sürdürülebilir turizm ekseninde çevre sorunları

advertisement
Türkiye Turizmine Yeni Bakışlar: Sürdürülebilir Turizm
Ekseninde Çevre Sorunları
New Insights into Turkey Tourism: Environmental Problems in Sustainable
Tourism Axis
Sami KARACAN, Prof. Dr.
Kocaeli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü
skaracan@kocaeli.edu.tr
Esin KARACAN, Doç. Dr.
Kocaeli Üniversitesi, Adalet MYO, Hukuk Bölümü
ekaracan@kocaeli.edu.tr
Yüksel GÜNGÖR, Yrd. Doç. Dr.
Kocaeli Üniversitesi, Kartepe Turizm MYO, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü
yuksel.gungor@kocaeli.edu.tr
Özet
Turizm, artan önemiyle sürdürülebilir turizm, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
dünyada hızla artan turizm hareketlerine katılım ile bir endüstri haline gelmiştir. Bu
sektörde son yıllarda turizme ve diğer faktörlere bağlı çevre sorunları da gittikçe artarak
karşımıza çıkmaktadır.
Çevre sorunlarından daha çok etkilenen sektörlerin başında ise “Turizm EndüstrisiTurizm Sektörü” gelmektedir. Bu sorun, turizm alanında rekabette sözü geçen ülkelerde
de günden güne artarak etkisini göstermektedir. Türkiye son 15 yıl içinde turizmde
gerek turist gerekse de ekonomik kazanımlar açısından elde ettiği başarıları yanında,
çevre sorunlarının da olumsuz etkilerini yavaş yavaş hissetmektedir.
Günümüzde bir model olarak ortaya çıkan “Sürdürülebilir Turizm Anlayışı” dünyada
turizm alanında her geçen gün daha çok önem kazanmaktadır. Bu önemden hareketle
çalışmamızın amacı turizm endüstrisinin gelişmesiyle birlikte çevre sorunlarının daha
çok gündeme geldiğini belirtip, bu konuda model oluşturabilecek tedbirleri literatür
çalışmasıyla ortaya koymaktır.
Ziyaretçi sayılarındaki sürekli artış, turizmin doğrudan ilişkili olduğu çevre kalitesi,
kültürel çeşitlilik, sosyal doku, güvenlik ve refah seviyelerinde belirleyici dönüşümlere
yol açacaktır. Bu dönüşümden olumsuz yönde etkilenmemek için gelişmekte olan
ülkelerin ve Türkiye’nin “sürdürülebilir turizm” modellerini benimsemeleri ve
uygulamaya koymaları gerekir.
Çalışmamız kapsamında ise dünyadaki örnekleri de karşılaştırılarak, Türkiye’de son
yıllarda bu konuda dikkate alınan uygulamalar irdelenecektir.
Anahtar Kelimeler: sürdürülebilir turizm, çevre sorunları, ekoturizm, alternatif turizm
Abstract
Tourism, with the growing importance of sustainable tourism, has become an industry
with the help of rapidly expanding participation in tourism activities in the world since
the second half of the 20th century. Recently in this sector, environmental problems due
to tourism and other factors are also rapidly increasing.
One of the sectors more affected by environmental problems is the ‘Tourism IndustryTourism Sector’. This problem also shows its effects increasing day by day in sovereign
countries in the field of tourism. Over the last 15 years Turkey, besides the
achievements in tourism both in terms of tourist and economic gains, feels slowly the
negative impacts of environmental problems as well.
Nowadays 'Sustainable Tourism Understanding' which emerged as a model has become
more important every day in the world. Starting from this important environmental issue
with the development of the tourism industry that the purpose of our work more on the
agenda stating, the measures that can be a model in this regard is to reveal the literature.
Continuous increase in the number of visitors, tourism is directly related to the quality
of the environment, cultural diversity, social fabric, it will lead to decisive
transformation of security and welfare. To be negatively affected by the transformation,
developing countries and Turkey must adopt “sustainable tourism” models and must put
into practice.
In our study, important applications in this issue in recent years in Turkey will be
examined by comparing the samples in the World.
Key Words: sustainable tourism, environmental problems, ecotourism, alternative
tourism
Giriş
Dünya Turizm Sektörü, içinde bulunduğumuz 21.yüzyılın ilk çeyreğinde dünyadaki
GSMH ve istihdamın yaklaşık %10’nu oluşturmaktadır (Türk Sanayicileri ve İşadamları
Derneği [TÜSİAD], 2012). Bu araştırma raporlarında turizmde istihdamın 356 milyon
kişiye ulaşacağı da öngörülmektedir. İstihdam yönü ile birlikte gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerin ekonomik kalkınmasında ön plana çıkan turizm sektörü, bugünkü yapısı
ile sürdürülebilir kalkınmanın çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlarını da bünyesinde
taşımaktadır.
Dünya Bankası verilerine göre günümüzde dünya nüfusunun 7 milyar sınırlarında
seyrettiği, 2025 yılında bu sayının 8 milyarı bulacağı tahmin edilmektedir. Söz konusu
bu nüfus artışının yaklaşık % 93’ü düşük ve orta gelirli ülkelerdeki nüfus artışından
kaynaklanacaktır (Worldbank). Turizm sektörünün, gelişmekte olan ülkeler –Türkiye
olarak bu kategoride bulunduğunu göz önünde tutarak- sürdürülebilir kalkınmaya ve
turizmde buna bağlı olan anlayışın bir parçası olarak “sürdürülebilir turizm
politikalarına gereksinim duyacaktır. Türkiye ekonomisindeki “istihdam ve döviz
girdileri” ile yadsınamayacak katkısı olan bununla birlikte nüfus artışına bağlı olarak
ortaya çıkabilecek “çevre sorunları”nın turizme olumsuz yansıma ihtimali
“sürdürülebilir turizm programlarının” acilen uygulanması noktasını gündeme
getirmiştir.
Bu istatistiki bilgiler günümüzde ve önümüzdeki 10 yıllık (2025) süreçte, turizmin
hedeflenen noktalarını örneklerle ortaya koymağa ışık tutsa da, yaşanılan “çevresel
sorunlar” dünyada 20. yüzyılın ortalarından itibaren özellikle sanayinin yoğun olduğu
bölgelerde küresel ölçekte kendini hissettirmeye başlamıştır. Uluslararası düzeydeki ilk
çevre konferansı olan 1972 tarihinde Stockholm’de toplanan Çevre ve İnsan
Konferansının başladığı 5 Haziran günü bu tarihten itibaren Dünya Çevre Günü olarak
kutlanmaya başlamıştır. Öteden beri uygulanan “tepki ve tedavi” stratejisi, 1972’den
sonra yerini yeni bir stratejiye, “tahmin ve önleme” stratejisine bırakmıştır. Buna göre
çevre sorunları ortaya çıkmadan önce tahmin edilmeli ve önlenmelidir (Özer, 1995,
s.22).
Çevre kirliliğinin ilk suçlusu olarak gelişmekte olan sanayi sektörü belirlenmişse de,
bacasız endüstri olarak tanımladığımız turizm de çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir.
Sürekliliği açısından çevre ile çok yakından ilgili olan turizm, genel olarak kaynakların
pazarlanması sırasında kısa vadeli yararlar peşinde koşmakta ve hammaddesi olan bu
kaynaklara zarar verebilmektedir (Aslan ve Aktaş, 1994, s.43.). Daha sağlıklı ve
yaşanabilir bir çevre, ancak bu konuda toplumsal katılımın artması ve herkesin sağlıklı
ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip çıkması ile mümkün olabilir.
Daha çok; ozon tabakasının incelmesi, asit yağmurları, ormanların yok edilmesi, iklim
değişikleri, çölleşme, hızlı nüfus artışı, tarih öncesi dönemlere kıyasla üç kat artış
gösteren topraktaki erozyonlar, kabul edilebilir sınırların çok üzerine çıkan denizlere
dökülen petrol ve yağlar, büyüyen endüstrileşmenin verdiği zararlar şeklinde karşımıza
çıkan sorunlar olarak günümüze kadar uzanmıştır. Günümüzde ise ilk çıktığı dönemde
sadece sanayi ile ilişkilendirilen bu sorunlar, tüm üretim kollarında her geçen gün daha
da büyüyerek sorunlar yumağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırma sahamız turizm,
bu kirlilikten en çok etkilenebilecek sektörlerin başında gelmektedir. Özellikle
1980’lerde Türkiye’de uygulanan turizm teşvikleriyle tesis ve yatak sayısındaki artış
sonucuna bağlı olarak gelen yabancı turist sayısında önemli artışlar yaşanmıştır. Bu artış
1990’lardan bu yana Türkiye’de turizm bölgelerinde kitle turizminin olumsuz ekonomik
ve çevresel etkileri de belirginleştirmeye başlamıştır.
Çevre sorunları oluştuğu yerle sınırlı kalmayan bir özelliğe sahiptir. Oluşan kirliliklerin
su, rüzgar ve benzeri sistemlerle diğer coğrafyalara taşınması çevre sorunlarının küresel
ölçekte değerlendirilmesi gereğini ortaya koymuştur (Çakan, 2002, s.15-16). İnsanlığın
üzerinde yaşadığı alanlarda “doğal ekosistemi”, ekolojik dengelerin kapasitesi üzerinde
kullanması, (Hun, 1997, s.50) çevre bozulmalarının ana nedenleri arasında yer almıştır.
Çevre sorunlarının büyümesine neden olan faktörler; nüfus, sanayileşme, kentleşme ve
turizm başlıkları altında toplanabilir (Görmez, 2003, s. 19-26). Turizmin geleceği
“çevre”ye bağlıdır. Ancak turizmin mevcut algılanış biçimi de ekolojik dengenin
bozulmasının temel sebeplerinden biridir. Turizmden kaynaklanan çevre sorunları genel
olarak kıyıların ve yeşil alanların tahribi, su kaynaklarının kirlenmesi, aşırı
kalabalıklaşma, tarım alanları ile ormanların tahribidir şeklinde kısaca özetlenebilir.
Turizmin küresel ölçekte yüksek hızda gelişip büyümesi bazı çevresel sorunları da
beraberinde getirmektedir. Örneğin dünya ölçeğinde turizmin sera gazı salımlarının
yaklaşık % 5’ini oluşturduğunu ancak olağan seyrinde bu oranın 2035’e kadar % 130
artacağı hesaplanmaktadır (UNWTO). Bu tespit ve sonuçların günümüzdeki iklim
değişikliğinden etkilenerek bir ölçüde coğrafi değişikliklere uğramış olan turizmin
seyrini daha da değiştireceği düşünülmektedir. Bu sonuçlar günümüzde Birleşmiş
Milletlerin gündeminde ele alınıp, turizm sektöründe “sürdürülebilir turizm” şeklinde
ortaya atılmış ve bu çağrı Dünya Turizm Örgütü tarafından kabul görmüştür.
Günümüzde turizmin neden olduğu en büyük çevre sorunu, doğayı korumaya yönelik
olmayan tatil merkezlerindeki plansız yapılaşmadır. Bugün aynı sorun, Türkiye'nin de
gündemindedir.
1. Turizmde Çevre Sorunları
Çevre, genelde tabii ve insan yapısı fiziki dünya olarak tanımlanmakta, canlı ve
cansızlar da bu tanıma dahil edilmektedir (Tuğsavul,1991, s.18). Çevre tanımlarından
bir diğeri tüm canlıların ortak yaşama alanlarını oluşturan hava, su ve toprak şeklinde
ifade edilebilir. Çevre, bir canlının varolduğu ortam ve koşullardır. Canlıların hayat
işlevlerini sürdürdüğü canlı ve cansız öğeler arasındaki kimyasal ve fiziksel işlevlerin
dengede olduğu bir ortamdır. Bu anlamıyla çevre, bütün canlı varlıkların yaşamlarını
sürdürdükleri farklı şekillerde etkilendikleri ve etkiledikleri bir ortamdır (Keleş ve
Hamamcı, 1997, s. 22). Çevre, canlı varlıkların yaşamsal bağlarla bağlı oldukları
mekândır.
Çevre sorunu canlı ve cansız varlıkların karşılıklı etkileşimleri sonucu oluşan ve
sistemin isleyişini zorlaştıran ve çalışamaz duruma sokan düzensizlik halidir (Şahin,
2004, s.432). Çevre sorunları, çevreyi oluşturan canlı ve cansız unsurlar üzerinde
insanın faaliyetlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve yasamı olumsuz yönde etkileyen
bozulmaların ve sorunların tümüdür. Çevre sorunları başkalarının faaliyetleri sonucu
oluşan, istenmeyen veya zarara neden olan değişmeler biçiminde algılandığına göre bir
çeşit dış etki yani dışsallık olarak da adlandırılabilir. Doğanın temel fiziksel unsurları
olan hava, toprak ve su üzerinde zararlı etkilerin oluşmasıyla ortaya çıkan ve canlıların
hayati faaliyetlerini olumsuz şekillerde etkileyen kirliliklerin tümü çevre kirliliğini
meydana getirmektedir.
2872 Sayılı Çevre Kanunu'nun 2. maddesi çevre kirliliğini, “insanların her türlü
faaliyetleri sonucu, havada, suda ve toprakta meydana gelen olumsuz gelişmelerle
ekolojik dengenin bozulması ve aynı faaliyetler sonucu ortaya çıkan koku, gürültü ve
atıkların çevrede meydana getirdiği arzu edilmeyen sonuçlar” şeklinde tanımlayarak
turizm dahil her tür insan faaliyetinin çevre üzerindeki etkilerinin kontrolünü
öngörmektedir.
Turizm tarım arazilerinin imara açılmasına, ormanların, bitki ve hayvan türlerinin yok
olmasına da neden olabilmektedir. Turistik beldelerde yapılaşmaya gitmek amacıyla
kıyı şeridindeki tarım alanlarının kullanılması, eğimli yerlerdeki orman bölgelerinin
tarıma açılmasını gerektirmektedir. Bu da toprağın en verimli kısmının sulara
karışmasına ve korumasız kalan toprakların erozyona uğramasına neden olabilmektedir.
Turistik merkezlerin giderek artan bir hızla şehirleşmesi ormanların yok olmasına
dolayısıyla bitki örtüsünün ve özellikle sahil kesiminde yaşayan ve üreyen hayvan
türlerinin de zarar görmesine neden olmaktadır. Bu nedenle neslinin tükenmesi tehlikesi
ile karşı karşıya kalınan canlı türlerinin, ziyaretçi trafiğinin çok yoğun olduğu bu tip
tatil merkezlerinde koruma altına alınması, sit alanlar belirlenmesi zorunluluk haline
gelmiştir. Turizmin ormanlara verdiği diğer zarar, doğada yapılan rekreasyon
faaliyetleri sırasında çok sık görülen ateş kullanımı dikkatsizliği ve bunun yol açtığı
orman yangınları biçiminde kendini göstermektedir.
Günümüzde denetlenemeyen hızlı sanayileşme süreci içerisinde doğa ve insan gerçeği
ihmal edilmekte ve "çevre kirlenmesi" olarak bilinen bir dizi sorunun tüm yaşamı tehdit
etmesine neden olmaktadır (Aslan, 1993, s.22).
Diğer taraftan, alt yapısı bulunmadığı halde turistik özellikleri nedeni ile yaz aylarında
kalabalık nüfusa sahip tatil merkezlerinden denize, göllere ve nehirlere akıtılan
kanalizasyon ve diğer tüm atıklar ile yat ve yolcu gemisi gibi turistik amaçlı deniz
ulaşım araçlarından boşalan atıklar ve yağlar da deniz kirliliğine neden olmaktadır. Aynı
şekilde turistik amaçlı seyahatlerde kullanılan motorlu araçlar da hava kirliliği
oluşturulabilmektedir. Turizmin gelişmesi ile aynı zamanda doğal ve beşeri kaynaklar
üzerindeki yıkıcı etkilerinin önlenmesi amaçlanıyorsa turizmin hedeflerinin daha uzun
vadeli sonuçlara göre ayarlanması ve çevre unsuruna daha duyarlı gelişme yöntemleri
ortaya konulmaya çalışılması gerekmektedir (May, 1992, s.9).
Çevre sorunlarının önlenmesi aşamasında izlenen politikaların ekonomi ile ayrılmaz
ilişkilerinin bulunduğu tartışılmaz bir gerçektir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasındaki farklılığın daha da büyüdüğü ve gelişmekte olan ülkelerin çevre sorunlarını
çözme konusunda yeterli ekonomik etkinlikten yoksun oldukları bilinmektedir.
Geleneksel sanayileşme artık hiçbir yerde ekonomik sayılmamaktadır. Ekonomik ve
ekolojik modernleşme açısından geleceğe yönelik sorunların çözümlenmesinde küresel
politika gittikçe önemini artırmaktadır. Bu bağlamda koruyucu ve önleyiciliği
sağlamaya yönelik yöntem çok yönlü ve geniş boyutlu düşünmektir (Toprak, 1993, s.14). Günümüzde çevresel tahribatın oldukça tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarması ve
bununla birlikte kirliliğin artık sürdürülemez boyutlara ulaşması, küresel düzeyde karar
alıcı konumunda bulunan otoriteleri daha etkili ve daha hızlı sonuç alabilecek politika
arayışlarına yöneltmiştir. Çevrenin korunmasına yönelik ortak çözüm yollarının
belirlenmesi ve yeni politikaların geliştirilmesi ihtiyacını doğurmuştur. Dünya Çevre ve
Kalkınma Komisyonu tarafından hazırlanan raporda sürdürülebilir kalkınma, en genel
anlamıyla bugünün gereksinimlerini geleceğin gereksinimlerinden ödün vermeden
karşılamanın yollarının aranması olarak tanımlanmıştır (Türkiye Çevre Sorunları Vakfı
[TÇSV], 1989, s.65-67).
Çevreye önem verilerek hazırlanan tüm yönetsel çalışma ve planlamalar, başlangıçta
büyük gider kalemleri oluşturacak biçimde değerlendirilseler de ülke geleceği ve doğal
çevrenin korunması açısından uzun vadede gelire dönüşecektir. Tüm bunlara rağmen
Türkiye, turizm piyasasında yer alan ülkeler arasında en temiz kıyılara hakim, kısmen
bozulmamış doğal yapısı, tarihi ve kültürel güzellikleri ile ayrıcalıklı bir konuma
sahiptir. Bu konumunun sürdürülebilmesi ve uluslararası turizm pazarında rekabet
edilebilmesi için doğal kaynakların çok iyi korunması, toplumsal bilinç oluşturularak
çevreye duyarlılığın geliştirilmesi ve turist olarak ülkemize gelen turistlerin de aynı
çevre bilinci ışığı altında davranmalarının sağlanması gerekmektedir (Aslan ve Aktaş,
1994, s.45).
2. Sürdürülebilirlik Kavramı
Sürdürülebilirlik, yaşam kalitesini düşürmeden, düşünce tarzında değişiklik gerektiren
bir kavram ortaya koymaktadır. Bu değişikliğin özü, tüketim toplumu olmaktan sıyrılıp
evrensel açıdan dayanışma içinde olan, çevresel yönetim, toplumsal sorumluluklar ve
ekonomik çözümleri hedeflemektir ( Özmehmet, 2015 ).
Sürdürülebilirlik, sürekliliği sağlamak, varlığını sürdürmek ya da korumak anlamına
gelmektedir. Bu nedenle, hemen hemen tüm kişiler ya da toplumlar tarafından, pozitif
bir kavram olarak algılanır (Yurtseven ve Kaya, 2010, s.58). Sürdürülebilirlik kavramı
bir diğer tanıma göre ise insanlığın bugünkü gereksinimlerinin gelecek kuşakların
kaynaklarını ve gereksinimlerini göz ardı etmeksizin karşılanmasıdır (Küçükaslan,
2007, s.47). Bu bakış açısından yola çıkılarak sürdürülebilirlik, günümüzde tüm
sektörlerde gerçekleşmesi gereken ve beşeri yaşamın bir gereği olarak yönlendirici
ilkeler, stratejiler ve hedefler bütününü ifade eden bir anlam kazanmıştır (Duran, 2010,
s.182).
Sürdürebilirlik kavramı son yıllarda en çok konuşulan ve gündem oluşturan bir kavram
haline gelmiştir. Sürdürülebilirlik, belirli bir ekosistemin ya da sürekliliği olan herhangi
bir sistemin, kesintisiz, bozulmadan, aşırı kullanımla tüketmeden ve ana kaynaklara
aşırı yüklenmeden sürdürülebilmesi yetkinliği olarak bilinmektedir. Sürdürülebilir bir
yapı için kaynaklar sürekli olarak değerlendirilmeli, bu değerlendirme çerçevesinde
koruma sağlanmalı ve koruma bilinci ön planda tutulmalıdır. Sürdürülebilirlik teriminin
kaynağı, genellikle Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun 1987’de yapılan
toplantısında hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” başlıklı raporuna dayandırılmaktadır.
Brundtland Raporu olarak da bilinen raporda sürdürülebilir kalkınma, “gelecek
kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmaksızın bugünün
kuşaklarının ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma” olarak tanımlanmıştır (WTO,
1998, s.20). Başka bir ifade ile sürdürülebilir kalkınma bugünün gereksinimlerini
gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama kabiliyetinden ödün vermeden karşılayan
kalkınmadır. İlk defa bu raporda, görünüşte birbirinden farklı olan ekonomik büyüme ve
çevresel koruma kavramları bir arada kullanılmıştır.
Büyüme sadece azami ekonomik büyümeyi elde etme yani ekonomik verimliliği
sürdürmekle ilgili değil aynı zamanda hem günümüz toplumunu oluşturan şu anki nesil
hem de gelecek nesiller arasındaki adalet (nesiller arası eşitlik) konularını da içeren bir
ekonomik büyüme olmalıdır (Garrod ve Fyall, 1998, s.200). Yarının bugünden
tüketilmekte olması ve bazı avantajlı grupların şu anki kaynakları daha öznel kullanma
eğilimi taşıması, bilim insanlarını bu konuda düşünmeye yöneltmiştir. 1991 yılında
Birleşmiş Milletler Çevre ve Gelişim Konferansı’nın Rio’da düzenlediği Dünya Çevre
Zirvesi, 1997 yılındaki iklimin korunmasına yönelik Japonya’daki Kyoto Protokolü ve
2001 yılındaki Johannesburg Dünya Zirvesi toplantılarında sürdürülebilir kalkınma ve
çevrenin korunmasına yönelik kararlar alınmıştır. Bu kararlarda çevrenin doğal
konumunun korunması, toprak, hava ve su kalitesinin bozulmasının önlenmesi, doğal
kaynakların verimli kullanımı, geri dönüşümün artırılması, sera gazlarının emisyon
oranlarının ve atıkların azaltılması ve güvenli biçimde bertaraf edilmesi gibi konular
sürdürülebilir kalkınma içinde dikkate alınmıştır.
Sürdürülebilir kalkınma ve büyüme günümüz dünyasının önemli ortak sorunlarındandır.
Sürdürülebilir büyüme kavramının ayrıntıları araştırılırken, dikkat, insan sağlığını ve
mutluluğunu sağlayan doğal kaynakların kullanım hakkı eşitliğine nasıl en iyi biçimde
erişileceği ve kaynaklardan istifade etmeyi takip edecek olan toplumsal, ekonomik ve
çevresel kâr ve zararın dağılımı gibi çevrecilik konuları üzerinde toplanmıştır. Eşitlik,
hem şimdi (kuşak içi eşitlik) hem de gelecekte (kuşaklararası eşitlik) insanların bütün
temel ihtiyaçlarını karşılama ve isteklerini tatmin etme girişimini ifade eder. Bu da
insanların refahında mekânsal ve zamansal değişiklikler meydana getiren gelişmeden
kaçınma anlamına gelir (Hunter, 1997, s.851). Sanayi işletmeleri ilk başlarda “önce kâr”
diyorlardı; sonra “önce insan”, şimdilerde ise “önce doğa” düşüncesini temel
paradigmaları olarak işletme politikalarında kullanmaktadırlar. Bu fikrin genel bir
sonucu; hızlı bir biçimde büyüyen bu sanayinin çevresel sonuçlarının daha fazla göz
ardı edilemeyeceğidir. Bu durum, sürdürülebilirliğin yönetim perspektifi ile ilgilidir ve
turizm sektörüne de yansımıştır. “Sürdürülebilir turizm”, çevreyle bütünleşmiş turizm
gelişimi tartışmasında anahtar bir sözcük haline gelmiştir.
3. Turizmde Sürdürülebilirlik
Çevre sorunlarının etkileri ve turizm hareketinin çevre sorunlarına bağlı olarak diğer
sektörlere göre ön sıralarda etkilenmesi insanları turizmde yeni arayışlara
yönlendirmiştir. Çevre ve ekolojiyi tehdit eden bu sorunların ancak yeni ve geniş bir
bakış açısı ile ele alınması zorunluluğu “çevre ve kalkınmada sürdürülebilirlik”
kavramını doğurmuştur.
Sürdürülebilirlik kavramı, çevre ve insanla en fazla iç içe olan sektörlerden biri olan
turizm sektöründe de geniş uygulama alanı bulmaktadır. Turizm sektöründe girdi olarak
kullanılan hammaddenin maddi ve maddi olmayan kaynaklardan oluşması en önemli
özelliklerdendir. Dolayısı ile bu kaynakların kullanımına dikkat edilmesi gerekmektedir.
Sürdürülebilir turizm geniş anlamda, “insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da
bulunmadığı çevrenin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak, kültürel
bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin
idame ettirildiği ve aynı zamanda tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve
turistlerin ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçlarını doyuracak şekilde ve gelecek
nesillerin de aynı ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma
şekli" olarak tanımlanmaktadır (Dinçer, 1996, s.342). Buna göre sürdürülebilir turizm,
doğaya karşı kesin bir taahhüdü ve turizm faaliyetini yerel halk ile bütünleştiren bir
sosyal sorumluluğu içerir (Küçükaslan, 2007, s.58).
Sürdürülebilir turizm, Brundtland Raporu’nun yayımlanmasından sonra önem kazanan
ve günümüzde turizmi de içeren her türlü gelişim, yeni bir paradigmanın bir parçası
haline gelmektedir. Sürdürülebilir turizm, turizm sektöründe yer alan ev sahipleri ile
turist kesimlerinin ihtiyaçlarının, bugün var olan kaynakların, gelecekte değerlerinin
korunarak uzun süreli ve kesintisiz şekilde karşılanmasıdır (WTO, 1998, s.21).
Sürdürülebilir turizm çevre kalitesini devam ettirmek, turistik bölgelerin yaşam
kalitelerini yükseltmek, kaliteli ziyaretçi deneyimini gerçekleştirmek, kalkınmada
eşitliği teşvik, turizmin ekonomiye ve çevreye katkılarını sağlamak ve geliştirmek gibi
amaçlar taşımaktadır (Inskeep, 1991, s.461).
Sürdürülebilir turizm hedefinin amaçlarına uygun olması, koruma kullanma dengesini
gözeten turizm çeşitliliğine dayalı bir planlama yapmayı gerektirmektedir. Planlama,
genel olarak amaçların ve onlara ulaştıracak yolların belirlenmesi ve bir planlar
hiyerarşisi içinde geliştirilmesi sürecidir. İyi bir planlama yapmak için süreç içinde
çevre koşullarının ne kadar ve nasıl değişeceğini tahmin etmek ve buna uygun
faaliyetler tasarlama zorunluluğu vardır. Dinamik bir süreci esas alan iyi bir
planlamanın bilimsel araştırmalara ve bilgilere dayanması ve uygulanabilir olması
gerekmektedir (İçöz ve diğerleri, 2002, s.58-59). Turizm planlaması ise planlama
sürecinin turizm sektörünün özelliklerine uyarlanarak uygulanmasıdır (Inskeep, 1991,
s.25).
Çevresel sürdürülebilir turizm gelişmesi olarak tanıtılan yeni model yalnızca üretim
boyutunu içeren geleneksel yaklaşımlardan farklı olarak hem üretim hem de talep
boyutunu dikkate almaktadır. Turizm bölgesindeki gelişmenin gelecekte de sürmesi ve
çevre bilinci yüksek turist kitlesi için çekiciliğinin uzun dönemde devamı, söz konusu
kitlenin motivasyonlarını arttıran çevresel ve doğal değerlerin korunmasına bağlı
görünmektedir (Ayas, 2007, s.59).
Sürdürülebilir turizmde, turizmden beklenen ekonomik yararların toplumsal ve ekolojik
amaçlarla bütünleşmesi esastır. Ekolojik amaçların gerçekleştirilmesi doğal kaynak ve
çevresel yönetim araçlarıyla olanaklı görünmektedir. Buradaki temel ilke muhasebe
sistemleri, yatırım kaynakları ve iktisat politikalarının fayda ve maliyetleri tartışılırken,
çevrenin sağladığı hizmetlerin ekonomik değerleri biçilerek dikkate alınmasıdır
(Ceylan, 2001, s.172. ; Pearce, Markandya, Barbie, 1993, s.22.).
1992’de Turizm Birliği ve Dünya Doğa Fonu, sürdürülebilir turizmi, hem günümüz hem
de gelecekle ilgili turizm ve buna bağlı altyapı olarak; doğal, sosyal ve kültürel
kaynakların gelecekteki üretkenliği ve canlanması için doğal kapasiteler içinde hareket
eden, adetlerin ve yaşam biçimlerinin, geçmişin ve şimdinin yapacağı katkıların
farkında olarak, turizmin ekonomik kârında adil bir paya sahip olduklarını kabul eden,
yatırım sahiplerince ve yerel topluluklarca yönlendirilen bir olgu olarak
nitelendirmektedir.
Sürdürülebilir
turizm
tanımlanması,
uygulanması
ve
değerlendirilmesi zor bir süreçtir. Sürdürülebilirliğin geniş yapısı içinde turizm
endüstrisi yeşil kimlikler oluşturmak için çaba sarf etmiştir (Johnson, 2002, s.261).
Giderek kirlenen dünyamızda hem doğal hem de kültürel zenginliklerin paylaşılması ve
belirli bir adil kazancın bölge yaşayanlarına aktarılması önemli bir alan olarak
görülmektedir. Turizmin sürdürebilirliği turizme neden olan yerel, bölgesel ve ülkesel
değerlerin bilinmesi, korunması, geliştirilmesi ve çekiciliğinin her dönem
devamlılığının sağlanması anlamına gelmektedir. Sürdürülebilir turizm kavramı, yıllar
geçtikçe gelişerek turizme uygulanmış ve turizm planlaması, gelişimi ve işleyişinde
korunmuş bölgelerde turizm, otel işletmesi, balina izleme, mercan kayalıklarına dalma,
havayolları turizmi gibi alanlarla ilgili genel bir kavram haline gelmiştir (Garrod ve
Fyall, 1998, s.203).
Sürdürülebilir turizm çerçevesinde bir başka nokta da sürdürülebilir ürün kavramıdır.
Ancak sürdürülebilir ürün kavramı, ürünün sürdürülebilirliğinden ziyade “yaşam
kalitesi” için ne getiriyor düşüncesine odaklı “ekonomik yarar” olarak anlaşılmaktadır.
Turizm olayının gerçekleştiği yeri çevreleyen turizm hareketlerinde sadece girdilerin
değerlendirilmesi sakıncalı durumlar yaratmaktadır. Değerlendirme için oluşturulacak
düzgün bir çatı girdilerden ziyade aynı zamanda çıktılara odaklanan bir izleme sistemini
gerektirir (Nortcote ve Macbeth, 2006, s.200). Aksi takdirde, sadece girdilerin dikkate
alınması, sürdürülebilir turizm ürünlerini oluştururken, ürünün yanlış tanımlanması,
anlaşılmaması ve değersiz görülme gibi sorunları da beraberinde getirebilir. Güçlü bir
sürdürülebilir turizm stratejisi tüm aktörlerin bu süreç içerisinde doğru yönetilmesiyle
mümkün olabilir.
4. Sürdürülebilir Turizm Kavramı İçinde Ekoturizm
Sürdürülebilir turizmin gerçekleştirilmesinde, turizm-çevre-insan etkileşiminin
yaşandığı, doğal ve kültürel değerleri içeren tüm kaynakların korunarak gelecek
nesillere aktarılması önem taşımaktadır. Bu aktarımın başarılması, tüketicinin değişen
tüketim anlayışı ve ekoturizm ölçütlerine dayanır. Sürdürülebilir turizmle birlikte,
ekoturizm ve sorumlu turizm kavramları da kullanılmaktadır. Sürdürülebilir turizm
kavramı, turizm ile çevre arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. Varlığını tamamen çevre
ve insan üzerine kurgulayan turizm endüstrisi için turizmde sürdürülebilirlik, ancak
uzun dönemli olma stratejisi ile anlam kazanabilmektedir. Aksi takdirde bugünkü
kuşakların da artık yararlanamadığı turizm kaynaklarından gelecek kuşakların da
yararlanması mümkün olamayacaktır. Ekoturizm kavramı, içinde güçlü bir doğa
bağlantısını ve sosyal sorumluluk duygusunu birlikte taşımaktadır. Ekoturizm, doğal
çevre ile turizm faaliyetini bağdaştıran, çevrenin olumsuz etkilenmesi konusunda
sorumluluk güdüsü ile hareket etme esasına dayalı bir turizm faaliyetidir (Turizm
Bakanlığı, 1999, s.66). Sürdürülebilirlik kapsamında turizm faaliyetlerinde ön plana
çıkan turizm anlayışı olarak ortaya çıkmaktadır.
Ekoturizm kavramının son yıllarda adı sıkça anılmakla birlikte benimsenmesi oldukça
yenidir. 1980’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Doğayı, kültürü, çevreyi korumayı ve gelecek
kuşaklara bozulmadan aktarmayı amaçlamaktadır. İlk kez 1992 Rio Çevre Zirvesinde
sürdürülebilir bir dünya ve çevre için ölçütler ortaya konmuştur. Bu ölçütler turizme de
uyarlanarak çevreye zarar vermeden ondan yararlanma yöntemlerinin geliştirilmesi ve
tüm yerli halkların kültürlerini yok etmeden onların turizm faaliyetlerinden
yararlanmalarının sağlanması şeklinde özetlenmiştir. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir
Kalkınma Komisyonu, 2002 yılını “Uluslararası Ekoturizm Yılı” ilan etmiş ve bu
konuyla ilgili olarak Dünya Turizm Örgütünü görevlendirmiştir. Aynı yılın Mayıs
ayında Kanada’nın Quebec kentindeki Dünya Ekoturizm Zirvesinde tüm ülkelerin
benimsediği ortak bir tanım saptanmıştır. Buna göre ekoturizm, “yeryüzünün doğal
kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvence altına alan, yerel halkların ekonomik
kalkınmasına destek olurken sosyal ve kültürel bütünlüklerini koruyup gözeten bir
yaklaşım” olarak benimsenmiştir (www.ekoturizmdernegi.org, 2009).
Ekoturizm kavramıyla birlikte yeşil turizm, alternatif turizm, doğa turizmi, yabanıl
turizm, macera turizmi, kültürel turizm gibi terimler de kullanılmaktadır. Buna göre
henüz insan faaliyetleri ile fazla bozulmamış doğal yaşam alanlarına yönelik yapılan
tüm turizm çeşitleri, ekoturizmin kapsamına girmektedir. Ekoturizm genellikle küçük
gruplar halinde yapılır. Konaklama ve yeme içme türü hizmetler çoğunlukla yerel
düzeydeki
küçük
ve
orta
ölçekli
firmalar
tarafından
sağlanır
(www.ekoturizmdernegi.org, 2009). Ailelerin işlettiği küçük tesislerde geleneksel
mimarinin ve yerel kaynakların kullanımını hedef alır. Ekoturizm amacına uygun
gerçekleştirildiği takdirde hassas ekosistemlerin korunmasını sağlayan bu yerlerin
içinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi için kaynak
oluşturabilen bir araçtır. Ekoturizm potansiyeli olan dağlık ve ormanlık bölgelerdeki
köylerde yaşayan halkın yoksulluğu da göz önüne alındığında, ekoturizmin aslında
sosyal sınıflar arasındaki dengesizliği azaltabilecek bir etken olduğu söylenebilir
(Altıparmak, 2002, s. 276).
Sürdürülebilir turizm kimilerine göre bir gelişme süreciyken; kimilerine göre de
turizmde bütün olarak yol gösterici bir ilkeyi temsil eder (Godfrey, 1998, s.213).
Teoride turizm, çevresel gelişim kapasitesi, toplumsal sorumluluk ve turizmin yerel
halkın istekleriyle bağdaşması konularına saygılı olarak sürdürülebilirlik ilkeleriyle
bütünleşir. Turizm, geleneksel kurumsal sınırları aşıp bir sınıf hak sahibi arasında
bağlantı kuran birçok ekonomik, sosyal ve siyasi gücün politika yönetimini etkilediği
bir rekabet ortamında çalışır. Aynı şekilde, çevreyi de etkiler. Sürdürülebilirlik, turizm
endüstrisindeki uzun süreli rekabet ortamını geliştirme amacıyla, sosyal ve ekonomik
kalkınmanın yanı sıra çevreyi de ilgilendiren farklı konuları bütünleştirmeye çalışır
(Kernel, 2005, s.151).
Turizm sektöründe yapılan her türlü harcama, ekonomiyi hareketlendirmekte ve
canlandırma etkisi yapmaktadır. Bu tür faaliyetler, gelişen küresel rekabet de göz önüne
alındığında “sürdürülebilir turizm” alanında atılacak her türlü adım, ulusal ve
uluslararası düzenlemeler ile desteklenmektedir. Ancak son yıllarda kıyı turizminin
etkisiyle kıyı yörelerin taşıma kapasitesi iyice dolmuş ve büyük bir kıyı tahribatı
yaşanmıştır. Dinlenme, eğlenme ve gezmeye yönelik turistik tüketim kalıplarında
önemli değişmeler gözlenmektedir. Giderek lüks turizm hareketlerine katılım
azalmakta, bir tür doyum sınırına gelmiş olan alışılmış turizm merkezlerinden az da olsa
uzaklaşma yönünde bir eğilim yaşanmaktadır. Dolayısıyla hem turist profilindeki hem
de tüketim kalıplarındaki değişiklikler doğal, kültürel çevrenin koruma-kullanma
dengesi içinde kullanımını öngören eko-turizm, sürdürülebilir turizm gibi yeni
kavramların oluşmasına neden olmaktadır (Kaypak, 2010, s.94.).
Son yıllarda sürdürülebilir turizmin gelişmesi turizm sektöründe önemli bir yer
tutmaktadır. Sonuç olarak; “sürdürülebilir turizm” turizm etkinliğinin, doğal, kültürel,
biyolojik, ekolojik tüm yenilenebilen ve yenilenemeyen kaynaklara süreklilik
sağlayarak planlanmasını ve yürütülmesini ifade eder. Sürdürülebilir turizm, asıl olarak
çevre ile ilgili bir durumdur. Doğa, insan ve turistik hedef üçlüsü şeklinde
düşünüldüğünde yönetsel süreç yanı daha da önem taşımaktadır. Sürdürülebilir
kalkınma ile turizm arasındaki ilişkiler, çevresel değerler üzerinde odaklandığında
turizm değerlerini korumak ve gelecek nesillere taşımak yönetsel süreçte herhangi bir
sorun olmadan gerçekleşecektir. Sürdürebilirlik-çevre- insan ilişkisinde turizm
kaynaklarının tanıtımının yapılması, kullanımı, potansiyel müşteriler ve yerel halkla
ilişkiler bu süreç içerisinde değerlendirilmelidir.
Dünyadaki ekonomik ve zihinsel dönüşüm, birçok kavramın baştan ele alınmasını ve
dönüştürülmesini zorunlu kılmakta ve doğal olarak, etkilerini turizm sektöründe de
göstermektedir. Bu süreçte en çok dikkat çeken kavramlar, sürdürülebilirlik, alternatif
turizm ve tüketici odaklı üretimdir. Turizmin geleceği ile ilgili öngörülerde bulunan
kurum ve kuruluşlar, bu kavramların gerektirdiği şekilde yerine getirilmeyen turizm
faaliyetlerinin, “modern turizmden kopuş” anlamına geldiğini belirtmektedirler.
5. Türk Turizminde Sürdürülebilirlik Kapsamında Alternatif Turizm
Dünyada özellikle 1990’ların ortalarından itibaren gündeme gelen alternatif turizm
kavramı, denizin, güneşin ve sahillerin kaynak olarak kullanıldığı kitle turizmine
alternatif olarak gelişen turizm çeşitlerini yansıtmaktadır (Hacıoğlu ve Avcıkurt, 2008,
s. 8-9.)
Birçok uzmanın görüşü ve dünyada yaşanan gelişmelere paralel olarak Ülkemizin yeni
turistik alanları ve turizm çeşitlerini sektörün hizmetine sunması gerekmektedir.
Türkiye bu amaçla örtüşen yeterli altyapıya sahiptir; bu topraklarda yaşamış olan
medeniyetlerin kalıntıları, doğal güzellikler, kültürel değerler, kongre potansiyeli gibi
altyapı olanakları değerlendirilmelidir (Öztaş ve Karabulut, 2006, s.12).
Çevre sorunlarının turizmde kendini hissettirdiği dönem olarak doksanlı yıllar,
Türkiye’nin gelen turist ve turizm gelirleri açısından yükseliş trendine geçtiği dönemin
de başlangıcıdır. Bazı görüşlere göre, doksanlı yılların sonlarından itibaren yaşanan
turist artışlarında, esas olarak dönemin başlarında Akdeniz çanağındaki rakiplerle
rekabet gücüne kavuşmak amacıyla uygulanmaya başlayan ve 1998 yılından itibaren
hızlı bir gelişim gösteren “herşey dahil” sisteminin önemli payı bulunmaktadır (Turizm
Dünyası, 2001, s.30).
Son yıllarda turizm yatırımlarına ve dış tanıtıma verilen önem sayesinde Türk turizm
sektöründe önemli gelişmeler kaydedilmiş ve dünya turizm pastasından alınan pay
büyümüştür (DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
s.11.).
Dünya Turizm Örgütü verilerine göre Türkiye turizmdeki bu büyüme trendini 2000’li
yıllara taşımış ve 2003 yılında dünyanın en fazla turizm geliri elde eden dokuzuncu
ülkesi olmuş, (WTO, 2004) 2004 yılında sekizinci sıraya yükselmiştir. (WTO, 2005)
2005 yılında ilk defa turist sayısında dokuzuncu sıra ile ilk 10 ülke arasına giren
Türkiye, turizm geliri sıralamasında yine sekizinci sırayı elde etmiştir. Günümüzde bu
hedeflerini koruyan ve kendine bu kez ilk beşte yer arayan hedefleri ile Türk turizmi,
çeşitlendirmek ve yılın 12 ayına yayma projelerini sürdürmektedir.
6. Turizmde Sürdürülebilirlik Konusunda Bakanlık Düzeyinde
Sürdürülen Çalışmalar
2007-2013 yılları için hazırlanan Dokuzuncu Plan’da da, daha önceki üç planda olduğu
gibi alternatif turizm çeşitlerinin geliştirilmesi ile ilgili faaliyetlerin sürdürüleceği ifade
edilmiş, kültür turizmi potansiyelinin değerlendirilmesi gereğinin devam ettiği, turizme
hizmet eden yörelerin otantik özellikleri korunarak artırılmasının destekleneceği
belirtilmiştir. Sağlık hizmetleri konusunda ülkemizin elinde bulunan fiyat, hizmet
kalitesi ve jeotermal kaynaklar ile ilgili avantajların değerlendirilerek Sağlık Hizmetleri
Turizmi’nin de desteklenmesi hedeflenmektedir (DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı
2007-2013, s.45, 82, 90.).
Dokuzuncu Plan’ın Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda sektörle ilgili hedefler
ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Buna göre (DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı (20072013) Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu, s.29, 32, 35, 38, 39);
- Turizmde çeşitliliğin artırılması, turizmin tüm bölgelere ve tüm yıla yayılmasının
sağlanması,
- Turizm ürününü çeşitlendirmek amacıyla kongre turizmi, yat turizmi, termal turizm,
dağ ve kış turizmi, doğa ve yayla turizmi vb. faaliyetlerin teşvik edilmesi ve bölgelere
göre geliştirilmesi,
- Yatak kapasitesinin büyük çoğunluğunun kıyı turizmine yönelik olması nedeniyle,
yukarıda sayılan turizm türleri ile sağlık turizmi, üçüncü yaş ve gençlik turizmine dönük
yatırımlara öncelik verilmesi,
- Avrupa ülkelerine yönelik pazar payının artırılarak sürdürülmesi yanında, turistik
potansiyele sahip olan Çin basta olmak üzere Doğu Asya Pasifik Bölgesi ve İran gibi
Ortadoğu ülkelerinde pazar payının artırılması hedeflenmektedir.
- Tarihi ve kültürel turizmin canlandırılması,
2014-2018 yıllarını kapsayan Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Programı’nda da turizm
konusunda “Durum Analizi” başlığı altında gelinen sonuç olarak; Türkiye, 2012 yılında
dünyada en çok turist kabul eden ülke sıralamasında 6’ncı, gelirlerde ise 12’nci sırada
yer aldığı, Yatak sayısı açısından Dokuzuncu Kalkınma Planında hedeflenen 950 bin
belgeli yatak sayısı aşılmış ve 2012 yılında 1,2 milyon yatak kapasitesine ulaşıldığını ve
Türkiye’de turizm ağırlıklı olarak kitle turizmine dayandığını ortaya koymaktadır (T.C.
Kalkınma Bakanlığı Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Programı (2014-2018) Ankara, 2013,
s. 113).
Ülkemize gelen turistlerin mevsimsel dağılımına bakıldığında, 1990 yılında yoğunluk
sırasıyla %37,9 ile yaz, %28,96 ile sonbahar, %22,31 ile ilkbahar ve %10,79 ile kış
mevsimleri şeklindedir. 2007 yılına gelindiğinde, yaz mevsiminin yoğunluğu %41,91’e
yükselirken, sonbahar %26,26’ya, ilkbahar %21,03’e düşmüş, kış mevsimi %10,80’lik
bir yoğunluk yaşamıştır. Mevsimlik yoğunlaşmanın azaltılması ve turizmin tüm yıla
yayılması ile ilgili çalışmalara rağmen, bu konularda henüz başarı sağlanamadığı
görülmektedir. Türkiye Dokuzuncu Kalkınma Planında belirlediği hedeflere ulaşmak
için sürdürülebilir ve alternatif turizm çeşitlerini hayata geçirmek durumundaki
çalışmalara hız vermek zorundadır. (Gülbahar, 2009, s.161.)
7. Dünyada Turizmde Sürdürülebilirlik Projelerinden Türkiye İçin
Modeller
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Organizasyonu’nun (UNWTO) yayımladığı “Turizmi
Daha Sürdürebilir Kılmak” başlıklı inceleme dünyanın farklı bölgelerinden turizm
sektöründe sürdürebilirlik üzerine yapmış olduğu çeşitli vaka çalışmalarından, Türkiye
turizm sektörünün de benzer yansımaları olabilecek İspanya’nın Calvia beldesinde kitle
turizmin neden olduğu zararlarını geri çevirmeyi amaçlayan “sürdürülebilirlik girişimi
ile Meksika’nın (UNWTO, 2015) ülke genelinde ortaya koyduğu “sürdürülebilir
turizm” hamleleri örnek alınarak Türkiye için bir model teşkil ettirilmelidir.
İspanya örneğinde; Calvia kitle turizmine, düşük fiyatlara ve standart bir tatil kavramına
bağlı kalınması, turist sayısının ve yerli nüfusun aşırı hızlı artmasına bu faktörlerin bir
sonucu olarak Calvia’nın bir tatil beldesi olarak çekiciliğinin kaybolmasına sebep
olmuştur. Bu konuda sürdürebilir turizm anlayışı ile atılan adımlar mikro düzeyde
Calvia örneğinde olumlu sonuçlara ulaşma noktasında atılan adımlardır. İspanya’da
makro düzeyde turizm alanında, İspanya devleti alt yapı düzenlemeleri için otel
işletmelerine 3.7 milyar Euro tutarında düşük faizli kredi sağlanmıştır. Alt yapı
kapsamında hayata geçirilmek üzere PLAN RENOVE planı ile otellerin enerji tasarrufu
yapmaları için gerekli alt yapı düzenlemeleri ve finans sağlanarak 2020 İspanya Turizm
stratejilerinde PLAN FUTURE devreye sokulmuştur. Bu konuda atılan diğer bir adım
ise rekabetçiliğini fiyatları düşürmek yerine kaliteyi arttırmak yolu ile güçlendirerek
“Privilege Spain” (Ayrıcalıklı İspanya) sloganıyla İspanya turizminin marka değerini
yükseltmeyi hedefleme yoluna gitmiştir.
Meksika örneğindeki amaç kısaca; turizm sektöründe yaşanan düzensiz şehirleşme,
çevre kalitesi ve dengesinin bozulması, kültürel kimliğin kaybı ve turizm gelirlerinin
yerel ekonomiye yeteri kadar aktarılamaması gibi temel sorunlara karşı bir strateji
oluşturma ve bu stratejinin doğru ve etkili eylemlere dönüştürülmesidir. Bu hareket
Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ortak girişimi olarak
şekillenmesine katkı sunan sivil toplum kuruluşları, akademisyenler gibi grupların da
destek vererek 2000’li yılların başında hayata geçirdiği programların sonuçlarını
görmektedir. Ülkemiz açısından başarıya ulaşan bu “sürdürülebilir turizm” programları
örnek alınabilir ve Türkiye açısından sektör, devlet ve sivil toplum kuruluşları
tarafından geniş kapsamlı bir ortak akıl ile uygulanabilirliği üzerinde çalışmalar
sürdürülebilir (TÜRSAB, s.48-49).
İspanya ve Meksika örnekleri Türkiye’de uygulanabilecek sürdürülebilirlik politikaları
ile ilgili önemli bilgiler içermektedir. Öncelikle Calvia örneğinde yılın belirli
dönemlerinde bir bölge üzerindeki çevresel baskının artmasının tetiklediği sorunlar ve
çözüm olarak geliştirilen sürdürülebilirlik politikaları, Türkiye gibi mevsimsellik
sorununu temelden hisseden bir turizm hareketi için örnek teşkil etmektedir (TÜRSAB,
s.50).
8. Sonuç ve Öneriler
Sürdürülebilir turizmde yer alan aktörler belirgin çizgilerle birbirinden ayrılmasa da
görev ve sorumluluklarını uygun bir biçimde yerine getirmeleri gerekmektedir. Turistik
etkinlikler ve yerel halkın etkinliklerinin iç içe geçtiği, turistik ve yerel olanakların
kullanıldığı sistemde, doğal-kültürel sistemin, altyapının karşılıklı ilişkileri
görülmektedir. Sürdürebilirlik açısından bu etkileşim önem taşımaktadır. Bu etkileşimi
sağlamak temelde, planlama, örgütleme, eşgüdümleme, yöneltme ve denetim işlevlerini
kapsayacak şekilde etkin yönetim anlayışıyla mümkün olabilir.
Önümüzdeki 50 yılda kalkınmanın sürdürülebilir olabilmesi için gelişmekte olan
ülkelerin kalkınma stratejilerini oluştururken, dikkate almaları gereken temel konular,
yoksullukla mücadele, gelir dağılımı adaletsizliklerinin azaltılması, birçok kentte
sağlıksız boyutlara ulaşmış hava kirliliği ve içme suyu azlığıdır. Bu konuda birçok
küresel sorunun çözümünde olduğu gibi küresel bir işbirliği gerekli koşuldur. AB
zorunlu çevre politikaları oluşturmuştur. Aynı kararlılık sürdürülebilir kalkınma
stratejisinde de gösterilebilir. Turizm sürdürülebilir kalkınma modelleri arasında içinde
bulunduğu konumu gereği öncelikle uygulama aşamasına geçecek sektörlerin
başındadır.
Turizmde sürdürülebilirlik ve rekabetçilik arasında güçlü bir ilişki olduğu gözden
kaçırılmamalıdır. Türkiye’nin rekabetçilik endeksinde üst sıralarda yer alması ve gelişen
turizm sektörünü uzun vadeli planlar ile desteklemesi için turizm politikasının
sürdürülebilirlik ekseninde geliştirilmesi ve turizm sektörünün niteliksel kalıcı
dönüşümünün sağlanması gerekmektedir. Bunun gereği de turizmin gelişmesinin
çevresel doğal dengeye uygun paralellikte biçimlendirilmesidir.
Son yıllarda sürdürülebilir turizmin gelişmesi turizm sektöründe önemli bir yer
tutmaktadır. Sürdürülebilir turizm, turizm etkinliğinin, doğal, kültürel, biyolojik,
ekolojik tüm yenilenebilen ve yenilenemeyen kaynaklara süreklilik sağlayarak
planlanmasını ve yürütülmesini ifade eder. Sürdürülebilir turizm, asıl olarak çevre ile
ilgili bir durumdur. Doğa, insan ve turistik hedef üçlüsü şeklinde düşünüldüğünde
yönetsel süreç yanı daha da önem taşımaktadır. Sürdürülebilir kalkınma ile turizm
arasındaki ilişkiler, çevresel değerler üzerinde odaklandığında turizm değerlerini
korumak ve gelecek nesillere taşımak yönetsel süreçte herhangi bir sorun olmadan
gerçekleşecektir. Sürdürebilirlik-çevre- insan ilişkisinde turizm kaynaklarının
tanıtımının yapılması, kullanımı, potansiyel müşteriler ve yerel halkla ilişkiler bu süreç
içerisinde değerlendirilmelidir.
Günümüzde öncelikle çevre sorunlarının insanlığın bir felaketi haline geldiği
dünyamızda, bu sorunlara karşı her geçen gün duyarlı kitlelerin ortaya çıkması ile
küresel seyahat ve turizm endüstrisinde “kurumsal sosyal sorumluluk” anlayışı
benimsenmeye başlanmıştır. Bu alanda atılan ilk adımlar arasında eko-otel
uygulamalarından gönüllü turizme (voluntourism) kadar yeni işletme modellerine
yatırımlar artmıştır. Bu konuda ekonomik sürdürülebilirlik ile çevresel sürdürülebilirlik
birbirini tamamlayıcı unsurlar olarak ele alınıp dengeli bir politika izlenmelidir.
Özelikle son yıllarda ziyaretçi tercihlerinde ön sıralara tırmanan çevre ve doğanın
korunması göstergeleri sürdürebilirliğin kısa ve orta vadede rekabetçilik gücünü
belirleyen temel faktörlerden olacağını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla sürdürülebilir
turizm çevreci bir anlayışın ürünü olduğu kadar, ana hedefleri arasında ekonomik
sürdürülebilirliği de barındırmaktadır.
Sürdürülebilir turizm parçalarını belirlemek, bu parçaları değerlendirme ve
uygulamanın yöntemlerini tasarlamak için bireyler, örgütler ve hükümetler çaba
göstermektedir. Strateji belirleme gün geçtikçe önemli bir araç olmuştur. Sürdürülebilir
turizm ilkeleri dünyanın çeşitli bölgelerinde daha geniş çapta pratiğe dönüştürülmüştür.
Dünyada turizm sektörünün geliştirilmesi için alınan önlemlerin ortak noktası, çevresel
ve kültürel değerleri koruyan ve farklı kullanıcılara çeşitli seçenekler sunan arazi
geliştirme yöntemlerinin kullanılmasıdır. Bu yöntemler, planlama ve yatırımların
‘turizm bölgesi’ ölçeğinde yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Sektörde bu tarz
gelişmelerin olması, büyük girişimcilerin yatırım yapmasına imkân sağlayacak
düzenlemeler gerektirmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu çerçevede en önemli
araçları planlama ve kamu arazilerinin tahsisidir.
Türkiye, kıyı turizmine yönelik kitle turizmi faaliyetleri açısından cezbedici nitelikler
taşımaktadır. Türkiye’nin ayrıca, sağlık ve termal turizmi, kongre turizmi, kış ve dağ
sporları turizmi, yayla ve doğa turizmi, inanç turizmi gibi doğal, kültürel ve geleneksel
turizm çeşitliliği açısından da zengin bir turizm potansiyeli bulunmaktadır. Bu nedenle
Türkiye’de turizmin sürdürülebilirliğini sağlamanın tek yolu alternatif turizm
çeşitlerinin kitle turizmine üstünlüğünü ortaya koymak değildir. Mevcut kaynakları
birbirini bütünleyecek şekilde değerlendirmek, turizm faaliyetlerinin 12 ay boyunca
sürdürülebilirliğini sağlamak da önemlidir. Dünya turizm sektöründe meydana gelen
yeniden yapılanmalar, Türk turizm yatırımlarının dinamik, esnek ve geliştirilebilir
biçimde planlanmasını ve yeniden üretilmesini zorunlu hale getirmektedir. Bu
kapsamda, Türkiye’de turizm yatırımlarının planlamasında asli görevi bulunan Kültür
ve Turizm Bakanlığı’nın planlama yaklaşımının temelinde sürdürülebilirlik, çeşitlilik
anlayışı içerisinde doğal kaynakları ekolojik ve ekonomik verimlilik ilkesi suretiyle
koruma ve kullanma ilkeleri yer almaktadır. Turizmde yeni bir dönemi başlatan
sürdürülebilir turizm politikaları, ilgili yasal mevzuatta da yerini almıştır.
Ülkemiz kıyı turizmi yanı sıra, alternatif turizm (sağlık ve termal turizm, kış sporları
dağ ve doğa turizmi, yayla turizmi, kırsal ve eko turizm, kongre ve fuar turizmi,
kruvaziyer ve yat turizmi, golf turizmi, v.b.) türleri açısından da eşsiz imkanlara sahip
bulunmaktadır. Bununla birlikte bu potansiyel rasyonel anlamda kullanılamamaktadır.
Türkiye Turizm Stratejisi 2023 ve Eylem Planı 2013, Ülkemizin doğal, kültürel, tarihi
ve coğrafi değerlerini koruma-kullanma dengesi içinde kullanmayı ve turizm
alternatiflerini geliştirerek Ülkemizin turizmden alacağı payı arttırmayı hedef
almaktadır.
Söz konusu turizm kaynaklarının noktasal ölçekte planlanması yerine gelişim aksları
boyunca turizm koridorları, turizm bölgeleri, turizm kentleri ve eko-turizm bölgeleri
oluşturacak şekilde ele alınması, bu değerlerin tanıtımı ve kullanım kriterlerinin
belirlenmesi açısından daha doğru bir yaklaşım olarak görülmektedir. Böylece, turizm
potansiyeli bulunan bölgelerin diğer alternatif turizm türleri ile cazibesi artırılacaktır.
Bakanlık politikaları arasında, turizm türlerinin çeşitlendirilmesi kısmında, önümüzdeki
dönemde, öncelikle geliştirilmesi planlanan turizm türleri (sağlık ve termal turizm, kış
turizmi, golf turizmi, deniz turizmi, eko-turizm ve yayla turizmi, kongre ve fuar turizmi)
ayrı ayrı ele alınarak “sürdürülebilir turizm” kapsamında değerlendirilmektedir. Kültür
ve Turizm Bakanlığı tanıtım stratejisinin önemli bir bileşeni olacaktır. Stratejinin
sonuçlarının test edilmesi, etkinliğinin ölçülmesi ve gerekli değişikliklerin yapılması ve
2023 yılına kadar olan faaliyetlerde de etkin kullanımı hedeflenmektedir.
Onuncu Beş Yıllık Plan amaçlarında “Sağlık turizmi başta olmak üzere, kongre turizmi,
kış turizmi, kruvaziyer turizmi, golf turizmi ve kültür turizmine ilişkin altyapı
eksiklikleri tamamlanarak pazarın çeşitlendirilmesi sağlanacak ve alternatif turizm
türlerinin gelişimi desteklenecektir.” şeklinde hedeflerin konulması Türkiye’nin turizm
politikalarında “sürdürülebilir turizm” anlayışında hayata geçirebilmek amacıyla attığı
adımlar çevresel turizm politikaları açısından önem arz etmektedir.
Kaynakça
Altıparmak, M. (2002). Turizm Çeşitlendirilmesi Sürdürülebilir Turizm ve Planlama, Turizm
Bakanlığı 2. Turizm Şurası Bildirileri, Ankara, s.276.
Aslan, Z. (1993).Sanayileşme ve Kentleşmenin Doğada Rekreasyon Faaliyetlerine Duyulan
Gereksinimi Arttırıcı Etkisi, Ekoloji Çevre Dergisi, İzmir, Temmuz-Eylül, Yıl: 2, Sayı: 8,
s.22.
Aslan, Z. ve Aktaş, G. (1994). Turizm Açısından Çevre Sorunlarına Genel Bir Yaklaşım, Çevre
Dergisi, Nisan, Mayıs, Haziran, Sayı: 11, s.43.
Ayas, N. (2007). Çevresel Sürdürülebilir Turizm Gelişmesi, Gazi Üniversitesi iktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi , 9/1, Ankara, s.59 – 69.
Ceylan,T. (2001). Turizm ve Sürdürülebilir Gelişme, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi,
Yıl.12, s.172.
Communication from the Commission to the European Parliament, the council, the European
Economıc and Social Committee and the Committee of the Regions. (2010). Europe the
world’s No:1 tourist destination- e new political framework for tourism in Europe”,
Brussels.
Çakan, İ. (2002). Sürdürülebilir Turizm ve İçel, Mersin, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Mersin Üniversitesi, Mersin.
Çakılcıoğlu, M. (1996). Sürdürülebilir Turizme Yönelik Bir Yöntem Önerisi, Doğu Karadeniz/
Trabzon İli Özelinde Bir İrdeleme, Doktora Tezi, İstanbul:Mimar Sinan Üniversitesi, s.9091.
Devlet İstatistik Enstitüsü, [DiE], (2004). Yabancı Ziyaretçilerin Türkiye’ye Geliş Amacı .
Dinçer, F. (1996). Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive Olması Gereken
Dinamikler ve İşlevler-Model Çalışması, 19. Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, İstanbul:
Mimar Sinan Üniversitesi, s.342.
DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007- 2013) Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
Ankara,
Duran, E. (2010), Sürdürülebilir Turistik Ürün Olarak Türkmen Kültürü: Çanakkale Örneği, 11.
Ulusal Turizm Kongresi-Kuşadası, içinde (s.180-192), Ankara: Detay Yayıncılık, s.182.
Europe the world’s No:1 tourist destination- e new political framework for tourism in Europe”
Communication from the Commission to the European Parliament, the council, the European
Economıc and Social Committee and the Committee of the Regions, Brussels, 2010.
Garrod, B. and Fyall, A. ( 1998). Beyond The Rhetoric Of Sustainable Tourism?, Tourism
Management, Vol.19, No.3, pp. 199-212, Elsevier cience Ltd, Printed In Great Britian, s.200.
Godfrey, K. B. (1998). Attitudes Towards Sustainable Tourism In The UK: A View From Local
Goverment, Tourism Management, vol:19, no:3, pp. 13-224, Elsevier Science Ltd, Printed In
Great Britian, s.213.
Görmez , K. (2003). Çevre Sorunları ve Türkiye, 3.Baskı, Ankara: Gazi Büro Yayınları, s.1926.
Gülbahar, O. (2009). 1990’lardan Günümüze Türkiye’de Kitle Turizmin Gelişimi ve Alternatif
Yönelimler, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt:14, Sayı:
161, s.151-177.
Hacıoğlu, N. ve Avcıkurt, C. (2008). Turistik Ürün Çeşitlendirmesi, Ankara: Nobel Yayınları,
Şubat, s.8-9.
Hun, E. (1997). Canlı Çevrenin Dünü Bugünü ve Yarını, KELEŞ, R. ( Haz.), İnsan Çevre
Toplum, Ankara: İmge Kitabevi, s. 50-64.
Hunter, C. (1997). Sustainable Tourısm As An Adaptıve Paradigm, Annals f Tourism Resarch,
vol.24, no.4, pp. 850-867, Printed In Great Britian., s.851.
ICCA, (2004). Statistic Report: International Association Meetings Market 1993-2005, The
International Congress and Convention Association, ICCA DATA, p.25.
ICCA, (2004). The Association Market Worldwide, The International Congress and Convention
Association, ICCA DATA, p.16.
Inskeep, E. (1991). Tourism Planning;an Integrated and Sustainable evelopment Approach,
New York: Van Nostrand Reinhold, s.25, 461.
İçöz, O., Var, T. ve İlhan, İ. (2002), Turizm Planlaması, Ankara: Turhan Kitabevi, s.58-59.
Johnson, D. (2002). Environmentally Sustainable Cruise Tourism: A Reality heck, Marine
Policy, pp. 261-270, Elsevier Science Ltd., s.261.
Kaypak, Ş. (2010). Ekolojik Turizmin Sürdürülebilirliği, Alanya İşletme Fakültesi Dergisi 2/2
93-114 s.94.
Keleş, R. ve Hamamcı, C. (1997). Çevrebilim, Ankara: İmge Yayınları, s.22.
Kernel, P. (2005). Creating And Implementing A Model For Sustainable Development In
Tourism Enterprises, Journal Cleaner Production, pp. 151-164, Elsevier Science Ltd., s.151.
Küçükaslan, N. (2007), Özel İlgi Turizmi, Bursa: Ekin Yayınevi, s.47.
May, V. (1992). Turizm, Çevre ve Gelişme, Değerler, Süreklilik ve Yönetim, Tourism
Management, Turizmde Seçme Makaleler, Haziran Sayı: 16, İstanbul, s.9
Nortcote, J. and Macbeth, J. (2006). Conceptualizing Yield, Annals Of Tourism Research,
Vol.33, No.1, pp. 199-220, Printed In Great Britian., s.200.
Ortak Geleceğimiz, (1989). Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Raporu, Türkiye Çevre
Sorunları Vakfı, Ankara: TÇSV Yayınları, s.65-67.
Özer, A. (1995). Güncel Bir Tartışma: Sürdürülebilir Kalkınma, Planlama, 3-4. s.21-26, s.22.
Özmehmet,
E., Dünyada ve Türkiye Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımları,
journal.yasar.edu.tr/wp-content/.../vol_3_no_12_Ecehan_OZ_Makale.pdf, Erişim Tarihi:
01.02.2015.
Öztaş, K. ve Karabulut, T. (2006). Turizm Ekonomisi Genel Turizm Bilgileri, 2.Baskı, Ankara:
Nobel Yayın Dağıtım, s.12.
Pearce, D., Markandya, A., Barbier, E.B. (1993). Yeşil Ekonomi İçin Mavi Kitap, (Çev: T.
Kafaoğlu) İstanbul: Alan Yayıncılık, 1993, s.22.
Şahin, Y. , (2004). Çevre, Yoksulluk ve Adalet, İçinde Marın, M. C.ve Yıldırım, U. (Ed.),
Çevre Sorunlarına Çağdaş Yaklaşımlar, İstanbul: Beta Basım, s.432.
T.C. Kalkınma Bakanlığı Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Programı (2014-2018) Ankara, 2013.
Toprak, Z. K. (1993). Çevre Korumacı İdeolojiye Politik Bir Yaklaşım, Ekoloji Dergisi, EkimKasım-Aralık, Sayı 9, s.1-4.
Tuğsavul, Ş. (1991). Çevre Koruması ve Sanayi Yatırımları, Kalkınma, Ankara, Kalkınma
Bankası Yayını, Haziran Sayı: 37, s.18.
Turizm Bakanlığı (1999), Turizm Terimler Sözlüğü, Ankara, s.66.
Turizm Dünyası Dergisi, (2001). Türk Turizminde All-inclusive Olgusu, Turizm Dünyası:
Türkiye’nin Turizm Ekonomisi ve Yatırımları Dergisi, Bileşim Yayıncılık,
Sayı:137,İstanbul, Eylül, s.30.
TÜSİAD 40, (2012) Sürdürülebilir Turizm, Eylül-2012, Yayın No: TÜSİAD-T/2012-09/531,
s.5,25-26.
UNEP. (2009). Sustainable Coastal Tourism An Integrated Planning and Management
Approach, s.48-70).
UNWTO, Tourism and Millenium Development Goals, htpp: // www.unwto.org /tourism &
mdgsezine adresinden erişilmiştir. Erişim tarihi:12.03.2015.
UNWTO,
Tourism
and
Millenium
Development
Goals,
http://www.unwto.org/torism&mdgsezine, Erişim Tarihi: 21.02.2015.
UNWTO, www.unwto.org/facts/eng/vision.htm, Erişim Tarihi: 11.02.2015.
Worldbank, HNP Stats, Population Projection Tables by Country and Grup, www.wordbank.org
adresinden erişilmiştir. Erişim tarihi: 1.03.2015.
WTO (1998). Guide for Local Authorities on Developing Sustainable Tourism; orld Tourism
Organization, Madrid, s.20-21.
WTO, Tourism Highlights, Edition (2004). http://www.worldtourism. org/facts/highlights/
HIGHLIGHTS%20INGLES%2020041.pdf, Erişim Tarihi: 10.02.2015.
www.ekoturizmdernegi.org, 2009, Erişim tarihi: 30.01.2015.
Yurtseven, R. ve Kaya, O. (2010), Eko-Gastronomi ve Sürdürülebilirlik, 11. Ulusal Turizm
Kongresi -Kuşadası, içinde (s. 57-65), Ankara: Detay Yayıncılık, s.58.
Download