AVRUPA HUN İMPARATORLUĞU (M.ALİ KARA) Sorgulama Cümlesi: Uygarlıkların gelişimi, devamlılık ve kültür aktarımı açısından birbirleriyle bağlantılıdır. Yönerge: - Öğrenciler ilk çağ ya da orta çağ ’da hüküm sürmüş bir uygarlık ya da devlet seçerler. - Araştırma süreci ile ilgili bir eylem planı oluştururlar; - Kaynak tarama için planlama- Kütüphane/Online kaynaklar - Kaynakların belirlenmesi/listelenmesi/eylem planında belirtilmesi NOT: Kaynaklarınızda en az 2 adet basılı kitap dergi vs. olması zorunludur. - Değerlendirme metninde kullanılacak görsel vesairenin belirlenmesi / kaynakçada gösterilmesi - Seçtikleri uygarlık ya da devlet ilgili detaylı araştırma yaparlar. Araştırmanın içeriği; siyasi, ekonomik, sosyal, dini ve hukuki özellikleri olmalıdır. (Yazacağınız metinde tüm bu detaylara yer vermelisiniz.) - Öğrenciler araştırma sürecinde tarih biliminin araştırma yöntemlerini kullanmalı ve bu süreci raporlarında belirtmelidirler. - Araştırma süreci bittiğinde eylem planlarını, sürecin işleyişini değerlendirdikleri bir dönüşümlü düşünme yazısı ile teslim ederler. Anahtar Kelimeler: Hunlar, Avrupa Hun İmparatorluğu, Toplum, Din, Ekonomi, Töre. GİRİŞ: Avrupa Hun İmparatorluğu’nun başlangıcı elbette Hun İmparatorluğu ile olmuştur. Hun İmparatorluğu’nun son zamanlarına kısaca değinerek Avrupa Hunlarına geçeceğim. Hun İmparatorluğu son zamanlarında ikili teşkilat yönetimi ile yönetiliyordu, hakan Hohenyeh Han, yabgu ise Çiçi Handı. M.Ö 220 yılında kurulup bereket ve refah içinde gelişen imparatorluk M.Ö. 50’li yıllara geldiğinde iyice bozulmuş, Çin kültür ve alışkanlıklarına iyice ayak uydurmaya başlamıştı. Bunun üzerine toplumda temel iki fikir oluştu, Çin hâkimiyetine girmek ve girmemek. Hohenyeh yani hakan bu amacı savunuyordu fakat kardeşi Çiçi Han bu görüşe kesinlikte karşıydı; iki kardeş ihtilafa düştüler, imparatorluk doğu ve batı olarak ikiye ayrıldı. Çin kardeşi kardeşe kırdırdı Hohenyeh ile birleşti, Batı Hun Çiçi Han tarafında yönetilirken, Doğu Hun Hohenyeh tarafından yönetilmeye başladı. Batı Hun bizzat kardeşi tarafından Çin destekli büyük bir ordu tarafından saldırıya uğradı, kardeşler kardeşlerini öldürdü ve kale savunmasına alışkın olmayan Hunlar savaşı kaybetti. Bunun sonucunda Batı Hun İmparatorluğu yıkıldı. Kısa zaman sonra M.Ö 48 yılında imparatorluk kuzey ve güney olmak üzere tekrar ikiye bölündü. Hun tarihi artık yok olmaya, bölünmeye parçalanmaya başlamıştı. Çin ve diğer milletlerin baskısı ile tam olarak gelişemeyen Hunlar, 400’lü yılların başlarına kadar küçük devletler kursalarda ayakta kalamadılar. Batıya göç eden Hun toplulukları Hazar Denizi çevresinde toplandılar. Bölgeye yaklaşık 300 yıl boyunca göçler sürdü. Avrupa kaynaklarında 370 yılında bilinen kuruluşumuz aslında 352 yılındadır, ara da geçen 18 yıllık süreçte Hunlar devletleşmiş ve Avrupa Hun adıyla 375 tarihinde Gotları yenmiştir, bu yüzden Avrupa Hun İmparatorluğunun kuruluşuna 374 diyebiliriz. “370’li yılların ortalarında İdil nehrini geçip Alanlar üzerine saldıran Hunlar bir dizi olaylar zinciri başlatarak sonraki Avrupa tarihinin kaderini değiştirmişlerdir” (Tolan, 2). Avrupa Hun İmparatorluğu Doğu Gotları hâkimiyetine almaya, Batı Gotları ise Bizans’a sığınmaya mahkûm etti. 400’lü yıllara gelindiğinde Hunlar, Tuna Nehri etrafında çok güçlendiler, buradan hem Trakya’yı yağmalayabiliyor hem de Doğu Roma’yı tehdit edebiliyorlardı. 420 yılına gelindiğinde Bizans artık Hunlara vergi ödüyordu. Attila ve Bleda’nın başa geçmesi üzerine Avrupa’daki en etkin güç haline gelen Avrupa Hun İmparatorluğu artık yenilmez bir bütündü. Kaynaklar Hunların yaptıkları seferleri, yağmaları işgal olaylarını detaylı şekilde ele alsa da, Hunların içtimai durumlarını, sosyoekonomik yapılarını, dinlerini ve nasıl teşkilatlandıklarını detaylı şekilde ele almazlar. Aslında bunun sebebi açıktır: Yazılı bir kültüre sahip değiliz, bu yüzden etrafımızdaki, genellikle düşmanımız olan yazıya sahip devletler tarafında anlatıldık. Onlar da genelde bize düşman olduklarından, kin güttüklerinden dolayı, Hun saldırılarına maruz kaldıklarında yaşadıkları olayları ve bunlardan nasıl şikâyetçi olduklarını yazdılar. “Karşılaşma vesilesi saldırı olduğu için zihinlerde kalan ve kaynaklara yansıyanlar da onların savaşçılık yönleri olmuştur. Dolayısıyla idari ve sosyoekonomik yapı yeteri kadar anlatılmamıştır” (Tolan, 2). Bu yüzden ben bu yazının devamında Avrupa Hun İmparatorluğu’nun siyasi, ekonomik, sosyal, dini ve hukuki özelliklerine değineceğim. Görsel 1: E.A. http://www.emekliassubaylar.org/haberler/item/22-assubaylik-mesleginin-tuerk-tarihindeki-gelisim-suereci-boeluem-i 29.01.2011 1. Devlet Teşkilatı ve Töresi 1.1 İdare ve Töre Avrupa Hunlarının siyasi yapısı ve yaşayışları göçebe olduklarını kanıtlar. Devlet teşkilatının tepe noktası ise hükümdarın elindedir, Türklerde ki adıyla hakan. Hakan’ın gücünü tanrıdan aldığı bir sisteme inanılır ve bu inanış çok eskilere dayanmaktadır. Bu anlayışta, yönetme yetkisini, efsanevi bir ced ve İlahî bir güç hanedan namına temin etmiştir ve o günden beri bu ehliyet soyun bütün azalarına babadan oğula geçecek şekilde sürmektedir ve bu ilahi kut Oğuz Kağan soyundan gelir. Hunlar ikili teşkilat ile yönetilmekteydi. Doğu ve Batı olarak iki kanada ayrılmış devletin batı tarafını yabgu, doğu tarafını hakan yönetirdi. Kaynaklardan ismini bildiğimiz ilk Hun hükümdar Balamir’dir, ancak Balamir’den sonra gelen kardeşlerde kimin hakan kimin yabgu olduğunu ait bir seçere olmadığından hükümdarı kesin olarak bilmiyoruz. Bunun en temel örneklerinden bir tanesi Attila ve Bleda’dır fakat muhtemelen Bleda’nın ölümü ile Attila büyük hükümdar olmuştur. Hunlarda otoritenin en temel sahibi şüphesiz ki hakandı, yanında otoriteyi güçlendirmek için bir de ona yardımcı kişiler vardı. Attila dönemi için bu seçkin alt tabakayı bildiğimizi söyleyebiliriz, bu tabakanın başında Onegesios ile Scotta kardeşler bulunuyordu. “Onegesios, siyasi hiyerarşide Attila’dan sonra en yüksek mevki sahibi idi. Yine Berichus, Got asıllı Laudaricus, Edeko, Gepid Kralı Ardarik, Esla, Türk Beyi Eşkam gibi önde gelen soylu kişiler de yönetimde ikinci kademede gelen etkili kimselerdi” 1 (Tolan, 2). Hun devlet yönetiminde elbette kadının da yeri büyüktü. Hakan bir toplantı yaptığında yanında hatunu da olur, fikirlerini söyleyebilirdi. Eski Türk geleneklerine göre kadın devleti gelecekte yönetecek hükümdarı doğuracağından aynı zaman da kutsal sayılırdı. Hunlarda teşkilat içinde müşavirler, elçiler, saray muhafız komutanları, generaller ve kâtipler de bulunurdu. Ayıca Hun siyasi organizasyonunun tamamı da Hun değildi, Hun birliğine bağlanan kavimler de bu teşkilat içinde yer alabiliyordu. Hunlar hâkimiyeti altına aldıkları milletleri mecbur olmadıkça memleketlerinden çıkarmamış üstüne yeterli donanıma sahipse teşkilatlarına katmışlardır. Bu milletlerin tabi ki belirli zorunlulukları da olmuştur: İstenilen zamanda ordu göndermek, vergi vermek, dış devletlerle Hunlardan izinsiz masaya oturmamak gibi. Sonuç olarak denebilir ki kudretli Hun hâkimiyetini kabul eden kavimler ittifakın bir parçası haline gelebiliyorlardı. Hunların uzun süre yenilgi almamasının bir sebebi de Roma baskısından kurtulan kuzeyli barbar kavimler Attila ve Hunları babacan bir devlet olarak görmüşlerdir. Roma ne kadar ben yenilmem Romayım ben gibi tavırlar sergilese de Attila’yı yenemiyorlar ve bu süreç, Roma’nın yıkışına kadar da gidiyor. Mesela Campus Mauriacus Savaşından bir yıl sonra yani 452’de Attila, Roma kapılarına dayanıyor. Karşısında durabilecek hiçbir kuvvet yok herkes tir tir titriyor, korkuyor. Son çare olarak imparator umut beklemese de Papa’yı gönderiyor, dönemin Papa’sı Attila’ya yalvararak ve hediyeler sunarak onu geri dönmeye ikna etmeye çalışır ve başarılı da olur. Göçebeler ne kadar yerleşik hayatı bilmeseler de, yerleşik hayatın ekonomik gelirlerini çok iyi bilirler. Attila’nın da zaten amacı savaşmak yerleşik bölge kazanmak değil, ekonomik çıkarlar. Papa da bu isteklerini karşılıyor, Roma Hunlarla savaşmamış oluyor ama kendi sonunu biraz daha yakınlaştırıyor. Roma artık ekonomik olarak da iyice bitmiş bir hale geliyor. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------1 Şerif Baştav, “Avrupa Hunları”, Türkler, C. I, Ankara, 2002, s. 867. 1.2 Ordu Avrupa Hun İmparatorluğunda yine aynı konudan mustaribiz, yazılı bir kaynağımız yok. Bunun sonucunda ordu içindeki rütbe ayrımlarını, sefer yollarını ve ordunun nasıl yapılandırıldığını göremiyoruz fakat nasıl silahlar kullanıldığı, savaş taktikleri, hız ve çeviklik hakkında bilgiye ve kaynaklara sahibiz. Öncelikle belirtmek gerekir ki Hunların savaş araçları ve taktikleri Avrupa’ya yepyeni bir sayfa açmıştır. En basitinden ‘üzengi’ sayesinde at üzerinde çevik hareketler yapılabiliyor ve at üstünde ters dönmüş bir şekilde bile ok atılabiliyor. Evet, bunların hepsi basit bir üzengi sayesinde ve Avrupalıların atlarında üzengi yok ta ki bizden alana kadar. Hunların ordu olarak Avrupa’da baskın şekilde güçlü olmalarının bir sebebi de savaş yönetimlerinin zıt olması. Avrupalılar yakın mesafe muharebesinde başarılı iken Hunlar uzak mesafe muharebesinde başarılıdır. Hunların tüm savaşlarda kullandıkları taktikler Asya’da M.Ö. kullandıkları taktikler ile hemen hemen aynıdır. Savaşı geniş alana yay, şimşek hızında koşan süvariler ile düşman hattını yık. Birlikler arasındaki iletişim hatlarını kopar ve tüm düşman birliğine arkandan koştur ta ki Hun okçuları hedef yaklaştığında düşmanı yok edene kadar. Sonuç şudur ki: “Bu teçhizat ve taktik, yerleşik kavimlere karşı göçebelere büyük bir üstünlük sağlamış ve onları nihayetinde muharebe tarzlarını değiştirmeye zorlamıştır. Denilebilir ki hafif süvarilerin Avrupa harp tarihinde oldukça önemli bir yer tutması göçebe kültürün en belirgin etkilerinden birini oluşturmaktadır” 2 (Tolan 8). Tüm bunların yanında arkeolojik kazılar gösterir ki Avrupa Hun İmparatorluğu kendini Asya’daki Hun İmparatorluğu zamanlarına nazaran geliştirmiştir. Hunlar Avrupa’da bölgeler arasında gözetleme kuleleri yapmış, savaş sonrasında savaşılan devlet ve kendi devletleri arasında askerden arındırılmış bölge kurmak alışkanlıkları arasına girmiştir. Yaptıkları bu savunma taktikleri sayesinde de sınırlarına tecavüz etmeye kalkışacak kavimleri önlemişlerdir. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------2 Jozsef Deer, “İstep Kültürü”, AÜDTCFD, C. XII, S. 1-2, 1954, s. 173. Görsel 2: Total War Huns, https://www.gamespot.com/articles/total-war-attila-exclusive-huns-faction-gameplay-l/1100-6425114/ 06.02.2015 2. Toplum 2.1 Dini Yapısı ve Hukuki Özellikleri Hunların dini hakkında yine Hunlar tarafından yazılmış bir veriye maalesef sahip değiliz fakat kullandıkları eşyalar, hareketleri ve etraflarında yaşayan kavimlerin anlattıklarına dayanarak Hunların dini özelliklerine değinebiliriz. Hunların yaşam tarzına hakkında en çok bilgi veren Romalı tarihçi Ammianus Marcellinus “Hunlar herhangi bir dine veya batıl inanca sahip değildir” diye ifade eder. Fakat öteki kaynaklara göre Hunların dini inanışları hakkında az da olsa bazı kavramlar vardır. Bu kaynaklardan en önemlisi yine Grek yazar Priscus’un yazılarıdır. Priscus, Margus antlaşmasından sonra her iki tarafında yemin ettiklerini fakat nasıl yemin ettiklerini anlatmamaktadır. Başka bir mekânda yine Grek yazar Priscus’un dikkatini Attila’nın sadece küçük oğlu yanına geldiğinde gülümsediğini fark eder. Bunun sebebini araştırmaya başlar ve Latince bilen Hunlardan bir tanesi kimseye bahsetmemesi gibi bazı konuşmalar çerçevesinde Attila’nın neden böyle davrandığını açıklar. Latince bilen Hun’un verdiği bilgiye göre Attila’yı kâhinler uyarmışlardır, ona kendisi öldükten sonra küçük oğlu hariç bütün oğullarının vurdumduymazca ve Attila soyundan olmayan hareketler sergileyeceğini anlatmışlardır. Bu olaylar bütünü Attila’nın yani Hunların bir takım inanış biçimlerine sahip olduklarını kanıtlar. Kâhinler de kendi geleneklerine yani Şaman geleneklerine uygun olarak hayvan bağırsakları, kemikleri vb. şeyler kullanarak bu tahminleri yapmaktadırlar. Sonuç olarak Türk kâhinlerine inanan bir adamın Şaman dinine mensup olduğu söylenebilir. “Arkeolojik buluntular arasında dini alanda yorumlanabilecek en önemli materyal Hun kazanlarıdır” (Tolan, 19). Hun kazanları dini bir materyal olduğundan Asya’dan beri şekli değiştirilmemiştir ve içlerinde kurban etleri pişirilmiştir. Hunlar, Romalılar tarafından Hristiyan olmaya da teşvik edilmiştir fakat göçebe yaşam standartların alışkın olmayan Romalı misyonerler fazla dayanamayarak görevlerinde başarısız olmuşlardır. Bunların hepsinin haricinde, kesin olmamakla birlikte hakanın aynı zaman da tanrı olduğu da iddia edilir fakat hakanın sadece tanrıdan gücü aldığı ve tanrının görevlendirdiği kişi olmaları inanışı daha baskındır. Hükümdarın tanrı olduğunu ileri süren iddia muhtemeldir ki onu yenemeyen devletlerin bir bahanesidir. Hatta bu devletlerin bir söylevi vardır ki bunun hiçbir dayanağı yoktur. O da savaş tanrısı Ares’in kılıcının Attila’da olduğudur. Bu yüzden de Romalılar, Attila için “Tanrının Kırbacı” derler. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 3. Ekonomi 3.1. İktisadi Gelir Kaynakları Hunlar göçebe olduklarından dolayı çok sık yer değiştirirlerdi bunun sonucunda Orta Asya’dan beri süren en etkin ekonomik faaliyetleri olan hayvancılık Hunların yine göz bebeği oldu. Yazılı kaynaklarda çok az bilgi olmak ile birlikte, kuşaktan kuşağa anlatılanlara göre Hunların ekonomik faaliyetleri 70-80 yıl sonra değişmiştir veyahut yenileri eklenmiştir. Başlarda Hunlar temel olarak hayvancılık yan dallar olarak ise balıkçılık ve avcılık üzerine gelişmiştirler. Fakat bu konularda ne kadar gelişirlerse gelişsinler, o coğrafyada onlarca düşman kavme karşı devleti beslemek için bu ekonomik faaliyetlerin yeterli olmayacağı kanısındayım. Zaten 70-80 yıl içinde ekonomik faaliyetlerinin değişmesi, gelişmesi ve yenilerinin eklenmesi de sanırsam sunduğum fikri destekler. “Avrupa Hun devletinin ana gelir kaynağını başta Bizans olmak üzere diğer devletlerden alınan yıllık vergiler oluşturmaktaydı” (Tolan, 22). 3.2 Hayvancılık Göçebe yaşam tarzının en temel geçim kaynağı zaten hayvancılıktır, Hunlar hayvancılık hakkında zamanın en donamlı kavmi olabilirler. At, koyun, keçi, sığır başlıca beslenen hayvanlardı. Koyunun et ve sütünden faydalanılmasının yanında çadırlar koyun derisinden veya yine koyun yününden yapılan keçe ile yapılıyordu. Ayakkabı, pantolon ve kalpak gibi günlük hayatta kullanılan birçok yan sanayi ürün hayvancılıktan elde edilen ürünler ile yapılıyordu. Göçebelerin hayatın en önemli hayvan koyunun yanında elbette attı. At özgürlük demekti, At TÜRK demekti. Hem ekonomik hem askeri açıdan kullanılan atın önemini Romalı Tarihçi Ammianus Marcellinus şu tarz cümleler ile açıklamıştır. Türkler kadınlar gibi oturur, günlük her şeyi at üstünde yaparlar. Yeme içme, alım satım, konuşma hatta uyuma. Ammianus biraz abartmış olsa da Bizans’ın Margus barışı için gönderdiği elçilerin neden başarısız olduğunu hepimiz biliyoruz. (Görüşmeyi Attila ve Bleda ile at sırtında münakaşa ettiler ve yorulan Bizans Elçileri ummadıkları bir alanda ummadıkları kararlar vererek aleyhlerine ayrıldılar.) Görsel 3: “Hunlarda Hayvancılık” http://tarihicihan1071.blogspot.com/2016/04/hunlarda-hayvanclk.html 13.04.2016 3.3 Tarım Hunlarda tarım bilgisi yoktur, tarım yaptıklarına dair hiçbir kaynak da bulunmaz. Tuna Nehri etrafında Hunlara ait bir tane sabana denk gelinmemiştir hatta belki de tarım küçük görülmüştür. Ancak, Hunlarda tarım hakkında şöyle bir durum vardır. Hunların hâkimiyetlerine aldıkları topraklarda tarım yapan çiftçiler vardır. Hun topraklarında Hunlar tarım yapmasa da Avrupa Hun İmparatorluğuna ait tarım alanları vardır ve devlet bu alanlardan, köylerden ziraî ihtiyaçlarını karşılamıştır. 3.4 Ticaret Geniş bir sahaya yayılmış Hunlar, coğrafi konumları gereği hem doğu hem batı arasında jeopolitik olarak önemli bir havzaya sahipti. Soğdlar sayesinde bulundukları noktadan Asya’ya dahi ticaret yapabiliyorlardı. Fakat arkeolojik kazılar gösteriyor ki Hunlar en fazla Doğu Roma ile ticaret yaptı. Doğu Roma ile olan ticaretin Hunlar için ne kadar önemli olduğunu Margus Antlaşmasına koyulan maddeler ile de görebiliyoruz. Maddelerden ticaret ile ilgili olan bir tanesi şu şekildedir: Doğu Roma Devleti ile belirli sınır kasabalarında eşit şartlarda ticari faaliyetler devam edecektir. 4. Hukuk ve Adalet Eski Türklerde hakanın görevleri arasında iyi ve adaletli kanunlar yapmak da vardı. Hakan olacak kişi hanedan üyeleri arasında en bilgi olan kişi olmalıydı bu yüzden hakan ortaklaşa bir kararla seçilirdi. Kurultayda hakanın yanında eşinin, generallerin, boy beylerinin dışında yaşlı ve halktan insanları bulundurması da yasama yetkisinin ne kadar geniş kapsamlı olduğunun bir göstergesidir. Ayrıca orada yaşlının bulunmasının temel sebebi de yaşlının eskiyi bilmesi ve genç hükümdarın töreye karşı bir yanlışı olduğunda onu düzeltmesi içindir. Türklerde kağan dâhil herkes töreye uymak zorundadır. Töreye uymamak en büyük suç kabul edilir. Sonuç olarak Hunlar bir Türk kavmidir ve hukuk kuralları da Türk töresine uygun oluşmuştur. Törede milletin bütün fertleri tamamıyla birbirine eşittir. Hususi imtiyaza sahip bir kişi dahi olamaz. “Eski Türklerde kadınlar, umumen amazon idiler. Binicilik, silahşorlük, kahramanlık, Türk erkekleri kadar Türk kadınlarında da vardı. Kadınlar, doğrudan doğruya, hükümdar, kale muhafızı, vali ve sefir olabilirlerdi” (Gökalp 182). 3 Kısaca Türk töresini etkileyen maddeleri şu şekilde özetleyebiliriz. Bunların hepsi aynı zaman Türk ahlakına göre dizayn edilmiştir. Her milletin yeryüzünde bir sorumluluğu, bir misyonu vardır. Türk milletinin misyonu ise ahlakın en yüksek yeterliliğini medeniyetler sahasına çıkarmak, imkânsız sanılan fedakârlık ve kahramanlıkların yerine getirilebileceğini ispat etmektedir. 3 Maddeler Kural 1-Doğaseverlik Kural 2-Kadın hakları Kural 3-Erdemlilik Kural 4-Adalet Kural 5-Aile Kural 6 -Etik anlayış Kural 7-Özgürlük Kural 8- İnanç Kural 9-Yönetim şekli Kural 10- Kültür Kural 11-Eğitim Kural 12- Antlaşma, Söz Vermek ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------- EK BİLGİ Hun Kelimesinin Kökeni Nedir? Profesör Doktor Ahmet Taşağıl’a göre Hun kelimesinin anlamı halktır ve Hunlar kesinlikte Türk’tür. Hiçbir kaynağımız olmasa bile bugün Attila’nın en çok vakit geçirdiği, Macaristan’da Türk DNA’sı baskın çıkmaktadır. Fakat zaten Hunların Türk olduğunu kanıtlayan yeterince kaynağımız da vardır. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------- -M.ALİ KARA KAYNAKÇA: Altaylı, Miklos Erdy “HUN ARKEOLOJİK KALINTILARI” https://www.altayli.net/yeniseyin-batisindaki-hun-arkeolojik-kalintilari.html 14.07.2015 Cansu Canan Özgen, Kronik Kitap “Türklerin Serüveni”, İstanbul, 2018, s. 20. DFT Tarih “ÇÖKÜŞ - Asya Hun Devleti #3” Online video klip. YouTube, 09.02.2019, https://youtu.be/zcTKREOrClo?list=PLY5fmKAAUCTdokUTlSx7ea3j8oia5M72K Esra Yakut, “Hun Devleti Hukuk Sistemi” https://yenidenergenekon.com/704-hun-devletihukuk-sistemi/ 26.11.2013 Jozsef Deer, “İstep Kültürü”, AÜDTCFD, C. XII, S. 1-2, 1954, s. 173. Kaşgarlı Mahmut, “Töre” http://kasgarlimahmut.com/turk-toresi/ 17.03.2019 Öner Tolan, “AVRUPA HUNLARINDA DEVLET TEŞKİLATI VE SOSYOEKONOMİK YAPI” http://www.johschool.com/Makaleler/1606908515_4.%20Tolan.pdf Aralık 2014 Şerif Baştav, “Avrupa Hunları”, Türkler, C. I, Ankara, 2002, s. 867. Tarih Portalı, “Margus Antlaşması” https://tarihportali.net/margos-antlasmasinin-maddelerive-onemi 17.03.2019 Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları” I. Türklerde Ahlâk, Beyoğlu-İstanbul, s. 167.