KÜLTÜR OLGULARI HAKKINDA BİLİMSEL BİLGİYE NASIL

advertisement
315
KÜLTÜR OLGULARI HAKKINDA
BİLİMSEL BİLGİYE NASIL ULAŞILIR?
BİR KÜLTÜR FİLOZOFU: GİAMBATTİSTA VİCO
ÖNAL, Sema
TÜRKİYE/ТУРЦИЯ
ÖZET
Vico kültürün incelenmesi konusunda önemli katkılar yapmış bir
filozoftur.Kültüre ve tarihe evrensel ve bilimsel bir bakış açısı getirmeye
çalışmıştır.Ona göre insanı, sadece akılsal tarafı ile tek yönlü bir varlık
olarak ele almak doğru değildir. Çünkü, insan duygu, hayal gücü ve diğer
yetileriyle bir bütündür. İnsan aklı sayesinde bilim ve felsefe; duyguları
sayesinde edebiyat ve sanat; inancı sayesinde din ve mitoloji gibi ürünler;
birlikte yaşama zorunluluğu nedeniyle de toplumsal yasaları ortaya
koymuştur. Buradan hareketle insanın tabiatı tanınırsa insanlığın ortaya
koyduğu ürünlerin doğru bilgisine ulaşmak mümkün olacaktır.
Vico kültürü nesnel ve bilimsel yoldan incelemeyi istemekle birlikte
teoloji ve metafizikten ayrı olarak inceleyememiştir. Ayrıca bilime de bir
kültür ögesi bakmaktadır. İnsan kültürü öğrenen bir organizma değil, kültürü
yapan, yaratan, üreten başka kültürlerle iletişim içinde olan varlıktır.
İnsan dili aracılığıyla, yani kelimeler ve kavramlar aracılığıyla iletişim
kurar. Kavramlar da aslında birer genellemedir. Kültürel alanda, olgu
doğruya doğru olguya dönüşebilir. Zaman içinde her çağın ve ulusun
doğruluk anlayışı değişebilir. Yani kültür ögeleri arasında değişebilir
ilişkiler söz konusudur. Buna rağmen bu alanın bilimsel bilgisi elde
edilebilir. Çünkü, insan tabiatının birliğinden kaynaklanana genel ilkelere
ulaşmak mümkündür.
Anahtar Kelimeler: Kültür, G. Vico.
----Öncelikle bilimsel bilgi nedir? sorusunun cevabından ne anladığımı
belirterek konuya başlamak isterim. Bilimsel bilgi, en genel anlamda,
incelenen konu her ne ise, onun gerçekte ne olduğunu ve ne olmadığını
316
ortaya koymaktır. Düşünce tarihinde, düşünürler ve bilim adamları
buradan yola çıkmışlardır. Platon ile matematiksel mantığı, Aristoteles ile
biyolojik mantığı, tanım, cins, tür gibi kavramları öğrenmiş bulunuyoruz.
Bilimsel bilgi, bir şeyin tabiasını, özünü aramak yani tanımını yapmaktır.
Bunu daha açık bir şekilde dile getirelim. İncelenen konu her ne olursa
olsun, başkaları tarafından bilinebilir ve konu hakkında verilen hükümler,
söylenen şeyler, başkaları tarafından denetlenebilir hâle getirilmiş olmalıdır.
İşte bunu gerçekleştirmek o şeyi bilgi seviyesine getirip tanımlamak veya
açıklamakla mümkündür.
Şimdi burada itiraz edilecek nokta ve birçoğunun aynı söylemle dile
getirdiği şey şudur: Doğa bilimleri kültür bilimleri ayırımı. Doğa bilimleri
açıklama yapar, kültür bilimleri ise anlama metodunu kullanır. Anlamak
tek başına yeterli değildir. Anlama, subjektif ve sınırlıdır. Anlama
yoluyla edinilecek olan bilgi şayet bir başkasına aktarılacak ise bu bir
açıklamayı da (en azından nasıl anladığını) gerekli kılar. Anladığımız
şeyi kavramsal düzeye çıkarıp başkaları ile konuşabilir ve tartışabilir hâle
getirmemiz gerekir. İncelediğimiz konu hakkında kavramsal bir çerçeve
oluşturamamışsak, belli ölçülerde bir tanım ve açıklama yapamıyorsak
onun ne olduğunu ortaya koyamamışız demektir. Tanım ve açıklama
kavramsal bir düzenlemedir. Kavramsal bir sistem olmadan bir bilimden
bahsedemeyiz. Oluşturduğumuz kavramların içini doldurmak zorundayız.
O hâlde diyebiliriz ki bilimsel bilgi tanım ve kavramlar yoluyla oluşturulan
bir inşadır bir sistemdir. Bu teorik anlamda böyledir.
Buraya kadar iki noktayı belirlemiş olduk. Kültürün ne olduğunu
ortaya koymak kavramsal çerçevesini elden geldiği kadar belirlemeye
çalışmak ve kültür hakkında metodu ne olursa olsun ortaya konan bilgileri
bir başkasına aktarılacak hâle getirmek. Bilimsel bilgisi edinilecek olan
kültür olgusu olduğuna göre, kültür ne ise onu anlamak tek bilimsel
yoldur. Burada bilimsel deyince sadece doğa bilimlerini anlamayıp teorik
anlamda saf bilim bağlamında düşünmek gerekir. Metot farklı olabilir
ancak bu kültürün bilimsel bilgisi edinilemez sonucunu doğurmaz. Çünkü
‘her kültür bilimi kendine özgü bir üslupla belirli bir biçimde kavramlarını
oluşturur. Bu kavramları sistematik bir genel kavrayış içinde üzerinde
duracağı olguları seçmek ve sınıflamak için kullanır. Bu form kavramları
kural koyucu olmadığı gibi ideografik (tekil ve bir defalık olanı tasvir
edici) de değildir’1.
Bu söylenenlerin ışığında Vico’nun kültür olgusunu nasıl araştırmak
istediğini, bilimini temellendirdiği kavramları ve yöntemini kısaca ortaya
koymaya çalışalım:
1
Ernst Cassirer Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine .Çev: Milay Köktürk. Hece Yayınları, Ankara, 2005.
317
Vico’ya göre de kültür en genel anlamda insanın tabiata kattığı her
şeydir. Çünkü, tabiat içinde var oluşumuz bize sunulmuştur. Ancak bu
tabiat dünyasına ek olarak biz kültür dünyasını yaratırız, oluşturur ve
dönüştürürüz. Yani tabiatı belli ölçüde bilir, ona belli ölçülerde etki eder
ve yine belli ölçüde onu denetim altına alabiliriz. Çünkü, tabiat hakkındaki
bilgimiz hiçbir zaman tam bir bilgi olmayacaktır. Bunun nedenini Vico
şöyle belirler. Tabiat dünyası Tanrı tarafından yaratılmıştır ve ancak onu
tam anlamıyla bilebilecek olan Tanrı’dır. Oysa, insan kendi dünyasını
yani kültür dünyasını tam olarak bilebilir. Hatta insan tabiat dünyasını
da kendince tanımlayıp araştırıp bilgi seviyesine çıkarmakta olduğundan
aslında bilimsel çaba da insan üretimi olduğundan bir kültür olgusudur.
Vico, 17.yy’ın tabiata dönük bilimsel çalışmalarının insanı ve onun
kendisinin yarattığı toplumsal alanı, kültürü ihmal ettiği görüşündedir
ve eserinde gözümüzü tabiattan insana döndürmemiz gerektiğini, büyük
bilimsel devrimlerin de insan yaratımı olduğunu bize hatırlatmakta ve asıl
olarak insanın kendi ürünü olan kültürün bir bütün olarak incelenmesi
gerektiğini vurgulamaktadır. Böylece, Vico, dikkatleri tabiat dünyasından
kültür dünyasına çevirerek kültür dünyasının araştırılmasında önemli bir
katkı yapmıştır. O, kültür denen olgunun ne olduğunu, ögelerini, nasıl
değişip dönüştüğünü, kültürün belirleyicilerini araştırmak istemektedir.
Kültürün ‘tabia’sını aramaktadır. Yani, kültür hakkında tüm toplumlar ve
insanlar için geçerli olabilecek evrensel ilkeler aramaktadır. Bu evrensel
ilkeler ortak noktalardır. Ancak, kültür dünyasının bireysellikler, tikellikler
dünyası olduğunun da farkındadır.
Vico, insanın her şeyden önce varoluşuyla biyolojik bir varlık olduğunu
tabiat içinde biyolojik ihtiyaçlarının onu kültürel ve toplumsal bir varlığa
dönüştürdüğünü söyler. İnsan doğal olarak kendisi için faydalı olanın
peşindedir. Ayrıca, insan, toplum halinde yaşamanın kendisi için tek
başına yaşamaktan daha faydalı olduğunu fark etmiştir. Biyolojik varlık
olarak ihtiyaçlarının karşılanması toplumsal varlık olma halini zorunlu
kılmaktadır. Ortak fayda üzerine temellenen toplumsal varlık olma hali ise
ruhsal tinsel bir varlık olma halini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla, hem
doğaya hem topluma değer yükleyen ve toplumsal kurumları oluşturan
insandır. Bir toplumda kurumların görevini iyi yapması o toplumun iyi
işlemesi için gereklidir. Görev ve iyi kavramları değer kavramını da
beraberinde getirir. Ayrıca toplumsal kurumların iyi işlemesi için bilgiye
de ihtiyaç vardır. Toplumsal kurumlarla ilgili bilgi ise tarihsel bilgiyi de
gerekli kılar. Tarih demek zaman demektir. İnsan belki de tabiata ilkin
318
zaman kavramını sokmuştur. Zaman kavramıyla birlikte bir şeyin kökeni,
süresi, bitişi gibi kavramlar da ortaya çıkmaya başlar. Bunları organizmayı
örnek alarak açıklarsak doğuş, gelişme, yaşlanma ve ölüm veya yok olma
dönemlerini görebiliriz. Vico, insan doğası ve onun yarattığı tarih ve
kültür dünyası ile paralellik kurar. Bu nedenle onun organizmacı bir kültür
teorisine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Zaman ve tarih kavramlarıyla
ilgili olarak da kültür olgusunun incelenmesinde bellek kavramını önemle
gündeme getirir. Vico bu noktada ilk insanl halk hikmeti içerisindeyer
alan şiirsel anlatımının önemine dikkat çekmiştir. Bununla ilgili olarak da
mitler, hikayeler, efsaneler aslında birer tarihi ve kültürel olgudur ki bunlar
günümüzde ‘somut olmayan kültürel miras’ adı altında halk bilimciler
tarafından değerlendirilmektedir. Tarih bize insanlığın ortaya koyduğu
kültürel ürünlerin neler olduğunu dolayısıyla insan varlığının da ne olduğunu
öğretir. Çünkü, tarih, ‘zaman anlamında kullanıldığında geçmişteki
olayların sınıflandırılmasını bu olayların birbiriyle ilişkilerinin belirlenip
anlamsal bütünlüğün sağlanmasını, kurumlar, olaylar ve anlayışlardaki
değişikliklerin dönemler ve çağlar arasında karşılaştırmasının yapılarak
doğru sonuçlar çıkarılmasında büyük öneme sahiptir‘2
Buraya kadar, Vico’nun kültür anlayışının üzerine temellendiği
kavramlar şunlar olmuştur: Bireysel fayda, dolayısıyla ortak fayda ve
toplum hayatının kuruluşu. Bellek, primitif kültüre sahip insanların
şiir yoluyla olayları belleklerinde tutmaları dolayısıyla zaman ve tarih.
Toplumsal görev ve iyi kavramları, dolayısıyla toplumsal kurumlar. Vico
özellikle bir ulusu, bir halkı araştırırken bu kavramlardan yola çıkar.
Kültür elbetteki başlı başına tarihî bir oluştur. Vico da kültürün tarihi
bir oluş olduğunun farkında olarak ilkin kültürün kökeni, insanlığın
kökeni hakkında öngörüde bulunur. Bunun için bir tarih belirlemek ister
ve Mısırlıların kendilerinden önce dünyayı üç çağa bölmüş olmalarını
kendine örnek aldığını söyler. Mısırlılar kendilerinden önceki dünyayı
üç çağa bölmüşlerdir. Birincisi Tanrılar Çağı. İkincisi Kahramanlar Çağı.
Üçüncüsü İnsanlar Çağı. Bu üç çağ üzerine temellenen bir de kronolojik
tablo sunar ve bu tablo ile Mısırlıların eski hikmetinin buradan çıkarak
bütün dünyaya yayıldığı fikrini reddeder ve dünyanın ilk çağları hakkında
bilgimizin karanlık ve muğlak olduğunu söyler.
Kültür olgularını bilimsel bilgisi edinilebilir iddiasıyla yola çıkmış olan
Vico, bir kültür tarihçisi olarak, dil incelemeleri bakımından, sosyolog
ve siyaset kuramları alanlarında da öne çıkmış ve incelenmiştir. O,
2
Ayhan Bıçak, ‘Tarih Sorunu’ s. 8.
319
araştırmalarında, insan vahşi halden bugünkü medeni haline nasıl gelmiştir?
Toplumlar nasıl teşekkül etmiştir? Toplumların gelişme seyri nedir? İnsan
ilişkileri nasıl başlamıştır. Dinin ve dilin toplumların oluşmasındaki rolü
nedir? gibi konuları temele almıştır. Kültür dünyası hakkındaki araştırmaların
hızlanmasına katkı yapmış1822 de eserleri Almanca’ya çevrilmiş Herder,
Wolf ve Goethe aracılığıyla Alman Tarih Okulunu etkilemiştir. Vico’nun en
temel iddiası şudur: ‘İnsan, ancak, kendi yaptığı kültür dünyasını kesin bir
bilgiyle bilebilir’. Kültür dünyasını bilmek için Vico’nun önerdiği yöntem,
Francis Bacon’un tabiat dünyasında, tabiatı tanımak, bilmek ve araştırmak
için uyguladığı yöntemin aynısıdır. Çünkü, Bacon incelenecek konu her
ne olursa olsun bir tek yolla incelenebilir iddiasındadır ve bütün bilimler
için tek bir yöntem önermektedir. Tümevarım yöntemi. Kültür olguları yer
zaman ve duruma göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle tikel olgulardır.
Ancak bu tikel olgulardan tümel sonuçlar çıkarılabilir ve Bacon’un ‘form’
olarak adlandırdığı ve Vico’nun da onayladığı genel yargılara varılabilir.
Bu genel yargılar bütün kültür olgularında görülen ortak noktalar göz
önüne alınarak yapılacaktır. Vico, bu bakımdan Bacon’u hocası olarak
adlandırır. Vico’nun 1725 te yayımladığı Yeni Bilim’ adlı eseri için kültür
dünyasının incelenmesi bakımından büyük ümitleri vardır. Bu eserinde
ulusların dünyası olan, sivil (medenî) dünya veya toplumların dünyasının
nasıl teşekkül ettiğini ve toplumsal kurumların ortak özelliklerini
incelemek istemiştir. Vico, Principia Matmematica’yı yazan büyük bilim
adamı Newton’a (1642-1727) bir haham aracılığıyla 1725’de yayımladığı
bu eserini gönderir ve ‘sizin tabiat alanında gösterdiğiniz başarıyı kültür
dünyasında ben gösterdim’ der. Ancak bu eserin ona ulaşıp ulaşmadığı
bilinmemektedir.
Vico’ya göre kültür dünyası, metafizik (fizikötesi anlamında) veya
zihinlerin dünyası tabiat dünyasının üzerindedir ve Tanrı’ya dönüktür.
Metafiziğin işlevi sivil toplumsal dünyada egemen olan ilâhi inâyeti
göstermektir. Kültür olgularının temeline ilâhi inâyeti yerleştirmiş olması
inancı temele koyduğunu gösterir ki bu temel subjektif bir temeldir.
Vico, aslında, içinde bulunduğu çağın anlayışının tersine olarak tarih
toplum, kısaca, kültür olgusunun da bilimsel bir bilgiyle bilinebileceğini
iddia etmektedir. Bilim dedikçe tümel doğru ve zorunlu ilkelere varmayı
kastetmektedir. Bu da demektir ki tarih-kültür alanında genel ilkelerden
kalkıp genel sonuçlara varmak mümkündür. Ibn Haldun, bu fikri 14.
yüzyılda ortaya atmıştır. 17. yy da biz Descartes’in tarihi bilim bile
saymadığını biliyoruz. Yine 17. yy’da Bacon, bütün bilimler için gerekli
320
bir yöntemin peşindedir. O, aslında tabiat bilimleri yanında sosyal bilimleri
de kastetmektedir. Elbette ki, Bacon’un hukukçu ve devlet görevinde
bulunuyor olmasında bunun büyük bir payı olduğu düşünülebilir. Vico,
Bacon’un tümevarım yöntemini ulusların dünyasında, kültür dünyasında
ve dolayısıyla sosyal bilimlerin konusunu teşkil eden alanda uygulamak
istemektedir.
Kültürün ortaya çıkması toplumsal hayatı gerektirir. O hâlde, toplumun
bünyesi nedir? Kültür olgusu bu bünye içinde nasıl ve ne şekilde ortaya
çıkmakta ve değişim göstermektedir? Vico, bu sorulara cevap aramaktadır.
Dolayısıyla, sosyoloji, sosyal antropoloji, dilbilim, halkbilim, felsefi
antropoloji, varoluşculuk, fenomenoloji, psikoloji gibi insanı, sosyokültürel
bir varlık olarak ele alan ve dil, din, âdet, örf gibi kurumlar bakımından
insanlar arası ilişkileri, kültürler arası ilişkileri ve bizzat insanın tabiatını,
mizacını alışkanlıklarını yaşayış tarzlarını, duygulanımlarını, hayallerini,
inanışlarını konu alan bilimlerde ve düşünce sistemlerinde Vico’nun
düşüncesinin izleri vardır. Çünkü, Vico, insanın yarattığı ve insanı
ilgilendiren her şeyi konu olarak almaya çalışmıştır ve asıl incelemeye
değer olanın insanın yarattığı bu kurumlar olduğunu düşünerek felsefesini
bu temel üzerine oturtmuştur.
Tarihte ve sosyal alanda elbette ki değişme söz konusudur.
Değişmenin bir gerçeklik olduğu kültür dünyasındaki araştırmalarımız için
kullanacağımız tümevarım yöntemi acaba nasıl uygulanmalıdır? Vico’ya
göre, önce meselenin kökenine inmek gerekir. Bu köken ise, ilk insanların,
yani, henüz çevrelerini kavramsal yoldan açıklayamayan insanların ortaya
koyduğu ilk düşünce ürünleri olarak bilinen mitolojilerdir. Vico’nun
insanlığın çocukluk çağı olarak adlandırdığı bu mitolojik dönemden
meselenin çözümüne başlamak gerekir. Böylece, insanların bu çocukluk
çağında nasıl hayal gücü (fantasia) yoluyla düşündükleri ve dolayısıyla
kültür dünyasını ‘mondo civile’yi nasıl kurmaya başladıklarını görebiliriz.
Vico’ya göre insan anlamadan insan olmuştur. O, anlamayı, gelişmiş bir dil
içinde kavramsallaştırma ve kavramlar arası bağlantı kurmak anlamında
kullanmaktadır. Anlamak, refleksiyonu yani, bir konu üzerinde dönüp
dönüp düşünmeyi gerektirir. Bu yoldan devam ederek toplumsal bir varlık
olan insanın tabiatını tanımak ve ortaya koyduğu ürünleri bilmek, bunun
üzerinde yükselerek bir tarih-toplum teorisi ortaya koymak mümkün
olabilir. Vico, bu yöntemi kendince uygulamış ve uygulanabilirliğini ortaya
koymaya çalışmıştır. Vico, insanın yarattığı her şeyi kültür alanı içerisinde
düşünmektedir. Bilimi, dolayısıyla matematiği de kültür olgusu içerisinde
321
düşünerek insanın kendi yarattığı şeyler arasında sayar. Bu noktada da
Bacon’dan etkilenmiştir. Çünkü, Bacon, tabiatın kendine özgü (sui generis)
olduğunu savunur. Biz matematik veya geometri yoluyla aslında tabiatta
gerçekten var olmayan paraleller, bağıntılar, üçgenler, kareler icat ederiz.3
Toplumun yapısı da bildiğimiz gibi durağan değil değişkendir.
Değişme, Vico’ya göre, Tanrı’nın bütün varlıklar için koyduğu bir
yasadır. İnsan tabiatı gereği bir canlı olarak doğar büyür gelişir ve ölür,
uluslar da insanlardan oluşmuş canlı organizmalardır. Dolayısıyla uluslar
da doğar, büyür, gelişir, çöker ve yok olur. O hâlde, toplumun yapısını
anlamak için insanın tabiatını çok iyi bilmelidir. İnsanın tabiatının temelinde
yer alan ihtiyaç ve faydalar nelerdir? Toplum ne üzerine temellenmiştir?
İnsanların birbirleriyle ilişki kurmasını sağlayan nedir? Hak, adâlet kavramı
nasıl ortaya çıkmıştır? İlk birlikler hangileridir. Tanrısal kurumlar ve
insanî kurumlar nasıl ortaya çıkmıştır? Toplumun oluşmasında dinin rolü
nedir? Din olmasaydı toplum var olabilir miydi olamaz mıydı? Krallar ve
kâhinlerin toplumdaki yerleri nedir? Yasaların kökeni dinsel veya tanrısal
mıdır? Genel ilkelerle tanrısal kanunlar ve yasa kavramı arasında nasıl bir
ilişki vardır?
İlk ontolojik ilkesi, ‘insan toplumsal bir varlıktır’ ilkesidir. Bu ilke,
‘şeyler doğal yapılarının dışında var olamazlar’4 aksiyomu ile bağlıdır. Bu
durumda insan doğuştan mı toplumsaldır sonradan mı toplumsal olmuştur
tartışması boşunadır. Çünkü bu iki sav da aynı şeyi söylemektedir. İnsan
tabiatı özgürdür, seçme şansına sahiptir, ancak, değerleri oluşturmakta
zayıftır. İnsan, tarihte içsel bir güç olan ilâhi inâyetin yardımıyla değer
oluşturmayı gerçekleştirmektedir. İnsanî seçim de faydaya dayalıdır. Bu
faydayı isteme önce bireysel, sonra ailece, sonra içinde bulunduğu toplumla
veya ulusla birliktedir. Böylece, insanlarda ortak duyu temellenmeye
başlamıştır.
Vico’nun metafiziği epistemolojisinden önce gelir. Çünkü, epistemolojisi
metafizik teorisini şart koşar. İnsanlık süreci değiştikçe insanın tabiatı da
değişmektedir. Vico, insanın toplumsal oluşunu kendi kendine yetemeyen
bir varlık olmasına dayandırmaktadır. Toplumun kurulması ile birlikte adâlet
anlayışı da gelişmeye başlamıştır bu insan tabiatının bir kanunudur. Kanun,
sivil tabiatta vardır. Adâlet duygusu, insanda başlangıçtan beri vardır. Fakat,
adâlet anlayışı toplum içerisinde, süreçte gelişme göstermiştir. Çünkü
insanların gelenek, görenek, âdet ve düşünüş tarzlarına göre toplumsal
Bu ilke Bacon’dan alınmadır. Bkz: Bacon Francis Novum Organum, paragraf 45., Çev. Sema Önal Akkaş,
Doruk yayınları, 1999.
4
Age paragraf 134.
3
322
olgular ortaya çıkmakta, toplumsal doğruları bunlar belirlemektedir. Âdet,
gelenek ve göreneklerin değişmesi ile birlikte olgulara göre belirlenmiş
doğrular da değişmektedir. Olgu, doğruyu doğru olguyu belirlemektedir.
Sosyal varlık olmak, insan, toplum ve kanun arasında zorunlu bir bağlantıyı
gerekli kılar. Kanun tabiatta vardır ve dolayısıyla tabiat varlığı olan insanın
içinde yani sivil (medeni) tabiatta da vardır. Toplum denen şeyin kendisi
de tabiatı gereği yasalıdır.
Toplumun temeli olan ortak duyu, bir halk veya ulus veya insan ırkı
tarafından paylaşılan ve refleksiyon olmadan (konu üzerinde çok ayrıntılı
bir düşünme olmadan) verilen hükümdür. Ortak duyu, biri göreli, diğeri
evrensel olmak üzere iki türlüdür her ulusun olduğu gibi bütün insanlığın
da ortak duyusu vardır. İşte bu evrensel ortak duyu ‘ideal sonsuz tarih’in
itici gücünü oluşturmaktadır.5 İnsanlık yolunu ruhun ölümsüzlüğü fikri
üzerine temellendirmiştir. Din, devlet, sanat, hukuk gibi değerler bu fikrin
üzerine temellenmiştir.6 Vico’ya göre Bacon, Platon, Makyavelli, Grotius
hepsi anakronizma yapmaktadır. Çünkü onlar, eskileri kendi çağlarının
bakış açısına göre değerlendirmektedirler. Hâlbuki eskiler, kendi çağlarının
kültür kalıpları içerisinde değerlendirilmelidir. Kelimeler ve dil, bize bu
eski kültürlerin kurumları hakkında ipuçları verir.
Vico, bu konuları incelediği ‘Yeni Bilim’ adlı eserini yazarken geometriyi
örnek almıştır. Geometri insan yaratımıdır. Tabiatta gerçekte böyle şeyler
yoktur. Kültür dünyası da insan yaratımıdır. O halde geometri gibi kültür
dünyasında da bilimsel bilgi elde etmek mümkündür. ‘Yeni Bilim’ in
aksiyomları, tanımları, postulaları vardır. Bunlardan da ilkeler çıkarılır. Bu
ilkeler üzerinde yeni bilim ve yeni bilimin metodu temellenir. Yeni Bilim,
öne sürdüğü savları temellendiren ve kendine özgü bir şekilde ispat eden
bir kitaptır. Bu eserde, Bacon’un tümevarım yöntemi örnek alınmıştır
demiştik. Tikel olaylardan ortak evrensel ve genel ilkeler çıkarmak bu
bilimin temel işidir. Vico’ya göre, bir araştırma meselenin başladığı yerden
başlamalıdır. En temel sav insan toplumsaldır savı olduğuna göre toplumsal
oluş ulus ile birliktedir. Ulusların kökeni araştırılmalıdır. Bu kitap, inâyet
sıfatı altında Tanrı’yı temaşa ederek ulusları kuran kanun koyucuların
halk hikmeti ile başlar ve onların teolojilerini akılsal yoldan ispat eden
filozofların esoterik (bâtini, gizil) hikmeti ile tamamlanır. Böylece bu bilim
ilâhi inâyetin akılsal sivil teolojisi olur. Çünkü Vico’ya göre Tanrı’nın
yardımı ve esini olmaksızın insan ne toplum halinde yaşayabilirdi ne
de uluslar kurarak bugünkü medeni hâle gelebilirdi. Tanrı bu özellikleri
5
6
age, paragraf 336
Age, paragraf 130
323
insanın tabiatı içinde yerleştirmiştir. Hayal gücü ve düşünme gücü ile de
insana yol göstermiştir.
Bütün ulusların başlangıcında efsaneler ve mitsel anlatımlar vardır.
Bunların gerçek anlamalarına inmek felsefe ve filolojinin işbirliği ile
mümkündür. Gerçek hikmet, efsanelerde destanlarda, mitolojilerde, halk
deyişlerinde saklıdır. Hikmet Vico’ya göre ilkin iyi ile kötüyü ayırt etme
yetisidir. Daha sonra insanların düşünme ve kavram oluşturma yetisi
geliştikçe doğru bilgi anlamına gelmeye başlamıştır. Filozoflar daha
sonra bunları felsefî hikmete dönüştürmüşlerdir. Bu nokta, Vico’nun tarih
felsefesini diğer tarih felsefelerinden ayıran en önemli noktadır. Bu tür
anlatım tarzlarında ulusların bünyesinde ortaya çıkan kurumların izlerine
rastlanabilir.
Vico’ya göre, medeniyet, dinî düşünce, evlilik ve ruhun ölümsüzlüğü
ilkeleri üzerinde yükselir. Ateistler, kaderciler ve nedencilerin ulus
kurdukları görülmemiştir. Bu teoriler üstüne bir devlet kurulamamıştır.
İnsanların kendilerinden üstün bir otoriteye inanmaları kendi tabiatlarının
eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, insanların kontrol edemedikleri
birtakım doğa olaylarından korkmalarını ve onlara tanrılık atfetmelerini
sağlamıştır. Böylece çevreleri ve kendileri hakkında düşünmeye başlayan
insanlar daha mutlu bir hayat sürmek için tanrıları veya bu üstün güçleri
memnun etmeye çalışmışlardır. Kendi davranışlarını kontrol etmenin yanı
sıra başkalarının davranışlarını da kontrol etmeleri gerekmiştir. Böylece,
toplumun düzenini sağlayan yasaların kökeni ortaya çıkmıştır. Buna bağlı
olarak da devlet şekilleri biçimlenmeye başlamıştır.
Otorite de ilkin kutsal biçimde anlaşılmış dağlara yayılmış dev
biçimli insanlar gök gürlemesiyle mağaralara saklanmışlardır. Grek
fablinde devlerin kalplerinden yüksek bir kayaya zincirlenmiş Tityus ve
Prometheus olarak hikaye edilmesi bu duruma örnektir yani onlar gök
tanrı Jove’un kehanetlerinden (gök gürlemesi, şimşek çakması) ibaret
olan din ile zincirlenmişlerdir. Böylece otorite anlayışı başlamış insanlar
bedenlerinin hareketlerini kontrol etmek ve onlara iyi bir yön vermek
için insani seçimlerde özgürlüğün rolünü incelemeye başlamışlardır. Bu
tür otoriteyi doğal hukuk otoritesi izlemiştir, vahşi şekilde dolaşan devler
buldukları yerlerde kalarak oraların efendisi olmuşlar ve ilk dominyonlar
böyle başlamıştır. Bu ilk dominyonların insanları büyük kabile veya klan
diyebileceğimiz genteslerin (ilk soylu aileler) prensleri olmuşlar. Böylece
ilk krallıklar ve şehirler oluşmuştur7
7
Vico, New Science, paragraf 389-391.
324
Bu sonuçlara Vico nasıl varıyor? Ona göre, insanların gerçekleştirdiği
alanda mitler, destanlar, örfler, âdetler gibi kurumları içinde barındıran
insanın duygu ve düşünceleri tutkuları arayışları vs.nin çok latif bir
biçimde anlatıldığı insanın tabiatının bizzat ortaya koyduğu halk hikmeti
bir bütün olarak incelenmelidir. Hikmetin tabiatı anlaşılmalıdır. Halk
hikmeti, mitolojiler, destanlar, fabller semboller, deyimler ve kelimelerin
özel kullanımları, metaforlar gibi dilde bulunan ve kültürü temsil eden
öğelerdir. Özellikle halk hikmetinin tabiatı veya bilgeliğin tabiatı böyle
anlaşılabilir. İnsan yaşadıkça kazandığı bilgiyi iradesi doğrultusunda
gerçek bilgiye ulaşmak amacıyla tamamlamaya çalışır Ancak gerçek bilgi
Tanrı’dadır. Bu nedenle, insan ruhunu, düşünceyi duygudan ve iradeden
ayırmadan bir bütün olarak incelemek gerekir. Vico bunun için felsefe,
filoloji ile ortak çalışmalıdır demektedir. Akıl, tarihsel süreç içinde
gelişmektedir aklın gelişimi dillerin gelişimi ile paraleldir. Yani, diller
geliştikçe düşünce de gelişmiştir. Biz, dili inceleyerek o kültürü bilebiliriz,
tanıyabiliriz. Buradan kurumların yapısını, insanların yaşayış ve inanış
şekillerini gelenek ve göreneklerini tespit ederiz.
Vico, yöntem açısından bakıldığında elbette ki Galileo ve Newton’a
benzemez. Eserlerinden anlaşıldığına göre, Bacon ve Descartes’i
okumuştur. Grek geleneğinde bilim, kesin ve hedefi olan evrensel ilkeler
kurmaktır. Bu bilim aksiyom, postula, tanım terimlerini kullanır ve bunları
temel elemanlar olarak aldıktan sonra bunlardan ilkeler çıkarmaya çalışır
ve metod böylece ilerler8.Vico, bu bakımdan Aristotelesçi ve Descartesçi
geleneği izler ona göre her bilim evrensel ve sonsuz ilkelere sahip olmalıdır.
Bunu mümkün kılan bir metodoloji, bütün sorunların ötesinde ve üstünde
olan bir gerçeklikten elde edilir. Verum factum ilkesi. Kesinlik, yalnızca
bizim yaptığımız alanındadır9 der.
Vicoya göre, sosyal bilimler alanında bir inceleme yapabilmek için dile
bakmak gerekir. Buradan yola çıkan Vico iki bilim tipini ayırır: Scienza ve
Coscienza.
Scienza, ‘verum’a, gerçekliğe ilişkin bilgidir. Yani, bir kimse ancak kendi
yarattığı şeyi bilebilir, tıpkı, Tanrı’nın tabiatı gereği kendi yarattıklarını
bilmesi gibi, matematikçi de kendi kurguladığı objeleri bilir. Kültür
dünyasını insan yaratmıştır. Tabiatı ise Tanrı yaratmıştır. O halde, insanın
kesin bir bilgi ile bilebileceği alan tarih-kültür dünyasıdır.
Coscienza, bütün insanlarda müşterek olan olgu nesnelerinin bilgisidir.
8
9
Age, paragraf 41.
Age, paragraf 331-332.
325
Yani, ‘certum’a ilişkin bilgidir. O hâlde, tarih ve kültür alanında kesin
bilgiden söz etmek mümkündür.
O hâlde, bilginin mâhiyeti hakkında Vico, tabiatı Tanrı yaratmıştır ve
o tam anlamıyla o bilebilir demektedir. Ancak, insan kendisinde bulunan
tanrısal taraf nedeniyle kısmen insani planda kısmen de tanrısal planda
durmaktadır. Hristiyanlık inancındaki İsa’nın tanrısal ve insani olmak
üzere iki planda bulunması gibi Vico ‘ya göre biz ancak kendi yarattığımız
dünyanın kesin bilgisine ulaşabilir. Tabiat dünyası hakkında ise
bilinçlenebiliriz. O hâlde, gerçek bilim kültür dünyası hakkında olandır.
Vico için yapılması gerekli olan en vasat gerçekliklerden en yüksek
gerçekliklere doğru ulaşmaya çalışmak olmalıdır. Belli bir zaman için
faydasız gibi görünen şeyler genel olarak bakıldığında çok faydalı olabilir.
İnsani eylemlerin belirsizliği ve kararsızlığı bizi onları araştırmaktan
vazgeçirmemelidir. Bu küçük ve önemsiz görünen şeyler bizi gerçekliğin
bilgisine eriştirebilir. İşte, bilge kişi bunu yapar. Değişmelere ve
belirsizliklere rağmen doğruluk ve gerçeklik arasında her zaman bir uyum
vardır. İşte insanlığı kuran ve geliştiren de bu uyumdur. Vico, varlık ve
bilgi arasındaki ilişkinin ampirik olayların döngüsünden elde edilebilecek
sonsuz gerçekliklere ulaşarak mümkün olabileceğini ileri sürer. Vico’nun
öngürüsü, insani olayların tarihsel döngüsüdür. İlahi inayeti, insanlık
tarihinin hareketi olarak belirleyen Vico’ya göre, her şey Tanrı’dan gelmiş
ve yine ona dönecektir. Bilge kimse ise bunun farkında olan kimsedir.
O hâlde, inâyet tarih içerisinde içsel olarak vardır. İnâyet, tarihin her şeyin
üstünde ideal olana doğru yükselmesini sağlarken zaman içindeki insan
ruhu sapmalar, zıtlıklar bocalamalar ve geriye dönüşler gösterebilir. İnsan
duygu ve eylemleri arasında gidip gelirken kendi oluşturduğu kurumlar da
bundan etkilenerek yükselme ve düşüşler gösterir. Kurumların yükselişi
ve gelişimi Tanrı’nın sonsuz iyiliğinin delilleridir. İnayet insana faydayı
iyiliği hikmeti doğruluğu öğretir. İnsanlık Tanrı’nın inayet sıfatıyla kendi
ölümlü bedeninde tanrısal zevki, tanrısal fikirleri müşahade eden en iyi ve
en büyük Tanrı’ın her şeye gücü yeten bilge olan iyilik eden iradesini tanır.
İnsan bilgisi ise sınırlıdır. Biz, insan tabiatını araştırmakta başarısız oluruz
çünkü insanın iradesinin özgürlüğünü belirlemek güçtür10.
Vico için kesin doğrular alanı olan sivil dünya veya ulusların dünyası
araştırılmalıdır ve buradan evrensel sonsuz tarihin ilkelerine ulaşmak
gerekir. Vico tümel ve zorunluyu ulusların dünyasında arayacaktır.
Konusunu belirlemiştir. İlk metafiziksel ilkesi ise insanın tabiatı gereği
10
Vico, New Science, paragraf 342-343,345.
326
toplumsal bir varlık oluşudur bu onun aksiyomudur. Bunun üzerine
tariflerini yapar ilkelere ulaşmaya veya kanunlara ulaşmaya çalışacaktır.
Vico’nun ilk aksiyomu” insan her nerede ve ne zaman cehalete düşse
kendini her şeyin ölçüsü yapar, hatanın kaynağı budur. Bilinmeyen
şeyler bilinen ve eldeki şeylerle açıklanır”. Bu aksiyomlar, Bacon’dan
alınmıştır. Bacon bu aksiyomları insanın doğru bilgi edinmesinin önünde
duran idollerin kaynağı olarak vermiştir. Halbuki, Bacon’a göre, insan
zihninin idolleri ile Tanrısal zihnin ideaları arasında fark vardır. Vico ya
göre tarihsel süreç içerisinde insanın yapıp ettiklerini bilebiliriz. Bunlar
insanın tabiatından kaynaklanan duygu, imgelem, önyargı, adet, gelenek
vs den ayrı değildir Çünkü ilâhi ve insanî bilgi üç ögeden ibarettir. Bilgi
(knowledge), irade (will) ve güç (power). Bunları birleştiren tek ilke
zihindir. Zihnin gözü sonsuz gerçekliğin ışığını veren Tanrı’ya dönüktür.
O halde, tıpkı yaşadığımızı bildiğimiz gibi kesinlikle var olduğunu ve bize
ait olduğunu bildiğimiz bu üç öge şunu açıklamamıza izin verir. Elbette
şüphe edemeyeceğimiz şey düşüncedir. Bilimlerin bütün ilkeleri Tanrı’dan
çıkmıştır. İlahi ve insani kurumlar veya bilgiler bu ilkelerle uyum içinde
ise doğrudurlar değil ise yanlıştırlar. Bunların kökeni döngüsel ve tutarlıdır.
Her şey Tanrı’dan çıkıp döngü halinde tekrara Tanrı’ya döndüğünden bu
kurumlar, Tanrı’dan ayrıldığında karanlık ve hatalıdır.
Bütün bu anlatılanların ışığında bir değerlendirme yapacak olursak,
Vico’nun bu eseri bilim kitabı değildir. Tarihte sonuç çıkarırken ve sağlama
yaparken belgelere dayanılır. Tarih yöntemi, insanın düşünce adımlarını
atarken dayanmış olduğu belgeleri vermesi ile mümkündür. Viconun
elinde arkeolojik buluntular ve belgeler yoktur. Sonuç olarak insanlık
üç çağdan geçecektir şeklinde bir öngörüde bulunur. Kendine Bacon’u
örnek alması metot bakımından baştan bir yanlış içinde olduğunu gösterir.
Bu durumda Newton’a söylediği sizin tabiat dünyasında başardığınızı
ben kültür dünyasında başardım sözü Newton’u çok şaşırtmış olmalıdır.
Ayrıca, insanın tabiatı, sosyal yapı içerisinde verilmektedir. Sujenin bilinci
değil de toplum içindeki insanın ortak bilinci ele alınmaktadır. Vico’nun
“ideal sonsuz tarih” anlayışı determinizmi ifade eder. Bunun yanı sıra insan
özgürlüğünden de bahsetmektedir. ‘İdeal sonsuz tarih’ insanın yaptığı
bir şey değildir. Tanrı tarihe müdahale etmektedir. Tanrı’nın yaptığı şeyi
yalnız Tanrı bilir demekle de bir çelişkiye düşmektedir. İnsan zihni hayal
gücü tarihin mi ürünüdür yoksa tarih mi bunların ürünüdür. Karşılıklı bir
gereklilik mi vardır. Bu soruların cevabı açık değildir. Yeni Bilim bir bilim
kitabı mıdır bir teoloji kitabı mıdır bu nokta aydınlatılmış değildir. Vico
tarihselcilikten tarihsiciliğe kaymaktadır, yani insanı tarihsel bir varlık
327
olarak almanın yanı sıra tarihe bir yön ve hedef belirlemektedir. Bilimi
de değer probleminin içine sokmaktadır. Ona göre ilk bilim mitolojidir.
Mitler ise insanların evrene yüklediği değerler bütünüdür. Halbuki bugün
pozitif manada bilim, değer probleminin dışında ve üst yapısal bir kurum
olarak ele alınmaktadır. Vico’nun tezleri tarihle sosyolojiyi yaklaştırır
gibidir. Dün, bugün ve yarını birlikte ele almaya çalışmıştır. Zaman zaman
geleceğe ilişkin öngörülerde de bulunmuştur.
KAYNAKÇA
Francis Bacon, Novum Organum Tabiatın Yorumu ve İnsan Âlemi
Üzerine Özlü Sözler, çev. Sema Önal Akkaş, Doruk yayınları, 1999.
Giambattista Vico, Yeni Bilim. Çev. Sema Önal (Akkaş), DoğuBatı
yay. 2007, 338
Giambattista Vico, Selected Writings. Edited and Translated by Leon
Pompa, Cambridge Universıty Press 1982.
Burke Peter, Vico. Oxford Universıty Press 1985.
Ernst Cassirer, Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine. Çev: Milay
Köktürk. Hece yayınları. Ankara, 2005.
Kamuran Birand, Manevi Bilimler Metodu Olarak Anlama, Türk
Tarih Kurumu Basımevi 1960.
Ayhan Bıçak. “ Tarih Sorunu”.Kutatgu Bilig Felsefe Bilim
Araştırmaları, Sayı 1. Ocak 2002.
Jan Asman, Kültürel Bellek. Çev. Ayşe Tekin, Ayrıntı yayınları.
İstanbul,1997, 323.
328
Download