DİN-İLETİŞİM İLİŞKİSİ VE DİNÎ İLETİŞİM ENGELLERİ Hüseyin

advertisement
Süleyman Demirel Üniversitesi Đlahiyat Fakültesi Dergisi
Review of the Faculty of Divinity, University of Süleyman Demirel
Yıl: 2008/2, Sayı: 21
Year:2008/2, Number:21
DĐN-ĐLETĐŞĐM ĐLĐŞKĐSĐ VE DĐNÎ ĐLETĐŞĐM ENGELLERĐ
Hüseyin CERTEL∗
ÖZET
Đnsanı diğer canlılardan farklı ve üstün kılan özelliklerden biri, onun
öğrenme ve olgunlaşma sonucu muazzam bir iletişim aracı olan dil ile iletişim
kurabilecek ve bunu beden diliyle de zenginleştirebilecek bir istidada sahip olarak
yaratılmış olmasıdır. Đletişim, insan hayatının her alanını kuşatan ve onun en sık
ihtiyaç duyduğu vazgeçilmez bir etkinliktir. Geçmişten günümüze iletişim
olgusunun en yaygın olarak kullanıldığı alanlardan birisi de dindir. Bu iletişim,
sadece Tanrı ile kulları arasında gerçekleşen bir iletişim olmayıp, dinî tebliğ, eğitim,
irşat vb. faaliyetler halinde kullar arasında da yoğun olarak devam etmektedir.
Ancak ülkemizde ister kişiler arası, ister kitle iletişimi şeklinde olsun, dinî iletişimin
sağlıklı ve etkili biçimde gerçekleşmesinin önünde pek çok engeller olduğu
görülmektedir. Bunlar kısaca, kaynaktan, mesajın muhtevasından, zamanlama,
iletişim ortamı ve alıcılardan kaynaklanan engeller olarak sınıflandırılabilir.
Anahtar Kelimeler: Đletişim, Đletişim Çatışması, Dinî Đletişim.
ABSTRACT
Religion-Communication Relation and Obstructs of Religious
Communication
One of the unique features of human being is to be created to have the
ability to communicate with language and to colour it with the body language.
Communication is an activity that covers every part of human life. Religion is one of
the fields that the communication has been widely used. This communication does
not take place only between God and human but also intensively between the human
being in form of religious activities, education and mission. However, it has been
observed that in Turkey there are many obstructs in front of communication between
individuals and communities. These obstructs could be categorized as being from
sources, contents of the message and receiver.
Keywords:
Communication.
∗
Communication,
Communication
Doç. Dr., SDÜ Đlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Ana Bilim Dalı.
Conflict,
Religious
Hüseyin CERTEL
GĐRĐŞ
Đletişim kavramı, birçok davranış biçimini içine alması, pek çok
disiplinle olan yakın ilişkisi ve her disiplinin onu kendi alanının bakış açısıyla
ele almasının tabii bir sonucu olarak, çok değişik biçimlerde tanımlanmıştır.
Nitekim yüzden fazla yayınlanmış iletişim tanımı bulunmaktadır.
Yapılmış mevcut tanımlara girmeden, fakat onlardan da yararlanarak
biz, insanlar arası iletişimin etraflı bir tanımını şöyle yapmaktayız: “ Kaynak kişi
ya da kişiler tarafından, ortak semboller kullanılarak değişim amacıyla
kodlanan bilgi, duygu, düşünce, kanaat, tutum ve davranış biçimlerine ilişkin
mesajların, ilişkileşme yoluyla ve alıcı ile kaynak arasında bağ kurmaya
yarayan çeşitli iletişim kanalları vasıtasıyla diğer kişilere aktarılması sürecine
iletişim denir”.
Đletişim konusu, günümüz bilim dünyasında pek çok bilimsel disiplinin
kendi sahasının bakış açısıyla ele alıp araştırmalar yaptığı bir alandır. Fiziksel
bilimler iletişim konusunu, sibernetik, bilgi kuramı ve genel sistemler kuramının
teknik alt başlıkları bağlamında ele alırken; kültür olgusunu iletişim olarak
nitelendiren bakış açılarıyla antropologlar, iletişim konusunu çalışan sosyal
bilimciler arasında ilk sırada yer almaktadırlar. Sosyal psikologlar, iletişimi
bireyler arası ilişkiler ve grup içi etkinlikler çerçevesinde araştırma konusu
yapmaktadırlar. Dilbilimciler ise, dilin yapısı konusunda yaptıkları çalışmaları,
iletişim biliminin bir parçası olarak değerlenmektedirler1. Bundan başka
psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, pedagoji, teoloji ve diğer birçok bilimsel
disiplin iletişim konusuna ilgi duymakta ve iletişim bilimi ile yakın ilişki
içerisinde bulunmaktadırlar.
Hiç şüphesiz geçmişten günümüze iletişim olgusunun yaygın olarak
kullanıldığı alanlardan birisi dindir. Özellikle ilahiyat eğitimi alan kimseler, ister
din eğitimi, ister din hizmetleri alanında hizmet görsünler, hem meslekleri
gereği, hem de din konusunda insanları aydınlatma sorumluluğu taşıyan samimi
birer dindar olarak, her yaştan insanla etkili iletişim kurmak durumundadırlar.
Onların mesleklerinde başarılı olmalarında etkili olan temel etkenlerden biri, hiç
şüphesiz sahip oldukları iletişim becerisidir. Bu itibarla son zamanlarda
ülkemizde, iletişim konusuna ilgi ve ihtiyaç duyulan, dolayısıyla iletişim
bilimiyle ilişkilerin önem kazandığı disiplinler arasında ilahiyatı, kurumlar
arasında da din eğitimi ve din hizmeti sunan kurumları özellikle saymak gerekir.
Her türlü iletişimde olduğu gibi, dinî mesajların iletimine yönelik olarak
yürütülen iletişim faaliyetlerinin etkili ve başarılı olmasının önünde de pek çok
engeller bulunabilmektedir. Đşte bu yazımızda iletişim sürecinin öğeleri, iletişim
türleri ve dinî iletişim hakkında bilgi verildikten sonra, etkili dinî iletişimin
önündeki başlıca engeller ortaya konulmaya çalışılacaktır.
1
Yüksel, A.Haluk, ”Đletişim”, Din Hizmetlerinde Đletişim ve Halkla Đlişkiler, Anadolu Üniv.
A.Ö.F Yayınları, 7.bas., Eskişehir, 2006, s. 2.
128
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
A) ĐLETĐŞĐM SÜRECĐNĐN ÖGELERĐ
Süreç, aralarında birlik olan veya belli bir düzen içinde tekrarlanan,
ilerleyen, gelişen olay veya hareketler dizisi2 demektir. Đletişim olgusu da, bir
anda başlayıp biten statik bir eylem değil, bir süreçtir. Đletişim süreci, birtakım
öğelerden meydana gelir. Asıl konumuz olan dinî iletişim ve onun insanlar arası
boyutunda sıkça karşılaşılan iletişim engellerinin daha iyi anlaşılabilmesi için,
işe öncelikle iletişim sürecinde yer alan öğeler hakkında açıklayıcı bilgiler
vererek başlamanın yerinde olacağını düşünmekteyiz.
1)Kaynak
Kaynak, iletilmek istenen mesajı sembollerle kodladıktan sonra uygun
kanallar vasıtasıyla alıcı ya da alıcılara göndermek suretiyle iletişim sürecini
başlatan kişi, grup, kurum ya da toplumdur.
Đletişim sürecinde önemli bir yere sahip olup, diğer öğelerin yöneticisi
ve kontrol edicisi durumunda olan kaynağın, alıcılar üzerinde istenen istikamette
tutum ve davranış değişikliği meydana getirmedeki başarısı, onun inanılırlık,
güvenilirlik, uzmanlık, saygınlık, sevilme gibi özelliklere sahip olmasına
bağlıdır 3.
Mesajların kodlanmasında kaynağı etkileyen birçok etken
bulunmaktadır. Bunlar; kaynağın iletişim becerisi, kişilik yapısı ve tutumları,
deneyim ve bilgi düzeyi, çevresel, toplumsal ve kültürel faktörlerdir.
Đletişim Becerisi: Đletişim sürecinde, kaynağın iletişim becerisi denince,
telaffuz yeteneği, kelime haznesinin genişliği, iyi cümle kurma, uyumlu söz
dizimi, kelimeleri yerinde ve yanlış anlamaya mahal vermeyecek şekilde
kullanma, imlâ, noktalama ve gramer kurallarına riayet, mesajlar herhangi bir
iletişim aracı kullanılarak gönderilecekse, uygun araç(kanal)ın seçimi, mesajın
seçilen araca uygun şekilde kodlanması gibi özellikler kastedilir.
Sözel iletişimde beş adet iletişim becerisi söz konusudur. Bunlardan
ikisi, kodlama becerisi de denilen konuşma ve yazmadır. Diğer ikisi, kod açma
becerisi de diyebileceğimiz okuma ve dinlemedir. Beşincisi ise, hem kodlamada
hem de kod açmada etkili olan düşünme ve muhâkemedir. “ Bunlardan konuşma
ve yazma mesajı hazırlayan ve ileten kaynak kişi için, dinleme ve okuma ise
mesajı alan kişi için önemlidir. Nitelik yönünden biraz farklı olan düşünme ve
muhâkeme ise kaynak ve alıcının her ikisi için de en önemli olan güç ve
2
3
Eren, Hasan ve Diğerleri, Türkçe Sözlük II, Türk Dil Kurumu Yay.,Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara,1988. 1356.
Krş. Kağıtçıbaşı, Çiğdem, Đnsan ve Đnsanlar, 7. bas., Evrim Basım Yayım Dağıtım,
Đstanbul, 1988, s.168-173; Freedman, D.O. ve diğerleri, 3. bas., Sosyal Psikoloji, Đmge
Kitabevi, Ankara, 1998, s. 350-355; Ergin, Akif, Öğretim Teknolojisi Đletişim, Pegem
Yayınları, Ankara, 1995, s. 51-61; Kaya, Mevlüt, Din Eğitiminde Đletişim ve Dinî Tutum,
Etüt Yayınları, Samsun, 1998, s.78-83.
129
Hüseyin CERTEL
becerilerdendir 4”. Jest, mimik, çizim, resim ve ses tonu ise, sözel olmayan
iletişim becerileridir. Kaynağın iletişim becerilerine sahip olması, mesajın
alıcılara istenildiği gibi ulaşması açısından önemlidir.
Kişilik ve Tutumlar: Kaynağın kişilik yapısı ve kişiliğinin önemli bir
öğesi olarak tutumları, iletişim sürecini etkileyen bir faktör olarak ayrı bir önem
taşımaktadır. Kaynağın iletişim sistemini kurmasında, onun sahip olduğu
çekingen, girişken, otoriter, demokrat, içe dönük, dışa dönük, mütevâzı, kibirli
vb. kişilik özellikleri etkili olur. Mesela; çekingen ve mahcup bir kimsenin
iletişim sistemi, muhtevâ ve biçim olarak girişken bir kişinin iletişim
sisteminden farklıdır.
Đletişimde bulunan kişilerin benimsedikleri dinî, ahlâkî, sosyal ve siyasî
değer ve normlar ile çok farklı konulara ilişkin olarak geliştirdikleri tutumları,
sahip oldukları hayat standartları ve alışkanlıklar, kişiliklerini biçimlendiren
unsurlar olarak onların iletişimlerine yansır. Bir iletişim kaynağının sahip
olduğu tutumlar, onun iletişimde bulunma yollarını etkileyen önemli bir
faktördür. Bu tutumlar ise, kaynağın kendisine, iletişim konusuna ve alıcıya
ilişkin olabilir.
Deneyim ve Bilgi: Kaynağın mesajı sağlıklı bir biçimde
kodlayabilmesi, kodladığı mesajın alıcı tarafından anlaşılabilmesi ve inandırıcı
olabilmesi, onun bilgili ve deneyimli olduğu konularda iletişimde bulunmasıyla
mümkündür. Kişinin yeterince bilgi ve tecrübe sahibi olmadığı konularda
sağlıklı ve etkili iletişim kurması beklenemez 5.
Çevresel ve Kültürel Unsurlar: Kişiler arası iletişimde bireylerin
iletişim muhtevâ ve şekilleri, onların içinde bulundukları fizikî, toplumsal ve
kültürel çevre şartlarından da önemli ölçüde etkilenir6. Zira toplumsal yapı
içerisinde yer alan her bireyin, üyesi olduğu toplumsal sistem içerisinde işgal
ettiği belli bazı statüleri, mevki ve konumları ve buna bağlı olarak rolleri, yetki
ve sorumlulukları, itibar ve işlevleri vardır. Bireyin içinde yaşadığı toplum,
üyesi bulunduğu gruplar, toplumdan öğrendiği değerler sistemi, davranış
kuralları, toplumdaki konumu hakkındaki algısı, sosyal grup içindeki yeri, sırası
vb. sosyo- kültürel sisteme ilişkin pek çok değişken, ister kaynak ister alıcı
konumunda olsun, bireyi belirli sınırlar içerisinde iletişim kurmaya zorlar7.
2) Mesaj (ileti, haber)
Bilgi, duygu, düşünce, kanaat, tutum, davranış biçimlerinin alıcıya
gönderilmek üzere kaynak tarafından ortak semboller kullanılarak kodlanmış
haline mesaj denir. Konuşulan ortak dildeki kelimelerin sözle ya da yazıyla ifade
4
5
6
7
Özgüven, Ethem, Görüşme Đlke ve Teknikleri, Đleri Mat., Đstanbul, 1980, s. 16-17; Krş.
Gürgen, Haluk, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, Der Yayınları, Đstanbul, 1997, s.14.
Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s.15.
Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 15;
Krş. Cüceloğlu, Doğan, Đnsan Đnsana, Altın Kitaplar Basımevi, Đstanbul, 1979, s. 118-130.
130
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
edilmesi, grafik ve şekiller, jest ve mimikler, mesajı kodlamada kullanılan birer
sembol olabilir. Mesaj, bir bakıma kodlayıcı kaynağın alıcı tarafından
algılanabilir nitelikteki fiziksel ürünüdür. Telaffuz ettiği ya da yazıya döktüğü
kelimeler, çizdiği grafik, şekil ve resimler, yaptığı işaretler, el, kol ve başıyla
yaptığı hareketleri, yüzünün aldığı renk ve şekil, vücudunun pozisyonu vb.nin
ifade ettiği anlamlar kodlanmış birer mesaj olabilir8.
Mesajlar sadece sözel ya da sözel olmayan semboller kullanılarak
kodlanabileceği gibi, her ikisinin birlikte kullanılmasıyla da kodlanabilir. Bir
kimse konuşurken, anlam nakletmek için bir yandan kelimeleri kullanırken, bir
yandan da bunu jest ve mimikleriyle, ses tonuyla, hatta susmasıyla
destekleyebilir. Yani beden dilini de kullanırlar. Beden dili, birlikte kullanıldığı
sözel iletişimi destekleyip etkisini artırabildiği gibi, tek başına kullanıldığında
da, yerine göre sözel iletişimden çok daha etkili bir iletişim türü olabilir. Onu
dinleyenler de, hem sözel sembolleri hem de sözel olmayan ipuçlarını alırlar ve
onlara bir anlam verirler. Bir mesaj incelenirken üç husus dikkate alınır:
Mesaj Kodu: Kod, insanlar tarafından bir anlam ifade edecek biçimde
yapılandırılabilen semboller grubu demektir. Tek tek unsurları belli bir sistem ve
kurallar çerçevesinde bir araya getirilmekle anlam ifade eden her şey bir
koddur 9. Başta Türkçe, Đngilizce, Arapça vb. diller birer koddur. Dil, iletişimde
en yaygın olarak kullanılan bir kod olmakla birlikte, başka kodlar da vardır.
Mesela; müzik, resim, dans, hareketler, mimikler, trafik işaretleri, yol çizgileri,
halı, kilim desenleri vb. birer koddur. Bir bestekâr duygularını aktarırken, kod
olarak müziği kullanır, mûsikide nota denen sembolleri belli bir ölçü ve sistem
dâhilinde bir araya getirerek anlamlar(melodiler) oluşturur. Bir mesaj
kodlanacağında, öncelikle hangi kodun kullanılacağına, sonra, seçilecek kodun
öğelerinin neler olacağına ve bunların yapılandırılmasında hangi metodun
kullanılacağına karar vermek gerekir.
Mesaj Đçeriği: Đçerik ya da muhtevâ, kaynağın, merâmını ifade etmek
üzere kodladığı mesaj malzemesidir. Mesajın içeriğinin kendi içinde birtakım
unsurları ve organizasyonu vardır. Mesajın unsurları düzenli bir biçimde
organize edilmezse, kaynak ve mesaj ne kadar güçlü olursa olsun, iletişim etkili
olmaz. Mesela, üç parça bilgi sunulacaksa, bunların mutlaka birbiriyle uyumlu
biçimde ve belli düzen ve sıralamayla sunulması gerekir. Bir mesajın
anlaşılmasının başka bir bilgiye sahip olmayı gerektirdiği durumlarda, mesaj
içeriğini uygun bir biçimde düzenleyerek gerekli bilgi alt yapısı oluşturulmadan
aktarılan mesajların, alıcı tarafından doğru kod açımının yapılması beklenemez.
Mesela, bazı durumlarda mesaj malzemesinin organizasyonuna, mesajın
muhtevası içinde sıkça tekrarlanacak olan, fakat alıcının yabancı olduğu
kavramların açık seçik tanımlanmasıyla başlamak gerekebilir. Verilecek mesajın
8
9
Krş. Bal, Hüseyin, Đletişim Sosyolojisi, SDÜ Yayınları, Isparta, 2004, s.14.
Krş. Usluata, Ayseli, Đletişim, Yeni Yüzyıl Kitaplığı, Cep Üniversitesi, Đstanbul, 1996, s.
15; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 16.
131
Hüseyin CERTEL
doğru anlaşılması için alt yapı ve temel oluşturmaya yönelik bilgilerin öncelikle
verilmesi icap eder.
Mesaj Geliştirme: Mesaj geliştirme, kaynağın, kodları ve içeriği
seçerken, düzenlerken ve gönderirken verdiği kararlardan oluşur. Kaynağın
mesaj geliştirmesine etki eden en önemli etken ise, kendi kişisel özellikleridir.
Kişilerin istidât ve kâbiliyetleri, tutumları, bilgi birikimleri, değerleri,
alışkanlıkları, kültürleri ve toplumsal sistemde işgal ettikleri konumları, her
konuda olduğu gibi, iletişimde de onların, belli seçimleri belli biçimde
yapmalarını beraberinde getirir10.
Mesaj geliştirmeyi etkileyen bir diğer önemli etken de alıcıdır. Zira
herhangi bir iletişim kaynağı, iletişim kurmakla, alıcısının istenen istikâmette bir
davranışta bulunmasını, tutum takınmasını, kanaat edinmesini, bilgilenmesini,
bir fikri kabul etmesini amaçlar11. Bu itibarla başarılı ve etkili bir iletişim için,
mesaj geliştirirken özellikle de içerik seçiminde alıcının bilgi, ihtiyaç ve
ilgilerinin dikkate alınması gerekir.
3) Kodlama ve Kod Açma
Kodlama, bir bilgi, düşünce, duygu, kanaat ve davranış biçiminin,
kaynak tarafından başkalarının da anlayabileceği bir biçimde ifade edilerek
iletime uygun ve hazır bir mesaj haline getirilmesidir 12. Dil, kodlama için en
uygun ve önemli vasıtadır. Mesajın muhtevası her şeyden önce zihinde dil
kullanılarak düşünce olarak tasarlandığına göre, jest, mimik, hareket, işaret vb.
kodlama yollarının da aslında dile dayandığı söylenebilir.
Kod açma, alıcının kendisine ulaşan mesajı algıladıktan sonra,
yorumlayarak anlamlı bir biçime sokmasıdır. Mesajlar, kod açma yoluyla, kâğıt
üzerindeki anlamsız işaretler ya da birtakım sesler ve görüntü sinyalleri
olmaktan çıkarak anlam ifade eder 13.
Đletişimin başarısının en önemli göstergesi, mesajın kod açımının, alıcı
tarafından kaynağın ifade etmek istediği manada yapılmasıdır. Bunun
gerçekleşmesi ise, büyük ölçüde kodlamanın kalitesine bağlıdır. Kaynakla alıcı
tecrübe, yaşantı ve dil bakımından birbirlerine ne kadar yakınlarsa, iletişimde
kodlama ve kod açımı o nispette başarılı olur. Nitekim hem iletişim kelimesinde
paylaşım anlamı vardır, hem de iletişim olgusunun kendisi bir paylaşımdır.
Kodlama ve kod açma ve buna bağlı olarak iletişim sürecinin sağlıklı ve
başarılı bir şekilde gerçekleşmesinde etkili olan unsurlardan birisi, izâfet
(bağıntı) çerçeve’sidir. Bağıntı çerçevesi, bireylerin sahip oldukları tüm bilgi
birikimi demektir. Kaynak, alıcıya, onun bağıntı çerçevesinin dışında kalan
10
11
12
13
Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, , s.17; Yüksel, Đletişim, s.9.
Yüksel, Đletişim, s. 9; Geniş bilgi için bkz. Güvenç, Bozkurt, Đnsan ve Kültür, Remzi
Kitabevi, 3. basım, Đstanbul, 1979, s.23-27, 138-158.
Krş. Gürgen, Haluk, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 17-18; Yüksel, Đletişim, s. 9-10.
Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 18; Yüksel, Đletişim., s.10.
132
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
alanlarla ilgili mesajlar gönderirse, mesela mesajı onun bilmediği bir dille
kodlarsa ya da mesajın muhtevası, onun hiç bilgi sahibi olmadığı bir alanla ilgili
olursa, kod açımı, dolayısıyla iletişim güçleşir veya hiç gerçekleşmez.
4) Kanal (oluk)
Đletişim sürecinde kaynağın kodladığı mesajın fiziksel iletimi ile ilgili
bir öğe olan kanal (oluk), mesajı kaynaktan alıcıya ulaştıran araçtır. Mesajın
kaynaktan alıcıya ulaşmasını sağlayan kanallara “iletişim araçları” denir.
Đletişim araçlarını farklı şekillerde sınıflandırmak mümkündür. Mesela;
iletişim araçları (kanalları) kişiler arası iletişim araçları ve kitle iletişim araçları
olarak ikiye ayrılabilir. Kaynak ile alıcı veya alıcıların yüz yüze gelmeleriyle
gerçekleşen iletişimde, kişiler arası iletişim araçları ( söz, yazı, resim, fotoğraf,
hareket, jest, mimik) kullanılmaktadır. Kitle iletişiminde ise, kaynak tarafından
kodlanan bir mesajın; televizyon, radyo, film, gazete, internet, toplu SMS,
elektronik posta vb. kitle iletişim araçlarıyla alıcılara iletilmesi söz konusudur 14.
Kitle iletişiminde kullanılan kanallar, kaynağa, mesajı çok sayıda alıcıya kısa
sürede ulaştırma imkânı sunar.
Alıcı, mesajı algılama ve kod açmayı duyu organlarını kullanarak
gerçekleştirdiğine göre, iletişim kanalları, mesajın hitap ettiği ya da algılandığı
duyu organlarına göre de sınıflandırılabilir. Bir mesaj işitilebilir, görülebilir,
dokunulabilir nitelikte olabilir15. Đletişim sürecinde bu kanallardan ne kadar çoğu
kullanılırsa, bir başka ifadeyle mesaj ne kadar çok duyu organına hitap ederse,
iletişim o nispette etkili olur.
5) Alıcı
Alıcı, mesajı alan kişi ya da kişilerdir 16. Alıcılar dinleyiciler olabileceği
gibi, okuyucular da olabilirler. Alıcılar mesajı, organize olmuş ses ya da ışık
dalgalarından oluşan semboller halinde algılayıp aldıktan sonra, kendi değer
yargıları ve ihtiyaçlarına uygun biçimde değerlendirir, kod açımını yaparlar.
Đletişimin amacına ulaşması için alıcı merkezli olması gerekir. Bu,
konunun, kodun, içeriğin, sembollerin ve kanalın seçimi vb. iletişim sürecinin
her aşamasında, alıcıların sosyal statü ve konumlarının, bağıntı (izâfet)
çerçevelerinin, bilgi düzeylerinin, ilgi, ihtiyaç ve istidâtlarının, inanç, düşünce,
değer ve tutumlarının, hangi iletişim araçlarına daha duyarlı olduklarının,
iletişim beceri ve deneyimlerinin, benlik algılarının, hayat felsefelerinin
bilinmesi ve dikkate alınmasıyla olur. Zira bu özellikler, alıcıların mesajı
algılama, değerlendirme ve kod açımını yapmalarında etkin rol oynarlar.
Pratikte ise, alıcıların özelliklerinin çoğu zaman göz ardı edildiği, ya konunun
14
15
16
Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 19-20; Yüksel, Đletişim., s.11-12.
Krş. Đletişim, a.g.e., s.12; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 17-18.
Krş. Ergin, Akif- Birol Cem, Eğitimde Đletişim, Anı Yayıncılık, Ankara, 2000, s. 147;
Yüksel, Đletişim, s. 12-13; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s.20-23.
133
Hüseyin CERTEL
veya kaynağın konu hakkındaki bilgi ve yeteneklerinin ya da iletişim kanalının
ön plâna çıkarıldığı sıkça görülmektedir.
Đletişim sürecinin sağlıklı işlemesi ve amaçlarına ulaşmasında, alıcının
iletişim becerileri önemli rol oynar. Eğer alıcının dinleme, okuma ve düşünme
yeteneği yoksa veya yetersizse, ya kod açımını hiç yapamaz ya da eksik veya
yanlış yapar. Alıcının kendisine, kaynağa ve mesajın içeriğine karşı geliştirdiği
olumlu-olumsuz tutumları da, kod açımında etkili olur.
Burada temas edilmesi gereken bir husus da, alıcı ile hedef kitle
arasındaki farktır. Mesajın ulaştığı herkese alıcı denebilir. Hedef kitle, kaynağın
mesaj göndermekle özellikle etkilemek, belli istikamette duygu, düşünce, tutum
ve davranış değişikliği meydana getirmek istediği kişi ya da kişilerdir17.
6) Geri Bildirim (yansıma-Feed-back )
Geri bildirim, alıcı ya da alıcıların kaynağın mesajına verdiği olumlu ya
da olumsuz tepki veya cevaptır. Bir alıcı, bir mesajı alıp kodlarını çözerek ona
bir anlam verdikten sonra, kendisi bir kaynak durumuna dönüşür. Aldığı mesaja
bir tepki olarak sözlü, yazılı ya da beden ve yüz ifadesi olarak hazırladığı cevabî
mesajı, bir kanal vasıtasıyla, yeni alıcı durumunda olan eski kaynağa gönderir.
Böylece, iletişim süreci içinde kaynak ile alıcı, bir bakıma yer değiştirmiş olur.
Geri bildirim yoluyla kaynağa ulaşan olumlu ya da olumsuz cevabî
mesaj, ona, gönderdiği mesajın anlaşılıp anlaşılmadığı ve yeterince etkili olup
olmadığı konusunda bilgi verir, kendi kendisini kontrol etme ve alıcıya
göndereceği yeni mesajları bu geri bildirimi dikkate alarak, onun ihtiyaç ve
tepkilerine göre düzenleme ve iletişimin etkinliğini artırma imkânı sağlar18.
Olumlu geri bildirim (yansıma), kaynağa, mesajının doğru anlaşıldığını,
iletişimle gerçekleştirmek istediği amaca ulaştığını, beklenen etkinin
gerçekleştiğini bildirirken; olumsuz geri bildirim ise, iletişimin amacına
ulaşmadığını, beklenen etkinin gerçekleşmediğini gösterir. Bir de geri bildirim
ya da yansıma, alıcının iletişim sürecine aktif olarak katılmasına imkân
sağlayarak, hem iletişimi sıkıcı olmaktan kurtarır, hem de onu, etkileri
ölçülemeyen tek yönlü bir etkinlik olmaktan çıkarıp iki yönlü bir süreç haline
getirir19.
Kaynağa ulaşma süresi bakımından yansıma (geri bildirim), gecikmeli
ve gecikmesiz olarak ikiye ayrılabilir. Kaynak, mesajı gönderdikten hemen
sonra olumlu- olumsuz tepkileri alabiliyorsa, bu gecikmesiz yansımadır. Kişiler
arasında yüz yüze gerçekleştirilen iletişimde gecikmesiz yansıma söz konusudur
17
18
19
Yüksel, Đletişim., s. 13.
Krş. Özgüven, Ethem, Görüşme Đlke ve Teknikleri, Đleri Matbaası, Ankara, 1980, s. 15;
Ergin, Akif- Birol, Cem, Eğitimde Đletişim, Anı Yayıncılık, Ankara, 2000, s.155 vd. ;
Oskay, Ünsal, Đletişimin ABC’si, 3. Basım, Der Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 16-17.
Krş. Tayfun, Recep, Etkili Đletişim ve Beden Dili, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2007,
s.15; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 24.
134
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
20
. Zira bu tür iletişimde kaynakla alıcı arasında fiziksel bir yakınlık
bulunmaktadır. Kitle iletişim araçlarında olduğu gibi, alıcıların tepkilerinin,
ancak aradan belli bir zaman geçtikten sonra kaynağa ulaşması ise, gecikmeli
geri bildirimdir. Geri bildirimin gecikmeli ya da gecikmesiz oluşu, kullanılan
kanalın yapısıyla ilgili bir durumdur 21. Mesela, kişiler arası iletişim kanallarında
mesaja anında geri bildirimde bulunma imkânı varken; kitle iletişiminde
kullanılan radyo, televizyon, gazete vb. kanallarda verilen mesajlara tepki
mahiyetinde yazılan mektupların yazımı ve ulaştırılması, telefonla ulaşılmak
istenildiğinde numaranın bulunması, aranması ve düşürülmesi, televizyon
kanalının yayınını protesto etmek ya da onaylamak amacıyla seyredilme
oranının düşürülmesi ya da artırılması, ancak aradan belli bir zamanın
geçmesiyle mümkün olabilmektedir.
7) Gürültü (engeller)
Đletişimin istenilen şekilde gerçekleşmesini engelleyen her türlü etken
bir iletişim engelidir. Bir başka ifadeyle, mesajın iletimine ya da alıcıya ulaşan
mesajın doğru algılanması ve anlamlandırılmasına mâni olan her şey, engel
(gürültü) olarak adlandırılır. Mesajın uygun ve yeterli sembollerle
kodlanmaması, gereksiz tekrarlar, imlâ ve noktalama hataları, anlatım
bozuklukları ve cümle düşüklükleriyle muhtevâsının bozulması ya da değişmesi,
kanalda mesaj iletimini engelleyen aksaklıkların bulunması, alıcının mesajı
yanlış çözümlemesi veya anlamlandırması birer gürültüdür.
Şu halde gürültü ya da engeller bazen kaynaktan, bazen kanaldan, bazen
alıcıdan, bazen de iletişim ortamından kaynaklanabilir. Yani bu engeller fiziksel
ve teknolojik, fizyo-nörolojik, sosyo-psikolojik, sosyo-kültürel nitelikte
olabilir22. Fiziksel ve teknolojik nitelikte olanlar, mekanik olarak mesajın
iletilmesine engel olurlar. Böylece mesaj ya hiç iletilemez yahut mekanik bir
gürültü yüzünden iletişim kesilebilir, mesaj tam iletilmez, ya da zamanında
yerine ulaşmaz. Yüz yüze yapılan iletişimde ortamın gürültülü, havasız, soğuk
vb. oluşu, telefon konuşmalarında hatlarda parazit olması, radyo ve televizyon
kanalıyla iletişimde, olumsuz hava şartları sebebiyle ses ve görüntü kalitesinin
bozulması, faks cihazının yazdığı mesajın okunaklı olmaması, elektronik
iletişim hatlarındaki yetersizlikler, hatların meşgul olması, iyi düzenlenmeyen
web sayfaları, yanlış kodlanan e-mail mesajları etkin iletişimi engelleyen
fiziksel faktörler olarak değerlendirilebilir. Bu tür engellerin giderilmesi ve
arızaların tamiri nispeten kolaydır. Önemli olan sosyo-psikolojik engellerdir 23.
Şimdi bu engellerden başlıcalarına kısaca temas edelim:
20
21
22
23
Krş. Tayfun, a.g.e, s. 16; Gürgen. a.g.e., s.24; Yüksel, Đletişim, 16.
Yüksel, Đletişim, s. 16.
Krş. Tayfun, Recep, Etkili Đletişim ve Beden Dili, s. 17.
Eren, Erol, Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, 5. Bas., Beta Basım Yayım Dağıtım,
Đstanbul, 1998, s. 283.
135
Hüseyin CERTEL
a) Kişisel Engeller: Đletişimin iki temel unsuru olan kaynak ve alıcı, her
ikisinin de amacı etkin bir iletişim olsa bile, bilerek veya bilmeyerek bizzat
kendileri etkin iletişimin önündeki birer engel olabilirler. Kaynak ve alıcının
kişisel arzu ve istekleri, değer yargıları, alışkanlıkları, bilgi düzeyleri,
tecrübeleri, ilgileri, anlama ve algımla kapasiteleri, yetenekleri, kültürleri,
duyguları, tutumları, önyargı ve saplantıları birbirinden farklı olabilir. Bu
farklılıklar, sadece kaynağın kod, sembol, muhteva ve kanal seçimini
etkilemekle kalmaz; alıcının kod açımını ve mesaja vereceği tepkinin olumlu,
olumsuz ya da kayıtsız kalma şeklinde olmasını da belirler. Alıcı, kaynağın
gönderdiği her şeyi algılayamayabilir, ona kaynakla aynı değer ve önemi
vermeyebilir. Ayrıca alıcının kaynağa olan inancı, güveni, sevgisi, önyargı ve
tutumları da, kişi ya da kurumlardan gelen mesajların farklı şekillerde
anlamlandırılmasına ve gösterilecek tepkinin belirlenmesine etki eder. Bundan
başka iletişim anında, alıcının içinde bulunduğu açlık, uykusuzluk yorgunluk,
dalgınlık, üzgünlük vb. psiko-fizyolojik şartlar da, iletişimi engelleyen kişisel
faktörler arasında sayılabilir.
b) Dil Güçlükleri: Dil, en çok kullanılan ve en önemli iletişim aracıdır.
Etkili iletişim, kaynağın gönderdiği mesajın, alıcıya niteliği bozulmadan
ulaşması ve içeriğine kaynakla alıcının aynı anlamı vermeleriyle gerçekleşir.
Oysa bir dildeki pek çok kelimenin birbiriyle hiç ilgisi olmayan birden fazla
anlamı olabileceği gibi, bir kelime ya da kavrama kaynakla alıcı farklı anlamlar
verebilir, hatta alıcı, kaynağın kullandığı kelime ve kavramları hiç bilmiyor
olabilir. Bunun için kaynak, mesajı kodlarken kendisini alıcının yerine koyarak,
onun tanıdığı kelime ve sembolleri seçmeli, yerine göre anlaşılmasında güçlük
çekilebilecek kelime ve kavramları herkesçe bilinen kelimelerle tanımlamalı,
yerine göre kelimelerden oluşan yazılı ve sözlü mesajları şemalar, grafikler ve
resimlerle destekleme yoluna gitmelidir. Bunun yanında yüz yüze iletişimde
beden dili denilen yüz ifadeleri (tebessüm etme, gülme, somurtma), mimikler,
tokalaşma vb. leri, dil ile ifade edilenlerden daha etkili olabileceği gibi, onların
doğru anlaşılması ve anlamlandırılmasına da yardımcı olurlar24. Dolayısıyla
sözlü iletişimin beden diliyle desteklenmesi, kaynağın samimiyetini gösterir,
kod açımına yardımcı olur ve iletişimin etkinliğini artırır.
c) Dinleme Yetersizliğinden Kaynaklanan Güçlükler: Dinleme, çok
önemli bir iletişim becerisidir. Günlük hayatımızın büyük bir bölümünü
dinlemekle geçiririz. Ancak dinleme aynı zamanda zor bir iştir. Đnsanlar genelde
bu iş için fazla çaba sarf etmez, konuşulan her şeyi aynı dikkat ve özenle
dinlemezler. Zira kulağımıza gelen her ses uyaranını aynı dikkatle dinlersek,
sinir sistemimiz bozulur, bunun için sinir sistemiz kendini korumak için dikkati
her zaman yoğunlaştırmaz.
Dinleme işitmekten farklı bir şey olup, hususi bir gayreti ve
yoğunlaşmayı gerektirir. Kişilerarası ilişkilerde, kalitenin asıl belirleyicisi
24
Krş. Eren, Örgütsel Davranış, s.284.
136
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
dinleme becerileridir. Karşılıklı etkili dinlemenin olmadığı yerde, sağlıklı bir
iletişim sürecinden bahsetme imkânı yoktur. Etkin iletişim, etkin dinleme ile
gerçekleşir. Ancak insanların zayıf noktalarından biri, iyi dinleyici
olmamalarıdır 25.Nitekim
çoğumuz,
iletişim
sürecinde
dikkatimizi,
karşımızdakinin ne dediğinden çok, kendi kafamızdaki düşünceleri aktarmaya
yoğunlaştırır; karşımızdakinin sözünü tamamlamasına bile fırsat vermeyiz. Oysa
‘ister günlük hayatın doğal akışı içerisinde, ister iş ve okul benzeri ortamlarda
olsun, etkili bir iletişimin gerçekleşmesi, etkili dinlemenin başarılması ile
mümkündür.
d) Önyargılar ve Algıda Seçicilik: Pek çok kimsenin sağlıklı ve yeterli
bir bilgi ya da tecrübeye dayansın veya dayanmasın, çeşitli olay, olgu, obje, kişi
ve konularda değişmesi zor peşin hükümleri ve değer yargıları vardır. Bu tür
yargıların olumsuz etkileri iletişimde de kendini gösterir. Bunlara alıcının,
bilerek veya bilmeyerek mesajın tamamını veya bir kısmını algılamaması
(algıda seçicilik) da eklenince, iletişimin etkinliği önemli ölçüde engellenebilir.
Zira insanların, kendilerine ulaşan uyaranların bir kısmını ihmal ederek,
özellikle algılamak istediklerini seçip onlar üzerinde odaklandıkları, algısal
tamlama yoluyla organize edip tekleşmiş bütünler haline getirdikten sonra,
onları, kendi kişisel özellikleri ve toplumsal etkilenmeler çerçevesinde
yorumladıkları bir gerçektir 26’.
Alıcı, kaynağa karşı birtakım önyargıları ve buna bağlı olarak
geliştirdiği olumsuz duygu, düşünce ve tutumları varsa, ona güvenmiyorsa,
ondan gelecek mesajları ya hiç algılamayacak ya da niyet okuma yoluna giderek
mesaja, onun kastettiğinin dışında bir anlam yükleyebilecektir. Etkin iletişimi
olumsuz etkileme bakımından bu önyargıları, alıcının kaynağa, kaynağın alıcıya
ya da her ikisinin mesajın içeriğine ve iletişim kanalına karşı geliştirmiş olmaları
fark etmez.
B) ĐLETĐŞĐM TÜRLERĐ
Đletişim, farklı kriterlere göre farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Mesela
gerçekleşme biçimi esas alındığında kişiler arası iletişim sözlü (verbal) ve
sözsüz (non-verbal) olarak ikiye ayrılır.
Sözlü ya da sözel iletişim, dil kullanılarak sözle veya yazıyla
gerçekleştirilir. Sözlü iletişim daha ziyade konuşma olarak ele alınır. Bunun
yazıyla gerçekleştirilmesinde ise, yazı, resim, grafik, karikatür ve şekiller
kullanılır. Sözsüz iletişim jestler, mimikler, renkler, giysiler vb. kullanılarak
gerçekleştirilir 27.
25
26
27
Sweeney, R. Neil, Zirveye Tırmanma Yolları, Çev.: Yakut Eren, Đlgi Yayıncılık, Rota
Yayın ve Dağt., Đstanbul, 1989, s.36.
Tayfun, Etkili Đletişim ve Beden Dili, s.68.
Geniş bilgi için bknz. Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 83-85 vd.
137
Hüseyin CERTEL
Katılanların sayısı esas alındığında ise iletişim; Đç iletişim, Kişiler arası
iletişim, Örgütsel iletişim, Kitle iletişimi şeklinde sınıflandırılabilir.
1) Đç Đletişim
Yaşanan hayatta nitelik ve nicelik bakımından en sık, çok ve yoğun olan
iletişim, insanın kendisiyle olan iletişimidir. Bu iletişim, insanın kendi varlığının
farkına varmasıyla başlar28. Bir insanın düşünmesi, duygulanması, tutum,
davranış ve yeteneklerinin, ihtiyaçlarının farkına varması, iç gözlem yapması,
gördüğü rüyalar vasıtasıyla kendi içinden mesajlar alması, kendi kendisine
sorular sorarak bunlara cevaplar araması bir iç iletişimdir29. Nitekim günlük
konuşmalarımızda, “ kendi kendime dedim ki, kendi kendime sordum” vb.
ifadelerle, kendi içimizde gerçekleştirdiğimiz bu tür bir iletişimi anlatmak
isteriz.
Aynı şekilde davranış psikolojisinin anlayışına göre düşünme, insanın
içinde gerçekleşen bir konuşma, yani iletişimdir 30. Çünkü düşünme olayında bir
bakıma kişi, kelime ve kavramlardan yararlanarak, fakat onları başkalarıyla
konuşurken yaptığı gibi sesli olarak telaffuz etmeksizin, kendi içinde yine
kendisiyle konuşmaktadır.
Đnsanların başkaları ile kuracakları iletişim, önce onların kendi içlerinde
başlar. Kişiler arası iletişimde bulunan bir kimse, iletişim sürecinde kısa zaman
aralıklarıyla hem kaynak hem de alıcı olabilmektedir. Bunun tabii sonucu olarak
kişi, kaynak olarak mesaj geliştirirken de, alıcı olarak gelen mesajları
yorumlarken de iç iletişim gerçekleştirmek durumundadır. Çünkü “ diğer
insanlarla ilişkiler, temelde kişinin kendisi ile olan ilişkisinin bir
yansımasıdır 31”.
2) Kişiler Arası Đletişim
Genel bir tanımlama ile kaynak ve alıcısı insanlardan oluşan iletişimlere
“kişiler arası iletişim” denir. Bu iletişim türünde, karşılıklı iletişimde bulunan
kişiler, birbirlerine mesaj göndermek ve gelen mesajları yorumlamak suretiyle
iletişimi sürdürürler.
3) Örgütsel Đletişim
28
29
30
31
Erdoğan, Đrfan, Đletilişim Egemenlik Mücadeleye Giriş, Đmge Kitabevi, Ankara, 1997,
s.157-158.
Dökmen, Üstün, Đletişim Çatışmaları ve Empati, Đstanbul, 1994, s. 21; Tutar, HasanYılmaz, Kemal, Genel Đletişim, Kavramlar ve Modeller, Nobel Yayın Dağıtım, 4. Bas.,
Ankara, 2003, s.123.
Yavuz.Kerim, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, D.Đ.B.Yay., Ankara, 1983,
s. 196; Krş. Watson, J.B., Behaviorismus, 2. Aufl. Verlagsanstalt, Stuttgart Berlin Leipzig,
1968, s.240; Fischel. W., Psychologie der Intelligenz und Denken, Duncker u. Humbolt,
Berlin, 1969, s.202.
Covey, Stephen R.- Merril, , A. Roger- Merril, R. Rebecca, Önemli Đşlere Öncelik, Çev.:
Osman Deniztekin, Varlık Yay., Đstanbul, 1998, s.205; Krş. Erdoğan, Đletişim Egemenlik,
s.158-161.
138
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
Örgüt, iş ve işlev bölümü yaparak, bir otorite hiyerarşisi içinde, ortak
bir amacı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen insanların faaliyetlerinin
koodinasyonudur 32. Örgütsel iletişimle gerek örgütün kendi içinde, gerek dışa
dönük olarak yapmış olduğu tüm bilgi alış-verişinin tümü kastedilir. Dışa dönük
örgütsel iletişim, herhangi bir işletme ya da kurumun, diğer işletmelerle, ulusal
ve uluslar arası çevrede yer alan bireylerle, kurum ve kuruluşlarla çeşitli
konulara ilişkin olarak gerçekleştirdikleri bilgi alış-verişini kapsar33.
Örgüt içi iletişim ise, örgütün dâhilî ya da yakın çevre unsurları arasında
gerçekleşen iletişimdir. Mesela bir işletmedeki ortaklar, yöneticiler, çalışanlar ve
kısmen de müşteriler arsında gerçekleşen bilgi alış-verişi, bir örgüt içi
iletişimdir.
Örgüt içi iletişim, genelde yetkili kişilerce önceden düzenlenen ve
öngörülen belli kurallar çerçevesinde biçimsel (resmî) olarak gerçekleşirken,
bazen zaman baskısından kurtulup işi çabuklaştırmak, iletişimin etkinliğini
artırmak için, bazen de örgütte oluşan gayri resmî grupların tabii sonucu olarak,
yetkili bir kişi veya birim tarafından örgütlenmeksizin biçimsel olmayan (gayri
resmî) iletişim şeklinde gerçekleştirilir.
Biçimsel iletişim, iletişimde bulunan kişi veya grupların örgüt içinde
işgal ettikleri konumlara (ast, üst, aynı düzeyde bulunma) göre dikey, yatay ve
çapraz olmak üzere üç şekilde olur. Buna göre, hiyerarşik yapılanmanın bir
sonucu olarak, üst konumundaki yöneticilerle ast konumundaki çalışanlar
arasında iki yönlü olarak gerçekleşen iletişim dikey; aynı hiyerarşik düzeyde
bulunan yönetici veya fonksiyonel departmanlar arasında ortaya çıkan iletişim
yatay; herhangi bir departman yöneticisinin, kendi departmanının fonksiyon
alanına giren konularda, diğer departmanların astlarıyla yaptığı bilgi alış-verişi
çapraz iletişim olmaktadır 34.
4) Kitle Đletişimi
Kaynak kişi ya da kişiler tarafından, ortak semboller kullanılarak
kodlanan bilgi, duygu, düşünce, kanaat, tutum ve davranış biçimlerine ilişkin
mesajların, kitle iletişim araçları vasıtasıyla geniş insan topluluklarına
aktarılması ve bu kitleler tarafından yorumlanması sürecine kitle iletişimi 35
denir. Günümüzde kitle iletişiminde kullanılan ve kitle iletişim araçları denilen
kanallar oldukça çeşitlenmiş bulunmaktadır. Radyo, televizyon, gazete, dergi,
internet, e-mail, toplu SMS, sinema, tiyatro, el ilanları, reklam panoları,
32
33
34
35
Dökmen, Đletişim Çatışmaları ve Empati, s. 37; Gürgen, Örgütlerde Đletişim Kalitesi, s. 31.
Şimşek, Şerif- Akgemici, Tahir- Çelik, Adnan, Davranış Bilimlerine Giriş ve Örgütlerde
Davranış, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1998, s.87; Krş. Sabuncuoğlu, Zeyyat, Çalışma
Psikolojisi, Uludağ Üniv. Yayınları, Bursa, 1984, s. 111; Gürgen, Örgütlerde Đletişim
Kalitesi, s. 33.
Şimşek ve Diğerleri, Davranış Bilimlerine Giriş, s. 87-88.
Ayrıntılı bilgi için bknz. Oskay, Đletişimin ABC’si, s. 42-44.
139
Hüseyin CERTEL
romanlar, çizgi romanlar, hikâye ve masal kitapları vb.leri birer kitle iletişim
aracıdır.
Günümüzde insanlar, başkalarıyla sürekli kişiler arası iletişim halinde
olmanın dışında dinleyici, okuyucu ve izleyici olarak da iletişim ağının bir
parçası olarak, değişik kanallar vasıtasıyla gerçekleşen milyonlarca kitle
iletişimini paylaşmak durumundadırlar36.
C) DĐN- ĐLETĐŞĐM ĐLĐŞKĐSĐ YAHUT DĐNÎ ĐLETĐŞĐM
Đnsanın varlık sahnesine çıkarıldığı gün, yalnız din ve dindarlık
olgusunun değil, aynı zamanda Allah ile kulları arasındaki karşılıklı ilişki ve
iletişimin de başladığı gündür. Bir başka ifadeyle din ve dolayısıyla dinî iletişim
insanlık tarihiyle başlar. Hatta Kur’ân’a göre Allah ile kulları arasındaki iletişim,
insanın yaratılışından önce başlar. Nitekim Kur’ân’da şöyle denilmektedir:
“Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin
Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine
şahit tuttu ve dedi ki. ‘Ben sizin rabbiniz değil miyim?’. (Onlar da), ‘Evet biz
buna şahit olduk’ dediler ”37
Bu âyet, Müslümanlar arasında genellikle, Cenab-ı Allah’ın mahlûkâtı
yaratmadan önce ruhları yarattığı ve onlara “Ben sizin rabbiniz değil miyim”
diye sorduğu ve onların da “Evet” diyerek Allah’ın rubûbiyetini ve O’na
kulluğu kabul ettikleri şeklinde anlaşılır ki, buna “bezm-i elest” yahut “kâlû
belâ” denir. Buna göre insan nev’ine yaratılıştan Allah’ı tanıma ve ona kulluk
etme istidadı, yani din duygusu verilmiş ve Allah ile kulları arasındaki ilk
iletişim “bezm-i elest” te gerçekleşmiştir. Âyetten anlaşılacağı üzere bu iletişim,
tek yönlü değil, Allah’ın hitabına kulların da cevap vererek geri bildirimde
bulundukları iki yönlü bir iletişimdir.
Din, Allah’ın, nelere inanacakları, hangi davranışların kendileri için
zararlı ve yasak, hangilerinin faydalı ve mubah olduğu, kul olmanın gereği
olarak yerine getirmekle mükellef oldukları vazifelerin, Rableriyle ve
yaratılmışlarla olan ilişkilerinde uymak zorunda oldukları kuralların, dünya ve
âhiret saadetine (kurtuluşa) götüren yolların neler olduğu konularında, kullarını
vahiy (onların anlayabilecekleri sembollerle kodlanmış mesajlar) yoluyla
bilgilendirmesiyle vücut bulur. Bu ise, Allah’tan kullarına yönelik bir iletişimi
gerektirir. Öte yandan pratikte yaşanan bir dinden bahsedebilmemiz için, bu
iletişimin Allah’tan kullarına yönelik bir mesaj iletimi olarak kalmayıp; bu
mesajın içeriğine kullar tarafından imân, şüphe, inkâr, itaat, isyan vb. olumlu ve
olumsuz cevaplar verilmesi (geri bildirimde bulunulması) gerekmektedir.
Şu halde, dinin ve dindarlığın olduğu yerde bir de dinî iletişimin olması
kaçınılmazdır. Dinî iletişim kısaca ifade etmek gerekirse, din konusunda
yapılan, muhtevasını dinî mesajların oluşturduğu iletişimdir. Dinî iletişim, en
36
37
Usluata, Đletişim, s.5.
el-A’râf, 172.
140
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
eski iletişim türü olup, yol göstermek, rehberlik etmek, bilgi vermek, istenen
istikamette inanç, tutum ve davranış oluşturmak amacıyla Allah’ın,
peygamberler aracılığıyla kullarına ilahî mesajlar göndermesi, onların da bu
mesajlara olumlu- olumsuz geri bildirimde bulunmaları esasına dayanır.
Ayrıca başta peygamberlerin, aldıkları vahyi tebliğ faaliyetleri olmak
üzere, dinî yayma, yaşatma amacıyla yapılan her türlü eğitim-öğretim, irşat, dinî
propaganda ve misyonerlik faaliyetleri, insanlar arasında gerçekleşen dinî
iletişim örnekleridir. Bu tür hizmetlere ihtiyaç duyulan her yer ve ortam, dinî
iletişim alanı kapsamına girer. Đster Tanrı ile kullar arasında, ister insanlar
arasında gerçekleşsin, her iki şekliyle dinî iletişim, bütün dinlerde var olan bir
olgudur.
1) Allah ile Yaratılmışlar Arasındaki Đletişim
Kur’ân-ı Kerîm’e bakıldığında, Allah ile yaratılmışlar arasındaki
iletişimin, üç varlık türü ile Allah arasında gerçekleştiği görülür: a) Manevî
(ruhanî) varlıklar (melekler, cinler ve şeytanlar), b) Đnsanlar, c)Diğer
yaratılmışlar (hayvanlar, cansız varlıklar).
Allah ile manevî varlıklardan biri olan melekler arasında doğrudan bir
iletişimin olduğu bizzat Kur’ân-ı Kerîm tarafından şöyle haber
verilmektedir:“Rabbin Meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım’
dediği zaman, melekler de O’na ‘Sen orada kan dökücü, bozgunluk çıkarıcı
birisini mi yaratmak istiyorsun! Oysa biz sana tesbih etmekte ve seni her türlü
noksanlıklardan beri kılmaktayız’ demişlerdi. Allah da, ‘elbette ben sizin
bilmediklerinizi bilirim’ buyurmuştu”.38
Kur’ân’da, Allah ile cinler ve şeytanlar arasındaki iletişime temas eden
pek çok âyet olmakla birlikte, bunlara birer örnek vermekle yetinelim. Allah ile
cinler topluluğu arasındaki diyaloga temas eden âyetlerden biri şöyledir:
“Allah, onların hepsini bir araya topladığı gün, ‘Ey cinler topluluğu!
Siz insanlarla çok uğraştınız’ der. Onların insanlardan olan dostları ise: ’Ey
Rabbimiz! Biz birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna
ulaştık’ derler. Allah da buyurur ki: ‘Allah’ın dilediği hariç, içinde ebedî
kalacağınız yer ateştir’.Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.39”
Şeytanlarla Allah arasındaki iletişime temas eden bir grup âyet ise
şöyledir:
“Allah : ‘Ey Đblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?’
Dedi. Đblis, ‘Ben kuru bir çamurdan şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir
insana secde edecek değilim’ dedi. Allah şöyle buyurdu: ‘Öyleyse oradan çık,
kovuldun! Muhakkak ki kıyâmet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır’.
Đblis, ‘ Rabbim! Öyle ise, varlıkların tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet
38
39
el-Bakara, 30.
el-En’âm, 128. Diğer âyetler için bkz. el-En’âm, 130, el-Ahkâf, 29-32.
141
Hüseyin CERTEL
ver’ dedi. Allah, ‘ Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet
verilenlerdensin’ buyurdu. Đblis, dedi ki: ‘ Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben
de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım!
Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesnâ’ “40.
“Rabbin bal arısına: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları
çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye
ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir’ diye vahyetti41” âyetinden
hareketle, Allah ile hayvanlar arasında da bir iletişimin söz konusu olduğunu
söyleyenler 42 varsa da, biz, vahiy kelimesinin43 söz konusu âyette, insanlar
hakkındaki kullanılışının dışında bir manada kullanıldığını düşünmekteyiz. Buna
göre arı veya bir başka hayvan için kullanıldığında vahiy kelimesi, o hayvan
organizmasının ilahî kudret tarafından içgüdüsel olarak birtakım özelliklerle,
yetenek ve işlevlerle donatılması, plânlanıp, programlanması anlamına gelir.
Nitekim hayvan davranışları büyük ölçüde içgüdüsel olup, olgunlaşmaya bağlı
olarak zamanla kendiliğinden ortaya çıkar. Yoksa Allah’ın o hayvanlara
vahyetmesi, onlarla konuşması demek değildir.
Kur’ân’da bir de, Allah’ın yer ve gök gibi cansız varlıklara hitabından
bahseden ve sözlü bir iletişim gibi anlaşılabilecek âyetler bulunmaktadır ki, bize
göre bunları bizim anladığımız manada bir iletişim olmaktan ziyade, Allah’ın
sonsuz kudretiyle o varlıklara dilediği gibi hükmetmesi ve tasarrufta bulunması
olarak anlamak gerekir.
“Ey yer suyunu yut! Ve ey gök suyunu tut! Denildi. Su çekildi; iş
bitirildi; gemi de Cudi dağının üzerine yerleşti…44”.
“Sonra duman halinde olan göğe yöneldi. Đsteyerek veya istemeyerek,
gelin! Dedi. Đkisi de ‘isteyerek geldik’ dediler45”.
Allah ile insanlar arasındaki iletişime gelince,”Đslâm’ın peygamber ve
vahiy inancı, Allah ile kulları arasında karşılıklı bir iletişimin varlığı
düşüncesine dayanır. Buna göre ilâhî mesaja kulak verip imân eden kullar, duâ,
tövbe, istiğfâr, zikir ve tesbîhâtları esnasında telaffuz ettikleri sözleri ve bunları
dilleri ile söylerken gösterdikleri el açma, boyun bükme, gözyaşı dökme vb.
davranışları ve yine namazlarında okudukları âyet, duâ, tekbîr, tesbîh, hamd vb.
sözlü erkânı oluşturan insan diline has kelimeleri ve kıyâm, rükû ve secde gibi
beden diline özgü ifade biçimlerini bu iletişimde sembol olarak kullanırlar. Yani
kullardan Allah’a doğru gerçekleşen iletişim sözlü ya da sözsüz olabilir. Allah
40
41
42
43
44
45
el-Hicr,32-40. Diğer âyetler için bkz. el-Đsrâ, 61-62; el-A’râf, 13-18; Sâd, 75-85.
En- Nahl, 68-69.
Krş. Köylü, Mustafa, Psiko-Sosyal Açıdan Dinî Đletişim, Đkinci Bas., Ankara Okulu
Yayınları, Ankara, 2006, s.104.
Vahiy kavramının anlamları hakkında geniş bilgi için bknz. Aslan, Abdulgaffar,
Kur’ân’da Vahiy, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2000.
el-Hûd, 44; ayrıca bkz. El-Enbiyâ, 69; es-Sebe, 10.
Fussilet, 11.
142
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
da semi‘ ve basîr yani her şeyi hakkıyla işiten ve gören bir ilâh olarak, kullarının
kendisine yönelik sözlerini duyar, beden dilinin ifade biçimleri olan
davranışlarını görür. Böylece Allah’la kulları arasında insandan Allah’a ya da
aşağıdan yukarıya doğru gerçekleşen iletişim doğrudan ve vasıtasız bir iletişim
olup, burada asla bir aracıya gerek olmadığı gibi, araya Allah katında hatırlı
olduğu düşünülen aracı ya da şefaatçilerin konulması, tevhîdi zedeleyip giderek
şirke yol açan başlıca sebeptir.
Aynı şekilde Allah ile kulları arasında, Allah’tan insana ya da yukardan
aşağıya doğru kurulan iletişim de, insan dilindeki kelimelerin ortak semboller
olarak kullanılmasıyla sözlü olarak gerçekleştiği gibi, başta görme olmak üzere
insanın bütün duyularıyla algılayabileceği ve Allah’ın varlığının ve yaratıcı
kudretinin delilleri olan tabiat olayları ya da insanın kendi yaratılışındaki
hikmetler de dâhil olmak üzere âlemdeki bütün varlık ve olaylar vasıtasıyla
sözsüz olarak da gerçekleşir. Kur’an-ı Kerîm, Allah’ın, kullarına mesajlarını
ifade aracı olarak kullandığı sözlü sembollere de, sözsüz sembollere yani,
duyularla müşâhede edilen fizikî âlemdeki varlık ve olaylara da âyet
demektedir 46.
Allah ile kulları arasında yukarıdan aşağı doğru kurulan dikey ve sözlü
iletişimde, vahyin doğrudan Allah’tan insanlara ulaşması şeklinde bir
haberleşme söz konusu değildir. Zira ontolojik uyuşmazlık sebebiyle Allah ile
sıradan insanlar arasında lisânî bir konuşma mümkün değildir. Çünkü Allah ile
insan birbirinden çok farklı varlıklar olup, onların aynı düzeyde varlıklar olarak
tasavvur edilmesi mümkün değildir. Halbuki doğrudan karşılıklı konuşma
şeklinde sözlü bir iletişimin kurulabilmesinin temel şartlarından biri, ortak
sembollerin kullanılması, diğeri de kaynak ile alıcının aynı kategoriye mensup,
aynı düzeyde varlıklar olmasıdır 47. Oysa Allah, duyularla algılanıp kavranılması
mümkün olmayan, ezelî, ebedî, sonsuz ve mutlak bir varlık olarak en yüksek
varlık düzeyinde bulunurken; insan eksik, âciz, fâni ve varlığı başkasının
varlığına bağlı bulunan bir varlık düzeyini temsil etmektedir. Bu durum, Allah
ile kullar arasında vahiy yoluyla kurulan sözlü iletişimde, mesajın insanlara
doğrudan değil, dolaylı olarak ulaştırılmasını gerektirmektedir. Yani vahiy ya da
mesajın, önce vahiy meleği vasıtasıyla vahyi almaya müsait bir şekilde yaratılıp
hazırlanılmış olan peygambere ulaştırılması, sonra da peygamberin kendisine
ulaşmış bulunan ilâhî mesajları diğer insanlara tebliğ etmesi gerekmektedir.
Buna göre Allah ile kulları arasında yukardan aşağıya doğru (dikey)
gerçekleşen sözlü iletişim iki aşamalı olup, bunun ilk aşaması vahiy meleği
vasıtasıyla gerçekleşen dolaylı; ikinci aşaması ise Hz. Peygamberle diğer
insanlar arasında gerçekleşen doğrudan ve yatay iletişimdir. Bu iletişim ya da
46
47
el-Bakara, 164; Âl-i Đmrân, 190; er-Ra‘d, 4; en-Nahl, 12; Yûnus,6,67; er-Rûm,
21,23,24,37; el-Ankebût, 24.
Izutsu, Toshihiko, Kur’ân’da Allah ve Đnsan, Çev.: Süleyman Ateş, Kevser Yayınları,
Ankara, trsz., s. 155-157.
143
Hüseyin CERTEL
haberleşmenin ilk aşamasında mesajın çıktığı kaynak Allah, bitiş noktası ya da
alıcı Hz. Peygamber; iletişimde kullanılan vasıta, araç ya da kanal ise vahiy
meleği Cebrâil’dir. Ancak iletişimde mesajın (vahyin) ulaşması gerektiği son
nokta Hz. Peygamber değildir. Đlâhî bildirinin onu da aşıp, diğer insanlara
ulaşması hedeflenmektedir. Bunun için iletişimin ikinci aşaması, aynı kategori
ya da varlık düzeyinde bulunan peygamberle diğer insanlar arasında doğrudan
ve yatay olarak sürdürülecektir. Zira Hz. Peygamber, her ne kadar diğer
insanlardan üstün konum ve özelliklere sahip ise de, kul ve insan olmak
bağlamında onlarla aynı varlık düzeyini temsil eder. Dindarlar arasında en
azından Đslâm’ın ilk dönemlerinde hiyerarşik ve resmi bir örgütlenme de söz
konusu değildir. Bu aşamada Hz. Peygamber, dinî iletişimde Allah’tan gelen
mesajın kendisinde toplanıp diğer insanlara aktarıldığı kaynak olarak
değerlendirilebileceği gibi, Allah ile kulları arasında kurulan dikey iletişimin
bütünü içinde ise, iletişim zincirinde vahiy meleğinden sonraki halkada yer alıp,
mesajı kendisi ile aynı kategoriye mensup, aynı varlık düzeyinde bulunan
kullara ulaştıran seçilmiş bir elçi ve tebliğcidir48”. Peygamberle diğer kullar
arasında kurulan ve tebliğ denilen iletişimde, her ne kadar ilâhî kaynaklı
mesajların iletimi söz konusu ise de, iletişimin iki ucunda yer alanlar insan
olduğu için, sonuçta bu, aynı zamanda insanlar arası bir iletişimdir. Onun içindir
ki biz bugün, bir iletişim kaynağı olarak Hz. Peygamber’in özelliklerinden,
iletişim becerisinden, iletişim (tebliğ) metotlarından bahsedebiliyoruz.
Ayrıca dindar insanlar, günlük hayatlarında yaşadıkları ilâhî rehberlik
(yol gösterme), ilahî davet, vizyon, içe doğma vb. dinî tecrübelerini Rableri ile
kendileri arasında gerçekleşen bir iletişim olarak algılayabilir. Bu bağlamda
başlarına gelen olumsuz olayları, kendilerine ikâz amacıyla gönderilmiş ilâhî
birer mesaj olarak algılayıp, bu mesaja Tanrının istediği şekilde kendilerine
çekidüzen vererek geri bildirimde bulunmakla dindarlar, Tanrıyla bir tür
iletişimde bulunmuş sayılabilirler. Aynı şekilde içlerine doğan her türlü iyiye,
güzele, itaate sevk edici düşünceleri, kalplerine Allah tarafından ilham edilmiş
duyumlar olarak algılamakla da inananlar, Rableriyle iletişim kurmuş olurlar.
2) Đnsanlar Arası Đletişim
Dinî iletişimin, din konusunda yapılan, muhtevâsını dinî mesajların
oluşturduğu iletişim olduğu düşünülürse, bu iletişimin, Allah’ın ilâhî mesajı
vahiy yoluyla Hz. Peygamber’e ulaştırması, onun da bu mesajı ümmetine tebliğ
etmesiyle sona ermediği açıktır. Kullar ya da insanlar arasındaki dinî iletişim,
Hz. Peygamber’in vefatından sonra, Allah’ın kitabı ve Hz. Peygamber’in sünneti
çerçevesinde şekillenen dinin itikadî, amelî ve ahlakî esaslarından oluşan
mesajların aktarılması şeklinde günümüze kadar devam ede gelmiştir. Bundan
sonra da özellikle dinî tebliğ ve irşat faaliyetleri, din eğitimi ve öğretimi
48
Certel, Hüseyin, “Dinî Đletişim ve Liderlik Açısından Hz. Peygamber’in Sıfatları”, VII.
Kutlu Doğum Sempozyumu (Tebliğler), Isparta, 2004, s.245-247.
144
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
şeklinde devam edecektir. Zira gerek Kur’ân-ı Kerîm49 ve gerekse Hz.
Peygamber 50 , ilâhî mesajın diğer insanlara iletilmesi (tebliğ), onların dine davet
edilmesi ve din konusunda irşat edilmeleri konusunda sadece Hz. Peygamber’e
değil, tüm inananlara sorumluluk yüklemiştir. Hz. Peygamber’in vefatından
sonra ise, bu sorumluluk başta din bilginleri olmak üzere tamamen inananlara
aittir. Bu sorumluluk, her şeyden önce insanlarla etkili iletişim kurmayı
gerektirir. Dinî iletişim olarak adlandırdığımız bu iletişim türünün ayırt edici
temel özelliği, ondaki mesajların esas itibarıyla başlangıçta ilâhî bir kaynağa
dayanması ve içeriğinin dinî olmasıdır. Genel iletişimde iletişim sürecinin
işleyişi, amacı, temel unsurları ve türleri hakkında söylenenlerin hepsi, insanlar
arasında gerçekleşen dinî iletişim için de geçerlidir.
Dinî iletişimin kendine özgü amacı, inanç, duygu, düşünce, bilgi,
tecrübe, tutum ve davranış boyutlarıyla sağlıklı bir dinî yaşantının teşekkülüdür.
Đlâhî mesajların aktarımı yoluyla Tanrı ile insan, insanlar arası ve insanla çevre
arasındaki ilişkilerin, dinin öngördüğü şekilde tanzim edilmesidir.
Öğretmenlik, avukatlık, politikacılık, pazarlamacılık, din görevliliği ve
misyonerlik, yöneticilik vb. bazı meslekler vardır ki, bunlar insanlarla sürekli iç
içe olmayı, onlarla sağlıklı ve etkili iletişim kurmak suretiyle onları etkilemeyi;
onlarda duygu, düşünce, tutum ve davranış değişikliği meydana getirmeyi
gerektirir. Bu meslekleri icrâ edenlerin başarısı, büyük ölçüde onların iletişim
becerilerine ve iknâ kabiliyetlerine bağlıdır.
Dinî iletişim, özellikle din görevlileri, din eğitimcileri, din bilginleri,
cemaat önderleri ve dinî kurumlarla bireyler ve kitleler arasında yoğun olarak
sürdürülen bir olgudur. Camilerde okunan hutbeleri, yapılan vaazları, kitle
iletişim araçları kanalıyla yapılan sözlü ve yazılı dinî yayınları, verilen seminer
ve konferansları, okullarda ve Kur’ân kurslarında verilen dersleri, hatta
minarelerden okunan ezanları, dinî iletişim kapsamında değerlendirmek
mümkündür.
Dinler ve kültürler arası rekabetin ve dolayısıyla yabancı dinlerin
misyonerlik faaliyetlerin arttığı, din ve dindarlık imajının sarsıldığı, dinî ve
kültürel yozlaşma ve yabancılaşma tehlikesinin baş gösterdiği günümüzde, etkili
bir dinî iletişimin önemi de daha iyi anlaşılmış bulunmaktadır.
Her konuda olduğu gibi, dinî iletişim yani dinî eğitim, tebliğ, davet ve
irşat metotları konusunda da Müslümanların örnek alacakları model, Hz.
Peygamberdir. Çünkü Hz. Peygamber vahyi tebliğ etmek, onun itikâdî ve amelî
49
50
“Đçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk olsun; işte
onlar başarıya erenlerdir”(Âl-i Đmrân,3/104). Süleyman Ateş, bu âyetin, Müslümanlar
arasında bir Đslâm irşat teşkilatının kurulmasını gerekli kıldığı görüşündedir. Bkz. Ateş,
Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, Đstanbul, s.62. Diğer
âyetler için bkz. Et-Tevbe (9), 71; Âl-i Đmrân,3/110.
lgili hadisler için bkz. Et-Tirmîzî, Tefsîru Mâide, 6; Müslim, Đmân, 20; et- Tirmîzî,
Fiten,11.
145
Hüseyin CERTEL
taleplerini kabule çağırmak, farklı idrâk düzeyindeki insanların anlayışına
sunmak üzere onun muhtevâsını şerh ve izâh (beyân) etmek, mü’minlere eğitimöğretim hizmeti sunmak, onlara örnek alacakları davranış modelleri oluşturmak
ve bütün bunları en etkili ve verimli bir şekilde yerine getirebilmek için, gerekli
metot ve yöntemler geliştirip uygulamakla görevlidir. Bütün bu etkinlikler ise,
Hz. Peygamber’in diğer insanlarla sürekli etkileşim ve etkili bir iletişim faaliyeti
içinde bulunmasını gerekli kılmaktadır. Öte yandan Hz. Peygamber, aynı
zamanda zikri geçen bu görevleriyle toplumda köklü bir değişimi
gerçekleştirmek üzere Allah tarafından seçilerek gerekli niteliklerle donatılmış
büyük bir lider olarak da, sahip olduğu iletişim becerisi sayesinde insanları ortak
amaçlar etrafında toplama, örgütleme ve harekete geçirmeyi başarmıştır. Hz.
Peygamber’in hayatındaki bütün olayları ve onun kişiliğinin tüm öğelerini,
onun, dinî iletişimde mesajın çıktığı kaynak ve toplumsal değişimi
gerçekleştirmekle görevli büyük bir lider oluşu açısından değerlendirmek
gerekir 51.
Şu halde mesleği gereği yoğun olarak dinî iletişim faaliyetinde
bulunanların, dinî iletişimde Hz. Peygamber örneğini çok iyi tanımaları gerekir.
Bu tanıma, dinî iletişim sürecinde bir kaynak olarak onun sahip olduğu
nitelikleri ( peygamberin sıfatlarını), kişilik özelliklerini, iletişim becerilerini ve
tebliğ metotlarını bilmekle olur.
3) Etkili Dinî Đletişimin Önündeki Engeller
Din, hem insanların oldukça ilgili ve hassas oldukları bir alan, hem de
onların tutum ve davranışlarına yön veren temel bir değer olduğundan, bu
alandaki iletişimin, sağlıklı, başarılı ve etkili bir şekilde gerçekleşmesi ayrı bir
öneme sahiptir. Oysa toplumumuzda, arzu edilen ölçüde sağlıklı ve etkili bir
dinî iletişimin gerçekleştirildiğini söylemek oldukça zor görünmektedir. Bunun
kaynağın kişisel özelliklerinden, mesajın muhtevasından, seçilen sembollerden,
kullanılan kanallardan ve alıcılardan kaynaklanan pek çok sebepleri vardır.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla bunlardan sıkça karşılaşılan başlıcaları şunlardır:
a) Kaynakla Đlgili Engeller
Đnsanlar, inanılır kaynaklardan gelen mesajları ciddiye alırlar, onları
algılamaya, anlamaya, anlamlandırmaya ve doğru olduğunu kabule daha çok
hazırdırlar. Dolayısıyla inanılır kaynaklardan gelen mesajlar, alıcılarda istenen
istikamette duygu, düşünce, bilgi, kanaat, tutum ve davranış değişikliği meydana
getirme konusunda daha etkili ve başarılı olur. Kaynağın inanılırlığı, onun
güvenilirliğine, uzmanlık derecesine, saygınlığına, sevilmesine, tarafsızlığına,
samimiyetine, tutarlılığına bağlıdır. Başta din görevlileri ve din eğitimcileri
olmak üzere dinî iletişimde kaynak durumunda olan herkesin inanılır olması ise,
ayrı bir önem taşımaktadır. Dinî iletişimde kaynak durumunda olan bazı
51
Certel, aynı tebliğ, s.247.
146
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
kimselerin inanılırlık özelliğini kaybetmiş olması, günümüzde dinî iletişimin
etkisini azaltan sebeplerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Her türlü iletişimde olduğu gibi, dinî iletişimin amacına ulaşabilmesi de
kaynağın güvenilir olmasıyla yakından ilgilidir. Burada esas olan, alıcıların
kaynağı güvenilir olarak algılamalarıdır. Kaynağın yüksek güvenilirlikte
algılanması ise, onun sahip olduğu birçok olumlu özelliğin bir sonucudur52. Dinî
iletişimde etkileyici bir iletişim kaynağı olarak mesajı gönderen kişi ya da
kurumun iletişim yapmaktaki maksadının doğru anlaşılması açısından
güvenilirlik son derece önemlidir. Çünkü muhataplar tarafından kaynağın
güvenilir olduğunun bilinmesi, onun iletişim kurmakla ulaşmak istediği amacın
doğru anlaşılmasına yardım eder ve dolayısıyla dinî iletişimde, alıcı ya da
dinleyiciler üzerindeki etkisini ve inanılırlığını artırır. Nitekim etkileyici bir
iletişim kaynağının iletişim kurmaktaki maksadı, iletişime muhatap olanlar
tarafından, dinleyicileri kandırmak ve onların inançlarını ifsat etmek olarak
yorumlandığında, kaynağın alıcı ya da dinleyenler üzerinde fazla etkili olmadığı
bilinmektedir. Bir başka ifadeyle, dinleyici tarafından iletişim kaynağının, o
iletişimle kişisel çıkar sağlamayı amaçlamadığına inanılırsa, bu durum o
iletişimin etkisini artırmaktadır 53. Çünkü kaynağın iletişim kurmaktaki niyet ve
maksadının, kendisi için menfaat sağlamak veya muhatapları aldatmak yahut
onlara zarar vermek olmadığından emin olmaları, mesajı doğru algılayıp
değerlendirmeleri ve ona olumlu cevap vermeleri konusunda alıcıları
etkilemektedir. Bu da kaynağın güvenilir (emîn) olmasıyla ilgilidir 54.
Dinî iletişimde bulunan(din görevlisi, din eğitimcisi, ilahiyatçıların,
muhataplarında olumlu dinî tutum ve davranış değişikliği meydana
getirebilmeleri için, her şeyden önce güvenilir (emin) kimseler olmaları gerekir.
Nitekim doğruluk (sıdk) ve güvenilirlik (emânet), dinlerin ilk tebliğcileri olan
peygamberlerin sıfatları arasında yer alır55.
Ancak günümüzde, dinî iletişim konusunda toplumumuzda bir güven
eksikliği olduğu da bir gerçektir. Çünkü dinî iletişim, insanları din konusunda
doğru bilgilendirmek suretiyle, toplumda sağlıklı bir dinî yaşantının teşekkülüne
hizmet amacıyla güvenilir kaynaklar tarafından yapıldığı gibi, siyasî, ekonomik
vb. çıkarlar sağlamak, insanların inançlarını ifsat etmek, dini yozlaştırmak, aslî
52
53
54
55
Ergin, Akif- Birol, Cem, Eğitimde Đletişim, Anı Yayıncılık, Ankara, 2000, s.48-49; Cebeci,
Suat, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, Đz Yayıncılık, Đstanbul, 2003, s.
167-170.
Kağıçıbaşı, Çiğdem, Đnsan ve Đnsanlar, 7.bas., Evrim Basım Yayım Dağıtım, Đstanbul
1988, s.170.
Krş. Tekarslan, Erdal ve diğerleri, Sosyal Psikoloji, Filiz Kitabevi, Đstanbul 1989, s. 140141; Freedman D.O. ve diğ.,Sosyal Psikoloji, Çev.: Ali Dönmez, 3. bas., Đmge Kitabevi,
Ankara 1998, s.351.
Đletişim açısından Hz. Peygamberin sıfatları hakkında geniş bilgi için bkz. Certel, “Dinî
Đletişim ve Liderlik Açısından Hz. Peygamber’in Sıfatları”, VII. Kutlu Doğum
Sempozyumu (Tebliğler), Isparta, 2004.
147
Hüseyin CERTEL
hüviyetinden uzaklaştırmak, toplumda dine dayalı bölünmeler yaratmak gibi
sinsi ve yıkıcı amaçlarla da yapılabilmektedir.
Özellikle kitle iletişim kanalları vasıtasıyla yapılan dinî iletişimde
karşımıza çıkan en önemli problem, alıcıların, bu tür yayınlar vasıtasıyla yapılan
iletişimde kaynağın en önemli ve öncelikli amacının sağlıklı ve doğru bilgiler
aktarmak suretiyle dinî hayata hizmet etmekten çok, bir tartışma ve gerilim
ortamı yaratarak izlenme oranı ya da tiraj artırma, siyasî, ekonomik vb. çıkarlar
sağlamak olduğunu düşünmeleridir. Yani dinî yayınların dinî olmayan amaçlara
alet edildiği düşüncesiyle alıcıların, kaynağa güvenmemeleridir.
Öte yandan kaynağa duyulan bu güvensizlikte, din konusunda yazılı
veya sözlü iletişimde bulunan kaynakların dinî yaşantılarında ve ahlâkî
davranışlarındaki kusurlar, mevki, makam, para düşkünlüğü, herhangi bir
ideoloji, cemaat veya grubun din anlayışının katı savunucusu olmak vb. kişisel
nitelikleri etkili olmaktadır.
Kaynağın inanılırlığı ve güvenilirliği, onun iletişim kurduğu alandaki
uzmanlığı ile ilgilidir. Alanında uzman olan kişilere daha çok güvenilir. Nitekim
etkili iletişim amacıyla yapılan bir konuşmadan önce dinleyicilere,
konuşmacının tanıtılması ve uzmanlık alanının belirtilmesi, iletişimin etkinliğini
artırma amacına yöneliktir. Uzman kimseler, kendi uzmanlık alanlarına giren
konularda insanları daha fazla ikna etme gücüne sahiptirler. Herhangi bir alanın
uzmanı olmak, kişinin o alanda gördüğü öğrenim süresi ve kalitesi ile ilgilidir.
Đnsanlar, uzmanlığına güvendikleri kimselerin mesajlarını kabul etmeye daha
fazla hazırdırlar56.
Aynı şekilde dinî iletişimde de kaynağın, iletişimde bulunduğu alan
olan din konusunda yeterince bilgili uzman bir kişi olması, alıcılarda güven
duygusu uyandırarak dinî iletişimin etkinliğini artıran önemli bir faktördür.
Ancak pratikte bu her zaman mümkün olmamakta, yetkili, yetkisiz, bilgili,
bilgisiz pek çok kişinin din konusunda konuştukları görülmektedir. Sahip
oldukları unvan ve titrlerden de güç alarak bazı kimseler, belli bir ilahiyat
alanında uzman olsalar bile, kendi uzmanlık alanlarına girmeyen dinî konularda
konuşmaktadırlar. Bu tür kimselerin verdikleri dinî mesajlar, bazı kesimler
üzerinde etkili olsa bile, geniş halk kitleleri tarafından kabul görmemektedir. Bu
gibi kimseler sadece kendi imajlarını değil, temsil ettikleri meslekî statünün
imajını da olumsuz yönde etkilemektedirler. Bunun tabii bir sonucu olarak
toplum, din konusunda kendisine mesajlar ulaştıranlara şüphe ve ihtiyatla
yaklaşmaktadır. Dinî konuların sıkça tartışma konusu edildiği günümüzde, kime
inanıp güvenecekleri konusunda insanların kafası oldukça karışık durumdadır.
Kaynağın saygınlık, itibar ya da prestiji; sahip olduğu diğer pek çok
olumlu özelliklerden ötürü alıcıların, kaynağı saygıdeğer bulmaları, kendisine
değer verip hürmet etmeleriyle ilgilidir. Kaynağın saygınlığını, uzmanlık
56
Kaya, Din Eğitiminde Đletişim ve Dinî Tutum, s. 80; Krş. Ergin-Birol, Eğitimde Đletişim, s.
49.
148
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
derecesi, sosyal statüsü, dinî yaşantısı, ahlâkî erdemleri, değerleri, karakteri,
yaşı, hayat tarzı, işgal ettiği makam, mevki vb. insanların, kendisini saygı
duyulmaya değer bulmalarını sağlayacak pek çok faktör etkiler.
Kaynağın saygın olması, onun inanılırlık ve güvenilirliğini artırır.
Özellikle de uzmanlığa dayalı bir saygınlık, kaynağın inanılırlığını daha çok
artırmaktadır. Ancak uzmanlığın, tek başına kaynağı saygın yapmadığı da bir
gerçektir. Mesajın içeriği kadar, onun kimden geldiği de önemlidir. Bir başka
ifadeyle insanlar kendilerine ne söylendiği kadar, onu kimin söylediğine de
önem verirler. Söyleyene verilen önem, mesajın dikkate alınması, doğru
anlamlandırılması ve olumlu geri bildirimde bulunulması sonucunu doğurur.
Saygı duyulup değer verilen uzman kişiler tarafından gönderilen mesajlar,
sıradan insanlar tarafından gönderilen mesajlara göre, alıcılar tarafından daha
kolay kabul edilmekte ve daha çok tutum ve davranış değişikliği meydana
getirmektedir.
Din hizmetleri ve din eğitimi alanlarında iletişimde bulunanlar,
dindarlar tarafından genelde saygıdeğer insanlar olarak değerlendirilmekle
birlikte, dine ve dindarlara karşı soğuk bakan, hatta düşmanca tavır içinde olan
kesimlerin, onların itibar ve imajını sarsmaya yönelik gayretler içerisinde
oldukları da bir gerçektir. Buna din konusunda konuşan bazı kimselerin, din ve
dindarlıkla bağdaştırılamayan olumsuz tutum ve davranışları, konuşma ve
tartışma üslupları57, dikkat çekme, meşhur olma, mevki ve mal sahibi olma
amacıyla genel kabul görmüş dinî kurallara aykırı şeyler söylemeleri, toplumun
tasvip etmediği dinî, siyasî vb. kliklerle olan ilişkileri gibi kişisel kusurları da
eklenince, bundan sadece bu tür tavır ve davranışlar içerisinde bulunanların
kişisel itibarları değil, temsil ettikleri camianın saygınlığının da zarar göreceği
açıktır.
Şu halde özellikle din hizmetleri ve din eğitimi alanlarında hizmet
görenlerin, etkili birer dinî iletişim kaynağı olarak, toplumda saygın bir yere
sahip olma gayreti içinde olmaları gerekir. Bu da, onların eğitim düzeylerinin
artırılması yanında, din, iletişim ve insanî ilişkiler konularında bilgi ve
tecrübelerini artırmak, sağlam karakter sahibi olmak, örnek dinî ve ahlâkî
57
Özellikle TV kanalları aracılığıyla birden ziyade konuşmacının katılımıyla gerçekleştirilen
dinî iletişimde dikkat çeken ve alıcıların en çok rahatsız oldukları hususlardan biri, farklı
görüşlere sahip konuşmacıların, mesajlarını, karşılıklı tartışma ve kavga üslubuyla
aktarmalarıdır. Bu tür programlara, seyredilme oranını yükseltmek amacına yönelik olarak
kimi zaman, uç fikirlere sahip, nezaketten uzak, hırslı, usul üsluba özen göstermeyen, çoğu
zaman konuştuğu konuda yetkin de olmayan kişiler özellikle çağrılmakta ve yerine göre
bizzat sunucular tartışma ve kavgayı kızıştırıcı rol üstlenebilmektedirler. Bu tür yayınlar,
bu üslubu onaylamayan sağduyulu dindarlar tarafından hoş karşılanmamakta, verilen
mesajlar onlar üzerinde beklenen etkiyi yapmamakla birlikte; bazı kesimlerin ise, din
konusundaki tartışmanın taraflarının görüşleri etrafında kutuplaşmaları sonucunu
doğurabilmektedir. Oysa Hz. Peygamber (sav) in bizzat kendi tebliğinde kullandığı ve
Yüce Allah’ın da Kur’ân’da övgüyle bahsettiği dinî iletişim üslubu, bu değildir.
149
Hüseyin CERTEL
davranışlar sergilemek suretiyle, hem meslekî ve hem de kendi kişisel
statülerinin itibarına katkı sağlamalarıyla olur. Bir dinî iletişim kaynağının,
idealist, bilgili, çalışkan, samimi, ahlaklı, ağır başlı, mütevâzı, güvenilir,
hoşgörülü, saygılı vb. özellikleriyle alıcıların saygısını kazanmış olması, sadece
onun iletişim başarısını artırmakla kalmaz; aynı zamanda zihinlerde olumlu din
ve dindarlık imajının oluşumuna hizmet ederek insanları dine yaklaştırır. Bu
itibarla din görevlileri ve din eğitimcileri sadece yazıp söyledikleriyle değil,
sergiledikleri saygın kişilikleriyle de mesaj vermiş olurlar.
Davranışlarımızın önemli iç kaynaklarından olan duygularımızın, bizim
algılarımızı da etkilediği psikolojik bir gerçektir. Dolayısıyla iletişimde
bulunduğumuz kaynağa yönelik olumlu olumsuz duygularımız da, ondan gelen
mesajı önemseme, iletişim amacını doğru anlama, kod açımını doğru olarak
yapma ve geri bildirimde bulunma konularında bizi etkiler. Hiç şüphesiz bu
duyguların başında sevgi gelir. Kaynağının sevilen, cezp edici, sempatik bir
kimse olması, iletişimin etkisini artıran önemli bir etkendir. Nitekim pek
çoğumuz, bizi etkileyerek belli bir tutum takınmaya ve davranışta bulunmaya
yönlendirmek istediğini bildiğimiz halde, sevdiğimiz, saydığımız, beğendiğimiz
kimselerin bu yönlendirmelerini isteyerek kabul eder, onları memnun etmek
isteriz.
Reklam ve propaganda çalışmalarında geniş halk kitleleri tarafından
beğenilen, sevilen güzel mankenlere, sinema yıldızlarına, sporculara yer
verilmesinin sebebi, iletişimin etkisini artırmada onlara duyulan sevgiden
yararlanmaktır. Ayrıca sevilip beğenilen iletişim kaynağının, aynı zamanda
alıcılar tarafından özdeşim kurulup taklit edilebilecek bir model olarak da
görülmesi, iletişimle varılmak istenen amaca (bir ürünün satın alınması gibi)
hizmet eder. Đnsanlar, özdeşim kurup özendikleri kimselerle aynı ürünü
kullanmaya, onlarla benzer tavır ve davranışlar içerisinde olmaya
eğilimlidirler 58.
Dinin kaynağı ilâhîdir, dinin temelinde sevgi vardır, din, Allah’ın
kullarına olan sevgi, şefkat ve rahmetinin tezahürüdür, dindarlık Allah’ı ve onun
yarattıklarını sevmeyi gerektirir. Bu itibarla dinî iletişimde kaynağın sevilmesi
ayrı bir önem taşır. Hatta kaynağın alıcılar tarafından sevilmesi de yetmez,
kaynağın da Hz. Peygamber’in ümmetini sevdiği gibi alıcıları sevmesi gerekir.
Đnsanlar, sevdikleri ve kendilerini sevdiğini düşündükleri kimselerin dinî
mesajlarından daha çok etkilenirler. Bunun aksi de söz konusudur. Zira
“insanlar, din ile dinî kaynak durumunda olan din görevlileri ve eğitimcileri
arasında bir bağ kurabilmektedir. Öğrenciler tarafından din eğitimcileri olan
öğretmenler, cemaat ve toplum tarafından da din görevlileri sevildiğinde,
öğrenciler ve kişiler, bu mesleklerle bağlantılı olarak dine karşı da olumlu bir
tutum geliştirebilmektedirler”. Bu itibarla din eğitimcisi ve din görevlileri başta
olmak üzere, dinî iletişimde bulunan herkesin, hitap ettiği kesimler tarafından
58
Kağıçıbaşı, Đnsan ve Đnsanlar, s. 172-173; Kaya, Din Eğitiminde Đletişim, s.81.
150
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
sevilen bir kimse olması son derece önemlidir. Halbuki kaba, katı, kırıcı,
önyargılı, saplantılı, hoşgörüsüz, antipatik, usul üslup bilmeyen, fizyonomik
görünüm itibarıyla itici, iletişim becerilerinden yoksun vb. özellikleri sebebiyle,
alıcılar tarafından sevilmeyen kimseler, zaman zaman dinî iletişimde kaynak
pozisyonunda bulunabilmektedirler. Bu durum, etkili dinî iletişimi engellemekle
kalmayıp, alıcıların zihinlerindeki din ve dindar imajını da zedelemektedir.
Sevgi ve çekiciliğin59 ise, fiziksel yakınlık, kişisel özellikler (cana
yakınlık, fiziksel çekicilik), tanışıklık, ödüllendiricilik, bilişsel denge( aynı inanç
ve düşünceleri paylaşmak) ve benzerlik ( benzer özelliklere sahip olma) olmak
üzere altı belirleyicisi vardır 60. Bunların bir kısmı, kişinin kendi gayretiyle elde
edebileceği, bir kısmı ise yaratılıştan verilen ve bireyin değiştiremeyeceği
belirleyiciler olduğuna göre, dinî iletişim kaynağı olmayı gerektiren mesleklere
eleman seçiminde, sahip olunan istidat ve kabiliyetlerle diğer kişisel özellikler
dikkate alınmalı, mesleğe hazırlayıcı eğitim sürecinde kişiye kendisini sevilir
kılacak özellikler kazandırılmalıdır.
Öğrenciler, bir dinî iletişim kaynağı olarak öğretmenlerini, cemaat din
görevlilerini, dinleyiciler din alanında konuşan uzman kimseleri severlerse, bu
kaynakların derslerinde ve konuşmalarında verdikleri mesajları önemserler,
dikkatle dinlerler, doğru algılayıp değerlendirmeye çalışırlar, verilen mesajlar
doğrultusunda tutum takınmaya, davranışta bulunmaya ya da önceden
edindikleri istenmeyen tutum ve davranışlarını değiştirmeye daha yatkın ve
hazır olurlar.
Etkili dinî iletişimi engelleyen kaynakla ilgili faktörlerden biri de, onun
iletişim becerilerine yeterince sahip olmamasıdır. Bu bağlamda her ne kadar iyi
söz söyleme, zengin kelime haznesi, uyumlu söz dizimi gibi becerilere sahip
olsalar da, din konusunda konuşanların zaman zaman muhataplarının yabancı
olduğu dinî kavramları kullanmaları ve din dilinin kullanımında yaptıkları
hatalar61, verilen mesajların anlaşılmasını güçleştirmektedir. Kanaatimizce
bunun sebebi, halka yönelik konuşmaların fazla akademik olması,
konuşmacıların kendi ilmî seviyelerini göstermek istemeleri, mesajı alıcıların
seviyesine uygun düşecek tarzda kodlayamamaları ya da kullandıkları bu
kavramların alıcılar tarafından anlaşılamayacağını düşünememeleridir. Özellikle
konuşma şeklinde gerçekleştirilen sözel iletişimde takip edilen üslup hataları,
dinî iletişimin önündeki çok önemli engellerden biridir. Bu üslupta dinî
mesajların sunumunda sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış, mülâyemet, irşat yerine
sertlik, tartışma, kavga, ayrışma, dışlama, tahkir etme hâkimdir.
59
60
61
Đletişimde kaynağın çekiciliğinin önemi hakkında bknz. Ergin-Birol, Eğitimde Đletişim, s.
49; Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, s.172-176.
Geniş bilgi için bkz., Freedman ve Diğ., Sosyal Psikoloji, s.182-234.
Din dilinin kullanımında karşılaşılan güçlükler hakkında geniş bilgi için bknz. Cebeci,
Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, s.231-234.
151
Hüseyin CERTEL
Etkili dinî iletişim konusunda kaynağın kişiliği ile ilgili olarak
karşılaşılan bir diğer engel de, kaynağın utangaç, çekingen, mahcup, içine
kapanık bir kişiliğe sahip olmasıdır. Bazı kimselerde bu durum, sosyal fobi
derecesine kadar varabilir. Bunda mizacın, yetiştirilme tarzının, yetersiz
sosyalleşmenin, alınan eğitimin, mensup olunan sosyal grupların etkisi olduğu
söylenebilir. Hem kişisel tecrübelerimiz hem de gözlemlerimiz bize göstermiştir
ki, konferans ve seminer verme, bildiri sunma, hutbe okuma, vaaz etme, radyo,
televizyon konuşması yapma gibi durumlarla ilk defa karşılaştığımızda, pek
çoğumuz büyük heyecan duyarız, elimiz ayağımıza dolaşır. Ancak bu tür
iletişim etkinliklerini her tekrarlayışımızda, heyecanımız azalır, çekingen ve
ürkek tavrımız geride kalır, medeni cesaretimiz ve özgüvenimiz artar, artık bu
işten haz almaya başlarız. Şu halde meslekleri gereği yoğun ve etkili biçimde
dinî iletişimde bulunmak durumunda olanlara, bu becerinin, mesleğe hazırlayıcı
eğitim sürecinde kazandırılması gerekir.
Dinî iletişim konusunda kaynakla ilgili olarak karşılaşılan
olumsuzluklardan biri de, kaynağın iletişim sürecini gereğinden fazla
uzatmasıdır. Bununla özellikle insanların dikkatlerini toplu tutabilme sınırlarını
aşacak kadar uzatılan konferans, seminer, ders, vaaz ve hutbeleri kastediyoruz.
Đnsanların cuma ve bayram namazı, özel öneme haiz dinî gün ve geceler vb.
sebeplerle mabetlerde ya da salonlarda toplanması, elbette dinî mesajlar verme
konusunda bir fırsat olarak görülüp değerlendirilmelidir. Ancak bu yapılırken
iletişim süreci, insanların verimli dinleme süresini aşacak, hatta onları
zorlayacak kadar uzatılmamalıdır.
Dinî iletişimin etkisini azaltan kaynakla ilgili son bir faktör olarak,
insanların uzun süre aynı kişilerin mesajlarına muhatap olmalarını zikredebiliriz.
Kişisel deneyim ve gözlemlerimizden de güç alarak diyebiliriz ki: vaaz, hutbe,
seminer, konferans, radyo, televizyon konuşması vb. yollarla yapılan dinî
iletişim faaliyetlerinde hep aynı kişileri görüp dinlemek, insanlarda bir bıkkınlık
yaratabilmekte; onlar farklı yüzler görmek, farklı mesajlar almak
istemektedirler. Alışılmış yüzler tarafından, alışılmış üslupla, çoğu kez birbirinin
tekrarı olarak verilen mesajlar, alıcılar nezdinde zamanla ilgi çekici olmaktan
çıkmakta ve etkisini kaybedebilmektedir.
b) Mesajın Muhtevasından Kaynaklanan Engeller
Etkili dinî iletişimin önündeki mesajla ilgili engellerden biri, mesaj
içeriğinin alıcıların ilgi ve ihtiyaçlarına uzak olmasıdır. Özellikle din eğitimi
veren okullarda okutulan ve öğrencilerin gereğine inandırılamadığı dersler, ders
gerekli ve faydalı olmakla birlikte yaşanan hayatta uygulanırlığı olmayan
malumat ve tekrarlarla şişirilen müfredatlar, halkın ilgi duymadığı konularda sırf
günün anlam ve önemine binaen hazırlanıp okunan hutbeler, muayyen günlerde
herkesin bildiği konularda tekrar tekrar verilen vaaz, seminer ve konferanslar,
buna örnek gösterilebilir.
152
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
Mesaj içeriğinin sırf sözel sembollerle ifade edilen, kulağa hitap eden
teorik anlatımlardan oluşması, görsel olarak da desteklenmemesi, dinî iletişimin
etkinliğini azaltan etkenlerden biridir. Halbuki özellikle dinî eğitim-öğretim
faaliyetleri ve hac seminerleri gibi dinî mesaj aktarımının söz konusu olduğu
etkinliklerde, muhtevanın görsel malzeme ile desteklenerek sunulması, dinî
iletişimin etkinliğini artıracak, onu sıkıcı olmaktan çıkaracak ve verilen
mesajların kalıcı olmasını sağlayacaktır 62.
Mesaj mümkün olduğunca kısa, çarpıcı, dikkat çekici ve kolay akılda
kalıcı nitelikte olmalıdır. Zira günümüzde insanlar, hızlı yaşamakta, uzak ya da
yakın yerlerde olup bitenler hakkında yüzlerce mesajla karşılaşmakta, bu
mesajların konuşulduğu pek çok değişik ortamlara girip çıkmaktadırlar63. Mesaj
içeriğinin gereğinden fazla uzatılmasıyla alıcılar için çekilmez ya da gereğinden
kısa tutulmasıyla anlaşılamaz bir hal alması da, dinî iletişimde muhtevadan
kaynaklanan bir iletişim engeli olarak karşımıza çıkabilmektedir. “Sağlıklı bir
iletişim için, bir konu bir kelime ile açıklanabiliyorsa, iki kelime
kullanılmamalıdır. Çünkü herhangi bir konuyu karşısındakini usandırırcasına
alabildiğine uzatmak, çekilir bir şey değildir 64. Eğer bir konunun, bir cümle ile
ifade edilmesi mümkünse, onu iki cümleyle, iki cümle ile ifade edilmesi
mümkünse bir cümle ile açıklamaya çalışmamalıdır.
Yine dinî iletişimde mesajla ilgili olarak karşılaşılan bir engel de,
muhtevanın belli bir düzen ve sıralamaya tabi tutulmaksızın, malumatlar yığını
ya da laf kalabalığı halinde sunulmasıdır. Oysa etkili bir iletişim için, alıcıların
dikkatini dağıtacak ayrıntı ve laf kalabalığından kaçınılarak hazırlanan
muhtevânın, belli bir düzen ve sıralamaya tabi tutularak sunulması gerekir. Bu
da, yapılan işi önemsemeyi, özel bir gayret ve hazırlığı gerektirir.
c) Alıcılardan Kaynaklanan Engeller
Alıcıların65 dinî iletişim kaynağına yönelik birtakım önyargıları ve buna
bağlı olarak geliştirdikleri olumsuz duygu, düşünce ve tutumları varsa, ona
güvenmiyor, onu sevmiyor, saymıyor ve onun uzmanlığını kabul etmiyorlarsa
(ki, bunlar doğru ve sağlıklı bilgi temeline dayanıyor olabilir de olmayabilir de),
ondan gelecek mesajları ya hiç algılamayacak ya da niyet okuma yoluna giderek
mesaja, onun kastettiğinin dışında bir anlam yükleyeceklerdir. Bu durum,
günümüzde sıkça karşılaşılan bir dinî iletişim engelidir.
Belli bir dinî cemaat ya da gruba ve onun din anlayışına sıkı sıkıya bağlı
olup, din konusunda tek otorite ve uzman olarak mensubu bulundukları cemaat
62
63
65
Öğrendiklerimizde duyu organlarının payları hakkında bknz. Krş. ErginBirol, Eğitimde
Đletişim, s. 59.
Oskay, Đletişimin ABC’si, s. 13. Bacon, Abans Francis, Denemeler, Çev.: Akşit Göktürk,
Adam Yayıncılık, 2. Basım, Đstanbul, 1983, 124.
Alıcılardan kaynaklanan dinî iletişim engelleri konusunda farklı bir yaklaşım için bknz.
Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî Đletişim, s.296-301.
153
Hüseyin CERTEL
ya da grubun liderini tanıyan kimselerin, alanlarında ne kadar uzmanlaşmış,
güvenilir, saygıdeğer, samimi, ahlaklı, dindar, iyi niyetli vb. olurlarsa olsunlar,
grup dışı iletişim kaynaklarından gelen dinî mesajları önemsememeleri, bir dinî
iletişim engelidir. Bunlar genelde din eğitimi ve din hizmetleri veren resmi
kurumların yetkililerine, din konusunda cahil, sapkın vb. nazarıyla bakarlar,
onları güvenilmez ve yetersiz bulurlar ve bunu kendilerinin varlık sebebi
sayarlar. Dolayısıyla onların söylediklerini dinlemeye, yazdıklarını okumaya
değer bulmazlar. Zira ‘insanlar her alanda olduğu gibi, din konusunda da değer
verip bağlandıkları grubu inanılabilir ve saygın bir iletişim kaynağı olarak
görürler. Bir gruba bağlılık, üyelerin, dış kaynaklardan gelen iletişimden
etkilenmelerini engelleyebilir. Bir başka ifade ile grup, dışarıdan gelen ve tutum
değişimini amaçlayan karşıt iletişime karşı üyelerini destekler. Kişinin mensubu
olduğu gruba bağlılığı, güveni ve atfettiği değer arttıkça, onun grubun görüş ve
inançlarından etkilenme derecesi de artarken, dış kaynaklardan gelen iletişimden
etkilenme derecesi azalır.66’
Dinî iletişimde alıcılarla ilgili olarak karşımıza çıkan önemli bir engel
de, din konusundaki her türlü farklı yaklaşıma, yeni yorum ve çözümlere iyi
niyetle ortaya atılmış bile olsa, karşı çıkma tavrıdır. Bozulma ve yozlaşmalara
karşı dini koruma endişesinden kaynaklanan ölçülü bir geleneğe bağlılık tavrı,
elbette gereklidir. Ancak bunun aşırı biçimi, Đslâm dininin, her devrin
insanlarının ihtiyaçlarına cevap veren, problemlerine çözüm yolları gösteren
evrensel ve çağlar üstü bir din olma özelliğiyle bağdaşmaz. Dinin, elbette başta
inanç ve ibadetler olmak üzere Kitap ve sünnetle açıkça ortaya konan ve
kıyamete kadar asla değiştirilemeyecek bir ilahî yönü vardır. Ancak din aynı
zamanda, din konusunda yetkin kimselere (müçtehitlere) zamanın şartlarına ve
insanlığın gelişimine paralel olarak ortaya çıkan yeni ihtiyaç ve problemlere
dine dayalı çözümler üretmek üzere içtihat yetkisi vermiş, hatta Hz. Peygamber
bu tür gayretlerin, hatalı bile olsa ödüllendirileceğini vaat etmiştir 67. Geçmişte
insanların problemlerine dinî inançları çerçevesinde çözüm yolları bulmak üzere
yapılan içtihatlarla ortaya konan hükümler, ilâhî değil, insanîdir, din değil,
dinîdir. Bunlar takdis edilerek ilelebet muhafaza edilmesi gereken hükümler
değildir. Günün şartları ve insanlığın gelişimine paralel olarak yapılacak yeni
içtihatlarla ortaya konan hükümler, bunları geçersiz kılabilir. Bu, Đslâm’ın bütün
zamanlar için geçerli bir din olmasının gereğidir. Kıyamete kadar korunması
gereken şey, geçmişte insan aklına dayanarak yapılmış içtihatlarla ortaya konan
dinî hükümler değil; dinin bir hüküm çıkarma ve insanların sorunlarına cevap
bulma yolu olarak sunduğu içtihattır, ona işlerlik kazandırılmasıdır.
Đşte geçmişte günün şartları ve insanlığın sahip olduğu ilmî seviye
çerçevesinde yapılan içtihatların, din konusundaki yorumların, verilen fetvaların
66
67
Krş. Freedman ve Diğ., Sosyal Psikoloji, s.356-357.
Ez-Zebîdî, Ahmed b. Ahmed, Mütercim ve şârihi: Kâmil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı
Tecrîd-i Sarîh, D.Đ.B Yay., Ankara, 1982, cilt: XI, s.411.
154
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
nihaî, mutlak doğru, ilâhî ve değiştirilemez olduğu şeklindeki yanlış düşünce;
yeni yorumların, içtihatların, fikirlerin aktarılması konusunda bir dinî iletişim
engeli olarak karşımıza çıkabilmektedir. Đnsanlar, geleneksel kabullerinden
farklı dinî mesajlarla karşılaştıklarında, bunları ret ederek, kaynağı sapıklıkla
suçlayabilmektedir. Bu aynı zamanda, dini anlama ve günümüz insanının
problemlerine dinî çözüm yolları üretme ve bunları iletişim yoluyla paylaşmanın
önündeki en büyük engeldir.
Geleneğe körü körüne bağlılık tavrı, geçmişte olduğu gibi, günümüzde
de alıcılardan kaynaklanan en büyük dinî iletişim engeli olmaya devam
etmektedir. Nitekim geçmişte peygamberlerin dini tebliğ konusunda
karşılaştıkları en önemli engel, ataların geleneklerine olan aşırı bağlılık ve bu
geleneği korumak amacıyla her türlü yeniliğe karşı çıkma tavrı olmuştur 68.
Bugün de geleneklerle, hurafelerle, bidatlerle karışmış, sağlam bilgi temeline
dayanmayan atalardan devralma bir din anlayışı, hâlâ önemli bir dinî iletişim
engeli olmaya devam etmektedir.
Sözel iletişimde mesajın doğru anlaşılması, onun bir bütün halinde
algılanmasına bağlıdır. ‘Bir kimse, herhangi bir kaynağın kendisine gönderdiği
mesajların ancak bir kısmını algılar, diğerlerini algılamazsa, bu bir “kısmî
algılama” dır 69’. Böyle durumlarda kısmî algılama çatışması yaşanır.
Konuşmanın içinden çekip çıkarılan bir veya birkaç cümle, her zaman yanlış
anlamaya müsaittir. Bektaşilere atfen anlatılan bir fıkra buna güzel bir örnek
teşkil etmektedir. Fıkraya göre niçin namaz kılmadığı sorulan Bektaşi, Allah’ın
Kur’ân’da “Ey iman edenler namaza yaklaşmayın70” buyurduğunu söyler.
Halbuki âyetin devamında “siz sarhoş iken” denilmektedir. Söylenen ya da
yazılanlar, ancak öncesi ve sonrası (siyâk ve sibâk= konteks) ile birlikte
değerlendirildiğinde doğru anlaşılır. Halbuki alıcılar, bazen iletişimin kendi
görüşlerine ters düşen tezlerini çürütmek için art niyetle, bazen de herhangi bir
art niyetleri olmadığı halde, dinleme yetersizliği, dikkat kopması ya da dikkat
teklemesi 71sebebiyle, verilen mesajların belli bir kısmını algılayıp,
68
69
70
71
Ez-Zuhruf, 21-24; el-A’râf, 28, 70; Yûnus, 78; eş-Şu’arâ, 71-74; el-Enbiyâ,52-53.
Dökmen, Đletişim Çatışmaları, s.58.
en-Nisâ, 4/43.
Dikkat teklemesi: Alıcının, kendi yavaş kavrama özelliği veya konuşmacının hızı sebebiyle
konuşulanları sık tekrarlayan boşluklarla kesik kesik takip etmesidir. Dikkat kopması:
Normal konuşma hızında bir kimse, dakikada 150 kelime söylemektedir. Aynı süre içinde
insanın zihninden geçen kelime sayısı ise yaklaşık 600-700 yani, konuşulanın 4-5 katıdır.
Zira bir konuşmayı dinleyen kişi, dakikada 150 kelime duyarken, aynı anda onun zihninde
anlatılan konuyla ilgili olarak beliren çağrışımlar, bunun 4-5 katıdır. Bu çağrışımlar,
konuşmanın herhangi bir noktasında yoğunlaşırsa, dinleyici, o noktada konuşmacıdan
kopar ve ondan sonra söylenenleri sanki hiç duymaz ve duyduklarını anlamaz. Sonra
yeniden dinlemeye dönse bile o, birçok şeyi kaçırmış olur. Dolayısıyla anladıkları
birbirinden kopuk, bölük pörçük, eksik hatta yanlış olur. Đşte bu duruma dikkat kopması
denir. Bknz. Ergin, Akif-Cemal, Birol, Eğitimde Đletişim, Anı Yayınları, Ankara, 2000,
119; Ong, J. Walter, Sözlü ve Yazılı Kültür, çev.: Sema Postacıoğlu Banon, Metis
155
Hüseyin CERTEL
yorumlayarak yanlış çıkarımlarda bulunabilmektedirler. Bu da, alıcılardan
kaynaklanan bir dinî iletişim güçlüğüdür. Ancak burada özellikle TV Kanalıyla
gerçekleştirilen dinî yayınlarda sıkça gözlemlediğimiz ve alıcılardan
kaynaklanmayan şu husus da, çok önemli bir iletişim problemidir ki, o da,
sunucunun ikide bir araya girerek konuşmacının bir bütünlük ve mantıkî
tutarlılık içerisinde sözlerini bitirmesine imkân vermemesidir. Bu, verilmek
istenen mesajın eksik ve kısmî olarak aktarılması demektir.
Dinî iletişimde alıcılarla ilgili olarak sık karşılaşılan önemli bir engel ya
da problem de, kişinin kendisine ulaşan mesajı tam olarak anlamakla birlikte,
üçüncü kişilere doğru olarak iletememesidir. Kişi bir mesajı, üçüncü kişilere
yeterli iletişim becerilerine sahip olmadığı için istemeyerek ya da çeşitli
amaçlarla bilinçli olarak çarpıtarak eksik ya da yanlış aktarabilir. Tarihî süreçte
dinî iletişimde mesajın muhtevasının üçüncü kişilere aktarımı esnasında
değişime uğratılmasının ilk örneklerinin, hadislerin nakledilmesi konusunda
yaşandığını söyleyebiliriz. Zira bütün hadislerin, bir dinî iletişim kaynağı olarak
Hz. Peygamberin ağzından çıktığı şekliyle aktarıla geldiğini söylemek oldukça
zordur.
Alıcılarla ilgili bir dinî iletişim engeli de, bazı kişi ya da kesimlerin
dine, dindara ve dolayısıyla din eğitimcisi, din görevlisi ve din alanındaki uzman
kimselere karşı önyargı ve olumsuz tutum içinde olmalarıdır. Dinle ilişkili olan
her türlü kişi ve kuruma karşı alerjik bir ruh haline sahip olan bu gibi kimseler,
dinî iletişim yoluyla verilen her türlü mesajı yanlış anlamaya, yanlış
yorumlamaya ve hatta çarpıtmaya hazırdırlar.
d) Zaman ve Ortam Engelleri
Dinî yaşayışın kalitesi72 üzerinde olduğu gibi, mesajların iletiminde de
uygun zaman ve ortamın seçilmesi önemlidir. Uygun zaman ve mekânın
seçilmemesi, ciddi bir iletişim engelidir. Dinî iletişim için en uygun zamanlar,
alıcıların zihinsel süreçler bakımından verilen mesajları almak ve algılamak
üzere en çok hazır ve istekli oldukları zamanlardır. Zihnen ve bedenen yorgun,
dalgın, meşgul, aç, uykusuz vb. olunan zamanlar, iletişim için uygun değildir.
Uygun zamanın seçilmesi bir de, kutlu doğum haftasında Hz. Peygamber’den,
hac mevsiminde hacdan ya da dinde özel anlam ve önem atfedilen gün ve
gecelerde o gün ve gecelerin öneminden bahsetmek gibi iletişim konusunun,
içinde bulunulan zamanla ilgili olması anlamı taşır.
Dinî iletişim için uygun zamanın seçilmesi bağlamında, yıl, hafta ve
gün içinde dinde özel önem ve kutsiyet atfedilen zamanlarla, gün içinde
insanların verilen mesajları almaya ve değerlendirmeye ruhen ve bedenen en çok
72
Yayınları, Đstanbul, 1999, s. 30; Bknz. Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dinî
Đletişim, s.298-299.
Dinî yaşayışın kalitesi üzerinde zaman ve mekânın fonksiyonu hakkında ayrıntılı bilgi için
bknz. Certel, Hüseyin, Đman ve Ahlâkta Kemâlin Yolu, Hamle Basın Yayın, Đstanbul, 1995,
s. 168-172.
156
Din-Đletişim Đlişkisi ve Dinî Đletişim Engelleri
hazır oldukları zamanların seçilmesi iletişimin amacına ulaşması açısından
önemlidir.
Ayrıca insanlar aktüel bir olayın telaş ve heyecanı içinde olup, bütün
dikkatlerini o konu üzerinde yoğunlaştırdıkları bir zamanda yapılan bir dinî
konuşmadan beklenen sonuç alınamaz.
Konuşmayı gereğinden fazla uzatarak alıcıların tahammül sınırlarını
zorlamak, onların iletişimden kopmalarına sebep olur. Böyle dikkat ve
tahammül sınırlarını aşan uzatmalar sonucu oluşan hoşnutsuzluk, konuşmanın
normal süresi içinde verilen faydalı bilgilerin zihinlerde geri plana itilmesine yol
açar73. Nitekim vaaz, hutbe, konferans, seminer, bildiri sunma vb. dinî iletişim
etkinliklerinde, bu tür zamanlama hatalarına sıkça rastlanmakta ve bu durum
dinleyiciler tarafından şikâyet konusu olmaktadır. Çünkü bu durum, bu tür
etkinlikler için zaman ayıranların zihinsel açıdan zorlanmalarına ve günlük
hayat planlarının aksamasına sebebiyet vermektedir. O halde bu tür iletişim
etkinliklerinin, önceden bilinen bir başlangıç ve bitiş saati olmalı ve buna
uyulmalıdır.
Zamanlama ile ilgili bir husus da, verilecek mesajların muhtevasının,
mesaj aktarımı için ayrılan süre ile uyumlu olmasıdır. Sınırlı bir konuşma süresi
içerisine, o süreye sığmayacak kadar fazla bilgiyi sığdırmaya çalışarak, çok şey
söylemiş olmak için hızlı konuşmak bir iletişim engelidir 74. Günümüz dinî
iletişim etkinliklerinde bu tür engellerle de karşılaşılabilmektedir.
Dinî iletişimin amacına ulaşmasında mekân ve ortam seçimi de
önemlidir. Her mekân ve ortam dinî iletişim için uygun olmayabilir. Oyun ve
eğlence mekânları, meyhane, kumarhane vb. yerler dinî iletişim için uygun
değildir 75.
Yine insanların düğün, ölüm, uğurlama, karşılama, ticarî ve siyasî vb.
amaçlarla bir araya gelip başka konulara odaklandığı ortamlar, toplanma
sebebine ve ortamın havasına uygun olmayan tarzda bir dinî iletişim için uygun
değildir. Günümüzde insanların bu tür amaçlarla bir araya toplanmasını fırsat
bilerek, alakasız dinî mesajlar vermek gibi bir yanlışa düşüldüğü de
görülmektedir. Kanaatimizce bu tür ortamlar aslında, hazır bulunanlardan gelen
talebe, ortamın havasına ve toplanma sebebine uygun düşmek kaydıyla, etkili
dinî iletişim için oldukça uygundur 76.
Dikkat dağıtıcı etkenlerden arındırılmış, sağlıklı iletişim için gerekli
şartlar ve teknolojik imkânlarla donatılmış salonlar, iletişim için en uygun
mekânladır.
73
74
75
76
Cebeci, ag.e, s.302-303.
Cebeci, a.g.e., s. 303.
Cebeci, a.g.e, s.303-304.
Cebeci, a.g.e, s. 304.
157
Hüseyin CERTEL
Ayrıca insanların hususî değer atfettiği Selimiye, Sultan Ahmet,
Süleymaniye gibi tarihî ibadethaneler; mukaddes saydıkları Mescid-i Nebevî,
Harem-i Şerîf, Kuba Mescidi vb. mabetler; Arafat, Müzdelife, Mina gibi kutsal
yerler, insanların dinî iletişimden en çok etkilenmeye hazır oldukları
mekânlardır. Đbadet kastıyla buralarda oluşan topluluklar da iletişime en uygun
ortamlardır. Bu tür mekânlarda zamanın kutsiyeti ve duygusal yoğunlaşmanın da
desteğiyle yapılan dinî iletişimin etkisinin en üst düzeyde olacağı muhakkaktır.
Sonuç olarak günümüzde, her alanda olduğu gibi din konusunda da,
başta televizyon kanalları olmak üzere, çok büyük kalabalıklara mesaj ulaştırma
ve bu yolla topluma yön verme imkânı sağlayan çok çeşitli ve etkili kitle iletişim
araçlarına ve muazzam bir teknolojiye sahip bulunmaktayız. Ancak, bu
imkânların etkili ve sağlıklı dinî iletişim adına iyi kullanıldığını söylememiz pek
mümkün görünmemektedir. Dinî iletişimde karşılaşılan engellerin, büyük ölçüde
sosyo- psikolojik nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Bir başka ifadeyle dinî
iletişimdeki engeller, daha çok kaynak ve alıcı olarak iletişimin iki temel öğesini
teşkil eden insandan kaynaklanmaktadır. Sorunun çözümü için, dinî iletişimde
kaynak durumunda olanların, eğitim-öğretim sürecinde iletişim becerilerinin
geliştirilmesi; alıcıların da mesaj kaynağı hakkında doğru bilgilere dayalı olumlu
tutum geliştirmelerinin sağlanması akla gelebilecek ilk yoldur. Saniyen yetkili
ve güvenilir bir kurum olarak Diyanet Đşleri Başkanlığının, ağırlıklı olarak başta
din olmak üzere toplumumuza millî kültürümüzü ve manevî değerlerimizi konu
alan yayınlar yapan bir televizyon kanalı kurması düşünülebilir.
158
Download