Bilim İnsanları Derneğinden Kamuoyuna Duyuru* Bizler… Devleti; vatan toprakları üzerinde ortak yaşama iradesi gösteren insanların vücut verdiği, insanların mal ve can emniyeti ile vatan topraklarının güvenliği, adaleti, huzuru ve sosyal düzeni sağlamak görevi olan; bu görevlerini yaparken kudretli olması gereken, kudretli yanı kadar müşfik özelliği de olabilen bir organizasyon olarak biliriz. Bizler… Ülke içinde meşru güç kaynağı, ülke dışında ise bağımsız olmayı ifade eden “egemenlik” unsuru olmadan devletin de olamayacağını, aynı zamanda bu egemenliğin bir kişiye-aileye, bir gruba-etnik unsura veya bir cemaate değil millete ait olması gerektiğini de biliriz. Bizler… Devleti; her şeye müdahale eden, bireyi kısıtlayan, mutlak güç ve yetkilere sahip “tiran devlet” olarak değil, asli görevi toplumda hakemlik yapmak olan “çoğulcu devlet” ve insanı merkeze alan “demokratik devlet” olarak biliriz. Bizler… Devletin olmadığı yerde, halk vicdanının ortak sesinin çık(a)mayacağını, kanunların işlemeyeceğini, insan hak ve özgürlüklerinin, barışın, huzurun da olamayacağını biliriz. Bizler aynı zamanda... Günümüzde ülkelerin gelişmişliğinin, toplumun refah ve mutluluğunun; bilim ve teknolojide kat ettikleri mesafe ile ölçüldüğünü, bunun da öncelikle gören, duyan ve seven, insan olmanın onurunu ve sorumluluğunu taşıyan, yurttaşlık bilincine sahip eğitimli bireylerin varlığına dayalı olduğunu biliriz. Bizler aynı zamanda... Bu kaynaklarının oluşturulmasında baş aktörün, herkesten önce aydınlar ve bilim insanları olduğunu ve bunların da yetişme ve yetiştirilme şartlarının kolay olmadığını biliriz. Bizler aynı zamanda... Geçmişte bilim ve eğitim alanındaki mevzuat ve anlayışların; bilimsel endişelere ve ülkemizi mutlu bir geleceğe taşıyacak gençleri iyi bir şekilde yetiştirmeye matuf olmaktan öte, keyfi uygulamalar şeklinde olduğunu da biliriz. Bizler aynı zamanda… “Ordu Göreve” pankartlarıyla ülkeyi antidemokratik düzenlere sürüklemek isteyen akademisyenleri, rektörleri, üniversiteleri de biliriz. Bizler aynı zamanda... Akademisyenlerin entelektüel bilinç, bilimsel namus ve etik ilkeleri ile insanlığın evrensel değerlerini içselleştirmiş, vizyonu ve misyonu olan liyakat sahibi insanlar olması gerektiğini; asıl işlerinin gençlere özgür, yetkin ve sorumlu bir kişilikle birlikte meslek kazandırmak, araştırmalar yaparak topluma yeni bilgiler, imkânlar sunmak, barışa dayalı sosyal bir düzen oluşturmak ve insanların-toplumların karşılıklı güven içerisinde yaşamasına yardımcı olmak üzere siyasetçilere ve ilgili kurumlara yol göstermek olduğunu biliriz. Bizler aynı zamanda… Akademisyenler bütün bu sorumluluklarını yerine getirirken kurumsal özerkliğe, kişisel olarak da düşüncelerini açıklama ve yayma hakkına sahip olmaları gerektiğini de biliriz. Sonuçta bizler... Devleti ulu bir çınar; âlimi, akademisyeni, bilim insanını da bu çınara can suyu veren hayati kaynak olarak görürüz (Osmanlının kuruluşundaki Osman Bey-Edebali misali). Sonuçta bizler… Devletin insan için olduğunu, varlığının da insanı yaşatmak, korumak, geliştirmek için gerekenleri yapmak şeklinde tezahür ettiğini biliriz. Sonuçta bizler… Devlet-hükümet ve üniversite arasındaki ilişkinin; herkesin sınırlarını ve sorumluluklarını bilmesi şeklinde olması gerektiğini de biliriz. Ama bizler… İş sokaklarda hendek kazılıp bağımsız bölgeler ilan edildiğinde, hastaneler, okullar ve ibadethaneler yakıldığında, kör hedefler bombalandığında, insanlar katledildiğinde, devlet otoritesi ortadan kaldırılmak istendiğinde; kısaca değerlerimize önemli saldırılar olup ülkemizi bölme faaliyetleri açıkça ortaya çıktığında, her zaman olmamız gereken yerden bilim insanı vakarımızla sesleniriz: 1. Yaşama, özgürlükler ile güvenlik hakkı başta olmak üzere, anayasa ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan tüm hak ve özgürlüklerin kesinlikle yanında ve takipçisiyiz. 2. Sokaklara hendek kazarak, bomba tuzaklayarak bağımsız bölgeler ilan etmek bir hak olmadığı gibi suçtur. Sosyal düzeni korumakla görevli olan devlete silahla karşılık vermek, ambulansları, itfaiyeleri engellemek, hastaneleri, okulları, ibadethaneleri yakarak, insanların tedavi olma-yaşama-eğitim ve ibadet haklarını engellemek demokratik hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilemez. 3. Silah ve bomba yığınağı yapmak, kamyonlarca patlayıcıyla binalara saldırmak, üç yaşındaki bebekleri öldürmek, çözüm sürecini kötüye kullanarak şehirleri savaş cephesi haline getirmek, toprak altına patlayıcı tuzaklamaya devletin asla müsaade etmemesi gereken uygulamalardır. 4. Kalıcı bir barış için çözüm yollarının aranması, Kürt vatandaşlarımızın hak ve özgürlükler bağlamındaki taleplerine dair bir yol haritası oluşturulması rasyonel aklın gereğidir. 5. Devlet vatandaşlarına asla şiddet uygulamamalıdır. Ancak her türlü şiddeti uygulayan teröristlere nasıl davranılması gerektiği tüm dünyada yaygın uygulamaları olan, bilinen bir durumdur. 6. Bu konularda alabildiğine sorumsuz davranarak, terör örgütünden yana açıklama yapan akademisyenlerin gözaltına alınması doğru değildir ve soruna çözüm getirmeyecektir. 7. “Gelin barikatları yıkalım, hendekleri kapatalım, silahın adını bile anmayalım, fikrimizi açıkça ifade edelim, sözümüzü kesmeye kalkışanlara ‘âlimleri susturulmuş bir millet öksüz kalmış çocuk gibidir’ hatırlatması yapalım. Bilim üretelim, insanlık değerlerine değer katalım, gençlere iyi bir gelecek, ülkeye yeni ufuklar açalım, siyasetçilere yol gösterelim. Yüzyıllardır birlikte yaşamış, aynı cephede bu topraklar için savaşmış insanlar olarak ülkemiz için çalışalım ve hep birlikte müreffeh bir Türkiye’de barış içinde, huzur içinde, kardeşçe yaşayalım.” Kamuoyuna saygıyla duyurulur.