"Türkiye inşallah siyasi ve hukuki reformlarını tamamlayacaktır." diyen Kurtulmuş, Anayasa değişikliğiyle birlikte diğer yasaların da demokratikleştirilmesi için hükümet olarak Mecliste siyasi partilerin desteğine müracaat edeceklerini söyledi. Meclisin yeni bir İçtüzük, yeni ve demokratik bir siyasi partiler yasası, yeni seçim yasası yapacağını ve Türkiye'nin siyasal sistemini de kuvvetlendirmiş şekilde bu süreçten geçeceğini belirten Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Biz AK PARTİ olarak başkanlık sistemini söylüyoruz. Bu, milletle seçim sırasında yaptığımız taahhüdün, milletle olan vaatleşmemizin bir parçasıdır." dedi. Başkanlık sistemini, Anayasal reform sürecinin bir parçası olduğunu söylediklerini dile getiren Kurtulmuş, "Sadece bunu alıp bütün Anayasal reform sürecinin aslı esası bundan ibaretmiş gibi tartışma yürütmeyi asla doğru bulmuyoruz. Türkiye'de etkin bir yürütmenin sağlanabilmesi, yargı reformunun yapılabilmesi, büyük bir denge mekanizmasının kurularak vatandaşın iradesinin siyasal sistemde daha etkin temsil edilmesini istemekten daha doğal ne olabilir? Bu çerçevede AK PARTİ Grubu, sizlerin de destekleriyle inşallah Türkiye'ye yakışır yeni bir Anayasa yapmayı sağlayacak ve Türkiye yeni bir Anayasa ile yoluna devam edecek." değerlendirmesinde bulundu. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye'nin AB konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiğini belirterek, "Türkiye'ye 3 bin yıl sonra AB'nin kapılarını gösterenlere şu soruyu sormak hakkımızdır. Acaba 30 sene sonra bugünkü AB ne halde olacak?" dedi. Kurtulmuş, TBMM Genel Kurulunda görüşülen 65. Hükümet Programı üzerinde yaptığı konuşmada, Hükümet programının dördüncü temel direğinin, toplumsal bütünlüğün sağlanması olduğunu vurguladı. Toplumsal bütünlüğün sağlanmasının 65. Hükümetin temel hedeflerinden birisi olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Bölgemizde bir oyun oynanıyor. Irak'ın işgaliyle başlayan süreçte, bölgede maalesef halklar temel fay hatları üzerinden birbirlerine düşman haline getirilmeye çalışılıyor. Bir tarafta etnik kimlikler, diğer taraftan mezhep kimlikleri üzerinden bu bölgede önce ülkeler, ardından da aynı ülkeler içinde milletler birbirlerine düşürülüyor. Bu oyuna asla gelmeyeceğiz. Ne etnik ayrımcılık üzerinden ne de mezhep ayrımcılığı üzerinden Türkiye'nin bölünmesine müsaade etmeyeceğiz, bu konudaki politikalara millet olarak fırsat vermeyeceğiz. Bu alanda, toplumsal bütünlüğün sağlanması önündeki atılması gereken adımların hepsini atacağız ve vatandaşlarımızın hep birlikte, kimliği ne olursa olsun, kendisini hangi toplumsal kesime ait hissediyor olursa olsun, özgür ve eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hissedecek ve bu ülkenin esas sahiplerinden birisi olarak kendisini kabul edecektir." Kurtulmuş, Hükümet programının beşinci ana direğinin ise dış politikada sorunların çözümüne ilişkin müzakere ve karşılıklı rızaya dayalı yeni perspektiflerin ortaya konulması olduğunu vurguladı. 65. Hükümet programının, 2023 hedeflerine giden yolu kısaltan icracı bir Hükümet programı olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Reform ve icraatlarımızda insan odaklı bir anlayış vardır. Yatırım, istihdam, üretimi önceleyen bir anlayışla, toplumsal refahın sağlanması ve refahın adil bir şekilde paylaşılmasını öngören Türkiye hedefi vardır." değerlendirmesinde bulundu. Numan Kurtulmuş, bu hedefe hizmet etmek için altı temel çalışma alanında Hükümetin çalışmalarını sürdüreceğini söyledi. Bunlardan birincisinin demokrasi ve adalet, ikincisinin eğitim, üçüncüsünün reel ekonomi alanında atılacak adımlar olduğunu belirten Kurtulmuş, "Bu alanda yapılacak köklü değişimlerle Türkiye ekonomisinde hızlı bir faz değişimini sağlamak için öncelikli dönüşüm programlarının tatbik edilmesi ve bu çerçevede kamu maliyesi ve yönetimi alanındaki adımlarımızın hızlı bir şekilde atılmasıdır." diye konuştu. Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye'nin ekonomide 2023 hedeflerine ulaşabilmek için, yüzde 5'in üzerinde büyüme hedefini tutturmak durumunda olduğunu söyledi. Türkiye'nin büyümesinde maceracı olmayan ama asla büyüme hedefleri bakımından da herhangi bir şekilde kısıtlamaya gitmeden, üretim üzerinden büyüyen güçlü bir Türkiye ekonomisini hedeflediklerini belirten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: "İnşallah 65. Hükümetin görev süresi dolduğunda Türkiye, orta gelir grubundan üst gelir grubuna çıkacak, insani gelişmişlik bakımından da dünyanın en üst düzey ülkeleri arasında yerini alacaktır. Bunun için Türkiye'nin ekonomide vazgeçemeyeceği önceliklerden birisi, kalkınma stratejimizi, dördüncü sanayi devrimini ıskalamayacak şekilde gerçekleştirmektir. Türkiye bu anlamda nitelikli istihdamı oluşturabilecek, nitelikli üretimi ortaya koyabilecek ve inşallah yüksek teknolojiye sahip yurt içi üretimi artıracak ve bunların da ithalata bağımlılığını azaltacaktır. Yeni bir sanayileşme politikası, 65. Hükümetin önceliklerinden birisidir. Yerli ve milli sanayiyi güçlendireceğiz. Bütün bunları yaparken Türkiye, yatırımcıya her türlü kolaylığı sağlayacak, yerli ve yabancı yatırımcının, Türkiye'deki yatırımlarının hızlı ve kolay bir şekilde yapılabilmesi için her türlü imkanını seferber edecektir. Yatırım ajansının etkinliği üzerinden yabancı sermayenin doğrudan yatırım olarak çekilmesi öncelikli hedeflerimizden birisidir. Yabancı yatırımcıya sağlayacağımız yatırım kolaylıklarının hepsini yerli yatırımcılara da sağlayacağız. Kim yatırım yapmak istiyorsa, yatırım yapmak isteyenin önüne turkuaz halıları sererek, onların yolunu açacağız." Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye'nin, dünya ile ekonomik anlamda bağlarının kuvvetlendirilebilmesi için AB entegrasyonuna önem vereceklerini söyledi. Türkiye'nin, mülteci anlaşması üzerinden, schengen vizesi alabilmesi için atılması gereken adımları 64. Hükümet döneminde attığını belirten Kurtulmuş, "Ancak AB hedefimiz var diye, AB'nin ortaya koyduğu mazeretleri, çoğu zaman mızıkçı bir şekilde ortaya koyduğu mazeretleri dinleyecek değiliz. Biz Türkiye olarak, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getiriyoruz." ifadesini kullandı. Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Birileri, 'Türkiye 3 bin sene AB'ye girer' diyorsa bu bizim ayıbımız değil, bunu söyleyenlerin ayıbıdır. Türkiye'ye 3 bin yıl sonra AB'nin kapılarını gösterenlere şu soruyu sormak hakkımızdır. Acaba 30 sene sonra bugünkü AB ne halde olacak? Biz AB hedefine, özellikle vize serbestisi konusundaki sözlerimize bağlıyız. Ama kusura bakmayın, Türkiye sadece AB'ye muhtaç değil. Türkiye dünyanın bütün bölgeleriyle ilişki kurabilecek çok az ülkeden birisidir. Biz eş zamanlı olarak dünyanın bir çok bölgesindeki ticari ve siyasi oluşumlarla irtibatı olan bir ülkeyiz. Türkiye, ABD ile Türk dünyasıyla, İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleriyle, Balkan Paktı üyeleriyle, Karadeniz Ekonomik İşbirliği üyeleriyle ve dünyanın başka ülkeleriyle, Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle eş zamanlı olarak ilişkilerini sürdüren bir ülkedir. Dünyada çoktan ekonomik savaşın başladığını, çoktan ekonomik kutuplaşmaların başladığını biliyor ve gayet iyi takip ediyoruz. Türkiye sadece önüne sürülen mecburi istikametlerle yürümek mecburiyetinde değildir. Bu çerçevede AB ile ilişkilerimize devam ederken, çok taraflı olarak diğer bütün ilişkilerimizin finansal, iktisadi ve siyasi ilişkilerimizin de öneminin farkındayız." Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "IŞİD ile mücadelenin teolojisi, panzehiri bu topraklardır. Anadolu, Rumeli topraklarıdır." dedi. Kurtulmuş, 65. Hükümet Programı üzerinde TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin mal ihracatında dünyadaki ticaretten aldığı payın mutlaka çok ileriye götürülmesi gerektiğini, Türkiye'nin dünyadaki mal ticaretinden payının yüzde 1,5'e çıkmasını hedeflediklerini ve bu istikamette yollarına devam edeceklerini söyledi. Kurtulmuş, Türkiye'nin bir tasarruf açığı olduğunu ve bunu bildiklerini belirterek, bu tasarruf açığının kapatılabilmesi için hem içerideki tasarrufların artırılma tedbirlerini ortaya koyacaklarını hem de özellikle KOBİ'ler başta olmak üzere yatırımcıların finansal desteklerinin artırılması için yeni finansal enstrümanları geliştireceklerini vurguladı. Kurtulmuş, bu çerçevede Türkiye'de yenilikçi finansal politikaların ortaya konulması ve özellikle yaygın finansman yöntemleriyle yeni finansman alanlarının açılarak bu anlamda yatırımcının soluk almasının sağlanacağına işaret etti. "Türkiye bütün bunları yaparken mali disiplinden asla taviz vermeden ama Türkiye'nin ileriye gitmesini sağlayacak olan üretim devrimini de gerçekleştirecek bir irade ortaya koyacaktır. Kamu sermayeli kuruluşlarımız açık, şeffaf ve hesap verebilir bir yapıda çalışmalarını sağlayacaktır. Yurt dışı tasarrufları sadece artırmakla kalmayacak, bunları üretken alanlarda, Türkiye'nin hızlı bir biçimde büyümesini sağlayacak katma değeri yüksek alanlara da yönelteceğiz. Ayrıca altın bankacılığı başta olmak üzere altın şeklinde tutulan tasarrufların da Türkiye ekonomisine kazandırılması için her türlü imkanı seferber edeceğiz." Kurtulmuş, Türkiye'nin ekonomisine can verecek olan GAP, DAP, DOKAP ve KOP gibi projelerin en kısa zamanda son noktaya gelmesi için imkanlarını seferber edeceklerini belirtirken, yapılacak olan yatırımlarda sadece kamu kaynaklarının değil, kamu-özel işbirliği yöntemleri kullanarak, bu yatırımların düşük maliyetle yapılmasını sağlayacaklarını kaydetti. Kurtulmuş, iş ve yatırım ortamının geliştirilmesine dönük çalışmaları da kesintisiz şekilde sürdüreceklerini ve bu alandan sorumlu olarak bir Başbakan Yardımcısının, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili alanlarda çalışmalara riyaset edeceğine işaret etti. Türkiye'nin dış politikada çok farklı yerlerle irtibata geçebilecek, çok farklı siyasal ve ekonomik merkezlerle ilişkisi olan bir ülke olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, şunları vurguladı: "Bu anlamda Türkiye, dış politikasındaki çeşitliliği çoğaltacak ve bu alandaki imkanlarını arttıracak adımları da atacaktır. Sadece geçtiğimiz dönem içerisinde Türkiye küresel ölçekte çok önemli uluslararası toplantılara ev sahipliği yaptı. G-20 zirvesini Antalya'da yaptık. İslam İşbirliği Zirvesi'ni İstanbul'da yaptık. Geçtiğimiz hafta Dünya İnsani Zirvesi'ni İstanbul'da yaptık. Yine bu hafta sonunda En Az Gelişmiş Ülkeler Toplantısına ev sahipliği yapacağız. Ayrıca EXPO gibi önemli uluslararası organizasyonları da ifade etmek isterim. Türkiye artık dünyadaki uluslararası büyük toplantılara başarıyla ev sahipliği yapabilecek ve bu toplantılarda öncülük yapabilecek bir seviyeye gelmiştir. Türkiye'nin dış politikasındaki bu çeşitlilik aslında bizim bu imkanlarımızı ortaya koyan en önemli nedenlerden birisidir." Görüşmelerde eğitim bütçesine ilişkin bazı değerlendirmelerin yapıldığını anımsatan Kurtulmuş, eğitim bütçesinin genel yönetim bütçesi içerisindeki payının 2002 yılında 9,4 iken 2016 yılında 19,2 olduğunu söyledi. Kurtulmuş, eğitim bütçesinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payının ise yüzde 3,2'den yüzde 5'e kadar çıktığını vurguladı. AK PARTİ iktidarı döneminde yapılan reformlara ilişkin bazı milletvekillerinin konuşmalarını hatırlatan Kurtulmuş, yapılan bazı reformları anlattı. Kurtulmuş, Türkiye'nin merkezinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyasında birilerinin hem etnik kavgaları körüklemek istediğine hem de mezhep ayrışmaları üzerinden halkı birbirine düşürmek istediğine dikkati çekerek, "Bunun sonucu olarak da bir taraftan işgallerle diğer taraftan da bu tür politikaların sonucu olarak ortaya El Kaide, IŞİD gibi bir takım cani terör örgütleri çıkıyor. Bütün dünya bir İngiliz anahtarı gibi her kapıyı açan, karanlık bir örgüt olan IŞİD ile mücadele etmek için seferber olmuştur ama ne hikmetse bütün dünya bütün ordularını seferber ederek bu örgütle mücadele edemiyor." dedi. DAEŞ'in teolojisini anlamadan, DAEŞ'in teolojisinin panzehirini ortaya koymadan DAEŞ ile mücadelede bir ayağın mutlaka topal olacağını vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti: "IŞİD ile mücadelenin teolojisi, panzehiri bu topraklardır. Anadolu, Rumeli topraklarıdır. Bundan asırlar evvel Horasan'dan, Fergana Vadisi'nden, Hoca Ahmet Yesevilerle, Yusuf Hamedanilerle ondan sonra Anadolu topraklarında Hacı Bektaş-ı Velilerle, Hacı Bayram-ı Velilerle gelip Rumeliye kadar gelen insanı sevmeyi hayatın merkezine alan, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' diyen anlayıştır. Bu anlayışı bütün alanlarda hep beraber yeniden ortaya koyabilmek hepimizin boynunun borcudur. Bunun için bunun panzehiri Anadolu'daki İslam geleneğidir. Biz yönümüzü bütün dünyaya çevireceğiz. Biz yönümüzü bütün gönül coğrafyamıza çevireceğiz. Gönül coğrafyamızın neresinde kim varsa, bütün mağdurlara, mazlumlara yönümüzü çevireceğiz ama bileceğiz ki kökümüz bu coğrafyadır, Anadolu ve Rumeli topraklarıdır. Buradaki bu kültürel birikimimizi de inşallah bütün dünyayla paylaşacağız." Kurtulmuş, konuşmasını "65. Hükümet hayırlı olsun" diyerek tamamladı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, 65. Hükümet Programı'na ilişkin, "Bu Hükümet Programı'ndaki başkanlık rejimi ya da anayasayla ilgili söylenen her şey, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili çok tehlikeli bir kırılma noktasının başlangıcıdır." dedi. Tezcan, TBMM Genel Kurulunda 65. Hükümet Programı üzerinde partisi adına söz aldı. 1 Kasım 2015 milletvekili seçimlerinin ardından 64. Hükümet'in programının parlamentoda okunarak, güvenoyu aldığını hatırlatan Tezcan, "4 Mayıs'ta saray darbesiyle hükümet halledildi. Hani vardır ya tarihimizde 'Abdülhamid'in halli' denir, 'Abdülaziz'in halli' denir, şimdi de Davutoğlu'nun hallini yaşadık burada." diye konuştu. Yaşananın bir hükümet sorunu değil, profil sorunu olduğunu ileri süren Tezcan, şunları kaydetti: "Aslında 64. Hükümet'in profili de yüksek değildi. O hükümette de her seferinde ısrarla sayın Davutoğlu, nasıl saraya tabi olduğunu ve Anayasa'daki parlamenter sistemden uzak, fiili başkanlık rejimi uygulama konusunda kararlı olduğunu anlatıyordu. Ama, o düşük profil bile az geldi ve daha düşük profilli arayışın sonucudur. Şimdi endişem şu; burada bir güven oylaması yapacağız ve eğer bu parlamento bu Hükümet Programı'na güvenoyu verirse aynı düşük profile ortak olmuş olacak, tarihe bu şekliyle geçecek. Ortada demokrasimizin çapıyla ilgili bir sorun var. Şimdi, Türkiye'de demokrasinin çapını ölçmek için yeni bir ölçü ortaya çıktı. 64. Hükümet'in gidiş şeklini, 65. Hükümet'in geliş şeklini alın, Türkiye'de demokrasinin çapını bulursunuz. Demokrasinin çapı budur." Ahmet Davutoğlu'nun başkanlığındaki 64. Hükümet döneminde terör olayları nedeniyle hayatını kaybedenlerin ve terörle mücadelede şehit düşenlerin sayısına işaret eden Tezcan, "Bir tane bakan bile istifa etmemiş, başbakan çıkıp istifa etmemiş. Böyle bir dert yok. Yüzlerce vatandaşımızın ölümünden siyasi sorumlu bir hükümet istifa etmemiş ama Başbakan Davutoğlu bir hata yapmış; saraydan izinsiz Obama'yla görüşme telaşına düşmüş, randevuyu istemiş. İşte Davutoğlu'nun hallolduğu gün o gündür. Böyle bir çap, böyle bir anlayış, böyle bir demokrasi olur mu arkadaşlar? 64. Hükümet gidecekse bu akan kanlar nedeniyle gitmeliydi, sarayın 4 Mayıs darbesiyle değil." ifadelerini kullandı. Tezcan, 65. Hükümet'in kurulduğu gün Hükümet Programı'nın Meclis'te okunduğunu belirterek, böyle hızlı bir sürecin Bakanlar Kurulu üyelerinin program üzerinde hiçbir görüş belirtmediklerini gösterdiğini, bunun da cumhuriyet tarihinde bir ilk olduğunu söyledi. Kürsüden üç sarı zarf gösteren Tezcan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ben size hükümetin nasıl kurulduğunu söyleyeyim. Sayın Binali Yıldırım saraya gitti, saraya gittiğinde kendisine 3 tane sarı zarf verildi. Birinci zarf, Başbakan ataması zarfı. Birinci zarfın içinde Başbakan atandığı yazısı vardı. İkinci zarfın içinde Bakanlar Kurulu listesi vardı. O da kapalı zarfla verildi, onu da aldı. Üçüncü zarfta da bu Hükümet Programı vardı. Bunların hepsi saraydan hazırlandı, verildi ve şimdi burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bu Hükümet Programı oylanmak isteniyor. O zaman güven oylamasını da kaldırın. Ne gerek var güven oylamasına? Sarayın güveni yetiyor zaten. Parlamentodaki bir siyasi partinin çoğunluğu için sarayın güveni yetiyorsa bu tiyatro oyununa ne gerek var?" İktidarın mevcut Anayasa'yı uygulamadığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da Anayasa'ya uymadığını ileri süren Tezcan, böyle bir yönetim anlayışı içinde yeni anayasadan söz edilemeyeceğini belirtti. Bülent Tezcan, "Türkiye çok açık bir şekilde Anayasa'yı fiili olarak ihlal ede ede bir anayasasızlaştırma süreciyle karşı karşıya. Şimdi, bunun teorisini de yapmaya kalkıyorsunuz. Anayasa'nın 112. maddesi çok açık; hükümet siyasi sorumluluğun sahibidir, cumhurbaşkanı değil. Peki daha Meclis'ten güvenoyu almadan sarayda yapılan ilk Bakanlar Kurulu toplantısı neyin işaretidir?" diye sordu. Türkiye'de yetkileri cumhurbaşkanı tarafından gasbedilmiş bir hükümet olduğunu, Cumhurbaşkanı'nın tarafsız olmadığını ve AK PARTİ'nin iç işlerine müdahale ettiğini öne süren Tezcan, böyle bir ortamda özgürlüklerden söz edilemeyeceğini ve özgürce yeni bir anayasa yapılamayacağını dile getirdi. Tezcan, AK PARTİ'nin başkanlık rejimini savunduğunu, ancak bunun adını bile doğru koymadığını ifade ederek, "Herkes çok iyi biliyor ki bu rejimin adı başkancı rejim. Bu rejime siyasi literatürde patronlu başkanlık rejimi deniyor." ifadelerini kullandı. Kürsüden AK PARTİ kongresinde salonda bulunanların Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mesajını ayağa kalkarak dinlediklerini gösteren bir fotoğraf ile Kuzey Kore'de parti kongresinde liderlerini ayakta dinleyenlerin bulunduğu bir diğer fotoğrafı gösteren Tezcan, "Benzerliği milletimize havale ediyorum." dedi. "Bu Hükümet Programı'ndaki başkanlık rejimi ya da anayasayla ilgili söylenen her şey, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili çok tehlikeli bir kırılma noktasının başlangıcıdır" değerlendirmesinde bulunan Tezcan, Hükümet Programı'nda yolsuzlukla mücadelenin olmadığını belirterek, bu durumu eleştirdi. Tezcan, "Dört bakanı burada parmak hesabıyla akladınız. Amerika'da bir savcı çıktı, soruşturma açtı. Sizin akladığınız dosyaları orada takip ediyor. Bu Meclis utanmayacak mı şimdi Amerikan mahkemesinden böyle bir şey çıkarsa? Aklamak için parmak kaldıranlar utanmayacak mı? Sizin kapatmaya çalıştığınızı Amerikan savcıları açmaya çalışıyor. Derhal Türkiye'de yargının bu meseleye el atması zorunluluk haline gelmiştir. Anlıyoruz ki yolsuzlukla mücadele bu hükümetin fıtratında yok, onun için de Hükümet Programı'na girmemiş." diye konuştu. AK PARTİ iktidarlarının yoksulluk ve yasaklarla da mücadele etmediğini savunan Tezcan, Hükümet Programı'nda terörle mücadele konusundaki ifadelere de değindi. Tezcan, "Programda, 'Bölücü terör örgütü ve paralel terör örgütü başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelemiz kararlılıkla devam edecek' diyor. Her ikisini de siz büyüttünüz, siz beslediniz, el bebek gül bebek beraber büyüdünüz, beraber yürüdünüz bu yollarda." şeklinde konuştu. AK PARTİ ilk kez iktidara geldiğinde terörün sıfır noktasında olduğunu, ancak yanlış uygulamalarla her gün şehit veren bir ülke durumuna gelindiğini söyleyen Tezcan, "Habur'da seyyar mahkemeyi kim kurdu? Devletin savcısını terör örgütünün ayağına kim gönderdi? Hangi hükümetti? İş Dolmabahçe'ye geldi, duvara tosladınız. Olan da Yalçın Akdoğan ile Mahir Ünal'a oldu. Sanki bütün sorumluluk onlarınmış gibi bakıyorum, hükümette yok, grup yönetiminde yok, parti yönetiminde de yok. Demek fatura bir yere kesilecek ki buluna buluna, onlar bulunmuş." diye konuştu. MHP Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak, program üzerinde yaptığı kişisel konuşmada, "Kurulduğu günden beri vesayete karşı bir mücadele verdiğini söylemekle itibar ve sempati kazanmak isteyen AKP, hem parti yönetiminde, hem de devlet yönetiminde vesayetin dik alasını hem yaşayan, hem yaşatan, hem de savunan tek oluşum haline gelmiştir." iddiasında bulundu. Parsak, "Bugünümüzü sağlayan Ulu Önder'in açtığı yolda, gösterdiği ülküye yürümemizden rahatsız olup da 'Neden varlığım Türk varlığına armağan olacakmış ki' diyerek andımızı yasaklayanlar, 'Ey bugünümüzü sağlayan lider; yolun yolumuzdur, varlığımız varlığına armağan olsun' deme noktasına gelmişlerse kişilikleriyle ilgili kısmı kendi bilecekleri iştir. Ancak milletin onlara verdikleri makamları bu uğurda kullanmaya yelteneceklerse işte buna da itirazımız vardır." dedi. Hükümete yönelik eleştirilerini dile getiren Parsak, "Sayın İçişleri Bakanı Efkan Ala, kapılarını kırıp gazetecileri gözaltına almak için yasalara gerek olmadığını, Anayasa'yı ise zaten tanımadığını söyleyebilen bir İçişleri Bakanı olarak kayda geçmiştir. Yüksek perdeden konuşmaları sizi yanıltmasın. 'Peygamber kibre kapıldı, biz kapılmadık' diyecek kadar da ne yazık ki tevazu sahibi görünmüştür." diye konuştu. AK PARTİ Grup Başkanvekili Naci Bostancı, "Türkiye AK PARTİ öncesinde, zürafaya benzer bir toplumdu. Yani üst toplumsal kesimlerde daha az insanın olduğu, orta sınıfların zayıf olduğu, altta ise geniş yatay kitlenin olduğu yapıya sahipti. Şimdi 14 yılda AK PARTİ'nin çalışmaları, emekleri, kalkınma ve gelişme istikametindeki o seferberlik ruhuyla birlikte vazoya benzeyen bir toplum olmuştur." dedi. TBMM Genel Kurulunda, 65. Hükümet Programı üzerinde konuşan Bostancı, 65. Hükümet Programı'nın hızlı yazıldığı eleştirisiyle karşılaştıklarını söyledi. Bakanlar Kurulu sıralarını gösteren Bostancı, "Değişen burada oturan insanların bir kısmı. Ama AK PARTİ nasıl milletle bir toplumsal sözleşme yaptıysa bu değişmedi. Bu her Hükümet Programı'nda en temel iskelet olarak kendini ortaya koyar. 2002 yılında bu memlekete ve millete karşı AK PARTİ'nin temel yaklaşımı neyse bugün de odur. Muhalefet ne derse desin AK PARTİ'nin çok büyük bir toplumsal ve politik hareket olduğunu, dışarıdan soğukkanlı ve nesnel şekilde bakan her akıl takdir eder. Bu büyük toplumsal ve politik seferberliği takdir etmek, rasyonel şekilde değerlendirmek gerekir. Böylesine büyük toplumsal hareketler bir günde, üç günde, bir ayda, üç ayda kurulmaz. Onlar tarihin içinden şekillenir." ifadelerini kullandı. Hükümet Programı'nın tarihin içinden gelen bir siyasi aklın ve toplumsal kuşağın eseri olarak ortaya çıktığını, AK PARTİ'nin 14 yılda büyük hizmetler yaptığını belirten Bostancı, şöyle konuştu: "Gidin gerçek insanlara dokunun. Türkiye AK PARTİ öncesinde, tabiri caizse biraz benzetmek için söylüyorum, zürafaya benzer bir toplumdu. Yani üst toplumsal kesimlerde daha az insanın olduğu, orta sınıfların zayıf olduğu, altta ise geniş yatay kitlenin olduğu yapıya sahipti. Şimdi emin olun 14 yılda AK PARTİ'nin çalışmaları, emekleri, kalkınma ve gelişme istikametindeki o seferberlik ruhuyla birlikte, yine benzetmek için söylüyorum, vazoya benzeyen bir toplum olmuştur. Daha dengeli, orta sınıflaşmanın güçlü olduğu bir toplum. Rahmetli Özal, orta sınıflaşma diye sayıklayarak hayatını kaybetti. Aynı siyasi geleneğin devamı olarak AK PARTİ orta sınıflaşma idealini önemli ölçüde gerçek kıldı. İstatistikleri bırakın, orta sınıftan insanlarla konuşun. Onların geleceğe umutla baktığını görürsünüz. Onların günlük harcamalarını yaptıktan sonra ayrıca geçmişle karşılaştırılmayacak ölçüde tasarruf edebildiğini görürsünüz. AK PARTİ'nin yaptığı bütün hizmetler, Türkiye'de demokrasi ve özgürlükleri güçlendirici istikamettedir. " Dış politikada önemli işler yaptıklarını belirten Bostancı, Türkiye'nin zorlu ve bela bir coğrafyada olduğuna işaret eti. Bostancı, "Bu coğrafyada insanı rahat bırakmazlar. Türkiye komşularıyla olan ilişkilerinde adil ve hakkaniyetli bir dünya tasavvuru çerçevesinde baktı, ayrıca demokrasi ve insan hakları temelinde yaklaşımı temel aldı." ifadelerini kullandı. Bostancı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Suriye konusunda bize yöneltilen iki eleştiri var, biri 'Siz mezhepçi bir politika yürütüyorsunuz.' İkincisi 'Dün Esed ile kol kolaydınız, şimdi düşman oldunuz.' Bu iki önermenin aynı anda dile getirilmesi çelişkili değil mi? Eğer biz mezhepçi politika gütmüş olsaydık, Esed ile ne işimiz vardı yatlarda, katlarda? Bir işimiz olmazdı. Esed o zaman mezhebini mi değiştirdi? Değil. İran ile her zaman ilişiklerimiz iyi olsun diye uğraştık, İran mezhebini mi değiştirdi? Hayır. Peki biz İran ve Esed ile bu ilişkileri niye kurduk? Esed, o zaman babası o diktatör Hafız'dan daha farklı vaatlerde bulundu. Suriye'ye demokrasiyi getireceğini vadetti, oradaki toplumsal gerçekliğin siyasete intikal edeceği yapıların, yollarını açacağını söyledi. Biz de 'Evet' dedik, destekledik. Sonra Esed eli kanlı bir katil oldu. Esed'e, mezhebi yüzünden değil katil olması, halkına zulüm yaptığı için karşı olduk. AK PARTİ'nin burada yaptığı mezhep temelli değil insanlık, hakkaniyet ve adalet temelli bir yaklaşım. Eleştirilerde mantıki tutarlılık önemli." Aileyi önemsediklerini, AK PARTİ döneminde kadınların kamusal hayata katılımının en fazla olduğunu ifade eden Bostancı, 10-15 yıl öncesinden çok daha farklı şekilde kadınların kamusal ve politik hayatın içinde olduğunu söyledi. Bostancı, "Kadın üzerinden bir sürü spekülasyon yapanlar, toplumsal gerçekliği ıskalıyorlar. Onlar ıskalayabilir ama millet ıskalamıyor." dedi. CHP'lilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a "diktatör" dediğini belirten Bostancı, şöyle konuştu: "Daha önce de rahmetli Özal'a, Menderes'e dediniz. Menderes'i, Özal'ı kim getirdi? Millet getirdi. Erdoğan'ı kim getirdi? Kendisi mi çıktı oraya, tankla, topla mı çıktı? Millet getirdi. Millet kimi desteklediyse sizin gözünüzde diktatördür kardeşim. Bu sizce normal bir şey mi? 2010 yılında CHP'de genel başkan değişimi yaşandı. Sayın Genel Başkan çıktı dedi ki 'Korku imparatorluğunu yıktık' dedi. Demek ki eski CHP'de bir diktatör vardı. Üstelik koskoca CHP'yi korkuyla yönetiyordu. Gerçekten öyle miydi, Sayın Genel Başkan doğru mu söyledi? Korku imparatorluğu yıkıldı yerine yeni CHP geldi. Yeni CHP'ye meydan okuyan Sayın Muharrem İnce 'Asıl diktatör sensin' dedi. CHP, bu diktatör meselesinde o kadar takıntılı ki...Elinde başka bir malzeme yok, diktatör aşağı, diktatör yukarı...Sizin yaptığınız kendi içinizde ve AK PARTİ'ye karşı sadece demagoji." Bostancı, konuşmasının sonunda HDP'ye yönelik olarak, "Terör meselesini çözmemiz lazım. Geçmişte Anadolu'yu dolaşırken bazı insanlar 'HDP'nin Türkiyelileşme projesi var. Kendileriyle aynı kanaati paylaşmıyorum ama onlara oy vermeyi düşünebilirim' diyorlardı. Bugün dolaşırken 'HDP'yi Meclis'te istemiyoruz' diyorlar. Siz ne yaptınız Allah aşkına, ne söylediniz, bu millete ne yaptınız? Bunu ben biliyorum da sizin de düşünmeniz gerekiyor. Madem ki toplumsal barış, ülkenin birliği...Dilinizde üslubunuzda, siyasetinizde bir yanlışlık olduğunu düşünmüyor musunuz?" diye sordu. AK PARTİ Grup Başkanvekili Mehmet Muş, "Devletimizin bu kararlı mücadelesi neticesinde terör örgütü ağır kayıplar vermekte, kırsalda ve şehirlerde büyük darbeler almaktadır. Terör örgütü için artık sonun başlangıcıdır." dedi. AK PARTİ Grubu adına söz alan Muş, terörle mücadelede şehit olan güvenlik güçlerine Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve 27 Mayıs Darbesi'nin yıldönümünde eski başbakanlardan Adnan Menderes ile bakanlar Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'ya Allah'tan rahmet diledi. Muş, 65. Hükümet Programı'nın genel hatlarıyla 5 ana başlıkta ele alındığını, bunların güçlü ekonomi, güçlü Türkiye, yeni anayasa ve sistem, insani kalkınma, yaşanabilir şehirler ve çevre olduğunu anlatarak, "AK Partı̇ ı̇ ktı̇ darları 'güçlü ekonomı̇ ve güçlü Türkı̇ ye' anlayışının geçmı̇ şte hakkını vermı̇ ştı̇ r ve hı̇ ç şüphesı̇ z bundan sonra da vermeye devam edecektı̇ r. Yenı̇ Bakanlar Kurulumuzun, AK Partı̇ hükümetlerı̇ nı̇ n 'ı̇ craatçi ve reformcu' kı̇ mlı̇ ğı̇ nı̇ daha yukarılara taşıyacağından hı̇ ç şüphenı̇ z olmasın." diye konuştu. AK PARTİ'yi 2002 yılından itibaran ı̇ ktı̇ darda tutan önemlı̇ unsurlardan bı̇ rı̇ nin ı̇ craatçi ve reformcu kı̇ mlı̇ ğı̇ olduğunu ifade eden Muş, 65. Hükümet Programı'nın "güçlü ekonomı̇ " üst başlığında "makroekonomı̇ k ı̇ stı̇ krarın ve kazanımların korunması, mı̇ kroekonomı̇ k ve sektörel dönüşüm ve üreten Türkı̇ ye" vurgularının ön plana çıktığını söyledi. Mehmet Muş, AK PARTİ ı̇ ktı̇ darları ı̇ le makroekonomı̇ k ı̇ stı̇ krarın tesis edildiğini, Türkiye'nin sürdürülebı̇ lı̇ r, sağlıklı ve kesı̇ ntı̇ sı̇ z büyüme sürecı̇ ne gı̇ rdiğini belirterek, Dünya Bankası verilerine göre 2003-2015 yıllarında Türkı̇ ye'nı̇ n büyümesı̇ nin, küresel büyümeden fazla olduğunu kaydetti. Gelecek dönemde carı̇ açığın çözümüne yönelı̇ k önemlı̇ tedbı̇ rlerı̇ n hayata geçirileceğini, mı̇ llı̇ gelı̇ r büyümesı̇ nı̇ ı̇ yı̇ bı̇ r ödemeler dengesı̇ bı̇ lançosuyla gerçekleştı̇ recek zemı̇ ne taşıyacaklarını dile getiren Muş, şöyle devam etti: "İhracatımızı 36 mı̇ lyar dolar sevı̇ yesı̇ nden, 150-160 mı̇ lyar dolar sevı̇ yelerı̇ ne getı̇ rdı̇ k. Önümüzdekı̇ dönemde ı̇ se ı̇ hracatımızı, toplam küresel ı̇ hracattan yüzde 1,5'luk pazar payına çıkararak, büyümeye katkısını önemlı̇ sevı̇ yelere çıkarmayı hedeflı̇ yoruz. Türkı̇ ye’nı̇ n Avrupa Birlı̇ ğı̇ ve ABD ı̇ le arasındakı̇ refah makası daralmıştır. 1991 yılında Anavatan Partisinin tek başına iktidarı sonlandığında kişi başına düşen milli gelir 3 bin 577 dolardı. 2001 krizi ile 3 bin 19 dolara indi ve 2002 yılında 3 bin 492 dolardı. 11 yılda bırakın refah artışını az bir miktar da olsa refah düşüşü yaşanmıştır. O dönemde dünyada kişi başına düşen milli gelir yüzde 23 oranında artmıştır. AK PARTİ döneminde ise 3 bin 492 dolar olarak devralınan kişi başına düşen milli gelir 3 katına çıkarılmıştır. Bu veriler ışığında Türkiye’deki 2002 yılında kişi başına düşen milli gelir, Avro Bölgesi'nin yüzde 18’i iken 2014 yılında yüzde 28,27'e yükselmiştir. Aynı şekilde bu oran ABD'nin yüzde 9,36'sı iken 2014 yılında yüzde 19,25'e yükselmiştir. Türkiye son yıllardaki kalkınma hamlesi ile gelişmiş ülkelerle refah makasını kapatmaktadır. Türkı̇ ye, AK Partı̇ ı̇ ktı̇ darında üst-orta gelı̇ rlı̇ ülkeler sevı̇ yesı̇ ne çıkmıştır." Mehmet Muş, yeni hükümet programının hedefinin Türkiye'yi yüksek gelı̇ rlı̇ ülkeler sevı̇ yesı̇ ne çıkarmak olduğunu dile getirerek, "Şı̇ mdı̇ hem faı̇ zlerı̇ hem de enflasyonu daha da aşağı sevı̇ yelere ı̇ ndı̇ receğiz. Bu dönemde de öncekı̇ dönemlerı̇ mı̇ zde olduğu gı̇ bı̇ malı̇ dı̇ sı̇ plı̇ nden asla ve asla tavı̇ z verı̇ lmeyecektı̇ r." dedi. Türkiye'deki ekonomik verileri, AK PARTİ iktidarları önceki dönemlerle karşılaştıran Muş, kamu yatırımlarının yanı sıra kamu-özel ı̇ şbı̇ rlı̇ ğı̇ modelı̇ nı̇ n daha etkin kullanılacağı, projeye dayalı özel kredı̇ ve fon tedarı̇ kı̇ oluşturulacağını, yerlı̇ teknolojı̇ ve yerlı̇ sanayı̇ ye güçlü destek vereceklerini, büyümeye daha fazla katkı sağlayarak sektöre derı̇ nlı̇ k kazandırılacağını, imalat sanayı̇ nı̇ n mı̇ llı̇ gelı̇ r ı̇ çı̇ ndekı̇ payının önemlı̇ derecede artırılarak cı̇ ddı̇ bı̇ r yapısal dönüşüm sağlanacağını anlattı. "Türkı̇ ye'de güven ve ı̇ stı̇ krarın kurumsallaşması ı̇ çı̇ n başkanlık sı̇ stemı̇ nı̇ n önemlı̇ olduğunu düşünüyoruz." diyen AK PARTİ Grup Başkanvekili Muş, Avrupa'da 2008 küresel kriz ve Avrupa borç krizi sonrası koalisyon kaynaklı siyasal istikrarsızlıkların baş ağrıttığını, küresel krizden hala tam anlamıyla çıkamayan Avrupa'nın, koalisyonlar ve zayıf hükümetler sebebiyle siyasal krizle de karşı karşıya kaldığını anlattı. Avrupa ülkelerindeki koalisyonlardan kaynaklı siyasi krizlere örnekler veren Muş, Türkiye'nin de tek partı̇ ı̇ ktı̇ darları dönemı̇ nde daha fazla büyüdüğünü, kalkındığını söyledi. Türkiye'nin tek parti iktidarlarında ortalama yüzde 5,56 büyüme oranına sahipken, koalisyon dönemlerinde bu oranın 3,96 olduğunu belirten Muş, "Özellikle 90 dönemi, bir büyüyüp bir küçülme çarpıklığını göstermek için çok mühimdir. AK PARTİ döneminde '25 çeyrektir kesintisiz büyüyoruz' kalıbının oturmasında da 90'larda yaşanan bu çarpıklığın bizlere yaşattığı acı yatmaktadır. Türkiye'nin hızlı karar alan ve uygulayan, icra gücü yüksek bir yürütme erkine ihtiyacı var." dedi. Mehmet Muş, denge-denetı̇ m mekanı̇ zmasının tam ı̇ şlemedı̇ ğı̇ mevcut sı̇ stemin aslında tam olarak parlamenter bı̇ le olmayan, ne olduğu belı̇ rsı̇ z bı̇ r sı̇ stem olduğunu ifade ederek, "Keskı̇ n güçler ayrılığı ve denge-fren mekanı̇ zmasına dayanan demokratı̇ k bı̇ r başkanlık sı̇ stemı̇ nı̇ getı̇ receğı̇ z. Bu ünı̇ ter yapıyı esas alan bı̇ r başkanlık sı̇ stemı̇ olacak. Bu ülkede hükümet sı̇ stemı̇ kan ı̇ le değı̇ l, sandık ı̇ le değı̇ şı̇ r. Türkı̇ ye'de ı̇ lk kez olağanüstü şartlar ve darbe olmadan sı̇ vı̇ l, demokratı̇ k, çoğulcu ve özgürlükçü bı̇ r anayasa yazılacak." diye konuştu. Devletin tüm gücü ve imkanlarıyla her türlü terör örgütüyle mücadele ettiğini, son terörist yok edilene kadar da bu mücadeleyi sürdürme kararlılığını gösterdiğini vurgulayan Muş, "Bu noktada en ufak bir tereddüt yoktur. Devletimizin bu kararlı mücadelesi neticesinde terör örgütü ağır kayıplar vermekte, kırsalda ve şehirlerde büyük darbeler almaktadır. Terör örgütü için artık sonun başlangıcıdır." diye konuştu. "Terörle mücadele sadece dağdaki teröristlere darbe vurarak değil, onlara destek verenlerle ve siyasi temsilciliklerini yapanlarla da ilgilidir." diyen Muş, şöyle devam etti: "Geçtiğimiz hafta bu Meclisin çatısı altında, kendisine milletin vekili diyenler yine terörist cenazesine katılarak dağa çıkmayı teşvik, teröristin siyasi sözcülüğünü yapanlar, teröre hamilik edenler, eninde sonunda hukuk önünde hesap vereceklerdir. İşte bunun içindir ki bu Gazi Meclis çatısı altında dokunulmazlıklar ile ilgili anayasa değişikliği gerçekleştirildi. Böylece teröre açıktan destek verenlerin yargı önünde hesap vermesinin önü açıldı. Üzülerek ifade etmeliyim ki bu oylama esnasında daha önce 'evet' oyu vereceğini söyleyenler, vermiş oldukları sözü çiğneyerek önce teklife 'hayır' oyu vermiş sonra milletten korkarak referandum riskini göze alamayıp yine çark etmişlerdir. Terörün siyasi sözcülüğünü yapanlar, terör destekçilerini yargıdan kurtarmaya çalışanlar, onlara akıl verenler, rota çizenler, yol göstermeye çalışanlar elbette bu suça ortak olanlardır. Teröre destek verenler, çocukları katledenlerle ı̇ ş bı̇ rlı̇ ğı̇ yapanlar Dreyfus gı̇ bı̇ değı̇ l, hak ettı̇ klerı̇ şekı̇ lde yargıya hesap verecek. Yine terör işbirlikçilerini ve terör sözcülerini 'mağdur' olarak göstermeye çalışanlar şunu bilsin ki asıl mağdurlar otobüs duraklarında, anne karnında katledilen bebeklerdir, asıl mağdurlar teröristlerin katlettiği vatan evlatlarıdır, asıl mağdurlar yetim kalan çocuklardır, dul kalan kadınlardır." Mehmet Muş, teröre destek verenlerin, teröristlerin sözcülüğünü yapanların bölge halkı ve esnafı tarafından her gün lanetlendiğini, bölgede çarşıya çıkacak yüzleri kalmadığını belirtti. Muş, "Hendek kazanları anlayın", "Hendek kazmak meşrudur", "Bu memleketten defolup gideceksiniz", "Keleşleri size çevirmesini biliriz", "PKK’nın uyguladığı terör değildir" diyenlere Diyarbakırlı bir vatandaşın, "Evimizi başımıza yıktınız. Gelmeyin buraya. Daha niye geliyorsunuz? 6 ay sokakta kaldık, ne işiniz var sizin buralarda? Gidin, terk edin burayı. Yeter artık. Allah'tan korkun, utanmazlar. Bir de utanmadan buraya geliyorlar." yanıtını verdiğini anlattı. Terör örgütü PKK'nın Diyarbakır Dürümlü'de köylülere yönelik saldırısını hatırlatan Muş, "15 ton patlayıcıyla 16 insanımızı katlettiler. Belki de amaçları, bu 15 ton patlayıcı ile kaç bin insanımızı katletmekti. Önemli bir şey de köylülerimizin patlayıcı dolu kamyonu fark etmesi ve buna karşı çıkarak kamyona müdahale etmesidir. Yani bölge halkı canı pahasına PKK'nın bu katliam kamyonlarına artık 'yeter' demiştir." dedi. Mehmet Muş, devletin tüm imkanlarıyla bölge halkının yanında yer aldığını vurgulayarak, "Terörle mücadeleye güçlü destek veren bölge halkımız müsterih olsun. Terör nedeni ile oluşan her türlü mağduriyetleri giderilmektedir ve giderilmeye devam edecektir. Birileri evleri yıkan can alan terör örgütüne destek verirken, bizler evleri onaran bölgeye can veren politikaları bir bir uygulayacağız." diye konuştu. CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, "Yola çıkarken 'Özgür Türkiye' demiştiniz. Ama maalesef adaleti de özgürlüğü de asfaltlara gömdünüz, üzerinde beton döktünüz." dedi. TBMM Genel Kurulunda, 65. Hükümet Programı üzerindeki görüşmelerde son kişisel konuşmayı Mehmet Bekaroğlu yaptı. Başbakan Binali Yıldırım'ın, "Yolları böldük, milleti birleştirdik" sözlerini anımsatan Bekaroğlu, "Hayır arkadaşlar, bu doğru değil. Siz sadece yolları değil milleti de toplumu da böldünüz. Sizin döneminizde olduğu kadar hiçbir dönem, bu toplumda bu kadar kutuplaşma olmadı, bu kadar düşmanlaşma olmadı. Bu toplum, bu kadar bir gerginlik görmedi." görüşünü ileri sürdü. Demokrasinin, seçim ve oyla sınırlanmaması gerektiğini dile getiren Bekaroğlu, şöyle konuştu: "Elbette seçim olmazsa demokrasi olmaz. Ama hukuksuz da denetimsiz de demokrasi olmaz. Fiili duruma uydurulan şey de demokratik anayasa değildir. Bu, olsa olsa darbe anayasasıdır. Sizin durumunuzu bir cümleyle özetleyeyim. Yıkımı başarıyla gerçekleştirdiniz. Ama yerine hiçbir şey koyamadınız, kötü bir eski vesayet sistemini yeniden inşa etmekten başka. Bütün bunları medeniyet icrası yüceltmesiyle meşrulaştırıyorsunuz. Bu da illüzyon. Bu sizin inşa ettiğiniz şey medeniyet değil TOKİ ucubesi. Yola çıkarken 'Özgür Türkiye' demiştiniz. Ama maalesef adaleti de özgürlüğü de asfaltlara gömdünüz, üzerinde beton döktünüz." Konuşmanın ardından, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 65. Hükümet Programı üzerindeki görüşmelerin tamamlandığını kaydetti. Kahraman, Hükümetin güven oylamasının yapılması için 29 Mayıs Pazar günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapattı.