Kadıköy`deki Ev Katliamı

advertisement
Kadıköy'deki Ev Katliamı
RADİKAL İKİ - 03.11.2009 / Poyraz Kolluoğlu
Kemalist milliyetçilik kurgusunun oryantalist, antiemperyalist, “etnik-laik” endişelerle Batı
medeniyetinde kendine yer açmadaki “muğlak” formülasyonu, mimari kültür alanında bir kara
delik ortaya çıkardı. Heterojen, kozmopolit, Batılı anlamda antilaik Osmanlı ve onun doğal
simgesi İstanbul ile bağları koparma isteği, Ankara’nın yeni başkent olarak ortaya çıkmasına
ve bu şehrin yeni bir mimari kültürün deney alanı olarak doğmasına neden oldu. Sibel
Bozdağan’ın Modernizm ve Ulus İnşa Süreci isimli kitabında bahsettiği gibi 1930’lar
Türkiye’sindeki “mesken mimarisi” özellikle elit hakim sınıfların küçük beton villa ve komün
apartman ihtiyacı doğrultusunda şekillendi. İki dünya savaşı arası ve sonrası, kübik ve
prizmatik mimarinin baskın geldiği bir uluslararası modern mimari akımı ile, Rus-Alman şehir
panoramasının örnek alındığı Ankara’da kare, düz çatı, payanda, çıkıntısız toplu
yapılaşmanın olduğu bir şehir resmi ortaya çıkar. 1950’lerde Demokrat Parti popülist
politikaları ve yoğun iç göçün ve gecekondulaşmanın başladığı dönemde, Osmanlı yuvarlak
mimari estetiğinden çok uzağa düşen ve Batı burjuva toplumunun şehirleşme ihtiyacından
doğan yararcı şehirleşme anafikrini yakalayamayan, etkisiz ve başarısız bir mimari kültür
oluştu. İstanbul’da gayrimüslimlerin şehri zorunlu terk edişi eşliğinde, İstanbul’daki PeraBeyoğlu çizimi de ağır darbe aldı. Bozdoğan’nın değindiği gibi Özal dönemi ve uluslar üstü
trende dayanan postmodernizm salınımı, yoğun iç göçle şehirlerdeki demografik yapıların
iyice heterojenleşmesi, şehir planlamasındaki başarısızlığın, karmaşanın katmerlenmesiyle
son buldu. Modernliğin geleneğe karşı yok edicilik olarak serpildiği Kemalist modern projesi
bu bağlamda, geleneksel Osmanlı cumbalı ve tahta mimarinin ağır darbe almasına neden
oldu. Tüm bu olumsuz zincirden payını son alan bölge Kadıköy.
Kadıköy, İstanbul’un rafine gençliğinin ve entelektüel tüccar dükkanlarının yeşerdiği eski bir
yerleşim mekânı. Kilise kuleleri ile cami minarelerinin aynı karede buluştuğu, tarihsel
Haydarpaşa’sı, doğal güzelliği Moda’sı ve dar sokaklarında saklanan balıkçıları ve
birahaneleriyle, Beyoğlu’nun turistik yükünü paylaşmaya potansiyeli olan bir “köy”.
Rıhtım’daki minibüs durakları kaldırılırken, belki nefes alacak yeşil bir alan yapılır diye
ummuştum. Ama değişen bir şey yok, şimdi belediyenin otobüs durakları denizin ışığını
keser oldu. Kadıköy’ün dışarıdan görünen çerçeve resmi maalesef hâlâ içler acısı. Ama en
büyük yıkım tarihi, kültürel ayrıcalığımızın simgeleri olan tahta evlerin katliamı. Merkezdeki
rıhtımdan tutun, ara sokaklardaki beton cumbalı evlerin direndiği yerlere kadar, köşk denecek
kadar büyük bir sürü tahta ev, yıkım için bekliyor. Hem il hem ilçe belediyesinin bırakın yola
sokmayı, müteahhitler merkezdeki camdan “modern” binanın çocuklarını ara sokaklarda var
etsin diye desteklediği, bu tahta köşklerin ölümleri bekleniyor. Zaten, Moda’ya doğru yol
aldıkça, beton-modern mimarinin, geleneksel mimariyle savaşı artıyor. Artık Moda’da sahil ve
iç kesimlerde balkonsuz, büyük camlı evler yükseliyor. Kimi yerlerde cumbalı evler, modern
cam binalardan kendi yansımalarını izliyor.
Kadıköy iyileşir mi?
Peki bu sahipsiz, öksüz evler nasıl kurtarılabilir? Cumbalı mimari ile bezenmiş, küçük dükkan
ve yerleşim apartmanları, tarihi dokuyu yeniden yaratarak nasıl tekrardan inşa edilebilir? Bu
sorunun cevabı basit. Mimarlar Odası’nın desteği ile müteahhitlere ve inşaat firmalarına,
proje standartları getirilerek, en azından bundan sonra Kadıköy’deki kentsel dokunun
bozulmasının önüne geçilebilir. Belediyelerin kurumları, Mimarlar Odası’nın oluşturduğu
kentsel dönüşüm ekipleri, apartman sahipleri ile birebir temasa girerek, en az maliyetle ve en
iyi mimari projelerle çok iyi sonuçlar yaratabilirler. Ekonomik olanaksızlıkların bent çektiği
noktalarda ise, toplu sosyal projeler oluşturularak apartmanlar, gelir getiren dükkan, otel ve
sosyal tesislere dönüştürilebilir. Bu sayede sadece “estetik” olgusu ile algılanan mimari ve
kentsel dönüşüm zihniyeti, ekonomiye ve sosyal dokuya yararlı hale getirilerek, Türkiye’ye bir
örnek teşkil edebilir. Bu tür bir mimari zihniyetin, batılı ülkelerde pek çok örneği görülebilir.
Özel öğrenci evlerine dönüştürülen toplu komün apartmanlar, yerli yabancı büyük küçük
şirketlerin ufak teşvik yönlendirilmeleriyle oluşacak tarihi pazar caddeleri ve küçük ticaret
loncalarının “kâr” için el birliği yaptığı eski bina yapıları ve sokakları, hem ekonomik hem de
sosyal yapıya olumlu basit projelerdir. Kadıköy’de mevcut olan çarpık binalar ise, birkaç
mimarı örnekte olduğu gibi, dış cephenin boyanması maliyetine, tahta kaplama ve “süs”
cumba şeklinde, dokuya uyumlu hale getirebilir. Küçük maliyetlerle, Balıkçılar Sokağı’ndan
başlayan sanatçı ve kitapçı dükkanlarındaki ahenk ve ambiyans, barlar sokağında
canlandırılmaya başlayan cumbalı mimari ile kavuşturulabilir. Bu sayede, tarihi yarımadanın
karmaşasından kaçan turist için farklı bir durak ve ilçenin mesken tutanları ve yerlileri için ise
bütünlüğün sergilendiği örnek bir yerleşim alanı yaratılabilir. Bu sayede sadece estetik
kaygının ötesine giderek yapılacak bütünsel bir mimari yapılanma, ilçedeki ekonomik hayata
özellikle turizm kanalıyla da olumlu katkı sağlarken, yüksek katlı modern yapıların insanları
ayrıştırarak odalara hapsettiği çalışma ortamlarının birey psikolojisinin üstünde yaratığı
gerilimin de önüne geçilebilir. Bunlar yapılması mümkün olmayan değişimler değil. Yeter ki, il
ve ilçe belediyeleri yüksek katlı gökdelenlerin arsa ihaleleri sonucunda elde edilen kolay ve
sıcak paranın çekiciliğine karşı koysun ve daha uzun vadeli ekonomik getirisi olan, sosyopsikolojik yansımaları daha olumlu olan, Türk Osmanlı mimari geleneğinin korunduğu zorunlu
teşvik standartlarını sıkı bir şekilde uygulamaya gönüllü olsun.
Download