Yunan mimarisi Yunan Mimarisinin ilk çağı MIKEN devridir. B.C. 1800-2000. Bu devirde yapı bütününde bir mekan bölünmesi görünür. Bu çok parçalılık Mısır mimarisinin yapı düzenine benzer. KNOSSOS sarayı bu biçimdedir. Ve plan bir Labirent etkisi yapar. Miken-Minos uygarlığınının merkezi Girit`te teyzinat önem kazanmış ve oda duvarları dekoratif resim sanatı ile değerlendirilmiştir. Merkezi ısıtmak kanalizasyon ilk kez girit`te ortaya çıkartılşmışır. Trinis kaleside miken kale mimarisi hakkında fikir verir. Blok taşlardan oluşturulmuş bir yapının önünde iki ayak üzerine oturtulmuş bir tek kiriş üzerine konulan üçgen rölyef miken kalesinin kapısını oluşturur. Kapı üzerindeki üçgen blokta iki simetrik aslan motifi yer alır. Miken mimarisinde kemer ve sivri kemer unsurlarını kapataşka yapıldığı görülür. B.C.14.yy. da Afreus hazine binası kubbeli bir yapı olarak dikkati çeker.Fakat bu kubbe yalancı denilen biçimdedir. İndikçe iç içe doğru kaydırılan taşların yuvarlak kesite göre sıralanmasıyla elde edilmiştir. Diğer bir yapı tipide Megaron`dur. En eski yunan ev tipi olarak bilinir. B.C.1.000 yıllarında Dorlar buraya geldiğinde Miken kültürü orrtadan kalkmıştır . Fakat Dorlar Burada yeni ve yüksek bir kültür oluşturmuşlardır. Antik Mimari de 7.yy Yunan dünyası refahının arttığı dönemdir.2 Mimaride doğu etkisi (Fenike Asur Urartu, Mısır) etkisi görülmektedir. Refahın artması ile beraber dayanıklı malzeme kullanılmaya baĢlanır. Ancak geçiĢ dönemi olduğundan dayanıklı ve dayanıksız malzeme bir arada kullanılmıĢtır. Mimari anlamda geçiĢ dönemi olan 7.yy da ilkel dor düzeni görülür r. Bu döneme ait önemli yapı ve merkezler Şöyledir. 3 Korinth, Apollon Tapınağı, Ġstmus, Poseidon Tapınağı, Thermon, apollon C Tapınağı, Kalydon, Apollon Laphrius Tapınağı, Olympia, Hera tapınağı, Samos Hera II. Tapınağı, Girit, Prinias A Tapınağı 6.yy mimarisinde Kıta Yunanistan da en çok Paros mermeri tercih edilmektedir. Ancak dayanıksız ve pürüzlü bir yapıya sahip olduğundan, stucco ismi verilen mermer sıva ile sıvanıyordu. Zemini sağlamlaĢtırmak için dıĢ cephe duvarının altını oluĢturan orthostad 6.yy mimarisinde ortaya çıkar. Ġdeal dor düzeninde triglif ve metoplar arasındaki mesafeyi ayarlamak amacıyla, uzun kenar sütun aralıkları geçiĢi kolaylaĢtırmak için daha geniĢ bırakılmıĢtır. KöĢelere gelen sütun aralıklarının dar yapılması ise köĢe triglifini oluĢturmak içindir. Bu döneme ait örnekler Ģöyledir. Korinth Apollon Tapınağı, Athena, Polias Tapınağı Yunanlı mimarlar M.Ö.5. yüzyılın son yarısında Atina Akropol‟ünde inĢa ettikleri dor düzenindeki Parthenon Tapınağı, Ġyon Düzeni‟ndeki Erechtheion ile 3 www.aktuelarkeoloji.com/forum 17 Athena Nike Tapınakları; hem Dor hem de Ġyon düzeninin uygulandığı Propylon (Anıtsal kapı) gibi yapılarla söylemek istedikleri Ģeyleri pratik olarak ifade etmiĢlerdir. 1.2. Kent Planlaması Yunan uygarlığının ilk Ģehirleri, yöneticilerin oturduğu Akropol denilen yüksek tepelere kurulmuĢtur. ġehirlerin etrafı kalın ve yüksek surlarla çevrilmiĢtir. Anadolu‟da kurulan ilk kentler; Efes, Milet, Priene, Bergama, Didim ve Assos‟tur. Zamanımız Ģehircilik anlayıĢına uygun Ģehircilik anlayıĢı ilk defa Yunan ġehir planlamalarında görülmektedir. Ġki yanı ağaçlıklı düz ve geniĢ caddeler, büyük alanlar, önyüzleri bir örnek yapılar, anıtsal görüĢ noktaları, kısıtlı geometri kullanımı, çoğunlukla yenilenebilir bir çeĢit ızgara plan ortaya çıkmıĢtır.15 Haussman‟ın yaptığı yolların bitiminde hep dikkate değer bir dikilitaĢ, bir kemer, ya da anıt bulunurdu. Ayrıca her iĢ ve sanata uygun bölgeler tayin edilmiĢtir. Örneğin çanak çömlek iĢini yapanlar için Atina da bir yer vardı ki Keramik Agorası ve sokağı diye anılırdı. M.Ö. 5. yüzyılda, kent planlama düĢüncesi Yunan yapı geleneğinde derinleĢmiĢti. Buna ait ilk bulgular. Miletos'lu Hippodamos'un yaĢadığı dönemden yüzyıllar öncesine tarihlenmektedir En azından yaĢadığımız topraklara baktığımızda, Hippodamos'tan yüzyıllar önce Batı Anadolu'da Smyrna kenti ve Miletos bize ipuçları verir. Erken dönem Yunan planlaması esas olarak uygulamaya yönelikti. Bu nedenle arazi topografyası ve coğrafyası kentin geliĢmesinde önemli belirleyiciler oluĢmuĢtu. Yunanlılar Ġtalya ve Sicilya'da Kartacalılar ve Etrüsklerle doğrudan iliĢkiye geçtiler. Ġtalya ve Sicilya'da ızgara planı tanıtanların yunanlılar olduğu bugün kesindir. Yunan kentleri küçük de olsalar kapladıkları alan genellikle geniĢti ve dolayısıyla yerleĢim az yoğun ve dağınıktı. Potansiyel olarak düĢman topraklarında yerleĢmiĢ bile olsa kentin ilk inĢa edilen yapısı sur değildi ve tapınaklar dıĢında kamu yapıları azdı. Hippodamos'un aslında kent planlamasını icat etmediğini bugün batıdaki Yunan kolonilerinden, Eski Smyrna'dan ve hatta kendi kenti olan Miletos'tan elde edilen çok sayıdaki bulgularla biliyoruz. Miletos Pers yıkımından sonra tekrar inĢa edilmiĢtir ama Pers dönemi öncesi kentinin kimi kısımlarının ızgara planlı sokak sistemleri yeni kentin geliĢmesinde etkili olmuĢtur. Miletos'un planlamada yeni fikirler getirdiği de belirgindir. Bunların içinde en açık seçik olanı sokaklar yerine insula biriminin kentin geliĢiminde etkili öğe olarak kullanılmasıdır. Hippodamos'un Piraeus'u, Thourioi'u ve Rhodos'u planladığı antik yazarlar tarafından söylenmiĢtir ancak Piraeus ve Rhodos kentlerinin planlama zamanlarının bir yüzyıla çıkması zamansal bir sorun yaratmaktadır.2 Yunan mimarisi "Megaron" denilen ev tipinden gelişmiştir. Bir girişi olan dört köşeli yapının çatısı örtülüydü. Daha sonraları Tapınaklar görülmeye başlar. Megaron yapı tipinin çevresine sütunlar sıralanmıştır. Tanrı evi olan tapınakların içine girilmez. Dışardan dua edilir. Girit adasındaki Minos,Yunanistan’daki Miken,Anadolu’daki İonların etkisiyle ortaya çıkmıştır. Efes,Milet,Foça,Pirene,İzmir,Gümüldür’e yerleşmişler. Dorlar ise Bodrum ve Datça’yı kurmuşlardır. Yunan tarihinde bu Şehirler POLİS devletleri olarak bilinir. Bu uygarlıkların oluşturduğu kültür,Yunan sanatına öncülük etmiştir. Bir Yunan tapınağı diyagramı Yunan uygarlığının ilk şehirleri, yöneticilerin oturduğu AKROPOL denilen yüksek tepelere kurulmuştur. Şehirlerin etrafı kalın ve yüksek surlarla çevrilmiştir. Anadolu’da kurulan ilk kentler; Efes, Milet, Priene, Bergama, Didim ve Assos’tur. Bu kentlerde bir birini paralel ve dik kesen caddelerden oluşan IZGARA PLAN denilen şehir düzeni uygulanmıştır. TAPINAK Yunan mimarisinin en önemli yapı tipidir. Temenos denilen kutsal alanlara yapılarlar. İlk çağda Batı Anadolu yerleşimlerinde bulunan Megaron tipli yapıların zamanla gelişen örnekleridir. Önünde dehlizi bulunan, bir dikdörtgen salondan meydana gelen plan tipidir. En eski Yunan tapınakları ahşaptan yapılırdı. M.Ö. 7.yy dan itibaren taştan yapılmaya başlandı ve bunların biçimi, planı belirli kurallara bağlandı.Bu kurallara nizam denir. Tapınakların hangi mimarlık düzeninde yapıldığı cephe düzeni ve sütunbaşlıklarındananlaşılır. Hadrian Tapınağı Sütun başlıkları bu yapının Korint mimarisinde olduğunu gösteriyor. Sütunlar (şaftlar) orjinal değil, sonradan yapılmışlar Alınlık’ta yer alan frizleri farkettiniz mi? Orada Efes’in kuruluş öyküsü anlatılıyor. Tapınağın üst kısmında bir kemer yer alıyor ki bu Roma döneminde inşaa edildiğini gösterir. Tam ortasında ise bir kadın heykeli (şans Tanrıçası Tike) bulunuyor. Buna mimaride “kilit taşı” deniliyor. Eğer onu sökerseniz, tüm kemer çöker. Jüpitertapınağı(Olimpia) Yunan sanatının esas yapı biçimi, tapınaktır. Tapınak tanrının evi olarak sayılır.Tanrıya ait kutsal eşyaların ve tanrı heykelini korumak üzere yapılmıştır.Bu nedenle kilise veya camii gibi ibadet edilecek yer değildir. Ortada bir sella ve önünde bir sütun sisteminin üzerine gelen alınlıklı bir eğik çatıdan oluşur. Yunan mimarisi taşıma ve yük esasına dayanır. Yapı, katı bir blok etkisinde değildir.En eski tapnakların temelleri taştan, duvarlar tahta ve kerpiçten , çatıları ise tahtadan yapılıyordu. Bezen tahta tavanı desteklemek için salonun içine tek veya çift sıra halinde tahta direkler dikilirdi. Daha geç bir devrede tanrı evini, çevresinden ayırt etmek ve ona kutsal bir anıt görünümü verebilmek için etrafa bir sütun çemberi çevrilmiştir.7.y`dan beri tapınaklar taştan yapılmaya başlamıştır. Aynı zamanda belli forumlar ve oranları sistemide ortaya çıkmıştır. Yapıların en çok dış görünüşlerini etkileyen bu sistemlere NİZAM adı verilir. Mimari Düzenler Antik Yunan Mimarisi stil olarak 3 ana bölüme (düzene) ayrılıyor. Bunun alt türevleri bulunsa da, günümüzde en çok 3 düzen üzerinde durulmaktadır. DOR NİZAMI İYON NİZAMI KORİNT NİZAMI. DOR NİZAMI M.Ö.7 ila 5. yy arasında örnekleri görülen tapınaklar Yunanistan, Güney İtalya, Sicilya ve Anadolu’dayapılmıştır. Bu nizamın başlıca özellikleri şöyledir: Birkaç basamakla çıkılan bir zemin üzerinde yer alır. Sütunlardakaide bulunmaz.Doğrudan zemine oturur. Aşağıdan yukarıya incelen sütunların gövdelerinde dikey yivler yer alır. Sütun başlığı, çanak şeklinde yuvarlak bir yastık ile bunun üzerinde yer alan dört köşe bir plakadan oluşur. Sütunları bir birine bağlayan taş bir kiriş vardır.. Diş kesiminin üzerinde tapınağın kısa kenarında üçgen alınlıklar bulunur.alınlıklar heykel ve kabartmalarla süslenmiştir. Yunanistanın büyük bir kısmında, en çokta Pheleponnes`de olmuş ve yayılmıştır. Bu nizamdaki tapınak, genellikle 3 basamaklı bir kayide üzerine yükselmektedir. En basit şekli Megaron biçimi ile,yani bir sella ve önünde yarım paye ve iki sütun biçimdedir. Genelikle sellanın her tarafı sütunlarla çevrelenmektedir. Gelişmiş bi türünde ise sütun dizileri çift olur,hatta ön dehlizde de devam eder. Dor nizamında bir sütun,aşağıdan yukarıya doğru incelir. Sütun, tapınak kayıdesinin üst kısmına kayidesiz olarak oturur sütün gövdesi ya parça halinde taş bloklardan yada bütün olarak taştan oluşur. Sütun üzerinde 16-20 kadar keskin yiv bulunmaktadır. Gövde yukarı doğru hafifçe incelir. Sütun gövdesi üzerine başlık oturur. Başlık iki kısımdan oluşur. Bunlar yuvarlaışmış taş tabla ile onun üstündeki dört köşe bir taş tabladır. Başlıktan sonra çatı bloku sütunların üzerine oturur. Bu kısım üç tabakadan oluşur. Başlıkların üzerinde yer alan ve bir sütundan diğerine uzanan taş hatıllar ARŞİTRAV adını alır. Onun üzerinde Triglif frizi ve bunların arasına geçirilmiş yahut kabartmalı levhalardan oluşan Metop bulunmaktadır. Frizin üzerinde pervaz yada damlalık bulunur. En üstte üçgen alınlık yer alır. Alınlıkların içi genelikle plastik kabartmalarla süslenmiştir. Yunan mimarlarınca tapınaklarda iç mekan birinci derecede önemli değildir. Buna karşılık sellanın etrafını çeviren ona kutsallık, anıtsallık veren sütun çemberi bir tapınağın herseyden önce dışardan görülmek üzere yapılmış olduğunu gösterir. Taşıyla taşınan arasında tam bir uygunluk elde edilmiştir. Buy uygunlukta boyada önemli bir yer tutmuştur. Yunan tapınaklarında yatay hatlar ve simmeler Arşirrav ve damlalıklar kırmızıya,diker unsurlarsa siyah yada koyu maviye boyanırdı. Alımlık kabartmalarında da renklere yer verilirdi. Dor tapınağına en iyi örnek 5.YY.`da Atina akropolün`de yapılmış olan Panthenon tapınağıdır.477`den 432`ye kadar inşaası devam etmiş olan bu büyük tapınak,mimar İktinos,un pilanlarına göre yapılmış olup kısa tarafında 8`er, uzun tarafında 17`şer sütun bununmaktadır. Sellanın içi iki salona bölünmüştür. Birinci salonda heylek tıraş Fidyas tarafından altın –fildişi olarak yapılmış kaidesiyle birlikte 12 metreyi bulan Athena herkeli duruyordu. İkinci salon ise Pathenon yani genç kızlar salonu adını taşıyor ve tapınak haznesini kapsıyordu. Parthenon`da plastik süsler önemli bir yer alıyordu. Bu anıtın ön yüüzndeki duvarın yukarların da saçının altına doğru olan yer yere , mermerlere oyularak bazı olaylar grup halinde bile birer tablo güzelliğinde işlenmiştir. Bunlar Athena`nın doğumunu,Athena şehrinin kurucusu kim olmalıdır konusu üzerinde anlamayan tanrıça Athena`nın Poseidon savaşı törenini canlandıran simgelerdir. Bu kabartmalarda kıyafetler,insan ve hayvanların duruş ve hareketleri kusursuz bir güzellikte ve eşsiz bir harmoni ile işlenmiştir. Dor tapınağına örnek Atinadaki Parthenon Tapınağı, (M.Ö, 5.yy yapılmıştır). Behramkale Atena tapınağı. en iyi örneklerdir Yunanistan’a ulaşmasının ardından koloniler aracılığıyla Sicilya ve Güney İtalya’da oldukça fazla kullanılmıştır. Hera Tapınağı, Samos (Sisam) Adası Hera Tapınağı, dünya üzerinde en iyi korunmuş antik dönem eserlerinden biridir. Mimari detayları ise şöyledir…Dor Nizamında Sütunun ArĢitravla BirleĢme Detayı Bu nizamın baĢlıca özellikleri Ģöyledir: Bir kaç basamakla çıkılan bir zemin üzerinde yer alır. Sütunlarda kaide bulunmaz. Doğrudan stylobat‟a oturur. AĢağıdan yukarıya incelen sütunların gövdelerinde dikey yivler yer alır. Sütun baĢlığı, çanak Ģeklinde ecinus (yuvarlak bir yastık ) ile bunun üzerinde yer alan abakus (dört köĢe bir plakadan) oluĢur. Sütunları birbirine bağlayan arĢitrav ( taĢ bir kiriĢ) vardır. DiĢ kesiminin üzerinde tapınağın kısa kenarında üçgen alınlıklar bulunur. Alınlıklar heykel ve kabartmalarla süslenmiĢtir. Hera Tapınağı Mimari Parçaları Alınlık ve Saçaklık Alınlığın bulunduğu bölümde heykeller yer alırdı. Saçaklık ise Friz ve Sütun Baş Tabanı olarak iki bölümden oluşur: Saçaklık Friz - Triglif - Metop Triglif’ler 3 adet çıkıntılı yivlerdir. Hizalama olarak sütunların tam üzerinde ve ortasında yer alırlar. Metoplar ise küçük heykellerin yer aldığı bölümdür. Friz - Triglif - Metop Triglif – Metop Sütunlar ve Başlıkları Öncelikle Dor düzeni sütunları, aşağıdan yukarıya doğru incelerek devam eder. Yani silindir şeklinde değildir. Sütunlar (Şaftlar) Bunun belli bir amacı vardır. Dor düzenindeki yapıları çok ağır oldukları için (alınlık, friz, sütun tabanı vb.), sütunlar yeterince büyük yapılamamaktadır. Ancak Yunanlı mimarlar bunları olduklarından daha büyük gösterebilmek için böyle bir yöntem seçmişlerdir. Yani insan gözü uzaktaki nesneleri küçük gördüğü için, bu yapıya bakıldığında üst kısmı alt kısma göre daha küçük gözükecek İYONNİZAMI M.Ö. 6- 4.yy. Daha çok Batı Anadoluda (İyonya) görülür. Başlıcaözellikleri: a. Tapınaklar basamaklı bir zemin üzerinde yer alır. b. Sütunlar kaideye oturur. c. Sütun başlıkları koç boynuzuna benzeyen kıvrımlı bir biçimdedir( volüt) d. Arşitrav dışa taşkın olarak yapılmış iki veya üç katlıdır. e. Sütunları ince ve uzundur. Bu Düzen dorik sutun sistemine oranla hafifi duruşu ile daha zariftir. Dorik`te bulunmayan sütun kaidesi, burada üç yuvarlak silme ile bunların aralarına gelen iki oyuk çemberden oluşmuştur. İyonik sütun gövdesi Dorike nazaran daha uzun ve incedir. Gövde aralarında ince şeritler bırakan yivlerle süslüdür. Sütun başlığı da ortadan başlayıp,yanlara doğru çıkarak içe kıvrılan helezon arasına yumurta dizisi denilen bir süs dizisinin yerleşmesiyle oluşmuştur. Başlık üzerinde de yatay olarak dışarı taşan üç ince tabaka halinde çıkıntılı simgeler yer alır. Bunun üzerinde de çatıyı dolanan bir fris bulunur. Bazen frist kabartmalı, devamlı bir şerit halimi alır. Bazen de friz hiç kullanılmakta pervaz ve alımlıklar Dor nizamı şeklini tekrarlamaktadır. Yalnız pervazın altında yan yana dizilmiş kubik dişlerden oluşan bir diş kesimi yer almaktadır. İyon tapınakların dada renkler ve belirli oran sistemleri önemli bir rol oynamaktadır. Door nizamına oranla daha büyük bir serbestliye sahiptir. örneğin aynı binada sut un kaidelerine başkabaşka şekiller verilebiliyor ağırlık ve kuvveti ifade eden dor tapınağa nazaran daha hafif ve zariftir. En ünlü iyon tapınağı B.C.6.YY.`da rastlanan Ephessos `taki ARTEMİS tapınağı yaklaşık 110 metre uzunluğunda ve 55 metre genişliğinde olan bu tapınakta sella`nın üzeri herhalde açıktır. Tapınağın batı cephesinde Lidya kralı Kreussos tarafından hediye edilen gövdelerinin alt kısımları kabartmalı sütunlar vardır. Bir başka örnek Erectheiol`dur. Akrapol`lün kuzeyinde parthenon`larla birlikte harika sayılabilecek eserler vardır. Athena,poseyidon ve bir takım kahramanlara adak edilmiş olan iki kapının bir çatı altından toplanmasında oluşmuştur. Bu nedenle normalde ayrılan bir plan göstermekte doğuda, kuzeyde, güneyde birer portik bulunmaktadır. Efes'teki Artemis Tapınağı, Didim Apollon Tapınağı, Atina Athena Nike tapınağı en iyi örneklerdir. İyon nizamının başlıca özellikleri: Tapınaklar basamaklı bir zemin üzerinde yer alır. Sütunlar kaideye oturur Sütun başlıkları koçboynuzuna benzeyen kıvrımlı bir biçimdedir( volüt) Sütunları ince ve uzundur Portunus Tapınağı / İtalya Doric - İonic Mimari Farkı KORİNT NİZAMI: M.Ö. 5-4 .yy. İyon nizamının çok az değişmiş bir şeklidir. Tek fark sütun başlıklarında görülür. Volüt başlık yerine akantus yaprakları ile donanmış sütun başlıkları kullanılmıştır. Korint Sütun Başlığı Bazı Yunan tapınaklarında korint ve iyon sütun başlıkları birleştirilerek karma ( Kompozit) başlıklar kullanılmıştır. Bu tapınaklarda sütunların yerine kadın heykellerinin (karyatit) kullanıldığı görülür. Korint düzen ile İon’u ayıran tek şey sütun başlığıdır. Korint’in sütun başlıkları yaprak (kenger yaprağı) şeklindedir. Temel kolon şeması Dorik kolon Sutun kaidesi ve gövdesi aynen miyon sütun sistemdeki biçimdedir. 6yeni olan akan tuz yapraklarında biçimlendirilmiş olan başlıktır. Bu taş olmuş doğa formu daha erken devirlerde soyutlaştırılmış ve bir süs olarak kullanılmıştır. İlk zamanlar binaların içinde, sonraları dışında kullanılmaya başlayan bu nizam helenislik devirde çok sevilmiştir. Bu nizamdaki belli başlı tapınaklar arasında Silifke ve Atina yakınlarındaki Zeus tapınakları sayıla bilir. Bu nizamdaki başlık, bir cephesi olmadığından ve her türlü değişikliğe elverişi olduğundan çok kullanılmıştır. Silifke Zeus Tapınağı, Atina Zeus Olimpos Tapınağı en iyi örneklerdir. TANRILARINTAPINAKLARI Yunan tanrıları ve tanrıçaları ve onların sayıları tam olarak belli olmayan çocuklarına, önceleri üzeri gökyüzüne açık yerden yükseltilmiş sunaklarda (altar) tapınıldı. Fakat daha sonra dikkatle ve özenilerek hazırlanılmış sığınaklar oluşturuldu. Yunan evinde olduğu gibi tapınaklar dairesel plandan dikdörtgen plana doğru geliştiler. Plan şemalarında tapınaklara kısa kenarın merkezinden girilmekteydi bu bölümde yer alan iki çift kolon çatı da sundurmayı oluşturmaktaydı. Çatılar orijinal olarak saman yada çamur ve kil ile yapıştırılmış dallarla örtülüydü. James Stuart, Theseion, ön cephe (Antiquities of Athens, cilt: 3, 1794, 1. bölüm, planş III). Tapınakların ölçütleri arttıkça iç mekanda daha fazla kolona gereksinim duyulmuştur. Gelişme arttıkça tapınakların içine iki sıra dizi halinde kolonlar ilave edilmiştir. Destekleyici kolonlar da mabedin sonunda yer alan hangi tanrı yada tanrıça adına yapıldıysa onun heykelinin yer aldığı merkezi bölümü oluşturur ve yanlarda da geçite olanak tanır. Geleneksel olarak heykelin doğu yönüne bakması zorunludur, ve bu da tapınaklarda doğu batı aksının daha sonraki tapınaklarda ortaya çıkmasına neden olmuştur. Minerva Polias Tapınağı, sütun, başlık ve arşitravı (Antiquities of Athens, cilt: 2, yak. 1790, 2. bölüm, planş VIII). Erken dönem tapınakları iki öğeden meydana gelmekteydi, mabet(cella) yada (naos) ve veranda (pronaos) bazen de 3. bir eleman olan ikinci bir iç oda (adytum) dur. Dış duvarlar çamurdan yapılmış tuğla olduğundan malzeme olarak dış hava şartlarıyla yüzyüze getirilebilecek kadar güvenilir değildir. Dış yüzey malzemeyi korumak amacıyla ön veranda yanlara ve binanın arkasına doğru genişletilmiştir. Ayrıca binayı hava şartlarından korumak için üçgen alınlıklı duvarların taşıdığı az yükseltili çatılar (pediment) yaratılmıştır. Önceleri yağmurdan korunmak için düşünülen bu elemanlar daha sonraları hisar ve kale yapımında da kullanılmıştır. Kolonlarla sarmalanmış mabet, pedimentli çatı gibi temel elemanlar Yunan tapınağının formunu oluşturur. Bu bir bina için basit bir formüldür fakat sınırsız varyasyonları oluşturulabildiğinden kurnaz bir saflığı vardır. Buna en güzel örnek olarak Atina�da Acropol�ün üzerinde çok zarif bir yapı olan Parthenon�u gösterebiliriz.. AKROPOLİS VE PARTHENON Akropolis anlam olarak �şehrin üzerindeki en yüksek noktadır�. Atina�daki Akropolis sadece dinsel amaçlarla kullanılmıştır. M.Ö 5. yy sonlarında Pericles zamanında inşa edilmiştir. Bu dönemde Atinalılar�ın Pers savaşlarında gösterdikleri başarıları, sağlık, güvenlik ve güven ortamı takip etmiştir. Akropole sarmal yaya yolu ile ulaşılır. Bu yol şehir ile şehirden 80m yükseklikteki tepenin batı yönüne ulaşımı sağlarken, tepenin en üst noktasına geçit oluşturan azametli anıt Propylaea�ya da ulaşımı sağlar. Kutsal yol olarak adlandırılan bu yaya yolu Propylaea�dan ayrılarak tanrıça Athenanın dev bronz heykeline bağlantıyı sağlar. Buradan da eski tapınağa sonra da tepenin en üst noktasındaki Parthenon tapınağına ulaşılır. Kuzeyde Erechtheum bulunur. Erechtheum�un mimarisi Yunan mimarisinde nadiren görülen bir plan düzensizliğine sahiptir. Çok sayıda birbiriyle bağlantısı olmayan kutsal azizin kabirleri yer alır.Doğuda İyonik stilli 6 kolon yer alırken, güneydeki portikoda kolon yerine kadın figürlü heykeller kullanılmıştır. Parthenon�un güney batısında küçük tapınak Athena Nıke yer alırken kompozisyonu tamamlayan diğer parça, piyesler ve müzikal gösteriler için kullanılan, tepenin yamacındaki Dionysus ve Odeum dur.En son parça da Yunan mimarisinin en iyisi Parthenon�dur. Mimarları ise Ictinus ve Callicrates dir. Phidias ise baş hetkeltraşıdır. Bina katıksız beyaz Pentelic mermerden yapılmıştır. Kabaca (31-69m) boyutlarındadır. 4�e 9 proporsiyona sahiptir. Her kısa kenarda 8 her uzun kenarda 17 olmak üzere toplam 46 kolonludur. Yapının tamamı iki odadan oluşmaktadır. Büyük oda Cella yada Nao�ya doğudaki sundurmadan Pronaos�dan girilir. Büyük oda iki sıralı dorik kolonlarla çevrilidir, kenarda ve arkada ki bu kolonların arasında Phidias�ın yaptığı 12 m yüksekliğinde altın ve fildişi ile karışık yapılmış gözleri kıymetli mücevherlerden yapılma tanrıça Athena�nın heykeli bulunur. Bazı araştırmacılar giriş ve heykelarasında kalan sığ havuzun dış mekandaki ışığı tanrıçanın üzerine yansıttığını düşünürler. Cella'nın duvarlarının üst kısmında ve düşey yüzeylerde 170m uzunluğun da friz ler yer alır. Bu frizlerde tanrıça onuruna dört yılda bir düzenlenen dini tören anlatılır. Binada etkileyici olan temel formların harmonisi ve onlara eklenmiş olan ince zarif ve mükemmel olan heykellerdir. Birtakım kurnazca düşünülmüş inceliklerde bunlara ilave edilmiştir. Fakat tarihte hiçbir bina büyük düşünceler sonucunda üretilmemiştir. Örneğin Parthenon�un tabanı tamamen düz değildir, kenarlardan merkeze doğru bir kıvrımlandırılma, hesaplanmış bir eğrilik söz konusudur. Binanın köşelerinde bulunan kolonlar çok az içe doğru eğimlidir. Köşe kolonların çaplarına ilave bir kalınlık verilmiştir ve bunlar komşu kolonlara daha yakındırlar. Bütün kolonlara dış bükey bel verilmiştir.Üst bölümlerdeki kitabelerin yazıları aşağıda olanlara göre biraz daha büyük yazılmıştır. Böylece aşağıdan bakıldığında hepsi eşit boyuttaymış gibi görünür. Bütün bu incelikler üzerinde çok çalışma yapılmış detaylardır ve onlara hayranlık duymamak mümkün değildir. Bu incelikler konstrüksiyonu oluşturma aşamasında birtakım güçlükler ortaya çıkarmasına karşın, Yunanlılar bu incelikleri değerli bulmaktaydılar. Onlar optik ilizyonların hesabını çok iyi yaptılar, örneğin köşe kolonları kalın olmasaydı diğerlerinden ince görünebilirdi. Yada zemin merkeze doğru hafifçe yükselmeseydi çukur gibi görünebilirdi. Bütün bunlar gözle fark edilemeyen kurnazca düşünülmüş inceliklerdir. Şüphesiz ki onların tek istediği güçlü estetik etkiyi verebilmekti. Zeminin dalgalanması kolonların hafif dış bükeyliği ve bırakılan boşluk mesafelerinin çeşitliliği binaya organik bir hareketlilik kazandırıp statik bir binanın yakalayamayacağı başarıyı yakalamaktadır. Bu muhteşem strüktürlü yapı kolay bir yaşam süreci geçirmemiştir. 6.yy da hıristiyan kilisesi haline getirilmiş ve doğu köşesine bir altar ilavesi yapılmıştır. Daha sonra cami olarak hizmet vermiş ve bir minare ilavesi yapılmıştır. 17.yy da Türkler tarafından barut deposu olarak kullanılırken bir patlama sonucu bir kısmı tahrip olmuştur.19. yy başlarında ise kutsal değerler hiçe sayılarak değerli rölyefler yerlerinden sökülmüş, İngiliz diplomat kont Elgin tarafından İngiltereye taşınmıştır. Rölyefleri şu anda Londra�da British Museum da görmek mümkündür. Büyük İskenderin bir İmparatorluk kurması, Yunan sanatı bakımından önemli bir olay oldu. Yunan sanatı, böylece küçük kentlerin ilgi merkezi olmaktan çıkarak , dünyanın neredeyse yarısının figür dili oldu.bu değişiklik sanatın öz niteliğini ister istemez etkileyecekti. Bundan sonraki dönemin sanatından, genellikle Yunan sanatı değil de, Helenistik sanat diye söz edilir. Mimaride, dor üslubunun güçlü ve yalın biçimleriyle iyon üslubunun rahat zarafeti yetmez olmuştu artık.adını zengin bir ticaret kenti olan Korinthos'tan alan ve IV.yy ilk yıllarında yaratılan yeni bir sütun biçimi yeğ tutulur oldu. Roma'ya bağlı Pompei kentinin Helenistik sanattan nice yansımalar taşıdığını gördük. Romalılar dünyayı fethedip, Helen hükümdarlıklarının kalıntıları üzerinde yeni imparatorluklar kurarlarken, sanatta öyle büyük gelişimler olmamıştı. Roma'da çalışan sanatçıların çoğunluğu Yunanlıydı. Romalı derleyiciler (koleksiyoncular) ise daha çok Yunan ustalarının yapıtlarını veya kopyalarını satın alıyorlardı. Roma dünyaya egemen olunca, sanatta yine de bir değişiklik meydana geldi. Sanatçılara yeni görevler yüklendi. Bunun sonucu olarak teknikler değişti. Romalılar en iyi sonucu, belki de sivil mühendislik alanında elde ettiler. Onların yaptığı yolları, su kemerlerini, hamamları hepimiz tanıyoruz. Bu yapıların yıkıntıları bile bugün koca bir görünüm taşır. Roma'da, o koskocaman sütunlar arasında yürürken kendimizi sanki bir karınca gibi duyumsarız: "Roma�nın büyüklüğü"nün anısını yüzyıllar boyuncâ canlı tutan işte bu yıkıntılar olmuştur. En ünlü yapı Colosseum diye bilinen geniş arenadır belki de ... Sonraki yüzyıllarda çok hayranlık uyandıran örneksel bir Roma yapısıdır bu. Tüm olarak ele alındığında, işlevsel bir yapıttır: Geniş basamaklı tiyatronun (anfitiyatronun) içindeki sekilerin ağırlığını taşıyan birbiri üstüne konmuş üç kemer düzeninden oluşmaktadır. Ama Romalı mimar, bu kemerleri, Yunan tapınaklarının üç üslubunu da kullanarak klasik biçimlerle örtmüştür. Birinci düzen Dor üslubunun bir çeşitlemesidir. Kare yüzeyler (metoplar) ve üçüz yivler bile yer almaktadır. İkinci düzen İyon biçimindedir. Üç ve dördüncüleri, yarım Korint sütunlarından oluşmaktadır. Roma biçimleriyle Yunan biçimlerinin ya da başka deyişle "düzenlerinin" bir araya getirilmesi, gelecek kuşak mimarlarını çok etkilemiştir. Yunan mimarisi, genellikle, özdeş biçimlerden oluşur ve aynı şey, Colosseum için de geçerlidir. Fakat zafer kemerlerinde, gerek ortadaki geniş kapıyı çevrelemek ve belirginleştirmek, gerekse bu kapının iki yanına daha dar açıklıklar koymak amacıyla, Yunan düzenleri kullanılmıştır. Bu düzenleme, mimarî kompozisyonda, müzikte akor kadar kullanılacaktır. Roma mimarisinin yine de en önemli özelliği, kemerlerin kullanımıdır. Bilinmesine karşın, Yunan mimarisinde çok az, hatta hiç yeri olmayan bu buluşu, Romalılar bol bol kullandılar. Köşeli taşlarla bir kemer yapmak mühendislik açısından çok çetin bir iştir, ama yapıcı, bir kez bu tekniğe egemen olduktan sonra, onu daha atılgan tasarımlarda kullanabilir. Örneğin bir köprü veya su kemeri yapmak için payeler atabilir. Hatta bir kubbede bile bu tekniği uygulayabilir. Romalılar, değişik yöntemlerden yararlanarak, kubbe yapımında çok uzmanlaştılar. Bu yapıların en güzeli Pantheon'dur, yani tüm tanrıların tapınağı. Bugün hâlâ dinsel bir amaçla kullanılan ve klasik dünyadan kalan tek tapınaktır. Nitekim Hıristiyanlığın ilk yıllarında kilise haline getirilmiş böylece de yok olmaktan kurtarılmıştır. Antik Çağ Mimarisi ’nin başlangıcı MÖ 750 ile Roma’nın Hristiyanlığı kabul ettiği tarih olan MS 330 yılı arasını kapsamaktadır (pek çok tarihçiye göre değişiklik gösterir). Bu süreçte bulunduğumuz coğrafyada pek çok farklı kavim yaşasa da, mimari yapıların tümü Antik Yunan ve Roma Mimarisi olarak adlandırılmaktadır. Ben bu yazıda Antik Yunan Mimarisi’ne değineceğim. Çünkü genel olarak Roma Mimarisi’nde kullanılan teknikler Yunan Mimarisi’nden esinlenilmiştir. Roma genel olarak su kemerleri, hamamlar, tuvaletler ve kanalizasyon sistemlerini gelişmiştir. Antik Yunan Mimarisi’nde en önemli yapılar tapınaklardı. Bunların dışları süslü ve gösterişli, içleri ise bir o kadar sadeydi. Tüm yapılar “yük” ve “taşıma” esasına dayanırdı. Yani kullanılan her bir parçanın belli bir amacı vardı. Yapı malzemesi olarak en çok kullanılan şey mermerdi (Roma’da beton kullanılırdı). Tiyatrolar Efes Büyük Tiyatro Antik Yunan ve Roma döneminde tapınakların ardından en önemli yapılar tiyatrolardı. Bergama Antik Tiyatro Antik Yunan mimarisinde yapı teknikleri fazla gelişmediği için, yukarıda yer alan örnekte olduğu gibi tiyatrolar dik yamaçlara yapılırdı. Roma’da ise bu sistem geliştiği için doğal bir yamaca ihtiyaç duyulmazdı. Roma tiyatrolarının üstü kapanabilir ve giriş çıkışlar farklı bölümlerden yapılırdı… Antik Yunan’da ise bu imkanlar bulunmazdı. Ek bilgi olarak Antik Yunan döneminde edebi-felsefik eserler sergilenirken, Roma döneminde eğlence amaçlı şovlar düzenlenirdi. Yunanistan’dan çok sayıda filozof çıkmasının sebeplerinden biri bu olabilir diye düşünüyorum Polis Antik Yunanistan’da “Polis” devlet şehri demekti. Yani küçük devletçiklerdi. Sahipleri ise Demos’lar, yani halktı. Kişi bir polise göçemez veya katılamazdı. Onun üyesi olarak doğardı. Örneğin Atina bir polisti, Sparta da aynı şekilde… Antik Yunan Şehirleri Antik Yunan şehirlerini belirleyen 4 unsur vardır. 1. Akropolis: “Yukarıda bulunan şehir” anlamına gelir. 2. Agora: Ticari pazar yerleridir. Halkın alışverişlerini yaptıkları yerlerdir. 3. Konut Alanları: İnsanların yaşadıkları bölümlerdir 4. Nekropolis: Ölülerin gömüldüğü mezarlardır. Krallar, yöneticiler ve şehrin ileri gelenleri akropollerde yaşarlar, kamu binaları ve tapınaklar burada yer alırdı. Doğal bir düzlük oldukları için savunması kolaydı. Diğer şehir unsurları ise şunlardır: Stadyumlar: Spor müsabakalarının yapıldığı yerlerdir. Odeon: Konser binalarıdır. Buleuterion: Kent meclisinin toplandığı binalardır. Gymnasium: Gençlerin spor müsabakalarına hazırlandıkları yerlerdir. Arenalar: Roma dönemi şehir yapılarından biridir. Bilgi Notu: Efes Antik Şehri’nde hem Antik Yunan, hem de Roma dönemi için önemli binaların tamamı yer almaktaydı. Bunların tamamını ziyaret ettiğinizde görebilir veya Efes Antik Kenti yazımı okuyabilirsiniz. Pompei Şehrinin Planı Antik Yunanistan ve Roma döneminde şehircilik anlayışı günümüzden farksızdı. Evler ve sokaklar “ızgara (grid) planı” denilen plana göre yapılırlardı. Antik Yunan Evleri Örnek bir Antik Ev Antik Yunanistan’da evlerin büyük çoğunluğu taş, ahşap ve kil tuğlalarıyla yapılmıştı. Çatılarında kerpiçten yapılmış kiremitler bulunurdu. Zengin ailelerin evlerinde yatak odası, mutfak, erkeklerin misafirleri için özel yemek odası, kadınların kendilerine özel bir oda, tuvalet/banyo ve mutfak bulunurdu. Ayrıca hepsinde avlu yer alırdı. Çocuklar burada oynar, yemekler yaz aylarında burada pişerdi. Haremlik-Selamlık sistemi ve ataerkillik Antik Yunanistan’da yaygındı. Ancak Sparta’da evler ve günlük yaşam diğer Yunan polislerinden farklıydı. Çünkü Spartalı’lar savaşçı bir topluluk oldukları için erkekler barakalarda yaşar, kadınlar evlerinde otururlardı. Kadın kocasını görmek istediği zaman barakaya gider, ancak erkek eve gitmezdi. Erkek çocuklar ise belli bir olgunluğa eriştiklerinde evden ayrılarak barakalara giderlerdi. … gimnazyum Antik Yunan ve Roma'da içinde beden etkinlikleri yapılan spor etkinliklerinde bulunulan yapı. Grek döneminde ayrı bir yapı olarak belirmemiştir. İlk olarak Helenistik dönemde kendine özgü bir yapıya kavuşur. Romalılar, büyük revaklı bir avludan ibaret olan bu yapı tipini geliştirirler. Özellikle Anadolu'da gimnazyum Antik dünyadaki en ilginç örneklerini verir. Bu örneklerin çoğunda hamam ile gimnazyum işlevleri bir araya getirilmiştir. MS 5.yy'da bu tür yapılar tamamen ortadan kalkarlar. Daha sonra 3. yy'dan başlayan iki gelişim bu yok oluşun nedenini oluşturur. Birincisi, Hristiyanlık bu tür spor ve beden etkinliklerini hoş görmemektedir. İkincisiyse Antik ekonomideki hızlı çöküş, kentleri artık böylesi devasa yapı komplekslerini işletebilecek olanaklardan yoksun bırakmıştır. Türkiye sınırları içinde en önemli gimnazyumlar Bergama ve Sardis'tekilerdir.