Süleyman Demirel Üniversitesi Đlahiyat Fakültesi Dergisi Review of the Faculty of Divinity, University of Süleyman Demirel Yıl: 2008/2, Sayı: 21 Year:2008/2, Number:21 DĐN-ĐLETĐŞĐM ĐLĐŞKĐSĐ VE DĐNÎ ĐLETĐŞĐM ENGELLERĐ Hüseyin CERTEL∗ ÖZET Đnsanı diğer canlılardan farklı ve üstün kılan özelliklerden biri, onun öğrenme ve olgunlaşma sonucu muazzam bir iletişim aracı olan dil ile iletişim kurabilecek ve bunu beden diliyle de zenginleştirebilecek bir istidada sahip olarak yaratılmış olmasıdır. Đletişim, insan hayatının her alanını kuşatan ve onun en sık ihtiyaç duyduğu vazgeçilmez bir etkinliktir. Geçmişten günümüze iletişim olgusunun en yaygın olarak kullanıldığı alanlardan birisi de dindir. Bu iletişim, sadece Tanrı ile kulları arasında gerçekleşen bir iletişim olmayıp, dinî tebliğ, eğitim, irşat vb. faaliyetler halinde kullar arasında da yoğun olarak devam etmektedir. Ancak ülkemizde ister kişiler arası, ister kitle iletişimi şeklinde olsun, dinî iletişimin sağlıklı ve etkili biçimde gerçekleşmesinin önünde pek çok engeller olduğu görülmektedir. Bunlar kısaca, kaynaktan, mesajın muhtevasından, zamanlama, iletişim ortamı ve alıcılardan kaynaklanan engeller olarak sınıflandırılabilir. Anahtar Kelimeler: Đletişim, Đletişim Çatışması, Dinî Đletişim. ABSTRACT Religion-Communication Relation and Obstructs of Religious Communication One of the unique features of human being is to be created to have the ability to communicate with language and to colour it with the body language. Communication is an activity that covers every part of human life. Religion is one of the fields that the communication has been widely used. This communication does not take place only between God and human but also intensively between the human being in form of religious activities, education and mission. However, it has been observed that in Turkey there are many obstructs in front of communication between individuals and communities. These obstructs could be categorized as being from sources, contents of the message and receiver. Keywords: Communication. ∗ Communication, Communication Doç. Dr., SDÜ Đlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Ana Bilim Dalı. Conflict, Religious Hüseyin CERTEL GĐRĐŞ Đletişim kavramı, birçok davranış biçimini içine alması, pek çok disiplinle olan yakın ilişkisi ve her disiplinin onu kendi alanının bakış açısıyla ele almasının tabii bir sonucu olarak, çok değişik biçimlerde tanımlanmıştır. Nitekim yüzden fazla yayınlanmış iletişim tanımı bulunmaktadır. Yapılmış mevcut tanımlara girmeden, fakat onlardan da yararlanarak biz, insanlar arası iletişimin etraflı bir tanımını şöyle yapmaktayız: “ Kaynak kişi ya da kişiler tarafından, ortak semboller kullanılarak değişim amacıyla kodlanan bilgi, duygu, düşünce, kanaat, tutum ve davranış biçimlerine ilişkin mesajların, ilişkileşme yoluyla ve alıcı ile kaynak arasında bağ kurmaya yarayan çeşitli iletişim kanalları vasıtasıyla diğer kişilere aktarılması sürecine iletişim denir”. Đletişim konusu, günümüz bilim dünyasında pek çok bilimsel disiplinin kendi sahasının bakış açısıyla ele alıp araştırmalar yaptığı bir alandır. Fiziksel bilimler iletişim konusunu, sibernetik, bilgi kuramı ve genel sistemler kuramının teknik alt başlıkları bağlamında ele alırken; kültür olgusunu iletişim olarak nitelendiren bakış açılarıyla antropologlar, iletişim konusunu çalışan sosyal bilimciler arasında ilk sırada yer almaktadırlar. Sosyal psikologlar, iletişimi bireyler arası ilişkiler ve grup içi etkinlikler çerçevesinde araştırma konusu yapmaktadırlar. Dilbilimciler ise, dilin yapısı konusunda yaptıkları çalışmaları, iletişim biliminin bir parçası olarak değerlenmektedirler1. Bundan başka psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, pedagoji, teoloji ve diğer birçok bilimsel disiplin iletişim konusuna ilgi duymakta ve iletişim bilimi ile yakın ilişki içerisinde bulunmaktadırlar. Hiç şüphesiz geçmişten günümüze iletişim olgusunun yaygın olarak kullanıldığı alanlardan birisi dindir. Özellikle ilahiyat eğitimi alan kimseler, ister din eğitimi, ister din hizmetleri alanında hizmet görsünler, hem meslekleri gereği, hem de din konusunda insanları aydınlatma sorumluluğu taşıyan samimi birer dindar olarak, her yaştan insanla etkili iletişim kurmak durumundadırlar. Onların mesleklerinde başarılı olmalarında etkili olan temel etkenlerden biri, hiç şüphesiz sahip oldukları iletişim becerisidir. Bu itibarla son zamanlarda ülkemizde, iletişim konusuna ilgi ve ihtiyaç duyulan, dolayısıyla iletişim bilimiyle ilişkilerin önem kazandığı disiplinler arasında ilahiyatı, kurumlar arasında da din eğitimi ve din hizmeti sunan kurumları özellikle saymak gerekir. Her türlü iletişimde olduğu gibi, dinî mesajların iletimine yönelik olarak yürütülen iletişim faaliyetlerinin etkili ve başarılı olmasının önünde de pek çok engeller bulunabilmektedir. Đşte bu yazımızda iletişim sürecinin öğeleri, iletişim türleri ve dinî iletişim hakkında bilgi verildikten sonra, etkili dinî iletişimin önündeki başlıca engeller ortaya konulmaya çalışılacaktır. 1 Yüksel, A.Haluk, ”Đletişim”, Din Hizmetlerinde Đletişim ve Halkla Đlişkiler, Anadolu Üniv. A.Ö.F Yayınları, 7.bas., Eskişehir, 2006, s. 2. 128 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri A) ĐLETĐŞĐM SÜRECĐNĐN ÖGELERĐ Süreç, aralarında birlik olan veya belli bir düzen içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay veya hareketler dizisi2 demektir. Đletişim olgusu da, bir anda başlayıp biten statik bir eylem değil, bir süreçtir. Đletişim süreci, birtakım öğelerden meydana gelir. Asıl konumuz olan dinî iletişim ve onun insanlar arası boyutunda sıkça karşılaşılan iletişim engellerinin daha iyi anlaşılabilmesi için, işe öncelikle iletişim sürecinde yer alan öğeler hakkında açıklayıcı bilgiler vererek başlamanın yerinde olacağını düşünmekteyiz. 1)Kaynak Kaynak, iletilmek istenen mesajı sembollerle kodladıktan sonra uygun kanallar vasıtasıyla alıcı ya da alıcılara göndermek suretiyle iletişim sürecini başlatan kişi, grup, kurum ya da toplumdur. Đletişim sürecinde önemli bir yere sahip olup, diğer öğelerin yöneticisi ve kontrol edicisi durumunda olan kaynağın, alıcılar üzerinde istenen istikamette tutum ve davranış değişikliği meydana getirmedeki başarısı, onun inanılırlık, güvenilirlik, uzmanlık, saygınlık, sevilme gibi özelliklere sahip olmasına bağlıdır 3. Mesajların kodlanmasında kaynağı etkileyen birçok etken bulunmaktadır. Bunlar; kaynağın iletişim becerisi, kişilik yapısı ve tutumları, deneyim ve bilgi düzeyi, çevresel, toplumsal ve kültürel faktörlerdir. Đletişim Becerisi: Đletişim sürecinde, kaynağın iletişim becerisi denince, telaffuz yeteneği, kelime haznesinin genişliği, iyi cümle kurma, uyumlu söz dizimi, kelimeleri yerinde ve yanlış anlamaya mahal vermeyecek şekilde kullanma, imlâ, noktalama ve gramer kurallarına riayet, mesajlar herhangi bir iletişim aracı kullanılarak gönderilecekse, uygun araç(kanal)ın seçimi, mesajın seçilen araca uygun şekilde kodlanması gibi özellikler kastedilir. Sözel iletişimde beş adet iletişim becerisi söz konusudur. Bunlardan ikisi, kodlama becerisi de denilen konuşma ve yazmadır. Diğer ikisi, kod açma becerisi de diyebileceğimiz okuma ve dinlemedir. Beşincisi ise, hem kodlamada hem de kod açmada etkili olan düşünme ve muhâkemedir. “ Bunlardan konuşma ve yazma mesajı hazırlayan ve ileten kaynak kişi için, dinleme ve okuma ise mesajı alan kişi için önemlidir. Nitelik yönünden biraz farklı olan düşünme ve muhâkeme ise kaynak ve alıcının her ikisi için de en önemli olan güç ve 2 3 Eren, Hasan ve Diğerleri, Türkçe Sözlük II, Türk Dil Kurumu Yay.,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1988. 1356. Krş. Kağıtçıbaşı, Çiğdem, Đnsan ve Đnsanlar, 7. bas., Evrim Basım Yayım Dağıtım, Đstanbul, 1988, s.168-173; Freedman, D.O. ve diğerleri, 3. bas., Sosyal Psikoloji, Đmge Kitabevi, Ankara, 1998, s. 350-355; Ergin, Akif, Öğretim Teknolojisi Đletişim, Pegem Yayınları, Ankara, 1995, s. 51-61; Kaya, Mevlüt, Din Eğitiminde Đletişim ve Dinî Tutum, Etüt Yayınları, Samsun, 1998, s.78-83. 129 Hüseyin CERTEL becerilerdendir 4”. Jest, mimik, çizim, resim ve ses tonu ise, sözel olmayan iletişim becerileridir. Kaynağın iletişim becerilerine sahip olması, mesajın alıcılara istenildiği gibi ulaşması açısından önemlidir. Kişilik ve Tutumlar: Kaynağın kişilik yapısı ve kişiliğinin önemli bir öğesi olarak tutumları, iletişim sürecini etkileyen bir faktör olarak ayrı bir önem taşımaktadır. Kaynağın iletişim sistemini kurmasında, onun sahip olduğu çekingen, girişken, otoriter, demokrat, içe dönük, dışa dönük, mütevâzı, kibirli vb. kişilik özellikleri etkili olur. Mesela; çekingen ve mahcup bir kimsenin iletişim sistemi, muhtevâ ve biçim olarak girişken bir kişinin iletişim sisteminden farklıdır. Đletişimde bulunan kişilerin benimsedikleri dinî, ahlâkî, sosyal ve siyasî değer ve normlar ile çok farklı konulara ilişkin olarak geliştirdikleri tutumları, sahip oldukları hayat standartları ve alışkanlıklar, kişiliklerini biçimlendiren unsurlar olarak onların iletişimlerine yansır. Bir iletişim kaynağının sahip olduğu tutumlar, onun iletişimde bulunma yollarını etkileyen önemli bir faktördür. Bu tutumlar ise, kaynağın kendisine, iletişim konusuna ve alıcıya ilişkin olabilir. Deneyim ve Bilgi: Kaynağın mesajı sağlıklı bir biçimde kodlayabilmesi, kodladığı mesajın alıcı tarafından anlaşılabilmesi ve inandırıcı olabilmesi, onun bilgili ve deneyimli olduğu konularda iletişimde bulunmasıyla mümkündür. Kişinin yeterince bilgi ve tecrübe sahibi olmadığı konularda sağlıklı ve etkili iletişim kurması beklenemez 5. Çevresel ve Kültürel Unsurlar: Kişiler arası iletişimde bireylerin iletişim muhtevâ ve şekilleri, onların içinde bulundukları fizikî, toplumsal ve kültürel çevre şartlarından da önemli ölçüde etkilenir6. Zira toplumsal yapı içerisinde yer alan her bireyin, üyesi olduğu toplumsal sistem içerisinde işgal ettiği belli bazı statüleri, mevki ve konumları ve buna bağlı olarak rolleri, yetki ve sorumlulukları, itibar ve işlevleri vardır. Bireyin içinde yaşadığı toplum, üyesi bulunduğu gruplar, toplumdan öğrendiği değerler sistemi, davranış kuralları, toplumdaki konumu hakkındaki algısı, sosyal grup içindeki yeri, sırası vb. sosyo- kültürel sisteme ilişkin pek çok değişken, ister kaynak ister alıcı konumunda olsun, bireyi belirli sınırlar içerisinde iletişim kurmaya zorlar7. 2) Mesaj (ileti, haber) Bilgi, duygu, düşünce, kanaat, tutum, davranış biçimlerinin alıcıya gönderilmek üzere kaynak tarafından ortak semboller kullanılarak kodlanmış haline mesaj denir. Konuşulan ortak dildeki kelimelerin sözle ya da yazıyla ifade 4 5 6 7 Özgüven, Ethem, Görüşme Đlke ve Teknikleri, Đleri Mat., Đstanbul, 1980, s. 16-17; Krş. Gürgen, Haluk, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, Der Yayınları, Đstanbul, 1997, s.14. Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s.15. Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 15; Krş. Cüceloğlu, Doğan, Đnsan Đnsana, Altın Kitaplar Basımevi, Đstanbul, 1979, s. 118-130. 130 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri edilmesi, grafik ve şekiller, jest ve mimikler, mesajı kodlamada kullanılan birer sembol olabilir. Mesaj, bir bakıma kodlayıcı kaynağın alıcı tarafından algılanabilir nitelikteki fiziksel ürünüdür. Telaffuz ettiği ya da yazıya döktüğü kelimeler, çizdiği grafik, şekil ve resimler, yaptığı işaretler, el, kol ve başıyla yaptığı hareketleri, yüzünün aldığı renk ve şekil, vücudunun pozisyonu vb.nin ifade ettiği anlamlar kodlanmış birer mesaj olabilir8. Mesajlar sadece sözel ya da sözel olmayan semboller kullanılarak kodlanabileceği gibi, her ikisinin birlikte kullanılmasıyla da kodlanabilir. Bir kimse konuşurken, anlam nakletmek için bir yandan kelimeleri kullanırken, bir yandan da bunu jest ve mimikleriyle, ses tonuyla, hatta susmasıyla destekleyebilir. Yani beden dilini de kullanırlar. Beden dili, birlikte kullanıldığı sözel iletişimi destekleyip etkisini artırabildiği gibi, tek başına kullanıldığında da, yerine göre sözel iletişimden çok daha etkili bir iletişim türü olabilir. Onu dinleyenler de, hem sözel sembolleri hem de sözel olmayan ipuçlarını alırlar ve onlara bir anlam verirler. Bir mesaj incelenirken üç husus dikkate alınır: Mesaj Kodu: Kod, insanlar tarafından bir anlam ifade edecek biçimde yapılandırılabilen semboller grubu demektir. Tek tek unsurları belli bir sistem ve kurallar çerçevesinde bir araya getirilmekle anlam ifade eden her şey bir koddur 9. Başta Türkçe, Đngilizce, Arapça vb. diller birer koddur. Dil, iletişimde en yaygın olarak kullanılan bir kod olmakla birlikte, başka kodlar da vardır. Mesela; müzik, resim, dans, hareketler, mimikler, trafik işaretleri, yol çizgileri, halı, kilim desenleri vb. birer koddur. Bir bestekâr duygularını aktarırken, kod olarak müziği kullanır, mûsikide nota denen sembolleri belli bir ölçü ve sistem dâhilinde bir araya getirerek anlamlar(melodiler) oluşturur. Bir mesaj kodlanacağında, öncelikle hangi kodun kullanılacağına, sonra, seçilecek kodun öğelerinin neler olacağına ve bunların yapılandırılmasında hangi metodun kullanılacağına karar vermek gerekir. Mesaj Đçeriği: Đçerik ya da muhtevâ, kaynağın, merâmını ifade etmek üzere kodladığı mesaj malzemesidir. Mesajın içeriğinin kendi içinde birtakım unsurları ve organizasyonu vardır. Mesajın unsurları düzenli bir biçimde organize edilmezse, kaynak ve mesaj ne kadar güçlü olursa olsun, iletişim etkili olmaz. Mesela, üç parça bilgi sunulacaksa, bunların mutlaka birbiriyle uyumlu biçimde ve belli düzen ve sıralamayla sunulması gerekir. Bir mesajın anlaşılmasının başka bir bilgiye sahip olmayı gerektirdiği durumlarda, mesaj içeriğini uygun bir biçimde düzenleyerek gerekli bilgi alt yapısı oluşturulmadan aktarılan mesajların, alıcı tarafından doğru kod açımının yapılması beklenemez. Mesela, bazı durumlarda mesaj malzemesinin organizasyonuna, mesajın muhtevası içinde sıkça tekrarlanacak olan, fakat alıcının yabancı olduğu kavramların açık seçik tanımlanmasıyla başlamak gerekebilir. Verilecek mesajın 8 9 Krş. Bal, Hüseyin, Đletişim Sosyolojisi, SDÜ Yayınları, Isparta, 2004, s.14. Krş. Usluata, Ayseli, Đletişim, Yeni Yüzyıl Kitaplığı, Cep Üniversitesi, Đstanbul, 1996, s. 15; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 16. 131 Hüseyin CERTEL doğru anlaşılması için alt yapı ve temel oluşturmaya yönelik bilgilerin öncelikle verilmesi icap eder. Mesaj Geliştirme: Mesaj geliştirme, kaynağın, kodları ve içeriği seçerken, düzenlerken ve gönderirken verdiği kararlardan oluşur. Kaynağın mesaj geliştirmesine etki eden en önemli etken ise, kendi kişisel özellikleridir. Kişilerin istidât ve kâbiliyetleri, tutumları, bilgi birikimleri, değerleri, alışkanlıkları, kültürleri ve toplumsal sistemde işgal ettikleri konumları, her konuda olduğu gibi, iletişimde de onların, belli seçimleri belli biçimde yapmalarını beraberinde getirir10. Mesaj geliştirmeyi etkileyen bir diğer önemli etken de alıcıdır. Zira herhangi bir iletişim kaynağı, iletişim kurmakla, alıcısının istenen istikâmette bir davranışta bulunmasını, tutum takınmasını, kanaat edinmesini, bilgilenmesini, bir fikri kabul etmesini amaçlar11. Bu itibarla başarılı ve etkili bir iletişim için, mesaj geliştirirken özellikle de içerik seçiminde alıcının bilgi, ihtiyaç ve ilgilerinin dikkate alınması gerekir. 3) Kodlama ve Kod Açma Kodlama, bir bilgi, düşünce, duygu, kanaat ve davranış biçiminin, kaynak tarafından başkalarının da anlayabileceği bir biçimde ifade edilerek iletime uygun ve hazır bir mesaj haline getirilmesidir 12. Dil, kodlama için en uygun ve önemli vasıtadır. Mesajın muhtevası her şeyden önce zihinde dil kullanılarak düşünce olarak tasarlandığına göre, jest, mimik, hareket, işaret vb. kodlama yollarının da aslında dile dayandığı söylenebilir. Kod açma, alıcının kendisine ulaşan mesajı algıladıktan sonra, yorumlayarak anlamlı bir biçime sokmasıdır. Mesajlar, kod açma yoluyla, kâğıt üzerindeki anlamsız işaretler ya da birtakım sesler ve görüntü sinyalleri olmaktan çıkarak anlam ifade eder 13. Đletişimin başarısının en önemli göstergesi, mesajın kod açımının, alıcı tarafından kaynağın ifade etmek istediği manada yapılmasıdır. Bunun gerçekleşmesi ise, büyük ölçüde kodlamanın kalitesine bağlıdır. Kaynakla alıcı tecrübe, yaşantı ve dil bakımından birbirlerine ne kadar yakınlarsa, iletişimde kodlama ve kod açımı o nispette başarılı olur. Nitekim hem iletişim kelimesinde paylaşım anlamı vardır, hem de iletişim olgusunun kendisi bir paylaşımdır. Kodlama ve kod açma ve buna bağlı olarak iletişim sürecinin sağlıklı ve başarılı bir şekilde gerçekleşmesinde etkili olan unsurlardan birisi, izâfet (bağıntı) çerçeve’sidir. Bağıntı çerçevesi, bireylerin sahip oldukları tüm bilgi birikimi demektir. Kaynak, alıcıya, onun bağıntı çerçevesinin dışında kalan 10 11 12 13 Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, , s.17; Yüksel, Đletişim, s.9. Yüksel, Đletişim, s. 9; Geniş bilgi için bkz. Güvenç, Bozkurt, Đnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi, 3. basım, Đstanbul, 1979, s.23-27, 138-158. Krş. Gürgen, Haluk, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 17-18; Yüksel, Đletişim, s. 9-10. Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 18; Yüksel, Đletişim., s.10. 132 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri alanlarla ilgili mesajlar gönderirse, mesela mesajı onun bilmediği bir dille kodlarsa ya da mesajın muhtevası, onun hiç bilgi sahibi olmadığı bir alanla ilgili olursa, kod açımı, dolayısıyla iletişim güçleşir veya hiç gerçekleşmez. 4) Kanal (oluk) Đletişim sürecinde kaynağın kodladığı mesajın fiziksel iletimi ile ilgili bir öğe olan kanal (oluk), mesajı kaynaktan alıcıya ulaştıran araçtır. Mesajın kaynaktan alıcıya ulaşmasını sağlayan kanallara “iletişim araçları” denir. Đletişim araçlarını farklı şekillerde sınıflandırmak mümkündür. Mesela; iletişim araçları (kanalları) kişiler arası iletişim araçları ve kitle iletişim araçları olarak ikiye ayrılabilir. Kaynak ile alıcı veya alıcıların yüz yüze gelmeleriyle gerçekleşen iletişimde, kişiler arası iletişim araçları ( söz, yazı, resim, fotoğraf, hareket, jest, mimik) kullanılmaktadır. Kitle iletişiminde ise, kaynak tarafından kodlanan bir mesajın; televizyon, radyo, film, gazete, internet, toplu SMS, elektronik posta vb. kitle iletişim araçlarıyla alıcılara iletilmesi söz konusudur 14. Kitle iletişiminde kullanılan kanallar, kaynağa, mesajı çok sayıda alıcıya kısa sürede ulaştırma imkânı sunar. Alıcı, mesajı algılama ve kod açmayı duyu organlarını kullanarak gerçekleştirdiğine göre, iletişim kanalları, mesajın hitap ettiği ya da algılandığı duyu organlarına göre de sınıflandırılabilir. Bir mesaj işitilebilir, görülebilir, dokunulabilir nitelikte olabilir15. Đletişim sürecinde bu kanallardan ne kadar çoğu kullanılırsa, bir başka ifadeyle mesaj ne kadar çok duyu organına hitap ederse, iletişim o nispette etkili olur. 5) Alıcı Alıcı, mesajı alan kişi ya da kişilerdir 16. Alıcılar dinleyiciler olabileceği gibi, okuyucular da olabilirler. Alıcılar mesajı, organize olmuş ses ya da ışık dalgalarından oluşan semboller halinde algılayıp aldıktan sonra, kendi değer yargıları ve ihtiyaçlarına uygun biçimde değerlendirir, kod açımını yaparlar. Đletişimin amacına ulaşması için alıcı merkezli olması gerekir. Bu, konunun, kodun, içeriğin, sembollerin ve kanalın seçimi vb. iletişim sürecinin her aşamasında, alıcıların sosyal statü ve konumlarının, bağıntı (izâfet) çerçevelerinin, bilgi düzeylerinin, ilgi, ihtiyaç ve istidâtlarının, inanç, düşünce, değer ve tutumlarının, hangi iletişim araçlarına daha duyarlı olduklarının, iletişim beceri ve deneyimlerinin, benlik algılarının, hayat felsefelerinin bilinmesi ve dikkate alınmasıyla olur. Zira bu özellikler, alıcıların mesajı algılama, değerlendirme ve kod açımını yapmalarında etkin rol oynarlar. Pratikte ise, alıcıların özelliklerinin çoğu zaman göz ardı edildiği, ya konunun 14 15 16 Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 19-20; Yüksel, Đletişim., s.11-12. Krş. Đletişim, a.g.e., s.12; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 17-18. Krş. Ergin, Akif- Birol Cem, Eğitimde Đletişim, Anı Yayıncılık, Ankara, 2000, s. 147; Yüksel, Đletişim, s. 12-13; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s.20-23. 133 Hüseyin CERTEL veya kaynağın konu hakkındaki bilgi ve yeteneklerinin ya da iletişim kanalının ön plâna çıkarıldığı sıkça görülmektedir. Đletişim sürecinin sağlıklı işlemesi ve amaçlarına ulaşmasında, alıcının iletişim becerileri önemli rol oynar. Eğer alıcının dinleme, okuma ve düşünme yeteneği yoksa veya yetersizse, ya kod açımını hiç yapamaz ya da eksik veya yanlış yapar. Alıcının kendisine, kaynağa ve mesajın içeriğine karşı geliştirdiği olumlu-olumsuz tutumları da, kod açımında etkili olur. Burada temas edilmesi gereken bir husus da, alıcı ile hedef kitle arasındaki farktır. Mesajın ulaştığı herkese alıcı denebilir. Hedef kitle, kaynağın mesaj göndermekle özellikle etkilemek, belli istikamette duygu, düşünce, tutum ve davranış değişikliği meydana getirmek istediği kişi ya da kişilerdir17. 6) Geri Bildirim (yansıma-Feed-back ) Geri bildirim, alıcı ya da alıcıların kaynağın mesajına verdiği olumlu ya da olumsuz tepki veya cevaptır. Bir alıcı, bir mesajı alıp kodlarını çözerek ona bir anlam verdikten sonra, kendisi bir kaynak durumuna dönüşür. Aldığı mesaja bir tepki olarak sözlü, yazılı ya da beden ve yüz ifadesi olarak hazırladığı cevabî mesajı, bir kanal vasıtasıyla, yeni alıcı durumunda olan eski kaynağa gönderir. Böylece, iletişim süreci içinde kaynak ile alıcı, bir bakıma yer değiştirmiş olur. Geri bildirim yoluyla kaynağa ulaşan olumlu ya da olumsuz cevabî mesaj, ona, gönderdiği mesajın anlaşılıp anlaşılmadığı ve yeterince etkili olup olmadığı konusunda bilgi verir, kendi kendisini kontrol etme ve alıcıya göndereceği yeni mesajları bu geri bildirimi dikkate alarak, onun ihtiyaç ve tepkilerine göre düzenleme ve iletişimin etkinliğini artırma imkânı sağlar18. Olumlu geri bildirim (yansıma), kaynağa, mesajının doğru anlaşıldığını, iletişimle gerçekleştirmek istediği amaca ulaştığını, beklenen etkinin gerçekleştiğini bildirirken; olumsuz geri bildirim ise, iletişimin amacına ulaşmadığını, beklenen etkinin gerçekleşmediğini gösterir. Bir de geri bildirim ya da yansıma, alıcının iletişim sürecine aktif olarak katılmasına imkân sağlayarak, hem iletişimi sıkıcı olmaktan kurtarır, hem de onu, etkileri ölçülemeyen tek yönlü bir etkinlik olmaktan çıkarıp iki yönlü bir süreç haline getirir19. Kaynağa ulaşma süresi bakımından yansıma (geri bildirim), gecikmeli ve gecikmesiz olarak ikiye ayrılabilir. Kaynak, mesajı gönderdikten hemen sonra olumlu- olumsuz tepkileri alabiliyorsa, bu gecikmesiz yansımadır. Kişiler arasında yüz yüze gerçekleştirilen iletişimde gecikmesiz yansıma söz konusudur 17 18 19 Yüksel, Đletişim., s. 13. Krş. Özgüven, Ethem, Görüşme Đlke ve Teknikleri, Đleri Matbaası, Ankara, 1980, s. 15; Ergin, Akif- Birol, Cem, Eğitimde Đletişim, Anı Yayıncılık, Ankara, 2000, s.155 vd. ; Oskay, Ünsal, Đletişimin ABC’si, 3. Basım, Der Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 16-17. Krş. Tayfun, Recep, Etkili Đletişim ve Beden Dili, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2007, s.15; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 24. 134 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri 20 . Zira bu tür iletişimde kaynakla alıcı arasında fiziksel bir yakınlık bulunmaktadır. Kitle iletişim araçlarında olduğu gibi, alıcıların tepkilerinin, ancak aradan belli bir zaman geçtikten sonra kaynağa ulaşması ise, gecikmeli geri bildirimdir. Geri bildirimin gecikmeli ya da gecikmesiz oluşu, kullanılan kanalın yapısıyla ilgili bir durumdur 21. Mesela, kişiler arası iletişim kanallarında mesaja anında geri bildirimde bulunma imkânı varken; kitle iletişiminde kullanılan radyo, televizyon, gazete vb. kanallarda verilen mesajlara tepki mahiyetinde yazılan mektupların yazımı ve ulaştırılması, telefonla ulaşılmak istenildiğinde numaranın bulunması, aranması ve düşürülmesi, televizyon kanalının yayınını protesto etmek ya da onaylamak amacıyla seyredilme oranının düşürülmesi ya da artırılması, ancak aradan belli bir zamanın geçmesiyle mümkün olabilmektedir. 7) Gürültü (engeller) Đletişimin istenilen şekilde gerçekleşmesini engelleyen her türlü etken bir iletişim engelidir. Bir başka ifadeyle, mesajın iletimine ya da alıcıya ulaşan mesajın doğru algılanması ve anlamlandırılmasına mâni olan her şey, engel (gürültü) olarak adlandırılır. Mesajın uygun ve yeterli sembollerle kodlanmaması, gereksiz tekrarlar, imlâ ve noktalama hataları, anlatım bozuklukları ve cümle düşüklükleriyle muhtevâsının bozulması ya da değişmesi, kanalda mesaj iletimini engelleyen aksaklıkların bulunması, alıcının mesajı yanlış çözümlemesi veya anlamlandırması birer gürültüdür. Şu halde gürültü ya da engeller bazen kaynaktan, bazen kanaldan, bazen alıcıdan, bazen de iletişim ortamından kaynaklanabilir. Yani bu engeller fiziksel ve teknolojik, fizyo-nörolojik, sosyo-psikolojik, sosyo-kültürel nitelikte olabilir22. Fiziksel ve teknolojik nitelikte olanlar, mekanik olarak mesajın iletilmesine engel olurlar. Böylece mesaj ya hiç iletilemez yahut mekanik bir gürültü yüzünden iletişim kesilebilir, mesaj tam iletilmez, ya da zamanında yerine ulaşmaz. Yüz yüze yapılan iletişimde ortamın gürültülü, havasız, soğuk vb. oluşu, telefon konuşmalarında hatlarda parazit olması, radyo ve televizyon kanalıyla iletişimde, olumsuz hava şartları sebebiyle ses ve görüntü kalitesinin bozulması, faks cihazının yazdığı mesajın okunaklı olmaması, elektronik iletişim hatlarındaki yetersizlikler, hatların meşgul olması, iyi düzenlenmeyen web sayfaları, yanlış kodlanan e-mail mesajları etkin iletişimi engelleyen fiziksel faktörler olarak değerlendirilebilir. Bu tür engellerin giderilmesi ve arızaların tamiri nispeten kolaydır. Önemli olan sosyo-psikolojik engellerdir 23. Şimdi bu engellerden başlıcalarına kısaca temas edelim: 20 21 22 23 Krş. Tayfun, a.g.e, s. 16; Gürgen. a.g.e., s.24; Yüksel, Đletişim, 16. Yüksel, Đletişim, s. 16. Krş. Tayfun, Recep, Etkili Đletişim ve Beden Dili, s. 17. Eren, Erol, Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, 5. Bas., Beta Basım Yayım Dağıtım, Đstanbul, 1998, s. 283. 135 Hüseyin CERTEL a) Kişisel Engeller: Đletişimin iki temel unsuru olan kaynak ve alıcı, her ikisinin de amacı etkin bir iletişim olsa bile, bilerek veya bilmeyerek bizzat kendileri etkin iletişimin önündeki birer engel olabilirler. Kaynak ve alıcının kişisel arzu ve istekleri, değer yargıları, alışkanlıkları, bilgi düzeyleri, tecrübeleri, ilgileri, anlama ve algımla kapasiteleri, yetenekleri, kültürleri, duyguları, tutumları, önyargı ve saplantıları birbirinden farklı olabilir. Bu farklılıklar, sadece kaynağın kod, sembol, muhteva ve kanal seçimini etkilemekle kalmaz; alıcının kod açımını ve mesaja vereceği tepkinin olumlu, olumsuz ya da kayıtsız kalma şeklinde olmasını da belirler. Alıcı, kaynağın gönderdiği her şeyi algılayamayabilir, ona kaynakla aynı değer ve önemi vermeyebilir. Ayrıca alıcının kaynağa olan inancı, güveni, sevgisi, önyargı ve tutumları da, kişi ya da kurumlardan gelen mesajların farklı şekillerde anlamlandırılmasına ve gösterilecek tepkinin belirlenmesine etki eder. Bundan başka iletişim anında, alıcının içinde bulunduğu açlık, uykusuzluk yorgunluk, dalgınlık, üzgünlük vb. psiko-fizyolojik şartlar da, iletişimi engelleyen kişisel faktörler arasında sayılabilir. b) Dil Güçlükleri: Dil, en çok kullanılan ve en önemli iletişim aracıdır. Etkili iletişim, kaynağın gönderdiği mesajın, alıcıya niteliği bozulmadan ulaşması ve içeriğine kaynakla alıcının aynı anlamı vermeleriyle gerçekleşir. Oysa bir dildeki pek çok kelimenin birbiriyle hiç ilgisi olmayan birden fazla anlamı olabileceği gibi, bir kelime ya da kavrama kaynakla alıcı farklı anlamlar verebilir, hatta alıcı, kaynağın kullandığı kelime ve kavramları hiç bilmiyor olabilir. Bunun için kaynak, mesajı kodlarken kendisini alıcının yerine koyarak, onun tanıdığı kelime ve sembolleri seçmeli, yerine göre anlaşılmasında güçlük çekilebilecek kelime ve kavramları herkesçe bilinen kelimelerle tanımlamalı, yerine göre kelimelerden oluşan yazılı ve sözlü mesajları şemalar, grafikler ve resimlerle destekleme yoluna gitmelidir. Bunun yanında yüz yüze iletişimde beden dili denilen yüz ifadeleri (tebessüm etme, gülme, somurtma), mimikler, tokalaşma vb. leri, dil ile ifade edilenlerden daha etkili olabileceği gibi, onların doğru anlaşılması ve anlamlandırılmasına da yardımcı olurlar24. Dolayısıyla sözlü iletişimin beden diliyle desteklenmesi, kaynağın samimiyetini gösterir, kod açımına yardımcı olur ve iletişimin etkinliğini artırır. c) Dinleme Yetersizliğinden Kaynaklanan Güçlükler: Dinleme, çok önemli bir iletişim becerisidir. Günlük hayatımızın büyük bir bölümünü dinlemekle geçiririz. Ancak dinleme aynı zamanda zor bir iştir. Đnsanlar genelde bu iş için fazla çaba sarf etmez, konuşulan her şeyi aynı dikkat ve özenle dinlemezler. Zira kulağımıza gelen her ses uyaranını aynı dikkatle dinlersek, sinir sistemimiz bozulur, bunun için sinir sistemiz kendini korumak için dikkati her zaman yoğunlaştırmaz. Dinleme işitmekten farklı bir şey olup, hususi bir gayreti ve yoğunlaşmayı gerektirir. Kişilerarası ilişkilerde, kalitenin asıl belirleyicisi 24 Krş. Eren, Örgütsel Davranış, s.284. 136 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri dinleme becerileridir. Karşılıklı etkili dinlemenin olmadığı yerde, sağlıklı bir iletişim sürecinden bahsetme imkânı yoktur. Etkin iletişim, etkin dinleme ile gerçekleşir. Ancak insanların zayıf noktalarından biri, iyi dinleyici olmamalarıdır 25.Nitekim çoğumuz, iletişim sürecinde dikkatimizi, karşımızdakinin ne dediğinden çok, kendi kafamızdaki düşünceleri aktarmaya yoğunlaştırır; karşımızdakinin sözünü tamamlamasına bile fırsat vermeyiz. Oysa ‘ister günlük hayatın doğal akışı içerisinde, ister iş ve okul benzeri ortamlarda olsun, etkili bir iletişimin gerçekleşmesi, etkili dinlemenin başarılması ile mümkündür. d) Önyargılar ve Algıda Seçicilik: Pek çok kimsenin sağlıklı ve yeterli bir bilgi ya da tecrübeye dayansın veya dayanmasın, çeşitli olay, olgu, obje, kişi ve konularda değişmesi zor peşin hükümleri ve değer yargıları vardır. Bu tür yargıların olumsuz etkileri iletişimde de kendini gösterir. Bunlara alıcının, bilerek veya bilmeyerek mesajın tamamını veya bir kısmını algılamaması (algıda seçicilik) da eklenince, iletişimin etkinliği önemli ölçüde engellenebilir. Zira insanların, kendilerine ulaşan uyaranların bir kısmını ihmal ederek, özellikle algılamak istediklerini seçip onlar üzerinde odaklandıkları, algısal tamlama yoluyla organize edip tekleşmiş bütünler haline getirdikten sonra, onları, kendi kişisel özellikleri ve toplumsal etkilenmeler çerçevesinde yorumladıkları bir gerçektir 26’. Alıcı, kaynağa karşı birtakım önyargıları ve buna bağlı olarak geliştirdiği olumsuz duygu, düşünce ve tutumları varsa, ona güvenmiyorsa, ondan gelecek mesajları ya hiç algılamayacak ya da niyet okuma yoluna giderek mesaja, onun kastettiğinin dışında bir anlam yükleyebilecektir. Etkin iletişimi olumsuz etkileme bakımından bu önyargıları, alıcının kaynağa, kaynağın alıcıya ya da her ikisinin mesajın içeriğine ve iletişim kanalına karşı geliştirmiş olmaları fark etmez. B) ĐLETĐŞĐM TÜRLERĐ Đletişim, farklı kriterlere göre farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Mesela gerçekleşme biçimi esas alındığında kişiler arası iletişim sözlü (verbal) ve sözsüz (non-verbal) olarak ikiye ayrılır. Sözlü ya da sözel iletişim, dil kullanılarak sözle veya yazıyla gerçekleştirilir. Sözlü iletişim daha ziyade konuşma olarak ele alınır. Bunun yazıyla gerçekleştirilmesinde ise, yazı, resim, grafik, karikatür ve şekiller kullanılır. Sözsüz iletişim jestler, mimikler, renkler, giysiler vb. kullanılarak gerçekleştirilir 27. 25 26 27 Sweeney, R. Neil, Zirveye Tırmanma Yolları, Çev.: Yakut Eren, Đlgi Yayıncılık, Rota Yayın ve Dağt., Đstanbul, 1989, s.36. Tayfun, Etkili Đletişim ve Beden Dili, s.68. Geniş bilgi için bknz. Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 83-85 vd. 137 Hüseyin CERTEL Katılanların sayısı esas alındığında ise iletişim; Đç iletişim, Kişiler arası iletişim, Örgütsel iletişim, Kitle iletişimi şeklinde sınıflandırılabilir. 1) Đç Đletişim Yaşanan hayatta nitelik ve nicelik bakımından en sık, çok ve yoğun olan iletişim, insanın kendisiyle olan iletişimidir. Bu iletişim, insanın kendi varlığının farkına varmasıyla başlar28. Bir insanın düşünmesi, duygulanması, tutum, davranış ve yeteneklerinin, ihtiyaçlarının farkına varması, iç gözlem yapması, gördüğü rüyalar vasıtasıyla kendi içinden mesajlar alması, kendi kendisine sorular sorarak bunlara cevaplar araması bir iç iletişimdir29. Nitekim günlük konuşmalarımızda, “ kendi kendime dedim ki, kendi kendime sordum” vb. ifadelerle, kendi içimizde gerçekleştirdiğimiz bu tür bir iletişimi anlatmak isteriz. Aynı şekilde davranış psikolojisinin anlayışına göre düşünme, insanın içinde gerçekleşen bir konuşma, yani iletişimdir 30. Çünkü düşünme olayında bir bakıma kişi, kelime ve kavramlardan yararlanarak, fakat onları başkalarıyla konuşurken yaptığı gibi sesli olarak telaffuz etmeksizin, kendi içinde yine kendisiyle konuşmaktadır. Đnsanların başkaları ile kuracakları iletişim, önce onların kendi içlerinde başlar. Kişiler arası iletişimde bulunan bir kimse, iletişim sürecinde kısa zaman aralıklarıyla hem kaynak hem de alıcı olabilmektedir. Bunun tabii sonucu olarak kişi, kaynak olarak mesaj geliştirirken de, alıcı olarak gelen mesajları yorumlarken de iç iletişim gerçekleştirmek durumundadır. Çünkü “ diğer insanlarla ilişkiler, temelde kişinin kendisi ile olan ilişkisinin bir yansımasıdır 31”. 2) Kişiler Arası Đletişim Genel bir tanımlama ile kaynak ve alıcısı insanlardan oluşan iletişimlere “kişiler arası iletişim” denir. Bu iletişim türünde, karşılıklı iletişimde bulunan kişiler, birbirlerine mesaj göndermek ve gelen mesajları yorumlamak suretiyle iletişimi sürdürürler. 3) Örgütsel Đletişim 28 29 30 31 Erdoğan, Đrfan, Đletilişim Egemenlik Mücadeleye Giriş, Đmge Kitabevi, Ankara, 1997, s.157-158. Dökmen, Üstün, Đletişim Çatışmaları ve Empati, Đstanbul, 1994, s. 21; Tutar, HasanYılmaz, Kemal, Genel Đletişim, Kavramlar ve Modeller, Nobel Yayın Dağıtım, 4. Bas., Ankara, 2003, s.123. Yavuz.Kerim, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, D.Đ.B.Yay., Ankara, 1983, s. 196; Krş. Watson, J.B., Behaviorismus, 2. Aufl. Verlagsanstalt, Stuttgart Berlin Leipzig, 1968, s.240; Fischel. W., Psychologie der Intelligenz und Denken, Duncker u. Humbolt, Berlin, 1969, s.202. Covey, Stephen R.- Merril, , A. Roger- Merril, R. Rebecca, Önemli Đşlere Öncelik, Çev.: Osman Deniztekin, Varlık Yay., Đstanbul, 1998, s.205; Krş. Erdoğan, Đletişim Egemenlik, s.158-161. 138 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri Örgüt, iş ve işlev bölümü yaparak, bir otorite hiyerarşisi içinde, ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen insanların faaliyetlerinin koodinasyonudur 32. Örgütsel iletişimle gerek örgütün kendi içinde, gerek dışa dönük olarak yapmış olduğu tüm bilgi alış-verişinin tümü kastedilir. Dışa dönük örgütsel iletişim, herhangi bir işletme ya da kurumun, diğer işletmelerle, ulusal ve uluslar arası çevrede yer alan bireylerle, kurum ve kuruluşlarla çeşitli konulara ilişkin olarak gerçekleştirdikleri bilgi alış-verişini kapsar33. Örgüt içi iletişim ise, örgütün dâhilî ya da yakın çevre unsurları arasında gerçekleşen iletişimdir. Mesela bir işletmedeki ortaklar, yöneticiler, çalışanlar ve kısmen de müşteriler arsında gerçekleşen bilgi alış-verişi, bir örgüt içi iletişimdir. Örgüt içi iletişim, genelde yetkili kişilerce önceden düzenlenen ve öngörülen belli kurallar çerçevesinde biçimsel (resmî) olarak gerçekleşirken, bazen zaman baskısından kurtulup işi çabuklaştırmak, iletişimin etkinliğini artırmak için, bazen de örgütte oluşan gayri resmî grupların tabii sonucu olarak, yetkili bir kişi veya birim tarafından örgütlenmeksizin biçimsel olmayan (gayri resmî) iletişim şeklinde gerçekleştirilir. Biçimsel iletişim, iletişimde bulunan kişi veya grupların örgüt içinde işgal ettikleri konumlara (ast, üst, aynı düzeyde bulunma) göre dikey, yatay ve çapraz olmak üzere üç şekilde olur. Buna göre, hiyerarşik yapılanmanın bir sonucu olarak, üst konumundaki yöneticilerle ast konumundaki çalışanlar arasında iki yönlü olarak gerçekleşen iletişim dikey; aynı hiyerarşik düzeyde bulunan yönetici veya fonksiyonel departmanlar arasında ortaya çıkan iletişim yatay; herhangi bir departman yöneticisinin, kendi departmanının fonksiyon alanına giren konularda, diğer departmanların astlarıyla yaptığı bilgi alış-verişi çapraz iletişim olmaktadır 34. 4) Kitle Đletişimi Kaynak kişi ya da kişiler tarafından, ortak semboller kullanılarak kodlanan bilgi, duygu, düşünce, kanaat, tutum ve davranış biçimlerine ilişkin mesajların, kitle iletişim araçları vasıtasıyla geniş insan topluluklarına aktarılması ve bu kitleler tarafından yorumlanması sürecine kitle iletişimi 35 denir. Günümüzde kitle iletişiminde kullanılan ve kitle iletişim araçları denilen kanallar oldukça çeşitlenmiş bulunmaktadır. Radyo, televizyon, gazete, dergi, internet, e-mail, toplu SMS, sinema, tiyatro, el ilanları, reklam panoları, 32 33 34 35 Dökmen, Đletişim Çatışmaları ve Empati, s. 37; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 31. Şimşek, Şerif- Akgemici, Tahir- Çelik, Adnan, Davranış Bilimlerine Giriş ve Örgütlerde Davranış, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1998, s.87; Krş. Sabuncuoğlu, Zeyyat, Çalışma Psikolojisi, Uludağ Üniv. Yayınları, Bursa, 1984, s. 111; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 33. Şimşek ve Diğerleri, Davranış Bilimlerine Giriş, s. 87-88. Ayrıntılı bilgi için bknz. Oskay, Đletişimin ABC’si, s. 42-44. 139 Hüseyin CERTEL romanlar, çizgi romanlar, hikâye ve masal kitapları vb.leri birer kitle iletişim aracıdır. Günümüzde insanlar, başkalarıyla sürekli kişiler arası iletişim halinde olmanın dışında dinleyici, okuyucu ve izleyici olarak da iletişim ağının bir parçası olarak, değişik kanallar vasıtasıyla gerçekleşen milyonlarca kitle iletişimini paylaşmak durumundadırlar36. C) DĐN- ĐLETĐŞĐM ĐLĐŞKĐSĐ YAHUT DĐNÎ ĐLETĐŞĐM Đnsanın varlık sahnesine çıkarıldığı gün, yalnız din ve dindarlık olgusunun değil, aynı zamanda Allah ile kulları arasındaki karşılıklı ilişki ve iletişimin de başladığı gündür. Bir başka ifadeyle din ve dolayısıyla dinî iletişim insanlık tarihiyle başlar. Hatta Kur’ân’a göre Allah ile kulları arasındaki iletişim, insanın yaratılışından önce başlar. Nitekim Kur’ân’da şöyle denilmektedir: “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki. ‘Ben sizin rabbiniz değil miyim?’. (Onlar da), ‘Evet biz buna şahit olduk’ dediler ”37 Bu âyet, Müslümanlar arasında genellikle, Cenab-ı Allah’ın mahlûkâtı yaratmadan önce ruhları yarattığı ve onlara “Ben sizin rabbiniz değil miyim” diye sorduğu ve onların da “Evet” diyerek Allah’ın rubûbiyetini ve O’na kulluğu kabul ettikleri şeklinde anlaşılır ki, buna “bezm-i elest” yahut “kâlû belâ” denir. Buna göre insan nev’ine yaratılıştan Allah’ı tanıma ve ona kulluk etme istidadı, yani din duygusu verilmiş ve Allah ile kulları arasındaki ilk iletişim “bezm-i elest” te gerçekleşmiştir. Âyetten anlaşılacağı üzere bu iletişim, tek yönlü değil, Allah’ın hitabına kulların da cevap vererek geri bildirimde bulundukları iki yönlü bir iletişimdir. Din, Allah’ın, nelere inanacakları, hangi davranışların kendileri için zararlı ve yasak, hangilerinin faydalı ve mubah olduğu, kul olmanın gereği olarak yerine getirmekle mükellef oldukları vazifelerin, Rableriyle ve yaratılmışlarla olan ilişkilerinde uymak zorunda oldukları kuralların, dünya ve âhiret saadetine (kurtuluşa) götüren yolların neler olduğu konularında, kullarını vahiy (onların anlayabilecekleri sembollerle kodlanmış mesajlar) yoluyla bilgilendirmesiyle vücut bulur. Bu ise, Allah’tan kullarına yönelik bir iletişimi gerektirir. Öte yandan pratikte yaşanan bir dinden bahsedebilmemiz için, bu iletişimin Allah’tan kullarına yönelik bir mesaj iletimi olarak kalmayıp; bu mesajın içeriğine kullar tarafından imân, şüphe, inkâr, itaat, isyan vb. olumlu ve olumsuz cevaplar verilmesi (geri bildirimde bulunulması) gerekmektedir. Şu halde, dinin ve dindarlığın olduğu yerde bir de dinî iletişimin olması kaçınılmazdır. Dinî iletişim kısaca ifade etmek gerekirse, din konusunda yapılan, muhtevasını dinî mesajların oluşturduğu iletişimdir. Dinî iletişim, en 36 37 Usluata, Đletişim, s.5. el-A’râf, 172. 140 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri eski iletişim türü olup, yol göstermek, rehberlik etmek, bilgi vermek, istenen istikamette inanç, tutum ve davranış oluşturmak amacıyla Allah’ın, peygamberler aracılığıyla kullarına ilahî mesajlar göndermesi, onların da bu mesajlara olumlu- olumsuz geri bildirimde bulunmaları esasına dayanır. Ayrıca başta peygamberlerin, aldıkları vahyi tebliğ faaliyetleri olmak üzere, dinî yayma, yaşatma amacıyla yapılan her türlü eğitim-öğretim, irşat, dinî propaganda ve misyonerlik faaliyetleri, insanlar arasında gerçekleşen dinî iletişim örnekleridir. Bu tür hizmetlere ihtiyaç duyulan her yer ve ortam, dinî iletişim alanı kapsamına girer. Đster Tanrı ile kullar arasında, ister insanlar arasında gerçekleşsin, her iki şekliyle dinî iletişim, bütün dinlerde var olan bir olgudur. 1) Allah ile Yaratılmışlar Arasındaki Đletişim Kur’ân-ı Kerîm’e bakıldığında, Allah ile yaratılmışlar arasındaki iletişimin, üç varlık türü ile Allah arasında gerçekleştiği görülür: a) Manevî (ruhanî) varlıklar (melekler, cinler ve şeytanlar), b) Đnsanlar, c)Diğer yaratılmışlar (hayvanlar, cansız varlıklar). Allah ile manevî varlıklardan biri olan melekler arasında doğrudan bir iletişimin olduğu bizzat Kur’ân-ı Kerîm tarafından şöyle haber verilmektedir:“Rabbin Meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım’ dediği zaman, melekler de O’na ‘Sen orada kan dökücü, bozgunluk çıkarıcı birisini mi yaratmak istiyorsun! Oysa biz sana tesbih etmekte ve seni her türlü noksanlıklardan beri kılmaktayız’ demişlerdi. Allah da, ‘elbette ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ buyurmuştu”.38 Kur’ân’da, Allah ile cinler ve şeytanlar arasındaki iletişime temas eden pek çok âyet olmakla birlikte, bunlara birer örnek vermekle yetinelim. Allah ile cinler topluluğu arasındaki diyaloga temas eden âyetlerden biri şöyledir: “Allah, onların hepsini bir araya topladığı gün, ‘Ey cinler topluluğu! Siz insanlarla çok uğraştınız’ der. Onların insanlardan olan dostları ise: ’Ey Rabbimiz! Biz birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık’ derler. Allah da buyurur ki: ‘Allah’ın dilediği hariç, içinde ebedî kalacağınız yer ateştir’.Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.39” Şeytanlarla Allah arasındaki iletişime temas eden bir grup âyet ise şöyledir: “Allah : ‘Ey Đblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?’ Dedi. Đblis, ‘Ben kuru bir çamurdan şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim’ dedi. Allah şöyle buyurdu: ‘Öyleyse oradan çık, kovuldun! Muhakkak ki kıyâmet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır’. Đblis, ‘ Rabbim! Öyle ise, varlıkların tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet 38 39 el-Bakara, 30. el-En’âm, 128. Diğer âyetler için bkz. el-En’âm, 130, el-Ahkâf, 29-32. 141 Hüseyin CERTEL ver’ dedi. Allah, ‘ Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin’ buyurdu. Đblis, dedi ki: ‘ Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım! Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesnâ’ “40. “Rabbin bal arısına: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir’ diye vahyetti41” âyetinden hareketle, Allah ile hayvanlar arasında da bir iletişimin söz konusu olduğunu söyleyenler 42 varsa da, biz, vahiy kelimesinin43 söz konusu âyette, insanlar hakkındaki kullanılışının dışında bir manada kullanıldığını düşünmekteyiz. Buna göre arı veya bir başka hayvan için kullanıldığında vahiy kelimesi, o hayvan organizmasının ilahî kudret tarafından içgüdüsel olarak birtakım özelliklerle, yetenek ve işlevlerle donatılması, plânlanıp, programlanması anlamına gelir. Nitekim hayvan davranışları büyük ölçüde içgüdüsel olup, olgunlaşmaya bağlı olarak zamanla kendiliğinden ortaya çıkar. Yoksa Allah’ın o hayvanlara vahyetmesi, onlarla konuşması demek değildir. Kur’ân’da bir de, Allah’ın yer ve gök gibi cansız varlıklara hitabından bahseden ve sözlü bir iletişim gibi anlaşılabilecek âyetler bulunmaktadır ki, bize göre bunları bizim anladığımız manada bir iletişim olmaktan ziyade, Allah’ın sonsuz kudretiyle o varlıklara dilediği gibi hükmetmesi ve tasarrufta bulunması olarak anlamak gerekir. “Ey yer suyunu yut! Ve ey gök suyunu tut! Denildi. Su çekildi; iş bitirildi; gemi de Cudi dağının üzerine yerleşti…44”. “Sonra duman halinde olan göğe yöneldi. Đsteyerek veya istemeyerek, gelin! Dedi. Đkisi de ‘isteyerek geldik’ dediler45”. Allah ile insanlar arasındaki iletişime gelince,”Đslâm’ın peygamber ve vahiy inancı, Allah ile kulları arasında karşılıklı bir iletişimin varlığı düşüncesine dayanır. Buna göre ilâhî mesaja kulak verip imân eden kullar, duâ, tövbe, istiğfâr, zikir ve tesbîhâtları esnasında telaffuz ettikleri sözleri ve bunları dilleri ile söylerken gösterdikleri el açma, boyun bükme, gözyaşı dökme vb. davranışları ve yine namazlarında okudukları âyet, duâ, tekbîr, tesbîh, hamd vb. sözlü erkânı oluşturan insan diline has kelimeleri ve kıyâm, rükû ve secde gibi beden diline özgü ifade biçimlerini bu iletişimde sembol olarak kullanırlar. Yani kullardan Allah’a doğru gerçekleşen iletişim sözlü ya da sözsüz olabilir. Allah 40 41 42 43 44 45 el-Hicr,32-40. Diğer âyetler için bkz. el-Đsrâ, 61-62; el-A’râf, 13-18; Sâd, 75-85. En- Nahl, 68-69. Krş. Köylü, Mustafa, Psiko-Sosyal Açıdan Dinî Đletişim, Đkinci Bas., Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2006, s.104. Vahiy kavramının anlamları hakkında geniş bilgi için bknz. Aslan, Abdulgaffar, Kur’ân’da Vahiy, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2000. el-Hûd, 44; ayrıca bkz. El-Enbiyâ, 69; es-Sebe, 10. Fussilet, 11. 142 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri da semi‘ ve basîr yani her şeyi hakkıyla işiten ve gören bir ilâh olarak, kullarının kendisine yönelik sözlerini duyar, beden dilinin ifade biçimleri olan davranışlarını görür. Böylece Allah’la kulları arasında insandan Allah’a ya da aşağıdan yukarıya doğru gerçekleşen iletişim doğrudan ve vasıtasız bir iletişim olup, burada asla bir aracıya gerek olmadığı gibi, araya Allah katında hatırlı olduğu düşünülen aracı ya da şefaatçilerin konulması, tevhîdi zedeleyip giderek şirke yol açan başlıca sebeptir. Aynı şekilde Allah ile kulları arasında, Allah’tan insana ya da yukardan aşağıya doğru kurulan iletişim de, insan dilindeki kelimelerin ortak semboller olarak kullanılmasıyla sözlü olarak gerçekleştiği gibi, başta görme olmak üzere insanın bütün duyularıyla algılayabileceği ve Allah’ın varlığının ve yaratıcı kudretinin delilleri olan tabiat olayları ya da insanın kendi yaratılışındaki hikmetler de dâhil olmak üzere âlemdeki bütün varlık ve olaylar vasıtasıyla sözsüz olarak da gerçekleşir. Kur’an-ı Kerîm, Allah’ın, kullarına mesajlarını ifade aracı olarak kullandığı sözlü sembollere de, sözsüz sembollere yani, duyularla müşâhede edilen fizikî âlemdeki varlık ve olaylara da âyet demektedir 46. Allah ile kulları arasında yukarıdan aşağı doğru kurulan dikey ve sözlü iletişimde, vahyin doğrudan Allah’tan insanlara ulaşması şeklinde bir haberleşme söz konusu değildir. Zira ontolojik uyuşmazlık sebebiyle Allah ile sıradan insanlar arasında lisânî bir konuşma mümkün değildir. Çünkü Allah ile insan birbirinden çok farklı varlıklar olup, onların aynı düzeyde varlıklar olarak tasavvur edilmesi mümkün değildir. Halbuki doğrudan karşılıklı konuşma şeklinde sözlü bir iletişimin kurulabilmesinin temel şartlarından biri, ortak sembollerin kullanılması, diğeri de kaynak ile alıcının aynı kategoriye mensup, aynı düzeyde varlıklar olmasıdır 47. Oysa Allah, duyularla algılanıp kavranılması mümkün olmayan, ezelî, ebedî, sonsuz ve mutlak bir varlık olarak en yüksek varlık düzeyinde bulunurken; insan eksik, âciz, fâni ve varlığı başkasının varlığına bağlı bulunan bir varlık düzeyini temsil etmektedir. Bu durum, Allah ile kullar arasında vahiy yoluyla kurulan sözlü iletişimde, mesajın insanlara doğrudan değil, dolaylı olarak ulaştırılmasını gerektirmektedir. Yani vahiy ya da mesajın, önce vahiy meleği vasıtasıyla vahyi almaya müsait bir şekilde yaratılıp hazırlanılmış olan peygambere ulaştırılması, sonra da peygamberin kendisine ulaşmış bulunan ilâhî mesajları diğer insanlara tebliğ etmesi gerekmektedir. Buna göre Allah ile kulları arasında yukardan aşağıya doğru (dikey) gerçekleşen sözlü iletişim iki aşamalı olup, bunun ilk aşaması vahiy meleği vasıtasıyla gerçekleşen dolaylı; ikinci aşaması ise Hz. Peygamberle diğer insanlar arasında gerçekleşen doğrudan ve yatay iletişimdir. Bu iletişim ya da 46 47 el-Bakara, 164; Âl-i Đmrân, 190; er-Ra‘d, 4; en-Nahl, 12; Yûnus,6,67; er-Rûm, 21,23,24,37; el-Ankebût, 24. Izutsu, Toshihiko, Kur’ân’da Allah ve Đnsan, Çev.: Süleyman Ateş, Kevser Yayınları, Ankara, trsz., s. 155-157. 143 Hüseyin CERTEL haberleşmenin ilk aşamasında mesajın çıktığı kaynak Allah, bitiş noktası ya da alıcı Hz. Peygamber; iletişimde kullanılan vasıta, araç ya da kanal ise vahiy meleği Cebrâil’dir. Ancak iletişimde mesajın (vahyin) ulaşması gerektiği son nokta Hz. Peygamber değildir. Đlâhî bildirinin onu da aşıp, diğer insanlara ulaşması hedeflenmektedir. Bunun için iletişimin ikinci aşaması, aynı kategori ya da varlık düzeyinde bulunan peygamberle diğer insanlar arasında doğrudan ve yatay olarak sürdürülecektir. Zira Hz. Peygamber, her ne kadar diğer insanlardan üstün konum ve özelliklere sahip ise de, kul ve insan olmak bağlamında onlarla aynı varlık düzeyini temsil eder. Dindarlar arasında en azından Đslâm’ın ilk dönemlerinde hiyerarşik ve resmi bir örgütlenme de söz konusu değildir. Bu aşamada Hz. Peygamber, dinî iletişimde Allah’tan gelen mesajın kendisinde toplanıp diğer insanlara aktarıldığı kaynak olarak değerlendirilebileceği gibi, Allah ile kulları arasında kurulan dikey iletişimin bütünü içinde ise, iletişim zincirinde vahiy meleğinden sonraki halkada yer alıp, mesajı kendisi ile aynı kategoriye mensup, aynı varlık düzeyinde bulunan kullara ulaştıran seçilmiş bir elçi ve tebliğcidir48”. Peygamberle diğer kullar arasında kurulan ve tebliğ denilen iletişimde, her ne kadar ilâhî kaynaklı mesajların iletimi söz konusu ise de, iletişimin iki ucunda yer alanlar insan olduğu için, sonuçta bu, aynı zamanda insanlar arası bir iletişimdir. Onun içindir ki biz bugün, bir iletişim kaynağı olarak Hz. Peygamber’in özelliklerinden, iletişim becerisinden, iletişim (tebliğ) metotlarından bahsedebiliyoruz. Ayrıca dindar insanlar, günlük hayatlarında yaşadıkları ilâhî rehberlik (yol gösterme), ilahî davet, vizyon, içe doğma vb. dinî tecrübelerini Rableri ile kendileri arasında gerçekleşen bir iletişim olarak algılayabilir. Bu bağlamda başlarına gelen olumsuz olayları, kendilerine ikâz amacıyla gönderilmiş ilâhî birer mesaj olarak algılayıp, bu mesaja Tanrının istediği şekilde kendilerine çekidüzen vererek geri bildirimde bulunmakla dindarlar, Tanrıyla bir tür iletişimde bulunmuş sayılabilirler. Aynı şekilde içlerine doğan her türlü iyiye, güzele, itaate sevk edici düşünceleri, kalplerine Allah tarafından ilham edilmiş duyumlar olarak algılamakla da inananlar, Rableriyle iletişim kurmuş olurlar. 2) Đnsanlar Arası Đletişim Dinî iletişimin, din konusunda yapılan, muhtevâsını dinî mesajların oluşturduğu iletişim olduğu düşünülürse, bu iletişimin, Allah’ın ilâhî mesajı vahiy yoluyla Hz. Peygamber’e ulaştırması, onun da bu mesajı ümmetine tebliğ etmesiyle sona ermediği açıktır. Kullar ya da insanlar arasındaki dinî iletişim, Hz. Peygamber’in vefatından sonra, Allah’ın kitabı ve Hz. Peygamber’in sünneti çerçevesinde şekillenen dinin itikadî, amelî ve ahlakî esaslarından oluşan mesajların aktarılması şeklinde günümüze kadar devam ede gelmiştir. Bundan sonra da özellikle dinî tebliğ ve irşat faaliyetleri, din eğitimi ve öğretimi 48 Certel, Hüseyin, “Dinî Đletişim ve Liderlik Açısından Hz. Peygamber’in Sıfatları”, VII. Kutlu Doğum Sempozyumu (Tebliğler), Isparta, 2004, s.245-247. 144 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri şeklinde devam edecektir. Zira gerek Kur’ân-ı Kerîm49 ve gerekse Hz. Peygamber 50 , ilâhî mesajın diğer insanlara iletilmesi (tebliğ), onların dine davet edilmesi ve din konusunda irşat edilmeleri konusunda sadece Hz. Peygamber’e değil, tüm inananlara sorumluluk yüklemiştir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ise, bu sorumluluk başta din bilginleri olmak üzere tamamen inananlara aittir. Bu sorumluluk, her şeyden önce insanlarla etkili iletişim kurmayı gerektirir. Dinî iletişim olarak adlandırdığımız bu iletişim türünün ayırt edici temel özelliği, ondaki mesajların esas itibarıyla başlangıçta ilâhî bir kaynağa dayanması ve içeriğinin dinî olmasıdır. Genel iletişimde iletişim sürecinin işleyişi, amacı, temel unsurları ve türleri hakkında söylenenlerin hepsi, insanlar arasında gerçekleşen dinî iletişim için de geçerlidir. Dinî iletişimin kendine özgü amacı, inanç, duygu, düşünce, bilgi, tecrübe, tutum ve davranış boyutlarıyla sağlıklı bir dinî yaşantının teşekkülüdür. Đlâhî mesajların aktarımı yoluyla Tanrı ile insan, insanlar arası ve insanla çevre arasındaki ilişkilerin, dinin öngördüğü şekilde tanzim edilmesidir. Öğretmenlik, avukatlık, politikacılık, pazarlamacılık, din görevliliği ve misyonerlik, yöneticilik vb. bazı meslekler vardır ki, bunlar insanlarla sürekli iç içe olmayı, onlarla sağlıklı ve etkili iletişim kurmak suretiyle onları etkilemeyi; onlarda duygu, düşünce, tutum ve davranış değişikliği meydana getirmeyi gerektirir. Bu meslekleri icrâ edenlerin başarısı, büyük ölçüde onların iletişim becerilerine ve iknâ kabiliyetlerine bağlıdır. Dinî iletişim, özellikle din görevlileri, din eğitimcileri, din bilginleri, cemaat önderleri ve dinî kurumlarla bireyler ve kitleler arasında yoğun olarak sürdürülen bir olgudur. Camilerde okunan hutbeleri, yapılan vaazları, kitle iletişim araçları kanalıyla yapılan sözlü ve yazılı dinî yayınları, verilen seminer ve konferansları, okullarda ve Kur’ân kurslarında verilen dersleri, hatta minarelerden okunan ezanları, dinî iletişim kapsamında değerlendirmek mümkündür. Dinler ve kültürler arası rekabetin ve dolayısıyla yabancı dinlerin misyonerlik faaliyetlerin arttığı, din ve dindarlık imajının sarsıldığı, dinî ve kültürel yozlaşma ve yabancılaşma tehlikesinin baş gösterdiği günümüzde, etkili bir dinî iletişimin önemi de daha iyi anlaşılmış bulunmaktadır. Her konuda olduğu gibi, dinî iletişim yani dinî eğitim, tebliğ, davet ve irşat metotları konusunda da Müslümanların örnek alacakları model, Hz. Peygamberdir. Çünkü Hz. Peygamber vahyi tebliğ etmek, onun itikâdî ve amelî 49 50 “Đçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk olsun; işte onlar başarıya erenlerdir”(Âl-i Đmrân,3/104). Süleyman Ateş, bu âyetin, Müslümanlar arasında bir Đslâm irşat teşkilatının kurulmasını gerekli kıldığı görüşündedir. Bkz. Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, Đstanbul, s.62. Diğer âyetler için bkz. Et-Tevbe (9), 71; Âl-i Đmrân,3/110. lgili hadisler için bkz. Et-Tirmîzî, Tefsîru Mâide, 6; Müslim, Đmân, 20; et- Tirmîzî, Fiten,11. 145 Hüseyin CERTEL taleplerini kabule çağırmak, farklı idrâk düzeyindeki insanların anlayışına sunmak üzere onun muhtevâsını şerh ve izâh (beyân) etmek, mü’minlere eğitimöğretim hizmeti sunmak, onlara örnek alacakları davranış modelleri oluşturmak ve bütün bunları en etkili ve verimli bir şekilde yerine getirebilmek için, gerekli metot ve yöntemler geliştirip uygulamakla görevlidir. Bütün bu etkinlikler ise, Hz. Peygamber’in diğer insanlarla sürekli etkileşim ve etkili bir iletişim faaliyeti içinde bulunmasını gerekli kılmaktadır. Öte yandan Hz. Peygamber, aynı zamanda zikri geçen bu görevleriyle toplumda köklü bir değişimi gerçekleştirmek üzere Allah tarafından seçilerek gerekli niteliklerle donatılmış büyük bir lider olarak da, sahip olduğu iletişim becerisi sayesinde insanları ortak amaçlar etrafında toplama, örgütleme ve harekete geçirmeyi başarmıştır. Hz. Peygamber’in hayatındaki bütün olayları ve onun kişiliğinin tüm öğelerini, onun, dinî iletişimde mesajın çıktığı kaynak ve toplumsal değişimi gerçekleştirmekle görevli büyük bir lider oluşu açısından değerlendirmek gerekir 51. Şu halde mesleği gereği yoğun olarak dinî iletişim faaliyetinde bulunanların, dinî iletişimde Hz. Peygamber örneğini çok iyi tanımaları gerekir. Bu tanıma, dinî iletişim sürecinde bir kaynak olarak onun sahip olduğu nitelikleri ( peygamberin sıfatlarını), kişilik özelliklerini, iletişim becerilerini ve tebliğ metotlarını bilmekle olur. 3) Etkili Dinî Đletişimin Önündeki Engeller Din, hem insanların oldukça ilgili ve hassas oldukları bir alan, hem de onların tutum ve davranışlarına yön veren temel bir değer olduğundan, bu alandaki iletişimin, sağlıklı, başarılı ve etkili bir şekilde gerçekleşmesi ayrı bir öneme sahiptir. Oysa toplumumuzda, arzu edilen ölçüde sağlıklı ve etkili bir dinî iletişimin gerçekleştirildiğini söylemek oldukça zor görünmektedir. Bunun kaynağın kişisel özelliklerinden, mesajın muhtevasından, seçilen sembollerden, kullanılan kanallardan ve alıcılardan kaynaklanan pek çok sebepleri vardır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bunlardan sıkça karşılaşılan başlıcaları şunlardır: a) Kaynakla Đlgili Engeller Đnsanlar, inanılır kaynaklardan gelen mesajları ciddiye alırlar, onları algılamaya, anlamaya, anlamlandırmaya ve doğru olduğunu kabule daha çok hazırdırlar. Dolayısıyla inanılır kaynaklardan gelen mesajlar, alıcılarda istenen istikamette duygu, düşünce, bilgi, kanaat, tutum ve davranış değişikliği meydana getirme konusunda daha etkili ve başarılı olur. Kaynağın inanılırlığı, onun güvenilirliğine, uzmanlık derecesine, saygınlığına, sevilmesine, tarafsızlığına, samimiyetine, tutarlılığına bağlıdır. Başta din görevlileri ve din eğitimcileri olmak üzere dinî iletişimde kaynak durumunda olan herkesin inanılır olması ise, ayrı bir önem taşımaktadır. Dinî iletişimde kaynak durumunda olan bazı 51 Certel, aynı tebliğ, s.247. 146 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri kimselerin inanılırlık özelliğini kaybetmiş olması, günümüzde dinî iletişimin etkisini azaltan sebeplerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Her türlü iletişimde olduğu gibi, dinî iletişimin amacına ulaşabilmesi de kaynağın güvenilir olmasıyla yakından ilgilidir. Burada esas olan, alıcıların kaynağı güvenilir olarak algılamalarıdır. Kaynağın yüksek güvenilirlikte algılanması ise, onun sahip olduğu birçok olumlu özelliğin bir sonucudur52. Dinî iletişimde etkileyici bir iletişim kaynağı olarak mesajı gönderen kişi ya da kurumun iletişim yapmaktaki maksadının doğru anlaşılması açısından güvenilirlik son derece önemlidir. Çünkü muhataplar tarafından kaynağın güvenilir olduğunun bilinmesi, onun iletişim kurmakla ulaşmak istediği amacın doğru anlaşılmasına yardım eder ve dolayısıyla dinî iletişimde, alıcı ya da dinleyiciler üzerindeki etkisini ve inanılırlığını artırır. Nitekim etkileyici bir iletişim kaynağının iletişim kurmaktaki maksadı, iletişime muhatap olanlar tarafından, dinleyicileri kandırmak ve onların inançlarını ifsat etmek olarak yorumlandığında, kaynağın alıcı ya da dinleyenler üzerinde fazla etkili olmadığı bilinmektedir. Bir başka ifadeyle, dinleyici tarafından iletişim kaynağının, o iletişimle kişisel çıkar sağlamayı amaçlamadığına inanılırsa, bu durum o iletişimin etkisini artırmaktadır 53. Çünkü kaynağın iletişim kurmaktaki niyet ve maksadının, kendisi için menfaat sağlamak veya muhatapları aldatmak yahut onlara zarar vermek olmadığından emin olmaları, mesajı doğru algılayıp değerlendirmeleri ve ona olumlu cevap vermeleri konusunda alıcıları etkilemektedir. Bu da kaynağın güvenilir (emîn) olmasıyla ilgilidir 54. Dinî iletişimde bulunan(din görevlisi, din eğitimcisi, ilahiyatçıların, muhataplarında olumlu dinî tutum ve davranış değişikliği meydana getirebilmeleri için, her şeyden önce güvenilir (emin) kimseler olmaları gerekir. Nitekim doğruluk (sıdk) ve güvenilirlik (emânet), dinlerin ilk tebliğcileri olan peygamberlerin sıfatları arasında yer alır55. Ancak günümüzde, dinî iletişim konusunda toplumumuzda bir güven eksikliği olduğu da bir gerçektir. Çünkü dinî iletişim, insanları din konusunda doğru bilgilendirmek suretiyle, toplumda sağlıklı bir dinî yaşantının teşekkülüne hizmet amacıyla güvenilir kaynaklar tarafından yapıldığı gibi, siyasî, ekonomik vb. çıkarlar sağlamak, insanların inançlarını ifsat etmek, dini yozlaştırmak, aslî 52 53 54 55 Ergin, Akif- Birol, Cem, Eğitimde Đletişim, Anı Yayıncılık, Ankara, 2000, s.48-49; Cebeci, Suat, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, Đz Yayıncılık, Đstanbul, 2003, s. 167-170. Kağıçıbaşı, Çiğdem, Đnsan ve Đnsanlar, 7.bas., Evrim Basım Yayım Dağıtım, Đstanbul 1988, s.170. Krş. Tekarslan, Erdal ve diğerleri, Sosyal Psikoloji, Filiz Kitabevi, Đstanbul 1989, s. 140141; Freedman D.O. ve diğ.,Sosyal Psikoloji, Çev.: Ali Dönmez, 3. bas., Đmge Kitabevi, Ankara 1998, s.351. Đletişim açısından Hz. Peygamberin sıfatları hakkında geniş bilgi için bkz. Certel, “Dinî Đletişim ve Liderlik Açısından Hz. Peygamber’in Sıfatları”, VII. Kutlu Doğum Sempozyumu (Tebliğler), Isparta, 2004. 147 Hüseyin CERTEL hüviyetinden uzaklaştırmak, toplumda dine dayalı bölünmeler yaratmak gibi sinsi ve yıkıcı amaçlarla da yapılabilmektedir. Özellikle kitle iletişim kanalları vasıtasıyla yapılan dinî iletişimde karşımıza çıkan en önemli problem, alıcıların, bu tür yayınlar vasıtasıyla yapılan iletişimde kaynağın en önemli ve öncelikli amacının sağlıklı ve doğru bilgiler aktarmak suretiyle dinî hayata hizmet etmekten çok, bir tartışma ve gerilim ortamı yaratarak izlenme oranı ya da tiraj artırma, siyasî, ekonomik vb. çıkarlar sağlamak olduğunu düşünmeleridir. Yani dinî yayınların dinî olmayan amaçlara alet edildiği düşüncesiyle alıcıların, kaynağa güvenmemeleridir. Öte yandan kaynağa duyulan bu güvensizlikte, din konusunda yazılı veya sözlü iletişimde bulunan kaynakların dinî yaşantılarında ve ahlâkî davranışlarındaki kusurlar, mevki, makam, para düşkünlüğü, herhangi bir ideoloji, cemaat veya grubun din anlayışının katı savunucusu olmak vb. kişisel nitelikleri etkili olmaktadır. Kaynağın inanılırlığı ve güvenilirliği, onun iletişim kurduğu alandaki uzmanlığı ile ilgilidir. Alanında uzman olan kişilere daha çok güvenilir. Nitekim etkili iletişim amacıyla yapılan bir konuşmadan önce dinleyicilere, konuşmacının tanıtılması ve uzmanlık alanının belirtilmesi, iletişimin etkinliğini artırma amacına yöneliktir. Uzman kimseler, kendi uzmanlık alanlarına giren konularda insanları daha fazla ikna etme gücüne sahiptirler. Herhangi bir alanın uzmanı olmak, kişinin o alanda gördüğü öğrenim süresi ve kalitesi ile ilgilidir. Đnsanlar, uzmanlığına güvendikleri kimselerin mesajlarını kabul etmeye daha fazla hazırdırlar56. Aynı şekilde dinî iletişimde de kaynağın, iletişimde bulunduğu alan olan din konusunda yeterince bilgili uzman bir kişi olması, alıcılarda güven duygusu uyandırarak dinî iletişimin etkinliğini artıran önemli bir faktördür. Ancak pratikte bu her zaman mümkün olmamakta, yetkili, yetkisiz, bilgili, bilgisiz pek çok kişinin din konusunda konuştukları görülmektedir. Sahip oldukları unvan ve titrlerden de güç alarak bazı kimseler, belli bir ilahiyat alanında uzman olsalar bile, kendi uzmanlık alanlarına girmeyen dinî konularda konuşmaktadırlar. Bu tür kimselerin verdikleri dinî mesajlar, bazı kesimler üzerinde etkili olsa bile, geniş halk kitleleri tarafından kabul görmemektedir. Bu gibi kimseler sadece kendi imajlarını değil, temsil ettikleri meslekî statünün imajını da olumsuz yönde etkilemektedirler. Bunun tabii bir sonucu olarak toplum, din konusunda kendisine mesajlar ulaştıranlara şüphe ve ihtiyatla yaklaşmaktadır. Dinî konuların sıkça tartışma konusu edildiği günümüzde, kime inanıp güvenecekleri konusunda insanların kafası oldukça karışık durumdadır. Kaynağın saygınlık, itibar ya da prestiji; sahip olduğu diğer pek çok olumlu özelliklerden ötürü alıcıların, kaynağı saygıdeğer bulmaları, kendisine değer verip hürmet etmeleriyle ilgilidir. Kaynağın saygınlığını, uzmanlık 56 Kaya, Din Eğitiminde Đletişim ve Dinî Tutum, s. 80; Krş. Ergin-Birol, Eğitimde Đletişim, s. 49. 148 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri derecesi, sosyal statüsü, dinî yaşantısı, ahlâkî erdemleri, değerleri, karakteri, yaşı, hayat tarzı, işgal ettiği makam, mevki vb. insanların, kendisini saygı duyulmaya değer bulmalarını sağlayacak pek çok faktör etkiler. Kaynağın saygın olması, onun inanılırlık ve güvenilirliğini artırır. Özellikle de uzmanlığa dayalı bir saygınlık, kaynağın inanılırlığını daha çok artırmaktadır. Ancak uzmanlığın, tek başına kaynağı saygın yapmadığı da bir gerçektir. Mesajın içeriği kadar, onun kimden geldiği de önemlidir. Bir başka ifadeyle insanlar kendilerine ne söylendiği kadar, onu kimin söylediğine de önem verirler. Söyleyene verilen önem, mesajın dikkate alınması, doğru anlamlandırılması ve olumlu geri bildirimde bulunulması sonucunu doğurur. Saygı duyulup değer verilen uzman kişiler tarafından gönderilen mesajlar, sıradan insanlar tarafından gönderilen mesajlara göre, alıcılar tarafından daha kolay kabul edilmekte ve daha çok tutum ve davranış değişikliği meydana getirmektedir. Din hizmetleri ve din eğitimi alanlarında iletişimde bulunanlar, dindarlar tarafından genelde saygıdeğer insanlar olarak değerlendirilmekle birlikte, dine ve dindarlara karşı soğuk bakan, hatta düşmanca tavır içinde olan kesimlerin, onların itibar ve imajını sarsmaya yönelik gayretler içerisinde oldukları da bir gerçektir. Buna din konusunda konuşan bazı kimselerin, din ve dindarlıkla bağdaştırılamayan olumsuz tutum ve davranışları, konuşma ve tartışma üslupları57, dikkat çekme, meşhur olma, mevki ve mal sahibi olma amacıyla genel kabul görmüş dinî kurallara aykırı şeyler söylemeleri, toplumun tasvip etmediği dinî, siyasî vb. kliklerle olan ilişkileri gibi kişisel kusurları da eklenince, bundan sadece bu tür tavır ve davranışlar içerisinde bulunanların kişisel itibarları değil, temsil ettikleri camianın saygınlığının da zarar göreceği açıktır. Şu halde özellikle din hizmetleri ve din eğitimi alanlarında hizmet görenlerin, etkili birer dinî iletişim kaynağı olarak, toplumda saygın bir yere sahip olma gayreti içinde olmaları gerekir. Bu da, onların eğitim düzeylerinin artırılması yanında, din, iletişim ve insanî ilişkiler konularında bilgi ve tecrübelerini artırmak, sağlam karakter sahibi olmak, örnek dinî ve ahlâkî 57 Özellikle TV kanalları aracılığıyla birden ziyade konuşmacının katılımıyla gerçekleştirilen dinî iletişimde dikkat çeken ve alıcıların en çok rahatsız oldukları hususlardan biri, farklı görüşlere sahip konuşmacıların, mesajlarını, karşılıklı tartışma ve kavga üslubuyla aktarmalarıdır. Bu tür programlara, seyredilme oranını yükseltmek amacına yönelik olarak kimi zaman, uç fikirlere sahip, nezaketten uzak, hırslı, usul üsluba özen göstermeyen, çoğu zaman konuştuğu konuda yetkin de olmayan kişiler özellikle çağrılmakta ve yerine göre bizzat sunucular tartışma ve kavgayı kızıştırıcı rol üstlenebilmektedirler. Bu tür yayınlar, bu üslubu onaylamayan sağduyulu dindarlar tarafından hoş karşılanmamakta, verilen mesajlar onlar üzerinde beklenen etkiyi yapmamakla birlikte; bazı kesimlerin ise, din konusundaki tartışmanın taraflarının görüşleri etrafında kutuplaşmaları sonucunu doğurabilmektedir. Oysa Hz. Peygamber (sav) in bizzat kendi tebliğinde kullandığı ve Yüce Allah’ın da Kur’ân’da övgüyle bahsettiği dinî iletişim üslubu, bu değildir. 149 Hüseyin CERTEL davranışlar sergilemek suretiyle, hem meslekî ve hem de kendi kişisel statülerinin itibarına katkı sağlamalarıyla olur. Bir dinî iletişim kaynağının, idealist, bilgili, çalışkan, samimi, ahlaklı, ağır başlı, mütevâzı, güvenilir, hoşgörülü, saygılı vb. özellikleriyle alıcıların saygısını kazanmış olması, sadece onun iletişim başarısını artırmakla kalmaz; aynı zamanda zihinlerde olumlu din ve dindarlık imajının oluşumuna hizmet ederek insanları dine yaklaştırır. Bu itibarla din görevlileri ve din eğitimcileri sadece yazıp söyledikleriyle değil, sergiledikleri saygın kişilikleriyle de mesaj vermiş olurlar. Davranışlarımızın önemli iç kaynaklarından olan duygularımızın, bizim algılarımızı da etkilediği psikolojik bir gerçektir. Dolayısıyla iletişimde bulunduğumuz kaynağa yönelik olumlu olumsuz duygularımız da, ondan gelen mesajı önemseme, iletişim amacını doğru anlama, kod açımını doğru olarak yapma ve geri bildirimde bulunma konularında bizi etkiler. Hiç şüphesiz bu duyguların başında sevgi gelir. Kaynağının sevilen, cezp edici, sempatik bir kimse olması, iletişimin etkisini artıran önemli bir etkendir. Nitekim pek çoğumuz, bizi etkileyerek belli bir tutum takınmaya ve davranışta bulunmaya yönlendirmek istediğini bildiğimiz halde, sevdiğimiz, saydığımız, beğendiğimiz kimselerin bu yönlendirmelerini isteyerek kabul eder, onları memnun etmek isteriz. Reklam ve propaganda çalışmalarında geniş halk kitleleri tarafından beğenilen, sevilen güzel mankenlere, sinema yıldızlarına, sporculara yer verilmesinin sebebi, iletişimin etkisini artırmada onlara duyulan sevgiden yararlanmaktır. Ayrıca sevilip beğenilen iletişim kaynağının, aynı zamanda alıcılar tarafından özdeşim kurulup taklit edilebilecek bir model olarak da görülmesi, iletişimle varılmak istenen amaca (bir ürünün satın alınması gibi) hizmet eder. Đnsanlar, özdeşim kurup özendikleri kimselerle aynı ürünü kullanmaya, onlarla benzer tavır ve davranışlar içerisinde olmaya eğilimlidirler 58. Dinin kaynağı ilâhîdir, dinin temelinde sevgi vardır, din, Allah’ın kullarına olan sevgi, şefkat ve rahmetinin tezahürüdür, dindarlık Allah’ı ve onun yarattıklarını sevmeyi gerektirir. Bu itibarla dinî iletişimde kaynağın sevilmesi ayrı bir önem taşır. Hatta kaynağın alıcılar tarafından sevilmesi de yetmez, kaynağın da Hz. Peygamber’in ümmetini sevdiği gibi alıcıları sevmesi gerekir. Đnsanlar, sevdikleri ve kendilerini sevdiğini düşündükleri kimselerin dinî mesajlarından daha çok etkilenirler. Bunun aksi de söz konusudur. Zira “insanlar, din ile dinî kaynak durumunda olan din görevlileri ve eğitimcileri arasında bir bağ kurabilmektedir. Öğrenciler tarafından din eğitimcileri olan öğretmenler, cemaat ve toplum tarafından da din görevlileri sevildiğinde, öğrenciler ve kişiler, bu mesleklerle bağlantılı olarak dine karşı da olumlu bir tutum geliştirebilmektedirler”. Bu itibarla din eğitimcisi ve din görevlileri başta olmak üzere, dinî iletişimde bulunan herkesin, hitap ettiği kesimler tarafından 58 Kağıçıbaşı, Đnsan ve Đnsanlar, s. 172-173; Kaya, Din Eğitiminde Đletişim, s.81. 150 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri sevilen bir kimse olması son derece önemlidir. Halbuki kaba, katı, kırıcı, önyargılı, saplantılı, hoşgörüsüz, antipatik, usul üslup bilmeyen, fizyonomik görünüm itibarıyla itici, iletişim becerilerinden yoksun vb. özellikleri sebebiyle, alıcılar tarafından sevilmeyen kimseler, zaman zaman dinî iletişimde kaynak pozisyonunda bulunabilmektedirler. Bu durum, etkili dinî iletişimi engellemekle kalmayıp, alıcıların zihinlerindeki din ve dindar imajını da zedelemektedir. Sevgi ve çekiciliğin59 ise, fiziksel yakınlık, kişisel özellikler (cana yakınlık, fiziksel çekicilik), tanışıklık, ödüllendiricilik, bilişsel denge( aynı inanç ve düşünceleri paylaşmak) ve benzerlik ( benzer özelliklere sahip olma) olmak üzere altı belirleyicisi vardır 60. Bunların bir kısmı, kişinin kendi gayretiyle elde edebileceği, bir kısmı ise yaratılıştan verilen ve bireyin değiştiremeyeceği belirleyiciler olduğuna göre, dinî iletişim kaynağı olmayı gerektiren mesleklere eleman seçiminde, sahip olunan istidat ve kabiliyetlerle diğer kişisel özellikler dikkate alınmalı, mesleğe hazırlayıcı eğitim sürecinde kişiye kendisini sevilir kılacak özellikler kazandırılmalıdır. Öğrenciler, bir dinî iletişim kaynağı olarak öğretmenlerini, cemaat din görevlilerini, dinleyiciler din alanında konuşan uzman kimseleri severlerse, bu kaynakların derslerinde ve konuşmalarında verdikleri mesajları önemserler, dikkatle dinlerler, doğru algılayıp değerlendirmeye çalışırlar, verilen mesajlar doğrultusunda tutum takınmaya, davranışta bulunmaya ya da önceden edindikleri istenmeyen tutum ve davranışlarını değiştirmeye daha yatkın ve hazır olurlar. Etkili dinî iletişimi engelleyen kaynakla ilgili faktörlerden biri de, onun iletişim becerilerine yeterince sahip olmamasıdır. Bu bağlamda her ne kadar iyi söz söyleme, zengin kelime haznesi, uyumlu söz dizimi gibi becerilere sahip olsalar da, din konusunda konuşanların zaman zaman muhataplarının yabancı olduğu dinî kavramları kullanmaları ve din dilinin kullanımında yaptıkları hatalar61, verilen mesajların anlaşılmasını güçleştirmektedir. Kanaatimizce bunun sebebi, halka yönelik konuşmaların fazla akademik olması, konuşmacıların kendi ilmî seviyelerini göstermek istemeleri, mesajı alıcıların seviyesine uygun düşecek tarzda kodlayamamaları ya da kullandıkları bu kavramların alıcılar tarafından anlaşılamayacağını düşünememeleridir. Özellikle konuşma şeklinde gerçekleştirilen sözel iletişimde takip edilen üslup hataları, dinî iletişimin önündeki çok önemli engellerden biridir. Bu üslupta dinî mesajların sunumunda sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış, mülâyemet, irşat yerine sertlik, tartışma, kavga, ayrışma, dışlama, tahkir etme hâkimdir. 59 60 61 Đletişimde kaynağın çekiciliğinin önemi hakkında bknz. Ergin-Birol, Eğitimde Đletişim, s. 49; Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, s.172-176. Geniş bilgi için bkz., Freedman ve Diğ., Sosyal Psikoloji, s.182-234. Din dilinin kullanımında karşılaşılan güçlükler hakkında geniş bilgi için bknz. Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, s.231-234. 151 Hüseyin CERTEL Etkili dinî iletişim konusunda kaynağın kişiliği ile ilgili olarak karşılaşılan bir diğer engel de, kaynağın utangaç, çekingen, mahcup, içine kapanık bir kişiliğe sahip olmasıdır. Bazı kimselerde bu durum, sosyal fobi derecesine kadar varabilir. Bunda mizacın, yetiştirilme tarzının, yetersiz sosyalleşmenin, alınan eğitimin, mensup olunan sosyal grupların etkisi olduğu söylenebilir. Hem kişisel tecrübelerimiz hem de gözlemlerimiz bize göstermiştir ki, konferans ve seminer verme, bildiri sunma, hutbe okuma, vaaz etme, radyo, televizyon konuşması yapma gibi durumlarla ilk defa karşılaştığımızda, pek çoğumuz büyük heyecan duyarız, elimiz ayağımıza dolaşır. Ancak bu tür iletişim etkinliklerini her tekrarlayışımızda, heyecanımız azalır, çekingen ve ürkek tavrımız geride kalır, medeni cesaretimiz ve özgüvenimiz artar, artık bu işten haz almaya başlarız. Şu halde meslekleri gereği yoğun ve etkili biçimde dinî iletişimde bulunmak durumunda olanlara, bu becerinin, mesleğe hazırlayıcı eğitim sürecinde kazandırılması gerekir. Dinî iletişim konusunda kaynakla ilgili olarak karşılaşılan olumsuzluklardan biri de, kaynağın iletişim sürecini gereğinden fazla uzatmasıdır. Bununla özellikle insanların dikkatlerini toplu tutabilme sınırlarını aşacak kadar uzatılan konferans, seminer, ders, vaaz ve hutbeleri kastediyoruz. Đnsanların cuma ve bayram namazı, özel öneme haiz dinî gün ve geceler vb. sebeplerle mabetlerde ya da salonlarda toplanması, elbette dinî mesajlar verme konusunda bir fırsat olarak görülüp değerlendirilmelidir. Ancak bu yapılırken iletişim süreci, insanların verimli dinleme süresini aşacak, hatta onları zorlayacak kadar uzatılmamalıdır. Dinî iletişimin etkisini azaltan kaynakla ilgili son bir faktör olarak, insanların uzun süre aynı kişilerin mesajlarına muhatap olmalarını zikredebiliriz. Kişisel deneyim ve gözlemlerimizden de güç alarak diyebiliriz ki: vaaz, hutbe, seminer, konferans, radyo, televizyon konuşması vb. yollarla yapılan dinî iletişim faaliyetlerinde hep aynı kişileri görüp dinlemek, insanlarda bir bıkkınlık yaratabilmekte; onlar farklı yüzler görmek, farklı mesajlar almak istemektedirler. Alışılmış yüzler tarafından, alışılmış üslupla, çoğu kez birbirinin tekrarı olarak verilen mesajlar, alıcılar nezdinde zamanla ilgi çekici olmaktan çıkmakta ve etkisini kaybedebilmektedir. b) Mesajın Muhtevasından Kaynaklanan Engeller Etkili dinî iletişimin önündeki mesajla ilgili engellerden biri, mesaj içeriğinin alıcıların ilgi ve ihtiyaçlarına uzak olmasıdır. Özellikle din eğitimi veren okullarda okutulan ve öğrencilerin gereğine inandırılamadığı dersler, ders gerekli ve faydalı olmakla birlikte yaşanan hayatta uygulanırlığı olmayan malumat ve tekrarlarla şişirilen müfredatlar, halkın ilgi duymadığı konularda sırf günün anlam ve önemine binaen hazırlanıp okunan hutbeler, muayyen günlerde herkesin bildiği konularda tekrar tekrar verilen vaaz, seminer ve konferanslar, buna örnek gösterilebilir. 152 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri Mesaj içeriğinin sırf sözel sembollerle ifade edilen, kulağa hitap eden teorik anlatımlardan oluşması, görsel olarak da desteklenmemesi, dinî iletişimin etkinliğini azaltan etkenlerden biridir. Halbuki özellikle dinî eğitim-öğretim faaliyetleri ve hac seminerleri gibi dinî mesaj aktarımının söz konusu olduğu etkinliklerde, muhtevanın görsel malzeme ile desteklenerek sunulması, dinî iletişimin etkinliğini artıracak, onu sıkıcı olmaktan çıkaracak ve verilen mesajların kalıcı olmasını sağlayacaktır 62. Mesaj mümkün olduğunca kısa, çarpıcı, dikkat çekici ve kolay akılda kalıcı nitelikte olmalıdır. Zira günümüzde insanlar, hızlı yaşamakta, uzak ya da yakın yerlerde olup bitenler hakkında yüzlerce mesajla karşılaşmakta, bu mesajların konuşulduğu pek çok değişik ortamlara girip çıkmaktadırlar63. Mesaj içeriğinin gereğinden fazla uzatılmasıyla alıcılar için çekilmez ya da gereğinden kısa tutulmasıyla anlaşılamaz bir hal alması da, dinî iletişimde muhtevadan kaynaklanan bir iletişim engeli olarak karşımıza çıkabilmektedir. “Sağlıklı bir iletişim için, bir konu bir kelime ile açıklanabiliyorsa, iki kelime kullanılmamalıdır. Çünkü herhangi bir konuyu karşısındakini usandırırcasına alabildiğine uzatmak, çekilir bir şey değildir 64. Eğer bir konunun, bir cümle ile ifade edilmesi mümkünse, onu iki cümleyle, iki cümle ile ifade edilmesi mümkünse bir cümle ile açıklamaya çalışmamalıdır. Yine dinî iletişimde mesajla ilgili olarak karşılaşılan bir engel de, muhtevanın belli bir düzen ve sıralamaya tabi tutulmaksızın, malumatlar yığını ya da laf kalabalığı halinde sunulmasıdır. Oysa etkili bir iletişim için, alıcıların dikkatini dağıtacak ayrıntı ve laf kalabalığından kaçınılarak hazırlanan muhtevânın, belli bir düzen ve sıralamaya tabi tutularak sunulması gerekir. Bu da, yapılan işi önemsemeyi, özel bir gayret ve hazırlığı gerektirir. c) Alıcılardan Kaynaklanan Engeller Alıcıların65 dinî iletişim kaynağına yönelik birtakım önyargıları ve buna bağlı olarak geliştirdikleri olumsuz duygu, düşünce ve tutumları varsa, ona güvenmiyor, onu sevmiyor, saymıyor ve onun uzmanlığını kabul etmiyorlarsa (ki, bunlar doğru ve sağlıklı bilgi temeline dayanıyor olabilir de olmayabilir de), ondan gelecek mesajları ya hiç algılamayacak ya da niyet okuma yoluna giderek mesaja, onun kastettiğinin dışında bir anlam yükleyeceklerdir. Bu durum, günümüzde sıkça karşılaşılan bir dinî iletişim engelidir. Belli bir dinî cemaat ya da gruba ve onun din anlayışına sıkı sıkıya bağlı olup, din konusunda tek otorite ve uzman olarak mensubu bulundukları cemaat 62 63 65 Öğrendiklerimizde duyu organlarının payları hakkında bknz. Krş. ErginBirol, Eğitimde Đletişim, s. 59. Oskay, Đletişimin ABC’si, s. 13. Bacon, Abans Francis, Denemeler, Çev.: Akşit Göktürk, Adam Yayıncılık, 2. Basım, Đstanbul, 1983, 124. Alıcılardan kaynaklanan dinî iletişim engelleri konusunda farklı bir yaklaşım için bknz. Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, s.296-301. 153 Hüseyin CERTEL ya da grubun liderini tanıyan kimselerin, alanlarında ne kadar uzmanlaşmış, güvenilir, saygıdeğer, samimi, ahlaklı, dindar, iyi niyetli vb. olurlarsa olsunlar, grup dışı iletişim kaynaklarından gelen dinî mesajları önemsememeleri, bir dinî iletişim engelidir. Bunlar genelde din eğitimi ve din hizmetleri veren resmi kurumların yetkililerine, din konusunda cahil, sapkın vb. nazarıyla bakarlar, onları güvenilmez ve yetersiz bulurlar ve bunu kendilerinin varlık sebebi sayarlar. Dolayısıyla onların söylediklerini dinlemeye, yazdıklarını okumaya değer bulmazlar. Zira ‘insanlar her alanda olduğu gibi, din konusunda da değer verip bağlandıkları grubu inanılabilir ve saygın bir iletişim kaynağı olarak görürler. Bir gruba bağlılık, üyelerin, dış kaynaklardan gelen iletişimden etkilenmelerini engelleyebilir. Bir başka ifade ile grup, dışarıdan gelen ve tutum değişimini amaçlayan karşıt iletişime karşı üyelerini destekler. Kişinin mensubu olduğu gruba bağlılığı, güveni ve atfettiği değer arttıkça, onun grubun görüş ve inançlarından etkilenme derecesi de artarken, dış kaynaklardan gelen iletişimden etkilenme derecesi azalır.66’ Dinî iletişimde alıcılarla ilgili olarak karşımıza çıkan önemli bir engel de, din konusundaki her türlü farklı yaklaşıma, yeni yorum ve çözümlere iyi niyetle ortaya atılmış bile olsa, karşı çıkma tavrıdır. Bozulma ve yozlaşmalara karşı dini koruma endişesinden kaynaklanan ölçülü bir geleneğe bağlılık tavrı, elbette gereklidir. Ancak bunun aşırı biçimi, Đslâm dininin, her devrin insanlarının ihtiyaçlarına cevap veren, problemlerine çözüm yolları gösteren evrensel ve çağlar üstü bir din olma özelliğiyle bağdaşmaz. Dinin, elbette başta inanç ve ibadetler olmak üzere Kitap ve sünnetle açıkça ortaya konan ve kıyamete kadar asla değiştirilemeyecek bir ilahî yönü vardır. Ancak din aynı zamanda, din konusunda yetkin kimselere (müçtehitlere) zamanın şartlarına ve insanlığın gelişimine paralel olarak ortaya çıkan yeni ihtiyaç ve problemlere dine dayalı çözümler üretmek üzere içtihat yetkisi vermiş, hatta Hz. Peygamber bu tür gayretlerin, hatalı bile olsa ödüllendirileceğini vaat etmiştir 67. Geçmişte insanların problemlerine dinî inançları çerçevesinde çözüm yolları bulmak üzere yapılan içtihatlarla ortaya konan hükümler, ilâhî değil, insanîdir, din değil, dinîdir. Bunlar takdis edilerek ilelebet muhafaza edilmesi gereken hükümler değildir. Günün şartları ve insanlığın gelişimine paralel olarak yapılacak yeni içtihatlarla ortaya konan hükümler, bunları geçersiz kılabilir. Bu, Đslâm’ın bütün zamanlar için geçerli bir din olmasının gereğidir. Kıyamete kadar korunması gereken şey, geçmişte insan aklına dayanarak yapılmış içtihatlarla ortaya konan dinî hükümler değil; dinin bir hüküm çıkarma ve insanların sorunlarına cevap bulma yolu olarak sunduğu içtihattır, ona işlerlik kazandırılmasıdır. Đşte geçmişte günün şartları ve insanlığın sahip olduğu ilmî seviye çerçevesinde yapılan içtihatların, din konusundaki yorumların, verilen fetvaların 66 67 Krş. Freedman ve Diğ., Sosyal Psikoloji, s.356-357. Ez-Zebîdî, Ahmed b. Ahmed, Mütercim ve şârihi: Kâmil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh, D.Đ.B Yay., Ankara, 1982, cilt: XI, s.411. 154 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri nihaî, mutlak doğru, ilâhî ve değiştirilemez olduğu şeklindeki yanlış düşünce; yeni yorumların, içtihatların, fikirlerin aktarılması konusunda bir dinî iletişim engeli olarak karşımıza çıkabilmektedir. Đnsanlar, geleneksel kabullerinden farklı dinî mesajlarla karşılaştıklarında, bunları ret ederek, kaynağı sapıklıkla suçlayabilmektedir. Bu aynı zamanda, dini anlama ve günümüz insanının problemlerine dinî çözüm yolları üretme ve bunları iletişim yoluyla paylaşmanın önündeki en büyük engeldir. Geleneğe körü körüne bağlılık tavrı, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de alıcılardan kaynaklanan en büyük dinî iletişim engeli olmaya devam etmektedir. Nitekim geçmişte peygamberlerin dini tebliğ konusunda karşılaştıkları en önemli engel, ataların geleneklerine olan aşırı bağlılık ve bu geleneği korumak amacıyla her türlü yeniliğe karşı çıkma tavrı olmuştur 68. Bugün de geleneklerle, hurafelerle, bidatlerle karışmış, sağlam bilgi temeline dayanmayan atalardan devralma bir din anlayışı, hâlâ önemli bir dinî iletişim engeli olmaya devam etmektedir. Sözel iletişimde mesajın doğru anlaşılması, onun bir bütün halinde algılanmasına bağlıdır. ‘Bir kimse, herhangi bir kaynağın kendisine gönderdiği mesajların ancak bir kısmını algılar, diğerlerini algılamazsa, bu bir “kısmî algılama” dır 69’. Böyle durumlarda kısmî algılama çatışması yaşanır. Konuşmanın içinden çekip çıkarılan bir veya birkaç cümle, her zaman yanlış anlamaya müsaittir. Bektaşilere atfen anlatılan bir fıkra buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Fıkraya göre niçin namaz kılmadığı sorulan Bektaşi, Allah’ın Kur’ân’da “Ey iman edenler namaza yaklaşmayın70” buyurduğunu söyler. Halbuki âyetin devamında “siz sarhoş iken” denilmektedir. Söylenen ya da yazılanlar, ancak öncesi ve sonrası (siyâk ve sibâk= konteks) ile birlikte değerlendirildiğinde doğru anlaşılır. Halbuki alıcılar, bazen iletişimin kendi görüşlerine ters düşen tezlerini çürütmek için art niyetle, bazen de herhangi bir art niyetleri olmadığı halde, dinleme yetersizliği, dikkat kopması ya da dikkat teklemesi 71sebebiyle, verilen mesajların belli bir kısmını algılayıp, 68 69 70 71 Ez-Zuhruf, 21-24; el-A’râf, 28, 70; Yûnus, 78; eş-Şu’arâ, 71-74; el-Enbiyâ,52-53. Dökmen, Đletişim Çatışmaları, s.58. en-Nisâ, 4/43. Dikkat teklemesi: Alıcının, kendi yavaş kavrama özelliği veya konuşmacının hızı sebebiyle konuşulanları sık tekrarlayan boşluklarla kesik kesik takip etmesidir. Dikkat kopması: Normal konuşma hızında bir kimse, dakikada 150 kelime söylemektedir. Aynı süre içinde insanın zihninden geçen kelime sayısı ise yaklaşık 600-700 yani, konuşulanın 4-5 katıdır. Zira bir konuşmayı dinleyen kişi, dakikada 150 kelime duyarken, aynı anda onun zihninde anlatılan konuyla ilgili olarak beliren çağrışımlar, bunun 4-5 katıdır. Bu çağrışımlar, konuşmanın herhangi bir noktasında yoğunlaşırsa, dinleyici, o noktada konuşmacıdan kopar ve ondan sonra söylenenleri sanki hiç duymaz ve duyduklarını anlamaz. Sonra yeniden dinlemeye dönse bile o, birçok şeyi kaçırmış olur. Dolayısıyla anladıkları birbirinden kopuk, bölük pörçük, eksik hatta yanlış olur. Đşte bu duruma dikkat kopması denir. Bknz. Ergin, Akif-Cemal, Birol, Eğitimde Đletişim, Anı Yayınları, Ankara, 2000, 119; Ong, J. Walter, Sözlü ve Yazılı Kültür, çev.: Sema Postacıoğlu Banon, Metis 155 Hüseyin CERTEL yorumlayarak yanlış çıkarımlarda bulunabilmektedirler. Bu da, alıcılardan kaynaklanan bir dinî iletişim güçlüğüdür. Ancak burada özellikle TV Kanalıyla gerçekleştirilen dinî yayınlarda sıkça gözlemlediğimiz ve alıcılardan kaynaklanmayan şu husus da, çok önemli bir iletişim problemidir ki, o da, sunucunun ikide bir araya girerek konuşmacının bir bütünlük ve mantıkî tutarlılık içerisinde sözlerini bitirmesine imkân vermemesidir. Bu, verilmek istenen mesajın eksik ve kısmî olarak aktarılması demektir. Dinî iletişimde alıcılarla ilgili olarak sık karşılaşılan önemli bir engel ya da problem de, kişinin kendisine ulaşan mesajı tam olarak anlamakla birlikte, üçüncü kişilere doğru olarak iletememesidir. Kişi bir mesajı, üçüncü kişilere yeterli iletişim becerilerine sahip olmadığı için istemeyerek ya da çeşitli amaçlarla bilinçli olarak çarpıtarak eksik ya da yanlış aktarabilir. Tarihî süreçte dinî iletişimde mesajın muhtevasının üçüncü kişilere aktarımı esnasında değişime uğratılmasının ilk örneklerinin, hadislerin nakledilmesi konusunda yaşandığını söyleyebiliriz. Zira bütün hadislerin, bir dinî iletişim kaynağı olarak Hz. Peygamberin ağzından çıktığı şekliyle aktarıla geldiğini söylemek oldukça zordur. Alıcılarla ilgili bir dinî iletişim engeli de, bazı kişi ya da kesimlerin dine, dindara ve dolayısıyla din eğitimcisi, din görevlisi ve din alanındaki uzman kimselere karşı önyargı ve olumsuz tutum içinde olmalarıdır. Dinle ilişkili olan her türlü kişi ve kuruma karşı alerjik bir ruh haline sahip olan bu gibi kimseler, dinî iletişim yoluyla verilen her türlü mesajı yanlış anlamaya, yanlış yorumlamaya ve hatta çarpıtmaya hazırdırlar. d) Zaman ve Ortam Engelleri Dinî yaşayışın kalitesi72 üzerinde olduğu gibi, mesajların iletiminde de uygun zaman ve ortamın seçilmesi önemlidir. Uygun zaman ve mekânın seçilmemesi, ciddi bir iletişim engelidir. Dinî iletişim için en uygun zamanlar, alıcıların zihinsel süreçler bakımından verilen mesajları almak ve algılamak üzere en çok hazır ve istekli oldukları zamanlardır. Zihnen ve bedenen yorgun, dalgın, meşgul, aç, uykusuz vb. olunan zamanlar, iletişim için uygun değildir. Uygun zamanın seçilmesi bir de, kutlu doğum haftasında Hz. Peygamber’den, hac mevsiminde hacdan ya da dinde özel anlam ve önem atfedilen gün ve gecelerde o gün ve gecelerin öneminden bahsetmek gibi iletişim konusunun, içinde bulunulan zamanla ilgili olması anlamı taşır. Dinî iletişim için uygun zamanın seçilmesi bağlamında, yıl, hafta ve gün içinde dinde özel önem ve kutsiyet atfedilen zamanlarla, gün içinde insanların verilen mesajları almaya ve değerlendirmeye ruhen ve bedenen en çok 72 Yayınları, Đstanbul, 1999, s. 30; Bknz. Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, s.298-299. Dinî yaşayışın kalitesi üzerinde zaman ve mekânın fonksiyonu hakkında ayrıntılı bilgi için bknz. Certel, Hüseyin, Đman ve Ahlâkta Kemâlin Yolu, Hamle Basın Yayın, Đstanbul, 1995, s. 168-172. 156 Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri hazır oldukları zamanların seçilmesi iletişimin amacına ulaşması açısından önemlidir. Ayrıca insanlar aktüel bir olayın telaş ve heyecanı içinde olup, bütün dikkatlerini o konu üzerinde yoğunlaştırdıkları bir zamanda yapılan bir dinî konuşmadan beklenen sonuç alınamaz. Konuşmayı gereğinden fazla uzatarak alıcıların tahammül sınırlarını zorlamak, onların iletişimden kopmalarına sebep olur. Böyle dikkat ve tahammül sınırlarını aşan uzatmalar sonucu oluşan hoşnutsuzluk, konuşmanın normal süresi içinde verilen faydalı bilgilerin zihinlerde geri plana itilmesine yol açar73. Nitekim vaaz, hutbe, konferans, seminer, bildiri sunma vb. dinî iletişim etkinliklerinde, bu tür zamanlama hatalarına sıkça rastlanmakta ve bu durum dinleyiciler tarafından şikâyet konusu olmaktadır. Çünkü bu durum, bu tür etkinlikler için zaman ayıranların zihinsel açıdan zorlanmalarına ve günlük hayat planlarının aksamasına sebebiyet vermektedir. O halde bu tür iletişim etkinliklerinin, önceden bilinen bir başlangıç ve bitiş saati olmalı ve buna uyulmalıdır. Zamanlama ile ilgili bir husus da, verilecek mesajların muhtevasının, mesaj aktarımı için ayrılan süre ile uyumlu olmasıdır. Sınırlı bir konuşma süresi içerisine, o süreye sığmayacak kadar fazla bilgiyi sığdırmaya çalışarak, çok şey söylemiş olmak için hızlı konuşmak bir iletişim engelidir 74. Günümüz dinî iletişim etkinliklerinde bu tür engellerle de karşılaşılabilmektedir. Dinî iletişimin amacına ulaşmasında mekân ve ortam seçimi de önemlidir. Her mekân ve ortam dinî iletişim için uygun olmayabilir. Oyun ve eğlence mekânları, meyhane, kumarhane vb. yerler dinî iletişim için uygun değildir 75. Yine insanların düğün, ölüm, uğurlama, karşılama, ticarî ve siyasî vb. amaçlarla bir araya gelip başka konulara odaklandığı ortamlar, toplanma sebebine ve ortamın havasına uygun olmayan tarzda bir dinî iletişim için uygun değildir. Günümüzde insanların bu tür amaçlarla bir araya toplanmasını fırsat bilerek, alakasız dinî mesajlar vermek gibi bir yanlışa düşüldüğü de görülmektedir. Kanaatimizce bu tür ortamlar aslında, hazır bulunanlardan gelen talebe, ortamın havasına ve toplanma sebebine uygun düşmek kaydıyla, etkili dinî iletişim için oldukça uygundur 76. Dikkat dağıtıcı etkenlerden arındırılmış, sağlıklı iletişim için gerekli şartlar ve teknolojik imkânlarla donatılmış salonlar, iletişim için en uygun mekânladır. 73 74 75 76 Cebeci, ag.e, s.302-303. Cebeci, a.g.e., s. 303. Cebeci, a.g.e, s.303-304. Cebeci, a.g.e, s. 304. 157 Hüseyin CERTEL Ayrıca insanların hususî değer atfettiği Selimiye, Sultan Ahmet, Süleymaniye gibi tarihî ibadethaneler; mukaddes saydıkları Mescid-i Nebevî, Harem-i Şerîf, Kuba Mescidi vb. mabetler; Arafat, Müzdelife, Mina gibi kutsal yerler, insanların dinî iletişimden en çok etkilenmeye hazır oldukları mekânlardır. Đbadet kastıyla buralarda oluşan topluluklar da iletişime en uygun ortamlardır. Bu tür mekânlarda zamanın kutsiyeti ve duygusal yoğunlaşmanın da desteğiyle yapılan dinî iletişimin etkisinin en üst düzeyde olacağı muhakkaktır. Sonuç olarak günümüzde, her alanda olduğu gibi din konusunda da, başta televizyon kanalları olmak üzere, çok büyük kalabalıklara mesaj ulaştırma ve bu yolla topluma yön verme imkânı sağlayan çok çeşitli ve etkili kitle iletişim araçlarına ve muazzam bir teknolojiye sahip bulunmaktayız. Ancak, bu imkânların etkili ve sağlıklı dinî iletişim adına iyi kullanıldığını söylememiz pek mümkün görünmemektedir. Dinî iletişimde karşılaşılan engellerin, büyük ölçüde sosyo- psikolojik nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Bir başka ifadeyle dinî iletişimdeki engeller, daha çok kaynak ve alıcı olarak iletişimin iki temel öğesini teşkil eden insandan kaynaklanmaktadır. Sorunun çözümü için, dinî iletişimde kaynak durumunda olanların, eğitim-öğretim sürecinde iletişim becerilerinin geliştirilmesi; alıcıların da mesaj kaynağı hakkında doğru bilgilere dayalı olumlu tutum geliştirmelerinin sağlanması akla gelebilecek ilk yoldur. Saniyen yetkili ve güvenilir bir kurum olarak Diyanet Đşleri Başkanlığının, ağırlıklı olarak başta din olmak üzere toplumumuza millî kültürümüzü ve manevî değerlerimizi konu alan yayınlar yapan bir televizyon kanalı kurması düşünülebilir. 158