İktisat İşletme ve Finans Söyleşi Söyleşi Avrupa Birliği’nin açık bir ahlakı, dinamik bir dini henüz oluşmadı* Edgar Morin Abstract . The European Union does not possess as yet a clear ethics and a dynamic religion In this interview with Edgar Morin, the well known French Philosopher, the future of Europe and developments in the process of Turkey’s joining the European Union were evaluated. Todays political crisis in Europe were interpreted. Morin is a philosopher who always emphasizes his belief that, Turkey and Otoman Empire are European. He says that, the European Union does not possess as yet a clear ethics and a dynamic religion. He believes that objections to Turkey’s partnership is because of the lack of basic and historical knowledge. In this interview, the Eurpean view of Turkey, including the Armanian problem is examined in detail within a historical perspective. Özet Dünyaca ünlü Fransız düşünür Edgar Morin’le yapılan bu söyleşide, Avrupa’nın geleceği ve Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine katılımına ilişkin gelişmeler değerlendirildi. Günümüzde Avrupa’nın yaşadığı siyasi kriz yorumlandı. Morin; Türkiye ve Osmanlı Avrupalıdır tezini sürekli gündeme getiren bir filozof, Avrupa Birliği’nin açık bir ahlakının ve dinamik bir dininin henüz oluşmadığını söylüyor. Türkiye’ye karşı çıkışta temel ve tarihi bilgisizlikler rol oynadığını ifade ediyor. Morin’ le yapılan bu söyleşide Ermeni meselesi dahil, Avrupa’nın Türkiye’ye bakışı ayrıntılarıyla ve tarihsel bir çerçevede inceleniyor. * Bu söyleşi Genel Yayın Yönetmenimiz Ali Bilge ve Mukadder Yakupoğlu tarafından 15 Mayıs 2005 tarihinde İstanbul’da yapıldı. Söyleşinin yapılmasında katkılarını esirgemeyen, metni Fransızca’dan Türkçe’ye çeviren Mukadder Yakupoğlu’na teşekkür ederiz. 20.yıl Eylül 2005 5 İktisat İşletme ve Finans Size göre Avrupa’nın geleceği nasıl olacaktır? Edgar MORİN: Öncelikle, Fransa’da yayınlanan “Kuşkucu Türklere Mektup” adlı bir kitaba yazdığım bir makalem var. Yarın “Türkiye Avrupalı’dır” başlıklı bir konferans vereceğim. Kuşkusuz ben Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılması gerektiğini düşünenler tarafındayım. Bildiğiniz gibi bu konuda Fransa’da farklı görüşler var. Avrupa ahlaki açıdan Türkiye’yi birliğe kabul etme konusunda samimi mi? MORİN: Avrupa kavramını kullanamayız, çünkü öncelikle başta Fransa’da olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde bu konuda zıt görüşler var. Özellikle Avrupa Birliği’nin Anayasası için Fransa’da yapılacak referandumda, referandumda hayır oyu kullanacaklar çok farklı argümanlara dayanıyorlar. Bunlardan biri de Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine karşı olmak. Bana göre bu karşı çıkışta öncelikle temel bilgisizlikler, tarihi bilgisizlikler var, çünkü Türkiye bir Asya ülkesi olarak görülüyor ama Osmanlı İmparatorluğu bir Avrupa gücüydü ve Hıristiyan devletlerde görülmeyen dinsel bir hoşgörüye sahipti. Bugünkü indirgeme anlayışıyla, İslam olan her şey İslamcıyla, İslamcı kökten dinciyle ve kökten dinciler de teröristlerle özdeşleştirilmiştir. Oysa Türkiye 1920’den beri temel olarak laik bir ülkedir. İkinci olarak tarihi bir bilgisizlik var, çünkü Türkiye’ye karşı olanlar Avrupa’nın Hıristiyan olduğu yanılgısı içindedirler. Bu görüş Ortaçağ için doğrudur ama gelişen Avrupa, modern Avrupa, Hıristiyanlığın ötesine geçmiştir. Bugünkü Avrupa laik ve demokratiktir. Diğer taraftan bugünün Avrupası’nın dayandığı demokrasinin kökeni eski Yunandır ve hukuk fikirleri de Roma İmparatorluğu’ndan gelmektedir. 20.yıl Eylül 2005 6 Söyleşi O halde Avrupa Hıristiyan olmayan bir mirasın külleri üzerinde yeniden doğmuş ve üstelik bunun için Müslüman dünyasının çalışmalarından yararlanmıştır. Bazı çevrelerin arzuladığı gibi, Avrupa Anayasasına Hıristiyan kimliğini koymak büyük bir yanlışlık olacaktı. Ne mutlu ki, laik çoğunluk bu girişime engel olmuştur. Türkiye’ye karşı olanlar hala eskimiş bir kafa yapısına sahipler ve Türkleri sadece Viyana kapılarına dayanmış görüp Türkiye’nin Kanuni döneminde 1. François ile yapılan ve 1789 Fransız devrimine kadar süren Fransa-Türkiye dayanışma anlaşmasını ve Kırım savaşında Fransa-İngiltere-Türkiye’nin aynı tarafta savaştıklarını görmeyen bir tarih tek taraflıdır. Avrupa’nın gereksinimleri nedir. Avrupa’nın gereksinimleri demokrasi, laiklik, dinsel özgürlüktür. Bir Kürt sorununun olduğu doğrudur. Aynı şekilde İngiltere’nin bir İrlanda sorunu, İspanya’nın bir Bask sorunu ve Fransa’nın bir Korsika sorunu vardır. Bu sorunların demokratik ve barışçı yollardan çözülmesi gerektiği açıktır. Polisiye tedbirler maalesef Avrupa’da da kullanılmıştır. Diğer taraftan Birinci Dünya savaşı sırasında Ermeni katliamı sorunu vardır. Bu sorun hakkında ne düşünüyorsunuz? MORİN: Bugünkü kuşağın bu sorumluluğu taşımak zorunluluğunda olmadığını düşünüyorum. Öyle bir dönemdeyiz ki, Papa Katolik Kilisesi’nin yaptıkları için ve Chirac Vichy hükümetinin yaptıkları için özür diledi. Uluslar bu konularda bildiriler yayınlamaya başladılar. Özellikle Fransa’da çok sayıda Afrika, Martinik kökenli insanlar, siyahlar var ve bugün Fransa’nın kölelik ve sömürgecilik nedeniyle pişmanlığını belirmesi için yoğun bir talep var. O halde, bu ortamda, bu sabah gazetede okuduğum ve Türkiye’nin ortak bir komisyon İktisat İşletme ve Finans Söyleşi EDGAR MORİN 8 Temmuz 1921’de Paris’te doğdu. 1942 yılında Tarih, Sosyoloji, Ekonomi ve Felsefe alanlarında üniversite çalışmaları yaptı. Tarih ve Coğrafya alanlarında lisans diploması aldı. Daha sonra Hukuk alanında lisans diplomasının sahibi oldu. 1942-44 yıllarında Fransız direnişinde gönüllü asker olarak yer aldı. Fransız Silahlı Kuvvetleri’nde teğmen olarak görev yaptı. Almanya’daki Fransız bölüğünde yetkili oldu (1945). Daha sonra Almanya’daki Fransız Askeri İdare’sinde, Bilgi Müdürlüğü’nün Propaganda Ofisi Başkanı olarak görev yaptı (1946) ve “L’An zéro de l’Allemagne” adlı ilk kitabını kaleme aldı. Paris’te gazetecilik yaptı. İkinci kitabı “L’Homme et la mort”u kaleme aldı (1947-50). 1950-1989 yılları arasında CNRS’de araştırmacı olarak çalıştı, 1970 yılında Araştırma Müdürü oldu. 1956-62 yıllarında “Arguments” adlı gazetenin, 1962’den sonra da “Communications” adlı gazetenin müdürlüğünü yaptı. 1973-1989 tarihleri arasında Centre d’Etudes Transdisciplinaires (Sosyoloji, Antropoloji, Politika) ve Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’in yöneticiliğini yaptı. UNESCO Avrupa Kültür Ajansı’nın Başkanlığını yaptı. 1992 yılında, başkanlığını yaptığı “Association pour la Pensée Complexe”i (A.P.C.) kurdu. APC’nin en önemli misyonu; Bilimsel, siyasi, felsefi düşüncenin karşı karşıya bulunduğu, dünyanın, toplumun, insanların karmaşıklığı ile başa çıkmayı sağlayacak değişik yapılarda düşünceler geliştirme oldu. DOKTORALARI; “honoris causa” Perugia Üniversitesi (Siyaset Bilimi). Palermo Üniversitesi (Psikoloji). Cenova Üniversitesi (Sosyoloji). Brüksel Üniversitesi. Odense Üniversitesi (Danimarka). “Laus honoris causa” Piaget Enstitüsü (Lisbon, Portekiz). DİĞER ÖDÜLLERİ; “Colegiado de Honor” Andalousie Yüksek Eğitim Konseyi (İspanya). “Commandeur de l’Ordre des Arts et des Lettres”. “Officier de la Légion d’honneur” (1993). “Essai Charles Veillon” Avrupa ödülü (1987). “Viareggio International” (1989). İtalyan Cumhuriyeti Millet Meclisi Madalyası (İtalyan Piu Manzu Vakfı Bilimsel Uluslararası Komitesi). Avrupa Gazeteciler Birliği Medya Ödülü (1992). “Internacional Catalunya” ödülü (1994). ARAŞTIRMALARI; Çağdaş sosyoloji üzerine araştırmalar yaptı. Antropo-sosyal karmaşıklığı biyolojik ve tahayyül boyutlarıyla tasarladı. Zamanımızın temel sorunlarına etik çözümler teşhis etti ve önerdi. 20 yıldır, karmaşıklıkla mücadele konusunda bir “yöntem” üzerinde çalışıyor. Bu yöntemin, sadece bilimsel bilgiye değil, insan, toplum ve sosyal konulara da uygulanabilmesini hedefliyor. Bu araştırma, düşüncenin reformu konusunda bir öneri getiriyor. kurulması konusunda Ermenistan’a çağrıda bulunduğu şeklinde okuduğum haberi çok sağlıklı bir davranış olarak görüyorum. Bu bir aydınlanmadır ve doğru bir yoldur. Her şeyden öte, kötü olan bir geçmişi temizlemek sağlıklı bir davranıştır. Size göre bir Ermeni soykırımı olmuş mudur? MORİN: Örneğin Naziler tarafından gerçekleştirilen bir Yahudi soykırımından söz ediliyor.Aslında bu bir soykırım girişimiydi, Nazizm fizik olarak Yahudileri yok etmek istedi, bu bilerek ve sistematik olarak uygulanan bir politikaydı. Buna karşılık Ermenilerde tarihsel koşulların da tahrik ettiği kitlesel bir katliam sözkonusu. 20.yıl Eylül 2005 7 İktisat İşletme ve Finans Hangi anda soykırımdan söz edilebilir? Bu bir eşik sorunu. Ama bir milyon ölü, korkunç bir sayı. Katliamla soykırım arasında ne fark vardır? MORİN: Bir seri katliam ne zaman bir soykırıma dönüşür? Raunda soykırımından söz edildi. Ve Ruanda’da bir soykırım niteliğinde olan bir seri katliam oldu. Sözcükler enflasyonist bir tarzda kullanılıyor. Vocabülerde bir enflasyon var. Sonuçta soykırım sözcüğü çok şeyi kapsıyor. Denebilir ki gerçekten kitlesel katliamlar oldu. Ermenilerin ve Yahudilerin soykırımı arasında bir fark var mıdır? MORİN: “Kavgam”da, Nazi doktrininde, Yahudilerin Ari ırk olan sağlıklı ırkı kangrenleştiren, bozan sapkın bir ırk olduğu fikri vardı. Buna karşın Ermeni olayında bir doktrin yoktu. Bu olaylar, Ermenilerin Hıristiyanlara, Rusya’ya yakınlık duyduğu, savaşın azdırıcı koşullarında meydana gelmişti. Bu saptama olayların doğrulanması olmayıp açıklığa kavuşturulmasıdır. Soykırım tarihsel olarak hangi çerçeveye oturtulabilir? Örneğin nazizmin Yahudilere, çingenelere karşı hareketleri Avrupa nazizminin çok sivri bir ucu olabilir ama bu da beyaz ırkın üstün olup diğer ırkların aşağı olduğu şeklindeki ırkçı bir dünya görüşüne dayanır. Zaten bu görüşle siyahlara kötü davranılmış ve sömürgeleştirilmiştir. O halde, bana göre Avrupa kültürü kendi içinde aynı zamanda bir barbarlık ve bu barbarlığın bir panzerini taşımaktadır. Bu barbarlık nedir? Öncelikle savaş halinde bulunan bütün toplumlarda varolan bir barbarlık vardır. Katledilir, öldürülür. Avrupa kültürünün barbarlığına gelirsek, bu barbarlık Avrupa’nın dünyayı fethetmesi şeklinde iki ile üçyüz yıl kadar sürmüştür. Ve bu fetih siyahların ve yerli toplumların köleleştirilmesini beraberinde getirmiştir. Tektanrıcılık 20.yıl Eylül 2005 8 Söyleşi yoluyla şiddetlenen bir barbarlık olmuştur, çünkü Hıristiyan tektanrıcılığı diğer dinleri puta tapan dinler olarak değerlendiriyordu ve dolayısıyla yerliler de puta tapıyorlardı. Bu da barbarlığa yol açıyordu. Avrupa barbarlığının panzehiri de Avrupa kültürünün içinde vardı. Bu kültür Montesquieu’nün “Pers Mektupları” ndaki ana fikirde bulunuyordu: başkalarının gözüyle kendine bakmak yani otokritik. Bu otokritik Aydınlanma felsefesiyle, Voltaire’le, Diderot’yla gelişmiştir. Diğer bir anlatımla, Avrupa kültürü kendi barbarlığını giderecek panzehiri üretmiş ve bu kültürel panzehirler sayesindedir ki sömürgeleştirilen toplumlar kendilerine insan haklarının uygulanmasını talep edebilmişlerdir. O halde her şeyi belirli bir bağlantı içinde değerlendirmek gerekir. O halde Ermeni katliamlarını araştıracak komisyonun kurulmasıyla birlikte tarihsel, kültürel çerçeveyi çizmek zorunludur. Sorun geçmiş üzerindeki bir saplantıya izin vermemek gerekir. Sonuçta vokabüleri belirleyecek olan soruşturma komisyonudur. Vokabüler önemli değil mi? Bir de bazı insanların Türkiye hakkında kullandıkları vokabüler var. Örneğin Fransız TV’sinde Max Gallo’nun vokabüleri. Kendisini kişisel olarak tanır mısınız? MORİN: Evet. Bence onun davranışı da bir tür entelektüel barbarlık. Küçümseyici terimler kullanarak Türklerin Avrupalı olmadığını söylüyor. MORİN: Evet. “Avrupa’yı düşünmek” adlı kitabımda Avrupa’nın coğrafi olarak sınırlanamayacağını söylüyorum, çünkü öyle olsaydı İngiltere, İrlanda Avrupa Birliği üyesi olamazdı. Diğer taraftan geçmişte Akdeniz bir imparatorluğun merkeziydi ve doğuda Ural yapay bir sınır. Avrupa, kültürel ve uygar bir tanımdır. Kitabımda İktisat İşletme ve Finans da belirttiğim gibi, Avrupalılaşma, XV. Ve XVI: yüzyıldan itibaren batıdan başlayan ve git gide daha fazla doğuya doğru giden bir süreçtir. Bu süreç kuşkusuz, bilimin, tekniğin, kapitalizmin, ideal fikirlerin, ulusalcı fikirlerin gelişimi ve bütünüdür. Ve örneğin Avusturya’da, Macaristan’da toprak köleliği XVIII. Yüzyılda, Rusya’da ise XIX.yüzyılda kalkmıştır.Ve bu fikirler Osmanlı İmparatorluğu’na XIX.yüzyılın başında, Tanzimat döneminde gelmiştir; o dönemde bir reform süreci başlamış ama bu süreç Yunan, Sırbistan ulusalcı hareketleri ve Osmanlı İmparatorluğunu derinden etkileyen batı emperyalizmi nedeniyle yarıda kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu reformu gerçekleştirememiş ve daha sonra Atatürk Türkiye’nin batılılaşma ve Avrupalılaşma sürecini tamamlamıştır. Avrupa’da, sokaktaki adam bu söylediklerinizi bilmiyor. MORİN: Sadece sokaktaki adam değil, politikacılar da bilmiyor ne yazık ki. Ve Fransa sokaktaki adamın Türkiye hakkında karar vereceğini söylüyor. Söyleşi MORİN: Gerçekten, Avrupa Anayasası referandumunda, trajik olan şu ki, Anayasa için oylama yapılmayıp, gelişmeye ve bütünleşmeye karşı oy verilecek ve de hayır kazanırsa farklılıklar patlayacak. Avrupa Birliği, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa savaşları şeklinde tezahür eden intihar eylemine son vermek için birkaç politikacı tarafından tesadüfen tasarlanmıştır. Özellikle Fransız-Alman intihar savaşlarından söz ediyorum. Bu politikacıların düşüncesi şöyleydi: Politik ve kültürel açıdan federal bir Avrupa Birliği. Ama 1954 yılında Fransa Avrupa savunma projesine hayır deyince bu fikir başarısızlığa uğradı. Ulusalcılık Avrupa’nın politik olarak bütünleşmesine engel olmuştu. Ama 1954-60 arasında büyük bir ekonomik gelişme olunca ekonomik Avrupa hareketlendi. Böylece ekonomik başarı politik temelsizliğe dayanıyordu. Ve Sovyet İmparatorluğu dağılınca demirperde gerisinde kalmış olan çok sayıdaki Avrupa devleti Avrupa Birliği’ne katılmak istedi. Politik ve kültürel yapıları nedeniyle hemen kabul edilmediler ve ekonomik durumları da yetersiz olduğu için ekonomik olarak da kabul edilmediler. Sorunlar artmıştı. Politik bir bütünlük nasıl yaratılabilir ve geliştirilebilirdi? İşte ben bu nedenle Anayasaya evet denmesi gerektiğini düşünüyorum, çünkü Anayasanın güçlü bir sembolik değeri var. Acaba Avrupa başaracak mı? Acaba Avrupa bugünkü krizi atlatabilecek mi? Bilmiyorum. Ve bu koşullarda Türkiye sorunu da kendini bu krizin içinde buldu. İşte, Türkiye korkusu var, başka korkular var. Örneğin arkadaşım Avrupa parlamenteri Cohn-Benditt başından geçen bir olay anlattı: Kendisi Toulouse havaalanındayken eşyalarını taşıyan hamal Avrupa Birliği’ne karşı olduğunu çünkü kendi yerine bir Polonyalı’nın çalışmasını istemediğini söylemiş. Bunun anlamı Fransızların Birliğe 20.yıl Eylül 2005 9 İktisat İşletme ve Finans katılarak başkalarına göre olan ekonomik ve toplumsal avantajlarını yitireceklerini düşünmektir. Diğer bir anlatımla, tamamen dar ve sığ olan bu görüşler, Avrupa’yı çok tehlikeli bir uygarlıklar veya dinler savaşı sürecine bağlar. Diğer taraftan Arnavutluk’da ve Bosna’da Bir Avrupa İslamı var. Fransa’da iki milyon kuzey Afrikalı yaşıyor. Ben Avrupa’nın çok kültürlü olduğunu düşünüyorum. Bunu savunmak gerekir. İşte bu düşünce bizi Batı fanatizmlerinden ve Müslüman köktencilerden korur. O halde Avrupa’nın dünya barışında kilit bir rolü var. Bugün bu rolde başarısız olması çok yazık. Bu bağlamda Nietzsche’nin üstinsan, küçük insan, sürüleşme kavramlarıyla ifade ettiği fikirler geçerli olabilir mi, çünkü Avrupa genişliyor ve çok sayıda etnik grup var ve her grubun kendi saplantıları var. Bu koşullarda Avrupa Birliği’nin nasıl bir yapısı olacaktır? MORİN: Sorun, şu an bir parçalanma süreci yaşıyor olmamız. Ve de tarihe baktığımızda demokrasinin ancak demokratik 20.yıl Eylül 2005 10 Söyleşi olmayan yollarla kurulabildiğini görüyoruz. Demokrasiyi kurabilmek için her zaman reformcular gerekmiştir. Bana göre demokratik Avrupa’yı tam olarak kuramadık ve henüz olgunlaşmadan bir referandum yapılmasına karar verildi. Ne oldu? Çok sayıda genç için Avrupa tamamlanmış bir proje. Bu proje tamamen ekonomik açıdan değerlendiriliyor. Ekonomik Avrupa bir gerçek ama bu Avrupa’da işlev eksik. Psikanaliz vokabülerinde “bilinçdışı” kavramı vardır. Avrupa Birliği’nde Hıristiyan bir bilinçdışı var mıdır? MORİN: Bana göre tamamen genelleşmiş bir Hıristiyan bilinçdışı var. Bunun kaynağı tarihsel bir bilgisizliğin sonucu Avrupa’nın Hıristiyanlıkla özdeşleştirilmesidir. Ortaçağ tarihçisi dostum Le Goff için Avrupa Hıristiyandır, çünkü o Ortaçağ’da kalmıştır. Ama bu Hıristiyan bilinçdışını aşacak olan demokratik bilinçtir, benim kompleks düşüncenin bilinci diye adlandırdığım bilinçtir. Örneğin Ermeniler Hıristiyan oldukları için mi Batı bu soruna çok şiddetli tepki veriyor? İktisat İşletme ve Finans MORİN: Bunun nedeni, Birinci Dünya Savaşı’ndan beri Fransa’ya büyük miktarda Ermeni göçü olması ve bu toplumun yoğunluğunu sürdürmesidir. Ama günümüzde Yahudi soykırımına o kadar büyük tepki kalmadı. MORİN: Ama Almanya pişmanlığını dile getirdi. Yeterli mi? MORİN: Bana göre, Geçmişin suçlarının sorumluluğunu almak devletlerin, yönetimlerin işi değildir. Ama günümüzde barbarlık, baskı, kölelik, sömürgecilik Söyleşi Şimdilik sadece ahlaki alanda bir gelişme var değil mi? MORİN: Gelişme olmalı ama şimdi bu ahlak krize girdi. Bu kriz ya bir ilerlemeye ya da bir gerilemeye neden olacak. Göreceğiz. Asya’nın ve özellikle Çin’in ve Hindistan’ın ekonomik ve politik açıdan dünyadaki konumu hakkında ne düşünüyorsunuz? MORİN: Bu konuda da geleceğin, geleceğin ağırlığının Batı’nın dışına çıkıp Çin’e ve Hindistan’a doğru kayacağı izlenimi var. açısından tarihin yeniden ele alınışı söz konusu, bu da fena bir şey değil. Yakın zamanda Bergson’un “Ahlakın ve dinin iki kaynağı” adlı eserini Türkçe’ye çevirdim. Bu kitapta açık ahlak ve dinamik dinden söz edilmekte. Sayın Morin, sizce Avrupa Birliği’nin açık bir ahlakı ve dinamik bir dini olduğundan söz edebilir miyiz? MORİN: Olması gereken o ama yok. Örneğin A.B.D. Irak’daki harekatının ahlaki bir eylem olduğuna kendini inandırmış. Geçmişte dünyaya hakim olan Avrupa şimdi barış ve rahatlık vahasında yaşamayı talep ediyor. Bütün fetih kuramlarını terk etti ve 1970’de biten sömürgecilik Avrupa’yı akladı. Avrupa bugün için bir barış ve diğer kültürlere saygı ahlakını hedefliyor. Avrupa’dan çıkması gereken ahlak bu. Ama ne yazık ki bu gerçekleşmedi. Ama bu ahlak Avrupa’nın açığa çıkmaya çalışan ahlakı. 20.yıl Eylül 2005 11 İktisat İşletme ve Finans Bugün genelleşmiş bir belirsizlik dönemi yaşıyoruz. Hatta şok edici bir dinamizme varmamız gerekiyor. Belirli bir zamanda dinamizmin ekolojik bozulmaya yol açarak gezegensel bir bilinç krizinin gerekliliğini acil hale getireceğini düşünüyorum. Çin’in müthiş ekonomik gelişimi İstanbul’u da geçen kirliliklere neden oluyor. Petrol rezervlerinin tükenişi, otomobillerin artışı ve dolayısıyla nicel gelişme krizi gözlemlenecek. İnsanlığın, çözümün daha fazla, daha fazla üretim olmayıp daha nitelikli şeyler olacağı bir döneme gireceğini düşünüyorum. Batı Avrupa ulusları artık nicel gelişmeye yönelmeyip yaşam sanatını geliştirmeyi hedeflemeliler. Akdeniz ülkelerinin kuzey ülkelerinde olmayan bir yaşam sanatına sahip olduklarını düşünüyorum. Yaklaşmakta olan büyük krizden nasıl kurtulabileceğimizi bilmiyorum. Gezegenin çok kutuplu olması iyi bir şey. Çin, Latin Amerika, Avrupa gibi büyük kültürel bütünlükler var. Sonuçta bu çok kutupluluğun barışı sağlayabilecek şekilde bir Birleşmiş Milletler reformuyla bir dünya sistemini kurmayı denemeleri gerektiğini düşünüyorum. Bir bilim adamı olarak bilim açısından insanlığın geleceği konusunda umutlu musunuz? MORİN: Bilimsel açıdan olasılık ve olasısızlık vardır. Olasılık nedir? Olasılık, belirli bir yerde ve zamanda bulunan ve geçmiş ve gelecek için en iyi enformasyonlara sahip olan bir gözlemci içindir. Oysa bugün olasılıklar felaketi göstermektedir: nükleer silahların çoğalması, çevrenin bozulması, tekno-ekonomik 20.yıl Eylül 2005 12 Söyleşi hız, felaket ortamının unsurlarıdır. Oysa tarihte çoğu zaman olasısızlık gerçekleşir. Örneğin milattan önce V. Yüzyılda Persler tarafından iki kez yerle bir edilen Yunan kentleri iki kez yeniden doğmuş ve bu yeniden doğuşlar demokrasiyi ve felsefeyi yaratmıştır. Ben de Nazi İmparatorluğu’nun yıkılışı olan olasısızlığı yaşadım. Bu yıkılış 1941’de olasısızdı. Olasılık kötü olabilir ama olasısızlığa kapıyı kapamamak gerekir. Sayın Morin bu söyleşi için çok teşekkür ederiz. MORİN: Ben teşekkür ederim.