1 Gönlümüzde Şerefle Taşıdığımız Vatan Sevgisi, 14, 15, 16 Temmuz 2017 www.kalpehli.com ِالرحيم َّ ِالر ْْحن َّ بِ ْسمِهللا َِ َْجَع ي َِ السالَحِم َع َّ يِ َو ْ ص ْحبهِ أ َّ الصالَِةح َو َ اَ ْْلَ ْم حدِ ِلِ َربِ الْ َعالَم َ لى َسيد ِنَ حُمَ َّمدِ َوآلهِ َو GÖNLÜMÜZDE ŞEREFLE TAŞIDIĞIMIZ VATAN SEVGİSİ Kahramanlık hikâyeleriyle dolu bir tarihimiz var. Sultan Alparslan’ın Anadolu’nun kapılarını 1071’de aralamasının üzerinden neredeyse bin yıl geçti. Bu bin yıllık sürecin önemli bir bölümünde, dünyaya adaleti ve huzuru tesis etmek için varını yoğunu ortaya koyan bir millet olduk. Nerede bir mazlum millet varsa elimizi uzattık, Avrupa bir sözümüzle dize geldi, en zayıf olduğumuzu dönemde bile içinde bulunduğumuz coğrafyanın umudu olduk. Çanakkale zaferi, Küt’ul Amare, Millî Mücadele ve Kurtuluş Savaşı küresel güçlerin “bittiler” dedikleri anda “Yeniden diriliş nasıl olur?” sorusunun cevabı niteliğindeydi adeta. Emperyalist güçlerin silahları karşısında, merhum Akif’in ifadeleriyle “iman dolu göğsümüz gibi serhaddimiz” vardı bizim. Seyit Onbaşı, Sütçü İmam, Nene Hatun ve daha ismini sayamadığımız fütüvvet mayasıyla yetişmiş binlerce kahraman, yiğitliğin, kahramanlığın ne demek olduğunu bütün dünyaya haykırdılar. 1 Vatan Sevgisi “Hubbü’l-vatan mine’l-îman” dedi Rasûl-i Müsteân Bunadurur işareti, aslımdan ayrı düşmüşem. (Üftâde) [Asıl (vatanımdan) ayrı düştüm. O kerem sahibi Peygamber (s.a.v)’in “Vatan sevgisi imandandır”2 demesi benim bu halime işarettir.]3 Yukardaki beyti Mehmed Muhyiddin Üftâde (k.s) hazretlerinin, “Ey dostlarım tanman bana, aslımdan ayrı düşmüşem / Vatanımı terk eyleyip aslımdan ayrı düşmüşem” mısralarıyla başlayan bu manzumesinden alınmıştır. Hazret, diğer tasavvuf erbabı gibi, “Vatan sevgisi imandandır” manasına gelen “Hubbü’l-vatan mine’l-iman” sözünü hadis-i şerif diye zikrediyor. Hadis âlimlerinin pek çoğu ise tasavvuf büyüklerinin, mesela Mevlâna Celaleddin-i Rumî ve İmam-ı Rabbanî k.s. hazretlerinin eserlerinde hadis olarak geçen bu sözün hadis olamayacağını söylüyorlar. Bu ihtilaf, tasavvufî eserlerde zikredilen diğer bazı sözlerde de olduğu gibi, hadis usulünün kaideleriyle, “keşfen hadis nakli” kabulü arasında düğümlenip kalıyor. Bu açıdan bir hâl yolu bulunamasa da neticede irfanımıza mal olmuş böyle sözleri bir çırpıda silip atarak yok saymak yerine, manasına yönelmek, mana bakımından bir tenkide tabi tutmak gerekiyor ki pek çok kimse böyle yapmış zaten. Manaya dair değerlendirmelerin mühim bir kısmı “vatan”ı, “bir kişi yahut topluluğun, üzerinde doğup büyüdüğü, ikamet eylediği, dünya hayatını sürdürdüğü yer” manasına alıyor ve özetle şu görüşleri ileri sürüyor: Vatan sevgisi beşerî bir duygudur. Mümin olsun olmasın herkes insan olmak vasfıyla vatanını sever. Bir kişinin doğup büyüdüğü coğrafya, onun için herhangi bir toprak parçası değildir. Orada hatıraları vardır. Memleketinin taşı toprağı, dağı tepesi, mahallesi sokağı, ağacı çiçeği, onlara sinen hatıraları sebebiyle diğer yerlerdekinden daha anlamlı, daha kıymetlidir. Kişinin yurdu yuvası alıştığı, aşina olduğu, bütünleştiği, kendisini emniyette hissettiği bir yerdir.4 Elbette vatan duygusu, toprak sevgisi, doğup büyüdüğü yerlerle gönül bağı her insanda fıtrî olarak mevcuttur. Dolayısıyla müslümanlar da böyle duygular yaşarlar. Nitekim Efendimiz (s.a.v)’in hicret esnasında Mekke’den ayrılırken Hazvera tepeciğinden şehre baktığı ve şöyle buyurduğu bilinir: - Vallahi, sen Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Allah katında en sevgili olanısın. Bana senden daha sevgili, daha güzel yurt yoktur! Çıkarılmaya zorlanmamış olsaydım, senden asla ayrılmaz, senden başka yerde yurt yuva tutmazdım.5, 6 1 Eğilmedik Eğilmeyeceğiz!, İsmail Taha, Semerkand Dergisi, Ağustos 2016. 2 Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, nr. 1102; Kârî, el-Masnû', nr. 106. Aclûnî, hadis olarak sabit olmamakla birlikte anlamının doğru olduğunu Sâgânî'ye atfen belirtir. 3 Üftâde Divanı, Dr. Mustafa Bahadıroğlu, Semerkand Yayınları, İstanbul 2011, sh. 88 4 İmanın Sevdirdiği Vatan, T. Ziya Ergunel , Semerkand Dergisi, Temmuz 2013. 5 Tirmizî; İbn Mace; Ahmed b. Hanbel; Darimî. 2 Gönlümüzde Şerefle Taşıdığımız Vatan Sevgisi, 14, 15, 16 Temmuz 2017 www.kalpehli.com Milletleri ayakta tutan ve fertler arasındaki birlik ve beraberliği sağlayan ahlâkî değerlerden biri de hiç şüphesiz vatan sevgisidir. Geçmişte ecdadımız vatanlarını korumak için üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmiş, bu uğurda mücadele etmiş ve gerektiğinde de şehit olmuşlardır. Onların bu mukaddesat ruhu sayesinde bizler huzur içinde yaşamaktayız. Yakın tarihte ve günümüzde bu millet kendi vatanına göz diken ve kast edenlere gerekli cevabı vermiş ve vermeye devam etmektedir. Vatan sevgisi, en asil sevgilerden biridir. Gerektiğinde vatan için savaşmak da, vatan sevgisinin bir tezahürüdür. Bizler vatan uğrunda kanlarıyla destanlar yazan şehitler ve gazilerle dolu bir milletin çocukları, torunlarıyız. Vatan, bayrak ve minarelerden yükselen ezan seslerinin devamlı kalması, namuslarımızın muhafazası vatan sevgisi ve yeri geldiğinde fedakârlık yapmakla mümkündür. Bu konuda birlik ve beraberlik çok önemlidir. Vatan birlik içinde olmadığımızda dağılır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Size birlik halinde bulunmanızı tavsiye eder; ayrılıp dağılmaktan şiddetle kaçınmanızı isterim” 7 Allah İçin Nöbet Tutmak Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "(Vatan toprağının) sınırları(nı) bir gün beklemek, bir ayı nâfile oruç ve ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır."8 Allah yolunda murabıt olmak, yani düşmana karşı İslâm sınırlarını muhafaza görevinde bulunmak büyük bir ibadettir. Hatta bu, bir aylık nâfile oruçtan ve nâfile ibadetten daha çok sevap kazandırır. Çünkü bu vazife, İslâmiyet’e, bütün müslümanlara karşı en lüzumlu hizmetlerdendir. Bu sebeple bunun manevi mükâfatı da o nisbette fazladır. Ne mutlu kahraman İslâm askerlerine!... 9 Bir Ayette şöyle buyrulmaktadır: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz”(Enfal, 60) Osman b. Affân'ın (r.a.) âzadlısı Ebû Salih naklediyor: “Affân oğlu Osman'dan duymuştum, minber üzerinde şöyle diyordu: Resûlullah'dan (s.a.v) duyduğum bir hadisi sizden gizlemiştim. Çünkü benim yanımdan ayrılıp gitmenizi istemiyordum. Ama şimdi herkesin kendi tercihini yapması için bende, o hadisi sizlere aktarma fikri doğdu. Nebi'den (s.a.v) işitmiştim, şöyle buyuruyordu: Allah yolunda bir gün serhat muhafazasına bağlı bulunmak, başka yerlerde geçirilen bin günden daha hayırlıdır.”10 Diğer bir rivâyet şöyledir: “Minber üzerinde hutbe okumakta olan Osman b. Affân (r.a.) şöyle demişti: Peygamber Efendimiz'den duyduğum bir hadisi size söylüyorum. Şimdiye kadar onu, sizlere aktarmamamın tek sebebi yanımda bulunmanızı çok istememdi. Allah Resûlü'nden duymuştum, şöyle diyordu: Allah yolunda bir gün nöbet tutmak, geceleri ibâdet, gündüzleri de oruçla geçirilen bin günden daha üstündür!”11, 12 İbnu Abbas (r.a)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasülullah (s.a.v) buyururlar ki: “Şu iki göze asla cehennem ateşi değmez: Gecenin ortasında Allah korkusundan ağlayan göz, Allah yolunda geceyi nöbet tutarak uykusuz geçiren göz!”13,14 Diğer bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda bir gün nöbet tutmak, bir ay oruç tutmaktan ve onun bütün gecelerini ibadetle ihya etmekten daha faziletlidir. Her kim nöbet 6 Müslümanın Sınırları, Ahmet Özdemir , Semerkand Dergisi, Kasım 2013. 7 Tirmizi. 8 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/177; Siiyûtî, Câmiu's-Sagîr, nr. 4396. 9 Beşyüz Hadis-i Şerif Hikmet Goncaları, Ömer Nasuhi Bilmen, Sadeleştiren Bilal Aksoy, Semerkand Yayınları. 10 İmam Ahmed: 1/65. 11 İmam Ahmed: Mus'ab b. Sâblt b. Abdullah b. Zübeyr'den. 12 Hayâtü's-Sahâbe, Şeyh Muhammed Yusuf Kândehlevi, Semerkand Yayınları, C.1, sf.390. 13 Tirmizi, 1639; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 16762. Ahmed b. Hanbel buna benzer lafızla rivayet eder. 14 Kalplerin Keşfi (Mükaşefetü'l-Kulub), İmam-ı Gazali, Semerkand Yayınları. 3 Gönlümüzde Şerefle Taşıdığımız Vatan Sevgisi, 14, 15, 16 Temmuz 2017 www.kalpehli.com tutarken ölürse kabir fitnesinden kurtulur ve onun bütün amelleri en güzel amelleri mesabesinde kıyamete kadar büyütülür, genişletilir.”15, 16 Sâdât-ı Kiram’ın Vatan Sevgisi Tarih, Allah dostlarının içinde yaşadığı toplumda olan bitenlere karşı duyarsız kaldığı tek bir hadise kaydetmemiştir. Sâdât-ı Kiram, Allah rızası için üstlendikleri irşadın ve hizmetin icabı olarak ümmetin meseleleri ile yakından ilgilenmiş, kendilerini hiçbir zaman halktan ayrı tutmamışlardır. Onlar, toplumsal meseleleri Kur’an ve Sünnet’in ölçüsünde değerlendirmiş, halka yol göstermiş ve vazifelerini ifa ederken İslâmî ölçülerden sapmaya asla müsaade etmemişlerdir. Onlar, gerekli gördüklerinde idarecilerden destek ve nasihatlerini esirgememişlerdir. Bunu yaparken İslâm'ın öngördüğü “ulü’l-emr” hukukuna son derece riayetkâr davranmışlar, fitne olabilecek/sayılabilecek tavır ve davranışlardan kaçınmışlardır. Onların bu yapıcı hareket tarzı müslüman toplumlarda hüsnü teveccüh görmüş, büyük saygı uyandırmıştır. Çünkü velîlerin tavır ve yönlendirmelerinde herhangi bir çıkar, kendi adlarına siyasî bir ikbal, İslâm düşmanlarını memnun edecek hiçbir art niyet olmadığı anlaşılmıştır. Özellikle din gayreti ile vatanını müdafaa etmek için cihad sahasına inen Allah dostlarına örnek olarak, İslâm Coğrafyası’nın hemen her bölgesinden pek çok isim saymak mümkün. Libya’da Şeyh Ömer Muhtar (k.s), Kafkasya’da İmam Şamil (k.s), Mısır ve Cezayir'de Şeyh Abdülkadir Cezayirî ve Şeyh Muhammed Senûsî (k.s) ilk akla gelen isimlerdir. Yine bu çerçevede ve hiç de uzak olmayan geçmişte, Sâdât-ı Kiram’dan Mevlâna Halid-i Bağdadî (k.s) hazretlerinin, Osmanlı Paşa’larına valilerine yazdığı tavsiye ve nasihat içeren mektuplar... Seyyid Taha (k.s) hazretlerinin Somay aşiretini 1853-56 tarihleri arasında cereyan eden Osmanlı-Rus (Kırım) Harbi’ne göndermesi... Şeyh Abdurrahman-ı Tahî (k.s)’nin halifelerini ve mollalarını Osmanlı ordusuna asker toplaması için köylere çıkarması... Şeyh Fethullah Verkanisî (k.s)’nin Ruslara karşı Gavs-ı Hizanî’nin halifelerinden Halidi Orekî ile beraber cephede bulunması... Muhammed Diyaüddin (k.s) hazretlerinin I. Dünya Savaşı’nda cephede bulunan paşaların ve hatta Sultan Mehmed Reşad’ın dikkatini çeken fedakârlıkları... Suriye’de dergâh kuran Şeyh Ahmed el-Haznevî (k.s) hazretlerinin sömürgeci Fransızlara karşı mücadelesi ve bağımsız Suriye’nin ilk cumhurbaşkanı Şükrü el-Kuvvetli’ye nasihat etmek için yazdığı mektup... Bunların yanında Sâdât-ı Kiram’ın, halkın ihtiyacını gözeterek inşa ettirdiği yol, köprü, değirmen gibi binalar veya kan davası güden iki aşireti barıştırıp sükûneti sağladığı için idarecilerin yazdığı teşekkür mektupları birer belge olarak arşivlerde mevcuttur. Bütün bunlar üzerine diyebiliriz ki: Kâmil iman sahibi sâlih zatların tarihe dokunuşu, tarihin seyrini değiştirecek nitelikte neticeler vermiştir. Cephede Verilen Ders Sâdât-ı Kiram'ın büyüklerinden, Hazret-i Sânî (Mevlâna Halid Bağdadî (k.s), Hazret unvanı ile bilinir. Muhammed Diyaüddin (k.s) için kullanılan Hazret-i Sânî, ikinci Hazret demektir.) unvanıyla meşhur olan Şeyh Muhammed Diyaüddin (k.s), I. Dünya Savaşı yıllarında yakınları, talebeleri, müridleri ve sevenleri ile Ruslara karşı verilen mücadelede öncülük etmiştir. Harbin başladığı 1915 yılında Hizan’da bulunan Şeyh Muhammed Diyaüddin (k.s), o kış bölgede yaşanan çetin kış ve kıtlık sebebiyle talebelerini evlerine gönderir. Henüz kış bitmeden her yere haberciler salar, onu seven herkes Nurşin’deki dergâhta toplanır. Osmanlı Ordusu’nun 5. Tümeni’ne destek olmak üzere silah kuşanılır. Yanındakilerden biri Hazret’e sorar: - Efendim, daha önce talebelerin askerlikten muaf tutulması için ücretini ödemiştiniz. Şimdi ise muaf oldukları halde cepheye gidiyorlar. Hikmeti nedir? Hazret cevap verir: 15 Müslim, İmâret, 163; Tirmizî, Fezâilü'l-Cihâd.26. 16 Son Nefeste İman Ölüm Ve Ölüye Karşı Görevlerimiz, Hüseyin Okur, Hâcegân Yayınları, sf.206. 4 Gönlümüzde Şerefle Taşıdığımız Vatan Sevgisi, 14, 15, 16 Temmuz 2017 www.kalpehli.com - Siz, “Allah’a ve Peygamberi’ne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır.” (Saff,11) ayetini okumadınız mı? Bu ayette emredildiği gibi, önce Allah yolunda cihad için malımızı harcadık, şimdi ise canımızı ortaya koyuyoruz. Cephede bulunduğu günlerde dahi, cemaatle namaz ve hatme konusundaki hassasiyetini sürdüren Şeyh Muhammed Diyaüddin k.s. hazretlerine, zaman zaman cephede bulunan diğer dergâh mensuplarından haberler gelir. Cephede oldukları için cemaatin ve hatmenin terk edilebileceğini söylerler. Hazret’in cevabı ise nettir: - Cihad vazifeye mani değilse, biz hem cihad ederiz hem de vazifelerimizi hakkıyla yaparız! Cihad şartları içinde dahi azimet ile amel etmeyi sürdüren Hazret, mevzilendikleri yerde ilk önce medrese olarak kullanılacak çadırı kurduruyor, savaş haline rağmen ilmî çalışmaların sürdürülmesini istiyordu. Bir keresinde mevzilendikleri yeni bir noktada, ihvanın kurduğu çadırların arasında dolaşırken yanındakilere dönüp; - Niçin talebelerin seslerini işitemiyorum, diye sordu. Hizmetliler; - Henüz o çadırı kurmadık Efendim, bunlar mutfak için kurulan çadırlardır, dediler. Bunun üzerine Hazret bütün hizmetlileri etrafına topladı. Cihad meydanına niçin indikleri konusunda sohbet etti, ilim öğrenmek ve öğretmekten maksadın dinin izzetini korumak olduğunu açıkladı. Allah’ın dinini yüceltmek için canını feda etmeye hazır olan sofilerin, yine Allah'ın dinini yüceltmek için kurulan medrese çadırlarını diğerlerinden önce kurması gerektiğini izah etti ve şöyle buyurdu: - Öyleyse bir dahaki sefere önce medrese çadırını hazırlayacak, sonra da diğer çadırları kuracaksınız! 17 Milli Mücadele’de İslâm Alimleri Milli Mücadele’de din alimlerinin gayretlerini, özellikle bir dönem kasıtlı olarak göz ardı edildiği, unutturulduğu için pek bilmiyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa devletlerini Anadolu’nun dört bir yanını işgal etmesi üzerine teşkilatlanan Kuva-yı Milliye birlikleri vatanı savunmuştur. Bu birliklerin teşkilatlanma sürecinde ve halkı teşvik etmede müftülerin, alimlerin büyük payı ve katkısı olmuştur. Mesela Milli Mücadele’de Ege bölgesinde en çok gayret eden, halk üzerinde büyük tesir uyandırıp işgalci Yunan’a karşı cihada teşvik edenlerin başında Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi gelir. 1861 yılında Denizli’de doğan Hulusi Efendi, babası ve abisi de Denizli müftülüğü yapmış bir alimdir. Dedesi de Denizli’nin yetiştirdiği sayılı alimlerinden Veliyyüddin Efendi’dir. Ahmed Hulusi Efendi’nin Milli Mücadele’ye katkıları hakkında ayrı bir kitap yazılsa yeridir. İl il dolaşmış, fetva yayınlamış, vaaz etmiş, halkı teşkilatlandırmıştır. İzmir’in işgali üzerine şu tarihî konuşmayı yapmıştır: “Muhterem Denizlililer! Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı haraketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir. Cihad tam manasıyla teşekkül etmiş dinî bir görev olarak karşımızdadır. Silahımız olmayabilir; topsuz tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklâl aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak mukaddes cihaddır. Korkmayınız, ümitsiz olmayınız! Bu Liva-yi Hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum.” 18 ِي ْ ِد ْع َو َانِأ َّ َنِاْلَ ْم حد َ َوآخ حر َ ِِل َِربِالْ َعالَم 17 Velîler ve Memleket Meseleleri, Mümin Munis, Semerkand Dergisi, Ağustos 2016. 18 Tavan Arası, Ali Sözer, Semerkand Dergisi, Temmuz 2014