ÜNİTE 8 YÖNETİM Genel olarak örgütler ve özelde de bir örgüt türü olarak işletmeler insanların hayatlarını doğumdan ölüme kadar geçen süreç içerisinde etkilemektedir. Bu geniş etkileme alanından hareketle içinde bulunduğumuz dünyayı örgütlerden oluşmuş bir örümcek ağına ya da örgüt tellerinden dokunmuş bir kumaşa benzetmek mümkündür. Örgütler yaşamın o derece içerisindedir ki çoğu zaman varlıklarının farkına varma ihtiyacı bile duymayız. Yönetimin altı çizili bu öneminden hareketle bu bölümde yönetim olgusu ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır. Öncelikle yönetim kavramı tanımlanarak, yönetsel kademe ya da düzeyler açıklanacak, yönetim faaliyetinin boyutları ele alınacak ve yönetim türlerine değinilecektir. Sonra yönetimin tarihsel gelişimi ele alınarak yönetimle ilgili önemli teori ve yaklaşımlardan söz edilecek ve yönetimin fonksiyonları kısaca açıklanacaktır. YÖNETİM KAVRAMI İnsanın sosyal bir varlık olarak dünya arenasında yerini ilk günden beri yönetim kavramının çok farklı tanımları yapılmıştır. Bu tanımlardan birinde yönetim, insanlar ve diğer kaynaklar aracılığı ile örgütsel amaçlara ulaşma süreci olarak tanımlanmıştır. Belirli amaçları gerçekleştirmek için oluşturulan örgütler ve bu örgütlerin yönetimi olayın iki farklı ama birbirini tamamlayıcı boyutunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki her örgütsel yapılanma yönetim olgusunu, yönetim olgusu da bir tür örgütsel yapılanmayı beraberinde getirmektedir. İnsanların ihtiyaç duydukları mal ve hizmetleri üreterek bu faaliyet sonucunda bir gelir elde etmeyi amaçlayan işletmelerde çalışanları motive etmek, hedefe odaklanarak etkili ve verimli bir şekilde iş yapmaya sevk etmek yönetimin görevidir. Ayrıca bugünün çalkantılı çevresel koşullarında işletme için uzun vadeli hedefler oluşturarak işletmeyi bu hedeflere taşımak da yine yönetimin sorumluluğudur. Yönetim kavramı bazen bir süreç olarak ifade edilmekte, bazen ise bu süreci yöneten kişi veya organlardan oluşan bir yapı olarak anlaşılmaktadır. Süreç olarak yönetim; planlama, örgütleme, yön verme ve kontrol etme gibi işlevler aracılığı ile işletme amaçlarına etkili ve verimli bir şekilde ulaşmayı sağlamak şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımda altı çizili noktalar; işletme amaçlarının temel yönelim konusu olması (amaç odaklılık), bunu gerçekleştirmek için başkaları aracılığı ile iş yapılması, bu süreç içerisinde planlama, örgütleme, yön verme, kontrol gibi işlev ya da fonksiyonların kullanılması ve bu süreç boyunca etkili ve verimli olmanın amaçlanmasıdır. Bir yapı olarak yönetim ise tüm bu süreci yöneten işletme yöneticilerine işaret etmektedir. YÖNETİM TÜRLERİ Yönetime yön veren güçler açısından yönetim olgusu değerlendirildiğinde üç farklı yönetim türünden bahsetmek mümkündür: Ailesel yönetim, siyasal yönetim ve profesyonel yönetim. İşletme yönetiminde sahiplik, temel karar organlarına giriş ve hiyerarşik yapının şekillenmesinde belirleyici olan bir ailenin mensubu olmak ise ailesel yönetimden söz edilmektedir. İşletmecilik büyük ölçüde aile işletmeciliği şeklinde başladığı için bu yönetim türüne işletmeciliğin başlangıç döneminde sıkça rastlamak mümkündür. Bu yönetim türünün en önemli mantığı, işletmenin üst yönetiminin belirli aile mensuplarına ya da akrabalara ait olmasıdır. İşletme yönetiminde belirleyici olan siyasal eğilim ve ilişkiler olduğunda ise ortaya siyasal yönetim çıkmaktadır. Bu yönetim türünün en önemli özelliği bireylerin siyasal düşünce ve amaçlarının onların işletmede ne ölçüde söz sahibi olacakları noktasında belirleyici olmasıdır. İşletme yönetiminde söz sahibi olmanın ve hiyerarşik yapının içinde yükselmenin belirleyici faktörünün bir aile mensubu olmak ya da belli bir siyasal görüşe sahip olmak değil uzmanlık, bilgi ve beceri olduğunda ise gündeme profesyonel yönetim gelmektedir. Bu bakış açısı ile yönetim bir iş ve meslek olarak görülmektedir. YÖNETSEL HİYERARŞİ Biçimsel bir yapılanma şekli olarak örgütler, özellikle karar alma otoritesinin nasıl dağıtıldığını açıklayan bir tür hiyerarşik örgütlenme içerir. Bu örgütsel hiyerarşinin tamamında yöneticiler farklı seviyelerde yer alırlar. Küçük bir işletmede muhtemelen yalnızca bir yönetim kademesi söz konusu iken büyük bir işletmede çeşitli yönetsel kademeler mevcuttur. Bu insanların hepsi yönetici sıfatını taşımaktadır çünkü örgütsel amaçlara ulaşmak için insan kaynağını ve diğer kaynakları bir araya getirmektedirler. Ancak bu insanların yaptıkları işler farklıdır. Bunun sebebi ise hepsinin farklı örgütsel kademelerde yer almasıdır. İşletme yönetiminde üç ayrı yönetsel kademe ya da yönetici türünden söz edilebilir: Üst düzey yöneticiler, orta düzey yöneticiler ve alt düzey yöneticiler. Üst Düzey Yöneticiler Orta Düzey Yöneticiler Alt Düzey Yöneticiler Çalışanlar Üst Düzey Yöneticiler Üst düzey yöneticiler bir işletmenin hiyerarşik yapılanması içerisinde en üst noktada bulunan ve bir bütün olarak tüm işletmeden sorumlu olan kişilerdir. Bu seviyedeki yöneticiler işletmenin stratejik yönünü belirler. Tepe yöneticisi (CEO), başkan ve başkan yardımcısı gibi ünvanlara sahip olan işletmenin en üst kademesindeki bu kişiler stratejik planlama yaparak, hangi endüstride yatırım yapılacağı, pazar payının nasıl elde edileceği ve faaliyetler sonucu oluşan kârın nasıl değerlendirileceği gibi uzun vadeli soru ve sorunlara çözüm üretmeye çalışırlar. Orta Düzey Yöneticiler Orta düzey yöneticiler, örgütsel hiyerarşi içerisinde orta seviyede yer alırlar ve iş gruplarından ve bölümlerden sorumludurlar. Bu yöneticiler, üst yönetimin belirlediği amaç ve stratejilerle uyumlu amaçlar oluşturmak ve bu amaçlara ulaşmak için alt bölümlerin stratejilerini planlamak ve uygulamakla görevlidirler. Bir başka ifade ile bu seviyedeki yöneticiler, alt düzey yöneticilerin ya da alt iş gruplarının yönetilmesi işini gerçekleştirmektedirler. Bölüm başkanı, ürün yöneticisi ya da pazarlama yöneticisi gibi ünvanlara sahip olan bu yöneticiler, bir noktada işletmenin genel stratejik planlarının uygulamaya geçirilmesi sürecini yönetirler. Alt Düzey Yöneticiler Alt düzey yöneticiler, yönetsel bir ünvana sahip olmayan, çalışanların performansına yön veren ve işletmenin faaliyet konusunu oluşturan mal ya da hizmetlerin üretiminden doğrudan sorumlu olan yöneticilerdir. Üretim sorumlusu, atölye şefi, büro yöneticisi gibi ünvanlara sahip bu kişilerin temel yükümlülüğü işletmenin ürettiği ürün ya da hizmetin üretilmesi sürecinde doğrudan yer alan çalışanların performanslarının yönetilmesidir. YÖNETİMİN İŞLEVLERİ Yönetimin bir süreç olarak ifade edilmesi, bu süreç bağlamında bir takım adımların ya da yönetimin işlevlerinin varlığına işaret etmektedir. İşletme içerisinde konumu ve bölümü ne olursa olsun tüm yöneticiler, örgütsel amaçların gerçekleşmesini sağlamak amacıyla bu işlevlerden yararlanırlar. Yönetimin işlevlerine ilişkin farklı sınıflamalar olmakla birlikte, en temel şekliyle yönetimin dört işlevinin olduğu söylenebilir: Planlama, örgütleme ya da organize etme, yöneltme ya da yön verme ve kontrol etme. Dairesel bir faaliyet olarak ortaya çıkan yönetim, planlama ile başlayacak, kontrol sonucu ortaya çıkan durumdan hareketle yapılacak yeni bir planla devam edecektir. Bu anlamda yönetim süreci asla bitmeyen bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Planlama Planlama, amaçların oluşturulması ve izlenecek yolun belirlenmesi, kural ve usullerin tespiti, hem işletme hem de çalışanlar için planların geliştirilmesi ve geleceğin işletme için neler getireceğinin tahmin edilip yansıtılması sürecidir. İşletmeler, belirli amaçları gerçekleştirmek için var olduğuna göre birilerinin bu amaçları ve bunlara ulaşma yollarını belirlemesi gerekmektedir. Planlamanın tanımından da anlaşılabileceği gibi yöneticiler planlamayı üç sebepten dolayı gerçekleştirirler: İşletmenin gelecekteki genel yönünü tespit etmek (kârı ya da pazar payını artırmak gibi), İşletme amaçlarını gerçekleştirebilmek için hangi kaynakların gerekli olduğunu belirlemek ve bunları yönlendirmek, İşletme amaçlarına ulaşmak için hangi işlerin yapılması gerektiğine karar vermek. Örgütsel hiyerarşinin her düzeyindeki yöneticiler planlamaya önem vermelidir. Üst yönetim, genel amaç ve stratejileri belirlerken, hiyerarşik yapılanmanın daha alt kademelerinde yer alan yöneticiler ise bölümleri, takımları ya da iş grupları için, genel örgütsel amaç ve stratejilere uygun, operasyonel planlar yapmak durumundadır. Yönetim sürecinin ilk adımı olan planlama, bir açıdan sürecin en önemli adımı olarak ifade edilebilir. Çünkü bu aşamada yapılan bir hata ya da yanlışlığı sonraki aşamalarda düzeltmek mümkün değildir. Örgütleme Örgütleme; çalışanların, yönetimin planlarını ve işletmenin amaçlarını gerçekleştirmelerini mümkün kılacak ilişki yapısının ortaya konma sürecidir. Bir başka ifade ile örgütleme, yapılacak işlerin ve bu işleri kimin nasıl yapacağının belirlenmesi anlamını taşımaktadır. Örgütleme işlevi, pozisyonlar ve bölümler oluşturarak bir yapısal bütün oluşturma işidir. Böylelikle karar alma otoritesinin ne şekilde kullanılacağı, işlerin neler olduğu, işleri kimin gerçekleştireceği, ne şekilde gruplandırılacağı ve kimin kime karşı sorumlu olacağı gibi sorular cevaplanmış olacaktır. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde örgütleme işlevi şu adımları içermektedir: Yapılacak görev, iş ve faaliyetlerin belirlenmesi, Bu işleri yapacak kişilerin seçilmesi, İşlerin birbirleriyle ilişkilendirilerek bölümlerin oluşturulması, Otorite, karar alma gücünün ve bilgi akışının ya da iletişim mekanizmasının işletme içerisinde dağılımının belirlenmesi, Çalışanların yapacakları işlerin eşgüdümünün sağlanması. Yöneltme Yöneltme, çalışanların örgütsel amaçları başarma yolunda motive edilebilmesi için etki olgusundan yararlanılmasıdır. Her işletme içerisinde çalışanlar mevcuttur ve yöneticilerin en önemli mücadele alanlarından birisi, çalışanların eylemlerinin örgütsel amaçlar doğrultusunda yönlendirilmesidir. Yöneltme işlevi paylaşılan bir kültür ve değerler bütünü oluşturma, işletme bütününde amaçları çalışanlara aktarma, kabul ettirme ve çalışanlara yüksek performans ortaya koyma isteğini aşılama anlamına gelmektedir. Bugünün dinamik ve değişken koşullarında ayrıca geleceği öngörüp tasarlayabilmek ve bu öngörüyü gerçekleştirme hedefi doğrultusunda çalışanları güçlendirmek de etkili yön verme için gerekli diğer önemli noktalardır. Kontrol İşletme amaçları oluşturulup, planlar formüle edilip, yapısal düzenlemeler gerçekleştirilip, çalışanlar işe alınıp, yerleştirilip motive edildikten sonra da işletme içerisinde yanlış giden bir şeyler olabilmektedir. Bu nedenle yönetimin bir başka işlevi, işletme performansı ile stratejik ve operasyonel planların gerçekleşme derecesinin izlenmesidir. Kontrol, planlanan ile uygulamada gerçekleşen arasındaki sapmanın belirlenmesidir. Kontrol işlevinde ölçüt olarak iki olgu öne çıkmaktadır: İşletmenin planları ve gerçek performansı. Bu ise bir kere daha planlamanın en önemli işlev olduğunu hatırlatmaktadır. Planlama işlevini etkili bir şekilde gerçekleştirip, uygun planlar ortaya koyamayan ya da zayıf planlama gerçekleştiren işletmelerin kontrol işlevini de doğru bir şekilde yapabilmeleri mümkün olmayacaktır. Güçlendirme uygulamalarının artışı ve çalışanlara güvenin gittikçe daha fazla vurgulanması, işletmelerin, kurum içerisinde yukarıdan aşağıya doğru kontrol mekanizmasına daha az önem atfedip çalışanların eğitim ve geliştirme olanaklarını artırmaya daha fazla yer ayırmalarına sebep olmaktadır. YÖNETSEL BECERİLER Yukarıda ifade ettiğimiz yönetim işlevlerini başarılı bir şekilde yerine getirebilmek için yöneticiler bir beceri setine ya da karışımına ihtiyaç duyarlar. Beceri kelimesi, bir şeyi maharetle ya da ustalıkla yapma yeteneğini ifade etmektedir. İşletmeler yöneticilerini seçerken ya da değerlerken üç tür beceriyi ölçüt olarak kullanırlar. Şekil 8.2.’de farklı yönetsel seviyelere göre gereklilik dağılımları verilen bu beceri türleri; teknik beceri, beşeri beceri ve kavramsal beceri şeklindedir. Teknik Beceriler Uzmanlaşılmış bir alanda bilgi, yetenek ve deneyime sahip olunması ve bu bilginin uygulamaya yansıtılması ile teknik beceriler ortaya çıkmaktadır. Teknik beceriler, yöneticilerin belirli bir konu ya da alanda söz konusu araç, teknik, usul ya da işlemlere ilişkin bilgilerini uygulamaya geçirmelerini sağlar. Teknik beceriler özellikle alt düzey yöneticiler için son derece önemlidir. Çünkü alt düzey yöneticiler, işletmenin ürün ya da hizmetini doğrudan üretmekle görevli çalışanlara en yakın çalışan yönetici grubudur. Beşeri Beceriler Beşeri beceriler, diğer çalışanlar ile birlikte çalışabilme yeteneğini ortaya koyan becerilerdir. Beşeri becerisi yüksek yöneticiler; takım çalışmasına yatkındırlar, diğer çalışanları duygu ve fikirlerini açıklamaya teşvik ederler, onların düşünce ve ihtiyaçlarına duyarlıdırlar, iyi bir dinleyici ve iletişim uzmanıdırlar. İşletme içerisinde yöneticiler grup dinamiklerini yönetmek, işbirliğini teşvik etmek, yaygınlaştırmak ve çatışmaları çözmek zorundadır. Bu doğrultuda beşeri beceriler, örgütsel hiyerarşik yapının her aşamasında önemli olmakla birlikte, özellikle orta düzey yöneticiler için daha gereklidir. Orta düzey yöneticiler sorumlu oldukları iş grubu dışındaki çalışan ya da yöneticilerle etkileşimde bulunduklarında da orta düzey yöneticiler bir tür irtibat yetkilisi konumundadır. Bu bağlamda da, iş grubunun ihtiyaçlarına ve karşılaştığı sorunlara ilişkin etkin iletişimde bulunmak ve iş grubunun ihtiyaç duyduğu bilgiyi, işletmenin diğer bölümlerinden elde ederek gruba aktarmak durumundadırlar. Kavramsal Beceriler Kavramsal beceri, işletmeyi bir bütün olarak görebilmeyi ve sistemin parçaları arasındaki ilişkiyi anlayabilmeyi sağlayan bilişsel yeteneği ifade etmektedir. Kavramsal beceriler, yöneticilerin işletme içinden ve dışından akan kapsamlı bilgi tabanını işlemelerini sağlayarak bu bilgilerin ne anlama geldiğini belirlemelerine yardımcı olmaktadır. Üst düzey yöneticiler, çoklu karmaşık sorunları teşhis etmek, anlamak ve çözmek zorundadırlar. YÖNETSEL ROLLER Rol, bir davranışsal beklenti setini ya da bir bireyden gerçekleştirmesi beklenen eylemleri niteleyen kavramdır. Sosyal yaşam içerisinde bireyler, farklı ortamlarda farklı roller üstlenirler. Mintzberg, yöneticilerin işletmede üstlendiği farklı rolleri üç ayrı başlık altında toplamıştır. Kişiler Arası Roller Yöneticinin doğrudan biçimsel yetkisinden kaynaklanan bu roller, diğer işletme üyeleri ve işletme dışındaki ilgili kişilerle ilişkileri kapsamaktadır. Daha önce açıklanan beşeri becerilerle son derece yakından ilişkili bu roller, mevki sahibi (birinci adam), lider ve irtibat yetkilisi rolleri şeklinde ortaya çıkmaktadır. Mevki sahibi rolü, yöneticinin işletme içerisinde bulunduğu mevki nedeniyle yer alması gereken tören ve sembolik faaliyetlere dikkat çekmektedir. Biriminin en yetkili kişisi olarak yöneticiler, doğası gereği törensel bir takım faaliyetlere katılmak zorundadırlar. Örneğin yöneticiler sosyal faaliyetlere katılmak ya da gelen misafirleri ağırlamak durumunda kalabilirler. Birimdeki bir çalışanın yüksek performans nedeniyle aldığı bir ödül ona muhtemelen birim yöneticisi tarafından takdim edilecektir. Bu tür faaliyetler içinde yer aldıklarında yöneticiler, mevki sahibi ya da birinci adam rolünü gerçekleştirmektedirler. Lider rolü, motivasyon, iletişim ve etkileme çabalarıyla çalışanlarla yakın ilişki oluşturulmasını içermektedir. Yöneticiler başında bulundukları birimin başarı ya da başarısızlığının nihai sorumlusu olduklarından, bu başarıyı gerçekleştirmek için birlikte çalıştıkları gruba liderlik etmek zorundadırlar. Bu sıfatla yöneticiler, çalışanları ile birlikte ve onlar aracılığı ile örgütsel amaçlara ulaşmak için çaba gösterirler. İrtibat yetkilisi rolü, yöneticinin hem işletme içerisinde diğerleri ile birlikte çalışırken kurmaları gereken temasa, hem de işletme dışındaki taraflarla olumlu ilişkiler oluşturabilmelerinin gerekliliğine dikkat çekmektedir. Yöneticiler önemli örgütsel konulara hassasiyet göstererek hem kurum içinde hem de kurum dışında kurumsal amaçların gerçekleştirilmesini kolaylaştırıcı şebekeler kurmalıdırlar. Bilgi Sağlama Rolleri Bu kapsamdaki roller, yöneticilerin birlikte çalıştıkları işletme üyelerinin işlerini başarılı bir şekilde gerçekleştirebilmeleri için ihtiyaç duydukları bilgiyi sağlamaktan sorumlu olduğunu anlatan rollerdir. Monitör rolü, yöneticinin yararlı bilgi elde etmek amacıyla işletmenin iç ve dış çevresini sürekli bir şekilde taramasını kapsamaktadır. Yöneticiler, astlarından ve işletme dışındaki diğer temas noktalarından bilgi elde ederek iş grupları ve genel olarak işletme için fırsat ve tehditleri belirlemeye çalışırlar. Dağıtıcı rolü ise, yöneticinin kendisinde toplanan bilginin büyük bir bölümünü ilgili kişilerle paylaşması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda yöneticiler önemli ve gerekli bilgileri iş gruplarındaki çalışanlara aktarırlar. Bilginin doğasına bağlı olarak yöneticiler bazen de ilgili bilginin iş gruplarına ulaşmasına engel olurlar. Karar Almaya İlişkin Roller Bu rolleri ile yöneticiler elde ettikleri bilgiyi işleyerek bir sonuca varmaktadırlar. Elde edilen bilgi, işlenip bir sonuca dönüştürülerek karara bağlanmadığı sürece anlamsız bir varlıktır. Girişimci olarak da yöneticiler, tanımlanan fırsatlardan yararlanmayı mümkün kılan projeleri başlatırlar. Bu rol genellikle yeni bir ürün, hizmet ya da süreç geliştirme şeklinde kapsamlı değişim içeren bir roldür. Rol uyuşmazlıkları çözücü rolü; her işletme içerisinde, yönetim işi ne ölçüde başarılı bir şekilde gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, mutlaka bir takım sorunlar olacaktır. Bu nedenle yöneticiler çatışmalar yaşandığında bu çatışmalarla başa çıkmak ve onları çözmek zorundadırlar. Kaynak dağıtıcı rolü; bu rolle yöneticiler işletme kaynaklarının hangi projelere tahsis edileceğini belirlerler. Bu noktada öncelikle mali kaynaklar ya da donanıma (araç-gereç ve teçhizat) ilişkin kaynaklar akla gelse de başka önemli kaynaklar da projelere tahsis edilmektedir. Müzakereci rolü; yöneticiler, zamanlarının önemli bir bölümünü müzakere etmekle ya da herhangi bir konuyu birileriyle tartışıp çözümlemekle geçirirler. Bu müzakere; çalışanlarla, tedarikçilerle, müşterilerle ya da diğer iş grupları ile olabilir. Yöneticiler, tarafı kim olursa olsun bu müzakereleri sorumlu oldukları iş grubunun işletme amaçlarını gerçekleştirmesini kolaylaştıracak şekilde yönetme sorumluluğundadırlar. YÖNETİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Tarihsel gelişim süreci içerisinde bu çabaların sonucunda ortaya dört temel bakış açısı çıkmıştır bunlar: klasik yönetim teorisi, neo-klasik yönetim teorisi, modern yönetim teorisi ve post-modern yönetim teorisidir. Klasik Yönetim Teorisi Bu dönemin üç önemli yaklaşımı Frederick W. Taylor tarafından gerçekleştirilen Bilimsel Yaklaşım, Henry Fayol’un öncülüğünü yaptığı Yönetim Süreci Yaklaşımı ve Max Weber’in öncülüğündeki Bürokratik Yaklaşım’dır. Bilimsel Yönetim Yaklaşımı, Taylor ve arkadaşları tarafından 1880’de Midvale Çelik Şirketinde yapılan deneylere dayanmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Amerikan ekonomisinde önemli ölçüde büyüme yaşanmasına karşın, kullanılan üretim tekniklerinin bilimsellikten uzak olması Taylor’u bu yönde çalışmaya itmiştir. İşlerin tasarımı ve yapılma şeklinin hem mühendislik hem de bilimsel açıdan incelenip yeniden düzenlenmesi ile verimliliğin artacağına, işletme ve işçilerin bu yeni düzenden daha fazla pay elde edeceklerine inanan Taylor, bu deneyler sonucunda yönetime ilişkin olarak dört temel ilkeye ulaşmıştır: Hareket ve zaman etütleri aracılığı ile işe ilişkin eylemler sistematik bir biçimde incelenmelidir. İşlerin sistematik analizi, eskinin deneme yanılma yönteminin yerini almalıdır. Bu şekilde her iş, bu işi oluşturan unsurlara ayrılmış ve her görev bilimsel açıdan ayrıntılı olarak incelenmiş olacaktır. Bilimsel Yönetim Yaklaşımı, örgütsel faaliyetlerin en ince ayrıntısına kadar tanımlanmasına, bir başka ifade ile bir işi yapmanın en iyi yolunun bulunmasına büyük önem vermiştir. Sonuçta ortaya zaman ve yöntem olarak standart hale getirilmiş görev ve işler çıkmaktadır. Çalışanlar işleri gerçekleştirmek için gerekli beceri ve kapasiteye sahip kişiler arasından seçilmelidir. İşin gerekleri ve çalışanın nitelikleri birbiriyle örtüşmelidir. Aksi takdirde işletmede verimlilik ve etkinlik sağlanamayacaktır. İşi gerçekleştirmek için gerekli nitelikler ortaya koyulup çalışanlar buna göre seçildikten sonra çalışan, kendisine işi yapmanın en iyi yolunun gösterildiği bir eğitim sürecinden geçirilmelidir. Başarı için yönetim ve çalışanlar arasında işbirliği sağlanmalıdır. Bu kapsamda teşvik edici bir ücret sistemi geliştirilerek işgörenlerin öngörülen şekilde çalışmaları mali açıdan desteklenmelidir. Fayol’un öncüsü olduğu Yönetim Süreci Yaklaşımı, örgütün tasarımına ve yönetimine ilişkin ideal bir takım ilkelere ulaşmaya çalışmıştır. Denetim alanı, istisnalarla yönetim, bölümlere ayırma, emir komuta birliği gibi ilkelerle bu yaklaşım bir örgütü etkin bir şekilde yönetmek için gerekli tüm olguların tanımlanıp ortaya koyulabileceğini iddia etmiştir. Fayol’un 14 temel ilkesi İşbölümü: Uzmanlaşma çalışanların daha verimli olmalarını sağlar ve bu da toplam çıktıyı artırır. Otorite: Yöneticilere diğerlerine emir verme hakkını veren olgu, otoritedir. Disiplin: Çalışanlar örgüte egemen olan kurallara uymalı ve saygı göstermelidir. Emir Birliği: Her ast yalnızca bir üstten emir almalıdır. Yürütme Birliği: Örgütsel faaliyet gruplarının her biri yalnızca bir yönetici tarafından yönetilmelidir. Örgüt Çıkarlarının Bireysel Çıkarlardan Önce Gelmesi: Hiçbir çalışan ya da çalışan grubunun çıkarı, bütün olarak organizasyonun çıkarı karşısında önceliğe sahip olmamalıdır. Adil Ücretlendirme: Çalışanlara çabalarının karşılığı adil bir şekilde verilmelidir. Merkezileşme: Karar verme yetkisinin mümkün olduğunca üst kademelerde toplanması gerekir. Hiyerarşik Yapı: Örgüt içi iletişim, en tepeden en alta kadar hiyerarşik kademeleri izlemeli, herhangi bir kademe atlanmamalıdır. Düzen: Organizasyon içi unsurlar (çalışanlar ve materyaller) doğru zamanda doğru yerde olmalıdır. Hakkaniyet: Yöneticiler astlarına karşı nazik, dürüst ve adil davranmalıdır. Personel Sürekliliği: Personel devir oranının yüksekliği verimliliği azaltır. Yönetim personel planlamasını dikkatli yapmalıdır. Girişimcilik: Çalışanların yeni düşünce ve planlar ortaya koymasına ve bu yönde çaba harcanmasına olanak sağlanmalıdır. Kurumsal Birlik: Takım ve örgüt ruhaniliği, işletme içerisinde birlik ve uyum yaratacaktır. Bürokrasi; işbölümü, açıkça tanımlanmış hiyerarşi, ayrıntılı kural ve düzenlemeler, kişisel olmayan ilişkiler ve yasal yetkinin uygulanması ile nitelenen bir sistemdir. Weber’in İdeal Bürokrasisi İşbölümü: İşler; basit, rutin ve iyi tanımlanmış görevler haline getirilmiştir. Yetki Hiyerarşisi: Yetki kullanımı açık ve seçik bir biçimde tanımlanmıştır ve her kademe bir üst kademe tarafından kontrol edilmektedir. Biçimsel Seçim Süreci: Tüm çalışanlar biçimsel sınavlar aracılığı ile ortaya konan teknik yetenekleri esas alınarak işe kabul edilirler. Biçimsel Kural ve Düzenlemeler: Çalışanların eylemlerinde standart sağlamak amacıyla işlerin nasıl yapılacağı ile ilgili ayrıntılı ve somut ilkeler belirlenmiştir. Gayrı-Şahsi İlişkiler: Kurallar ve yöntemler, çalışanların kişiliklerini ve kişisel özelliklerini sürece katmadan uygulanmaktadır. Kariyer Yönelimi: Yöneticiler, idare ettikleri birimin ya da genel anlamda işletmenin sahibi değil, profesyonel olarak çalışan kişilerdir. Sosyal yapı ise bürokratik, dikey iletişimi vurgulayan, hiyerarşik, uzmanlaşmaya dayalı ve kontrole odaklıdır. Kültür; durağanlığı, geleneği ve örfü ön plana çıkaran, büyüme, verimlilik, standardizasyon ve denetim gibi örgütsel değerlere sahiptir. Fiziksel yapı ise insanların endüstriyel kasaba ve şehirlerde yerleşmesini öngören, yerel milliyetçi yönelime sahiptir. Klasik kuramları oluşturan tüm yaklaşımların temelinde ekonomik etkinlik yatmaktadır. Bu yaklaşımlar tarafından geliştirilen ilkeler hep en iyi örgüt yapısının nasıl oluşturulabileceği sorusu etrafında toplanmış, bu ilkeler her yerdeki ve her türdeki örgüt için evrensel ilkeler olarak kabul edilmiştir. Neo-Klasik Yönetim Teorisi 1930’lu yıllara kadar bu anlayış organizasyon yapı ve işleyişine yön gösteren tek teori olarak süregelmiştir. Ancak bir yandan 1929’da dünya ekonomik krizinin ortaya çıkması, diğer yandan işletmelerde çeşitli organizasyon sorunlarının artması sonucu klasik teorinin eksiklikleri hissedilmeye başlanmıştır. Bu arada F. Roethlisberger ve E. Mayo önderliğindeki bir grup tarafından gerçekleştirilen Hawthorne Araştırmaları adı verilen bir çalışma ile motivasyon, gözetim şekli, çalışanlar arası ilişkiler gibi sosyal faktörlerin çalışanların verimliliği açısından fiziksel faktörlerden daha önemli olduğu sonucuna varılmıştır. Böylece klasik yönetim anlayışının eksik bıraktığı yön olan insan unsuruna daha fazla önem veren yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde iş yerinde, çalışan davranışının karmaşık bir olgu olduğu, çalışanların basit bir şekilde kendilerinden bekleneni yapan pasif unsurlar olarak görülemeyeceği, onların kendilerine özgü hisleri ve ihtiyaçları olduğu ve bu duyguların onların iş performansına etki ettiği anlaşılmıştır. Bu şekilde ‘Klasik Teori’nin rasyonellik, etkinlik ve düzen ana kavramlarının yanı sıra Neo-Klasik (Davranışsal) Teori, insan unsurunun özellikleri, davranış, grup gibi, motivasyon, yönetime katılma ve tatmin gibi kavramlar üzerinde durmuştur. Ancak yine de organizasyonla ilgili tüm sorunların yalnızca insan unsuru üzerine odaklanarak çözülebileceği anlayışı mevcut ihtiyacı karşılama noktasında yetersiz kalınmasına sebep olmuştur. Modern Yönetim Teorisi Modern çağda işletmeler teknoloji ve çevre gibi durumsal faktörlerden etkilenen birer açık sistem olarak görülmeye başlanmıştır. Sistem bakış açısı işletmeyi birbiriyle ilişkili ve birbirine bağımlı parçalardan oluşan bir bütün olarak görür. Temelde iki tip sistem vardır: Açık ve kapalı sistem. Kapalı sistemlerin çevreleriyle ilişkisi yoktur ve çevrelerinden etkilenmezler. Buna karşın açık sistem çevresel faktörler ile dinamik ve karşılıklı ilişkiye sahiptir. Modern çağ işletmeleri, adem-i merkeziyetçi ve açık sistemlerdir. Bu çağın örgütlerinde vurgu; insan ilişkileri, takım çalışması, esnek çalışma modelleri, yerinden sorun çözme, kalite ve müşteri hizmeti, durumsallık ve belirsizlik yönetimi gibi kavramlar üzerindedir. İnsanların temel fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için çevrelerine bağımlı olmalarına benzer şekilde, işletmeler de biyolojik metafor bakış açısı ile hammadde, işgücü ve sermaye bakımından çevrelerine bağımlıdır. Modern çağda geçerli olan yaklaşımlardan biri olan Popülasyon Ekolojisi Yaklaşımına göre organizasyonlar da tıpkı canlı varlıklar gibi “katılık” yaşayabilir. Farklı örgüt türlerinin varlığını kabul eden organik metafor, farklı türlerin farklı taleplere ve farklı yönlere değişik tepki yolları geliştirmesi gerektiğini ifade eder. Dolayısıyla tüm işletmeler için işe yarayacak “en iyi” bir örgütleme biçiminin varlığından söz edilemez. Post-Modern Yönetim Teorisi İşletmeler açısından post-modernizm çağın çevre koşullarına uyum sağlayan örgütsel tasarım tipini ortaya koyar. İdealize edilmiş bir kavramı vurgulayan post-modern organizasyon ise; şebeke edilmiş, zengin bilgisi olan, kademe azaltmış, küçülmüş, yalın, sınırsız, örgütsel bağlılığın yüksek olduğu, çalışanların hem dışsal hem de içsel olarak ödüllendirildiği, açık misyonu ve vizyonu olan, sözlü iletişime önem veren, yüksek becerili çalışanların kullanıldığı, bilgi işçilerinin olduğu ve iyi ücret otonomisinin bulunduğu bir organizasyondur. Post-modern toplum, bilgiyi elde etme, işleme ve dağıtma yöntemleri ile şekillenen ve tanımlanan bir toplumdur. Post-modern çağın arka planını oluşturan bilgi toplumu, dinamizmini kol gücü veya enerjiden değil, bilgiden alan, merkezi ve öncü insanı toplumun talep ettiği bilgi ve becerilerle yetişmiş uzmanlar, ana üretim sektörü hizmetler olan, adeta kişiler arası bir oyunun hüküm sürdüğü bir toplumdur. Endüstri çağında bir makine olarak görülen örgütler hiyerarşiye, içsel süreçlere, kitle üretimine, tekrarlanan işlere, tam zamanlı çalışmaya, doğrudan denetim, kontrol ve tahmine, en iyi yolu bulmaya ve belirsizlikten kaçınmaya önem verirken teknoloji çağının modern örgütleri; kendilerini birer açık sistem olarak görerek merkezi olmayan insan ilişkilerine, sipariş üretimine, takım çalışmasına, esnek iş modeline, yerel sorun çözümüne, kalite ve müşteri hizmetine, durumsal yaklaşıma ve belirsizliği yönetmeye önem vermiştir. UNITE 9 TEDARİK FONKSİYONU VE KAPSAMI Tedarik ya da satın alma fonksiyonu, işletmelerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları üretim faktörlerini sağlayan faaliyetlerin tamamını ifade eden bir kavramdır. Günümüzde işgücü ihtiyacı, personel fonksiyonunun, sermaye ihtiyacı ise finansman fonksiyonunun görev alanı içindedir. Üretim için gerekli ham madde, yardımcı madde, işletme malzemesi, ambalaj malzemesi vb. ihtiyaçların sağlanması ve giderilmesi görevi ise, tedarik bölümünün sorumluluğundadır. Tedarik faaliyetleri ile üretim ve pazarlama faaliyetleri yakından ilişkilidir. Tedarik fonksiyonu, üretim sisteminin ihtiyacı olan mal ve hizmetlerin en uygun fiyat ve kalite ile güvenilir kaynaklardan temin edilmesi şeklinde tanımlanabilir. Başka bir tanıma göre tedarik fonksiyonu, üretim süreci için gerekli üretim faktörlerinin uygun nitelik ve nicelikte, gerekli zamanda ve uygun fiyatla işletmede hazır bulundurulması ve bunların üretim hattına, depolara ve tüketiciye taşınmasına ilişkin tüm faaliyetleri içeren bir işletme fonksiyonudur. Dar veya geniş, basit veya karmaşık, tanımı nasıl yapılırsa yapılsın, etkin bir biçimde yerine getirilen tedarik fonksiyonunun, işletme kârlılığı ve verimliliği üzerinde büyük bir önemi olduğu tartışılmazdır. Etkili bir tedarik fonksiyonu için, şu çalışmaların yapılması çok önemlidir. - Düşük fiyat veren tedarikçileri araştırmak ve uygun fiyat anlaşmaları yapmak, - Standart malzeme ve parçaları tercih etmek, - Piyasadaki fiyat değişimlerini ve tedarikçi firmalar arasındaki rekabet durumunu yakından takip -etmek, - Stok bulundurma maliyetini en düşük düzeye indirecek yöntemler bulmak, - En uygun taşıma yollarını araştırmak. Tedarikte Uygunluk Kriterleri Etkin bir tedarik sistemi, miktar, zaman, kalite, kaynak ve fiyat uygunluğu ile sağlanır Miktar Uygunluğu Zaman Uygunluğu Kalite Uygunluğu Tedarikte kalite uygunluğunun sağlanamaması, fire ve ıskarta miktarını artırarak, üretim maliyetini yükseltir. Kaynak Uygunluğu Fiyat Uygunluğu Soru 1: İşletmelerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları üretim faktörlerini sağlayan faaliyetlerin tamamını ifade eden bir kavram nedir. Cevap 1: Tedarik ya da satın alma fonksiyonudur. Soru 2: Tedarik foksiyonu işletme üzerinde ne gibi bir öneme sahiptir. Cevap 2 : işletme kârlılığı ve verimliliği üzerinde büyük bir öneme sahiptir. Soru 3: Etkili bir tedarik fonksiyonu için hangi çalışmların yapılması önemlidir. Cevap 3: A- Düşük fiyat veren tedarikçileri araştırmak ve uygun fiyat anlaşmaları yapmak, B- Standart malzeme ve parçaları tercih etmek, C-Piyasadaki fiyat değişimlerini ve tedarikçi firmalar arasındaki rekabet durumunu yakından takip -etmek, D-Stok bulundurma maliyetini en düşük düzeye indirecek yöntemler bulmak, E-En uygun taşıma yollarını araştırmak. Soru 4: Tedarikte Uygunluk Kriterler nelerdir. Cevap 4 : Miktar Uygunluğu Zaman Uygunluğu Kalite Uygunluğu Kaynak Uygunluğu Fiyat Uygunluğu ÜRETİM FONKSİYONU Üretim, “çeşitli üretim faktörlerini kullanarak, insan ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmetlerin meydana getirilmesidir”şeklinde genel olarak tanımlanabileceği gibi, ekonomik yönü ile “fayda yaratmak”, teknik yönü ile, “bir fiziksel varlık üzerinde değişiklik yapmak veya onu kullanılabilir hale getirmek” şeklinde de ifade edilebilir. Üretim, hem teknik, hem de ekonomik yönü olan bir faaliyettir. Teknik yönü ile bakıldığında fiziksel bir nesneden, elle tutulan bir varlıktan bahsedildiği görülmektedir. Oysa ki insan ihtiyaçları tamamen mal ya da mamul olarak adlandırılan somut varlıklar ile giderilmemektedir. Bunun yanında hizmet adı verilen soyut bazı eylemler de insan ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmaktadır. Eğitim, sağlık, güvenlik, adalet gibi temel konulardaki hizmetlerin yanında bankacılık, sigortacılık, dağıtım ve depolama gibi ekonomik ve finansal konularda da insan ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik hizmetler mevcuttur. Bu açıdan bakıldığında üretim fonksiyonu için, ekonomik çerçevede yapılan tanım daha uygun görülmektedir. Üretim yapabilmek için ihtiyaç duyulan bir diğer faktör de, emek ya da işgücü olarak adlandırılan unsurdur. İnsanın bedensel ve düşünsel çabalarının bütünü olarak tanımlanabilecek bu faktör, üretim faaliyetlerinin yerine getirilmesinde doğa gibi asli bir faktördür. Sermayeyi sadece nakit para olarak düşünmemek gerekir. Para ve para ile ifade edilebilecek her türlü alet, araç, gereç, makine, donanım ve teknoloji gibi ekonomik varlıklar, sermaye olarak adlandırılır. Üretim, bir başka tanıma göre, üretim faktörlerinin (girdilerin) çeşitli çevre unsurlarının etkisi dikkate alınarak mamul hale (çıktı) dönüştürülmesi sürecidir. Girdilerin çıktı haline dönüştürülmesinde geçen süre, ürünün niteliğine ve kullanılan üretim yöntemine göre farklılık gösterebilmektedir. Bu anlatıma göre üretim süreci şu şekilde şematize edilebilir. Yukarıda en basit şekliyle ifade edilmeye çalışılan üretim süreci, geçmişten günümüze büyük değişiklikler göstermiştir. Üretim sistemlerinin zaman içinde gösterdiği bu gelişmeyi genel başlıklarıyla şu şekilde özetlemek mümkündür. ÜRETİM SİSTEMLERİ Üretim sistemlerinin tarihsel gelişimini, aşağıdaki başlıklarla özetlemek mümkündür. El Sanayi Sistemi Bu üretim sistemi genel olarak siparişe dayalıdır ve bu nedenle kişisel bir özellik taşımaktadır. Müşteri sayısının sınırlı olması dolayısıyla, el sanayi sistemi ile üretim yapan birimler genelde küçük işletmeler halinde kurulmaktadır. İşletmenin küçük bir birim olması ve üretimin kişisel özelliği nedeniyle, üretim çoğu kez belirli bir alanda uzmanlaşmış ve işbölümü yapmayan kişilerce gerçekleştirilmekte ve gelişmiş makine ve teknik donanımdan fazlaca yararlanılmamaktadır. Ev İşçiliği Sistemi Bu üretim sisteminde belirli alanlarda (süs eşyası, tekstil, halı, seramik gibi) uzmanlaşmış ve el becerisi kazanmış kişilerin, kendi yerlerinde ve çoğunlukla başka kişi ve işletmeler adına üretim yapmaları söz konusudur. İmalathane Sistemi Bu sistem çoğunlukla el işçiliğine dayanan, ancak ayrı ayrı evlerde ya da mekânlarda değil, imalathane olarak adlandırılan belirli bir iş yerinde gerçekleştirilen bir üretim yöntemidir. Bu üretim sisteminde mallar özel alıcıların isteklerine göre değil, daha geniş bir alıcı kitlesinin genel istek ve talepleri ön planda tutularak üretilir. İmalathane sisteminde de üretim, makine ağırlıklı olmaktan ziyade emek ve el işçiliğine dayalı olarak yürütülür. İmalathane sisteminde araç, gereç ve makine kullanımına geniş oranda yer verilmediği için sabit sermaye yatırımları büyük boyutlara ulaşmaz. Fabrikasyon Sistemi Fabrikasyon üretim sistemi, genellikle siparişe dayalı üretim faaliyetlerinden ziyade, önceden belli olmayan alıcı kitlesi için başka bir ifade ile piyasa için üretim yapan bir sistemdir. Üretilen mallar piyasanın talebinden yüksek olduğu dönemlerde stoklanmak suretiyle, üretimin devamlılığı sağlanmaya çalışılır. Fabrikasyon sistemi, yukarıda söz edilen diğer üretim sistemleri içinde en gelişmiş sistemdir ve üretim, gelişmiş makine ve donanım kullanılarak büyük miktarlarda gerçekleştirilir. Bu nedenle bu sistemle üretim yapan işletmeler, büyük fabrika binalarına, yönetim binalarına, ambar ve depolara ihtiyaç duyarlar. Fabrikasyon üretim sisteminde genellikle yığın (kütlesel) üretim yapılır. İmalâthane sistemi genellikle el işçiliğine dayalı iken, fabrikasyon sisteminde ağırlıklı olarak makinelerden yararlanılır. Bu üretim sisteminde üretim yönetimi kavramı, önceki sistemlere göre çok daha fazla önem kazanmaktadır. Çünkü işletme ölçeğinin büyüklüğü, üretim bölümünün diğer bölümlerle bağımlılığını ve ilişkisini yoğunlaştırmakta ve karmaşık hale getirmektedir. Bu tür işletmeler genellikle profesyonel kadrolar tarafından yönetildiği için, işletme sahipleri ile yöneticilerin uyum içinde olmaları, işletme amaçlarının birlikte tespit edilmesini ve bu amaçlar doğrultusunda hareket edilmesini zorunlu kılmaktadır. İleri Üretim Sistemleri Fabrika sisteminde kullanılan makine ve donanım, teknolojide meydana gelen gelişmelere paralel olarak sanayi robotları ve bilgisayar destekli otomasyon sistemleri haline dönüşünce, ileri üretim sistemleri olarak adlandırılan yeni bir üretim sistemi ortaya çıkmıştır. Esnek üretim sistemleri Günümüzde piyasa koşullarının sürekli ve hızlı değişimi ve müşterilerin sık değişen farklı talepleri, klasik üretim yöntemlerinin çoğu kez etkisiz ve yetersiz kalmasına yol açmaktadır. Bu nedenle firmalar, müşterilerin taleplerini karşılayabilmek için, faaliyetlerinde geçmişe göre çok daha esnek ve hızlı, dış etkenlere de daha fazla tepkici olmak zorundadırlar. Esnek üretim sistemleri ile, küçük miktarlarda ancak yüksek verimlilikle ürün üretilmesi mümkün olabilmektedir. Bilgisayar tümleşik üretim sistemleri Bilgisayar tümleşik üretim, bilgisayar kontrollü ürün ve süreç tasarımı, üretim planlama, kontrol ve üretim sürecinde kullanılan bireysel ileri üretim teknolojilerinin bir arada kullanılması olarak tanımlanabilir Bilgisayar tümleşik üretim sistemleri, teorik olarak bir üretim sisteminde insanların yer almayacağı düşüncesi üzerine kurulmuştur; fakat bu düşünce bugünkü uygulamadan oldukça uzaktır. Ancak sistem, belki insanın üretim sürecinde yer almaması düşüncesini tam anlamıyla gerçekleştirememiştir ama teknoloji kullanımından beklenen fayda da gün geçtikçe artmaktadır. Tam zamanında üretim ve Yalın üretim sistemi Tam zamanında üretim, gerekli parçaları, gerekli miktarda, gerekli olduğu yerde ve zamanda, doğru kalitede üretmek olarak tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında sistem, malzeme, işgücü ve sermaye gibi üretim faktörlerinin kullanımını en iyi hale getirme konusunda basit ve etkin bir üretim sistemi olarak algılanabilir. Bunun doğal sonucu olarak, müşterilerin kalite, fiyat ve zamanında teslim beklentileri, en düşük maliyet esasına göre karşılanabilecek bir üretim sisteminin kurulması sağlanabilecektir. Tam zamanında üretim sistemi, çoğunlukla zannedildiği gibi basit bir stok yönetimi yöntemi olmaktan ziyade, bütüncül bir yönetim felsefesini ifade etmektedir. Yalın üretim sistemi ile, içinde gereksiz hiçbir unsur taşımayan üretim sistemi ifade edilmek istenmektedir. Yalın üretimi, tam zamanında üretim sistemini de kapsayan bir sistem olarak algılamak yanlış olmaz. Daha geniş bir ifade ile yalın üretim, en az kaynak kullanımı ile, en kısa zamanda, en ucuz ve hatasız üretim, müşteri talebine bir bir cevap verecek şekilde en az israfla ve tüm üretim faktörlerini en esnek şekilde kullanıp, sahip olunan potansiyellerin tümünden yararlanmak şeklinde tanımlamak mümkündür. Tam zamanında üretim, stok bulundurma maliyetlerinin azalmasını sağlar. Üretim Sisteminin Temel Özellikleri Uzmanlaşma Günümüzde bir mamul, üretim sürecinin bir kısmında uzmanlaşmış insan, makine ve bölümler tarafından üretilmektedir. Çeşitlendirme Piyasadaki duruma ve değişen taleplere uygun olarak üretimde çeşitliliği sağlamak, işletme başarısı açısından son derece önemlidir. Standartlaşma Standartlaştırma ise, ekonomik yaşamda kullanılan çeşitli standartlara göre, tiplerin, modellerin, stillerin, ölçülerin, kalitenin ve daha birçok konunun belirlenmesi anlamına gelmektedir. Üretimde standartlaşma, tüketiciye büyük faydalar sağlar. Sadeleştirme Üretim teknolojilerinin gelişmesi ve sanayide işbölümünün artmasıyla, çeşitli parçalardan oluşan mamulü tümüyle üretmek yerine, bir kısmını başka firmalardan almak, hem ekonomik olması, hem de uzmanlaşmaya fırsat vermesi bakımından önemli bir üretim sistemi özelliğidir. Böylece bir yandan birçok farklı parça üreten tesisler kurma zorunluluğu ortadan kalkmakta, diğer yandan bütünü oluşturan parçaları daha kaliteli ve daha ucuza tedarik etmek mümkün olmaktadır Kapasite esnekliği Ekonomik hayatta ya da piyasa koşullarında ortaya çıkan değişikliklere uyum sağlamak açısından, talebin yüksek veya düşük olduğu zamanlarda, işletme kapasitesinin yeni durumlara en ekonomik biçimde cevap verebilecek esneklik özelliğine sahip olması, üretim sisteminin önemli özelliklerinden biridir., ÜRETİM TİPLERİ Üretim tiplerini, üretim yöntemi, mamul cinsi, mamul miktarı ve üretim akışı kriterlerine göre dört grupta toplayabiliriz. Üretim Yöntemine Göre Üretim Tipleri Birincil (primer) üretim; Doğada mevcut çeşitli kaynak, maden ve ham maddelerin işlenmek veya kullanılmak üzere çıkarılması ile gerçekleştirilen üretim şeklidir. Bu maddeler, üretilen tüm mamullerin esasını oluşturduğundan bunlara temel ham maddeler denir. Demir, bakır gibi madenler ile kömür ve ham petrol gibi kaynakların elde edilmesi, orman işletmeciliği ve balıkçılık gibi faaliyetler birincil üretim sınıfına girmektedir. Analitik üretim; Bazı ham maddelerin ayırıcı işlemlerle işlenerek çeşitli ürünlere dönüştürülmesi sürecidir. Analitik üretimde ısı uygulanması, kimyasal reaksiyon ve damıtma gibi değişik tekniklerle, şeker pancarından şeker, ham petrolden benzin, sütten yağ üretmek gibi çeşitli örnekler söz konusu olmaktadır. Sentetik üretim; Doğadan elde edilen temel ham maddelerin bazıları da birleştirici bazı işlemlerle yeni mamullere dönüştürülürler. Sentetik kauçuk, cam, plastic gibi mamuller bu tip üretimin örneklerin oluştururlar. Fabrikasyon üretim; Doğal hali ile insan ihtiyaçlarını karşılamayan bazı ham maddelerin şeklini değiştirmek suretiyle yeni ürünler elde edilmesidir. İmalat terimi ile belirtilen faaliyetler esasen fabrikasyon üretimini ifade etmektedir. Döküm, tornalama, pres, kesme gibi çeşitli yöntemlerle ham maddelerin fiziksel şeklini değiştirerek ürün üreten sistemler bu grupta sınıflandırılmaktadır. Ayırıcı işlemlerle mamul üretmek analitik üretim, birleştirici işlemlerle mamul üretmek ise sentetik üretim olarak adlandırılır. Montaj üretimi; Ham madde, işletme malzemesi, yarı mamul gibi çeşitli parçalar, sistematik bir biçimde bir araya getirilerek karmaşık bir ürün oluşturulur. Bir montoj fabrikası, ürünü yani bütünü oluşturmak için gerekli parçaların büyük bir bölümünü diğer işletmelerden hazır olarak alır. Montaj üretiminde en önemli konu, miktar ve nitelik olarak birbirinden çok farklı parçaların en ekonomik biçimde biraraya getirilmesidir. Otomobil, buzdolabı, televizyon gibi ürünler montaj yolu ile elde edilirler. Mamul Cinslerine Göre Üretim Tipleri Bazı durumlarda üretilen mamulün taşıdığı özellikler, üretim sisteminin karakterinin belirlenmesinde büyük öneme sahiptir. Böylesi durumlarda, üretim yapılan binanın yapısı, üretimde kullanılan makine ve donanım ve insan gücü yapısı, belirli bir mamule uygun bir biçimde oluşturulmaktadır. Mamul cinsine göre yapılan sınıflandırmada, her bir mamul için ayrı bir grup oluşturmak mümkündür. Mamul cinslerine göre; demir-çelik üretimi, kimyasal madde üretimi, elektronik cihazlar üretimi, tekstil malları üretimi gibi belli başlı örnekler verilebilir. Mamul cinsine göre tanımlanan grupların uygulamada birer endüstri dalı olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Kimya endüstrisi, tekstil endüstrisi, demir-çelik endüstrisi gibi. Üretim Miktarına veya Akışına Göre Üretim Tipleri Üretilen ürünün miktarı ile üretim faaliyetlerinin fabrika içindeki akışı arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Aynı cinsten bir ürünün az ya da çok üretilmesi, kullanılan donanımın tipini, üretim yöntemlerini, standartları, işgücünden yararlanma biçimini, fabrikanın yerleşim düzenini, üretim planlama ve kontrol yöntemlerini etkiler. Üretim miktarına ya da akışına göre üretim tipleri şöyle sınıflandırılabilir: Sipariş üzerine üretim; Tüketicinin veya alıcı firmanın zaman, miktar ve kalite bakımından özel olarak belirlediği bir ürünün üretilmesidir. -Tek ya da az sayıda ürünün sadece bir kez üretilmesi, -Tek ya da az sayıda ürünün, talep oluştukça belirsiz aralıklarla üretilmesi, -Tek ya da az sayıda ürünün, belirli aralıklarla (periyodik olarak) üretilmesi. Parti üretimi; Bir ürünün, özel bir siparişi veya sürekli bir talebi karşılamak amacı ile belirli miktarlardan oluşan partiler halinde üretilmesidir. Sürekli üretim; Bu tip üretimde, mevcut makine ve tesisler sadece belirli bir mamulün üretiminde kullanılır. Sürekli üretim tipi, kütle üretimi ve süreç üretimi olarak iki şekilde gerçekleştirilir. Proje üretimi; Proje üretiminde, belirli bir mamulün yalnız bir kez üretilmesi söz konusudur ve bu haliyle sipariş üzerine üretim tipine benzemektedir. Ancak proje üretiminde akış yoktur. Gemi yapımı, uçak montajı, bina inşaatı gibi faaliyetler proje üretimi sınıfına girmektedir. ÜRETİM YÖNETİMİ KAVRAMI VE GELİŞİMİ Gelişen teknoloji, artan insan ihtiyaçları ve yoğunlaşan rekabet üretim yönetimi kavramının ortaya çıkışına neden olmuştur. Üretim sistemlerinin kurulması ve işletilmesi ile ilgili bu ve buna benzer zorluklar ve sorunlar, günümüzde genel işletme yönetimi konularından ayrı olarak bir üretim yönetimi kavramı ortaya çıkarmıştır. üretim yöneticisinin üretim faaliyetleri sırasında çelişen unsurlar arasında uzlaştırıcı çözümler bulması ve bu konuda kantitatif yöntemlerden ve bilgisayar teknolojisinden yararlanması gerekir. Kaynakların verimli kullanılabilmesi için, üretim bölümünün diğer bölümlerle yakın temas içinde olması gerekir. Bugünkü anlamda üretim faaliyetlerinin başlangıcı için 18. Yüzyıl sonlarında gerçekleşen Sanayi Devrimi, dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Buharlı makinenin icadı ve devamında ortaya çıkan yeni buluşlar, atölye ve fabrika sistemlerinin doğmasına yol açmış ve üretim artışı büyük boyutlara ulaşmıştır. Üretim yönetiminin bir bilim dalı haline gelmesinde ve gelişmesinde birçokdeğerli bilim adamının yanında özellikle, ünlü filozof ve ekonomist Adam Smith’in ve endüstri mühendisliğinin temellerini atan Frederick Taylor’un büyük katkıları olmuştur. Adam Smith, işbölümü ve uzmanlaşma konusunu ilk kez ortaya atmış, bu konuda çalışmalar yapmış ve bu kavramların üretim yönetimi alanında kullanılmasını sağlamıştır. 1900’lü yılların başlarında Amerikalı işadamı Henry Ford, kurduğu otomobil fabrikasında ilk montaj hattını kurarak, bu düşünceleri hayata geçirmiş ve bu gelişme bir devrim niteliğinde olmuştur. Frederick Taylor da, zaman etüdü konusunda yaptığı çalışmalar ve geliştirdiği teşvikli ücret sistemleri ile endüstri mühendisliği alanında bir çığır açmıştır. “Toplam kalite anlayışı” olarak ifade edilen yeni bir yaklaşımın gelişmesi ile, işletmelerin kalite olgusunu sadece ürettikleri mal ve hizmet boyutunda değil, tüm kaynakları kapsayacak boyutta ele almaları zorunlu hale gelmiştir. Üretim Yönetimi üretim sisteminin kurulması ve işletilmesi şeklinde iki ayrı faaliyet gösterir. Üretim Sisteminin Kurulması Bir üretim sisteminin (tesisin, fabrikanın) kuruluşuna ilişkin en önemli konu, şüphesiz yer seçimidir. Çünkü kuruluş yeri, tesisin iç yerleşme düzenini, yatırım ve işletme maliyetini, hatta organizasyon yapısını bile önemli ölçüde etkiler. Kuruluş yerine karar verirken, enerji kaynakları, yakın çevrede yan sanayi tesislerinin mevcudiyeti, ham madde tedarik, depolama imkanları ve taşıma olanakları gibi çeşitli ekonomik ve fiziksel faktörler dikkate alınır. Üretim Sisteminin İşletilmesi Kuruluş işlemleri tamamlandıktan sonra sıra, kurulan sistemin işletilmesine gelir. Doğaldır ki, ne zaman ve ne kadar üretim yapılacağına ilişkin üretim planlaması ilk sırayı alır. Üretim Planlaması üretime başlamadan önce, üretimin nerede, ne zaman ve nasıl yapılacağı, ne üretileceği ve ne kadar üretileceği, üretimin ne kadar süre alacağı gibi soruların cevaplanması gerekmektedir. Böylece işletmeler önceden üretim planlaması yaparak mevcut kaynakları rasyonel ve verimli olarak kullanabilirler. Üretim planlaması, gelecekteki üretim faaliyetlerinin ve miktarlarının sınırlarını ve seviyelerini belirleyen bir fonksiyondur. Üretim planlaması, işletmenin mevcut kaynaklarını rasyonel olarak kullanarak üretim yapabilmesi konusunda karar alma sürecidir. Başka bir tanıma göre üretim planlaması, işletmenin üretim faaliyetlerinin istenilen miktar, kalite, yer ve zamanda, kimler tarafından nasıl ve ne zaman yapılacağına ilişkin çalışmaların bütününü oluşturmaktadır. Üretim planlaması, üretim sistemlerinde ortaya çıkan gelişmelere paralel olarak günümüzde geçmişe göre çok daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Bu durumun başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir: - Gelişen ve genişleyen işletme faaliyetleri ile ilgili koordinasyon zorluğu, - İşletmeler arasındaki hizmet, kalite ve fiyat rekabetinin artması, - Üretim sistemlerinin yoğunlaşması ve karmaşık hale gelmesi, - Tüketici zevk ve tercihlerinin kısa zamanda değişebilmesi, - İşletme faaliyetleri sırasında malzeme, makine saati ve işgücü kayıplarının minimum düzeye indirilmesinin zorunlu hale gelmesi. Üretim planlaması, öncelikle üretim programlarının hazırlanmasını ve daha sonra da fiili üretimin planlanmasını içeren iki aşamada gerçekleştirilir. Üretim programları Üretim programları, bir işletmede belirli bir plan dönemi içinde hangi malların, hangi miktarlarda ve zamanda üretileceğini gösteren ayrıntılı çalışmalardır. Fiili üretimin planlanması Hazırlanan üretim programları doğrultusunda yapılacak üretimin planlanması ise, üretim için gerekli hazırlıkların planlanması ve üretim işlemlerinin planlanması olarak iki aşamada gerçekleştirilir. Üretim hazırlıklarını planlayabilmek için üretim sırasında ihtiyaç duyulan işgücünün, makine ve donanımın, malzemenin, diğer araç ve gereçlerin sayısının, miktarının, niteliklerinin, yapılacak üretime uygun olarak hazır tutulması gerekir. Üretimin gerçekleştirilmesi için hangi işlerde, hangi nitelikte kaç kişi gerektiği, işgücü planlaması ile saptanır. Makine ve araç gereç planlaması, üretim için gerekli donanımın tür ve sayılarının, hangi bölümlerde bulunacağının tespiti ile yapılır. Üretim sürecinin planlanması, birkaç aşama halinde yapılmaktadır. Belirli bir ürünün üretilmesi sırasında yapılması gereken iş ve işlemlerin tespit edilmesi, planlamanın ilk aşamasını oluşturmaktadır. Yapılacak iş ve işlemler belirlendikten sonra, bu işlerin hangi sıra ile yapılacağı tespit edilir ve işler Stok Kontrolü Bir üretim sürecinde, üretilen mamule dolaysız ve dolaylı olarak katılan tüm fiziksel varlıklar ile mamulün kendisi stok kavramı içinde yer almaktadır. üretim faaliyetlerinin aksamaması, üretim maliyetlerinin standartlaşması ve talebin karşılanabilmesi için işletmeler yukarıdaki tanıma uyan nesneleri stoklarlar. Stok kalemleri cins, değer, kullanım yeri ve stoklama biçimi gibi unsurlar dikkate alınarak belirli gruplara ayrılabilir. Buna göre, ham maddeler, yarı mamuller, mamuller, hazır parçalar ve yardımcı malzemeler gibi sınıflar oluşturulmaktadır. Üretimin aksamaması için işletmeler, belirli bir miktar stok bulundurmak zorundadırlar Stok Kontrol Yöntemleri Stok kontrolünün amacı, piyasa taleplerini ve siparişleri yeterince ve zamanında karşılayabilmek ve bunu en ekonomik şekilde yapabilmektir Stokların en ekonomik düzeyde bulundurulması, yani en düşük maliyetle stok bulundurulması, az önce sözü edilen maliyetler arasında denge kurulmasına ve değişen koşullara uygun yeni denge noktaları tespit edilmesine bağlıdır. İşletmeler sahip oldukları ölçeğe, üretim tipine, yönetim politikalarına, finansman olanaklarına ve diğer faktörlere uygun olarak farklı stok kontrol yöntemleri uygulayabilir. Gözle Kontrol Yöntemi Stoklar belli aralıklarla, bu konuda deneyimli bir görevli tarafından gözden geçirilir. Belirli bir düzeyin altına inmiş stok kalemleri için sipariş verilir. Özellikle küçük üretim işletmelerinde, perakende satış mağazalarında, gıda marketlerinde, gözle kontrol yöntemi sıklıkla uygulanan bir yöntemdir. Çift Kutu Yöntemi Bu yöntemde stok kalemleri, iki bölmeli bir kutuda bulundurulur. Birinci kutu boşaldığında sipariş verilir ve sipariş edilen miktar işletmeye teslim edilinceye kadar, ikinci kutudaki stok kullanılır. Çift kutu yöntemi ve gözle kontrol yöntemi, birim değeri düşük, küçük hacimli ve çok sayıda stok kalemi barındıran işletmelerde yaygın biçimde uygulanmaktadır. ABC Yöntemi Bir stok kontrol yöntemi olarak ABC yöntemi, stok kalemlerinin toplam içindeki yüzdelerine göre sınıflara ayrılması prensibine dayanır. Sınıflama yapılırken stoklar genellikle 3 gruba ayrılır. A Grubu Stoklar: Toplam miktarın % 15-20’sini, toplam değerin ise % 75-80’ini oluşturan stok kalemleri bu gruba dahil edilir. B Grubu Stoklar: Toplam miktarda % 30-40, toplam değerde % 10-15 payı bulunan stoklar bu grupta yer alır. C Grubu Stoklar: Miktar olarak % 40-50, değer olarak % 5-10 oranında paya sahip stok kalemlerinin yer aldığı gruptur. Uygulamada bazı işletmelerin stok kalemlerini 3’ten daha fazla gruba ayırdıkları da görülmektedir. Bu yöntemin sağlıklı sonuçlar vermesi için öncelikle düşük değerli kalemlerden bol miktarda bulundurmak ve yüksek değerli kalemlerin miktarını düşük tutup, bunlar üzerindeki kontrolleri yoğunlaştırmak gerekmektedir. Bir stok kontrol yöntemi olarak ABC yöntemi, stok kalemlerinin toplam içindeki yüzdelerine göre sınıflara ayrılması prensibine dayanır. Sabit Sipariş Miktarı Yöntemi Bu yöntemde stok miktarı belirli bir düzeye indiğinde, toplam stok maliyetini minimize edecek şekilde önceden saptanmış olan sabit bir miktar sipariş edilir. Tedarik süresi de her sipariş için sabit bir süre olarak bilinebiliyorsa, özellikle sabit bir üretim hacmine sahip firmalarda sağlıklı bir biçimde uygulanabilir. Bu suretle işletmenin ilgili stok kaleminin en düşük (emniyet stoku) ve en yüksek miktarları belirlenmiş ve stok düzeyinin sürekli bu miktarlar arasında kalması sağlanmış olur. Ekonomik Sipariş Miktarı Yöntemi Uygulanan stok kontrol yöntemlerinin en büyük sorunu belirsizliktir. Eğer belirsizliğin olmadığı veya ihmal edilebilir düzeyde olduğu kabul edilir ve bazı basitleştirici varsayımlardan hareket edilirse, bu konuda geliştirilen matematik modellerin uygulanması mümkün olmaktadır. Ekonomik sipariş miktarı yöntemi de, stok kaleminin bir dönemlik tüketiminin bilindiği, tedarik süresinin değişmediği ve verilen sipariş miktarının aynı kaldığı varsayımları altında bir model geliştirmiştir. Bu modele göre, ekonomik sipariş miktarını (ESM = Q) veren formül; şeklinde yazılabilir. 2 ) Q = Ekonomik sipariş miktarı D = Yıllık talep miktarı C1 = Sipariş maliyeti C2 = Stoklama maliyeti Yukarıda değinilen varsayımlar altında, stok kalemleri ile ilgili veriler formüle uygulandığında, firmanın her seferinde vermesi gereken sipariş miktarı elde edilmektedir. Siparişin yılda kaç kez verileceğini belirlemek için stok kaleminin yıllık tüketim miktarını, ekonomik sipariş miktarına bölmek yeterlidir. Ekonomik sipariş sayısı (N) = D / Q Ekonomik sipariş süresi ise bir yılın gün sayısı olan 365’in, ekonomik sipariş sayısına bölünmesi ile bulunabilir. Ekonomik sipariş süresi (T) = 365 / N Yöntemin uygulanmasını basit bir örnekle göstermeye çalışalım. Bir işletmenin üretim sırasında kullandığı bir stok kaleminin yıllık tüketim miktarının 24.000 birim, sipariş maliyetinin 90 TL ve stoklama maliyetinin 3 TL olduğunu varsayarsak, ekonomik sipariş miktarı (Q) şöyle hesaplanabilir. Buradan hareketle, ekonomik sipariş sayısı (N); N = 24.000 / 1.200 = 20 kez olarak bulunur. Ekonomik sipariş süresi (T) ise, T = 365 / 20 = 18 gün Örneği bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, işletmenin ilgili stok kaleminden yılda 20 kez, yani 18 gün arayla, her biri 1.200 birimlik partiler halinde sipariş vermesi halinde, stoklarını en düşük maliyetle kontrol edebileceğini söyleyebiliriz. Kalite Kontrolü Kalite kavramı genellikle yanlış algılanan ve kişisel yargılara göre tanımlanan bir kavramdır. “Kaliteli bir mal” deyimi ile bir kişi malın fiyatının yüksekliğini, diğeri sağlamlığını, bir başkası biçimini kasdediyor olabilir. Kalite çoğunlukla algılandığı gibi, mutlak anlamda en iyi demek değildir. Yüksek niteliklere sahip pahalı bir ürün ile, düşük nitelikli ucuz bir üründe farklı düzeylerde de olsa belirli bir kalite mevcuttur. Başka bir ifade ile, her iki ürün de kendi çapında kalitelidir. Dolayısı ile kaliteyi, bir ürünün kendinden beklenen işlevleri, en üst düzeyde yerine getirmesi olarak tanımlamak mümkündür. Kalite Kontrol Yöntemleri Yüzde yüz muayene Bazı ürünler, miktarları ve özellikleri bakımından tamamının kontrol edilmesine uygun yapıdadırlar. Örnek muayenesi Bazı ürünlerin tamamınnı yüzde yüz muayene yöntemi ile kalite kontrolünün yapılması mümkün değildir. Tamir ve Bakım Planlaması makine, ekipman ve tesislerin sorunsuz olarak kullanılabilmesine bağlıdır. Makine ve ekipmanın belirli zamanlarda bakımlarının ve beklenmedik zamanlarda oluşan arızalarının giderilmesi, üretim akışını mümkün olduğunca aksatmadan yapılmalıdır. İşletme ölçeği ve üretim sistemi büyüdükçe ve üretim miktarı arttıkça, tamir ve bakım planlamasının ve faaliyetlerinin önemi daha da artar. Tamir ve bakım faaliyetlerindeki aksaklıkların üretim akışı, verimlilik ve maliyetler üzerindeki olumsuz etkileri ana başlıkları ile şöyle sıralanabilir: - Makinelerin ve çalışan işçilerin boş kalması, - Dolaylı işçilik ve genel üretim maliyetlerinin artması, - Müşteri taleplerinin karşılanamaması, sipariş üzerine üretimde zamanında teslim edilemeyen ürünler nedeniyle tazminat ödenmesi, - Iskarta oranının artması. Tamir ve bakım planlaması iki tip faaliyetten oluşur. Bunlar tamir ve koruyucu bakımdır DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi kalite kontrolünde yüzde yüz muayene yönteminin uygulanmasına uygun değildir? a) Otomobil b) Televizyon c) Mobilya d) Buzdolabı e) Çimento 2. Bir işletme üretim sırasında belirli bir stok kaleminden yılda 15.000 birim kullanmakta ve stoğun sipariş maliyetini 50 TL ve stoklama maliyetini de 1,5 TL olarak hesaplamaktadır. Bu işletmenin ilgili stok kaleminin ekonomik sipariş miktarı kaç birimdir? a) 3.000 birim b) 707 birim c) 30 birim d) 1.000 birim e) 1.414 birim 3. Aşağıdakilerden hangisi ileri üretim sistemleri arasında yer almaz? a) İmalathane sistemi b) Esnek üretim sistemi c) Bilgisayar tümleşik üretim sistemi d) Tam zamanında üretim sistemi e) Yalın üretim sistemi 4. Aşağıdakilerden hangisi, el sanayi sisteminin genel özelliklerinden biri değildir? a) Emeğe dayalı bir üretim sistemidir. b) Genelde sipariş üzerine üretim yapılır. c) Sabit sermaye ihtiyacı yüksektir. d) Müşteri sayısı sınırlıdır. e) Küçük birimler halinde kurulurlar. 5. Aşağıdakilerden hangisi günümüzde üretim planlaması yapmanın zorunluluğunu ifade etmekten uzaktır? a) Malzeme, zaman ve işgücü kayıplarını azaltma isteği b) Tüketici zevklerinin kısa sürede değişebilmesi c) İşletme faaliyetleri arasındaki koordinasyon güçlüğü d) Üretim sistemlerinin basitleşmesi e) İşletmeler arası rekabetin artması 6. Aşağıdakilerden hangisi üretim yöntemine göre üretim tiplerinden biri değildir? a) Analitik üretim b) Primer üretim c) Parti üretimi d) Sentetik üretim e)Montaj üretimi 7. Aşağıdakilerden hangisi hammadde ve malzemenin tedariki sırasında dikkat edilecek uygunluk kriterlerinden biri değildir? a) Miktar uygunluğu b) Personel uygunluğu c) Zaman uygunluğu d) Kalite uygunluğu e) Fiyat uygunluğu 8. Bir önceki sorudaki verilere göre, ilgili stok kalemi için ekonomik sipariş süresi ne kadardır? a) 30 gün b) 24 gün c) 18 gün d) 15 gün e) 10 gün 9. Hammaddenin bazı ayırıcı işlemler sonucunda ürün haline dönüştürülmesi olarak tanımlanan üretim tipi, aşağıdakilerden hangisinde ifade edilmektedir? a) Sentetik üretim b) Fabrikasyon üretimi c) Primer üretim d) Montaj üretimi e) Analitik üretim 10. Stok kalemlerinin toplam içindeki yüzdelerine göre sınıflandırılması suretiyle uygulanan stok kontrol yöntemi, aşağıdakilerden hangisidir? a) ABC yöntemi b) Çift kutu yöntemi c) Ekonomik sipariş miktarı yöntemi d) Sabit sipariş miktarı yöntemi e) Gözle kontrol yöntemi Cevap Anahtarı 1.E, 2.D, 3.A, 4.C, 5.D, 6.C, 7.B, 8.B, 9.E, 10.A *İŞLETME BİLİMLERİNE GİRİŞ 9.ÜNİTE ÖRNEK SORULAR 1-Aşağıdakilerden hangisi etkili bir tedarik fonksiyonunun yapılması için gereken çalışmalardan değildir? A)Uygun fiyat anlaşmaları yapmak B)Standart malzeme ve parçaları tecih etmek C)Firmalar arasındaki rekabet durumunu yakından takip etmek D)Piyasadaki en pahalı malzemeleri kullanarak tedarik ihtiyacını gidermek E)En uygun taşıma yollarını araştırmak 2-Aşağıdakilerden hangisi tedarikte bir uygunluk kriteri değildir ? A)Miktar Uygunluğu B)Zaman Uyğynluğu C)Şekil Uygunluğu D)Kalite Uygunluğu E)Fiyat Uygunluğu 3-Aşağıdakilerden hangisi tedarikte ki uygunluk kriterlerinden biridir ? A)Şekil Uygunluğu B)Yer Uygunluğu C)Maliyet Uygunluğu D)Fayda Uygunluğu E)Kaynak Uygunluğu 4- İşletmelerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları üretim faktörlerini sağlayan faaliyetlerin tamamını ifade eden kavrama ne denir ? A)İhtiyaç B)Fayda C)Tedarik D)Emek E)Pazarlama 5- Çeşitli üretim faktörlerini kullanarak, insan ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmetlerin meydana getirilmesine ne ad verilir ? A)Yönetim B)Finans C)İnsan kaynakları D)Üretim E)AR-GE 6-Aşağıdakilerden hangisi bir üretim faktörü değildir? A)Muhasebe B)Emek C)Sermaye D)Toprak(Doğal kaynaklar) E)Girişimcilik 7-Aşağıdakilerden hangisi üretim sisteminin temel özellikleri arasında yer almaz ? A)Uzmanlaşma B)Örgütleme C)Çeşitlendirme D)Standartlaşma E)Sadeleşme 8) Gelişmiş makine ve teknik donanımdan fazlaca yararlanılmayan üretim sistemi aşağıdakilerden hangisidir ? A)El sanayi sistemi B)Ev işçiliği sistemi C)İmalathane sistemi D)Fabrikasyon sistemi E)İleri üretim sistemleri 9-Aşağıdakilerden hangisi üretim yönetimine göre üretim tiplerinden biri değildir ? A)Proje Üretim B)Analitik Üretim C)Montaj Üretim D)Sentetik Üretim E)Fabrikasyon Üretim 10- Doğada mevcut çeşitli kaynak, maden ve ham maddelerin işlenmek veya kullanılmak üzere çıkarılması ile gerçekleştirilen üretim şekline ne ad verilir ? A) Analitik Üretim B) Sentetik Üretim C)Montaj Üretim D) Fabrikasyon Üretim E)Birincil(primer) Üretim 11-Aşağıdakilerden hangisi üretim miktarına veya akışına göre olan üretim tiplerinden biri değildir? A)Sentetik üretim B)Sipariş üzerine üretim C)Parti üretimi D)Proje üretimi E)Sürekli üretim 12- Belirli bir mamulün yalnız bir kez üretilmesinin söz konusu olduğu üretim miktarına göre üretim tipi aşağıdakilerden hangisidir ? A)Kısmi Üretim B)Parti Üretimi C)Sürekli Üretim D)Proje üretimi E)Sipariş üzerine eğitim 13- Bu yöntemde stok kalemleri, iki bölmeli bir kutuda bulundurulur. Birinci kutu boşaldığında sipariş verilir ve sipariş edilen miktar işletmeye teslim edilinceye kadar, ikinci kutudaki stok kullanılır. Yukarıda açıklanan yöntem aşağıdakilerden hangisidir? A)ABC Yöntemi B)Tek kutu Yöntemi C)Gözle kontrol Yöntemi D)Çift kutu Yöntemi E)Stok konrol Yöntemi 14- Aşağıdakilerden hangisi tamir ve bakım faaliyetlerindeki aksaklıkların üretim akışı, verimlilik ve maliyetler üzerindeki olumsuz etkileri arasında yer almaz? A) Makinelerin ve çalışan işçilerin boş kalması B)Iskarta oranının artması C) Dolaylı işçilik ve genel üretim maliyetlerinin artması D) Müşteri taleplerinin karşılanamaması E)İşçilerin uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışması 15- Üretime başlamadan önce, üretimin nerede, ne zaman ve nasıl yapılacağı, ne üretileceği ve ne kadar üretileceği, üretimin ne kadar süre alacağı gibi soruların cevaplanmasına ne denir ? A)Programlama B)Satış koşulları C)Yönetim D)Vizyon E)Üretim Planlaması ÜNİTE 10 PAZARLAMA FONKSİYONU Günümüz pazarlarında artan rekabet ve belirsizlik, sürekli değişen tüketici beklentileri, pazarlamanın önemini daha da artırmıştır. Çünkü pazarlama, firmanın pazar bulma ve pazar yaratma bölümüdür. Ancak pazarlama görevi sadece pazarlama bölümüne bırakılmamalıdır. Firma çok yetenekli bir pazarlama bölümüne sahip olsa bile, üretim bölümü pazarın beklentilerine uygun olmayan kalitesiz ürün ürettiği, muhasebe bölümü hatalı faturalar gönderdiği, ürün zamanında pazara ulaştırılmadığı, özensiz bir ambalajla sunulduğu takdirde başarılı olma şansı yoktur. PAZARLAMA KAVRAMI VE TANIMLARI Bütün işletmeler üretim ve pazarlama olmak üzere iki temel fonksiyon yürütürler. Bunlar birbirini tamamlar ve biri olmadan diğerini yürütmek mümkün olmaz. Ancak çoğu kez üretimin pazarlamaya oranla önemi fazla büyütülür. Yani iyi bir ürünün başarıyı beraberinde getireceği zannedilir. Günümüz pazarlarında ürünün iyi olup olmadığı kararını tüketiciler verir. Ürün üretilmeden önce yapılması gereken bir dizi araştırma ve inceleme söz konusudur. Bu süreç içerisinde pazarlama yöneticisinin vermek zorunda olduğu bir dizi karar söz konusudur. Bunlar; Tüketicilerin ihtiyaçlarını analiz edip ne tür ürün ve hizmeti talep edeceklerine karar vermek, İhtiyaç duyulan ürün ve hizmetler içerisinden seçim yaparak, üretilecek ürün ve hizmeti belirlemek, Mevcut ve potansiyel tüketici sayısını belirlemek, Mevcut ve potansiyel tüketicilerin pazarlarını belirlemek ve onlara nasıl ulaşılacağına karar vermek, Tüketicilerin ödemeye gönüllü olacakları fiyatı belirlemek, Ürün ve hizmetlerin tanıtımı için ne tür promosyon kullanılacağına karar vermek, Pazardaki rakipleri tanımlamak. Mikro pazarlama Pazarlama, tüketicilerin gereksinimlerini gidermek ve işletmelerin amaçlarına ulaşmasını sağlamak için ürün ve hizmetlerin üreticiden tüketiciye akışını yöneten işletme faaliyetidir. Pazarlama, kişilerin ve örgütlerin amaçlarına uygun şekilde değişimini sağlamak üzere malların, hizmetlerin ve düşüncelerin yaratılması, fiyatlandırılması, dağıtımı ve satış çabalarının planlanması ve uygulanması sürecidir. Pazarlama, hedef pazarlar seçip üstün müşteri değeri yaratmak, belirtmek, iletmek suretiyle müşteri kazanma, elde tutma ve sürdürme sanatıdır. Pazarlama, karşılanmamış ihtiyaç ve beklentileri belirleyip pazarı değerlendirerek en iyi hizmet edebileceği pazarları seçip bunlar için en iyi pazarlama karmasını oluşturan, organizasyondaki herkesin müşteri yönlü olmasını isteyen işletme fonksiyonudur; şeklinde ifade edilmiştir. Makro pazarlama Makro pazarlama, toplumsal hedeflere ulaşacak talep ve arzı uyumlu hale getirecek şekilde, ekonomideki mal ve hizmetlerin üreticiden tüketiciye akışını sağlayan sosyal bir süreçtir. Makro pazarlamanın üzerinde durduğu konu, bireysel organizasyonların aktiviteleri değil tüm pazarlama sisteminin nasıl çalıştığıdır. Arz ve talep dengesini sağlayabilmek için her toplum pazarlamaya ihtiyaç duyar. Etkili bir makro pazarlama sistemi ekonomik gelişme için gereklidir. Etkin pazarlama az gelişmiş ülkelerin gelişmesinde anahtar rolü oynar. Gelişmekte olan ülkelerin, fakirlik çemberini kırabilmeleri için makro ve mikro pazarlama sistemlerinde köklü değişiklikler gereklidir. Makro pazarlamanın amacı pazardaki ayrılık ve anlaşmazlıkların üstesinden gelmektedir. Pazarlamanın Firmalardaki Rolü Pazarlama ve pazarlama yönetimi hem toplumsal hem de firmalar açısından büyük önem taşır. Daha önce belirtildiği gibi pazarlama, hedef pazarın ihtiyaçlarını karşılamak için değer arama, yaratma ve sunma sanatıdır. Tüketicilerin tatmini yoluyla toplumsal (makro açıdan) amaçlara ve firma amaçlarına (mikro açıdan) ulaşılır. Pazarlamayı daha iyi anlayabilmek için konuya, firmanın önemli pazarlama kararlarını alan pazarlama yöneticisi açısından bakmak gerekir. Karar ve problem çözme sanatındaki nisbi yetenekleri, üstün vasıflı yöneticileri diğerlerinden ayıran özelliktir. Pazarlama yönetimi, soyut düşünceyi ve subjektif analizi kapsaması dolayısıyla diğer yönetim birimlerine oranla daha zordur. PAZARLAMA YÖNETİMİ ANLAYIŞINDAKİ DEĞİŞMELER Çoğu işletme pazarlama yönlü düşünmeye başlamış, üretme ya da satma düşüncesinin yerini hedef tüketicileri değer yaratarak tatmin almıştır. Ancak unutulmaması gereken nokta şudur; sistem içerisindeki bütün firmalar aşağıda belirtilen evreleri geçip son aşamaya gelmemiştir. Bazıları üretim, bazıları satış aşamasında takılıp kalmıştır. Gerçekte “pazarlama” değil, pazarlama yönetim felsefesindeki değişmeleri açıklayan bu evrimsel gelişmenin aşamaları şöyle sıralanıp özetlenebilir; Üretim yönlü aşamalar Üretim anlayışı aşaması Ürün anlayışı aşaması Satış anlayışı aşaması Pazarlama yönlü aşamalar Modern pazarlama anlayışı aşaması Bütünsel pazarlama anlayışı Üretim Anlayışı Aşaması Bu anlayışa malın talebinin arzından fazla, başlangıçtaki üretim maliyetlerinin yüksek olduğu durumlarda pazarı geliştirmek için maliyetlerin düşürülmesi gerektiğinde başvurulur. Bu da yığın üretim demektir. Talebin arzdan fazla olduğu durumlarda tüketicilerin fazla seçim hakkı yoktur, bulabildikleri ile yetinmek zorundadırlar. Bu anlayış özellikle gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde çeşitli sektörlerde yaygındır. Ürün Anlayışı Aşaması Bu anlayış, tüketicilerin uygun fiyatlı, iyi kaliteli, performansı yüksek ürünlere hayır demeyeceği düşüncesinden hareket eder. Bu nedenle işletmeler tüm çabalarını, ürün ve ürünü geliştirme üzerinde yoğunlaştırırlar. Ürün anlayışı, tüketicilerin gerçekten neye ihtiyaçları olduğunu çözümlemek yerine, ürünün kalitesiyle ilgilendikleri, pazarda birbiriyle rekabet eden ürünler konusunda bilgi sahibi oldukları, ödedikleri paraya karşılık en iyi kaliteyi tercih edecekleri ve iyi mal kendini satar gibi varsayımlara dayanır. Gerçekte, iyi mal her zaman satışı garantilemez Satış Anlayışı Aşaması Bu anlayışın en belirgin değişkeni satıştır. Tüm pazarlarda artan rekabet satışı zorlaştırmış ve firmalar uygun fiyat, kalite dışındaki rekabet vasıtalarını aramaya başlamışlardır. İşletmeler gayretlerini satış ve satışı artırıcı çabalar üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Satış anlayışında, işletmelerin asıl amacının satış sağlamak olduğu, yeterli çaba gösterilmezse tüketicilerin kendiliklerinden satın almaya gitmeyecekleri, çeşitli satış geliştirme araçlarıyla satın almaya özendirmeleri varsayımlarına dayanır. Satıcı yönlü bu anlayışa "Klasik Pazarlama" anlayışı da denilmektedir Pazarlama Anlayışı Pazarlama anlayışı, pazarların istek ve ihtiyaçlarını saptayıp, pazarlama değişkenlerinden yararlanarak alıcıları tatmin etmek olduğunu savunur. Bu anlayışla işletme, faaliyetlerine satıcının değil alıcının isteklerine göre yön verir. Teknolojik gelişmeler, küreselleşme, tüketicilerin eğitim düzeylerindeki artış ve etkin iletişim, satış odaklı pazarlamadan müşteri odaklı pazarlamaya geçişte etkin rol oynamıştır. Teknoloji ve küreselleşme, tüm dünyayı bilinen bir pazar haline getirmiştir. Bütünsel(Holistik) Pazarlama Anlayışı Özellikle son yıllarda pazarlarda yaşanan değişimler, pazarlamada yeni yaklaşımların oluşmasına neden olmuştur. Bu anlayışa bütünsel bir diğer ismi holistik pazarlama denilmektedir. Holistik pazarlama modern pazarlamanın bir ileri aşamasını oluşturur. Bu anlayışta pazarlamanın dört bileşeni vardır. İlişki pazarlaması, müşterilerle, çalışanlar, tedarikçiler ile, aracılarla uzun dönemli ilişki kurarak, işletmeye sürdürülebilir bir rekabet avantajı sağlama amacı taşır. Bütünleşik pazarlama karması, firmanın pazarlama bileşenlerini değer ve sinerji yaratacak şekilde bir araya getirmesidir. İçsel pazarlama, firma çalışanlarının da müşteri olarak kabul edilip, tatmin edilmesi ve etkin bir iletişim kurulması gerektiğini savunur. Performans pazarlaması ise, pazarlama programlarında, firmaların geleceği, tüketicilerin tatmini ile birlikte etik, yasal, sosyal sorumluluk, çevresel konular vb, yer almalı ve değerlendirilmesi gerektiğini içerir. PAZARLAMA YÖNETİM SÜRECİ Günümüzde pazarlama yönetimi, etkinlik sağlamak, pazar payını artırmak ve kar elde etmek için dört temel değişkene odaklanmıştır. Bunlar, kalite, değer, ilişki ve tüketici tatminidir. Etkili bir pazarlama yönetimi için başarılması gereken bir diğer iş, personel, finansman, araştırma ve geliştirme ve üretim departmanları ile tüketicinin ihtiyaç ve istekleri yönünde bütünleşmektir. Pazarlama yönetim süreci; Pazarlama planlaması sürecinin organize edilip düzenlenmesi, Pazar fırsatlarının analizi, Hedef pazarların seçilmesi, Pazarlama karışımının geliştirilmesi, Pazarlama çabalarının yürütülmesi, şeklinde beş aşamadan geçer. Pazarlama planlaması Stratejik planlama ve pazarlama planlaması Pazarlama araştırması ve pazarlama bilgi sistemi Pazar fırsatlarının analizi Pazarlama çevresi Tüketici pazarları Örgütsel pazarlar Hedef pazarların seçimi Talep ölçümü ve tahmini Pazar bölümleme ve hedefleme Pazarlama karmasının geliştirilmesi Ürünlerin tasarımı Ürünlerin fiyatlandırılması Ürün dağıtım politikası ve stratejileri Ürünlerin tutundurulması Pazarlama çabalarının yürütülmesi Pazarlama programlarını yürütme, örgütleme Pazarlama plan ve programlarının kontrolü Pazarlama planlamasının organize edilmesi: Her işletme nereye ve nasıl gitmek istediğini belirlemelidir. Planlama işletmelerin hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak yolları belirlemektir. Plan yapmayan bir şirketin faaliyetlerinde anlam ve yön yoktur. Hedefe varmada yönetimin takip ettiği bir yolun olması için plan yapması gerekir. Planlar kapsadıkları zaman aralığına göre kısa dönemli (1 yıl veya daha az zaman), uzun dönemli (5 yıl veya daha fazla ) şeklinde sınıflandırılabilir. Yöneticiler gerek pazarlama planlarının hazırlanmasında gerekse tüm pazarlama yönetim süreci sırasında çevre, alıcı veya müşteriler, rakipler, tedarik kaynakları, aracılar ve kamuoyu gruplarının geçmişi, bugünkü durumu ve geleceği hakkında doğru, yeterli bilgiler edinmelidirler. Bu bilgiler işletmeye pazarlama, araştırma ve bilgi sistemlerinden sağlanır. Pazar fırsatlarının analizi: Pazar fırsatlarının belirlenmesi ve değerlendirilmesini içerir. Her örgüt veya firmanın yeni fırsatlar yakalamaya ihtiyacı vardır. Çünkü pazar dinamiktir. Tehditler ve fırsatlar barıdırır. Tüketicilerin ihtiyaçları, rakipler ve çevre sürekli değişmektedir. Pazarın belirsizliğini azaltmak, başarı ihtimalini yükseltmek için yapılması gerken şey pazarı incelemektir. Fırsatlar, alıcının gereksinim duyduğu ve ilgisini çeken, karlı çalışma olanağının yüksek olduğu pazar alanlarında bulunur. Fırsatların çekiciliği, alıcıların sayısına, satın alma güçlerine ve isteklerine bağlıdır. Hedef Pazarların Seçimi: Hedef pazar, firmanın hitap etmek istediği oldukça homojen müşteri grubudur. Firmalar pazarı, çeşitli değişkenleri göz önünde bulundurarak bölümlere ayırıp, içlerinde işletme imkân ve kaynaklan için en uygun olanları hedef pazar olarak seçer ve seçilen her pazar dilimi için uygun pazarlama karması geliştirir. Pazarlama yöneticisinin belirli tüketicileri hedef grup olarak seçmesinin nedeni rekabet avantajı elde etmektir. Buna karşılık üretim eğilimli bir yaklaşım olan kitlesel pazarlamada firma tüm pazara aynı pazarlama karması ile ulaşmayı amaçlar. Herkesi potansiyel müşterisi olarak görür. Pazarlama karmasının geliştirilmesi: Pazarlama karması bir işletmenin kendi ürününe olan talebi etkilemek için yapabileceği her şeyi temsil eder. Pazarlama karması, ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurma değişkenlerinden oluşmaktadır. Ürün Kavramı ve Kapsamı Ürün, bir istek ya da ihtiyacı karşılamak üzere tüketim, kullanım, ele geçirme ya da dikkate alınması icin pazarlara sunulan herhangi bir şeydir. Ürün kavramı. fiziksel objeleri, hizmetleri, mekânları, yerleri, örgüt ve fikirleri içerir. Normal olarak bir ürünün üç ana boyutu vardır: Öz Ürün: Tüketicinin, ihtiyaçlarını giderme açısından, üründe algıladığı potansiyel tatminler demetidir. Buna öz veya çekirdek denilir. Alıcının bir ürünü satın alırken neyi aldığını ifade eder. Somut Ürün: Öz ürünü saran maddi kısım ya da görünümüdür. Yani, bizim gözle görüp, elle tuğumuz, özü saklayan etli kısımdır. Bir başka değişle ürünü öz ve somut madde oluşturur. Somut kısmın maddesi, biçimi, özün algılanma zenginliğini artırır. Öz, dışı etkilediği gibi somut kısımda öze farklı katkılar sağlar. Somut ürünlerin karakteristikleri şunlardır: Kalite, biçim (stil), marka adı ve ambalaj. Zenginleştirilmiş Ürün: Maddi ürünle birlikte sunulan ek yarar ve hizmetler bütünüdür. Yani ürün ya da hizmetin zenginleştirilmesidir. Garanti, kredi, satış sonrası hizmetler (bakım, onarım, yedek parça sağlanması), aygıtın, aletlerin montajı, tesisatın yapılması, yerleştirilmesi, kullanıcıların eğitimi, yetiştirilmesi vb. hizmetler ürünü daha da zenginleştirir. Ürünlerin sınıflandırılması Çeşitli kriterlere göre ürünleri gruplamak mümkündür. Örneğin, kaynağına göre; madenler, tarım ürünleri, imal edilmiş ürünler şeklinde; fiziksel niteliklere göre; kırılabilir, bozulabilir ve dayanıklı mallar şeklinde sınıflandırma yapılabilir. Ayrıca, büyüklüğe, üretim biçimine, üretim ve tüketim ölçüsüne göre de ayrım yapılabilir. Ürünleri en yaygın gruplama şekli üretim ve tüketim malları şeklindedir. Tüketim malları: En son tüketicilerin ya da ailelerin emrine hazır kılınan, başka bir işlemden geçirilmeksizin tüketilen ya da kullanılan mallardır. Üretim malları: Başka malların ya da hizmetlerin üretilmesinde kullanılan mallardır. Tüketim malları Kolayda mallar: Kolayda malların en belirgin özellikleri şunlardır: Tüketici malı bilir ve çok az çaba harcayarak satın alır. Fiyat ve kalite karşılaştırması yapmak için ek zaman ve çaba harcamaz. Tüketici, malı ikame eden ve kolaylıkla bulduğu malı satın alır. Tüketici bu malları ihtiyaç duyduğunda uğradığı ilk perakendeci mağazadan satın almak ister. Kolayda mallar genellikle birim fiyatı düşük mallardır, modaya bağlı değildir, sık sık satın alınırlar. Beğenmeli Mallar: Bu mallar satın alınmadan önce nitelikleri ve fiyatlan karşılaştırılır. Tüketicilerin bu gruba giren mallarla ilgili bilgileri yoktur. Bu sebeple önce malların ihtiyacı ve imkânlara uygunluğu araştırılır. Modaya bağlı giyecekler, mobilya bu gruba girer. Bu malların birim değerleri yüksektir, sık satın alınmazlar. Özelliği Olan Mallar: Belirli nitelikleri ya da markaları nedeniyle tüketiciler bu malları satın almak için özel çaba harcamakdan kaçınmazlar. Tüketiciler bu ürünlere ilişkin tüm bilgilere sahiptirler ve ele geçirmek isterler. Bu ürünlere örnek olarak bazı ilaçlar, giysiler, yiyecekler, fotoğraf araç ve gereçleri sayılabilir. Aranmayan Mallar: Tüketicinin bilmediği veya bilip de satın almayı düşünmediği ürün ya da hizmetlerdir. Bunlar iki grupta ele alınabilir. Birincisi yeni ürünler. Tüketici bu malların tanıtımı yapılmadıkça haberdar olmaz. İkincisi sigorta poliçesi, mezar taşı, mezar yeri veya ansiklopedi vb. hizmetler ise genelde satın alınması düşünülmeyen ve en sona ertelenen ürünlerdir. Her iki ürün de reklam ve kişisel satış çabası ister. Üretim malları Ham maddeler: Doğadan elde edilen ve ihtiyaçlarımızı gidermeye yarayan malların yapımında kullanılan şeylere ham madde denir. Bunlar taşıma, yükleme, boşaltma sırasında gerekli korunma dışında, herhangi bir işlemden geçirilmez. Üretim gereçleri ve parçaları: Bitmiş malların içinde yer alırlar. Üretime girmeden önce işlemden geçirilirler. Üretim esnasında daha ileri işleme girerler. Çelik üretiminde kullanılan pik demir, kumaş yapımında kullanılan iplik, ekmek yapımında kullanılan un, üretim gereçleridir. Donatım malları: İmal edilmiş üretim mallarıdır. Uzun süre kullanılan pahalı mallardır. Örneğin, fabrika binası, demiryolu, dizel lokomotifler, demir çelik fırınları, elektronik işlem makinaları, jet uçakları v b. mallardır. Yardımcı Araçlar: Üretim faaliyetini kolaylaştıran mallardır. Bitmiş malların içine girmezler. Ekonomik ömürleri daha kısadır. Yazı işleri araçları, kasa makinaları, yükleme, boşaltma araçları bu mal sınıfına girerler. İşletme Gereçleri: Bitmiş malın içine girmezler. İşletmenin işleyişine ve üretimine yardımcı olurlar. Kısa ömürlü, düşük fiyatlı, çok az çaba ile ele geçirilen mallardır. Cila, yağ, kırtasiye, tuvalet malzemesi bu gruba giren mallar arasındadır. Yeni ürün geliştirme Benzeri olmayan ürünler. Örneğin, kanser ilacı. Var olan bir ürünün yerini alabilen, ancak var olan üründen farklı nitelikleri olan ürün. Örneğin, radyo sinemanın büyük ölçüde yerini alan TV ve ev sinema sistemleri. Var olan üründe değişiklik yapılarak ortaya çıkarılan ve var olan ürünün yerini alan mallar. Örneğin, yeni moda kıyafet ve otomobiller. Pazarda bilinen ama üretici işletme için yeni olan benzetme mallar. Örneğin, pazara yeni giren bir işletmenin bilinen bir malı kendi markası altında üretip pazarlaması. Ayrıca mamül daha düşük fiyatla satışa sunulduğunda, kullanılışı kolaylaştırıldığında veya yeni kullanım imkanları bulunduğunda, malın fiziksel, ekonomik ve psikolojik özelliklerinde değişiklikler yapıldığında da yeni ürün söz konusudur. Yeni ürün geliştirmek isteyen bir işletmenin başlıca üç seçeneği vardır. Ürünü üretme ( ya da satma) izni almak Ürünü üretme ( ya da satma) yetkisini satın almak Ürünü işletme içinde geliştirmek İşletmelerin yeni ürün geliştirirken izledikleri sürecin aşamaları ise şöyledir: Yeni ürün fikrinin yaratılması: Gerek işletme içindeki(satış elemanları, çalışanlar) gerekse dışındaki(üniversiteler, ajanslar, aracı kuruluşlar vb) kaynaklardan elde edilen fikirler toplanır. Fikirlerin ayıklanması: Bu aşamada firmanın hedef politikalarına aykırı olan fikirler ayıklanır, uygun olanlar seçilir. Satış olanağı, maliyet ve firma hedeflerine uygunluk açısından fikirler üstünlüklerine göre sıralanır. Yeni ürün kavramının geliştirilmesi: Bu safhada fikirler kavram haline dönüştürülür. Ürün tasarımlarının testi: Burada ürün tasarımı konusunda hedef kitleleri temsil eden gruplara sorular sorulur. Bu tasarım açıkça anlaşılıyor mu, üründen hangi faydaları bekliyorsunuz? vb. Pazarlama stratejisi geliştirme: Bu aşamalı süreçte, öncelikle hedef pazarın büyüklüğü, yapısı konumlandırma satışlar ve karlılık konusunda stratejik kararlar alınır. Sonra uygulanacak pazarlama karma stratejileri belirlenir. Üçüncü aşamada ise uzun dönemli stratejiler belirlenir. İşletme analizi: Bu safhada ürün fikrinin karlı olup olmadığını belirlemek amacıyla fizibilite çalışmaları yapılır. Ürün geliştirme: Ürünün fikir düzeyinden fiziksel ürün haline dönüştürülmek üzere AR-GE departmanına gönderildiği safhadır. Pazar testi: Deneme niteliğinde sınırlı üretimin gerçek, pazar koşullarında piyasaya sürüldüğü safhadır. Bu aşamada testler olumlu ise ticarileştirme kararı verilir. Ticarileştirme: Pazar testlerinde başarılı olan ürünler ticarileştirilir. Büyük miktarlarda üretilerek pazara sürülür. Ürün yaşam süreci Giriş safhası: Satışlar yavaş yavaş yükselir. Doğrudan rakip yoktur. Ürünün nitelikleri sık sık değiştirilir. Üretim maliyetleri ve dolayısıyla fiyatı yüksektir. Pazar geliştikçe fiyatlar giderek düşer. Bu safhada pazarlama maliyetleri de yüksektir. İşletmenin tüketicilerin satın alma alışkanlıklarını ve davranışlarını etkileyecekse, birim başına pazarlama maliyeti öteki aşamalara göre yüksek olur. . Gelişme safhası: Bu safhada pazar hızla büyür. Satışlar giderek artan oranlarda yükselir. Doğrudan rekabet artar. Rakiplerin sayısı artar. Üretim metodları yenilenir ve fiyat değişiklikleri yapılır. Ürünün dağıtımı yaygınlaşır. Bu aşamada ürün dalgalanmalardan etkilenmez. en iyi durumdadır. Ekonomik Olgunluk safhası: Bu safhada aşırı rekabet vardır. Küçük işletmeler güçlerini kaybederler. Pazarın büyüme hızı düşer. Ürün ve hizmet ayarlamaları yapılır. Kâr oranı azalır. Marka politikası değiştirilir. Doyma safhası: Bu safhada pazarın özellikleri değişir. Eski ürünü olanlar yeni ürün almaya çalışırlar. Ürünün farklı kategorileri oluşturulur. Dağıtım kurumları değişir. Fiziksel dağıtım karmaşıklaşır ve maliyet artar. Pazara girme güçleşir. Gerileme safhası: Pazar giderek geriler. Üründe değişmeler olur. Fiyatlarda düzeltme yapılır. Rekabet azalır. Ürün bu safhaya ulaştığında kimi işletmeler yeni ürün üretmeye kimileri de eski üründe değişiklik yapmaya çalışır. Bazı işletmeler ise pazardan çekilmeye karar verir. Fiyatlandırma Fiyat, ürün ve hizmetlerin parasal değeridir. Fiyat, herhangi bir şeyin ticari değeridir. Diğer bir deyişle herhangi bir ürün ya da hizmet karşılığında satıcı tarafından istenen, alıcı tarafından ödenen para anlamına gelir. Gerek üretici gerekse tüketici açısından çok önemli bir faktör olan fiyat, başlı başına bir karar unsuru olan fiyatlandırmayı getirmiştir. Fiyatlandırma belli bir malın fiyatının, belirli piyasa şartları altında tayin edilmesidir. Fiyatlandırma kararlarında etkili olan gruplar Firmanın mikro ve makro çevresinde bulunan gruplar fiyatlandırma kararları üzerinde etkilidir. Firmanın fiyatlandırma kararlarında etkili olan bu grupları, firma içi ve firma dışı gruplar olarak da değerlendirebiliriz. Firma içi gruplar çalışanlar ve sermayedarlardır. Firma dışı gruplar ise müşteriler, rakipler, aracılar, tedarikçiler ve hükümet olarak ifade edilebilir. Fiyatlandırma metodları Maliyete göre fiyatlandırma: Talep tahminlerinin güç olduğu durumlarda kullanılır. En çok kullanılanları maliyet artı yöntemi ve hedef fiyatlandırmadır. Talebe göre fiyatlandırma: Modern pazarlama anlayışı, işletmelerin fiyatı belirlemelerinde talebi dikkate almalarını gerektirir. Talebe göre fiyatlandırmada en çok kullanılan yöntemler, algılanan değer fiyatlaması ve değer fiyatlamasıdır. Rekabete göre fiyatlandırma: Bu yaklaşımda firma fiyatlarını rekabete göre belirler. Ya rakiplerinin altında, ya üstünde ya da aynı düzeyde belirler. Buna göre iki farklı fiyatlandırma söz konusudur. Bunlar cari piyasa fiyatlandırması ve kapalı zarf usulü fiyatlandırmadır. Nihai fiyatı belirleme Psikolojik fiyatlandırma: Fiyatlandırmada psikolojik faktörlerin dikkate alınmasıdır. En yaygın psikolojik fiyatlandırma türleri: Kalanlı fiyatlandırma, imaj fiyatlaması, alışılmış fiyat ve fiyat hattı politikalarıdır. Kalanlı fiyatlandırma: Küsuratlı fiyatların yuvarlak olanlardan daha fazla tüketici cezp ettiği düşüncesine dayanır. Örneğin 10, 20, 30 TL fiyatlardan ise 8.99,29.99 gibi fiyatların satışları sağlamada daha etkili olduğu görülmüştür. İmaj fiyatlaması: Prestij fiyatlaması da denilmektedir. Burada firma ürününün fiyatını kaliteyi, farklılığı yansıtacak şekilde yüksek tutar. Alışılmış fiyat: Bu fiyat politikasında tüketici fiyata öylesine alışmıştır ki bunun dışındaki bütün fiyat alternatiflerini reddeder. Maliyet artışları karşısında firma ya kaliteyi ya da miktarı düşürür. Fiyat hattı: Burada belırli bir mamül grubunun fiyatı belırli bölgelerde yogunlaşmaktadır. Yani müşteriler bu bölgede yer alan fiyata ilgi göstermektedirler. Bu alanın üstündeki ya da altındaki fiyat kabul görmez. Diğer Karma Elemanlarının Fiyat Üzerindeki Etkisi: Nihai fiyat belirlenirken markanın kalitesinin, rekabete yönelik reklamların dikkate alınması gerekir. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki tüketiciler bildikleri, yüksek kaliteli ve reklamların yüksek kaliteyi yansıttığı ürün ve markalara daha yüksek fiyat ödemektedirler. Firmanın Fiyatlandırma Politikaları: Planlanan fiyat, firmanın fiyatlandırma politikasını yansıtmalıdır. Genellikle amaç firma için karlı, müşteriler için kabul edilebilir bir fiyat düzeyi oluşturabilmektir. Fiyatın Pazardaki Gruplara Etkisi: Fiyat belirlenirken pazardaki grupların (rakipler, tedarikçiler, kamuoyu grupları, aracılar vb) tepkisi de dikkate alınmalıdır. Örneğin, rakipler fiyata nasıl tepki gösterecek, aracılar bu fiyatı yüksek bulacaklar mı? vb. Fiyatın uyarlanması Firma aşağıdaki fiyat farklılaşma yöntemlerini hitap ettiği pazar dilimine, kanal yapısına vb değişkenlere göre kullanabilir. Bunlar: Coğrafik fiyatlandırma, iskontolar ve fiyat indirimleri, promosyonel fiyatlar, farklılaştırılmış fiyatlandırma ve ürün karması fiyatlamasıdır. Dağıtım Kanalı Dağıtım kanalı, ürün ve hizmetlerin pazarlanmasını sağlayan işletme içi örgütsel birimlerle işletme dışı pazarlama kurumlarının oluşturduğu yapıdır. Aracılar, işletmeler olabileceği gibi kişiler de olabilirler. Başlıca dağıtım kanalı üyeleri Aracı, üretici ile nihai tüketici veya ürünleri kendi üretiminde kullanan endüstriyel kullanıcı arasında yer alan bir kuruluş olup malın, alım ve satımında görev üstlenir. Malın mülkiyetini üzerine alır veya almaksızın mülkiyetin devrinde aktif rol oynar. Aracıların sınıflandırılmasında, genellikle mamulün mülkiyetini üzerine alınıp almaması esas alınır. Mamulün mülkiyetini üzerine alan aracılara "tüccar aracı" denir. Bunun en tipik örnekleri toptancılar ve perakendecilerdir. Mamulün mülkiyetini üzerine almayan gruba ise "yardımcı aracı (tüccar yardımcısı)" denir. Bu gruba örnek olarak acenteler, komisyoncular ve tellallar verilebilir. Toptancılar Toptancı aracı, satın aldığı ticari emtiayı perakendecilere, diğer tacirlere, endüstriyel, kurumsal ve diğer ticari kullanıcılara satan ancak nihai tüketicilere satışı istisnai olan kişi ya da firmalardır. Tüccar toptancı: Tüccar toptancı başlıca işi toptancılık olan bağımsız bir işletmedir ve dağıtılacak olan ürünün sahipliğini alır. Bu tür işletmeler tam hizmet veren toptancılar ve sınırlı hizmet veren toptancılar olarak iki gruba ayrılır. Tam Hizmet Veren Toptancılar: Bütün toptancılık faaliyetlerini yerine getiren bağımsız tüccar toptancılardır. Sınırlı Hizmet Veren Toptancılar: Bazı pazarlama hizmetleri sunan ve bu hizmetlerde uzmanlaşan bağımsız tüccar toptancılardır. Bunlar, öde götür toptancıları, kamyonlu toptancılar, masa başı toptancıları, raf toptancıları, üretici kooperatiflerı şeklinde sınıflandırılabilir. Acente ve komisyoncu toptancılar: Tüccar toptancılardan farklı olarak acente toptancısı, ürünlerin mülkiyetini üzerine almadan satar ve tüccar toptancıdan daha az hizmet yerine getirir. Genellikle ürün hattı ve müşteri türüne göre uzmanlaşırlar. Acente ve komisyoncu toptancılar şu şekilde sınıflandırılır: Üretici Acentesi: Tamamlayıcı hatlarda iki veya daha fazla sayıda üreticiyi temsil etmektedir. Satış Acentesi: Üreticinin bütün ürünlerini satma yetkisine sahip kontratlı aracılardır. Satın Alma Acentesi: Genellikle alıcılar ile uzun vadeli ilişkileri olan ve ürünleri onlar için araştıran, alan, depolayan ve alıcılara gönderen aracılardır. Komisyoncu: Başlıca fonksiyonu alıcı ile satıcıyı bir araya getirmek ve anlaşmalarını sağlamaktır. Simsarlar(Brokerler): Namına hareket ettiği kişi ya da kuruluş adına mülkiyete sahip olmaksızın malın alım ya da satımında aracılık eder. Müzayede firmalar: Müzayedeyeye uygun ürünlerin(antika eşya, çiçek, sanat eseri vb) alım ve satımına aracılık eden kuruluşlardır. Üretici işletmelerin sahip olduğu şubeler ve bürolar: Üretici işletmeler, kendi ürünlerinin dağıtımını çeşitli bölgelere yapabilmek için toptancılar kullanmak yerine, kendi şubelerini ve satış ofislerini kurarak, toptancılık fonksiyonunu üstlenmektedirler. Üretici işletmelerin sahip olduğu şubeler ve bürolar şu şekilde sınıflandırılır: Satış Şubeleri, ürünlerin stoklanması, satış ve tutundurmasını geliştirmek üzere üreticiler tarafından kurulur. Bu şubeler ürünleri stoklar, dağıtımını yapıp teslim ederler ve siparişlerle ilgili gerekli işlemleri tamamlarlar. Satış Büroları, stok bulundurmaz ve genellikle kuru ürünler ile manifatura endüstrisinde daha yaygındırlar. Perakendeciler Perakendecilik, nihai tüketim mallarının nihai tüketicilere satışıdır. Perakendeci, müşterinin istediği ürünü kolayca satın alması için müşterilerin satınalma acentesi gibi faaliyet gösteren bağımsız tacirdir. Görevi, kendi ya da ailesel ihtiyaçları için kullanma, tüketme amacı taşıyan nihai tüketiciye mal ve hizmet satmaktır. Sundukları Hizmet Miktarına Göre Perakendeciler: Farklı hizmetler farklı miktarda hizmet gerektirir ve müşteri hizmetleri tercihleri farklılık gösterir. Perakendeciler kendin seç-al yöntemiyle hizmet (self servis), sınırlı hizmet ve tam hizmet olmak üzere üç hizmet türünden birini tercih edebilirler. Kendin seç-al yöntemini kullanan perakendeciler: Bu sistemde ürünler tezgah ya da raflar üzerine konulur. Müşteriler satın almak istedikleri ürünü seçer, kasaya öder ve çıkar. Sınırlı hizmet sunan perakendeciler: Beğenmeli ürünler (giysi,mobilya vb.) satarlar. Müşterilerin, bu ürünlerle ilgili bilgiye ihtiyacı olduğu için satış elemanı bulundururlar. Tam hizmet sunan perakendeciler: Özellikli ürünler satan, birinci sınıf departmanlı mağazalardır. Ürün Çeşitliliğine Göre Perakendeciler: Perakendeciler aynı zamanda ürün hattının uzunluğuna ve derinliğine göre de sınıflandırılabilirler. Ürün hatlarının uzunluğu ve derinliğine göre perakendecilerin sınıflandırılması şu şekildedir. Genel Mağazalar: Birçok ürünün sınırlı çeşidini satan mağazalardır ve genellikle bu ürünler kolay bulunan ürünlerdir. Özel mağazalar: Tek tür kolayda ya da beğenmeli malın pek çok çeşidini satan mağazalardır. Bunlar ana ürünün yanında tamamlayıcı ürünleri de satarlar. Örneğin, ayakkabı yanında terlik çanta, kemer, cüzdan vb. Departmanlı mağazalar: Bir biriyle ilişkisi olmayan birçok tür ve çeşit malı satan mağazalardır. Ev eşyası, giysi, beyaz eşya ayrı bölümlerde satılır. Sınırlı türde ürün satan mağazalar: Bu tür mağazalar sık alışveriş yapılan marketlerden oluşmaktadır. Birbiriyle ilişkili birkaç tür malın birçok çeşidini satarlar. Örneğin kuru gıda satıcıları, kadın erkek kıyafeti satıcıları vb. Hipermarketler: Hizmet perakendecileri: Ürün hattında sadece hizmet bulunan perakendecilerdir. Fiyat Uygulamalarına Göre Perakendeciler: Perakendecilerin çoğu uygun fiyatlara uygun kalitede ürünler ve müşteri hizmetleri sunarken bazıları da yüksek fiyata yüksek kaliteli ürünler sunarlar. Fiyat uygulamalarına göre perakendecilerin sınıflandırılması şu şekildedir: İskonto mağazaları: Bu mağazalar sürekli düşük fiyat ,düşük kar marjı ile yüksek hacimde satış yaparlar. Pazarda bilinen tanınmış markaları rakiplerinden daha düşük fiyatlarla satan mağazalardır. Büyük süpermarketler, elektronik, spor giyim mağazaları bu gruba örnek gösterilebilir. Perakendeci fiyatının altında satış yapan mağazalar: Bu tür perakendeciler normal toptancı fiyatının altında ürünleri satın almakta ve perakendecinin uyguladığı fiyatın altında satmaktadırlar. Outlet mağazalar bu grubun en iyi örnekleridir. Örgütsel Yapılarına Göre Perakendeciler: Örgütsel yapılarına göre perakendecilerin sınıflandırılması şu şekildedir: Bağımsız perakendeci mağazalar: Büyük ya da küçük her türlü perakendeci işletme bağımsız olarak işletilebilir ve sahibi bir kişi olabildiği gibi işletme bir ortaklık tarafından da kurulabilir. Geleneksel küçük olçekli giyim, tuhafiye mağazaları örnek verilebilir. Zincirleme perakendeci mağazalar: Bir işletmenin birden fazla mağaza açıp, ürünlerini buralarda satışa sunmasıdır. Süpermarket ve mağaza zincirleri buna örnek gösterilebilir. Perakendeci kooperatifleri: Bağımsız perakendecilerin, büyük ölçekli perakendeciler ile rekabet edebilmek için bağımsızlıklarını yitirmeden, büyük ölçeğin sağladığı üstünlüğü ele geçirmek için kooperatif oluşturmalarıdır. Tüketici kooperatifleri: Tüketicilerin kooperatif kurarak, perakendeci kurum çalıştırmalarıdır. Lisanslı perakendeciler(Frençayzlar): Bir markanın imtiyaz hakkının belırli süre ve koşullarla başka bir işletmeye verilmesiyle oluşan perakendecilik sistemidir. Örneğin, fastfood zincirleri genellikle lisanslı perakendecilerdir. Fiziksel Dağıtım Fiziksel dağıtım, malların pazara fiziksel olarak akışıyla ilgilenir. Pazarlama kanalı ile fiziksel dağıtım birbirini tamamlar. İkisi de üreticiyi pazara ulaştırır. Kanalı oluşturan işletmeler, hem malın sahipliğinin devrini hem de malın akışını sağlarlar. Fiziki dağıtım, çoğu kez taşıma ile eş anlamlı görülür. Ancak taşıma fiziksel dağıtım eylemlerinden yalnızca biridir. Fiziksel dağıtım, taşımanın yanısıra, yükleme, boşaltma, depolama, stok denetimi, koruyucu ambalajlama gibi türlü eylemlerden oluşur. Bu eylemler birbirinden farklıdır. Her eylemin birbirinden ayrı işletmeler ya da örgüt birimlerince yerine getirilmesi gerekir. Ayrıca her eylemin önemi işletmeden işletmeye değişir. Tutundurma Tutundurma, pazarlama karmasının önemli bileşenlerinden biridir. Aslında alıcılar firmanın sunduğu pazarlama karmasını ayrı ayrı değil aldıkları ürün ya da hizmetle özdeşleştirerek algılamaktadırlar. Çağdaş pazarlama, iyi bir ürün gelişitirip uygun şekilde fîyatlandırılarak hedef alıcılarına sunmanın yanında bu alıcılarla uygun bir iletişim kurmayı da gerektirir. Günümüzde işletmenin pazarlama faaliyetleri içinde önemli bir yeri olan tutundurmanın, stratejik bir biçimde düzenlenmesi gerekir. Tutundurma çabalarının temel amacı, kuruluşun kendisi ve pazarlama karması hakkında fiili veya potansiyel alıcılara bilgi vermek, hatırlatma yapmak, ikna etmektir. Bu faaliyetlerle asıl olarak yapılmak istenen alıcıların dikkatini çekmek, ilgi uyandırmak, arzu yaratmak, harekete geçirmektir. Tutundurma amaçları birbirini tamamlar ve pazarlamanın diğer değişkenleriyle bir arada pazarlamanın genel amaçlarını oluşturur. Tutundurma Karması Reklam Karması Gazete, dergi TV Doğrudan posta Açık alan Mesaj Bütçe Ortak reklam Kişisel Satış Karması Tüketicilere Aracılara Satış elemanının Seçimi Eğitimi Ödeme Bölgeler Halkla İlişkiler Duyurum Karması Basınla ilişkiler Haber Kurumsal kimlik Kurumsal reklam Duyurum Konuşmalar Editörlük Satış Tutundurma Karması Kuponlar Örnek ürün Sergiler, fuarlar Çekilişler Yarışmalar İndirim Satış noktaları Para iadeleri Tutundurma karması Tutundurma karması, bir işletmenin, ürün ya da hizmetinin satışını kolaylaştırmak amacıyla üretici-pazarlamacı işletmenin denetimi altında yürütülen, müşteriyi ikna etme amacına yönelik, bilinçli, programlanmış ve eşgüdümlü faaliyetlerden oluşan bir iletişim sürecidir. Tutundurma karmasının ortak özellikleri şunlardır: Tutundurma iletişim kuramına dayanır ve ikna edici olma özelliği vardır. Doğrudan satışları artırma amacına yönelik olduğu kadar, tutum ve davranışlara da yöneliktir. Genellikle işletmelerin dış çevre ile olan iletişimini içerir. Fiyata dayalı olmayan bir rekabet aracıdır. Sadece tüketicilere yönelik değil pazarlama kanal yöneticilerine de yöneliktir. Reklam: Oluç’a göre reklam; bir ürünün ya da hizmetin, bir kurumun, bir kişinin ya da fikrin kimliği belli sorumlusu tarafından, tarifesi önceden belirlenmiş bir bedel ödenerek kitle iletişim araçları ile kamuya olumlu biçimde tanıtılıp benimsetilmesidir. İngiliz Reklam Uygulayıcıları’nın tanımına göre reklamcılık, olabilecek en düşük ücretle mal ya da hizmetin doğru tanıtımında en inandırıcı mesajın verilmesini ifade eden uğraştır. Reklamın karakteristik özellikleri Yayılabilme Özelliği: Satıcı mesajının sık tekrarlanması, rakiplerin mesajlarıyla karşılaştırma yapmaya olanak vermesi, satıcının gücü hakkında olumlu izlenimler vermesi, reklamın yayılmasını sağlamaktadır. Geniş Kitleye Sunulabilme Özelliği: Büyük kitlelere seslenebilme gücü, kamuoyu önünde sunuşun yarattığı meşruluk izlenimini uyandırır ve ürünleri standart olmaya zorlar. Reklamı yapılan ürün kamuoyu önünde savunulabilir görülür ve kitlelere karşı sorumluluk taşır. Daha Geniş İfade Gücü: Baskı, ses ve renklerin sanatsal kullanımına, dramatik, etkin ve canlı sunuşa yatkınlık, ifade gücünü arttırır. İlan ve duyuruda olduğu gibi çoğunlukla söze dayalı bir ifade yerine reklamda görsel ve işitsel donanımlarla daha güçlü bir ifade elde edilebilir. Bireysel olmama özelliği: Reklamın yüzyüze iletişim gerektirmemesi, hedef kitle üzerinde baskı yaratmaması, iletişimin tek yönlü olması, tüketicilerden reklam verenlere doğru olması beklenen geri bildirimin zaman içinde gerçekleşmesi reklamın “kitlesel satış” olarak da değerlendirilmesine yol açar. Reklamın işletmeler açısından temel amacı karlılığı arttırmak ise de pazarlama açısından bazı özel amaçları vardır. Özel amaçlar dikkate alınmaksızın bir reklam kampanyasının başarılı olma şansı zayıftır. Amaçlar genel olarak şu şekilde sıralanabilir: Haberleşme ile ilgili olan amaçlar Talebin artırılması ile ilgili olan amaçlar Karların artırılması ile ilgili olan amaçlar Diğer amaçlar: marka imajı oluşturmak, kişisel satış programını desteklemek, satışçıların ulaşamadığı kişilere ulaşmak, aracılarla ilişkileri geliştirmek, yeni bir pazara girmek, ya da yeni bir tüketici grubunu çekmek, önyargılara karşı durmak, işletmenin saygınlığını arttırmak, alışkanlıkları değiştirmek, piyasaya egemen olmaktır. Reklamın İşlevleri Bilgi verme işlevi: Ürün veya hizmetin pazara sunulduğu ilk dönemlerde özellikle dikkat çekme, özellik ve kullanım bilgisi verme ve benzerlerinden ayırt etme amacıyla yapılan reklamlar bilgi verme işleviyle yapılır. Birincil talebi oluşturmak için de bilgi verme işlevi ön planda tutulur. İkna etme işlevi: Ürünlerin benzerleri arasında üstünlük sahibi özelliklerin öne çıkarılması, kanıt göstererek, duygulara hitap ederek veya karşılaştırmalı reklam yaparak marka bağımlılığı yaratılması yoluyla tüketiciler ikna edilmeye çalışılır. Hatırlatma işlevi: Benimsenmiş olan markalara ait olumlu izlerin zaman zaman hatırlatılması yoluyla ikna işlevinin pekiştirilmesi yoluna gidilir. Hatırlatma işleviyle reklamlar belli gün, olay veya özel durumlar da dahil edilerek hedef kitlesiyle iletişimi sağlar. Değer katma işlevi: Reklamlar aynı zamanda markaların değerini arttırma anlamında onları daha üstün ve seçkin göstererek reklamı yapılmayan bir ürüne göre prestijli hale getirir. Bu işleviyle reklamlar değer yaratıcı veya değer katıcı işlev görürler. Kişisel Satış: Satış, kişiler arası ilişkilere dayanır ve etkileme, ikna etme yoluyla karşılıklı ihtiyaçların giderilmesine yöneliktir. Bu nedenle satış ürünü ya da hizmeti satın almaları için insanları etkilemektedir. Amerikan Pazarlama Derneğinin yaptığı tanım ise; “Satış yapmak amacıyla bir ya da daha fazla satın alıcı ile konuşmak, sözlü sunu yapmaktır.” Kişisel satış çabalarını, Ürün tanıtımları Satış sunumları Teşvik programları Örnek ürün (eşantiyon) dağıtımları Satın almaya teşvik edici programlar Fuar ve sergilerdeki tanıtımlar, Kişisel satışın genel amaçları, müşteriyi ikna ederek satışın olmasını sağlamak, işletmeye pazar, rakipler ve müşteriler hakkında bilgilerin doğru ve zamanında ulaştırılmasını sağlamak, müşterilere uygun seviyede hizmetlerin gitmesini sağlamak, müşteri tatminini sağlamak ve geliştirmek şeklinde ifade edilebilir. Halkla ilişkiler; örgüt ile ilgili çevreler arasında karşılıklı iletişimi, anlamayı, kabulü ve işbirliğini sağlayıp sürdürmeye yardımcı olan bir yönetim fonksiyonudur. Çeşitli tanımlardaki ortak unsurlara göre halkla ilişkilerin kapsamı, halkla ilişkilerin görevleri bağlamında şöyle değerlendirilebilir: Örgüt yönetiminin bir parçası olarak planlı ve sürekli bir programı uygulamak, Örgüt ve kamuoyu arasındaki ilişkileri ele almak, Örgüt içinde ve dışında farkındalığı, görüşleri, tutumları ve davranışları izlemek, Politikalar ve eylemlerin kamuoyu üzerindeki etkisini analiz etmek, Kamuoyu çıkarları ve örgütün varlığını sürdürmesi açısından zıtlıklar bulunan politikalara, prosedür ve eylemlere düzenleme getirmek, Örgüt ve onun kamuoyu açısından her iki tarafa da yarar sağlayan yeni politikalar, prosedürler ve eylemlerin oluşturulmasında yönetime tavsiyelerde bulunmak, Örgüt ve kamuoyu arasında iki yönlü bir iletişim kurmak ve sürdürmek, Örgütün içinde ve dışında farkındalık, fikirler, tutumlar ve davranışlarda özgün değişimler sağlamak, Kuruluş ve kamuoyu arasında yeni ilişkiler kurmak ve/veya var olan ilişkileri korumak için çalışmak. Halkla ilişkiler araçları Kuruluş içi reklamlar: Kuruluş tarafından kendi bünyesinde belirli amaçlar için hazırlanan ve dışarıya yönelik parasal bir ödemenin olmadığı reklamlardır(yaz döneminde yayınlanacak diziler, programlar vb.). Kamu hizmeti reklamcılığı: Medya tarafından ücret alınmaksızın kamu yararına yapılan reklamlardır. Sigaranın zararları, AIDS’le mücadele vb. Kurumsal reklam: Kurum imajı yaratmak amacıyla hedef alıcıların ilgisini kuruma çekmek, kuruma olan sempatilerini pekiştirmek ve davranışlarını bu yönde etkilemek için yapılır. Kurum içi yayınlar şunlardır: Kurum çalışanları ve ortakları hedef kitledir. Gazete ve dergiler, broşür ve kitapçıklar, kurulu raporlar, mektuplar, afişler, pankartlar duyuru panoları fotoğraflar, filmler toplantılar ve geziler, özel olaylardır. Satış Tutundurma: Kişisel satış, reklam ve tanıtma dışında kalan iletişim çabalarıdır. Özel bir şeylerin teklif edilmesi, sunulmasıdır. Satış tutundurma vasıtaları tüketicilere yönelik, aracılara yönelik ve satış örgütüne yönelik olmak üzere üç grupta değerlendirilir. Tüketicilere yönelik tutundurma çabaları, numuneler, kuponlar, iadeler yarışmalar çekilişler vb. dir. Aracılara yönelik çabalar satış noktası malzemeleri, yarışmalar, hediyelerdir. Satış örgütüne yönelik olanlar ise satış yarışmaları, kataloglar ve el kitaplarıdır. TÜKETİCİLERE YÖNELİK ÇALIŞMALAR Örnek ürün Kuponlar Para iadeleri Yarışmalar Çekilişler Süreklilik programı Paketleme ARACILARA YÖNELİK ÇALIŞMALAR Satış noktası malzemeleri Yarışmalar Hediyeler SATIŞ ÖRGÜTÜNE YÖNELİK ÇALIŞMALAR Satış yarışmaları ve toplantılar Kataloglar ve broşürler Satış el kitapları DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi reklamın işlevlerinden değildir? a) Bilgi verme b) İkna etme c) Tutundurma d) Hatırlatma e) Değer katma 2. Aşağıdakilerden hangisi örgütsel yapılarına göre perakendeci türlerinden değildir? a) İskonto mağazaları b) Bağımsız perakendeci mağazalar c) Perakendeci kooperatifleri d) Tüketici kooperatifleri e) Zincirleme perakendeci mağazalar 3. Aşağıdakilerden hangisi fiyatı uyarlama yöntemlerinden değildir? a) Coğrafik fiyatlandırma b) İskontolar c) Kişisel fiyatlandırma d) Farklılaştırılmış fiyatlandırma e) Ürün karmasını fiyatlandırma 4. Tüketicinin bilmediği veya bilip de satın almayı düşünmediği mal ya da hizmetlere ne ad verilir? a) Kolayda mallar b) Özelliği olan mallar c) Beğenmeli mallar d) Aranmayan mallar e) Tüketim malları 5. Tüketicilerin uygun fîyatlı, iyi kaliteli, performansı yüksek ürünlere hayır demeyeceği düşüncesinden hareket eden pazarlama anlayışı aşağıdakilerden hangisidir? a) Üretim anlayışı b) Toplumsal pazarlama anlayışı c) Ürün anlayışı d) Modern pazarlama anlayışı e) Satış anlayışı Pazarlama Fonksiyonu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 31 6. Aşağıdakilerden hangisi tüketicilere yönelik satış tutundurma çabalarından değildir? a) Örnek ürün b) Para iadesi c) Kuponlar d) Katalog ve broşürler e) Süreklilik programları 7. Aşağıdakilerden hangisi halkla ilişkiler ve duyurum karması içerisinde yer almaz? a) Basınla ilişkiler b) Ortak reklam c) Haber d) Kurumsal kimlik e) Editörlük 8. Birçok ürünün sınırlı çeşidini satan mağazalara ne ad verilir? a) Özel mağazalar b) Departmanlı mağazalar c) Hipermarketler d) Sınırlı türde ürün satan mağazalar e) Genel mağazalar 9. Aşağıdakilerden hangisi ürünün giriş safhasına ait özelliklerden biri değildir? a) Pazar hızla büyür. b) Doğrudan rakip yoktur. c) Satışlar yavaş yavaş yükselir. d) Ürün nitelikleri sık sık değiştirilir. e) Ürünün fiyatı yüksektir. 10. Aşağıdakilerden hangisi holistik pazarlama kapsamı içerisinde yer almaz? a) İlişki pazarlaması b) Modern pazarlama c) Bütünleşik pazarlama d) İçsel pazarlama e) Performans pazarlaması Cevap Anahtarı 1.C, 2.A, 3.C, 4.D, 5.C, 6.D, 7.B, 8-E, 9.A, 10.B UNITE 11 MUHASEBE VE FİNANSMAN FONKSİYONU Muhasebe; “işletme varlıklarında ve kaynaklarında değişim oluşturan, tamamen veya kısmen mali nitelikte olan ve para ile ölçülebilen işlemlere ait bilgilerin toplanması, doğruluklarının saptanması, kaydedilmesi, sınıflandırılması, elde edilen sonuçların raporlanarak ilgililere sunulması ve bilgilerin analiz edilip yorumlanması” şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi muhasebe, işletmenin ödeyeceği verginin tespit edilmesinin dışında da, stok yönetimi, finansal kararlar alınması, finansal planlama yapılması ve yatırım kararları alınması konularını da kapsayan geniş bir çerçevede düşünülmesi gereken bir faaliyettir. Muhasebe sürecinde işlemler, belgelere dayandırılarak, objektif bir biçimde ve olduğu gibi kaydedilir. Bu suretle işletmenin kaynakları, kaynakların kullanım şekli ve finansal yapısına ilişkin bilgiler elde edilmiş olur. Bu bilgiler işletme içi ve işletme dışı ilgililer tarafından kullanılır. Muhasebe süreci özet olarak aşağıdaki biçimde işler. MUHASEBENİN TEMEL İLKELERİ Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği’nde şu şekilde ifade edilmektedir: Sosyal sorumluluk kavramı Muhasebe organizasyonunda, muhasebe uygulamalarında, mali tabloların düzenlenmesinde, belli kişi ve grupların değil, tüm toplumun çıkarlarının gözetilmesini ve bilgi üretiminde gerçeğe uygun, tarafsız ve dürüst davranılması gerektiğini ifade eder. Kişilik kavramı İşletmenin sahiplerinden, yöneticilerinden, personelinden ve diğer ilgililerden ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu ve muhasebe işlemlerinin sadece bu kişilik adına yürütülmesi gerektiğini ifade eder. İşletmenin sürekliliği kavramı İşletmelerin faaliyetlerini bir süreye bağlı olmadan sürdüreceğini, bu sürenin işletme sahip ve ortaklarının yaşam sürelerine bağlı olmadığını ifade eder. Dönemsellik kavramı İşletme sürekliliği ilkesi uyarınca sınırsız kabul edilen işletme ömrünün, belli dönemlere bölünerek, her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasını öngörür. Dönem kavramı, özel durumlar dışında bir takvim yılını ifade etmektedir. Parayla ölçülme kavramı Parayla ölçülebilen iktisadi olay ve işlemlerin muhasabeye ortak bir ölçü olarak, para birimi ile (ulusal para birimi ile) yansıtılmasını öngörür. Maliyet esası kavramı Para mevcudu, alacaklar ve maliyetinin belirlenmesi mümkün olmayan diğer kalemler dışında, işletmenin edindiği varlık ve hizmetlerin muhasebeleştirilmesinde, bunların maliyet bedellerinin esas alınması gerektiğini ifade eder. Tarafsızlık ve belgelendirme kavramı Muhasebe kayıtlarının, gerçek durumu yansıtan ve usulüne uygun olarak düzenlenmiş objektif belgelere dayandırılması ve muhasebe kayıtlarında esas alınacak yöntemlerin seçiminde tarafsız ve ön yargısız davranılması ilkesine dayanır. Tutarlılık kavramı Benzer olay ve işlemlerde kayıt düzenleri ile değerleme ölçülerinin dönemler arasında değişmezliğini ve mali tablolarda biçim ve içerik yönünden tek düzeni öngörür. Tam açıklama kavramı Mali tabloların, bu tablolardan yararlanacak kişi ve kuruluşların doğru karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde yeterli, açık ve anlaşılır olması ifade edilmektedir. İhtiyatlılık kavramı Muhasebe olaylarında temkinli davranılması ve işletmenin karşılaşabileceği risklerin göz önüne alınması gereğini vurgular. Önemlilik kavramı Bir hesap kalemi veya bir mali olayın nispi ağırlık ve değerinin, mali tablolara dayanılarak yapılacak değerlemeleri veya alınacak kararları etkileyebilecek düzeyde olmasını ifade eder. Özün önceliği kavramı İşlemlerin muhasebeye yansıtılmasında ve onlara ilişkin değerlendirmelerin yapılmasında biçimlerinden ziyade özlerinin esas alınması gerektiğini ifade eder. MUHASEBE STANDARTLARI Muhasebe standartları, mali niteliğe sahip bilgilerin üretilmesinde ve ilgililere sunulmasında uyulması gereken genel kuralları gösteren ve genel kabul görmüş muhasebe ilkelerini uygulamaya geçiren evrensel kurallardır. Bu standart ilkeler, ulusal ve uluslararası işletmeler arasında uygulama ve yöntemlerin tek düzen olmasını ve karşılaştırma yapmaya uygun hale gelmesini sağlar. 22 Aralık 1992 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği” ile, Tekdüzen Muhasebe olarak adlandırılan sisteme geçilmiş ve bilanço esasına göre defter tutan gerçek ve tüzel kişilerin, belirlenen muhasebe usül ve esaslarına uymaları zorunlu hale getirilmiştir. Ana hatları ile ifade etmek gerekirse, Tekdüzen Muhasebe Sisteminde, bilanço, gelir tablosu ve maliyet hesaplarından oluşan hesap planında yer alan hesaplar için kodlar verilmiştir. Sözü edilen hesaplar için 100’den başlayan ve 799’a kadar süren kodlar mevcuttur. 8. grup boş bırakılmış, 9. grup ise Nazım Hesaplara ayrılmıştır. Hesap planında bilançoda yer alan aktif hesaplar likitidesi yüksek varlıklardan başlayarak sıralanmış, 1. grup dönen varlıklara, 2. grup duran varlıklara ayrılmıştır. Pasif hesaplar kaynakların yararlanma sürelerine ve niteliğine göre sınıflanmış, 3. grup kısa vadeli yabancı kaynaklara, 4. grup uzun vadeli yabancı kaynaklara ve 5. grup özkaynaklara ayrılmıştır. Gelir tablosu hesapları 6.grupta yer almakta ve ana faaliyetlerle ilgili gelir ve giderler, olağan ve olağandışı gelir ve kârlar ile, olağan ve olağandışı gider ve zararlar olmak üzere bölümlendirilmektedir. 7. gruptaki maliyet hesapları için ise 7/A ve 7/B olarak iki seçenek getirilmiş ve hesapların kapatılmasında yansıtma hesaplarından yararlanılması ilkesi benimsenmiştir. GENEL OLARAK FİNANSMAN KAVRAMI Finansman, birbirini tamamlayan iki yönlü bir süreçtir. Bu sürecin birinci ayağını, ihtiyaç duyulan fonların (sermayenin, parasal kaynakların) tedarik edilmesi, ikinci ayağını ise tedarik edilen fonların kullanılması oluşturmaktadır. finansman kavramını; “İhtiyaç duyulan fonların en uygun şartlarla ve en uygun zamanda tedarik edilmesini ve en verimli biçimde kullanılmasını içeren bir süreçtir” şeklinde biraz daha ayrıntılı bir biçimde tanımlamak mümkündür. FİNANSMAN BÖLÜMÜNÜN İŞLETME ORGANİZASYONU İÇİNDEKİ YERİ VE İŞLEVİ Her firmada finansman bölümünün görev ve sorumluluk alanları aynıdır. Ancak firmanın büyüklüğüne (ölçeğine), faaliyet konusuna ve diğer şartlara göre, bu görevleri yerine getirenlerin kimliği, sayısı ve pozisyonu farklı olabilir. Küçük işletmelerde genellikle diğer işletme fonksiyonları ile birlikte finansman fonksiyonu da firma sahibi veya sahipleri tarafından yerine getirilir. Daha geniş çapta faaliyet gösteren büyük işletmelerde ise her bir fonksiyon, ayrı ayrı olmak üzere profesyonel yöneticiler tarafından yürütülür. Büyük ve modern işletmelerde finansal yöneticiler, genellikle genel müdür yardımcısı düzeyinde ve üst yönetimin bir parçası olarak görev yapmakta, hatta bazı işletmelerde genel müdür ile genel müdür yardımcıları arasındaki bir pozisyonda finans kurulu veya komitesi adıyla bir danışmanlar grubu da yer almaktadır. İşletmelerde finansman bölümünün, dolayısı ile finansal yöneticilerin yürüttüğü görevler ana hatları ile şöyle sıralanabilir: - İşletmenin diğer bölümleri ile temas kurarak, fon ihtiyaçlarını tespit etmek ve tedarik etmek, - İşletmenin nakit varlıkları ile menkul değerlerini yönetmek, - Piyasanın ve işletmenin şartlarını göz önünde bulundurarak, kredili alış ve satış politikalarını oluşturmak, yürütmek ve denetlemek, - Kısa ve uzun vadeli finansal planlama yapmak, bütçeler hazırlamak, -Yatırımlarla ilgili çalışmalar yapmak, öneriler getirmek, - Finansal analiz ve denetim yapmak. FİNANSMAN KAYNAKLARI VE YÖNTEMLERİ Finansman Kaynakları İşletmeler, sermayenin bir bölümünü çeşitli ödemelerini yapabilmek için nakit olarak kasa ve bankalarda tutar, bir bölümünü kredili satışlardan doğan alacaklara bağlar, bir bölümünü stok kalemlerini tedarik etmek üzere harcarlar. Bu kullanımlar, kısa vadeli sermaye fonlarına ihtiyaç gösterir ve bu amaçla kullanılan sermaye de, işletme sermayesi veya çalışma sermayesi olarak adlandırılır. Ayrıca işletmeler, sermayenin diğer bölümünü faaliyetlerini sürdürebilmek için, arsa ve arazi, bina, demirbaş, taşıtlar, makineler gibi çeşitli maddi varlıkları ve şerefiye, lisans, imtiyaz gibi çeşitli hakları ifade eden maddi olmayan varlıkları kullanmak için harcarlar. Bu varlıklar bilindiği gibi sabit varlık veya duran varlık olarak nitelendirilirler ve bunları edinmek için uzun vadeli sermaye fonlarına yani sabit sermayeye ihtiyaç vardır. Finansman sağlamak, başka bir ifade ile sermaye tedarik etmek için, genellikle ilk başvurulan kaynak ortaklardır. Ortaklar, işletme için özkaynak teşkil ederler ve tahsis ettikleri sermaye de özsermaye olarak nitelendirilir. Ortaklar dışındaki tüm unsurlar ise yabancı kaynak olarak adlandırılır ve bu kaynaklardan sağlanan sermaye de yabancı sermaye olarak ifade edilir. İşletmenin ihtiyaç duyduğu fonların niteliğine, miktarına, süresine ve işletmenin niyetine bağlı olarak, başka bir ifade ile, ne tür fonlara sahip olunması gerekiyorsa, başvuru kaynağı da buna göre şekillenir. Finansman kaynağı belirlendikten sonra sıra finansman yöntemine gelir. Finansman Yöntemleri işletmeler özkaynak niteliğindeki fonlara ihtiyaç duyuyorsa, özkaynak finansmanı yöntemlerine, yabancı (dış) kaynak ihtiyaçları varsa, yabancı kaynak finansmanı yöntemlerine başvururlar. Ayrıca, otofinansman adı verilen bir yöntemle de finansman tedariki yapılabilir. Özkaynak Finansmanı Yöntemi Bir işletmenin kuruluşu sırasında ya da sonradan, sahip veya ortaklarından sağladığı sermayeye, kaynak açısından bakıldığında özsermaye veya özkaynak sermayesi, yöntem açısından bakıldığında ise, özkaynak finansmanı yöntemi adını verebiliriz. Özkaynak fonlarının vadesinin bulunmaması, şirket tarafından önceden belirlenmiş bir getiri vaadi olmaması gibi hususlar, firmayı hem sabit bir ödeme yükünden kurtarmakta hem de fonları çok uzun sürelerle kullanma imkânı sağlamaktadır. Ayrıca özkaynak fonları (özsermaye), işletmenin kredi değerliliğini artırmakta ve kredi kurumları ve tedarikçiler için güvenlik payı oluşturmaktadır. Hisse senedi, anonim şirketler ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler tarafından çıkarılan, ortaklık sermayesinin belirli bir bölümünü temsil eden, yasalara ve sermaye piyasasının kural ve şartlarına uygun olarak düzenlenmiş bir kıymetli evraktır. Hisse senedi, kişilere şirkete ortak olma hakkı vermesinin doğal sonuçları olarak, hissesi ile orantılı olmak üzere; kârdan (zarardan) pay alma, yönetime katılma (seçme ve seçilme), tasfiye halinde tasfiye bakiyesinden yararlanma, çıkarılacak yeni hisse senetlerinden öncelikle alma hakkı (rüçhan hakkı) ve şirket faaliyetleri hakkında bilgi edinme gibi haklar da sağlayan, şirket sermayesinin bir parçasını temsil eden, devri kolay bir finansal araçtır. Ayrıca hisse senetlerinin devrinin kolay oluşu, ortak olma ve ortaklıktan ayrılma konusunda da esneklik sağlamaktadır. Özkaynak fonlarının vadesinin bulunmaması, şirket tarafından önceden belirlenmiş bir getiri vaadi olmaması gibi hususlar, firmayı hem sabit bir ödeme yükünden kurtarmakta hem de fonları çok uzun sürelerle kullanma imkânı sağlamaktadır. Ayrıca özkaynak fonları (özsermaye), işletmenin kredi değerliliğini artırmakta ve kredi kurumları ve tedarikçiler için güvenlik payı oluşturmaktadır. Otofinansman Yöntemi Otofinansman, “bir işletmenin kendi kendine (bünyesi içinden) finansman sağlaması” anlamına gelmekte ve geçmiş yıllarda elde edilmiş, ancak ortaklara kâr payı olarak dağıtılmamış kârların veya serbest yedeklerin ortakların onayının alınmasından sonra yeni finansman kaynağı yaratmak amacıyla özsermayeye eklenmesi suretiyle uygulanmasıdır. Kaynak yine ortaklardır. Yabancı Kaynak Finansmanı Yöntemleri İşletmelerin ortakları dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan fon sağlaması söz konusu olduğunda, yabancı kaynak finansmanı yöntemleri kullanılmakta ve özkaynak fonlarından farklı olarak, fonların maliyetinin ve kullanım süresinin de belirlenmesi gerekmektedir. Yabancı kaynaklardan borç alınan fonların mutlaka bir kullanım süresi olmaktadır. Bir yıla kadar olan süre kısa vade, bir yıldan fazla olan süreler ise, orta ve uzun vade terimleri ile ifade edilmektedir. Kısa Vadeli Yabancı Kaynak Finansmanı Yöntemleri Dönen varlıkların finansmanı, başka bir deyişle işletme sermayesi ihtiyacının karşılanması amacıyla çeşitli kısa vadeli finansman yöntemleri uygulanması mümkündür. İşletme sermayesi ihtiyacı, firmanın toplam varlıkları içinde dönen varlıkların oranına, firma ölçeğine, faaliyet konusuna ve satışların yıl içindeki dağılımına, ekonomik koşullara, nakit yönetimi politikalarına ve benzeri koşullara bağlı olarak belirlenir. Başlıca kısa vadeli yabancı kaynak finansmanı yöntemlerini şöyle sıralamak mümkündür: Satıcı kredileri (Ticari krediler) Satıcı kredileri, uygulamada en sık görülen, sağlanması kolay ve formalitesi az kısa vadeli bir finansman yöntemidir. Özellikle henüz kredi itibarı edinememiş, fazla tanınmayan ve bankalarca kredi için istenen koşulları eksik olan, firmaların daha çok tercih ettiği bir yöntemdir. Satıcı kredisi, bir firmanın bir mal veya hizmeti, satıcıdan bedelini ileriki bir tarihte ödeme vaadi ile satın alması işlemidir. Müşteri avansları Bir firmanın bir mal ya da hizmeti teslim etmeden önce, müşteriden bedelinin tamamını veya bir kısmını tahsil etmesi olarak tanımlanabilecek müşteri avansları, ticari yaşamda kısa vadeli bir yöntemidir. Böylelikle, bir taraftan tahsilât kısmen veya tamamen peşin olarak yapılmış, bu nedenle ödememe riski ortadan kaldırılmış, diğer taraftan da işletmenin nakit ihtiyaçlarını gidermesi için bir kaynak yaratılmış olur. Kısa vadeli banka kredileri İşletmelerin kısa süreli nakit ihtiyaçlarını gidermede çok sıklıkla başvurdukları, geleneksel yabancı kaynak finansmanı yöntemlerinden birisi de ticari banka kredileridir. Banka ve benzeri finansman kurumlarından sağlanan fonların, kullanım süresinin yanında maliyetinin de diğer finansman kaynaklarından elde edilecek fonların maliyetleri ile karşılaştırılması gerekir. İşletmeler bankalardan, avans kredisi, cari hesap kredisi, alacak senedi iskontosu, akreditif kredisi gibi çeşitli şekillerde kısa vadeli yabancı kaynak sağlarlar. Firma, bankadan ödünç olarak aldığı fonları hangi zamanda, hangi miktarda ve hangi maliyet ile geri ödeyeceğini önceden bilmekte ve ödeme planını da buna göre hazırlayabilmektedir. Bununla birlikte, her firma banka kredisi sağlama imkânına sahip olmayabilir. Bankalar kredi kullandıracakları firmalarda bazı şartlar aramaktadırlar. Bu şartlar genel olarak, en azından yakın çevrede tanınan ve güvenilen bir firma olması, istikrarlı ve kazançlı olması, aşırı düzeyde borçlu olmaması ve teminat verebilecek imkâna sahip olması şeklinde sıralanabilir. Finansman bonosu Kısa vadeli borçlanma yöntemlerinden biri de, finansman bonosu ihracıdır. Bu araç Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde uzun yıllardır ve yaygın bir şekilde kullanılmakta ve işletme sermayesi ihtiyacının giderilmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Finansman bonosu, genellikle büyük ve güçlü şirketler tarafından, sigorta şirketleri, tasarruf ve emekli sandıkları ve bankalar gibi kurumsal tasarrufçulara satılan, banka kredilerine göre nispeten daha düşük maliyetli ve daha kısa zamanda fonlara ulaşılmasını sağlayan bir finansman yöntemidir. Ancak diğer taraftan, yeni kurulmuş, henüz tanınmamış veya küçük firmaların bu yöntemi uygulama imkânları, yok denecek kadar azdır. Ayrıca vadesi dolduğunda finansman bonosunun mutlaka geri ödenmesi gerekmektedir. Satıcı kredisi ve özellikle banka kredisi gibi diğer bazı finansman yöntemlerinde, işletmenin nakit durumu uygun olmazsa, vadenin uzatılabilmesi imkânı, finansman bonosu için geçerli değildir. Ülkemizde finansman bonosu, 1986 yılından sonra uygulamada görülmeye başlamıştır. Finansman bonosu ihraç etme imkânı, belirli koşulları yerine getirmek ve Sermaye Piyasası Kurulu’ndan izin almak şartıyla, özel kuruluşlar içinde sadece anonim şirketlere verilmiştir. Finansman bonoları ihraççı kuruluşun, yasal sınırlar içinde belirlediği bir iskonto oranı ile, nominal değerin altında bir bedelle günlük iskontolu olarak satılmakta, vadesi dolduğunda nominal değer üzerinden geri ödenmektedir. Factoring Factoring, vadeli satış yapan firmaların, bu satıştan doğan alacak haklarının finansman kuruluşları (factoring şirketleri) tarafından satın alınması şeklinde özetlenebilecek bir finansman yöntemidir. Başka bir ifade ile factoring, her türlü mal ve hizmet satışından doğan, fatura veya fatura yerine geçen belgelere dayalı vadeli alacakların, factoring şirketine temliki (devredilmesi) karşılığında finansman ve tahsilât hizmetlerinin sağlanmasını ifade eden bir yöntemdir. Bu sistemde üç taraf vardır. Bu taraflar; vadeli mal veya hizmet alımı talebinde bulunan alıcı, bu talebi karşılayacak olan satıcı ve uzman aracı kuruluştan (factor) oluşmaktadır. İşlem, alıcının kredili mal veya hizmet alımı talebini satıcıya iletmesi ile başlar. Satıcı, bu talebi factoring kuruluşuna iletir. Factor, alıcının güvenilirliğini araştırır. Olumlu bir değerlendirme yaparsa, satıcı ile factoring sözleşmesinin koşulları, komisyon ve masraflar hakkında anlaşılır ve satıcı, alacak haklarını factoring şirketine devreder. Daha sonra mal veya hizmet teslimi gerçekleşir, factor anlaşma şartlarına uygun olarak satıcıya fatura bedelinin % 80’ine kadar varan oranda ödeme yapar. Daha sonraki süreçte factor, alıcı ile muhatap olan taraftır. Borcun ödenmemesi halinde satıcının bir yükümlülüğü söz konusu değildir. Bir finansman yöntemi olarak factoringi kullanan işletmeler şu avantajlardan yararlanırlar. — İşletmeler, müşterileri hakkında bilgi toplama, bu bilgileri kayıt altında tutma ve tahsilât gibi işlemler yapmaktan kurtulmakta, üretim ve pazarlama gibi faaliyetler üzerinde yoğunlaşabilmektedirler. — Factoring ile sağlanan finansman kaynağı, satış büyüklüğüne göre esneklik gösterebilmektedir. — Factoring uygulaması ile ihracat işlemlerinde kolaylık sağlanır. Ayrı müşteriler, akreditif açmaktan kurtulur, ödemelerini kendi ülkelerindeki muhabir factoring şirketine yaparak zaman ve maliyet tasarrufu yaparlar. Böylelikle ihracatçının pazarı genişlerken, ithalatçının alım gücü artar. — Factoring şirketinin satıcı firmaya sağladığı ön ödeme hazır bir nakit kaynaktır. Satıcı hammadde, malzeme ve işçilik giderleri için bu kaynağı kullanarak, hem nakit ihtiyaçlarını karşılamış, hem de bazı alışlarını peşin iskontosu yaptırarak ucuza almış olur. — Factoring uygulaması ile hem finansman kaynağı sağlanmış hem de alacakların ödenmemesi riski ortadan kaldırılmış olur. En önemli dezavantajı, alternatif finansman yöntemlerine göre, genellikle daha yüksek maliyetli olmasıdır. Orta ve Uzun Vadeli Yabancı Kaynak Finansman Yöntemleri İşletmeler günlük işlemleri için bulunduracakları nakit dışında, duran varlık yatırımları için, bu varlıkların nitelikleri gereği bir yıldan daha uzun bir süre ile kullanabilecekleri fonlara da ihtiyaç duyarlar. Sabit sermaye olarak ifade edilen bu ihtiyaçlarını, uzun vadeli kaynaklara ve finansman yöntemlerine başvurarak karşılamaları, vade uyumu sağlamak bakımından son derece önemlidir. Bu konuda alınacak karar, işletme faaliyetlerini uzun yıllar etkileyeceği için, son derece önemlidir. Sabit sermaye ihtiyacı firmanın, toplam varlıkları içinde duran varlıkların oranına, faaliyet konusuna, uzun vadeli yabancı kaynak sağlama potansiyeline, yatırım politikasına ve diğer bazı değişkenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Başlıca uzun vadeli yabancı kaynak finansmanı yöntemlerini şöyle sıralamak mümkündür: Orta ve uzun vadeli banka kredisi Firmalar için sık başvurulan yabancı kaynak finansmanı yöntemlerinden biridir. Tahvil Tahvil, ödünç para bulmak amacıyla, itibari değerleri eşit, ibareleri aynı olan ve mevzuatımıza göre sadece anonim şirketler ve bazı kamu iktisadi teşekkülleri tarafından çıkarılabilen bir borçlanma senedidir.Ülkemizde uygulamasında tahviller, en az 2 yıl vadeli olarak çıkarılabilmekte, anapara geri ödemesi ise, vade sonunda bir defada yapılmaktadır. İki yıldan uzun vade taşıyan tahvillerde ise, ilk iki yıl ödemesiz olmak üzere, anaparanın eşit taksitlerle geri ödenmesi mümkündür. Tahvil türleri; Teminatlı tahviller, anapara ve faiz ödemelerinde yatırımcıya güvence sağlamak açısından, şirketin taşınır ve taşınmaz varlıklarının teminat olarak gösterildiği tahvillerdir. Primli tahvil olarak adlandırılan tahvillerde, firma tahvili nominal değerin altında bir fiyatla satarsa ihraç primi, geri ödeme sırasında (itfa) tahvili nominal değerin üzerinde bir fiyatla geri alırsa itfa primi söz konusudur. İkramiyeli tahviller, tahvil sahiplerine çekilecek kura sonucu çeşitli ikramiyeler (ev, araba, eşya vb) verileceğinin vaat edildiği tahvillerdir. Bu tür bir ihraç, ülkemiz uygulamasında mümkün değildir. Kâra iştirakli tahviller, belirli bir faize ilaveten şirketin o yılki kârının belli bir bölümünden pay alma hakkı tanıyan ya da önerilen faiz oranı ile, kârın belli bir bölümünden hangisi yüksekse onun ödenmesini öngören çeşitli şekillerde düzenlenen bir tahvil türüdür. Tahvil satışını cazip kılmak veya yatırımcıyı enflasyon riskinden korumak için, anapara ve faizlerin, altın, döviz ya da fiyat endeksine göre belirlendiği indeksli tahviller ihraç etmek de mümkündür. Bir başka tür tahvil ise, hisse senedi ile değiştirilebilir özelliği taşıyan tahvildir. Bu tahvil, önceden tespit edilmiş bazı koşullarla sahibine, tahvili aynı firmanın hisse senetleri ile değiştirebilme hakkı verir. Bu tür tahvillerin ihraç amacı, esasen özkaynak finansmanı (özsermaye) sağlamaya çalışan, ancak ihtiyaç anında bunun için uygun ortam bulamayan firmaların, başlangıçta borç niteliğinde sağladıkları fonları, ileride özkaynak fonları haline dönüştürebilmelerine imkân sağlamaktır. Uzun vadeli yabancı kaynak sağlamak için başvurulan yöntemlerden birisi olan tahvil ihracı, gerek anonim şirketler dışındaki işletmelerin yasal olarak gerçekleştiremeyecekleri, gerekse anonim şirket de olsa, küçük firmaların ihraç için gerekli şartları ve formaliteleri yerine getirmekte yaşadıkları güçlükler nedeniyle belli düzeydeki firmalar için geçerlidir. Leasing (Finansal kiralama) Leasing veya ülkemiz uygulamasında ifade edildiği şekilde finansal kiralama, bir ekonomik varlığın kullanım haklarının belirli bir süre ile ve belirli ekonomik koşullarla, kiralayandan kiracıya devredilmesini öngören, orta ve uzun vadeli bir yabancı kaynak finansmanı yöntemidir. Böylece, bir ekonomik varlığın kullanılabilmesi için satın alınması yerine, onun bir kuruluş (leasing şirketi) tarafından satın alınmasını sağlayıp, daha sonra ondan kiralanması söz konusu olmaktadır. Finansal kiralama düşüncesi, bir ekonomik varlıktan sağlanacak asıl faydanın, onun mülkiyetinden değil, kullanımından kaynaklandığı fikrine dayanmaktadır. Ülkemizde 10 Haziran 1985 tarihinde çıkarılan Finansal Kiralama Kanunu’nda bu finansman yöntemi şöyle tanımlanmaktadır: “Finansal kiralama, kiralayanın kiracının talebi üzerine üçüncü kişiden satın aldığı veya başka bir şekilde temin ettiği bir malın zilyetliğininin, her türlü faydayı sağlamak üzere ve belli süre feshedilmemek şartıyla, bedeli karşılığında, kiracıya bırakılmasını öngören bir sözleşmedir”. Ülkemiz uygulamasında finansal kiralama sözleşmelerinin süresi dört yıldan az olamaz. Özel nitelikleri itibariyle fiziki veya ekonomik ömürleri kısa olan varlıklar için, Bakanlar Kurulu kararı ile kiralama süresi iki yıla kadar indirilebilir. Kiralama bedelleri ile ödeme dönemleri kiracı ve kiralayan arasında serbestçe belirlenir. Kira bedelleri sabit olabileceği gibi, değişken de olabilir. Kira sözleşmesinin sonunda, varlığın mülkiyetini edinme hakkı kiracıya bırakılabilir. Taşınır ve taşınmaz tüm iktisadi varlıklar finansal kiralamaya konu olabilir, ancak fikri ve sınaî haklar, kiralama konusu yapılamaz. Leasing, yatırım kredisi, kiralama ve taksitli satış uygulamalarının bileşkesi olarak yorumlanabilecek ve orta ve uzun vadeli banka kredisine alternatif oluşturabilecek bir finansman yöntemidir. Forfaiting Kredili bir mal ve hizmet satışından doğan alacak haklarının, bu konuda uzmanlaşmış bir finansman kuruluşuna, rücu hakkı olmaksızın satılmasını içeren genellikle orta vadeli bir ihracat finansmanı yöntemidir. Bu yöntem yukarıda bahsedilen factoring uygulamalarına benzemektedir. Factoring, kısa vadeli işlemler ve genellikle yurt içi satışlarda kullanılırken, forfaiting orta ve uzun vadeli işlemlerde ve hem yurt içi, hem yurt dışı (ihracat) işlemlerde söz konusu olmaktadır. Forfaiting, uluslararası ticaretin son dönemlerde büyük bir artış ve gelişme göstermesiyle birlikte, rekabetin artması ve dış satımların bu rekabet ortamında uzun vadelere yayılarak yapılması sonucu ortaya çıkmış bir yöntemdir. Uluslararası piyasalarda yoğun rekabetin getirdiği vadeli satış zorunluluğu, firmaların finansman sorunu yaşamalarına, tahsilât güçlüğü çekmelerine, faiz ve kur riski yüklenmelerine neden olmuştur. İhracatçı firmaların yaşadıkları bu zorluklar, bir yandan onları korunma ihtiyacına sevk ederken, diğer taraftan yeni bir yatırım alanı oluşmasına ve bunun sonucunda bir finansman yöntemi geliştirilmesine olanak sağlamıştır. Forfaiting şirketleri (forfaiter) vadeli alacakları rücu hakkı olmaksızın satın aldıkları için, firma tahsilât güçlüğünden ve ödememe riskinden kurtulmakta, ayrıca alıcı firma hakkında kredi değerliliğini belirlemek için gerekli istihbarat çalışması ile uğraşmayacağı için kaynak ve zaman tasarrufu sağlamaktadır. FİNANSAL ANALİZ Finansal analiz, işletmenin finansal yapısını belirlemek, varsa sorunları gidermek ve geleceğe ilişkin planlar oluşturmak amacıyla, mevcut yıla ve geçmiş yıllara ait finansal verilerden yararlanarak ve çeşitli yöntemler kullanmak suretiyle, belirli aralıklarla yapılması gereken bir analizdir. Bu analiz sonucunda finansal yapı, faaliyetlerin etkinliği ve ihtiyaç duyulan fonların miktarı ve türü tespit edilir. Finansal Tablolar Finansal analizde bilanço, gelir tablosu, fon akım tablosu, dağıtılmamış kârlar tablosu gibi çeşitli tablo ve cetvellerden elde edilen verilerden yararlanılır. Bunlar arasında, “temel finansal tablolar” olarak tanımlanan bilanço ve gelir tablosu, en önemli ve en sık başvurulan kaynaklardır. Bilanço Bilanço, belirli bir tarihte bir işletmenin sahip olduğu varlıkları ve bu varlıkların hangi kaynaklarla elde edildiğini, sistematik bir biçimde gösteren temel bir finansal tablodur. Aktif = Pasif Fon kullanımları = Fon kaynakları Varlıklar = Borçlar + Özsermaye Bilançoda yer alan aktif ve pasif kalemler, aşağıda gösterilen sistematik yaklaşım içinde gruplandırılmaktadır. AKTİF Dönen varlıklar Duran varlıklar PASİF Kısa vadeli kaynaklar (Kısa vadeli borçlar) Uzun vadeli kaynaklar (Uzun vadeli borçlar) Özkaynaklar Bilançonun aktif tarafı, işletmenin sahip olduğu varlıkları (değerleri) ve bu varlıkların kullanım amaçlarını ve sürelerini gösterirken pasif tarafı, varlıkların elde edildiği sermaye kaynaklarını ve bu kaynakların niteliklerini ve işletmenin yararlanma sürelerini gösterir. Bilançonun aktifi en likit değerlerden, en düşük likitideye sahip değerlere doğru, pasifi ise en kısa süreli fonlardan, en uzun süreli fonlara doğru sıralanmaktadır. Dönen varlıklar, işletmenin tüketim amacıyla bulundurduğu, kasasında ve bankalardaki nakit varlıkları ile, bir yıl içinde nakde dönüştürülebilmesi mümkün, menkul kıymetler, alacaklar ve çeşitli stok kalemlerinden oluşmaktadır. Duran varlıklar, nitelik olarak kullanılmak amacı ile edinilirler. Arsa ve araziler, binalar, makineler, demirbaşlar, taşıt araçları gibi varlıklar maddi; şerefiye, lisans, patent, imtiyaz gibi çeşitli hakları ifade eden varlıklar ise maddi olmayan varlıkları oluştururlar. Yabancı kaynak sermayesi belirli bir vadeye yani geri ödeme zamanına sahiptir; bu nedenle bir yıl içinde ödenecek borçlar kısa vadeli, bir yıldan uzun zaman sonra ödenecekler, orta ve uzun vadeli borçlar olarak gruplandırılır. İşletme sahiplerinin işletmeye tahsis ettikleri özkaynak fonlarının teorik olarak vade taşımadığı kabul edilir ve hem bu nedenle hem de kaynağın farklı olması nedeniyle pasifte ayrı bir başlık olarak yer alır. Gelir tablosu Gelir tablosu, bir işletmenin belirli bir dönemdeki faaliyetlerinin sonucunu ( kâr veya zarar) ve bu sonuca nasıl ulaşıldığını sistematik bir yaklaşımla gösteren temel bir finansal tablodur. Gelir tablosu sistematiğinde önce brüt satışlarla, satışların maliyeti arasındaki farkı oluşturan brüt satış kârı (zararı) belirlenmekte, daha sonra faaliyet giderleri bu tutardan indirilerek faaliyet kârı (zararı) rakamına ulaşılmakta; faaliyet kârı, diğer faaliyetlerden elde edilen gelir ve kârlar ile gider ve zararlar dikkate alınarak düzeltilmekte ve olağan kâr (zarar) tespit edilmekte ve bu rakam, olağandışı gelir ve kârlar ile, gider ve zararlar ile düzeltilerek dönem kârı (zararı) sonucuna ulaşılmaktadır. Finansal Analiz Teknikleri Finansal analizde; karşılaştırmalı tablolar yöntemi, trend analizi yöntemi, Dikey yüzdeler Yöntemi, Du Pont mali analiz yöntemi, Rasyo (oran) analizi, Fon akım analizi, Kâra geçiş analizi, Faaliyet kaldıracı ve finansal kaldıraç olarak sayılabilecek birçok yöntem ve teknik kullanılmaktadır. Rasyo (Oran) analizi Rasyo ya da oran analizi, finansal tablolardan elde edilen çeşitli rakamların birbirine oranlanması ile gerçekleştirilen, uygulanması oldukça kolay bir finansal analiz yöntemidir. Rasyoları, analiz konusuna göre; likitide rasyoları, faaliyet rasyoları, kaldıraç rasyoları, kârlılık rasyoları, büyüme rasyoları ve değerleme rasyoları gibi başlıklar halinde gruplandırmak mümkündür. Likitide rasyoları Bir işletmenin kısa vadeli yükümlülüklerini ödeyebilme yeteneğini ölçmekte kullanılan bu rasyolar, temelde dönen varlık kalemleri ile kısa vadeli borçları, dönen varlıkların likit niteliklerini de dikkate alarak farklı derecelerde karşılaştırmaktadır. Bu rasyolardan ilki, dönen varlıkları o andaki nakit olma veya olmama durumuna bakmaksızın bir bütün olarak değerlendiren cari rasyodur ve şöyle hesaplanır. Cari rasyo, özellikle işletmeye borç verenler tarafından dikkate alınan ve bu nedenle çok kullanılan bir orandır. Genel olarak cari rasyonun 2 veya civarında olmasının yeterli olduğu kabul edilir. Ancak bunun yanı sıra cari rasyonun değerlendirilmesinde, dönen varlıkların yapısını, işletmenin tedarik ve satış şartlarını ve rasyonun geçmişe ait birden fazla dönem içindeki eğilimini de göz önünde bulundurmak gerekir. Likitide durumunu ölçen rasyolardan bir diğeri de, nakte dönüştürülmesi diğer varlıklara göre daha uzun zaman alan stokları, dönen varlıklar içinden çıkararak hesaplama yapan ve hassas rasyo ya da asit test olarak adlandırılan ölçüdür. Bu ölçü, kısa vadeli borçların ödenmesi konusunda stokları hariç tutup, hazır değerleri, menkul varlıkları ve alacakları hesaba kattığından, cari rasyoya göre daha hassastır ve bu nedenle 1 civarında olması yeterli kabul edilmektedir. Faaliyet rasyoları İşletme faaliyetlerinde varlıkların ne ölçüde etkin kullanıldığını ölçen rasyolardır. Devir hızı oranları olarak da ifade edilen faaliyet oranlarının yüksek olması, işletmenin faaliyetlerini etkin bir biçimde gerçekleştirdiği şeklinde yorumlanır. Bu konuda en çok kullanılan ve anlam taşıyan oranlar şunlardır: Bu oran kredili satışlardan doğan alacakların bir yıl içinde kaç kez devrettiğini ve dolayısıyla alacakların tahsil kabiliyetini, süresini ve likitidesini gösterir. Satışların mevsimsel olarak büyük dalgalanma gösterdiği işletmelerde ise, dönem başı ve dönem sonu alacak ortalamasının kullanılması daha sağlıklı olur. Kredili satışlardan doğan alacakların ne kadar sürede tahsil edildiği ya da başka bir ifade ile müşterilere borçlarını ödeme konusunda ne kadar süre tanındığı, işletmenin likitidesi bakımından önemlidir. Ancak bu konunun sağlıklı bir biçimde değerlendirilebilmesi için, borç devir hızının ve buna bağlı olarak borç ödeme süresinin de bilinmesi gerekir. Borç devir hızı, işletmenin borçlarını yılda kaç kez devrettiğini ifade eder. Satıcıların işletmeye ne kadar vade tanıdığının gün olarak ifadesi ise borç ödeme süresi ile hesaplanır. Bir işletmenin faaliyet etkinliğini ölçen diğer bir önemli gösterge ise stok devir hızıdır. Bu oran, işletmenin stoklarını hangi hızda satabildiğini ve paraya çevirdiğini gösterir. şeklinde hesaplanabilir. Ortalama stoklar, dönembaşı stok tutarı ile dönemsonu stok tutarının aritmetik ortalamasıdır ve maliyet değeri üzerinden kaydedilmiştir. Net satışlar rakamı ise, maliyet bedelini değil, üzerine kâr konmuş satış fiyatını ifade etmektedir. Bu sakıncayı gidermek ve aynı cins değer yani maliyet değeri üzerinden hesaplama yapabilmek için, net satışlar yerine satılan malın maliyeti rakamını kullanmak daha anlamlı olacaktır. Bu oranın yüksek olması genel olarak, stokların hızlı bir şekilde paraya çevrildiğini, etkin bir üretim, pazarlama ve stok kontrolü programı yapıldığını ve stok kalemlerine daha az sermaye bağlandığını gösterir. Oranın düşük olması ise, stok bulundurma giderlerinin yükseldiğini, stokların fiziki özelliklerinin bozulabileceğini ve demode olma riskinin artabileceğini ifade eder. Kaldıraç rasyoları İşletmenin sermaye bileşimi ile ilgili oranlardır. Özkaynaklar ile yabancı kaynaklar arasındaki ilişkiyi ve derecesini gösterirler. Bu oranlar işletmenin olumlu bir finansman politikasına ve emniyet payına sahip olup olmadığının da bir göstergesidir. Özkaynaklar, özellikle kredi verenler için bir emniyet sübabıdır. Finanslama rasyoları içinde ilk sırada akla gelen rasyo, toplam sermayenin öz ve yabancı kaynaklar arasındaki dağılımıdır. Gelişmiş ülkelerde genel olarak bu oranın 1 olması beklenir. Oranın 1’den büyük olması işletme finansmanında yabancı kaynakların yani borçla finansmanın, özkaynaklardan fazla olduğu ve işletmenin belli bir faiz yükü altında bulunduğunu gösterir ve bu durum, kredi verenler için emniyet payının azaldığı anlamına gelir. Oranın 1’den küçük olması ise toplam kaynaklar içinde özsermayenin daha fazla olması demektir ve borç anaparası ile faizlerin ödenmeme riskini azaltır. Ancak böyle bir durum da teorik olarak özkaynaklara göre daha düşük maliyetli olan yabancı kaynaklardan yeterince yararlanılamadığının göstergesidir. Bir başka finanslama rasyosu toplam aktiflerin yabancı kaynakla finanse edilme derecesini ölçen kaldıraç rasyosudur. Bu oran aktiflerin finansmanında kullanılan yabancı sermayenin yüzdesini gösterir. Bu oranın yüksek olması, kredi verenler açısından emniyet marjının dar olduğunu, işletmenin faiz ve borç ödemeleri konusunda sıkıntı çekebileceğini gösterir. Ancak bu olumsuzluğun olumlu tarafı ise işletmenin daha düşük bir özsermaye ile büyük bir kaynağa sahip olduğu ve eğer faaliyet kâr marjı, yabancı sermaye maliyetinden yüksek ise,işletmenin özsermaye kârlılığının yükseleceği ve finansman kaldıracı etkisinden yararlanacağı şeklinde yorumlanır. Finansmanda göz önünde tutulacak ilkelerden biri de, emniyetli bir finansman politikası ile düşük oranda kâr etme veya riske girerek yüksek kâr sağlama veya zarara uğrama politikası arasında bir denge oluşturmaktır. Özkaynaklara ağırlık vererek emniyetli bir sermaye yapısı oluşturmak kârlılık oranını düşürebilir. Buna karşılık kârlılığa önem vererek yabancı kaynakların toplam içindeki payını artırmak da riski yükseltebilir. Bu nedenle işletme, finansal yapıyı oluştururken kârlılık ve emniyet amaçlarını birlikte düşünüp dengelemek zorundadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde kaldıraç rasyosunun % 50 – 60 civarında olması normal sayılmalıdır. Benzer şekilde aktiflerin finansmanında kullanılan özsermayenin tespit edilmesi de önemlidir. Özsermayenin aktiflere oranı veya kısaca özsermaye oranı olarak ifade edilen ölçü, kaldıraç oranı ile birlikte bir bütünü oluşturur. Oran aktiflerin hangi ölçüde işletme sahipleri tarafından yani özsermaye ile finanse edildiğini gösterir. Özsermaye oranını yukarıda sözü edilen kaldıraç rasyosunun tersi olarak yorumlayabiliriz. Özsermaye oranının yüksek olması, kredi verenler açısından bir güvenlik unsuru olduğu gibi, işletmenin yükümlülüklerini dışarıdan kaynak almadan yerine getirebilmesi anlamına gelir. Ama aynı zamanda da kârlılık oranını düşürebilir. Düşük bir özsermaye oranı ise riskli bir finansal yapının işaretidir ve yüksek kârlılık olasılığı yanında yüksek finansman giderlerinin ve borç ödemelerinde sıkıntının da işaretidir. Bu nedenle bu oranın da farklı sektörler dikkate alınarak % 50 – 60 civarında olması yeterli kabul edilir. Kârlılık rasyoları İşletmenin borç ödeme yeteneğinin ortaya konması, faaliyetlerini hangi ölçüde etkin biçimde yerine getirdiğinin tespit edilmesi, sermaye yapısının belirlenmesi son derece önemlidir. Ancak tüm bu çalışma ve analizlerin sonucunda, işletmenin kuruluş amacını oluşturan kârlılık konusu en önemli konudur. Şu ana kadar yapılan analizler araç, kâr ve kârlılık ise amaç niteliğindedir. Kârlılık oranları değerlendirilirken, hem işletmenin cari durumu geçmiş yıllarla karşılaştırılmalı hem de diğer işletme ve sektör ortalamaları ile olan ilişkisine bakılmalıdır. Kârlılık oranları, işletmenin faaliyetleri sonucunda ulaştığı başarıyı ölçtüğüne göre, işletmenin mevcut ortakları yanında, ortak olmak için işletmenin hisse senetlerini almayı düşünen potansiyel yatırımcılar ve diğer kişi ve kurumlar için de önem taşır. Farklı açılardan kârlılık ölçümleri yapmak mümkündür. Bunlardan biri, sermaye kârlılığı oranıdır. Bu oran, işletmenin belirli bir dönemde bir kısmı özkaynak bir kısmı yabancı kaynak olmak üzere kullandığı toplam sermaye üzerinden ne oranda kârlılık sağladığını gösterir. Bu oran farklı zamanlarda, farklı sektörlerde ve farklı ülkelerde değişiklik gösterebilir ve genelleştirilecek bir rakam olarak ifade edilemez ama ne kadar yüksek olursa kaynakların kârlı kullanıldığını göstermesi bakımından o kadar iyi olduğu söylenebilir. Bir başka kârlılık ölçüsü, işletmenin ortakları tarafından sağlanan fonların, hangi ölçüde kârlı kullanıldığını ifade eden özsermaye kârlılığı oranıdır. Bu oran ortaklar açısından büyük önem taşımaktadır. Ortaklar, aynı dönemde alternatif yatırım araçlarından sağlanan verim oranları ile kendi sağladıkları özsermaye kârlılığı oranını karşılaştırarak bu oranın yeterli olup olmadığı konusunda bir fikir sahibi olurlar. Bahsedilen bu kârlılık oranları, işletme faaliyetlerinde kullanılan sermayenin niteliği de dikkate alınarak hesaplanan çeşitli kârlılık ölçüleridir. Bunun dışında, işletme varlıklarının verimi ve satışların kârlılığı gibi sermaye dışında kalan bazı unsurların da kârlılığı önemli ölçülerdir. Kâr marjı olarak da adlandırılan bu oran, işletmenin gerçekleştirdiği satış tutarına oranla ne kadar kazanç sağladığını gösterir. Sağlıklı bir finansal analiz, sadece oranların hesaplanması ile değil, ortaya çıkan sonuçların hem geçmiş yıllara ait sonuçlarla, hem de sektör ortalamaları ile karşılaştırılıp, yorumlanması ve gereken çözümlerin bulunması ile gerçekleştirililebilir. DEĞERLENDİRME SORULARI 1. İşletmelerde kısa vadeli borç ödeme yeteneğini ölçen rasyolar hangileridir? a) Kaldıraç rasyoları b) Likitide rasyoları c) Kârlılık rasyoları d) Faaliyet rasyoları e) Değerleme rasyoları 2. Bir faaliyet döneminde 300.000 TL. peşin, 600.000 TL. kredili olmak üzere toplam 900.000 TL. satış geliri elde eden bir işletmenin, 100.000 TL. ticari alacağı bulunması halinde, müşterilerine tanıdığı ortalama ödeme süresi kaç gündür? a) 120 gün b) 40 gün c) 60 gün d) 30 gün e) 45 gün 3. Aşağıdaki ilkelerden hangisi, muhasebede benzer olay ve işlemlerde kayıt düzenleri ile değerleme ölçülerinin dönemler arasında değişmezliğini ve biçim ve içerik yönünden tek düzeni gösterir? a) Önemlilik ilkesi b) İhtiyatlılık ilkesi c) Kişilik ilkesi d) Tam açıklama ilkesi e) Tutarlılık ilkesi 4. Bir işletmede dönem başı stokunun 100.000 TL, dönem sonu stokunun 200.000 TL ve satılan malın maliyetinin 900.000 TL olduğu tespit edildiğine göre, işletmenin stok devir süresi kaç gündür? a) 120 gün b) 60 gün c) 80 gün d) 40 gün e) 90 gün 5. Aşağıdakilerden hangisi, muhasebe sürecinde elde edilen bilgileri işletme dışından kullananların dolaylı ilgililerinden biri değildir? a) Kredi verenler b) Devlet c) Sendikalar d) Diğer işletmeler e) Tüketiciler 6. Aşağıdakilerden hangisi yabancı kaynak finansmanı yöntemi değildir? a) Tahvil ihracı b) Müşteri avansları c) Finansman bonosu ihracı d) Banka kredisi e) Hisse senedi ihracı 7. Aşağıdaki işletme varlıklarından hangisi uzun vadeli fonlarla finanse edilirse daha doğru olur? a) Demirbaşlar b) Alacaklar c) Nakit varlıklar d) Stoklar e) Menkul kıymetler 8. Aşağıdakilerden hangisi finansal yönetimin görevleri arasında değildir? a) Kredili alış ve satış politikaları oluşturmak b) İşletmenin fon ihtiyaçlarını belirlemek ve bu ihtiyaçları karşılamak c) Finansal planlama yapmak d) Kredi alınacak bankanın finansal yapısını analiz etmek e) Finansal analiz yapmak 9. Tahvil anapara ve faizlerinin ödenmesinin güvence altına alındığı tahvil türü hangisidir? a) Kâra katılmalı tahvil b) İkramiyeli tahvil c) Teminatlı tahvil d) Primli tahvil e) İndeksli tahvil 10. Aşağıdaki ifadelerden hangisi “Hisse Senedi”nin özelliklerinden biri değildir? a) İhraç eden firmaya özsermaye fonları sağlayan bir araçtır. b) Sahibine ortaklık hakkı verir. c) Belirli bir vadesi yoktur. d) İhraç eden firma açısından bir borçlanma senedidir. e) Sahibine kâr ve zarara katılma hakkı verir. Cevap Anahtarı 1.B,2.C,3.E,4.B,5.A, 6.E, 7.A, 8.D, 9.C, 10.D UNITE 12 İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ İŞLETMELERDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY), örgütün insan kaynaklarının örgüte, bireye ve çevreye yararlı olacak şekilde, etkin yönetilmesini sağlayan fonksiyon ve çalışmalarının tümüdür. İnsan kaynakları yönetimi, işletmenin genel amaçlarını gerçekleştirmek için etkinlik ve verimliliklerini artıracak, iş gücünün temini, seçimi, yerleştirilmesi, eğitim ve geliştirilmesi, tayin, terfi, nakil, işten ayrılmaları ve emeklilikle ilgili işlevlerin tümüdür. İnsan kaynakları yönetimi (İKY), gerekli insan kaynağının tedariği, yerleştirilmesi ve bu kaynaklardan etkin biçimde yararlanabilme çabalarını kapsar. Çalışanların işletmede yaptıkları işin niteliği ve örgütsel-yönetsel faaliyetlere katkı düzeylerine bakılmaksızın örgütsel etkinliklerin tamamı, insan kaynakları yönetimini oluşturur. Örgütlerde İKY fonksiyonundan bahsedildiği zaman insan unsuruyla ilgili faaliyetler akla gelir; iş analizi, iş gücü analizi, işgörenlerin nitelik ve niceliklerinin belirlenmesi (İKY plânlaması), tedarikleri, seçilmeleri, istihdamları, başarı değerlendirmelerinin yapılması, eğitim ve geliştirme gibi faaliyetleridir. İşletmelerin değişimi gerçekleştirmeleri, dış çevreye uyumu ve çalışanların merkezi bir rol üstlenmelerinde İKY temel bir işleve sahiptir. İKY bugün insan odaklı, çalışan ilişkilerini yönetsel bir yapı içinde ele alan, örgütün stratejik kararlarına uygun İKY politikaları geliştiren ve bu yönüyle kurum yönetiminde kilit işlev gören bir yaklaşım olarak gelişmektedir. İnsan kaynakları yönetimi çalışanların eğitimi, maaş ve ücret yönetimi vb. gibi rutin işlemlerin yanı sıra, çalışanların performansları, yetenekleri ve profesyonel gelişimiyle ilgili fonksiyonları yerine getirir. Temel bir İKY fonksiyonu olan işe alma, farklı departmanlardaki iş gücü ihtiyacını (pozisyon açıklarını) çıkarır. Her bir pozisyon ile ilgili olması gereken özellikler ve iş spesifikasyonları çıkarılır. Sonra bu isteklere göre İK ihtiyacı çeşitli istihdam kuruluşlarından temin edilmeye çalışılır. İstihdam kuruluşlarının önerdiği muhtemel adaylar ve ilân üzerine yapılan kişisel başvurular, işe alma bölümünce bir ön mülâkata tabi tutulurlar. Mülâkatın sonuçları örgüt ihtiyacına göre değerlendirilir. Diğer önemli bir İKY fonksiyonu olan ücret ve maaş yönetimi, insan kaynakları departmanı ve muhasebe departmanı arasında eşgüdüm halinde yürütülür. Ücret ve maaş yönetimi ayrıca hayat ve sağlık sigortaları, performans ödenekleri, satış komisyonları vb. işlevleri kapsar. Ücret ve maaş yönetimi kapsamında yapılan performans analizinde her bir çalışan, ilgili departman yöneticisince çeşitli ölçütlere göre değerlendirmeye tabi tutulur. Bu ölçütler; başkalarıyla çalışabilme yeteneği, yenilikçilik, amaçlara erişimdeki katılım ve katkı, terfi) potansiyeli, kendini ifade etme yeteneği, uzmanlık derecesi vb. dir. İnsan kaynakları yönetimi, örgütte rekabetçi üstünlükler sağlamak amacıyla gerekli insan kaynağının sağlanması, istihdamı ve geliştirilmesi ile ilgili politika oluşturma, uygulama ve denetleme faaliyetlerinin yanı sıra, örgütün amaçlarına ulaşabilmesi için gerekli olan işlevleri gerçekleştirecek yeterli sayı ve nitelikte çalışanın işe alınması, eğitilmesi, geliştirilmesi, motive edilmesi ve değerlendirilmesi gibi faaliyetleri içerir. Entelektüel sermayenin üreticisi olarak nitelendirilen insan kaynakları, bugün rekabet üstünlüğü sağlamanın en önemli kaynağı olarak görülmektedir. İşletmelerde insan kaynakları departmanının amacı, İKY işlevlerini yürütmek ve diğer bölümlere bu konuda yardımcı olmaktır. İKY’nin amaçlarını ve işlevlerini şu şekilde sıralayabiliriz: İşletmenin hedeflerine uygun insan kaynakları politikalarının saptanması için gerekli araştırmaları yapmak, bilgi ve önerileri üst yönetime sunmak, Belirlenen politikalara uygun çalışmaları düzenlemek ve yürütmek, Çalışmaları denetlemek ve değerlendirmek, İnsan kaynakları ile ilgili yenilikleri izlemek ve gerektiğinde uygulamak, İnsan kaynakları ile ilgili rutin işleri yürütmek, İKY’nin temel amacı, insan kaynaklarını etkin ve verimli şekilde kullanmak, doğru insanları, doğru işlerde istihdam etmek, iş için gerekli bilgi, beceri ve yeteneğe sahip kişileri seçmek ve bunları kendilerine en uygun departmanlara yerleştirmektir. Başarı değerlendirmeleri yapmak çalışanları ödüllendirmek, örgütte çalışanların motivasyonunu kıran faktörleri ortadan kaldırmak, ücret ve maddî teşvikleri hakkaniyete uygun şekilde yapmak insan kaynakları yönetiminin temel amaçlarıdır. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN İŞLEVLERİ İnsan kaynaklarının yerine getirmesi gereken işlevler; insan kaynakları plânlanması için iş yükü ve iş gücü analizleri için iş analizi yapmak, performansı ölçmek ve değerlendirmek, ödüllendirmek, yetiştirmek, geliştirmek ve motivasyonlarını artırmak için endüstri ilişkilerini yürütmek gibi işlevlerdir. Ayrıca son yıllarda önem kazanan bilgi sistemleri kurmak ve işletmek de İKY’nin temel işlevleri arasındadır. İnsan kaynakları işlevlerinin temel amacı, işletmenin rekabet üstünlüğü elde etmesini ve faaliyetlerinde sürdürülebilirliği sağlamaktır. Bunun başarılması için, yeni ürün ve teknoloji yaratabilecek, kullanabilecek, yeni pazarlarda rekabet edebilecek, büyüme ve gelişmeyi başarabilecek ve tüm bu işlevleri örgütün iç ve dış çevresiyle etkileşim halinde yapabilecek çalışanları işletmeye kazandırmak İKY’nin temel işlevleri arasındadır. İş Analizi İş analizi, bir işin özellikleri, gerekleri ve çalışma koşullarının çeşitli yöntemlerle analiz edilmesidir. İş hakkında güvenilir ve kullanılabilir bilgiler toplanır. İş analizi bir işin içeriğinin, gereklerinin niçin ve nasıl yapıldığının saptanması işlemi olarak tanımlanabilir. İş analizi kısaca işin emarını çekme faaliyetidir. İş analizi ile örgütteki işler tek tek tanımlanır ve özellikleri ortaya çıkarılır. İşlerin özellikleri, işin yapıldığı yer, çalışma koşulları, çevresi ile birlikte incelenir ve işin niteliği, gerekleri ortaya çıkarılır. Birim analizi, iş analizi, iş tanımları, iş nitelikleri veya iş gerekleri kullanılarak, çalışanların performanslarını değerlendirecek bir dizi standart ortaya çıkarılır. Çıkarılan bu standartlar, performans standartlarıdır. Bu standartlar çalışanların performanslarını nesnel biçimde değerlendirme olanağı verir. İş analizinin temel amacı, bir örgütün mevcut pozisyonlarını, bu pozisyonların niteliğini, beceri, bilgi, tecrübe ve eğitim gereklerini ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini belirlemektir. İş analizi, çalışanların performansını belirlemek için yapılmaz; iş analizi, işlerin kendisi ile ilgilidir. İş analizi programı genel olarak; organizasyon içindeki her bir işin göreli değerini belirleme, o işi yapmak için gerekli olan özel yetenek, faaliyet sayısı, iş tanımları, bireysel gerekler, işin şartları, beceri, eğitim gerekleri ve sorumlulukları içerir. İş analizi yöntemleri İş analizi yapmak amacıyla bilgi toplamak çeşitli yöntemlerle yapılabilir. İş analizinde kullanılacak yöntemleri aşağıdaki gibi açıklayabiliriz: Gözlem yöntemi. Gözlem yönteminde çalışanlar iş başında gözlemlenir Birebir görüşme yöntemi. Bu yöntemde mevki sahibi kişiler belirlenip, kendileriyle görüşmeler yapılır. Yapılandırılmış anket yöntemi. Bu yöntemde çalışanlara yerine getirmeleri muhtemel görevlerin yer aldığı, bu görevlerin yanlarına işaret koymalarının ya da derecelendirme yapmalarının istendiği bir anket formu verilir. Anket yöntemi iş analizinde yaygın kullanılır.Anketi, en az bir işgörenin yanıtlaması gerekir. Günlük tutma yöntemi. Günlük tutma yönteminde her gün yapılan işler kaydedilir. Birleşik yöntem. Bu yöntemde görüşme ve soru kâğıdı yöntemleri birlikte kullanılır. İnsan Kaynakları Plânlaması Doğru sayıda ve nitelikte insanı, doğru yerde ve doğru zamanda istihdam etmek için yürütülen plânlama faaliyetidir. İnsan kaynakları plânlaması stratejik bir yaklaşımdır. İnsan kaynakları plânlama süreci; insan kaynakları ihtiyacının belirlenmesi, insan kaynakları arzının belirlenmesi, arz ve ihtiyacın karşılaştırılarak plânın oluşturulması olmak üzere üç aşamada gerçekleşir. İnsan kaynakları ihtiyaç tahmini; bir işletmenin kısa ve uzun vadede ihtiyacı olan iş gücünün sayı ve nitelik olarak belirlenmesidir. İnsan kaynakları arzını belirleme örgütte çalışanların durumunu nicelik ve nitelik açısından belirlemedir. Yapılan karşılaştırmalar sonucu her pozisyonda ne kadar ve hangi beceri ve yeteneğe sahip personelin bulunacağının kararlaştırılmasıdır. İnsan kaynakları plânlarında; plânlama dönemi içersinde gerçekleşecek veya ortadan kalkacak işler, ihtiyaç duyulacak personel sayısı ve yeterlilikleri, elde bulunan personel sayısı ve yeterlilikleri, eğitim ihtiyacı gibi temel konular yer almalıdır. İşletmelerde İKP yapılmasını gerekli kılan faktörler şu şekilde sıralanabilir: İşgücü maliyetinin giderek artması, Teknolojide yaşanan sürekli gelişmeler, Hızlı toplumsal ve kültürel gelişmeler, Yasal ve politik gelişmeler, Ekonomik ve sosyal krizler İnsan Kaynakları Plânlamasında temel düşünce, gelecekteki insan gücü gereksinimlerini saptamak ve bunu karşılayacak eylem plânlarını geliştirmektir. İnsan Kaynakları Tedariği İnsan kaynakları tedariği, kadrolama faaliyetlerinin temelini, oluşturur. Kadrolama, istihdam edilecek iş gücünün seçimi, geliştirilmesi, yerleştirilmesi, değerlendirilmesi, kariyer plânlamasının yapılması, eğitimi gibi insan kaynakları ile ilgili faaliyetleri kapsayan bir yönetim fonksiyonudur. Kadrolama sürecinin aşamaları; iş gücü ihtiyacının belirlenmesi ve personelin tedarik edilmesi (sağlanması), seçimi ve iş gücü plânlamasından oluşur. Kadrolama işlevinin temel unsuru işleri yapacak olanların tedariği ve seçimidir. Tedarik sürecinde şu hususlara dikkat edilir: İş analizleri ve iş tanımları. İş analizlerinden elde edilen bilgilere göre iş tanımları yapılır. Ne kadar, hangi özellik ve nitelikte insan kaynağına ihtiyaç duyulduğu iş yükü analizi ve iş tanımlarına göre belirlenir. Bu süreçte “iş gerekleri” yani iş analizleri ile ortaya çıkan iş özellikleri ile adayların özelliklerinin karşılaştırılması gerekir. İnsan kaynakları plânlaması. İKP, işletmenin ihtiyaç duyduğu veya duyacağı personelin önceden plânlamasıdır. Bu aşamada, iş analizleri ve iş tanımlarından toplanan bilgiler doğrultusunda, iç ve dış faktörler dikkate alınarak tedarik edilecek insan gücü nicelik ve nitelik olarak belirlenir. İnsan kaynağı arz ve talep durumu. İnsan kaynakları tedariği için mevcut işgören arz ve talep durumu dikkate alınır. İnsangücü arzı, mevcut işletmede çalışan işgörenleri ifade eder. Tedarik sürecinde önce bunların envanteri çıkarılır. Mevcut durumda ve gelecekte işgören ihtiyacı insangücü talebini gösterir. İşgören arama ve bulma faaliyetleri, kapsamlı bir işgören araştırması gerektirir. Temelde işletmelerin iş gücü temin edebilecekleri iki kaynak vardır. Bunlar işletme içi kaynaklar ve işletme dışı kaynaklardır. İşletme içinden işgören tedariği, örgütte mevcut insan kaynağından yararlanmadır. İşletmede tayin, terfi nakil, rotasyon gibi yöntemlerle insan kaynağı tedarik edilir. Genel olarak işletmelerde iç kaynaklardan yararlanma aşağıdaki gibi üç şekilde olmaktadır: Terfi ve nakil. Terfi yani yükselme bir işgörenin bulunduğu görevden daha fazla yetki ve sorumluluk gerektiren üst düzeyde başka bir göreve yükseltilmesidir. Terfide kıdem veya performans ölçüt olarak kullanılabilir. Nakil ise, işletme içerisinde işgörenlerin ihtiyaç duyulan başka birimlere kaydırılmasıdır. Gerek yükselme ve gerekse nakiller işletme içinden olabileceği gibi holding, ortaklık, bağlı şirketler içinden de olabilir. İç duyurular. Bu yöntemde ihtiyaç duyulan insan kaynağı özellikleri panolara asılarak ilân edilir ve bu yolla işletmede çalışan işgörenlerin başvurusu sağlanır. İş zenginleştirme ve geliştirme: Bazı işgörenlerin iş yükü arttırılarak, ilâve görevler ve sorumlulukların verilmesidir. Günümüzde işletmeler, işletme dışından eleman bulmak için farklı yöntemler kullanmaktadırlar. Bunların başlıcaları; doğrudan başvurular, işletmelerin ilân panoları işletmede çalışanların referansları, internet, ilânlar (gazete, dergi, vb duyuruları), resmi veya özel işçi bulma kurumları, meslekî ve teknik eğitim kurumları, üniversitelerin kariyer duyurularıdır. İnsan Kaynaklarının Seçimi insan kaynağını tedarik etme, insan kaynakları plânlaması sonucunda ortaya çıkan iş gücü gereklerini karşılamak üzere gerekli bilgi, beceri ve yeteneğe sahip insanları istihdam etme etkinliğidir. Seçim sürecinde iş gerekleri, işletmenin kısa ve uzun dönem ihtiyaçları dikkate alınır. Diğer bir husus seçim sürecinde adayların nesnel ölçütlere göre seçiminin yapılmasıdır. Aksi halde firma itibarına zarar vermek kaçınılmaz olur. İnsan kaynakları seçimi sürecinin aşamaları şunlardır: İş analizlerinin yapılması, İnsan kaynakları plânlaması, İnsan kaynakları tedariği (aday havuzu oluşturma), İnsan kaynaklarının seçimidir. İşgören tedariği bittikten sonra işgören seçim aşamasına geçilir. Yapılacak işleri görecek nicelikte işgörenin tedariği süreci bunların seçimi ile tamamlanır. Seçim sürecinde adayların nitelikleri belirlenir. Adaylar arasından, en iyileri seçilir, işe yerleştirilir ve yeni görevlerine alıştırılır. Bir kişiyi işe almanın kolay, buna karşın onu işten çıkarmanın hem maddî, hem de manevî yönden önemli zorlukları vardır. Yapılacak iyi bir seçim, örgüt için kritik ve stratejik başarı faktörüdür. Seçim sürecinde aranan niteliklere uygun kişilerin belirlenmesi ve bunlar arasından en iyisinin seçilmesi aşağıdaki aşamalarda gerçekleşir: Başvuruların kabulü. Bu aşamada, açık pozisyon için iş şartları ve temel vasıflara göre başvurular kabul edilir. İş gereklerini karşılamayanların başvuruları zaman kaybetmemek için kabul edilmez. Ön eleme. Öz geçmiş elemesinden geçen adayları ön görüşmeye davet etmeden önce gerçekleştirilen telefon görüşmesidir. Telefon görüşmesi gereksiz bürokrasi azaltır. Adayın iletişim yeteneği ve işe ilgisi ölçülür. Ön görüşme. Genellikle İKP departmanında çalışan bir yetkili tarafından yapılan kısa görüşmelerdir. Ön görüşmede, ayrıntılara girmeden aranan niteliklere sahip olmayan adaylar elenir; elenmeyenlere başvuru formu doldurtulur. İşe giriş testleri: Ön görüşmeyi geçen adaylara bazı genel ve meslekî bilgi ve beceri testleri uygulanır. Testin amacı, kişisel özellik ve yeteneklerin ölçülmesi için objektif veriler sağlamaktır. Mülâkat. Adayın belli bir pozisyon için uygun olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılan bir seçim yöntemidir. Mülâkatın üç temel amacı vardır. İlki adayın görev için doğru kişi olup olmadığını belirlemek, ikincisi adaya işin kendisi için uygun olup olmadığını değerlendirme olanağı tanımak, üçüncüsü olumlu bir işletme imajı oluşturmaktır. Referans kontrolü. Son kararı vermeden önce adayın verdiği bilgilerin doğruluğunu belirlemedir. En doğrusu, referansların hâlihazırdaki ya da önceki işverenlerinden alınmasıdır. Sağlık kontrolü. İşe alma kararı vermeden önce, adayın sağlık kontrolü yapılarak işin fiziksel ve sağlık gereklerini karşılayıp karşılayamadığı tespit edilir. İş teklifi. İşe alınacak kişi belirlendikten sonra başvuru sahibi, kendisine iş teklifi yapılmak üzere tekrar görüşmeye çağrılır. İş teklifi, sözlü ya da yazılı olabilir. İş teklifini kabul eden adayla hizmet sözleşmesi imzalanır. İşe yerleştirme. İşe alınmasına karar verilen işgören işletmeye alınır ve belirli bir süre deneme çalışması için işe yerleştirilir. Bu deneme sürecinde işgörenin yeteneğini ortaya koyma ve işletme ile bütünleşmesi için fırsat tanınır. Deneme süresi tamamlanan işgören değerlendirmeye alınır. Eğer eğitim açığı var ise eğitim verilir ve istenilen iş standartlarına uyumu sağlanır. İşe Alıştırma Oryantasyon, çalışacak kişi işe gelmeden başlar ve iş ortamına uyum sağlayıp, iş tatmini buluncaya kadar devam eder. İlk etapta çalışana gerekli bilgiler verilir. Fazla ve gereksiz bilgi, işe yeni başlayan işgörenin gerçekten ihtiyacı olan bilgilere önem vermemesine neden olabilir. Oryantasyon programı kişiden kişiye değişir. Yeni işe başlayan bir işgörenin en çok ihtiyaç duyduğu şey, kendini rahat hissetmesi ve verilen sorumlulukları yerine getirebileceğine inanmasıdır. Bu yüzden, işe yeni başlayan bir kişiye uygulanacak oryantasyon programı dört ayrı konuyu kapsamalıdır: Çalışma arkadaşlarına uyum ve çalışma ortamının benimsetilmesi. İşgörenin ilk çalışmasını bir grup içinde yapmasını sağlamak hem grup arkadaşlarıyla tanışmasını sağlayacak, hem de sorumluluk paylaşımı aracılığı ile arkadaşlarının güvenini kazanma imkânına sahip olacaktır. Alacağı görevin niteliğini ve kendinden ne beklendiğinin açıkça belirtilmesi. İşletmenin, henüz çekingen davranan işgöreni nelerin beklediğini ve kendisinden nelerin beklendiğini sormadan ihtiyacı olan bütün detayları vermesi, işgörenin uyum sürecini kısaltır. Verilen görevi başarabilecek bilgi ve beceriye sahip olduğuna dair moral verilmesi. Getirildiği pozisyonu hak ettiği, bilgi ve becerisinin verilecek işleri yapmaya yeterli olduğunun vurgulanması, çalışanın kendine olan güvenini arttıracak ve daha yaratıcı olmasını sağlayacaktır. Örgüt kurallarının ve şirket kültürünün net bir şekilde anlatılması. Mevcut kuralların anlatımı, çalışanın üzerindeki baskıyı kaldıracaktır ve bir derece çalışma özgürlüğü sağlayacaktır. Belirtilen görevler, örgüt yöneticilerinin ve örgütün insan kaynakları departmanının yapması gereken görevlerdir. İnsan kaynakları bölümünün görevi, daha çok resmi bilgileri sağlamaktır. Örgütün tanıtımı, örgüt düzeninin anlatımı ve gerekli evrakların hazırlanması, insan kaynakları departmanının yapması gereken işlerdir.Adaptasyon sürecinde insan kaynakları departmanının yapması gerekenler şunlardır: Örgütün tanıtımı. Örgüt tarihçesinin, geleneğinin ve kültürünün anlatılması, örgüt ürünlerinin/ hizmetlerinin tanıtılması, örgüt şemasının ve bölümlerin genel tanıtımı, değerlerin paylaşımı, örgüt vizyonunun aktarılması, örgüt tanıtım kitapçığının verilmesi, ücret sisteminin ve prosedürünün tanıtımı, ödüllendirme, bireysel öneri sistemi gibi sistemlerin tanıtımı gerekir. Sistem ve prosedür tanıtımı. Sağlık hizmetlerinin ve izin prosedürlerin tanıtımı bu aşamada yapılır. Çalışma saatlerinin ve iş koşullarının tanıtımı, ulaşım imkânlarının tanıtımı, disiplin prosedürünün tanıtımı, yerleşim yerinin ve kullanılacak malzemelerin hazırlanması çalışma masası vb. İnsan Kaynaklarının Eğitim ve Geliştirilmesi Örgütlerin verimlilik arttırmada en güvenilir kaynağı, insan kaynağıdır. Bu nedenle örgüt çalışanlarının niteliklerini artırmak amacıyla eğitmek önemidir. Eğitim konusunda yapılması gereken ilk faaliyet, eğitim ihtiyacının belirlenmesidir. Diğer bir ifadeyle, işgörenin eğitim ihtiyacının saptanmasıdır. Eğitim ihtiyacının belirleyecek pek çok yöntem bulunmaktadır. İşgöreni gözleme, teknik el kitapları, danışmanlar ile görüşme, eğitim açığının tespitine yönelik hazırlanmış anketleri doldurmalarını isteme bu yöntemlerden bazılarıdır. İşgören eğitiminin önce plânlanması gerekir. Eğitim plânlaması, eğitimle ilgili olarak mevcut durumdan gerçekleştirilmek istenen amaçlara ulaşmak için takip edilecek yolların, yöntemlerin ve kullanılacak kaynakların önceden belirlenmesi ile ilgili faaliyetleri plânlama sürecidir. İşbaşında eğitim yöntemleri İşbaşında eğitim yöntemlerinde, eğitime tabi tutulan işgören, işletme içinde çalışmakta ve işinden ayrılmadan, bir yandan işini yaparken diğer yandan da eğitilmektedir. Diğer bir ifade ile kişi hem işini yapar, hem de öğrenir. İşletmelerde kullanılan en sık iş başı eğitim yöntemleri aşağıda açıklanmıştır. Âmir nezaretinde eğitim. “Sistemli gözetim” olarak da bilinen bu yöntem, en çok kullanılan eğitim yöntemidir. Dayandığı fikir “yaparak öğrenmenin en iyi yol olduğu ve bir işgöreni en iyi eğitecek kişinin kendi âmiri olduğu fikridir. Çünkü yönetici astını herkesten daha iyi tanır. Ayrıca, yönetimin her asttan ne beklediğini en iyi bilen ve tanıyan kişi yöneticidir. Yetki devri yoluyla eğitim. Bu yöntemde, en önemli husus yetki devrinin verilmesi ve yönetimde merkezleşmeden kaçınmaktır. Bir yönetici astını samimî ve güvenilir biçimde yetiştirmek istiyorsa, bunun etkin araçlarından biri astına belli bir düzeyde yetki ve sorumluluklarını devretmesidir. Âmirin astlarına yetki devretmesi, onların yetişmelerini ve gelişmelerini sağlar. Yöneticiye yardımcı verme. Yöneticiye yardımcılık yetki devri gerektirmez. Yetiştirilmesi ve geliştirilmesi arzu edilen çalışan, yöneticiye yardımcı tayin edilerek, yöneticiye yardım eder. Bu yöntemin, yardımcının tecrübe, liderlik ve karar verme yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunması beklenir. İş rotasyonu. İşgören eğitimi, yetiştirilmesi ve geliştirilmesinde en çok kullanılan yöntemlerden biri de iş rotasyonudur. Bu yöntemde işgören doğrudan üstünün gözetiminde değildir. Rotasyon, genellikle örgütte aynı seviyedeki işler arasında ve kısa süreli olarak yapılan görev değiştirmedir. Staj yoluyla eğitim. Staj, işgörenlerin belli bir konuda bilgi sahibi olabilmeleri ve tecrübe kazanmaları için işletme içinde veya dışında belli bir görevde bulundurulmalarıdır. İşgörenlere yapacakları işlere ilişkin çalışma ortamlarını tanıtma, işleri öğrenme ve meslekî sorumluluk taşıma gibi yararlar sağlar. Çıraklık Eğitimi. Zorunlu temel eğitimini tamamladıktan sonra, gerçek iş ortamında fiilen çalışmak suretiyle meslek öğrenmek isteyen 15 yaş ve üzerindeki kişilerin teorik ve pratik meslekî eğitimlerinin bir programa göre yapılmasını sağlayarak, onlara ihtiyaç duydukları beceri ve yeteneğin kazandırılmasıdır. Komiteler yoluyla eğitim. İşletmelerde çeşitli komiteler oluşturulur. Bunlar, karar verme komiteleri, bilgi verme komiteleri, öneri ve danışma komiteleridir. Burada amaç, yeni yetişen yöneticilerin sık sık katılmasıyla olgunluk, karar ve davranış yeteneklerinin geliştirilmesidir. İş dışı eğitim yöntemleri İş dışında eğitim yöntemleri, işgörenlerin, belli bir süre işten uzaklaşarak yapılan eğitim çalışmasıdır.Çok sayıda iş dışı eğitim yöntemi vardır. En yaygın iş dışı eğitim yöntemleri şunlardır: Anlatma (konferans) yöntemi. Anlatma bir mesajın başkasına aktarılmasıdır. Yöntemin başarısı anlatana bağlıdır. Alışılmış bir yöntem olması, kolaylıkla düzenlenmesi ve masrafsız olması, özel eğitim araç ve gereçlerine ihtiyaç göstermemesi, az zamanda çok sayıda kişi ile ilişki kurulmasına olanak sağlayarak eğitim süresini kısaltması bu yöntemin üstünlükleridir. Panel, sempozyum (symposium) ve forum. Panel, bir dinleyici kitlesi önünde bir grubun, fikir alışverişi ile konuyu, yöneticinin idaresinde ve resmî olmayan bir hava içinde tartışmasıdır. Panel uygulamada bir sorunun zıt görüşlere sahip küçük bir grup (panel) tarafından tartışılması ve daha sonra dinleyicilerin tepkisinin alınması şeklinde olur. Sempozyum ise iki veya dört kişi arasındaki konuşmacının yönetici nezaretinde, bir konunun çeşitli yönlerini belirli süreler içinde dinleyiciye sunmalarıdır. Forum ise, bir tartışma veya konuşmadan sonra, dinleyicilerin de görüşlerini belirtmeleri veya sorular sormaları suretiyle tartışmaya katılmalarıdır. Seminer. Üniversiteler veya meslekî kuruluşlarca düzenlenen seminerlere katılanlar genel, meslekî veya teknik konularda bilgilerini yenileme olanağı elde ederler. Kurslar. Çalışma saatlerinde düzenlenen kurslar seminerlere göre daha uzun süreli eğitim faaliyetleridir. Bu kurallar altı ay ve bir yılda sürebilir. Grup tartışması. 8-12 kişilik küçük bir grubun bir yönetici başkanlığında yaptığı tartışmalardır. Amacı grup üyelerinin bilgisini artırmak ve belli davranışlar kazandırmaktır. Grup tartışmalarında sorunlar açıklanır, çözüm yolları tartışılır. Duyarlılık eğitimi. Grup eğitimi, duyarlılık eğitimi, grup dinamiği eğitimi veya grup ilişkileri eğitimi adıyla da görülen uygulamalı grup (Traning) “T” eğitimi yöneticilerin yetiştirilmesinde yeni bir yöntemdir. Bu yöntem adayın tutum ve davranışlarının geliştirilmesine yardım eder. Pratik çalışma. Pratik çalışma, işgörenlerin iç girişimcilik yeteneğini artıran bir çalışmadır. Verilen görev sadece bir uygulama görevi veya bir rapor hazırlama olabilir. Örneğin, resmi raporların incelenmesi ve özetlenmesi gibi. Rol oynama. Bu yöntem, daha çok beşeri ilişkilerle ilgili problemlerin çözümünde kullanılır. Adaylardan iki veya daha fazla kişi, bir gurubun önünde gerçek bir durumu canlandırır. Adaylara yapacakları roller önceden açıklanır. Beklenmeyen sorunlar (in basket method). In-basket sözcüğü, görevlinin masasında bulunan ve gelen evrakın konulduğu evrak sepeti için kullanılmaktadır. Eğitilecek aday, oturduğu masadaki evrak sepetinde çözüm bekleyen problemlerle baş başa bırakılır. Gezi-Gözlem: Gezi-gözlem, çalışılan işyerinin dışındaki bir yerde yapılan işleri, oluş ve yapılış halinde görmedir. Bu bakımdan pratik ve doğrudan doğruya bir yaşantıdır. Literatürü izleme. Bazı büyük işletmeler, personelin yararlanması için kütüphane kurmaktadır. Yöneticilerini de hem bilgilerini geliştirmek hem de en yeni yönetim uygulamaları hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla kütüphaneden yararlanmaya teşvik etmektedirler. Örnek olay. Bu yöntem, işletme ile ilgili herhangi bir gerçek sorunun, yazılı bir metin halinde eğitime tabi tutulanlar tarafından tartışılmasını ifade eder. İşletme oyunları (simülâsyonu) yöntemi. Kelime anlamıyla benzetim olan simülâsyon, askeri araştırmalar sonucunda karmaşık sistemlerin hareketini öğrenmek için geliştirilmiş bir yöntemdir. Simülâsyon yönteminde eğitimin gerçek koşullarda yapılması amaçlanır. İş Değerleme ve Yöntemleri Bir örgütte âdil bir ücret politikası geliştirmek için yetenek, bilgi ve beceri açısından birbirine yakın olan işler aynı ücret programına dâhil edilir. İş değerleme ile kurum içinde, işlerin önem açısından birbirleriye kıyaslanması sağlanır. İş değerlemesi, ücret sistemlerinin temelini oluşturur. İşlerin örgüt içinde birbiriyle kıyaslanarak sıralanmasını sağlar. İdeal yapı oluşturulduktan sonra, işgörenler bu ideal yapıya ne kadar uyduklarına, o pozisyonun gereklerini ne derece yerine getirdiklerine göre ücret skalasındaki yerlerini alırlar. iş değerleme yöntemleri; Sıralama yöntemi İşletmedeki tüm işlerin güçlük derecelerine göre sıralanmasından ibaret bu yöntem, daha çok, küçük işletmelerde uygulanmaktadır. Her iş diğerleri ile kıyaslanırken bir bütün olarak göz önüne alınır, işin güçlük faktörleri ayrı ayrı hesaba katılmaz. Sıralama genellikle işleri iyi tanıyan kişilerden oluşturulan bir komite tarafından yapılır. Bu yöntemin uygulandığı işletmelerde farklı iş unvanı sayısının 25-30 kadar olması gerekir. İkili karşılaştırma yöntemi Bu yöntem kart yöntemine göre daha güvenilirdir; fakat daha uzun süre çalışmayı gerektirir. Yöntemde her iş diğerleri ile tek tek karşılaştırılır. İşlerin isimleri ikişerli düzende kartlara yazılır. Her seferinde bir çift olmak üzere kıyaslama yapılır. İki işten hangisi zor ise bir işaret konulur. En sonunda fazla işaret alan en zor olarak kabul edilir. Yöntemin diğer bir uygulaması ise işlerin oluşturulan bir tablo ile tek tek birbiri ile kıyaslanmasıdır. Eğer karşılaştırılan iş diğerinden zor ise 2, eşit ise 1, kolay ise 0 puan verilir. Puanlar toplanır. En yüksek puan alan en zor, en düşük puan alan ise en kolay iş olarak kabul edilir. Sınıflandırma yöntemi İşlerle ilgili bilgiler toplanarak, analiz edilir ve dereceleri veya nitelikleri farklı faaliyetlerden oluşan iş sınıfları tanımlanır. Tanımlarda her iş sınıfının içerdiği görev, yetki ve sorumluluklar yer alır ve bunlar kıyaslamalarda temel veri kabul edilir. Ayrıca her sınıf için birkaç “temsilci iş/kilit iş” olarak seçilir. Bunlar bulundukları sınıfın birçok niteliğine sahiptirler. Böylece önceden hazırlanmış ve sınıflanmış iş tanımları daha sonra yapılacak değerlemelerde standart kıyaslama araçları olarak kullanılır. Faktör kıyaslama yöntemi Faktör kıyaslama, kantitatif bir yöntemdir. Yöntemin uygulanmasında parasal değerler kullanılır. Yöntem sıralama ve sınıflama yöntemlerine göre daha hassas sonuçlar verir. İşlerin göreceli zorluk dereceleri her seferinde tek faktöre göre kıyaslandığı için sonuçları daha doğrudur. Faktör kıyaslama yöntemi için öncelikle iş tanımları yapılır. Bunun için iş tanımlarının belirlenmesine yönelik standart bir talimat kullanılır. Her değerlemecinin hazırladığı tanımlar daha sonra grup içinde tartışılarak eksiklikler giderilir. Daha sonra tüm işler arasından 10 ile 20 kadar temsilci (mastar) iş seçilip, faktörlere göre tek tek karşılaştırarak bir skala oluştururlar. Diğer işler bu skalaya göre değerlendirilerek iş değerlemesi yapılır. Puan yöntemi Bu yöntemde faktör kıyaslamada olduğu gibi işlere sayısal değerler verilerek değerleme yapılır. Faktör puan yönteminde iş tanımlarına ve nicel verilere göre değerleme yapıldığı için değerlemeciler arasındaki farklılıklar azdır. İş değerlerinin puan ile ifade edilmesi, iş sınıflarının ve ücret tarifelerinin oluşturulmasına kolaylık sağlar. Puan yöntemi nicel olduğu için sübjektif yargılar minimum düzeydedir. Puan sisteminin kurulması ve bu sisteme göre iş değerlemesi yapılması oldukça güç, karmaşık ve uzun işlemleri gerektirir. Faktör-puan yönteminde faktörlerin sayısı ve ağırlığı sonuçları etkilediği için faktör seçimi, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. FAKTÖRLER 1. Beceri Ön yetiştirme Tecrübe İnisiyatif 2. Gayret Bedensel çaba Zihinsel çaba 3. Sorumluluk Başkalarının işinden sorumlu Başkalarının AĞIRLIK % 50 % 14 % 22 % 14 % 15 % 10 %5 % 20 %5 %5 emniyetinden sorumlu Malzeme veya üründen sorumlu Makine ve teçhizattan sorumlu 4. İş koşulları Çevre koşulları İş kazası %5 %5 % 15 % 10 %5 Faktörlerin tartılandırılmasında, seçilen faktörlerin işlerin toplam değeri içindeki payları belirlenir. Faktör ağırlıkları yüzde olarak belirtilir ve faktörlerin her birine 100 üzerinden ağırlık verilir. Faktörlere eşit ağırlık verilmez. Genel olarak işletmeden işletmeye değişmesine rağmen, faktörlere verilen ağırlıklar birbirine yakındır. Beceri, güç bulunduğundan ve daha fazla yatırım gerektirdiğinden, yaklaşık ağırlığı %40-55 dolaylarında tutulmaktadır. Yetkinlik bazlı değerleme yöntemi Yetkinlik bazlı insan kaynakları yönteminin amacı, örgütün misyon, vizyon, strateji ve değerleri ile uyumlu bireysel yetkinliklerin geliştirilmesi, insan kaynaklarının sistem ve uygulamalara entegre edilmesi yoluyla örgütte yön birliğinin ve performans artışının sağlanmasına destek verilmelidir. Burada önemli olan bilgi, beceri ve davranışsal özelliklerin birbirini tamamlamasıdır. Yetkinlik bazlı değerleme yöntemi, yetkinlik bazlı insan kaynakları araçlarının tartılanmasına ilişkin değerleme yöntemidir. Burada faktör-puan yönteminde kullanılan faktörlerin yerini yetkinlikler almıştır. Performans Değerleme İşlevi Performans değerlendirmesi, işgörenlerin kendilerinden beklenenleri ne ölçüde gerçekleştirdiklerini tespit etmeye yönelik bir süreçtir. Performans değerlendirmesinin amaçları değerlendirme ve geliştirme olmak üzere iki grupta incelenebilir. Değerlendirme amaçları, ücretlendirme, ödüllendirme, yükselme, pozisyon düşürme, işten uzaklaştırma gibi yönetsel faaliyetler olabilir. Geliştirme amaçları ise yönetici geliştirme, başarı geliştirme, geri bildirim gibi insan kaynakları fonksiyonlarıyla ilgilidir. Performans yönetimi, bir örgütün gelişmesini sağlayacak etkinliklerinin plânlanması, uygulanması ve kontrol edilmesi sürecidir. Performans değerleme ise uygulamaların ne ölçüde gerçekleştirildiği ile ilgili faaliyetlerdir. Değerleme, performansın plânlanan şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamayı sağlayacak ölçme ve değerleme ölçütlerinin ortaya çıkarılmasıyla başlar. Performans ölçütleri, performans plânlamasında kullanılan bilgiler ve sürecin diğer bilgilerine göre tespit edilir.bunlara ek olarak ; İşgörenlerin eğitimi ve örgütün geliştirilmesi Eğitim program ve politikalarının değerlendirilmesi. İşgörenleri seçme sürecinin geçerliği eklenebilir. Performans değerlemenin işlevlerini “bireysel” ve “kurumsal” açıdan ele almak mümkündür. Performans değerlemesinin kurumsal yararları şunlardır: Örgütün performansının iyileştirilmesi, İletişimin iyileştirilmesi, İlişkilerin iyileştirilmesi, Var olan ve potansiyel sorunların ortaya konması, Gelişme ve eğitim ihtiyaçlarının saptanması, Performansın örgüt lehine ortaya çıkarılması, Düzeltici önlemlerin alınması. Performans değerlemenin amaçları şunlardır: Personelin zayıf ve güçlü yönlerinin belirlenmesi, Personelin tutumlarına ilişkin daha geçerli bilgi edinme, Kişinin kendi rolünü belirleme ve ona açıklık kazandırma, Çalışanın kendine güven duygusunun artırılması, Kendi güçlü ve zayıf yönlerini öğrenme olanağı, Eğitim ve geliştirme plânlarının somut verilere dayandırılması. Performans Değerlendirme Yöntemleri Performans değerlendirme yöntemleri, görevin niteliğine ve değerlendirme sonuçlarının kullanılacağı alana göre değişmektedir. Her kurum faaliyet alanına göre farklı bir performans ölçüm yöntemi ile performansını ölçebilir. Performans değerleme yöntemleri şunlardır: Karşlatırmalı standartlar yaklaşımı Bu yöntemde değerlendirmeler, bir işgörenin performansının, bir veya daha fazla işgörenle karşılaştırması esasına dayanır. Karşılaştırmalı standartlar yaklaşımında kullanılan yöntemler şunlardır: Doğrudan sıralama yöntemi, Sıraya koyarak değerleme yöntemi, İkili karşılaştırma yöntemi, Zorunlu dağılım yöntemi. Bu yöntemlerden ilk üçünde işgören diğer bir işgörenle karşılaştırılırken; zorunlu dağılım yönteminde değerleyiciler değerlendirdikleri işgörenleri, en yüksek performanstan en düşük performansa doğru tespit ettikleri nispî oranlara göre değerlendirirler. Kesin standartlar yaklaşımı Bu yaklaşım, her işgörenin performansını diğer işgörenden bağımsız olarak kendi iş tanımı kapsamında değerlendirir. Bu yaklaşımda, karşılaştırmalı standartlar yaklaşımının aksine, performans değerleyiciler işgöreni diğer işgörenlerden bağımsız olarak değerlendirirler. Amaç-sonuç yönelimli yaklaşımı Bu yaklaşımda performans, elde edilen sonuçlara göre değerlendirilir. İşgörenler davranışlarından ziyade gerek bireysel gerekse grup olarak yapmış oldukları faaliyetlerin sonuçlarına göre değerlendirilirler. Bu yaklaşımda kullanılan yöntemler şunlardır: Amaçlara göre yönetim, Sorumluluk merkezleri yaklaşımı, İş standartları yaklaşımı, Değerleme merkezi tekniğidir. Direk indeks yaklaşımı Bu yöntemde standartlar, verimlilik, devamsızlık ve iş gücü devri gibi somut kriterlere göre belirlenir. Müşteri şikâyetleri sayısı, bozuk ve hatalı ürün sayısı gibi nitelik; satış miktarı, belirli bir sürede üretilen ürün miktarı, hizmet verilen müşteri sayısı gibi nicelik ölçütleri bu yöntemde dikkate alınan değerleme ölçütleridir. 360 derece performans değerleme yöntemi Bu yöntem, yönetenlerin veya yöneticilerin performansının, iş arkadaşlarından, kendisine doğrudan rapor verenlerden, iç ve dış müşterilerden derlenen iş performansı bilgilerinden elde edilen verilere dayalı bir değerlendirme yöntemidir. Yöntemde bilgiler çeşitli kaynaklardan toplandığı için değerlendirme sonuçları göreli olarak güvenilirdir. Çoklu bireysel performans değerleme sistemi olarak 360 derece geri besleme sisteminin literatürde farklı tanımlarını yapılmıştır. 360 derece geri besleme sistemi, yöneticilerin, astların, müşterilerin kısaca ilgili tüm tarafların katılımıyla elde edilen verilere dayalı bir geri besleme yöntemidir. Bir başka tanımla 360 derece geri besleme sistemi, değerlendirilen şahsın çok boyutlu olarak değerlendirildiği bir performans değerleme yöntemidir. 360 derece performans değerlendirme sisteminde, değerlendirilen kişilerin tutum, davranışları ve bu davranışların sonuçları hakkında çalışanın üstlerinden, eşit statüde olanlardan, astlarından ve ilgili tüm kişilerden veriler toplanır. 360 derece geri bildirim sisteminin temel amacı, “performans değerleme” için farklı kaynaklardan geri bildirim sağlamaktır. Değerlendirilen kişinin kişisel ve meslekî gelişimine katkı sağlamak bu sistemin temel amacıdır. Bu nedenle 360 derece performans değerleme sistemi, hem bir değerleme sistemi, hem de bir işgören eğitim ve geliştirme sistemidir. Ücret ve Maaş Yönetimi Ücret, “iş gücünün bir iktisâdi faaliyete katılması karşılığında elde ettiği gelir” olarak tanımlanmaktadır. Ücretlendirmenin bazı temel ilkelere dayandırılması gerekir. Bu ilkeler şu şekilde özetlenebilir: Eşitlik ilkesi. Kısaca, eşit işe eşit ücret verilmesidir. Diğer bir ifadeyle, işin ve işi yapan kişinin kapasitesi belirlenerek ücret eşitliğinin sağlanmasıdır. Dengeli ücret ilkesi. Ücret çalışanların ekonomik anlamda yaşam standardını yükseltecek kadar tatmin edici, fakat işverenlerin maliyetlerini aşırı derecede artırmayacak kadar ölçülü ve dengeli olmalıdır. Terfi ile orantılı ücret ilkesi. Bir çalışanın normal şartlarda bir üst makama geçmesi durumunda alacağı ücretin farklı olmasıdır. Bütünlük ilkesi. İşletmelerde ücret açısından memur-işçi ayırımı yapmaksızın tüm çalışanlara yönelik ücret politikasının izlenmesidir. Nesnellik ilkesi. İşletmelerde ücretin sübjektif (hissi) olarak değil, objektif olarak herkesin hak ettiği ölçüde verilmesidir. Açıklık ilkesi. İşletmenin ücret politikasının çalışanlara anlatılması ve ücret düzeninin herkesin anlayacağı açıklıkta olmasıdır. Esneklik ilkesi. Ücret politikasının değişen çevre şartlarına uyum sağlaycak esneklikte olmasıdır. Ücret düzeyini etkileyen dış faktörlerin başlıcaları devlet, sendikalar ve iş gücü pazarıdır. İç faktörlerin başında ise işletmenin büyüklüğü, amaçları, politikaları ve stratejileri gelmektedir. Disiplin Disiplin, örgütsel amaç için bir araya gelmiş insanların uyum içinde çalışmalarını sağlayıcı kural ve yaptırımları kapsar. Disiplin, davranış standartları olarak kuralların oluşturulması, işgörenlerin o işyerinde neleri yapmakla ve neleri yapmamakla yükümlü olduğunun, aksi takdirde nelerle karşılaşacağının belirlenmesidir. Farklı disiplin uygulamaları vardır. Bunlar; Önleyici disiplin yaklaşımı. Disiplin sürecinin ilk iki aşaması olan kural ve düzenlemelerin oluşturulmasına ve personele iletilmesine önem veren, suçun ortaya çıkmasına neden olan zemini ortadan kaldıran bir disiplin uygulamasıdır. Düzeltici disiplin yaklaşımı. İstenmeyen davranışların ceza uygulanarak sona erdiren ve suçun ortaya çıkardığı olumsuzlukları telafi etmeyi amaçlayan bir disiplin uygulamasıdır. Kademeli disiplin anlayışı. İşgörenin ilk hatasında daha hafif bir ceza uygun görülürken, bu hata tekrarlandıkça verilen cezanın şiddetinin arttırılmasıdır. Yapıcı (cezasız) disiplin yaklaşımı. Temelinde işgörenin hatalı davranışını suç olarak değil nedenleri belirlenmesi gereken bir sorun olarak gören ve çözümü için ona rehberlik etmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. İş Sağlığı ve Güvenliği İş sağlığı, çalışanların bireysel özelliklerinden ve işletmenin çevresel koşullarından kaynaklanan sağlık problemlerinin önlenmesini içerirken; iş güvenliği, çalışanların hatalı davranışlarından ya da işyerinin hatalı uygulamalarından ortaya çıkan iş kazalarının önlenmesinin yanında çalışanın işini kaybetmeme güvenliğini de kapsar. İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin en çok kabul gören tanımına göre iş güvenliği: İşyerlerindeki çalışma koşullarının sağlık ve güvenlik içinde olmasını temin eden ve sonucunda iş kazaları ile meslek hastalıklarını azaltmaya yönelik tüm çabalardır. Çalışma İlişkileri Sendikaların en önemli işlevleri, işverenle üyelerinin istihdam koşullarını içeren toplu iş sözleşmesini pazarlık etmek, üyelerini işverenlerin keyfi ve haksız işlemlerinden korumak ve uyuşmazlıkların çözümünde onlara yardımcı olmaktır. İşçilerin sendikaya üye olma nedenleri ekonomik çıkarlar elde etmek, iş güvenliği sağlamak, yönetimin haksız tutumlarına karşı güvence sağlamak, sosyal ihtiyaçlarını karşılamak ve sendika hizmetlerinden yararlanmaktır. DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Bir insanın yalnızca bedenen değil, ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik haline ne denir? a) İşgören sağlığı b) İş güvenliği c) İşgören performansı d) İşgören tatmini e) Çalışma performansı 2. Personel görev ve yetkilerinin belirlenmesine ne ad verilir? a) Görev paylaşımı b) Başarı tanımı c) İş değerlemesi d) İş tanımı e) İş analizi 3. Aşağıdakilerden hangisi İKY’nin amaçlarından biri değildir? a) Belirlenen politikalara uygun çalışmaları düzenlemek ve yürütmek b) Çalışmaları denetlemek ve değerlendirmek c) İnsan kaynakları ile ilgili yenilikleri izlemek ve gerektiğinde uygulamak d) Örgütün üretim politikalarını değerlendirmek e) İnsan kaynakları ile ilgili rutin işleri yürütmek 4. Aşağıdakilerden hangisi İnsan Kaynakları Planlaması yapmayı gerekli kılan faktörlerden biri değildir? a) İşgücü maliyetinin giderek artması b) Teknolojide yaşanan sürekli gelişmeler c) Hızlı toplumsal ve kültürel gelişmeler d) Yasal ve politik gelişmeler e) Demografik faktörlerdeki gelişmeler 5. Aşağıdakilerden hangisi karşılaştırmalı standartlar yaklaşımında kullanılan yöntemlerden biri değildir? a) Doğrudan sıralama yöntemi b) Rol oynama yöntemi c) Sıraya koyarak değerleme yöntemi d) İkili karşılaştırma yöntemi e) Zorunlu dağılım yöntemi. Cevap Anahtarı : 1.A, 2.D, 3.D, 4.E, 5-B UNITE 13 KİŞİSEL KORUYUCU DONANIMLAR İş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, sağlıklı ve güvenli çalışma ortamlarının oluşturulması için risklere karşı koruyucu ve önleyici tedbirlerin alınması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Risk değerlendirmesi yapılarak çalışanların maruz kalabilecekleri tehlikelere karşı alınacak koruyucu ve önleyici tüm tedbirler, risklere kaynağında müdahale edilmesi yoluyla ve toplu korunma tedbirleri önceliklendirilerek alınmalıdır. Kişisel koruyucu donanımlar, çalışanların sağlıklı ve güvenli olarak çalışmalarını sağlamak amacıyla, gerek kaynağında kontrol altına alınamayan risklere karşı koruyucu olarak, gerekse mevcut şartları daha iyiye taşımak için kullanılabilecek ürünlerdir. Ortam koşulları, tehlikenin cinsi ya da çalışanın özellikleri dolayısıyla riske kaynağında müdahale edilemeyen durumlarda, doğrudan doğruya kişinin sağlığının korunması ve güvenliğinin sağlanması için ilk ve en öncelikli koruyucu tebdir kişisel koruyucu donanım olabilir. Tüm koruyucu ve önleyici tedbirler alınmış olmasına rağmen, riskin yüksek olduğu durumlarda ekipman ya da güvensiz davranış kusurlarından oluşabilecek tehliklere karşı ya da ihmal ihtimali veya farkındalığın düşük olduğu çalışma koşullarında yine son tedbir olarak KKD kullanımı önemlidir. Kişisel koruyucu donanımlar; kullanan çalışanı, doğru koruma sınıfında seçilmişse ve doğru bir şekilde kullanılırsa korur. Doğru kişisel koruyucu donanım seçilmeli ve seçilen kişisel koruyucu donanım çalışanın maruziyeti süresince, kullanım talimatlarına uygun olarak, doğru şekilde kullanılmalıdır. KİŞİSEL KORUYUCU DONANIM (KKD) Kişisel koruyucu donanım; kullanıcıların sağlıklarının korunması ve güvenliklerinin sağlanması için bir veya daha fazla sağlık ve güvenlik tehlikesine karşı koruma sağlamak amacıyla, bir kişi tarafından giyilmek, takılmak veya elde tutulmak üzere, temel sağlık ve güvenlik gereklerini yerine getirerek tasarlanmış bir teçhizat veya cihazdır. Bu tanım ile; Koruyucu teçhizatının veya cihazın kendisi, Aynı anda meydana gelen bir veya daha fazla potansiyel tehlikeye karşı korunmayı sağlamak için üretici tarafından birbirini tamamlayıcı birkaç cihaz veya teçhizattan oluşturulmuş takım, Belirli bir faaliyeti yapmak için giyilen, takılan ya da elde tutulan kişisel koruyucu olmayan donanım ile birlikte birleşik olarak kullanılan, ayrılabilen ya da ayrılamayan koruyucu teçhizat veya cihaz, Koruyucunun yeterli şekilde çalışması için gerekli olan ve bu cihazlar için özel olarak kullanılan değiştirilebilir KKD parçaları kişisel koruyucu donanım olarak tanımlanır. Kişisel Koruyucu Donanım tanımı, içerdiği önemli terimler üzerinden incelenecek olursa; KKD, bir veya daha fazla sağlık ve güvenlik tehlikesine karşı kullanılır. KKD, tehlikelere karşı koruyucu olarak tasarlandığı için temel fonksiyonu tehlikeye maruz kalan kişinin zarar görmesini önlemektir. Aynı anda farklı riskler oluştuğunda, sadece tek bir riske karşı değil tüm risklere karşı da koruma sağlamalıdır. İşitme koruyucu kulaklık ile yüz koruyucu vizör takılmış olan baş koruyucu baret birden fazla sağlık ve güvenlik tehlikesine karşı bir KKD’ dir. Ancak kişiler tarafından riskleri önlemek amacıyla kullanılan alarm cihazları, gaz dedektörleri veya gürültü uyarıcıları (indikatörleri) gibi koruyucu bir işlevi olmayanlar KKD olarak sınıflandırılmazlar. KKD, koruma amacıyla tasarlanır. KKD genellikle, her türlü riske karşı kişinin korunması için vücudun ilgili bölümü ile tehlike arasında bir kalkan oluşturur. Koruma sınıfları da genellikle koruyucu üzerinde kalkan simgesi ile işaretlenir. Cildi çizebilecek tehlikelere karşı eldiven, gözlere zarar verebilecek ışınıma karşı filtre görevi gören bir gözlük, vücut hücrelerine zarar verebilecek X ışınlarına karşı kurşun bir giysi, tehlike ile vücudun ilgili bölümü arasındaki koruyucu kalkandır. KKD, kişi tarafından giyilir, takılır veya elde tutulur. KKD’yi toplu koruyucu tedbirlerinden ayıran en önemli unsur budur. KKD, kişilerin korunmasına yönelik geniş bir alana hitap eder. KKD alanı, genel olarak çalışanlar tarafından kullanılan donanım olarak sınırlı değildir; aynı zamanda sportif faaliyetler, “kendin yap” uğraşları veya boş zaman faaliyetleri gibi işle bağlantısı olmayan alanları da içerir. Güneş gözlükleri, dağ bisikletçileri için sırt koruyucusu, bahçe eldivenleri, futbolcu dizlikleri (incik kemiği korumaları), dağcıların kuşamlarının tamamı da KKD’dir. Yüksek görünürlüklü yelek, toza karşı koruyucu tulum, ergimiş metal sıçramalarına karşı koruyucu giysi veya düşmekten koruyan kuşam gibi KKD’ler giyilirler. Aslında KKD’lerin çoğu kıyafet, başlık, eldiven veya ayakkabı şeklindeki giyim eşyalarıdır. Gözlük, işitme koruyucu kulaklıklar ve baret gibi koruyucular takılırlar ve diğer bazı KKD’ler, kaynak sırasında gözleri ve yüzü koruyan maskeler gibi elde tutulurlar. KKD’nin sağladığı koruma, tehlikeye maruz kalan kişinin donanımı giymesi, takması veya tutması faaliyetine bağlıdır. Dolayısıyla, giyilmeyen, takılmayan ya da elde tutulmayan taşınabilir bir donanım KKD olarak düşünülmez. Örneğin elektrikçiler tarafından kullanılan yalıtım matları veya tabureler ile iş istasyonlarında kullanılan koruyucu perdeler KKD sayılmaz. KKD, kullanan kişiyi, tehlikelere karşı korumak için giyilerek, takılarak ya da elde tutularak kullanılmak sureti ile korur. Üçüncü kişiler tarafından ya da zarar oluştuktan sonra kişide kullanılan teçhizat veya cihazlar KKD değildir. Buna ilk yardım malzemeleri örnektir. Yangında itfaiyecilerin kişileri kurtarırken onlara takarak kullandıkları solunum cihazları KKD değildir. Itfaiyecilerin kendileri için kullandıkları solunum koruyucu ekipmanlar KKD olarak değerlendirilir. Aynı şekilde kişisel koruyucu donanım açısından tehlikeler, donanımın kullanıcısına zarar verebilecek olanlardır. Eğer donanım, hastanedeki hastaları korumak için kullanılan maskeler gibi giyen kişi dışındaki kişileri korumak için kullanılıyorsa, bunlar KKD değildir. Benzer şekilde örneğin gıda maddelerini veya elektronik parçaları korumak için giyilen eldivenler gibi, eşyaları veya yapılan işi korumak için kullanılan donanım da KKD değildir. TEMEL SAĞLIK VE GÜVENLİK GEREKLERİ Genellikle kabul edilen son teknolojiye göre, mümkün olan en yüksek koruma seviyesini sağlayan temel sağlık ve güvenlik gerekleri (TSGG’ler), üç ana unsur arasında optimum uyumluluk dengesi ile belirlenir. Koruma verimliliği Kullanılabilirlik Konfor ve rahatlık Bu gerekler, kişisel koruyucu donanım için öngörülen kullanım koşullarına göre uygulanarak, olası korunma hedeflerini belirlerler ve/veya koruyucu donanımın kendisinin performansına atıfta bulunurlar. Tüm Kişisel Koruyucu Donanımlarda Bulunması Gereken Genel Özellikler KKD’ler, hedeflenen doğrultuda kullanımı sırasında karşılaşılan tüm risklere karşı yeterli koruma sağlamalıdır. Tasarım ilkesi Ergonomi KKD, öngörülebilen kullanım koşulları altında, kullanıcıyı mümkün olan en yüksek düzeyde koruyarak riskli işin güvenle yapılabileceği şekilde tasarlanmalı ve üretilmelidir. Bunun için KKD'nin tasarım aşamasında ergonomi ilkelerinin uygulanması gerekir. Aynı zamanda mevcut en ileri teknoloji ile en yüksek seviyede korumalı ve yapılacak işin çevresel etkenlerine ve farklı kullanıcı gruplarının karakteristik özelliklerine uyarak, en üst düzeyde "kullanılabilir" olmalıdır. Koruma sınıfları ve seviyeleri Mümkün Olan En Üst Koruma Seviyesi KKD' nin koruma verimliliğinin, giyilmesi, takılması veya elde tutulmasından kaynaklanan zorlayıcı kısıtlamalar yüzünden riske maruz kalınan sürede ya da normal kullanımda önlenebileceği dikkate alınmalıdır. Olabildiğince yüksek seviyede koruma ile en düşük seviyede kısıtlama arasındaki en iyi uyum sağlanmalıdır. Bazı belirli uygulamalarda kullanıcının güvenliği önceliklidir. Çok yüksek tehlike seviyelerine karşı son teknoloji ile koruma ve rahatlığın aynı anda sağlanmasının mümkün olmadığı durumlarda öncelikle kişinin güvenliği geçerlidir. Farklı Risk Seviyeleri İçin Uygun Koruma Sınıfları KKD'nin sahip olması gereken bir veya birkaç özelliğinin performans değerleri belirlenerek hedeflenen risklerin seviyesine uygun farklı koruma sınıfları tanımlanır. Kullanıcılar tarafından KKD seçimi aşamasında güçlüklerin ve hataların önlenmesi için koruma sınıfı sayısı en düşük seviyede tutulmalıdır. Farklı koruma sınıfları ortama veya kişisel maruziyete göre seçilebilir. Koruma Sınıfları, gerekli olmadığı hâlde yüksek seviyede koruma sağlayan KKD’nin yerine daha rahat ve konforlu bir KKD’nin kullanılması imkânını sunmak açısından yararlı olabilir. Hem risk seviyeleri hem de ergonomi faktörleri açısından farklı uygulama alanlarında kullanıma uygun, farklı koruma seviyeleri KKD'nin kullanılabilir olmasını sağlar. Her durumda birkaç koruma sınıfı veya performans seviyesi kullanılıyorsa, karşılık gelen risk seviyeleri ve/veya uygulama alanlarının dikkatli bir şekilde belirlenmesi ve üretici tarafından ürün ile ilgili bilgilerde açıkça belirtilmesi gerekir. KKD’nin kendisinin de riske yol açmaması ilkesi Rahatsızlık veren faktörlerin ve KKD risklerinin olmaması KKD, öngörülebilir koşullarda kullanımı sırasında rahatsızlık verici diğer faktörleri ve riskleri engelleyecek şekilde tasarlanmalıdır. Bu ilave riskler KKD'nin koruma sağladığı risklerle ilişkili değildir. KKD' nin tasarımı sırasında olası rahatsızlık nedenleri mümkün olduğunca ortadan kaldırılsa bile, KKD kullanımı bazen kullanıcısı için rahatsızlığa neden olur. Böyle bir durumda ya KKD doğru seçilmemiştir ya da yanlış kullanılmakta veya uygun olmayan çalışma durumlarında kullanılmaktadır. Bu nedenle doğru seçim ve doğru kullanım gereksinimleri çok dikkatle incelenmelidir. Uygun malzemeden üretilmesi KKD malzemeleri ve bileşenleri dâhil herhangi bir parçası kullanıcının hijyen ve sağlığını olumsuz yönde etkilememelidir. KKD'yi oluşturan malzemeler ve onların olası ürün kırılımlarının kullanıcıların hijyen ve sağlığı üzerinde zararlı etkileri olmamalıdır. KKD'yi oluşturan malzemeler, toksik, kanserojen, mutajen, allerjen, teratojen veya başka zararlı olduğu bilinen maddeleri içeremez, yayamaz veya yayacak şekilde kendi niteliği bozulamaz. Plastikleştiricilerin, tepkimeye girmemiş bileşenlerin, ağır metallerin, saflığı bozucu maddelerin varlığına ve boyarmadde ile boyaların kimyasal niteliklerine özellikle dikkat edilmelidir. KKD’ nin kullanıcıya temas eden yüzeyinin uygunluğu Giyildiğinde veya takıldığında kullanıcıya temas eden veya etmesi muhtemel herhangi bir KKD parçası, tahriş ya da yaralanmalara neden olabilecek derecede sert ve pürüzlü olmamalı, keskin kenarlar ve çıkıntılar bulunmamalıdır. KKD'nin tüm parçaları ve aksesuarları için de bu özellik geçerlidir. KKD’nin kullanıcıyı engellememesi KKD'nin yapılacak hareketlere, iş yaparken alınacak duruş pozisyonlarına ve duyusal algıya getirebileceği engeller en aza indirilmelidir. KKD, kullanıcısına veya diğer kişilere tehlikeli olabilecek hareketlerin yapılmasına da neden olmamalıdır. KKD’nin boyutları, sertliği, ağırlığı, görüş mesafesi vb. fiziksel özellikler kullanıcının üzerinde engelleyici etki oluşturabilir. KKD'nin ağırlığı ve tasarım ebatları belirlenirken sadece hedeflenen kullanıcıların yapıları değil, aynı zamanda yapılacak işin gerektirdiği dinamik hareketler de göz önüne alınır. KKD parçalarının ayarlanabilir olması ve malzemelerinin sahip olduğu özellikler, hareket engeli açısından da değerlendirilmelidir. Örneğin KKD'nin kalın ve sert olan malzemelerden olan parçaları, bedensel hareketleri daha yüksek oranda engelleyecektir. Duyusal algının engellenmesi çok farklı şekillerde olabilir. Duyusal algı ile ilgili olarak, güvenlik ve kullanılabilirlik arasında mümkün olan en iyi uyumun seçilmesi gerekir. Konfor ve etkinlik ilkesi KKD’nin kullanıcının vücut yapısına uygunluğu KKD, ortam etkenleri, yapılacak hareketler ve alınacak vücut duruş pozisyonları göz önünde bulundurularak kullanıcı üzerinde doğru koruyuculuk görevini yapacak şekilde durmalıdır. Öngörülebilir bir kullanım süresi boyunca giyildiği ya da takıldığı gibi, olması gereken yerde kalmasını kolaylaştıracak şekilde tasarlanması ve üretilmesi gerekir. Bu amaçla KDD’nin, yeterli ayarlama ve sabitleme sistemleri veya yeterli boyut / beden aralığının sağlanması gibi tüm yollarla kullanıcının vücut yapısına en iyi şekilde uyarlanması mümkün olmalıdır. KKD, onu kullanan, giyen, takan herkes için, dolayısıyla farklı vücut şekilleri ve beden ölçüleri farklı olan kadın ve erkekler için de mümkün olan en yüksek konforu sağlaması amacıyla tasarlanmalı ve imal edilmelidir. KKD’lerin tasarlanması sırasında güncellenmiş antropometrik veritabanlarına başvurulması ve vücut yapılarının dikkatli bir şekilde ele alınması gereklidir. Antropometri insan vücudunun boyutlarının fiziksel ölçülerini, fonksiyonel kapasitelerini ve formunu inceleyen ve tanımlayan bilim dalıdır ve vücut ölçülerinin ele alınarak insan ile ilişkili eşya boyutu tasarımında kullanılır. KKD' nin koruyuculuk özelliğini sürdürülebilmesi için kullanıcının KKD üzerinde herhangi bir müdahale ile değişiklik yapmaması gerekir. Bu sebeple de koruyuculuğu ve kalıcılığı olmayan el yapımı ürünlerden kaçınmak için KKD’nin giyen herkese uymasını sağlayabilecek ayarlama sistemleri kullanışlıdır. KKD'nin iş yaparken KKD' nin dengesini etkileyecek dış kuvvetler, işin gereği olan hareketler ve vücut duruş pozisyonları gibi olası faktörlere karşı giyildiği, takıldığı yerde kalmasını sağlayacak parça ve aksesuarlar ile donatılması gereklidir. Hafiflik ve dayanıklılık KKD, dayanıklılık ve işlevselliğini azaltmayacak şekilde olabildiğince hafif olmalıdır. KKD, öngörülen kullanım koşullarındaki ortam unsurlarının etkisine dayanabilmelidir. KKD, ağırlığından dolayı kas gerilimini veya enerji tüketimini artırarak vücut üzerinde olumsuz etkiler yapabilir. KKD'nin ağırlık dağılımı vücudun ilgili bölümüne ya da etkilenme olasılığı olan bölümlerine göre olmalıdır. KKD'nin verimliliği, çevresel faktörlerden ve ortam koşullarından da etkilenebilir. Bu faktörler zaman içinde koruma verimliliğini düşürebilirler. Aynı anda kullanılan farklı KKD tipleri veya sınıflarının uyumu Aynı anda birden fazla riske karşı kullanılacak birbirinden farklı sınıflardaki ya da tiplerdeki KKD'lerin güvenlik fonksiyonları ve konforları birbiri ile uyumlu olmalıdır. Örneğin işitme koruyucu kulaklık ile yüz koruyucu vizör barete takılarak birlikte kullanıldığında hiçbiri diğerinin koruma fonksiyonunda ve konforunda azalmaya sebep olmamalıdır. Üretici tarafından sağlanacak bilgiler Üretici, piyasaya sunduğu KKD ile birlikte aşağıdaki konularda kullanıcının bulunduğu ülkenin resmî dil veya dillerinde kullanım kılavuzunu vermelidir: Üreticinin veya yetkili temsilcisinin isim ve adresi, Depolama, kullanım, temizlik, bakım, onarım ve dezenfekte bilgileri, KKD’nin sağladığı korumanın sınıfını ya da seviyesini ölçmek için uygulanan teknik testlerde kaydedilen performans sonuçları, KKD’ye uygun aksesuarların ve yedek parçaların özellikleri, Farklı risk seviyeleri için uygun koruma sınıfları ve kullanım limitleri, KKD veya belirli parçalarının kullanma ömrü veya son kullanma tarihi, Taşımaya uygun paketleme şekli, İşaretlerin anlamı, Eğer varsa, Uyumlaştırılmış Standartlar ve referans numaraları, Eğer varsa, KKD’lerin TSGG'leri yerine getirdiğini tasdik eden onaylanmış kuruluş’un unvanı, adresi ve kimlik numarası Kullanıcı doğru KKD’yi seçerken, tüm bu TSGG’ lerin ilgili üründe olup olmadığını kendisi test edip belirleyemez. Basit bazı KKD’ ler için geçerli ve yeterli olsa da sağlık ve güvenlik açısında ciddi risklere karşı koruyucu olması gereken KKD’ ler için üreticinin kendi beyanı da geçerli ve yeterli olmaz. Bu sebeple bu ürünlerin piyasaya arzı, ülke mevzuatı ile kontrol edilmekte olup, hem ürün güvenliği açısından hem de ticari açıdan denetlenmektedir. İş sağlığı ve güvenliği için kişisel koruyucu donanım kullanımı gerektiğinde, mevzuata uygun ürünün seçilmesi gerekir. Kişisel Koruyucu Donanım Yönetmeliği ve Kişisel Koruyucu Donanımların İş Yerlerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik güncel olarak kontrol edilerek ilgili tebliğ ve genelgeler takip edilmelidir. Mevzuat gereği KKD’lerin TSGG’leri sağlayıp sağlamadığı ile ilgili kontrol mekanizmaları ve belgelendirme süreçleri belirlenmiştir. Bu anlamda ticari olarak ürünlerin piyasaya arzı için CE işareti, tüm ilgili uygunluk değerlendirme prosedürlerine uyulduğunun bir beyanı olarak kabul edilir. Bu belgelendirme işlemlerinin yapılabilmesi için KKD’ler kategorilere ayrılmıştır. Her bir kategori için de belgelendirme prosedürü belirlenmiştir. Hangi tip KKD’lerin hangi kategoriye girdiğini listeleyen kategorizasyon rehberi de yine mevzuat olarak yayımlanır. Kategori I KKD’ler için üreticinin uygunluk beyanı yeterli iken, Kategori II için ürünlerin ve Kategori III için ürünlerin ve üretim devam ettikçe üretilen ürünlerin ve üretim hattının denetlenmesi ve belgelendirilmesi bağımsız onaylanmış kuruluşlar tarafından yapılır. Onaylanmış kuruluşların tasdik ettiği ürünlerde kuruluşun 4 haneli Kimlik Numarası da CE işareti yanında işaret olarak kullanılır. Kategori II ve Kategori III için bu işaret zorunludur. Kategori Kategori 0 KKD Yönetmeliği kapsam dışı KKD’ler Bazı Örnekler • Miğfer, kalkan gibi kolluk kuvvetlerinin koruyucuları • Nefsi müdafaa için caydırıcı ekipmanlar ve spreyler • Mevsimlik giysi, eldiven, ayakkabı, başlık Kategori-I Basit Yapıdaki KKD’ler Kullanıcının kendisinin değerlendirebileceği, yavaş yavaş ortaya çıkan ve farkedilebilen düşük derecedeki risklere karşı KKD’ler • Bahçıvan eldiveni, dikiş yüksüğü, yüzeysel mekanik etkilere karşı KKD’ler • Yüzme ve/veya dalgıç gözlüğü, kayak gözlüğü • Seyreltik deterjan çözeltisi, etkisi çabuk geçen temizlik malzemesine karşı eldiven, mesleki önlük • Kullanıcıları 50 oC’yi geçmeyen sıcaklıklara sıcak parçaların işlenmesinden doğan risklere karşı koruyucu • Vücudun hayati bölgelerini etkilemeyen, kalıcı lezyonlara sebep olmayan darbelere karşı KKD’ler Kategori-II Kategori-I ve Kategori-III’ ün dışında kalan tüm KKD’ler • Göz koruyucu donanımlar ve lensleri • Statik elektriğe karşı koruyucu donanım • Titreşime karşı koruyucu donanımlar • Başka kişiden kaynaklanan risklere karşı veya spor için koruyucular (dağ bisikletçileri sırt koruyucusu, futbol tekmelikleri) • Yüksek görünürlük sağlayan giysi ve aksesuarlar • Katı partikül ve sıvı aerosollardan veya tahriş edici, tehlikeli, zehirli ya da radyotoksik gazlardan korunmak için filtreli solunum koruyucuları • Atmosferden tam yalıtım sağlayan solunum koruyucu • Kimyasal maddelere veya iyonlaştırıcı radyasyona karşı sınırlı bir koruma sağlayan araçlar • Yüksekten düşmelere karşı kullanılan donanımlar • Elektrik ve tehlikeli voltaja karşı yalıtıcı donanımlar Kategori-III Karmaşık Yapıda KKD’ ler Ani tehlikelerin zamanında fark edilemediği ve hayati tehlike oluşturan, ciddi ve geriye dönüşü olmayan zarar veren risklere karşı KKD’ ler KİŞİSEL KORUYUCU DONANIM LİSTESİ Baş Koruyucuları Endüstride (madenler, inşaat sahaları ve diğer endüstriyel alanlar) kullanılan koruyucu baretler, Saçlı derinin korunması (kepler, boneler, siperlikli veya siperliksiz saç fileleri), Koruyucu başlık (kumaştan veya geçirimsiz kumaştan yapılmış boneler, kepler, gemici başlıkları ve benzeri) İşitme Koruyucuları / Kulaklıklar Kulak tıkaçları ve benzeri cihazlar Tam akustik baretler/başlıklar Endüstriyel baretlere takılabilen kulaklıklar Düşük frekanslı kapalı devre haberleşme alıcısı olan işitme koruyucuları / kulaklıklar İç haberleşme donanımlı işitme koruyucuları Göz ve Yüz Koruyucuları Gözlükler Tam kapalı gözlük (dalgıç tipi gözlük) X-ışını gözlüğü, lazer ışını gözlüğü, morötesi (ultraviyole), kızılötesi (infrared), görünür ışıma radyasyon gözlükleri Yüz siperleri Ark kaynağı maskeleri ve baretleri (elle tutulan maskeler, koruyucu baretlere takılabilen maskeler veya baş bantlı maskeler, kaynakçı başlıkları) Solunum Sistemi Koruyucuları Gaz, toz ve radyoaktif toz filtreli maskeler Hava beslemeli solunum sistemleri Takılıp çıkarılabilen kaynak maskesi bulunduran solunum cihazları Dalgıç donanımı Dalgıç elbisesi El ve Kol Koruyucuları Özel koruyucu eldivenler: Makinelerden (delinme, kesilme, titreşim ve benzeri) Kimyasallardan Elektrikten Sıcak ve soğuktan Tek parmaklı eldivenler Parmak kılıfları Kolluklar Ağır işler için bilek koruyucuları (bileklik) Parmaksız eldivenler Koruyucu eldivenler Ayak ve Bacak Koruyucuları Normal ayakkabılar, botlar, çizmeler, uzun botlar, güvenlik bot ve çizmeler Bağları ve kancaları çabuk açılabilen ayakkabılar Parmak koruyuculu ayakkabılar Tabanı ısıya dayanıklı ayakkabı ve ayakkabı kılıfları Isıya dayanıklı ayakkabı, bot, çizme ve tozluklar Termal ayakkabı, bot, çizme ve kılıfları Titreşime dayanıklı ayakkabı, bot, çizme ve kılıfları Antistatik ayakkabı, bot, çizme ve kılıfları İzolasyonlu ayakkabı, bot, çizme ve kılıfları Zincirli testere operatörleri için koruyucu bot ve çizmeler Tahta tabanlı ayakkabılar Takılıp çıkarılabilen ayak üst kısmı koruyucuları Dizlikler Tozluklar Takılıp çıkarılabilen iç tabanlıklar (ısıya dayanıklı, delinmeye dayanıklı) Takılıp çıkarılabilen çiviler (buz, kar ve kaygan yüzeylere karşı) Cilt Koruyucuları Koruyucu kremler / merhemler Gövde ve Karın Bölgesi Koruyucuları Makinelerden korunmak için kullanılan koruyucu yelek, ceket ve önlükler (delinme, kesilme, ergimiş metal sıçramalarına karşı) Kimyasallara karşı kullanılan koruyucu yelek, ceket ve önlükler Isıtmalı yelekler Cankurtaran yelekleri X ışınına karşı koruyucu önlükler Vücut kuşakları / kemerleri Vücut Koruyucuları Düşmelere karşı kullanılan donanım: o Düşmeyi önleyici ekipman (gerekli tüm aksesuarlarıyla birlikte) Kinetik enerjiyi absorbe eden frenleme ekipmanı ve aksesuarları Vücudu boşlukta tutabilen donanım (paraşütçü kemeri) Koruyucu giysiler: Koruyucu iş elbisesi (iki parçalı ve tulum) Makinelerden korunma sağlayan giysi (delinme, kesilme vb) Kimyasallardan korunma sağlayan giysi Kızılötesi radyasyon ve ergimiş metal sıçramalarına karşı korunma sağlayan giysi Isıya dayanıklı giysi Termal giysi Radyoaktif kirlilikten koruyan giysi Toz geçirmez giysi Gaz geçirmez giysi Florasan maddeli, yansıtıcılı giysi ve aksesuarları (kol bantları, eldiven vb) Koruyucu örtüler KİŞİSEL KORUYUCU DONANIM SEÇİM KRİTERLERİ Risk Değerlendirmesi sonucunda sağlıklı ve güvenli çalışma ortamını sağlamak ya da mevcut durumu iyileştirmek için KKD kullanımı öngörülür ise, bir Kişisel Koruyucu Donanım Programı oluşturulmalıdır. KKD Programının 8 temel bileşeni şunlardır: Saha analizi ve ihtiyaç kontrol listesi Yapılan işin ve işi yapan kişinin gözlemi ve kontrol listesine işlenmesi Doğru koruma sınıfında KKD belirlenmesi Kişiye uygun KKD seçimi Neden, Ne zaman, Ne seviyede, Nasıl, Ne kadar, Ne şekilde - 6N eğitimi Yönetsel ve örgütsel destek Temizlik ve bakım Denetleme KKD’ler iş yerlerinde tehlikelerin kontrolü stratejisinin çok önemli bir parçasıdır. Bunlar risklerle mücadelede en son ancak can kurtaran bir tedbirdir. KKD programının ilk aşaması saha analizidir. Risk değerlendirmesi sonucu belirlenen tehlikelerin etkilerinin neler olabileceğinin belirlenebilmesi için saha analizi yapılmalı ve basitçe bir kontrol listesi ile ihtiyaçlar tespit edilmelidir. Ardından her bir işin nasıl yapıldığı, ortam faktörleri ve tüm etkenler gözlemlenerek, iş akışının ve bu iş akışı sırasında KKD’li ve KKD’siz iş akışının nasıl gerçekleşeceği planlanmalıdır. İşi yapan kişinin işi yaparken bedensel aktiviteleri, kullandığı diğer ekipmanlar ile vücut uyumu, kişinin fiziksel özellikleri gibi KKD’ yi kullanması öngörülen kullanıcının gözlenmesi ve kontrol listesine kaydı gerekir. Doğru KKD seçiminde KKD’nin tipini veya koruma sınıfını belirleyebilmek için riskin sebebi olan tehlike; ölçülebilir ise kayıt altına alınmalıdır. Böylece performans değerlerine göre uygun koruma sınıfındaki KKD’yi belirlemek mümkün olacaktır. Yapılan gözlemler ve ölçümler akabinde işi yapan kişiye uygun KKD’nin seçilmesi önemlidir. KKD Altılı Seçim Yöntemi Kişisel koruyucu donanım seçimi için Altılı Seçim Yöntemi kullanılabilir. Yok edilemeyen ve kaynağında kontrol edilemeyen tehlikeler listelenir. Analiz tablosu yapılır, insan vücuduna etkileri belirlenir. Maruziyete uygun koruma seviyesi ve sınıfı tespit edilir. İşi yapan kişiye göre KKD seçilir. Seçilmiş KKD ile çalışırken maruz kalınan asgari risk tekrar incelenir. İş değişikliği ve/veya işi yapan kişi değişikliğinde tüm bu işlemler yenilenir. Örneğin, çalışma ortamında boyalı metal tozu ve amonyak kimyasalının buharı tehlikeleri var. Bunlar insan vücudunda solunum sistemine, sindirim sistemine, göze, cilde zarar verebilir. Malzeme Güvenlik Bilgi Formlarından (MGBF veya MSDS) bu zararlar tespit edilebilir. Bu durumda ölçümler yapılmalı ve Maksimum Kabul edilebilir Konsantrasyon seviyeleri tespit edilerek ölçüm sonuçları ile kıyaslanmalıdır. Solunum sistemini korumak için; partiküllere karşı koruyucu filtre seçimi ve amonyak’a karşı koruyucu filtre seçimi yapılır. Gözü ve cildi korumak için; yüzü tam kapatacak, cildi açıkta bırakmayacak tam yüz maskesi seçilebilir. Böylece göz de koruma altına alınabilir. Vücuda nüfuziyeti önlemek için kimyasala karşı kullan-at tulum ve kavrama hassasiyeti olan eldiven seçimi yapılmalıdır. Bu ortamda çalışanların %80’i erkek %20’si bayan ise bedensel özelliklerine uygun tam yüz maskesi, tulumu ve eldiveni seçilmesi ile saha analizi sonucunda belirlenen bu riske karşı koruyucular seçilmiş olur. Bu sadece genel bir örnektir. Ortam koşulları, iş akışı ve çalışan özelliklerine göre KKD seçilmesi gerekir. Örneğin oksijeni yetersiz ortamda filtreli bir maske ile solunum koruma yapılamaz, temiz hava beslemeli solunum sistemi kullanmak gerekir. Kullanıcının alerjen yapısı olabilir, eldiven kullanamayabilir. Mutlaka KKD Programının her aşaması dikkatle yapılması gerekir. KİŞİSEL KORUYUCU DONANIM KULLANIM KRİTERLERİ Risklerin kaynağında kontrol altına alınması, kontrol altına alınamayan risklere karşı toplu korunma tedbirlerinin ardından kişisel koruyucu donanım kullanımı hiyerarşisisine uygun oluşturulan KKD programının ilk dört bileşeni doğru KKD’nin seçilmesi ile ilgilidir. Diğer dört bileşen ile seçilmiş olan KKD’nin doğru bir şekilde kullanılarak kişinin korunması ve güvenliğinin sağlanması için gerekli aşamalar tamamlamış olur. Kullanıcılar KKD kullanma gereksinimini algılarsa, nasıl kullanacağını bilirse ve KKD’nin fayda ve performans değerleri hakkında bilgi sahibiyse, ancak o zaman KKD tam anlamıyla koruyucu olabilir. Çalışanların “güvenli davranış” sergilemeleri için güvenlik ihtiyacı hissetmeleri önemlidir. Güvenlik ihtiyacı ile birlikte KKD’nin ulaşılabilir ve kullanılabilir durumda olması çalışanı güvenli davranışa, yani KKD’nin doğru kullanımına sevk edebilecek ortamı hazırlar. Bu nedenle, KKD dağıtılmadan önce, kullanıcılar KKD kullanımı eğitimine tabi tutulmalıdır. Bu eğitim sadece bilgi ve beceri alanlarını değil, aynı zamanda davranışsal alanı da kapsamalıdır. Sonuç olarak, çalışanlar KKD kullanma gereksinimini algılamadıkça, uygulatma çabaları yetersiz kalabilir. Kullanıcıya işe başlamadan önce ve iş başında 6N eğitimleri verilmelidir. 6N eğitimleri; Neden KKD kullanması gerektiği, Ne zaman, hangi koşullarda KKD kullanması gerektiği, KKD’nin onu Ne Seviyede koruyacağının, Nasıl giyeceğinin, takacağının ve taşıyacağının, Ne Kadar süre kullanacağının, hangi durumlarda değiştireceğinin, Kullanımı bitince Ne şekilde çıkarıp, temizliğini ve bakımını yapacağı hususlarını içerir. Eğitim, davranış değişikliğine sebep olmalı, ölçme ve değerlendirme ile eğitim takibi yapılıp, denetlenmelidir. KKD’nin doğru bir şekilde kullanım talimatlarına uygun giyilmesi, takılması ve taşınmasının yanısıra, doğru bir şekilde çıkarılması da çok önemlidir. Tehlikelerle temas etmiş olan KKD’lerin vücuttan çıkarılırken tehlikenin vücuda bulaşma riski de oluşmamalıdır. Çıkartma talimatları hazırlanıp kullanıcıya öğretilmelidir. Duruma göre kullanılmış KKD’nin işletmenin çevresel atık prosedürlerini uygulayarak bertaraf edilmesi de gerekebilir. KKD’nin kullanımı ve özellikle doğru kullanımı için yönetsel ve örgütsel çalışmalar yapılmalıdır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki KKD’nin kullanımında yönetimin, yöneticilerin örnek davranışları, teşvik edici uygulamaları, diğer kullanıcılar, ödül ve ceza yaptırımlarının etkisi yüksektir. Eğitimler ile KKD’yi neden kullanması gerektiğini öğrenen kullanıcı, kendisine hızlı temin edebileceği yakın bir noktada, kolay giyilen, takılan veya elde taşınan, konforlu, kullanım kolaylığı olan KKD temin edildiğinde, hem kendisi isteyerek hem de diğer kullanıcıları olumlu yönde etkileyerek KKD’yı doğru kullanmaktadır. Rol model olan birinci derece amirler ile diğer çalışma arkadaşları bu konuda yol gösterici olmaktadırlar. KKD kullanımı alışma süreci ile de doğrudan orantılıdır. Kullanıcı alışık olduğu çalışma düzenine yeni bir unsur eklendiğinde bu unsur ile çalışmaya alışma süreci geçirir. Bu yüzden değişen şartlara göre yeniden belirlenen KKD’ler için ilk etapta alışma süreci göz önünde bulundurulmalıdır. KKD programının en önemli bileşenleri olan yönetsel ve örgütsel destek ile denetleme bileşeni için öncelikle KKD kullanımını destekleyen yazılı politikalar oluşturulup, çalışanlar bilgilendirilmelidir. KKD kullanım kuralları konmalı ve uygulatılmalıdır. Söz konusu uygulatma, iş yerinin iş sağlığı ve güvenliği denetim ve teşvik sisteminin yeterliliğine bağlıdır. DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi KKD değildir? a) Kaynak başlığı b) Yüksekte çalışma güvenlik ağı c) Yalıtkan eldiven d) Toz maskesi e) Emniyet kemeri koşum bağlantı karabinası 2. Aşağıdakilerden hangisi KKD kullanmanın amaçları arasında yer almaz? a) Kullanıcının sağlığını korumak b) Maliyetleri azaltmak c) Riskli işin güvenle yapılmasını sağlamak d) Meslek hastalıklarını önlemek e) Mevcut çalışma koşullarını iyileştirmek 3. Aşağıdakilerden hangisi KKD’nin özelliklerinden biri değildir? a) KKD’nin kendisi de herhangi bir riske sebebiyet vermemelidir. b) Kullanıcının sağlığına zarar vermeyen malzemeden üretilmelidir. c) Tüm çalışanların kullanabileceği tek tip ve modelde olmalıdır. d) Mümkün olan en ileri teknoloji ile üretilmelidir. e) Birden fazla riske karşı birlikte kullanılan KKD’ler birbirinin koruma özelliğini zayıflatmamalıdır. 4. KKD Altılı Seçim Yöntemi’ne göre doğru olan seçim hangisidir? a) Ellerinde alerjik rahatsızlık olan çalışan için pudralı eldiven b) Metan gazı bulunan kapalı alanda %98 verimli FFP3 toz maskesi c) Kaynak ışınlarına karşı şeffaf mekanik çizilmeye karşı dayanıklı gözlük d) Baş üstünde hareketli vinç ve ekipmanların bulunduğu sahada sertleştirilmiş şapka e) Yerde sivri metal parçaların olduğu saha için sertleştirilmiş tabanı olan ayakkabı 5. KKD programı bileşenleri içinde yer alan madde hangisidir? a) Yönetsel ve örgütsel destek b) Maliyet analizi c) Kaza önleme politikası d) Üretim planlaması e) Ham madde depolanması 6. KKD’lerin sahip olması gereken TSGG’lerine hangisi uygundur? a) KKD vücudu tam koruması için sımsıkı sarmalıdır. b) KKD rahat kullanılması için bir beden büyük olmalıdır. c) KKD’nin kullanıcıya temas eden keskin, pürüzlü yüzeyi olmamalıdır. d) KKD’ler sadece yumuşak silikon malzemeden yapılmalıdır. e) KKD hava almıyorsa kullanıcı tarafından uygun yerlerinden havalandırma deliği açılmalıdır. 7. Aşağıdakilerden hangisi üreticinin sağlaması gereken bilgilerden biri değildir? a) Depolama bilgileri b) KKD üzerindeki işaretlerin anlamı c) Üretici adı ve adresi d) Üretim tekniği e) Kullanma ömrü veya depolama ömrü 8. KKD kullanımı için verilen 6N eğitim içeriğine hangisi uygun değildir? a) Ne kadar süre kullanacağı b) Neden kullanması gerektiği c) Nasıl giyeceği, takacağı, taşıyacağı d) Nereden satın alındığı e) Ne seviyede korunacağı 9. Aşağıdakilerden hangisi KKD’dir? a) Yara bandı b) Uyarıcı levha c) Titreşimölçer d) Kaydırmaz bant e) Reflektifli Yelek 10. Titreşim önleyici eldiven kullanımı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a) Kullanıcı titreşime karşı tamamen korunur. b) Bu eldiven ile titreşim kaynağı makinede çok daha uzun süre çalışabilir. c) Kullanıcının eldiven ile birlikte halen titreşimden etkilenme olasığı vardır. d) Kullanıcı hiçbir şekilde titreşimi hissetmez. e) Bu eldiveni kullanırken titreşim kaynağı makinede iş kazası olmaz. Cevap Anahtarı 1.B, 2.B, 3.C, 4.E, 5.A, 6.C, 7.D, 8.D, 9.E, 10.C ÜNİTE:14 İŞLETMELERDE HALKLA İLİŞKİLER HALKLA İLİŞKİLER KAVRAMI Özel veya kamu örgütlerinde, örgütün tanıtımı, çalışmaları ve örgüt hakkında çevrede olumlu izlenim itibar oluşturabilecek ilişkileri kurmak, halkla ilişkiler fonksiyonu ile olabilir. Halkla ilişkiler, örgüt ile çevreleri arasındaki karşılıklı iletişimi, etkileşimi ve iş birliğini sağlamayı amaçlayan bir yönetim işlevidir. Halkla ilişkiler; örgütlerin kişilerle, kitlelerle ve diğer örgütlerle sağlıklı ilişkiler kurup bunu sürdürmesidir. İngiltere Halkla İlişkiler Enstitüsü halkla ilişkileri; bir kuruluş ile hedef kitlesi arasında iyi niyetli ve karşılıklı anlayışa dayalı ilişkileri sürdürmeye yönelik çabalardır. Halkla ilişkiler, hedef kitleleri etkilemek için hazırlanmış plânlı, inandırıcı, bir iletişim çabasıdır. Nihayet halkla ilişkiler, örgütle ilgili çevresi arasında karşılıklı iletişimi, anlaşmayı, kabulü ve iş birliğini sağlamaya yardımcı bir yönetim fonksiyonudur. Halkla ilişkiler üretim, pazarlama, insan kaynakları gibi temel fonksiyonlarının yanında söz konusu fonksiyonları destekleyici bir işletme İşletmelerde Halkla İlişkiler fonksiyonudur. Halkla ilişkiler işletmelerde şu özelliklere sahip bir yönetim fonksiyonudur: İşletme yönetimi tarafından yürütülen plânlı ve sürekli bir programdır, İşletme çevresi (iç-dış) arasındaki ilişkilerle ilgilidir, Kamu yararı ile organizasyonun çıkarını dengeler, Halkla ilişkilerin çeşitli tanımlarına bakıldığında, bir yanda özel ya da tüzel kişi diğer yanda ise ilişkinin kurulmak veya geliştirmek istendiği hedef kitle olduğu görülür. İşte bu ilişki ve bu ilişkiyi elde etmek için yürütülen faaliyetler dizisine halkla ilişkiler denir. Halkla İlişkilerin Özellikleri Halkla ilişkiler örgütlere özgü bir faaliyettir. Örgütler belli amaçlarla kurulan ve sürekliliği olan bir ilişkiler düzenidir. Halkla ilişkiler gerçek kişiler arasında bir iletişim değil, kurum ve kuruluşlar arasında yürütülen plânlı bir etkileşim faaliyetidir. 2-Halkla ilişkiler ilgili çevrelere yönelik bir faaliyettir. Hedef kitle, organizasyonun faaliyet alanıyla ilgisi olan, örgütün ulaştığı veya ulaşmayı gerekli gördüğü, özel ya da tüzel kişilerden oluşur. Halkla ilişkilerin hedefinde hem örgütün dış çevresi, hem de iç çevresi yani çalışanlar ve halk vardır. 3- İletişim, anlayış, kabul ve iş birliğidir. Halkla ilişkilerde organizasyon ile çevresi arasında karşılıklı etkileşim (iletişim) vardır. Bu etkileşimin istenen düzeyde olabilmesi için karşılıklı olarak anlama, kabul ve iş birliği gerekir. Söz konusu iletişimin ikna edici bir iletişim olması gerekir. İkna edici iletişim halkla ilişkilerin başarısını belirleyen temel faktördür. 4- Halkla ilişkiler bir yönetim fonksiyonudur. Halkla ilişkiler birkaç yönüyle bir yönetim fonksiyonudur. Birincisi, kurum ile çevresi arasındaki ilişkilerin kurulması ve sürdürülmesi görevi öncelikle yöneticilere düşer. Bu nedenle halkla ilişkiler kurum yöneticilerinin başta gelen görevleri arasındadır. İkinci olarak yönetim fonksiyonları denildiğinde; plânlama, örgütleme, yönetme, koordine etme ve kontrol süreçleri anlaşılır. Halkla ilişkilerin temel ilkeleri Dürüstlük. Halkla ilişkilere anlam kazandıran ve sürmesini sağlayan dürüstlüktür. Halkla ilişkilerdeki “ilişki”nin sürmesi dürüst davranmaya bağlıdır. Halkla ilişkiler görevlisi, öncelikle dürüstlüğün olmadığı bir etkileşimin sürdürülebilir olmadığına inanması gerekir. Doğruluk ve güvenilirlik, halkla ilişkilerde dürüstlüğün temelini oluşturur. İnandırıcılık. Güven sağlanmasında en önemli faktörlerden biri inandırıcı olmaktır. İnandırıcı olmak için öncelikle verilen mesaja mesajı verenin inanması gerekir. İnandırıcı olmak için hedef kitleyi tanıyıp ona göre mesajı iletmek gerekir. Ancak bu şekilde inandırıcı olunabilir. Böylece doğru kitleye doğru mesajlar verilerek inandırıcılık artırılır. Yineleme. Halkla ilişkilerin önemli ilkelerinden biri, mesajların verilme sıklığının artırılmasıdır. Bu sayede mesaj akılda kalır. Bu ilişkinin sürdürülebilirliğine yardımcı olur. Mesajların sık yenilenmesi ise kitlede bıkkınlık oluşturur. HALKLA İLİŞKİLERİN AMACI VE ÖNEMİ Halkla ilişkilerin temel amacı, kurum ve kuruluşların ilgili çevreleriyle olumlu ilişkiler kurmasını sağlamak, etkin bir iletişim, etkileşim ortamı yaratmaktır. İşletmelerde halkla ilişkiler fonksiyonunun amaçları şunlardır: Halkla ilişkiler, halkı aydınlatmak ve onlara çalışmaları benimsetmek, Halkın işletmeye karşı olan olumlu tutum ve davranış göstermesini sağlamak, Halkın yönetimle olan ilişkilerini güçlendirmek, Halkla iş birliği kurarak hizmetlerin daha çabuk ve kolay ulaşmasını sağlamak, Halkın istek, tavsiye, telkin ve şikâyeti şeklindeki geri bildirimlerinden yararlanarak işletme politikası ve stratejisi belirlemektir. Halkla ilişkiler “mutlu bir çevre” imajı amaçlar. Çevrede yer alan kişi ve kuruluşlarla olumlu ilişkiler kurmak, işletme-insan-toplum bütünleşmesini sağlamak halkla ilişkilerin temel amacıdır. Bu yapısıyla “mutlu insan” sloganını benimseyen insan ilişkileri ile “mutlu çevre” yaratmak isteyen halkla ilişkilerin özde birleştikleri görülür. Bu iki eylem iç içe girmiş durumdadır. Genel anlamıyla halkla ilişkiler kavramının önemli bir parçası olan iki yönlü iletişim, işletmenin halka tanıtımını sağlarken, işletmenin beşeri çevresini oluşturan halktan işletmeye geri bildirim sağlar. Halkla ilişkiler, iki yönlü iletişim sürecinde yönetimi ve hedef kitleyi bir sistemin önemli ve farklı iki parçası olarak etkileşim hâlinde tutar. İşletmelerde halkla ilişkiler aynı zamanda bir örgütsel iletişim yönetimidir. Bir kurumun hem kurum içinde hem kurum dışında iletişime ihtiyacı vardır. Halkla ilişkiler, bir örgütü etkileyen pek çok çevresel faktörün örgüt lehine düzenlenmesini sağlar. Halkla ilişkiler örgüte uzun dönemde olumlu bir kimlik, imaj ve itibar kazandırır. Halklar ilişkilerin örgüt için önemi: Halkı aydınlatarak faaliyetlerini benimsetir, Halkta yönetime karşı olan olumlu kanaatin oluşmasını sağlar, Halkın yönetimle olan ilişkilerini geliştirir, Halkla iş birliği sağlayarak hizmetlerin daha çabuk ulaşmasını sağlar, Geri bildirim alarak örgütle çevresi arasındaki etkileşimi artırır. İŞLETME YÖNETİMİNDE HALKLA İLİŞKİLER Halkla ilişkiler, işletme ile çevresi arasında karşılıklı iletişimi ve iş birliği sağlamayı ve bunu sürdürmeyi olanaklı kılan yardımcı bir yönetim fonksiyonudur. Halkla ilişkiler uygulaması her şeyden önce bir örgütsel iletişim etkinliğidir. Adına iletişim literatüründe “besleyici yankı” denilen geri bildirim (feed-back) alabilmek için mesajı ileten kaynak özel bir çaba harcar. Besleyici yankı elde edilmediği sürece, halkla ilişkiler süreci eksik kalır. Verilen bilgilerin halkta yarattığı tepkinin ne olduğu, halkın isteklerinin neler olduğu, bunları karşılamak için ilgili yönetimin neler yapması gerektiği besleyici yankı sayesinde öğrenilir. Bu özelliğinden ötürü, uygulamada halkla ilişkilerin iki yönlü bir iletişime dayandığı kabul edilir. Örgütle halk arasında iletişim kurmakla görevli olanlar, örgütün halk katındaki vitrinleridir. Bu kişilerin toplum bilimleri ve insan psikolojisi üzerinde uzman olmaları gerekir. Halkla ilişkiler uzmanları öncelikle kendilerini yönetmeye önem vermelidirler. Bunun için kendini ;kontrol ve yeniden üretme, sosyal psikoloji konusunda uzmanlık, güvenilir inanılırlık halkla ilişkiler için önemli özelliklerdir. İşletmelerde halkla ilişkiler genel olarak şu işlevleri yerine getirir: Öneri ve danışmanlık hizmeti verir, Kurumsal yayınların kaynağı olur, Müşteri (toplum) ilişkilerini geliştirir, Kurumsal imaj ve itibarı artırır, Kamuoyu yaratmanın aracıdır. İşletmelerde halkla ilişkiler olmadan örgüt çevresiyle iletişim kuramaz. Özellikle hizmet örgütleri için halkla ilişkiler daha önemli bir yönetim fonksiyonudur. Hatta hizmet sunmak bir bakıma halkla ilişkinin bizzat kendisidir denebilir. Pazarlama Yönlü Halkla İlişkiler pazarlama yönlü halkla ilişkiler, işletmenin satışını artırmak amacıyla pazarlama stratejileri doğrultusunda pazarlama faaliyetlerini destekleyen halkla ilişkiler uygulamalarıdır. Pazarlama iletişimi, rekabetin yoğun yaşandığı pazarlarda örgüte ilişkin pozitif yönlü bir imaj inşa etmekle yükümlüdürler. Müşterileri ile iletişim içinde olması gereken işletmeler için halkla ilişkiler pazara girmenin, pazarda tutunmanın ve pazar payını genişletmenin aracıdır. Günümüzde pek çok işletme, artık iletişimin gerekli olup olmadığı sorusundan çok, nasıl ve ne kadar iletişim kurulacağını düşünmektedirler. İşletmeler daha iyi iletişim için reklâma olan ihtiyaçlarını genellikle ; reklâm ajanslarından, satışları hareketlendirmek için satış promosyon uzmanlarından kurumsal imajı geliştirmek için ise halkla ilişkiler firmaları ve uzmanlarından destek alarak karşılamaktadırlar. İşletmenin durumu ve imajı hakkında yönetime danışmanlık yapmak, halkla ilişkilerin görev ve uygulama alanı içinde yer almaktadır. Pazarlama yönlü halkla ilişkilerin temel faaliyetleri şunlardır: Ürün tanıtımına yardımcı olmak, Tüketicilerin ürüne olan ilgisini pekiştirmek güvenlerini kazanmak, Ürüne destek veren güçlü kurum imajını yaratmak, İşletmeyi uzman ve lider olarak konumlandırmak. Pazarlama yönlü halkla ilişkiler, proaktif halkla ilişkiler ve reaktif halkla ilişkiler olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Proaktif Halkla İlişkiler Bir işletmenin pazarlama amaçları tarafından yönlendirilmesidir. Defansif olmaktan çok ofansif eğilimlidir. Problem çözmekten çok, fırsat kollayıcıdır. İşletmenin ürün ve hizmetini tanıtmak, ek bir görüntü, haber değeri, meşruiyet ve güvenilirlik kazandırmak için diğer pazarlama iletişimi araçlarıyla bütünleşik bir şekilde kullanılır. Proaktif halkla ilişkilerin en önemli rolü, ürün tanıtımları (lansman) ve var olan ürün yelpazesinde meydana gelen değişikliklerinde oynamaktadır. Pro-aktif halkla ilişkiler, diğer pazarlama iletişimi unsurlarını bütünleştirerek ürün/hizmet lansmanına haber özelliği ve değeri katmaktadır. Genel olarak pazarlama ile iletişimin birlikteliğini içermektedir. Reaktif Halkla İlişkiler Herhangi bir kurum ya da kuruluşun karşı karşıya kaldığı olumsuz durumlarla başa çıkmak için giriştiği halkla ilişkiler çabalarıdır. Reaktif halkla ilişkiler, dış etkenlere bir cevap tavrıdır. Reaktif halkla ilişkiler firma için olumsuz sonuçlar doğuran olayların gerçekleşmesinden sonra sürece müdahale ettiği için etkici (proaktif) değil, tepkici (reaktif) bir yaklaşımdır. Reaktif halkla ilişkiler, işletmenin imajını güçlendirmek amacında olan pro-aktif halkla ilişkilerin aksine, işletmenin zedelenen itibarını onarmak, pazar kaybını önlemek ve düşen satışları tekrar kazanmak amacındadır. Reaktif halkla ilişkiler, genel olarak kriz zamanlarında yapılan halkla ilişkiler faaliyetleridir. İŞLETMELERDE HALKLA İLİŞKİLERİN FAALİYET ALANLARI İşletmelerde halkla ilişkiler; müşteri tatmini sağlamak, tutundurmayı desteklemek, kurum imaj ve itibarını yükseltmek gibi amaçlarla yürütülen faaliyetleri kapsar.. Halkla ilişkiler departmanının yerine getirmeleri gereken sorumluluklar: 1- Araştırma yapmak 2- Halkla İlişkiler Politikası Saptamak ve Program Hazırlamak 3- Halkla İlişkiler Stratejisi Oluşturmak 1-Araştırma Yapmak Hedef olarak seçilen kitlenin özelliklerini, eğilimlerini, görüş, tutum ve davranışlarını belirlemek, problem alanlarını tespit etmek, fırsatlar ve muhtemel çözümleri bulmak, araştırma yapmak halkla ilişkiler uzmanının önemli görevleri arasındadır. Halkla ilişkiler uzmanları araştırma yapmak, analiz etmek, yorumlamak ve işletme politikası ve stratejisi için veri hazırlamak durumundadır. Araştırma kapsamında halkla ilişkiler departmanının yerine getirmesi gereken faaliyetlerden biri çevreyi izleme amaçlı araştırmalardır. Sosyal gelişmeleri, örgütün çevresini oluşturan kişi ve grupların eğilimlerini belirlemek bu amaçla yapılabilecek araştırmalardır. Bir diğer araştırma, imaj araştırmalarıdır. İmaj araştırmaları, halkın işletmeyle ilgili olarak ne düşündüğünü, kuruluşun halkla ilişkiler etkinliklerinden ne dereceye haberdar olduğu, ürünlerinden ve hizmetlerinden, çalışanlarından, finansman gücünden, sahip olduğu teknolojik düzeyi hakkında bilgisi olup olmadığı ile ilgili analizleri kapsar. Örgütün yayınladığı gazete, bülten, yıllık raporlar gibi yayınların okunma derecesini ve verilen mesajın algılanma düzeyi belirlenmeye çalışılır. Halkla ilişkiler kapsamında yapılabilecek diğer bir araştırma, sosyal sorumlulukla ilgili araştırmalardır. İşletmelerin kamu yararına yaptığı etkinliklerin, toplum tarafından nasıl karşılandığı, güçlü ve zayıf yönlerin neler olduğu, işletme imajına olumlu katkı sağlayan faktörlerin ve olumsuz imaj faktörlerinin neler olduğunu tespit etmeye yönelik araştırmalardır. 2-Halkla İlişkiler Politikası Saptamak ve Program Hazırlamak Halkla ilişkiler uzmanlarının işletmenin üst düzey yöneticileriyle halkla ilişkiler politikası oluşturmak ve söz konusu politikanın gerçekleştirilmesi için takip edilecek programı belirleme görevleri vardır. Halkla ilişkiler politikası çerçevesinde hazırlanacak programlar bir süreç şeklinde gerçekleşir. Söz konusu süreçte yerine getirilecek faaliyetleri aşağıdaki gibi tespit edebiliriz: 1-Fon tedariki. İşletmelerin gerek mevcut hizmetlerini sürdürebilmesi, gerekse yeni hizmet alanlarının oluşturulması, ihtiyaç duyulan araç ve gereçlerin alınması ve yeni yatırımların yapabilmesi için kaynağa ihtiyacı vardır. 2- Medya ile ilişkiler. Medya ilişkileri, işletmelerin halkla ilişkiler açısından en önemli ilişkileri arasındadır. halkla ilişkiler uzmanı medya ile iletişim kurarak işletme ile ilgili haberleri doğru bir biçimde yayımlatabilmelidir. Bunun için gerekli olan çalışmalar şöyle sıralanabilir: Gerekli malzeme ve araçların tedariki. İşletmenin toplumda pozitif imajına katkı sağlayabilecek, görsel-işitsel yeteneklerini artıran araç ve malzemeleri tedarik etmektir. Görsel yayınlar daha etkilidir Yayın işlerini yürütmek. İşletmenin tanıtımı ve müşterilerin bilgilendirilmesi konusunda hazırlanan haberler, bültenler, yıllık raporlar, broşürler, kitapçıklar, el ilânları gibi dokümanların hazırlanması ve dağıtılması halkla ilişkiler departmanının faaliyetleri arasındadır. Halkla ilişkiler departmanı, basın bültenleri ve yıllık faaliyet raporları hazırlayarak kamuoyunu bilgilendirebilir. Eğitim vermek. Halkla ilişkiler yöneticileri işlerini en etkin bir şekilde yapabilmek için, sosyoloji, sosyal psikoloji, siyaset bilimi, iletişim, kültürel antropoloji gibi sosyal bilimlerin farklı alanlarında kendini ve çalışanlarını eğiterek halkla ilişki kanallarını güçlendirebilir. Kaldı ki bir disiplin olarak halk ilişkiler çok hızlı bir değişim içindedir. Toplum katılımı. İşletmeler toplum içinde faaliyette bulunur. İşletmenin kuruluş amaçlarından biri de topluma hizmet sunmaktır. Hizmet verdiği toplumla iç içe olmalı, onların kanaatlerini açıklamalarına fırsat sağlamalıdır. Özel gün, sergi, toplantı, seminer ve konferans düzenlemek. Özellik arz eden durumları plânlamak ve uygulamak halkla ilişkiler bölümünün görevleri arasındadır. Bu amaçla, seminer, konferans workshop gibi eğitsel toplantılar organize edilmelidir. Kulis ve lobicilik. İşletmeyi ilgilendiren yasaların çıkartılmasına yardımcı olmak ve gerekli kamuoyu oluşturmaya çalışmaktır. 3-Halkla İlişkiler Stratejisi Oluşturmak İşletmelerin iç ve dış çevre ile sağlıklı ilişkiler geliştirmek için yürütülen halkla ilişkiler faaliyetleri bir strateji çerçevesinde yürütülmelidir. Halkla ilişkiler stratejisine bir içerik kazandırmak için misyon ve vizyon oluşturulmalı, tüm işletme çalışanlarına söz konusu misyon ve vizyon benimsetilmelidir. Halkla ilişkiler yardımıyla olumlu bir işletme imajı oluşturmak için yürütülecek faaliyetlerin başında tanıma ve tanıtma faaliyetleri gelir. Bu amaçla hedef kitlenin aydınlatılması, işletmenin faaliyetlerinin açıklanması ve duyurulmasına tanıtma; hedef kitlenin ya da halkın isteklerini şikâyetlerini öğrenmeye ise tanıma denir. Halkla ilişkiler stratejisi çerçevesinde yürütülecek diğer bir faaliyet medyanın izlenmesidir. Bu işletmenin çevreden bilgi edinmesinin en önemli araçlarından biridir. HALKLA İLİŞKİLER VE ÖRGÜTSEL İLETİŞİM İLİŞKİSİ İletişim, örgütsel faaliyetlerin yürütülmesinde yönlendirme ve eşgüdüm aracıdır. Örgütsel iletişim, örgüt içinde ve örgüt dışında gerçekleşen iletişimdir. Örgütsel iletişim doğrudan, ya da dolaylı olarak örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesi ile ilgilidir. Örneğin, sendika, üniversite ve devletle olan ilişkiler, bunlar arasında sayılabilir. Örgütsel iletişim, tüm örgütlerin değişim ve gelişme çabalarında zorunlu bir unsurdur. Örgütsel iletişimin temelini, kişisel iletişim oluşturur. Kişisel iletişim, bireyin örgüt hakkındaki öznel yargılarından oluşur. Birey bu yargıya göre, örgüte karşı bir tutum geliştirir. Örgütsel iletişimin ikinci aşamasını, örgütteki gruplaşmamış kişiler arasındaki ilişkiler oluşturur. İşgörenler örgütte hem biçimsel, hem de informel kanallarla birbirleriyle iletişim kurarlar. Örgütsel iletişimin üçüncü kaynağını, bireyle grup arasındaki ilişkiler oluşturur. Bireyle grup arasındaki ilişki, iki biçimde ortaya çıkar. Bunlardan biri resmi (biçimsel) gruplar, diğeri de informel gruplarla bireyin ilişkisidir. Örgütlerde iletişim; kişiler arası iletişim, biçimsel ve informel gruplar arasındaki iletişim şeklinde gerçekleşir. Örgütsel iletişimin; iş tatmininde, verimlilikte ve etkinlikte önemli bir payı vardır. Örgütsel iletişimde, örgüt hiyerarşisi içinde yukarıdan aşağıya, emirlerin, kararların, hedeflerin, plânların talimatların, aşağıdan yukarıya doğru ise bilgilerin, gönderildiği “dikey iletişim” kurulur. Halkla İlişkiler ve Kitle İletişimi Kitle iletişimi veya toplumsal iletişim, diğer iletişim biçimlerine benzer ve bazı amaçlara kurulur. Kitle iletişimi, toplumu bilgilendirmek, bir kurumu veya kişiyi övmek, suçlamak, savunmak amacıyla kurulabilir. İletişim, yaşamı temel özelliği olan sosyalliğin bir sonucudur. Dünyayı etkileyen boyuttaki değişimlerin temelinde, iletişim teknolojilerindeki gelişmeler var. İletişim alanında en önemli gelişme, kitle iletişim teknolojileri alanındaki gelişmelerdir. Kitle iletişim alanındaki uydu teknolojileri, kitleler arasında iletişimi sağladığı gibi, tüm dünya uluslarını birbirine bağlamak-tadır. HALKLA İLİŞKİLER VE KURUMSAL İTİBAR Kurumsal itibar, algılanan bir değer olmakla birlikte, bugün çağdaş örgütlerin fiziksel, malî ve insan kaynaklarının yanında, kurumların önemli aktiflerinden biri olarak kabul edilmektedir. Kurumsal itibar, toplumun kuruma verdiği değerler bütünü olarak tanımlanmaktadır. İtibar kurumun topluma yansıyan görüntüsüdür. Kurumsal itibarın elde edilmesi için, kurumun iç ve dış çevresi arasında, karşılıklı yarar ilkesine dayalı ilişkilerin kurulması gerekir. İtibar ve Kurumsal İtibar İtibar,“saygı görme, değerli ve güvenilir olma durumu, saygınlık ve prestij” anlamında kullanmıştır. Kişisel itibar, insanların kişi hakkındaki izlenimidir. Kurumsal itibar ise, toplumun kuruma verdiği değerler bütünü olarak tanımlanmaktadır. İtibar kurumun topluma yansıyan görüntüsüdür. kurumun iç ve dış çevresinin kurum hakkındaki izlenimidir. Kurumsal imaj, kurumun insan zihnindeki çağrışımları, kurumla ilgili hisler, algılama biçimleri ve izlenimlerin olumlu veya olumsuz görüntüleridir. Kurumun imajını , kurumun fiziksel yönü ve ürünleri oluşturur. Kurumsal kimlik ise, kurumun iç çevresi tarafından nasıl algılandığı ile ilgilidir. Kurumun kimliğini , kurumun iklimi, kültürü, örgütsel ve yönetsel yapısı oluşturur. Kurumsal itibar ise, kurumun iç ve dış çevresinin kurum hakkındaki algılama biçimlerdir; yani kurumsal imaj ve kurumsal kimliğin toplamıdır. Kurumun iç ve dış paydaşlarının kurum hakkındaki algılarının, duygularının, inanç ve düşüncelerinin bütünüdür. İtibar yönetiminin amacı, kimlik ile imaj arasındaki uyumu sağlamak ve bunu kurum lehine çevirmektir. Kısaca, iç ve dış müşterinin kurumsal algılarını kurum lehine dönüştürmektir. Kurumsal itibar, paydaşların kendi arasında ve örgüt ile paydaşlar arasında oluşan etkileşimin sonucunda oluşur. Kurumsal İtibarın Önemi İyi bir itibar, toplumsal düzlemde iyi bir görünüm ve güvenirlik kazandırır. İtibar yönetiminin temelinde kurumsal güveni sağlamak vardır. Kurumsal itibarı inşa etmek ve kurum hakkında güven tesis etmek için öncelikle kişisel imajın (iş gören imajı) güçlendirilmesi gerekir. Kurumsal güven ve itibar sağlayacak diğer bir imaj faktörü ürün imajıdır. Ürün imajı, kurumsal itibarın kamuoyuna yayılmasını sağlar. Çalışan ve ürün imajı kurumsal imajın oluşturulmasına katkı sağlar. Kurumsal soyut sermaye niteliğindeki itibar, kurumun en önemli değerlerinden biridir. Kurumlar kısa vadede somut varlıklarına, uzun vadede ise soyut varlıklarına bağlı olarak değer kazanırlar. Güçlü bir kurumsal itibar, kuruma üç bakımdan değer katar. Bunlar; finansal değer, pazar değeri ve insan kaynakları değeridir. İtibarın finansal değeri: İtibar, ölçülebilir bir değerdir. İtibarın bir değeri vardır ve bu finansal olarak ifade edilebilir. Aynı fiziksel varlığa sahip olan kurumlardan birinin diğerinden marka değerinin daha yüksek olması, ancak itibar değeriyle açıklanabilir. İtibarın pazar değeri: Pazara girmenin ve pazarda tutunmanın arkasındaki en güçlü motivasyon, iyi bir itibara sahip olmaktır. Yüksek itibara sahip kurumların varlıklarını devam ettirmeleri daha kolaydır. İtibarın insan kaynakları değeri: İyi bir kurumsal itibara sahip olmak, insanların kurumla özdeşim kurma, kurumsal vatandaşlık, bağlılık ve sadakat göstermelerine katkı sağlar. Kurumsal başarı için iyi bir itibar çok önemlidir. Bu durum organizasyonun fiziksel, finansal ve entelektüel değerlerine önem verilmesini gerektirir. KURUMSAL İTİBARIN YÖNETİMİ Connolly itibar yönetimini; sosyal çevrenin bakış açısını kurum lehine çevirmek şeklinde tanımlamaktadır. Bulletpoint itibar yönetimini “kurum lehine ortak düşünceler oluşturmak” şeklinde tanımlamıştır. İtibar yönetiminin amacı, kurumsal algılamayı, kurumun lehine çevirmedir. Algılama yönetiminin temel amacı, toplumsal düzlemde kurumsal itibar lehine kanaat oluşturmaktır. Kurumsal itibarın yönetilebilmesi veya paydaşlarda kurum lehine bir kanaatin ortaya çıkabilmesi için, öncelikle algılamanın yönetilmesi gerekir. Algılama yönetimi çeşitli unsurlardan oluşan bir süreci kapsar. Algılama yönetimi sürecini oluşturan söz konusu unsurları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: Hedef kitlenin değerleri ile uyumlu davranmak: İnsanların değerleri ve inançları vardır. Tutum ve davranışlarının arkasındaki temel motif, söz konusu inanç ve değerlerdir. Kurumsal itibar yönetimi söz konusu inanç ve değerlere saygılı tutum ve davranış geliştirmeyi içerir. Beklenen ile gerçekleşen arasındaki fark pozitif olmalıdır: İnsanların beklentileri ile algıladıkları arasındaki fark, onların doyum (/tatmin) bulmasını sağlarken, algılanan ile gerçekleşen arasındaki farkın olumsuz olması tatminsizliğe neden olur. Ölçülebilir standartlar koymak: Ölçülemeyen yönetilemez ve ölçülemeyen performans geliştirilemez. İtibar, algı ve imaj gibi soyut değerleri bilimsel bakımdan ele alabilmek için, ölçülebilir standartlar geliştirilmelidir. Kanıtlanmış doğrulara dayanmak: Algılamanın başarıyla yönetilebilmesi için, dürüstlük, doğruluk, açıklık ve şeffaflık olmalı, güveni sarsacak her şeyden uzak durulmalıdır. Kalıcı bir güven ancak, dürüstlük ve doğrulukla sağlanabilir. Yeniliği (innovation) yönetmek: Değişim çağında insanlar rutine tahammül edemiyorlar. Kurumsal sadakatin en azından vatandaş memnuniyetinin sağlanması için, kurumsal yenileşmenin kesintisiz biçimde sürmesi gerekir. Görselliği yönetmek: Bir kurum veya kuruluşta görselliğin doğru yönetimi için, insanların yakın hafızalarına ve kısa süreli belleklerine hitap etmek gerekir. Ortalama insanın kanaatleri yoğun dikkat gerektiren düşüncelerden çok, kısa süreli görselliklere dayalıdır. 3-5 saniyelik görsel imajlar kanaatlerin oluşmasını sağlar. Heidgger'e göre modern çağda var olmak demek, olumlu algılanma demektir. Modern çağın en ayırıcı yanı dünyanın bir resim haline gelmesidir. Sonuç olarak itibar yönetimi, kurumun varlık nedenidir. Tüm kurumlar kuruluş amaçlarına yaklaştıkları ölçüde itibarları artar, uzaklaştıkları ölçüde itibarları azalır. Örgütsel itibarın yönetimi örgütün iç ve dış çevresiyle olan ilişkilerinin yönetimidir. ÜNİTE İLGİLİ SORULAR 1-)S-İngiltere Halkla İlişkiler Enstitüsü halkla ilişkileri ne şekilde tanımlamaktadır? C-İngiltere Halkla İlişkiler Enstitüsü halkla ilişkileri; bir kuruluş ile hedef kitlesi arasında iyi niyetli ve karşılıklı anlayışa dayalı ilişkileri sürdürmeye yönelik çabalar olarak tanımlamaktadır. 2-)S- Halkla ilişkiler işletmelerde hangi özelliklere sahip bir yönetim fonksiyonudur: C- Halkla ilişkiler işletmelerde şu özelliklere sahip bir yönetim fonksiyonudur: İşletme yönetimi tarafından yürütülen plânlı ve sürekli bir programdır, İşletme çevresi (iç-dış) arasındaki ilişkilerle ilgilidir, Kamu yararı ile organizasyonun çıkarını dengeler, 3-)S- Halkla ilişkilerin özellikleri nelerdir? C- Halkla ilişkilerin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz. Halkla ilişkiler örgütlere özgü bir faaliyettir. Halkla ilişkiler ilgili çevrelere yönelik bir faaliyettir İletişim, anlayış, kabul ve iş birliğidir. Halkla ilişkiler bir yönetim fonksiyonudur. 4-)S- Halkla ilişkilerin temel ilkeleri nelerdir? C - Dürüstlük İnandırıcılık Yineleme 5-) S- İşletmelerde halkla ilişkiler fonksiyonunun amaçları nelerdir? CEVAP Halkla ilişkiler, halkı aydınlatmak ve onlara çalışmaları benimsetmek, Halkın işletmeye karşı olan olumlu tutum ve davranış göstermesini sağlamak, Halkın yönetimle olan ilişkilerini güçlendirmek, Halkla iş birliği kurarak hizmetlerin daha çabuk ve kolay ulaşmasını sağlamak, Halkın istek, tavsiye, telkin ve şikâyeti şeklindeki geri bildirimlerinden yararlanarak işletme politikası ve stratejisi belirlemektir. 6-) S-Halkla ilişkilerin örgüte sağladığı faydalar nelerdir? CEVAP Halkı aydınlatarak faaliyetlerini benimsetir, Halkta yönetime karşı olan olumlu kanaatin oluşmasını sağlar, Halkın yönetimle olan ilişkilerini geliştirir, Halkla iş birliği sağlayarak hizmetlerin daha çabuk ulaşmasını sağlar, Geri bildirim alarak örgütle çevresi arasındaki etkileşimi artırır. 7-) S- İşletmelerde halkla ilişkiler genel olarak hangi işlevleri yerine getirir: CEVAP Öneri ve danışmanlık hizmeti verir, Kurumsal yayınların kaynağı olur, Müşteri (toplum) ilişkilerini geliştirir, Kurumsal imaj ve itibarı artırır, Kamuoyu yaratmanın aracıdır. 8-) S-Pazarlama yönlü halkla ilişkilerin temel faaliyetleri nelerdir? C EVAP Ürün tanıtımına yardımcı olmak, Tüketicilerin ürüne olan ilgisini pekiştirmek güvenlerini kazanmak, Ürüne destek veren güçlü kurum imajını yaratmak, İşletmeyi uzman ve lider olarak konumlandırmak. 9-) S- Proaktif Halkla İlişkilerin işlevi nedir? C-Bir işletmenin pazarlama amaçları tarafından yönlendirilmesidir. Defansif olmaktan çok ofansif eğilimlidir. 10-) S-Reaktif Halkla İlişkilerin işlevi nedir? C- Herhangi bir kurum ya da kuruluşun karşı karşıya kaldığı olumsuz durumlarla başa çıkmak için giriştiği halkla ilişkiler çabalarıdır. Reaktif halkla ilişkiler, dış etkenlere bir cevap tavrıdır. 11-)S- Halkla ilişkilerin medya ile olan ilişkilerinde yapması gereken çalışmalar nelerdir? Gerekli malzeme ve araçların tedariki. Yayın işlerini yürütmek. Eğitim vermek. Toplum katılımı. Özel gün, sergi, toplantı, seminer ve konferans düzenlemek. Kulis ve lobicilik. 12-) S-Kurumsal itibarın yönetilebilmesi veya paydaşlarda kurum lehine bir kanaatin ortaya çıkabilmesi için, öncelikle algılamanın yönetilmesi gerekir. Algılama yönetimi çeşitli unsurlardan oluşan bir süreci kapsar. Algılama yönetimi sürecini oluşturan söz konusu unsurları nelerdir? CEVAP Hedef kitlenin değerleri ile uyumlu davranmak Beklenen ile gerçekleşen arasındaki fark pozitif olmalıdır Ölçülebilir standartlar koymak, Kanıtlanmış doğrulara dayanmak, Yeniliği (innovation) yönetmek, Görselliği yönetmek 13-)S- Güçlü bir kurumsal itibar, kuruma hangi bakımdan değer katar. ? CEVAP finansal değer, pazar değeri insan kaynakları değeridir 14-) S-işletmelerde halkla ilişkilerin faaliyet alanı nelerdir? C- İşletmelerde halkla ilişkiler; müşteri tatmini sağlamak, tutundurmayı desteklemek, kurum imaj ve itibarını yükseltmek gibi amaçlarla yürütülen faaliyetleri kapsar.. 15-) S- kurumsal itibar nedir? C- kurumun iç ve dış çevresinin kurum hakkındaki algılama biçimlerdir; yani kurumsal imaj ve kurumsal kimliğin toplamıdır. Kurumun iç ve dış paydaşlarının kurum hakkındaki algılarının, duygularının, inanç ve düşüncelerinin bütünüdür. 16-)S-Örgütsel iletişimin aşamaları nelerdir ve nasıl sıralanır? CEVAP temelini, kişisel iletişim oluşturur ikinci aşamasını, örgütteki gruplaşmamış kişiler arasındaki ilişkiler oluşturur. üçüncü kaynağını, bireyle grup arasındaki ilişkiler oluşturur. 17-) S- Halkla ilişkiler yardımıyla olumlu bir işletme imajı oluşturmak için yürütülecek faaliyetlerin başında neler gelir? CEVAP Halkla ilişkiler yardımıyla olumlu bir işletme imajı oluşturmak için yürütülecek faaliyetlerin başında tanıma ve tanıtma faaliyetleri gelir Bu amaçla hedef kitlenin aydınlatılması, işletmenin faaliyetlerinin açıklanması ve duyurulmasına tanıtma; hedef kitlenin ya da halkın isteklerini şikâyetlerini öğrenmeye ise tanıma denir.