Eğitim Tarihi Bu yıl da 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlandı. Niye o gün derseniz; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 24 Kasım 1928’de, Millet Mektepleri Başöğretmenliği’ni kabul etmiştir. Diğer bazı ülkelerde ise 1994’ten beri her yıl 5 Ekim günü UNESCO tavsiyesiyle Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. 5 Ekim 1966 tarihi ise Paris’te gerçekleşen “Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı”’nın sona erip UNESCO temsilcileri ile ILO (Uluslar arası Çalışma Örgütü) tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”’ni oybirliği ile kabul edilişinin yıldönümüdür. Sonuçta bu günlerde geleceğin dünyasına ışık tutacak gençliğin yetişmesinde aileden sonra gelen en önemli ikinci etken eğitimcileri takdirle anmak amaçlanmıştır. Sebastian Günther, aşağıda künyesi yazılı olan makalesinde, geçmiş yıllarda eğitim konusunda gerçekleştirilen gelişmelerden habersiz kalmanın, bu alanda ortaya çıkan hakiki gelişmelerin anlaşılamamasına yol açacağını savunmuştur. Yani eğitim biliminin tarihçesinden habersizsek geçmiş nesiller tarafından daha önce ulaşılmış durumu ve işletilen mantık silsilesini kavrayamayız. Böylece çok daha önceden çözülmüş problemlerle uğraşarak boşu boşuna zaman kaybederiz. Aynı yazar Müslüman alimlerin tarihte pedagojiye ve didaktik alana yani eğitim ve öğretim tekniklerine yaptıkları katkıların mutlaka gözden geçirilmesini tavsiye ediyor. Hayat boyu öğrenmenin cinsiyet farkı olmaksızın İslam dindarlığının ideal özelliği olduğunu vurguluyor. Günther aynı makalede “Eğiticilerin Adabı” kitabının yazarı Tunuslu İbn Sahnun (ö. 870), “Eğiticilerin Kitabı” adlı eserin yazarı Basra’lı el-Cahiz (ö.868) ve bir çok değerli eserin sahipleri ünlü Türk alimleri Farabi (ö.1030) ile İbn Sina’dan (ö.1037) söz ederek eğitime verdikleri katkıyı anlatmaktadır. Son olarak İmam-ı Gazali’yi (ö.1111) ele alan yazar, ünlü alimin öğrenci ve öğretmende bulunmasını istediği özellikleri tek tek açıklamıştır: Gazali’ye göre öğretmen sempatik olmalı ve öğrenciye kendi çocuğu gibi bakmalı, her öğrencinin kendi seviyesine göre eğitim vermeli, öğrencini kötü huylarını terk etmesine teşvik etmeli, diğer bilimleri aşağılayan bir uslüp sergilememeli, öğrenme zorluğu olanlara kabiliyeti kadar ısrar etmelidir. Öğretmende bulunması gereken en önemli özellik ise bildiği ve anlattığı ne varsa onu öncelikle kendi dünyasında yaşaması olmalıdır. Günther’in 2006’da basılmış olan bu makalesinde, yüzyıllar önce İslam topraklarında eğitime ne kadar değer verildiği bir kez daha vurgulanmış oluyor. 2012 yılında İtalyan akademisyenlerce yazılan ve tıp dergisinde yayınlanan bir makalede trakeotomi ameliyatını ilk kez yapanın ve ilk kez kanül kullananın Endülüslü tıp hocası El-Zehravi (Albukasis, ö.1013) olduğu anlatılmıştı. O halde bizlere etiğe aykırı olarak öğretilen bilim ve aydınlanma tarihi Copernicus ile 1600’lü yıllara doğru başlamamıştır. Çok daha önceleri doğuda bilim ışıkları mevcuttu. Ama kabul edelim ki son yüzyıllarda Batı’da yaşayan toplumlar bilime sahip çıkmıştır. Bilim liyakate, hiyerarşiye, emeğe, tecrübeye, aykırı düşüncenin tartışılabilmesine saygıyı gerektirir. Bilim gerçekten erdemli yaşama arzusunda olan insanlara gönül verir. Günther makalesinde özellikle şunu vurgulamıştır: Gazali’ye göre ideal genç akademisyenler dünya zevklerinden uzak durmalıdır. Günümüzde dünya nimetlerine düşkün genç akademisyenleri destekleyenler Gazali’ye ters düşmüştür. Çünkü bilim yapabilmek için dünya nimetlerine tenezzül etmeyen, mala ve makama düşkün olamayan dürüst ve çalışkan akademisyenlere ihtiyaç vardır. ABD’de ve Avrupa’da bir araştırma sürecine katılanlar bu gerçekleri çok iyi bilirler. Geçmişimizde böyle bir öğreti ve günümüzde gelişmiş ülke örnekleri varken biz şu an neredeyiz ve neyin peşindeyiz? Terazinin iki kefesi var: Birinde yönetme hırsı, birinde bilim yapma aşkı. Seçin bakalım… Sebastian Günther Be Masters in That You Teach and Continue to Learn:Medieval Muslim Thinkers on Educational Theory Comparative Education Review, vol. 50, no. 3. 2006