İNKILAP TARİHİ Türk İnkılâbı’nın ruhunu ve hedeflerini kavrayarak geliştirecek olan yeni nesillerin yetişmesinde, Türk toplumunun modernleşmesi için verilen mücadele ile Atatürkçü düşünceyi Atatürk ilkeleri ve inkılâplarını aklın ve ilmin ışığında araştırmak, yaymak, tanıtmak için, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersleri bütün üniversite ve yüksekokullarda zorunlu bir ders olarak okutulmaktadır. •Derslerimizde sık sık karşımıza çıkacak olan bazı kavramlar konularımızın daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. •Türk İnkılâbı bir diriliş ve yenilik hareketidir. Yapılan düzenlemelerde toplumun ihtiyaçları ve akılcılık esas alınmıştır. •Atatürk Türk milletinin, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmesinde inkılâpların önemine dikkat çekmiş, engelleyici unsurlardan korumak içinde inkılâpçılık ilkesini koymuştur. İnkılâpların ancak ona inanmış kişiler tarafından korunabileceğini vurgulamıştır. Bu konuda özellikle Türk gençliğine büyük görevler yüklemiştir. •Osmanlı, sahip olduğu değerleriyle asırlarca çağının idrakine hükmetmiş bir dünya devleti idi. Adaleti ve hoşgörüsüyle birçok etnik ve dinî unsuru bir arada yaşatabilme becerisini göstermişti. Güçlü ekonomisi ve ordusuyla bilinen dünyanın merkezine konuşlanmıştı. Zamanla Avrupa’da meydan gelen gelişmelere yenik düşmüştü. Bu süreçte eski günlerine dönme gayretleri de çözüm olamamıştı. •XVIII. yüzyılın sonlarına gelinceye kadar Osmanlı Devleti’nde planlı ve programlı bir ıslahattan söz etmek mümkün olmamıştır. Lale Devri, Batılılaşma anlamında ilk adımların atıldığı dönemdir. Şüphesiz bu dönemdeki en önemli ıslahatlardan birisi 1727’de ilk Türk matbaasının kurulmasıdır. Daha sonra III. Selim ve II. Mahmut Dönemlerinde yapılan yenilikler ise Osmanlı Devleti’nde daha planlı ve programlı ıslahatların yapıldığı dönemdir. Özellikle askerlik, eğitim ve toplumsal alanlarda çok önemli reformlar yapılmış, Batı ile münasebetlerin artırılmasına önem verilmiştir. Tanzimat Dönemi ise Türk yenileşme tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Devlet yönetiminde düzeni sağlamada hukuk kurallarının daha ön plana çıktığı görülmektedir. Ülkede yaşayan müslim, gayrimüslim bütün tebaanın hakları Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla güvence altına alınmıştır. •Meşrutiyetin ilanı ile Osmanlı Devleti’nde 23 Aralık 1876’dan itibaren anayasalı bir döneme girilmiş oldu. Artık Osmanlı Devleti’nde yönetim mutlakıyetten parlamentoya dayalı meşruti bir idare ile yürütülmeye çalışılmıştır. Diğer taraftan ülkenin ihtiyacı olan alanlarda reform çabaları da devam etti. •Esas itibariyle Osmanlı Devleti’ni parçalama projesi diyebileceğimiz Şark Meselesi ile Avrupalı bazı devletler Osmanlı Devleti içerisindeki azınlık unsurlarını özellikle de Ermeni vatandaşlarımızı kışkırtarak huzursuzluklara sebep olmuşlardır. Yüzyıllarca dostane bir şekilde beraberce yaşamış topluluklar arasına maalesef nifak tohumları ekilmiştir. •Türk yenileşme tarihi içinde önemli bir yeri olan II. Meşrutiyet Dönemi, hem özgürlüklerin hem de yeni fikirlerin tartışıldığı bir süreci ifade etmektedir. Bu dönemde ortaya konulan fikirler, sadece Osmanlı Devleti’nin ihtiyaç duyduğu fikirler olmaktan öte aynı zamanda da Türkiye Cumhuriyeti’nin de fikir alt yapısını oluşturmaktadır. Bu süreci yönlendiren ve yöneten İttihat ve Terakki Cemiyeti, bu döneme damgasını vurmuştur. Emperyalist devletler, Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için bütün fırsatları iyi değerlendirmiştir. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya konjonktörünü iyi değerlendiren İtalya, Trablusgarp’ı ve bazı Ege Adaları’nı işgal etmekle emellerine kavuşmak istemiştir. Diğer taraftan Balkan halkları da bağımsızlıklarını perçinlemek ve topraklarını artırmak için Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişlerdir. Balkan Savaşları ise bu dönemin en önemli olaylarıdır. TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ Sayfa 1 İNKILAP TARİHİ •Sanayi İnkılâbı ile hammadde ve pazar ihtiyacının artması, Avrupalı devletler arasında sömürgecilik yarışını hızlandırmış, karşılıklı siyasî rekabetler, bloklaşmalar, aşırı silahlanma ve milliyetçilik hareketleri, dünyayı o zamana kadar insanlık tarihinin görmediği büyük bir savaşa sürüklemiştir •Jeopolitik özellikleri nedeniyle büyük devletler Osmanlı Devleti üzerinde çeşitli emeller besliyorlardı. I.Dünya Savaşı’nı fırsat bilen bu devletler Osmanlı Devleti’ni de savaşa çekmek suretiyle emellerini gerçekleştirmek istediler. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde başarı ile savaştı. Ancak Osmanlı Devleti'nin de dâhil olduğu Üçlü İttifak Grubu savaşı kaybedince Osmanlı Devleti de yenilmiş sayıldı. •Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi savaşın kaderini değiştirmiştir. Emperyalist devletler ise hiç istemedikleri bu gelişme karşısında yeni müttefik arayışına girmiş, bu çerçevede İtalya, Romanya daha sonra da ABD ile temaslarını artırmıştır. İngiltere ve müttefikleri savaşın gidişatını yönlendirebilmek için de Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve kendi aralarında paylaşmak adına gizli anlaşmalar yapma gereği duymuşlardır. Ancak 1917’de Rusya’da Bolşevik Devrimin ortaya çıkması savaşın kaderini etkilemiş, Almanya ve müttefikleri bir adım öne çıkmıştır. Dört seneden fazla devam eden savaşın kaderini ABD’nin savaşa girmesi değiştirmiştir. 1918’de ise Başkan Wilson’un ortaya attığı prensipler tarafları barışa sürüklemiştir. Almanya’nın barış istemesi ile de I. Dünya Savaşı sona ermiştir. Osmanlı Devleti ise Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak savaştan çekilmiştir. Mondros Mütarekesi’nden sonra barış umutları bir müddet sonra yerini korku ve endişeye bıraktı. Zira ülkenin büyük bir kısmı İtilaf Devletleri ve beraberlerinde getirdikleri Yunanlılar tarafından işgal edilmeye başlandı. Binlerce masum Türk öldürüldü ve işkenceye uğradı. İçimizde yaşayan azınlıklar ise kurmuş oldukları zararlı cemiyetlerle ülkeyi parçalamaya gayret ediyorlardı. •Askerî, siyasi ve idari alanlarda devlet kurumları iş göremez hâle gelmişti. Devletin otoritesi ve itibarı zedelenmiş, halkın devlete olan güveni sarsılmıştı. Halkta oluşan iyimserlik havası kısa sürede yerini büyük bir çaresizliğe bırakmıştı. İstanbul hükümeti ise olup bitenler karşısında gerekli tepkiyi gösterememişti. Birtakım insanlar da kurtuluşu manda yönetiminde görüyordu. •Bu durum karşısında Türk milleti kendi canını, namusunu, malını ve topraklarını korumak amacıyla millî teşekküller oluşturarak, Milli Mücadeleyi başlatmıştır. •Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra ülke işgal edilmeye başlanmıştır. Olup bitenler karşısında padişah ve Osmanlı Hükümeti ise kendi ikballerinin derdine düşmüş, teslimiyetçi bir hâldeydiler. Mütareke ve işgaller karşında hükümetin fütursuzca kabullenmiş hâli karşısında henüz Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’na atanmış olan Mustafa Kemal Paşa’nın tavrı ise son derece anlamlıydı. Ülkenin işgal edilmesine karşı tepkisiz kalamayacağını ,gerekirse silahlı mücadeleye hazır olduğunu birçok kez istanbul’a bildirmiştir. Onun İstanbul ile yazışmalarından rahatsız olan İngilizlerin hükümete baskısı sonucu bizzat Padişah tarafından görevinden alınmış, ordusu lağvedilmiş ve İstanbul’a çağrılmıştır. 13 Ekim 1918’de İstanbul’a gelmiştir. Burada kaldığı süre içinde Anadolu’ya geçmek için durmadan çalışmış, sonunda da IX. Ordu Kıtaat Müfettişi olarak Anadolu’ya görevlendirilmişrir •Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 3 Temmuz 1919 Erzurum’a geldi. Burada Doğu vilayetleri adına Erzurum Kongresi’nin çalışmalarına katıldı. Toplanma şekli bölgesel olmasına rağmen kongrede bütün ülkeyi kapsayan ve Sivas Kongresi’nin alt yapısı niteliğinde olan kararlar alınarak bütün dünyaya ilan edildi. •Bütün ülkede işgaller karşısında Anadolu insanın tepkisi sürmüş ve bunun bir tezahürü olarak birçok yerel kongre toplanarak gelecek için ortak akıl yakalanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalar Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı harekâta da büyük katkılar sağlamıştır. . TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ Sayfa 2 İNKILAP TARİHİ •Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 3 Temmuz 1919 Erzurum’a geldi. Burada Doğu vilayetleri adına Erzurum Kongresi’nin çalışmalarına katıldı. Toplanma şekli bölgesel olmasına rağmen kongrede bütün ülkeyi kapsayan ve Sivas Kongresi’nin alt yapısı niteliğinde olan kararlar alınarak bütün dünyaya ilan edildi. •Bütün ülkede işgaller karşısında Anadolu insanının tepkisi sürmüş ve bunun bir tezahürü olarak birçok yerel kongre toplanarak gelecek için ortak akıl yakalanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalar Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı harekâta da büyük katkılar sağlamıştır. Erzurum Kongresi’nden sonra toplanan Sivas Kongresi, hem toplanma şekli hem de aldığı kararlar açısından millî bir kongre niteliğindedir. Bu süreçte Anadolu’daki harekâtı engelleyemeyen Damat Ferit Hükümeti’nin istifasıyla kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin Mustafa Kemal Paşa ile ilişkileri büyük önem kazanmıştır. Sivas Kongresi sonunda teşekkül ettirilen Heyet-i Temsiliye TBMM’nin açılışına kadar bir yürütme organı olarak ülkenin bütün meseleleriyle alakadar olmuştur. Amasya Görüşmeleriyle de Anadolu’da başlayan mücadele İstanbul hükümeti tarafından resmen tanınmış oldu. •Sivas Kongresi’nden sonra oluşan Heyet-i Temsiliye, bütün vatan adına karar alma ve bu kararları uygulama yetkisi aldıktan sonra hem batı cephesine yakın olmak hem de İstanbul’daki gelişmeleri daha yakından takip edebilmek için merkezini 27 Aralık 1919’da Sivas’tan, stratejik bakımdan önemli bir yer olan Ankara’ya taşımıştır. •Son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nde alınan ve millî sınırlarımızın bütün dünyaya ilanı şeklinde ifade edilebilecek, Misak-ı Millî kararından sonra İstanbul’un işgali ve Mebuslar Meclisi’nin kapatılması, Heyet-i Temsiliye’yi 23 Nisan 1920’ye kadar vatanın ve milletin kurtuluşu için tek ümit ve meşru temsilci haline getirmiştir. •Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının dağıtılması sonucu ortaya çıkan durumu iyi değerlendiren Mustafa Kemal Paşa, Anadolu insanının da desteğini alarak 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışını gerçekleştirdi. Böylece İstanbul mu yoksa Ankara mı gibi tartışmalar son bulmuş oldu. Bu süreçte Meclis’in açılmasına birtakım tepkiler olmuş ve Ankara Hükümeti, meşruiyetini kabul etmeyenlere karşı birtakım tedbirler almıştır. TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ Sayfa 3