatlarının iç fiyatlara eşit olduğunu kabul edelim.Bu durumda ülkenin iki maldan birinde uzmanlaşması içi D noktasındaki dengenin herhangi bir şekilde bozulması tek başına yeterlidir. Örneğin,üretim D nin bir miktar sağına kaydırılabilirse,ülke motor üretiminde,eğer D nin az soluna kaydırılırsa bu kez de tekstil alanında tam uzmanlaşır.D noktasındaki dengenin bozulması için hükümetin dıştan bir müdahalesi gerekebilir.Söz gelişi,bu amaçla geçici bir süre endüstriye sübvansiyon verilip diğerini vergilendirmek veya gümrük vergisi ile ilgili endüstriyi korumak gibi önlemler alınabilir. Bu önlemler sonucunda,diyelim ki motorda tam uzmanlaşmaya gidilirse,(A noktası),bu malın örneğin MA kısmı fiyatından (FF nin özdeşi) ihraç edilerek karşılığında MC miktar tekstil ithal edilir ve C noktasına ulaşılır.Görüleceği gibi bu noktadaki tüketim miktarları AB tüketim olanakları eğrisinin sınırladığı alanın dışında bulunmaktadır. Tersine eğer tekstil alanında uzmanlaşılırsa (B noktası)yine üretilen malın bir kısmı (BK) dünya fiyatından( =FF) ihraç edilerek gibi bir noktada mal miktarı tüketebilir. Görülüyor ki,azalan maliyet koşulları altında başlangıçta dünya fiyatlarının iç maliyetlere eşit bulunması,ticaretin başlamasına engel değildir.Ancak endüstrilerin birine dıştan bir müdahaleye gerek vardır.Eğer iç fiyatlar dünya fiyatlarından farklı ise bu durumda dış ticaretin başlamaması için zaten bir neden yoktur.Bugün bir çok az gelişmiş ülkede yeni kurulan sanayilerin gümrük tarifeleri ile korunması bu nedene dayanır.Genç endüstrilerde maliyetlerin yüksek olması doğaldır.Ama bunlar bir süre dış rekabetten korunursa,sağlanacak içsel ve dışsal ekonomiler dolayısıyla maliyetler düşebilir ve ülke dünya piyasalarında rekabet gücü kazabilir. Yunus Emre ERDOĞAN 10 2.BÖLÜM Uluslararası Ticaret Teorisi Analizleri: Arz ve Talep Modelleri Uluslararası Ticarette Göreceli Fiyatlar (Denge Dış Ticaret Hadleri) Nasıl Oluşur ? Ricardo’ya göre ülkelerin yurtiçi üretim maliyetleri oranı uluslararası ticarette denge ticaret hadlerinin sınırlarını belirler. Sabit verim koşulları altında buğday ve kağıdın iç maliyet oranları aşağıdaki gibi olduğunu varsayalım. Türkiye: 1 Buğday ; ½ Kağıt ABD : 1 Buğday; 2 Kağıt Bu örneğe göre Türkiye ihraç edeceği bir birim buğday karşılığında ½ birimden az miktarda kağıt elde etmeyi öngören bir fiyattan dış ticaret yapmayı istemez. Çünkü o noktada kağıdı kendisi üretmesi daha karlıdır. Grafikte görüldüğü gibi, iç maliyet doğrusu Türkiye için daha karlı ticaret alanının sınırını oluşturur. Benzer şekilde ABD’nin dış ticarete başlayabilmesi için, ihraç edeceği 2 br kağıt karşılığında sağlayacağı buğday miktarının da 1 br’den daha az olmaması gerekir. Yani, ABD’nin iç maliyet oranında bu ülke bakımından karlı ticaret olan sınırını belirtir. Ticaret hadlerinin ABD’nin iç maliyet oranına yaklaşması Türkiye’nin; Türkiye’nin İç maliyetlerine yaklaşması da ABD’nin dış ticaret karlılığını arttırır. A-) Karşılıklı Talep Kanunu: Klasik iktisatçılardan dış ticarette talep koşullarına ilk defa yer veren düşünür John Stuart Mill olmuştur. Mill’e göre iki ülkeli modelde eğer ülkelerden birinin, diğerinin malına karşı talebinin ne derecede şiddetli olduğu bilinirse, ticarette denge fiyatları belirlenebilir. Mill’in dış ticaret hadlerinin oluşumuyla ilgili açıklamaları “Karşılıklı Talep Koşulları”na dayanır. *** İki ülkeli bir modelde, bir ülkenin karşılıklı talebi onun kendi malından vereceği bir birim için, öbürünün malından talep edeceği miktarlarla ölçülür. Bunu tersinden söylemek gerekirse, Karşılıklı Talep, 1 br yabancı mal karşılığında teklif edilen ulusal mal arzına eşittir. Ülke, belirli miktar yerli mal karşılığında ne kadar az yabancı mala razı olursa ithal malı olan karşılıklı talebi de o derece şiddetli demektir. B-) Teklif Eğrileri: Alfred Marshall tarafından geliştirilmiştir. *** Ülkenin belli miktar veya hacmindeki ithal malına karşılık olarak önermiş olduğu ihraç malına teklif denmektedir. Burada çeşitli fiyatlardan belirli miktar ulusak mal teklif edilirken, karşılığında da her defasında miktarı değişecek yabancı mal talep edilmektedir. Buna göre bir teklif aynı anda şu 3 şeyi ifade eder; İhraç malı miktarı, İthal miktarı ve bu fiyatların birbirine oranı demek olan Göreceli Uluslararası Fiyat Oranı. Teklif eğrisi, tüm olası fiyatlardan o ülkenin dünya piyasalarında almak ve satmak istediği miktarları gösteren bir eğridir. Teklif eğrisi üzerindeki her nokta, ülkenin yapmak isteyeceği ticareti, yani ihracat ve ithalat hacmi ile bu ticaretin hangi fiyatlar üzerinden yapılacağını, yani uluslararası fiyat oranını (dış tic. hadlerini) gösterir. *0A İç maliyet oranını göstermektedir. Burada dış ticaret mantıklı değildir, çünkü karlı değildir. OT Türkiye’nin kağıt karşılığında buğday teklif eğrisidir. Teklif eğrisi orijinden çıkar ve bu eğrinin sınırını iç maliyetler oranı doğrultusunda belirler. OT Teklif eğrisi üzerindeki fiyat doğrularının giderek dikleşmesi, ticaret hacmi genişledikçe Türkiye’nin ancak buğday fiyatının yükselmesiyle ticarete razı olacağı anlamına gelir. Yunus Emre ERDOĞAN 11 Teklif Eğrisinin Şeklinin Taşıdığı Özellikler: İç maliyet doğrultusundan ayrıldıktan sonra eğri giderek dikleşmekte ve belli ticaret hacminden sonra tersine dönmektedir. Eğimin yükselmekte olduğu kısımda her yeni ithal malı birimi karşılığında ihraç malından önerilen miktarlar azalmaktadır. Eğrinin tersine döndüğü kısımda ise, daha fazla ithal malı kabul edilmesi için ülke, teklif ettiği ihraç malının toplam miktarını azaltıyor. Bir teklif eğrisi hem arz hem de talep eğrisi olma özelliğine sahiptir. Ticaret hacmi genişledikçe ihraç mallarının arzı kıtlaşmakta ve dolayısıyla ancak daha fazla ithal malı karşılığında aynı miktar ihraç malı arz edilmektedir. C-) Teklif Eğrilerindeki Kaymalar: Teklif eğrilerindeki bir kayma normal olarak 2 sonuç doğurur. 1-) Ticaret hadleri etkisi (olumsuz etki yapar) 2-) Ticaret hacmindeki etki (olumlu etki yapar) Başlangıçta 0T olan Türkiye’nin teklif eğrisi, Türkiye’de halkın tercihlerinin yabancı mallar lehine ve yerli mallar aleyhine değişmesi nedeniyle 0T1 biçiminde sağa kayarsa yeni uluslararası ticaret dengesi P1 noktasında gerçekleşecektir. Böylece dış ticaret hadleri ülkenin aleyhine olacak biçimde 0P den 0P1 e düşer yeni uluslararası ticaret hacmi de 0K kağıt ve 0V buğday biçiminde genişler. D-) Önemsiz Olmanın Önemi ( Küçük Olmanın Avantajı) Amerika motorda, Lüksemburg ise tereyağında karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olsun. Lüksemburg bu malların dünya ticaretinde önemsiz bir ülke olduğundan, onun karşılıklı talebi dünya fiyatları üzerinde hissedilir bir etkide bulunmaz. Dolayısıyla dünya fiyatları ABD’nin iç fiyatına eşit veya ona çok yakın bir düzeyde oluşur. Lüksemburg, malını ABD’deki yüksek fiyattan ihraç edip ithalatını yine o ülkedeki düşük fiyattan yapacağı için dış ticaret kazançlarının tamamına yakın bir bölümünden yararlanır. E-) Teklif Eğrisi Modelinin Yararları***: Teklif eğrileri ülkelerin arz ve talep koşulları, karşılaştırmalı üstünlük yapıları, ticaret dengesini sağlayan uluslararası fiyat oranı, malların uluslararası denge ihracat ve ithalat oranları, her ülkenin dış ticaretten sağladığı toplam kazançlar hakkında bize bilgi verir. Model 2 ülke, 2 mal ve 2 üretim faktörünü kapsamakta olup, tam bir genel denge analizi durumundadır. Yunus Emre ERDOĞAN 12 3. Bölüm Faktör Donatımı ( Heckscher – Ohlin) Teorisi: Klasik Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisine göre, yurtiçi üretim maliyetlerinin farklı olduğu sürece ülkeler, karlı dış ticaret yapabilirler ve yurtiçi üretim maliyetlerindeki farklılıklar da uluslar arası emek verimliliğindeki farklılıkların sonucudur. Ancak bu analizlerle uluslar arası ticaretin gerçek nedeni açıklanmış olmamaktadır. Çünkü burada uluslar arası emek verimliliği üzerinde durulmamıştır. 1919 Yılında Heckscher bu eksikliği gidermek için Faktör Oranları Teorisini ortaya koymuştur. I-) Teorinin Temel Tezi: Bir ülkede hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse, üretimi o faktörü yoğun biçimde gerektiren mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde eder. Yani onları daha ucuza üretir ve onlarda uzmanlaşır. Diyelim ki, bir ülke emeğe göreceli olarak daha bol biçimde sahipse o ülkede emek yoğun mallar daha düşük maliyetle üretilir. Örneğin, Tekstil ve Motor üretilecek olsun, Türkiye emeğe zengin biçimde sahiptir ve emek ihtiyacının fazla olduğu tekstilde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacakken , Almanya’da sermaye ye zengin biçimde sahip olduğundan motorda karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacaktır. Bu teorinin dayandığı 2 temel varsayım vardır: *Ülkeler faktör donatımları bakımından birbirinden farklıdır. Bir ülke emeğe zengin biçimde sahipse öteki ülke sermayeye zengin biçimde sahiptir. *Mallar faktör yoğunlukları ya da nispi faktör oranları bakımından da farklılıklar gösterirler. Yani bir malın üretilmesi için sermayeye oranla daha çok emeğe ihtiyaç varken (emek yoğun mallar), öteki malın üretilmesi için emeğe oranla sermayeye daha çok ihtiyaç vardır (sermaye yoğun mallar). Bu 2 temel varsayımın dışında diğer varsayımlar da vardır. Bunlar: -Bir malın üretim fonksiyonu tüm ülkelerde aynıdır. Bu özellikle bir malın üretim teknolojisinin tüm ülkelerde aynı olması anlamına gelir. -Üretimde ölçeğe göre sabit verim koşulları geçerlidir. Yani; tüm üretim faktörlerini belli bir oranda değiştirdiğimizde üretim miktarı da aynı oranda değişir. -Ülkelerde talep koşulları birbirine benzerdir. A-) Bazı Kavramların İrdelenmesi 1-) Faktör Donatımı: 1. varsayımımızdaki faktör donatımı ne demektir? Bu 2 ayrı şekilde tanımlanır; a-) Fiziki Faktör Stoku: Bu faktör bolluğu kavramını arz yönüyle ele alır. Başka bir deyişle; faktör donatımı, üretim faktörlerinin fiziki miktarı ya da faktör stoku ile açıklanır. Bu yaklaşım açısından faktör donatımını belirlemek için Ülkelerin Sermaye stoku (C) / Emek stoku (L) karşılaştırılır. Burada Almanya sermaye, Türkiye iş gücü bakımından daha zengin ülkelerdir. Ancak gerçek hayatta ülkelerin sahip oldukları tüm emek veya sermaye arzını toplayarak faktör stokunu ölçmek pratik bakımdan bazı güçlükler doğurmaktadır. Örneğin farklı nitelikte ve farklı yıllarda yapılmış sermaye tesislerinin toplam değerlerinin belirlenmesi ya da farklı eğitim ve becerilere sahip emek türlerinin ortak bir paydada gösterilmesi önemli kavramsak ve pratik sorunlarla karşılaştırabilir. b-) Faktör Fiyatları Yaklaşımı: Ülkenin göreceli olarak zengin biçimde sahip olduğu faktörün fiyatı daha ucuzdur. Dolayısıyla iki ülkedeki göreceli faktör bedelleri karşılaştırılarak bu ülkelerin faktör donatımı özellikleri konusunda bir sonuca varabiliriz. Bu teoriye göre faktör bolluğunun hangi kıstasa göre belirlendiği önemlidir. Çünkü fiziki tanımlama durumunda teoride öngörülenden ters bir sonuç ortaya çıkabilir. Örneğin,ülkede sermaye bol olmasına karşın sermaye fiyatları göreceli olarak yüksekse, o taktirde sermaye yoğun mallar pahalılaşacak ve dolayısıyla ülke bu tür malları ithal edip emek yoğun malları ihraç edecektir. Bu da teoriyle çelişir. Yunus Emre ERDOĞAN 13 Faktör fiyatlarının faktör donanımına ters olması, talep koşullarının o faktörü yoğun biçimde kullanan mallara aşırı biçimde yönelik olmasının ya da hükümet müdahalelerinin bir sonucu olabilir. Teoride bu tür çelişkileri ortadan kaldırmak için faktör piyasasında yapay hükümet müdahalelerinin olmadığı ayrıca talep koşullarının ülkeler arasında benzer olup aşırı yönelim göstermediği varsayılır. 2-) Faktör Yoğunluğu: Eş ürün eğrisi, teknolojinin koyduğu sınırlamalar altında bir maldan aynı miktarda üretmek için kullanılması gereken emek ve sermaye bileşimlerini gösteren eğridir. Teknolojinin,bir faktörün belli ölçülerde öteki faktörün yerine kullanılabilmesine ( ikame edilebilmesine) olanak verdiği durumlarda eş ürün eğrisi orijine göre dış bükey olur. FF doğrusunun eğimi emeğin fiyatını sermaye cinsinden ifade eder. Maliyet Minimizasyonu için motorda 0M sermaye/emek oranını, tekstilde 0D sermaye/eme oranını kullanmak gerekir. Emeğin fiyatı F1F1(=F2F2) olacak biçimde yükselince sermaye emeğin yerine ikame edilir. Yeni sermaye/emek yoğunlukları motorda 0M1 ve tekstilde 0D1 olur. Grafiğe göre faktör fiyatları oranının FF olması durumunda motordaki sermaye/emek oranı 0Mnin eğimine, tekstildeki sermaye emek oranı da 0Dnin eğimine eşittir. 0M nin 0Dye göre dik olması, FF gibi bir faktör fiyatları oranında motorun tekstile göre daha sermaye yoğun olduğunu gösterir. Faktör fiyatları değişmedikçe normal olarak, teknolojinin el verdiği ölçüde ucuzlayan olan faktör pahalılaşan faktörün yerine kullanılır. Nitekim faktör fiyatları FF yerine F1F1(=F2F2) olacak biçimde ( sermayenin ucuzlaması, emeğin pahalılaşması) Sermaye emek yoğunlukları motorda 0M1e, tekstilde 0D1e yükselmiştir. Yani maliyet minimizasyonu gereğince ucuzlayan sermaye faktörü pahalılaşan emek faktörünün yerine geçmiştir. Faktör Yoğunluğunun Ters Dönmesi: Bir malın üretiminde kullanılan faktör yoğunluğu önce emek yoğunken, zamanla sermayenin ucuzlamasıyla maliyetleri minimuma düşürmek isteyen üreticinin sermaye yoğun üretime geçmesidir. Örn: elle üretilen halının zamanla makineyle üretilmesidir. 3-) Talep Koşullarında Benzerlik: Modelin en önemli varsayımlarından biri de ülkelerdeki zevk ve tercihlerin birbirine benzemesidir. Eğer bu olmasaydı, ülkede ticaret öncesi mal fiyatlarını, dolayısıyla dış ticaretin yapısını tahmin etme olanağı kalmaz. Çünkü tercihlerin farklılığı, ülkelerin malları farklı biçimde değerlendirmesi anlamına gelir. Bunun en aşırı örneği talebin ters dönmesi durumudur. B-) Teorinin Öngördüğü Sonucun Grafikle Gösterilişi: Bu teorinin kanıtlanması için üretim olanaklar ve toplumsal kayıtsızlık eğrilerinden yardım almamız gerekir. Tekrar hatırlatalım ki, faktör donatımlarının ülkeler arasında farklı, fakat üretim teknolojilerinin aynı olduğu varsayılıyor. Almanya (AA) bol olarak sermayeye sahip ve motor üretiminde ise sermaye yoğun olduğu için bu ülkenin üretim olanakları eğrisi motor ekseni yönünden daha uzundur. Emeğe daha zengin biçimde sahip Türkiye (TT)’nin üretim olanakları eğrisi de tekstil yönünde dışa daha geniş çizilmiştir. TT Türkiye’nin, AA Almanya’nın dönüşüm eğrisidir. Talep koşulları aynı varsayıldığı için I kayıtsızlık eğrileri hem Türkiye’ye hem de Almanya’ya aittir. Türkiye’deki iç Yunus Emre ERDOĞAN 14 fiyatları oranı FT nin, Almanya’daki iç fiyatlar da FA nın eğimine eşittir. Bu da Türkiye’de emek yoğun tekstilin, Almanya’da ise sermaye yoğun motorun daha ucuza üretileceğini gösterir. Bu da PP gibi bir uluslar arası fiyattan Türkiye’nin dış ticaret üçgeninin CNET ve Almanya’nın dış ticaret üçgeninin EAMC olacağı görülüyor. Dış ticarete başlamadan önce Almanya’nın denge noktası Da ve iç fiyat oranı FA, Türkiye’nin denge noktası DT ve iç fiyat oranı FT dir. Grafikte FA nın FT den dik bir konumda olması Almanya’nın motoru, Türkiye’nin ise tekstili daha ucuza ürettiğini gösterir. Ülkelerin PP gibi bir fiyattan uluslar arası ticarete açılmaları grafik b dedir. Buna göre Türkiye’de üretim Dt’den Et’ye kaymakta, yani tekstilde uzmanlaşmaya gidilmekte. Tüketim de Dt yerine C olmakta. Böylece Türkiye Ne Kadar Tekstil ihraç edip NC kadar motor ithal etmektedir. Almanya ise EaM kadar motor ihraç edip MC kadar tekstil ithal etmektedir. Böylece ülkeler daha yüksek refah seviyesi yakalarlar. Heckscher – Ohlin modelinden 4 önemli teorem elde edilir. Bunlar 1.si Faktör Donatımı Teoremi 2.si Uluslararası Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremi 3.sü Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi ve Rybczynski Teoremidir. II-) Uluslararası Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremi: Heckscher – Ohlin teorisinin önemli bir sonucu , ülkeler arası üretim faktörleri fiyatlarının eşitlenmesidir. Bunun için serbest ticaretin yanında ülkeler arasında benzer teknoloji, mal ve faktör piyasalarında tam rekabet ve sabit ölçek ekonomisi varsayımı yapılır. açıdan da benzer oldukları varsayılır. Heckscher – Ohlin modelinden emek zengin ülkelerin emek yoğun malları, sermaye zengin ülkelerin de sermaye yoğun malları daha ucuza üreteceği ve ülkelerin bu mallarda uzmanlaşarak uluslararası ticarete katılacaklarını biliyoruz. Ayrıca bu gelişme faktör talebini ve dolayısıyla faktör fiyatlarını da etkileyecektir. Türkiye-Almanya örneğinden devam edersek, dış ticaretten önce Türkiye’de işçi ücretleri göreceli olarak düşük veya faiz oranı göreceli olarak daha yüksektir. Ücret: w r: faiz oranı (w/r)T<(w/r)A Dış ticaretten önce Türkiye’de tekstil fiyatları (Pt)nin motor fiyatları oranı, ya da Türkiye’deki göreceli tekstil fiyatları Almanya’daki göreceli tekstil fiyatlarından daha düşüktür. (Pt/Pm)t<(Pt/Pm)a Her ülkede tüm piyasalarda tam rekabet, sabit verim ve benzer teknoloji koşulları varsayıldığı için ülkelerin faktör fiyatları ve mal fiyatları arasında birebire bir ilişki bulunacaktır. Buna göre Türkiye’de göreceli ücretler (w/r)t gibi düşük bir düzeyde iken göreceli tekstil fiyatları da (Pt/Pm)t gibi göreceli düşük bir düzeydedir. Dış ticarete başlandıktan sonra Türkiye’de göreceli tekstil fiyatları, Almanya’da ise göreceli motor fiyatları D noktasındaki gibi (Pt/Pm)d düzeyinde eşitlenecektir. Bu noktada ayrıca faktör fiyatları da eşitlenecektir. Başka bir deyişle Türkiye’de göreceli mal fiyatları ile faktör fiyatları yukarıya Almanya’da ise aşağıya doğru hareket etmiştir. Dışa açılmayla birlikte, yüksek uluslararası tekstil fiyatlarından Türkiye’de firmalar daha çok tekstil üretirken, motor fiyatlarının daha düşük olması nedeniyle bu malın üretimini kısacaklardır (tekstilde uzmanlaşma). Tekstil fiyatlarının artması emeğe olan talebi arttıracak, böylelikle ücretler artacaktır. Motor üretiminin de azalmasıyla sermayeye olan talep azalacaktır. Aynı mekanizma Almanya’da tersine işler. ***Kısacası, Uluslar arası faktör fiyatları eşitliği teoremine göre dış ticaret ülkenin bol olarak sahip bulunduğu faktörün göreceli fiyatını yükseltici, kıt olan faktörün fiyatını düşürücü etki yapar. Gerçek hayatta ise ticaret yapan ülkelerde homojen faktörler için bile tam bir ücret ve faiz eşitliğinin bulunmadığı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bunun pek çok önemli nedeni bulunabilir. Örneğin hükümetlerin uyguladığı sübvansiyon benzeri politikalar, yüksek taşıma gideri de ülkelerin mal fiyatları arasında farklılığa yol açar. Mal fiyatları farklı olunca faktör fiyatları da eşitlenmez. Yunus Emre ERDOĞAN 15 III-) Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi: Dış ticaret başladıktan sonra ülkede bol faktör olan emeğin fiyatı (ücret) yükselir ve kıt faktör olan sermayenin bedeli (faiz) düşer. Emek zengini ülkeyi ele alırsak, bu ülkede sırf fiyatı düşen sermaye yoğun ithal malı tüketen işçiler şimdi daha yüksek bir refah seviyesine ulaşmışlardır. Çünkü, bunların nominal geliri artmış sermaye yoğun malların da fiyatı düşmüştür. Bununla birlikte bir ülkede yalnız emek yoğun mal tüketen işçiler için böyle kesin bir yargıya varılamaz. Nedeni ise, bir yardan bunların nominal geliri artarken diğer yandan da tükettikleri malların fiyatlarının yükselmiş olmasıdır. Bununla birlikte, dış ticaretin olmasıyla emek bol ülkede sermayenin ucuzlar ve ücretler yükselir. Üretici firmalar bu duruma tepki göstererek daha fazla sermaye daha az emek kullanır (emeğin yerine sermaye ikame edilir). Kısacası her 2 üretim alanında da sermaye/emek oranı yükselmiş olur. Bu da emeğin marjinal verimliliğini yükseltmiş olur. Bu da emeğin reel gelirini arttırır. Bu ayrıca sermaye sahiplerinin reel gelirinin düşeceğini de gösterir. O halde, yapılan açıklamalarla Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi şöyle ifade edilebilir: Dış ticaret başladıktan sonra bol faktörün fiyatındaki yükselme ve kıt faktörün fiyatındaki düşme, ticaret öncesinde ve sonrasında tam istihdam koşulu altında, bol faktör sahiplerinin reel gelirini arttırması, kıt faktör sahiplerinin ise reel gelirinin azalmasına yol açar. IV-) Teorinin Test Edilmesi: Leontief Paradoksu: Amerika dünyanın en zengin sermaye stokuna sahip ülkesidir. Fakat Leontief’in yaptığı çalışmalar neticesinde Amerika’nın Heckscher – Ohlin teorisinin tersine emek yoğun mallar ihraç edip, sermaye yoğun mallar ithal etmektedir. Ancak Leontief bu çelişkiyi açıklamak için Amerikan toplumunun özellikleri nedeniyle, dünyanın öbür ülkelerindeki işçilerinden daha nitelikli olduklarını ve 1 Amerikan işçisinin 3 yabancı işçiye bedel olduğunu ve böylece Amerikanın aslında sermaye zengini değil emek zengini bir ülke olduğunu belirtmiştir. Bu paradoksu eleştirenler, bu araştırmanın savaş dönemine denk geldiği için böyle bir durum olduğunu belirtmişlerdir. Ancak daha sonra yapılan çalışmalarda ise nerdeyse aynı sonuca ulaşılmıştır. V-) Diğer Testler: Tatemoto ve Ichimura tarafından yapılan bir çalışmada Japonya’nın emek zengin olduğu bir dönemde , sermaye yoğun mallar ihraç edip, emek yoğun mallar ithal ettiği görülmektedir. Bu da Heckscher – Ohlin teorisiyle çelişmektedir. Ancak Japonya’nın ticaretinin 4’te 3ünün kendinden küçük ülkelerle yaptığı, 1ini de ABD ile yaptığı düşünüldüğünde çelişki ortadan kalkmaktadır. VI-) Yeni Teoremler: 1. Nitelikli İş Gücü Teoremi: Bu görüşe göre belirli türdeki mesleki veya nitelikli iş gücü bakımından zengin ülkeler, üretimi büyük ölçüde bu faktörlere bağlı olan mallarda uzmanlaşırlar. Niteliksiz iş gücüne sahip ülkeler de ağırlıklı olarak niteliksiz iş gücünü içeren mallar üretiminde üstünlüğe sahip bulunurlar. 2. Teknoloji Açığı Teoremi: Bu hipoteze göre sanayileşmiş ülkeler arasındaki ticaretin büyük bir bölümü yeni mal ve üretim süreçlerine dayalıdır. Yeni bir mal veya üretim süreci bulan sanayileşmiş ülkeler, bu malların ilk ihracatçıları olur. Ancak sanayileşmesi daha düşük ülkeler bu lamı taklit yöntemiyle üretmeye başlarlar. Hatta ellerindeki ucuz emek veya doğal kaynak gibi üstünlükleriyle ilk icat edenden daha düşük maliyetle üretir ve ihraç ederler. 3. Ürün Dönemleri Teorileri: Hipoteze göre yeni icat edilen malların üretimi önce ufak çapta yapılır. İlk aşamada üretime ilişkin sorunlar çözümlenir ve ürün geliştirilir. Bu aşamada ürün ihracata yönelik değil iç talebi karşılamaya yöneliktir. Ayrıca malın geliştirilmesi tüketicilerden alınacak bilgiye bağlı olduğu için, üretimin tüketiciye yakın yerde yapılması gerekir. Yunus Emre ERDOĞAN 16 İkinci aşama olgunlaşma aşamasıdır. Bu aşamada üretim hızlandırılır, satışlar önce iç piyasaya yöneliktir. Bu aşamada halen yeni teknolojiyi tek başına elinde tutan firma iç talebin yanı sıra dış talebi de karşılamaya başlar. Dışarıda da gelişen bir talep olduğu için üretim artışı çok hızlıdır. Üçüncü aşamada ise üretim yöntemini tamamen oturtan firma Standart ürün aşamasına geçer. Üretimini dışarıya kaydırmaya başlar. Dışa lisans vermeye başlar, standart üretim maliyetlerini düşürmek için üretimi örneğin işi ücretlerinin daha ucuz olduğu ülkelere kaydırır. Dördüncü aşamada ise, yenilikçi ülkenin iç piyasası yerli üretim yerine ithalatla karşılanmaya başlamasıdır. Beşinci aşamada ise tüm dünya ülkelerine yayılanmış, lisanslamalar sona ermiş, yani teknoloji bir tür serbest mal olmuştur. Yerli endüstri iç ve dış piyasaları kaybettikçe yurt içi üretim hızla düşer. Nihayet, yenilikçi ülke kendi iç piyasasında da tamamen devre dışı bırakılınca ürün dönemleri tamamlanmış olur. 4. Tercihlerde Benzerlik Teoremi: Burada mallar, Heckscher-Ohlin teorisinin aksine homojen değildir. Bu teoriye göre sanayi ürünleri üzerindeki ticaret, üretim maliyetinden çok zevk ve tercihlerin benzerliğine bağlıdır. Bu zevk ve tercihleri belirleyen genel etken gelir düzeylerdir. Belirli gelir düzeyine sahip ülkede firmalar halkın çoğunluğu tarafından talep edilen yani geniş piyasası olan malları üretirler. İç talebi karşılamaya yönelik üretim yapıldıkça bu malların üretiminde deneyim ve etkinlik kazanılır. Sonraki aşamada da zevk ve gelir türlerinde benzer ya da aynı gelir düzeyindeki ülkelere ihraç edilir. 5. Ölçek Ekonomileri Teoremi: Bazı mallarda ortalama üretim maliyetleri üretim ölçeğine ya da üretim hacmine bağlıdır. Ölçek büyüdükçe ortalama maliyet düşüyorsa üretimde ölçeğe göre azalan maliyetler ya da artan getiri koşullar geçerlidir. Uluslararası ticarette ölçek ekonomileri önemli bir etkendir, çünkü bazı endüstrilerde küçük ölçekli firmaların büyük ölçekli firmalarla rekabetini güçleştirir. Bunun sonucu olarak da ölçek ekonomisi içeren mallar, çok sayıda ufak üretici yerine az sayıdaki büyük firmalar tarafından üretilmektedir. Ölçek ekonomilerin büyük firmalarla böyle bir üstünlük sağlayıp sağlamadığı bu ekonomilerin içsel veya dışsal nitelikte oluşuna bağlıdır. İçsel ölçek ekonomileri firmanın kendi üretim ölçeği arttığında ortalama maliyetlerinin düştüğü durumlarda söz konusudur. Örneğin, az sayıda otomobil üretin firmaların maliyetleri, yüksek sayıda üretim yapan Opel gibi firmaların yanında çok yüksek kalıyor. Bu kitlesel üretim teknolojisinin kullanılması, yönetimde artan etkinlik ve işgücü uzmanlaşması gibi etkenlerin sonucudur. Firmanın bağlı olduğu endüstride üretim hacmi genişledikçe onun ortalama maliyeti düşme gösteriyorsa, üretimde dışsal ölçek ekonomileri söz konusudur. Ör: bilgisayar endüstrisi. Eğer belli bir endüstride ölçek ekonomileri firma bakımından içsel nitelikte ise, büyük firmalar küçüklere göre bir maliyet avantajları elde ederler. Böylece firmalar tarafından fiyatların veri kabul edildiği tam rekabetçi piyasa yapısı yerine eksik rekabet piyasaları geçer. Eksik rekabet piyasalarında ise her firma kendi üretimi üzerinde bir ölçüde monopolcü güce sahiptir. Yani fiyatı ve hacmini ayarlama olanağı elde eder. Ölçek Ekonomileri uluslararası ticaret yönünden bazı sonuçlar doğurur. Önce ülkelerin bu tür endüstrilerde uzmanlaşmaları için daha güçlü bir teşvik sağlar. Ülke, ölçek ekonomisine sahip bazı endüstrilerde uzmanlaşmaya gider ve ihtiyacı olan diğer malları ithal eder. Böylece ölçek ekonomilerin maliyeti düşer. Üretim ve zevk yönünden benzer ülkelerle karlı ticaret olanağı sağlar. Ölçek ekonomileri uluslararası ticarette tüketiciye belli bir malın değişik türlerinin sunulmasına yol açar (ürün çeşitliliği sağlayarak) ve böylece refahın artmasını sağlar. Dış Ticaret tüm firmalar için tüketici sayısını artırır. Her ülkede firmalar halk tarafından en çok tercih edilen çeşit üzerinde uzmanlaşır. Azınlıkların taleplerini karşılamak için yapılacak üretiminde maliyetinin yüksek olacağından dolayı da bu mallar ithal edilir. Yunus Emre ERDOĞAN 17