Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık2015, s. 87-102 Banu MUSTAN DÖNMEZ1 Selin OYAN2 “ULUSALCILIK AKIMI” BAĞLAMINDA YEREL MÜZİK ÖĞELERİNİN ULUSLARARASI SANAT MÜZİĞİNDEKİ KULLANIMI Özet Bu çalışmada politik, kültürel ve sosyal yönlere sahip bir sanat ve düşünce akımı olan ‘Ulusalcılık Akımı’nın Uluslararası Sanat Müziği’ne ne şekilde yansıdığı tartışıldı. Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi ile birlikte uluslar kendi varoluşlarını kültürel bağlamda olduğu gibi müziksel bağlamda da sunmuşlardır. Yerel müzik öğelerinin Uluslararası Sanat Müziği’nde kullanılması böyle bir süreçtir. Aydınlanma ve Fransız Devrimi’nin etkileriyle başlayan değişim süreci, yeni icatlar ve Sanayi Devrimi, Ulus-devlet modeli ve modernleşme ile devam etmiştir. Özellikle müzik üzerine yoğunlaşan çalışmalarda, etnik ve kültürel kimlik arayışında yerel müzik öğelerinin gücü keşfedilmiştir. Orta ve Doğu Avrupa gibi özerk kimliklerini ortaya koyma ihtiyacı içinde olan bölgelerde, geleneksel halk sanatları, temelinde yeni bir ulusal kimlik inşasında etkin olarak kullanılmıştır. Yapılan ulusalcı çalışmalar, ulusal sınırlar çerçevesindeki halk müziklerinin derlenmesini ve bu yerel ezgileri gelenekselleştirmeyi zorunlu kılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle 20. Yüzyıl müziği olan Çağdaş Müzik Akımları da ortaya çıkmıştır. 20. Yüzyıl müziğin yaygınlaşmasıyla, her ulus farklı isimlerle adlandırdıkları fakat özünde ortak bir paydada buluştukları müzik akımları (ulusalcılık) oluşturmuşlardır. Almanya ve İtalya’da ulusal bilincin ötesinde Faşist bir ideoloji bulurken, bağımsızlığını alan diğer ulus devletlerin ülkeleri, yaptıkları müziğe “ulusal müzik akımı” adı altında farklı bir boyut kazandırmıştır. Türkiye’de de Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, “Türk Beşleri” olarak adlandırılan bir grup Uluslararası Sanat Müziği bestecisi, Avrupa’ya gönderilerek Türk Müziği’nde Avrupa geleneğini kullanmış ve hatta Post-Romantizmden İzlenimciliğe kadar bütün müzik akımlarını bestelerinde işlemişlerdir. Bu 1 2 Doç. Dr, İnönü Üniversitesi, Müzikoloji ABD, banu.donmez@inonu.edu.tr Arş.Gör, İnönü Üniversitesi, Müzikoloji ABD, selin.oyan@inonu.edu.tr Banu Mustan Dönmez - Selin Oyan 88 çalışmada Uluslararası Sanat Müziği geleneği içerisindeki ‘ulusalcılık akımı’nın sosyo-politik nedenleri ve ülkelere göre farklılıkları incelenmiştir ve değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Ulusalcılık Akımı, Ulusal Kimlik, Yerel Müzik Öğeleri, Uluslararası Sanat Müziği USAGE of INDIGENOUS MUSICAL ELEMENTS in the INTERNATIONAL ART MUSIC as part of NATIONALISM MOVEMENT Summary It is discussed how 'Nationalism Movement’, an art and thought movement with political, cultural and social aspects reflected to International Art Music in this study. Nations have brought forward their existence in cultural context as well as musical context with the French Revolution and the Industrial Revolution. Employment of indigenous musical elements in International Art Music is such a process. Process of change which has begun with the effects of Enlightenment and the French Revolution has continued with new inventions and the Industrial Revolution, it with the nation-state model and modernization. The power of local musical elements in the search of ethnic and cultural identities was discovered in works which have focused particularly on music. Traditional folk arts have been used effectively in building a new national identity based thereon in regions such as Central and Eastern Europe which are in need of bringing forward their autonomous identity. The nationalist works performed have made it compulsory to compile folk music within the national framework and traditionalize these indigenous tunes. Contemporary Music Trends which are the music of the 20th Century have emerged following the end of the Second World War. When the 20th century music has become widespread each and every nation has created music movements (nationalism) which they have called with different names but which are common in essence. A Fascist ideology beyond national consciousness has become dominant in Germany and Italy while the nations of other state-nation countries which have gained their independence have created a different approach with the music they have made under the name of "national music movement". A group of International Art Music composers named "Five of Turkey" was sent to Europe following the foundation of a Republic also in Turkey and used the European tradition in Turkish music and furthermore they have employed all music trends in their compositions including even Post-Romanticism and Impressionism. Socio-political reasons of 'nationalism movement’ in the International Art Music in tradition and their difference according to countries have been examined and evaluated in this study Key Words: Nationalism Movement, National Identity, Local Musical Elements, International Art Music The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 89 Ulusalcılık Akımı” Bağlamında Yerel Müzik Öğelerinin Uluslararası Sanat Müziğindeki Kullanımı GİRİŞ Bu çalışmada “yerel müzik ögeleri”nin “Uluslararası Sanat Müziği”ndeki kullanımı, “ulusalcılık akımı” bağlamında ele alınacaktır. Dolayısıyla öncelikle, yerel müzik öğeleri derken neyin ifade edilmeye çalışıldığı üzerinde durulmalıdır. Yerel müzik öğelerini; belirli bölgelere ait yerel müzik renklerini içinde barındıran ve yerel nitelikli müziklerin etnik ya da bölgesel kökenleri hakkında tınısal bağlamda ipuçları veren müzik öğeleri olarak tanımlamak mümkündür. Tınısal bağlamdaki bu öğeler ezgisel, modal, armonik, polifonik, çalgı oturtumsal, performans yöntemlerine yönelik, sözsel öğelerdir. Uluslararası Sanat Müziği içerisinde Ulusalcılık Akımını oluşturan temel taşlar, tanımı yapılan bu yerel müzik öğeleridir. Başka bir deyişle Ulusalcılık Akımının Uluslararası Sanat Müziği içerisindeki inşasını sağlayan temel, yerel müzik öğeleridir. Dolayısıyla ulusalcılık akımını, bu minval üzerine düşünmek gerekir. Ulusal/yerel müzik, bir ulusa/bölgeye özgü olup öbür uluslar/bölgeler için anlaşılamayan bir dili ifade edebilmekte olduğu için yereldir. Uluslararası Sanat Müziği'nde, ulusalcılık akımının hizmetinde kullanılan yerel öğeleri içinde barındıran beste ve türlere örnek verilebilecek birçok eser türü vardır. Bunların arasında Almanya’da bestelenmiş Lutheran koraller, İngiltere’de Elizabeth Dönemi şarkılarıyla Haendel’in madrigal ve ezgileri, Avusturya’da Haydn’ın ve Schubert’in şarkıları (lidedler), Chopin’in Polonya halkı için bestelediği şarkılar (Polonez), bestecilerinin kişisel anlatımları olmaktan çok daha fazla şeyler haline gelmişlerdir (Finkelstein, 2000: 86-87). Uluslararası Sanat Müziği'ndeki yerel öğeleri barındıran ulusal nitelikli kompozisyonlara daha birçok örnek verilebilmekle beraber, öncelikle ulusalcılık akımını oluşturan sosyo-politik nedenler üzerinde durulması gerekir. 1. Dünya’da Ulusalcılık Akımını Hazırlayan Politik Olgular Dünyadaki üretim biçimlerinin ve buna bağlı olarak toplumsal yapının değişimi ve dönüşümü, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişle başlamıştır. Otuz Yıl Savaşları ve Fransız Devrimi ile Avrupa'da başlayan bu sancılı süreç, İki Dünya Savaşı ve Soğuk Savaşa kadar gelmiştir ve halen günümüzde de devam etmektedir. Büyük imparatorluklardan ulus devletlere dönüşüm süreci, yerel kaynakların, ticaret yollarının ve jeo-politik değerdeki bölgelerin paylaşılamaması, etnik ve dinsel milliyetçiliklerin artması, anti Semitik hareketler gibi birçok etmen, Dünyada Ulusalcılık Akımını körüklemiştir. Endüstriyel dönüşüme damgasını vuran ekonomik sistem, şimdilik kapitalizm olarak görünürlük kazanmıştır. Kapitalist dünya düzeninin işlevsel bir parçası olan ulus-devlet, Avrupa’da teknik ve ekonomik devrimin yaşanması sonucunda ortaya çıkmış ve endüstriyel kapitalizmin yayılma seyrine bağlı olarak dünyanın diğer ülkelerine yayılma eğilimi göstermiştir. Kültür, iç içe geçmiş bu siyasal ve ekonomik yapının mantığına uygun anlamlar ve değerler üretme biçimi olmuştur. Modern dünya düzeninde kültürel merkezkaç eğilimini sınırlandıran güç sistemi, ulus-devlet olmuştur. Ulusalcılık, “bir toprağa, ortak dile, ideallere, değerlere ve geleneklere bağlanma duygusu”nu ve “bir grubun onu diğerlerinden ‘farklı’ kılan semboller (bayrak, belirli bir şarkı, bir müzik parçası veya tasarım) ile özdeşleşmesi”ni kapsar (Guibernau 1997: 88). Ulusların oluşumunu “doğal” ve “modern” görüşlerden farklı bir yaklaşımla açıklayan Guibernau’ya (1997: 94-98) göre, uluslaşmada insanların dışsal özdeşleşme nesneleriyle duygusal bağlılık ilişkilerinin dinamik yapısı belirleyici olmuştur. Akrabalık bağlılığı, sonraki dönemlerin daha karmaşık toplumsal sadakat ve özdeşleşmelerine öncülük etmiştir. Ortaçağ'ın toprağa bağlı topluluklarında ticaretin gelişmesi, pazarların oluşumu ve savaş dinamikleriyle etkinliğini The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 Banu Mustan Dönmez - Selin Oyan 90 genişletme eğilimi, diğer topluluklardan farklılaşma bilincinin gelişimine neden olmuştur. Bu bağlamda Foucault (2002: 230), “Bir ulusu belirleyenin O’nun eskiliği, atalarıyla, geçmişle olan ilişkisi değil; başka bir şeyle, devletle olan ilişkisi” olduğunu ifade etmiştir. Ulusalcılık, birbirinden farklılıklar gösteren yerel kimlikleri ortak bir zeminde buluşturarak, bu farklılıkların bütünlük adına ikinci plana itilişini de beraberinde getirmiştir. Her ulus, eşit vatandaşlık temelinde şekillenen ideolojik bir bütünselliğe, “teritoryal olarak merkezileşmiş, siyasallaşmış, yasal ve ekonomik olarak birleşmiş” olma niteliklerine ihtiyaç duyduğu kadar ortak köken, soy ve vatan mitlerine de ihtiyaç duymuştur (Smith 2002: 194198). Kitle medyası ürünleri ve kitaplar, ortak bir bütünlük algısının gelişmesinde temel rolü oynamıştır. 20. yy. başlarından itibaren, daha hızlı ve yoğun bir standartlaşma sağlayan kitle medyasının etkisi, daha bariz olarak kendini göstermeye başlamıştır. Gellner’e göre ulusalcılık, sanayileşmenin türdeşleşmeyi zorunlu kılmasından doğmuştur: “Modern sanayi devletinin ancak hareketli, okuryazar, standart bir kültüre sahip, birbirinin yerini tutabilecek insanlar” tarafından işler kılınabiliyor olması, türdeşliği nesnel toplumsal bir zorunluluk haline getirmiş ve bu zorunluluğu Ulusçuluk şeklinde belirtmiştir (Gellner 1992: 89). Türdeşliği inşa eden en önemli unsurlardan biri de dildir: Anderson’un ifade ettiği gibi “baskı-dilleri ulusal bilincin temellerini oluşturmuştur” (Anderson, 1991: 44-45). Ulus varlığı, bir süreç olarak içsel devinimlerle kendini yeniden üretebilmeye, yeniden üretilebilirlik niteliğine sahip tarihsel geçmişe, siyasal bir yapılanmaya, tarihsel ve duygusal niteliklerle bağlanılan bir “Anavatan’a ve mitsel nitelikli kahramanlara ve çağlara gereksinim duymaktadır (Smith 2002: 270-272). Ulusu oluşturmayla ilgili olarak Smith’in vurguladığı bu koşullara bakıldığında, bir ulusun kendini yeniden üretmesi için sanat, müzik, mimari, edebiyat, folklor vb. araçlara gereksinim vardır (Gellner 1998: 72). O halde ulusçuluk için denilebilir ki, hedeflenen coğrafyaya ilişkin halkların ortak kültürel ve tarihsel yönlerinin saptanması ve ya resmi yordamlarla yeniden inşa edilmesi prensibine dayanan modern ya da moderniteye ait yeni bir siyasi/ideolojik süreçtir. I. Dünya Savaşı’na kadar geçen yaklaşık bir yüzyıllık süreç, genel olarak modern uluslararası ilişkilerin düzenlendiği dönem olarak kabul edilmektedir. 1815 Viyana Kongresi ile oluşturulan Avrupa Devletleri arasındaki denge, bu dönemde Ulusçuluk Akımının Avrupa merkezinden çevre bölgelere yayılmasına katkıda bulunmuştur. İçinde Osmanlı Devleti’nin topraklarının da bulunduğu Balkanlar Bölgesi’nde de yayılma alanı bulan Ulusçuluk Akımı, bu bölgenin siyasi, ekonomik, tarihsel, kültürel özellikleriyle nitelik değiştirmeye başlamıştır (Saatçi, 2009: 15). Sanayi Devrimi’ne bağlı gelişmeler, kent nüfusunun artışı ve etkin olması, işçi örgütlerinin büyümesi ve bunların siyasi bilincinin gelişmesi, zorunlu eğitimin başlaması gibi unsurlar, 19. yüzyıl sonlarından itibaren Batı ve Orta Avrupa’da Ulusçuluk Akımının gelişimini etkilemiştir. Bu süreçteki değişimler hem Avrupa’daki sonuçları hem de Balkanlara uyarlama çabaları açısından Balkanlarda yaşanan ulusalcı hareketlerde ve gelişmelerde etkili olmuştur. Özellikle eğitim alanındaki tutum ve yaklaşımlar, Balkanlardaki ulusal hareketlerde daha etkili olmuştur (Ortaylı, 2005: 65). O halde ulusçuluk akımı ile ilgili olarak vurgulanması gereken öz şudur ki ulusalcılık akımı, Fransız Devrimi ve endüstrileşme hareketlerinin doğurduğu köklü değişikliklerin ardından 18. ve 19. yüzyıllarda, öncelikle Batı, Orta ve Doğu Avrupa’da olgunlaşıp, çevresine yansıyan bir akımdır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 91 Ulusalcılık Akımı” Bağlamında Yerel Müzik Öğelerinin Uluslararası Sanat Müziğindeki Kullanımı 2. 18. ve 19. Yüzyıllarda Başlayan ‘Ulusalcılık Hareketi’nin Uluslararası Sanat Müziğine Yansıması Avrupa’da ulusal müzik öğeleri, yükselen ulusal değerler nedeniyle sırasıyla Rönesans, Fransız Devrimi, 1848 devrimleri ve sonrasında Uluslararası Sanat Müziği içerisinde yer bulmuştur. Ancak “Ulusal müzik” düşüncesi, esas olarak 1848 Devrimi’nden sonra belirginleşmiştir (Kaygısız, 2009: 243). Çünkü Komünizm Manifestonun da etkisiyle yayılan 1848 ayaklanmaları, büyük ölçüde ulusalcılığa bağlı yerel kışkırtmalardan güç almıştır. 18. yüzyılın sonlarında müzik sanatı, yetenekli sanatçıları İtalyanlardan ve (Avusturyalılar da içinde olmak üzere) Almanlardan oluşan enternasyonal ve kozmopolit bir sanat olarak kabul edilmekteydi. İtalyanlar, özellikle vokal müziğin, Almanlar ise enstrümantal müziğin ustasıydılar (Finkelstein, 1995: 18). Ancak 18. yy. dan sonra Uluslararası Sanat Müziği'ndeki Almanya ve İtalya'ya dayalı bu merkeziyetçi algı, hızla kırılmaya başlamıştır. Bunun sonucunda da Rus besteciler, kendi halk müziklerinde yatan zenginlikleri ortaya çıkarmış, Fransız bestecileri de, kendine özgü olan bir “Fransız” biçemi uğrunda uğraş vermiş ve Debussy gibi birçoğu da bu amaca ulaştıracak özendirici dersleri Musorgski’nin yapıtlarında bulmuşlardır. Ardından Dvorak, 1890’larda kendi Çek ve Slovak halk (folk) şarkılarının ruh ve özüyle dolup taşan müziklerinde, Amerikalı besteciler üzerinde fırtınalar estirmiş, onlara halk müziği miraslarını incelemeyi ve kullanmayı aşılamıştır (Finkelstein, 1995: 19). “Her tür “ulusal” müzik, gerçekten de, “evrensel,” büyük müziğe karşıt olan bir taşralık mıdır? Halk müziğinden yararlanmak demek, yalnızca var olan bir halk şarkısını alıntılamaktan mı ibarettir, yoksa müziğin gelişmesinde, içinde halk (folk) müziğinin canlı özünü yaratıcı bir tohum hücresi olarak taşıyan daha derin, daha yaratıcı bir yaklaşım mı ifade eder? Bir ulusun halk müziği, var olan geleneksel biçimlere bağlı kalabilir mi, yoksa ondan yararlanmak, yeni müzikal biçimlere mi esin verir?” (Finkelstein, 1995: 20). Bu gibi sorulara, ulusal sanatı yeğleyerek verilen yanıtlar, 19. ve 20. yüzyılda, oldukça fazla sayıda güzel Uluslararası Sanat Müziği örneğinin yaratılmasıyla sonuçlanmıştır. Macaristan’dan Bela Bartok, ABD’den Copland, Gershwin ve Bloch, İspanya’dan Falla, Sovyetler Birliği’nden Prokofiev bu tür müziği besteleyen bestecilerden birkaçıdır. Örneğin ABD yurttaşlığını benimseyen İsviçre doğumlu Ernst Bloch, bestelerinin çoğunda Yahudi ulusal duygularını dile getirmeye çaba göstermiştir. Bu bestecilerin yapıtları, çağımızın müzik yaşamında sağlam bir yer kazanmışlardır ve ulusal karakterleri, bu yapıtların evrensel olarak kabul görmesine hiçbir engel oluşturmamıştır. Buna karşılık, bu akımlar müziğin geçmişine yeni bir gözle bakmayı özendirmiştir (Finkelstein, 1995: 20). 19. yüzyıl müziğinde Ulusalcılık, yazılı ve sözlü geleneklerden oluşan halk kültürüne duyulan ilgiyle gelişmiştir. Besteciler bu dönemde, merkez Avrupa’da egemen olan müzik anlayışına tepki olarak kendi ulusal değerlerini öne çıkaran yeni bir anlayışa yönelmişler ve böylece bu alanda önemli eserler vermişlerdir. Yerel kaynaklardan gelen bağımsız bir müzik dili arayışı, özellikle Rusya, Fransa, İspanya, İngiltere ve Doğu Avrupa ülkelerinde önem kazanmıştır. Her ülkenin kendi geleneğine, tarihsel geçmişine sahip çıkmasıyla başlayan bu süreçte besteciler, halk şarkılarını ve danslarını işleyerek kendi ulusal okullarını kurmuşlardır (Boran ve Şenürkmez, 2007: 219). Bu süreç, bir anlamda özellikle Batı Avrupa'nın Uluslararası Sanat Müziği'ndeki zaferine, siyasi koşulların da etkisiyle diğer halkların verdiği doğal bir tepkidir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 Banu Mustan Dönmez - Selin Oyan 92 18. yüzyıldaki değişimlerle gelişen Ulusalcılık Hareketi, belirgin olarak Orta Avrupa ve Rusya’da görünürlük kazanmıştır. Modernleşen tüm kültürel unsurlarda Ulusalcı anlayış etkili olmuş, özellikle 19. yüzyılda ulusalcı temele dayanan ve daha çok edebiyat ve müziğe yansıyan sanat anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu Ulusalcı sanat anlayışı, Batı Avrupa dışındaki Doğu Avrupa Ülkeleri, Rusya, Japonya ve Türkiye gibi ulusların çoksesli müziksel gelişimlerinde de kendini belirgin olarak göstermiştir. Ulusalcı akımın sanata yansıması, geçmişe dayanan yerel, geleneksel ve ulusal unsurları çağdaş tekniklerle birleştirme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Özellikle 19. yüzyılda müzikte de yer bulan ulusalcı sanat anlayışı, Sanayi Devriminin etkisiyle hem Avrupa ülkelerini hem de Avrupa dışı ülkeleri birbirine yaklaştırmıştır (Selanik 1996: 186). Romantizm akımının etkisiyle de, “Ulusal Kültür” ve onun bir öğesi olan “Ulusal Müzik” olarak ortaya çıkmıştır (Finkelstein 1995: 18-22, Jdanov 1996: 49-58). Ulusalcılık anlayışı ortaya çıkmadan önce de Avrupalı besteciler, kendilerinin ve ülkelerinin müzik üsluplarını yaratırken, büyük ölçüde uluslarının halk müziklerinden yararlanmışlardır. Çok tanınan Avrupalı ünlü besteciler, çoksesli müzik eserlerini halk müziği temaları üzerine kurmuşlardır (Selanik 1996: 186, Yöre 2000: 37-43). Ancak Ulusalcılık Akımıyla birlikte yerel müzik öğeleri, bir söylem ve ulusal bir sembol haline geldiği için, Ulusalcılığın organik bir parçası olmuştur. 2. 1. Uluslararası Sanat Müziği’nde Ulusalcı Akımı 19. yüzyıl müziğinin önemli ilham kaynaklarından biri, Ulusal Akımlardır. Müzikte 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan ulusal akımlar, kendine özgü yerleşik bir Uluslararası Sanat Müziği geleneği olmayan ülkelerde daha belirgin bir hal almıştır. İlyasoğlu, bu durumu şu şekilde niteler: “Ulusalcılık (Nationalism), bir bakıma yabancı etkilere karşı bestecilerin kendi ülkelerini silahlandırma savaşıdır. Bilinçli, hatta saldırgan bir akımdır” (İlyasoğlu, 2003: 166). 1789 Fransız Devrimi’yle liberalizm etkilerinin bütün Avrupa’ya yayıldığı yıllarda, Napolyon Savaşları sonrasında yenilen uluslarda uyanan toplumsal bilincin dürtüsüyle her besteci, kendi vatanının müziksel arzusunu verme güdüsüne kapılarak Latin ve Cermen surlarını aşmaya ve dış egemenlikleri yıkmaya eğilim duymuştur. O dönemlerde Alman Okulu, her ulusun beslendiği müziksel kaynakları kurutmuş olsa da Ulusçuluk Akımı, tepkisinde başarı kazanmış ve her ülkede bir müzik devrimi ve yenileşmesi başlatmıştır. Almanların üstünlük arayışı, İtalyanların iki yüzyıl süren ezici ayrıcalığına karşı bir tepkiden, bir öz arayıştan doğmuştur (Yıldız, 2001: 20-21). Bu arayış, ancak her ulusun kendisi için yeni bir müzik dili oluşturmasıyla son bulabilirdi. Ve sonunda Avrupa ulusları kendi kimlikleri yansıtan bir dil kaynağı bulmuştur: Folklor. İçinde ulusların toplumsal duygularının çalkalandığı, büyük bir coşku gücüyle yüklü halk ezgileri ve dansları toplanarak sanat yapıtlarında işlenmeye başlanmıştır. Müzik sanatı, görünüşte yöresel bir niteliğe bürünmesine karşın, bestecilerin genel düşüncelerini ve insansı duyuşlarını yansıtma gücünden hiçbir şey yitirmemiştir. Tek değişiklik, bu düşünceleri her ülkenin kendine özgü bir dille ifade etmesi olmuştur (Yıldız, 2001: 21). Romantik Dönem’de ulusal renklerle yazılan eserler, Ulusal Akımın çağ sonundaki gelişimine öncülük etmişlerdir. Edebiyatta Puşkin, Tolstoy, Çehov ve Dostoyevski’nin anlatımlarının müziğe de yansıyan ve öncülüğünü M. Glinka’nın yaptığı Rus ulusçu akımı, Rus Beşleri’nin çalışmalarıyla varlık kazanmıştır (İlyasoğlu, 2003: 166-167). Öz olarak söylemek The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 93 Ulusalcılık Akımı” Bağlamında Yerel Müzik Öğelerinin Uluslararası Sanat Müziğindeki Kullanımı gerekirse sanat ve felsefeyi de içine alan ve tamamen siyasi ve ekonomik atmosferin etkisiyle biçimlenen Ulusalcılık Akımı Macerası, 18. yy. sonlarında başlayarak 20. yy. ortalarına dek sürer. Çalışmanın bu noktasından itibaren, ulus tabanlı kimlik duygusunun müziğe etkisi, başta Türkiye olmak üzere ülkeler bazında tartışılacaktır. 2.1.1. Türk Ulusal Kimliği Türk Ulusal Kimliğinin Uluslararası Sanat Müziği’ne yansıması, Cumhuriyet Dönemi kültür politikalarıyla ilintilidir. Dönemin kültür politikaları, Cumhuriyetçi ideoloji tarafından beslenmiştir. “Uluslararası Sanat Müziği'nin Türkiye'deki yaratım boyutuna bakılacak olursa; bestecilik alanında ilk sırada yurt dışında eğitim almış besteciler bulunmaktadır. Özellikle bu bestecilerden ilk beş kişi3 bir "ulusal" müzik grubu gibi düşünülerek "Türk Beşleri" olarak adlandırılmışlardır” (Yöre, 2005: 2). Türkiye, tarihin derinliklerinden gelen çok zengin ve çeşitli kültürlerin birleşiminden oluşmuştur. Ülke, coğrafi konumu gereği Avrupa, Kafkaslar, Ortadoğu, Akdeniz, Kuzey Afrika gibi farklı coğrafyaların kesiştiği bir noktadadır. Bu kültürel zenginlik, Anadolu coğrafyasının yerel müziklerine de yansır. Cumhuriyet Dönemi Müzik Politikaları çerçevesinde, bu müziksel zenginliklerden kısmi ölçüde faydalanılmıştır. Bu bağlamda, tıpkı Rus Beşleri ve Fransız Altılıları gibi Türkleri ifade eden bir küme oluşmuş ve o küme de Türk Beşleri kümesi olarak adlandırılmıştır. Bu Cumhuriyetçi beşli küme, eserlerinde daha çok Türk Yöresel Müziği ya da Türk Sanat Müziği gibi ulusal türlerden yararlanmıştır: Sözgelimi Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe” ve Ahmet Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu” gibi. Ulusal ezgilerin ya da değerlerin Uluslararası Sanat Müziği’ne aktarımı, daha çok türkülerin çok seslendirilmesi ile oluşur. Özellikle birinci kuşak besteciler, Uluslararası Sanat Müziği’nde yerel öğeleri daha klasik bir üslup ile bestelerken, ikinci ve üçüncü kuşak bestecilerin ulusalcı ruhu bir parça kaybedip daha çok çağdaş, elektronik ve avangart müzik türlerine yöneldiği görülmektedir. Türk beşlerinin yaklaşımına göz atıldığında, bu bestecilerin Uluslararası Sanat Müziği'nin çeşitli dönemlerine ait teknik ve stilleri benimsemiş olmalarına karşın, çoğunluğunun geleneksel müzik öğelerinden veya eserlerinden yararlandığı görülmektedir. Türk Beşleri’ndeki Ulusalcılık, geleneksel ezgi dizilerini (Necil Kazım Akses: Itri’nin Neva Kâr’ı Üzerine Scherzo), geleneksel çalgıları (Hasan Ferit Alnar: Kanun Konçertosu), geleneksel müzik türlerini (Necil Kazım Akses: Çiftetelli), Türk Ulu Ozanlarını (Ahmet Adnan Saygun: Yunus Emre Oratoryosu) yerel müzik gereci olarak kullanmalarından ileri gelmiştir. 2.1.2. Merkez Avrupa’da Ulusal Kimlikler: “Almanya ve Fransa” Ulus-devlet modeli ilk defa Avrupa’da ortaya çıkmış ve dünyanın geri kalan bölgelerinde, Avrupa modeli örnek alınarak ulusal birlik ve bağımsızlık arzusu ile birlikte, ulusdevletler oluşturulmaya çalışılmıştır. (Emerson, 1960: 103). Ulus-Devlet Politik formülünün ve Ulusalcılık Akımı’nın Fransız İhtilali’nin sonuçlarından olduğuna yukarıda değinildi. 3 Ahmet Adnan Saygun (1907-1991), Ulvi Cemal Erkin (1906-1972), Cemal Reşit Rey (1904-1985), Hasan Ferit Alnar (1906-1978), Necil Kazım Akses (1908-1999). The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 Banu Mustan Dönmez - Selin Oyan 94 2.1.2.1. Alman Ulusal Kimliği Alman Ulus-devlet Modeli, ulusu etnik nüanslarıyla görmekte, dil birliğini esas almakta, aynı kökten gelmeyi ilke edinmekte ve hatta ırk bağlamında tanımlanabilmektedir. Bunun en aşırı biçimi Nazilerde kan bağı şeklinde ortaya çıkmıştır (Saklı, 2012: 14). Alman tarihinin eksenini oluşturan Wilhelm dönemi, şovenizm, emperyalizm, antiSemitizm ve anti-Sosyalizm’le birlikte gelişen yeni bir tür milliyetçiliğin doğuşuna tanık olmuştur. Alman tarihçiliği, ulusal mitler oluşturmuş, Droysen gibi tarihçiler bir ulus meydana getirmek için neye ihtiyaç duyuluyorsa ortaya çıkarmışlardır (Burke, 2011: 141). Alman milliyetçiliği bu bağlamda gelişmesini sürdürmüş ve sonunda Hitler Almanyası’nı ortaya çıkarmıştır (Saklı, 2012: 16). Brubacker’ın çalışmalarında, Fransız ulus-devlet modelinin evrenselci ve akılcı olduğu, buna karşılık Alman ulus-devlet modelinin ise evrensel ilkelere dayalı ve Romantik olmadığı sonucuna varmıştır. Brubacker’e göre ise, Fransa ve Almanya’nın vatandaşlık hukukunda görülen farklılıkların tek nedeni, azınlıkları ulus içinde yok etme yeteneklerine güven duyup duymamaları ile ilgilidir (Erozden,1997: 121). Çağdaş müziğin bestecilerinden Richard Wagner (1813-1883) doğrudan müziğin kendisine değil, müzik hakkındaki birtakım görüş ve kuramlarla müziğe yönelmiştir. Bu düşünceler, Wagner’i müzisyen olarak bir öncü konumuna getirmiştir. Wagner’in müziğe getirdiği en büyük yenilik, bir sonraki kuşaktan başlayarak önce tonalite bağlarının koparılmasına, sonra da dizisel müziğe yol açan kromatizme geçmesi olmuştur. İtalyan operaları dahil birçok besteciye öncü olan Wagner, opera sanatının ilahı olarak anılmıştır (Mimaroğlu, 2012: 100-101). Wagner’in operaların konuları, işlenişi ve Romantik armoninin ve besteleme tekniklerinin sınırlarını hayli zorladığı yeni orkestrasyon anlayışı, adeta Alman ulus kimliğinin ve Alman milliyetçiliğinin birer sembolü ve kült bir besteci haline gelmesini sağlamıştır. 2.1.2.2. Fransız Ulusal Kimliği 14. ve 15. Yüzyıllarda, Fransa’da Krallığı öne çıkaran iki önemli gelişme yaşanmıştır. İlki, Kralın Kilise ve Lordlar üzerindeki gücü ile askeri, hukuki ve mali alanlarda egemenlik hakkını kullanması ve bürokrasiyi oluşturması, ikincisi ise; dil ve din temelinde bir kültürel bütünleşmenin oluşmasıdır (Dieckhoff, 2005). Fransız ulusal kimliğinin oluşmasındaki diğer etkenler ise, vatan kavramı oluşması ve Fransızca dilinin ülkede kullanılan tek dil haline gelmesi olmuştur (Erozden, 1997: 52; Dieckhoff, 2005). 1789 Fransız Devrimi ile birlikte Kraliyet Meclisi “Ulusal Meclis” adını almıştır. Ulus kavramı ayrıcalıkları dışlayan ve egemenliğin kaynağı olan evrensel bir hukuki anlayışına sahip olmuştur. 1789’da amaçlanan monarşik egemenlik anlayışını yıkmak ve yerine ulusal egemenlik anlayışını koymak olduğundan, kavramın salt hukuki ve soyut anlamı yeterli olmuştur (Erozden,1997: 56-57). 1792’de başlayan devrimci Fransa ve karşı devrimci Avrupa arasındaki savaş, ulus kavramının değişiminde bir milat olmuştur. Bundan sonra ulus, sınırlı bir coğrafya üzerinde önceden belirlenmiş ortak özellikler taşıyan bireylerden oluşan bir grup olarak kalmıştır (Saklı, 2012: 11). 19. yüzyıl, müziğin halk ezgilerine başvurmak yoluyla geliştiği, yeğinlik kazandığı, ulusallaştığı bir çağ olmuştur. Fransız Ulusalcılığının gelişmesi ise, halk müziğine yönelerek değil, daha soyut ve entelektüel bir düzeyde olmuştur. Fransız Ulusalcılığının dar görüşlülüğü doğrudan müziği etkilememiş, beğenilerin ışığında kalmış ve bir bayrak altında toplanmalara The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 95 Ulusalcılık Akımı” Bağlamında Yerel Müzik Öğelerinin Uluslararası Sanat Müziğindeki Kullanımı yol açmıştır. Bu düşünce olmasaydı Fransız müziği bugünkü önemini hissettirmeyecek ve gelişmeyecekti. Fransız müziğini yabancı etkilerden, özellikle Alman etkisinin baskılarından kurtarmak ve bununla birlikte Fransız sanatını savunmak, Fransız yapıtlarını seslendirerek halka tanıtmak için Société Nationale de Musique (Ulusal Müzik Kurumu) kurulmuştur (Mimaroğlu, 2012: 105-106). Bu kurum dahi, ulus kavramının Fransız felsefesinde ne denli önemli olduğunu ve müziğe nasıl yansıdığını göstermektedir. Fransız Altıları4 (Les Six), Alman Romantizminden, Debussy izlenimciliğine ait kromatik ezgisel hareketlerden ve özgün İzlenimci orkestrasyondan etkilenen besteciler gurubunun ortak üslup özelliklerini ifade eder. Les Six adını ilk defa Fransız eleştirmen Henri Collet kullanmıştır. Collet, 19. Yy. ulusalcılığını yansıtacak bir biçimde, Rus Beşleriyle paralellik arz edecek biçimde, “Fıransız Altılıları” terimini oluşturmuştur. 19. yüzyıl sonlarında Fransa’da yaşanan gerilimler, ekonomik yaşantıda büyük sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olurken, teknolojinin gelişmesi, ihtiyaçların fazlalaşması ve beğeni değerlerinin farklılaşması, dönemde hızlı değişimlere yol açmıştır. Böyle bir ortamda büyük yankı uyandıran İzlenimci (Empresyonist) ressamların eserleri bir akımın başlamasına öncü olmuştur. Halka özgü bir akım özelliği taşımadığı için tepki duyulan izlenimci akım, tüm sanat dallarını etkilemiştir. Bu dönemde (19. yy.), özellikle resim ve müzikte adı Fransızlarla anılan Empresyonizm, Fransa’da Claude Monet’nin (1840-1926) Impression, soleil levant adlı resmiyle başlayarak, bir grup Fransız ressamın uygulamalarıyla bir akıma dönüşür. İzlenimcilik, Fransız besteci Claude Debussy (1862-1918) ile, ilk kez Uluslararası Sanat Müziği alanında da hayat bulmuştur. Hiçbir kurala bağlı kalmadan dış dünyadaki nesnelerin bıraktığı izlenimleri sanat eserlerine yansıtma felsefesine dayanan akım, geçmişteki Konsonans (uyumlu) tonal ezgi ve armoniden uzaklaşan, ezgilerde Antik Yunan, Orta ve Uzakdoğu geleneğine ters olarak, birbirine uzak olan dizilerin kullanıldığı bir tekniği içermiştir (Yöre, 2011: 6). Son Romantiklerin etkisinde kalıp, R. Wagner’in de orkestral müziğe getirdiği yeniliklerin ve değişimin izinden giden İzlenimci müzisyenler arasındaki en önemli ikinci büyük besteci ise, Claude Debussy’den sonra gelen Maurice Ravel’dir. Macar Bela Bartok ve İspanyol Manuel de Falla gibi önemli besteciler de, Fransa’da başlayan bu akımın etkisinde kalmıştır (Finkelstein, 1995: 326-334). 2.1.2. Rus Ulusal Kimliği Yıldız, Rusya’nın halk müziği ögeleri açısından dünyanın en zengin ülkesi olduğu saptamasında bulunur. Bu saptamanın yerinde olmasının ve Rus folklorunun uçsuz bucaksız bir zenginliğe sahip olmasının en önemli nedeni, tahmin edileceği gibi Rusya’nın hem çok geniş coğrafi sınırlara sahip olması, hem de bu sınırların içerisinde çok farklı halkları ve etnisiteleri barındırmasıdır: “Yalnızca kendilerine özgü nitelikleri olan bu ezgilerin, ses genişlikleri dardır, tonlar eski Yunan modlarına uzanır, ritimden yana çok zengindirler. Rus halk havaları; Kırgız, Tatar, Türkmen, Moğol, Kazak, Gürcü, Çerkez ve Ermeni havalarıyla iç içedir” (Yıldız, 2001: 29). 4 Uluslararası Sanat Müziği’nde Fransız altılı kümesinin isimleri ve yaşadığı yıllar şu şekildedir: Georges Auric (1899-1983), Louis Durey (1888-1979), Arthur Honegger (1892-1955), Darius Milhaud (1892-1974), Francis Poulenc (1899-1963) ve Germaine Tailleferre (1892-1983)’dir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 Banu Mustan Dönmez - Selin Oyan 96 Ancak Rus yöresel müziklerindeki bu zenginlik, Rus Uluslararası Sanat Müziğine uzun süre yansımamıştır: 19. yüzyıla kadar Rus Uluslararası Sanat Müziği’nde ulusal müzik bilinci gelişmemişti ve müzisyenler dışarıdan ithal ediliyordu. Rusya’da konserleri Alman, Fransız ve İtalyan müzisyenler verirken, eğitimde de Alman ekolü baskın olmuştur. Dönemin ilk Rus bestecisi Mihail Ivanoviç Glinka’dır (1804-1857). Glinka’yı dönemin en önemli ismi yapan unsur, eserlerinde Rus konularını işlemesi olmuştur. O’na göre, “müziği yaratan halktır, sanatçılar ise yalnızca onu düzenler” (Kaygısız, 2009: 247). Dolayısıyla özgün Rus Uluslararası Sanat Müziği bestecilerinin çıkabilmesi ve türlerinin oluşabilmesi için de, ulusalcılık akımının beklenmesi gerekmiştir. 19. yüzyıl Ulusal Rus müziği, birçok etkinin bir bileşkesi olarak ortaya çıkmıştır. İlyasoğlu’na göre yerel halk ezgileri, dinsel müzikler ve aristokrat sınıfın etkisi, bu etkilerin başlıcalarıdır (İlyasoğlu, 2003: 167). Ulusalcılık akımı, Rusya’da yalnızca Rus yöresel müziği bazında ele alınamaz. Çünkü Rusya, aynı zamanda Doğu Hıristiyanlığının, başka bir deyişle Hıristiyan Ortodoksisinin merkezlerinden biridir. Dolayısıyla Yıldız’a göre Rus müzik tarihinde iki büyük dönüm noktası oluşmuştur: “İlki, 10. yüzyılın sonlarına doğru, Hıristiyanlığın Rusya’ya sızışı sonucu politeistlerin ülkesine Bizans Ortodoks Kilisesi şarkılarının getirilişiyle başlar. Bizans dinsel şarkıları yüzyıllarca söylene söylene Ruslaştırılmış, bütün Ortaçağ boyunca gelişerek zengin, süslü bir tapım sanatı halini almıştır. “Znamenni” diye adlandırılan bu din şarkıları, Rusların gerçek anlamda ilk sanat müziğidir. İkinci çağ, yüzyıllar sonra Batı Avrupa sanat geleneğinin tiyatro kanalıyla, daha doğrusu İtalyan Operası yoluyla Rusya’ya yerleştiği dönemlerde başlar. Bu devinimin en çok hızlandığı aşama, Glinka’nın İtalya’da bulunduğu 19. Yüzyılın ilk yarısıdır. İşte orada, Glinka’nın kafasında, Batı sanat tekniğinin temelleri üzerine kurulu, ama özünde bağımsızlığını haykıran bir Ulusal Rus müziği yaratma ülküsü doğmuştu” (Yıldız, 2001: 11). Yuriy Keldash, Glika’dan önceki ve sonraki Rus müziği dönemlerine ait şu saptamada bulunmuştur: Glinka’dan önce Rusya’da Klasizm ve Romantizm sentez halindeyken, Glinka ile birlikte Rus müziğinin klasik periyodu başlamıştır. Rusya’da folklorik müzikler ve Vodvil barındıran notalanmış halk şarkıları ve şan oda müziği ön planda olmuştur (Keldash, 1976). 2.1.3. Çek Ulusal Kimliği Çek Cumhuriyeti, ilkin 1471’de Çekler ile Slovakların birleşerek kurduğu, krallıkla yönetilen bir devlet olarak, ardından 1918’de I. Dünya Savaşı’nın bitiminde AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun çökmesi ile Çekoslovakya adıyla tekrar kurulmuş, II. Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kurtulamayıp komünist rejime boyun eğmiş,1960’da da Sosyalist Cumhuriyet olan Sovyet Rusya’nın baskısı altında yaşamış ve 1 Ocak 1993’te Ulusalcılık Akımının da etkisiyle, ulusal çıkarlarını gözeterek Çek ve Slovak olmak üzere iki ayrı cumhuriyet olmuştur. Çek Ulusal Okulunu ve Ulusal Opera’yı kurmak için yoğun çaba harcayan B. Smetana’dan önce operalar, orijinal eserlerin sözlerinin değiştirilmesiyle sahnelenirken, bu süreç B. Smetana’nın operaların sözlerini ve ezgilerini kendisinin yazmasıyla değişmiştir (Yurga, 2005: 178-179). Görüldüğü gibi müzikteki ulusalcılık süreci, yalnızca yerel müzik gereçlerinin değil, aynı zamanda besteci olarak yerel insan kaynaklarının da yetişmesiyle gerçekleşebilmektedir. Çek Ulusal Kimliğinin oluşmasını sağlayan besteci Leos Janacek olmasına karşın, “Satılmış Nişanlı” adlı eseriyle en tanınmış besteci Bedrich Smetana’dır. Yazdığı senfonik şiirlerle Çek müziğinin temelini atarken, Janacek de çağdaşları gibi Bartok’un izinde yürümüş The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 97 Ulusalcılık Akımı” Bağlamında Yerel Müzik Öğelerinin Uluslararası Sanat Müziğindeki Kullanımı ve kendi halkının folklorunu toplamıştır. Eserlerinde daha çok Çek Ulusal Kimliğini barındıran ezgi ve ritim dilini kullanarak, Doğu Müziği’ni öne çıkarmaya çalışmış ve Batı formlarından kaçınmıştır (Kaygısız, 2009: 288). Bartok’un bölgedeki etkisi, daha çok Doğu Avrupa halklarının ulusalcılığına ışık tutan bir besteci olmasından kaynaklanmıştır. “Çek besteciler B. Smetana ve A. Dvorak, programlı müziklerinde, operalarında ülkelerinin kaynaklarına belirli ölçüde yönelmişler, ancak müzik dili olarak Avrupa’yı benimsemişlerdir” (Boran ve Şenürkmez, 2007: 223). Janacek, Dvorak ve Smetana gibi Çek ekolüne ait bestecilerin eserlerinde, ezgisel anlamda Slavik ve modal; ritmik anlamda ise asimetrik ritim ve yerel halk öyküleri gibi bölgenin yöresel özelliklerini yansıtan üslupsal farklılıklar görülmektedir. Bu yerelliğe dayanan üslup farkı, dönemin bölge bestecilerinin ulusalcılıklarını yansıtan bir simge niteliği taşımıştır. 2.1.4. İspanyol Ulusal Kimliği Aguilar ve Humlebaek’in savlarına göre, totaliter dönemin en önemli sonuçlarından biri, İspanyol Ulusal Kimliğinde oluşan sorunlu tutumdur. Yazarlar, İspanyolların dönem itibariyle totaliter ve faşist bir diktatörlüğün içerisinde bulunması ve Frankocu olmaları yönüyle, İspanyol milliyetçiliğine eleştirel bir biçimde yaklaşmışlardır: “O dönemde İspanyol kimliğinin içindeki çeşitli geniş ulusal kimliklerin birlikteliği önemli gerilimler yaratmıştır. Özellikle de İspanyol elitler arasında… İspanyol milli kimliğindeki sorunlu tutum ve vatanseverlik, ulus kavramlarının kullanımı, istismarcı ve baskıcı Frankocu diktatörlük tarafından olabildiğince hızlı açıklanmıştır”… (Aguilar ve Humlebaek, 2002: 122). Bu Frankocu İspanyol milliyetçiliği, İspanya’da ulusalcılığın aşağıdaki İtalya örneğinde de görüleceği üzere köşeli hatlara sahip olmasına yol açmıştır. İspanya’daki faşizm olarak anılması gereken aşırı milliyetçi dalgada, siyasi anlamda Franco Dönemi’nin ve İkinci Dünya Savaşına ait siyasi paradigmanın etkisi azımsanamaz. İspanyol Uluslararası Sanat Müziği’nde bu aşırı politik simgeleri görmemekteyiz. İspanyol halk müziği, yapısı itibariyle diğer Avrupa ülkelerinin yerel müziklerinden farklı bir niteliğe sahiptir. 20. Yüzyıla kadar varlığını hissettirmeyen İspanya, Isaac Albeniz (1860-1909) ve Enrique Granados’ın (1867-1916) çalışmalarıyla ulusal müziğe adım atmıştır. Yerli kaynakları tarayıp elde ettikleri ezgileri Romantik Üslupla yorumlayan Albeniz ve Granados’tan farklı olarak Manuel de Falla (1876-1946), Ulusçuluk akımını Yeni-Klasikçi bir üslupla takip etmiştir (Kaygısız, 2009: 290). 2.1.5. İtalya Fütürizmi İtalya’da başlayan fütürizm, resimden şiir ve müziğe kadar tüm sanat akımlarında etkili olmuştur. Fütürizmin ulusalcılıktan öte faşist bir hareket olduğunu ve tıpkı İspanya’daki gibi dönem ruhu olan Anti-Semitizm düşüncesiyle yakın bir ilişki içerisinde olduğunu burada vurgulamak gerekir. Faşist düşünür Flippo Tommaso Marinetti’ye göre fütürizm gelecektir, geçmiş ile bağları koparmaktır. Akımın kurucusu Marinetti, Fransa’da yayınlanan Le Figaro isimli gazetenin baş sayfasına verdiği, “Fütürizm Manifestosu” ile 20. Yüzyılın en önemli sanat akımlarından biri olan fütürizm hareketini başlatmıştır (Antmen, 2013: 65). Sanatta geleneği yıkan bu anlayış, sanatın her dalına ve alanına hızı, dinamizmi, makineyi sokarak geleceğe işaret etmektedir. Şiirde ölçü, uyak, biçim gibi geleneksel tüm bağların atılması ve serbest bir yapı kullanılması, müzikte gürültünün kullanılması, resimde geleneksel figürlerin ortadan kalkması, Fütürizmin sanat akımı olarak avangartlığını gösterir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 Banu Mustan Dönmez - Selin Oyan 98 Fütürizmin müziğe yaptığı etki, diğer 20. Yüzyıl sanat akımlarından farklıdır. Luigi Russolo, gürültü çağı olduğunu öne sürdüğü Yeniçağ’da, gürültüyü bir sonik malzeme olarak müziğe kattığı manifestosu ile elektronik müziğin temelini oluşturmuş, ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan gelişmeler neticesinde akım etkisini yitirmiş ve zamanla da yok olmuştur (Antmen, 2013: 66-70). Fütürizm, tarih sahnesindeki yerin alarak İtalya’yla özdeşleşmiştir. Fütüristlerin diğer ulusalcı sanatçılardan en büyük farkı, geleneksel yerel ulusal mirası değil, avangart bir akımı (gürültücülük) ulusal bir öğe olarak kabul ettirmeleriydi. 2.1.6. İskandinav Okulu: Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya Uluslararası Sanat Müziği Tarihi’nde İskandinav Okulu, İskandinav ülkeleri olan Danimarka, İsveç, Norveç ve Finlandiya’ya ait olan ulusalcılığı temsil etmektedir. İskandinav halklarının müziğinde farklılıklar olmakla birlikte, ortak bir paydaları da vardır: İskandinavlar ortak bir coğrafyayı paylaşmaktadır ve dolayısıyla İskandinav Okulu da bu durumun etkisi altındadır. Ancak farklılıkları örneklemek gerekirse Norveç ve Finlandiya gibi kıyı ülkelerde kilise makamlarına bağlılık görülürken, İsveç ve Danimarka Halk Şarkılarında, Avrupa’daki tonal sisteme yakınlık gösterilmiştir (Say, 2008: 131-132; İlyasoğlu, 2009: 25-27). İskandinav Uluslararası Sanat Müziği, 18. yüzyılda ulusalcılık akımı doğmadığı için kaile alınmazken, 19. yüzyıl Romantik Dönemi içinde ciddiye alınmış ve önemsenmiştir. Dolayısıyla bestecilik alanında üne kavuşan bestecilerin eserleri, daha çok Ulusalcılık Akımıyla ilgilidir (İlyasoğlu, 2003:183). Uluslararası Sanat Müziği’nde hiçbir ülkenin Batı Avrupa kadar ön plana çıkmadığı düşünülecek olursa, Ulusalcılık Akımı da Batı Avrupa dışındaki ülkeleri bestecilik açısından ön plana çıkarmıştır. Dolayısıyla önemli İskandinav bestecileri Finlandiya’da Jean Sibelius, Norveç’te Edward Grieg, Danimarka’da Carl Nielsen ve İsveç’te Hilding Rosenberg olarak anılabilir. En büyük özellikleri kendi yerel müzik gereçlerinden faydalanmalarıdır. İskandinav Ülkelerine ait bazı önemli besteciler ve eserleri şu şekilde anılabilir: J. Sibelius Vatanım adlı senfonisinde kendi vatanını betimlemiştir. Edward Grieg’in Peer Gynt Suiti (1876) ise kendi yerel halk öyküsünden esinlenerek oluşturulmuştur (Leerssen, 2014: 619-621). Uluslararası Sanat Müziğinde kendi yerel müzik gereçlerini kullanarak ulusal kimliğini vurgulama olgusu, İskandinav ülkelerinde de 19.ve 20. yüzyıllarda tüm özgünlüğüyle ortaya çıkmış ve sürmüştür. 2.1.7. İngiliz Ulusal Kimliği Birçok müzik araştırmacısı, İngiltere’de ulusalcılık akımı ve ulusal müziği yakalama eğiliminin geciktiği ve diğer ülkelere göre daha zayıf olduğu konusunda hem fikirdir: “İngiltere Sanayi Devrimi’ni ilk kez gerçekleştiren ülke olmasına rağmen, 20. Yüzyıla kadar ulusal bestecilik konusunda fazla ilerleme kaydetmemiştir” (Kaygısız, 2009: 287). “Diğer ülkelere kıyasla ulusalcı yönelim, İngiliz müziğine çok geç ulaşmıştır” (Boran ve Şenürkmez, 2007: 224). Edward Elgar, Ralph Vaughan Williams, Gustav Holst ve Frederic Delius, halk ezgilerini, törenlerini ve efsanelerini araştırarak İngiliz Müziğini Orta Avrupa Müziği’ne yaklaştıran besteciler olmuşlardır (İlyasoğlu, 2003: 187). Fakat her ne kadar İngiliz Müziği’nin yaratıcıları olarak adlandırılsalar da, dönemin en önemli bestecisi Benjamin Britten (1913-1976) olmuştur. Amerika ile İngiltere arasında gidip gelen besteci, iki kültürün de halk şarkıları üzerine çalışmış, Purcell ve Bartok’un izinden gitmiştir (Kaygısız, 2009: 287). Ulusalcılık Akımının İngiltere’de Uluslararası Sanat Müziği’ne derinlemesine yansıyamamasını, İngiltere’nin büyük ölçüde dünya sanayileşmesinde başı çeken ülke olması ve The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 99 Ulusalcılık Akımı” Bağlamında Yerel Müzik Öğelerinin Uluslararası Sanat Müziğindeki Kullanımı Ulusalcılık gibi bir kendini koruma refleksini göstermeye gerek duymayacak kadar güçlü bir ada ülkesi olmasına bağlamak gerekir. 2.1.8. Polonya Ulusal Kimliği Polonya’nın geçirdiği politik değişiklikler, Orada ulusal bir müziğin gelişmesini değil, Polonyalı Müzisyenler üzerinde Rus ve Alman etkisini sağlamış, bu durum Polonyalı Bestecilerin sanat anlayışındaki özgünlüğü engellemiştir. Ulusal gereçlerin genel özelliklerine sadece F. Chopin kayıtsız kalmamış, O’ndan sonra gelen besteciler, ulusal etkiyi pek de yansıtamamışlardır (Selanik, 2010: 303). Polonez bir Polonya dansıdır. 17. yüzyıldan itibaren Avrupa ve İskandinav Ülkelerinde yaygınlaşarak çalgı müziğine girmiş ve 18. yüzyılda ulusçu duyguların anlatım gereçlerinden biri olarak işlenerek Uluslararası Sanat Müziği’ndeki yerini almıştır. 19. yüzyılda pek çok Polonyalı besteci, sayılamayacak kadar çok Polonez yazmışlarsa da, dansın önemi ve yaygınlığı Chopin’in Polonezleri sayesinde doruğa ulaşmıştır (Say, 2010: 68-69). Karol Szymanowski (1882-1937), eserlerinde Romantik ve İzlenimci üslup özelliklerine sahip, Polonya’nın Chopin’den sonraki en önemli bestecisidir. Besteci, Polonya ezgileri dışında Uzakdoğu ve Hint müziğiyle de ilgilenmiş ve eserlerine bu müziklerin ezgi ve ritmlerini de taşımıştır (Kaygısız, 2009: 288). II. Dünya Savaşı’ndan sonra Kazimierz Serocki (1922-...), Witold Lutoslawski (19131994) ve Krzysztof Penderecki (1933-...), Polonya müzik okulunu geliştirmişlerdir. Bu bestecilerin tümü, geleneksel üslupları ve çağdaş akımları birleştirme yoluna gitmişler ve aynı zamanda müziklerini, yerelliği ve ulusallığı göz ardı etmeden bestelemişlerdir. Eğitime de önem vererek, ülke müziklerini hem ulusal hem de evrensel düzeyde yükseltmişlerdir (Kaygısız, 2009: 288). 2.1.9. Macar Ulusal Kimliği Ulusalcı Akımının müzikteki en belirgin yansımalarından biri, Macaristan’a aittir. Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’daki patlamalarla birlikte Macaristan’da kısa ömürlü bir Komünist rejim doğmuş ve Macar Halkı Avusturya’dan kopup feodal monarşik bir yönetimle ulusal bir yapı oluşturmuştur. Dönemin bestecileri önceleri Romantik bir üslupla eserler verirken, sonra cazdan da etkilenerek, dönemin içinde bulunduğu siyasi sebeplerden ötürü ulusal değerlerini gözeterek folklorla iç içe müzik yapmışlardır. Örneğin dönemin en ünlü bestecisi olan Bela Bartok, yaşamının tamamında Balkanlar’ı esas alarak halk müziği derlemelerine vermiş, folk gereçlerine dayanan birçok eğitsel ve armonik yapıtlar oluşturmuştur (Finkelstein, 1995: 359; Finkelstein, 2000: 111; Mimaroğlu, 2012: 178-179). Dönemin diğer önemli bir bestecisi olan Franz Liszt, Macaristan’da 1848-1867 yılları arasında süren bağımsızlık savaşı sonunda gelişen ulusalcılık algısını müziğe de yansıtmıştır. Bu nedenle de Avrupa Müziğinin en önemli ülkelerinden biri Macaristan olmuştur. Franz Liszt, Bela Bartok ve Zoltan Kodaly, Macar Müziği ve Ekolü olarak yalnızca kendi ülkelerini değil, Orta ve Doğu Avrupa’yı ve bütün Dünyayı da etkilemişlerdir (Kaygısız, 2009: 274-289). Filarmoni, opera ve müzik akademisi kuran bu besteciler, aynı zamanda halk müziği araştırmacısıdırlar. Müziklerinde ulusalcı ezgiler ve savaş ve özgürlük şarkıları yer almaktadır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 Banu Mustan Dönmez - Selin Oyan 100 Sonuç Bu çalışmada, sanatta önemli bir yer bulan “Ulusalcılık Akımı”nın Uluslararası Sanat Müziğine nasıl yansıdığı ve ulusal müzik öğelerinin bu türdeki kullanımının dönemin sosyopolitik koşullarıyla olan ilişkisi ele alınmıştır. Çalışmada, Endüstri Devrimi aracılığıyla modern topluma geçiş, Fransız Devrimi'nin ve sonrasındaki İki Dünya Savaşı’nın oluşması ve sonucunda da büyük bir imparatorluğun (Osmanlı İmparatorluğu) küçük ulus-devletlere nasıl bölündüğü ve hem Osmanlı Devleti içerisindeki ulusların hem de İskandinav, Çek, Rusya ve Doğu Avrupa gibi merkez Avrupa dışındaki ulusların, ulusalcılık akımı sayesinde yerel müzik öğelerini Uluslararası Sanat Müziği’ne ne şekilde yansıttığı ele alınmıştır. Uluslararası Sanat Müziği, çıkışı itibariyle Orta Çağ'da Batı Avrupa’da oluşmuş bir türdür. Türün oluşması ve evrilmesinde soylular, kilise, burjuva, demokratik dönüşüm ve devrimler egemendir. Rönesans ve reformla birlikte müzikte sekülerleşme oluşmuş, eşit yedirimin, yani tampere sisteminin kullanılması, karşı ezginin ve armoninin gelişmesiyle birlikte müzisyenlik ciddi bir teknik bilgi ve profesyonellik halini almıştır. Ancak özünde bir burjuva hareketi olan ulusçuluk akımı, doğal olarak yayıldığı bölgelerde ortak kültürel özellikler taşıyamamıştır. Toplumların kültürel, tarihi ekonomik ve politik birikimlerindeki farklılıklar, tek tip ulusçuluk anlayışı ve tek tip ulus-devlet modelinin olamayacağını göstermiştir. Ulusalcılığın yükselişi, Romantik müzik üslup ve türleriyle paralel olmuş ve Avrupa’da Ulusalcılık akımı “Romantik Ulusalcılık” olarak adlandırılabilecek bir yapıya dönüşmüştür. 19. yüzyılda ulusalcı müziğin en bariz ortaya çıkışı ise, aslında kültürlerin bir araya gelmesinden doğmuştur. Bu dönemde müzik, çok önemli bir fonksiyona sahip olmuştur. 19. yüzyılda Ulusalcılık Akımının Uluslararası Sanat Müziği’nde yükseldiği düşünülse de aslında tür, Leerssen'e göre ulusalcı ifadelerin yaygınlaştırılması ve ifade edilmesi sürecinde aracılık görevi görmüştür (Leerssen, 2014: 619-621). Bu bakış, müziğin politik, sosyolojik ve kültürel iklimden bağımsız olmayıp, bu iklimin bir uzantısı olduğunun da göstergesidir. İki Dünya Savaşı’nın çıkması ve büyük bir imparatorluğun (Osmanlı İmparatorluğu) küçük uluslara dönüşmesiyle birlikte Ulusalcılık Akımının değeri artmış, ulusalcılık düşüncesi sanatın her alanında olduğu gibi müzikte de uygulanmaya başlamıştır. Özellikle Uluslararası Sanat Müziği’nde Viyana Klasikleri Dönemi'nden (Klasik Dönem) sonra Ulusalcılık Akımı, Romantik ve Çağdaş Dönemde kendini göstermeye başladı. Ulusal akımlar, Romantik Dönemde beslenip geçmişe yöneldi ve bunu bütün sanat dallarına yansıtarak ulusallık düşüncesinin çıkışını sağladılar. Bunları örneklendirecek olursak, F. Chopin hem Romantik Dönem bestecisi, hem de eserlerinde Polonya Ezgileri olan Polonezleri seslendirdiği için Ulusalcılık akımının müzikteki temsilcilerindendir. Bir diğer örnek F. Liszt’tir; besteci, Macar Ulusal kimliğinin inşasında müziğiyle önemli bir adım atmıştır. Öz olarak ifade etmek gerekirse yukarıda, Uluslararası Sanat Müziği bestecilerinin ülkelerine olan duyarlılıklarını müziğe ne şekilde yansıttıkları ve müzik-ulusalcılık ilişkisinin sosyo-kültürel arka planı üzerinde farklı ülkeler aracılığıyla durulmuştur. The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 101 Ulusalcılık Akımı” Bağlamında Yerel Müzik Öğelerinin Uluslararası Sanat Müziğindeki Kullanımı KAYNAKLAR ANDERSON, Benedict, (1991), Imagined Communities, Verso, New York. ANTMEN, Ahu, (2013), 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, Sel Yayıncılık, İstanbul. BORAN, İ.; ŞENÜRKMEZ, K. Y., (2007), Kültürel Tarih Işığında Çoksesli Batı Müziği, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. BURKE, Matthew, (2011), Liberal Nationalism’s Role in the Development of the German Nation-State,s.136-150 http://www.eiu.edu/historia/burke2.pdf , Erişim Tarihi: 12.10.2015. CHASE, Gilbert, (1955), America’s Music, McGraw-Hill, New York. ÇOTUKSÖKEN, Betül, (2006), Aydınlanma-Romantizm Geriliminde Türkiye, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (İLKE), s. 18-24, Muğla. DIECKHOFF, Alain (2005), Nation and Nationalism in France: Between Idealism and Reality, s. 1-5, University of Oxford, England. http://oxpo.politics.ox.ac.uk/materials/national_identity/Dieckhoff_Paper.pdf, Tarihi:12.10.2015. Erişim EMERSON, Rupert, (1960), From Empire to Nation, Harvard University Press, America. EROZDEN, Ozan, (1997), Ulus-Devlet, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara. FERNANDEZ, P. A.; HUMLEBAEK, C, (2002), Collective Memory and National Identity in the Spanish Democracy: The Legacies of Francoism and the Civil War, Volume 14, No 1-2, Spring-Winter 2002, s. 121-164, Indiana University Press, America. FINKELSTEIN, Sidney, (1995), Besteci ve Ulus, (Çev. Halim Spatar), Pencere Yayınları, İstanbul. FINKELSTEIN, Sidney, (2000), Müzik Neyi Anlatır (Çev. Halim Spatar), Kaynak Yayınları, İstanbul. FOUCAULT, Michel, (2002), Toplumu Savunmak Gerekir (Çev. Şehsuvar Aktaş), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. GELLNER, Ernest, (1992), Uluslar ve Ulusçuluk (Çev. Büşra Ersanlı Behar ve Günay Göksu Özdoğan), İnsan Yayınları, İstanbul. GELLNER, Ernest, (1998), Milliyetçiliğe Bakmak (Çev. Simten Coşar, Saltuk Özertürk ve Nalan Soyarık), İletişim Yayınları, İstanbul. GUIBERNAU, Montserrat, (1997), 20. Yüzyılda Ulusal Devlet ve Milliyetçilikler (Çev. Neşe Nur Domaniç), Sarmal Yayınevi, İstanbul. İLYASOĞLU, Evin, (2003), Zaman İçinde Müzik, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. JDANOV, Andrei Aleksandrovich, (1996), Edebiyat, Müzik ve Felsefe Üzerine (Çev., Fatmagül Berktay), Kaynak Yayınları, İstanbul. KAYGISIZ, Mehmet, (2009), Müzik Tarihi, Kaynak Yayınları, İstanbul. The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102 Banu Mustan Dönmez - Selin Oyan 102 KELDASH, Yuriy, (1976), Русская музыка 19 века: периоды, стили, жанры, школы (19. Yy. Rus Müziği: Dönem, Stil, Tür, Ekol) http://velikayakultura.ru/russkayamuzika /russkaya-muzyika-19-veka-periodyi-stili-zhanryi-shkolyi, Erişim Tarihi: 25.08.2015. KUZIO, Taras, (2002). “The Myth of the Civic State: a Critical Survey of Hans Kohn’s Framework for Understanding Nationalism”, Ethnic and Racial Studies, Volume 25/1, 2002, January, s.20-39, York University, Toronto. LEERSSEN, Joep, (2014), Nations and Nationalism. ASEN/John Wiley and Sons Ltd., Amsterdam. MİMAROĞLU, İlhan, (2012), Müzik Tarihi, Varlık Yayınları, İstanbul. ORTAYLI, İlber, (2005), İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim yayınları, İstanbul. SAATÇİ, M. Begüm (2009),“Balkan Ulusçuluklarına Dair Bir Değerlendirme: Farklı Uluslar Farklı Usûller” Karadeniz Araştırmaları, C: 6, S: 23, s.13-28. SAKLI, Ali Rıza (2012)., Fransa ve Almanya’da Uluslaşma Süreci ve Ulus Bilincinin Oluşumu, Akademik Bakış Dergisi, Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, S. 32, s.119, Güz 2012, Celalabat – Kırgızistan. SARTRE, Jean Paul, (2008), Yahudi Düşmanı (Çev. Emin Türk Eliçin), Salyangoz Yayınları, İstanbul. SAY, Ahmet, (2008), Müzik Nedir, Nasıl Bir Sanattır?, Evrensel Basım Yayın, İstanbul. SAY, Ahmet, (2010), Müzik Ansiklopedisi, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara. SELANİK, Cavidan, (1996), Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni, Doruk Yayınları, Ankara. YILDIZ, Dinçer, (2001), Ulusal Müzik ve Musorgski, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Yayınları, Ankara. YÖRE, Seyit, (2005), Türkiye’de Uluslararası Sanat Müziği, s. 1-8. http://www.muzikegitimcileri.net/bilimsel/makale/S-Yore.pdf Erişim Tarihi: 15.04.2015. YÖRE, Seyit, (2011). Çağdaş Müzik: Bestecilik Ana Akımları, Teknikleri ve Başlıca Besteciler, Ç. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2011, C: 20 S: 3. YÖRE, S.; GÖKBUDAK, Z. S., (2012), Ahmed Adnan Saygun’un Çoksesli Müzikte/Türk Çoksesli Müziğinde Ulusalcılık Kodları, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Bahar, S. 61, s. 265-284. YÖRE, Seyit, (2000), Uluslararası Sanat Müziğinde Halk Müziğinin Etkisi, Orkestra Aylık Müzik Dergisi, (310), s. 37-43. The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 87-102