Full Text

advertisement
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
Nebat YAĞIZ1
SİNEMANIN DİĞER SANATLAR İLE OLAN İLİŞKİSİ
ÖZET
Sinema diğer bütün sanatları içerisinde barındırmaktadır. Bu nedenle de diğer
sanatlar ile yoğun bir ilişki içerisindedir. Bu makalede sinemanın en çok ilişki
içerisinde bulunduğu dört sanat ele alınmıştır. Bunlar Fotoğraf, Resim, Müzik ve
Edebiyattır. Fotoğraf alanındaki teknik gelişmeler sinemayı yaratmıştır. Resim
sinemadaki temel görüntü ögesidir. Müzik filmlerde önemli bir role sahiptir.
Ayrıca müzik film sahnelerinde duyguları etkilemektedir. Edebiyat ise sinemaya
ana kaynak sağlayan bir malzeme konumundadır. Usta yönetmenler bu ana
sanatları bilirler. Ve filmlerini çekerken bu sanatlardan büyük ölçüde yararlanırlar.
Ayrıca seyirci filmleri izlerken bu sanatlardan etkilenir. Dolayısıyla bu dört sanat
başlangıcından günümüze kadar sinema ile sağlam bağlara sahip olmuşlardır.
Anahtar Kelimeler: Sinema, Fotoğraf, Resim, Müzik, Edebiyat.
RELATIONSHIP OF CINEMA WITH OTHER ARTS
Abstrac
Cinema contains all of the other arts. Because of cinema interacts with the other
arts. This article examines the four arts that they most relationship with cinema.
These are Photograph, Painting, Music and Literature. Technical developments in
the field of photograph created the cinema. Painting is the main element of the
image in cinema. Music has got an important role in the films. Besides music
influences the feelings in the film scenes. Also Literature is a material which elicits
main source to cinema. Master directors know this main arts. And when they
shooting movies of this art benefit greatly. Besides influenced by the art audience
watching movies. So this four arts have got the strong ties with cinema until
present from the beginning.
KeyWords: Cinema, Photograph, Painting, Music, Literature.
Yrd.Doç., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, İletişim Fakültesi/ Radyo-Sinema TV,
nebatat@hotmail.com
1
Nebat Yağız
GİRİŞ
Sinema diğer birçok sanattan sonra ortaya çıkan, teknik gelişmelere ve ticari koşullara
bağlı olan bir sanattır. Diğer birçok sanatı da kendi içerisinde barındırmaktadır. Dolayısıyla
sinema diğer sanatlar ile direkt ve birebir ilişki içerisindedir. Yazar Lev Tolstoy sanatı “Sanat
insan yaşamında bilinçli bilgiyi duygulara aktaran bir organdır.”2 şeklinde tanımlamaktadır. Bu
açıdan bakıldığında sinema bu aktarımı en güçlü şekilde yapabilen bir etkiye sahiptir. Burada
sinemanın başlıca etkide bulunduğu dört sanat alanı ile ilişkisi ele alınmıştır. Bu sanatlar
Fotoğraf, Resim, Müzik ve Edebiyat olarak yer almışlardır. Bu dört sanatın sinema ile ilişkileri
çerçevesinde konumları incelenmiştir.
Fotoğraf Sinema İlişkisi
Sinemanın fotoğraf ile ilişkisi sinemanın ilk zamanlarına kadar uzanmaktadır. Hatta
sinemanın kökenini fotoğraf alanındaki gelişmelere ve keşiflere dayandırmak mümkündür. Bu
konuda fotoğraf ile sinema arasındaki geçişi sağlayan en önemli olay Amerika Birleşik
Devletleri’nde gerçekleşmiştir. 1877 yılında Kaliforniya Valisi ve yarış atları sahibi Lelan
Stanford ile bir arkadaşı “dörtnala koşan bir atın dört ayağı da havadayken görüntülenmesinin
mümkün olup olmadığı” konusunda bir bahse girmişlerdir. Bunun üzerine fotoğraf sanatçısı
Eadweard Muybridge yarış alanına yan yana 24 kamera yerleştirmiştir. Piste 24 ip gerilmiş ve
dörtnala koşan at bu ipleri koparınca kameraların objektiflerinin kapakları açılmıştır.3 Böylelikle
Muybridge dörtnala giden bir atın bütün hareketlerini görüntülemeyi başarmıştır. Bu olay
“sinemanın ilk ilkel hali” olarak tanımlanmaktadır. Sinemada görüntü fotoğraf karelerinin art
arda peşi sıra hareket ettirilmesiyle elde edilmektedir. Dolayısıyla sinemanın kökeninde
fotoğrafın bulunduğunu söylemek mümkündür.
Andre Bazin sinema fotoğraf ilişkisini “Film için fotoğraflaştırılmış oyun demek
olanaklıdır” şeklinde açıklamaktadır.4 Bu nedenle sinema ile fotoğraf arasında ortak bazı temel
özellikler mevcuttur. Bu ortak özellikler şunlardır: 1- Fotoğraf karelerinin peşi sıra
hızlandırılarak gösterilmesi sinemada hareketi yaratır. 2- Sinema ve fotoğrafın var olabilmesi
için temel şart ışıktır. 3- Çerçeve, kompozisyon, perspektif gibi ögeler hem fotoğraf hem de
sinema için esastır.
Zamanla sinemadaki teknolojik gelişmeler ile birlikte fotoğraf ile sinema arasındaki
ayrım da artmıştır. Sinemada kurgu-montaj alanındaki gelişmeler sinemanın kendi görsel dilinin
oluşmasına neden olmuştur. Bu noktadan itibaren fotoğraf ile sinema arasındaki farklardan söz
etmek mümkün olmaktadır. İki sanat arasındaki bu farklı özellikler şu şekilde sıralanabilir: 1Fotoğraf dış gerçekliği kapsar. Sinema ise kendi iç gerçekliğini yaratır. 2- Bir fotoğraftan pek
çok öykü yaratılabilir fakat sinema sadece kendi öyküsünü içinde bulundurur. 3- Fotoğraf “an”ı
yakalar sinema ise zamanın akıp gittiği bir süreçtir. 4- Fotoğrafta görsellik amaçtır, sinemada
görsellik araçtır.5 5- Fotoğraf durağan sinema ise dinamiktir; sinemada hareket esastır. 6Fotoğraf bireyseldir, sinema kollektif yapılır. 7- Sinema fotoğrafa göre pahalı ve ticari bir
sanattır. 8- Teknolojik gelişmeler sinemayı yönlendirir.
Tolstoy, L. N., (2009), Sanat Nedir?, Çev: Mazlum Beyhan, s. 230, İstanbul.
C. W., (2007), Sinemanın Arkeolojisi, Çev: Hasan Aydın, s. 64, Agora Kitaplığı, İstanbul.
4Bazin, Andre, (1995), Sinema Nedir?, s. 78, Sistem Yayıncılık A. Ş., İstanbul.
5İmançer, Ahmet, Yrd. Doç. Dr, Fotoğraf Sanat İlişkileri, Fotografya, S. 15.
2
3Ceram,
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
404
Sinemanın Diğer Sanatlar İle Olan İlişkisi
Film setinde çalışan bir fotoğrafçının iki temel görevi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi
seyircinin ilgisini çekecek sahnelerin fotoğraflarını çekmektir. İkincisi ise kamera arkasının
fotoğraflarını çekmek olarak gerçekleşmektedir. Fotoğraf sanatı açısından sinema ile olan
duruma bakıldığında ise karşımıza şu tablo çıkmaktadır:
- Fotoğrafçı-Sinemacı Yönetmen: Fotoğraf sanatçısı ve film yapımcısı-yönetmen Paul Strand ilk
filmini ressam-fotoğrafçı Charles Sheeler ile birlikte çekti. 1921 yılında çekilen belgesel filmin
adı “Manhatta”dır. Aynı zamanda hem fotoğrafçı hem de yönetmen olarak filmler çeken Abbas
Kiyarüstemi, Nuri Bilge Ceylan gibi sinemacılar da örnek gösterilebilir.
- Fotoğrafçı Biyografisi Filmler: Ünlü fotoğraf sanatçısı Diana Arbus’un hayatını anlatan “Fur:
An Imaginary Portrait of Diana Arbus” isimli filmi yönetmen Steven Shainberg 2006 yılında
çekmiştir.
- Fotoğrafı Konu Edinen Filmler: Filmin ele aldığı konunun fotoğraf üzerine olduğu ya da
filmdeki karakterlerin fotoğrafçı olduğu pek çok film çekilmiştir. Ayrıca film setlerinde
fotoğrafçılık dalı da sinema-fotoğraf ilişkileri çerçevesinde yer alabilmektedir.
Resim Sinema İlişkisi
1- a) Resim sinema ilişkisi ağırlıklı olarak “avantgarde sinema”da varlığını ortaya koymuştur.
Bunun yanı sıra resim ile sinema arasındaki ilişki günümüze kadar da süregelmiştir.
Günümüzde bazı auteur yönetmenler bu alanda filmler gerçekleştirmektedirler. Avantgarde
sinema Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Ağırlıklı olarak I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı
arasında etkisini sürdürmüştür. Bu dönemde Hollywood film şirketleri Avrupa pazarına egemen
oldukları için Avrupalı büyük film şirketleri film üretimini durdurmuşlardır. Bunun yerine
büyük şirketler film dağıtımı işini üstlenmişlerdir. Bu durumda Avrupa’da film üretimi alanında
ortaya çıkan boşluğu entelektüel sanatçılar kendi çaplarında küçük bütçeli filmler çekerek
doldurmaya çalışmışlardır. Bu filmler ise dönemin sanat akımlarından etkilenen deneyselavantgarde tarzda filmlerdir. Seyirci kitlesi de aynı oranda Avrupa entelektüel kesiminden
oluşmaktadır. Filmler sanat galerilerinde, müzelerde, film arşivlerinde, festivallerde, küçük
sinemalarda ve benzeri yerlerde gösterilmişler ve geniş bir ilgiyle karşılanmışlardır. Filmlerin
dağıtımını yönetmenler kendileri yapmışlardır. Filmler ticari amaç ile çekilmemiş, kar amacı
güdülmemiştir. Bu tarz filmlerde genel kültüre muhalif bir tavır görülmektedir. Avantgarde
sinemanın yaratıcıları olan sanatçılar ve yönetmenler Amerikalı yönetmen David Wark
Griffith’in sinema tekniğine getirdiği yeniliklerden etkilenmişlerdir. Yönetmenlerin
etkilendikleri sanat akımları ise Empresyonizm, Expresyonizm, Sürrealizm, Dadaizm, Fütürizm,
Konstrüktivizm gibi o döneme hakim olan akımlardır.
Avantgarde sinema resmin kendisini ön plana çıkarmıştır. Filmdeki öykü, içerik, dramatik yapı,
fotografik ögeler ve belgesel gibi ana unsurlar yok edilmek istenmiştir. Böylelikle de “zamanda
resim” yapmayı hedefleyen soyut filmler ortaya çıkmıştır. Ressam Fernand Leger’in 1924
yılında çektiği “Ballet Mecanique” ilk soyut filmlerdendir. Rene Clair’in 1924’te çektiği
“Entr’acte” filmi ve ressam Marcel Duchamp’ın 1926 tarihli filmi “Anemik Cinema” da
avantgarde sinemanın önemli örneklerindendir. Abel Gance, Louis Delluc, Marcel L’Herbier,
Germain Dulac, Jean Ebstein gibi yönetmenler de empresyonist sinema anlayışı çerçevesinde
filmler çekmişlerdir. Filmde duygulara önem vererek karakterlerin düşlerini, izlenimlerini ve
düşüncelerini sinemaya aktarmaya çalışmışlardır. Kamera kullanımında öznelliğe dikkat ederek
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
405
Nebat Yağız
nesneye yeni ve farklı anlamlar kazandırmayı amaçlamışlardır. Yönetmen Luis Bunuel de
sürrealist ressam Salvador Dali ile birlikte çalışmıştır. Bunuel’in çektiği filmler avantgarde
sinemanın doruk noktası olarak kabul edilmektedir. Bunuel’in 1929 yılında çektiği “Un Chien
Andalou/Bir Endülüs Köpeği” filmi ile 1930’da çektiği “L’Age D’Or/Altın Çağ”
filmleri resim sinema ilişkisinin önemli örnekleri sayılmaktadır. Sürrealist sinema daha sonra
Federico Fellini, Carlos Saura, Jean Cocteau ve daha başka büyük yönetmenleri etkilemiştir.
Expresyonist resimlerin etkisiyle de filmler çekilmiştir. Bu tarz I. Dünya Savaşı sonrasının
gerçekliğinden kaçarak insanın iç dünyasına ve duygularına yönelmiştir. Görüntüler karanlık ve
fantastik ögelerden oluşturulmuş ve perspektif çarpıtılmıştır. Filmlerdeki dekorlar ve mekan bu
tarzı yansıtmaktaki en öne çıkan araçlar olmuşlardır. Expresyonist sinemanın en önemli
örneklerinden biri Robert Wiene’nin 1919’da çektiği “Das Cabinet des Dr. Caligari/Doktor
Caligari’nin Muayenehanesi” filmidir. Sovyetler Birliği’nde ise o dönemde ana sanat akımı
fütürizm ve konstrüktivizm olmuştur. Bu akımlardan etkilenen Sergey Eisenstein, Lev
Kuleshov, Vsevolod Pudovkin, Dziga Vertov gibi sinemacılar aynı zamanda David Wark
Griffith’in kurgu-montaj tekniğinden çok etkilenmişlerdir. Buralardan hareket ederek sinemada
avantgarde çalışmalar gerçekleştirmişlerdir.6
1-b) Amerika Birleşik Devletleri’nde avantgarde sinemanın pek çok önemli yönetmeni
karşımıza çıkmaktadır. Jonas Mekas Amerikan avantgarde sinemasının en önde gelen sanatçısı
sayılmaktadır. Maya Deren, Alexander Hammid, Nicholas Ray, King Vidor, Jack Smith, Andy
Warhol Amerikan avantgarde sinemasının önemli temsilcilerindendir. Özellikle Harry Smith ile
Mary Ellen Bute ressam ve film yapımcısı Oskar Fischinger’den etkilenerek avantgarde film
çalışmalarında bulunmuşlardır. Avantgarde sinemacılar filmlerinde resmin yanı sıra dans,
animasyon ve daha başka konularda çalışmalar sergilemişlerdir. Resim sinema ilişkisi içerisinde
en önemli eserleri ise çektiği uzun metraj filmleriyle David Lynch gerçekleştirmiştir.
-Ressam-Sinemacı Yönetmen: Aynı zamanda hem ünlü bir ressam hem de yönetmen olan
David Lynch’in 1966’da çektiği “Six Men Getting Sick” kısa filmi kendi resimlerine dayalı bir
animasyondur. Lynch’in sürrealist resim tarzından etkilenerek gerçekleştirdiği uzun metraj
filmleri ise “Elephant Man /Fil Adam” (1980), “Lost Highway /Kayıp Otoban” (1997),
“Mulholland Drive” (2001), “Inland Empire” (2006) olarak karşımıza çıkmaktadır.
-Ressam Biyografisi Filmler: Peter Greenaway’in ressam Rembrandt’ı ve “The Night Watch”
tablosunun yaratım sürecini konu edinen “Nightwatching” (2007) filmi ile belgesel türünde
çektiği “Rembrandt’s J’accuse” (2008) filmleri başta gelen örneklerdendir. Milos Forman’ın
2006yılında gerçekleştirdiği “Goya’s Ghosts / Goya’nın Hayaletleri” filmi İspanyol ressam
Goya’yı anlatmaktadır. Maurice Pialat’nın ressam Van Gogh’un biyografisini çektiği filminin
adı “Van Gogh” (1991)’tur. Yannis Smaragdis 2007 yılında “El Greco” filmini çekmiştir.
Ayrıca Robert Altman’ın “Vincent &Teo” (1990)filmi bulunmaktadır. Peter Webber Flaman
ressam Johannes Vermeer’in hayatından bir kesit sunduğu “Girl with a PearlEarring /İnci
Küpeli Kız” filmini çekmiştir. 2003’de gerçekleştirilen film aynı zamanda ressam Vermeer’in
“İnci Küpeli Kız” tablosunu yaratma sürecini anlatmaktadır.
-Resmi Konu Edinen Filmler: Peter Greenaway“ The Cook, the Thief, His Wife& Her Lover /
Aşçı, Hırsız ve Karısı” (1989) filminde yemek sahnesinde ressam Vermeer’in “Kırmızı Şapkalı
6
Wikipedia.org/wiki/Avrupa_Avantgarde_Sineması.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
406
Sinemanın Diğer Sanatlar İle Olan İlişkisi
Kız” tablosundan sahneler canlandırmıştır. Peter Greenaway’in 1985 yapımı filmi “A Zed&Two
Noughts” ise yine Vermeer resimlerinden oluşan sahneler ile oluşturulmuştur. Peter
Greenaway’in “Goltzius ve Pelican Şirketi” (2012) isimli filmi de resmi konu alan bir
belgeseldir. Jon Jost 1990 yılında Vermeer’in resimlerini konu eden “All the Vermeers in New
York” isimli bir film çekmiştir. Vermeer’in “Girl interrupted at her Music” isimli tablosu James
Mangold’un 1999’da çektiği “Girl, Interrupted /Aklım Karıştı” filmine esin kaynağı olmuştur.
Aynı tablo bir romana da konu olmuştur. Akira Kurosawa 1990’da çektiği “Dreams / Düşler”
filminin bir bölümünde ressam Van Gogh’a yer vermiştir.
Müzik Sinema İlişkisi
Sinemanın başlangıcında müzik sinema etkileşiminde klasik müzik ağırlık kazanmıştır.
Sessiz filmler döneminde filmlerin seyirciye gösterildikleri yerde onlara bir de canlı müzik eşlik
etmiştir. Bu müzik çoğunlukla tiyatro oyunlarında kullanılan Beethoven, Bizet, Grieg ve
Mandelssohn gibi büyük bestecilerin eserleri olmuştur. O dönemde sessiz filmlerin müzik ile
ilişkisinde bale ve pandomim ön planda gelmiştir. Fakat opera müziğinin sinema üzerindeki
etkisinin daha fazla olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra filmlerin gösterimi sırasında
doğaçlama yapan piyanistler de çoğunluktadır. Zamanla küçük oda orkestraları da filmlere canlı
müzik yapmaya başlamışlardır. Sinema müzik ilişkisini bu açıdan Martin Marks dört kategoriye
ayırmaktadır:7 1- 1890’ların ortalarından 1900’lerin başına kadar varyete gösterilerinin bir
parçası olarak gösterilen filmlere vodvil-müzikhol orkestraları eşlik etmektedir. 2- Filmler 1905
dolayında kendilerine ait salonlarda gösterilmeye başlandığında film müziği yapmak da ayrı bir
meslek haline gelmiştir. 3- Yaklaşık 1910’dan itibaren daha geniş imkanları olan ve müziğe
daha çok bütçe ayıran sinema salonları inşa edilmeye başlanmıştır. Filmlere canlı olarak eşlik
eden oda orkestraları genel olarak yaygınlaşmıştır. 4- Bu büyük sinema saraylarında filmlere
eşlik eden oda orkestralarının şeflerinden bazıları film müziği bestecileri kadar önem
kazanmışlardır.
David Wark Griffith’in 1915’de çektiği uzun metrajlı film olan “Bir Ulusun Doğuşu”na
besteci Joseph Carl Breil’in hazırladığı müzik ile bu uygulama bir gelenek haline gelmiştir.
Avantgarde sinema da film müziğine büyük önem vermiştir. Dolayısıyla daha o yıllarda yetkin
film müzikleri ile de dikkat çeken filmler üretilmiştir. Bu konuda James Monaco şu
değerlendirmeyi yapmaktadır:8
“Rene Clair’in Perde Arası (Entr’acte, 1924) ve Fernand Leger’in Mekanik Bale’sinden
(Ballet Mecanique, 1924-25) bu yana, soyut ve avant-garde sinema, etkilerinin çoğu
bakımından müzik kuramına dayandı. Sesin devreye girmesinden önce bile sinemacılar,
müzisyenlerle sıkı bir ilişki içinde çalışmaya başladılar. Hans Richter’in Sabah Hayaletleri
(Vormittagsspuk, 1928) adlı filminin müziği Hindemith tarafından bestelenmiş ve canlı
çalınmıştı. Walter Ruttmann’ın Berlin-Bir Kentin Senfonisi’sinin de (Berlin, die Symphonie
Einer Grosstadt, 1927) canlı bir senfonik film müziği vardı… 1930’ların sonunda Sergei
Eisenstein, Alexander Nevsky için, notalarını Prokofiev’in yazdığı müzik ile görüntülerin
ilişkisini kuran ayrıntılı bir şema yapmıştı. Stanley Kubrick’in 2001: Uzay Macerası da (2001:
A Space Odyssey, 1968) dahil bir dizi filmde olduğu gibi, Alexander Nevsky’de de müzik
çoğunlukla görüntüleri belirler, onlara yol gösterir.”
Geoffrey, (2003), Dünya Sinema Tarihi, s. 221, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
James, (2004), Bir Film Nasıl Okunur?, s. 58, Oğlak Bilimsel Kitaplar, İstanbul.
7Nowell-Smith,
8Monaco,
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
407
Nebat Yağız
Müzikal filmler ve Walt Disney’in canlandırma filmleri ses kayıt ve tekniklerinin
gelişmesine önayak olmuşlardır. Hollywood’da çekilen ilk müzikal film “Broadway Melody/
Broadway Melodisi” 1929 yılında Warner Bros. Stüdyosu için yönetmen Harry Beaumont
tarafından gerçekleştirilmiştir. Müzikal filmlerde müzik görüntülere eşlik eden filmin bir parçası
değildir. Müzik filmin bizzat kendisidir. Filmin dramatik yapısı ve olay örgüsü müzik ögesi
üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla filmde anlatılan öykü ve tema müzik çerçevesindedir.
Karakterler şarkı söylerler dans ederler ve gösteri dünyasında-müzik alanında da çalışabilirler.
Karakterler duygu ve düşüncelerini müzik aracılığıyla ifade ederler. Müzikal filmlerin
yönetmenleri aynı zamanda profesyonel koreograf olabilirler. Örneğin müzikal filmlerin büyük
ustaları Busby Berkeley, Stanley Donen ve Gene Kelly gibi. Müzikal filmlerde müzik o derece
ağırlığı olan baskın bir ögedir ki koreograf yönetmenin önüne geçmektedir. Bir dönem ise bu
filmlerde şarkı söyleyen-dans eden başrol oyuncusu yıldızlar yönetmenin önüne geçmişlerdir.
Müzikal olmayan filmlerde müzik filmde dramatik yapıyı destekleyici ve güçlendirici bir işleve
sahiptir. Görüntülerin ve sahnelerin anlamını seyirciye hissettirir. Görüntüler ile ifade
edilemeyen soyut kavramlar müzik eşliğinde canlandırılır. Örneğin bir karakterin mutluluğu ya
da heyecan yaratan tehlikeli bir sahne müzik aracılığıyla seyirciye aktarılır.
Sinemada önemli besteci ve koreograflara örnek vermek gerekirse; Carl Stalling, Frank
Churchill, Fred Astaire, Irving Berlin, Max Steiner, Alfred Newman, Franz Waxman, Erik
Korngold, Aaron Copland, Virgil Thomson, Sergei Prokofiev, William Walton, Andre Previn,
Alex North, Leonard Rosenman, Elmer Bernstein, Henry Mancini’nin başarılı film müziği
bestecileri oldukları görülmektedir. Avrupa sinemasında ise Georges Auric ve Maurice Jaubert
önemli film müziği bestecileri olarak kabul edilmektedirler.
Bazı yönetmenler özellikle bazı besteciler ile birlikte çalışmışlardır. Örnek olarak
yönetmen Lewis Milestone ile besteci Aaron Copland, yönetmen Laurence Olivier ile besteci
William Walton, yönetmen Sergei Eisenstein ile besteci Sergei Prokofiev, yönetmen Federico
Fellini ile besteci Nino Rotta, yönetmen Vincente Minelli ile besteci George Gershwin
çoğunlukla birlikte çalışmışlardır. Bu konuda Martin Marks şunları söylemektedir:9
“Eisenstein, Prokofiev’le özverili çalışmasından bir çok kez söz etmiş ve bazan sahneleri
müziğe uydurmak için yeniden kurguladığını yazmıştır. Buna en ünlü örnek, Nevsky’deki ‘buz
üstünde savaş’tır ve V. Henry için Agincourt Savaşı’nı yarattıklarında Olivier ve Walton
tarafından taklit edilmesi, yarattığı etkinin en önemli göstergesidir.”
Buna karşın Luis Bunuel ve Ingmar Bergman filmlerinin çoğunda müzik kullanmamışlardır.
Film müziğinde dönemlere göre akımlar da ortaya çıkmaktadır. İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra elektronik müzik gelişmiştir. 1960’lı yıllarda “synthesizer”lar ortaya
çıkmıştır. “Synthesizer”lar ekonomik oldukları için film müziği alanında büyük etki
yaratmışlardır. Yine aynı dönemde caz müziği filmlerde ağırlıklı olarak yer almıştır. Hem film
müziği bestecileri hem de ünlü caz müzisyenleri filmler için bu tarzda müzikler
bestelemişlerdir. Daha sonra ise popüler şarkılar ve ünlü rock müzik grupları filmlerde
yeralmışlardır.1980’lerden itibaren elektronik müzik gelişen bilgisayar teknolojisi ile birlikte
kullanılarak bu alanda önemli bir işleve sahip olmuştur. Ayrıca filmlerin müziklerinde
minimalizm tarzı görülmeye başlanmıştır.
9Nowell-Smith,
Geoffrey, a.g.e., s. 229.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
408
Sinemanın Diğer Sanatlar İle Olan İlişkisi
-Müzisyen-Sinemacı Yönetmen: Müzikal filmlerindeki yönetmenlerin çoğu bu özelliğe
sahiptirler. Ayrıca da aynı zamanda hem yönetmen hem de müzisyen olan film yönetmenleri de
bulunmaktadır. Örneğin iyi bir müzik eğitimi alan ve filmlerinde müziğe özel bir önem veren
yönetmen Alain Corneau, 1991 yılında tamamen müziği konu edinen ve adeta müziğin başrolde
oynadığı “Tous Les Matins Du Monde/ Dünyanın Tüm Sabahları” filmini çekmiştir. Yönetmen
John Carpenter ise çoğu filminin müziğini kendisi ya da başka birisiyle ortak hazırlamıştır.
Örneğin 1978’de çektiği “Halloween/Yabancı ”, 2001 yapımı “Ghosts of Mars/ Mars’ın
Hayaletleri” filmlerinin müziklerini kendisi bestelemiştir.
-Müzisyen Biyografisi Filmler: “Chopin: Desire for Love” filmini yönetmen Jerzy Antczak
2002 tarihinde gerçekleştirmiştir. Mozart’ın hayatını anlatan “Amadeus” filmini yönetmen
Miloş Forman 1984 yılında çekmiştir. Franz Listz’in biyografisi olan “Song Without End”
filmini yönetmenler Charles Vidor ile George Cukor 1960’da çekmiştir. Beethoven’i anlatan
film olan “Immortal Beloved” yönetmen Bernard Rose tarafından 1994 yılında
gerçekleştirilmiştir.
-Müziği Konu Edinen Filmler: Bu alana giren pek çok önemli filmler Hollywood müzikalleridir.
Örneğin yönetmen Bob Fosse’nin 1972’de çektiği “Cabaret” filmi. Ayrıca müzikal olmayan
filmlerden yönetmen Christophe Barratier’nin 2004’te çektiği “Koro” filmi örnek gösterilebilir
Edebiyat Sinema İlişkisi
Edebiyat ile sinema ilişkisinin en yoğun şekilde gerçekleştiği süreç uyarlamalar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sinemaya kaynak oluşturan başlıca üç malzeme vardır. Bunlardan
birincisi orijinal senaryo ikincisi edebiyat eserleri üçüncüsü de tiyatro oyunlarıdır. Burada ele
alınan konu itibariyle edebiyat ile sinema arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Bu farklar şu
şekilde karşımıza çıkmaktadır:
-Edebiyatın kullandığı malzeme dildir. Sinemanın kullandığı malzeme ise görüntülerdir.
-Edebiyat eseri çok uzun olabilir, süre kısıtlaması yoktur. Ancak filmin süresi sınırlıdır.
-Edebiyat eseri okuyucunun kendi hayal gücünü kullanarak farklı öyküler yaratmasına
izin verir. Buna karşın film yönetmenin bakış açısından tek bir öykü anlatır.
-Edebiyat eserini okurken beyin çalışır, düşünme süreci yaşanır. Fakat film izlerken
beyin zorlanmaz.
-Edebiyat eserinde çok çeşitli ana karakterler olabilir. Ama filmde ancak birkaç tane ana
karakter üzerinde odaklanılır.
-Edebiyat bireysel olarak gerçekleştirilir. Sinema ise kalabalık bir ekip çalışmasıyla
yapılır.
-Edebiyat eserini yaratmak paraya dayalı değildir. Fakat bir film çekmek çok
maliyetlidir ve sinema ticari bir iştir.
-Edebiyat eseri yoğun psikolojik durumları soyut bir şekilde sözcükler ile anlatabilir.
Sinema filmi ise bunu ancak davranışlar ile görselleştirerek ifade edebilir.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
409
Nebat Yağız
Edebiyat eserlerinin sinemaya uyarlanması üç şekilde olmaktadır: 1- Edebiyat eserinin
film senaryosunun hammaddesi olarak kullanılması. 2- Edebiyat eserinin filmi hakimiyeti altına
alması. 3- Edebiyat eserini sinemada görüntüler aracılığıyla yeniden yorumlayarak yaratmak.
Burada edebiyat eserinin konusunu almanın yanı sıra anlatım tekniklerini ve atmosferini de
sinemaya uyarlamak önem kazanmaktadır.10 Bir edebiyat eserini sinemaya uyarlarken dikkat
edilmesi gereken noktalar şunlardır:
1-Edebiyat eserindeki ana temanın yorumlanması.
2-Karakterlerin sinema dilinde yeniden yaratılması.
3-Edebiyat eserinin anlatım tekniğini filmde gerçekleştirmek.
Timothy Corrigan edebiyat-sinema ilişkisini şu yaklaşımla değerlendirmektedir:
“İyi öykü nedir? En başta, eylemin inşası yer alır-eylemlerin art arda sıralanması değil,
sözkonusu eylemlerin bütünlüklü ve güçlü bir tarzda düzenlenişi. Anlatısal bir eylemin inşa
edilmesi, Hawks’ın iyi bildiği çok ilginç bir paradoksa dayanır. Bir taraftan anlatıdaki eylemler
kendiliğinden, doğal olarak, şaşırtıcı bir biçimde akar gibi olmalı;hiçbir şey beklenmemeli,
hiçbir şey öngörülmemeli. Diğer taraftansa, anlatıdaki olaylar hazırlıklı olunacak tarzda,
güdüsel, ima edilmiş olmalı;hiçbir şey beklenmedik olmamalı, her şey öngörülebilir olmalı. Bir
taraftan Kral Lear’in başına gelen her şey bir sürprizdir. Diğer taraftan, oyundaki her şey
başlangıçta Kent’in ‘Daha iyi görmelisin, Lear’ komutu ile başlar.” 11
Sinemada edebiyat uyarlamalarının tarihine bakıldığında sinema ile neredeyse
eşzamanlı olarak başladığı görülmektedir. Dünyada çekilen ilk bilimkurgu filmi aynı zamanda
ilk edebiyat uyarlamalarındandır: Jules Verne ile H. G. Wells’in birer romanından oluşturulan
“Le Voyage Dans La Lune/ A Trip to the Moon/ Ay’a Seyahat” (1902) filmini yönetmen
Georges Melies çekmiştir. Türk sinemasında ise ilk edebiyat uyarlamasını yönetmen Ahmet
Fehim 1919’da çekmiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın eserinden uyarlanan filmin adı
“Mürebbiye”dir. Türk sinemasında edebiyat uyarlamaları 1- Yabancı kaynaklardan, 2- Yerli
kaynaklardan yararlanılarak yapılmıştır. Yabancı kaynaklardan yapılan uyarlamalar a) Edebiyat
eserinin aslına sadık kalınarak, b) Edebiyat eserinin konusu alınıp yerlileştirilerek, c) Edebiyat
eseri yorumlanarak gerçekleştirilmiştir. Türk sinemasındaki edebiyat uyarlamaları en yoğun
şekilde popüler edebiyat eserlerinden sinemaya aktarılmıştır. Bu eserlerin yazarları ise Kerime
Nadir, Muazzez Tahsin Berkant, Esat Mahmut Karakurt’tur. Örneğin yönetmen Nevzat Pesen’in
1959’da çektiği “Samanyolu” filmi yazar Kerime Nadir’in eserinden sinemaya uyarlanmıştır.
Yönetmen Osman Seden tarafından sinemaya uyarlanan “Sönen Yıldız” (1956) filmi yazar
Muazzez Tahsin Berkant’ın eseridir. Yazar Esat Mahmut Karakurt’un eseri olan “Ömrümün
Tek Gecesi” sinemaya üç kez uyarlanmıştır: Yönetmen Arşavir Alyanak (1959), yönetmen Nuri
Ergün (1968) yönetmen Osman Seden (1984).
Dünya edebiyatından yabancı kaynaklardan Türk sinemasına uyarlanan eserlerden birkaç örnek
ise şunlardır: yazar Emily Bronte’nin“Wuthering Heights” (Rüzgarlı Bayır) eseri “Ölmeyen
Aşk” ismiyle yönetmen Metin Erksan tarafından 1966’da sinemaya uyarlanmıştır. Yazar Ernest
Hemingway’in “For Whom the Bells Toll?” (Çanlar Kimin İçin Çalıyor?) eserini yönetmen
Kale, Özlem, (Fall 2010), Edebiyat Sinema İlişkisi, s.274, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Volume:3,
Issue:14.
11Corrigan, Timothy, (2011), Film Eleştirisi, Çev: Ahmet Gürata, s. 62, Dipnot Yayınları, Ankara.
10
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
410
Sinemanın Diğer Sanatlar İle Olan İlişkisi
Orhan Ateş 1960 yılında “Osman Çavuş” olarak sinemaya uyarlamıştır. Yazar Mark Twain’in
eseri “The Prince and the Pauper” (Prens ve Yoksul/ Çalınan Taç) eserini yönetmen Ertem
Göreç “Ayşecik Fakir Prenses” ismiyle 1963’te sinemaya uyarlamıştır.12
Dünya sinemasında eserleri en çok sinemaya uyarlanan yazar William Shakespeare’dir. Daha
sonra da Dostoyevsky Alexander Dumas, Ernest Hemingway, Gustave Flaubert, Jack London
gibi büyük yazarlar gelmektedir. Dünya sinemasında örnek verilebilecek film uyarlamaları ise
şunlardır:
-“Romeo and Juliett/ Romeo ve Juliett” : Eser William Shakespeare, yönetmen Franco Zefirelli,
1968.
-“Jane Eyre/ Jane Eyre”: Eser Charlotte Bronte, yönetmen Cary Fukunaga, 2011.
-“Il Gattopardo/ Leopar”: Eser Giuseppe Tomasi di Lampedusa, yönetmen LuchinoVisconti,
1963.
-“Rebecca/ Rebecca”: Eser Daphne du Maurier, yönetmen Alfred Hitchcock, 1940.
-“Gone with the Wind/Rüzgar Gibi Geçti”: Eser Margaret Mitchell, yönetmen Victor Fleming,
1939.
-Edebiyatçı-Sinemacı Yönetmen: Alain Robbe-Grillet hem yazar hem yönetmen hem de
senaristtir. Robbe-Grillet’nin yönetmen olarak çektiği filmlerden bazıları şunlardır: “La Belle
Captive/ Güzel Tutsak” 1983, “L’éden et Aprés/ Cennet ve Sonrası” 1970, “Trans-EuropExpress/Avrupa Ekspresi” 1968, “L’Immortelle/ Ölümsüz Kadın” 1963. Alain Robbe-Grillet
ayrıca yönetmen Alain Resnais’nin 1961’de çektiği “L’Année Derniére a Marienbad/ Geçen Yıl
Marienbad’da” filminin senaryosunu yazmıştır. Diğer bir yazar-yönetmen ise Marguerite
Duras’dır. Duras’nın yönetmen olarak çektiği filmlerden bazıları ise şu şekilde karşımıza
çıkmaktadır: “Nathalie Granger” 1972, “Le Camion” 1977, “Les Enfants” 1984.
- Edebiyatçı Biyografisi Filmler: Yönetmen William Dieterle yazar Emile Zola’yı anlatan flmi
“The Life of Emile Zola/ Emile Zola’nın Hayatı”nı 1937’de çekmiştir. Yönetmen Agnieszka
Holland’ın 1995’te çektiği ve şair Arthur Rimbaud ile şair Paul Verlaine’i anlatan filminin ismi
“Total Eclipse/Tutkunun Şairleri”dir. Yönetmen Brian Gilbert yazar Oscar Wilde’ın hayatını
anlatan “Wilde” filmini 1997 yılında çekmiştir. Yönetmen Julian Jarrold yazar Jane Austen’in
hayatını anlatan “Becoming Jane/Aşkın Kitabı” adlı filmi 2007 yılında çekmiştir.
-Edebiyatı Konu Edinen Filmler: Bu alana giren filmler edebiyat uyarlamaları olarak karşımıza
çıkmaktadır. Yukarıda edebiyat uyarlamalarından örnekler verilmiştir.
12Ünser,
Orhan, ( 2004), Kelimelerden Görüntüye, s. 306-309, Es Yayınları, İstanbul.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
411
Nebat Yağız
SONUÇ
Sinema ortaya çıktığında ve ilk başlangıç yıllarında fotoğraf ile özellikle teknik açıdan
yoğun bir ilişki içerisinde bulunmuştur. Zamanla sinemadaki teknik gelişmeler arttıkça ise bu
ilişkide iki sanat arasındaki farklar belirginleşmiştir. Resim-sinema ilişkisi sinemanın
başlangıcından günümüze kadar süregelen vazgeçilmez bir bağımlılık oluşturmaktadır.
Sinemada ışık ve görüntünün yanı sıra estetik bir görsellik arayışı bu ilişkiyi giderek daha da
güçlendirmektedir. Müzik, sinemada hem başrolü ele alacak kadar etkin bir öneme sahip
olmakta hem de görüntülerin anlamını pekiştirerek izleyiciyi duygulandırmaktadır. Edebiyat ise
sinemaya ana kaynak sayılabilecek oranda bir malzeme sağlamaktadır. Çünkü sinema
edebiyattan bir malzeme olarak yararlanmadığı zamanda bile yönetmen ya da senaristin bu
alandaki birikimleri senaryo yazma aşamasında doğal olarak devreye girmektedir. Dolayısıyla
bu dört sanat sinema ile başlangıcından günümüze kadar kopmayacak derecede çok sıkı ve
yoğun bağlar içerisindedir.
KAYNAKLAR
Kaynak Eserler
-
BAZIN, Andre, (1995), Sinema Nedir?, Sistem Yayıncılık A.Ş., İstanbul.
CERAM, C.W., (2007), Sinemanın Arkeolojisi, Çev: Hasan Aydın, Agora Kitaplığı,
İstanbul.
CORRIGAN, Timothy, (2011), Film Eleştirisi, Çev: Ahmet Gürata, Dipnot Yaynları,
Ankara.
İMANÇER, Ahmet, Yrd. Doç. Dr., Fotoğraf Sanat İlişkileri, Fotografya, Sayı: 15.
MONACO, James, (2004), Bir Film Nasıl Okunur?, Oğlak Bilimsel Kitaplar, İstanbul.
NOWELL-SMITH, Geoffrey, (2003), Dünya Sinema Tarihi, Kabalcı Yayınevi,
İstanbul.
TOLSTOY, L. N., (2009), Sanat Nedir?, Çev: Mazlum Beyhan, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul.
ÜNSER, Orhan, (2004), Kelimelerden Görüntüye, Es Yayınları, İstanbul.
wikipedia.org/wiki/Avrupa_Avantgarde_Sineması.
MAKALELER
-
KALE, Özlem, (Fall 2010), Edebiyat Sinema İlişkisi, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Volume:3, Issue:14.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 403-412
412
Download