T.C. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı DİŞ HEKİMLİĞİ HASTALARINDA SOMATİZASYON BOZUKLUĞU VE DİŞ HEKİMİNİN YAKLAŞIMI BİTİRME TEZİ Stj.Diş Hekimi Eren ERDOĞAN Danışman Öğretim Üyesi:Doç.Dr.Bülent KAYAHAN İZMİR-2013 ÖNSÖZ Bütün hayatım boyunca desteklerini esirgemeyen aileme çok teşekkür ederim. ‘Diş Hekimliği Hastalarında Somatizasyon ve Diş Hekiminin Yaklaşımı’ konulu tezi hazırlamamda bana katkılarından dolayı Sayın Hocam Doç. Dr. Bülent KAYAHAN’a teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. İZMİR-2013 Stj. Diş Hekimi Eren ERDOĞAN I İÇİNDEKİLER 1.GİRİŞ …………………………………………………………….....................1 2.DİŞ HEKİMLİĞİ VE PSİKİYATRİK RAHATSIZLIKLAR………………….2 3.SOMATİZASYON……………………………………………………………..4 3.1 Somatizasyon bozukluğunun tanımı………………………….......6 3.2 Somatizasyon bozukluğunun DSM-IV’e göre tanı ölçütleri;…...7 3.3 Somatizasyon bozukluğunun ICD-10’a göre tanı ölçütleri:……8 3.4 Somatizasyon bozukluğunun epidemiyolojisi…………………9 3.5 Somatizasyon bozukluğu ve cinsyet…………………………...10 3.6 Somatizasyon bozukluğunun etiyolojisi………………………..11 3.6.1 Sosyo-kültürel faktörler………………………………………..13 3.6.2 Gelişim ve öğrenmenin etkisi………………………………….14 3.6.3 Psiko-dinamik görüşler………………………………………....15 3.6.4 Kalıtsal etkenler……………………………………………......16 3.6.5 Kişilik özellikleri…………………………………………...........18 3.6.6 Stres ve somatizasyon………………………………………..18 4.DİŞ HEKİMLİĞİ YÖNÜNDEN YAKLAŞIM………………………………...19 5.YÖNTEM ve ARAÇLAR……………………………………………………..21 6.VERİLARİN ANALİZİ…………………………………………………………22 7.BULGULAR…………………………………………………………………...22 8.TARTIŞMA ve SONUÇ……………………………………………………..25 9.EK-1…………………………………………………………………………….29 10.KAYNAKÇA………………………………………………………………….31 11.ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………….. 34 II 1.GİRİŞ sağlığı, Ağız genel sağlık yaşam ve kalitesinin önemli bir belirleyicisidir. Buna karşın psikiyatrik hastalık sürecinde ağız sağlığının önceliği düşüktür. Psikiyatrik tedavi gören hastalar, diş hekimi tarafından yapılan tedaviler açısından özel bir gruptur. Diş hekimleri açısından, psikiyatrik tedavi gören ve buna bağlı olarak psikoaktif ilaç kullanan hastaların tedavileri önemlidir. Çünkü bu hastalarda hastalığın doğası ve kullanılan ilaçların yan etkileri ağız sağlığının kötü olma riskini arttırmaktadır. Ayrıca lokal anestezik, sedasyon tekniği ve postoperatif analjezik seçimi bu hastaların kullandığı ilaçlar göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Psikiyatrik tedavi gören hastalar diş hekimi tarafından yapılacak tedavilere karşı isteksiz olabilir. Randevuları alıp ertelemeleri ve kontrollere düzensiz gelmeleri sık görülür. Bu durumda hastanın bireysel kooperasyonu önemlidir. Gerekirse hastanın psikiyatristi ile konsültasyon yapılmalıdır. Psikiyatrik hastalarda tedaviler hastalara özel olacak şekilde planlanmalıdır. Kooperasyonu zor olan hastalarda kompleks tedavilerden kaçınılmalıdır. Bu hastalarda asıl önemli olan koruyucu tedavilerin geliştirilmesidir.(2) 1 2.DİŞ HEKİMLİĞİ VE PSİKİYATRİK RAHATSIZLIKLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER Dünya Sağlık Örgütü sağlığı “bir kişide bilinen ve bir bozukluğun olmaması yanında, ruhsal toplumsal ve bedensel yönden de iyi bir durumda olmasıdır” diye tanımlar. Bir hekim olarak bir kişinin sağlık durumunu değerlendirirken öncelikle yakınmalarını ve hastalık öyküsünü iyi almak gerekir. Kuşkusuz yalnız yakınma ve hastalık öyküsü de yeterli değildir. Kişinin aile ve toplumsal yaşamını, kalıtsal, kültürel, ekonomik özelliklerini, geçirdiği hastalık ve kazaları öğrenmek gerekir. Daha sonra fizik bakı, laboratuvar incelemeleri (biyokimyasal, fizyolojik, radyolojik, psikometrik) yapılması düşünülebilir. Yinelemek gerekirse; hasta ile konuşma ve iletişim tanı koymada ilk ve en önemli basamaktır. Bu bağlamda hasta hekim ilişkilerini ve görüşme yöntemlerinin temel ilkelerini bilmek, özen göstermek ve uymak gerekir. Hasta hekim arasında en temel ve en önemli olgu güvendir. Güvenmeyen birisi hekime gitmez, gitse de gerçeği söylemez. Hekimin verdiği ilaçları kullanmaz, önerileri uygulamaz. Güvensizlik duygusunun oluşmasında hastanın kişiliği ve karşılaştığı olayların etkisi olabilir. Hekimin güvensizliğin kırılmasında, güven duygusunun gelişmesinde yapabileceği çok şey vardır. Öncelikle hekim de bir insandır. Olağanüstü yetki ve gücü yoktur. Yapabileceğinin sınırlarını bilmesi gerekir. Yapamayacağı ya da yapılamayacak önerilerde bulunmamalıdır Hastasından aldığı tüm bilgiler yalnız hastaya tanı koyma ve yardım etmeye yönelik olmalıdır. Alınan bilgiler kesinlikle hiçbir kişi ya da kuruma verilmemeli, verilmeyeceğine hasta inandırılmalıdır.(3) 2 Hasta ile görüşürken hoşgörülü olmalıdır. Ağız ilgili, sabırlı, anlayışlı, sağlığı bireyin yemek önyargısız yeme, ve konuşma, görünüm ve sosyal durumunu etkiler. Ayrıca yaşam kalitesinin önemli bir belirleyicisi olduğu unutulmamalıdır. Dünya Sağlık Örgütü verileri, psikiyatri hastalarının ağız-diş hastalıklarının olumsuz etkilerine en fazla maruz kalan özel gruplardan biri olduğunu bildirmektedir.. Kronik psikiyatrik hastalık terimi, psikiyatrik bir hastalıktan muzdarip olan ve tedavi amaçlı olarak uzun süreli veya kısa süreli sık hastane yatışlarının yanı sıra, iş ve sosyal performansında önemli derecede bozulma gösteren kişileri ifade etmektedir.(2) Kronik psikiyatri hastalarında diş hekimi kontrolüne gitmeme, düzensiz beslenme alışkanlıkları, kötü ağız hijyeni ve kullanılan ilaçların yan etkileri nedeniyle önemli oranda ağız sağlığı sorunları bildirilmiştir. Ayrıca psikiyatrik hastalık kronikleşmesiyle koruyucu ağız bakımını yaparak ağız temizliğini sağlamakta isteksizlik ortaya çıkmaktadır. Buna karşın psikiyatrik hastalıkların değerlendirilmesinde, ağız sağlığının önceliği zayıftır.(2) Psikiyatrik hastaların tedavisi sırasında tedavi seçeneklerinin ağız sağlığı üzerindeki hastalarında ağız etkileri sağlığını göz önünde bulundurulmalıdır.Psikiyatri sağlama ve ağız kazandırmak önemlidir.(2) 3 sağlığına devamlılık 3.SOMATİZASYON Somatizasyon “bedendeki bir bozukluk gibi” görüntü verip, temelde ruhsal ve sosyal alanda yaşanan sorunlara ilişkin yardım arama davranışıdır. Somatizasyon, kişilik özellikleri, öğrenilmiş davranış kalıpları, psikiyatrik hastalık ve başa çıkma stili olarak birçok değişkenin anlatımı için son ortak yoldur. Bireyin ruhsal, kişilerarası, sosyal, kültürel ve çevresel etkenlerin zorlamasıyla tıbben açıklanamayan yakınmalar, hastalık ve sağlıkla aşırı uğraş ve kronik hastalık davranışı ile karakterize bir yaşam stili benimsemesi olarak tanımlanan somatizasyon da, klinisyenin organize, sistematik ve kapsamlı bir şekilde sorunu ele alması oldukça güç olmaktadır (Ünal 2002). Bedensel yakınmaların ön planda olduğu ancak organik bir bozukluğun saptanamadığı, rahatsızlık durumları hekimlikte yeni bir olay değildir. Ancak günümüzde bu rahatsızlık durumu “somatizasyon ve somatoform bozukluklar” altında tanı sınıflandırmasına girmiş ve ayrı bir hastalık birimi olarak kabul edilmeye başlanmıştır (4). Psikiyatrinin tarihsel gelişimi incelenecek olursa, geçmişte hekimleri psikiyatri ile ilgilenmeye iten en önemli olgulardan birinin, tıbbi açıklaması yapılamayan bedensel yakınmalarla başvuran hastalar ve bunların altında yatan psikososyal etkenler olduğu görülür (5). Somatizasyon iyi tanımlanmış bir tanı sınıfı ya da bozukluk değil, geniş kapsamlı bir klinik görüngüdür. Buna bağlı olarak “ somatizasyonu 4 bulunan olgular” adı oldukça heterojen bir grup oluşturmaktadır. Somatizasyonun süresi, şiddeti, duygudurum bileşeninin katılım derecesi ve şiddeti, bireyin duygularını tanıma ve anlatma yeteneği olgular arasında büyük değişkenlik göstermektedir (6). Sıkıntıları, üzüntüleri ruhsal yerine bedensel yolla yaşamak ve iletmek eğilimi, aslında bütün toplumlarda ve farklı toplum düzeylerinde yaygındır. Bedensel hastalık her zaman her yerde çevrenin ilgisini uyandıran, hoşgörüyle karşılanan ve hastalanan bireyin sorumlu tutulmadığı talihsiz bir durum olarak görülür. Sayısız kültürel etken, birçok toplumda hem önemli psikososyal sorunların doktora yansımasına, hem de bunların iletim yolunun fiziksel rahatsızlık şeklinde olmasına neden olmaktadır (7). Somatizasyon, kişinin duygulanımlarını, gereksinimlerini beden semptomları ile algılaması, ortaya koyması ve beden dilini iletişim aracı olarak kullanmasıdır. Herhangi bir organik bozukluk belirlenmediği halde fiziksel semptomlardan yakınma ve bedensel hastalığı olduğu endişesi taşıma temel özellikleridir. Bedensel hastalık korkusu ve doktor doktor dolaşma bir yaşam tarzıdır (8). Bedenselleştiren (somatize eden) bireyler duydukları rahatsızlıkla bunun gerçek nedeni arasındaki ilintiyi genellikle farketmez, psikososyal streslere ruhsal değilde bedensel yolla bir tepki verdiklerini çoğu kez kesinlikle reddeder, belirtilerini organik bir hastalığın kanıtı olarak görüp, tıbbi bir tedavi gereksiniminde olduklarına inanırlar (7). Bu hastalar primer doktorlarına, spesifik somatik hastalığı açıklayamayan tıbbi semptomlar ile sıklıkla başvururlar. Bu semptomlar süre ve şiddet 5 bakımından farklılık gösterir; sıklıkla geçici ve hafiftir ve spesifik girişim yapılmadan geçerler. Doktorun değerlendirmesi ile (hikâye, fizik muayene, rutin laboratuar testleri) desteklenen basit tanımlamalar ve güven verme diğer semptomlarda belirgin azalmaya sebep olur (10). Yapılmış olan çeşitli klinik çalışmalar, genel tıbbi hizmet veren kurumlara bedensel yakınmalarla başvuran hastalarda %20-%84 arasında değişen bir oranda, yakınmaları açıklayacak organik bir nedenin bulunmadığını ortaya koymaktadır. Genel tıbbi hizmet veren kurumlarda yatan hastaların %50’sinde ve ayakta tedavi görenlerin %25’inde organik bir rahatsızlığın yanı sıra, depresyon, anksiyete, madde kötü kullanımı ve somatoform bozukluk gibi psikiyatrik nitelikli bir sorunun da birlikte bulunması, yani komorbiditenin varlığı söz konusudur (10). 3.1.Somatizasyon Bozukluğunun Tanımı Önceleri “Histeri” ya da “Briquet sendromu” diye adlandırılan somatizasyon bozukluğu erken yaşta başlayan, çoğunlukla kadınları etkileyen ve tekrarlayıcı, çok sayıda organ sistemini ilgilendiren çoğul somatik yakınmalarla karakterize polisemptomatik bir bozukluktur (11). İlk kez 1980 yılında DSM-III’le resmi bir tanı kategorisi haline gelen somatizasyon bozukluğunun, yani Sydenham’ın histeri-hpokondriazis kavramının modern hali, DSM-III-R ve DSM-IV’te de fazla bir değişikliğe uğramadan yerini korumuştur. Amerikan Psikiyatri Birliğinin bu girişimini 6 takiben WHO tarafından hazırlanan ICD-10’da somatizasyon bozukluğuna yer vermiştir. DSM-IV tanısal el kitabında ise 30 yaşından önce başlayan, yıllarca süren ve ağrı semptomlarının, gastrointestinal, cinsel ve psödonörolojik semptomların bir bileşkesi ile belirli polisemptomatik bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. DSM-IV tanı kitabı Amerikan Psikiyatri Birliğinin (APA) 2000 yılında yaptığı yayında somatoform bozukluğu “genel tıbi bir duruma işaret eden fiziksel semptomların varlığı ve bunların genel tıbbi durum tarafından, madde kötüye kullanımının doğrudan etkileri tarafından yâda başka bir zihinsel bozukluk tarafından tamamen açıklanamaması” olarak tanımlamaktadır (12). 3.2.Somatizasyon bozukluğunun DSM-IV’e göre tanı ölçütleri; A)Birkaç yıllık bir dönem içinde ortaya çıkan, tedavi arayışıyla ya da toplumsal, mesleki ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulma ile sonuçlanan ve 30 yaşından önce başlayan çok sayıda fiziki yakınma öyküsünün olması. Aşağıdaki tanı ölçütlerinden her biri karşılanmış olmalıdır, her hangi tek bir semptom bu bozukluğun gidişi sırasında herhangi bir zaman ortaya çıkabilir. 1) Dört ağrı belirtisi (en az dört ayrı yer veya işlevle ilişkili ağrı) (baş ağrısı, karın ağrısı, kollarda bacaklarda ağrı, menstruasyon ağrısı, idrar yaparken yanma gibi) 7 2) İki sindirim gastrointestinal sistemi semptom belirtisi: bulunması ağrı dışında (bulantı, en şişkinlik, az iki gebelik dışında kusma, ishal, yiyeceklerin dokunması gibi) 3) Bir cinsel işlev veya genital sistem belirtisi: ağrı dışında en az bir cinsel yada üreme organıyla ilgili semptom öyküsünün olması düzensizliği, adet kanamalarının normalden fazla olması, (adet erkekte iktidarsızlık, kadında ve erkekte cinsel isteksizlik gibi) 4) Bir nörolojik belirti (denge bozukluğu, bölgesel felç veya güç azalması, yutma güçlüğü veya boğazda düğümlenme hissi, dokunma duyusunun yitirilmesi, çift görme, körlük, sağırlık, bilinç yitimi (bayılma dışında kalan) gibi. A)Tıbbi muayene, laboratuvar incelemeleri ve görüntüleme yöntemleri sonucunda saptanan organik bir bozukluk yoktur veya saptanan organik bozukluk, belirtileri açıklayamamaktadır. Hasta alkol, uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı değildir. 1) Psikiyatrik inceleme bu belirtilerin amaçlı olarak ortaya çıkarılmadığını düşündürmektedir. 3.3.Somatizasyon bozukluğunun ICD-10’a göre tanı ölçütleri: A) En az iki yıl süreli, her hangi bir fiziksel bulunmaksızın ortaya çıkan çok sayıda ve çeşitli fiziksel belirtiler, 8 B) Doktorların herhangi bir fiziksel hastalık bulunmadığına ilişkin sözlerine ve güvence vermelerine karşın, bunu ısrarlı bir biçimde kabul etmeme, C) Belirtiler, yakınmalar ve bunların yol açtığı davranışlara bağlı olarak toplum ve aile yaşamında belirli derece de bir bozulma olması (11). 3.4.Somatizasyon Bozukluğunun Epidemiyolojisi Yapılan çalışmalar somatizasyon bozukluğunun yaşam boyu prevalansı çeşitli araştırmalarda yaklaşık %0,2–0,5 olarak bildirmekle beraber bazı yazarlar bu oranın %1 ‘e kadar çıkabileceğini tahmin etmektedirler (Köroğlu ve Güleç 2007). Kadınlar için yaşam boyu prevelans %1–2 olarak tahmin edilmektedir. Erkeklerde ise %0,2 den daha az olduğu ve kadınlada erkeklerden 5–20 kat daha fazla olduğu gösterilmektedir (13). Somatizasyon bozukluğunun epidemiyolojisi ile ilgili ilk çalışmalar çoğunlukla birinci basamak sağlık kurumlarına ve genel hastanelere başvuran hastalar değerlendirilerek yapılmıştır. Birinci basamakta ayakta izlenen hastalar arasında %5–10 oranındadır. Türkiye ruh sağlığı profili çalışmasında 12 aylık somatizasyon bozukluğu yaygınlığı kadınlarda %0,4, erkeklerde somatizasyon bozukluğuna rastlanmamıştır. Tüm nüfüsta % 0,2 olarak verilmektedir (14). 9 Ülkemizde somatizasyon bozukluğunun yaygınlığını araştıran çok az çalışma vardır. Buna ilişkin ilk çalışma, Doğan ve arkadaşları (1996) tarafından Sivas’ta gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada, somatizasyon bozukluğunun yaşam boyu yaygınlığı %2,6, son bir yıldaki yaygınlığı ise %2.9 oranında bulunmuştur (13). 3.5.Somatizasyon Bozukluğu ve Cinsiyet DSM IV’e göre ise, somatizasyon prevalansı kadınlarda %0,2-%2, erkelerde %0,2’den az görülür. Bozukluğu olan kadınların birinci derece kadın akrabalarında %10–29 oranında görülür (Köroğlu 1998). Somatizasyon bozukluğuna %85’e varabilen oranlarda diğer ruhsal bozukluklar eşlik edebilmekte, bunların başında da depresyon ve anksiyete bozuklukları gelmektedir (15). 3.6.Somatizasyon Bozukluğunun Etiyolojisi Somatizasyon bozukluğunun etiyolojisi ile ilgili birçok görüş vardır. Yıllar boyunca, somatizasyonu açıklamak için çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. somatizasyon bozukluğunun nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, psikososyal ve biyolojik etkenlerin bir bileşimi olduğu düşünülmektedir. Bireylerin duygusal durumlarının belirli hastalıkların gelişmesinde önemli bir rolü olduğu konusunda otoriteler arasında bir uzlaşma olmasına rağmen somatizasyon bozukluğunun etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir (16). 10 Bunun yanı sıra, genel olarak hastalığın etiyolojisinde sosyal, kültürel ve etnik faktörlerinde önemli olduğu belirtilmektedir. Nitekim somatizasyon ile düşük eğitim düzeyi ve alt sosyal sınıf arasındaki ilişkinin gösterilmesi bu görüşü destelemektedir. Somatizasyon oluşumunda ebeveyne ait faktörlerinde katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir. Kellner (1990), bir araştırmasında somatizasyon bozukluğu için nöro- psikolojik bir temel ileri sürmüştür. Somatizasyon bozukluğu olan bireylerde dikkat ve bilişsel alanlarda bir bozulma olduğunu ve bu bozulmanın etkisiyle de bireylerin somatik duyusal mesajları yanlış algıladıkları ve değerlendirdiklerini belirtmiştir (16). 3.6.1.Sosyo-Kültürel Faktörler Günlük uygulamada elde edilen deneyimler ve yapılan çalışmalar, somatizasyonun salt derinlerde yatan bir nevroz ile sıkı sıkıya ilintili bilinçdışı bir savunma düzeneğine ya da üzücü olayların algılanmasında, tanımlanmasında ve anlatımında yetersizliğe bağlanamayacağını düşündürmektedir (17). Ruhsal bozuklukların bedensel anlatımı çeşitli kültürlerde görülen bir olgudur. Beden diliyle iletişim sağlama davranışının toplumsal ve kültürel bir yönü olduğu düşünülmektedir. Somatize eden hastalarda duygu dili sözcüklerden çok bedensel simgelerden oluşmaktadır. Kişinin yaşadığı duyumları nasıl adlandıracağı ve yorumlayacağı, içinde yaşadığı kültürün kendine sunduğu etkenlerin biçimleriyle sağlanmaktadır (16). Pek çok 11 yazar geleneksel kültürlerde sosyal uyumsuzluğun ya da duygu durumu bozukluğunun somatik belirtilerle ortaya çıktığını belirtir (18). Stresin somatik olarak ifade edilmesi ruh sağlığı hizmetlerinin çok gelişkin olmadığı yerlerde kaçınılmazdır ya da psikiyatrik bozuklukların stigmatize edildiği topluluklarda akıllı bir tercih bile olabilir (19). Bu tür toplumlarda sıkıntının bedenselleştirilmesi sosyal çevre ile uyumu ve sosyokültürel destek alınmasını sağladığı için daha gelişkin ve daha uyuma yönelik bir mekanizma olarak değerlendirilebilir. Bu toplumlarda somatizasyon hem sosyal desteği sağlar hem de hastayı, sosyal ilişkilerini zedelemeden hoş görülebilir bir zemine geleneksel kültürlerde sosyal yerleştirir. uyumsuzluğun Pek veya çok yazar duygudurum bozukluğunun somatik belirtilerle ortaya çıktığını belirtir (20). Somatizasyon kökünü ontogenetik gelişim sürecinden alan bir iletişim yolu, bir anlatım biçimidir. Sözel anlatımın zorlaştığı, sakıncalı olduğu veya yetersiz kaldığı durumlarda, duyguların açıklanmasında dolaylı bir araç olup, sözcüksüz iletişim görevini üstlenir (Sevinçok 1999). Hastanın yaşadığı kültürde ruhsal hastalığa sahip olmak zayıflık anlamına gelebilir. Diğer yandan bedensel yakınmalar kişinin daha fazla ilgi, sevgi ve anlayış görmesini sağlayabilir. Bu durumda kişi ruhsal bozukluğun duygusal bileşenini azımsar, bastırır, yok sayar ya da ön planda bedensel belirtilerle hekime başvurur. Ayrıca hastanın ana dilinde içinde bulunduğu duygulanım durumunu anlatan sözcük olmayabilir ya da bunların anlatımı mecazi bir yol olan beden dili ile olur (17). 12 Duyguların beden dili ile ifade edilmesi, gelişmekte olan ülkeler ve batılı ülkelerdeki etnik azınlık gruplarında sosyoekonomik, eğitim ve entelektüel düzeyi düşük olan toplumlar başta olmak üzere, tüm kültürlerde yaygın bir fenomendir (Fidanoğlu 2007). Ancak daha az eğitimli kişilerde, sosyoekonomik düzeyin düşük olduğu toplumlarda, kırsal kesimde ve doğu ülkelerinde daha yaygın olduğu düşünülmektedir (13) Somatoform bozukluklar ve diğer mental bozukluklar arasındaki sıklık ile ilişkili sosyodemografik özellikler cinsiyet, evlenmemiş olma, düşük sosyal sınıf ve fiziksel sağlığın kötü olmasıdır (18). Çocukluk ve erişkinlik döneminde fiziksel saldırıya, ev içi travmaya ya da doğal afetlere maruz kalmak, depresyon, kaygı ve somatizasyon belirtilerini arttırmaktadır. Şiddete tanık olmanın kısa dönem etkileri arasında somatik belirtilerin yer aldığı ve somatizasyon puanlarında belirgin yükseklik görüldüğü bildirilmiştir (21). 3.6.2.Gelişim ve Öğrenmenin Etkisi Birçok çalışmada bedensel duyumların algılanmasında öğrenmenin rolü olduğu belirtilmektedir. Kişinin yetiştiği aile veya tolumda somatizasyonun genel kullanımının yaygın olmasıda sendromun ortaya çıkışı açısından yatkınlaştırıcı olabilir (11). Çocukluk dönemindeki hastalık ile ilgili yaşantılar daha sonra tıbbi olarak açıklanamayan belirtileri için yatkınlık yaratır. Bu çocukların bakıcıları ile aralarında anksiyeteli bağlanma davranışı vardır, anksiyete duyarlılıkları 13 fazladır. Evde sürekli olarak evlilik çekişmeleri ve kavga vardır. Anne babada alkol ve ilaç kötü kullanımı vardır. Bu özellikleri ile anksiyete bozukluluklarına benzerler (14). Aile üyelerinde bedensel hastalık ya da hastalık davranışının bulunması ve çocuğun bedensel yakınmalar yoluyla çevreden ilgi ve sevgi ilişkin erken deneyimleri ve ikincil kazançların varlığı somatizasyonu destekleyen etkenlerdir. Somatize eden birey kişisel ve kişilerarası sorunların bedensel belirtiler üzerinden iletilmesi ve tıbbi yardımın bedensel belirtiler yoluyla aranması biçiminde bir davranış özelliği göstermektedir (6). Kronik hastalık, çocuğun bedensel bütünlük ve yeterli-kendilik algısını bozarak, ilgiye ve bakıma muhtaç bir kendilik modeli oluşturmasına sebep olur. Ebeveynin, sadece hastalık çocuğa dönemlerinde yakın ilgi göstermesi, diğer bakım gereksinimlerine ve bağlanma davranışına ilgisiz kalması çocuğun sadece bedensel acı için bakım verilen, ilgi gösterilen bir model yaratmasına neden olur (22). 3.6.3.Psikodinamik Görüşler Psikanalitik değiştirerek görüşe çok farklı göre, bilinç şekillerde dışına tekrar bastırılan bilince içerik, çıkabilmektedir. kılık Bu bağlamda kullanılan başlıca ego savunma düzenekleri arasında represyon (bilinç dışına bastırma)ve/veya refulman (bilinçten bilinçdışına bastırma) izolasyon, sembolizasyon, kendine çevirme, konversiyon ve somatizasyon 14 sayılabilir (23). Somatik belirtiler, kabul edilemeyen dürtü ve isteklerin bilinç alanına çıkmasını engelleyen savunma araçlarıdır. Rahatsız edici duyguların inkârı, bastırılması ya da rasyonalizasyonu somatizasyonla sonuçlanmaktadır (6). Somatizasyon, bilinçdışı çatışmaların sempatik ve parasempatik sinir sistemi ile uyarılan beden kısımlarındaki artmış somatik duyumlar ile temsil edildiği nevrotik bir savunmadır (24). Savunma mekanizmaları içerisinde değerlendirildiğinde somatizasyon, psişik ifadeler yerine somatik ifadelerin kullanımıyla tanımlanan immatür bir savunma mekanizmasıdır. Gelişimsel süreçte infantil somatik ifadelerin yerini düşünce ve affeksiyonun aldığı desomatizasyonun, çözülmemiş içsel çatışmalar nedeniyle regresif bir güdüyle resomatizasyona dönüşümüdür (22). 3.6.4.Kalıtsal Etkenler Genetik veriler en azından bazı ailelerde Somatizasyon bozukluğunun genetik geçiş özelliği gösterebileceğini düşündürmektedir. Kadın somatizasyon hastalarının birinci derece kadın akrabalarının %1020’sinde somatizasyon bozukluğu görülürken, erkek akrabalarında ise antisosyal kişilik bozukluğu ve madde kullanımı açısından risk artışı görülmektedir. Evlat edinme çabaları hem genetik, hem de çevresel faktörlerin önemine işaret etmektedir. Erişkin hastalar üzerinde yapılan ikiz çalışmaları somatizasyonun genetik 15 bölümü ile ilgili kesin sonuçlar vermese de, somatik anksiyetenin genetik faktörlere bağlı olduğuyla ilgili bulgular elde edilmiştir (22). Bir çalışma monozigot ikizlerde %29, dizigot ikizlerde %10 konkordans göstermiştir (11). Somatizasyon bozukluğu olan kadınların erkek akrabalarına da antisosyal kişilik bozukluğu ve madde ile ilişkili bozuklukların görülme olasılığı daha yüksektir (11). 3.6.5.Kişilik Özellikleri Kişilik özelliklerinin de somatizasyonun ortaya çıkmasında rol oynadığı düşünülmektedir (25). Sayar ve ark.’ı depresyonu olan hastalarda somatizasyon belirtilerini yordayan üç etken olarak anksiyete, bedensel duyumları büyütme ve aleksitimiyi bildirmişlerdir (26) Nemiah ve Sifneos tarafından tanımlanan alexitimi, önceleri sadece psikosomatik hastalıklara özgü bir kişilik özelliği olarak ele alınırken, Parker ve ark’ı aleksitiminin depresyon gibi ruhsal bozukluklarda görülebilen uyumsal bir gerileme tepkisi olabileceğini öne sürmüşlerdir (22). Aleksitimik bireyler duygularını tanımakta, onları bedensel duyumlardan ayırmakta ve ifade etmekte belirgin bir zorluk yaşayan bireylerdir (13). Kellner (1990) ve Luminet (1994) aleksitimiyi erken dönemdeki anne çocuk ilişkisindeki bozukluklar ve yetersizliklerle açıklamaktadır (6). Ayrıca aleksitimik davranışın kültür ve alt kültürden de etkilenebileceği ileri sürülmüştür (16). Birinci basamak sağlık hizmetlerinden yönlendirilen somatizasyon vakalarının %61’inde Rost ve arkadaşları bir kişilik bozukluğu 16 tanımlamışlardır. En sık görülen bozukluklar sırasıyla kaçıngan (%27), paranoid (%21), kendine zarar verici (%19) ve obsesif kompulsif (%17) kişilik bozukluklarıdır. Histrionik kişilik bozukluğu vakaların sadece %13’ünde, antisosyal kişilik bozukluğu ise %7’sinde gözlenmiştir.Ancak farklı çalışmalarda somatizasyonun kişilik bozukluklarıyla özgül olmayan bir ilişkisi olduğu ve her tür kişilik yapısında ortaya çıkabileceği belirtilmiştir (22). Somatizasyon bozukluğu hastalarında antisosyal kişilik bozukluğu SCID-II (Yapılandırılmış Kişilik Testi) görüşmesiyle erkeklerde %18,2, kadınlarda %8,5 oranlarında saptanmıştır. Bu oranlar genel nüfus için bildirilenden (sırasıyla %3,9–5.9 ve %0.5-l.5) hayli yüksektir. Antisosyal kişilik bozukluğunun göreceli olarak kadınlarda ve somatizasyon bozukluğunun da erkeklerde nadir olması, her iki bozukluğun da aynı ailelerde oluşma eğiliminde ve benzer genetik ve çevresel etmenlerle ilişkili olması, aynı genetik yapıdan kaynaklanan bir bozukluğun, bayan ve erkeklerde farklı versiyonunun ortaya çıkmış olabileceğini düşündürmektedir (16). Somatizasyon bozukluğu olan kişilerin davranışları histriyonik ve dramatiktir. Hastalar gereksinimleri karşılandığında çok uyumlu olurlar, sorun çıktığında ise öfke patlamaları ve impulsif davranışlar gösteririler. Hastanın geçmişinde cinsel düşkünlük, intihar davranışları veya manipulatif intihar eylemleri görülür (14). En yüksek intihar girişimi oranlarının somatizasyon bozukluğu olan 17 hastalarda olduğu, ancak intihar yolu ile gerçekleşen ölümlerde en yüksek oranların bu bozuklukta görülmediği bulunmuştur (Kerry 2002). Bu hastalar, diğer hastalara oranla 4 kat daha fazla kronik bakım servislerine yatırılma eğilimindedirler (Singh 1998). Bu kişilerde bağımlılık, pasifagresiflik ve mazoşizm gibi kişilik özelliklerine de rastlanır (16). Kerry (2002). somatizasyon bozukluğunda fiziksel semptomlardan çok kişilik bozukluğunun bu hastalar için daha engelleyici olduğunu düşünmektedir 3.6.6.Stres ve Somatizasyon Günlük stresin ve yaşlanmanın yıpratıcı etkilerinin getirdiği ortak fizyolojik düzensizlikler, somatik belirtilere zemin hazırlar. Çeşitli bilişselalgısal süreçler, belirti şiddetini, eşlik eden huzursuzluğu ve yeti yitimini arttırarak, somatik belirtilerin büyütülmesine neden olabilir. Bu psikolojik faktörler, kaynağı ne olursa olsun tüm somatik (bedensel) belirtiler için etkilidir ve bazı hastalarda veya bazı sorunlarda ayırt edici özelliklerin ortaya çıkması görecelidir. Aynı mekanizmalar depresyon ve anksiyeteye eşlik eden somatik belirtilerin sayısında ve şiddetinde de geçerlidir (16) Düşük sosyokültürel düzey ve eğitimsizlikde somatizasyon riskinin yüksek olduğu söylenmektedir. Strese yatkınlığı fazla olan, benlik saygısı düşük, anksiyete ve depresyon eğilimi yüksek kişiler sıklıkla somatik yakınmalar iletirler. Stresli yaşam olayları, bedensel ilgiyi arttırarak bazı vakalarda somatik belirtileri alevlendirmektedir (22). Birçok araştırmacı çeşitli toplumlarda stres karşısında bedensel tepki oluşturmanın yaygın olarak görüldüğünü ve somatizasyon süreci içinde stresli yaşam olaylarının 18 etkisini vurgulamışlardır (22) Başağrısı ile başvuran olgularda stresör ve baş ağısı arasında pozitif bir ilişki gösterilirken.Başka bir çalışmada bireyi emosyonel olarak etkileyen yaşam olaylarının somatizasyonun ortaya çıkışı ve sürmesindeki etkisi araştırılmış ancak yaşam olaylarının somatizasyon üzerine etkisi gösterilmemiştir (6). Canton ve Santonastaso'nun yaptıkları bir izlem çalışmasında; şiddetli bir stres yaşayan norotik hastalarda anksiyete ve somatizasyon semptomlarının artış gösterdiğini bulmuşlardır. Diyarbakırda yapılan bir çalışmada bedensel yakınma sayısı ile olumsuz yaşam olayları arasında yüksek derecede ilişki bulunmuştur, zoraki evlenme, boşanma, eş ölümü, çocuk ölümü, önemli fiziksel hastalık gibi ağır yaşam olayları bildiren hastalarda bedensel yakınma sayıları, ağır yaşam olayı bildirmeyen hastalara göre daha fazla bulunmuştur (26). 4.SOMATiZASYON BOZUKLUKLU HASTALARA DİŞ HEKİMLİĞİ YÖNÜNDEN YAKLAŞIM Diş hekimini klinikte en çok zorlayan konulardan birisi de orofasiyal ağrının tanı ve tedavisidir. Orofasiyal ağrının görülme sıklığı %22‘dir. Orofasiyal ağrıların çoğu pulpal, periodontal kaynaklı veya çatlak diş sendromu ile ilgilidir. American Academy of Orofacial Pain sınıflamasına göre, orofasiyal ağrılar; fiziksel durumlar, psikolojik durumlar, somatoform 19 bozukluklar ve diğer durumlar başlıkları altında 4 ana grupta incelenir. Diş hekimi, genel olarak dental kökenli ağrısı olan bir hastada ağrının kaynağını bulmada zorlanmaz. Ancak gerçekte diş kökenli olmayıp da sanki diş ağrısıymış gibi hissedilen orofasiyal ağrılar da vardır. Bu tür ağrılara “non- odontojenik diş ağrısı” adı verilmektedir. Diş hekimi bu tür ağrıların kaynağını bulmada, doğru tanıyı koymakta zorlanabilir. Diş kökenli olmayıp, dişlerde hissedilen ağrıların görülme sıklığının %7 olduğu belirtilmektedir. Non- odontojenik diş ağrısına lokalizasyon olarak maksiller molar ve premolar dişler bölgesinde daha sık rastlanır. Ağrının önemli karakteristik özelliği şiddetli ve kalıcı olmasıdır. En sık karşılaşılan non-odontojenik diş ağrısı; myofasiyal, nörovasküler, kardiyak ve psikojenik kökenlidir. Dişler bölgesinde non-odontojenik ağrı hisseden bireylerin %48'in de depresyon ve %50'sinde somatizasyon bozukluğu gözlenmiştir. Non-odontojenik diş ağrısında dişlerde ağrıya sebep olabilecek herhangi bir patoloji yoktur. Ağrı; nabızsal karakterde olmayan yanıcı tipte, sürekli ve şiddeti azalmayan, aylar veya yıllar boyu sürebilen ve bir veya birden fazla dişte ortaya çıkabilen spontan ağrılardır. Şüpheli dişe anestezi yapıldığında ağrı geçmez ve dişe yapılan tedaviden başarılı bir sonuç alınamaz. Ağrıyı dişinde hisseden hasta, ağrının nedeninin diş olduğunu düşünerek diş hekiminden hızlı ve etkili bir çözüm ister. Ayrıntılı ağrı 20 öyküsü alınmadan, dikkatli ekstraoral, intraoral muayene ve gerekli diagnostik testler yapılmadan; geriye dönüşü olmayan diş çekimi, endodontik tedavi ve apikal rezeksiyon gibi invaziv dental tedaviler uygulanması doğru olmadığı gibi hastanın dişlerinde hissettiği ağrı da geçmez. 5.YÖNTEM ve ARAÇLAR Çalışmamızda herhangi bir psikiyatrik bozukluğu bulunmayan bir grup diş hekimliği hastasında somatizasyon semptomlarının varlığı ve şiddetinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya 2 farklı grup diş hekimliği hastasından oluşan 60 hasta alınmıştır (30 ortodonti ve 30 protez hastası). Hastalara self-report bir ölçek olan Somatizasyon Ölçeği (Ek-1) uygulanmıştır. Somatizasyon ölçeği; 33 maddeden oluşan ve bireyin kendi kendine yanıtlayabileceği, uygulanması kolay bir ölçektir. Her maddenin “DOĞRU” ya da “YANLIŞ” seçeneği vardır. Bireylerden kendilerine uygun olan seçeneği işaretlemesi ve maddeleri cevaplandırması istenir. Ancak maddenin içeriği birey için birşey ifade etmiyorsa cevap vermemesi gerektiği de belirtilir. Ölçeğin puanlaması yapılırken, 1-4-5-6-7-10-11-19-20-21-22-2326-27-32-33 numaralı maddelere “DOĞRU” yanıtı verildiğinde 1 puan, “YANLIŞ” yanıtı verildiğinde 0 puan, 2-3-8-9-12-13-14-15-16-17-18-24-2528-29-30-31 numaralı maddelere “YANLIŞ” yanıtı verildiğinde 1 puan, “DOĞRU” yanıtı verildiğinde 0 puan verilir. Yanıtlanmayan sorulara da 0 puan verilir. Doğru ve Yanlış cevaplardan alınan puanlar toplanarak bir 21 toplam puan elde edilir. Ölçekten alınan puanlar “0 ile 33” değerleri arasında değişmektedir. 6.VERİLERİN ANALİZİ Çalışmanın verileri Statistical Package for Social Sciences (SPSS) İstatistik değerlendirme programına girilmiş ve istatiksel ölçümler burada yapılmıştır. Tanıtıcı bilgilerin dökümü, sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma şeklinde yapılmıştır. Bu bağımsız değişkenler (yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi) Ki-Kare testi ile karşılaştırılmıştır. Hasta Grupları (Ortodonti veProtez) arasındaki bağımsız değişkenler (Somatizasyon Ölçeği Puanları) T testi varyans analizi ile karşılaştırlmıştır. 7.BULGULAR Ortodontik tedavi gören hastalarda iskeletsel veya dişsel maloklüzyonlar mevcuttur. Protetik tedavi gören hastalar en az 1 veya daha fazla kısmi diş eksikliğine sahiptir. Seçilen ortodonti hastaları 18-27 yaşlar arasındadır. Seçilen protez hastaları 23-44 yaşlar arasındadır.Toplam protez hastalarının yaş ortalaması 34,8 toplam ortodonti hastalarının yaş ortalaması ise 23,1 dir.Yapılan istatiksel analizde de somatizasyon bozukluğu ile yaş arasındaki fark istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. 22 Tablo-1 de çalışmaya katılan hastaların cinsiyetlerine göre sayısal dağılımları,yüzdeleri ve yaş ortalamaları verilmiştir. ORTODONTİ PROTEZ TOPLAM ERKEK KADIN ERKEK KADIN ERKEK KADIN N 10 % 16,6 YAŞ 27,2 20 8 22 18 42 33,33 13,33 36,66 30 70 19 31 38,63 28,2 29,2 ORT. Tablo-2 Çalışmamıza katılan bütün hastaların somatizasyon puanlarının cinsiyete göre dağılımı gösterilmiştir. ERKEK KADIN TOPLAM SOMATİZASYON 8,4 11,4 10,53 PUANI Kadın hastaların ortalama somatizasyon puanları erkek hastalara göre daha fazla çıkmıştır. Fakat bu ölçüm istatiksel olarak anlamlı bulunamıştır (p>0,05). 23 Tablo-3 de Çalışmamıza katılan hastaların somatizasyon puanları ile eğitim düzeyleri arasındaki ilişki gösterilmiştir. EĞİTİM SOMATİZASYON N DÜZEYLERİ PUANLARI İLKOKUL 13,6 3 LİSE 12,8 33 LİSANS 6,9 24 Çalışmamıza katılan hastaların eğitim düzeyleri ile somatizasyon puanları arasında ilişki incelenmiştir ilkokul mezunlarında ortalama somatizasyon puanı daha fazla çıkmıştır.Fakat bu ölçüm istatiksel olarak anlamlı bulunamamıştır (p>0,05). Tablo-4 de ortodonti hastalarının toplam somatizasyon puanları verilmiştir ORTODONTİ SOMATİZASYON N HASTALARI PUANI ERKEK 6 10 KADIN 13,2 20 TOPLAM 10,8 30 Ortodonti hastalarında yapılan çalışmada kadın hastalarda somatizasyon bozukluğu puanı erkek hastalara göre daha fazla bulunmuştur.Bu fark istatiksel olarak da anlamlıdır (p<0,05). 24 Tablo-5 de protez hastalarının toplam somatizasyon puanları verilmiştir. PROTEZ SOMATİZASYON N HASTALARI PUANI ERKEK 11,5 8 KADIN 9,81 22 TOPLAM 10,26 30 Protez hastalarında yapılan çalışmada erkek hastalarda somatizasyon puanı kadın hastalara göre daha fazla bulunmuştur.Fakat bu fark istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda 30 ortodonti ve 30 protez hastası olmak üzere toplam 60 diş hekimliği hastasına Somatizasyon Ölçeği uygulanmıştır.Halen psikiyatrik hastalığı olan ve psikiyatrik tedavi gören ve öyküsünde psikiyatrik hastalık olan hastalar çalışmaya alınmamıştır. Çalışmaya alınan hastalar hayatlarının hiçbir döneminde bir psikiyatrik rahatsızlık geçirmemiş ve ilaç kullanmamıştır. Çalışmaya aldığımız diş hekimliği hastalarında ortalama somatizasyon puanı 10,53 olarak bulunmuştur. Somatizasyon Ölçeğinden 025 33 arası puan alınabilmektedir. Ölçeğin yapılan geçerlik ve güvenirlik çalışmaları sonucunda ölçekten 7 ve daha az puan hastaların alt grubu, 17 ve daha yüksek puan alan hastaların üst grubu oluşturduğu saptanmıştır. Diş hekimliğine başvuran hastalardan elde ettiğimiz sonuç, bu hasta grubunda somatizasyon eğiliminin orta şiddetde olduğunu göstermektedir. Yapılan araştırmalarda genel tıbbi hizmet veren kurumlarda yatan ayaktan tedavi görenlerin %25’inde organik bir rahatsızlığın yanı sıra, depresyon, anksiyete, madde kötüye kullanımı ve somatoform bozukluk gibi psikiyatrik nitelikli bir sorunun da birlikte bulunduğu gösterilmiştir. Diş Hekimliğine başvuran hastalarda da orta şiddetde somatizasyon eğilimi başvuran hastaların % 90’nında yapılan çalışmalar ile uyumlu olarak bulunmuştur. Çalışmamızda ortodonti hasta grubunda somatizasyon şiddeti protez hasta grubuna gore daha yüksek bulunmuştur. Ancak bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Ortodonti hasta grubunun yaş ortalaması (23,1) protez hasta grubununun yaş ortalamasına gore (34,8) anlamlı (p>0,05) olarak daha düşük bulunmuştur. Ortodontik tedavilerin protez tedavilerine gore genellikle daha küçük yaşlarda yapıldığı düşünüldüğünde bu sonuç olağan olarak değerlendirilmiştir. Çalışmamızda ortodonti hasta grubunu ağırlıklı olarak lise öğrencisi gençler (lise öğrencisi 20 , üniversite 10 kişi) oluşturmuştur. Psikolojik olarak kaotik bir dönem olan ergenliğin bu hasta grubunda psikolojik şikayetlerini somatizasyonu kullanarak yansıtma eğiliminde olduğunu düşündürmektedir. Çalışmamızda tüm hasta grubunda ve ortodonti hasta grubunda kadın 26 hastalarda somatizasyon şiddeti daha yüksek bulunmuştur. Bu fark ortodonti hasta grubunda anlamlı olarak yüksekdir. Somatizasyon ve somatizasyon bozukluğu biyolojik, hormonal ve ağırlıklı olarak sosyo-kültürel nedenlerden dolayı kadınlarda daha yüksek oranlarda görülmektedir. Özellikle kadının eğitim düzeyinin, sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyinin düşük olduğu doğu toplumlarında bu oran daha da artmaktadır. Kadınların ruhsal ihtiyaç ve şikayetlerini verbalize etme şansı azaldıkça somatizasyon u kullanma daha da artmaktadır. Çalışmamızda ortodonti hasta grubundaki kadınların ergen ve görece eğitim düzeylerinin yüksek olduğu düşünüldüğünde (lise ve üstü) toplumumuzda eğitimli ve genç dahi olsa kadınların ruhsal ihtiyaç ve sorunlarının dikkate alınmadığı ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızda hastaların eğitim düzeyi ve somatizasyon şiddeti arasındaki ilişkiye baktığımızda ilkokul mezunu hastalarda somatizasyon puan ortalamasının daha düşük olduğu saptanmıştır. Ancak bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. Eğitim düzeyine gore hasta sayılarının dağılımına baktığımızda ilkokul mezunu hasta sayısının lise ve lisans mezunu hasta sayısına gore çok düşük olduğu (sırasıyla n: 3, 33, 24) görülmektedir. Örneklem sayısının azlığı nedeniyle geçerli istatistiksel değerlendirme yapılamamıştır. Hastalarımızın çoğunun lise ve üstü eğitim düzeyi olmasının nedeni başta ortodontik tedavi olmak üzere ağız ve diş sağlığı tedavilerinin genel olarak estetik amaçlı yaptırılması ve yüksek maliyete dayanması nedeniyle daha çok sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyi yüksek hasta grubu tarafından tercih edilmesiyle bağlantılı olabilir. Yapılan araştırmalarda somatizasyon ve somatizasyon bozukluğunun düşük eğitim 27 düzeyi olan kişilerde daha yüksek oranlarda görüldüğü bildirilmiştir. Eğitim düzeyi düştükçe ruhsal ihtiyaç ve sorunların somatizasyon kullanılarak yansıtılması artmaktadır çünkü somatik şikayetler düşük sosyo-kültürel gruplarda daha çok kabul görmektedir. Anlamlı olmasa da hasta grubumuzda elde ettiğimiz sonuç bu veriler ile uyumludur. Sonuç olarak, diş hekimliğine başvuran hastalarda somatizason eğilimi orta şiddetde görülmektedir. Kadın, eğitim düzeyi düşük ve ortodonti hasta grubunu oluşturan ergen ve çoğu kadın hastada somatizasyon şiddeti daha yüksek oranlardadır. Ancak çalışma sonuçlarının daha yüksek sayıda örneklem grubu ve daha farklı diş hastalığı olan hasta grupları da dahil edilerek desteklenmesi gerekmektedir. 28 EK-1 SOMATİZASYON ÖLÇEĞİ Bu formda sıra ile numaralandırılmış bazı sorular bulacaksınız. Her soruyu okuyarak kendi durumunuza göre Doğru yada Yanlış olup olmadığına karar verin. Bu soruları sadece kendinizi düşünerek yanıtlayın. Bazı sorular birbirinin aynısı yada tersi gibi gelebilir. Mümkünse bütün soruları cevaplandırmaya çalışın. DOĞRU YANLIŞ 1. Çoğu zaman boğazım tıkanır gibi olur. 2. İştahım iyidir. 3. Başım pek az ağrır. 4. Ayda 2 defa ishal olurum. 5. Midemden oldukça rahatsızım. 6. Çoğu kez midem ekşir. 7. Bazen utanınca çok terlerim. 8. Sağlığım beni pek kaygılandırmaz. 9. Hemen hemen hiç bir ağrı ve sızım yok. 10. Bazen başımda sızı hissederim. 11. Çoğu zaman başımın her tarafı ağrır. 12. Sağlığım pekçok arkadaşımınki kadar iyidir. 13. Pek seyrek kabız olurum. 14. Ensemde nadiren ağrı hissederim. 15. Vücudumda pek az seyirme ve kasılma olur. 16. Çabucak yorulmam. 29 17. Pek az başım döner ya da hiç dönmez. 18. Yürürken dengemi hemen hemen hiç kaybetmem 19. Soğuk günlerde bile kolayca terlerim. 20. Çoğu zaman yorgunluk hissederim. 21. Hemen hergün mide ağrılarından rahatsız olurum. 22. Tekrarlanan mide bulantısı ve kusmalar bana sıkıntı 23. Çoğu zaman bütün vücudumda bir halsizlik duyarım. verir. 24. Son birkaç yıl içinde sağlığım çoğu zaman iyi idi. 25. Çok defa sabahları dinç ve dinlenmiş olarak uyanırım. 26. Çoğu zaman bana kafam şişmiş ya da burnum tıkanmış 27. gibi Çoğu gelir. zaman başım sıkı bir çember içindeymiş gibi 28. Kalp ve göğüs ağrılarından hemen hemen hiç şikayetim hissederim. 29. Hayatımda hiçbir zaman kendimi şimdiki kadar iyi yoktur. 30. Kalbimin hızlı çarptığını hemen hemen hiç hissetmem ve hissetmedim. çok seyrek 31. Hiç felç geçirmedim ya da kaslarımda olağan üstü bir nefesim tıkanır. 32. Ortada hiçbir neden yokken haftada 1 ya da daha sık halsizlik duymadım. birdenbire her 33. Vücudumun her yerinde çok defa yanma, gıdıklanma, yanımı ateş basar. karıncalanma veya uyuşukluk hissederim. 30 10.KAYNAKÇA 2) Gürbüz Ö, Altınbaş K, Kurt E, Psikiyatrik Hastalarda Ağız Sağlığı, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2011,3(4) s,628-646 3) Öztürk M.O, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, İstanbul.1989, s,135143 4) Koptagel-ilal G, Hekimlik Açısından Somatizasyon ve Somataform Bozukluklar, Psikiyatri Dergisi cilt 1/sayı 1 /yıl 1999 5)Tunçer Ö, Somatizasyon- Bir Klinik Yaklaşım (Alın Yazısı mı? Çözümlenmemiş Duygusal Sorun mu?). Türkiye Klinikleri Psikiyatri Dergisi 1999, 1,90-91. 6) Kesebir S. Depresyon ve Somatizasyon. Klinik Psikiyatri 2004, Ek 1.14-19 7) Babacan S. S, Hastalıkta Ruh ve Beden Etkileşimi Kastamonu Eğitim Dergisi, Ekim 2003 cilt, 11 No,2 8) Kara H, Abay E, Kronik Ağrıya Psikiyatrik Yaklaşım. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2000, ,89-99. 9) James l. Jacobson M.D. Alan M. Jacobson M.D. Psikiyatrinin Sırları, Çeviri: Kayaalp M.L, Doğangün B. Nobel Tıp Titabevleri, 2006. 10) Sayar K, Kirmayer LJ, Taillefer S. Predictors of Somatic Symptoms in Depressive Disorder. Gen Hosp Psychiatry 2003, 25,108-14 11) Köroğlu E, Güleç C. Psikiyatri Temel Kitabı.2.nci baskı. Hekimler Yayın Birliği, Ankara 2007,369-376 31 12) Levin AA.: A Content Analysis of Recent Literature on Somatization Disorder. A Master Thesis. Presented to the Department of Social Work. California State University, Long Beach. August, 2004. 13) Işık E, Işık U, Taner E: Güncel Klinik Psikiyatri. Ankara 2008, S, 274-285 14) Yüksel N,Ruhsal hastalıklar. 63. Baskı MN Medikal & Nobel 2006 .s,267) 15) Sağduyu A.: Somatizasyonun ve İlişkili Sendromların Biyolojisi. Türk Psikiyatri Dergisi 2001, 12(3),211-224 16)Fidanoğlu O, Evlilik Uyumu ile Eşlerin Somatizasyon Düzeyleri Arasındaki İlişki Ve Diğer Karşılaştırılması. Sosyodemografik Marmara Üniverstesi Sağlık Değişkenler Bilimleri Açısından Halk Sağlığı Anabilimdalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007 (Danışman, Prof.Dr. Melda karavuş). 17) Vural İ, Anksiyete Bozukluklarında Somatizasyon ve Tiroid Hormonlarıyla İlişkisi, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı Ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 7. Psikiyatri Birimi Tıpta Uzmanlık Tezi İstanbul 2007 18) Janca A: Somatoform Bozuklukları Yeniden Düşünmek Cur Opin Psychiatry 18: 65-71. © 2005 Lippincott Williams & Wilkins. 0951-7367 19) Kirmayer LJ, Culture, Affect and Somatization. Transcult Psychiatr Res Rev; 21, 159-188, 237-262, 1984. 10) Başkak B, Çevik A, Somatizasyonun Kültürel Boyutları Türkiye’de Psikiyatri / Cilt 9- Sayı 1 – 2007. 21) Özen Şahin E M, Solmaz Türkcan A, Belene A, Yeşilbursa D, Yurt E, Somatizasyonda Kültürel ve Sosyolojik Faktörler New/Yeni Symposium Journal www.yenisymposium.net Ekim 2009 / Cilt 47/ Sayı 4. 32 22) Özenli Y, Yoldaşcan E, and Topal K, Özçürümez G, Türkiye’de Bir Eğitim Fakültesinde Somatizasyon Bozukluğu Yaygınlığı ve İlişkili Risk Etkenlerinin Araştırılması, Anadolu Psikiyatri Dergisi 2009,10,131-136. 23) Kara H, Abay E, Kronik Ağrıya Psikiyatrik Yaklaşım. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2000, 1(2),89-99. 24) Katon W, Ries RK, Kleinman A et al. A Prospective DSM-III Study of 100 Consecutive Somatization Patients. Compr Psychiatry 1984,25,305-313. 25) Mai F. Somatization Disorder, A Practical Review. Canadian Journal of Psychiatry 2004, 49, 652-662. 26) Sayar K., Tıbben Açıklanamayan Belirtiler. Türk Psikiyatri Dergisi 2002, 13, 222-231. 33 12.ÖZGEÇMİŞ 1990 İskenderun’ da doğdum.İlkokulu Ahmet Paşa İlköğretim Okulunda, ortaokulu Osman Düşüngel İlköğretim okulunda okudum. Liseyi Kayseri Fen Lisesinde okudum.2007 yılında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini kazandım. 34