Düzenleme Yaklaşımı Üzerine Bir Deneme İsmail Doğa Karatepe Tarih, bizim olduğumuzdan çok daha sınırsız bir tahayyülle sahiptir. Lenin Giriş Kapitalizm, sınırsız sermaye birikimine dayalı, çeşitli biçimleriyle sermayenin temel üretim aracını oluşturduğu üretim biçimidir. Bir üretim biçimi olarak kapitalizm, 600 yıllık tarihinde bir çok, kendisini niteleyen, ortak özellik taşır. Fakat bu 600 yıl incelendiğinde, belirli bir coğrafya veriyken, birikim ve bölüşüm mekanizmalarında farklı dönemler göze çarpmaktadır. Kapitalizmin bu şekilde dönemlere ayrılmasının altında yatan mantık, kapitalizm geliştikçe, üretim ilişkilerinin büründüğü biçimlerin de önemli dönüşümler geçirmesidir. İktisadi düşüncenin evrimine göz atıldığında dönüşüm zamanlarında, tarih ve mekan veri iken, iktisadi düşüncenin oldukça çeşitlendiği göze çarpar. Bunun temel nedeni dönüşüm zamanlarında, var olan birikim ve bölüşüm mekanizmalarında yaşanan krizlerdir. Bu krizler, sadece ekonomik temelde1 değil, siyasi, kültürel, kısaca bütün üst yapı kurumlarında görülür. Kriz zamanlarında kapitalizm, tasfiye edilip, farklı üretim biçimleri uygulanabildiği gibi, içinde farklı üretim ilişkileri biçimlendirebilir. Her iki durumda eski birikim ve bölüşüm mekanizmaları tasfiye edilip, yenileri oluşmaya başlayacaktır. Bu noktada, eski tıkanan mekanizmaları anlamak, yeni gelişen süreci kavramak için yeni iktisadi okullar, yaklaşımlar ve onların ortaya koyduğu yeni önermeler ortaya çıkmış, iktisadi düşünce çeşitlenmiştir. 1970’lerde özellikle merkez ülkelerdeki üretim ilişkilerinin büründüğü biçimlerde önemli değişimler yaşanmıştır. Düzenleme yaklaşımı bu süreçte, eski tıkanan mekanizmaları anlamak ve yeni gelişen süreci kavramak için ortaya çıkan bir yaklaşımdır. Bu noktada düzenleme okulunun temel argümanlarını analiz edebilmek için dönemin ekonomik gelişmeleri olduğu kadar, siyasi-felsefi-kültürel gelişmeleri de incelemek gerekmektedir. Bu incelemeler “düzenleme yaklaşımının doğuşu ve entelektüel orijini” kısmında yapılacaktır. Yaklaşımın genel eğilimleri kısmında ise yaklaşımın kavramsal çerçevesi ve teorik, ampirik çözümlemeleri bazı kısıtlar içinde incelenecektir. Bu kısımda ayrıca yaklaşımın neo-klasik ve Marksist paradigmalara eleştirileri ve özellikle Marksist paradigmaya katkıları incelenecektir. 1970’lerden bugüne düzenleme yaklaşımının gelişimi bu kısımdan sonra incelenecektir. Düzenleme Yaklaşımı, Doğuşu ve Entelektüel Orijini: Adam Smith’ den bugüne Kapitalist sistemin sistematik analizini yapan her iktisatçı, her okul temel iki soruya cevap aramaya çalışmıştır. Bunlardan birincisi kapitalist sistemin nasıl çalıştığı meselesidir. İkici yanıtı aranan soru ise bir noktada birinci sorudan yola çıkarak, kapitalist sistemin, diğer tarihsel sistemlerden farklı olarak sonsuza kadar yaşayıp yaşayamayacağı meselesidir. Bu soru Marks ve ardılları için başka bir önem taşır. Ekonomik temel(alt yapı) ve üstyapı ilişkisini Marks, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın önsözünde şöyle açıklar: ‘varlıklarının toplumsal üretiminde insanlar, aralarında zorunlu ve kendi iradelerinden bağımsız belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme aşamasına tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun ekonomik yapısını, belirli toplumsal bilinç biçimlerine tekabül eden ve üzerinde hukuki siyasal bir üst yapının yükseldiği gerçek temeli oluşturur. Maddi yaşamın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve düşünsel yaşam sürecini koşullandırır’. 1 Marks ve(ya) ardılları kapitalist sistemi insanın sömürülmesine yol açan, gayri meşru bir sistem olarak görmüştür. Marks ve(ya) ardılları gayri meşru buldukları sistemin, yapısal iç çelişkilerinden dolayı, yaşanacak bir krizle2 sonlanacağını öngörürler. Kapitalist toplumda bu tür bir kriz, iktisadi bir krizle, yani kar oranını düşme eğilimiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bu krizde sınıf çatışması olgusunun önemli bir payı vardır. Marksın bu tahlillerini ortaya koymasından günümüze bir buçuk asır geçti. Bu bir buçuk asır boyunca alan itibariyle geniş coğrafyalarda hissedilen kapitalizm bir çok kriz (1873-93, 1929-4)geçirdi. Bu krizlerden daha sonra, alan itibariyle daha da geniş coğrafyada hissedilen krizlerden bir tanesi de 1960’lı yılların sonunda, merkez ülkelerde semptomları görülmeye başlanan fordizmle uyumlu refah devletinin krizidir. Bu krizin nedeni de diğer krizler gibi -kapitalizmin hakim eğilimine uygun olan- azalan kar hadidir. Azalan kar hadlerinin ve bunun en büyük belirtisi olan üretim fazlasının oluşmasını tetikleyen iki temel neden vardır. Etkenlerden birincisi ‘istikrarlı’ pazarlar oluşturmaktaki istikrarsızlıklardır. İstikrarsızlıklar ulusal ölçekte olduğu gibi küresel ölçekte de görülmüştür. Merkez ülkelerde görülen ulusal ölçekteki istikrarsızlıkların temel nedeni fordizmin getirdiği ürün standartlaşmasına karşı görülen dirençtir. Küresel ölçekte görülen istikrarsızlığın nedeni ise sistem dışı ülke sayısının artmasıdır. İkinci neden ise sermayenin organik bileşimindeki artıştır. Kar hadlerinin azalmasına, yaşanan petrol krizi ve ya merkez ülkelerdeki yüksek ücret seviyesi gibi bir çok tali neden ayrıca sayılabilir. Krizin merkez ülkelerdeki semptomlarına bakılırsa ilk göze çarpanlar enflasyon, stagflasyon ve işsizlik olgularıdır. Özellikle merkez ülkelerde yaşanan siyasal çalkantılar, Bretton Woods sisteminin çözülüşü, dönemin süper gücü ABD hegemonyasının her alanda (ekonomik-askeri-politik) sarsılması, analizini yaptığımız dönemdeki diğer önemli olgulardır. Analiz ettiğimiz dönemde kısaca değindiğimiz ekonomik-siyasi krizlere karşı bir çok ülkede ekonomi, kısa daralmalara karşı uzun dönemde genişleme göstermiştir. Bu süreçte ortaya çıkan düzenleme yaklaşımı, bu bağlamda, bahsettiğim eski Marksist soruya, yani tüm yapısal çelişkilere ve sınıf çatışmalarına rağmen, nasıl oluyor da kapitalizm görece uzun dönemler için genişlemeye devam ediyor sorusuna, kurumsal açıdan yanıtlar üretir.(Jessop,2004) Bunu yaparken Marksizm’in, özellikle Batı Avrupa Marksizm’inin üzerine en çok kafa yorduğu üst yapı ilişkilerinin, sistemin yeniden organizasyonunda nasıl bir rol aldığını analiz etmeye çalışır. Düzenleme yaklaşımının kökleri Fransa’dadır. Analiz edilen dönemde Fransa’da Marksizm’in ve çeşitli bilim dallarının ortak görüşü olan yapısalcı 3 anlayış oldukça güçlüdür. Özellikle Althusser’in başını çektiği, Yapısalcı Marksizm’in olağanüstü yükselişi, profesyonel iktisatçı olan grubun üyelerini oldukça etkilemiştir. Düzenleme Yaklaşımı ilk tezlerini Althusserci okulun kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden üretim tezlerine dayandırmıştır. Sonraki yıllarda, Althusser’in ‘isyankâr’ çocukları olarak tanınan Düzenleme Yaklaşımı’nın teorisyenleri bu okulun yapısalcı yönelimini eleştirmiştir. Althusserci okul, kapitalizmin otomatik, kişilerden bağımsız yeniden üretimi üzerinde ısrar ederken, Düzenleme Yaklaşımı, kapitalizmin çelişkili karakterlerini, Burada bir yandan kısmi kriz ve çöküş ile, öte yanda bir toplumun dönüşümünü veya toplumsal bir oluşuma yol açan kriz arasında bir ayırım yapılmalıdır. İlki ardından keskin inişlerin geldiği, görünüşte sonsuz boom’ları içeren ve kapitalizmin kronik bir özelliği olan politik iş çevrimlerine atıfta bulunur. İkincisi ise, bir toplumun örgütsel temelini ya da özünün zayıflatılmasına atıfta bulunur; yani ekonomik ve siyasal faaliyetin(öteki şeyler ile birlikte) değişim alanını ve sınırlarını belirleyen türden toplumsal ilişkilerin çöküşünü ya da erozyonunu ifade eder. Öbür taraftan kısmi krizlerin etkileri(politik iş çevrimlerinin iniş-çıkışlarında yüksek enflasyon ve işsizlik oranların artışı gibi) toplumsal dönüşümü veya toplumsal oluşuma yol açan krize neden olabilmektedir. 3 Yapısalcılık anlayışı, ilkin 19. yüzyılın sonlarıyla, 20. yüzyılın başlarında idealist bir yapıda ileri sürülen biçimci ruhbilim anlayışıyla ortaya çıkmıştır. Daha sonra Fransız dilbilimcisi Ferdinand de Saussure’in çalışmalarıyla dilbilim alanında gerçekleşmiş ve çeşitli insan bilim dalarına yayılmıştır. Kısaca yapısalcılık inceleme konusu olarak yapıyı almak gerektiğini ileri süren görüşün adıdır. 2 beklentiler ile aktörlerin projeleri arasındaki çelişkileri çözme güçlüklerini, toplumsal çelişkilerini bir süre için uzlaşma gerçekleştirmesinin zorunluluğunu vurguluyordu.(Lipietz, 1981) Yapısalcı Marksizm’i çeşitli açılardan eleştirilerine rağmen(Bu konu “yaklaşımın genel eğilimleri” kısmında daha geniş tartışılacak) kullandıkları kavramlar ve yöntemler Marksizm’e dayanmaktadır. Düzenleme Yaklaşım’ı teorisyenleri Fransa’da, diğer merkez ülkelere kıyasla, görece olarak daha şiddetli hissedilen, salt bir gençlik hareketi olarak kalmayan, 68 hareketinden oldukça etkilenmiştir. Yani 1968 Mayısı’nın şekillendirdiği aydınlar olarak ideolojik açıdan örgütlü işçi sınıfına ve komünistlerin, Maocuların ya da aşırı solcu akımların radikal siyasetlerine sempati duyuyorlardı ve devletin teknokratik siyasal danışmanları olarak dile getirdikleri tercihler sosyalist planlama, demokratik katılımcılık ve ilerlemeci sınıf uzlaşmasına dayanan ekonomik ve toplumsal modernizasyondan yanaydı.(Jessop,1997). Düzenleme Yaklaşımı’nın Genel Eğilimleri Jessop’ a göre Düzenleme Yaklaşımı’nda farklı 7 eğilim bulmak mümkündür. Üç eğilim bu yaklaşımın geliştirildiği Fransa’da; Paris, Grenobolis, FKP(Boccara-Tekelci Devletler Kapitalizmi) yaklaşımları. Ayrıca Amsterdam Okulu, Batı Alman düzenlemecileri, İskandinav grubu ve Amerika’daki ‘birikimin toplumsal yapısı’ yaklaşımları da ayrı olarak alınabilir(Taymaz 1993). Kısaca tek bir metodolojik hatta ilerlemeyen bu yaklaşımın genel eğilimin anlayabilmek için Düzenleme Yaklaşımının en yaygın, en bilinen, Anglieta, Lipietz ve Bovyer ile özdeşleşen, Parisli école de régulation iktisatçılarının tezlerini inceleyeceğiz. Parisli düzenlemeciler analizlerinde hem neo-klasik iktisadı, hem de yukarıda bahsedildiği gibi Yapısalcı Marksizm’i başka bir ifadeyle Althusserci okulu çeşitli açılardan eleştiriyordu. İkisini de öznenin çıkarıldığı, statik, özcü bir yorum olarak tanımladılar. Neo-Klasik iktisadın, toplumdan kopuk, genel denge varsayımını, buna dayanan ekonomik ilişkilerinin akılcılığını, ve ilk kertede tam rekabetçi piyasa içinde yer alan saf mübadele ilişkileri üzerinden tam olarak analiz edilebileceği görüşünü reddettiler(Jessop 1997). Altuhusser çalışmalarını üst yapı kurumları üzerinde yoğunlaştırmıştır; özelikle öznenin pratiği ve ideoloji arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Geliştirdiği Yapısal Marksizm, toplumu yeniden üretimin4 kanunları tarafından yönetilen, değişmez statik bir yapı olarak ele almış, bu bağlamda öznenin pratiğini açıklarken bu statik yapıya atıf yapmıştır. Bu noktada sosyal sınıflar, tarihin özneleri değil yapının pasif destekçileri olarak görülür. Marksın tarihin itici gücü olarak atfettiği sınıf mücadelesi içindeki insan faaliyetinin rolü yok sayılır. Tarihsel değişim fark edildiğinde, üretim tarzının yapısında bulunan yeniden üretimin kanunlarıyla açıklanır.(David Gartman, 1983) Yapısalcı okul, sistemin baskı aygıtlarını ve ideolojik aygıtlarını, (dolayısıyla) öznenin pratiğini son tahlilde, alt yapının belirlediği üzerinde durmuşlardır. Parisli düzenlemeciler, bu bağlamda yapılara, failler karşısında öncellik atfederek, özneyi yapının taşıyıcısı konumuna indirgeyen buradan hareketle kapitalizmin yarı otomatik bir şekilde kendini yeniden üreten bir sistem olarak tanımlanmasına olanak sağlayan açıklamaları eleştirmişlerdir. İkinci eleştiri noktası ise yapısalcılığın, kapitalizmi zaman içinde değişmez olarak görmesidir. Bu noktada Düzenleme Yaklaşımı, değişimin ve değişimin yaratığı kurumların önemini vurgular. Düzenleme Marks, ünlü eseri Kapital’in 2. kitabında yeniden üretim üzerinde uzun uzun durur. Bu kitapta vurgulana yeniden üretim, üretim araçlarının yeniden üretimidir. Burada Althusser’in üzerinde durduğu konu, Marx’ın bize önemli bilgiler bıraktığı ama sistematikleştirmediği üretim ilişkilerinin yeniden üretimi konusudur. Althusser’ e göre üretim ilişkilerinin yeniden üretimini sağlayan sistem, devlet aygıtları sistemidir: Baskı aygıtları ve ideolojik aygıtlar. 4 Yaklaşımı, bu eleştirileri sıralarken yapısalcı damarın, siyasal ve ideolojik olanın, toplumu açıklamaktaki önemi üzerinde duran tarafına sahip çıkmıştır.(Ali Rıza Güngen, 2004) Yukarıda da belirtildiği gibi Düzenleme Yaklaşımının temel amaçlarından biri, yapısal çelişkilere, krizlere ve sınıf mücadelelerine rağmen, kapitalizmin kesintili ve görece olarak bir önceki döneme göre nasıl geliştiğini incelemektir. Bu gelişmeyi inceleyen çok sayıda Marksist iktisatçı vardır. Kondratiev dalgaları analizini geliştirmeye çalışan veya Mandel’in uzun dalgalar analizini kendine temel alan birçok iktisatçı buna örnek teşkil etmektedir. Düzenleme Yaklaşımı, diğer Marksist yaklaşımlardan farklı olarak ekonomik failleri belirli koşular altında, kapitalist yeniden üretimin düzensizce değişen, nesnel gereklilikleriyle uyumlu davranmaya yönlendiren, ekonomi-dışı mekanizmalara da vurgu yapar. Düzenlemeciler ‘birikim rejimi’ ve ‘düzenleme tarzı’ gibi iki kilit kavramla iktisat ve siyaset ilişkisini kavramsallaştırmaya çalışmıştır. Kapitalist sistemi eleştirel bir şekilde anlamaya çalışmaların neredeyse ortak duygusunun bir parçası haline gelmiş bu Düzenleme Yaklaşımı argümanları, birikim rejimi ve düzenleme tarzı arasındaki eşleşmelerin toplumsal ilişkilerin yeniden üretimini sağlamadığı yani ‘ekonomi dışı’ faktörlerin de hesaba katılması gerektiğini ve krizin bu eşleşmenin bozulmasında aranması gerektiğini anlatmaktadır.(Ali Rıza Güngen, 2004). Düzenleme Yaklaşımı, sermaye birikim sürecini, kapitalist gelişim dinamiklerini incelerlerken başlangıç noktası olarak almıştır. Birikim süreciyle ilgili temel kavram olan birikim rejimi, net ürününün tüketim ve birikim arasında tahsis edilmesi sürecini uzun vadede istikrara kavuşturulmasını tanımlar. Birikim rejiminin sürmesi için gerekli 5 teknolojik, toplumsal ve ekonomik koşul; 1. İşçilerin üretim araçlarıyla ilişkisini belirleyen üretimin örgütlenme biçimleri, 2. yatırım kararlarının planlandığı dönemin süresi, 3. ücret, kar ve vergi arasında gelirin paylaşımı (bu, değişik toplumsal sınıf ve grupların yeniden üretimini sağlar), 4. üretim kapasitesindeki değişmelere uygun olarak efektif talebin hacmi ve bileşimindeki değişmeler, ve 5. kapitalist ve kapitalist olmayan üretim tarzları arasında belirlenmiştir.(Boyer, 1988 Aglietta 1987, aktaran Taymaz 1993) Bu kavram bunun yanı sıra kapitalizm ve diğer üretim tarzları arasındaki bazı bağıntı biçimlerini de ima eder. Matematiksel olarak bir birikim rejimi bir yeniden üretim şemasıyla tanımlanabilir. Bir birikim rejimi mevcuttur, zira yeniden üretim şemasıyla uyumludur: Bütün birikim sistemleri mümkün değildir. Aynı zamanda bir rejimin yalnızca mümkünlüğü, mevcudiyetini belirlemek için yeterli değildir; zira, bütün kapitaller ve bireyler kümesinin, onun yapısına göre davranması gerekliliği yoktur.(Lipietz 1981) Parisli düzenlemeciler ilk başta dört aşamalı( Eski rejim, liberal rejim, tekelci rejim, post fordizm) birikim rejimi tanımlamışlardır. Fakat daha sonra, çeşitli sebeplerden, bunların lineer bir gelişme izlemediğini, mekâna ve zamana göre çeşitlilik gösterip, istikrarsızlaştıklarını göstermişlerdir. Çeşitli birikim rejimleri en genel anlamda çeşitli üretim ve tüketim ilişkileri yaratır ve bu ilişkiler düzenlenmeye muhtaçtır. Bu bağlamda çeşitli ekonomik birimlerin uyumlu hale getirilmesini sağlayan kurumsal biçimlere ve ilişkilere genel olarak düzenleme tarzı denilmektedir. Düzenlenme tarzında incelenmesi gereken 5 kurumsal ilişki vardır: 1.Para ve kredi ilişkileri (mevcut kredi dağıtım mekanizması, para sistemi, uluslar arası finans kurumları, vb.) 2.Ücret-emek ilişkisi 3.Rekabet tipi( geleneksel fiyat rekabeti, oligopolistik rekabet, vb.), 4.Uluslarası rejime eklemlenme tarzı (dış ticaret, yabancı sermaye yatırımları ve dış borç-kredi ilişkilerini düzenleyen kurallar ve koşullar, vb.) 5.Devletin müdahale biçimleri(yasa ve düzenlemeler, kamu harcamaları, kamu iktisadi teşekkülleri, vb.)(Taymaz 1993) Ancak düzenleme tarzının, basit bir şekilde birikim rejimini işletmek gibi bir işlevi olduğu varsayımını yapamayız. Düzenleme tarzı ile birikim rejimi ancak uygun olduğunda göreceli uzun dönemli bir büyümeden bahsedilebilir. Başka bir ifadeyle, ancak ikisi uygun olduğunda istikrardan bahsedilebilir. Zira belirli bir süre için toplumsal ilişkilerin kriz tehlikesi olmaksızın yeniden üretilmesini garanti altına alırlar. (lipietz 1981). Düzenlemeciler ilk olarak, 2. Dünya savaşı sonrasındaki egemen gelişme modelini ‘Fordizm’5 olarak damgaladılar. Bu kavramı da Gramsci’nin6 önerdiği bir şekilde kullandılar. 1960’larda semptomları görülmeye başlanan kriz ile birlikte, düzenlemeciler çöküşün nedenlerini incelediler. İncelemelerini 3 değişik açıdan yaptılar. Birikim rejimi ve düzenleme tarzı açılarından, yukarıda belirttiğimiz çerçeveden inceledikleri kadar sanayileşme paradigması7 üzerinde de durdular. Düzenleme Yaklaşımı’nın gelişimi 1974 yılında Anglietta’nın Amerikan ekonomisi üzerine tez yazıp, Fransa’ya bir dizi soru işaretiyle dönmesinden beri, birikime ve düzenlemeye dair düzenleme yaklaşımının açılımları oldukça yaygınlaşmıştır. Bu yaygınlaşma, kuşaklar arasında ‘birikim rejimleri gibi’ oldukça istikrarsızdır, hiçbir açıdan lineer gelişim seyretmez. Bu yaygınlaşma sadece iktisat disiplininde değil disiplinler arası da gerçekleşmiştir. Düzenleme Yaklaşımı içinde üç tür kurumsal geçişi ayırt edebiliriz(Jessop,1997): a. Basit düzeyde, Düzenleme Yaklaşımı’nın, yeni ampirik araştırma alanlarına aşamalı olarak genişlemesi b.Somut oluşumlarla detaylı ilgilenmek suretiyle, Düzenleme Yaklaşımı’nın kavramsal derinleştirilmesi ve ilerletilmesi c. Önceki sorgulanmamış varsayım, kavram ve iddiaları çürüterek, eski çalışmalarından uzaklaşmak suretiyle, kurumsal olarak yeniden tanımlanması. Fordist üretim sistemi, Taylorist işbölümü esasına göre örgütlenmiş, her işçinin tanımlanmış rutin bir işi sürekli olarak yaptığı bir işleyiş ile verimlilik artışına sağlamaya yönelmiştir. Üretimin tek amaçlı makineler ve eğitimsiz, niteliksiz işgücü kullanılarak sürekli kayan bant üzerinde yapıldığı, makine ve işçi arasında sabit bir ilişkinin kurulduğu bu hat, farklı işlemleri koordine ederek çıktının standartlaşmasına elvermekte, bu da kitle üretiminin teknik koşullarını sağlamaktadır. Büyük ölçüde üretim yapan fabrikalar temel birimdir. İşçi başına üretimin, ayrıntılı işbölümü ve standart mal üretimi ile artırılması amaçlanmış, rekabet aynı maldan çok sayıda ucuza üretmek üzerine kurulmuştur(Yentürk 1993, aktaran: Funda Barboros 2001). 5 6 Gramsci Fordizmi basit bir bant sisteminden fazla görür. Ona göre Fordizm isçiye sadece üretim sürecinde değil, tüketim sürecinde de müdahale eden bir yapıdadır. “Hiç görülmemiş bir süratle ve amacı konusunda tarihte eşi olmayan bir bilinçlilikle, yeni bir işçi yeni bir tip insan yaratma konusunda bugüne kadar tanık olunan en büyük kolektif girişimdir” diye yazar Gramsci fordizm için Sanayileşme modeli, modelin üstünlük döneminde iş örgütlenmesinin erimine neden olan genel ilkeler olarak tanımlanabilir. 7 Düzenleme Yaklaşımının üzerine eğildiği diğer bir nokta sermaye birikiminin kendini yeniden üretmesi için gerekli düzenlemeleri yapmakla hükümlü devlet olgusudur. Bu konudaki en büyük katkıyı yapan Marksist Devlet kuramcısı olan Bob Jessop’tur. Geleneksel sınıf çatışmasını merkeze koyan Marksist devlet kuramının üzerine Jessop iki savdan etkilenmiş, devlet kuramının yeniden formülasyonu olarak adlandırabilecek bir teorik çerçevenin önünü açmıştır. Birinci sav, devletin temel biçimi onun sermaye birikimi ve sınıf egemenliğinde oynadığı rolü tehlikeye düşürdüğüdür. Bu sava göre, devletin aldığı bir dizi kararın, sermayeye hizmet edeceğinin hiçbir garantisi yoktur, kesinlikle ampirik olarak açıklanması gerekir. İkici sav ise devletlerin yapısal seçiciliği üzerinedir. Yapısal seçicilik kavramı, devletin, farklı işleyiş biçimleri olan kurumların bir toplamı olarak, farklı siyasal güçlerin, kimi çıkarları ve stratejileri belirli devlet güçlerine veya kapasitelerine erişerek veya bunlar üzerinde belirli bir kontrol uygulayarak gütmeleri konusundaki yetkileri üzerinde özgül ve farklı etkiler yaratmasına göndermeler yapar.(Jessop 2004) Sonuç Düzenleme Yaklaşımı’na dair eleştiri, yapı-özne ilişkisi ve (dolayısıyla) sınıf mücadelesi üzerinden şekillenmiştir. İlk olarak işlevselcilik, özellikle düzenleme tarzının sadece sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlandığı tezi ve (dolayısıyla) sınıf mücadelesinin bir moment olarak denkleme dâhil edilmediği için eleştirilmiştir. Diğer bir eleştiri ise Düzenleme Yaklaşımı’nın, karşı çıkıyor gibi görünse de, yapısalcı olduğu, sistemin çelik hareket yasalarını tariflediği, özneyi yok saydığı üzerinedir. Halbuki Düzeleme Yaklaşımı tam bu noktalardan diğer yaklaşımlardan ayrılmaktadır. Düzenlemeciler düzenleme tarzının, fonksiyonel bir ihtiyaç olmadığını ve aslında toplumsal süreçlerin yeni modeller ve yeni düzenleme tarzları icat edebileceklerini tartışmışlardır. Her hareketin neden-sonuç ilişkisinin ampirik olarak kanıtlanması gerektiği, çelik hareket yasalarının olmadığı zaten çıkış noktalarıdır. Düzenlemecilere yapılan bir başka eleştiri ise düzenlemelerin sınıf çatışmalarını soğutacağını iddiasıdır. Bu noktada düzenleme kuramcılarının, post-fordist bir kapitalizmi istikrara kavuşturmaya yardım edecek olan yeni uzlaşma biçimleri konusunda fikir yürüttükleri için onların salt siyasi reformcular olduğu iddia edilmiştir. Politik konumları incelendiğinde, ılımlı sosyal demokrasiden yeşil hareketlere kadar uzanan, yukarıdaki eleştiriyi doğrulayan siyasi yelpaze uzanmaktadır. Düzenleme yaklaşımı, sunduğu dinamik analiz, ekonomiyle politikanın analizlerinde ayrılmazlığı nedenleriyle, geleneksel statik denge teorisi sahibi neo-klasik teoriyle karşılaştırıldığında oldukça memnun edicidir. Özellikle ampirik çalışmalarıyla, genel olarak diyalektiği uygulama biçimleri ile ‘indirgemeciliğe müsait’ Marksist yazına büyük katkı yapmıştır. Belirtmekte fayda var ki bu yaklaşım yalnızca Marksist teori ile sınırlı olmayan geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Bir çok düzenlemeci reel sosyalizmin yıkıldığı yıllarda Marksizm’den vazgeçip, yaklaşımlarında yeniden düzenleme yapmıştır. Kaynakça: Althusser, L. (2006) “Yeniden Üretim Üzerine”, trans. A Işık Ergüden İthaki, İstanbul Barboros F. (2001) “Ekonomide Devletin Yeni Rolü:Türkiye’de Yatırım Teşvikleri Üzerine Bir İnceleme”, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi Bonefeld W. (2000), “Kapital and its subtitle: A Note on the meaning of critique”, Capital&Class Gartman D. (1983) “Structuralist Marksizm and the Labor Process: Where Have the Dialectics Gone?” Theory and Society Güngen A.R (2004) “Düzenleme Yaklaşımı ve Devlet Kuramının Yeniden Formülasyonu”, Türkiye Üniversite Öğrencileri Bağımsız İktisat Kongresi 2004, Ankara Harvey D. (1997)”Post Modernliğin Durumu”, trans. Sungur Savran, Metis, İstanbul ________(1993) “Esneklik Tehdit mi Yoksa Fırsat mı?” trans. Ayşa Kurdoğlu, Toplum ve Bilim ________(2003) “Yeni Emperyalizm”, trans. Hür Güldü, Everest Yayınları, İstanbul Holloway, J. and Piciotto, S. (1991), “Capital, Crisis and the State” in Clarke, S. (ed.), The State Debate, St. Martin’s Press: New York Jessop, B.(2005) “Hegomonya, Post-Fordizm ve Küreselleşme Ekseninde Kapitalist Devlet”, trans. Betül Yarar ,Alev Özkazanç, İletişim, İstanbul ________(2001) “State theory, regulation, and autopoiesis: debates and controversies”, Capital&Class ________(2001) “Kapitalizm, the Regulation Approach, and the Critical Realizm”, http://www.comp.lancs.ac.uk/sociology/papers/Jessop-Capitalism-Regulation-Realism.pdf Kazgan G.(1980) “İktisadi Düşünce Tarihi veya Politik İktisadın Evrimi”, Remzi Yayınları, İstanbul Lipietz A.(1981, 1982, 1983, 1986), “Uluslararası işbölümünde yeni eğilimler: birikim rejimleri ve düzenleme tarzları”, Toplum ve Bilim ________(1993), “The local and global:regional individuality or interregionalizm” Transactions of the Institute of British Geographers, New Series, Vol. 18 Mandel E.(1986), “Kapitalist Gelişmenin Uzun Dalgaları”, trans. Doğan Işık, Yazın Yayıncılık, İstanbul ________(1980), “Uluslararası Ekonomide İkinci Kriz”, trans. Yavuz Alogan, Koral, İstanbul M. Aglietta, A Theory of Capitalist Regulation, New Left Books, London, 1979 Noel A. (1987), “Accumulation, Regulation, and Social Change: An Essay on French Political Economy”, International Organization Taymaz E.(1993), “Kriz ve Teknoloji”, Toplum ve Bilim Vural S. (2000), “İktisadın Tarihi”, Siyasal Kitapevi, Ankara