İSTİKRAR POLİTİKALARI Ekonomi için yaşamsal öneme sahip olan ekonomik istikrar ülke ekonomilerin yapısına göre farklı politikalar izlenerek sağlanmaya çalışılmaktadır Enflasyon ve işsizlik düzeyinde meydana gelen artışlar şeklinde tanımlanan ekonomik istikrarsızlık durumunda arz talep, tasarruf-yatırım ve ihracat-ithalat gibi eşitlikler dengeden uzaklaşır. Ekonomik istikrarsızlıkların etkisini yumuşatmak veya tamamen ortadan kaldırmak için başvurulan uygulamalara ise anti-konjonktürel politikalar ya da istikrar politikaları denilmektedir. İstikrar politikalarının önemi iktisadi ekollere göre değişik şekilde yorumlanmaktadır. Klasik ekol: bu ekole göre iktisat politikalarına fazla ihtiyaç yoktur çünkü ücret ve fiyat esnekliğinin bir sonucu olarak tam istihdam kendiliğinden sağlanmaktadır. Keynezyen ekol: Keynezyen ekole göre ekonomik istikrarsızlık durumlarında kamunun ekonomiye müdahalesi kaçınılmazdır. Mevcut konjonktüre göre daraltıcı veya genişletici para ve maliye politikalarının uygulanması önerilir. Monetarist ekol: Friedman’ın başını çektiği monetarist iktisatçılara göre ekonomideki dalgalanmaların nedeni özel sektörün istikrarsızlığından çok izlenen yanlış istikrar politikalarıdır. Özel sektördeki ücret ve fiyat esneklikleri uzun dönemde ekonomik dengeyi sağlayacağından istikrar sürekli var olacaktır. Bu nedenle ekonomiyi istikrara kavuşturmak için para ve maliye politikalarını yoğun bir biçimde kullanılmaması gerektiğini ileri sürülmektedirler. Arz yanlı ekol: arz ekonomisini savunan iktisatçılarda monetaristler gibi istikrar politikalarını eleştirmektedirler bu iktisatçılara göre devlet piyasa mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak önlemleri alarak ekonomik büyümeye katkıda bulunmalıdır. Burada devlet kısa dönemli istikrar sağlama politikalarından ziyade arzın arttırılmasına yönelik anlamlı ve ulaşılması mümkün amaçlar benimsemelidir. IMF’nin uyguladığı başlıca istikrar programları genel olarak; ödemeler dengesinde kalıcı bir iyileşme ve yurt içi enflasyon hızında düşüş ya da her ikisinin bileşimi gibi makro hedeflere ulaşmak amacıyla hazırlanmış iktisadi önlemleri kapsamaktadır. İstikrar politikalarında gelişen ekonominin muhafaza edilmesi amaç olup uygulamalar daha çok keynezyen teoriye dayanır. Ekonomik istikrar programları, uygulanan önlemlerin dozu ve suresi bakımında şok tedavisi veya aşamalı tedavi olarak ayrılabilir. Şok tedavisinde hedeflenen sonuçlara en kısa sürede ulaşılmak istenir. Bunun için belirlenen önlemler aşırı dozda uygulanır. Ekonomide dengelerin çok bozulduğu enflasyonun ve öteki istikrarsızlık göstergelerinin ileri boyutlara ulaştığı durumlarda şok tedavisi uygulamanın doğru olacağı ileri sürümektedir. Aşamalı tedavi ise istikrar önlemlerinin düşük dozlarda aşamalı uygulanması ve sonuçların aşama aşama elde edilmesi esasına dayanır. İstikrar politikaları, Ortodoks, Heterodoks, yapısalcı politikalar şeklinde sınıflandırılmaktadır. ORTODOKS İSTİKRAR POLİTİKALARI IMF’in en çok başvurduğu Ortodoks istikrar programı, monetarist ve Neo-Klasik görüşlerin sentezinden meydana gelen bir ekonomik modele dayanır. Ortodoks istikrar politikaları, nominal para arzı ve kredi kontrolü araçları ile toplam talebi azaltmayı hedefleyen, buna bağlı olarak ta GSMH da düşmeyi içeren önlemler demetidir. Ortodoks istikrar politikaları yüksek enflasyonu hızlı bir biçimde aşağı çekmek ve dış dengeyi temelli iyileştirme temelleri üzerine oturur. Bunun için bir yandan fiyatlar serbest bırakılırken diğer taraftan reel ücretlerin düşürülmesi yoluna gidilmektedir. Doğal olarak sonuçta milli gelirin dağılımı ücretler aleyhine bozulur. Ortodoks istikrar programları enflasyonu hemen kontrol altına almak ve kaynakları ihracata yönelik sektörlere kaydırmak eğilimini taşır. Bu politikalar dikkatleri bir piyasada ki istikrarsızlık üzerinde toplar. Bir piyasadaki istikrarsızlığı ortadan kaldırmak amacıyla uygulanacak politikalar öteki piyasalarda bozucu etkiler yapabilir. Ortodoks yaklaşım içerisinde yer alan dört politika standart bir politika olarak IMF programlarını uygulayan ülkelere sunulmaktadır. Bu politikalar şunlardır; 1) Enflasyonun artış hızının düşürülmesi için para arzının artış hızı yavaşlatılmalı, Merkez Bankası’nın hükümete ve kamu kurumlarına açtığı krediler kısıtlanmalıdır. Diğer bir deyişle sıkı para politikası uygulanmalıdır. 2) Ödemeler dengesi açığının kapatılması için devalüasyon yapılmalıdır. 3) Dış ticaret, sermaye hareketleri ve iç fiyatlar üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmak suretiyle ekonomik serbestleşmeye gidilmelidir. 4) Kamu kesimi açıkları ve borç stokunun azaltılması için, kamu harcamaları azaltılırken gelirler arttırılmalı ve faiz dışı fazla verdirilmelidir. Yani daraltıcı ve sıkı maliye politikası uygulanmalıdır. Talep kısmayı ve dolayısıyla büyümeyi düşürmeye yönelik, sıkı para ve maliye politikalarından oluşan bu istikrar programları IMF tarafından ülkelere standart olarak sunulmaktadır. Ancak bu politikaların ülkelerin yapısal özelliklerine göre bir miktar değişebilmesine rağmen ülkelerin yapısal ve sosyo-ekonomik özelliklerini yeterince dikkate almadığı artık açıkça söylenmelidir. Ortodoks ve Heterodoks Politikalar Ortodoks yaklaşım, talep yanlı olarak para arzının büyüme oranının kısıtlanmasını, daha yüksek faiz oranlarını, piyasa mekanizmasına daha fazla güvenilmesini, kamu harcamalarının kısıtlanmasını ve vergi artırımlarını, arz yanlı olarak kapasite kullanımının artırılmasını, sübvansiyonların kaldırılmasını, tasarruf yatırım teşviklerini içermektedir. Ortodoks olmayan (Heterodoks) yaklaşımlar ise, ücret, faiz, döviz kuru dondurmalarını yada kontrollerini ve mevcut sözle_melerin yeniden gözden geçirilmesini içermektedir (Parasız, 2002: 137-138). Ortodoks Politikalar Ortodoks istikrar politikaları, Monetarist (Parasalcı) ve Neo- Klasik görüşlerin oluşturduğu bir ekonomik modele dayanır (şahinkaya, 1993: 19). Ortodoks modelin en önemli teşhisi; enflasyon ve ödemeler dengesi güçlüklerinin az gelişmiş ülkelerin yapısal özelliklerinden değil talep fazlasından kaynaklanması olmuştur (Dornbusch, 1992: 9). Ortodoks istikrar politikalarının; ödemeler dengesini düzeltmek ve enflasyonu aşağılara çekmek gibi iki ana amacı bulunmaktadır. Ortodoks modelde enflasyon ve ödemeler dengesi açıklarının esas nedenleri üç faktörde toplanır (Türel, 1993: 191): Para arzındaki hızlı artışlar Aşırı değerlenmiş döviz kuru Kamu kesiminin kaynak-harcama açıkları Fiyat dengesinin sağlanması, yani enflasyonun düşürülmesi konusunda Ortodoks programlar, sıkı maliye, sıkı para politikası ve ticaretin serbestleştirilmesi ile sabit kur politikasından oluşmaktadır. Kamu harcamalarının azaltılması, gelirlerin artırılması, para arzının daraltılması ve ticaret engellerinin kaldırılması gibi politikalar Ortodoks politikalardır. Sıkı maliye ve para politikalarının ekonomide daralma yaratmasıyla fazla talebin ve böylece enflasyonun düşmesi beklenir (Bahçeci, 1997: 5). Kamu kesiminde harcamaların gelire oranla daha büyük olduğu ve büyüklüğün ortaya çıkardığı bütçe açıklarının finanse edilmesinin de para arzını artırdığı ifade edilir. Para arzındaki artış talebin genişlemesine yol açacak, bu da fiyatlar genel düzeyini yükseltecektir. Enflasyonist sürecin hızlanmasıyla birlikte göreli olarak ucuzlayan ithal mallarına olan talep artarken, ihracattaki azalma ödemeler dengesinde açığa yol açacaktır. Dolayısıyla iç ve dış dengesizliklerin temelinde yurt içi talep fazlasını teşvik eden politikalar, yüksek maliyeti finanse eden bütçe açıkları, verimliliği düşük olan yatırımlar nedeniyle ihracat artışını düşüren aşırı değerli kur politikaları, yüksek korumacılık ve fiyat kontrolleri bulunduğunu kabul etmektedir (Öztekin, 2003: 13). Ortodoks politikalar uluslararası kuruluşlar tarafından genel kabul gören ve istikrarı sağlamanın olmazsa olmaz koşulu sayılan politikalardır. Bu politikalar reel dengenin kurulmasında ve bütçe açığının kapatılmasında da başarılı olmakta, fakat fiyatlar arasındaki (ücret, fiyat, kur, faiz) dengenin kurulmasında başarıları tartışılmaktadır. Bu noktada fiyat ve ücret politikaları gündeme gelmekte ve Ortodoks programların göreli fiyat dengesinin kurulmasıyla ilgili eksik yönleri kapatılmaya çalışılmaktadır (Bahçeci, 1997: 5). Ortodoks istikrar politikalarında ödemeler dengesini düzeltmek ve enflasyonu düşürmek amaçlarını gerçekleştirebilmek için genellikle şu araçlar kullanılmaktadır (Parasız, 2002: 134): Para arzının kontrolü (Sıkı Para Politikası) Kamu açıklarının azaltılması Döviz kurunun devalüasyonu Fiyatların serbest bırakılması Sübvansiyonların kaldırılması a. Sıkı Para Politikası: Para arzı artış hızının düşürülmesi hem yurt içi enflasyon hedefini düşürecek hem de toplam talebi azaltacaktır. Ekonomide toplam banka kredilerinin azaltılması hedeflenir. Piyasa faiz oranlarının artırılması ile tasarruflar teşvik edilecek, sermaye kaçışı engellenecek ve banka kredilerinin azalması sonucu kredilerin daha rasyonel kullanılması sağlanacaktır. Ayrıca yüksek faiz uygulamaları ve kredilerin rasyonel kullanılması nedeniyle düşük verimli yatırımlar caydırılarak daha verimli yatırımlara daha çok kaynak transfer edilerek toplam yatırımların verimliliği ve etkinliği artırılacaktır. b. Kamu Harcamalarını Azaltıcı ve Kamu Gelirlerini Artırıcı Önlemler: Kamu harcamaları toplam talebin bir parçasıdır ve çoğu zaman para yaratılarak finanse edildiğinden, para yaratma fiyatlar genel düzeyini artırır. Bu nedenle Ortodoks istikrar politikalarında bütçe açıklarının para yaratılarak finansmanı yerine sermaye piyasalarından finanse edilmesi ve mümkün ise bütçe açıklarının dış borçlanma ile finanse edilecek boyutlara indirilmesi hedeflenir. Vergilerin artırılması, sübvansiyonların azaltılması, kamu kesimince üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının artırılması kamu gelirlerini artırıcı önlemlerdir. Kamu gelirlerini artırmak hem toplam talebi azaltacak hem de kamu kesimi borçlanma gereğini azaltacaktır. Ortodoks istikrar politikalarında, genellikle vergi sisteminde, vergi çarpıklıklarına neden olduğu için dolaylı vergiler yerine dolaysız vergilere ağırlık verilmesi gerektiği savunulursa da, amaç kısa dönemde talebin daraltılması olduğundan ve dolaylı vergiler daha hızlı toplanabildiğinden dolaylı vergiler arttırılır. c. Döviz Kurunun Devalüasyonu: Cari işlem açıkları yerli paranın aşırı değerli tutulmasının sonucudur. Bu nedenle açıkların kapatılması için yerli paranın değerinin düşürülmesi gerekmektedir. Alınacak devalüasyon önlemi, ihraç ürünlerinin fiyatlarının düşmesine yol açarak ihracatı artırırken, ithalatı pahalandırarak ithal talebini düşüreceği için hem cari işlemler açığını hem de yurt içi göreli fiyatlarla satın alma gücünü düşürerek toplam talebi azaltacaktır. d. Fiyat Kontrollerinin Kaldırılması ve Ücret Kontrolleri: Fiyat çarpıklıklarının giderilmesi için gerekli düzenlemeleri içeren fiyat kontrollerinin kaldırılmasının amacı, sübvansiyonları azaltmak, özel ve kamu kesimindeki firmaların daha etkin çalışmalarını sağlamaktır. Reel ücretlerin azaltılması ile toplam talep baskısı ve üretim maliyetleri azalacaktır. Böylece ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin uluslararası pazarda rekabet gücü artacaktır. Ayrıca ücret kontrolleri sonucu reel ücretlerin düşmesi satın alma gücünü azaltacağından bir yandan ithal talebi, diğer yandan yurt içi talebi azalacaktır. Yurt içi mal talebinin azalması da ihraç edilir mal miktarını arttıracaktır. Sonuç olarak, sıkı para politikası ve yapılan devalüasyon, ihracatı artırırken ithalatı azaltmakta ve yükselen yurt içi fiyatlar nedeniyle toplam talepte meydana gelen daralma ile malların ihraç edilmesine bağlı olarak ödemeler dengesinde iyileşme sağlamayı amaçlamaktadır. Kamu kesimi harcamalarının azaltılması ve ücretlerin baskı altına alınması politikaları ise tüketimi artırıcı etkiyi azaltıp, bütçe açığının nedeniyle meydana gelen parasal genişlemeyi engelleyecektir. Ücretlerin düşürülmesi hem maliyet hem de talep unsuru olmasından dolayı ihracatı arttırırken, kar oranlarını da artırıcı etkide bulunacaktır (Khan ve Knight, 1982: 715). IMF genellikle Ortodoks istikrar politikalarını desteklemektedir. Uygulanan Ortodoks politikaların ise başarısızlıkla sonuçlandığı, sosyal ve politik karışıklıklara neden olduğu ileri sürülmektedir. Politikaların yürütülmesinde askeri müdahalelere tanık olunmuş ve bazıları bürokratik-otoriter-askeri çizgide gerçekleştirilmiştir. Bunun nedeni Ortodoks istikrar politikalarının reel ücretlerde düşüşü, yükün büyük ölçüde ücretliler ve küçük işletmeler üzerine bindiği sert talep yönetimini, toplam talepte düşüşü, endüstride ve GSMH’ da daralmayı içermesidir. Hükümetler yapısal ve mali reformlardan kaçınmakta, oy kaygıları önemli rol oynamaktadır. Bütün bu politikaların aynı anda yürütülmesi demokratik koşulları da zorlamaktadır (Parasız, 2002: 138). Piyasa çarpıklıklarının mikro uygulamalar ve reformlarla giderilmesini amaçlayan arz yanlı yeni Ortodoks istikrar politikaları, toplam üretimi artırmayı amaçlar ve özellikle iki yoldan etkinlik sağlar (Khan ve Knight, 1982: 715718): 1. Fiyat ve döviz kuru katılıklarının yarattığı tekel, vergi, sübvansiyon ve dış ticaret kısıtlamalarından kaynaklanan dengesizlikleri ortadan kaldırarak üretim faktörlerinin etkinliğini artırmayı hedefler. 2. Tasarrufları ve sabit yatırımları, beşeri sermayeyi ve teknolojik gelişmeyi teşvik ederek, uzun dönemde ülkenin büyüme hızını artırmaya çalışır. Ayrıca yeni Ortodoks istikrar yaklaşımı, geleneksel Ortodoks politikaların enflasyonda tedrici bir azalmaya yol açması nedeniyle, döviz kurunun nominal çapa(Anchor) olarak kullanılmasını ve ekonomide bir çok alanda serbestleşme politikalarını gündeme getirmiştir. Enflasyonist bekleyişler ileriye dönük (rasyonel) olsa bile, eğer gerçekte ekonomik birimler enflasyonu tam olarak öngörmeyi başaramamışsa önlemler bir resesyon izleyecektir. Özellikle yeni enflasyon hedefini tek başına öngörme korkusu içinde olan fiyat belirleyicilerinin bu korkularını yenmeleri ve fiyat davranışlarının diğer fiyatlarla ve politikalarla koordinasyonunun sağlanması için Heterodoks politika üzerinde ısrar edilmektedir (Parasız, 2002: 138). Uygulanan Politikaların Performansı IMF’in Doğu Asya ülkelerine mevcut krizi önlemek amacıyla önermiş olduğu istikrar programları ortodoks niteliktedirler. Çünkü söz konusu ülkelere IMF tarafından önerilen istikrar programları incelendiğinde döviz kuru, para arzı ve kamu harcamaları idaresinden oluşan sıkı para politikasının yoğunlukla tercih edildiği görülmektedir. Zaten döviz kuru, para arzı ve kamu harcamalarının birlikte ele alınması sıkı para politikasını oluşturmaktadır (Doğan, 1997: 38). Bu sonuca ulaşmamızın bir nedeni de enflasyonist dönemlerde Monetorist Teori’ye uygun önlemleri içeren Ortodoks modelin, enflasyonun kaynağını sırf parasal genişlemede görmesi ve buna bağlı olarak sıkı para politikasının söz konusu modelin özünü oluşturmasıdır (Aydın, 1998: 7). 1997 yılında Doğu Asya’da gözlenen kriz finansal nitelik taşımaktadır. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu ortamlarda gerçekleşen finansal krizde aniden ortaya çıkan ikidite darlığı ve ağır devalüasyonlar, mali kurumların ve firmaların bilançolarını bozarak büyük zararlara ve güven kaybına neden olmuş; üretimde ve istihdamda büyük kayıplara yol açmıştır (Celasun, 2002: 169). IMF’in Asya Ülkelere Yönelik İstikrar Programları Tayland, Endonezya ve G. Kore’nin IMF’e müracaat etmelerinden sonra IMF söz konusu ülkelere çok kısa zamanda ve tarihinin en büyük finansal yardımını yapmış, finansal ardımlar her zaman olduğu gibi kapsamlı istikrar programlarına bağlanmıştır.