TIP ETİĞİ TIP DEONTOLOJİSİ Prof. Dr. Zuhal Özaydın DEONTOLOJİ • Deontos: ödev, logos: bilim kelimelerinden oluşan deontoloji terimi görev bilimi anlamına geliyorsa da biz buna ödev ahlakı anlamını da yüklüyoruz. • Kişi, doğru ve yanlışın ölçüleri olarak kabul edilen bu kurallara uymakla yükümlüdür. • Yani, kişinin eyleminin doğruluğunu; sonuçlarının iyi ya da kötü olması değil, mevcut kurallara uymuş olması belirler. Tıbbi Deontoloji • 1960 yılında çıkarılmış olup 46 maddeden oluşan Tıbbi Deontoloji Tüzüğünde; ülkemizde hekimden hastalarına karşı uyması beklenen mesleki tutumların nasıl olması gerektiği ve uyması gereken kurallar belirtilmektedir. ETİK • Ethic kelimesi Lâtince ethicus Yunanca ethicos kelimelerinden gelir • Ethicus veya ethicos moral (ahlâkî, törel) ile ilgili olarak; ahlâk dürüstlüğü, ahlâki davranış ile ilgilidir. ETİK • Günümüzde bütün ülkelerde yaygın olarak ethic kelimesi kullanılmaktadır. • Etik felsefenin bir dalıdır. Tıbbi etik ise etiğin farklı bir uzantısıdır. Çünkü tıp ilişkileri farklıdır. • Hekim-Hasta İlişkisi Özel Bir İlişkidir TIP ETİĞİ • Sağlık sektöründe hizmet veren ve hizmet alanların beklentileri arasındaki çelişkilerden doğan ikilemleri çözmede faydalanılan bir disiplindir. HUKUK • 1929 yılında çıkarılan “Tababet ve Şuabat-ı Tarz-ı İcrasına Dair Kanun” (Tıp ve Şubelerinin Sanatlarını Uygulamayla İlgili Yasa) dan sonra günümüze kadar çok sayıda yasa, tüzük ve yönetmelik çıkarılmış ve yürürlüğe girmiştir. HUKUK • Hukukun koyduğu kurallar yaptırımlıdır. HUKUK HER YANLIŞ İÇİN YASA KOYAMAZ • Hukuk, etik değerlerin ve ölçülerin tümünü kapsayamaz. Yasa koyucular ve yürütücüler, haklı olarak, ahlakça yanlış sayılan her bir duruma karşı yasa çıkarmazlar. Bu nedenledir ki, son yıllarda, yargıyı destekleyen “yasa ötesi” düzenlemeler yapılmıştır. HUKUK HER YANLIŞ İÇİN YASA KOYAMAZ • Bunlardan, hastane etik kurulları, araştırma etik kurulları, etik danışmanlık birimleri, hasta hakları birimleri, etik kursları ve çeşitli etik kılavuzları, etik kodlar, bildirgeler vb. örnek olarak verilebilir. TIPTA KURALLAR DİZİSİ • TIP ETİĞİ • TIP DEONTOLOJİSİ • HUKUK, YASALAR YASA VE ETİK • Tıp yasaları büyük oranda etik kavramlara ve görüşlere dayanmakla birlikte, mahkeme kararları etik ilkelere değil, yasa maddelerine dayanır. Mahkemede, ele alınan durumla ilgili yasa maddeleri aranır, bulunur ve uygulanır. ETİK VE YASA HER ZAMAN ÖRTÜŞMEYEBİLİR • Gebeliğin istek üzerine sonlandırılması; yönetmeliğe ve yasaya uygun olmakla birlikte, etiğe uygun olup olmadığı tartışılıyor. Kimine göre ana karnındaki çocuk henüz doğmadığından bir birey değildir ve bu eylem bir cinayet sayılmaz, kimine göre ise bir canlıyı öldürmektir. ETİK VE YASA HER ZAMAN ÖRTÜŞMEYEBİLİR • Yine, sonuç alınamayan bir tedavinin durdurulması ve dolayısıyla hastanın ölmesi etik ve yasa açısından farklı değerlendirilebilir. ETİK ÖNEM KAZANIYOR • Mevcut tüzük ve yasalara karşın günümüzde tıp etiği giderek artan bir şekilde önem kazanmaktadır. . • Her hasta ayrı bir kişilik ve ayrı bir vakadır. Tıptaki bütün sorunların çözümü yasa ve tüzüklerde ifade edilemez. TIP ETİĞİNİN ÖNEM KAZANMASININ NEDENLERİ • 19. yüzyılda büyük bir ivme kazanarak ilerleyen bilim 20. yüzyılda büyük buluşlara ve tıpta ilerlemelere yol açtı. TIP ETİĞİNİN ÖNEM KAZANMASININ NEDENLERİ • Tıbba giren yeni tanı ve tedavi yöntemleri ile yeni teknolojiler beraberlerinde ahlaki sorunlar da getiriyorlar. Örneğin; ilâç sanayii hızla gelişti ve insan üzerinde araştırılması gerekti. NEDEN TIP ETİĞİ? • Yaşam ne zaman başlar? • Embriyo, fetüs ve kadavraların araştırmalarda kullanılması • Gen araştırmaları • Genetik danışmanlık • Üremeye yardımcı teknikler • Kalıtsal hastalıklarda tarama NEDEN TIP ETİĞİ? • Kan gruplarının bulunuşu kan naklini mümkün kıldı. İmmun sistemin tanınması organ naklini kolaylaştırdı. • Organ aktarımı: Organ bekleyen çok sayıdaki kişi arasından doku uyumu olanlardan hangisinin bulunan organı daha çok hak ettiği konusu ahlak tartışmalarına neden olmaya devam etmektedir. NEDEN TIP ETİĞİ? • İki büyük savaş özellikle 2. Dünya savaşının büyük etkisi oldu. Yeni ilaçlar, yeni ameliyat teknikleri savaşlarda gaddarca kullanıldı. NEDEN TIP ETİĞİ? • Özellikle 2. Dünya Savaşı yeni felsefi görüşlere yol açtı. Varoluşçuluk felsefesi gibi. • Toplum yerine birey önem kazanmaya başladı. • Özgürlük arayışları sosyal gelişmelerle peşpeşe yürüdü. Böylece meselâ hasta hakları, çeşitli tüketici hakları, aydınlatılmış karar için haklar talep edildi. TIP ÇALIŞANLARI TIP ETİĞİ HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ OLMALIDIRLAR • Tıp alanında çalışan her meslek mensubu onun yasa ve ahlâk kurallarını bilmek ZORUNDADIR. • Çünkü tıbbi uygulamada, araştırmada takip edilen yolda alınan sorumluluklardaki doğru ve yanlışlar nelerdir ? • Kabul edilen standartlar, kurallar, tüzükler ve yasalar nelerdir? HEKİM TIP ETİĞİ HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ OLMALIDIR • Meslek kurallara, tüzüklere, yasalara uygun olarak icra edilirse hata azalır, malpractice (hekimlikte, kötü, yanlış uygulama, ihmal vb.) den ve cezadan korunulur. • Hekim hasta ile ilgili aldığı bir kararı savunulabilmelidir. Bunun için etik, tüzük ve yasaları bilmelidir. ESKİ MISIR MEDENİYETİNDE HEKİM ANDI • Bu okulun hocalarıyla sevgili arkadaşlarımın karşısında ve İmhotep’in resminin önünde, Yüce Varlık adına söz verir ve and içerim ki, tıbbi uygulamam sırasında onur ve dürüstlük ilkelerine bağlı kalacağım. Yoksullara karşılıksız bakacağım ve hiçbir zaman verdiğim üstünde bir ödeme isteğinde bulunmayacağım. Evlere alındığım zaman, gözlerim orada olup bitenleri görmeyecektir; bana aktarılan sırları saklayacağım gibi törelere zarar verecek ya da suça yardımcı olacak bir biçimde de davranmayacağım. Hocalarıma saygılı ve minnet borçlu olarak onların çocuklarına babalarından öğrendiğim bilgiyi aktaracağım. Verdiğim sözleri yerine getirirsem insanlar benden saygılarını esirgemesinler. Sözümde durmazsam utanç ve aşağılanmaya uğrayayım. HİPOKRAT • Hipokrat’a ait olduğu söylenen yemin, o günün ahlâki kuralları ile hekime ışık tuttu. • Hipokrat Tanrılar (Apollon, Asklepius, Panacea, Hygea) üzerine yemin eder. Mesaneden taş çıkarmayacağım, düşük yaptırmayacağım, tıbbı hocalarımın çocuklarına öğreteceğim der. HİPOKRAT • Hipokrat andının getirdiği hükümlerin bazıları geçerliliğini yitirmiştir. Çünkü etik; bir yer ve zamana özgü olarak iyi davranışlarla kötü davranışların kurallarını saptayan bilimdir. ÇAĞIMIZDA TIBBİ ETİK • Çağımızın yeni tıp uygulamaları yeni etik sorunlar yaratırken klasik hekim-hasta ilişkilerinde belirleyici unsurlar da değişikliğe uğradı. Eski otoriter hekim merkezli etik anlayışı, yerini hastası ile işbirliği yapan, tıbbi kararlarda hastanın karara katılmasını sağlayan bir anlayış ortaya çıktı. ÇAĞIMIZDA TIBBİ ETİK • Yüzyılımızın ortalarına kadar hasta için iyi ve doğru kararı hekimler verirlerdi. Bu Hipokratik hekimliğin bir devamı idi. Bireycilik, her alanda özgürlük elde etme yolundaki hareketler özerklik fikrini ortaya çıkardı. Hekim yerine hastanın kendisinin kendisi hakkında karar yetkisi ortaya çıktı. DOĞRUYU ARAMADA DEĞERLER • Bugün insanlık dediğimiz kavramın özünde etik değerler vardır. Tarih boyunca doğruluk ve iyilik ile birlikte kötü ve kötülük de oldu. Fakat insanları düzenli ve barış içinde tutan unsur iyiyi ve doğruyu arayıştır. İnsanların iyiyi arayışında, etik anlayışının oluşumunda onun değerleri rol oynar. HEKİM BİR TEKNİSYEN DEĞİLDİR • Tıp bir uygulama alanı olarak sadece bir bilim dalı ve teknik beceri alanı değildir. Tıp eğitiminde salt bilgi ve teknik becerilerin öğretilmesi iyi hekim olmaya yetmemektedir. Tıbbın konusu olan insanın değerleri ele alınmalı ve hasta başındaki uygulamalarda insani değerler gözetilmelidir. YOL GÖSTERİCİ BAZI AHLAK ÖLÇÜLERİ • Düşünürler, kişiyi doğru tutum ve davranışlara yöneltmek üzere yol gösterici bir takım ahlak ölçüleri (normlar) geliştirmekte ve bunları ahlak/etik ilke ve kuralları olarak tanımlamaktadır. TIPTA ETİK İLKELER • Bugün tıpta verilecek kararların bilgi ışığında verilmesi isteniyor. Bir kararın etik yönden haklı ve savunulabilir olması için bir etik ilkeyi temel alabilmelidir. Fakat etik ilkeleri kesin ölçü birimleri olarak görmek doğru değildir. İlkeler sorunları çözmede yol gösterici olabilirler. TIP ETİĞİ İLKELERİ • Günümüzde tıp etiğin dört ana ilkesi üzerinde durulmaktadır: 1. Zarar vermeme ilkesi 2. Yararlı olma ilkesi 3. Özerkliğe saygı ilkesi 4. Adalet ilkesi TIP ETİĞİ İLKELERİ Zarar vermeme ilkesi • Bir kişinin olumsuz saydığı her hangi bir duruma uğratılması ona zarar verme anlamına gelir. Zarar vermeme ilkesi Fizik zarar • Bir doktor birçok bakımdan hastasının zarar görmesine sebep olabilir. • Fiziki nitelikte zarar verebilir; hastada ağrıya neden olabilir, sakat bırakabilir, zamansız ölümüne yol açabilir, başka hastalıklara sebep olabilir; Zarar vermeme ilkesi Psikolojik zarar • Psikolojik zararlar verebilir; hasta haklarını ihlal edebilir, özgürlüğünden veya bir fırsattan mahrum edebilir, adaletsizlik yapabilir, sır ve mahremiyet hakkını çiğneyebilir, bir takım nimetlerden mahrum kalmasına sebep olabilir; ününe veya malına zarar verebilir. Zarar vermeme ilkesi Deneklere zarar • Bilgi edinmek ve yeni tedaviler geliştirmek için araştırma yapanlar da hayvanlara ve insanlara zarar verebilmektedir. Deneklere zararı en aza indirmek için bir takım yasa ve etik kuralları geliştirilmiştir. Zarar vermeme ilkesi • Hipokrat’a atfedilen, “ her şeyden önce zarar verme” ya da “hiç olmazsa zarar verme” (Latincesi: “primum non nocere”) sözü bugün de hekimlere yol göstericidir. Zarar vermeme ilkesi Hipokrat diyor ki • Hipokrat Yemininde yer alan, “Bilgimi hiçbir zaman zarar vermek için kullanmayacağım; zehir isteyene onu vermeyeceğim” ifadesi, hekimin gücü yettiği kadar tedavi sanatını hiçbir vakit kötülük için değil, daima iyilik için kullanacağına dair söz verdiği anlamına gelir. Zarar vermeme ilkesi Rızasını almamak • Hastayı bilgilendirip rızasını almadan bir girişimde bulunulduğunda da hastaya zarar verilmiş olur; çünkü hastanın bu girişimi isteyip istemediği belli değildir. Hastanın tercihini belirleyip, kararını şekillendirebilmesi için doğru bilgilendirilmesi gerekir. Zarar vermeme ilkesi hastanın zarar görme ihtimali var • Hekimlikte hastaya hiç zarar vermemek söz konusu olabilir mi? Hayır, hastanın zarar görme ihtimali daima vardır. Hastaya daha büyük bir yarar sağlamak için zarar verilebilir; ya da daha büyük zarar görmesini önlemek için hastaya daha önemsiz bir zarar verilebilir. Zarar vermeme ilkesi zarar-yarar • Örneğin, doktor hastanın ölümünü önlemek için müdahale ederek onun ağrı çekmesine ya da sakatlığına sebep olabilir. Bunun şartı ise hastaya bilgi vermek ve rızasını almaktır. • Etik değerlendirmelerde, olası zararlar ile olası yararlar karşılaştırılmalıdır. Zarar vermeme ilkesi Üstün menfaati korumak için • Doktor, bir başka insanı veya toplumu korumak için de hastasına zarar vermek zorunda kalabilir. Örneğin, çevresine zarar veren bir akıl hastasının özgürlüğünü, bulaşıcı hastalığı olan hastanın sır hakkını elinden alabilir ve bunda da haklı, hatta yükümlü olabilir. Zarar vermeme ilkesi Hekim söz vermez • Hekim hiçbir zaman hastayı “iyi edeceğine” dair söz veremez ve hasta iyi olmadı diye ihmal ile suçlanamaz. • Bir doktorun uygulamaları standardın altına düşerse “ihmal” kapsamına girer. Zarar vermeme ilkesi Zarar tayini-bilirkişilik • Hastanın gördüğü zarara hekimin neden olduğunun da kanıtlanması gerekeceğinden, bilirkişi olarak ilgili dallardan doktorların görüşü alınır. Kusurlu bir tıp uygulaması sonucunda hastasının zarar görmesine ya da yarar görmemesine sebep olan doktor, sorumluluğunu yerine getirmediği kanıtlanırsa, cezalandırılır. Zarar-Yarar-Risk değerlendirmesi • İyi hekimliğin ve tıp etiğinin temeli, bir tedavide göze alınan olası zararlar (riskler/tehlikeler) ve ödenecek bedeller ile beklenen yararların tartılıp dengelenmesidir. İnsan üzerinde yapılan deneylerde de aynı değerlendirme yapılmalıdır. YARARLI OLMA İLKESİ Toplum hekimden ne bekler • Toplum bir doktordan hastasının yararı için olumlu davranışlar sergilemesini, • elindeyse olabilecek zararı önlemesini ya da hafifletmesini, • meydana gelmiş bir zararı gidermesini ya da azaltmasını • ve daha da ileri giderek sağlıklı yaşam seviyesini yükseltmesini, yani iyiliğini artırmasını bekler. HEKİMİN YARARLI OLMASINI SINIRLAYAN DURUMLAR • Önce maddi imkânlar, kimlere ne kadar yarar sağlanacağını sınırlayacaktır. Örneğin, parası ya da güvencesi olmayan hastalar acil durumda değillerse tedavi edilemezler. • Bazen de bir yerde veya kurumda hizmet eden sağlık görevlilerinin sayısı az, ya da o vaka veya durum için bilgi ve becerileri yetersiz olabilir. HEKİMİN YARARLI OLMASINI SINIRLAYAN DURUMLAR • Sağlık Bakanlığının, hastanenin ya da sigorta şirketinin hastalara neyin ne kadar tahsis edileceğini önceden belirlemiş olması da hastalara sağlanabilecek yararları sınırlayacaktır. YARARLI OLMA İLKESİ • Bir insanın sağlığı ya da hayatı tehlikedeyse • O insana olabilecek zararın önlenebilmesi için o anda oradaki doktora ihtiyaç varsa • Yapacağı müdahale ile bu insana olabilecek zararı bu doktorun önleme ihtimali bulunuyorsa doktor kendisine muhtaç olan bu insana elini uzatmalıdır. YARARLI OLMA İLKESİ • Doktorlar görevleri başında değilken de yararlı olma ilkesi onlara bir takım ahlak ödevleri yükleyebilir. Örneğin, bir trafik kazası yaralanmasına tanık olan doktorun yaralıya yardım etme ahlak yükümlülüğü vardır. Bir tiyatroda eğlenirken, bir lokantada yemek yerken, “burada bir doktor var mı” diye seslenildiğinde, orada bulunan doktor yardım çağrısına cevap vermelidir. YARARLI OLMA İLKESİ • Bir doktor çalıştığı hastanenin bir başka bölümüne gittiğinde acil müdahaleyi gerektiren bir hasta ile karşılaşır ve o anda kendisine ihtiyaç duyulursa, yardım etmelidir. YARARLI OLMA İLKESİ • Bir doktor nöbetçi değilken tesadüfen orada bulunduğu sırada karşılaştığı, müdahaleye ihtiyacı olan acil hastaya elini uzatmalıdır. YARARLI OLMA İLKESİ KURUM HEKİMLİĞİ • Özel hekimlik ile kurum hekimliğinde doktorlara farklı ahlak ödevleri yüklenir. • Hiçbir kuruma bağlı olmadan serbest çalışan bir doktor normal koşullarda kime hizmet vereceğine karar vermede özgürdür. YARARLI OLMA İLKESİ • Hastanın ihtiyacı olsa da serbest çalışan bir doktorun, örneğin özel muayenesine gelen bir hastaya, ona bakıp tedavi edeceğine dair verilmiş bir sözü olamaz. • Bunun istisnası ise “acil durumdaki hastalardır”. Boşuna Tedaviler • Doktorun etkisiz olduğunu düşündüğü bir takım tedavi yöntemlerini hastanın kendisi talep edebilir. Örneğin, bel fıtığının akupunktur, ya da bir yakı ile tedavisini isteyebilir. Hekim uygun bulmadığı, kabul edilmiş standart tedavilere ters düşen istekleri reddetme hakkına sahiptir. Boşuna Tedaviler • Yararsız olduğu kanıtlanmış boşuna tedaviler doktorun yarar sağlama yükümlülüğünü ortadan kaldırır. İstenilen yararı sağlamayacak olan bir tedaviyi hasta istese de doktor reddedecektir. ÖZERKLİK İLKESİ • Özerklik ilkesiyle hastanın kendini idare etme - öz yönetim hakkı korunur. Hastanın iradesini özgürce kullanarak kendine yapılacaklar konusunda tercihini ortaya koyabilmesidir. ÖZERKLİK İLKESİ • Her bir kişi geleceğiyle ilgili bağımsız karar verme hakkına sahiptir. Dolayısıyla, hasta kişi de ona yapılacak tedaviler, tıbbi girişimler konusunda söz sahibi olmalıdır. ÖZERKLİK İLKESİ • 20. yüzyılın ortalarına kadar hakim olan paternalistik (babacı) yaklaşım yerini bu yüzden bazı toplumlarda yeri geldiğinde özerkliğe ve aydınlatılmış onam gibi yaklaşımlara bırakmaktadır. ÖZERKLİK İLKESİ • Hastanın en temel hakkı, gerektiği oranda bu karar mekanizması içinde yer alabilmektir. Durum böyle gerçekleşirse, hastanın hastalıkla başa çıkabilme yetisi ve başarısının yüksek oranda etkilendiği gösterilmiştir. Özellikle kronik hastalıklarda bu durum daha net izlenmektedir. Özerklik İlkesini Zedeleyen Tutum: Babacılık • Yararı için de olsa, hastanın özgür iradesini bile bile sınırlandıran hekimin davranışı “babacı” olarak nitelenmektedir. İnsan hakları konusu yükselen bir kültür değeri olarak babacı davranışları giderek daha da kabul edilemez kılmaktadır. ESNEK OLUNMALI • Katı bir hasta özerkliği hekim-hasta ilişkilerinde en iyi bir çözüm olmadığı gibi, geçmişten günümüze süregelen “babacı” bir ilişki de sağlıklı değildir; çünkü böyle bir durumda hekim yalnızca hastanın “tıbbi yararını” göz önünde bulundurmuştur. ÖZERKLİK İLKESİ • Özerklik ilkesini esas alan bir doktor, eğer bir başkasına zarar vermiyorsa, hastayı ikna girişiminde bulunabilir ama hasta ikna olmazsa müdahale etmez. ÖZERKLİK İLKESİ ÖZERKLİĞİN SINIRLANMASI • Özerkliği azalmış birey kendi arzu ve planları doğrultusunda düşünemeyebilir veya hareket edemeyebilir. Onu başkaları denetler. Örneğin, akıl hastalarının, ve zihnen yetersiz olanların özerkliği azalmıştır. ÖZERKLİK İLKESİ • Özerklik yeteneği olan bir kişi de her zaman özerk davranamayabilir. Bazen kişi özerk seçim yeteneğini kullanmayabilir ya da kullanamayabilir ve kendi seçimleri doğrultusunda hareket etmeyebilir ya da edemeyebilir. ÖZERKLİK İLKESİ HER HASTA AYRI DEĞERLENDİRİMELİ • Her bir hastanın durumunu ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Örneğin, karsinoma tanısı konan, ameliyat edilemeyecek durumdaki yaşlı ve kaygılı bir hastaya hastalığını ve seyrini özerkliğe saygı adına açıklamak doğru kabul edilemez. Hekimin hakkı • Doktorun, kendi vicdanına aykırı olan hasta isteklerini tatmin etme ahlakî yükümlülüğü yoktur. Hekimin hakkı • Örneğin, hiçbir zaman çocuk sahibi olmak istemediği gerekçesi ile genç bir hanımın geri dönüşü olmadığını bile bile tüplerini bağlatma isteğini doğru bulmayan bir doktor, müdahaleyi yapmayarak pasif bir babacı tutum sergileyebilir, yani böyle bir isteği uygulamama hakkına sahiptir. AYDINLATILMIŞ RIZA (ONAM, ONAY, OLUR) • Özerklik kavramı 1960 ve 1970’li yıllarda Birleşik Devletler tıp etiğinde önem kazandı. Bugün kullanıldığı şekliyle aydınlatılmış onam terimi üzerine tartışmalar ise 1972 yılında başladı. AYDINLATILMIŞ RIZA (ONAM, ONAY, OLUR) • Bu fikirler tıp mensuplarının babacı (koruyucu, esirgeyici) düşüncelerine engeldi. Hekimin tercihine göre, hastanın tercihine öncelik verilmesi istekleri hakimdi. Bu hasta-doktor ilişkilerinde bir devrimdi. AYDINLATILMIŞ RIZA (ONAM, ONAY, OLUR) • Aydınlatılmış onam; hastanın imzasının bir rıza formunda elde edilmesi değildir. Sadece bir form imzalatma işlemi bir aydınlatılmış onam gibi değerlendirilemez. AYDINLATILMIŞ ONAM (RIZA, ONAY, OLUR) • Aydınlatılmış onam kavramını şu öğeler esas olarak belirler: • 1. Açıklama, • 2. Anlama, • 3. Yeterlilik, • 4. Gönüllülük VE • 5. Onay. AYDINLATILMIŞ ONAM (RIZA, ONAY, OLUR) • Kişi ancak etraflı bir açıklama elde ederse ve bu açıklamayı anlarsa ve istemli bir şekilde hareket ederse, hareket etmeye ehilse ve müdahaleye onam veriyorsa buna aydınlatılmış onam denir, • Ve bir profesyonelin tıbbî uygulamasına veya araştırmasına yetki verir. ADALET İLKESİ • Doğruyu gözetme anlamında “hak” ve “haklılık” tarih boyunca tüm insan ilişkilerinde temel bir ahlak konusu olarak karşımıza çıkar. Adil davranmak demek bir kişiye layık olduğunu, hak ettiğini vermek anlamına gelir. ADALET İLKESİ • Her çeşit malzeme ve hizmeti her ihtiyaç sahibine eşit olarak dağıtmak gerekmez. Nasıl ki herkes farklı yerlerden, farklı değerde giyinip kuşanıyorsa, herkesin dişlerini porselen yaptırması da gerekmeyecektir. SAĞLIK SİYASETİNDE ADALET İLKESİ • Devlet, temel ihtiyaçların giderilmesini teminat altına almak için toplumu koruyan tahsisler yapar. Dağıtımın esası temel ihtiyaçların eşit sağlanmasına göre düzenlendiğinde toplumun zengin-fakir tüm bireylerinin temel hizmet ve ürünlerin tümünden yeteri kadar yararlanması sağlanacaktır. SAĞLIK SİYASETİNDE ADALET İLKESİ • Sağlık konularıyla ilgilenen siyasetçilerin de sağlık alanına her hangi bir yatırım yapma kararı vermeden önce sonuçlarının değerini tayin etmeleri gerekir. Diğer sağlık ihtiyaçları ile kıyaslamadan çok pahalı ve riskli uygulamalara yatırım yapmak adaletsizlik sayılır. Seçeneklerin yararları ve külfetleri sınırlı bütçe göz önünde tutularak tartılıp değerlendirilmelidir. Özel Gruplara Adaletli Davranma • Toplumun bazı bireyleri özel ilgiye muhtaçtır. Örneğin, zekâ özürlüler, sakatlar, yaşlılar muhtaç olduklarından bakılmayı hak ederler. Güç okuyan, zihnen yetersiz, kör ve sağır çocukların özel eğitimi ve özel bakımı için yatırımlar yapılır. Hiçbir kimse zekâsından sorumlu değildir. İhtiyaçları olduğundan özel muameleyi hak edenleri nimetlerden yararlandırmamak haksızlıktır. ADALET İLKESİ • İmkânlar kısıtlı olmadığı sürece adaletli dağıtım ilkelerine ihtiyaç olmayacaktır. Örneğin, herkesin sağlık sigortası olduğunda, sağlığın bedeli peşinen ödenmiş ve herkese sağlık hizmetinden yararlanma hakkı verilmiş demektir. ADALET İLKESİ; SINIRLI KAYNAKLAR • Fakat kaynakların kısıtlı olması, adaletin mukayeseye dayanması ve nispî olma özelliği ahlak sorunlarına yol açar. Bir kişinin hak ettikleri, diğer kişilerin talepleri ile rekabet halindedir. Bu yarışta kaynaklar dengeli bir şekilde dağıtılırsa adaletten söz edilebilir. SINIRLI KAYNAKLARIN TAHSİSİ • Sınırlı tıbbi kaynakların dağıtımını yapacak olan, örneğin filânca hasta daha çok yararlanacak kararını veren, yani adaleti dağıtacak olanlar, hekimlerdir. Organ bekleyen çok sayıdaki kişi arasından doku uyumu olanlardan hangisinin bulunan organı daha çok hak ettiği konusu daima ahlak tartışmalarına neden olmuştur. ADALET İLKESİ • Tıp uygulamalarında bir takım insan özellikleri ile hiç ilişki kurulmaması gerekir. Örneğin, cinsiyet, ırk, din, sosyal statü gibi özelliklere bakarak hastalar arasında ayırım yapılması ahlak bakımından kabul edilemez. ADALET İLKESİ • Aciliyet ve kurtarma ilkesi: Bu, en fazla kişisel ihtiyacı olana; yaşamı en fazla tehlikede olana öncelik tanınması anlamına gelir. TIP ETİĞİNDE KURALLAR • • • • • Sır saklama, hastanın sırrına saygı, Doğruyu söyleme Sadakat Mahremiyete saygı Gereken itina • Her bir hekim-hasta ilişkisi kendine özgüdür. Bu ilişkinin doğası gereği, her bir etik kararın da içinde bulunulan duruma göre değişebileceğinin farkında olunması gerekir. • Ahlak kararları çok karmaşıktır ve sağlık çalışanları buna hazırlıklı olmalıdır. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 1685 yılında 14. Louis'nin rektumunda küçük bir kitle oluşmuştu. Saray doktor ve eczacıları Kral'a rahatsızlık veren bu kitleyi ortadan kaldırmayı başaramadılar. Sonunda bir cerrah olan Charles Francois Felix çağrıldı. Felix, Louis'ye önce cerrahi metodun nasıl rahatlık sağlayacağını açıkladı. Ardından yapacağı operasyonun tarihini altı ay sonraya verdi. Bu süre ona, bıçağı altında ölen daha aşağı kesimdeki hastalar üzerinde pratik yapma zamanı verecekti. Bu deney kurbanları, halk haberdar olmasın diye gece gömülüyorlardı. Felix, 18 Kasım 1686'dâ Versailles'da Saray üst düzey sağlık mensuplarının huzurunda operasyonu gerçekleştirdi. Bütünüyle başarılı bir operasyondu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • İskenderiye Tıp Mektebi'ni kuran Herophilus ve Erasistratus'un insan kadavrası üzerinde ilk defa olarak halkın önünde diseksiyon yaptıkları söylenir. Hatta Ptolomeler'in izni ile, hapishaneden aldıkları canileri diri diri teşrih ederek tabiatın gizlediği sırları keşfetmeye çalıştıkları, deneysel amaçla kullandıkları rivayeti vardır. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • M.S. 2. yy'da İranlı bir prensin bir tıp öğrencisine üst sosyal kesim üzerinde olmaması kaydıyla insan üzerinde tecrübe yapması için tavsiyede bulunduğu söylenir. • Bu hükme tarih boyunca uyulmuştur. Tecrübe denekleri, işler kötüye giderse, muhtemelen daha az şikayetçi olacak alt sosyal kesimden seçiliyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Araştırıcılar 18. yy'ın sonunda hastalığın vücutta varolduğu sayılan hıltların dengesizliğinden değil, organlardaki patolojik değişimler sonucu meydana geldiğini anladılar. 18. yy'da Paris'te modern tıbbın gelişimi için tecrübelere ihtiyaç vardı. Hastalığın sınıflandırılması sistemini tespit etmek için sistematik denemelerde insan denekleri kullanıldı. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 19. yy.ın ikinci yarısına kadar tıpta deneyin tarifi yapılmamış, sınırları çizilmemişti, fakat çok eski çağlardan beri herhangi bir ön araştırmaya dayandırılmadan insan üzerinde tecrübeler yapıldı. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Tıpta deneyin ahlaki yönlerinin ele alınması Claude Bernard ile başlasa da tıp ahlakı tıbbın kendisi kadar eskidir. Hipokrat'tan beri süregelen "önce zarar verme" kuralı yüzyıllardır tıp ahlakının güncelliğini daima koruyan bir ilkesi olmuştu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Claude Bernard, 1765'de tıpta deneyin ancak bir insanın hayatını kurtarmaya yönelik çalışmada hekimin hakkı olduğunu, sonuç bilime büyük faydalar ve başkalarına büyük sağlık verebilse de kapsamı itibarı ile denek'e zarar veriyorsa tecrübenin yapılmamasını savunuyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Bernard bu teziyle denek haklarının bilimden önce geldiğini açık bir ifade ile ortaya koymuştu. Günümüzde de kabul edilen denek sağlığının, bilimin menfaatinden önce geldiğini söylemesi bakımından Bernard'ın bu kuralı ilklik önemini taşımaktadır. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Thomas Pervical 1803'de basılan Medical Ethics isimli eserinde deney etiğine de değinmişti. Kitabında olgunun durumuna göre doktor ve cerrahların öncelikle bir konsültasyon olmaksızın yeni bir ilaç ve tedavinin tecrübe edilmemesi gerektiğini belirtiyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 19. yy boyunca Percival'in tıp etiği Amerika'yı etkiledi. Çıkarılan tıp ahlak yasaları Percival'in çalışmalarına dayanıyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 12 Haziran 1776'da Virginia'da yayınlanan Haklar Beyannamesi'nde tüm insanların doğal olarak ve eşit biçimde hür ve bağımsız olup, yaşama hakkı, hürriyetten yararlanma haklarına yer verilmişti. BUNLARA RAĞMEN!! • 19. yy'da Birleşik Devletler'de insan üzerinde araştırmalar yapılıyordu. Hekimler sıcağın travmatik etkisini incelemek için köleleri fırınlara koydular. Tifoda bir şifa metodu denemek üzere deneklerin üzerine kaynar su döktüler. Bir kölenin iki parmağı kontrollü deney ile kesildi. Biri anestezili, diğeri anestezinin etkisini kontrol etmek için anestezisiz. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Köleler üzerinde başka cerrahi tecrübeler de yapılıyordu. Deneğin sağlığı düşünülmüyordu ve tedavi edici amaçtan yoksundu. Bilim ve deneğin menfaati nadiren birlikte olabiliyordu. Bunlardan biri,köle kadınlara uygulanan vesikovaginal fistül ameliyatıydı. Ama bu kadınlardan bazıları 30 defadan fazla deneysel amaçla ameliyat edildi. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Denemeler hastalar ile sınırlı kalmıyordu. Dublin'li bir hekim hastalığın bulaşıcı olduğunu kanıtlamak için sağlıklı denekleri sifilitik materyelle infekte etti. Başka bir çalışmada, yenidoğanın gözleri gonokokla infekte edildi. Etiğe aykırı bir diğer çalışmada tifolu hastanın kanı 17 sağlıklı askere enjekte edildi. VE DİĞERLERİ… İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 20. yy.da sistematik araştırmalarla birlikte ilk ulusal ve uluslararası etik kodlar belirlenmeye başladı. Almanya, ulusal etik kodu formüle eden ilk ülkeydi. • Daha çok Paul Ehrlich'in çalışmaları sonucu 19. yy.ın sonu ve 20. yy.ın başında farmasötik endüstride Almanya dünyada başı çekiyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Ehrlich, ilaçları test etmede denekler üzerinde yapılacak tecrübelerin kötüye kullanılması ihtimali üzerinde durdu. Kullanılan tecrübe ilaçlarının riskleri konusunda gönüllüleri etraflı şekilde aydınlatmanın gerekliliğinin bilincindeydi. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Prusya Din, Eğitim ve Tıp işleri Bakanlığı'nın (Prussion Minister of Religious, Educational and Medical Affairs) bir kararnamesi 1900'de klinik başkanlarına bildirildi. Meydana çıkabilecek olumsuz akıbetin uygun açıklamasından sonra rıza vermiş ehil erişkin üzerinde tıbbi tecrübelere sınır kondu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Tecrübeler, direktör tarafından veya yetkilendirilmiş kişi tarafından yürütülmeliydi ve direktiflere uygun olduğunu gösteren bir kayıt tutulmalıydı. • 1900 direktifine rağmen, 1920'lerde Almanya'da ilaç araştırmalarında zorluklar vardı. Bu zorluklar bilim, toplum ve denek arasında kuvvetli gerginliğe yol açıyordu. Alman tıp meslek mensupları tecrübe deneklerini (çocuklar da dahil) bilim adına açıkça kötüye kullanmakla itham edildiler. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Alman farmasötik endüstrisi hızla gelişiyordu. Hastaneler bu endüstri için çalışmakla suçlandılar. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Yapılan tartışmalardan sonra Almanya İç İşleri Bakanlığı Şubat 1931'de yeni tedavi ve insan denekleri üzerinde tecrübelerle ilgili tüzüğünü yayınladı. Tıp ilerleyecekse, yeni tedavi edici maddelerin test edilmesi zorunluydu ve insan üzerinde tecrübeden vazgeçilemezdi. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Fakat tecrübe öncelikle hayvan üzerindeki testleri içine alan bir seri çalışmayla yürütülmeliydi. • Uygun aydınlatmadan sonra rıza alınmalıydı. • Çocuklar üzerinde tecrübe yapılmamalıydı. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Ama oluşturdukları deney etik kodlarına rağmen Almanlar tarihte kaydedilen tıbbi tecrübelerin en gaddarcasına aktif olarak katılacaklardı. Erdem sadece bir söz onlar için Ve kutsal orman sadece odun Horatius SAVAŞ VE İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • İnsan deneklerinin tıbbi araştırmalarda daha geniş kapsamlı bir şekilde kullanılması 2. Dünya Savaşı sırasında oldu. 2. Dünya Savaşı’nda araştırmaların odak noktası savaştı ve esas amaç, özellikle cephede savaşan askerlere daha iyi tıbbi imkanlar sağlamaktı. • Dünya, Nazi Almanya'sında araştırıcıların insanlar üzerinde yaptığı gaddarca tecrübeleri Nurnberg duruşmaları sırasında öğrendi. Kobay olarak kullanılan mahkumlar alçak basınçlı odalarda tutuluyor ve ölümleri izleniyordu. Bu tecrübe ile yüksek irtifada uçuşu esnasında insanın mukavemet sınırı hakkında bilgi ediniliyordu. Soğuk su ve havaya maruz kalan pilotlara tıbbi yardım geliştirmek için çeşitli metotlar denekler üzerinde test ediliyor, soğuk hava ve suda tutuluyorlardı. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Tifo ve malarya ile infekte edilen denekler üzerinde çeşitli ilaçlar test ediliyordu. Çeşitli amaçlarla sterilizasyon ve kastrasyon yapılıyordu, insanlar, çocuklar da dahil, anatomik örnek elde etmek için öldürülüyorlardı. • Savcı süratle ölüm üreten bilimi ifade etmek için "Thanatology" kelimesini kullandı. Irk hijyeni amacı güden bu programda istenmeyen gruplar imha ediliyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Alman doktor ve bilim adamlarının savunmalarında ileri sürdükleri fikirlerden biri, daha sonra konan araştırma etik kodlarının odak noktasını teşkil edecekti: • "Bilim ve toplum bireyin önüne geçemez". Bu araştırıcılar savunmalarında çok sayıda hayatı kurtarmak için birkaç kişinin hayatının feda edilmesinin kaçınılmaz olduğunu ileri sürmüşlerdi. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Savunmalarında başka hususlar da vardı. Nobel ödülü kazananlar da dahil tarih, bütünüyle ünlü tıp öncülerinin insan denekleri üzerindeki araştırmalarının etik olarak müphem tecrübeleriyle yürütüldüğünü gösteriyordu. Fakat, Alman Toplama Kamplarında insan denekleri üzerinde yapılan tecrübelerde önemli bir fark vardı. Bu fark gaddarca yapılan bu tecrübelerde acı vererek yaralama ve ölüme sebep olmada kasti maksat oluşuydu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 2. Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra Nazi Savaş suçluları Nurnberg Mahkemelerinde yargılandılar. Yalnız barışa değil, insanlığa karşı işledikleri suçlardan dolayı da yargılandılar. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Nurnberg Kod'u, Nurnberg Mahkemesi'nin kararlarının bir parçasıydı. Mahkeme, Kod'u araştırma etiğinin evrensel standardının bir ifadesi olarak tanzim etti. • Amerikan Tıp Birliği'nin onayı ile insan üzerindeki tecrübeler için üç esas ilke önerildi: 1. Gönüllü rıza, 2. Her bir tecrübenin tehlikelerini belirlemede öncelikle hayvan tecrübesi, 3. Tıbbi sorumlu olarak ehliyetli yönetim. Nurnberg Kodu Nurnberg Mahkemesi'nin insan bedenine müdahalede etik yönden büyük önemi olan rızayı temel alan on ilkesinde faydalandığı ve geliştirdiği bu üç noktaydı. • Nurnberg Kodu'nda rıza, çeşitli yönlerle ele alındı: • Üzerinde tecrübe yapılacak kişi yasal yeterliliğe sahip olmalıydı, • Tutsak olmamalıydı, • Denek zorlama, hile olmaksızın deney hakkında aydınlatılmalıydı. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 2. Dünya Savaşı sırasında araştırmalar savaşan başka ülkelerde de savaşın ihtiyacı doğrultusunda yürütülmüştü. Birleşik Devletlerde de savaşın ve savaşanların ihtiyacı her şeyden önce geliyordu. Araştırmalar artık daha koordineliydi, daha yaygındı ve kaynağı artmıştı. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Birleşik Devletlerde Tıbbi Araştırma Komitesi üniversitelere, hastanelere, enstitülere dizanteri, influenza ve malaryaya çare bulunması için 25 milyon dolar dağıttı. Savaşın ihtiyaçları gözönüne alınıyor, deneklerin sağlığı ihmal ediliyordu. DÜŞKÜNLER VE MAHKUMLAR ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Denek olarak kullanılan mental düşkünler evindekiler ve hapishanedeki mahkumlar malarya ile infekte edildi, ilacın etkisi, hastalığın nüks etme oranı, yan etkileri araştırıldı. • Mahkumlar üzerinde yapılan araştırmalara halkın reaksiyonu ilgi çekiciydi. Topluma karşı işledikleri suçları ödedikleri ve savaşa katkıda bulundukları için onları kutlamalıydı. Askerler hayatlarını tehlikeye atarak hizmet ediyorlardı. JAPONLARIN İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALARI • 1930-1945 yılları arasında Japonlar antraks, kolera, tifo, tifüs, brusellosis, dizanteri, veba, çiçek, sifilis, kene ansefaliti, tularemi gibi hastalıkların etkenlerini kullanarak biyolojik savaş tecrübelerini insan denekler üzerinde yürüttüler. Tecrübeler hem savaş tutsakları hem de Kıta Çini'nde yapıldı. Esas araştırma üssü Kıta Çini’nde Harkin yakınlarında Unit 731 adı verilen yerdi. • 2. Dünya Savaşı'nın son döneminde Avustralya'da kimyasal silah tecrübeleri yapıldı. Kullanılan madde iperit gazı idi. Deneklerin neye gönüllü oldukları hakkında çok az bilgileri vardı. Bu denekler, üzerlerinde yapılan tecrübeler sebebi ile uzun süren sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldılar, • 40 yıl sonra yapılan bir televizyon belgeselinde bu araştırmaya denek olan bir gönüllü, denemeler yapıldığından beri ciddi akciğer sorunları yaşadığı gösterildi. Bu insanlarda gazın etkisi takip edilmedi. Televizyon belgeseline çıkan kurbanlardan biri sağlığına verilen zarardan dolayı İngiliz Milletler topluluğuna dava açtı. iddia reddedildi. Uzun vadeli etkilere maruz kalanların toplam sayısı bilinmiyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 1. Dünya Savaşı'nda iperit gazı ile yapılacak savaşın, geleneksel mermi silahlarından daha korkutucu olduğu düşünülmüştü ve hatta düşmana karşı kullanılma konusunda isteksizlik vardı. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Tarihsel bir sürecin ürünü olan ve bireyin salt insan olmakla kazandığı hakları ifade eden insan hakları kavramı 2. Dünya Savaşı'ndan sonra güncel dile girdi. • 1919 yılında kurulan Milletler Cemiyeti'nin yerine 1945 yılında Birleşmiş Milletlerin kuruluşunu hazırlayan anlaşma, insan haklarına, insan kişiliğine ve eşitlik ilkelerine önem verdi. 10 Aralık 1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insan hakları kavramına psikolojik ve felsefi boyutlar getirdi. • 30 maddesi olan bu bildirgenin ilk ve ikinci maddeleri eşitlik, özgürlük hakkında olup, ırk, renk, dil, din vb hususlar sebebi ile insanlar arasında ayırım yapılamayacağını belirtir. Üçüncü maddesi yaşama hakkına, 6'ncı maddesi herkese kişilik tanınmasına, 7'nci maddesi kanun önünde eşitlik ilkesine ilişkindir. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Birleşik Devletlerde 2. Dünya Savaşı'ndan sonra da insan üzerinde etik olarak müphem araştırmalar devam etti. Araştırmalar için imkanlar genişlemişti. Savaş fikri mecazi olarak hastalıklarla savaşa dönüşmüştü. Bilim, toplumun hizmetindeydi. Daha üstün bir menfaate, yani toplumun menfaatine karşı deneğin menfaati ikinci dereceydi. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Bu araştırmalardaki deneklerin çoğu büyük zarar ve ölüm riskindeyken bilim adamları başarı kazandı. Çalışmaları bilimsel yayın olarak sonuçlandı. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • 1964'de Dünya Tıp Birliği tarafından kabul edilen ve insan denekleri üzerinde araştırma ile ilgili bir etik kod olan Helsinki Bildirgesi , yasal bir belgeden çok araştırıcılara bir kılavuz olması sebebi ile tıp mensupları üzerinde daha etkili oldu. Ayrıca Helsinki Bildirgesi, araştırmaları daha az sınırlıyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • İnsanın, insana karşı insanlık dışı hikayesi olan insan üzerinde etiğe aykırı tecrübeler yapılırken tıbbın etik kuralları vardı. Fakat, kurallara uyulması kurumsallaşmayı gerektiriyordu. İNSAN ÜZERİNDE TIBBI ARAŞTIRMALAR • Yasalar doğrultusunda çalışan yerel ve ulusal etik komiteler teşkil edildi. Bugün, Dünya Tıp Birliğinin geliştirdiği Helsinki Bildirgesi ve aynı birlik tarafından sonraki yıllarda yeniden ele aldığı insan üzerinde deneyle ilgili kılavuz, birçok ülkede kurumsallaşmış araştırma etik kurullarına yol gösterici olmakta, ciddi dergiler etik kurulların onayını almamış araştırmaları yayınlamamaktadır. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • İnsanlar üzerindeki tıbbi araştırmalarda insan deneklerinin sağlığı, bilim ve toplumun menfaatinden önce gelmelidir. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • Araştırmacılar, kendi ülkelerindeki insanlar üzerindeki araştırmalar için geçerli etik, yasa ve düzenlemelerin yanısıra uygulanabilen uluslararası kurallardan da haberdar olmalıdırlar. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • Tıbbi araştırmalarda insan deneklerinin yaşamını, sağlığını, mahremiyetini ve onurunu korumak hekimin ödevidir. • İnsan denekleri üzerindeki tıbbi araştırmalar genel bilimsel ilkelere uygun olmalı; bilimsel literatürün ve diğer ilgili bilgi kaynaklarının tam olarak bilinmesi ile yeterli laboratuvar ve uygun olduğunda hayvan deneylerine dayanmalıdır. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • İnsanlar üzerindeki her tıbbi araştırma projesinin risk ve rahatsızlık ile denek ya da diğerleri için tahmin edilen risk ve yararların dikkatle karşılaştırılması yapılmalıdır. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • Hekimler, risklerin yeterince değerlendirildiğinden ve tatmin edici bir şekilde baş edilebileceğinden emin olmadıkça insan denekleri üzerindeki araştırma projelerin katılmaktan kaçınmalıdırlar. Hekimler, saptanan risklerin yarardan daha fazla olduğunda araştırmayı sona erdirmelidirler. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • Denekler, araştırma projesine gönüllü ve aydınlatılmış (bilgilendirilmiş) olarak katılmalıdırlar. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • Araştırma projesi için aydınlatılmış onam alınırken, hekim, kendisiyle deneğin bağımlı bir ilişkide olup olmadığı ya da baskı altında onam verip vermediği konusunda özellikle dikkatli olmalıdır. Böyle bir durum söz konusu olduğunda, aydınlatılmış onam araştırmada yer almayan ve tamamen bu konunun dışında olan, konu hakkında iyi bilgilendirilmiş bir hekim tarafından alınmalıdır. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • Yasal olarak yetersiz fiziksel ya da mental olarak onam vermekten yoksun ya da reşit olmayan küçük araştırma denekleri için araştırmacı, aydınlatılmış onamı yasanın öngördüğü doğrultuda yasal temsilciden almalıdır. HELSİNKİ BİLDİRGESİ • Yasal olarak yetersiz kabul edilen bir denek, örneğin reşit olmayan bir çocuk araştırmaya katılmaya onaylama verebilir ise araştırmacı yasal temsilcinin onamına ek olarak ondan da onaylama da almalıdır. BİR DÜŞÜNÜR; Antishenem DİYOR Kİ • Erdem, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara başvurur, ne laflara, ne gösterişe. TÜRKİYE’DE İNSAN ÜZERİNDE İLAÇ ARAŞTIRMALARI • Ülkemizde “İlaç Araştırmaları Hakkında Yönetmelik” 29 Ocak 1993 (Sayı: 21480) tarihinde yürürlüğe girmiştir. TÜRKİYE’DE İNSAN ÜZERİNDE İLAÇ ARAŞTIRMALARI • Amacı; hastalıklardan korunma, teşhis, tedavi amacı ile kullanılmak üzere yeni geliştirilen sentetik, bitkisel ve biyolojik kaynaklı maddeler ve bu maddeler kullanılarak hazırlanacak terkipler ile gönüllü insanlar üzerinde yapılacak klinik araştırmaların safhalarını, niteliğini, bunların tabi olduğu esas ve usuller ile bunlardan doğacak sorumluluğun esaslarını belirlemektir. TÜRKİYE’DE İNSAN ÜZERİNDE İLAÇ ARAŞTIRMALARI • 1. Ulusal etik kurul; Sağlık Bakanlığında oluşturulan kurul, • 2. Yerel Etik Kurul; Araştırma yapılacak kurum ve kuruluşta oluşturulan kurul. TÜRKİYE’DE İNSAN ÜZERİNDE İLAÇ ARAŞTIRMALARI • Yönetmelikte, Bakanlıktan izin alınması gereken araştırmalar, uyulması gereken kurallar, etik kurulları oluşturacak uzmanlık dalları, etik kurulların görevleri, araştırma protokollerinin nasıl hazırlanacağı belirtilmektedir. HASTA HAKLARI • Çoğulu hukuk olan hakk kelimesi dilimize Arapça’dan girmiş olup Allah,doğruluk, bir insana ait olan şey, geçmiş, harcanmış emek, pay,doğru, gerçek,lâyık gibi anlamaları içermektedir. • Hak, hukuki ilişkilerde korunmaya değer çıkarları sağlayabilmek için, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı yetkidir. HASTA HAKLARI • Hasta hakları özellikle son 50 yıldır insan hakları alanında yaşanan hızlı gelişmelerin, sağlık hizmetleri alanına yansıyan bir kavramı olarak ortaya çıkmıştır. • Sağlık herkesin öncelikli ihtiyacıdır, herkesin sağlığı, bir başkasının insafına terk edilmeyecek kadar önemlidir. • Geçmişte kabul edildiği gibi, hastalara gösterilecek şefkat, saygı, özen ile verilecek sağlık hizmeti, onlara bir lütuf veya bağış değildir. • Hekim veya diğer sağlık çalışanlarının hastalarına verecekleri destek, ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış hasta hakları içerisinde net olarak tanımlanmıştır. Bu bir görevdir, yasal zorunluluktur. • Hastalarımızın, haklarını yeterince bilmediğini ve bunları kullanmakta isteksiz oldukları gözlenmektedir. Buna rağmen hastanın hakları doktorun ve hemşirelerin doğrularına tabi olmamalıdır. HASTA HAKLARI İLE İLGİLİ YAYIMLANAN BİLDİRGELER 1. LİZBON BİLDİRGESİ (1981) 2. AMSTERDAM BİLDİRGESİ (Avrupa Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi Olarak 1994) 3. BALİ BİLDİRGESİ (1995 tarihinde Endonezya’nın Bali Kentinde) Lizbon Bildirgesi (1981) • Dünya Tıp Birliği aşağıda yazılı maddeleri içeren Hasta Haklarını tespit etti. 1. Hasta hekimini özgürce seçme hakkına sahiptir 2. Hasta, dışardan herhangi bir etki altında kalmaksızın klinik ve etik kararlarını özgürce alan bir hekim tarafından bakılma hakkına sahiptir. Lizbon Bildirgesi (1981) 3. Hasta yeterli bilgi aldıktan sonra tedaviyi ret veya kabul hakkına sahiptir. 4. Hasta hekiminden tıbbi ve kişisel sorunlarının mahremiyetine saygı duyulacağını bekle hakkına sahiptir 5. Hasta ruhsal yönden, isterse uygun bir din adamının yardımını içeren moral teselli hakkına sahiptir. Hasta hekimini özgürce seçme hakkına sahiptir • Uluslararası bildirgeler yanında ülkelerin kendi iç hukukları da vardır. Bu bildirgelere uyulurken iç hukuk da göz önüne alınır. Ülkemizde de hasta hekimini özgürce seçme hakkına sahiptir. Deontoloji Tüzüğünün 5. maddesi konu ile ilgili olarak şu açıklamayı getirmektedir; Hasta hekimini özgürce seçme hakkına sahiptir • “Sağlık müesseselerinde tatbik olunan usul ve kaideler saklı olmak üzere hasta hekimini veya tabibini serbestçe seçebilir." Ülkemizde Sosyal Sigortalar Kurumuna ve Emekli sandığına bağlı çalışanlar için durum değişiktir, bu kurumlara müracaat eden hastalar hekimini seçemez. O anda görevli alan hekim hastaya bakar. Hastaların tedavileri bu kurumların imkanları çerçevesinde yapılır, hastanın başka bir hastaneye sevki hekimin görüşüne bağlıdır. Hekimin kararlarında özgür olması Hasta, dışardan herhangi bir etki altında kalmaksızın klinik ve etik kararlarını özgürce alan bir hekim tarafından bakılma hakkına sahiptir Hekimin kararlarında özgür olması • 1981'de Dünya Tıp Birliğinin aldığı bu karar 1960 tarihli Deontoloji Tüzüğümüzde bulunmaktadır. Söz konusu Tüzüğün 6. Maddesi , tabibinin sanat ve mesleğini icra ederken hiçbir tesir ve nüfusa kapılmaksızın vicdanı ve mesleki kanaatine göre hareket edeceğini, tabip ve diş tabibinin tatbik edeceği tedaviyi tayinde serbest olduğunu belirtmektedir. Hekimin kararlarında özgür olması • Hekimin özgürce vereceği kararın hastaya zarar vermemesi istenir. Günümüzde geçerli olan zarar vermeme, yararlı olma özerklik, adalet ilkeleri doğrultusunda karar vermesi hekimden beklenir.Hekim hata yaptığı zaman meydana gelebilecek durumdan sorumlu olabilir. Hekimin kararlarında özgür olması • Bu konuda Deontoloji Tüzüğünü 20. Maddesinde şunlar yazılıdır:"Mali durumu müsait olmayan hastalara, mutlak zaruret olmadıkça pahalı ilaçları teselli olarak verilmesi caiz değildir. Tabip ve diş tabibi hastaya lüzumsuz ve fuzuli masraflar yaptıramayacağı gibi faydası olmayacağını ve hastanın mâlî kudretisin kâfi gelmeyeceğini bildiği bir tedaviyi tavsiye edemez. Hekimin kararlarında özgür olması Faydasızlığını bildiği bir ilâcı hastaya veremez. Ancak esaslı bir tedavi yapılması mümkün olmayan hallerde, teselli bakımından bazı ilaçlar tavsiye edebilir”. Hekimin kararlarında özgür olması Hekim tedavi özgürlüğü konusunda bazı hususları göz önüne alma durumundadır. Meselâ, antibiyotikle iki günde iyileşebilecek hastayı eski usul tedavilerle onbeş gün yatakta tutarsa hekimin hukuki sorumluluğundan söz edilebilir. Özerkliğe saygı Hasta yeterli bilgi aldıktan sonra tedaviyi ret veya kabul hakkına sahiptir Özerkliğe saygı Burada istenen hastanın tedavisi konusunda aydınlatılması ve dolayısı ile özerkliğine saygı gösterilmesidir, Hastanın kendi bedeni üzerimde karar verebilmesi için yapılacak uygulamanın yarar ve zararının açıklanması ve aydınlatılması gerekmektedir. Ancak bundan sonradır ki hasta karar verebilir. Mahremiyet ve moral • Hasta hekiminden tıbbi ve kişisel sorunlarının mahremiyetine saygı duyulacağını bekle hakkına sahiptir • Hasta ruhsal yönden, isterse uygun bir din adamının yardımını içeren moral teselli hakkına sahiptir. TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde hayatın tüm alanlarında olduğu gibi sağlıkta ve hastalıkta kişilerin ve kurumların hak ve yetkileri tüzüklerle, yasalarla ve yönetmeliklerle belirtilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde konu ile ilgili alınan kararlar “Türk Sağlık Mevzuatı” adlı kitapta toplanır. TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI 47 yasa, 15 tüzük, 8 yönetmelik bulunan “Türk Sağlık Mevzuatı”, Adli Tıptan eczacılığa, hemşirenin görev ve yetkilerinden hastane işletmeciliğine kadar birçok konuyu kapsamaktadır. TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI 1998 yılında “Hasta Hakları” başlığını taşıyan Yönetmelik yürürlüğe girene kadar, Sağlık Mevzuatında “Hasta Hakları” başlığını taşımayan, fakat hak olarak değerlendirebileceğimiz maddeler bulunmaktaydı. TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI • Hasta hakkı olarak değerlendirebileceğimiz bu maddelere şunları örnek olarak verebiliriz: • 1928 yılında çıkarılan Tababet ve Şubeleri Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanunun 70. maddesi hastadan alınacak onam ile ilgilidir. TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI • Bu maddede hekimlerin, uygulayacakları her türlü işlem için hastadan izin alınmasını, büyük ameliyatlar için bu iznin yazılı olmasını, çocuklar ve hacir altında olanlar için ise veli veya vasisinden izin alınmasını şart koşmaktadır. Yine bu maddede hasta ifade veremeyecek durumda ve yanında kimse bulunmadığı takdirde izin alınmasının şart olmadığı belirtilmektedir. TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI • 1960 yılında çıkarılan Tıbbi Deontoloji Tüzüğünde hekimin; hastanın cinsiyet, ırk, milliyet, din, siyasi görüş vb. ne olursa olsun hastasına en büyük ilgiyi göstermesi, muayene ve tedavisini yapması belirtilmiştir (Madde 2). Aynı tüzükte hastanın sırrının saklanmasını (Madde 4), TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI • Hastanın hekimini seçmede özgür olduğunu (resmi sağlık kurumlarında usuller ölçüsünde) (Madde 5), hekimin hastasını tedavi ederken hiçbir tesir ve nüfuza kapılmaksızın, vicdani ve mesleki kanaatine göre hareket etmesi gerektiği (Madde 6) gibi hasta haklarını içeren maddeler bulunmaktadır. TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI • 1982 yılında çıkarılan ve 197 maddeden oluşan Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinin 7. maddesinde hastanın muayene ve tedavisinin gizlilik içinde yapılması, 193. maddesinde, hangi din ve mezhepten olursa olsun istenildiği takdirde dini telkin ve dualar yapmak üzere bir din adamının davet edilebileceği kayıtlıdır. TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI • 1928, 1960 ve 1982 yıllarında yürürlüğe girmiş bu yasa, tüzük ve yönetmelikte Lizbon “Hasta Hakları Bildirgesinden” farkı aydınlatılmış onam ibaresinin (informed consent) bulunmayışıdır. Hasta hakları yönetmeliği • 1998’de “Hasta Hakları Yönetmeliği” yürürlüğe girmiştir. • Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Hasta Hakları Yönetmeliğin amacı şöyle belirtilmiştir: Hasta hakları yönetmeliği • a. Sağlık hizmetleri sahasında başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda , diğer mevzuatta ve milletlerarası hukuki metinlerde kabul edilen “hasta hakları”nı somut olarak göstermek, Hasta hakları yönetmeliği b. Sağlık hizmeti verilen bütün kurum ve kuruluşlarda ve sağlık kurum ve kuruluşları dışında sağlık hizmeti verilen hallerde, insan haysiyetine yakışır şekilde herkesin “hasta hakları”ndan faydalanabilmesi, c. Hak ihlallerinden korunabilmesi d. Gerektiğinde hukuki korunma yollarını fiilen kullanabilmesine dair usul ve esasları düzenlemek. Hasta hakları yönetmeliği • Türkiye Cumhuriyeti yasaları esas alınarak hazırlanan yönetmelikte, Lizbon, Amsterdam ve Bali Bildirgesinde bulunan maddelere yer verilmiştir. 51 maddesi ve alt maddeleri bulunan Türkiye Hasta Hakları Yönetmeliğinde esas olarak şu maddeler bulunmaktadır: Hasta hakları yönetmeliği • Madde 6. Sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkı; Adalet ve hakkaniyete uygun olarak faydalanma hakkı, • Madde 7. Sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanılacağı hakkında bilgi isteme hakkı, • Madde 8. Sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme hakkı, Hasta hakları yönetmeliği • Madde 9. Personeli tanıma, seçme ve değiştirme hakkı • Madde 10. İmkanların sınırlı olduğu durumlarda, öncelik hakkının tıbbi kriterlere dayalı ve objektif olarak belirlenmesini isteme hakkı, Hasta hakları yönetmeliği • Madde 11. Modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhis ve tedavi hakkı, • Madde 12. Teşhis ve tedavi amacı olmaksızın, hayatı tehlikeye yol açabilecek, vücut bütünlüğünü bozacak, akli ve bedeni direnci azaltabilecek hiçbir şey yapılamayacağı ve talep edilemeyeceği hakkı, Hasta hakları yönetmeliği • Madde 13. Her ne sebeple olursa olsun hayat hakkından vazgeçilemez, kişinin talebi olsa da hayatına son verilemez (Ötanazi yasağı), • Madde 15. Teşhis, tedavi ve tıbbi işlemler, bunların alternatifleri konusunda anlayabileceği şekilde aydınlatılması hakkı, Hasta hakları yönetmeliği • Madde 16. Tıbbi kayıtlarını inceleme hakkı, • Madde 17. Tıbbi kayıtlardaki yanlış veya eksik bilgilerin düzeltilmesini isteme hakkı, Hasta hakları yönetmeliği • Madde 18. Gerektiğinde tercüman kullanılarak aydınlatılması hakkı, • Madde 19. Hasta üzerinde kötü tesir yapacağı bilinen durumlarda teşhisin söylenmemesi caizdir. Hastanın kötü bir teşhisin kendisine söylenmemesi için bir beyanı varsa yakınlarına söylenir, • Madde 20. Hastalığı hakkında yakınları da dahil kimseye bilgi verilmemesini isteme hakkı (tedbir alması gereken yetkili merciler dışında), Hasta hakları yönetmeliği • Madde 21. Mahremiyete saygı ve saklanmasını isteme hakkı, • Madde 22. Rızası olmadan tıbbi müdahale yapılmaması hakkı, • Madde 24. Rızasını geri çekebilme hakkı • Madde 25. Tedaviyi reddetme ve durdurma hakkı, Hasta hakları yönetmeliği • Madde 26. Velisinden izin alınsa bile çocuğun da aydınlatılması ve müdahaleye iştiraki hakkı. • Madde 38. Dini vecibeleri yerine getirme ve dini hizmetlerden faydalanma hakkı, • Madde 42. Şikâyet ve dava hakkı. Hasta hakları yönetmeliği • Bu maddelerden başka “organ ve doku alınmasında rıza”, “aile planlaması hizmetleri ve gebeliğin sona erdirilmesi” ve “tıbbi araştırma” konularında hastaların hakları belirtilmiştir. Bu hakların belirlenmesinde de uluslararası bildirgeler göz önüne alınmıştır. Hasta hakları büroları • Özel hastanelerde oluşturulmuş “hasta hakları büroları” dışında, Devlet hastanelerinde de yasalarla koruma altına alınmış olan “Hasta Hakları” için uygulamaya geçilmiştir. • Hastalar ayrıca Sağlık Bakanlığı'nın '184 SABİT' telefon hattını 24 saat arayarak şikayetlerini iletebiliyorlar. Hasta hakları dernekleri • Sivil toplum örgütleri de bu alanda çalışmalar yapmaktadır. Kurulan hasta hakları dernekleri hastaları aydınlatmada, haklarını koruma ve aramada yardımcı olmaktadır. • Günümüzde hasta hakları boyutundaki gelişmeler dünyanın birçok ülkesinde hukuksal alanı zorladığından yasalarla hasta haklarını güvence altına alınmaya başlamıştır. Almanya’da bu konuda acılan davaların yarısını aydınlatılmış onam ödevinde başarısızlık oluşturmaktadır. • Halkın hasta hakları yönünden bilinçlenmesi ve bu tür ihlaller sonucu caydırıcı cezaların verilebildiğinin görülmesi, hak aramaların artmasının yanı sıra sağlık sisteminin ciddi anlamda sorgulanmasını da sağlayacaktır. ORGAN NAKLİ ve ETİK SORUNLAR • Bir çok hastalığın tedavisinde uygulanan en iyi bazen de tek tedavi yöntemi olan organ nakli bütün dünyada, gerek yeni yasal düzenlemelerin oluşmasına yol açarken, etik açıdan yoğun tartışmalara sebep olmaktadır. ORGAN NAKLİ İnsanın doğal hakkı olan yaşama hakkını ve vücut bütünlüğünü korumaya çalışmak, yaşam süresini uzatmak ve yaşamak için yeni bir şans sunmaktır. ORGAN NAKLİ • Canlı vericiden veya • Ölüden yapılır. • Canlı vericiden organ alımı, vericinin yaşamını riske sokmayacak organların alımıyla sınırlıdır. Buna rağmen insanlar sağlıklarını zarara sokacağı düşüncesiyle organ bağışında isteksiz olmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki, her geçen gün artan organ ihtiyacı, ölü veriden organ alımını ön plana çıkarmaktadır. Aktarılacak Organın Canlılığı • Organ aktarımı cerrahisinde canlılık temel unsurdur. Oksijensiz kalan vücut hücreleri bozulurlar. Bir organın dondurulmuş olarak kalma süresi de son derece sınırlıdır ve doku tipine göre değişiklik gösterir. Kalp ve akciğerler alınmalarından sonra 4 saat, karaciğer 8-12 saat içinde kullanılmalıdır; böbrekler in vitro koşullarda 24 saat dayanabilirler. Gecikmeler ameliyatta risk ihtimalini arttırır. ÖLÜ VERİCİ • Türk hukuk sisteminde ölü vericiden yapılacak nakillerde, kural olarak vericinin rızasını aranmış, bu konuda bir açıklık bulunmadığında ise yasada belirtilen yakınlarının rızasını yeterli görmüştür. 14’üncü madde gereği, öncelikle ölünün vasiyeti aranacak, bu bulunmuyorsa “sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının onayı ile” organ alınabilecektir. ÖLÜ VERİCİ • Yasaya getirilen değişiklikle, kaza ve doğal afetler sonucu hayatını kaybetmiş ve yanında yakını bulunmayan kişiden, tıbbi ölüm uzman kurulca saptandıktan sonra vasiyet veya rıza aranmaksızın organ alınabileceği kabul edilmiştir. ÖLÜMÜN TESPİTİ • Eskiden kalbin ve solunumun spontan olarak çalışmasının durmasına ölüm deniyordu. Klinik ya da fizyolojik ölüm adını verilen bu tanım artık geçerli değildir. Çünkü reanimasyon merkezlerinde durmuş kalp ve akciğer, teknik tıbbi cihazlar sayesinde yeniden çalışabilir hale getirilebilir. Refkleslerin geri dönüşsüz (irreversibl) kaybı, gözlerde çift taraflı midriasis, derin koma, atoni v.d. ölüm tarifi için yeterli değildir. Çünkü bu durumdaki kişi bitkisel hayatta yaşayabilir ve yasal hakları devam eder. Organ alımı için beyin ölümünün gerçekleşmesi gerekir • Bugün kabul edilen ölüm; beyin ölümü yani biyolojik ölümdür. Beyin sapı ve korteksinin ölümü sonucu, beyin işlevini yerine getiremez ve diğer organların koordineli olarak çalışmasını sağlayamaz. Beyin ölümünün tespitinde EEG kayıtları esastır. Kimler belirler • Ülkemizde 29 Mayıs 1979 tarihli Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’un 11.maddesi beyin ölümünün gerçekleştiğini şu uzmanlık dallarından birer temsilci belirler demektedir: ÖLÜMÜ TESPİT EDEN UZMANLIK ALANLARI Kardiyoloji, Nöroloji, Nörosirürji Anesteziyoloji ve reanimasyon Yasada beyin ölümünün gerçekleştiği; dört kişiden oluşan bu uzmanlık alanındaki hekimler kurulu tarafından oybirliği ile saptanır ifadesi bulunmaktadır. KURULDA BULUNMAYACAKLAR • Yasaya göre ortaya çıkabilecek herhangi bir şüpheli durumu önlemek için aktarım operasyonunu gerçekleştirecek hekimlerin, ölüm halini saptayacak hekimler kurulunda yer almaları yasaktır. Avrupa’da • Çeşitli Avrupa Topluluğu ülkelerinde, kişinin aksine bir beyanı yoksa kadavradan organ alınabilmektedir. • İtalya ve İspanya akrabanın buna itirazını ve veto hakkını yasallaştırmışlardır. CANLIDAN ORGAN ALIMI Canlıdan organ bağışının teknik avantajları vardır: • Doku uyumunu tespit için yeterli zaman bulunur, • Ameliyatın acil olarak yapılma zorunluluğu olmayabilir ve anoksi (oksijensizlik) zamanı sıfırdır rejenere olmayan organlar Canlıdan, hızla yenilenen kan ve kemik iliği gibi dokuların yanı sıra, yenilenmeyen, rejenere olmayan organlar da bağış yoluyla alınabilir. Ancak canlıdan kalp nakli yapılamaz. ORGAN NAKLİ Tıp her gün ilerleme göstermektedir. Birkaç yıl öncesine kadar karaciğer aktarımı yapılamıyordu. Günümüzde erişkin karaciğerden alınan parçaların çocuklara aktarımı tedavi rutinine girmiştir. CANLI VERİCİDEN ORGAN ALIMI Bir kişiden organ alınması, bedensel bütünlüğüne yönelik doğrudan, ağır ve geri dönülemez sonuçlar doğuran bir eylem olduğundan, kural olarak ağır müessir fiil olarak görülmesi ve bu değerin kişinin tasarruf alanı dışında bulunduğu gerekçesi ile hukuka aykırı sayılması gerekmektedir. CANLI VERİCİDEN ORGAN ALIMI Ancak bu eylem, organ alıcısının yaşamının veya sağlığının kurtarılması için gerçekleştirildiğinde, iki bireyin fiziksel bütünlüğü birlikte ele alınmakta ve bu işlemin iyileştirici niteliğinin organ vericisi açısından da kabul edilmesini sağlamaktadır. Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi • Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, 19 ve 20’nci maddelerinde canlı vericiden organ ve doku nakli için bazı genel belirlemelerde bulunmuş, bu kapsamda, bu işlemin ancak alıcıyı iyileştirme amacıyla ve ölüden alınabilecek bir organ veya doku bulunmadığında gerçekleştirilebileceği hükmünü getirmiştir. CANLI VERİCİDEN ORGAN ALIMI Organ ve doku ticareti • Bu çerçevede özellikle organ ve dokunun ticari amaçlarla bağışlanması sorunu ortaya çıkmaktadır. Böyle bir amacın güdülmesinin, organ aktarma eylemini hukuka ve ahlaka aykırı hale getireceği genel olarak kabul edilmektedir. Organ ve doku ticareti • Nitekim Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin 21’inci maddesine göre, “insan ve parçaları, kendi başına hiçbir ticari kazanca konu olamaz”. • Dünya Tabipler Birliği de, Ekim 1985’te Brüksel’de yapılan 37’nci Genel Kurul toplantısında kabul edilen bir duyuruyla, organ nakli için insan organlarının satılmasını kınamıştır. Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi • Sözleşmenin kabul ettiği bir başka husus ise, uygun bir verici bulunamadığında ve yaşam kurtarıcı nitelikte bir operasyon söz konusu olduğunda, alıcının rıza verme ehliyeti bulunmayan kardeşinden de organ alınabileceğidir . Bunun için yasal temsilcisinin yazılı izni aranmakta ve ehliyetsiz vericinin aktif bir direniş içinde olmaması gerekmektedir. Türkiye’de • Türkiye bu hükme, Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunun 5’inci maddesindeki, on sekiz yaşından küçüklerden veya temyiz gücü olmayanlardan organ alınamayacağı hükmüne dayanarak çekince koymuştur. TÜRKİYE’DE ORGAN NAKLİ İLE İLGİLİ YASALAR • Ülkemizde organ ve doku nakli ile ilgili olarak 1979’da 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkındaki Kanun çıkarılmış ve yürürlüğe girmiştir. TÜRKİYE’DE ORGAN NAKLİ İLE İLGİLİ YASALAR • Bu yasanın 6. maddesine göre; “on sekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekimce onaylanması gerekir”. Organ Nakli ve Rıza • Yakın akrabalıklarda alıcı ve verici arasında duygu yükü olduğundan; verilen rızanın niteliği sorgulanmalı, • Aile içinde verici adaylarından birine baskı yapılıp yapılmadığı belirlenmeli; • Alıcı anne ise; güçlü ve karşı konulamaz bir etkilenme söz konusu olduğundan, bilgilendirilmiş bir rızanın gerçekten alınıp alınamadığı tespit edilmelidir. TÜRK CEZA KANUNU’NDA ORGAN VE DOKU NAKLİ • 26.09.2004 TARİH VE 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU’NDA ORGAN VE DOKU NAKLİYLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER CEZA YASALARI • Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur SUÇ VE CEZA • Suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. • Hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya aşılayan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Organ satışı ve satın alınabilirliği adalet ilkesini zedeler • Nakilde kullanılacak organın maddi bir bedeli olması, her şeyden önce “organ bağışı” fikrini temelden yıktığı görüşü hakimdir. Organların satışa çıkarılması ve satın alınabilirliği temel etik ilkelerden adalet ilkesini tamamen zedeler ve dengenin yoksullar aleyhine bozulmasına yol açar. Maddi varlığın ise tıbbi gerekçelerle, tıbbi endikasyonla bir ilgisi yoktur. ORGANIN DAĞITIMI • Organ ve dokuların adaletli dağıtımında teklif edilen değişik görüşler vardır. • Çoğunlukla kabul edilen dağıtım sistemi, tıbbi yararlılıktır. • Diğer dağıtım prensiplerini de şöyle sıralayabiliriz • Aciliyet ve kurtarma ilkesi: Bu, en fazla kişisel ihtiyacı olana; yaşamı en fazla tehlikede olana öncelik tanınması anlamına gelir ORGANIN DAĞITIMI Sıra” veya “kuyruk” ilkesi: Bu ilke, diğer faktörler aynıysa, organların önce bekleme listesinde en uzun beklemiş kişilere verilmesini gerektirir. ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA DUYARLILIK • Toplumun organ nakli konusunda daha duyarlı olması için organ naklinin yalnızca hastane koridorlarında konuşulan bir konu olmaktan öteye geçerek yaşamın bir parçası haline gelmesi gerektiği düşünülmektedir. ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA DUYARLILIK • Ülkemizde çok sayıda organ bekleyen hasta bulunmakla birlikte, organ bağışı son derece sınırlıdır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 01.01.2005-5.10.2006 tarihleri arasında yapılan organ bağışı, ülke genelinde 3.194 iken diyalizde bekleyen hasta sayısı 2005 rakamları ile 39.161'dir. ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA DUYARLILIK • Bu durum organ nakli ile ilgili bilgilerin yalnızca sağlık personeli yetiştirmeye yönelik eğitim kurumlarında değil, lise düzeyinde dahi verilmesi ve organ nakli konusunda bilinçlenmenin tüm kitleyi kapsayacak durumda olmasını destekler niteliktedir. YAŞAMIN BAŞLANGICI Fetüsün Kimliği ve Haklar Fetüsün hangi gelişim aşamasında bir insan bireyi olarak kabul edileceği tartışmaları ve görüşler: • Döllenme anından itibaren fetüsün normal birey gibi kişilik haklarını kazandığı görüşü: Buna göre henüz birkaç hücreden ibaret bir embriyo erişkin birey ile aynı haklara sahiptir. YAŞAMIN BAŞLANGICI Fetüsün Kimliği ve Haklar • Bu fikrin karşısında yer alan görüş: Doğum anına kadar fetüsün birey kabul edilemeyeceğini savunur. Hatta yenidoğanın bile kendi hakkında bilinçli karar verebilen, tümüyle özerk bir birey olarak kabul edilemeyeceğini de ileri sürer. Bu iki uç fikrin arasında çeşitli görüşler yer almaktadır. YAŞAMIN BAŞLANGICI Fetüsün Kimliği ve Haklar • Embriyonun gelişim sürecini temel alan yaklaşıma göre, anne karnında fetüsün manevi bir varlık olarak kabul edilecek gelişim düzeyine erişmiş olması önemlidir. Burada fetüsün anne rahmi dışında varlığını sürdürebilecek gelişim evresine ulaşıp ulaşmamış olması da önemli görülmektedir. YAŞAMIN BAŞLANGICI Fetüsün Kimliği ve Haklar • Yapay döllenme teknolojisinde de döllenmiş embriyonun ana rahmi duvarına yerleştirildiği andan itibaren kişilik haklarını kazanacağı kabul edilir. YAŞAMIN BAŞLANGICI Fetüsün Kimliği ve Haklar • Fiziksel açıdan insan şekline benzer özellikler geliştirdiği, beyin dalgalarının EEG kayıtlarına geçtiği anı da, fetüsün insan bireyi olarak yaşama hakkını kazandığı an olarak kabul eden görüşler vardır. YAŞAMIN BAŞLANGICI Fetüsün Kimliği ve Haklar • Embriyonun prenatal hayatın hangi aşamasında insan bireyi kabul edilebileceği sorusuna bazı yazarlar, döllenmeden sonraki 14-15. günde, embriyo üzerinde primitif çizgilerin oluştuğu dönem cevabını verirler. • Bazıları ise insana özgü ayırıcı fiziksel özelliklerin gebeliğin sekizinci haftasında ortaya çıktığını savunurlar. YAŞAMIN BAŞLANGICI Fetüsün Kimliği ve Haklar • Bazı yazarlar prenatal hayatta insan kişiliğinin ne zaman başladığı sorusuna beyin fonksiyonlarının başlaması olarak cevap verirler. Nasıl beyin ölümü yaşamın sonu olarak kabul ediliyorsa, beyin fonksiyonlarının başladığı andan itibaren fetüs yaşama hakkına sahip bir insan bireyi olarak tanımlarlar. YAŞAMIN BAŞLANGICI Fetüsün Kimliği ve Haklar • Geleneksel görüş fetüsün anne karnında hareket etmeye başlamasını (animation), annenin bu hareketi hissettiği anı da yaşamın başlangıcı olarak nitelemektedir. TARTIŞMALARIN EN ÖNEMLİ SEBEBİ: KÜRETAJ SORUNU • Abortus (DÜŞÜK) ile ilgili tıbbi bilgiler ve teknikler bu konuya ilişkin ahlaki değerler ile adeta iç içedir. Gerek fetüsün ahlaki yönden insan bireyi olarak tanımı gerek anne sağlığı gerekse kamu sağlığı açılarından tıbbi ve etik değerlendirmeler birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Abortus sorunu • Daha önce belirtildiği gibi fetüsün kimliği, statüsü, ana karnındaki (prenatal) dönemde ne zaman tam olarak bir insan bireyi kabul edileceği soruları abortusu karmaşık bir sorun haline getirmektedir. Abortusa hangi aşamada izin verilebilir • Bu konuda ahlaki, toplumsal, hukuki, etik, felsefi, dini bakımdan konuya farklı yaklaşımlar söz konusudur. Bu yüzden de fetüsün ne zaman canlı olarak haklara sahip bir birey kabul edileceği ve abortusa ne aşamada izin verileceği konusunda farklı görüşler mevcuttur. Spontan abortus abortus veya küretaj • Tıbbi açıdan spontan abortus ya da halk arasındaki deyişiyle düşük, fetüs tek başına varlığını sürdüremeyecek kadarken (yaklaşık 24 hafta) gebeliğin sonlanmasıdır. • Bu süreden sonra ise vaktinden önce doğum, ölü doğum terimleri kullanılmaktadır. • Evre gözetilmeksizin gebeliğin tıbbi veya cerrahi yolla sonlandırılması ise abortus ya da küretaj olarak Abortus konusunda etik yaklaşımlar • Aşırı muhalifler kürtajı bir insanı öldürmekle eşdeğer tutup kesinlikle yasaklanmasını isterken, hararetli savunucuları kürtajı kesinkes bir kadın hakkı olarak değerlendirerek hamileliğin her döneminde yapılabileceğini öne sürmektedirler. • Feminist biyoetikçiler kürtajı, ‘kadının bedeni üzerinde tasarrufu’ anlamında bir hak olarak görürler. Neden küretaj isteniyor? • Kadın tarafından istenmeyen gebeliklerde, • Bebek sahibi olmayı arzu etmelerine rağmen, tıbbi nedenlerle sağlıkları tehlikeye girince, • Ensest durumlarda, • Mali veya duygusal nedenlerle ya da ailenin refah düzeyini korumak için gebeliği sonlandırma yolunu seçerler. Neden küretaj isteniyor? • Bebek istendiği cinsiyette olmadığı zaman bu yola başvuranlar çıkmaktadır. Bu seçenek cinsiyet ayrımcılığına hizmet ettiği için ahlaken ve tıp etiği açısından onaylanmaz. TÜRKİYE’DE • Ülkemizde 2827 sayılı 24.05.1983 tarihli “Nüfus Planlaması Hakkında Kanun”un 5. maddesi “Gebeliğin 10. haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliyesi” yapılabileceğini öngörmüştür. Ayrıca “Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük” 2. Bölüm de (Resmi Gazete, 18.12.1983 / No. 18255) konuya ilişkin düzenlemeleri içermektedir. TÜRKİYE’DE • Gebeliğin 10. haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca ANNENİN RIZASI, BABANIN İZNİ GEREKİYOR Üremeye Yardımcı Teknikler ve Etik • Kısırlığa karşı tıp teknolojilerinin açtığı yol, çocuk sahibi olmak isteyenlere yeni olanaklar sunmakla beraber, bu yöntemlerle ilgili çeşitli etik tartışmaları da beraberinde getirmiştir. in vitro fertilizasyon ve embriyo transferi (IVF-ET) • Günümüzde yapay döllenme teknikleri çok çeşitli olmakla birlikte ortak özellikleri döllenmenin doğal yöntemden farklı olarak, anne bedenin dışında in vitro koşullarda gerçekleşmesidir. Bu yapay döllenme çeşitleri içinde in vitro fertilizasyon ve embriyo transferi (IVF-ET) en yaygınıdır. İlk in vitro fertilizasyon • IVF-ET 1978 yılında İngiltere’de Loise Brown için ilk kez başarıyla uygulandı. • Bu yeni tıp teknolojilerinin çocuklara veya anne babaya zarar verip vermeyeceği; insanların üreme, aile, ana babalık kavramlarını algılayışı ve anlayışında yol açtığı değişiklikler sorgulanmaya başlandı. Loise Brown annesinin kucağında Etik Kurulların Kararı: Kabul edilebilir • Çeşitli ülkelerde bu konuyu incelemek üzere toplanan etik kurullar, işlemin doğal yöntemlerden farklı olarak, infertil çiftlere çocuk sahibi olma imkânı vermesi yönünden etik açıdan kabul edilebilir olduğu fikri benimsenmiştir. Başka sorun; kiralık, taşıyıcı anne • 1990’larda ise bu alandaki gelişmeler, annenin bir başka kadını kiralık anne olarak kullanarak, taşıyıcı annenin kendi genetik ürünü olmayan bebeği dünyaya getirmesini mümkün kılmıştır. Başka sorun; sperm bankaları ve sperm donörleri • Daha da ileri gidilerek sperm bankalarının kurulabilmesi ile sperm donörleri ortaya çıkmış, in vitro olarak döllenen embriyoların dondurularak depolanabilmesi, yıllar sonra kendi genetik ebeveyni olan ya da olmayan çiftler için kullanılabilmesi, dondurulmuş embriyoların “imha” edilebilmesi, klonlama yöntemleri ile başlangıçtaki etik kabullerin dışına çıkılmıştır. Vericilerin hakları • Ayrıca anne ve babadan başka, üçüncü ve dördüncü tarafların, örneğin taşıyıcı annelerin, sperm vericilerin hakları söz konusu olmuştur. Aile kavramını tehdit ediyor • Gamet vericilerin ve taşıyıcı annelerin, anne baba ve çocuktan oluşan çekirdek aile kavramını ve örgüsünü tehdit eden konumu da eleştirilmektedir. Çocuk açısından gerçek anne babanın hangisi kabul edileceği sorusuna cevabın belirsizliği geleneksel çekirdek aile kavramının dışında yeni tanımlamalara gidilmesine neden olmaktadır. Heteroseksüel, homoseksüel…. • Geleneksel anlamda çekirdek aile kavramının da dışına çıkılarak evlenmemiş heteroseksüel veya homoseksüel çiftlerin ya da bekâr kadın veya erkeklerin çocuk sahibi olabilmeleri gerçeği ortaya çıkmıştır. Tüm bunlar etik açısından derin tartışmalara yol açmıştır. Lezbiyenler • Bu tür ailelerde yetişen çocukların toplumsal kabul yönünden sorun yaşayabilecekleri öngörülmektedir. • Buna ek olarak bazı ülkelerde yasal kabul edilen homoseksüel veya lezbiyen evliliklerde, bu yöntemle çocuk sahibi olunduğunda, geleneksel çekirdek aile kavramının yerle bir edildiği belirtilmektedir. Aile ortamı gerekir, bunun dışına çıkılmamalı • İngiltere’de yapay yöntemlerle üreme yollarını ele alan Warnock Raporu (1984), şu ifadeyle sonuçlanır: “Çocuğun çıkarları; sevecen, istikrarlı, heteroseksüel bir aile ortamında yetişmeyi gerektirir; bunun dışında koşulları bilerek zorlamak ahlaka uygun değildir”. Para karşılığı taşıyıcı anne • Yeni üreme teknikleri konusunda tıp etiğinin dikkat çektiği bir başka yön de bu olanakların insan varlığını metalaştırma tehlikesi taşımasıdır. Taşıyıcı annelere veya gamet bağışçılarına büyük paralar ödenmesinin, doğacak çocuğu ticari bir meta haline getirmesi olasılığı ahlaka aykırı bulunmaktadır. Yapılacak ödemenin sadece tıbbi masrafları v.b. karşılayacak ölçüde kalması, bu işlemde gönüllülüğün esas olması önemle vurgulamaktadır. Tıbbi Hizmetlere Erişim ve Adalet • Üremeye yardımcı tıp tekniklerine yapılan bir başka eleştiri de adalet ve eşitlik ölçütleri yönündendir. Bu tıbbi teknikler maliyetli ve pahalı oldukları için devletlerin herkese eşit ölçüde bu tıbbi hizmetleri ücretsiz sunması günümüzde olanaksızdır. Tıbbi Hizmetlere Erişim ve Adalet • Bu nedenle gelir düzeyi yeterli olan sınırlı bir kesimin üremeye yardımcı tıbbi tekniklerden yararlanabilmeleri söz konusudur. Bu durumun toplumda zengin ile yoksul arasında ayrımı daha da keskinleştireceği, toplumsal sınıflar arasında ayrılıkları arttıracağı ve adalet duygusunu örseleyeceğine işaret edilmektedir. Yardımcı üreme teknikleri ile ilgili DİNİ GÖRÜŞLER • Katolik kilisesinin doğal yolun dışında yapay biçimde üreme tekniklerini kabul edilemez bulduğu belirtilmektedir. • Lüteryen, Anglikan, Musevi, Doğu Ortodoks, İslami öğretiler Tanrı’nın üremeyi teşvik ettiği düşüncesinden hareket ederek, yardımcı üreme tekniklerine sıcak bakmaktadır. İslam bilginlerinin görüşü • İslam bilginleri, normal yoldan çocuk sahibi olamayan, aile birliği içindeki nikâhlı eşlerin, kocanın spermi ile karısının yumurtasının veya bu eşlerden temin edilen materyallerin, ya klâsik yöntemle yumurta ve spermler bir araya getirilerek ya da mikroenjeksiyon yöntemiyle, laboratuarda döllendirilerek elde edilen embriyonun kadının rahmine yerleştirilmesi suretiyle çocuk sahibi olmalarını olumlu karşılamaktadır. ÇOCUKLAR YÖNÜNDEN SORUNLAR • Bazı yazarlar bu çocukların doğal değil de yapay üreme ile doğduklarını öğrenince, toplumsal yönden damgalanma ya da ayrımcılığa uğrayabileceklerini, özellikle taşıyıcı annelikle dünyaya gelmiş olanların biyolojik anne farklılığı nedeniyle daha sancılı bir süreç yaşayabileceklerini ifade etmektedirler. TÜRKİYE’DE DURUM • Ülkemizde tıp teknolojisinde yapay döllenme yöntemleri uygulamalarını kanunen düzenleyen metin, “In Vitro Fertilizasyon ve Embriyo Transferi Yönetmeliği” (1987) ‘dir. Kısaca değerlendirildiğinde sadece resmi olarak evli infertil çiftler, başka bir yöntemle tedavi edilemiyorlarsa yapay döllenme yöntemine başvurabilir. TÜRKİYE’DE DURUM • Ülkemizde sperm ve yumurta (oosit) alınması, depolanması, saklanması, satılması yasaktır. • Üç yılı geçmemek şartıyla eşlerin rızası alınarak embriyo dondurulabilir. Saklama, dondurma, imha işlemleri için eşlerin yazılı izin belgesi şarttır. Yaşamın sonu ile ilgili etik sorunlar • Sürekli gelişen tıp teknolojisi yaşamın uzatılmasına imkân sağlamaktadır. Bu imkanların kullanımı, yapısı ve sınırları tıp etiği yönünden sorgulanmaktadır. Çünkü terminal dönem hastaların, ağır anomalili yenidoğanların, ölmek üzere olan hastaların yaşamlarının girişimsel tedavilerle yapay olarak uzatılması, ölümünün ertelenmesi tıp etiği açısından sorgulanmaktadır. Yaşamın sonu ile ilgili etik sorunlar • Kişinin içinde bulunduğu tıbbi durum nedeniyle yaşamını sürdüremediği hallerde devreye giren ve onun yaşamını yapay olarak sürdürmesini sağlayan, ölümünü erteleyen sistem ve cihazlara ve uygulamalara yaşam destek sistemleri denir. Yaşamın sonu ile ilgili etik sorunlar • Bunlar arasında yapay solunum cihazları, vücut dışı kan dolaşımı pompaları, diyaliz aygıtları, canlandırma, tüple besleme v.d. sayılabilir. Tüm bu sistem ve imkânların sağlık hizmetine girmesi, yaşamın sonu, ölüm, yaşam tanımlarını etkilemiş ve sorgulanmaya başlanmıştır. Yaşamın sonu ile ilgili etik sorunlar • Yüzyıllardır ölüm solunumun ve kalbin durması olarak tanımlanıyordu. Bugün kabul edilen tanım beyin ölümüdür . Beyin ölümü, beynin elektriksel potansiyelinin izoelektrik hatta düşmesi demektir. Beyin dokusu oksijensizliğe çok duyarlı olduğu için bu hasar geri dönüşsüzdür. Yaşamın sonu ile ilgili etik sorunlar • Bitkisel yaşam durumunda beynin yalnızca kortikal bölümü hasar görmüştür. Hasta düşük düzeyde yaşam desteğiyle uzun yıllar yaşamını bu durumda sürdürebilir. Vücut dengelerini sağlayan, solunum ve dolaşım gibi istem dışı çalışan sistemleri düzenleyen beyin sapının ölümünde ise yoğun bir yaşam desteği gerekir. Yaşamın sonu ile ilgili etik sorunlar • Günümüzde kabul gören ölçüt tüm beyin ölümünün gerçekleşmesinden sonra hastanın öteki sistemlerini destek cihazları ile bir süre canlı tutmak mümkün olsa da, hasta yeniden bilincini kazanamayacaktır ve eldeki olanaklar yaşamı sürdürmeye yetmeyecektir. • BİLİM VE TEKNOLOJİDEKİ HER İLERLEME BERABERİNDE AHLAK, ETİK SORUNLARI DA GETİRMEKTEDİR. Hasta hayata dönemeyecekse! • Özellikle Birleşik Devletlerde hayata dönmesi mümkün olmayan hastalardan yaşama destek veren aletlerin çekilmesi konusunda etik olarak tartışılıyor. Bazı vakalar mahkemelere intikal ediyor. Vaka 1 • Vaka; Birleşik Devletlerde: Hekim bilinci kapalı hastayı komada kaldığı süre içinde besledi. Daha sonra akrabalarının isteğine uyarak solunum aygıtını çekti. Hekim cinayet suçlaması ile mahkemeye verildi. Vaka 2 • Vaka; Birleşik Devletlerde, Teksas’ta: Hasta uzun süredir bilinçsizdi. Hekimler hastanın bakım ve beslenmesinde ısrarlıydılar. Hastanın oğlu, yaşam desteklerinin çekilmesi için mahkemeye başvurmuştur. ÖTANAZİ • Bu ve bunlara benzer sayısız vaka “ötanazi” sorununu gündeme getirmiştir. • Yunanca; “EU” iyi, güzel, “THANATOS” ölüm anlamına gelmektedir. Eski Yunanda hastalar ve sakatlar ölüme terk ediliyordu. Fakat Hipokrat “hastama istese de öldürücü ilaç vermeyeceğim, telkinde bulunmayacağım” der. Hipokrat’tan günümüze kadar insanın rahat ölümü sorunu hep tartışıldı. • Fransız Akademisi şu görüşü belirtti. “ Tıp kesin olarak iyi olamaz diyemez. Böyle bir karara varsa bile hekim ıztırabı dindirmek amacıyla ölümü çabuklaştırırsa yaşam ve ölüm üzerinde bir çeşit baskı kurmuş olur ki hekimin yüzyıllardan beri devam eden gerçek rolüne yani tedavi etmek amacına aykırıdır”. ÖTANAZİ • Ötanazi eylemli, eylemsiz, gönüllü, gönülsüz olarak sınıflandırılmaktadır. • Ne yazık ki; bazı ülkelerin yasaları eylemli ötanaziye izin vermektedir. ÖTANAZİ • Bazı Batı ülkelerinde özellikle bakıcıların tıbbın geleneğini hiçe sayarak hastanın bilgi ve ilgisi dışında eylemli olarak ötanazi yaptıkları basında yer almaktadır. TÜRKİYE’DE • Hukuka göre: Hastanın isteği üzerine olsa bile Türk Ceza Kanunu’na göre (Madde 448) ötanazi kasten adam öldürme suçudur. TÜRKİYE’DE • Deontoloji Tüzüğü 13/3: • “Tabip veya diş tabibi, teşhis veya korunmak gayesi olmaksızın hastanın arzusuna uyarak veya diğer sebeplerle akli veya bedeni mukavemeti (direnci) azaltacak her hangi bir şey yapamaz”. TÜRKİYE’DE • Deontoloji Tüzüğü Madde 14/1: • “Tabip veya diş tabibi hastanın vaziyetinin icap ettirdiği sıhhi ihtimamı gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak ve sıhhatini korumak mümkün olmadığı takdirde dahi ıztırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmakla mükelleftir”. DÜNYA TABİPLER BİRLİĞİ BİLDİRGELERİNDEN BAZILARI • • • • Helsinki Bildirgesi Aile Planlamasına İlişkin Duyuru Sidney Bildirgesi (Ölüme ilişkin) Bilgisayarların Tıpta Kullanımı duyurusu DÜNYA TABİPLER BİRLİĞİ BİLDİRGELERİNDEN BAZILARI • Lizbon Bildirgesi • Canlı Organların Ticaretine ilişkin Duyuru • Spor Hekimliği ile İlgili Bildirge • Aile Planlaması ve Doğum Kontrol Hakkı Kararı DÜNYA TABİPLER BİRLİĞİ BİLDİRGELERİNDEN BAZILARI • Genetik Kopyalama Kararı • Genetik danışma Bildirgesi • Biyomedikal Araştırmalarda hayvan Kullanımı • Kadının Doğum Kontrol Hakkı • Dünya Mülteci Problemi Konusunda Bildirge • Türkiye “Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi” toplantılarına delege göndererek (Prof. Dr. Yaman Örs, daha sonra Prof. Dr. Ergun Özsunay) katılmış ve organ nakli konusunda çekince koyarak sözleşmeyi imzalamıştır. • Ahlak bir anlamda yaşama kurallarıdır. Tek bir hata bir ömrü alt üst edebilir. Her kuralın yazılı olması gerekmez, akla, muhakemeye ve duygulara dayanan ahlak sistemi geliştirmelidir. Böylece erdemli olunur. Doğa nasıl kendini mükemmele götürüyorsa insan da erdemli olmaya doğru koşmalıdır. • Akil Muhtar Özden