1 *** N0: XI 2.Kasım.2011 TERMODİNAMİĞİN I. KANUNU “Enerjinin korunumu” ÖZET Sanayi devriminde buhar makinalarının verimini artırmaya çalışan bilim adamlarının yayınladıkları sonuç raporlarında evrenin enerjisinin sabit olduğunu ve enerji vermeden iş elde edilemeyeceğini açıklamışlardı. Daha sonra, bilimde otorite olduğu bilinen, bilim adamları da bu görüşü onaylayınca, enerji konusunda bilimin son noktaya geldiği ve bu konuda araştırma yapma devrinin kapandığı düşünülmüştü. Günümüz Astrofizikçilerin yayınladıkları raporlardan, yıldızlar oluşurken, kritik sıcaklık olan 10x106 C ilk sıcaklıkların, kütleçekim kuvveti tarafından, yaratılmakta olduğunu öğreniyoruz. Bu raporumuzda, bilimsel verilerin ışığında, enerjinin korunumu yasası ile ona bağımlı olan Entropi kavramını da değerlendireceğiz. Böylece geçen yüzyıl kapandığı sanılan, enerji araştırma konusunu yeniden açıyoruz. 1.Genel Korunum İlkeleri Doğada, cansız alemdeki hareket ve olaylar, akışkan nesnelerin yer değiştirmesi ile oluşmaktadır. Yağışlar, rüzgârlar, okyanus akıntıları ve depremlerin temeldeki amaçları, ısı ve tuzluluğun bölgeler arasında eşit dağıtımını sağlamaktır. Etrafımıza meydana gelen doğa olayları temelde iki ana guruba ayrılmaktadır. Birincisi yaşayan canlı varlıkların meydana getirdiği olay ve hareketlerdir. Bu gurubu inceleme dışında tutarak, ikinci guruptaki cansız alemde meydana gelen olay ve hareketlerin oluşum koşulları ve bağlı olduğu kuralları inceleyeceğiz. Cansız alemdeki tüm olaylar ve hareketler, yerküredeki yaşamın iyileşerek, devamı için gerekli iklim koşulları oluşturmak amacına yöneliktir. Doğal olayları şöyle sayabiliriz; Yağışlar, rüzgarlar, yıldırım ve şimşekler, denizlerdeki kütlesel su akıntıları ve kıtaların tektonik hareketler ve birde dağların aşınması ve toprağın oluşmasıdır. Çığ ve heyelanı da bu buraya ilave edebiliriz. Saydığımız bu sekiz doğa olaylarının oluşum koşullarını ve nedenlerini araştırırken birden, doğal bir enerjinin varlığını farkedeceğiz. Bu enerji daima varolduğu halde, bugüne kadar onun iş yapma gücünü farkedemedik. Çünkü enerjinin korunum yasası izin vermiyordu. Termodinamik yasalarına karşı, yeni bir enerji kaynağınının varlığını öne sürmenin zorluğunu açıkça biliyoruz. Bu çetin zorluklara karşın, okuyucunun şüpheye düşmesi bizim için, önemli bir aşama olacaktır. Değerli ve seçkin okuyuculaımızın bu şüphesi bir iki paragraf sonra aydınlanacak ve çok yalın olarak sunulan gerçekler gözler önüne serilecektir. Descartes’in dediği gibi; bana inanın demiyorum, lütfen dikkat ediniz. 2 2.Enerjinin korunumu yasasının bulunuşu. (Termodinamiğin 1. Kanunu) Enerji, kütle ve momentumun korunumu ile birlikte fiziğin temel kavramlarıdır. Dört temel yasadan oluşan Termodinamiğin yalnız 1. ve 2. Kanunları üzerinde duracağız. Bu konudaki bilgilerimizi yenilemek için, kanunların oluşumuna tarihsel ve kronolojik olarak bir göz atacağız. 1807’de Sanayi devriminde , Thomas Young “Enerji” terimini ilk kez önerdi. 1842 Mayer “Energy can be neither created nor destroyed” diyerek, “Enerjinin korumu yasasını” ilk olarak açıklamıştı. Bu çalışması fazla dikkat çekmedi. 1847’de Helmholtz: ısının ve diğer enerji türlerinin toplamının evrende sabit olduğunu söylüyordu. 1849’da “Termodinamik” terimi ilk kez Lord Kelvin tarafından kullanılmıştır. 1700 yılından 1931 yılına kadar geçen 230 yıllık sürede, 16 bilim adamı, bu konuyu araştırıp katkıda bulundu. Bilim tarihine iz bırakan bu bilim adamlarının hepsi de önemli olmakla beraber, en çok bilinen Joule, Gibbs, Kelvin, Boltzman ve Einstein de bulunuyordu. Buhar makinaları üzerinde çalışanlar, bu makinelerinin verimini artıramadılar. Yayınladıkları sonuç raporlarında, enerjin korunduğunu ve devridaim makinelerinin asla yapılamayacağını ileri sürmüşlerdi. Bu konudaki bildirilerden bazıları şöyle idi: Soğuk bir cisimden sıcak bir cisme ısı akışı dışında bir etkisi olmayan bir işlem elde etmek imkânsızdır. (Clausius Bildirisi) Bir ısı kaynağından ısı çekip buna eşit miktarda iş yapan ve başka hiçbir sonucu olmayan bir döngü elde etmek imkânsızdır. (Kelvin-Planck Bildirisi) Birinci kanun: Enerjinin korunumu kanunu olarak bilinir. “Enerji yoktan var edilemez ve yok edilemez sadece bir şekilden diğerine dönüşür.” Einstein, bilimsel yasaların en önemlisi hangisidir diye düşündüğünde şu kanıya varmış: “Bir kuram, iddialarında ne kadar yalınsa, aralarında bağıntı kurduğu şeyler ne kadar farklı türlerde ise ve uygulama alanları ne denli genişse, o kadar etkileyicidir. Klâsik termodinamiğin üzerimdeki derin izleri bu yüzdendir. Eminim ki klâsik termodinamik, evrensel içerikli tek fiziksel kuram olarak, temel kavramlarının uygulanabilirliği çerçevesinde hiçbir zaman yerinden edilemeyecektir.”¹ Sir Arthur Eddington ise entropinin: “tüm evrenin en üstün metafizik yasası” Olduğunu, düşünüyor; “Entropi, zamanın okudur”² diyor. 3 3.Günümüzde Enerjinin Korunumu Yasasın Bilimdeki Yeri Günümüz Fizik bilginleri, enerjinin korunumu yasasını öncekiler gibi, değişmeyeceğini kabul ettiklerinden, bu konuyu araştırmaya hatta düşünmeye gerek görmemektedirler. Bugün Termodinamik Kanunları, bilimin diğer dallarını da etkisi altına almış bulunuyor. Felsefe, ekonomi, biyoloji ve kimyada, hatta din adamlarından bazılarının da görüşlerini, termodinamik ve entropi kanunları ile ilişkilendirerek açıklama yaptıklarını görüyoruz. Bu kanunlara, bilim adamları önem vermekte ve tüm evrende geçerli ve kalıcı olduğunu inanırlar. “Enerjinin korunumu” adeta tabu’laşmıştır. Kimse ona dokunamıyor. Termodinamik yasalarını açıkça eleştiren veya enerjinin korunumu prensibine karşı bir görüş bulunmuyor. Bunlar tartışmasız genel kabul gören klasik yasalardır. Ancak, sadece bir yerde, çekingen küçük bir yakınma gördüm. Fransız araştırmacı Richet Pascal, ‘Dünyanın Yaşı’ (L’age du Monde) isimli ünlü eserinde: termodinamik yasaları konusunda bilgi verirken, korunum yasalarını, “termodinamiğin istatistik boyunduruğu” olarak nitelndirmektedir.Yaklaşık ikiyüz yıldan beri, bunun aksi görülmediği için genel kabul görmüş ve fiziğin temel kanunlarından biri haline gelmiştir. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------1. G.Tyler Miller, Jr. Energetcs, Kinetics and Life (Belmont, Calif., Wadsworth, 1971), p.46 2. Rifkin Jeremy & Howard TED, Entropie (Türkçesi; Entropi; Dünyaya yeni bir bakış) 4. Kütleçekim Kuvvetininin Yarattığı İşleri Her Yerde Görebiliyoruz. Hidroelekterik santrallerindeki temel gücün nereden kaynaklandığın konusunda üniversite ders kitaplarında bilgi bulunmuyor. Bilim adamları ve uzmanlar, termodinamik yasalarını zedelememek için, eksik bilgi vermekte veya güneş enerjini göstermektedirler. Eksiklik, su buharlarının, yeryüzünden binlerce metre yükseklikteki bulut düzeyine kadar yükselmesini sağlayan gücün dikkate alınmamış olmasındadır. Güneşten gelen ışıma enerjisinin etkisi ile yeryüzündeki sularda bazı moleküller hızlanarak, su yüzeyinden ayrılıp buhar haline geçerler. Sıvı fazdan buhar haline geçen moleküllerin sıcaklığı artmaz. Buharlaşma için sarf edilen enerji, buhar moleküllerinde depolandığı için buna (Latent) gizli enerji denir. Bir parsel Su, buharlaşırken aldığı (QL) buharlaşma ısısını, bulut düzeyinde sıvı hale geçerken ortama bırakır. Yoğuşma ısısı (QY) denen bu ısı, buharlaşma ısısına eşittir. QL = QY dir. Su, yeryüzünde buharlaşırken ortamdan aldığı ısıyı, bulut düzeyinde sıvı hale geçerken, aynen bulut ortamına verdiği için güneş enerjisi tüketilmemiştir. Güneş enerjisi burada bir iş yapmamış, katalizör gibi sisteme girip, çıkmıştır. Amaç, bulut ortamını ısıtmaktır. 4 5. Su Buharı Neden Yükselir? Su buharının molekül ağırlığı 18 gr/m³ iken, kuru havanınki ortalama 29 gr./m³ kadardır. Yoğunluğu az olan buharın yükseleceğini biliyoruz. Su buharının hava içinde yükseliş nedeni olarak: “havadan hafif olduğu için” demek yetmiyor. Çünkü bir nesnenin hareket edebilmesi için, ona bir kuvvetin etkilemesi gerekir. Güneş ışınlarının nesneleri etkileyecek mekanik bir gücü de yoktur. Okyanus yüzeyi ile bulut düzeyi arasındaki ortamda, çoğunlukla, kuru hava ile su buharı karışımı bulunuyor. Bir de ortamı etkiyen kütleçekimin varlığı var. Kütleçekim kuvvetinin en belirgin özelliği, nesneleri dünyanın özeki doğrultusunda çekmek olduğu için, kuru havayı çektiği gibi su buharını da çekmesi gerektiği düşünülebilir. Kütleçekim alanındaki nesneler (atom ve moleküller) yoğunlukları ile orantılı olarak etkileşirler. Su buharı ve kuru hava, yerin kütleçekimi doğrıltusunda birlikte çekilirler. Kuru havanın yoğunluğu daha fazla olduğundan, su buharına oranla daha büyük bir etkileşmeye maruz kalacağından ilk sırayı kuru hava alacaktır. Su buharı da kuru havadan sonraki yerini almak için, kütleçekim kuvveti ile etkileşerek, atmosferde kendi yoğunluğundaki ortama ulaşıncaya kadar yükselecektir. Su buharı ve kuru hava, yerçekimi tarafından birlikte çekildikleri halde, havanın altta, buharların üstte yer almasını açıklayan yeni bir doğa prensibi ile karşılaşıyoruz. Kütleçekim alanında, farklı yoğunluktaki akışkan nesneler, kütleçekim merkezi doğrultusunda, yoğunluklarına göre sıralanarak çekilirler. Akışkanların kütlesel olarak yer değiştirmesine neden olan kütleçekim kuuvvetinin etkilerini küçük deneylerle görebiliriz. İşte o kolay deneylerden bir kaçı; 6. Küçük denemeler Deney I: Deney II: 1. Farklı yoğunluktaki su, benzin ve zeytinyağını bir cam kaba karıştırarak koyarsak, karışımın kısa sürede ayrışarak yoğunluklarına göre akışkanların yoğunluklarına göre sıralandıklarını görürüz. En alttaki sırada, yoğunluğu en, fazla su bulunur. 2. Bir uzay aracında su, benzin ve zeytinyağını karıştırıp deney yaptığımız da sonuç alamayız. Farklı yoğunluktaki akışkanların yoğunlukları oranında çekerek onları sıralayacak, kütleçekim alanı, uzay aracında bulunmadığı için sonuç kaos olacaktır. D 5 Deney III: Deney IV: 3. .Hafif boyalı bir akışkanı (su olabilir) cam kaba koyarak alttan ısıttığımızda, ısınan suların cam kaptaki hareketlerini dışardan görürüz. 4. Aynı kabı üst kısmından ısıtmaya başladığımız da, konveksiyon akımının oluşmadığını görürüz Deney V: 5. Kütleçekim kuvveti yalnız akışkanları değil, katı maddeleri de etkilediğini görüyoruz. Okyanus yüzeyi ile bulut arasında, kuru hava ile su buharı karışık olarak bulunuyor. Kütle çekim kuvveti ikisini çektiği halde, buharlar daha yoğun olan kuru havanın üstündeki yerini almak üzere kütleçekimin etkisi ile yükselir. Yandaki çizimde, aynı büyüklükte iki madde bulunuyor. Yoğunluğu fazla olan önde yer alırken, düşük yoğunluktaki daha gerideki sırayı alma eğiliminde olduğunu görüyoruz. 6 7. Konveksiyonla Isı Aktarımı Dünyadaki doğal olayların ve hareketkerin tamamına yakın bir kısmı, konveksiyon akımları ile meydana gelirler. Rüzgarlar, deniz akıntıları, yerküreninin tektonik hareketleri konveksiyonla ısı iletimini gerçekleştirmek için oluşurlar. Akışkanlarda, yoğunluk farklarının oluşması statik basınç gradiyeni oluşturur. Bu yoğunluk farkından dolayı, bir serbest konveksiyonun oluşabilmesi için, fan gibi zorlayıcı bir gücün etkisinde veya kütleçekim alanında bulunması gereklidir. Uzay aracında, havada sıcaklık farklarının olabilmesine rağmen serbest konveksiyon görülmez. Böylece konveksiyon akımlarının itici gücünün kütleçekim kuvveti olduğu açıkça görülüyor. Doğada meydana gelen diğer olaylarının nedenlerinin açıklanıp, yorumlanabilmesi için, ulaştığımız bu sonucu, yeni bir doğa yasası olarak kabul edip öne sürebiliriz. 8.“Gizli ısı” olarak ısı aktarımı; Bulutların oluşumu ve yaşamı için “gizli ısı” olarak yerüzünden bulutlara büyük çapta ısı transfer edilmektedir. Şematik olarak bu olayı çizgilerle görebiliriz. (Ek.1) Güneşten gelen ışımanı ancak % 30 u atmosferde tutulabiliyor. Yeryüzüne ulaşan % 50 lik bölümünün büyük bir bölümü buharlaşma yoluyla gizli enerji olarak atmosfere ve bulutlara ulaşabiliyor. Gizli ısı olarak yerden bnulutlara ulaşan sıcaklık, bulutlardaki fırtına ve hareketlerin oluşmasına, şimşek ve yıldırımlar yaratarak bitkiler için gerekli olan kimyasal bileşikleri üretmektedir. Burada hemen şunu kaydedellim ki: Canlı varlıkların yaşamı ve hareketleri güneş ışımasına bağlıdır. Cansız dediğimiz doğadaki tüm olaylar kütleçekim kuvvetinin etkisi ile oluşur. 9.Enerjinin KorunumYasasına Uymayan Doğal Olayları a) b) c) d) Uzayda ; Yıldızların oluşumu Atmosferde; Yağışlar, rüzgârlar ve Hidroelektrik Santralleri Hidrosferde; Okyanus ve deniz akıntıları Astenoferde; Yer içindeki konveksiyon akımları a) Uzayda; Gelişen uzay bilimleri, yıldızlar oluşurken ilk enerjinin kütleçekim kuvveti tarafından sağlandığını açıklıyor. Kütleçekim kuvvetinin nebuladan topladığı hidrojen molekülleri ile büyüyen yıldız taslağının kütlesi büyüdükçe kütleçekim kuvvetinin rtkisi ile sıcaklığı da artıyor. Sıcaklık 10. Milyon dereceye ulaştıktan sonra (Füzyon) termonükleer tepkime başlar. Dünya güneşten aldığı 100 birim enerjiye karşılık, uzaya 115 birim enerji yaymaktadır. Fazlalık, radyoaktif maddelerin bozunması ve kütleçekim kuvvetinin etkisi ile oluşan ısı olduğu açıkça görülüyor.* --------------------------------------------------------------------* Tuna, Taşkın, Meteorolog, Etrafımızdaki Hava 393-5304 İstanbul 1966 7 Sir Patrick Moore “New Guide To The Planets” isimli eserinde, Jupiter’in sadece güneşten aldığı enerjiyi yansıtıyor olması halinde, yayması gerekenden 1,7 kat fazla enerji yaymaktadır. Aynı şekilde Satürn de güneşten almış olabileceğinden daha çok enerji yaymaktadır, dedikten sonra, bu enerjinin çekimsel kaynaklı olduğuna işaret etmektedir. Güneş sisteminde; Güneşin çekim alanındaki gezegenler, güneş karşısında, kütlelerine göre değil yoğunluklarına göre sıralanmışlardır. Kuyruklu yıldızların, kuyruklarının güneş rüzgarlarının etkisi ile oluştuğu kabul görmüş bir kuramdır. Bu kurama inanmak zor. Çünkü güneş rüzgarları gözlenemeyecek kadar zayıftır. Bir küp şekerinde ancak 10 parçacık bulunuyor. Ayrıca, güneş ışınları ve güneş rüzgarlarının mekanik itici güçleri de bulunmuyor. Kuyruklu yıldızın kuyruğu ise toz, su ve madde ile dolu. Kuyruğun, güneşin aksi yönünde olması, güneş ışınları ve rüzgarların itmasinden değildir. Güneşin çekim alanına giren kuyruklu yıldızın atmosferin, çekim kuvvetinin etkisi ile ikinci sırada bulunması prensibine dayanmaktadır. 1950 yılında, Astrofizikçi Ludwig Biermann, kuyruklu yıldızların kuyruklarını araştırdı ve güneş rüzgarları ve güneş lekeleri gözlemlenmese dahi, her zaman kuyruğun estiğini rapor etmişti. Biermann’ın açıklaması, güneş rüzgarı olmadan da, kuyruklu yıldızın, kuyruğunun olduğunu söylüyor. Bu da, kuyruğun oluşmasında, güneş rüzgârı ve güneş lekelerinin etkisi olmadığını göstermektedir. Kuyruklu yıldızı temel yapısı, bir nüve denen oldukça kararlı çekirdek ile onun etrafında daha hafif gazlardan oluşan koma bulunur. Farklı yoğunluktaki gök cismi güneşin çekim alanına girdikten sonra, güneşin kütle çekim kuvveti ile etkileşirken, yoğunluğu daha az olan koma nüveden ayrılarak onun arkasındaki sırayı alarak kuyruğu oluşturur. Kütleçekim kuvveti nesnelerle yoğunluklarına göre etkileştiğinden, kuyruklu yıldızların kuyruğunun oluşmasında da etkili olduğunu görüyoruz. Bu da ileri sürdüğümüz yeni doğa prensibinin evrensel olduğunu göstermektedir. b)Atmosferde; Yağışlar; Doğa olayları çok amaçlı olarak meydana gelir. Yağışları oluşturan olay çok fonksiyoneldir. Yeryüzünde ve okyanuslarda biriken ısıyı bulut ortamına taşır. Bulutların donmasını önler. Fırtına ve şimşeklerin oluşarak, toprak için gerekli azot ve diğer kimyasal bileşiklerin oluşmasını sağlar. Bu atmosfer olaylarını meteorologların açıklamalarından öğrenebiliriz. Meteorolog ve fizikçilerin ilgilenmediği ve hesaplamadığı yağışların oluşturan kuvvetin blançosudur. Yağışların oluşması için gerekli enerji blançosunu da biz çıkaralım. Çok derinler giden sağlam kökleri olan, “enerjinin korunumu yasasına” ancak kesin sonuçları olan enerji girdi ve çıktısı ile karşı çıkabiliriz. 8 Yeryüzünde, denizler ve okyanuslar güneş enerjisini farklı oranlarda alırlar. Bu yüzden farklı sıcaklık bölgeleri meydana gelir. Sıcaklığın yüksek olduğu bölgelerde, Alçak basınç merkezi, soğuk olduğu bölgeler de ise Yüksek basınç merkezi oluşur. Yüksek basınç merkezindeki hava kütlesi yoğun olduğu için, kütleçekim kuvvetinin etkisi ile daha az yoğun olan, alçak basınç merkezinin altına doğru akar. Rüzgarın akış hızı, merkezler arasındaki basınç farkı ile orantılıdır. (HES) Hidroelektrik Santralleri; Madde tüketmeden, kütle çekim kvvetinin yarattığı enerjijiyi elektriğe çeviren sistemlerdir. Önceki bölümde yağışların oluşmasının blançosunu görmüştük. HES santrallerinde yeni olan, yeryüzünde suyu buharlaştıran güneş enerjisinin bulut düzeyinde sistemi terk etmiş olmasıdır. Çünkü bulutların güneş ışınlarını emmesi zayıf ve yetersizdir. Bulutları hareketlendirmek ve şimşekleri oluşturmak için ve kaynaklara ihtiyaç vardır. Bulutlara verilen ısı enerjisi, yeryüzünden gizli ısı olarak, su buharı ile yükselmektedir. Su buharı da kütle çekim kuvvetinin etkisi ile yükselmekte ve bulut düzeyinde ayrışarak türbinleri döndürecek olan su damlasına ve yağışa dönüşecektir. c) Hidrosferde; Bazı bölgelerde oluşan, yüksek sıcaklık ve tuzluluğun, daha düşük düzeylere konveksiyonla taşınması olayıdır. Konveksiyon akımlarının kütleçekim kuvvetinin etkisi oluştuğunu görmüştük. Ekvatorlarda ısınan sularının yoğunluğu azalırken, kütle çekim kuvvetinin etkisi ile, kutuplara doğru büyük su akımları oluşur. Aynı anda, kutup bölgesinin soğuk ve yoğun suları alttan ekvatora akar. Okyanuslarda yoğunluk farkını doğuran önemli etken, güneş ışınlarının ekvator bölgesine dik olarak gelmesidir. Tuzluluk ikinci derecede kalır. Akdeniz’le etrafındaki, Karadeniz ve Atlas Okyanusu arasındaki konveksiyon akımlarında ağırlık tuzluluk oranındandır. d) Astenoferde; Yerin derinliklerinde, yarı akışkan bölgede radyoaktif maddelerin bozunmasıyla meydana gelen yüksek sıcaklığın, daha soğuk olan üst kademelere, taşınan bir konveksiyon akımı oluşur. Isınan bölgede kütle çekim kuvvetinin etkisi ile çok yavaş bir yükselme oluşmaya başlar. Bu hareket kıtaların yer değiştirmelerine neden olur. Yarı akışkan bölge üzerindeki plakaların yeri değişirç Karşılaşan iki tabakadan yoğunluğu fazla olan plaka diğerinin altına dalar. **** 9 10. Yeni bir Doğa Yasası Akışkanlar, kütleçekim alanında yoğunlukları oranında etkilenirler. Kütleçekim alanında, farklı yoğunluktaki akışkan nesneler, kütleçekim merkezi doğrultusunda, yoğunluğu en fazla olanı, en önde olmak üzere, yoğunluklarına göre sıralanarak çekilirler. (Akışkan nesnelerin yoğunluğu G olsun. En yoğun madde G1 ise, diğerlerinin azalan yoğunluk sırası: G2, G3…olur) Kütle çekim kuvvetinin etkisi ile çekim merkezi karşısında daima; G1 > G2 > G3 >G4. . . olarak dizilirler. “ Kütleçekim Kuvvetinin Yarattığı Enerji” “Farklı yoğunluktaki akışkan nesneler, kütleçekim kuvvetinin etkisi ile yoğunluklarına göre sıralanırken veya bozulan sıralamanın düzeltilmesi için hareket ettirilirken, yeni bir enerji doğar.” Önerilen yeni doğa yasasını benimseyip kabul ettiğimizde, doğayı ve doğadaki hareketleri anlamamız kolaylaşacaktır. 1. paragrafta gördüğümüz gibi, etrafımızda akıp giden ve çok karmaşık olduğunu sandığımız pek çok olay hakkında görüş ve kabulümüz hemen değişecektir. Önce şunu kabul edeceğiz, etrafımızdaki doğa olaylarının temeldeki amacı; ısı ve tuzun, doğada olabildiği kadar eşit dağılımını sağlamaktır. Tüm doğa olaylarınının enerji kaynağı, kütleçekim kuvvetidir. Fizikte bazı olayları açıklamak için kullandığımız sanal terimleri de kullanmamıza gerek kalmayacaktır. Nedenlerini doğru olarak bilmediğimiz bazı doğa olaylarının gerçek nedenlerini kolayca görüp anlayabileceğiz. Bunun için fizik kitaplarında bazı önemli değişikliklerin yapılması kendiliğinden gündeme gelecektir. Nedenlerini bilmediğimiz olaylar: Hidroelektrik santrallerin gücü, rüzgârlar, yıldırım lar, konveksiyon akımları ve gizli ısının transferini meydana getiren gücün, kütleçekim kuvveti olduğunu kabul edeceğiz. Bu gerçeklerden sonra sanal terimler: Sıvıların kaldırma kuvveti. Bouyancy, İzostazi ve Entropi gibi terimlerin kullanılmasına gerek kalmayacaktır. Sunduğumuz Teorinin ve önerdiğimiz prensibin, teknolojik yönü olarak, İstanbul Boğazındaki akıntılardan elektrik üretmek üzere hazırlık yapmaktayız. Bu planımız çalıştığında, her hangi bir yakıt yakılmadan, madde tüketmeden, elektrik enerjisi üretildiğini birlikte görmüş olacağız. Latif MUTLU İstanbul Bilgi Üniversitesi Kurucusu 10 Yağışların termodinamiği Ek.1 Bulut 1 Kg Su 600 Kcal Yağış 600 Kcal 1 Kg Su Buharı + 600 Kcal Gizli ısı Okyanus Yüzeyi Prensip: Sıvılar buharlaşırken aldıkları ısıyı, yoğuşurken aynen geri verirler. Bu yüzden: buharlaşma ısısı, yoğuşma ısısına eşittir. Bir madde için Lb = Ly Burada: Deniz yüzeyinde 1 parsel (1kg) su, 600 Kcal, alarak, buharlaşır. Bu su buharı, yükselerek bulut düzeyine geldiğinde yoğuşurken, denizden aldığı 600 Kcal ısıyı, bulut ortamına bırakarak su damlacıkları haline geçer. Bu damlacıklar birleşerek bulutu oluşturur. Koşullar oluştuğunda, 1 kg su olarak, kütle çekim kuvveti doğrultusunda yağar. Su buharını, deniz düzeyinden bulutlara kadar yükselten kuvvet, kütleçekim kuvvetidir. Yeryüzünde, yaşamın devamı ve HES’lerin elektrik üretmesi, buharlaşma ve yoğuşma olayının sürekliliği ile mümkündür… 11 EK.2 Rüzgârlar; Koveksiyonla Isı dağıtımı olayıdır. Termodinamik yönünden oluşumu aşağıdaki şemada görüldüğü gibi, kütleçekim kuvvetinin etkisini açıkça görüyoruz görüyoruz. (kütleçekim alanındaki akışkanlar, çekim merkezi doğrultusunda, yoğunluk sırasına göre dizilerek çekilirler) Yeryüzünde rüzgârların oluşumu Alçak Basınç Merkezi (yoğunluğu daha az) Yüksek Basınç merkezi (Yoğunluğu daha çok)