Prof. Dr. S. Rıdvan KARLUK Yard. Doç. Dr. Özgür TONUS Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GENİŞLEME PERSPEKTİFİNDE TÜRKİYE’NİN YERİ 05-09 Mayıs 2004 2004 Türkiye İktisat Kongresi AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GENİŞLEME PERSPEKTİFİ’NDE TÜRKİYE’NİN YERİ Prof. Dr. S. Rıdvan KARLUK Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Yard. Doç. Dr. Özgür TONUS Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü ÖZET 10-11 Aralık 1999 tarihleri arasında gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne aday ülke olduğu onaylanmıştır. Zirve’den sonra, tıpkı Gümrük Birliği’ne adım attığımız dönemde olduğu gibi Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne hemen tam üye olacağı havası yaratılmaya çalışılmıştır. Türkiye ile ilgili olarak eğer, Aralık 2004’deki Avrupa Birliği Konseyi, Komisyon raporu ve tavsiyesi üzerine Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığına karar verirse, Avrupa Birliği, Türkiye ile katılım müzakerelerini geciktirmeksizin başlatacaktır. Geçmişte yayımlanan altı İlerleme Raporu’nda ve Zirve Sonuç Bildirileri’nde de ifade edildiği gibi Türkiye, Avrupa Birliği’ne aday bir ülkedir ve katılım yönünde hızla ilerlemektedir. İlişkilerimizin geldiği bu noktada Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri mutlaka başlamalıdır. Bu Bildiri ile, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin Helsinki Zirvesi’nden sonra rayına oturup oturmadığı ve genişleme perspektifi içerisinde Türkiye’nin yeri ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler Avrupa Birliği; Türkiye; Genişleme; Üyelik müzakereleri ABSTRACT Turkey’s candidacy has been approved in Helsinki Heads of State and Government Summit between the dates of 10-11 December 1999. After the Summit, it felt like as if Turkey was going to be a full member immediately as it was in the Customs Union case. 2 As regards Turkey, The Copenhagen European Council decided that if the European Council in December 2004, on the basis of a report and a recommendation from the Commission, decides that Turkey fulfills the Copenhagen political criteria, the European Union will open negotiations without delay. The sentence that often appears in six Regular Reports and Summit Conclusions citing: “Turkey is a candidate country destined to join the European Union” is true and Turkey is really progressing fast. Now, Turkey’s accession negotiations must start. This paper aim to analyse Turkey - European Union relations after Helsinki Summit and describe to Turkey’s position in European Union enlargement perspective. Key Words European Union; Turkey; Enlargement; Accession negotiations. 3 AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GENİŞLEME PERSPEKTİFİ’NDE TÜRKİYE’NİN YERİ Giriş İsmet İnönü’nün Ankara Anlaşması’nın 1963 yılında yapılan imza törenindeki “Bu Antlaşma Türkiye ve Avrupa’yı ilelebet ebediyete kadar bağlamaktadır” sözü belki de 2004 yılının sonunda gerçekleşecektir. Bilindiği gibi 2002 yılı Aralık ayında düzenlenen Kopenhag Zirvesi’nde Avrupa Birliği (AB), 2004 yılı Aralık ayında, Komisyon’un hazırlayacağı rapor ve öneriler doğrultusunda, Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdiğini kabul ederse, üyelik müzakerelerine “gecikmeksizin” başlanılacağını taahhüt etmiştir. Böylece Türkiye, son 40 yıllık süre içinde AB’ye üye olma noktasında önemli bir aşamaya gelmiş olacaktır. Türkiye, büyük düşünür Lucius Annaeus Seneca’nın “hangi kapıya yöneldiğini bilmeyen hiçbir zaman uygun esen rüzgarı bulamaz” özdeyişi çerçevesinde 1950’li yılların sonunda yöneldiği kapıyı bulmuştur ama, uygun esen rüzgarı bir türlü yakalayamamıştır. Bu rüzgar, Türkiye’nin ortak üyelik başvurusu üzerine 11 Eylül 1959 tarihinde Brüksel’de toplanan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Bakanlar Konseyi’nde ilk Komisyon Başkanı Alman Profesör Walter Hallestein’in, Konsey’in Türkiye’ye olumlu cevap vermesini istemesiyle yakalanmıştı. Ankara Anlaşması’nın Ankara’daki imza töreninde Hallstein’in, “Türkiye Avrupa’ya dahildir” sözü1 rüzgarın şiddetini artırmış, fakat sonradan gelişen olaylar bu rüzgarı tersine çevirmiştir. Rüzgarların Türkiye lehine estiği dönemde bile, AET yetkilileri Türkiye konusunda tam olarak görüş birliği içerisinde olmamışlardır. Dönemin Fransız kökenli, Gelişme Yolunda Ülkelere Yardım Komisyonu Üyesi C. Cheysson, “Türkiye Anadolu'dur. Avrupalı olacak diye imzalanan bu Anlaşma’nın bu haliyle yürütülmesi imkansızdır. Artık bir seçim yapıp, Türkiye’ye Asya mı, yoksa Avrupa modelinin mi daha yararlı olacağı saptanmalıdır (1976)” derken, Komisyon Genel Sekreteri Emile Noel, “Bugünkü gelişme hızıyla gitse dahi Türkiye’nin 25 yıl sonra bile AET’ye tam üye olması imkansızdır (1976)” savını dile getirmiştir.2 Yıllar sonra Turgut Özal bu durumu görerek, 1987 yılındaki tam üyelik başvurusunun ardından “Bu uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bizi caydırmak için çok şey yapacaklardır. Ama yılmamalıyız” sözünü haklı çıkartacak gelişmeler yaşanmıştır. Nitekim Aralık 2000’deki Nice Zirvesi’nden sonra kabul edilen Nice Antlaşması’nda AB’nin 10 yıllık genişleme sürecinde Türkiye’ye yer verilmeyerek, Helsinki Zirvesi’nde kabul edilen “adaylık” statüsü bir anlamda askıya alınmıştır. AB Konseyi, Haziran 2003’teki Selanik Zirvesi’nde, Türk Hükümeti’nin reform sürecini devam ettirme ve özellikle geriye kalan yasal düzenlemeleri 2003 yılı sonuna kadar tamamlama yönündeki kararlılığını memnuniyetle karşıladığını özellikle belirtmiştir. Buna rağmen 5 Kasım 2003 tarihinde açıklanan Altıncı İlerleme Raporu’nda3 ve Strateji Belgesi’nde uygulama 4 konusunda bazı eksikliklerin olduğunun altının çizilmesi, Türkiye’ye yapılmış bir haksızlıktır. 5 Haziran 2003 tarihinde Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu’nda 216 lehte, 75 aleyhte ve 38 çekimser oyla kabul edilen AP Dışişleri, İnsan Hakları, Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası Komitesi Üyesi Parlamenter Arie Oostlander’in hazırlamış olduğu Rapor, Türkiye’nin sürmekte olan reformları yerine getirme kararlılığını devam ettirmesi durumunda, katılım müzakerelerine başlayacağını vurgulamıştır. Türkiye, yayımlamış olduğu Ulusal Programlardaki taahhütleri ve gerçekleştirdiği reformlar aracılığıyla, AB ile üyelik müzakerelerine başlanılması konusunda güçlü bir irade beyanında bulunmuştur. Bu noktada kanımızca Türkiye için yeni kuralların ortaya konulmaması gerekmektedir. Bugün için AB’nin Kopenhag siyasi kriterlerini öne sürmeden sorunun özünü ortaya koymalarını sağlamak veya müzakerelere başlamak, Türkiye’nin öncelikli hedefi olmalıdır. Üyelik müzakerelerine başlanılmasıyla birlikte Türkiye “zor, geç ve yorucu” da olsa, 2010’lu yılların ortalarında AB’ye tam üye olacaktır. Böylece, AB’nin “Türkiye’yi içine almak istememe, fakat kendinden fazla uzaklaşmasına da tahammül edememe” görüşü4 tarihe gömülecektir. GENİŞLEME SÜRECİNDE LÜKSEMBURG ZİRVESİ VE SONRASINDA AB’NİN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ ZİRVE’LERDE TÜRKİYE Lüksemburg Zirvesi (12 - 13 Aralık 1997) Türkiye, Lüksemburg Zirvesi'nde AB’nin genişleme sürecinin dışında bırakılmıştır. Zirve’de, Türkiye'yi tatmin için AB ülkeleri, aday ülkeler ve diğer Avrupalı ülkeleri her yıl bir araya getirecek Avrupa Konferansı’nın toplanmasına karar verilmiştir5. Lüksemburg Zirvesi öncesinde Almanya’nın o zamanki Ankara Büyükelçisi Dr. H. Johaim Vergau'nun, “Türkiye’nin tam üyeliğinin AB’nin kimliğini büyük oranda değiştireceği açıktır. Türkiye hiçbir aday grubuna sığmamaktadır. Bu sözlerimle Türkiye’nin önümüzdeki dönemde bazı AB listelerinde adının geçmesini sağlayıp sağlayamayacağına dair bir görüş belirtmiyorum” ifadeleri, Lüksemburg’ta Türkiye’nin başına geleceklerin habercisi idi. Lüksemburg Zirvesi’nde genişleme ile ilgili olarak 10 Merkezi ve Doğu Avrupa ülkesi (MDA ülkesi), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Malta ile tam üyelik görüşmelerine başlanılması onaylanmış, gerekli takvim, usul ve destek mekanizmaları belirlenmiştir. Bu ülkelerden Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovenya, Estonya ve GKRY ile katılım müzakerelerinin hemen başlatılması kararlaştırılmıştır.6 Türkiye’nin AB’nin genişleme sürecinin dışında bırakılmasının ardından 14 Aralık 1997 tarihinde Türkiye ve AB arasında bundan böyle siyasi diyalogun olmayacağını ifade edilmiş, AB’nin Kıbrıs ile üyelik müzakerelerini başlatması 5 durumunda Türkiye’nin KKTC ile bütünleşmeye gitme fikri üzerine ciddi olarak eğileceği açıklanmıştır.7 AB Konseyi, Lüksemburg Zirvesi ile ayrımcı bir işlem yaparak, Türkiye’ye diğer adaylar gibi bir “ön katılım” programı sunmamıştır. Zirve’de, Türkiye’nin tam üyeliğe “ehil” olduğu yinelenmiş, ancak siyasi ve ekonomik sebeplerle tam üyelik müzakerelerinin başlamayacağı belirtilmiştir8. Lüksemburg Zirvesi’nde, Komisyon’un her aday ülke için bu ülkelerin üyelik yolundaki ilerlemelerini gösteren bir ilerleme raporu hazırlanmasına karar verilmiştir. Cardiff Zirvesi’nde ise, ilerleme raporu hazırlanacak ülkeler arasına Türkiye ve Kıbrıs da katılmıştır. Böylece Komisyon, her yılın Ekim ayında aday ülkelerin üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme kapasitesinin değerlendirilmesine ilişkin düzenli raporlar hazırlamaya başlamıştır. Viyana Zirvesi (11 - 12 Aralık 1998) Bu Zirve’de AB Devlet ve Hükümet Başkanları, Lüksemburg ile Cardiff Zirveleri’nde alınan kararların ötesine geçememişlerdir. Cardiff Zirvesi’nde (Haziran 1998)9, Türkiye için tam üyelik stratejisi saptanması isteği, Viyana Zirvesi’nde (Aralık 1998) kabul edilmiştir. Türkiye'ye Zirve sonucu yayımlanan Bildiri’de, genişleme başlığı altında sadece dört satırla şu şekilde yer verilmiştir (Md.62): “AB, Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine verdiği önemin altını çizer. Bu çerçevede Lüksemburg ve Cardiff’te kabul edilen kararlara uygun olarak Türkiye için belirlenen Avrupa Stratejisi’nin titizlikle takibini sağlamaya karar verir”10. AP Başkanı Jose Maria Gil Robles, o dönemde Türkiye’nin adaylık sürecindeki ilerlemesinin, Ankara’nın AB’nin “insan hakları ve demokrasi” ilkelerine saygı göstermesine bağlı olduğunu açıklamıştır. Robles, aday ülkelerin en erken 2004 veya 2005 yılında AB’ye girebileceği tahmininde bulunmuştur. Helsinki Zirvesi (10 - 11 Aralık 1999) AB Devlet ve Hükümet Başkanları’nın Helsinki Zirve’sinde Türkiye’nin “adaylığını” onaylamasıyla, Türkiye AB ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. Zirve’nin Türkiye’yi ilgilendiren 4, 9 ve 12 nci maddeleri özetle şöyledir: - Türkiye, diğer aday ülkelere uygulanan aynı kriterler temelinde AB’ye katılmaya aday her ülke gibi bir Katılım Öncesi Stratejisi'nden yararlanacaktır. - Türkiye, AB programları ve ajansları ile aday ülkelerle genişleme bağlamında gerçekleştirilen toplantılara katılabilecektir.11 Ayrıca, bir Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) hazırlanacaktır. Bu ortaklık, katılıma hazırlıkta öncelikli alanları belirleyecek ve AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin bir Ulusal Program (UP) içerecektir. - Türkiye için bir “tarama (screening) süreci” (AB müktesebatının analitik olarak incelenmesi) başlatılacak ve gerekli izleme mekanizmaları oluşturulacaktır. 6 - Türkiye adaylık döneminde, AB’nin bu konuya yönelik mali imkanlarından yararlanabilecektir. Helsinki Zirvesi’nde Türkiye “aday” ilan edilmiştir ama, 13 aday ülke arasında sadece Türkiye ile tam üyelik görüşmelerine başlanmamıştır.12 Lüksemburg Grubu ülkeleriyle görüşmeler 31 Mart 1998'de açılmış, ilk tur görüşmeler 10 Kasım 1998'de yapılmıştır. Geriye kalan 6 aday ülke ile (Helsinki Grubu ülkeleri: Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Romanya ve Slovakya) müzakerelere 15 Şubat 2000’de başlanılmış, ilk tur 14 Haziran 2000'de gerçekleştirilmiştir. Aslında Helsinki’de çok önemli bir değişiklik olmamıştır. AB, Türkiye’yi diğer 12 aday ülkeden ayırmış ve tam üyelik müzakereleri kapsamına almamıştır. Çünkü AB, Türkiye’yi Avrupalı sayma konusundaki tereddüdünü henüz giderememiştir.13 Helsinki Zirvesi öncesinde bir değerlendirme yapan genişlemeden sorumlu Komisyon Üyesi Günter Verheugen, "Türkiye'ye, verilecek adaylık statüsü, bir tanımlama ve hukuki uyarlamadır. Şu aşamada müzakerelerin başlaması söz konusu değil. Önce süreci başlatalım, belirlenecek takvim ile yakın gelecekte müzakereler başlayabilir. Bu arada Helsinki Zirvesi öncesi Türkiye'den de bazı olumlu sinyaller bekliyoruz" diyerek bir gerçeği açıklamıştır. AP'nda en kalabalık grubu oluşturan Hıristiyan Demokratlar, Türkiye'nin adaylığına sıcak bakmadıklarını Helsinki Zirvesi öncesinde de net bir şekilde dile getirmişlerdir. Grup Başkanı Hans Gert Pottering, "Türkiye'ye adaylık statüsü verilirse, Ukrayna ve Rusya'ya ne diyeceğiz?" sorusunu ortaya atarak bir anlamda Türkiye'yi AB içinde görmediğini açıkça savunmuştur. Alman Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU), "Türkiye'nin AB’ye üye olmasının mümkün olmadığını, ancak Avrupa için stratejik önemi nedeniyle ayrı bir formülle Avrupa içerisinde tutulması gerektiğini" öne sürmüştür. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye ile ilgili kararın tamamen yanlış olduğunu savunan CSU yöneticileri, bunun "Türkiye'de büyük hayallere yol açtığını ve Türkiye'nin ileride hüsrana uğrayacağını" belirtmektedirler. "Türkiye'nin AB’ye üye olmak için ne ekonomik ne de siyasi şartları yerine getirebileceğini" savunan CSU yöneticileri, aynı zamanda "din farklılığına" dikkat çekerek "İslam'ın hoşgörülü olmadığını" iddia etmişlerdir. Nice Zirvesi (7 - 9 Aralık 2000) Fransa’nın Dönem Başkanlığı’nın sonunda gerçekleşen Nice Zirvesi’nden sonra kabul edilen Nice Antlaşması’nda, AB’nin 10 yıllık genişleme sürecinde Türkiye’ye yer verilmeyerek, Helsinki Zirvesi’nde kabul edilen “adaylık” statüsü bir anlamda askıya alınmıştır. Bu olumsuz gelişmenin ilk sinyalleri Türkiye’nin AB’ye katılımında yol haritası niteliğini taşıyan ve Türkiye'nin tam üyelik stratejisini tek taraflı olarak belirlediği Birinci KOB’da verilmiştir.14 KOB’da kısa vadeli hedefler arasında yer alan Kıbrıs sorununa ilişkin madde, kısa vadeli 7 öncelikler çerçevesinde “Güçlendirilmiş Siyasi Diyalog ve Siyasi Kriterler 2001” başlığında düzenlenmiştir. Orta Vadeli Öncelikler Bölümü’nde “Güçlendirilmiş Siyasal Diyalog ve Siyasi Ölçütler” başlığı altında “Helsinki sonuçlar bildirgesine uygun olarak, siyasal diyalog bağlamında, anlaşmazlıkların Birleşmiş Milletler Anayasası’na uygun şekilde barışçı yollardan çözülmesi ilkesi kapsamında, Helsinki sonuçlar bildirgesinin 4. maddesinde atıf yapıldığı gibi, devam eden sınır anlaşmazlıklarını ve diğer ilgili konuları çözmek için her çabayı sarf etmek” ifadeleri kullanılarak, üyelik öncesinde Yunanistan ile olan sınır sorunlarının çözümlenmesi istenmiştir. 26 Şubat 2001 tarihinde imzalanan Nice Antlaşması15 ile güçlendirilmiş işbirliği, nitelikli oy çokluğu ile karar alınabilecek alanlar, Konsey’deki oy dağılımları ve Avrupa Komisyonu’nun yapısında yeni düzenlemelere gidilmiştir. Nice Antlaşması’nda, AB’nin genişleme süreci sonrasında nasıl bir yapıya kavuşacağı belirlenmiştir. AB Konseyi’ndeki mevcut oy sayısı 87’den 345’e, AP’daki sandalye sayısı ise 626’dan 732’ye (Anayasal Antlaşma Taslağı’nda bu sayı 736 olarak dondurulmuştur Md. 19) çıkartılmış, Ekonomik ve Sosyal Komite ile Bölgeler Komitesi üye sayıları ise 344 olmuştur. Türkiye, Aralık 1999’da gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nde “aday ülke” olarak kabul edilmesine rağmen, Nice Antlaşması’nda unutulmuştur. AB’nin genişleme sürecindeki yapısı, 15+12=27 ülkeye göre düzenlenmiş, 2007 yılında AB’ye katılımı öngörülen Bulgaristan ve Romanya’ya Nice Antlaşması’nda yer verilmiştir.16 Romanya’nın katılımı durumunda Konsey’deki oy sayısı 14, AP’daki sandalye sayısı 33, her iki Komite’deki temsilci sayısı ise 15’tir. Bulgaristan’ın Konsey’deki oy sayısı 10, AP’daki sandalye sayısı 17, Komitelerdeki temsilci sayısı ise 12’şerdir.17 Bu durumdan çıkan sonuç, Türkiye açısından olumsuzdur. Çünkü 13 aday ülkeden 12’sinin genişleyen AB içindeki yerleri belirlenmiş, Türkiye’ye ise yer verilmemiştir.18 Bir başka ifadeyle AB treninde Türkiye’ye oturacak yer rezerve edilmemiştir. Kopenhag Zirvesi (12 - 13 Aralık 2002) Aralık 2002’de Kopenhag’ta toplanan Zirve’nin Sonuç Bildirisi’nde, Türkiye’nin diğer aday ülkelere uygulanan kriterler temel alınarak Birliğe katılacak olan bir aday ülke olduğunu belirten 1999 tarihli Helsinki Kararı hatırlatılmış, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini karşılama yönünde attığı adımlar memnuniyetle karşılanmıştır. Eğer, Aralık 2004’deki AB Konseyi, Komisyon’un raporu ve tavsiyesi üzerine Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığına karar verirse, AB’nin Türkiye ile katılım müzakerelerini geciktirmeksizin başlatacağı vurgulanmıştır.19 Türkiye’nin AB üyeliği yolunda desteklenmesi amacıyla, Türkiye’nin katılım stratejisinin güçlendirilmesi, Komisyon’un gözden geçirilmiş bir KOB için öneri sunması ve yasal inceleme sürecini güçlendirmesi öngörülmüştür. Ayrıca AB, Türkiye’ye yaptığı katılım 8 öncesi mali yardımların arttırılmasını ve bu yardımların 2004 yılından itibaren, bütçeden “katılım öncesi giderleri” başlığı altında karşılanmasını kararlaştırmıştır.20 Bununla birlikte Zirve’de AB üyesi ve Birliğe katılacak ülkeler, Türkiye’nin GKRY’nin AB’ye tam üye olması ile ilgili kaygılarını gidermek amacıyla, Katılım Antlaşması’na eklenmiş olan ve genişleme sürecinin sürekli, kapsayıcı ve geri döndürülemez yapısına ilişkin Tek Avrupa Bildiri’sini kabul etmişlerdir. Kopenhag Zirvesi’nde tam üyelik görüşmeleri tamamlanan GKRY ve Malta ile 8 MDA ülkesinin 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye katılımları kesinleşmiştir. Bulgaristan ve Romanya için öngörülen üyelik tarihi ise 2007’dir. Buna karşılık Türkiye’ye AB tarihinde bir ilk gerçekleştirilerek müzakerelere başlanılması için “tarihin tarihi” verilmiştir.21 Böylece AB, bu Zirve’de de Türkiye’ye ayrımcı davranmıştır. Selanik Zirvesi (19 - 20 Haziran 2003) Selanik’te gerçekleşen Zirve’nin ardından yayımlanan Sonuç Bildirisi’nde, Türk Hükümeti’nin reform sürecini devam ettirme ve özellikle geriye kalan yasal düzenlemeleri 2003 yılı sonuna kadar tamamlama yönündeki kararlılığı memnuniyetle karşılanmıştır. Buna karşılık Romanya ve Bulgaristan’ın genişleme sürecinin bir parçası olduğu özellikle vurgulanmıştır. Türkiye’nin üyelik hedefine ulaşmasına yardımcı olmak amacıyla AB Bakanlar Konseyi, öncelikli hedeflerin belirlendiği gözden geçirilmiş KOB’u onaylamış ve mali yardımları önemli miktarda artırmıştır. Helsinki Kararları’na uygun olarak Türkiye’nin bu önceliklere uyumu AB üyeliği yolunda ilerlemesine yardımcı olacaktır. Özellikle Avrupa Konseyi’nin Aralık 2004’te alacağı karar göz önüne alındığında, KOB Türkiye-AB ilişkilerindeki önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Brüksel Zirvesi (12-13 Aralık 2003) 12-13 Aralık 2003 tarihlerinde gerçekleşen AB Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi’nden sonra yayımlanan Sonuç Bildirisi’nde22, Türkiye’nin siyasi ve yasal açılardan büyük önem taşıyan reformları hızlandırmak için sarfettiği kararlı çabalar takdirle karşılanmıştır. Kopenhag siyasi kriterleri ile Gözden Geçirilmiş KOB kapsamındaki pek çok konuda kaydedilen ilerlemenin, Türkiye’yi Birliğe daha da yakınlaştırdığı belirtilmiş, Türkiye ile ilgili ilk kez “makro-ekonomik dengesizlikler ve yapısal eksiklikler” vurgulanmıştır. AB Konseyi, Kıbrıs sorunun çözümü için bir uzlaşmaya varılmasının, Türkiye’nin AB üyelik beklentilerini büyük ölçüde kolaylaştıracağını açıklamıştır. TÜRKİYE’NİN KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİNE UYUMU Kopenhag kriterleri arasında Türkiye’nin en fazla başını ağrıtanı, siyasi kriterlerdir. Helsinki Zirvesi’nde, Türkiye ile katılım müzakerelerinin, Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmesinin ardından başlatılacağı ifade edilmiştir. Bu sebeple, VIII nci Beş 9 Yıllık Kalkınma Planı'nın 352 nci maddesinde, “üyelik müzakerelerinin başlatılmasının Kopenhag siyasi kriterlerine bağlı olduğu göz önünde bulundurularak, demokratikleşme sürecindeki eksikliklerin giderilmesine ve insan haklarının geliştirilmesine yönelik çalışmalara öncelik verileceği” özellikle belirlenmiştir23. Maastricht Antlaşması’nın (Avrupa Birliği Antlaşması) 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girmesiyle “insan hakları” ve “demokrasi”, AB’ye tam üye olabilmenin temel kriterleri haline gelmiştir. Kopenhag kriterlerinin içeriğine ilişkin AB Komisyonu’nun 15 Temmuz 1997 tarihinde yayınladığı Gündem 2000 Raporu ile bu Rapor’un eklerini oluşturan ülke raporlarında Komisyon, aday ülkelerin siyasi kriterleri ne ölçüde karşıladıklarını değerlendirmiştir. Gündem 2000 Raporu’nun Türkiye’deki siyasi durum hakkındaki görüşü şöyledir: “Türkiye’nin kişi haklarını ve ifade özgürlüğünü destekleme konusundaki sicili, AB’deki standartların bir hayli gerisindedir. Güneydoğudaki terorizm ile mücadele ederken, Türkiye itidal sergilemeli, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı göstermek için daha fazla çaba harcamalı ve askeri değil sivil çözüm bulmalıdır”.24 AB Komisyonu Üyesi Günter Verheugen, 2000 Şubat ayında diğer Komisyon üyelerine, Türkiye’nin resmen AB üyeliğine aday olduğunu ve Türkiye’ye diğer 12 aday ülke ile aynı şekilde davranılması gerektiğini bir mektup ile hatırlatmıştır. Verheugen, katılım müzakerelerinin, Türkiye siyasi kriterleri yerine getirmeden başlayamayacağını özellikle vurgulamıştır.25 Verheugen, müzakerelerin açılmasına yönelik ilk adımın, demokratik kurumlar, hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması olduğunun altını çizmiştir. AB ile bütünleşme takviminin Türkiye’ye bağlı olduğunu da önemle vurgulamıştır. 2004 yılı Aralık ayı yaklaştıkça Türkiye hakkında AB yetkilileri tarafından sıkça dile getirilen görüş Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirilmesi durumunda AB ile tam üyelik müzakerelerine başlanabileceği şeklindedir.26 AB, 2000 Yılı Genişleme Strateji Belgesi’nde, “üyelik için müzakerelerin tamamlanmasından daha fazla hazırlık zorunludur, katılım kriterlerine uyulması gereklidir. Bunun anlamı da, çoğu zaman iç siyasi ve ekonomik şartlara bağlı olan ve dolayısıyla önceden belirlenemeyen sürekli bir reform çabasıdır” derken27, Türkiye için açık bir mesaj vermektedir. Türkiye’nin bu konudaki çabaları karşısında Komisyon Başkanı Prodi 14 Ocak 2004 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada Komisyon’un 5 Kasım 2003 tarihinde kriterlere uyum konusunda Türkiye’nin büyük ilerleme kaydettiğini vurgulamasına dikkat çekmiştir. Ancak, 2003 yılı İlerleme Raporu’nda Komisyon, reformların uygulanması konusunda eksiklikler olduğunu da özellikle belirtmiştir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ise Türkiye üzerindeki denetim mekanizmasının kaldırılmasını tavsiye eden karar tasarısını 3 Mart 2004 tarihinde onaylamıştır. 10 Türkiye’de idam cezasının kaldırılmış olması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda yeniden yargılamanın kabul edilmesi, Milli Güvenlik Kurulu’nun statüsündeki değişikliklerin yapılması AKPM tarafından büyük çaplı adımlar olarak nitelendirilmiştir. 2004 Nisan ayı sonunda nihai oylamaya sunulacak olar Rapor, Türkiye hakkında 2001 yılında oylanan son rapordan bu yana Türkiye tarafından gerçekleştirilen siyasi reformları tatmin edici bulmaktadır. Türkiye, UP’lar kapsamında AB’ye taahhüt ettiği Kopenhag siyasi kriterlerine uyumu büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Bu amaçla TBMM’den yedi Uyum Yasa Paketi geçirmiştir. Birinci Uyum Yasa Paketi ile düşünce özgürlüğü kapsamında Türk Ceza Kanunu’nun 159 ve 312 nci maddeleriyle, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7 ve 8 nci maddelerinde değişiklik yapılması 6 Şubat 2002 tarihinde kabul edilmiştir.28 TBMM’de 26 Mart 2002 tarihinde kabul edilen İkinci Uyum Yasa Paketi29 ile Dernekler Kanunu ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu değiştirilmiş, sınırlamalar azaltılmıştır. İşkence ve kötü muamele sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hükmettiği tazminatların bu suçları işleyen görevlilere ödettirilmesi düzenlenmiş, siyasi partilerin kapatılması zorlaştırılmıştır. Basın Kanunu’ndaki “yasaklanmış dil” kavramı kaldırılmıştır. 3 Ağustos 2002 tarihli Üçüncü Uyum Yasa Paketi30 ile Anayasa değişikliği çerçevesinde yasalardaki idam cezası kaldırılarak yerine müebbet ağır hapis cezası getirilmiştir. Azınlık vakıflarının taşınmaz mal edinmelerinin önündeki engeller giderilmiş, radyo ve televizyonlarda Kürtçe yayın yapılmasına ilişkin düzenleme uygulamaya konulmuştur. Ayrıca, AİHM’nin Türkiye aleyhine verdiği kararların yeniden yargılama sebebi sayılmasına ilişkin değişiklik yapılmıştır. Dördüncü Uyum Yasa Paketi TBMM’de 2 Ocak 2002 tarihinde kabul edilmiştir.31 Bu paket ile siyasi yasaklar yumuşatılmıştır. Ayrıca, işkence cezalarının para cezasına çevrilemeyeceği ve ertelenemeyeceği yönünde ilgili yasalarda değişiklikler yapılmıştır. Beşinci Uyum Yasa Paketi32 ile, AİHM kararlarına dayanarak yeniden yargılama yapılması kolaylaştırılmıştır. Altıncı Uyum Yasa Paketi33 3 Temmuz 2003 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir. Uyum Paketi ile Terörle Mücadele Yasası’nın 8 nci maddesi kaldırılmıştır. Özel televizyonlarla birlikte TRT’nin de Kürtçe yayın yapabilmesine imkan sağlanmış, çocuklara bazı isimlerin konulamayacağına ilişkin yasak kaldırılmış, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile diğer mahkemeler arasında mevcut olan yargılama farklılığına son verilmiştir. Yedinci Uyum Yasa Paketi TBMM’den 30 Temmuz 2003 tarihinde geçmiştir34. Paket ile Milli Güvenlik Kurulu’nun görev tanımı değiştirilerek yetkilerine bazı sınırlamalar getirilmiştir. Ayrıca, Sayıştay’ın askeri harcamaları kısmen denetlemesi sağlanmıştır. Sivillerin barış zamanı 11 askeri mahkemelerde yargılanması kaldırılmıştır. İşkence suçlarının yargılamada öncelikle ele alınması mümkün olmuş, genel ahlaka aykırı yayınların imha edilmesi uygulamasına son verilmiştir. Dernek ve vakıf kurma, gösteri düzenleme özgürlüklerine ilişkin konulardaki sınırlamalar ise yumuşatılmıştır. Uyum Paketleri’nin ötesinde Türkiye, insan hakları ve demokratikleşme konusunda evrensel normları belirleyen en önemli uluslararası belgelerden biri olarak kabul edilen "Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi"ni 15 Ağustos 2000 tarihinde, Ek İhtiyari Protokol’ü ise 12 Şubat 2004 tarihinde imzalamıştır. Ayrıca, Türkiye idam cezasının barış zamanı dışında, savaş ve savaş tehlikesi halinde de kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 13 üncü Protokolü’nü 9 Ocak 2004'de imzalamış35 ve askeri yasalarda bulunan ancak uygulanmayan idam cezasını da kaldırmıştır. 1 Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe giren Protokol’ü Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan dışındaki tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkeler imzalamıştır. AB, Aralık 1995 Madrid Zirvesi’nden itibaren aday ülkelerde uyum yönünde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin uygulamasını yakından izlemektedir. Fakat AB, bu konuda Türkiye’ye bir çifte standart uygulamaktadır. Çünkü, 15 Ocak 2000 tarihinde AB ile tam üyelik görüşmelerine başlayan Slovak Cumhuriyeti’ne ilişkin Kasım 2000 tarihli Rapor’da, “Roman azınlığa yönelik ayrımcılık devam etmektedir” ifadelerinin yer almasına rağmen AB bu ülke ile üyelik görüşmelerini başlatmıştır. Benzer şekilde Polonya’nın 1999 Yılı İlerleme Raporu’nda, “Yargı alanında bir önceki yıla göre büyük bir gelişme kaydedilmemiştir. Yolsuzlukla mücadele konusunda önemli bir ilerleme sağlanamamıştır. Cezaevi koşulları kötü durumunu korumaktadır. Yabancıların mülkiyet edinmesine karşı ciddi bir kısıtlama vardır” hükmüne rağmen, 30 Mart 1998 tarihinde bu ülkeyle tam üyelik görüşmelerine başlanmıştır. Benzer şekilde Estonya ve Letonya’da yaşayan Rus kökenlilere yapılan ayrımcılık, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da Çingenelere yapılan muameleler sadece Komisyon’un ve AP’nun hazırladığı raporlarda yer almamış insan hakları örgütü Human Rights Watch’un dikkat çektiği uygulamalar olmuştur36, Aday ülkelerin tümünde belirlenebilecek bu eksiklikler hiçbirinin müzakerelere başlamasını engellememiştir. Bu sebeple 2004 Aralık ayının yaklaşmasıyla birlikte AB tarafından sıkça tekrarlanan “müzakerelerin başlaması Kopenhag siyasi kriterlerindeki tüm eksikleri tamamlamanıza bağlı” biçimindeki beyanların, diğer aday ülkelerin uygulamaları açısından dayanağı bulunmamaktadır. Türkiye'nin AB'ye katılım sürecine ilişkin gelişmeleri izlemek, müzakere etmek, AB'deki gelişmeleri izlemek, bu konuda TBMM'yi bilgilendirmek ve TBMM'ye Ulusal Program kapsamındaki kanun tasarı ve teklifleri ile Kanun Hükmünde Kararnamelerin AB mevzuatına 12 uygunluğu konusunda görüş bildirmek amacıyla TBMM’de AB Uyum Komisyonu kurulmuştur.37 Siyasi kriterlere uyumun sadece yasa çıkarmakla sağlanamayacağı açıktır. Bu sebeple, çıkarılan yasaların 2004 Aralık Zirvesi’nden önce uygulamaya geçirilmesi ve bunun İlerleme Raporu’na mutlaka yansımış olması gerekmektedir. Nitekim, 5 Kasım 2003 tarihinde açıklanan İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi’nde, Türkiye’nin uygulama konusunda bazı eksikliklerin olduğu vurgulanmıştır. GENİŞLEME SÜRECİNDE İLERLEME RAPORLARI, KATILIM ORTAKLIĞI BELGELERİ, ULUSAL PROGRAMLAR VE TÜRKİYE İlerleme Raporları’nda Türkiye Türkiye için şimdiye kadar altı ilerleme raporu hazırlanmıştır. 1998 Ekim Raporu, Komisyon’un 1989 yılında Türkiye’nin tam üyelik başvurusuna karşılık hazırladığı Rapor’dan daha kapsamlıdır. Rapor, Ankara Anlaşması’nın 28 nci maddesi ve Lüksemburg Kararları çerçevesinde yazılmıştır. İkinci Rapor, 13 Ekim 1999 tarihinde açıklanmış ve 1999 Aralık Helsinki Zirvesi’nde onaylanmıştır. AB Komisyonu, Ekim 1999 Raporu’nda Türkiye’yi “aday ülke” olarak tanımlamıştır. Aralık 1999 başında AP’nun bu statünün tanınması için bir tavsiye kararı alması, Helsinki Zirvesi’nde adaylığın onaylanmasını sağlamıştır. 2000 yılındaki Rapor, Genişleme Stratejisi kapsamında hazırlanmıştır. İlerleme Raporu 2000’de, son İlerleme Raporu’ndan sonra Türk toplumunda AB’ye üyelik için gereken siyasi reformlar hakkında geniş çaplı bir tartışmanın başlamasının olumlu bir gelişme olduğu belirtilmiştir. İlerleme Raporu 2001, 13 Kasım 2001 tarihinde yayımlanmıştır. Rapor’da AB, Türkiye’nin tarama sürecinin başlatılması beklentisini karşılamamıştır. Rapor’da, “tarama süreci, üyelik müzakerelerine resmen başlanılması anlamına gelir, bunun şartları henüz oluşmamıştır. Siyasi şartlar oluşmamıştır” şeklinde bir değerlendirme yapılmıştır. İlerleme Raporu 2002, 9 Ekim 2002 tarihinde açıklanmıştır. Bu Rapor’un yapısı 2000 ve 2001 yıllarında yayımlanan raporlarla büyük ölçüde aynıdır. Her aday ülke için hazırlanan İlerleme Raporları’nın sunumunda Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya’nın 2004 yılı başlangıcından itibaren tam üyeliğe hazır olacaklarını dile getirilmiştir. Türkiye hakkında hazırlanan Rapor’da, 1993 Kopenhag Zirvesi’nde belirlenmiş olan siyasi kriterler açısından mevcut durum incelenmiş, ekonomik kriterler açısından Türkiye’nin durumu ve kaydettiği ilerlemeler değerlendirilmiştir.38 Rapor’da dikkat çekici bir husus, Kıbrıs konusunun çözümü ile ilgili çabaların Türkiye ile AB arasında genişletilmiş siyasi diyaloğun bir parçası olduğunun hatırlatılmasıdır. 13 5 Kasım 2003 tarihinde açıklanan Altıncı İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi’nde Türkiye’nin uygulama konusunda bazı eksikliklerin olduğunun altı önemle çizilmiştir.39 2003 Yılı Raporu’nun “Siyasi Kriterler ve Güçlendirilmiş Siyasi Diyalog” başlıklı bölümünde yer verilen eleştiriler esas olarak, uygulamadaki eksikliklere ve bazı yasal düzenlemelere yoğunlaşmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan İlerleme Raporları ile karşılaştırıldığında, 2003 Raporu’nda eksiklik olarak sıralanan hususların giderek daha dar bir alanı kapsadığı göze çarpmaktadır. Bu da Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerine uyumu konusunda kaydedilen gelişmenin tespiti açısından önemli bir göstergedir. Türkiye için hazırlanan Rapor, tam üyeliğine karar verilen ülkeler için hazırlanan raporlar ile karşılaştırıldığında, Türkiye’nin siyasi kriterleri büyük ölçüde yerine getirdiği söylenebilir. Rapor’da “Güçlendirilmiş Siyasi Diyalog” başlığı altında yer alan Kıbrıs konusunda ise, “çözümsüzlüğün, Türkiye’nin AB ile ilgili beklentilerinin önünde ciddi bir engel teşkil edebileceği” uyarısı yapılmaktadır.40 Bu konu her ne kadar siyasi kriterler bünyesindeki bir ön koşul olmasa da AB, Kıbrıs konusunda bir ilerleme kaydedilmemesi halinde Türkiye’nin siyasi engellerle karşılaşabileceği yönünde önemli bir mesaj vermektedir. Türkiye ile müzakerelerin başlatılma kararı, aralarında GKRY’nin de bulunacağı 25 AB üyesi ülke tarafından Aralık 2004 Zirvesi’nde değerlendirilecektir. Strateji Belgesi bu açıdan Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün, oy birliği gerektiren kararın başta GKRY ve Yunanistan olmak üzere bazı üye ülkelerce desteklenmesinin güçlüğüne işaret etmektedir. Ekonomik kriterlerle ilgili değerlendirmede, bazı makro ekonomik ve yapısal sorunlara dikkat çekilse de, özünde atılan adımların iyi işleyen bir piyasa ekonomisine ulaşma hedefine katkıda bulunduğu ve bu yönde önemli bir ilerleme kaydedildiği öne çıkarılmaktadır.41 Müktesebat uyumu ise, en yavaş ilerleme kaydedilen alan olarak değerlendirilmekte, bazı müktesebat başlıklarında sağlanan önemli gelişmeye karşılık, bir çok başlıkta da hedeflenenin gerisinde ilerleme olduğu belirtilmektedir.42 Katılım Ortaklığı Belgeleri, Çerçeve Yönetmelik, Ulusal Programlar Kapsamında Türkiye Türkiye-AB ilişkilerinde Helsinki Zirvesi'nde Türkiye’nin AB’ye adaylığının resmen ilan edilmesinin ardından yaşanan önemli aşama, AB Komisyonu tarafından Türkiye’ye yönelik "Katılım Ortaklığı Belgesi"nin hazırlanması olmuştur. KOB'un yasal çerçevesini oluşturacak ve Türkiye'ye yapılacak hibe yardımların kullanımını kolaylaştıracak olan Çerçeve Yönetmelik 26 Şubat 2001 tarihinde yapılan AB Genel İşler Konseyi toplantısında oybirliğiyle onaylanmıştır. KOB, 8 Mart 2001 tarihli AB Çevre Bakanları Konseyinde nitelikli oy çoğunluğu ile kabul edilmiştir. Böylece, Türkiye’nin adaylık sürecinde önemli bir yasal süreç tamamlanmıştır. 14 Diğer taraftan, KOB’da yer alan önceliklerin hayata geçirilmesi konusundaki program ve takvimimizi içeren UP, 24 Mart 2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak AB Komisyonu’na sunulmuştur. Gözden Geçirilmiş KOB, 19 Mayıs 2003 tarihindeki AB Konseyi’nde kabul edilmiştir. KOB’daki43 önceliklere uyumun, Türkiye’nin AB üyeliği yolundaki ilerlemesine yardımcı olacağı bildirilmiştir. Bu amaçla Hükümet, öncelikle Kopenhag Zirvesi’nden sonra TBMM’den dört Uyum Yasa Paketi (4, 5, 6 ve 7) daha geçirmiş ve Kopenhag siyasi kriterlerine uyum konusunda önemli adımlar atmıştır. 24 Temmuz 2003 tarihinde yayımlanan İkinci UP’da, Birinci UP’da öngörüldüğü şekilde temel hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıkların korunması ve saygı görmesi konusundaki düzenlemeleri güçlendiren ve güvence altına alan kapsamlı anayasal ve yasal reformların gerçekleştirildiği vurgulanmıştır. Gerçekleştirilen reformların etkin bir şekilde uygulanmasına yönelik olarak başlatılan çalışmalar, UP’da öngörüldüğü gibi devam etmektedir. AB’NİN GENİŞLEME SÜRECİNİN TÜRKİYE’NİN TAM ÜYELİĞİNE YANSIMALARI Avrupa’da Soğuk Savaş’ın bitmesi, 9 Kasım 1989 tarihinde Berlin Duvarı’nın yıkılması ve 3 Ekim 1990’da iki Almanya’nın birleşmesiyle, Avrupa için tarihi bir fırsat doğmuştur. Böylece, Fransız yazar Victor Hugo’nun yüzyıllar önce söylemiş olduğu “... ABD nasıl yeni bir dünyayı taçlandırdıysa, bir gün gelecek Avrupa Birleşik Devletleri de eski dünyayı süsleyecektir. İster benimsensin, ister reddedilsin Birlik fikri hiç durmadan yakılıp yıkılan, kasılıp kavrulan bir Kıt’anın bin yıllık hülyası olarak her zaman varlığını sürdürmektedir” fikri, 21 nci yüzyılda gerçekleşme aşamasına gelmiştir.44 Ünlü besteci L. V. Beethoven’in 1815 Viyana Kongresi’nin açılışında ilk defa çalınan 9 ncu Senfonisi’nin koro bölümünde yer alan “The Glorious Moment” isimli kantatı, duygu yüklü bir sevinç şarkısı olarak Avrupa Birliği’nin barış içinde gerçekleşmesini amaçlamıştır. 20 nci yüzyılda Jean Monnet ve Robert Schuman’dan günümüze kadar geçen sürede Avrupa’daki gelişmeler, Napolyon’un Avrupa’yı kan dökerek birleştirme çabalarından sonraki “barışçı birleşme”nin temellerini oluşturmuştur. Robert Schuman’ın 9 Mayıs 1950 tarihinde açıkladığı Bildiri’deki “Avrupa elbette bir kerede, bir tek plana göre inşa edilemez. Ancak, Avrupa’da birlik oluşturulmasını sağlayacak somut başarılar üzerine inşa edilebilir” görüşünün hedeflerine ulaşması, ancak Avrupa’da ilk kurulan birlik olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nun başarıları ile mümkün olmuştur. Avrupa’da 1990’lı yılların başında Doğu Bloku’nun çökmesinin ardından MDA ülkelerinin AB’nin genişleme sürecine dahil edilmesi, Avrupa’da ‘genişleme’ ile ‘derinleşme’nin 15 birlikte ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır. Böylece, Avrupa tarihinde Doğu Avrupa’yı da içine alacak bir genişlemenin mümkün olabileceği görülmüş ve 1990’ların başından itibaren genişleme süreci GKRY, Malta ve Türkiye’yi de içine alacak şekilde başlamıştır. 1950’li yıllarda altı ülke için kurulan sistemin etkinliği zaman içinde üye sayısının artmasıyla azalmıştır. Genişleme sürecini göz önünde bulundurarak kurumsal reform arayışına giren AB, 1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması ile taleplerini yeterince karşılayamamıştır. Genişleme için vazgeçilmez olan ‘kurumsal reform’ konusu 2000 yılında düzenlenen HAK’ta ele alınmıştır. 12 Aralık 2000 tarihinde imzalanıp 1 Şubat 2003 tarihinde yürürlüğe giren Nice Antlaşması, pek çok yeni düzenleme getirmesine rağmen, AB’nin genişlemesi önündeki engelleri tam olarak kaldıramamıştır. Nice Antlaşması ile öngörülen değişikliklerin AB’nin 27 veya 28 üyeli bir Birliğin etkin işleyişini sağlayacağı da kuşkuludur. Nice Antlaşması’nın genişleme açısından önemi, kurumlar ve üye devletler arasındaki dengeyi koruyarak Birliğin demokratik doğasını güçlendirmeyi ve karar alma sürecinin işlerliğini artırmayı hedef almasıdır. Fakat, bu hedefe rağmen genişleme ve bunun için gerekli reformların tam olarak gerçekleştirilebilmesinin 2004 yılında toplanacak HAK’a bırakılması, genişleme konusunun Avrupa’da bir süre daha gündemde kalacağının bir göstergesidir. 15 Aralık 2001 tarihli Leaken Zirvesi’nde, “Leaken Bildirisi: Avrupa’nın Geleceği Bildirisi” açıklanmıştır.45 Bu Bildiri’de 2004 yılında gerçekleşecek olan HAK’a yönelik olarak AB’nin geleceğini tartışmak üzere bir Konvansiyon kurulması öngörülmüştür. Leaken Bildirisi’nde Konvansiyon’dan bir Avrupa Anayasa’sı hazırlaması istenmiş fakat, tek bir öneri metninin ortaya çıkartılması talep edilmemiştir. Başkanlığını Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard D’Estaing’in46 yürüttüğü Avrupa’nın Geleceği Konvansiyonu, 28 Şubat 2002 tarihinde Brüksel’de açılışını yapmış ve çalışmalarına başlamıştır. Toplam 105 temsilcinin bulunduğu Konvansiyon, 28 Şubat 2002 tarihinde başladığı çalışmalarını 20 Haziran 2003 tarihinde “Anayasal Antlaşma Taslağı”nın Selanik Zirvesi’ne sunulmasıyla sona erdirmiştir.47 Bundan sonraki süreç, Konvansiyon tarafından hazırlanan Anayasal Antlaşma Taslağı’nın 4 Ekim 2003 tarihinde Roma’da başlayan HAK’ta tartışılmasıyla başlamıştır.48 HAK’a Bulgaristan, Romanya ve Türkiye de gözlemci statüsünde katılmaktadır. 49 Anayasal Antlaşma Taslağı’nda, AB’nin genişleme sürecine ilişkin önemli hükümler yer almıştır. AP üye sayısının Nice Antlaşması’nda öngörülenden dört fazlasıyla (Md. 19) 736 ile sınırlandırılması50, ileride Türkiye’nin tam üyeliği gündeme geldiğinde sorun yaratacak niteliktedir. Çünkü Türkiye, Almanya’dan sonra en fazla nüfusa sahip bir ülke olarak AP’nda temsil edildiğinde, diğer ülkelerin AP’daki sayılarında çok önemli değişiklikler olacak, bu durum Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkışları artıracaktır. 16 Nice Antlaşması’na göre, AP’da 82 milyon nüfusa sahip olan Almanya’nın 99 milletvekili bulunmaktadır. Yaklaşık 60 milyon nüfusu olan İngiltere, İtalya ve Fransa’nın ise yeni dağılıma göre 72’şer milletvekili olacaktır. Ülkelerin sahip oldukları nüfusa göre belirlenen AP’daki dağılımda 2003 yılında Türkiye’nin nüfusu 70 milyon51 olarak öngörüldüğüne göre, Türkiye’nin AP’da 85 milletvekili ile temsili gerekmektedir (70 / 0.83=85). Birleşmiş Milletler Nüfus Forumu’nun (UNFPA) Dünya Nüfusunun Durumu: 1999 Raporu’na52 göre, 15 AB üyesi ülkenin nüfusunun 2025 yılında 7.3 milyon azalarak 367.5 milyona inmesi beklenmektedir. 2025 yılında BM’e göre Almanya’nın nüfusu 80.2, Fransa’nın 61.7, İngiltere’nin 60.0 ve İtalya’nın ise 51.3 milyon olacaktır. Aynı dönemde Türkiye’nin nüfusu 65.5 milyondan (1999) 87.9 milyona yükselecektir. Rapor’a göre günümüzde AB’nin en kalabalık nüfusa sahip ülkesi Almanya’nın nüfus artış hızı yüzde -2.0 iken, AB’ye katılması öngörülen 12 ülkeden sadece Polonya, GKRY ve Malta’da çok az nüfus artışı tahmin edilmektedir. Slovenya’de ise nüfus artmayacak, geriye kalan sekiz ülkede ise nüfus gerileyecektir. Eğer BM’in öngörüleri doğru çıkarsa, Türkiye AB’ye tam üye olduğunda 2025 yılında AB’nin en kalabalık ülkesi olacak ve dolayısıyla AP’da en fazla milletvekili ile temsil edilecektir. Konsey’de de, en fazla oy gücü olan üye konumuna gelecektir. Anayasal Antlaşma Taslağı’nda, Türkiye açısından önemli bir husus olan “din” kavramına atıfta bulunulmamıştır. Vatikan’ın bu konudaki baskısı sonuç vermemiş, AB kültürünün Yunan ve Roma’dan geldiğine ilişkin ifadelere şimdilik Anayasa Taslağı’nda yer verilmemiştir. Böylece, AB’nin bir “Hıristiyan Kulübü” olmadığı ortaya konulmuştur53. Anayasal Antlaşma Taslağı’na Hıristiyanlıkla ilgili bir madde eklenmesi, Türkiye’nin genişleme sürecinden dışlanması anlamına gelecektir. Mevcut Taslak sadece Avrupa’nın kültürel ve siyasi değerlerinden söz etmektedir. İspanya, İrlanda, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Malta Taslağın önsözünde Avrupa’nın Hıristiyan mirası ile ilgili bir ibarenin yer almasını isterken, Fransa bu atıfa karşı çıkmaktadır. AP da, bu yöndeki bir girişimi 2003 Eylül sonunda reddetmiştir. Türkiye’nin Müslüman kimliğinin dışlanmasının çok tehlikeli olduğunu AB görmüştür. Bu sebeple “Türkiye’yi alamayız, çünkü Türkiye Hıristiyan değildir” diyemeyecek olan AB, bu defa Türkiye ile AB arasındaki “kültür farklılığı”nı ön plana çıkartmaya başlamıştır. AP Hıristiyan Demokrat Grubu’nun Başkanı Alman H. Gert Pöttering, “Müslüman Bosna Hersek mutlaka AB üyesi olacaktır” demecinin arkasındaki “... ama Türkiye için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü Türkiye ile kültür farkımız var” savını ön plana çıkartmıştır. Pöttering, Türkiye’nin Müslüman kimliğini değil, kültürel farkını ileri sürerek Aralık 2004’te müzakere tarihi almasının önünü kesmeye çalışmaktadır.54 17 Almanya’nın eski Başbakanlarından Helmut Schmidt, “Avrupa’nın Kendini İdamesi - 21 nci Yüzyıl İçin Perspektifler” isimli kitabının Türkiye ile ilgili görüşlerini aktardığı bölümüne, İslam-Avrupa ilişkisinin kısa tarihçesini vererek başlamaktadır. Ardından Türkiye’nin AB’ye niçin alınmaması gerektiğini kendi tezleriyle anlatarak şöyle demektedir: “Türkiye’yi defalarca ziyaret ettim. Başbakanlığım döneminde Türkiye’ye uluslararası kredi verilmesi için büyük çabam oldu. Kendimi o zaman olduğu gibi bugün de Türklerin yakın bir dostu ve komşusu olarak gördüm. Tüm bunlara rağmen Fransa eski Dışişleri Bakanı Andre Francois Pochet’in ‘Türkiye AB dışında bırakılmalıdır’ görüşüne katılıyorum. Türkiye ile Avrupa arasındaki kültürel farklar, Rusya ve Ukrayna ile aramızdaki farklardan çok daha derindir. Türkiye’yi AB’ye almak isteyenlerin, ileride AB’ye girmeyi isteyebilecek Mısır, Fas, Cezayir veya Libya gibi ülkelere nasıl bir argümanla karşı koyacağını da hesaplaması gerekir. Tüm bu ülkeler, başka bir Kıt’anın sınırları içindedir ve AB’nin Asya ve Afrika’ya doğru genişlemesini istemek büyük ve ciddi bir yanlış olur”55 Türkiye’ye yönelik “kültür” ve “din” ayrımcılığının yanında, Türkiye’nin 70 milyonluk nüfusu ve gelişme seviyesi bakımından AB bütçesi üzerinde büyük bir yük oluşturacağının düşünülmesi de, Türkiye'nin üyeliğine sıcak bakmayanlar için bir gerekçe oluşturmaktadır. Türkiye’nin tam üyeliği durumunda özellikle bütçeye katkıda bulunan dört büyük ülkenin payı daha fazla artarken, şu andaki Birliğin en fakir ülkeleri ile yeni katılacak 10 MDA ülkesinin alacakları paylar azalacaktır. Bu durum da, Türkiye’nin tam üyeliğine sıcak bakılmasına bir engel oluşturmaktadır. TÜRKİYE’NİN HEDEFİ GÜMRÜK BİRLİĞİ DEĞİL TAM ÜYELİKTİR Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin çağdaş bir toplum yapısına kavuşması ve ileri uygarlık düzeyine ulaşmasında bütün askerlik hayatı boyunca savaşmış olduğu Batılı ülkelerin yaratmış olduğu uygarlığın dışında kalmasını hiçbir zaman arzu etmemiştir. 29 Ekim 1923 tarihinde TBMM açılışında yapmış olduğu konuşmada tercihini açık ve net olarak şöyle yapmıştır: “Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte Batıya yönelmemiş millet hangisidir?”56 Bu hedef doğrultusunda Türkiye, o zamanki adıyla AET’ye kuruluşundan 1.5 yıl sonra “ortak üyelik” başvurusunda bulunmuştur. AB’ye tam üye olmayı hedefleyen Türkiye, önüne çıkartılan zorluklara rağmen bu hedeften hiç sapmamıştır. Üyelik yolunda bir kilometre taşı olarak değerlendirilebilecek Gümrük Birliği ise, hiçbir zaman üyeliğin alternatifi olmamıştır.57 Her ne kadar 1996 yılında 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca AT ile Gümrük Birliği gerçekleştikten sonra “en geç 1998’de AB’ye tam üyeyiz” beklentisi körüklenmiş olsa da, bu 18 hedefe ulaşmak için daha çok çaba gösterilmesi gerektiği gelişen olaylar sonucunda ortaya çıkmıştır. 2002 Aralık ayında gerçekleşen Kopenhag Zirvesi’nde, AT ile 1996 yılında gerçekleştirilen Gümrük Birliği’nin ‘derinleştirilmesi’ ve ‘genişletilmesi’ kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda 14 Temmuz 2003 tarihinde Komisyon, Türkiye’nin 15 Nisan 2003 tarihinde ilettiği Eylem Planı çerçevesinde kendi Eylem Planı’nı açıklamıştır. Eylem Planı’nda Gümrük Birliği’nin ‘genişletilmesi’ ve ‘derinleştirilmesi’ kabul edilmiştir. Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi kapsamında; malların serbest dolaşımı, ticari sorunların çözümü, ortak ticaret politikası ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi konularında kararlar alınmıştır. Tüm bu kararların amacı, Türkiye ile AB’ni ekonomik yönden bütünleştirmeye yöneliktir. 28 Ekim 2003 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen Türkiye-AB Gümrük Birliği Ortak Komitesi’nin 14 ncü dönem toplantısında, Kopenhag Zirvesi’nin Gümrük Birliği’ne ilişkin kararı hatırlatılmıştır. Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi ve genişletilmesinin, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı kapsamında olmayan hizmetler ve kamu ihaleleri gibi konuların da ele alınması anlamına geldiği belirtilmiştir. Yürürlükte olan Ankara Anlaşması’nın 2 nci maddesinde58, taraflar arasında bir gümrük birliğinin gittikçe gelişen bir şekilde kurulacağı öngörülmüş ve ortaklığın bir hazırlık, bir geçiş ve bir de son döneminden söz edilmiştir. Ankara Anlaşması, Roma Antlaşması’nın 238 nci maddesine dayanan ve Türkiye - Topluluk ortaklığının temel ilkelerini belirleyen bir Çerçeve Anlaşma’dır. Topluluk ile imzalandığı için Topluluk mevzuatının da bir parçasıdır. Anlaşma’da taraflara bir fesih hakkı tanınmamış, yürürlük süresi de öngörülmemiştir. Dolayısıyla, Anlaşma’nın amaçları gerçekleşene kadar yürürlükte kalması gerekir.59 Bu sebeple Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar tartışılırken, Gümrük Birliği’nden vazgeçilmesi veya yeniden gözden geçirilmesi yaklaşımının Türkiye’yi AB’ye bağlayan çok önemli bir yoldan, tam üyelik için gerekli olan önemli bir ekonomik avantajdan vazgeçmek anlamına geleceği unutulmamalıdır. Ankara Anlaşması’nın 28 nci maddesi, Türkiye’nin Roma Antlaşması’ndan doğan yükümlülüklerinin tamamını üstlenebileceği bir duruma geldiğini göstermesi durumunda, akit tarafların üyeliği görüşebileceklerini öngörmüştür.60 Taraflar arasında ortaklığın geçiş dönemi 1 Ocak 1996 tarihinde Türkiye ile AT arasında gümrük birliğinin gerçekleştirilmesiyle tamamlanmıştır. Bu durumda Türkiye, Ankara Anlaşması kapsamında ‘son döneme’ girmiştir. Son dönem, AB’ye tam üyelikle sonuçlanacak olan dönemdir. Fakat hiçbir zaman “sonsuz dönem” anlamına gelmemektedir.61 19 AB, Türkiye ile ilişkilerini Gümrük Birliği’ni genişleterek ve derinleştirerek sürdürürken, AB’ye 1 Mayıs 2004 tarihinde katılması kararlaştırılan 10 ülkenin Avrupa Ekonomik Alanı’na62 (AEA) katılımına ilişkin müzakereler, 6 Haziran 2003 tarihinde sonuçlandırılmıştır.63 Böylece, AEA üyesi üç ülkenin 5 yıllık dönemde AEA mali araçlarına 600 milyon Euro katkıda bulunması kararlaştırılmıştır. Bu kaynak, yeni üyeler ile İspanya, Portekiz ve Yunanistan’da ekonomik ve sosyal gelişimin desteklenmesinde kullanılmıştır. Ayrıca, Norveç’in 5 yıllık sürede yeni üyelerin tek pazara uyumunun güçlendirilmesine yönelik olarak 567 milyon Euro ek yardım vermesi öngörülmüştür. AB, Aralık 2004’te gerçekleşecek Zirve’de, Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlama konusunda bir karar verecektir. Türkiye ile 40 yıldan fazla süredir hukuki ilişkisi olan AB Türkiye ile müzakerelere başlama konusunda bile kararsız iken, 10 yıl önce serbest piyasa ekonomisini tercih eden eski Doğu Bloku ülkelerinin AEA’na katılması yönünde önemli adımlar atmıştır. Böylece, ekonomik yönden Türkiye’siz bir Avrupa bütünleşmesi için gerekli ortam yaratılmıştır.64 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Helsinki Zirvesi’nden sonra Türkiye’de, Gümrük Birliği’ne adım atılan dönemde olduğu gibi AB’ye hemen girebileceğimiz havası yaratılmıştır. 1996 yılında AB ile Gümrük Birliği’ni gerçekleştirmemiz AB’ye tam üye olmamıza yetmemiş ise, Helsinki’de “aday” ilan edilmemiz de Türkiye’nin AB’ye kısa sürede gireceğini garanti etmemektedir.65 Tam üyelik konusunda AB’nin “çifte standardına” özellikle dikkat etmek gerekir. Geçmişte yapıldığı gibi hissi açıklamalar, Türkiye’nin tam üyeliğine hiçbir zaman katkıda bulunamaz. Türkiye, yakın bir gelecekte AB’nin 28 nci üyesi olabilirse, toprak yüzölçümü bakımından AB’nin en büyük, “nüfus” açısından ise ikinci en büyük ülkesi konumuna gelecektir. Nüfus, AB’ni doğrudan etkileyecek kadar önemli bir faktördür. Çünkü, AB organlarında temsil, büyük ölçüde nüfusa göre belirlenmektedir. Türkiye dahil 13 aday ülkenin AB’ye üye olacağı varsayımı ile ulaşılan 550 milyonluk toplam nüfusun yüzde 12’si, Türklerden oluşacaktır. 1 Ocak 2005 tarihinden sonra Almanya AP’nda 99, diğer üç büyük ülke (Fransa, İtalya ve İngiltere) 72 milletvekili ile temsil edilecektir. Dört büyüklerin 1 Ocak 2005 tarihinden sonra Bakanlar Konseyi’ndeki oy sayıları 29’a yükselecektir66. Türkiye AB’ye tam üye olabilirse, AP’nda ve Bakanlar Konseyi’ndeki dengeler değişecektir. Çünkü burada kriter, ülkenin nüfusudur. 732 Parlamenter ile kısıtlanan AP’nda Türkiye, üç büyük ülkeden daha fazla sayı ile temsil edilecektir. Genişlemeden sonra Bakanlar Konseyi’ndeki 345 oy içinde dört büyüklerin nitelikli oyları 29, Polonya ve İspanya’nın ise 27 olacaktır. Türkiye’nin oyu da bu arada bulunacaktır. 20 Türkiye’nin tek başına 63.5 (1998) milyonluk nüfusuna karşılık diğer 12 aday ülkenin nüfusları toplamı 105.8 milyon kişidir.67 Üstelik bu nüfus, genç nüfustur. AB Komisyonu’nun hazırladığı bir Rapor’a göre68, nüfusa göre temsil esas alındığında Türkiye, AP’nda Almanya’nın ardından en fazla milletvekiline sahip olacaktır. Dolayısıyla Türkiye, AB’nin kurumsal yapısında büyük değişikliklere yol açacaktır. Bu sebeple Nice Zirvesi’nde yeniden yapılanmada Türkiye devre dışı bırakılmıştır. AB, Türkiye’nin genç ve büyük nüfusundan ürkmekte ve bu sebeple Türkiye’ye “siyasi kriterler” alanında zorluk çıkartmaktadır. Aslında AB’de büyük nüfus, büyük sorun demektir. Tam üyelik durumunda serbest dolaşımın sağlanacak olması da, başta Almanya olmak üzere tüm AB ülkelerini tedirgin etmektedir. Bu olumsuz duruma rağmen Helsinki’de, AB’nin önyargılı tutumu kısmen yumuşamıştır. Halkının çoğunluğu Müslüman olan laik bir Türkiye’nin, artık uygarlıklar çatışmasına değil, uygarlıklar buluşmasına katkıda bulunacağının farkına varılmıştır. Helsinki’de AB Hıristiyan gettosu olma kararından, Birlik içinde aksi düşüncede olanlara rağmen vazgeçmiş görünmektedir. Böylece AB, kültürel zenginliğe kavuşacaktır. Komisyon Başkanı Romano Prodi’ye göre Helsinki’de Türkiye için duvar yıkılmıştır. Fakat, yıkılan duvarın öbür tarafına geçmek için daha çok yapılacak iş vardır. Üstelik Türkiye hâlâ AB’deki Türkiye algılamalarına yönelik kaygılarla mücadele etmek durumundadır. 69 Berlin Duvarı 9 Kasım 1989’da yıkılmıştır ama iki Almanya ancak 3 Ekim 1990 tarihinde birleşebilmiştir. Türkiye için bu süre bu kadar kısa olamaz. Türkiye’nin AB’ye “en iyi şartlarda” ve “en kısa zamanda” girebilmesi için, ev ödevini iyi yapması gerekir. Bu ödev, özellikle siyasi alanda yoğunlaşmalıdır. Diğer taraftan Türkiye, TİSK’in yaptığı bir araştırmaya göre70 80 temel ekonomik göstergenin yansıttığı performans açısından 28 üyeli AB’de son sıralarda yer almaktadır. Ekonomik alanda da, daha yapılacak çok işin olduğu unutulmamalıdır. Nitekim, 12-13 Aralık 2003 tarihlerinde gerçekleşen AB Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi’nden sonra yayımlanan Sonuç Bildirisi’nde ilk defa, “Türkiye’nin, makro ekonomik dengesizlikler ve yapısal eksikliklerini düzeltmesi sağlanmalıdır” ifadesine yer verilmiştir. 71 Türkiye’nin 40 yıldan bu yana gerçekleştirmek istediği AB üyeliğinin kapısı, Helsinki’de aralanmıştır. Kapının tamamen kapanmaması için müzakerelere başlanılması kararının 2004 Aralık ayında mutlaka alınması gerekmektedir. Bu konudaki gecikme, Türkiye’yi AB üyeliğinden uzaklaştıracak ve başka alternatifler aramaya yöneltecektir. Bundan önce birkaç defa kaçırılan AB treninin son vagonuna binebilmek imkanı doğmuştur. Bu imkan iyi değerlendirilmeli ve bu defa fırsat kaçırılmamalıdır. 21 Ancak, 2003 yılı Rapor’unda Kıbrıs konusunda “çözümsüzlüğün Türkiye’nin AB ile ilgili beklentilerinin önünde ciddi bir engel teşkil edebileceği” uyarısının yapılması, 2004 yılının Kıbrıs için çok önemli olduğunu göstermektedir.72 Bu konu siyasi kriterler bünyesindeki bir önkoşul olmasa da, Kıbrıs’ta bir ilerleme kaydedilmemesi halinde Türkiye’nin engellerle karşılaşabileceği kesindir. Nitekim, Komisyon Başkanı Prodi TBMM’de yaptığı konuşmada Kıbrıs sorununun çözülmesinin Türkiye’nin üyeliğini kolaylaştıracağını açık bir şekilde ifade etmiştir. Ancak geçmişte AT, Yunanistan’ın tam üyeliği esnasında, bu üyeliğinin Topluluğun Türkiye ile olan ilişkilerini etkilemeyeceği konusunda 5 Şubat 1980 tarihinde teminat vermiştir. Daha önce ise Komisyon, Yunanistan’ın başvurusunun değerlendirildiği 24 Haziran 1975 tarihli Görüş’ünde de, Yunanistan’ın AET üyeliğinin AET ile Türkiye arasındaki anlaşmalardan doğan hakları etkilemeyeceğini açık bir şekilde belirtmiştir. Bütün bunlara rağmen Yunanistan’ın, üyeliğinden sonra ilk iş olarak Türkiye’ye verilecek olan 4 ncü Mali Protokol’ün yürürlüğe girmesini veto ettiğini de hatırlamakta fayda vardır. Hiçbir aday ülkeden istenmeyen ve Kopenhag siyasi kriterleri arasında yer almayan özel kriterin Türkiye’den istenmesi, AB’nin Türkiye’yi objektif olarak değerlendirmediğinin bir göstergesidir. Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerine uyumu konusunda kaydettiği gelişmelere rağmen, 2004 Aralık ayında tam üyelik görüşmelerinin başlatılması yerine “tarama süreci”nin 73 başlatılması önerisinin getirilmesi bir sürpriz olmamalıdır. Bu sebeple Türkiye için bir “belki” arayışının devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü, 2002 Aralık ayındaki Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye’ye, müzakere tarihi yerine sadece AB genişleme sürecinde ilk defa “tarihin tarihi” verilmiştir. Bu ayrımcı uygulamaya rağmen Türkiye AB’ye uyum yönünde önemli adımlar atmıştır. Gelinen noktada Türkiye için dile getirilen "özel statü", "güçlendirilmiş işbirliği" gibi formüller şiddetle reddedilmeli, müzakerelere başlamaktan başka bir süreç kabul edilmemelidir. Bu konudaki en son girişim 26 Kasım 2003 tarihinde AP'ndaki Hıristiyan Demokratlar tarafından, terör eylemlerini bahane ederek Türkiye'ye üyelik yerine 'özel statü' verilmesi niyetlerini açıkladıkları 'Genişleyen AB'nin Komşuluk İlişkileri’ konulu Rapor’un AP Genel Kurulu’nda kabul edilmesidir74. İlişkilere AB açısından bakıldığında açıkça geri adım atmanın zor olduğu görülmektedir. Yapılan anlaşma ve alınan kararların bağlayıcılığı kapsamında Türkiye'nin üyelik talebine açıkça hayır denilmesi mümkün değildir. AB’nin Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu tavrın amacı, üyelik müzakerelerinin başlatılmamasını mümkün kılacak gelişmelerin gerçekleşmesidir. Bir başka ifadeyle Türkiye'nin Kıbrıs, demokratikleşme, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve sivilleşme konularında kendisinden beklenen adımları atamamasıdır. 22 Türkiye’nin öncelikli ve net hedefi 12-13 Aralık 2002 tarihli Kopenhag Zirvesi Sonuç Bildirisi’nin 18 nci paragrafında yer aldığı şekliyle müzakerelere gecikmeksizin başlamak olmalıdır. Komisyon Başkanı Prodi’nin 14 Ocak 2004 tarihinde TBMM’de yapmış olduğu konuşmada, Ekim ayında açıklanacak İlerleme Raporu’nun tüm aday ülkelere uygulanan aynı kriterlere göre hazırlanacağını, hakkaniyetli ve objektif olacağını belirtmiştir. Eğer Rapor, Komisyon Başkanı’nın söylediği gibi yayımlanırsa, 2004 Aralık ayında Türkiye’nin önü açılacak ve Cumhuriyet tarihinin Batılılaşma konusundaki en önemli girişimi sonuca ulaşmış olacaktır. Böyle bir gelişme tarafların kamuoylarında mevcut kısır tartışmaları sonlandırmasına ve Türkiye açısından önyargılardan uzak “zor, geç ve yorucu” da olsa tam üyelik hedefinin somut olarak önünde durmasına neden olacaktır. Böylece, AB’nin “Türkiye’yi içine almak istememe, fakat kendinden fazla uzaklaşmasına da tahammül edememe” görüşü75 tarihe gömülecektir. 23 Sonnotlar: Aslında Osmanlı’lar 30 Mart 1856 Paris Antlaşması ile Avrupa Devletler Topluluğu’na kabul edilmiştir. Daha sonra bu Antlaşma’ya taraf ülkelerin hiçbiri Antlaşma hükümlerine uymadığı için Osmanlı Devleti yıkılmıştır. Anlaşma, taraf devletlerin (Büyük Britanya, Fransa, Sardunya, Rusya, Prusya ve Avusturya-Macaristan) Osmanlı’nın toprak bütünlüğüne saygı göstereceklerine ilişkin hükümler içeriyordu. S. Rıdvan Karluk, Gümrük Birliği Dönemecinde Türkiye, Turhan Kitabevi, Ankara, 1997, s.7. 2 M. Ali Birand, Bir Pazar Hikayesi, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1978, s.107. 3 European Commission, 2003 Regular Report on Turkey’s Progress Towards Accession, Brussels, 5 November 2003. 4 S. Rıdvan Karluk, “Helsinki Zirvesi Kararları Sonrasında Türkiye’nin AB Üyeliği”, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı III, 25-27 Ocak 2000, Ankara, s.368. 5 Avrupa Konferansı (16 Temmuz 1997 tarihinde açıklanan Gündem 2000 Raporu’nda, AB’nin genişleme sürecinin uzun zaman alacağı öngörüldüğü için), AB üyeleri ile AB’ne adaylığı kabul edilmiş ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanları seviyesinde temsil edileceği, ortak dış politikadan adalet ve içişleri konularına kadar çeşitli alanlarda görüş alış verişinde bulunulmasına imkan veren siyasal danışma için bir forumdur. Konferans için bkz. S. Rıdvan Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, 7 nci Baskı, Beta Basım A.Ş., İstanbul, 2003, s.117. 6 Bu ülkeler ile müzakereler 31 Mart 1998'de başlamış ve ilk tur görüşmeler 10 Kasım 1998'te yapılmıştır. Genişleme süreci ve Türkiye konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Erhan Erçin, Avrupa Birliği Genişleme Süreci ve Türkiye, İKV Yayınları, No.170, İstanbul, Ağustos 2002 ve Cengiz Aktar (Der.), Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002. 7 S. Rıdvan Karluk, “Genişleyen Avrupa ve Türkiye”, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı I, 24-27 Aralık 1997, Ankara, s. 260-283. 8 S. Rıdvan Karluk, “Helsinki Zirvesi Sonrasında Türkiye AB Üyeliğine Ne Kadar Yakın?”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Konferans Tebliği, Ankara, 24 Nisan 2000. 9 Bu Zirve’nin Türkiye açısından değerlendirilmesi için bkz. S. Rıdvan Karluk,“AB’de Son Gelişmeler ve Türkiye”, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı II, 26-28 Ekim 1998, Ankara, s.408-409. 10 AB Komisyonu, 13 aday ülkeye tam üyelik öncesinde bir "ön katılım stratejisi" uygulamaya karar vermiş ve Türkiye için 4 Mart 1998 tarihinde "Türkiye İçin Avrupa Stratejisi"ni açıklamıştır. European Commission, European Strategy for Turkey, March, 1998. 11 Türkiye'nin Leonardo, Socrates, Gençlik, Girişim ve Girişimcilik Programlarına katılım süreci başlatılmıştır. AB'nin aday ülkelerin katılımına açık program sayısı 24'tür. Bkz. İKV, Avrupa Birliği Program ve Ajanslarına Aday Ülke Statüsü İle Türkiye'nin Katılımı, Yayın No:164, İstanbul, Şubat 2000. 12 Prof. Dr. Erol Manisalı'nın, "Helsinki'de genişleme süreci içinde AB genel gibi görünen fakat özel olarak Türkiye için hazırlanmış koşullar getirmiştir" görüşüne katılmamak mümkün değildir. Bkz. Erol Manisalı, "Türkiye'nin Adaylığı ve Avrupa Birliği'nin Genişleme Sürecinde Türkiye'nin Yeri", TCMB, Avrupa İle Geçmişte ve Gelecekte Bütünleşme, Ankara 2000 içinde, s.85; Erol Manisalı, Türkiye - Avrupa İlişkilerinde Sessiz Darbe, Derin Yayınları, İstanbul, 2002. 13 S. Rıdvan Karluk, Özgür Tonus, “Helsinki Zirvesi Sonrasında Türkiye’nin AB’ne Tam Üyeliği”. Prof. Dr. Güneri Ergülen’in Hatırasına Armağan, Anadolu Üniversitesi İİBF Dergisi, No:169, Cilt:XVI, Sayı:1,2, Eskişehir, 2000, s.27. 14 8 Kasım 2000 tarihinde açıklanan taslak KOB, 4 Aralık 2000 tarihinde AB Genel İşler Konseyi tarafından küçük değişiklikler yapılarak onaylanmıştır. 15 Nice Antlaşması ile getirilen değişiklikler konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. İKV, Avrupa Toplulukları’nı Kuran Antlaşmalar ve İlgili Bazı Kararları Değiştiren Nice Antlaşması, İKV Yayınları, Yayın No: 174, İstanbul, Haziran 2003. 16 19-20 Haziran 2003 tarihlerinde gerçekleşen Selanik Zirvesi’nde AB’nin 2007 yılında bu iki ülkeyi yeni üye devletler olarak kabul etmeyi hedeflediği belirtilmiştir. 2004 yılında ise müzakerelerin sonlandırılacağı vurgulanmıştır. Buna karşılık Türkiye’ye Gözden Geçirilmiş Katılım Ortaklığı Belgesi’ndeki önceliklere uyumun AB üyeliği yolunda ilerlemeye yardımcı olacağı belirtilmiştir. Romanya ve Bulgaristan’ın üyeliği konusunda bkz. A. Mayhew, Recreating Europe: The European Policy Towards Central and Eastern Europe, Cambridge University Press, 1999, s.15-16. 17 Füsun Arsava, Nice Antlaşması Sonrasında Avrupa Birliği'nin Geleceği, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Araştırma Dizisi; No:18, Ankara, 2003. 18 Genişlemeden Sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi G. Verheugen de Türkiye’nin ancak 2013 yılından itibaren AB üyesi olabileceğinin düşünülebileceğini açıklamıştır. Fakat bu üyelik, Kıbrıs sorununun çözümüne katkı 1 24 sağlanması şartına bağlanmıştır. Açıkçası, Kopenhag siyasi kriterlerine ek olarak Türkiye’den Kıbrıs sorununu çözmesi gibi “tuhaf bir istekte” bulunmuştur. Wiener Zeitung, 30 Nisan 2003. 19 Kopenhag Zirvesi sonrasında Almanya Başbakanı Schröder, Türkiye’nin AB üyelik tarihini 2007, Komisyon Üyesi Verheugen 2013, Almanya Dışişleri Bakanı Fisher 2014 - 2019 olarak tahmin etmişlerdir. Türkiye’nin “2004 Aralık ayında AB’den bir tarih alacağı” sözü ihtiyatla karşılanmıştır. Bkz. Financial Times, 3 September 2003. 20 Copenhagen European Council Presidency Conclusions, Brussels, 29 January 2003, s. 5. 21 S. Rıdvan Karluk, “Turkey’s Candidacy to European Union Membership” içinde Wolfang Gieler (Eds.) Turkey’s Crossroads, Lit Verlag, Hamburg, 2002, s.22-27. 22 Brussels European Council Presidency Conclusions, 12 December 2003, s.11-12. 23 DPT, VIII nci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, Haziran 2000, s.57. 24 Gündem 2000 Raporu'nda ayrıca, kişi hakları ve ifade özgürlüğü alanlarında AB standartlarının çok altında bir seviyede bulunulduğu da vurgulanmaktadır. DPT, VIII nci Beş Yıllık Kalkınma Planı Avrupa Birliği ve Türkiye Özel İhtisas Komisyonu Raporu, DPT: 2545 - ÖİK:561, Ankara, 2000, s.141. 25 DPT, Avrupa Birliği ve Türkiye Özel İhtisas Komisyonu Raporu, s.155. 26 AB Komisyonu, Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini 1999 Raporu’nda yerine getiremediği sonucuna varmıştı. Benzer görüş 2000 yılı Düzenli Raporu’nda şöyle yer almıştır: “Türkiye’nin durumu Kopenhag siyasi kriterlerine hala uygun değildir”. Bkz. AB Komisyonu, 2000 Düzenli Raporu, Ankara, 2000, s.83. 27 AB Komisyonu, 2000 Yılı Genişleme Stratejisi Belgesi, Ankara, 2000, s.96. 28 RG: 19 Şubat 2002. 4744 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun. 29 RG: 9 Nisan 2002. 4748 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun. 30 RG: 9 Ağustos. 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun. 31 RG: 11 Ocak 2002. 4778 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun. 32 RG: 4 Şubat 2003. 4793 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun. 33 RG: 19 Temmuz 2002. 4926 sayılı Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun. 34 RG: 7 Ağustos 2003. 4963 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun. 35 İdam cezasının savaş ve yakın savaş halleri dışında kaldırılmasını öngören Avrupa Protokolü Türkiye tarafından 12 Kasım 2003 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ekli 6 No’lu Protokolü ise Türkiye tarafından 15 Ocak 2003 tarihinde onaylanmıştır. 36 Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, s.798. 37 RG: 19 Nisan 2003. 4847 sayılı Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Kanunu. 38 Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, s. 792. 39 European Comission, 2003 Regular Report on Turkey’s Progress Towards Accession, Brussel, 5 November 2003, s.15 ve European Commission, Strategy Paper and Report of the European Commission on the Progress Towards Accession by Bulgaria, Romania and Turkey, Brussel, 5 November 2003, s.15. 40 European Commission, Strategy Paper, s.16, 41 European Comission, 2003 Regular Report on Turkey’s Progress Towards Accession, s. 45-56. 42 European Comission, 2003 Regular Report on Turkey’s Progress Towards Accession, s. 57-132. 43 19 Mayıs 2003 tarih ve 2003/398/EC sayılı Konsey Kararı, 12 Haziran 2003 tarih ve L145 sayılı AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır. 44 Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, s.1-3. 45 Laeken Zirvesi Sonuç Bildirisine ekli “AB’nin Geleceği Bildirisi” için bkz. http://www.europa.eu.int/ council/off/conclu/index.htm veya http://www.europa.eu.int/futurum/documents. 46 D’Estaing, 8 Kasım 2002 tarihinde vermiş olduğu demeçte, AB’nin Türkiye’ye karşı “dürüst olmadığını” ima ederek, “Eğer AB ülkeleri arasında yüksek düzeyde bir entegrasyon düşünüyorsak, homojen bir yapı oluşturmalı ve muhafaza etmeliyiz. Bunun Türkiye ile olabileceğine inanmıyorum” görüşünü savunmuştur. Bkz. Le Monde,“Pour ou contre l'adhésion de la Turquie à l'Union Européen”, 8 Novembre 2002. 47 Anayasal Antlaşma Taslağı metninin tamamı 18 Temmuz 2003 tarihinde Dönem Başkanlığı’na sunulmuştur. Bkz. “Draft Treaty Establishing a Constitution for Europe”, The European Convention Secretariat, CONV850/03, Brussels, 18 July 2003 (http://www.european-convention.eu.int). 48 Roma Bildirisi’nde Anayasal Antlaşma müzakerelerinin Haziran 2004’te yapılacak AP seçimlerinden önce tamamlanması beklentisi ifade edilmiştir. Antlaşma’nın 9 Mayıs 2004 tarihinde tüm AB üyeleri tarafından imzalanması hedeflenmektedir. Anayasal Antlaşma Taslağında kurumsal yapı ve hukuk düzeni bakımından 25 getirilmesi öngörülen değişikliklerin bir değerlendirmesi için bkz. Özgür Tonus ve Sanem Baykal, “Anayasal Antlaşma Taslağı Üzerine Değerlendirmeler”, Prof. Dr. Doğan Bayar’ın Hatırasına Armağan, Anadolu Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: XIX, Sayı: 1-2, Eskişehir, 2004. 49 Bu, Türkiye’nin katılmış olduğu ilk HAK olması dolayısıyla büyük önem taşımaktadır. Türkiye, Anayasal Antlaşma Taslağı’nı genel olarak desteklemekte ve taslağın bir bütün olarak tartışmaya açılmasını istememektedir. Taslak’ta Türkiye Hıristiyanlığa atıfta bulunulmamasını, AB Konsey Başkanlığı’nın oluşturulmasını ve nitelikli oy çoğunluğunun yeni tanımını desteklemektedir. 50 Anayasal Antlaşma Taslağı’nın III No.lu Eki’nde yer alan Protokol, AP üyelerinin ülkelere göre dağılımını içermektedir. Bkz. Draft Treaty, “Protocol on the Representation of Citizens in the European Parliament and the Weighting of Votes in the European Council of Ministers” 51 EUROSTAT, http://europa.eu.int/comm/eurostat 52 UNFPA: The State of World Population, http://www.unfpa.org 53 Bu görüşe karşılık Pulitzer Ödülü sahibi Thomas Friedman, 11 Ocak 2004 tarihinde New York Times’da yer alan yazısında, kültürler arası derin çukurlar kazmak isteyenlere Türkiye’yi örnek vermiştir. Ayrıca Friedman, demokrasinin, modernliğin, ılımlılığın ve Müslümanlığın beraber yaşadığı Türkiye’nin AB üyeliğini, Batı dünyasının cesaretlendirmesi gerektiğini öne sürmektedir. 54 Buna karşılık Alman Hıristiyan Demokrat Birliği Partisi (CDU) Başkanı Angela Merkel, 15 Şubat 2004 tarihinde Türkiye ziyaretinde “AB’yi bir Hıristiyan Klübü” olarak görmediklerini açıklamıştır. 55 Helmut Schmidt, Die Sclbstbehauptung Europas-Perspectiven für das 21 Jahrhundert, Stutgart-Munich, 2000, s.219-277. 56 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. III, 29 Ekim 1923, s.68. Ayrıca bkz. S. Rıdvan Karluk, AET İle İlişkilerimizin Atatürkçü Ekonomi Politikası Açısından Değerlendirilmesi, İKV Yayınları, İstanbul, 1981 ve TÜSİAD, European Union and Turkey: Towards Full Membership, Istanbul, October, 2002. 57 S. Rıdvan Karluk, Özgür Tonus, AB Kapısında Türkiye, Turhan Kitapevi, Ankara, 2002, s.3-4. 58 Haluk Günuğur, Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri, Anlaşmalar, Kararlar, Belgeler, Uyum Yasaları, EKO Yayınları, Ankara, 2003, s.2. 59 S. Rıdvan Karluk, Gümrük Birliği Dönemecinde Türkiye, s.3. 60 İKV, Avrupa Birliği Genişleme Süreci ve Türkiye, Yayın No:170, İstanbul, Ağustos 2002, s.102. 61 S. Rıdvan Karluk, “Sadece Gümrük Birliği Yeterli mi?”, Gümrük Birliği Sürecinde Türkiye, Özel Sayı, İstanbul, Mayıs-Eylül 1995, s.304-307. 62 Avrupa Ekonomik Alanı (EEA), 1994 yılında kurulmuştur. AB ülkeleri ile İzlanda, Norveç ve Lihtenştayn arasında tek pazar oluşturmakta, malların, hizmetlerin, kişilerin ve sermayenin serbest dolaşımını kapsamaktadır. S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Ekonomik, Mali ve Siyasal Kuruluşlar, 5. Baskı, Turhan Kitapevi, Ankara, 2002, s.503-504. 63 Anlaşma’nın, yeni üyelerin Birliğe katılım tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Aslında AB, MDA ülkeleri ile daha önce “Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşmaları” imzalamıştır. Bkz. W. H. Wallace, Policy Making in the European Union, Oxford University Press, Oxford, 1996, s.356-357. 64 Bu durumu Metin Gençkol şöyle değerlendirmektedir: “70 yıl komünist ekonomiyle yönetilmiş 10 adet ülkeyi 14 yılda üyeliğe hazır hale getirebilen AB, aynı çabayı Türkiye için göstermemiştir.” DPT, Avrupa Birliği Mali İşbirliği Politikaları ve Türkiye, Yayın No:2679, Ankara, Eylül, 2003, s.202. 65 S. Rıdvan Karluk, “Batı’ya Açık Doğulu Politika Değil, Doğu’ya Açık Batılı Politika”, ASOMEDYA, Aralık, 1997 ve S. Rıdvan Karluk, Özgür Tonus, “Türkiye - AB İlişkileri Çıkmaz Sokakta”, Prof. Dr. Rıfat Üstün’ün Anısına Armağan, Anadolu Üniversitesi İİBF Dergisi, No:163, Cilt:XV, Sayı:1 - 2, 1999. 66 AB’ne yeni üyelerin katılımının organlara ne şekilde yansıtılacağı Nice Antlaşması’na eklenen (II No’lu Ek: Declaration on Enlargement of the European Union to be Included to the Final Act of the Conference) Bildiri ile düzenlenmiştir. 2004 yılında Nice Antlaşması’nda değişiklik yapılabilmesi için bir Hükümetlerarası Konferans düzenlenecektir. 67 The World Bank, World Development Indicators 2000. 68 Avrupa Komisyonu, 26 Ocak 2000 tarihli ve Com (2000) 34 Final sayılı Rapor. 69 Romano Prodi’nin 15 Ocak 2004 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşma. 70 TİSK, Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde AB Ülkeleri ve Diğer Aday Ülkeler Karşısında Türkiye’nin Durumu, Ankara, Yayın No. 202, Kasım 2000. 71 Brussels European Council Presiency Conclusions, 12 December 2003, s.11. 72 Avrupa Parlamentosu’nun, Lüksemburg’lu Jacques Poos’un kaleme aldığı ve 11 Mart 2004 tarihinde onaylanan Kıbrıs Raporu’nda Ada’da çözümsüzlüğün Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik beklentilerini ciddi şekilde etkileyeceği hatırlatılmıştır. 26 Benzer bir görüşü Verheugen 2003 Eylül ayında dile getirmiş ve “AB, 2004 sonunda reformların uygulanması konusunda tatminkar bir sonuca ulaşamazsa, müzakere yerine tarama sürecini başlatma kararı alabilir” ifadelerini kullanmıştır. Bu ihtimalin Türkiye’yi oyalamaya yönelik bir taktiğe dönüşebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. 74 AB Komisyonu’nun ortaya attığı coğrafi olmaktan çok siyasi bir anlam ifade eden “Geniş Avrupa” terimi için bkz. “Wider Europe-Neighbourhood: A New Framework for Relations with our Eastern and Southern Neighbours”, Communication from the Commission to the Council and the European Parliament, Brussels, 11.3.2003, COM(2003) 104 final. 75 S. Rıdvan Karluk, “Helsinki Zirvesi Kararları Sonrasında Türkiye’nin AB Üyeliği”, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı III, 25-27 Ocak 2000, Ankara, s.368. 73 27 Yaralanılan Kaynaklar AKTAR Cengiz, ARSAVA Füsun ERÇİN Erhan, GİELER Wolfang (Eds.) GÜNUĞUR Halûk, HATİPOĞLU Hale İLHAN Suat, İLKİN Selim, TEKELİ İlhan KARLUK S. Rıdvan KARLUK S. Rıdvan, TONUS Özgür MANİSALI Erol MAYHEW A., OĞUZ Orhan ORTAYLI İlber SCHMIDT Helmut, ŞAHİN Ragıp Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002. Nice Antlasması Sonrasında Avrupa Birligi'nin Gelecegi, Ankara Universitesi Avrupa Toplulukları Arastırma ve Uygulama Merkezi Arastırma Dizisi; No:18, 2003. Avrupa Birliği Genişleme Süreci ve Türkiye, İKV Yayınları, No.170, İstanbul, Ağustos 2002. Turkey’s Crossroads, Lit Verlag, Hamburg, 2002. Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri, Anlaşmalar, Kararlar, Belgeler, Uyum Yasaları, EKO Yayınları, Ankara, 2003. “Lüksemburg Çıkmazından Helsinki Dönemecine”, Foreign Policy, Sayı:6, Yaz 1999. Avrupa Birliği’ne Neden Hayır, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2000. Türkiye ve Avrupa Birliği, Ümit Yayıncılık, Ankara, 2000. Türkiye'nin AET İle Olan İlişkileri ve Türk Dış Ticareti İçinde Yeri, İTİA Basımevi, Eskişehir, 1974. Ekonomik Birleşmeler Teorisi Yönünden Türkiye'nin AET Üyeliği ve Sanayileşme Sorunu, İTİA Basımevi, Eskişehir, 1976. AET İle İlişkilerimizin Atatürkçü Ekonomi Politikası Açısından Değerlendirilmesi, İKV Yayınları, İstanbul, 1982. “Sadece Gümrük Birliği Yeterli mi?”, Gümrük Birliği Sürecinde Türkiye, Özel Sayı, İstanbul, Mayıs-Eylül 1995. “AB- Türkiye Gümrük Birliği”, Yeni Türkiye, Mart-Nisan 1995, Yıl:1, Sayı:3. Gümrük Birliği Dönemecinde Türkiye, Turhan Kitabevi, Ankara, 1997. “Genişleyen Avrupa ve Türkiye”, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı I, 24-27 Aralık 1997, Ankara. “AB’de Son Gelişmeler ve Türkiye”, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı II, 2628 Ekim 1998, Ankara. “Helsinki Kararları Sonrasında Türkiye’nin AB Üyeliği”, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı III, Ankara, 2000. “Helsinki Zirvesi Sonrasında Türkiye AB Üyeliğine Ne Kadar Yakın?”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Konferans Tebliği, Ankara, 24 Nisan 2000. “Turkey’s Candidacy to European Union Membership” içinde Wolfang Giler (Eds.) Turkey’s Crossroads, Lit Verlag, Hamburg, 2002. Avrupa Birliği ve Türkiye, Beta Yayınları, 7 nci Baskı, İstanbul, 2003. “Türkiye–AB İlişkileri Çıkmaz Sokakta”, Anadolu Üniversitesi İİBF Dergisi, No:163, Cilt:XV, Sayı:1 - 2, 1999. “Helsinki Zirvesi Sonrasında Türkiye’nin AB’ne Tam Üyeliği, Anadolu Üniversitesi İİBF Dergisi, No:169, Cilt:XVI, Sayı:1-2, Eskişehir, 2000. Avrupa Birliği Kapısında Türkiye, Turhan Kitapevi, Ankara, 2002. "Türkiye AB İlişkilerinde Oynanan Oyun", Yeni Türkiye, Yıl:6, Sayı:35, Eylül-Ekim 2000. Türkiye - Avrupa İlişkilerinde Sessiz Darbe, Derin Yayınları, İstanbul, 2002. Recreating Europe: The European Policy Towards Central and Eastern Europe, Cambridge University Press, 1999. Ortak Pazar, İstanbul, 1966. “Avrupa İle Geçmişte ve Gelecekte Bütünleşme”, Tarihi Süreç İçerisinde Avrupa ile İktisadi Bütünleşme Sorunu içinde, TCMB Yayınları, Ankara, 2000. Die Sclbstbehauptung Europas-Perspectiven für das 21 Jahrhundret, StutgartMunich, 2000 Avrupa Birliği Bütçesi, Fonları ve Türkiye'nin Tam Üyeliği, DPT Yayınları, Ankara 1998. 28 TACER Pulat TONUS Özgür BAYKAL Sanem, YENİ TÜRKİYE YÜKSEL Ali Sait WALLACE W. H., WEIDENFELD Werner, WOLFANG Wessels, ATAUM ATO AVRUPA KOMİSYONU TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ “Kopenhag Kriterleri ve Türkiye", Helsinki Zirvesi’nden Sonra Türkiye-AB İlişkilerine Genel Bir Bakış, Merkez Bankası, Ankara, 2000. “Anayasal Antlaşma Taslağı Üzerine Değerlendirmeler”, Prof. Dr. Doğan Bayar Hatırasına Armağan, Anadolu Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt:XIX, Sayı:1,2, Eskişehir, 2003. AB Özel Sayısı I-II, Sayı:35-36, Kasım-Aralık 2000. Türkiye İle İlişkileri Açısından Avrupa Ekonomik Topluluğu, 2 Baskı, İİTİA Yayınları No:309-537, İstanbul, 1979. Policy Making in the European Union, Oxford University Press, Oxford, 1996. Europe from A to Z: Guide to European Integration, EC, Brussels, 2002. Türkiye: Katılım Ortaklığı Belgesi 2003, Yıl:3, Sayı:1-2, Kış-Bahar 2003. Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri, Ankara, 2002. 1998 Yılı Aday Ülkeler İlerleme Raporları, Tisamat Basım Sanayi, Ankara, 1998. Gündem 2000; Genişleme - 1999 Yılı Aday Ülkeler İlerleme Raporları, Odak Ofset, Ankara, 1999. 2000 Yılı Genişleme Stratejisi, Kardelen Ofset, Ankara, 2000. DPT VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Türkiye AB İlişkileri ÖİK Raporu, DPT: 2545ÖİK:561, Ankara, 2000. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Küreselleşme ÖİK Raporu, DPT:2544-OİK.560, Ankara, 2000. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Öncesinde Avrupa Birliği’nde Gelişmeler (19962000), Ankara, 2000. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005), Ankara, Haziran 2000. Avrupa Birliği Müktesebatı'nın Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı, (2001-2003), Cilt: 1 ve 2, Ankara, 2001. EUROPEAN COMMISSION “Effects on The Union’s Policies of Enlargement to the Applicant Countries and European Union", Reports of EU Commission, 1999. “EU Enlargement - A Historic Opportunity”, Reports of EC Commission, 1999. “European Strategy for Turkey”, Commission Proposals, Mart 1999. Enlargement Strategy Paper, Report on Progress Towards Accession by Each of the Candidate Countries, Brussels, 8 November 2000. 2003 Regular Report on Turkey’s Progress Towards Accession, Brussel, 5 November 2003. Strategy Paper and Report of the European Commission on The Progress Towards Accession by Bulgaria, Romania and Turkey, Brussel, 5 November 2003. İKTİSADİ KALKINMA VAKFI Amsterdam Antlaşması, İstanbul, Yayın No.162, Haziran 2000. Avrupa Birliği Program ve Ajanslarına Aday Ülke Statüsü İle Türkiye'nin Katılımı,Yayın No:164, İstanbul, Şubat 2000. Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine Etkileri, Yayın No:159, İstanbul, Mart 2000. Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program’ın Karşılaştırılması, İstanbul, Nisan 2001. Avrupa Birliği Genişleme Süreci ve Türkiye, Yayın No:170, İstanbul, Ağustos 2002. Avrupa Toplulukları’nı Kuran Antlaşmalar ve İlgili Bazı Kararları Değiştiren Nice Antlaşması, İKV Yayınları, Yayın No: 174, İstanbul, Haziran 2003. TCMB Avrupa Birliği El Kitabı, III. Baskı, Ankara, 1996. Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye'nin Avrupalılaşma Sorunu, TCMB, Ankara, 1998. Avrupa Siyasi Birliği ve Türkiye, Ankara, 1999. 29 TİSK TÜSİAD Helsinki Zirvesi’nden Sonra Türkiye-AB İlişkilerine Genel Bir Bakış, Merkez Bankası, Ankara, 2000. Tarihi Süreç İçerisinde Avrupa İle İktisadi Bütünleşme Sorunu, TCMB Yayınları, Ankara, 2000. Avrupa İle Geçmişte ve Gelecekte Bütünleşme, TCMB, Ankara, 2000. Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde AB Ülkeleri ve Diğer Aday Ülkeler Karşısında Türkiye’nin Durumu, Ankara, Yayın No. 202, Kasım 2000. Avrupa Birliği’ne Tam Üyeliğe Doğru, İstanbul, Aralık 1999. European Union and Turkey: Towards Full Membership, Istanbul, October, 2002. OFFICIAL JOURNAL OF THE EU “Turkey: 2003 Accession Partnership”, L 145/42, 12 June 2003. THE EUROPEAN CONVENTION SECRETARIAT, “Draft Treaty Establishing a Constitution for Europe”, CONV850/03, Brussels, 18 July 2003. Düzeltmeler ve Yazışma İçin: Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Yunus Emre Kampüsü 26040 Eskişehir Tel: 0222 3350580 - 3377 Faks: 0222 3350595 E-mail: rkarluk@anadolu.edu.tr Yard. Doç. Dr. Özgür TONUS Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Yunus Emre Kampüsü 26040 Eskişehir Tel: 0222 3350580 - 3221 0532 6268223 Faks: 0222 3350595 E-mail: otonus@anadolu.edu.tr 30