KUR’AN İLIMLERININ DOĞUŞU VE GELIŞMESI Kur’an-ı Kerim, doğrudan doğruya insana hitap eden ilahî bir kitaptır. İnsanın, Kur’an’ın mesajını doğru bir şekilde anlayabilmesi Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmesini sağlar. Genel olarak Kur’an’ın ayetleri açık ve maksadı anlaşılır hâlde inmiştir. Ancak bazen, bir ayette geçen kelime bizim için anlam bakımından göreceli olarak kapalı veya müphem olabilmektedir. Bu kapalılığı gidermekte başka bir ayet bize yardım etmektedir. Kur’an’ın verdiği bu açıklama metodu Müslümanları, indirilişinden itibaren Kur’an’a ve onun tebliğcisine yönlendirmiştir. Bu gayretler zamanla ُ adı verilen Arapça ن ِ علُو ُم اْلقُ ْر ٰا Kur’an ilimlerinin doğmasını sağlamıştır. 1. Kur’an ilimlerinin en belirgin nüvesini Peygamberimiz (s.a.v.) in Kur’an’ı tebliği ve yaşayışında görmekteyiz. Şöyle ki Hz. Peygamberin tebliğ ve irşat sürecinde ayetleri okuması “kıraat” ilminin, Bazı ayetleri yaşayarak göstermesi veya anlaşılmayan ayetleri açıklaması ise “tefsir” ilminin temelini oluşturmuştur. 2.Peygamberimizden sonra Kur’an’ı doğru anlama ve açıklama görevini sahabeler üstlenmişlerdir. Onlar, vahyin iniş sürecinde yaşadıkları için hangi ayetin hangi olay veya sebep üzerine indiğini biliyorlardı. Sahabeler aynı zamanda Peygamberimizin ayetlerle ilgili açıklamalarına ve ayetlerin uygulamalarına şahit olmuşlardı. Bu imkana sahip olamayanların ayetleri anlamakta düştükleri hataları onlar düzeltmişlerdir. Sahabe, ayetlerin açıklamasını isteyen veya soru soranlara, sebeb-i nüzul, nâsihmensuh ve kişisel yorumlarıyla cevap vermişlerdir. Bazen de ayeti ayetle, hadisle veya bilhassa kelimelerin anlamları hakkında Arap toplumunda önemli bir yere sahip olan şiirden deliller getirerek açıklamışlardır. Sahabeler, Mushaf çoğaltılırken ayetlerin yanlış okunmasını önlemek amacıyla özel imla kuralları (resmu’l-Mushaf) koymuşlardır. İslam coğrafyası genişledikçe Kur’an’ı anlamak için daha fazla çaba harcamak gerekmiştir. Arapçanın dışında dil konuşan ve farklı kültürlerden İslam’a girenler, Kur’an’ı okumak ve anlamakta problemlerle karşılaşmışlardır. Bu yeni problemleri nakil ve akılla çözme çabaları rivayet ve dirayet tefsirini oluşturmuştur. Kur’an’ı doğru okumayı ve dolayısıyla doğru anlamayı sağlamak üzere de irab çalışmaları yapılmıştır. Bunları, Kur’an lafızları/lügat, israiliyyat, kıraat, Kur’an’ın faziletleri, meani’l-Kur’an, garibu’lKur’an ve ahkâmu’l-Kur’an’a dair çalışmalar izlemiştir. Hicri ikinci asırdan itibaren ise Kur’an ilimleri hakkında müstakil eserler yazılmaya başlanmıştır. Bu telif çalışmaları, hem ilahî mesajın doğru anlaşılması ve hem de İslam dışı yorumlanma tehlikesine karşı bir çaba olarak görülmelidir. Zira İslam dünyası genişledikçe karşılaşılan yeni medeniyetlere ait inanç unsurlarının, İslam’ın süzgecinden geçirilmesi gerekiyordu. İslam tarihinde bunun örneklerinden biri Hasan el-Basri (öl.110/728)’nin Hz. Peygamber, sahabe ve tabiinden nakledilen tefsire ait rivayetleri bir araya toplamış olmasıdır. Bu dönemde yapılan fıkıh, kelam ve siyaset konularının Kur’an’a dayalı yorumları, fıkhi, kelami ve mezhebi tefsirlerin de altyapısını oluşturmuştur Hicri üçüncü asra gelindiğinde ise Kur’an’ın dil incelikleri tespit edilmeye ve ahkam ayetleri yorumlanmaya başlanmıştır. Ayrıca Kur’an’ın dil ve içerik üstünlüğü, kıraat, vücûh-nezâir, nâsih- mensuh, müşkilu’l-Kur’an konularında eserler yazılmıştır. Böylelikle Kur’an ilimlerinin sahası gittikçe genişlemiştir. Sonraki asırlarda Kur’an ilimlerine; sebeb-i nüzul, muhkemmüteşabih, huruf-ı mukattaa, kıssalar, yeminler gibi konular da eklenmiştir. Kur’an ilimlerini inceleyen usul kitapları ise hicri beşinci yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanmıştır. Bunun sonucunda Kur’an ilimleri, gittikçe daha kapsamlı ve zengin bir literatüre sahip olmaya başlamıştır. Böylece Kur’an-ı Kerim’i her çağın aktüel bilgileriyle anlama ve yorumlama çalışmaları, Kur’an ilimlerini daha kapsamlı ve zengin halde günümüze kadar getirmiştir. Kur’an’ın İndiriliş Süreci ile İlgili Özellikleri Kur’an-ı Kerim’i doğru olarak anlamak için bazı kavramları bilmek gereklidir. Bu kavramlar; Kur’an’ın indirildiği zaman ve mekânı ifade eden Mekkî ve Medenî, indiriliş sebeplerini ve aşamalarını inceleyen esbâb-ı nüzul nâsih-mensuhtur. Mekki ve Medeni Kur’an-ı Kerim, Mekke ve Medine’de nazil olmuştur. Hicretten önce Mekke ve çevresinde inen ayet/sureye Mekkî; Sonrasında Medine ve çevresinde inenlere de Medenî ayet/sure denir. Bu ayet veya sureler, bütün olarak indirildiği gibi farklı zamanlarda bölümler hâlinde de nazil olmuştur. Mesela Bakara suresi on yıl boyunca ayet ayet Medine’de indirilmiştir. Mekkî surelerde, tevhit ve ahiret inancı konularına ağırlık verilmiş ve Müslümanlar ibadete alıştırılmıştır. Yine bu surelerde, güçsüzü, zayıfı koruyan ahlak anlayışı getirilmiştir. Müşriklerin şiddetli tepkisiyle karşılaşan müminlere sabır ve direnç göstermeleri tavsiye edilmiştir. Kur’an’ın 114 suresinin yaklaşık dörtte üçünü, kısa ve zengin ifadeli bu Mekkî sureler oluşturmuştur. Medenî surelerde ise toplum hayatını düzenleyen ilkeler getirilmiştir. Namaz hariç diğer ibadetler bu surelerde farz kılınmıştır. Medenî surelerde Müslümanların; ehlikitap, müşrik Araplar ve diğer milletlerle olan münasebetleri düzenlenmiştir. Aynı şekilde bu surelerde örnek bir İslam toplumunun oluşturulması hedeflenmiştir. Medenî sureler genelde uzundur ve sayıları, toplam sure sayısının yaklaşık dörtte birini bulmaktadır. Mekkî surelerde: Ayetler genellikle يَا / اس ُ َّأَيُّ َها النEy insanlar!” çağrısıyla başlamıştır. Surelerin başında kasem/yemin sık sık kullanılmıştır. Önceki peygamberlerin kıssaları daha çok bu surelerde anlatılmıştır. Medenî surelerde: Ayetler ْن آ َمنُوا َ يَا أَيُّ َها الَّ ِذي /Ey İnananlar” veya “ /ب ِ يَا أ َ ْه َل ْال ِكتَاEy kitap ehli” çağrısıyla başlamıştır. Evlilik, miras ve cihat gibi konularda hükümler getirilmiştir. Münafıklardan bahsedilmiştir Mekkî: 1. “Firavun’a git! Çünkü o çok azdı. Deki: Arınmayı ve seni Rabb’imin yoluna iletmemi ister misin?…” (Nâziat suresi, 17-19.) 2. “Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür suresi, 8. ayet.) 3. “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr suresi,1-3. ayetler.) Medenî: 1. “Şüphesiz münafıklar… namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.”(Nisâ suresi, 142. ) 2. “Ey ehlikitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?”(Âl-i İmrân suresi, 71. ayet.) 3. “Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabb’i olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın)…” (Bakara suresi, 282. ayet.) 2. ESBÂB-I NÜZUL Kur’an-ı Kerim’in büyük bölümü, herhangi bir soru veya neden olmaksızın, bir kısmı ise sebeplere bağlı olarak indirilmiştir. Bir veya daha fazla ayetin inmesine sebep olan olay veya soruya sebeb-i nüzul denir. Bir olay veya soru sebebiyle inen ayetler, bazen muhataplarını eğitmek amacı taşımaktadır. Mesela, Hz. Peygambere kıyametin ne zaman kopacağı, hem samimi bir niyetle vaktini merak edenlere hem de onu kendilerine göre sınamak isteyenler tarafından sorulmuştur. Allah (c.c.), “…Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin belki de zamanı yakındır.” ayetiyle3, her iki maksatla soranlara da gerekli cevabı vermiştir. Bu cevap, şu eğitici unsurları taşımaktadır: Peygamber de olsa Allah bildirmedikçe kıyametin vaktini kimse bilemez. Kişi, (küçük kıyameti sayılan ölümünü de hesaba katarak) kıyameti uzakta görmemeli ve sonsuz hayatı için her an hazırlık yapmalıdır. Bazen kişisel sorular ve sorunlara cevap olarak inen ayetler, genel bir hükmü içermiştir. Mesela sahabeden ağır hasta olan Câbir (r.a.), öleceğini tahmin ederek malını ne yapması gerektiğini Peygamberimize sormuştur. Bu soru üzerine Nisâ suresinin 11-12. miras ayetleri indirilmiştir. Bu ayetler, miras bırakılan malların kimlere hangi oranda paylaştırılması gerektiği konusunda genişçe bilgi vermiştir. Nüzul sebepleri Kur’an’da yer almamış, olayı bizzat yaşayan veya ona şahit olan sahabe tarafından nakledilmiştir. İlk dönemlerde yapılan tefsirler, çoğunlukla bu rivayetlerden oluşmaktadır. Esbâb-ı nüzul hakkında, Mekke dönemiyle ilgili az, Medine dönemiyle ilgili çok bilgi bulunmaktadır. Bu bilgiler, tedvin döneminde hadis kitaplarının tefsir kısmında toplanmıştır. Nüzul sebebini bilmenin birçok faydası vardır. Bir ayetin hangi olayla ilgili indirildiğini bilmek, onun ilahî maksada uygun yorumlanmasını sağlar ve yanlış anlamaları önler. Mesela, hac/umre yaparken Safâ-Merve arasında sa’y yapılması gerektiğini, “…Safâ ve Merve Allah tarafından konulmuş sembollerdendir; böylece, hac veya umre için Mabede gelen birinin bu ikisi arasında gidip gelmesinde bir mahzur yoktur …”6 ayeti bildirmektedir. Bu ayet, Cahiliye Döneminde bu iki tepeye put konulduğu için sa’y yapmak istemeyen ensarın tereddüdünü gidermek üzere indirilmiştir. Sebeb-i nüzulünden habersiz olan tabiinden Urve, bu ayetin hac veya umre yapan kimseye sa’y yapıp yapmama serbestliği verdiğini sanmıştır. Hz. Aişe bu anlayışın doğru olmadığını yukarıdaki nüzul sebebini anlatarak açıklamıştır. Sebeb-i nüzulü bilmek, ayet veya sure açıklanırken muhataplarda dinleme arzusu uyandırarak onun daha güzel anlaşılmasını da sağlamaktadır. Fil kıssası hakkında inen Fil suresi bu konuda güzel bir örnektir. Aynı şekilde, “Rabb’in seni bırakmadı ve sana darılmadı.” ayetini okurken ‘Acaba ne oldu ki Allah böyle bir ifadeye yer verdi?’ türünden merak uyandıran sorular akla gelmektedir. Peygamberimize vahyin bir süre gecikmesinden dolayı müşriklerin ‘Rabb’i Muhammed’i terk etmiş, ona gücenmiş.’ söylentisini kesmek üzere bu ayet indirilmiştir. Böylece sebeb-i nüzul bilgisi, merakı gidermekle ayetin daha güzel anlaşılmasını sağlamıştır. 3. NÂSIH VE MENSUH Nesh, bir nassın hükmünün, daha sonra gelen bir nassla kaldırılmasıdır. Hükmü kaldırılan ayete mensûh, kendinden önceki hükmü kaldıran ayete nâsih, yapılan bu işe de nesh denir. Kur’an’da nesihten bahseden ayetlerden birisi şöyledir: ٍَيء َ َت ِب َخ ْي ٍر ِم ْن َها أَوْ ِمثْ ِل َها أَلَ ْم ت َ ْعلَ ْم أَ َّن هللا ِ ْ س َها نَأ ِ س ْخ ِم ْن آيَ ٍة أَوْ نُ ْن َ َما نَ ْن ْ علَى ُك ِل ش قَدِير “Biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.” Kur’an-ı Kerim, insan ve toplumu eğitmek ve geliştirmek için indirildiği toplumun doğrularını onaylamış, yanlışlarını yeni hükümlerle tedricen kaldırmıştır. Bu, önceki dinlerin hükmünün kaldırılması şeklinde olabildiği gibi aynı din içerisinde de olabilmektedir. Çünkü insanlar, önceden sahip oldukları örf ve adetlerini kolay terk edemezler. İnsanlar ancak, yeni dinin ruhunu ve ilkelerinin yüceliğini kavradıkça değişimi kabul edebilirler. Nesh, insanların hükümlere alışmalarını sağlayan bir kolaylıktır. Nesh asla, Allah’ın bir şeyi önceden bilmeyip iyice anladıktan sonra önceki hükmü değiştirmesi olarak değerlendirilemez. Bilakis Allah, nesih yoluyla toplumun şartlarına uygun hükümler koymuş ve onu sağlam bir ahlak oluşturmanın en güzel yöntemi olarak kullanmıştır. Buna alkollü içkinin kaldırılması misalini verebiliriz. Alkollü içki tüketimi müşrik Araplar arasında oldukça yaygındı. Kur’an-ı Kerim bu kötü alışkanlığı bir anda kesin bir emirle kaldırmamıştır. Bunun yerine, toplumu eğiterek onu aşamalı şekilde kaldırmayı tercih etmiştir. Birinci adımda alkollü içkinin büyük zararını vurgulamış, fakat bazı faydalarının olduğu da İfade edilmiştir. Bu uyarı, içki içen Müslümanların zihnine ‘İçkinin zararı büyüktür.’ fikrini yerleştirmiştir. İkinci adımda, sarhoş hâldeyken namaz kılmak yasaklanmıştır. Neshten bahseden Nahl suresi, 101.; Ra’d suresi, 39.; Nisâ suresi, 160-161.; Enfâl suresi, 65.; Yûnus suresi, 15 ve A’lâ suresi, 6-7. ayetlerini mealden bularak sınıfta değerlendiriniz. Bu ayetin indirilmesiyle alkol kullanan Müslümanlar, namazların öncesinde içki içmemeye başlamış ve böylece içki içmenin vakti daraltılmıştır. Son adımda ise bu alışkanlık kesin bir şekilde yasaklanmıştır: “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” Bu ayetlerin indirilmesiyle Müslümanlar içki içmeyi tamamen bırakmışlar ve ellerinde kalan şarapları dökerek imha etmişlerdir. Örneklerden de anlaşıldığı üzere, Kur’an-ı Kerim’in tefsiri yapılırken veya ondan hüküm çıkarılırken neshi dikkate almak gerekmektedir. Böylece, Kur’ani hükümlerin birbirine karışmaması sağlanmakta ve insanlar için faydalı sonuçlar çıkarılabilmektedir. İçkinin Haram Kılınması Bakara suresi, 219. ayet Nisâ suresi, 43. ayet Mâide suresi, 90, 91. ayetler Faizin Haram Kılınması Rûm suresi, 39., Nisâ suresi, 160, 161. ayetler ......................................................................... ......................................................................... Faizin haram kılınma aşamalarını “Rûm suresi, 39; Nisâ suresi, 160, 161; Âl-i İmrân suresi, 130. ve Bakara suresi, 275-279. ayetlerinden” araştırınız. İçkinin haram kılınma merhaleleriyle karşılaştırarak bu ayetleri uygun olan yerine koyunuz.