Uploaded by eyyamen

sabetaycılık

advertisement
smanlı’dan bugüne kadar sürekli tartışıl­
İLGAZ ZORLU
de pek bir ilgimiz yok ama biz isteriz ki sizinle bir
mış, haklarında çeşitli iddialar ileri sü­
görüşelim” diyorlar. Evlerine gidip eski kitapları
rülmüş bir dinî azınlık ve o mistik yolun
varsa onları inceliyorum. Bu ilişkilerle çok dokü­
ilginç ritüelleri ilk dönemlerinde olduğu gibi bu­
mana ulaştım. Meselâ bugün bir ailenin elinde
gün de merak uyandırıyor. İşin özü; hikâyeyi il­
Sabetay Sevi’nin anıları var. Ben bunu buldum.
ginç kılan ve sürekli çeşitli spekülasyonların orta­
Buldum ama bu anılar eğer doğruysa çok büyük
ya çıkmasına neden olan aslında onların takındık­
bir olay olacak. İsrail’deki Sabetaycılıkla ilgili bü­
ları “özel” tavır. Tarih boyunca ne tam yahudi, ne
tün yazılanları çürütecek. Çünkü genel inanç Sa­
de dışarıya yansıttıkları gibi gerçek bir müslübetay Sevi’nin bir cahil olduğu, hayatı boyunca da
man oldular. Kendi aralarında devam ettirdikleri
hiçbir şey yazmadığı idi.
- mm Sabetay Sevi’yi nasıl görüyorsunuz?
gizli ve esrarengiz ritüellerle mistik, Kabalacı ve
mesihçi bir Yahudi tarikati olarak devam ediyor­
Sabetay Sevi’yle ilgili araştırma yapıyorum. Sa­
lardı. Vakıa onlar vardı ve bir saklı boyutta bu va­
betay Sevi’nin mesih olduğuna ve bir mesih ola­
roluş tüm eylemleriyle gerçekleşiyordu. Buna
rak yeniden geri döneceğine inanan bir grup, her
rağmen rağmen var olup olmadıkları konusunda
ne kadar olmadığı ileri sürülse de, bugün Türki­
tartışmalar bugüne kadar sürdü. Selanikliler ya­
ye’de var. Ben bu gruplardan birine dahilim. Yek­
hut Dönmeler ya da orijinal tabiriyle Sabetaycılar
pare bir grup yok. Uç grup var. Bu üç grubun
bugün hâlâ hayatiyetlerini devam ettiriyorlar mı?
içinde de alt gruplar var. Ben bu gruplardan KaBu soruya bugüne kadar Yahudi cemaati ve Hapancılar’a dahilim. Kapancılar, Karakaşlar ve Yahambaşılık net bir cevap vermedi; vermek de iste­
kubiler’in birleşmesi gerektiği düşüncesindeyim.
medi. Konuyla ilgili olarak görüşlerine müracaat
Kültürel bağlılıkları olduğunu düşünüyorum.
ev fiğimiz Musevî kesimin önde gelenleri bu cema­
■mm Türkiye’de Sabetaycıların varlığından ziya­
atti “yadsımayı” ve “yok” farzetmeyi tercih ediyor­
de gizli bir yapılanma içinde oluşları rahatsız edici
bulunuyor.
lar. Üstelik onların artık hiçbir önemlerinin kalmad/ğmı, daha ötesi böyle bir cemaat yapısının
Sabetaycıların müslüman kisvesi altında görü­
hayati vetini çoktan kaybettiğini ısrarla vurgulama
nüp, müslüman kimliğine sahip olup böyle bir
ikinci farklılığa sahip olmalarına karşıyım. Bunu
ihtiyacı hissediyorlar.
açık söylüyorum. Sabetaycılık bir din değildir.
Peki, 1666 yılından beri süren bu reddediş, ka­
Nasıl Müslümanlıkta Alevîlik bir farklı düşünceybul etme VİŞ daha ne zamana kadar devam edecek?
se, Sabetaycılar da Yahudilikte aynı konumdadır.
Ve devam ^demedi de. Sonunda Sabetaycı kesi­
Alevîler müslüman değildir deyip bir kenara atıla­
min içinden Çıkan İlgaz Zorlu yazdığı kitapla tüm
bu perdeleri p aramparça etti. Bu meydan okuyuş
bilir mi, Sabetaycılık da aynı şekilde. Sabetaycılamesajını kitab'in başlığına taşıyor: Evet, Ben Sela­
rın içinden birisi Müslümanlık aleyhinde bir yazı
nikliyim. Tür’Kİye Sabetaycılığı...
yazdığı zaman bu bana çok ters geliyor.
■mm Türkiye kamuoyuna sunulan bilgi Selanikli
Kitap çıkar çıkmaz dilden dile dolaşmaya baş­
ladı. Kimdi bu yazar ve Türkiye’nin belki de en
dönmelerin artık Yahudiliği bıraktığı ve asimile
‘tabu’ konusunda. nasıl böyle bir kitap yazmaya
olarak müslümanlaştığı idi. Siz müslüman olmadı­
cesaret edebiliyordu Üç buçuk asırdır bozulma­
ğınızı Sabetaycı bir kitlenin hâlâ mevcudiyetini ko­
mış gizlilik prensibin i niçin aşma ihtiyacını hisse­
ruduğunu söylüyor ve bunu kitaplaştırıyorsunuz.
Ben Sabetaycılığın Türkiye’de araştırılmasını
diyordu?
İçerden konuşan \Şe yazan İlgaz Zorlu’nun yaz­
sağlayacağım. Ve Sabetaycılık Türkiye’de literatü­
re girecek. Dönmeler konusu olarak söz edilen bu
dıkları ve söyledikleri , M. Ertuğrul Düzdağ ve M.
Şevket Eygi’nin sene lerdir yazılarıyla anlattıkları
konuyu kimse araştırmıyor bilmiyordu. İstanbul
Ansiklopedisi’nde “Selanikliler” maddesini yaz­
iddiaları tümüyle doğrular nitelikte. Bütün bun­
dık. “Varlık Vergisi Olayı”nda Dönmeler de ayrı­
lardan anlıyoruz ki, Sa betaycılar geçmişte olduğu
Son haftalarda kitap satış listelerinde sessiz sedasız üst sıralara tırmanan
uğradılar. Bizi o zaman “D” grubu adıyla ayır­
gibi bugün de “şuurk’i” bir biçimde varlıklarını
Evet, Ben Selânikliyim başlıklı kitap Türkiye Sabetaycılığına dair içeriden ma
dılar. Müslümanlardan farzedelim 12 binbeşyüz
sürdürüyor.
yazılan ilk kitap özelliğine sahip. Kitabın yazarı İlgaz Zorlu, “dönme”
lira, Yahudilerden 50 bin lira vergi alındıysa,
Aslında salt Sabetaycı cemaatin varlığı yahudilere karşı olduğu gibi m üslümanlar için herhangi denilen yarı-gizli Sabetaycı cemaatin 17nci yüzyıldan bu yana doğru Kabala Dönmelerden de 25 bin lira vergi alındı. Bu vergi­
bir rahatsızlık kaynağı $eğil. Olayı rahatsız edici
yi ödeyen Sabeıu/cılardan hâlâ hayatta olanlar
mistik inancına bağlı olarak yaşadıklarını ve Yahudi dinin bir parçası
var. Bunun belgelerini ortaya çıkarabiliriz.
kılan; bir iki yüzlülük, bir içi—dışı başka oluş ve Is-
O
“Sabetaycılık yahudi
dininin bir parçasıdır!”
Sabetaycıhk ve Sabetay Sevi
Sabetay Sevi tardından kurulan gizli bir
Musevî tarikati. Bu inancı taşıyanlar
Müslüman ad ve giysisiyle yaşamakla birlikte,
Musevî inanç ve geleneklerini sürdürdüler.
Dönmelik önceleri İzmir’de, sonraları daha
geniş kapsamlı olarak Selanik'te yayıldı.
İbadet ve ibadethaneleri gizliydi. Tarikatın
sırları Dönmelerin çocuklarına ancak evlendik­
leri zaman açılırdı. Dönmeler dualarını kutsal
kitaptan İbranice okur, Sabetay Sevi'nin
mesihliğine inanır ve onun kıyamet öncesi
yeniden dünyaya gelip tüm Yahudileri
birleştireceğine inanırlar.
1626 -1676 yılları arasında yaşayan
Sabetay Sevi ya da müslüman olduktan sonra­
ki takma adıyla Aziz Mehmet Efendi kolları
bugüne kadar uzayan Sabetaycılık tarikatinin
kurucusudur. Musevî mistiklerinin esrarengiz
çalışma alanı Kabala'dan etkilendi ve 1648
yılının "kurtuluş yılı" olduğunu savunarak
Mesihliğini ilan etti. Gazzeli Nathan adlı arka­
daşı onun OsmanlI sultanının tahtına otura­
cağı müjdesini verdi. İzmir, Venedik,
Amsterdam, Hamburg, Londra ve diğer Avrupa
şehirleriyle birlikte Kuzey Afrika’da da onu
destekleyenler oldu. OsmanlI tahtına geçmek
üzere 1666 yılında İstanbul’a gitti. Kendisini
oldukça kalabalık bir grup izledi. Herkes
sarayın önünde mesihliğini ve yeni kral
oluşunu ilân etmesini beklerken o padişah IV.
Mehmed'in huzurunda müslüman oluverdi. Bu
olay takipçileri arasında önce bir şok meydana
getirse de o bu tavrını yine Kabala ile izah
etti. Mehmed Efendi adını aldı, saray kapıcılığı
görevine getirildi ancak gizli inançlarını
sürdürdüğü için çeşitli sürgünlere uğradı.
Ma’aminim denilen inananlarına 18 maddelik
gizli bir beyanname yayınladı. Müslümanlarla
evlenilmemesi, zahirî olarak Müslüman
görünülmesi, “benzeme-benzet" prensibine
uyulması gibi zorunluluklar getirdi. En son
olarak sürüldüğü Arnavutluk'un Ülgün
şehrinde öldü ya da Sabetaycıların genel
inanışına göre ahirzamanda yeniden gelmek
üzere kayboldu. Onun ölümünün hemen
ardından cemaat Yakubilerve Osman Baha'yı
izleyenler (Karakaşlar) olarak ikiye bölündü.
Özellikle Karakaşlarda ensest ilişkiler ve mum
söndü ayinlerinin olduğu bazı itiraflar ve çeşitli
araştırmacılarcaortaya kondu. Sebetaycılığın
nihilist eğilimleri 18. yüzyılda kurtuluşu mistik
törenlerdeki sefahet alemlerinde arayan Jacob
Frank ve müritleriyle doruğa ulaştı.
Sabetaycılığın Yahudi cemaati içinde gitgide
artırdığı huzursuzluk, Kabaladan uzaklaşma ve
mesihçi hareketlere kuşkuyla yaklaşma
yönünde de güçlü bir eğilime yolaçtı.
Sabetaycılıkla ilgili en önemli çalışmalar
Gershom Sholem ve halen İsrail'de yaşayan
Dr. Gad Nasi imzasını taşıyor.
olduğunu iddia ediyor. Bu iddanın özellikle İsrail devleti tarafından kabul
edilmesi için mücadele ediyor. Sabetaycılar ne yahudi olarak kabul ediliyor,
ne de müslüman. Zorlu’nun kitabı, kültür ve siyaset tarihimiz açısından
ciddi ve önemli iddialarda bulunuyor.
Evet, Ben Selânikliyim, Türkiye Sabetaycılığı, İlgaz Zorlu, Belge Yay., İst. 1998, 176 s., ISBN 975-344-175-0
MUSTAFA
lâmî tanımlamasıyla “münafıkça” tavır almak. İl­
gaz Zorlu da içinde bulunduğu bu sahte dünyayı
sorguluyor. Sabetaycılar ya da ‘gizli yahudiler’ ta­
rih boyunca Yahudilerin içimizdeki ajanları ola­
rak görüldü. Son yüzyılda ise Batılılaşma adına
yapılan her türlü icraatın başında hemen hemen
tamamen onlar vardı. Mason teşkilâtlarında hatı­
rı sayılır ağırlığa sahiptiler. Zahiren müslüman
isimli ancak iç dünyalarında değişik dinî duygula­
rın takipçileriydiler.
Sabetaycılıkla ilgili ilk ciddi tartışma 1924 ve
1925 yıllarında hem de basın önünde cereyan et­
ti. Karakaşzâde Mehmed Rüşdü adlı Selanikli bir
dönmenin ifşaatlarıyla başlayan ilk tartışma yak­
laşık bir sene sonra yine Karakaşzade’nin bütün
sözlerini geri alan müthiş “dönüşüyle” son bulu­
yordu. Aradan geçen yetmiş küsur yılın ardından
bugün İlgaz Zorlu kitabıyla hiç de Karakaşzade ile
kıyaslanmayacak bir samimiyetle önemli açıkla­
malarda bulunuyor, öyle görünüyor ki, Sabetaycıların 332 yıl süren esrar perdesi onun kitabıyla
büyük ölçüde aydınlanacak ve bu konuda yapıla­
cak “ciddi” tartışmalar gerçekten değerli araştır­
malara zemin hazırlayacak.
Şemsi Efendi’nin 6. batından torunu olan ya­
zar Zorlu, 1969 İstanbul doğumlu. Zorlu, “Yaşa­
nan iki yüzlülüğe artık bir son verilmesi gerektiği­
ni” ve cemaatinin artık “dışa açılması” gerektiğini
belirtiyor.
Meleklerin âhirzamanda yeniden döneceğine
inanılan Sabetay Sevi’ye Mesih’lik tacını ta­
ktıkları bir gravürün kapağa alındığı kitapta, “Sabetaycılık ve Yahudilik”, “Sabetaycılık ve Osman­
lI mistisizmi”, “Sabetaycılık ve masonluk ve Kabbala’mn mistik aleminde” gibi oldukça ilginç ma­
kaleler yer alıyor. Yazarının kimliği göz önüne
alındığında, konuya merak duyanların mutlaka
edinmeleri gereken bir kitap Türkiye Sabetaycılığı...
Bu arada konuyla ilgili son ilginç gelişme haf­
talık haber dergisi Aksiyon’un 181. sayısında ya­
şandı. 500. Yıl Vakfi yöneticilerinden Harry Ojalvo dergiye verdiği mülâkatta, 350 yıllık alışılagel­
miş suskunluğu bozarak Türkiye’de birbuçuk
milyona yakın Sabetaycı bulunduğunu belirtiyor­
du: “Yahudi kökenli olarak Sebati (Sabetay Sevi)
devrinden gelme nitekim hepimizin tanıdığı bu­
gün Dışişleri Bakanımız olan İsmail Cem ipekçi
var. O Sebati’dir. Coşkun Kırca var. Epey insan
var. Canım yani bir çoğuna ‘sen oradan gelmesin’
dediğin zaman kendisi bilmiyor bile. Ama bu öy­
AYDIN
le bir şey ki gizlenemez.
Bu ortada.” (Aksiyon,
23-29 Mayıs 1998, sayı:
181, s. 13)
İlgaz Zorlu ile kitabı
ve kendisi hakkında gö­
rüştük. Anlaşılan o ki bu
kitap çok ses getirecek.
mmh Sabetaycılar bugü­
ne kadar gizlilik prensibi­
ni hiç bozmamıştı ama siz
yazdığınız kitapla bunu
açıkça ihlal ettiniz. Ama­
cınız nedir?
Amacım bir ayrımcı­
lık değil, farklılığın tadını
bulmak. Sabetaycıları bu­
gün nasıl ayıracaksınız.
Türkiye’den ayrılamaz ki.
Benim ana lisanım Türk­
çe. Ben hiçbir lisanı
Türkçe kadar iyi kullana­
mıyorum ve bilmiyorum.
Ibranice’yi de çok iyi bil­
diğim söylenemez. Ama bir şey söylüyorum: ister
kabul etsinler ister etmesinler Türkiye’de bir Sabetaycı topluluk var. Bu insanlar ister biz yokuz
desinler, isterse inkâr etsinler ama var. Çünkü en
azından ben varım ve söylüyorum. Kimler var
kimler yok derseniz ona girmem; ama ısrarla da
var olduğunu iddia ediyorum.
■mm Dışardan bakıldığında sizden başka kimse
yok gibi.
Çünkü bir tek ben açıklıyorum. Ama bunu
çok güzel şöyle görürsünüz. Abdi îpekçi’nin anı­
larında bu yer aldı. “Bana dönme çocuğu derler­
di, ben onun için ipekçi soyadını kullanmamayı
düşündüm” diyor meselâ. Türkiye’de eğer rahat
konuşulabilecek bir ortam sağlanırsa, insanlar
kendilerini özgür biçimde ifade edebilirse, bir za­
man sonra bu işler çıkar ortaya. Islâmcı basında
70’li 80’li yıllarda gördüğümüz şey hep şuydu; bir
dönme laik-solcu-sosyalist vesaire olabilirdi an­
cak, o hep dönmelikle suçlanırdı. işte bu bir suç
değil. Adam köken olarak belki öyle ama o da ne
olduğunu bilmiyor ki. Sabetaycı kökenli pek çok
insan bugün Sabetaycılığın ne olduğunu bilmi­
yor. Okunup öğrenilsin diye bu konuyu araştırı­
yorum ve konuşuyorum. Nitekim pek çok insan­
la tanıştım. “İlgaz bey bizim ailemizde de böyle
bir şey var. Gerçi biz dualara bakmıyoruz, dinle
MATBÛAT 30
27 KASIM 1998
İZÜ - İSMAİL KARA TÜRKİYE'DE DİNİ HAYAT ARŞİVİ
■mm Bugün bir ayrım olduğunu düşünüyor musu­
nuz?
Geçmişte olmuştur. Şimdi olduğunu iddia
ediyor değilim. Sadece şunu söylüyorum: Sabetaycılar Türkiye’nin bir parçası olduğu kadar Ya­
hudi kültürünün, İsrail devletinin değil fakat İsra­
il düşüncesinin de bir parçasıdır. İsrail devleti Sabetaycıları Yahudi kabul etmiyor. Gidin Anka­
ra’daki büyükelçiye sorun, “Sabetaycılar Yahudi
değildir” diyecektir. Bana kimse İsrail’in Sabetaycilan Yahudi kabul ettiğini
söyleyemez, o lâfı ona yedi­
ririm.
mm Niçin?
Çünkü ben İsrail’de bu ko­
nunun en uzmanı olan ve
bir başka dinden Yahudilik
dinine geçiş konusunda ka­
rar veren din değiştirme Hahambaşısı ile görüştüm.
Adam dedi ki, “Biz sizi ka­
bul etmiyoruz”. Niye? Çün­
kü İsrail’in temel politikası
şu: “Ülke dışındaki, diasporadaki bir Yahudi cemaati­
nin Yahudiliğiyle uğraşma­
mak.” Bu çok önemli bir
şey. Onu hiç ilgilendirmi­
yor. Eğer bir problemin var­
sa gelirsin buraya, burada
Yahudi olup olmadığın tar­
tışılır diyor. Bu konuda res­
mî bir karar alındı ve bu
Türkçe’ye de çevrildi.
mmm Siz de İsrail’i Yahudili­
ğin devleti olarak görmüyorsunuz.
Evet ben kişisel olarak görmüyorum. İsrail bir
Yahudi devleti değildir, Yahudi ülkesidir. İsra­
il’deki bazı dinî gruplar dâ'-aynı görüştedir.
mm Bu Sabetaycıların da genel kanaati mi?
işin gerçeği Sabetaycılar İsrail’le fazla ilgilen­
miyorlar. Çünkü Sabetaycıların çok büyük bir bö­
lümü ekonomik olarak çok iyi dürümdalar. Tür­
kiye’deki yabancı okullarda eğitim alıyorlar, hayat
standartları oldukça yüksek ve onlar için İsrail’in
çekici bir tarafı yok. Ama bunun yanında İsra­
il’deki dinî ortama girmek isteyen Sabetaycılar da
var ve onlar da gidiyor zaten. Nasıl gidiyor turist
olarak gidiyor. Bir Yahudi İsrail’e gidip vatandaş­
lık alabilir, ama bir Sabetaycı vatandaş olarak ka­
bul edilmez.
■mm Siz olmak istiyor musunuz?
Ben kişi olarak Yahudiliğe geri dönmek için
1992 yılında böyle bir başvuruda bulundum ve
bütün kapılar yüzüme kapandı. Bana dediler ki
“Yahudi olmak istiyorsan iki sene kursa gitmen ve
bir sınavdan geçmen gerekir.” Ama ben Yahudili­
ğin dışında değilim ki bu işlemi bana niye uygu­
luyorsun? Ben bu noktada Sabetaycılar için bir
karar çıkması gerektiğini iddia ediyorum. Den­
meli ki: Sabetaycılar da Karay’lar gibi Yahudiliğin
bir mezhebidir. Sabetaycıların içinde bazı kimse-
ler Yahudi olduklarına inanıyor. İşte bu insanlar
kolaylıkla Yahudi olabilmeliler. Bu arada bazı in­
sanlar da, “Biz Dönmeyiz ama Yahudi değiliz hat­
ta Sabetaycı da değiliz” diyor. Ben onlara bir şey
demiyorum. O da ayrı bir konu.
Kitabın yazarı İlgaz
Zorlü, İsrail Ben
Zwi Enstitüsü
arşivinde, Sabetay
Zwi'nin ölmeden
önce Arnavutluk
yahudi cemaatine
gönderdiği son
mektubu inceliyor.
Bu mektupta
Sabetay Zwi,
yaklaşmakta olan
Kipur bayramı için
dua kitabı istiyor.
mmm Sonuç olarak Türkiye’deki Yahudi cemaati
de Sabetaycıları kabul etmiyor yani.
Hahambaşı’ya sorun Sabetaycılar “teknik ola­
rak Yahudi değildir” diyecektir. Bunu eleştiriyo­
rum. ‘Teknik olarak Yahudi olmak’ nasıl bir şey­
miş acaba? Hahambaşılık gibi bir makamda otu­
ran kişinin bu denli politik bir dinî karar vermesi
çok yanlıştır. Fakat zaten bugünkü Türkiye Hahambaşılığı dinî kararlar açısından Sabetaycıları
bağlamamaktadır. Ben kurum olarak hahambaşıhk makamına da karşıyım, özel bir kanunla ka­
mu görevlilerinin seçilmelerinden farklı olarak
hem ömür boyu işbaşına gelmektedirler hem de
seçim ikinci bir kez yenilenmemektedir. Her ka­
mu görevlisi 65 yaşında emekli olmak zorunda
iken bu makamdaki kişinin ömür boyu seçilmesi
hususu sizce demokratik bir yöntem olarak kabul
edilebilir mi? Bu makam Sabetaycıları tamamen
yokmuş gibi ele almaktadır. Tabiî bu da onun ne
kadar politik bir makam olduğunu belirler.
mmm Türkiye’de önemli bir Sabetaycı grup var di­
yebiliriz o zaman.
Evet
■mm Ve kendilerinin Sabetaycı olduğunu kabul
ediyorlar.
Hayır kabul etmiyorlar.
^mh 0 halde böyle bir grup yok!
Olur mu Halil Bezmen meselâ Amerika’ya git­
ti ve dönmeliğini ilan etti.
0 zaman müslüman kamuoyundaki genel
kanaat doğrulanmış oluyor.
mmm
ikili tavra bir son verilsin.
Ben açık olarak söylüyorum ki Sabetaycılık
Müslümanlık dininin bir mezhebi değildir. Sabetaycıhk Yahudi dininin bir parçasıdır. Ve Yahudi­
lik Sabetaycıları kabul etmek zorundadır. Ama
hahamlar diyor ki, ‘Siz 350 sene önce defoldunuz
gittiniz, artık bizimle hiçbir ilginiz yok!’ Günü
kurtarmaya çalışıyorlar.
mmm Karakaşzade Mehmed Rüşdü 1924 yılında
ilk İfşaatları çok ilgi çekti. Ancak bir sene sonra
bir şekilde ikna edilmiş ya da korkutulmuş olacak
ki söylediği herşeyi geri aldı ve inkâr etti.
Ona bakarsanız ben de aynı şeyi yapıyorum.
■■m O bazı iddiaları gündeme getirmişti. “Kuzu
bayramı-mum söndü" merasimleri, cemaat içinde
evlilik ve benzeriyle ilgili.
Eylül 1666’da hem Yahudilik, hem
I B^kde Türkiye tarihi için önemli olay
■■■
meydana geldi. Bir müddettir bekle­
nen Mesih olduğunu iddia eden ve imparatorlu­
ğun birçok köşesinde hatta doğu Avrupa’daki yahudilerin bile bir kesimini ikna eden Sabetaî
Zwi, Sultan IV. Mehmed tarafından Edirne'ye
getirtilmiş ve orada divanda yargılanmıştı. İz­
mir’de kazandığı etkiden dolayı, hahamların şi­
kâyeti ve huzursuzluk bunun nedeniydi. Bizzat
şeyhülislâm Vanî Mehmed Efendi yargıçlardan­
dı. Ölüme mahkûm edileceğini öğrendiği son an­
da bir tereddüt ve ardından bir telkinle Müslü­
manlığı kabul etti ve Aziz Mehmet Efendi adını
aldı. Bunu kendisine teklin eden muhtedî bir ya­
hudi olan hekimbaşı Hayatîzade’ydi. Sabetaî
Zwi bağışlandı, kendisine 150 akçe yevmiye
bağlandı ve kapucubaşılık memuriyetinden
emekli edildi. Maiyyetine de benzer rütbe ve ar­
mağanlar verildi. Kendisine inananlarla birlikte
özellikle hadiselere sebep olduğu İzmir’i terkedecekti. Bundan sonra Selânik şehri cemaatinin
başlıca yerleşme yeri oldu. Sabetaî bundan son­
ra Arnavutluk’a geçmiş ve orada ölmüştür. Ken­
disine inananlar Mesih’in tekrar dönmesini bek­
liyorlardı. Sabetay’ın cemaatine Türkler ‘dönme’
veya ‘avdetî’; eski dindaşları yani yahudiler ise
‘sazanikos’ (renkleri değişen bir balık) demek­
teydi. Cemaat ise kendine ‘inanan’la, ‘ma’aminim’ diye adlandırır. Aslında Sabetaycılık bazıla­
rının sandığının aksine basit bir gizli din değildir.
Bir kısım yahudiler Zwi’nin korktuğunu düşünüp
ye’se kapıldı. Müridlerin kimi eski inanışa dön­
dü, kimisi onu izledi. Kavga doğu Avrupa’ya da
sıçradı, Frankistler cemaatin içinde huzursuzluk
yarattı. Fakat asıl karışıklık histeriografide sürü­
yor, bu vakayı OsmanlI Yahudiliğinin 17. asırdan
sonraki dekadansının nedeni olarak gösterenler
var. Esasen Türkiye tarihçiliğinde de paralel bir
yaklaşımla gerilemeyi İslâm din adamlarına hasredenler vardı. Laik tarihçiler bazen dine gereğin­
den çok önem verirler.
Sabetaycılığın Müslümanlıkla sırf görünüş
olarak mı ilgisi var, yoksa muhteva olarak da ba­
zı ilikşileri var mı? Gizli bir inanç olarak hakkında
fazla bilgi sahibi değiliz. Diğer yandan o günden
bugüne dolaşan bir rivayet. 17. yüzyılın tüm dün­
yada Kıyamet bekleyen millienarist insanlığı için
bu hareketin Yahudi olmayanlar tarafından da iz­
lenip benimsendiği ve Sabetay’ın mesih olarak
selamlandığıdır (Benzer şekilde Yemen’de ardarda iki tane sahte mesih Şukr Kuheyl I
[1861-65] ve Şukr Kuheyl II [1868-75] çıkmış.
Üçüncü bir yahudi sahte mesih ise 1883-93 yıl­
larında ortaya çıkan Yusuf T-..dullah’tır. Her üçü­
nün de müslümanlar arasında hemfikir ve mürit­
leri olmuştur. Hatta Şukr Kuheyl II musevîlerle
Zeydî Şiîler arasında sahiplenme konusunda bir
çekişmeye bile neden olmuştur, [bkz. Bet Zion
Sabetaycı düşünce yapısı içinde sizin bu
açıklamalarınız çok zararlı şeyler değil mi?
mbm
Dışarıdan bakınca öyle. Şimdi bakın Karakaş­
zade gibi benim düşüncelerimde geriye dönece­
ğim ne olabilir. Ben bunları yazıp ortaya koymu­
şum. ‘Ben bunların hiçbirini yazmadım, yok sa­
yın’ diyemem ki. Bir kere bir kısmını belgeleriyle
yazmışım zaten. Meselâ soyağacı konusunda yaz­
mış olduğum yazıda Yeni Asrın Selanik Yılları ki­
tabındaki iddiayı açıkça çürüten bir insanım.
■mm Kitapta ne var?
Kitapta çok önemli şeyler var. Türkmen Par­
lak adlı yazar orada bir ailenin soyağacını yazıyor
ama o kadar komik yazıyor ki. Efendim, diyor bu
aile Ortaasya’nm bilmem neresinden kalkmış Selanik’e gelmiş diyor. Ben onun canına okudum
makalemde. Ve nitekim de o yazıdan sonra başı­
ma gelmedik kalmadı.
Herkes bana bunu soruyor. Ben bu konuda
özel bir çalışma yaptım. Kuzu bayramı konusu ki­
tabımda yer alıyor. Benim kendisiyle görüştüğüm
1900’lü yılların başında doğan bir hanım bana
Kuzu Bayramı’nda ‘Mum Söndü’ merasimi yapıl­
madığını söyledi. Fakat Abdurrahman Küçük’ün
kitabında ve Karakaşzade Rüşdü’nün açıklamala­
rında böyle iddialar var. Karakaşzadenin sözleri
gazetelerde yayınlanırken bir yaşlı dönme ‘Efen­
dim bu bizim zamanımızda yapılıyordu, şöyle
oluyordu böyle oluyordu’ diye anlatmış.
■mm Karakaşzade Rüşdü’ye baktığımızda önce
herşeyi açıklıyor. Ardından demek korkutuluyor ki,
bir sene geçmeden bütün sözlerini geri alıyor ve
bunlar gerçekdışı sözlerdi diyor. Siz de aynı karan­
lık noktada bir tehditle karşılaşmayacak mısınız?
Ben 1992 yılından beri bu konudaki fikirlerimi
açıkça söylüyorum. Beni herkes eleştirebilir. An­
cak herhangi bir yerden destek aldığımı söyleye­
mezler. Çünkü ben hiçbir yerden destek almıyo­
rum. Hiçbir Sabetaycıdan veya hiçbir Musevîden
maddî ya da manevî hiçbir destek almıyorum.
Karakaşzade Rüşdü’den ben farklıyım. Bana tabiî
ki çok büyük baskılar geliyor cemaatin içinden.
‘Konuşma’, ‘yazma’, ‘açıklama’ diyenler oldu. Be­
ni deli olarak görenler, benim Mesihlik iddiasıyla
■mmm Ne gibi?
İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Sa petaycılıkla ilgili küçük bir konferans verecektir o
ailenin İzmir’deki gazetesi beni engelledi, At atürk
Araştırmaları’nda anlatabildim. Aslında Ameri­
kan Kültür Merkezi’nde, Alman Kültür Merkezi’nde konuşacaktım, fakat engellendi. S.abetaycıların bana bu şekilde engellemeleri va r. Evet bu
yönde baskılar gelebiliyor. Bu insanlı ırın içinde
beni desteklemeyenler bana karşı obanlar kimler,
Türkiye’de belirli bir maddî serve te ulaşmış in­
sanlar. Bunlar tabiî ki rahatsız olacaklar benim
açıklamalarımdan.
mmm Mevcut durumlarını kaybetr lie tehlikesi ola­
Doğru tabiî. Ama gerçek böyle.
■mm Siz diyorsunuz ki, artık yeter, bu gizliliğe ve
ortaya çıktığımı iddia edip araştırmalarımı küçük
düşürmeye çalışanlar var. Diyorlar ki bu adam
kendini Sabetay Sevi gibi görüyor, tıpkı onun gi­
bi deli, bizim başımızı belâya sokacak.
rak mı görüyorlar?
Dönmelerle ilgili çalışmalar
Gershom Sholem, Sabbatai Sevi, The Mystlca! Messiah, (Princeton University Press, 1975) adlı
İngilizce yayınlanan eserin ilk cildi bin sayfa. Birinci cildin önsözünde zikredilen ve Sabataycılarla
ilgili olarak “kimsenin tahayyül bile edemeyeceği önde gelen şahsiyetlerin el yazıları ile mektupları
ve bazı önemli tarihlere” yer verileceği belirtilen eserin ikinci cildi aradan geçen 23 yılda nedense
yayınlanmadı. Bu konuyla ilgili belgelerin İsrail’deki İsac Ben Zwi Enstitüsünde bulunduğu söyleniy­
or ancak İsrail’li yetkililer tarafından yalanlanıyordu. İlgaz Zorlu, bunların Hebrew Üniversitesine
bağlı olarak kurulan Ben Zwi Enstitüsünün yeraltındaki muazzam kütüphanelerinde muhafaza edil­
diğini ve 1991-1992 yılları arasında bu belgeleri inceleme imkânı bulduğunu belirtiyor ki bu da çok
önemli bir perdenin kalkması anlamına geliyor. Ayrıca konuyla ilgili olarak Prof. Dr. Abdurrahman
Küçük’ün kıymetli çalışmaları bulunuyor. Konuyla ilgili olarak uzun yıllara dayalı çalışmalarda bulu­
nan M. Ertuğrul Düzdağ’ın Yakın Tarihimizde Gizli Çehreler adlı eseri başucu kitabı niteliğinde. M.
Şevket Eygi de zaman zaman konuyu gazetedeki köşesine taşıyor ve yerli-yabancı kaynaklarda yer
alan ilginç anekdotları okuyucularına aktarıyor. Yine, Yesevizade’nin (Şakir Alparslan Yasa) yazdığı
Yahudilik ve Dönmeler kitabı da faydalanılabilecek eserler arasında yer alıyor.
Tabiî bu çok önemli bir nokta. Düşünebiliyor
musunuz Türkiye’de en yüksek noktaya gelmiş
bir insanın Sabetaycılığı tartışılırsa ve üzerine gi­
dilirse bu bir felaket olur onun için, herşeyini
kaybeder. Gizleniyorlar an ;a şunu düşünemiyor­
lar. Tarihi açıp okuduğunı1Z zaman, Yahudilerin
hep büyük yükselişlerden büyük çöküşlere gitti­
ğini görürsünüz. Örneğin Alman Yahudileri...
30’larda 35’lerde Almanya’ nın kaymak tabakasıydılar. Ne oldu, bir anda Hepsi kaybolup gittiler.
Tanrı’nın ne yapacağını h^ç bilemezsiniz. Gelinen
nokta önemli değildirler, son nerede olduğunuz
önemlidir. Bir anda in.iverirsiniz aşağıya. Ben
onun için hiçbir şeyden, korkmuyorum. Ben bu
yüzden tamamen bağım sız çalışıyorum, hiçkimsenin yönlendirmesi altında değilim.
mmm
TARİHÇİ YORUMU
OsmanlI modernleşmesi ve
7
İ L B E R
ORTAYLI
Eraqi Klorman, Müslim supporters of jevvish
Messiahs in Yemen, Middle Eastern Studies,
vol. 29/4, 1992, s. 714]) Bazı Sabetaycıların
nesilden nesile kendi içlerinde taşıdıkları bu bil­
giyi belgelemek güçtür. Ancak Selânik yöresiyle
ailevî bağları olan ve o ülkenin kültürel kalıp ve
rivayet ve görüşlerini önyargısız olarak hayat hi­
kâyesinde nakleden Cahit Uçuk (Bir İmparator­
luk Çökerken, Yapı Kredi Yay., İstanbul 1995,
s. 79) o dönemde Selânik’de dolaşan bu rivaye­
te değiniyor; “Şehrin müslümanları da söylenti
arasında; bu tarikata (öyle diyor) diğer dinlerden
hırıstiyan ve müslümanların girdiğini, padişahın
da bu nedenle hepiniz müslüman olmazsanız
boynunuz vurulacak diye Sabetaî Zwi’yi tehdit
ettiğini bunun üzerine hepsinin görünüşte Müs­
lümanlığı kabul ettiği” şeklinde bir rivayettir bu.
Belgelere yansımayan bu söylenti doğruysa; Sa­
rayın ve OsmanlI idaresinin Sabetaî Zwi ve taraf­
tarlarını zahiren de olsa İslâma döndürerek bü­
yük bir idam faaliyetini ve kriz atlatmayı becerdi­
ği açıktır. Halkın bu tefsir ve inancının tarihî bir
temeli de olmalıdır. Kuvvetle muhtemelen, bir kı­
sım mensublar Yahudilikten değil başka dinden
gelmelerdir. Cahit Uçuk da Selânik'te Sabetaî
Zwi cemaatının oruç-namaz gibi müslüman
âdetlerine riayetkâr olduğunu naklediyor.
19. yüzyılda Selânik’de bu cemaatin İktisadî
MATBÜAT 30
ve kültürel bakımdan herkesi geçtiği anlaşılıyor.
Nitekim Mayıs 1901’de Selânik’e vali olan Meh­
met Tevfik Bey hatıralarında Fevziye Mekteblerinin diğer mekteblerin fevkinde olduğunu iyi me­
mur yetirtirdiğini belirtmektedir. [Bir devlet ada­
mının (Mehmed Tevfik Biren) II. Abdülhamid ye
Meşrutiyet Devri Hatıraları, cild I, Arma Yay., İs­
tanbul, 1993, s. 170). Sabetaycılar sonraki asır­
larda Edirne ve bazı Rumeli şehirlerinde
1912-1913 Balkan Savaşlarından sonra müslümanlarla birlikte imparatorluğa göç ederek İstan­
bul ve İzmir gibi şehirlere de yerleştiler. Osman­
lI İmparatorluğunda böyle bir millet grubu yoktu.
Hele 20. yüzyılda kimin Sabetaycı olduğu kayıtla
belli değildi, ve ritüellerinden vazgeçtikleri için
birçok mensubu bakımından da önemli bir eğilim
olma vasfını kaybetti. Bilhassa Kemalist laisizm
Türk toplumunda bu meseleyi adamakıllı silmiş
ve kıyıya itmiştir. Esasen geçmiş asırlarda da
Sabetaycılar idare nezdinde müslümandı ve 19.
yüzyıl modernleşmesi boyunca bu adı konmamış
asimilasyonun hadisesiz bir şekilde ilerleme
kaydettiği görülüyor.
Sabetaycıların basit bir gizli din ve gizli Yahu­
di mezhebi olmadıkları (Ispanya’daki Maranosların aksine) şu iki hususdan da anlaşılır. 19. yüz­
yıl ve öncesinde, Sefarad Yahudiler ya Judeo-Espagnol konuşmuş sonra Fransızca kul­
28 KASIM 1998
İZÜ - İSMAİL KARA TÜRKİYE'DE DİNİ HAYAT ARŞİVİ
Cemaatinizin sayısı t ahmlni olarak ne ka-
lanmışken, Sabetaycıların 19. asırdan itibaren
evdili Türkçe olmuştu. Ortodoks Musevîler onla­
rı afaroz etmişti, ama Şabetaycılar bu konuda
onlardan daha katıydı. İkinci ve önemli unsur,
Mesihi bekleyen (yani Sabataî Zwi) bu cemaat
her iki dinin ibadetini çok sofuca yerine getir­
mekteydi. Nitekim OsmanlI İmparatorluğunun
ücra köşelerindeki gizli-hristiyan cemaatler sa­
dece idarenin kayıtları karşısında müslüman ol­
duklarını söyler ve ibadeti pek yerine getirmez­
ken, Sabetaycıların bu sofu davranışı dikkati çe­
ker ve kendi mistisizmleri bakımından önemli bir
noktadır. Nitekim 1856 Islahat Fermanı sonrası,
Girit, Makedonya, doğu Sırbistan, bilhassa Arna­
vutluk ve doğu Karadeniz’de birtakım gizli-hırıstiyan cemaatler artık bir hürriyet havası sezdikle­
rinden eski dinlerini açıkladı ve kimliklerini sak­
lamadılar. Halbuki Selânik’deki kalabalık Sabetaycı cemaat böyle bir açıklamada bulunmadı ve
üstelik görünüşte İslâmî ibadeti gene sofuca de­
vam ettirdi ve kendi eski ritüeline devam etti. Bi­
linen hahamları olmalarına rağmen, onlar da res­
men açıklandı; gene Talmud-Tevrat yahudileriyle
ilişki kurmadılar ve inançları hakkında hiçbir
açıklama yapan risale kaleme alan çıkmadı (Son
zamanlarda bu konuda yazan İlgaz Zorlu hariç).
Tam aksine eski devrin tüccar ve zenaatçı Sabetaycıları daha çok eğitime önem verdi ve Osman­
lI bürokrasisinde daha çok görev aldılar. Daha
çok yurtsever hareketlere karıştı ve nitelikli ser­
best meslekler icra ettiler. Nitekim bu dönemde
çıkardıklarını bildiğimiz tek yayın organı da ne di­
nî ne de siyasîdir. Ama sözünü ettiğimiz organ
laik ve medenî bir gençlik yetiştirmeye yönelik iki
haftalık bir dergidir. Bu derginin üzerinde duraca­
ğız. OsmanlI nüfus sayımları din esasına göre
olur. Selânik Sabetaycıları yahudiler arasında
değil, müslümanlar arasında kayıt edilir. 19. yüz­
yıldan itibaren bir açıklama gene söz konusu de­
ğildir. Devlet bu cemaati tanımaz; cemaatin de
gizli bir örgütlenme içinde kendi kayıtlarını tuttu­
ğu şübhelidir. Zaten Sabetaî Zwi'den sonra ce­
maat kendi içinde parçalanmıştır ve bu gibi bir
örgüt ve gizli kayıt ve nüfus sayımının da fazla bir
şey göstermeyeceği açıktır. Bu nedenle Sabetaycıların sayısı geçmişte ve günümüzde kimsenin
vakıf olmadığı bir sırdır.
Selânik Sabetaycılarının elimizde bilinen ilk
periodik organı “Gonca-i Edeb” adlı onbeşgünlük bir mecmuadır. İlk nüshası 1 Mart 1299’de
(1882) çıkmıştır. Asıl redaktörü Fazlı Necib bey­
di. Bu risalede Sabetaycılığa ait bir telkin ve bil­
gi yoktur. Gençlere hitab eder, fakat dinden söz
etmez. Daha doğrusu kozmopolit bir Türk tarika­
tı olan Mevlevî tarikatı (mensubları arasında ya­
hudi ve hırıstiyanlar devamlı) çok övülür; Selânik
Mevlevî dergâhındaki âyinler ve dergâhın duvar­
larındaki yazılardan sözedilir. Bu kozmopolit tari­
kat, batılılaşmış kozmopolit çevrelerde çok sevi-
dar?
Luria’nın atmış olduğu temelin üzerinde bir bina
kuruyorum” diyor. Bu konularda araştırma yapı­
yorum ve bazı şeyleri ben de yeni öğreniyorum.
Cemaatin sayısı hakkında bir şey söylemek is­
temiyorum. Çünkü isbat edemem. Bir rakam söy­
lesem bile bunun dayanağı ne olacak? Ben size
‘Türkiye’de organize bir Sabetaycı grup var. Bun­
lar dinî dersler alıyorlar, sürekli toplanıyorlar’ de­
diğim zaman bunu ispat edemem. Kim bu tanın­
mış Sabetaycılar derseniz benim elim kolum bağ­
lanır. Çünkü ben kimsenin ismini verme hakkına
sahip değilim. Ben bir isim veririm, siz gidip ada­
ma sorduğunuzda o, ‘Ben Sabetaycı değilim’ der­
se bu bir yalan haber olur. Ama şunu çok iyi iddia
ediyorum ve söylüyorum; Türkiye’de Sabetay Sevi’nin dinî düşüncelerine bağlı olan ve bu inancı
sürdüren insanlar var. Günün birinde bu insanlar
çıkacaklar ortaya. Yani bir tek ben olmayacağım.
Ama mesela Pamir Bezmen ‘Varlık Vergisi’ ola­
yında ayrı bir grup olarak değerlendirildiklerini
söyledi ama çıksın bakalım ‘ben Sabetaycıyım’ de­
sin, söyleyemezler. Çünkü onlar bu konuya ma­
nevî açıdan bakmıyorlar. Ben manevî olarak bakı­
yorum. Sadece sayı olarak bugüne kadar yayınla­
nan makalelerde 60 bin ve 100 bin rakamları te­
laffuz edildi.
■mm Nasıl öğreniyorsunuz?
Karşılıklı konuşmalarda sohbetlerde ortaya çı­
kıyor. Geleneksel Yahudilikte de böyledir, gidip
bir okulda öğrencilik yapmaktan ziyade bu konu­
lar sohbet ortamında öğrenilir. Kabala nasıl öğre­
nilir, bir masanın etrafında Tanrı inancı bulunan,
dinî kurallara sonuna kadar bağlı dört kişinin
toplanmasıyla oluşan sohbet ortamında öğrenilir.
Çünkü biz şuna inanıyoruz Kabala ile herkes uğ­
raşamaz ve uluorta konuşamaz. Yahudilikte en
önemli noktalardan biri Tanrı’nın tetragram olan
adının ağıza alınması yasağıdır. Eğer bir insan di­
nî kuralları tam olarak uygulamıyorsa, hırsızlık,
zina işliyorsa o zaman bu adamın katıldığı araştır­
malarda ve toplantılarda bir negatif enerji çekme­
si sözkonusudur. Çünkü Yahudilik Tanrı’nın bü­
yük bir enerji olduğuna inanarak yaklaşıyor olaya.
Siz negatif enerji çektiğiniz zaman size öyle bir fe­
lâket gelir ki, bu felâket Tevrat’ta sık sık geçen bir
vebadır, bir yangındır, bir yok olmadır falan. Ta­
biatıyla Kabala hep böyle gizli kalmıştır. Uluorta
konuşulmamıştır. Kabalistler mistik olmuşlardır
ve benim gibi fazla konuşmazlar!
■km Sizi niçin engelleyemiyorlar?
Beni engelleyemezler çünkü benim ailem 17
kuşak boyunca haham olarak geliyor ve aslında
Sabetaycılığın dinî karakterini oluşturan insanlar.
Şimdi bakın benim büyükbabamın büyükbabası
olan Şemsi Efendi üç cemaati birleştirmeye çalış­
mış. Kapancılardan olduğu halde gitmiş Karabaş­
larda din dersi vermiş. Onların okullarını kur­
muş. Ve bunun sonucu olarak Bülbülderesi me­
zarlığında öyle bir yerde yatıyor ki, başka biri o şe­
kilde gömülemez. Mezarlıkta böyle bir ayrım var­
dır, merdivenin sağ tarafında Kapancılar yatar,
sol tarafında Karakaş aileleri yatar. Hiçbir Kapancı Karakaş’ların olduğu yerde yatmaz.
■mm Kitabı yazmaktaki gerçek niyetiniz ne?
Ben araştırmacı bir kişilik olarak ortaya çıkı­
yorum ve diyorum ki “nedir Sabetay Sevi’nin dü­
şüncesi?” Bugün Türkiye’de herkes kendi kültü­
rünü araştırıyor. Neden ben gizleyeyim? Kötü bir
amacım yok ki. Benim sadece yapmış olduğum
bir şey var farklı bir kültürü araştırmak. Siz tartış­
mazsanız, konuşmazsanız bu İlmî düşünce nasıl
ortaya çıkacak? Bakın Türkiye’de solcular müslümanları ciddiye almıyorlardı. Ama bugün Türki­
ye’de artık bir Islâmcılık olgusu var. Gazeteleri,
televizyonları var ve hükümet bile oldular. Biz bu
adamlarla bugüne kadar konuşmayı denememi-
■mm Bülbülderesi Mezarlığının özelliği nedir?
Talmud’a göre Mesih bülbüllerin sesine gele­
cek. Ve inanç o ki Mesih tekrar geldiği zaman bül­
büller şakıyacak ve bütün o ölülerin ruhları ayağa
kalkacak. Onun için oraya gömülüyor ve ismi de
oradan geliyor.
Sayılaıı ne kadar?
Sabetay Sevi’nin dinî düşüncelerinin Yahudi
Kabalizmindeki yerini kimse ortaya koymuyor.
Ne Karakaş Rüşdü yazdı bunu ne de başkası. Bu­
nu ben ortaya koyuyorum. Bu tamamen, Tev­
rat’ın içinde gizli mânâlar olduğunu ifade eden
Kabbalistik düşüncenin bir aşılımıdır. îzak Luria
adlı bir kişi vardır ve bu Kabbalistik düşüncenin
temelini atmıştır. Nitekim Sabetay Sevi de “Ben
Konuyla ilgili eserlerde 1924 mübadelesiyle
Türkiye'ye yaklaşık 12-15 bin arasında Dönme
geldiği belirtiliyor. Bugün bu rakam
araştırmacı-yazar Aytunç Altındal'a göre 60 bin
civarında. İlgaz Zorlu 100 bine yakın olduğunu
söylüyor. Ancak, bu rakam içinde Sabataycılığa
gerçekten inananıp yaşayanların ancak 5-10
bin civarında olduğunu belirtiyor. 500. Yıl Vakfı
yöneticisi Harry Ojalvo’nun tahmini ise oldukça
şaşırtıcı: haftalık Aksiyon dergisine yaptığı
açıklamaya göre Türkiye’de birbuçuk milyona
yakın insan Sabetaycı kökenli.
liyordu. Bu dergi: edebî yazı, şiir (bazıları çok
amatörce), seyahatnameler, Victor Hugo tercü­
meleri (hep laik yazarlar seçiliyor) sonra entellektüel bir genç nasıl yetişir ve davranır gibi yazı­
lar ihtiva ediyor. Bunların çoğu naif ve taşra ha­
vası düzeyindedir. Fakat amaç eğitim, daha iyi
eğitim ve dünyaya açılmadır. Açıkça görülüyor,
Musevîlerden önce batılılaşma ve eğitim ile Sabetaycılar daha önce durumlarını yükselttiler
(emanipe) ve bir yerde batı Avrupa’da musevîlerin kendi cemiyetlerine yaptıkları kültürel katkıyı,
Türk cemiyetinde Sabetaycılar yaptılar. Nitekim
bir müddet sonra kurulacak Fevziye ve Terakki
gibi gerçek anlamdaki liseler laik eğitime önem
vermiştir. Onların bugünkü devamı olan Işık Lisesi’de (İstanbul) kanunî zorunluk olan din ders­
lerinin laik bir retorik ile sürdürmektedir. Gonca-i Edeb eğitime önem verir, her sayıda kimya,
biyoloji terimleri üzerinde açıklamalar yer alır.
Açılan okullardan sözeder. II. Abdülhamid devri
modasına uygun olarak açılan okullar ve eğitim­
de ilerlemeden söz etmektir. Bu rejimin ve san­
sürün de hoşuna gider. Fakat derginin amacı
sansürle uyuşmaktan çok; batılılaşmaydı. Anla­
şılan modernist Sabetaycı seçkinler modern ba­
tı eğitimiyle, kapalı cemaat hayat biçiminin deği­
şeceğine de inanıyorlardı. Normalde bu gazete­
de dinî bahislerin yer aldığını görmek zor (Mevlevîlik’i methetmek dışında). Ancak dönmelik üze­
rine bir seri yazı neşredilen Vatan gazetesi 1924
Ocak ayında (10 Ocak 1924 de) “Gonca-i
Edeb” mecmuasını progressiv modern dönmele­
rin çıkardığını ve bunların Sabetaî Zvi’yi burada
şarlatanlıkla itham ettiklerini yazar. Ben bu pa­
sajı tesbit edemedim. “Bir tarih araştıcısı” imza­
lı bu seride gençlerin bu batıl mezhebten hoşlanmayıp, izdivaç yoluyla Müslüman Türk gruba ka­
vuşmak niyetinde oldukları söyleniyordu. Selânik
Sabetaycıları İstanbul’a göç ettiklerinde benzer
mektebleri kurdular ve laik-ulusalcı bir Türk eği­
tim sisteminde öncü oldular. 19. yüzyıl boyu Se­
lânik, Edirne, İstanbul’da yaşayan Sabetaycıların
modernleşme sürecine dair kesin bilgilerimiz
yok. Ancak mecmuanın yazarlarının memur züm­
resinden olduğu, İstanbul’dan giden bazı zevatın
yazı ve demeçlerinin basıldığı; okuyucuların Edir­
ne’ye kadar uzandığı anlaşılıyor.
Gazetenin eğitimi ve yazarların kişiliği; Sabetaycılar arasında kişiliği; Sabetaycılar arasında
OsmanlI bürokrasisine bir katılma eğilim ve eyle­
minin olduğu, yabancı dil eğitimi sayesinde dış
ticarette de müslüman Türkler ve Yahudilerden
daha nitelikli ve iyi durumda oldukları anlaşılıyor.
Bu araçla dönme denen Sabetaycılar laik bir
ulusalcılığı benimseyen grup olarak Jön Türk ha­
reketi ve İttihad ve Terakki içinde de yer almış­
lardır. Nitekim imparatorluğun ünlü maliye nazırı
Mehmed Cavid Bey —ki aynı zamanda kuvvetli
bir iktisatçı idi— Sabetaycıdır. Cavit Bey salta-
1924 tarihli mülâkatında hahambaşı, “Ben din­
ler konusunda çok tetkikat yaptım, ancak bu Selânik’liler konusunda bilgim yoktur. Herkes ne
kadar biliyorsa ben de o kadar biliyorum” diyor.
Ancak bir ara “Sabataî Zwi kabilesinin Musevî iti­
kadına kısmen ve muhalif bir tarikat olduğunu"
ilave ediyor. Bu mübhem, çekingen demeç bile
aslında, Sabataî Zwi vakasından sonraki iki asır
içinde; bir OsmanlI ve Türkiye Yahudi dini lideri-,
nin Selânik “dönme”leri hakkındaki ilk resmi
açık değerlendirmesidir. Ancak arkası gelmemiş
ve Türkiye Yahudileri bu konuda susmayı tercih
etmişlerdir. Bu dönemi bir suskunluk izlemiştir.
“Dönme” denen unsurların durumunu, yeni
Cumhuriyetin laik ulusçuları ve Cumhuriyet Halk
Partisi tartışmamıştır. Sansür bu gibi tartışmala­
rı muhafazakâr çevrelerdeki fısıltılara terketmiştir. Karakaş Rüşdi olayı da bu konuda Sabetaycıların susmasını zorlamış olmalıdır. Bu olayla
Sabetaycı çevreler unutma ve susmayı yeni top­
lumun laik vatandaşlığını benimsemeyi tercih et­
mişlerdir. Esasen 19. yüzyıldan beri böyle laik—ulusa'oı toplumu isteyenlerin arasında onlar
da vardı. Bununla beraber dar bir antisemit çev­
re, laik ideolojinin önde gelen bazı şahsiyetlerini
yanlış veya doğru fısıltı gazetesinde “dönme” ve­
ya “mason" olmakla itham etmeyi sürdürmüşler­
dir.
Harb içinde 1942’de çıkarılan fazla kazanç­
tan alınmak istenen “varlık vergisi” uygulamala­
rı sırasında “dönme” meselesine ilginç bir bizimde bürokrat yönetici çevreler yeniden el atmıştır.
Vergi kategorileri içinde “D” cetvelinin dönmele­
re konan vergiler olduğunu o zamanki İstanbul
defterdarı Faik Ökte yazmıştır. Malûmdur ki en
yüksek varlık vergisi meblağı da bu kategorideki
Bezmen ailesi için tahakkuk ettirilmişti. Ancak
“varlık vergisi" Türkiye malî tarihinde çabuk terkedilen rezilane bir uygulamaydı ve çeşitli çevre­
lerden tepki görmüştür. Ondan sonra da buna
benzer açık veya kapalı bir uygulama görülmez.
Bugün Sabetaycılar kendilerini henüz açıkla­
maz, bu inanç üzerinde bir araştırma yapıp yayın­
lamaz. (Tek istisnanın ama hakikaten tek istis­
nanın Tiryaki ve Toplumsal Tarih gibi dergilerde
yazan İlgaz Zorlu olduğunu takdirle belirtmek ge­
rekir.) Öyle görünüyor ki bu inanç ve kimliğe sahib olanlar halen var fakat, sayılarını kimse bil­
mez. Herhalde son yetmiş yılın laik gelişmeleri
ve yeni kent kültürü içinde, Sabetaycılık laik ide­
oloji fakat daha çok laik hayat tarzı içinde erimiş­
tir. Üstelik bu laisizmin en ateşli öncü ve uygula­
yıcısı da bu grub olmuştur. Bu grub üzerinde ha­
len Lucette Valensi’nin bir araştırma yaptığını
duyuyoruz. Tabiî OsmanlI arşivleri, kanaatlerin
aksine, hiçbir şey veremez. Onun için araştırma­
nın mülâkat ve bazı kalıntı belgeleri (yazılı veya
yazısız) aramak şeklinde olması gerekir.
[Tiryaki, Mayıs 1998, sayı: 24]
■mm Sabetay Sevi’nin fikirlerinde Yahudi düşün­
cesinden ayrılan taraf nedir?
Mesihliğini ilân eden Satebat Zwi'nin mesihlik tacını giyişini gösteren temsili gravür
nat ve hilâfetin ayrılmasını isteyenlerdendi. Di­
ğer bir maliye nazırı olan Nüzhet Faik, dahiliye
nazırlarından Mustafa Arif ve maarif müsteşarı
ve hukuk profesörü Muslihiddin Adil Sabetaycı
kökenliydiler. Türk matbûatının önemli siması,
Vatan gazetesi sahibi Ahmed Emin (Yalman) da
Sabetaycı idi ve bu konuda ilk tefrika 1924 Ocak
ayında onun gazetesinde yayınlandı. Ordu da,
matbûatta ve İttihad ve Terakki parti çevrelerin­
de Sabetaycılar vardı. Bunlardan ünlü Haşan
Tahsin (Osman Nevres) 1919 yılı 15 Mayıs’ında
Yunan kıtaları İzmir’e çıkarken onlara ilk kurşu­
nu sıktı ve direnişi başlatan kahraman olarak ta­
rihe geçti. Onunla birlikte direnen ve vurulan bir
zabit, kolordunun sağlık zabiti Selânikli Şükrü
Bey de bir Sabetaycıydı. Haşan Tahsin (Osman
Nevres) İttihat ve Terakki grubu içinde anarşiz­
me varan fikirleriyle tanınan ilginç bir şahsiyetdi.
Cumhuriyet dönemi başlarında 1924 yılı
Ocak ayında Türkiye kamuoyu ani olarak “Dön­
me” meselesi ile yüzyüze geldi. Sebeb cemaatin
kendi içinden çıkmıştı. Bilindiği üzere Sabetayın
izleyicileri Sabataî Zvi’nin ölümünden sonra za­
man içinde birbirine rakib ve kopuk üz partiye ay­
rılmıştı. "Yakubî (veya Hamdi Bey grubu), [2iKarakaşlar (yahut Osman Baba grubu), 13|Kapancılar (yahut İbrahim Ağa grubu)... Bunlardan ikinci
gruba mensub Karakaş Rüşdi Bey bugün pek
anlaşılamayan bir sebeble 1924 Ocak ayı başın­
da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne “dönme’’leri
şikâyet eden bunları (yani kendisinin de dahil ol­
duğu grubu) gayri Türk, gayri-İslâm ve Türklüğü
sömüren bir grub olarak itham etti ve bunların
Yunanistan’la olan ahali mübadelesinde Türk
olarak bu topraklara getirilmemelerini, ancak
hepsinin batıl inanış ve tavırlarını bırakıp Türklü­
ğü kabul etmeleri şartıyla Türkiye’de yaşayan
Türkler olarak kabul edilmelerini Millet Meclisin­
den istedi. Sebeb aile içi bir anlaşmazlık ve di­
ğer dönme liderleri bir tehdit ve intikamdır den­
di. Kendisi Sabetaycı olan Ahmet Emin (Yal­
man) gazetesinde onu müflis, ahlâksız diye; suç­
ladı. Ancak basında bir münakaşa başlamıştı.
Sabetaycı (dönme) inancı üzerine birtakım riva­
yetler yazılıp konuşuluyordu. Neticede kendisi
de Sabetaycı kökenli olan Ahmed Emin gazete­
sinde bu konuda dönmeleri anlatan bir tefrikayı
10-22 Ocak 1924 tarihleri arasında neşretti ve
dönmelerin bu inançtan vazgeçen laik ilerici, ulu­
salcı, yurtsever bir kitle olduğunu yazdırdı. Bu
Sabetaycıların kendilerini ilk defa anlattıkları ve
tanıttıkları bir yazı serisidir. Bu bakımdan ilginç­
tir. Ancak yazanın ismi yoktur “bir tarih araştırıcı­
sı” diye imza atılmıştır. Muhafazakâr Sebilürreşad dergisi başyazarı Ebuzziya Tevfik ise Ahmed
Emin’e hücum eden yazılar yayınlandı. Hüseyin
Cahid (Yalçın) ise Tanin’de hem Karakaş Rüşdi’yi tenkit ve itham eden, hem de Sebilürreşad’ı itham eden yazılar yazdı. Sabetaycıların
Türk olduğunu, aksi görüşün ırkçılık ve OsmanlI
İmparatorluk realitesi ve Türkiye realitesi ile bağ­
daşmadığını ileri sürüyordu. Bu nedenle, şimdi
Türkiye sınırları dışında kalan Selânik Sabetaycılarının ahali mübadelesi dışı bırakılıp Türkiye’ye
getirilmemeleri münasebetsiz ve tehlikelidir di­
yordu. Karakaş Rüşdi Bey’in bu dilekçesinin ne­
deni pek belli değil. Cemaatine duyduğu bir kız­
gınlık ve ihbar mı, yoksa, gerçekten mübadele
yüzünden Selânik’te iş ve güçlerini bırakmak is­
temeyen Sabetaycı cemaate yardımcı olmak mı
istedi? Zira o sıralarda Selânik’de Mustafa Bey,
Yunan hükümetine müracaatla kendilerinin Türk
ve müslüman değil; aslen Yahudi olduklarını bu
yüzden mübadele ile ev, iş ve yurtlarından sürü­
lerek gönderilmemelerini istemişti. Konortas bu
fikre yatkın görünmüş ise de, bazı bakanlar Sabetaycıların Yunanistan’a Türkden daha zararlı
olduklarını ve bu yüzden derhal Türkiye’ye gön­
derilmelerini istemişlerdi.
"Dönmeler" yani Sabetaycılığın üzerindeki
münakaşanın arttığı günlerde bazı gazeteciler
Türkiye Hahambaşısı ünlü bilgin Haim Becerano’ya da “dönmeler”le Yahudiliğin ne dereceye
kadar alâkası olduğunu sormuşlardır. 12 Ocak
İZÜ - İSMAİL KARA TÜRKİYE'DE DİNİ HAYAT ARŞİVİ
şiz. Ee bundan sonra “Türkiye’de anti-semitizm
var” diyorsunuz. Var ve olacak tabiî. Biz herşeyi
tartışacağız. Ve biz böyle bulacağız doğruyu. Bu
zaten başka türlü de olamaz. Şimdi ben sizi yok
sayarsam nereye varabilirim ki? Solcu arkadaşlar
üniversite yıllarımda Nurcuların derslerine gidi­
yorum diye benimle alay ediyorlardı. “Yav sen de­
li misin, Tabiat Risalesi’ni öğrenmenden ne çıka­
cak?” diyorlardı. Halbuki ben Said Nursî’nin dü­
şüncelerinde bulmuş olduğum derinliğin üzerine
gittim. Çünkü bana göre mistik insanların, dine
inanmış insanların yolu birdir.
bağlı inançlı bir kitle var. Ve bunlar hiçbir zaman
gerçek anlamda Müslüman olmadılar.
hm Başınızda bir tek lider mi bulunuyor?
Birden çok hoca var. Ben size şunu söyleye­
yim. İbraniceyi Türkiye’de öğrenmiş ve Tevrat’ın
Sabetaycılık açısından manalarını takip eden bir
değil, birden fazla hocalar var. Bunu iddia ediyo­
rum ben. Ama buna inanıp inanmamayı benim
sözlerimin sizde bırakacağı intibaa bırakıyorum.
Bu arada hiçkimsenin ismini açıklama hakkım
yok. Çok da ters bir şey olur yani.
Sabetay Sevi’nin canını kurtarmak için
müslüman olması rahatsız edici değil mi?
mm
Bediüzzaman’la ilgilenmeniz ilginç. Kaballzm sizin için çok önemli bir nokta. Peki Bediüzzaman’ın ebced hesabıyla ilgili çalışmalarım biliyor
musunuz?
mmi
Evet biliyorum ve o konuya girmeyeceğim.
Enteresan ifadeleri var. Bence Said Nursî yazmak
istediği şeylerin çoğunu yazmamış bir insan,
özelinde cifir konusunda bir hayli bilgisi var. Bu­
nu açık bir şekilde yazmamış. Bu çok önemli. Sa­
id Nursî’yi okuduğumda karşımda sıradan bir
köy imamı olmadığını gördüm. Din konusunda
hakikaten derinliği olan bir insan. Ben çok açık
olarak söylüyorum, onun fikirlerinden pek çok
şeyin kafamı kurcaladığını kabul ederim. Ve bun­
dan da mutluluk duyarım. Çünkü bunda bir şey
yok. Zira bu insanın yazmış olduğu eserler var,
ortada bir vakıa var. Gerçi ben onun bütün risale­
lerini okumadım, çoğunu da anlayamadım. Be­
nim zaten onun derslerine gitmemin nedeni de
oydu. Çünkü bir Tabiat Risalesi’ni, Haşir Risale­
si’ni aldığınızda ağdalı ifadelerle karşılaşıyorsu­
nuz. Dinî duyguları anlatmak zaten çok zordur.
Fakat onun ben pek çok şeyi yazmadan gittiğine
inanıyorum. Cifir dediğimiz beşbin yıllık bir
olay... Şimdi bunu basit bir tartışma konusu da
yapamazsınız. Demek ki, onu konuşabilmek için
mürşid-i kâmil olmanız lâzım, üstün insan olma­
nız lâzım, yani bizim Kabala’da tanımlanan adam
kadmon olmanız; mistik olmanız lazım ki, bunun
üzerine gidebilin.
■hmi Bediüzzamanın eserlerinin sizde ne gibi te­
siri oldu?
En çok ilgimi çeken Tabiat Risalesi. Dinsizlik
ve materyalizm karşısında bu insan çok sağlam
delillerle bu kitabı atıyor ortaya ve ben onun ver­
miş olduğu örnekleri kendi dinî tartışmalarımda
kullanıyorum. Diyorum ki Bediüzzaman Said
Nursi de böyle söylüyor. Ve ben bundan bir hicap
duymuyorum. Niye duyayım? Çünkü o da aynı
yola gidiyor. Şimdi burada esas olan bir şey var,
Mistik insanların temelinde var olan şey “Bir”e
ulaşmaktır. İster Yahudiliğe, ister Hıristiyanlığa,
ister başka bir yere gidin amaç “Bir”e ulaşmak
için nefsi terbiye etmektir. Gerçi din olarak Yahu­
diliği çok seviyorum, Yahudilik üzerine çok araş­
tırma yapıyorum ama bu benim Bediüzzaman’ı
araştırmayacağım anlamına gelmez. Eminim ki
Bediüzzaman yaşasaydı ondan öğrenceğim daha
çok şey olurdu.
Canını kurtarmak için Müslüman olmadı, dı­
şarıdan bakanlar böyle görebilir. Şimdi ben Yahu­
diliğe dönmek istedim ama kabul etmediler. Ben
Sabetaycıların İspanyol Konverzolarından (dön­
me) ayrı tutulmasına karşıyım. Ayrıcalık falan da
istiyor değilim. Yahudi kültüründen gelen bir in­
san sanki bu kültürden gelmeyen bir insanmış gi­
bi nasıl değerlendirilebilir anlamıyorum.
hhmİ İsrail niçin böyle davranıyor?
Sabetay Zwi
mm Bediüzzaman’la kesişmeniz nasıl oldu?
Üniversitede iken her gruba girdim. Tanıştı­
ğım insana “bakın ben Yahudi asıllıyım” diye baş­
tan söylerim, hiçbir zaman da bunu gizlemem.
Her insanla her şeyi konuşurum, hiçbir şeyi gizle­
mem. Benim bundan bir korkum yok. O zaman
arkadaşlar beni iftarlarına davet ettiler. Çeşitli
Nur cemaatlerinden insanlarla tanıştım. Ve ben
onlarla hep mistik konuları konuştum. Onlar sa­
nıyordu ki ben sıkılacağım. Ama hayır ben hep
sordum ve araştırdım.
İslam’ın bir “Mehdi-Mesih”, bir de “Deccal” inancı varclır. Aynı şey Hıristiyanlar, Yahudiler
ve siz Sabetaycılar için de geçerli. Siz Sabetaycısınız, Bediüzzaman ise sizin dinî görüşünüze sahip
ya da fikren yakın insanlarla hayatı boyunca mü­
cadele etmiş, bir İnsan. Şimdi sizin ondan istifade
etmeniz bir çelişki değil mi?
mm
Bu bir çelişki değil. Önce şunu sormak lâzım,
acaba ben Sabetaycıların cumhuriyette üstlenmiş
oldukları rolü benimsiyor muyum? Bu çok
önemli. Ben o tarzı onaylamıyorum. Ben bir kere
dinî bir insanın politik olmasına karşıyım. Sabetaycılar Türkiye’de niye bu hale geldiler? Bir kere
"Bir çiçek açsın,
bin fikir yarışsın."
— KONFİÇYÜS
Dönme denilen insan da Sabetay Sevi’yi tanımı­
yor. Sadece ona diyorlar ki, sen farklısın sen baş­
kasın. Sadece bununla yetiştiriyorlar çocuğu. O
çocuk büyüyor Türkiye’de bir yere geliyor. Siz
şimdi hangi kültürü görürseniz o kültürün izleri­
ni getirirsiniz yaşantınıza. Sabetaycıların Batıcı
olmasının nedeni de budur. Siz hiç Adıyaman’h,
Malatya’h bir Sabetaycı gördünüz mü? Adıya­
man’da yirmi sene orada yaşayıp da orayı anlamış
bir Sabetaycı gördünüz mü? Zaten Türkiye’deki
en büyük problemimiz bu oldu. Biz Türk halkını
tanımadık. Benim atalarımı almışlar 1924’te bu­
raya getirmişler. Düşüncesiyle, yaşantısıyla, fik­
riyle kısacası her şeyiyle Anadolu Türkünden
farklı bir kitle buraya gelmiş. Onların sizinle çok
farklı noktaları var. Yani şimdi bugün Türki­
ye’den bir grubu alsalar Rusya’ya götürseler, aynı
şey onların başına gelse, ne olacak, Rusya’daki in­
sanlar karşı çıkacak.
mm Kitabınız çıkana kadar kimse Sabetaycıhğın
hâlâ devam ettiğini kabul etmiyordu. Herhalde
bundan sonra bazı konular daha da netleşecek.
Yakın tarihe baktığımızda dönmelerin Türkiye ma­
sonluğundaki yeri de çok ilginç.
Kitabımda var. Sabetaycı niçin mason oluyor,
çünkü orada kendini manevî olarak tatmin edi­
yor. Bakın dinsiz insan olmaz. Ateistlere falan
inanmıyorum ben. Çünkü insanın içinde bir nur
vardır ve o nur mutlaka açılır. Onu ama Mason­
lukta açar, ama başka bir yerde açar önemli de­
ğil,mutlaka açılır. Ama Masonluk da artık sulan­
mış bir felsefeye dönüştü. Ben mason değilim onu
söyleyeyim. Bunları yazıp söylüyorum diye ben­
den de hoşlanmazlar zaten. Masonluk bugün bir
çıkar örgütlenmesi halinde, öyle bir hale gelmiş
ki, adam İslâmî çevrelerde de saygıyla karşılanı­
yor. Çok garip.
mm Sizin kendi cemaatinizde kullandığınız ikin­
ci bir isminiz var mı?
Annemin ailesinin soyadı Ben Zwi. Ama be­
nim durumum biraz farklı. Babam Erzurumlu bir
Türktür. Düşünce olarak da muhafazakâr ve mil­
liyetçi bir insandır. Annem Sabetaycı kökenden
gelir ama o da bunu önemsemez. Ben annean­
nemle büyüdüm. O bu konuyu çok iyi bilen ve
inanan bir insandı. Ve aile içinde kendince İspan­
yolca bir isim söylerdi bana. Ama bu tarz bir is­
mim olmadı. Verilemezdi çünkü babam müslüman zaten.
mmm Annenizle nasıl evlenmiş?
Annem ona Selanikli olduğunu söylememiş.
Bu bir de bir sevgi meselesi herhalde. Annem de
zaten bu konulara girilmesini pek istemez. Hatta
size çok ilginç bir şey söyleyeyim Fehmi Koru an­
nemin uzun yıllar beraber çalıştığı Musevî bir işa­
damı ile ilgili bir yazı yazdığında ona bir cevabî
yazı yazıyor ve orada kendisinin müslüman oldu­
ğunu belirtir üslûp kullanıyor. Çünkü o kendini
bir müslüman olarak görüyor. Ben anneannemle
ve onun çevresinde büyüdüğüm için bu kimliği
seçtim.
İlginç bir olay var karşımızda. Sabetaycı
kimliğini açık bir şekilde ortaya koyan ve bunu
deklare edip savunan ilk isimsiniz. Kimse bunu bu­
güne kadar Selanik dönmelerinin aslında hiçbir za­
man müslüman olmadığını, kendi içlerinde Yahudi­
liğin bir mezhep ya da tarikatini gizlice devam et­
tirdiklerini söylemedi. Söylemekten ziyade bu hiç­
bir zaman ciddiye alınıp da kabul de görmedi. Bu­
nu Sabetaycı cemaatin içinden ilk olarak siz ifşaa
ediyorsunuz.
hmmİ
Hiçbir zaman söylemedi, hiçbir zaman da bel­
ki bu kadar net bir şekilde söylemeyecek. Ama bir
zaman sonra söyleyenler de olabilir, bilemem.
Ben açık olarak size söylüyorum, Sabetay Sevi’nin
dinî görüşlerini benimseyen ve buna gerçekten
MATBUAT 30
30 KASIM 1998
İZÜ - İSMAİL KARA TÜRKİYE'DE DİNİ HAYAT ARŞİVİ
İsrail devleti diyor ki, sen beni hiçbir şekilde il­
gilendirmiyorsun. Sabetay Sevi olayından sonra
sen başka bir hal aldın, bu yolda gidiyorsun. Ben
de diyorum ki sen bütün dünya Yahudi kültürü­
nün temsilcisi olduğunu söylüyorsun. Ben Yahu­
di kültürünün bir parçasıyım. Hatta şöyle ifade
edeyim, İsrail’de Yahudi Tarihi Müzesi’nde Sabetaycılarla ilgili bir köşe vardır. Eylül 96’da İsrail
gazetelerinde bu konuda bir yazı çıkarttım. Sizin­
le yaptığım bu görüşmenin bir benzerini Israil’li
bir gazeteciyle yaptım. Ortalık karıştı. Açıklama­
larım kabul edilmedi. ‘Bu tek başına bir kişi, böy­
le bir cemaat yok falan’ dendi. Şunu gözden kaçır­
dılar ben o mülakata bir arkadaşımla gitmiştim.
O arkadaş bana tercümanlık yaptı. Demek ki yal­
nız değilim ikinci bir Sabetaycı yani bir cemaat
var. Türkiye’de de Aytunç Altındal bey konuyu
gündeme getirdi. Yahudilik konusunda bir şey
daha var. Endülüs’te bundan 500 sene evvel Tür­
kiye’ye gelmemiş, orada kalmış, Hıristiyanlaşmış
fakat Yahudi geleneklerini sürdürmüş insanlar
var. Bunlara Hıristiyan dönmeleri, yani konverzo
denir. Sabetay Sevi ile de bir ilgileri yoktur. Ancak
onlar İsrail’de Yahudi kabul edilirler. Yahudiliğe
dönecekleri zaman Giyur li Humra denilen bir iş­
leme tâbi tutulurlar. Siz sinanoga gidersiniz orada
basit bir dua okunur, ruhun temizlenmesi için bir
banyoya girer çıkarsınız ondan sonra Yahudiliğe
geri kabul edilirsiniz. Bu uygulanan bir dine dö­
nüş merasimidir. Benim istediğim tek şey Türki­
yeli Sabetaycılara da bu giyurun uygulanması. Bi­
zim İspanyol konverzolarından bir farkımız yok
ki. Ben 21 yaşında cebimde 100 dolar ve bir sjrt
çantasıyla gittim İsrail’e. İkinci gidişimde başvu­
ruda bulundum fakat kabul edilmedi. Bu konuda
İsrail’in aldığı bir karar var.
mm İsrail bu hakkı tamsa Türkiye’deki Sabetay-
cılar vatandaşlık başvurusunda bulunur mu?
Ben gidecek insanların olduğunu söylüyorum.
Kaç kişi olduğu önemli değil.
■■m Sabetaycı bir cemaat olduğunu söylüyorsu­
nuz ama ortada kimse yok.
Türkiye’deki bütün Bahailer ortaya çıkıyor
mu? Sadece temsilcisi çıkıyor konuşuyor. Türki­
ye’deki Yahudiler çıkıyor mu ortaya? Türkçe
isimler kullanıyorlar, Yahudiliklerini bile gizliyor
lar ve sormadınız mı söylemiyorlar. Gizleme Tür­
kiye’de hep olmuş bir olay, garip bir şey değil ki.
Türkiye’de bizim bilmediğimiz adını sanını duy­
madığımız ne gruplar var bir bilseniz, özellikle
Anadolu’da. Benim mesela en çok ilgimi çeken
şey Alevilerin içerisindeki bazı gruplar. Çünkü
onların mistik inançlarıyla Yahudilik arasında o
kadar çok paralellikler var ki. Bektaşîlikle Sabetaycılık arasında bir ilinti ve bağlantı vardır mese­
la. Ben kitabımda bunu “Osmanh Mistisizminde
Sabetaycılık” başlığı altında inceledim ve bu ara­
da Melamilikle Sabetaycılık arasında bir bağlantı
olduğunu tesbit ettim.
mm Nasıl oluyor?
O dönem şer’î hükümlerin egemen olduğu bir
dönem. Adam kalkmış Müslüman bir tarikata
girmiş. Girmiş olduğu tarikat yükümlülük olarak
en hafif olanı. Mesela Bektaşîliğe girmiş, üçüncü
devre Melametilikte de Sabetaycılar var ve bu çok
önemli. Abdülbaki Gölpınarh da bunları yazıyor.
Hatta diyor ki Seyyid Abdullah Nur isimli kişi ya­
ni üçüncü devre Melametiliği kuran kişi Balkan­
larda ortaya çıkıyor. Ve bunun Selanik’teki derga­
hını Yahudi cemaati finanse ediyor. Ben tek tek
isimleri çıkarttım oradan. Hem de nereden çı­
karttım biliyor musunuz, Yeni Asrın Selanik Yıl­
ları adlı kitaptan. Adam diyor ki, ‘Bizim bir ak­
rabamız da çok Müslümandı, Melametilik der­
gahında şunları şunları yetiştirdi.’ Komediye
bakın, kardeşim senin büyük atanın kim ol­
duğunu ben biliyorum. Bu adamın Yakubi ol­
duğu çok açık. Ama ben yine de çok fazla yaz­
madım korkumdan. Karşımdaki adam da basit
bir adam değil sonuçta.
Bazı çok tanınmış insanların Sabetaycı olduk­
larına dair söylentiler dolaşıyor, özellikle basın
dünyasında. Geçmişte mesela bir Ahmet Emin
Yalman bu konuyla ilgili olarak çok şey yazdı.
Ama Yalman dönmeliği tartışmış, bu konuyu
yazmış ve reddetmemiş bir insandır. Ben kişisel
olarak inanıyorum ki insanlar yavaş yavaş belirli
aşamalardan geçecekler. Bildiğimi kimseden sak­
lamıyorum. Siz çok daha uç bir kesimden de gel­
seniz yine konuşurdum. Ben konunun tartışıl­
masını istiyorum. Konuşmaktan korkmuyorum.
Download