T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Yusuf YAZAR ile Röportaj Tüketim ve Enerji Verimliliği Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim OCAK 2012 YIL: 24 SAYI: 277 Enerji Verimliliği Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı “Verimlilik ve Kalite Yönetimi” Kitabı Yayımlandı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) orijinal adı “Productivity and Quality Management: A Modular Programme” olan “Verimlilik ve Kalite Yönetimi: Modüler Program” isimli iki ciltlik yayını Verimlilik Genel Müdürlüğü tarafından çevirisi yapılarak okuyucuların hizmetine sunulmuştur. Uluslararası yetkinliğe sahip uzmanlar tarafından ele alınan ve işletmeler için temel kavramlarından olan verimlilik ve kaliteyi bir arada ve modüler bir program çerçevesinde anlatan bu iki ciltlik yayında aşağıdaki konu başlıkları yer almaktadır: Cilt I: Verimlilik ve Kalitenin Artırılması: Kavramlar, Süreç ve Teknikler Modül 1: Örgütsel Mükemmellik ve Verimlilik Kültürü Modül 2: Verimlilik ve Kalite Faktörleri Modül 3: Verimlilik ve Kalite Sorunlarının Teşhisi Modül 4: Verimlilik Ölçümü ve Analizi Modül 5: Bir Şirket Verimlilik İyileştirme Programı’nın (VIP) Tasarlanması Modül 6: Bir Şirket Verimlilik İyileştirme Programı’nın Uygulanması Modül 7: Bir Şirket Verimlilik ve Kalite Hareketinin Düzenlenmesi Modül 8: Örgütsel Değişimin Gerçekleştirilmesi Modül 9: Toplam Kalite Yönetimi Modül 10: Endüstri Mühendisliği Teknikleri Modül 11: Mali Analiz ve Maliyet Analizi Modül 12: Sermaye Verimliliği Yönetimi Cilt II: Yüksek Potansiyelli Verimlilik ve Kalite Arttırma Alanları Modül 13: İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Modül 14: Verimlilik Motivasyonu ve Verimlilikteki Artışın Sonuçlarının Paylaşılması Modül 15: Endüstri İlişkileri ve Verimliliğin Artırılması İçin Katılım Modül 16: Yenilik Yönetimi ve Yeni Teknolojiler Modül 17: Çalışma Organizasyonu ve Tasarımı Modül 18: Üretim Yönetimi Modül 19: Malzeme Yönetimi Modül 20: Enerjinin Verimli Kullanılması Modül 21: Bakım Yoluyla Verimlilik Modül 22: Bilgi Yönetimi Modül 23: Ofiste Verimlilik ve Kalite Hızlı bir gelişme sürecinde olan ülkemizde tüm boyutlarıyla verimlilik, tartışılamayacak bir öneme sahiptir. Nitekim kalkınma planlarında yüksek bir ekonomik büyüme hızına ulaşılması ve bu hızın sürdürülmesi hedeflenirken, en büyük önem, verimlilik kavramı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bir başka değişle verimlilik ile ilgili hedefler, ekonomik büyümenin ve gelişmenin niteliksel hedeflerinin başında gelir. Ekonomik büyüme ve gelişmenin sürdürülmesi için hem üretim faktörlerine hem de faktör verimliliklerine sürekli artan bir nitelik kazandırmak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Enerjinin günlük yaşamdaki artan önemi, yaşamın sürdürülebilmesi için ihtiyaç duyulan enerjinin teminini de ciddi bir sorun haline getirmiştir. Özellikle, birincil enerji kaynaklarının teminin ithalata bağlı olması ve bu ithalatın da ülke ekonomisi için önemli bir maliyet oluşturması reel enerji politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Üretimin ana girdilerinden olan enerjinin etkin ve verimli kullanımı ile ülkemiz gelişme hedeflerine daha kolay ulaşabilecektir. Enerjide dışa bağımlılığı oldukça yüksek olan Japonya’nın birim hâsıla başına enerji tüketiminde dünyanın en başarılı ülkesi olması, dışa bağımlılıkta Japonya’dan daha iyi konumda olan ülkemiz için enerji verimliliği alanında kat etmemiz gereken uzun bir yol olduğuna işaret etmektedir. Öte yandan enerjinin tüketiminde sağlanacak tasarruf kadar üretiminde sağlanacak verim artışı da son derece önemlidir. İçerisinde bulunduğumuz Ocak ayında 31’incisi kutlanan Enerji Verimliliği Haftası, ülkemizde enerji verimliliği bilincinin toplumun tüm kesimlerinde pekiştirilmesi için faydalı bir araçtır. Ülkemizin 2023 yılı hedeflerine ulaşmak amacıyla tüm kamu kurum ve kuruluşlarının işbirliği ile toplumun tüm kesimlerinin sürdürülebilir kalkınma, verimlilik ve temiz üretim konularında bilinçlendirilmesi yolunda yapılan çalışmalar Bakanlığımız tarafından da öncelikli olarak ele alınmakta ve desteklenmektedir. Bu aydan itibaren yeni tasarım ve boyutları ile beğeninize sunduğumuz Anahtar Dergisi’nin “Enerji verimliliği” temalı bu sayısına verdikleri röportajla destek sağlayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Sayın Yusuf Yazar’a ve ilgili konularda hazırladıkları makaleleriyle katkıda bulunan tüm uzmanlara teşekkür ediyoruz. Anıl YILMAZ Genel Müdür V. İçindekiler 8 T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN AYLIK YAYIN ORGANIDIR OCAK 2012 YIL: 24 SAYI: 277 Bu dergi 6.000 adet basılmaktadır. ISSN: 1300-2414 Yayın Türü: Yerel Süreli Türkçe - İngilizce SAHİBİ T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA GENEL MÜDÜR V. Anıl YILMAZ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Cangül TOSUN YAZI KURULU Cangül TOSUN - Bahadır AVŞAR Ferdi GÜREL - Sevgin DEMİRCİ FETTAHOĞLU GRAFİK TASARIM ve UYGULAMA Nurettin SÖKMEN İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU Fatma ÇİL FOTOĞRAFLAR Hakan CANBAKIŞ Cüneyt OLGAÇ ABONE Ferdi GÜREL (312) 467 55 90 / 303 ferdi.gurel@sanayi.gov.tr Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. YÖNETİM YERİ T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No: 5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) Faks: (312) 427 30 22 Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: vgm@sanayi.gov.tr internet: http://vgm.sanayi.gov.tr BASKI KORZA YAYINCILIK BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. Büyük Sanayi 1. Cad. 95 / 1 İskitler - Ankara Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27 www.korzabasim.com.tr - korza@ korzabasim.com.tr BASILDIĞI TARİH: Anahtar Dergisi’nin Ocak 2012 sayısı 20.01.2012 tarihinde basılmıştır. 4 İş Sağlığı - Güvenliği ve Verimlilik Projesi (HESAPRO) Açılış Toplantısı Gerçekleştirildi 5 31. Enerji Verimliliği Haftası ve 3. Ulusal Enerji Verimliliği Forumu İstanbul’da Gerçekleştirildi 6 Üç Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri 2011 Yılı Üçüncü Çeyreği Sonuçları Açıklandı 8 Yerli Marka Asansör Atağı… “Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü Yatırım Fırsatları ve Kamu Destekleri Çalıştayı” Düzenlendi “Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Alanında Ulusal Forum Oluşturulması Çalıştayı” Ankara’da Gerçekleştirildi 9 Girişimcilik Konseyi Kuruldu 10 Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği” Ferda HEKİMCİ 16 Enerji ve Verimlilik Serdal ERGÜN - Yücel ÖZKARA 20 Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim Ferda ULUTAŞ 16 Sayı 277 - Ocak 2012 28 39 25 Enerji verimliliğinde başarı; toplumun tüm kesimlerinin duyarlı, kararlı ve ortak hareketleri ile sağlanabilir Erdal ÇALIKOĞLU 26 RÖPORTAJ: Yusuf YAZAR T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü 28 KOBİ’lerde Rekabet Gücü Artırma Stratejileri Serkan ULU 34 10 33 Faydalı Bilgiler: Enerjiyi Niçin Verimli Kullanmalıyız? 34 Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve Bunun Türkiye’de Uygulanabilirliği Dr. Mustafa Kemal AKGÜL 40 Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO ) 2 Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı İhsan GÖCEN 47 NEWS: The Kick-Off Meeting of The HESAPRO Project Was Held Productivity Statistics Related to The Third Quarter of 2011 Have Been Published 48 Uluslararası Verimlilik İstatistikleri / International Productivity Statistics 46 Ulusal Verimlilik İstatistikleri / National Productivity Statistics OCAK 2012 3 İş Sağlığı - Güvenliği ve Verimlilik Projesi (HESAPRO) Açılış Toplantısı Gerçekleştirildi yönelik olarak çeşitli örneklerin ve işletmeler tarafından kullanılabilecek araçların söz konusu Uygulama Kiti ile yaygınlaştırılması amaçlanıyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün (VGM) koordinatörlüğünde yürütülecek olan “Health and Safety at Work in Relation with Productivity” – “İş Sağlığı - Güvenliği ve Verimlilik” (HESAPRO) adlı uluslararası projenin açılış toplantısı 19 Aralık 2011 tarihinde Verimlilik Genel Müdürlüğü Konferans Salonu’nda yapıldı. Açılış konuşmasını Verimlilik Genel Müdür Vekili Anıl Yılmaz’ın yaptığı toplantıya; proje ortaklarının yöneticileri ve yetkilileri katıldılar. Verimlilik Uzmanı İlknur Frolet tarafından yapılan sunumda HESAPRO Projesi tanıtıldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde yürütülecek olan projenin ortakları, amaçları ve stratejilerinin de anlatıldığı sunumun devamında, Türkiye’deki işçi sağlığı ve güvenliği konusunda yapılanlar ve VGM tarafından işçi sağlığı ve güvenliği konusunda gerçekleştirilen çalışmalar anlatıldı. Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ziya Burhanettin Güvenç ise böyle önemli bir projeyi hayata geçirecek olan tüm proje ortaklarını tebrik ede4 OCAK 2012 rek, başarılı bir çalışma süreci temennisinde bulundu. Toplantının devamında proje ortakları temsilcileri kurumlarını tanıtan sunumlarını gerçekleştirdiler. Bu kapsamda; Çankaya Üniversitesi’nden Dr. Benhür Satır, Çalışma Koşullarının İyileştirilmesi Fransız Ulusal Ajansı’ndan (ANACT) Julien Pelletier, Belçika İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü’nden (PREVENT) Veronique De Broeck, Finlandiya İş Verimliliği Enstitüsü’nden (TTS) VeliMatti Tuure ve Aila-Peippo Pasuri ve Slovak Verimlilik Merkezi’nden (SLCP) Ľuboslav Dulina ile Zuzana Ságová kurumlarını ve iş sağlığı ve güvenliği hakkında yürüttükleri çalışmaları anlatan birer sunum yaptılar. Toplantının öğleden sonraki ikinci bölümünde projenin web ortamında da paylaşılacak olan çıktıları üzerinde de ilk çalışmanın gerçekleştirildiği oturumda, ortak kuruluşlar, proje çıktılarının bir Uygulama Kiti formunda ele alınmasının uygun olacağını değerlendirdiler. Proje ile ortak ülkelerdeki işçi hakları ve işverenin görevlerinin mevzuat ile belirlenen esaslarının yanı sıra, uygulamaya Toplantının ikinci gününde ise Proje kapsamında daha önce planlanan saha ziyaretleri kapsamında İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi Müdürlüğü (İSGÜM) ve TERMİKEL A.Ş.’de ziyaretler gerçekleştirildi. İSGÜM’de gerçekleşen ziyarette İSGÜM Merkezi Müdürü Çiğdem Ünal’ın açış konuşmasının ardından, Verimlilik Genel Müdürlüğü Uzmanı Fatma Çil tarafından HESAPRO Projesi hakkında kısa bilgi verildi. Ardından İSGÜM Uzmanlarından Nurdan Kılıç İSGÜM çalışmaları ve hizmetleri hakkında bir sunum yaptı ve daha sonra ise İSGÜM Hijyen Laboratuarları gezilerek ölçüm yapan cihazlar hakkında bilgi verildi. İSGÜM ziyaretinin ardından, Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren ve solo ve ankastre model elektrik, LPG ve doğalgaz ile çalışan her türlü fırın, ocak ve aspirator üreticisi TERMİKEL A.Ş. ziyaret edilerek, fabrikanın üretim yapılan bölümleri gezilerek, iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları hakkında bilgi edinildi. Avrupa ve Türkiye’den alanında uzman kuruluşlardan oluşan bir ortaklık yapısına sahip olan Projenin ortakları hakkındaki özet bilgiler ise şöyle: ANACT – Çalışma Koşullarının İyileştirilmesi Fransız Ulusal Ajansı: ANACT 1973 yılında, çalışma koşulları ve işletme etkinliğinin iyileştirilmesi, değişim metotlarının benimsetilmesi ve çalışanlarla ilgili alanlarda yenilikçi projelerin hayata geçirilmesi misyonu ile kurulmuştur. Mevcut durumda 300 çalışan ve 26 bölgesel birim ile yılda bin 500 işletmeye ulaşmakta ve yılda yaklaşık 300 faaliyet organize etmekte ve yayın çalışmalarını sürdürmektedir. ANACT, işveren örgütleri, işçi örgütleri ve devlet temsilcilerinden oluşan 3 taraflı bir yönetim yapısına sahiptir. SLCP – Slovak Verimlilik Merkezi: SLCP, 1998 yılında, Slovakya’da rekabet edebilirlik, verimlilik, kalite ve yenilikçilik konularında araştırma ve uygulama çalışmalarının yürütülmesi amacıyla ulusal bir merkez olarak kurulmuştur. SLCP’nin misyonu; verimlilik ve rekabet edebilirlik alanlarında Slovak endüstrisi ve gündelik yaşamında ileri düzeyde bilgi ve yeterliklerin yaygınlaştırılması ve teşvik edilmesi olarak ortaya konulmuştur. PREVENT – Belçika İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü: Kâr amacı gütmeyen bir enstitü olarak, 5 milyon Avro bütçe, 35 kişilik personel ve üniversiteler, işletmeler ve hükümet uzmanlarından oluşan 150 dış uzman ile faaliyet göstermektedir. PREVENT, bağımsız bir araş- tırma kuruluşu kimliğinde olup politika yapıcılar, araştırmacılar ve uygulayıcılar ile yakın ilişki içinde çalışan Prevent İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü, araştırma ve uygulama arasında bir köprü görevi yapan ve ulusal ve uluslararası eğitim programları ile İş Sağlığı ve Güvenliği uzmanları yetiştiren Prevent Çalışma Yaşamı Akademisi ve kuruluşun Luxemburg ayaığını oluşturan Prevent Lux’ten meydana gelen üçlü bir yapıdır. TTS – Finlandiya İş Verimliliği Enstitüsü: TTS, bir araştırma, geliştirme ve eğitim enstitüsü olarak faaliyet göstermekte olup işletmeler ve kuruluşlarla rekabet edebilirlik, verimlilik ve çalışma yaşamının kalitesi konularında çözüm üretmek üzere ortak çalışmalar yürütmektedir. Kuruluş, yılda yaklaşık ola- rak 8 bin kişiye çeşitli alanlarda gelişim olanağı sunmakta olup yılda 100 kadar ulusal ve uluslararası araştırma, geliştirme ve eğitim projesinde koordinatör, ortak ya da uzman desteği vererek görev almaktadır. Çankaya Üniversitesi: 1997-1998 akademik yılında Sıtkı Alp Eğitim Vakfı tarafından kurulan Üniversite, 4 fakülte, 19 bölüm, 2 enstitü altında 12 yüksek lisans programı, bir mesleki eğitim okulu ve İngilizce hazırlık sınıfı altında yaklaşık 4 bin 500 öğrenciye eğitim vermektedir. Üniversite pek çok uluslararası ve ulusal fonlu proje yürütmekte, ayrıca İş ve İnşaat Makineleri Kümesi ve 2010 yılında kurulan Anadolu Kümeleri İşbirliği Platformu’nda (AKİP) aktif olarak faaliyet göstermektedir. 31. Enerji Verimliliği Haftası ve 3. Ulusal Enerji Verimliliği Forumu İstanbul’da Gerçekleştirildi Toplumdaki enerji verimliliği kültürü ve bilincinin artırılmasına yönelik olarak 1981 yılından bu yana her yıl Ocak ayının ikinci haftasında kutlanmakta olan Enerji Verimliliği Haftası etkinlikleri kapsamında bu yıl 31. Enerji Verimliliği Haftası ve 3. Ulusal Enerji Verimliliği Forumu 12-13 Ocak 2012 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Etkinliklere Verimlilik Genel Müdürlüğü’nü temsilen Verimlilik Uzmanları Serdal Ergün ve Yücel Özkara katıldılar. Oldukça geniş katılımlı olarak gerçekleşen ve pek çok paralel oturumlar ile gerçekleştirilen etkinliklerde ülkemizin her kesiminden enerji ve enerji verimliliği ile ilgilenen akademisyenler, kamu ve özel kesimden temsilciler, sivil toplum kuruluşları ve firmalar yer aldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın açılışını yaptığı etkinliğe; TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Bilim ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Mahmut Mücahit Fındıklı ve Komisyon Üyeleri; TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Dr. Kıvanç Dinçer, Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Yusuf Yazar, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı ile pek çok bürokrat ve özel kesimden temsilciler katıldılar. Forumun bu yılki temel konusunun “Enerji Verimliliği Strateji Belgesi” olarak ele alınan etkinliklerde, Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nden Genel Müdür Yardımcısı Vekili Erdal Çalıkoğlu Belge ile ilgili olarak ülkemizde 2023 yılına kadar planlanan enerji verimliliğine ilişkin hedefleri; yasal yükümlülükler ve yaptırımlar, teşvik ve destek sistemleri ile tanıtım, eğitim ve farkındalık yaratma olarak üç temel üzerinde belirlediklerini ve topyekûn bir gayret ile ülkemizin enerji verimliliği konusunda ileriye gidebileceğini ifade etti. Etkinliklerin ikinci gününde ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ile düzenlenen ödül töreninde beyaz eşya sektöründe faaliyet gösteren firmalara ödülleri verildi. Başbakan Erdoğan törende yaptığı konuşmada, bir ülkenin refah seviyesini belirten önemli bir göstergenin enerji tüketimi olduğunu; bunun yanında enerji tasarrufunun ise bir ülkenin gelişmişlik seviyesini ortaya koyan en önemli gösterge olduğunu ifade ederek, ülke olarak yüzde 20 oranında tasarruf hedefine ulaşabileceğimizi vurguladı. OCAK 2012 5 ÜÇ AYLIK ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ 2011 YILI ÜÇÜNCÜ ÇEYREĞİ SONUÇLARI AÇIKLANDI Dursun BALKAN - Faik Yücel GÜNAYDIN Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ - Yücel ÖZKARA Verimlilik Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü) 2011 yılı III. Döneminde; İmalat sanayi genelinde çalışan kişi başına üretim endeksi önceki yılın aynı dönemine göre %3,3 artış, bir önceki döneme göre ise %4,9 azalış göstermiştir. Bölümler itibarıyla çalışan kişi başına üretim endeksinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre en büyük azalış %11,06 ile “bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı”, en büyük artış ise %23,64 ile “ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı (mobilya hariç)” bölümlerinde gerçekleşmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü, Resmi İstatistik Programı kapsamında hesapladığı ve yayınladığı Üç Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin 2011 yılı III. dönemini 2 Ocak 2012 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu dönemde de EFİS Rev.2’ye (Avrupa Birliğinde Ekonomik Faaliyetlerin İstatistikî Sınıflandırılması) göre sanayinin “B-Madencilik Taşocakçılığı”, “C-İmalat Sanayi” ve “D-Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme Üretimi ve Dağıtımı” kısımları, Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin kapsamını oluşturmuştur. Ana Sanayi Grupları Sınıflaması (MIGs) çerçevesine uygun şekilde 5 sanayi grubunda da istatistikler yayımlanmıştır. Şekil 1. İmalat Sanayinde Üç Aylık Çalışılan Saat Başına Üretim Endeksi ve Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Şekil 1’de imalat sanayi genelinde çalışan kişi başına üretim endeksi ve çalışılan saat başına üretim endeksi değerleri verilmiştir. Çalışan kişi başına üretim endeksi, 2011 yılı üçüncü döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre (2010 yılı III. dönemine göre) %3,3 artarak 113,5 değerine ulaşmıştır. Çalışan kişi başına üretim endeksi, bir önceki döneme göre (2011 yılı II. Dönemine göre) ise %4,9 azalmıştır. 2011 yılı ilk döneminde, çalışılan saat başına üretim endeksi, bir önceki yılın aynı dönemine göre %3,9 artarak 118 değerine ulaşmıştır. Çalışılan saat başına üretim endeksinde, bir önceki döneme göre ise %2,6 azalış gözlenmiştir. Şekil 2. İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Değişimlerinin Yapısı 6 OCAK 2012 İmalat sanayi genelinde verimliliğin belirleyicileri olan üretim ve istihdam endeksleri incelendiğinde, 2011 yılının üçüncü çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre (2010 III. çeyrek) istihdam endeksinin %4,9 ve üretim endeksinin de %8,3 artması ile verimliliğin %3,28 arttığı gözlenmiştir. 2011 yılının üçüncü çeyreğinde, 2011 yılının ikinci çeyreğine göre istihdam endeksi %1,5 artarken üretim endeksi %3,4 azalmıştır. Bu etkilerle birlikte imalat sanayi çalışan kişi başına üretim endeksi bahsedilen dönemler karşılaştırıldığında %4,9 azalmıştır. Bu tarz dönemlik değişimler mevsimsel etkiler içerdiğinden yıllık değişimlerin izlenmesi daha sağlıklı sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda, imalat sanayi çalışan kişi başına üretim endeksi ve mevsimsel etkilerden arındırılmış endeks Şekil 3’te birlikte ele alınmıştır. Şekil 3. İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi ve Mevsimsel Etkilerden Arındırılmış Endeks İmalat sanayi için mevsimsel etkilerden arındırılmış çalışan kişi başına üretim endeksi incelendiğinde yukarıdaki değişimler gözlenmiştir (bkz: Şekil 3). Bu serinin; 2011 yılı III. döneminde, 2010 yılı III. dönemine göre yıllık bazda %3,24 artış gösterdiği ortaya çıkmıştır. Bir önceki dönem olan 2011 II. Çeyrek ile kıyaslandığında ise 2011 III. dönemine ait bu serinin %1,43 azaldığı ortaya çıkmıştır. Şekil 4’te toplam sanayi ile madencilik, imalat sanayi ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı kısımları için bir önceki döneme göre değişimleri orijinal seri ve mevsimsel etki içermeyen seriler gösterilmektedir. Şekil incelendiğinde özellikle madencilik ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı kısımları için bulunan orijinal serilerin büyük dalgalanmalar gösterdiği, buna karşın reel değişimlerin çok daha küçük olduğu görülmektedir. Bu iki sektörde mevsimsel etkilerden arındırılmış serilerin orijinal serilere göre daha az dalgalanmalar göstermesi sektörlerin karakteristik özelliklerinden kaynaklanmaktadır. İmalat sanayi ve toplam sanayide ise madencilik ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı kısımları ile karşılaştırıldığında mevsimsel etkilerden arındırılmış seri ile orijinal seri arasındaki farkların daha az olduğu ortaya çıkmaktadır. Şekil 4. Mevsimsel Etkilerden Arındırılmış ve Orijinal Serilere Göre Bir Önceki Döneme Göre Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksindeki Değişim 2011 IV. Dönemi kapsayan Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin bir sonraki yayım tarihi 2 Nisan 2012’dir. Ulusal Verimlilik İstatistikleri’ne http://vi.sanayi.gov.tr adresinden ulaşılabilmektedir. OCAK 2012 7 Yerli Marka Asansör Atağı… Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Çırağan Sarayı’nda düzenlenen “Türk Asansör Sektörü ile İnşaat Sektörü Buluşması”nda yaptığı konuşmada dışa açık bir ekonomi modeliyle hareket eden Türkiye’nin, ihracat ve ithalat arasında bir denge kurması gerektiğini kaydetti. Bu dengenin kaybolmasının, özellikle cari açığın finansmanında sıkıntılar yaşanmasına ve ülke tasarruflarının azalmasına neden olduğuna işaret eden Bakan Ergün, özellikle içinde bulunulan hızlı büyüme süreçlerinde, toplumun ihtiyaçlarının yerli ürünlerle karşılanmasının, dış ticaret dengesinin korunmasında büyük önem taşıdığını anlattı. 2023 yılına kadar, Türkiye’nin hemen her yerinde çok önemli kentsel dönüşüm projelerinin hayata geçirileceğine değinen Ergün, yeni asansör ihtiyacının yanında, eski asansörlerin yenilenmesi de icap edeceğini, tahminen eskimiş, miadını doldurmuş, güvenlik sorunu olan ve kazalara sebep olabilecek olan 200 bin civarında asansörün yenilenmesi gerektiğini bildirdi. Asansör sektörünün hem iç pazarda hem de dış pazarda büyük bir potansiyel taşıdığını ifade eden Ergün, önemli bir değişim geçiren asansör sektörünün de bu pazardan önemli pay alması gerektiğini ve alacağını düşündüğünü aktardı. Ergün, birçok sektörde olduğu gibi asansör firmalarının da, ne yazık ki sürekli bölündüğüne ve küçüldüğüne değinerek, oysa bu firmaların şirket evlilikleri yaparak büyümelerinin, ölçek ekonomisinden yararlanmalarının ve böylece markalaşarak dünyaya açılmalarının gerektiğini söyledi. Bakanlığının, KOSGEB ve TÜBİTAK gibi kurumların, Ar-Ge ve işbirliği konularında önemli destekleri bulunduğuna değinen Ergün, “Mesela birkaç asansör firmamız bir araya gelerek, KOSGEB’in işbirliği-güçbirliği programından yararlanarak ortak Ar-Ge ve tasarım merkezi kurabilirler. Bu çerçevede bütün asansör firmalarımızı bu tür desteklerden yararlanmaya davet ediyorum” dedi. “Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü Yatırım Fırsatları ve Kamu Destekleri Çalıştayı” Düzenlendi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Tıbbi Cihaz Üreticileri Derneği’nin (TÜDER) işbirliği ile düzenlenen “Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü Yatırım Fırsatları ve Kamu Destekleri Çalıştayı” Bilkent Otel’de gerçekleştirildi. Çalıştay’da konuşma yapan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, önümüzdeki yıllarda büyük sağlık projelerinin de hayata geçmesiyle Türkiye’nin sağlık turizminde de büyük bir atılım yapacağı düşünüldüğünde tıbbi cihazlar sektörünün büyük öneme sahip olduğunu ifade etti. Ergün, her alanda olduğu gibi tıbbi cihazlar sektöründe de ürünlere değer katılmasının önemli olduğunu vurguladı. Ergün, cari açıkla ilgili sorunun da orta ve uzun vadede yerli üreticilerinin ürünlerine katacağı değerle çözülebileceğini belirterek, “Ürettiğimiz ürünler yüksek katma değerli olmazsa ve ileri teknoloji içermezse o zaman bu alandaki açığımızı kapatamayız. Üretim ve teknoloji kapasitemizi artırarak hem dışarıya daha fazla ürün ihraç edebilir, hem de ithalatta karşıladığımız ihtiyaçları yerli üretimle ikame edebiliriz. Şu an üzerinde çalıştığımız ve yakında açıklayacağımız teşvik paketini de cari açık sorununu çözen bir perspektifle hazırlıyoruz. Hükümet olarak geride kalan sürede kamunun büyük alım gücünü fiyatları düşürmek için ciddi manada kullandık. Bu konuda başarılı da olduk, ama aynı gücü savunma sanayinde ofset uygulamalarla kullandığımız gibi ilaç sanayi gibi diğer sektörlerde de kullanmamız gerekiyor” diye konuştu. “Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Alanında Ulusal Forum Oluşturulması Çalıştayı” Ankara’da Gerçekleştirildi Avrupa Rehberlik Merkezi (Euroguidance) 2011 yılı faaliyetleri kapsamında “Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Alanında Ulusal Forum Oluşturulması Çalıştayı” 14-15 Aralık 2011 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirildi. Çalıştay’a Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü uzmanları da katıldı. 2009 yılında Kapadokya’da düzenlenen “3. Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Konferansı” çıktılarından olan Ulusal Forum ve “Mesleki Bilgi, Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetlerinde İşbirliği Mutabakat Belgesi”nden yola çıkılarak gerçekleştirilen etkinlikte Ulusal Forum’un “statüsü”, “temel görevleri” ve “kalite-iletişim” konularında 3 ayrı grup çalışması yürütülerek bu alanlarda öneriler hazırlandı. Mutabakat Belgesi’ne taraf olan kuruluşlardan 60’a yakın temsilcinin katıldığı Çalıştay sonucunda, ulusal forumun İŞKUR ve MEB koordinasyonunda “Ulusal Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Kurulu” olarak faaliyet gösterecek şekilde tasarlanması önerildi. 8 OCAK 2012 Girişimcilik Konseyi Kuruldu Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün yanı sıra Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkanı Rızanur Meral’in de aralarında bulunduğu Konsey çatısı altındaki 32 kurum ve kuruluşun temsilcisi, Girişimcilik Manifestosuna imza attı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, 4 Ocak 2012 tarihinde kurulan Girişimcilik Konseyi’nin, girişimcilerin finansmanını çözmek için, yerli ve yabancı finans kaynaklarına ulaşımı kolaylaştırmaya, risk sermayesi fonları ve iş melekleri gibi alternatif finansal araçları geliştirmeye yönelik eylemler hazırlayacağını bildirdi. Ergün, Türkiye Girişimcilik Konseyi’nin kuruluş töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin, son yıllarda gerçekten çok önemli değişimler yaşadığını, yıllardır birikmiş birçok sorununa çözüm üretirken, geleceğin güçlü Türkiye’sini inşa edecek adımları da atmaya başladığını kaydetti. Bakan Ergün konuşmasında, Türkiye’nin, bugün birçok açıdan dünyada ekonomi çevrelerinin en çok takdir ettiği ülkelerin başında geldiğini söyledi. 2010 yılında yüzde 9 oranında büyüyen Türkiye ekonomisinin, 2011 yılında da yüzde 8 civarında büyüyeceğini dile getiren Ergün, Türkiye’nin TİM verilerine göre, 2011 yılında 135 milyar Dolar civarında ihracat gerçekleştirdiğini anımsattı. Türkiye’nin, her açıdan girişimciler için çok daha cazip bir merkez olma özelliği kazandığını söyleyen Ergün, Türkiye’de girişimciliğin daha ileri seviyelere taşınması gerektiğini de belirtti. Girişimcilik Manifestosu Manifesto’da şunlar kaydedildi: “Ülkemizin çalışkan ve dürüst girişimcileri için, 32 kuruluş, aynı çatı altında toplanarak güçlerimizi birleştirdik. Bu güç birliği ile ülkemiz girişimcilerine daha hızlı bir işleyiş, daha etkin bir iş ortamı yaratmayı amaçladık. Türkiye’yi sadece kendi coğrafyasının değil, dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri yapmak idealiyle bir araya geldik. Girişimci dostu bir ekosistem için yeni stratejilerin belirlenmesini sağlayacağız. Girişimcilik kültürünü yaygınlaştıracağız. Girişimci adaylarının bilgi ve finans kaynaklarına erişimini kolaylaştırmak için çalışacağız. Girişimcilere yönelik iletişim ağlarının geliştirilmesini destekleyeceğiz. Eko girişimcilik, sosyal girişimcilik, inovatif girişimcilik, genç girişimcilik ve kadın girişimciliği gibi tematik alanlarda girişimciliği destekleyeceğiz. Girişimcilerin ihracata yönlendirilmesi ve dünya pazarlarında uluslararası rakipleriyle yarışacak rekabet gücünü kazanmaları için çalışacağız. Girişimcilik konusunda iletişim bilgilendirme, araştırma ve veri toplama ortamlarının ileri standartlara eriştirilmesi için çalışacağız. İş hayatına atılacak girişimci adaylarını destekleyeceğiz. Bu manifestoda imzası bulunan kurumlar olarak, bir vizyon etrafında ortak hareket etmek için buluştuğumuz Girişimcilik Konseyi çatısı altında girişimcilerimize gereken her türlü desteği vereceğimize söz veriyoruz.” Konsey’in Başkanlığını Bakan Nihat Ergün yürütecek Girişimcilik Konseyinin Başkanlığını, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün yürütecek. Konseyin, sekretarya hizmetlerini ise KOSGEB İdaresi Başkanlığı yerine getirecek. Konsey’deki kuruluşlar Girişimcilik Konseyi altında yer alan 32 kuruluş şöyle: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, KOSGEB, İŞKUR, TÜBİTAK, YÖK, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), TOBB Kadın Girişimciler Kurulu, TOBB Genç Girişimciler Kurulu, TOBB Türkiye Girişim Sermayesi Meclisi, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK), Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON), ENDEAVOR Derneği, Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD), Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), Teknogirişim İşletmeleri Araştırma Geliştirme (TEKNOGİRİŞİM) Derneği, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Derneği (TGBD), Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD), Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu (TÜGİK), Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON), Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD), Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜMSİAD), Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ve Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD). OCAK 2012 9 Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği” SÜRDÜRÜLEBİLİR YARINLAR İÇİN; “SÜRDÜRÜLEBİLİR TÜKETİM ve ENERJİ VERİMLİLİĞİ” Ferda HEKİMCİ / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) … Dünya Beyaz Adam’ın düşmanıdır ve Beyaz Adam onu fethetti mi ilerlemeye devam eder (…) Annesi dünyaya ve kardeşi göğe, satın alınan, yağma edilen, koyunlara ya da parlak boncuklara değişilen birer malmış gibi davranır; iştahı dünyayı yiyip bitirecek ve geride sadece bir çöl bırakacaktır (…) Bu son, bize bir sır… Çünkü son Bufalo katledildiğinde, vahşi atlar ehlileştirildiğinde, ormanın gizli köşeleri insan kokusuyla dolduğunda ve diri tepeler konuşan tellerle lekelendiğinde… Anlamamız mümkün değil ki; çalılık nerede?… Gitmiş!… Ve kıvrak taylara, av hayvanlarına elveda demek nedir? (işte) Yaşamın sonu ve yaşamaya çalışmanın başlangıcı…” (1) Seattle, 1854 İnsanoğlu önceleri sadece doğadan aldığını tüketiyordu. Sonra üretim ve ticari etkinliklere yöneldi. Sanayi devrimi ve arkasından küreselleşme pazarın olağanüstü büyümesine neden oldu. Ancak, bu ekonomik etkinlikler sırasında iyice tahrip olan doğa, artık alarm vermeye başladı . Bugün ise bu durum artık yarınları, yaşamın sürdürülebilirliğini tehdit eder hale gelmiştir. Çünkü insanoğlu, sanayileşme sürecinde kendi yaşam ortamını oluşturan; toprağı, su ve havayı yani doğayı da acımasızca tüketmiştir. Sonuç, dünyamıza küresel ısınma, iklim değişiklikleri, ekosistemlerin tah1 1854 yılında, Duwarmish Kızılderililerinin Reisi Seattle, kendisinden topraklarını satmasını isteyen ABD Başkanı Franklin Pierce yazdığı mektuptan alınmıştır. Bu mektup Birleşmiş Milletler Çevre Koruma Teşkilatınca, çevre üzerine şimdiye dek bilinen en güzel ve en içten anlatım olarak yayınlanıp simgeleşmiştir. 10 OCAK 2012 Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği” rip olması vb. çevresel sorunlar olarak geri dönmüştür. Nitekim Birleşmiş Milletler raporları bu tükeniş ve tahribatın en önemli sonucu olan “Küresel ısınmanın son elli yılda insan eliyle yaratıldığını ve yüzyıllarca süreceğini” ortaya koymakta. Oysa, insanoğlu; kendi eliyle yarattığı bu duruma karşı da bir şeyler yapabilmelidir... Bu yolda yapılabilecek en akılcı şey ise “Sınırlı kaynakların verimli, bilinçli ve duyarlı kullanılmasıdır”. Bu çerçevede “Sürdürülebilir Tüketim ve Üretimi” sağlayabilmektir. Sürdürülebilir yarınlar için sürdürülebilir kalkınmayı başarabilmektir. Enerji ve Küresel Isınma İnsanlar yeme, içme, ısınma, ulaşım vb. yaşam etkinliklerini (tüketimlerini) karşılayabilmek için enerji harcarlar. İnsanların bu tüketimlerini karşılayabilmeleri, yaşamlarını sürdürebilmeleri için ise çeşitli mal ve hizmetlerin üretilmesi gerekir. Böylece hem tüketim hem de üretim için enerji harcanır. Bu ekonomik etkinlikleri gerçekleştirebilmek için ortaya çıkan enerji gereksinimi ise çok büyük ölçüde fosil yakıtlar denilen kömür, petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarından karşılanmakta; bunun sonucu olarak atmosfere başta karbondioksit olmak sera gazları salınmaktadır. Bilim adamlarınca küresel ısınmanın en önemli nedeni olarak ilk sırada tüketim ve üretim etkinlikleri sırasında atmosfere salınan sera gazları gösterilmektedir. İnsanların çeşitli faaliyetleri (tüketimleri) için enerji kullanımının % 49, endüstrileşmenin % 24, ormansızlaşmanın % 14, tarımın % 13 oranında küresel ısınmaya katkısı olmaktadır (http://www. cevreorman.gov.tr/hava_02.htm). Sanayi devrimiyle başlayan ve küreselleşmeyle olağanüstü gelişerek yaygınlaşan olağanüstü tüketim ve üretim süreci sonucu karbon salınımı %31’lik bir artış göstermiştir (Atalık, 2005). Küresel Isınma, Verimlilik? Sürdürülebilir Yarınlar İçin… Bugün küresel ısınma nedeniyle dünyamızın içinde bulunduğu geri dönülmesi bir hayli zor olan durum dikkate alındığında; artık iyice sınırlı olan kaynakların üretim ve tüketimde daha etkin ve yararlı kullanılması bir tercih olmaktan öteye adeta bir zorunluluk olarak algılanmalıdır. Günümüzde tüketimin ve buna koşut olarak üretimin hızla artması sonucu ortaya çıkan küresel ısınma, iklim değişiklikleri vb. çevresel sorunlar, “sürdürülebilirlik” ve “verimlilik” kavramlarını gündeme getirmektedir. Buna göre, “verimlilik” kavramının artık sadece çıktılarla girdiler arasında oransal bir kavram olmaktan çok; “çevreye saygı ve sürdürülebilirlik” esaslarını da içermesi gerekmektedir. Bu çerçevede, gelinen noktada kural, koşul, sınır tanımadan bilinçsizce yapılan tüketimi karşılayabilmek için yapılacak olan üretimin eko sistemin yeniden üretme ve özümseme kapasiteleri dahilinde olması, yani sürdürülebilir olması gerekmektedir. Bu anlamda verimlilik ve sürdürülebilir gelişme arasında yakın pozitif bağlantılar olduğu açıktır (Prokopenko, 2006:13). Eko-Verimlilik (Temiz Üretim), Enerji Verimliliği, Su Verimliliği gibi yaklaşımlarla sağlanacak olan kaynak tasarrufu ile bir yandan aşırı enerji kullanımı, aşırı tüketim ve aşırı atık oluşumu kaynağında önlenerek azaltılabilecek; diğer yandan ise zarar gören çevrenin kendini yenileyebilmesine, küresel ısınmanın hızının azaltılmasına ve doğal çevreden gelecek nesillerin de faydalanmasına olanak sağlanacaktır (MPM, 2011). Bu bağlamda “verimlilik kavramının günümüzde, yalnızca üretimde kullanılan etmenler ile üretilen mal ve hizmetlerin nitelik ve niceliği arasında bir oran” olarak açıklanması, çeşitli yönlerden yeterli görülmemekte; “tüketim” alanının da “verimlilik alanı” olarak algılanması zorunlu olmaktadır (MPM, 2006). 1970’lere kadar yalnızca bireylerin yaşam düzeylerinin artırılmasını hedefleyen ekonomik gelişmeye odaklanan insanoğlu, 1970’li yılların başında çevre konusunda da bilinçlenmeye başlamış ve 1972 yılında Roma Kulübü’nün “Büyümenin Sınırları” adlı raporunun yayınlanması ile başlayan süreç, 1987 yılında “Sürdürülebilirlik” düşüncesinin yazına girmesi ile hız kazanmıştır (ODTÜ, 2008). Süreç içerisinde gelişen çok çeşitli tanımlar arasında Dünya Çevre Komisyonu sürdürülebilirlik kavramını; “insanların mevcut ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kaynakların miktarını ve şeklini etkilemeden karşılayabilmesi” olarak tanımlamıştır (WCED, 1991:6). Günümüzde insanlığın yarınları da yaşayabilmesinin olmazsa olmazı tüketimde ve üretimde sürdürülebilirliğin sağlamasına bağlıdır. Oysa insanlık, doğaya hakim olabilmek düşüncesiyle yeni teknolojiler geliştirip, bu teknolojiyi yönetme gücünü kullanarak, doğada kurulu dengelerin bozulmasına yol açmaktadır. Bu bozulma, doğal kaynakların üretim sürecine sokulması ve bu süreç içerisinde yer alan üretim-tüketim faaliyetleri sonucu oluşan atık ve artıkların çevrenin sınırlı özümseme kapasitesi dikkate alınmadan doğaya verilmesi ile meydana gelmektedir. İnsanların sınırsız ihtiyaçlarının giderilmesi için kullanılan doğal kaynakların sınırlı olması çevre ile ekonominin uyumlaştırılmasını gerekli kılmaktadır (Hertvvich, 2005:1-6 ve Jackson, 2005: 19-36). Sürdürülebilir Kalkınma; Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim 2002 yılında Johannesburg’ta gerçekleştirilen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde sürdürülebilir tüketim ve üretim sürdürülebilir kalkınmanın ön koşulu olarak kabul edilmiştir. Bu çerçevede sürdürülebilir tüketim ve üretim, çevre alanındaki küresel politikaların iş dünyasına ve tüketiciye yansıOCAK 2012 11 Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği” yan uygulamalarının önemli bir parçası olarak değerlendirilmeye başlanmıştır (http://www.rec.org.tr/sayfa.asp?id=l). Haziran 2003’de Fas’ın Marakeş kentinde yapılan Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim Uluslararası Uzmanlar Toplantısı ile başlatılan ve “Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim için 10 Yıllık Çerçeve Programı”nın oluşturulması ile sonuçlanan Marakeş Süreci’nde Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Süreci (STÜ) konusunda öncelikler belirlenerek, ulusal ve bölgesel girişimlerin gerçekleştirilmesine karar verilmiş ve “toplumsal ve ekonomik gelişmenin ekosistemin taşıma kapasitesi içerisinde gerçekleştirilmesi gerektiği” vurgulanmıştır. Günümüzde STÜ konusunda bölgesel stratejilerin belirlenmesi ile konu üzerinde ulusal plan hazırlamak isteyen ülkelere gerekli danışmanlığın sağlanması amacıyla uluslararası ve bölgesel uzman toplantılarıyla Marakeş Süreci devam ettirilmektedir (UNEPa,2005). Gelinen noktada, aşırı baskı altındaki bir ekosistemden kaynaklanan ciddi çevresel etkiler nedeniyle, kaynakların etkin kullanımı (yani verimlilik), sürdürülebilir gelişmenin sağlanması açısından temel bir strateji haline gelmiştir (Prokopenko, 2006:13). Diğer yandan tüketim ve üretimin salt azaltılması anlamına gelmeyen STÜ kavramı yüksek verime sahip üretim teknoloji ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha az doğal kaynak ve enerji kullanımı ve daha az atık üretimi prensibine dayanmaktadır (TTGV, 2011:8). Sürdürülebilir tüketim ve üretim kavramı çevresel kaygıların yanısıra; doğal kaynakların korunması, yoksullukla mücadele, endüstriyel verimlilik, ekonomik kalkınma, sağlık, eğitim ve yaşam kalitesi gibi pek çok farklı alana hitap etmektedir (UNEP b, 2005). Bu bağlamda sürdürülebilirlik, toplumdaki tüm öğelerin işbirliğini özellikle de üretici ve tüketicilerin ortak hareket etmelerini gerektirmektedir. Bireylerin bilinçli bir şekilde kaynakları yönetebilmeleri ve sürdürülebilirliği sağla12 OCAK 2012 maları için “3-R” den söz edilmektedir. Bunlar; Azaltmak (Reducing), Yeniden Kullanma (Reusing), Geri dönüşüm (Recycling) olarak açıklanmaktadır (Gönen, Özmete, 2006:50-55). Bu yaklaşım ile “kaynakların bir yaşam döngüsünün olduğu” kabul edilmektedir. Bu yaklaşım üretimde Eko Verimliliğin olduğu kadar; tüketimde ise “bilinçli”, “etik ve yeşil” tüketimin kodlarını da oluşturmaktadır. Sürdürülebilir Tüketim Sürdürülebilir tüketim, sürdürülebilir kalkınma paradigmasına bağlı olarak geliştirilmiştir. Sürdürülebilir gelişme paradigması hem sürdürülebilir tüketimi hem de sürdürülebilir üretimi içermektedir. Çoğu kez de sürdürülebilir üretim ve tüketim (STÜ) faaliyetleri, sürdürülebilir tüketim kavramı altında birleştirilmektedir (McLaren, 2007). Sürdürülebilir tüketim kavramı, 1992 yılında Rio’da düzenlenen Dünya Zirvesi’nin sürdürülebilir gelişme eylem planı çerçevesinde yer alan Gündem 21 Belgesi 4. bölümde “küresel ekolojik çevrede sürekli artan bozulmanın başlıca nedeni, özellikle gelişmiş ülkelerde sürdürülemez üretim ve tüketim kalıplarının sergilenmesidir” saptamasıyla yer alarak yazına girmiştir. Bu zirve sonucunda, “sürdürülebilir gelişmeyi sağlamak ve insan eylemlerinin ekolojik çevreye karşı olumsuz etkilerini en aza indirmek için tüketim kalıplarını değiştirmek, insanoğlunun en büyük mücadelelerinden biridir” denilmiştir (UN, 1992). Norveç Çevre Bakanlığı tarafından 1994 yılında geliştirilen ve OECD’nin 2002 raporunda yayınlanan tanımlamaya göre sürdürülebilir tüketim; “gelecek kuşakların gereksinimlerini dikkate alarak, yaşam döngüsü bakışıyla doğal kaynakların, toksik maddelerin, atık salınımlarının ve çevreyi kirletici maddelerin kullanımını en aza indirgerken temel gereksinimleri karşılayan ve daha iyi bir yaşam kalitesi sunan mal ve hizmetlerin kullanımıdır” (Seyfang, 2004:324). Sürdürülebilir tüketim, “satın alma karar sürecinde sosyal ve çevresel kaygıları güden ve pazarı dönüştürebilecek etkiye sahip yeşil ve etik tüketiciler tarafından, öbürlerine göre daha verimli bir biçimde üretilmiş malların tüketilmesidir” (Seyfang, 2005:294). Bir yönüyle sürdürülebilir tüketim, “hem tüketicileri hem de politik karar organlarında yer alanları güçlü araçlarla ikna etmeye dayanan bir olgudur” (Veenhoven, 2004:1-2). Sürdürülebilir tüketim, “endüstriyel üretimin neden olduğu ekolojik sorunlara bir çözüm oluşturma arayışında olan bir söylemdir” (Dolan, 2002:170). Aslında, dünyada var olan tüketimle ilgili birbirine zıt iki temel sorun bulunmaktadır. Bunlar; aşırı tüketim ve yetersiz tüketimdir (Clark, 2007:492). Bu yüzden, sürdürülebilir tüketim kavramı “gelişmiş” ve “gelişmekte-az gelişmiş” ülkeler için farklı anlama gelmektedir (Cohen, 2010:3). Örneğin, dünyanın en zengin çeyreği, tüm tüketimin % 86’sını; en yoksul çeyreği ise % 1.3’ünü gerçekleştirmektedir. Bu şekilde dünyanın bir bölümü tüm kaynakları kayıtsızca tüketirken, bir başka bölümü ise temel gereksinimlerini bile karşılayamamaktadır. İşte sürdürülebilir tüketim, dünya üzerindeki bu eşitsizliği gidermeyi amaçlamaktadır. Sürdürülebilir üretim alanında kaynakların etkin kullanımı ve temiz üretim vb. gibi başarılı uygulamalara rastlansa da, sürdürülebilir tüketim alanında henüz çok az başarı sağlanmış görünmektedir (Veenhoven, 2004:1). Ürün boyutuna göre ise sürdürülebilir tüketim; “geliştirilen ürünlerin, daha az doğal kaynak ve enerji kullanılarak, daha az atık oluşturacak, büyük ölçüde geri dönüşebilecek veya geri dönüşmese de atıkları çevreye zararlı olmayacak, kullanımında en az doğal kaynak tüketimi ge- Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği” rektirecek, dayanıklı ve onarılabilecek biçimde üretilen ürünlerin tüketimidir. Sürdürülebilir yaşam biçimi ise, çevreyi öbür yaşam biçimlerine oranla daha az incitecek davranışları sergileyen ve toplumsal eşitsizliklere daha az bağlı olacak biçimde tüketim davranışlarının sergilenmesi sonucu oluşmaktadır” (Hertwich, 2002:2). Yapılan tanımlardan da anlaşılacağı gibi; sürdürülebilir tüketim düşüncesi, gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya bırakmayı amaçladığı için “uzun erimli”; ayrıca, tüm insanlığın katılımını gerektirdiği için de “bütüncül” bir yaklaşımdır. Üzerinde yaşadığımız dünyayı insan bedenine benzetirsek, bizlerin de bu bedenin farklı organlarında ya da dokularında yaşayan mikroorganizmalar olduğumuz söylenebilir. İnsan bedeninin herhangi bir organı, dokusu ya da hücresinde yaşanan işleyiş bozukluğu tüm sistemin işleyişini bozmakta ve sorun giderilemezse sonuç ölüm olmaktadır. Bu yüzden dünya üzerindeki tüm ülkelerin, işletmelerin ve halkların (tüketicilerin) sürdürülebilir tüketim çabalarına girişmesi gerekmektedir (SCR,2006:4). Etik Tüketicilik, Ekolojik Yurttaşlık, Temiz (Sürdürülebilir) Tüketicilik İngiltere ve ABD’de de 1990’lı yılların başlarında başlayıp tüm batıya yayılan Etik Tüketicilik (Ethical Consumerism) bilinciyle “etik tüketiciler” küresel şirketlerce az gelişmiş ülkelerin hammadde kaynaklarının, küçük çiftçi ve imalatçılarının ürünlerinin çok düşük fiyatlarla sömürülmesine de karşı çıkmış, ayrıca tüketim tercihlerinde çevre ve ekolojik değerleri öne çıkarmışlardır. Kısaca, etik tüketiciler artık “kalite” ve “tüketici odaklılığın” yanına “sosyal sorumluluk” bilincini ve “etik değerleri” de koyuyor. İşte; “pazarı kendi istemi doğrultusunda oluşturup, yönünü çizebilmenin kendi elinde olduğunun” bilincinde olan batılı tüketici, artık bilinçli tüketicilik ilkelerine “etik tüketiciliğin insancıl ve çevreci naifliğini” de ekliyor ve böylece ekonomik eylem yeni bir trend kazanıyor (Hekimci, 2007a:14-15). Akdeniz Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Yerel Gündem 21 çalışmalarından yola çıkarak Etik Tüketiciliği; “tüketicinin evrensel haklarından olan ‘seçme hakkının’ etik olarak üretilen veya topluma, çevreye zararlı olmayan mal ve hizmet- lerden yana kullanması” şeklinde tanımlayabiliriz. Bu seçimin; “tüketicinin söz konusu üretim ürünlerini satın alması yönünde olduğu gibi, tüketicinin aksine bir üretimi almama hakkını kullanarak boykot etmesi” şeklinde de olabileceğini söyleyebiliriz (Hekimci, 2010: 106-109). Bu yaklaşımından hareketle, “etik tüketici olmak demek; bir yumurta satın almak kadar kolay veya çocuk işçilerce üretilen ürünlerin boykot edilmesi ya da çevreye en az zararlı ürünün seçilmesi kadar da karmaşık” olabilecektir. Etik sınıfa giren ürünler ise; organik tarım ürünleri, tasarruflu ampuller, yenilenebilir kaynaklardan enerji temini, geri dönüşümlü kağıt ve onaylan- mış ormanlardan üretilmiş ağaç ürünleri olarak sıralanabilir (Akdeniz, 2007). Diğer yandan, tüketicilerin satın alma karar sürecinde “ekolojik yurttaş” gibi davranmalarıyla sürdürülebilir tüketime ulaşmak olasıdır. Ekolojik yurttaşlık ise, “günlük yaşantımızda yaptığımız davranışların (seçimlerin) öbürleri üzerindeki ekolojik etkilerini azaltmayı hesap ederek, gerektiğinde tüketim kalıplarını değiştiren ve nasıl yaşamamız gerektiğini sorgulayan” bir kavramdır (Seyfang, 2005:291). Bu çerçevede tüketicilerin çevre dostu tüketime yönelik tutum ve davranışları gündeme gelmektedir. Çevre dostu tüketim, “tüketim eyleminin her safhasında çevreye verilecek zararı en aza indirerek çevresel faydayı düşünmek” olarak tanımlanabilir. Çevre dostu tüketim; ekolojik, geri dönüştürülebilir ve ihtiyacımız kadar ürünleri tüketerek sergilenebileceği gibi doğayı kirletmeyen, çevre projelerini destekleyen ve çevre dostu ürünler üreten firmaların ürünlerini satın alarak da gösterilebilir (Yılmaz ve Arslan, 2011:1-10). Yukarıdakilerin hep birlikte değerlendirilmesi sonucu temiz (sürdürülebilir) tüketicilik ise “tüketicilerin, sosyal sorumlu, etik ve bilinçli tüketicilik ilkeleri kapsamında, çevresel davranışları benimseyerek, çevre dostu ürünleri tercih edip, özel tüketim davranışlarında ekolojik yurttaşlık temellerinde yapacakları politik ve çevreci seçimlerle, tüketimlerinin ekolojik etkilerini azaltmayı ilke edinerek, doğal kaynakların, toksik maddelerin, atık salınımlarının, çevreyi kirletici maddeler ile ürünlerin kullanımını en aza indirgeyen ve dünya üzerindeki yetersiz tüketimi ve gelecek kuşakların gereksinimlerini dikkate alan tüketim anlayışıdır” şeklinde ortaya konulabilir. Bu bağlamda sosyal sorumlu, etik, bilinçli tüketiciler temiz (sürdürülebilir) tükeOCAK 2012 13 Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği” ticilik gereklerinden hareketle “doğal kaynakları koruyan, daha az kaynak kullanıp daha az atık oluşturan, üretimde verimliliği artırarak sürdürülebilir kalkınmaya olanak sağlayan temiz (sürdürülebilir) üretime talep yaratacaklardır. Enerji Verimliliği Enerji verimliliği de STÜ gibi sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir argümanını oluşturmaktadır. Enerji verimliliği; enerjide arz güvenliğinin sağlanması, dışa bağımlılıktan kaynaklanan risklerin azaltılması, enerji maliyetlerinin sürdürülebilir kılınması, iklim değişikliği ile mücadelenin etkinliğinin artırılması ve çevrenin korunması gibi ulusal stratejik hedefleri tamamlayan ve bunları yatay kesen bir kavramdır. Sürdürülebilir kalkınmanın öneminin gittikçe daha çok anlaşıldığı günümüzde, enerji verimliliğine yönelik çabaların değeri de aynı oranda artmaktadır (http://www.eie.gov.tr/duyurular/ EV/EV-Strateji_Belgesi/ENVER_Strateji_Belgesi-Taslak_20110730.pdf). Enerji verimliliği; yaşam standardımızı, üretim kalitesini ve miktarını düşürmeden, daha az enerji kullanarak aynı miktardaki işi yapabilmektir. Gaz, buhar, ısı, hava ve elektrikteki enerji kayıpları enerji verimliliğiyle önlenir, atıklar değerlendirilir ya da gelişmiş teknolojiler kullanılarak, üretimi düşürmeden enerji talebi azaltılır. Enerji verimliliği; daha verimli enerji kaynaklarının kullanımının yanı sıra gelişmiş endüstriyel süreçler ve enerji geri kazanımları gibi etkinliği artırıcı önlemlerle de gerçekleştirilebilir (http://www.wwf.org.tr/ pdf/enerjiverimliligi.pd). Bugün herkes tarafından kabul edilen bir gerçek ise en ucuz enerjinin, verimli kullanım sonucu tasarruf edilen enerji olduğudur. Sonuçta enerji tasarrufuyla ek kaynak kullanılmadığından çevre de korunmuş olacaktır. Enerji Verimliliği ve İnsana Özgü Yaklaşımlar İnsanlığın çevresel sorunlarla ve bu sorunlarla başa çıkmasında yine “insan” 14 OCAK 2012 ve “insana özgü davranışların önemi” ortaya çıkmaktadır. Çevresel sorunların çözümünde en önemli etkenlerden olan “enerji verimliliği”ni sağlayabilmek için asgaride birer insan olarak hepimizin ortak noktalarından hareket etmek ise en akılcı ve etkin yol olacaktır. Bunlardan en önemlisi; “evrensel anlamda ortak tüketici kimliğimizdir”. Bu ortak noktalardan bir diğeri ise “yaşadığımız ülke bazında ortak yurttaş kimliğimiz” olacaktır. Küresel pazarının en önemli gücü haline gelmiş olan “tüketici”; bu kimliğini yaşadığı ülkenin “yurttaşı” olmakla da “seçmen kimliğiyle” birleştirmektedir. Tüketici olarak nedeni olduğumuz ekonomik etkinlikleri (üretim, tüketim vb. etkinlikleri) yerine göre tüketiciyurttaş kimliğimizle yönlendirebilir, yerine göre de iş, aile ve özel yaşamımızda yapabileceğimiz bilinçli tercihlerle “Çözümün Bir Parçası” olabiliriz. Zaten “talebin çevreci ürünlere yönelişi”, üreticileri de çevre konusunda daha hassas olmaya zorlayacaktır. Bu gerçek karşısında “tüketicilerin davranışlarını gözden geçirmesi” gerekir. Bu doğrultuda, sosyal ve çevresel duyarlılıkları ön plana alarak farklılık yaratıp, rekabette ön tutmak isteyen sosyal sorumluluk sahibi firmaların ürünleri ile “Sürdürülebilir-Temiz Üretim / EkoYeşil Verimlilik” yöntemleriyle teknolojilerini geliştiren firmaların ürünleri tercih edilerek, pazarın çevre dostu mal ve hizmetlerden oluşmasını, bu doğrultuda da işletmelerin sosyal sorumluluk almaları sağlanmalıdır. Nitekim, sosyal sorumlu, etik, bilinçli tüketicilerce yaratılan talep son yılarda “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, “SA Sosyal Sorumluluk Standartları”, “Kurumsal Vatandaşlık”, “Etik Ticaret” kavramını ortaya çıkarmıştır. Bu alandaki gelişmeler; Yeşil Pazarlama Stratejileri ile desteklenmektedir. Başta “enerji kullanımı” olmak üzere üretimde çevresel etkileri de içeren “Eko-Yeşil Verimlilik” ya da “Sürdürülebilir-Temiz Üretim” yaklaşımı hızla gelişmektedir. Ta- rımda ise “Ekolojik Tarım” uygulamaları ile kimyasal gübre, ilaçların toprağı ve suyu kirletmesinin önüne geçilebilmek olasıdır (Hekimci, 2007 b:52-60). Diğer yandan insanlar “yurttaş” kimlikleriyle devletten çeşitli hizmetler alırlar. Bu bağlamda “devletin hizmet üretici kimliği” ile “yurttaşın tüketici kimliği” gündeme gelir. Devletin görevi bu hizmetleri en etken ve etkili bir biçimde sunarak “Yurttaş Mutluluğu”nu sağlamaktır. Sağlık, Güvenlik ve Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı evrensel kabul edilmiş tüketici hakları olarak tüm yönetimleri bağlar. Öte yandan demokrasi, sosyoekonomik açıdan tüm etkinliklerin yurttaş-tüketici ve kamuoyu ile uyum içerisinde karşılanmasını gerekli kılar (Hekimci, 2003:72-79). Dolayısıyla, “tüketici-yurttaş-seçmen” kimliğinin ortaya koyularak bu doğrultuda, çevreyi koruyucu mevzuat ve uygulamaları yaşama geçirmesi ısrarla talep edilmelidir . Bu durum son dönem çağdaş tüketici hareketinde tüketicilerin “Ekolojik Yurttaşlık” yaklaşımı doğrultusunda yapacakları politik ve çevreci tercihleri öne çıkacaktır. Bu çerçevede ülkelerin; sanayi, ulaşım, tarım ve ticaret politikalarında, çevreyi koruyucu önlemlerin, mevzuat ve uygulamaların vakit geçirilmeden yaşama geçirilmesi; bu bağlamda tüketicilerin temiz tüketim yolunda bilinçlendirilerek, temiz üretime yönelik talep baskısını oluşturması gerekmektedir. İşte bu noktada demokratik rejimlerde yönetim üzerinde baskı oluşturabilecek olan en etkili demokratik gücün, üzerinde seçmen kimliğini de barındıran tüketiciler, bilinçli, ekolojik yurttaşlar olacağı unutulmamalıdır. Uzmanlar ülkemizdeki binalarda sadece çatı yalıtımı, pencerelerde çift cam kullanımı, sızma kayıplarının azaltılmasıyla; soba ve kalorifer gibi ısıtma sistemlerinde iyi işletme ve verimli ısıtma sistemlerinin kullanılmasıyla önemli boyutta enerji tasarruf edilebileceğini belirtmektedirler. TMMOB Enerji Komisyonunun verdiği bilgilere göre verimli elektrikli cihazlarının Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği” ve aydınlatma sistemlerinin de kullanılmasıyla ülkemizdeki binalarda yapılabilecek enerji tasarrufu potansiyeli ortalama 4.7 Milyon Ton Eşdeğer Petrol’ü bulmaktadır (http://www. emo.org.tr/ekler/045c59a90d7587d_ ek.pdf?tipi=3&turu=X&sube=14). Bu durum, her birimizin kişisel etkinliklerimiz nedeniyle kullandığımız enerjiden tasarruf etmemizi zorunlu kılmaktadır. Günlük yaşamımızda yapacağımız küçük değişiklikler ve enerji verimli cihazları tercih edip kullanarak enerjinin daha etkin ve verimli kullanılmasına katkı sağlayabiliriz.(2) Sonuç olarak; sürdürülebilir yarınlar ancak yaşamını bilinçle sürdüren duyarlı insanlara bağlı olarak şekillenebilecektir. Bu süreçte STÜ, enerjinin verimli kullanımı başlıca yaşamsal bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun motor gücünün ise tüm sosyoekonomik süreçlerde “sosyal sorumlu, etik” davran ve temiz-sürdürülebilir tüketime yönelen bilinçli tüketiciler olacağı şüphesizdir. Yine bu yazı kısıtlarında değinilmese de, yeri gelmişken temiz bir tüketime yönelecek olan “tüketici”nin; “bilgilendirilme” ve “eğitilme” hakları doğrultusunda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi Evrensel Tüketici Hakları yönüyle ekonomik etkinliklerin içerisindeki ilgili çevrelere ve özellikle de bu etkinlikleri düzenleme durumunda olan devlete, önemli, kaçınılmaz, ödev ve görevler yüklemekte olduğunu vurgulamadan geçmek bir eksiklik olacaktır. Zira, sürdürülebilir tüketim, ancak hepimiz birlikte çalışırsak başarılabilecektir. “Bundan böyle, sürdürülebilir yaşam ve gelişim süreci büyük ölçüde bilinçli tüketici davranışlarına odaklanmaktadır” (Babaoğul ve Altıok, 2008:304402). 2 Konuyla ilgili kapsamlı bilgi için bakınız (Hekimci, 2007: 52-60). Küresel İklim Değişikliği (İzmir Panel Konuşmaları), II. Oturum/“Küresel İklim Değişikliği’ne Karşı Ne Yapabiliriz ?”, Milli Prodüktivite Merkezi Yayını, 52-60, İzmir. KAYNAKÇA •• Akdeniz Ü. (2007). Yerel Gündem 21, “Sürdürülebilir Turizm-Sözlük”, www.akdeniz. edu.tr/muhfak/cevre/coastlearn.../glossary. htm. Erş.Tarihi:12.7.2008. •• Atalık A.T. (2005). “Küresel Isınma, Su Kaynakları ve Tarım Üzerine Etkileri”, www. zmo.org.tr , 11. 4.2007. •• Babaoğu,M. ve Altınok, N. (2008). “Sürdürülebilir Tüketim ve Tüketici Eğitimi”, 13. Uluslararası Pazarlama Kongresi Bildiri Kitabı, 394-402, Çukurova Ü., Adana. •• Clark, G. (2007). “Evolution of the Global Sustainable Consumption and Production Policy and the United Nations Environment Programme’s (UNEP) Supporting Activities”, Journal of Cleaner Production, No.15. •• Cohen, B. (2010). “A Guidance Framework for Mainstreaming Resource Efficiency and Sustainable Consumption and Production in a Developing Country Context”, Environment, Development and Sustainability. •• Dolan, P. (2002). “The Sustainability of Sustainable Consumption”, Journal of Macromarketing, Vol.22, No.2. •• Gönen,E. Özmete, E. (2006).”Aile ve Tüketici Bilimlerinin Sürdürülebilirlik Perspektifi” I. Uluslar arası Ev Ekonomisi Kongresi, (50-55). •• Hekimci, F. (2003). “Yurttaş Mutluluğu”, 3. Kalite Sempozyumu Bildiriler Kitabı, TMMOB Makine Mühendisleri Odası Yayını,72-79, Bursa. •• Hekimci, F. (2007a) “Etik Tüketicilik ve Etik Ticaret I”, MPM Anahtar Dergisi, 226, 14-15, Ankara. •• Hekimci,F. (2007b). Küresel İklim Değişikliği (İzmir Panel Konuşmaları), II. Oturum,“Küresel İklim Değişikliği’ne Karşı Ne Yapabiliriz ?”, Milli Prodüktivite Merkezi Yayını, 52-60, İzmir. •• Hekimci, F. (2010). “Yeni ekonominin Yükselen Değerleri: Etik Tüketicilik ve Etik Ticaret”, Türkiş Dergisi, Sayı 397, s.106,109, Ankara. •• Hekimci, F. (2011). “Bir Yaşam Biçimi Olarak Enerjinin Verimli Kullanımı” , IPA, BEEAMSAday ve Üye Ülkelerde Enerji Veriminin Arttırılması Çalıştayı Sunumu, Istanbul. •• Hertwich, E. (2002). “Life-Cycle Approaches to Sustainable Consumption”, Workshop Proceedings Interim Report, International Institute for Applied Systems Analysis, Laxenburg, Austria. •• Hertwich, E.G. (2005). “Consumption and Industrial Ecology” Journal of Industrial Ecology, 9, 1-6. •• Jackson,T. (2005). “Live Better By Consuming Less?” Journal of Industrial Ecology,9 (l-2), 19-36. •• Mc Laren, S.J. (2007), Defining a Role for Sustainable Consumption Initiatives In New Zealand, 2nd International, Conference on Sustainability Engineering and Science, Auckland, New Zealand. •• MPM, (2006). MPM-Amaç Alanları, Stratejik Amaçlar, Amaçlar ve Hedeflerin Oluşturulması Altyapı Çalışmaları Raporu, Ankara. •• MPM, (2011). 100 Soruda Verimlilik-Genel, Yayına Hazırlanmış Kitapçık. •• ODTÜ, (2008). ODTÜ Çevre Topluluğu, “Çevresel Duyarlık Bağlamında Davranış Biçimi Olarak sürdürülebilirlik”www.cevre. metu.edu.tr/node/24 , Erişim Tr. 2012. •• Prokopenko, J. (2006). “Verimliliği Teşvik Kuruluşları:Evrim ve Deneyim’’, MPM Yayınları, No: 675, Ankara. •• Seyfang, G. (2004). “Consuming Values and Contested Cultures: A Critical Analysis of the UK Strategy for •• Sustainable Consumption and Production”, Review of Social Economy, Vol.62, No.3. •• Seyfang, G. (2005). “Shopping for Sustainability: Can Sustainable Consumption Promote Ecological •• Citizenship?”, Environmental Politics, Vol.14, No.2. •• TTGV. (2011). Sanayide Eko Verimlilik (Temiz Üretim) Kılavuzu: Yöntem ve Uygulamalar, s.8. Ankara. •• UNEP. (2005:a). Making the Marrakech Process Work, Discussion Paper, 2nd Expert Meeting on The 10-Year Framework of Programmes on Sustainable Consumption and Production, San José, Costa Rica, 5-8 September 2005. •• UNEP,(2005:b). “Advancing Sustainable Consumption in Asia”, A Guidance Manual, Unep, Europeaıd, Asıa Proeco. •• United Nations Conference on Environment & Development Rio de Janerio, Brazil, 3 to 14 June 1992 AGENDA 21, http://www.un.org/ esa/sustdev/documents/agenda21/english/ Agenda21.pdf, Erişim Tr. 9.1.2012. •• Veenhoven, R. (2004). “Sustainable Consumption and Happiness, Driving Forces and Barriers to Sustainable •• Consumption”, International Workshop, University of Leeds. •• WCED. (1991). Ortak Geleceğimiz, (Çev: Belkıs Çorakçı), (6) TÇSV Yayınları, Ankara. •• Yılmaz V. Arslan T. (2011). “Üniversite Öğrencilerinin Çevre Koruma Vaatleri ve Çevre Dostu Tüketim Davranışlarının İncelenmesi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi ,Cilt/Vol.: 11 - Sayı/No: 3 : s. 1–10 . •• _____, (2006). I Will If You Will, SCR (Sustainable Consumption Roundtable), England,www.sd-commission.org.uk/ publications/downloads/I_Will_If_You_Will. pdf (20.07.2007). •• http://www.eie.gov.tr/duyurular/EV/EVStrateji_Belgesi/ENVER_Strateji_BelgesiTaslak_20110730.pdf , Erişim Tr. 4.1.2012. •• http://www.emo.org.tr/ ekler/045c59a90d7587d_ ek.pdf?tipi=3&turu=X&sube=14, Erişim Tr. 3.10.2010. •• http://www.wwf.org.tr/pdf/enerjiverimliligi. pdf, Erişim Tr. 8.1.2012. •• www.cevreorman.gov.tr/hava_02. htm,1.11.2007 •• http://www.rec.org.tr/sayfa.asp?id=l, Erişim Tr.2010. OCAK 2012 15 Makale Enerji ve Verimlilik ENERJİ ve VERİMLİLİK Serdal ERGÜN - Yücel ÖZKARA Verimlilik Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Bir ekonominin performansını belirleyen pek çok faktör bulunmaktadır. Sanayi yapısı, mevcut teknoloji, sermaye birikimi, işgücü, hammadde gibi etmenlerin yanı sıra iş ilişkileri, işgücünün niteliği, entelektüel sermaye, teknolojinin bilgi boyutu gibi pek çok somut ve soyut faktör; üretimi, verimliliği, gelişmeyi, kalkınmayı, gelir dağılımını ve pek çok iktisadi göstergeyi etkilemektedir. Ülkelerin ana hedeflerinden biri olan ekonomik gelişme ve bu bağlamda şekillenen kalkınma kavramları ekonominin yönetimi açısından ön planda olmuştur. Refah artışının ve bu artışın dengeli dağılımı toplumsal ve sosyal gelişme için gereklidir. Üretimin bahsi geçen hammadde kaynakları arasında enerji bütün sektörlerin ana girdisi olduğundan her zaman ayrı bir konumda yer almıştır. Enerjinin rolü her zaman önemli olduğu gibi, günümüzde dünyanın içinde bulunduğu sosyal ve siyasal dönüşümler paralelinde gelişen teknoloji ve ekonomiler ile daha da artmaktadır. Ekonomik gelişmeler enerji tüketimlerinde artışı beraberinde getirdiği gibi artan ekonomik büyüme ve enerji tüketimi ile birlikte özellikle fosil yakıt kullanımından kaynaklanan sera gazı salımlarında tedirgin edici artışlar ortaya çıkmaktadır. Sera gazı emisyonlarının küresel iklim değişikliği ile dünyamızın geleceğini tehdit etmesi ve beraberinde getirdiği sürdürülebilir kalkın16 OCAK 2012 Makale Enerji ve Verimlilik ma sorunları dünya gündeminin ön sıralarında yer almaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan, dünya genelinde enerji taleplerindeki hızlı artışlar ve bunun yol açtığı çevresel etkiler ülkeleri daha çevreci enerji politikalarına yönlendirmektedir. Küresel düzeyde emisyon oranlarını düzenlemeye yönelik ilk önemli adım 1997 yılında başlayan Kyoto Protokolü sürecidir. Günümüzde de bu protokolün devamı niteliğinde benzer çalışmalar ülkeler arasında devam etmekte ve dünyanın geleceğine dair hedefler ve buna yönelik programlar oluşturulmaya çalışılmaktadır. Küresel iklim değişikliğinin önlenmesi sürecinde petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtların giderek daha tehditkâr bir durum arz etmesi ve fosil yakıtların tükenebilir nitelikte olması gerçeği ile artık ülkeler enerji üretim ve tüketim kompozisyonlarında yeni arayışlara yönelmektedirler. Bu arayışları iki ana eksende yürütüldüğü söylenebilir: Kaynak çeşitliliğinin artırılması ve enerji verimliliği. Kaynak çeşitliliğinin artırılması konusunda ülkelerin hem uluslararası boyutta stratejik hem de tükenmeyen enerji kaynakları olan yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde teknolojik yönelimleri ortaya çıkmaktadır. Enerji verimliliği konusunda ise özellikle gelişmekte olan ülkeler için önemli bir potansiyel mevcuttur. Özellikle, enerjinin yoğun olarak kullanıldığı sanayi kolları ile binalar ve ulaşımda yapılacak iyileştirmeler yoluyla enerji tüketimlerini düşürmek ve enerji taleplerinin ekonomik gelişmeyi engellemeden yönetilmesi hedeflenmektedir. Türkiye için duruma bakacak olursak, ülkemiz enerjide dışa bağımlılığı yüksek bir ülkedir. Ekonomik gelişme çabası ve beraberinde getirdiği artan enerji talebi ile bunun yol açtığı çevresel etkiler göz önüne alındığında enerji verimliliğinin ve kaynak çeşitliliğinin artırılması ülkemiz için kritik bir öneme sahip olmaktadır. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YENİLENEBİLİR ENERJİ POLİTİKALARI Enerji tüketiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji kaynakları arasındaki payını artırmaya yönelik çalışmalar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gündemlerinde yer almaktadır. Avrupa Birliği’nin 2000’li yıllar ile birlikte bu konularda bazı düzenlemeleri olmuştur. Avrupa Birliği’nin yenilenebilir enerji politikalarının üzerinde yoğun biçimde durmasının ardında üç temel sebep vardır. Bunlar, AB’nin enerji kaynakları konusunda büyük oranda dışa bağımlı olması sebebiyle enerjide kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi zorunluluğu ve son olarak AB’nin karbondioksit salımında dünya sıralamasında Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’den sonra üçüncü sırada yer almasıdır [1]. Avrupa Komisyonu 1997 yılında hazırladığı “Gelecek için enerji: Yenilenebilir Enerji Kaynakları-Topluluk Stratejisi ve Eylem Planı” başlıklı Beyaz Kitap’ta yenilenebilir enerjilerin toplam enerji tüketimindeki payını 2010 yılı itibarıyla AB genelinde %12’ye çıkarmayı hedeflemiştir. Ancak 2010 yılında bu hedefin tutturulamadığı ancak %10’lar seviyesinde kaldığı görülmektedir. 2001 yılında ise Avrupa Birliği, “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Üretilen Elektrik Enerjisini Teşvik Hakkında Direktif”i uygulamaya koymuş ve bu direktif ile birlikte, AB çapında elektrik üretiminde kullanılan yenilenebilir enerji kaynaklarının payının 2010 yılıyla birlikte %21 oranına çıkarılması hedeflenmiştir. Ancak bu oran 2010 yılında %19 olarak gerçekleşmiştir. 2007 yılına gelindiğinde ise Komisyon, “Yenilenebilir Enerji Yol Haritası”nı sunarak enerji tüketimindeki yenilenebilir enerjilerin payının 2020 itibarıyla %20’ye çıkarılma- sının zorunlu hale getirilmesi teklif edilmiştir. Biyoyakıtlar için ise asgari %10’luk bir hedef öngörülmüştür [2]. 2007 yılındaki Avrupa Komisyonu, Avrupa’nın enerji politikası ile ilgili 2020 yılına dört adet temel hedef koymuştur [3]. Bu hedefler: ••2020 yılında sera gazı emisyonlarının 1990 yılı seviyelerine göre en az % 20 azaltılması, ••Enerji verimliliğinin 2020 yılına kadar % 20 iyileştirilmesi, ••Yenilenebilir enerjini payının % 20’ye çıkarılması, ••Ulaşımda kullanılan yakıtlarda biyoyakıtların payının %10’a çıkarılmasıdır. Bu hedefler ile birlikte yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde güneş enerjisinin daha ön planda olduğu görülmektedir. Ülkemiz ise 2023 yılında elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerjilerin payının en az %30 olmasını hedeflemektedir. ENERJİ VERİMLİLİĞİ ve TÜRKİYE Ülkemizde, bina sektöründe %30, sanayi sektöründe %20 ve ulaşım sektöründe %15 olmak üzere önemli düzeyde enerji tasarruf potansiyeli olduğu tespit edilmiştir. Enerji verimliliği için nereden başlanmalı diye sorusuna enerjinin en çok nerelerde kullanıldığına bakarak yanıt aranmalıdır. Sanayi kesimi Türkiye’de birincil enerjinin %24’ünü, elektriğin ise %47’sini kullanmaktadır. Elektriğin yaklaşık dörtte biri de meskenlerde tüketilmektedir. Bu veriler enerji verimliliğinde hangi alanlara odaklanılması gerektiğini göstermektedir. Sanayi kesimi en çok enerji tüketen kesim olmakla birlikte, binalar ve ulaşım da üzerinde titizlikle durulması gereken alanlardır. Ayrıca ülkemiz ekonomik büyüme sürecinde enerji tüketimi hızla artan bir konumdadır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, ekonomik OCAK 2012 17 Makale Enerji ve Verimlilik büyüme hızı 1 birim olan bir ülkenin enerji talebi 1 birimden fazla artmaktadır. Ülkemizin yıllık enerji tüketimi %4-5, yıllık elektrik enerjisi ihtiyacı da %7-8 civarında artmaktadır. Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke konumundadır. Aynı şekilde ülkemiz, dünyada 2000 yılından bu yana elektrik ve doğalgazda Çin’den sonra en fazla talep artışına sahip ikinci büyük ekonomi konumundadır. Bu gerçek, ekonomik gelişme hızımız ile birlikte ülkemizin enerji ihtiyacının önümüzdeki yıllarda daha da artacağı konusunda öngörüleri güçlendirmektedir. Artan enerji ihtiyacı ile birlikte enerji yatırımları da artacak, bu da ekonomik ve finansal gereksinimleri ve çeşitli sektörel güçlükleri ile beraber ortaya çıkacaktır. Oysa enerji verimliliği, yatırım ihtiyacını azaltan, atıl kapasitelerin kullanılmasını ve etkin kaynak kullanımını gerektiren bir olgudur. Bu sayede daha rasyonel yatırımlar ve daha dengeli bir enerji piyasası gündeme gelecektir. Enerji yoğunluğu, ülkeler arası karşılaştırma yapmak amacıyla sıkça kullanılan göstergelerden biridir. Enerji yoğunluğu, Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla başına tüketilen Ton Eşdeğer Petrol cinsinden enerji miktarıdır. Ülkelerin rekabetçiliğini etkileyen, ekonomik gelişmelerini enerji verimliliği anlamında ifade eden bu gösterge, enerji yoğunluğu düşük olan ülkelerin birim hâsıla üretmek için daha az miktarda enerji harcadıklarını göstermektedir. Enerji yoğunluğu incelendiğinde ülkeler arası ciddi farklılıklar olduğu gözlenmektedir. Bu durum gerek teknolojik farklılıklardan, gerekse ülke sanayilerinin yapısal farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Aşağıdaki Şekil 1’de bazı seçilmiş ülkeler ile Türkiye’nin enerji yoğunlukları verilmiştir. Şekil 1. Türkiye ve bazı seçilmiş ülkelerde yıllara göre enerji yoğunlukları (Kaynak: Eurostat) Şekil 1’de verilen ülkelerin enerji yoğunluklarına yıllar içinde bakıldığında Türkiye’nin (2009 yılında) dünyanın enerji yoğunluğu en az ülkesi olan Japonya’ya kıyasla yaklaşık olarak üç kat daha enerji yoğun bir ekonomiye sahip olduğu görülmektedir. Oysa Japonya, enerjide dışa bağımlılığı oldukça yüksek bir ülke olmakla beraber, enerji yoğunluğunda dünyadaki en ba18 OCAK 2012 şarılı ülke konumundadır. Gelişmiş ülkeler olan ABD, Japonya, Almanya ve Fransa’da 2000 yılından bu yana bir düşüş eğilimi göze çarpmaktadır. Bu durum ülke olarak enerji verimliliği konusunda kat edeceğimiz uzun bir yol olduğunu göstermektedir. Enerji yoğunluğunda kısa ve orta vadede bir azalma yaşanması, enerji verimliliği ile mümkün olacaktır. Sanayide enerji yoğunluğunun azalması rekabet gücünü doğrudan etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Elektrik enerjisinin yoğun kullanıldığı bir diğer kesim meskenlerdir. Meskenler ile birlikte tüm binaları düşündüğümüzde enerji verimliliğinin artırılabileceği pek çok alan ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki yalıtımdır. Isıtma-soğutma sistemleri daha etkin çalışan ve iyi bir şekilde yalıtılmış binalar ile enerji verimliliği büyük ölçüde sağlanabilir. Elektrik tüketen ev aletlerinde çevreye duyarlı ve enerji verimliliği yüksek ürünlerin tasarım ve üretimi ile ilgili yapılan ve gelecekte yapılacak olan düzenlemeler ile meskenlerde enerji verimliliğinde önemli ilerlemelerin olacağı beklenmektedir. Meskenlerde enerji verimliliğini sağlayacak bir başka teknoloji de kojenerasyon uygulamalarıdır. Kojenerasyon, bir sistemde kayıp olarak dışarı atılan enerjiyi kullanarak başka amaçlar için kullanma amacını esas alır. Geleneksel elektrik üretiminde verim ortalama %30-40 civarındadır. Termik kaynaklı santrallerde elektrik üretiminde ciddi miktarda ısı açığa çıkmakta ve üretim için kullanılan ısıdan arta kalan bu ısı enerjisi kojenarasyon sistemleri ile değerlendirilebilmektedir. Geleneksel sistemlerde ısıtma ve soğutma için gereken buhar, sıcak su, soğuk su ayrı sistemlerde üretildiğinde fazladan enerji ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Ancak atık ısının geri zamanımı ile kojenerasyon sistemlerinde Makale Enerji ve Verimlilik çevrim verimi %60-70’lere çıkabilmektedir. İklimlendirme maliyetlerinin düşürülmesi ve verimliliğin arttırılması kojenerasyon sistemlerinin kullanımı ile sağlanabilir. Kojenarasyon sistemlerinin uygulama alanları enerji üretim tesislerinin yanı sıra demir-çelik, çimento, cam gibi diğer sanayi tesisleri ve okul, hastane, alış veriş merkezi, oteller gibi binalar olabilir. Kojenerasyon, ayrıca kendi sistemi dışında yer alan mesken gruplarının ihtiyaç duyduğu ek enerji tüketimini kendi ürettiği ısı ile azalttığı için fazladan emisyon oluşumunu da önlemekte ve binalardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını düşürmektedir. Ulaşımda ise karayolu taşımacılığını yoğun olarak kullanan ülkemizin enerji verimliliği anlamında yapabileceği pek çok şey bulunmaktadır. Bunların başında toplu taşımanın özendirilmesi ve artırılması yer almaktadır. Rakamlara bakacak olursak ülkemizde yolcu taşımacılığının %95’i, yük taşımacılığının da %91’i karayolunda gerçekleşmektedir. Toplu taşımanın artırılması ile başlayacak önlemler, şehir içi trafik yoğunluğunu azaltmaya yönelik önlemler, farklı ulaşım türlerinin entegrasyonu ve yönetimi gibi pek çok önlem ile devam ettirilebilir. Ayrıca yakıt ekonomisi iyi olan araçların teşvik edilmesi, yeni hibrit ve elektrikli araçların kullanımının yaygınlaştırılması gibi motorlu taşıtlara yönelik enerji verimliliği önlemleri uygulanmalıdır. Enerji verimliliğinin bir başka boyutu da daha önce bahsi geçtiği üzere çevre boyutudur. Genel olarak enerji verimli sistemler daha çevreci sistemlerdir. Daha az enerji ile daha çok üretim yapan sistemler, daha az enerji tüketmeleri ile paralel olarak başta karbondioksit olmak üzere daha az sera gazı salımına sebep olacaklardır. Dünyanın önemli gündem başlıklarından biri olan küresel iklim değişikliği ve sera gazlarının azaltılması konuları, enerji verimliliği ile birlikte düşünülmektedir. Özellikle enerji üretiminin artık sadece ekonomik maliyetleri olmadığı, bunun yanında çevresel etkilerinin ve hatta bazı durumlarda sosyal etkilerinin de olduğu durumlar ortaya çıkmaktadır. Bu ve benzeri tartışmalar, fosil yakıtların giderek azalması ve çevresel etkilerinden dolayı ülkemizde de yenilenebilir enerji kaynakları gündemde ön plana çıkmaktadır. Ülkemiz, 2009 yılında yayımlanan Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde 2023’e kadar elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir kaynakların payını %30’a çıkarmayı hedef olarak ortaya koymuştur. Böylece yerli, yenilenebilir ve temiz enerji, hem ekonomik hem de çevresel anlamda olumlu etkiler yapacaktır. Enerji talebi hızlı bir şekilde artan, enerji yatırımların yoğunlaştığı ve enerji piyasasının hızla yükseldiği ülkemizde, enerji sektörünün verimlilik düzeylerinin izlenmesi önem kazanmaktadır. Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün internet sitesinde yer alan göstergelerde, enerji sektörü ile ilgili iktisadi faaliyet kollarında verimlilik istatistikleri üç aylık ve yıllık olarak yer almakta, sektörler ya da yıllara göre, farklı sorgulamalar yapılabilmektedir. Enerji verimliliğinde esas olan, tüm kesimlerde bilinç ve farkındalık yaratmaktır. Gerçek başarı ise toplumun tüm kesimlerinin ortak bir akıl ve kararlılıkla enerji verimliliği kavramını sahiplenmesinden geçmektedir. Çünkü enerji verimliliği, enerjide dışa bağımlı olan ülkemiz için ekonomik bir zorunluluktur. Kaynaklarımızı verimli bir şekilde kullanmamız gerekliliğinden dolayı sosyal bir sorumluluk; dünyamızı korumak ve gelecekte bizleri bekleyen iklim değişikliği, küresel ısınma gibi tehlikelerden uzak tutmak, etkilerinin ola- bildiğince azaltmak için çevresel bir sorumluluk ile hareket etmemiz gerekmektedir. ULUSAL ENERJİ AR-GE ve YENİLİK STRATEJİSİ BELGESİ Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 2010 yılındaki 21. toplantısında karara bağlanan enerji, su ve gıda alanlarında ulusal Ar-Ge ve yenilik stratejilerinin hazırlanmasına yönelik karar kapsamındaki çalışmalar tamamlanarak sonuçlandırılmış ve 2011 yılı Aralık ayında “Ulusal Enerji Ar-Ge ve Yenilik Stratejisi” TÜBİTAK tarafından açıklanmıştır. Bu strateji belgesi kapsamında enerji alanı; enerji verimliliği, fosil yakıtlar, yenilenebilir enerji, nükleer enerji, hidrojen ve yakıt pilleri, güç ve depolama teknolojileri ile diğer yatay araştırmalar ismiyle yedi adet başlıktan oluşmaktadır. Ülkemizde enerji alanında yapılacak olan Ar-Ge ve yenilik çalışmalarının düzenlendiği bu belgede dört stratejik amaç belirlenmiştir. Bu amaçlar, ••Ülke İhtiyaçları Doğrultusunda Enerji Alanında Ar-Ge ve Yenilik Projelerinin Desteklenmesi, ••Enerji Alanında Ar-Ge ve Yenilik Kapasitesinin Geliştirilmesi, ••Enerji Alanında Yapılan Ar-Ge Faaliyetlerinin Sonuçlarının Yaygınlaştırılması ve Etkin Kullanımı, ••Yönetişim Faaliyetlerinin Etkinleştirilmesi olarak belirlenmiştir [4]. KAYNAKÇA •• http://www.yesilekonomi.com/yorum/ abnin-yenilenebilir-enerji-politikasi-vegunes-enerjisi (Erişim: 21.12.2011). •• http://www.euractiv.com.tr/enerji/linkdossier/ab-yenilenebilir-enerji-politikasi (Erişim: 02.01.2012). •• http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/ page/portal/energy/introduction (Erişim: 31.12.2011). •• Ulusal Enerji Ar-Ge ve Yenilik Stratejisi, www.tubitak.gov.tr (Erişim: 03.01.2012). OCAK 2012 19 Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim ENERJİ VERİMLİLİĞİ ve TEMİZ ÜRETİM Ferda ULUTAŞ / Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı - Çevre Projeleri Koordinatörü 1. TÜRKİYE TEKNOLOJİ GELİŞTİRME VAKFI ve TEMİZ ÜRETİM Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), 1991 yılında Türk Sanayii’nin uluslararası pazarlardaki rekabet gücünü artırmak amacıyla, kamu-özel sektör işbirliği olarak kurulmuştur. Kuruluşundan bu yana özel sektörün Ar-Ge projelerine finansman desteği sağlamış olan TTGV, uluslararası eğilimler ve ülke ihtiyaçları doğrultusunda “çevre koruma” faaliyetlerini de her zaman gündeminde tutmuş, özellikle son yıllarda temiz üretim, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanındaki uygulamaları öncelikli alanları arasında görmüştür. Çevresel faktörlerin sanayicinin rekabet gücü açısından giderek önem kazanmakta olduğu üzerinde özellikle durulmakta, eko-inovasyon ve temiz üretim (eko-verimlilik) kavramları her fırsatta gündeme getirilmektedir. Bu çerçevede TTGV, kuruluşundan itibaren bu alanlarda çok sayıda program ve proje yürütmüştür. 1994 - 2007 yılları arasında gerçekleştirilen Ozon Tabakasını İncelten Maddelerin Giderilmesi Projesi ve 2006 yılından bu yana sürdürülen “Çevre Destekleri Programı” bunların başında gelmektedir. Halen Çevre Destekleri Programı kapsamında sanayicinin temiz üretim, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarındaki projelerine “geri dönüşlü finansal destek” sağlanmaktadır. Bugüne kadar sanayicimizin çoğunluğu enerji verimliliği ve çevre teknolojileri alanında olmak üzere, bu alanlardaki toplam 17 “uygulama projesi” için, 7,5 milyon ABD Doları bağıtlanmış, bugüne kadar yaklaşık 7 milyon ABD Doları kullandırım gerçekleşmiştir. 20 OCAK 2012 2. TEMİZ ÜRETİM KAVRAMI ve BU KAVRAMIN GELİŞİMİ 2.1. Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Nedir? Günümüzde atıkların oluştuktan sonra bertarafını ve arıtılmasını ifade eden “kirlilik kontrolu” yaklaşımı yerini, çevresel etkilerin ürün tasarımı, satın alma tercihleri ve üretim süreçlerini kapsayan geniş bir çerçevede yönetilmesini öngören daha bütünleyici ve proaktif bir yaklaşıma yani temiz üretim yaklaşımına bırakmaktadır. Temiz üretim, bütüncül bir çevre stratejisinin proseslere, ürünlere ve hizmetlere sürekli olarak uygulanarak verimliliğin artırılması ve insan ve çevre üzerindeki risklerin azaltılması anlamına gelmektedir. Temiz üretim, belli bir sistem içindeki madde (su, hammadde, kimyasal, vb.) ve enerji akımının analiz edilerek atıkların ve emisyonların minimize edilmesi ve çıktının (ürün) maksimize edilmesini amaçlar. Kullanılan teknolojide sağlanacak iyileştirmeler ile, madde ve enerji kullanımının azaltılması / etkinleştirilmesi ve katı atık, atıksu ve gaz emisyonlarının yanı sıra ısının atık olarak kaybının da önlenmesi mümkün olabilecektir. Diğer bir ifadeyle temiz üretim, yüksek verime sahip üretim teknoloji ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha az doğal kaynak ve enerji kullanımı ve daha az atık üretimi prensibine dayanmaktadır. Bu niteliği ile, sadece çevresel kaygılara değil, “doğal kaynakların korunması”, “endüstriyel verimlilik” ve “ekonomik kalkınma” gibi pek çok farklı alana da hitap etmektedir. Kısacası temiz üretim, üretimde verimliliği artırarak hem çevresel hem de ekonomik fayda sağlanması anlamına gelen “eko-verimlilik” yaklaşımı ile örtüşmektedir. 2.2. Temiz Üretim Araç ve Metotları İşletmelerde temiz üretim uygulamalarının gerçekleştirilebilmesi için öncelikle hammadde ve enerjinin verimsiz kullanımına neden olan, kirliliğe yol açan süreç ve teknolojilerin belirlenmesi gerekir. Bu çerçevede, işletmelerin prosesleri incelenerek, firmanın geneli ve üretim süreçleri için enerji, su, hammadde tüketimleri, emisyonlar ve atıkların çeşit ve miktarları belirlenir. Firmanın tesis ya da proses bazında girdi ve çıktı denklikleri (madde akım analizi) oluşturulur. Kayıplar ve kaynak yoğun prosesler belirlenir. Birim ürün / hizmet başına tüketilen enerji, su ve hammaddenin yanı sıra atıksu kirlilik yükü, baca gazı emisyonları, vb. literatürde verilen değerler ve “en iyi uygulama” yöntemleri ile karşılaştırılır. Bir diğer deyişle ilgili sektör ve üretim süreci için olması gereken değerler ile kıyaslama (benchmarking) yapılır. Bu sayede firmada temiz üretim uygulamaları ile iyileştirmeye açık olan süreç ve teknolojiler belirlenir. Bu sistematik bütününe “Temiz Üretim Olanak Değerlendirmesi” (Cleaner Production Opportunity Assessment) adı verilir. Temiz Üretim Olanak Değerlendirmesi neticesinde var olan kaynakların hangi üretim sürecine ve teknolojiye, ne şekilde yönlendirilmesi gerektiğine karar verilir. Atık denetleme, enerji denetleme Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim (enerji etüdü), kimyasal madde denetleme gibi yöntemler ise üretim süreçlerinin girdi ve çıktı denkliklerinin belli bir madde ya da kaynak bazında yapılmasına yönelik olup, temiz üretim olanak değerlendirmesinin alt bileşenleri olarak kabul edilebilir. Bunun yanısıra, çevre yönetimi ve yönetim sistemleri, eko-tasarım, yaşam döngüsü analizi, yeşil satın alma, endüstriyel simbiyoz gibi uygulamalar da işletme içinde temiz üretim uygulamalarına olanak sağlayan ve temiz üretimi destekleyen yöntemler arasındadır. 2.3. Dünyada ve Türkiye’de Temiz Üretim Kavramının Gelişimi Avrupa Birliği ülkelerinin sanayi kirliliği üzerine oluşturduğu ilk yasal düzenlemeler 80’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) 1989’da Temiz Üretim Programı’nı başlatarak konu üzerinde bir bilinç yaratılması, kurumsal yapının oluşturulması ve faydalarının gösterilerek, sürdürülebilir kalkınma çabalarının yaygınlaştırılmasına yönelik ilk önemli adımı atmıştır. “Ulusal Temiz Üretim Merkezleri”, bu sürecin etkin olarak sürdürülmesinde kritik öneme sahiptir. (UNEP)/ Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO) öncülüğünde yürütülen çalışmalar ve destek programları ile 47 ülkede kurulmuş olan temiz üretim merkezlerinin yanı sıra, özellikle gelişmiş ülkelerde, ülkelerin kendi inisiyatifi ve ulusal kaynakları ile kurulmuş olan temiz üretim merkezleri de bulunmaktadır. Temiz üretim, 20 yılı aşkın süredir pek çok ülkede kirlilik önleme”, “atık minimizasyonu”, “temiz teknoloji”, “çevre yönetimi”, “verimlilik”, “doğal kaynak korunumu” gibi başlıklar altında ele alınmaktadır. Ancak tüm bu kavramlar temiz üretimin farklı bir yönüne vurgu yapmakta, aslında sürdürülebilir kalkınmanın üç temel hedefine (çevre, ekonomi, top- lum) işaret etmektedir.1 Temiz üretim kavramının bir ülkedeki gelişimi genellikle konu üzerinde bir bilinç oluşturulması ile başlamış, üretim ve hizmet sektörlerindeki örnek uygulamaları da içeren kapasite oluşturma çalışmaları ile devam etmiştir. Ortaklıklar ve bilgi paylaşım ağları ile temiz üretim uygulamalarının yayılmasına çalışılmış, bunları finansal mekanizmaların oluşturulması ve gerekli politika reformlarının yapılması izlemiştir. Ancak Şekil 1’de verilen bu tipik “tabandan tavana” gelişim süreci yerel, kültürel, vb. nedenlerle kimi zaman “tavandan tabana” ya da belli bir sıra izlemeden de gerçekleşebilmiştir.2 Ülkemizde ise, “temiz üretim” kavramı ilk kez 1999’da, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK) ve TTGV tarafından, Bilim-Teknoloji - Sanayi Tartışmaları Platformu, Temiz Üretim-Temiz Ürün Çevre Dostu Teknolojiler Çalışma Grubu Sanayi Sektörü Raporu ile gündeme gelmiştir. Bu kapsamda, bir temiz üretim merkezi kurulması önerilmiş, ancak söz konusu merkez ulusal ölçekte halen kurulmamıştır. Aradan geçen sürede ise, hem konunun stratejik önemi hem de ülkemiz sanayinin temiz üretim danışmanlık hizmetleri ve Ar-Ge çalışmalarına duyduğu gereksinim hızla artmıştır.3 “Temiz üretim” kavramı ülkemizde enerji verimliliği boyutu dışında henüz dikkatleri çekmeye başlamıştır. Bunun en önemli nedeni konu üzerinde yeterli kapasitenin mevcut olmamasıdır. Bugüne kadar bu konu1 Internatıonal Workshop On Cleaner Productıon & Energy Conservation, Kochi (India), 24-26 June 2008. 2 Çevre ve Orman Bakanlığı, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi Projesi, Sonuç Raporu, Mart 2010. 3 Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi Projesi Sonuç Raporu, Mart 2010. da atılmış ve TTGV’nin görev aldığı “ulusal” nitelikli en somut iki adım; ••2008 yılı sonunda yürürlüğe giren, UNIDO sorumluluğunda TTGV tarafından yürütülen UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı4 ve ••Çevre ve Orman Bakanlığı adına TTGV tarafından yürütülen ve 2010 yılı başlarında tamamlanan “Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi” Projesi’dir.5 Her iki proje de bu alanda uzun süredir kapsamlı çalışmalar yürütmüş olan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göksel Demirer danışmanlığında yürütülmüştür. Politika Reformları Finansal Mekanizmaların Yaratılması Tavandan tabana etkileşim Bilgi Paylaşım Ağları Ortaklıklar Kurma Kapasite Oluşturma Bilinç Yaratma Tabandan tavana etkileşim Şekil 1. Bir Ülkede Temiz Üretim Kavramının Gelişiminin Tipik Süreci6 Söz konusu program / projelerin tetiklemesiyle yeni projeler de hayata geçmeye başlamıştır. Bunların başında; ••2011 yılı itibarıyla başlayan, Bakü Tiflis Ceyhan Boru Hattı Şirketi http://www.ttgv.org.tr/tr/temiz-uretim UNEP, 2002. Sustainable Consumption and Cleaner Production Global Status 2002, United Nations Environment Programme Division of Technology, Industry and Economics, ISBN: 92-807-2073-2, Cedex, France. 6 www.endustriyelsimbiyoz.org 4 5 OCAK 2012 21 Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim sponsorluğunda TTGV tarafından yürütülen “İskenderun Körfezi’nde Endüstriyel Simbiyoz Projesi”7 ve ••Ekim 2011’de başlayıp Ekim 2014’te tamamlanacak, İzmir Kalkınma Ajansı finansmanı ve Ege Bölgesi Sanayi Odası işbirliğiyle TTGV tarafından yürütülen “İzmir’de Eko-verimlilik (Temiz Üretim) Uygulamalarının Yaygınlaştırılması Projesi’dir.8 3. TEMİZ ÜRETİM ve ENERJİ VERİMLİLİĞİNİN KESİŞİM EKSENLERİ Sürdürülebilir kalkınma kapsamına giren, dolayısıyla temiz üretim ile ilişkili olan pek çok sistem, yaklaşım, prensip ve metot enerji ile ilgili konuları da kapsamaktadır. Buna göre enerji, sürdürülebilir üretim, sürdürülebilir tüketim, endüstriyel simbiyoz9, entegre kirlilik önleme ve kontrol, yaşam döngüsü değerlendirme, eko-verimlilik, geri kazanım, kaynak kullanımının minimizasyonu ve yenilebilir kaynakların kullanımı ile ilgili konularla kesişmektedir. 10 3.1. Temiz Üretim Olanak Değerlendirmesi ve Enerji Etütleri İşletmelerde uygulanan temiz üretim olanak değerlendirmesi yöntemi en geniş haliyle enerji girdi ve çıktılarını da içermekte, bu bağlamda enerji etüdü uygulamasını da içer7 http://www.ttgv.org.tr/tr/izmirdeekoverimlilik-temiz-uretim 8 Endüstriyel ekoloji / simbiyoz ise, birbirine fiziksel olarak yakın olup normalde birbirlerinden bağımsız çalışan iki veya daha fazla işletmenin bir araya gelerek hem çevresel performansı hem de rekabet gücünü artıracak uzun süreçli ortaklıklar kurması ve dayanışma içinde çalışmasını temsil eder. Bu yönüyle Organize Sanayi Bölgesi (OSB) benzeri sanayi bölgeleri için tasarlanabilen çevre yönetim sistemleri ile bir işletmenin ürettiği yan ürün, artık, atık veya atık ısı bir diğer işletme için girdi olarak kullanılabilmektedir. 9 Glavic P. ve Lukman R., 2007. “Review of sustainability terms and their definitions”, Journal of Cleaner Production, 15, 1875-1885. 10 http://www.ekoverimlilik.org/?page_ id=1401&preview=true 22 OCAK 2012 mektedir. Gerek temiz üretim olanak değerlendirmesi gerekse enerji etüdü, benzer metodolojiler üzerine kurulmuş olup, sisteme girdi ve çıktıların kütle/ enerji denklikleriyle değerlendirilmesini içermektedir. Ayrıca, her iki uygulama sonrasında da getirilen öneriler hem enerji verimliliği hem de temiz üretim bakış açılarını içeren entegre çözümler olabilmektedir. Dolayısıyla, ilgili uzmanlardan oluşan bir ekip ile, tesislerde enerji etüdüyle entegre olarak temiz üretim olanak değerlendirmesinin de yapılması, işletme için daha kapsamlı ve yararlı bulguların elde edilmesini sağlayacaktır. Uluslararası uygulamalara da bakıldığında, UNEP ve UNIDO’nun “kaynak verimliliği ve temiz üretim” yaklaşımında enerji verimliliğine vurgu yapıldığı, temiz üretim ve enerji verimliliği metodolojilerinin entegrasyonuna ilişkin kılavuz ve el kitaplarının yayınlandığı görülmektedir. Bazı ülkelerde temiz üretim alanında hizmet veren merkezler “temiz üretim ve enerji verimliliği merkezi” ünvanı ile faaliyet göstermektedir (Rusya, Moldova, Azerbeycan, vb.). 3.2. Temiz Üretim Projeleri ile Sağlanan Enerji Tasarrufu Yukarıda da belirtildiği üzere, genel ve entegre bir yaklaşım olarak “kaynak verimliliği” konusu üzerinde özellikle durulmalıdır. Burada enerji çok önemli bir bileşen olmakla birlikte, pek çok sektör ve bölge açısından ortak bir konu olarak “su tüketimi” bileşenine de dikkat edilmelidir. Ülkemizde, endüstriyel su yönetiminin de yeterince başarılı olmadığı, suyun sanayide verimli bir şekilde kullanılmadığı bir gerçektir. Bunun en önemli nedenlerinden biri suyun birçok bölgede -özellikle kuyu suyu kullanan işletmelerde- “henüz” önemli bir maliyet kalemi olarak görülmemesidir. Ancak, bilimsel çalışmalar ve fiili gelişmeler (yeraltı suyu seviyesindeki ciddi düşüşler), ülkemizde kullanılabilir su miktarının azalacağının ve su gerilimi yaşanacağının sinyallerini vermektedir. Buradaki kritik hususlardan biri de “su ile enerji bağlantısı”nın gözden kaçırılmamasıdır. Pek çok su tasarrufu uygulaması beraberinde enerji tasarrufu da getirmektedir. Bu kapsamda, işletmeler tarafından su tasarrufuna yönelik olarak kolaylıkla hayata geçirilebilecek örnek uygulamalar şunlardır: ••Yağmur suyunun toplanması ve kullanılması, ••Atıksu geri kazanımı, ••Kuru proseslerin tercih edilmesi, ••Kimyasal kullanımının azaltılması, ••Yıkama, durulama işlemlerinin optimizasyonu, ••Kaplama banyolarının optimizasyonu, otomasyonu, ••Soğutmada, kapalı çevrim sistemlerin ve soğutma kulelerinin kullanılması, kule blöflerinin minimize edilmesi ve geri kazanılması, ••Isıtmada, buhar sistemlerinin iyileştirilmesi, buhar geri kazanımı, ısı eşanjörlerinin tercih edilmesi, kazan blöflerinin minimize edilmesi. Üretimde, başta su olmak üzere, kaynak ve hammadde tüketimlerinde sağlanan tasarruflar ve atık, atıksu ve emisyon azaltılmasına yönelik gerçekleştirilecek iyileştirmeler ile, ••Sistemde daha az maddenin (su, hammadde, vd.) hareketi sağlanacak, dolayısıyla her türlü aktarma, pompalama, depolama, ısıtma, soğutma amaçlı kullanılan enerjide azaltım sağlanacaktır. ••Daha az atıksuyun arıtılması gerekeceğinden, arıtmada kullanılan enerji tüketimi azalacaktır. ••Atıklar kaynağında azalacağından atıkların tesis içinde ve tesis dışına Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim transferi için tüketilen enerji miktarı azalacaktır. ••Özellikle ergitme işlemine dayalı üretim proseslerinde, çıkan atığın tekrar üretime döndürülmesi ile, hammaddenin ürüne dönüştürülmesi için gereken enerjide tasarruf sağlanabilecektir. Bu çerçevede en ilgi çekici uygulamalardan biri de tekstil sektöründe ıslak işlem uygulamalarıdır. Yoğun olarak “sıcak suyun” kullanıldığı proseslerde su tüketiminde sağlanan tasarruflar, daha az suyun ısıtılması ve pompalanması sonucunu doğurmakta ve doğrudan ciddi boyutlarda enerji tasarrufu sağlamaktadır. Bunun en iyi örneklerinden biri, UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı kapsamında gerçekleştirilen pilot projelerden biridir: Proje tekstil sektöründe faaliyet gösteren, bünyesinde boyama ve apreleme proseslerini barındıran bir firmada gerçekleştirilmiştir. Firmanın toplam su kullanımının %80-85’i boya ve apreleme proseslerinde gerçekleşmektedir. Bu kapsamda boyama ve apreleme proseslerinde su tüketimini azaltma yönünde uygulamalar hayata geçirilmiştir. Bunun yanı sıra ilgili proseslerde kullanılmak üzere yumuşak su üreten iyon değiştirici reçine sisteminde de teknoloji değişikliğine gidilmiştir. Gerçekleştirilen uygulamalar ile %54 oranında (162.000 m3/yıl) su tasarrufu sağlanmıştır. Buna karşılık gelen enerji tasarrufu ise 4.681.000 kWh/ yıl doğalgaz (%21,5) ve 98.800 kWh/ yıl elektrik (%0,5) olmuştur. CO2 salımında yaklaşık 880 ton/yıl’lık azalmanın sağlandığı proje kendini “bir ay”lık bir sürede geri ödemiştir. 11 3.3. Enerji Verimliliği Projeleri ile Sağlanan Diğer Kazanımlar İşin diğer bir boyutu da “enerji verimliliği” bakış açısı ile gerçekleştirilen pek çok projede, enerji tasarru11 http://www.ttgv.org.tr/tr/temiz-uretim funun yanı sıra, su tasarrufu, ürün ve üretim kalitesinin iyileştirilmesi, firenin azaltılması, vb. temiz üretim (eko-verimlilik) yaklaşımını da destekleyen çıktıların elde edilmesidir. Bu kapsamda TTGV tarafından “enerji verimliliği” destek programından yararlanmış projelerden bu tür uygulamalara örnek olabilecekler aşağıda özetlenmektedir: ••Bir aluminyum ergitme fırınının, kayıp ve tasarım problemlerinin ortadan kaldırıldığı yeni ve güncel teknolojiye sahip bir ergitme sistemine geçişi ile enerji tasarrufu ve daha kaliteli ve verimli bir üretim süreci sağlanmıştır. Projenin geri dönüş süresi 1,1 yıldır. ••Oluklu mukavva sektöründe faaliyet gösteren bir şirketin tesislerinde buhar hatları kapalı kondens geri kazanımı, kazan sistemlerinde ekonomizer uygulaması, kırpıntı (fire) taşıma sistemleri revizyonu ile enerjinin yanı sıra su tasarrufu da sağlanmıştır. Projenin geri dönüş süresi 1,2 yıldır. ••Seramik sektöründe faaliyet gösteren bir firmada enerji etüdü ve enerji yönetimi de dahil olmak üzere, enerji izleme ve otomasyon sistemi, ısı geri kazanım sistemi, basınçlı hava sistemleri verimliliği ile ilgili uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Söz konusu enerji verimliliği projesinde aynı zamanda ürün kalitesinde iyileşme sağlanmıştır. Projenin geri dönüş süresi yaklaşık 2 yıldır. ••Otomotiv yan sanayiine hizmet veren bir çelik dövme tesisinde; metal dövmesi öncesinde malzemeyi hazırlayan tavlama (ısıtma) işleminde doğal gazlı fırınlardan indüksiyon ısıtma teknolojisine geçilerek enerji tasarrufu sağlanmıştır. Aynı zamanda fire miktarında azalma ve ürün kalitesinde artış sağlanmıştır. Projenin geri dönüş süresi 2,2 yıldır. ••Ayçiçeği yağı sektöründe faaliyet gösteren bir firmada, mevcut kömür yakma sistemi ve buhar kazanı yerine, “Yüksek Verimli Dumansız Kömür Yakıcısı” isimli yerli bir teknolojinin uygulanması ile enerji tasarrufu ve emisyon azaltımı sağlanmış; distilasyon kondens ünitesinde ısı ve su geri kazanımı ile sıcak suyun ısısından yararlanılarak, bir eşanjör vasıtasıyla kazan besi suyunun ısıtılması sağlanmıştır. Projenin geri dönüş süresi yaklaşık 3 yıldır. Sonuç olarak, “verimlilik” konusu “kaynak verimliliği” çerçevesinde bütün olarak değerlendirildiğinde, hem daha başarılı projelerin üretilmesi, hem de daha olumlu fizibilite sonuçlarının elde edilmesi mümkün olabilecektir. Böylece, gerek enerji verimliliği gerekse temiz üretim projelerinin albenisi yükselecek, yaygınlaştırılması sağlanacaktır. 3.4. Enerji ile İlgili Ürünlerin Çevreye Duyarlı Tasarımına İlişkin Yönetmelik (07/10/2010) Enerji verimliliği ile temiz üretim arasındaki en önemli kesişim noktalarından biri de 2009/125/EC sayılı AB direktifinin adaptasyonu ile ülkemizde de 2010 yılında yayınlanmış olan Enerji ile İlgili Ürünlerin Çevreye Duyarlı Tasarımına İlişkin Yönetmeliktir. Söz konusu yönetmelik ile “enerji ile ilgili” ürünlerin tasarımı aşamasında çevrenin korunmasına katkıda bulunacak belirli kriterler dikkate alınmaktadır. Yönetmelik’te enerji ile ilgili ürünlerin tasarımında dikkate alınan ve bu ürünlerin piyasaya arz edilebilmesi ve/veya hizmete sunulabilmesi için uyulması gereken çevresel gereklerin çerçevesi belirlenmektedir. Adı geçen Yönetmelik’te, ilgili ürünün çevreye duyarlı tasarımında dikOCAK 2012 23 Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim kate alınması gereken yaşam döngüsü evreleri ve bu evrelerin hangi çevre boyutları kapsamında değerlendirileceği belirlenmekte ve ilgili tasarım parametreleri tanımlanmaktadır. Dikkate alınan yaşam döngüsü evreleri; “hammadde seçimi ve kullanımı”, “imalat”, “ambalajlama, taşıma ve dağıtım”, “kurulum ve bakım”, “kullanım” ve “nihai bertaraf” olup bu evrelerde değerlendirilen çevre boyutları ise şunlardır: Kaynak tüketimi; hava, su ve toprak emisyonları; gürültü, titreşim, radyasyon, elektromanyetik alanlar gibi fiziksel etkenler nedeniyle oluşacağı tahmin edilen kirlilik; oluşması beklenen atık miktarı; yeniden kullanım, geri dönüşüm ve malzemenin ve/veya enerjinin geri kazanımı olanakları. Dikkate alınan tasarım parametreleri arasında ise, ••Ürünün ağırlığı ve hacmi, ••Geri dönüşüm faaliyetleri sonucu ortaya çıkan malzemelerin kullanımı, ••Enerji kullanan ürünün yaşam döngüsü süresince tükettiği enerji, su ve diğer kaynaklar, ••İlgili mevzuata göre, sağlığa ve/ veya çevreye tehlikeli olarak sınıflandırılmış maddelerin kullanımı, ••Enerji kullanan ürünün uygun kullanımı ve bakımı için gerekli olan sarf malzemelerinin miktarı ve içeriği, ••Yeniden kullanım ve geri dönüşüm kolaylığı, ••Garanti edilen asgari ömür, ••Üretilen atık ve tehlikeli atık miktarı yer almaktadır. Söz konusu Yönetmeliğin çevreye duyarlı tasarım ve yaşam döngüsü yaklaşımının altını çizen, aynı zamanda ürünlerin kullanımı sırasındaki enerji verimliliğini de dikkate alan önemli bir düzenleme olduğu düşünülmektedir. 4. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ 2.3. Bölüm’de değinilen, Çevre ve Orman Bakanlığı (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) adına TTGV tarafından yürütülmüş olan “Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi” Projesi 2010 yılı başlarında tamamlanmıştır. Proje kapsamında, ülkemizdeki “temiz üretim” konusu ile ilgili mevcut durum, “kapasite, kaynak, yasal düzenleme, teşvik mekanizmaları ve yapılan çalışmalar” bağlamında değerlendirilerek, uluslararası uygulamalar ile karşılaştırılmış ve ülkemiz ihtiyaç ve koşulları doğrultusunda öneriler oluşturulmuştur.12 Proje’de imalat sektörü esas alınmış, enerji boyutu ise, imalat sektöründeki enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması öncelikli olmak üzere, daha genel çerçevede ele alınmıştır. Proje Sonuç Raporu kapsamında da belirtildiği üzere, temiz üretim kapsamında yer alan enerji verimliliği konusu son yıllarda ülkemizde önemli bir aşama kaydetmiştir. 2007 yılında yürürlüğe giren 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ile yasal, kurumsal açılardan ve kapasite geliştirmeye yönelik önemli bir altyapı oluşturulmuştur. Kanun ve ilgili yönetmelik kapsamındaki faaliyetler Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmekte ve yönlendirilmektedir. Öte yandan, son dönemde temiz üretim ile ilgili çok önemli adımlar atılmış olsa da ulusal bazda yeterli kapasitenin henüz oluşmadığı, diğer bir ifade ile Şekil 1’de şematik olarak belirtilen aşamaların yeterince gerçekleştirilmemiş olduğu da açıktır. Bu kapsamda, enerji verimliliği ile oluşturulan mevcut yapının temiz üretim için de bir örnek olabileceği, enerji etütleri ve enerji verimliliği 12 24 OCAK 2012 http://www.ttgv.org.tr/tr/temiz-uretim uygulama projeleri ile aralanan kapının temiz üretim açısından da iyi bir fırsat olacağı düşünülmektedir. Söz konusu Rapor kapsamında Şekil 1’de verilen aşamalar bazında, ilgili paydaşların da katılımıyla çeşitli öneriler getirilmiş olup, bu önerilerden enerji/ enerji verimliliği ile bağlantılı olanlarından bazıları aşağıda verilmektedir: ••Enerji Verimliliği Kanunu örneğine benzer şekilde temiz üretim konusunda da çerçeve niteliğinde bir yasal düzenlemenin oluşturulması, ••Rapor çıktılarının uygulamaya yansıtılması için ilgili bakanlıklar arasında işbirliği protokolü yapılması konusunun değerlendirilmesi, ••Temiz (sürdürülebilir) üretim alanında kullanılan finansman modellerinin ayrıntılı olarak incelenmesi ve ülkemiz şartlarına uygun alternatiflerin geliştirilmesi ve uygulanması; bu kapsamda, halen Ar-Ge, Çevre, Enerji Verimliliği alanlarında çeşitli destekler sağlamakta olan kurumlar arasında uygun işbirliklerinin ve ortaklıkların oluşturularak hedefe yönelik fon programlarının oluşturulması, ••Atıklardan ürün ve enerji eldesine ve biyo-ürünlere yönelik araştırmaların yapılması. Ülkemizde temiz üretim uygulamalarının yaygınlaştırılması ve ilgili kapasitenin geliştirilmesi mevcut enerji verimliliği uygulamalarını da destekleyecek, karşılıklı etkileşimi güçlendirecektir. Bu çerçevede TTGV, bilgi birikimi ve deneyimi, mevcut işbirliği ve ağyapı olanakları ve hem temiz üretim hem de enerji verimliliği alanında sağladığı finansman desteği ile bu sürece katkı koyabilmek için çalışmalarını sürdürecektir. Enerji verimliliğinde başarı; toplumun tüm kesimlerinin duyarlı, kararlı ve ortak hareketleri ile sağlanabilir... Erdal ÇALIKOĞLU T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdür Yardımcısı V. Enerji, insanoğlunun önemli medeni ihtiyaçlarının başında gelmektedir. Her bireyin enerjiye olan ihtiyacı, enerjiye küresel boyutta önem kazandırmıştır. Nüfus artışı, sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte, küreselleşme sonucu artan ticaret ve üretim imkânlarına bağlı olarak, doğal kaynaklara ve enerjiye olan talep giderek artmaktadır. Enerji sektöründeki küresel fiyat dalgalanmaları, gelişmekte olan ülkelerdeki hızlanan enerji talebi artışı ve küresel ısınmadan kaynaklanan iklim değişiklikleri dünya genelinde enerji güvenliği riskleri oluşturmaktadır. Bu durum, bütün ülkelerin enerji talebini azaltmaya yönelik kararlı ve acil biçimde harekete geçmelerine yol açmıştır. Enerjinin üretiminden nihai tüketimine kadar her aşamada verimliliğin artırılması amacıyla dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun çabalar sarfedilmektedir. Enerji üretiminde ve tüketiminde çevre dostu yöntemleri uygulamak, israftan kaçınarak verimliliği ve etkinliği gözetmek üzerinde hassasiyetle durduğumuz politikalar arasındadır. Sürdürülebilir kalkınma hamlelerini yetersiz enerji kaynakları ile beslemek durumunda olan ülkemiz için enerji verimliliğinin önemi ne yazıkki henüz yeterince anlaşılabilmiş değildir. Enerji verimliliğinin iyileştirilmesiyle tasarruf edebileceğimiz enerji, bedeli diğerlerinden daha ucuz olan ve öncelikle başvurmamız gereken yerli ve en temiz enerji kaynağıdır. Ülke olarak enerji verimliliğinin iyileştirilmesiyle önemli düzeyde ekonomik değer oluşturabilecek bir potansiyele sahibiz. Bu potansiyeli geri kazandığımızdaki enerji değeri, yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan üretebileceğimiz enerjiden daha fazladır. Henüz kalkınmasını sürdürmekte olan ülkemizde, bir yandan kişi başına enerji tüketimi artarken, aynı zamanda birim milli gelir başına tüketilen enerji anlamına gelen enerji yoğunluğunu düşürmeyi başarabilirsek; aynı enerji ile daha fazla üretimin önü açmış, ülkenin enerji yatırım ihtiyaçlarını ve ithalat bağımlılığını azaltmış, enerji kullanımından kaynaklanan olumsuz çevresel etkilerden uzaklaşmış oluruz. Enerji verimliliği konusunda 2007 yılından itibaren ülkemizde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Kamu tarafı olarak geriye dönüp katedebildiğimiz yola baktığımızda şunları görüyoruz: 2007 yılında yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Kanunu; 2008 yılında yayımlanan Başbakanlık Genelgesi ile başlatılan “Ulusal Enerji Verimliliği Hareketi”; ilgili bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlüğe konulan ikincil mevzuat; verimlilik artırıcı projeler için başlatılan mali destekler; toplumdaki farkındalığı artırmak ve alışkanlıkları iyileştirmek için kamu, özel ve sivil toplum kesimlerinin katkıları ile yürütülen etkinlikler; sanayide ve binalarda sertifikalı enerji yöneticileri ve yetkilendirilmiş kurumların ve enerji verimliliği danışmanlık şirketlerinin sayılarındaki hızlı gelişme, finans sektöründe enerji verimliliği projelerine ayrılan uygun koşullu kredi imkanları... Tüm bu gelişmelere rağmen enerji verimliliğinde henüz yolun başında olduğumuzun da farkındayız. Şimdiye kadar yapılanları ilk adım çerçevesinde yapılmış olanlar olarak değerlendirmek gerekir. Şimdi bu yaklaşım ve girişimlere bir derinlik kazandırma zamanıdır. Somut hedeflerle desteklenmiş bir politika setinin belirlenmesi ve kamu, özel ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği ve eşgüdüm sağlanması amacıyla Enerji Verimliliği Strateji Belgesi Taslağı hazırlanmış ve Yüksek Planlama Kurulu’na sunulmuştur. 2023 yılına kadar Türkiye’nin enerji yoğunluğunun %20 azaltılması temel hedeftir. Stratejik amaçlarımız; ••Sanayi ve hizmetler sektöründe enerji yoğunluğunu ve enerji kayıplarını azaltmak, ••Binaların enerji taleplerini ve karbon emisyonlarını azaltmak; yenilenebilir enerji kaynakları kullanan sürdürülebilir çevre dostu binaları yaygınlaştırmak, ••Enerji verimli ürünlerin piyasa dönüşümünü sağlamak, ••Elektrik üretim, iletim ve dağıtımında verimliliği artırmak; enerji kayıplarını ve zararlı çevre emisyonlarını azaltmak, ••Motorlu taşıtların birim fosil yakıt tüketimini azaltmak; yük ve yolcu taşımacılığında demiryollarının ve şehir içinde toplu taşımanın payını artırmak; şehiriçi ulaşımda gereksiz yakıt sarfiyatını önlemek ve çevreye zararlı emisyonlarını düşürmek, ••Kamu kuruluşlarında enerjiyi etkin ve verimli kullanmak, ••Kurumsal yapıları, kapasiteleri ve işbirliklerini güçlendirmek; ileri teknoloji kullanımını ve bilinçlendirme etkinliklerini artırmak; devlet teşvikleri dışında sürdürülebilir finansman ortamları oluşturmaktır. Enerji verimliliğinde başarı, toplumun tüm kesimlerinin duyarlı, kararlı ve ortak hareketleri ile sağlanabilir. Bunun için kamu, özel ve sivil toplum kuruluşlarının sosyal sorumluluk anlayışı ile birlikte adımlar atması şart. 2012 ve sonraki yılların enerji verimliliğinde başarılarla taçlanacağına olan inancımızla, ülke kaynaklarının etkin ve rasyonel kullanılması, çevrenin korunması ve iklim değişikliği ile mücadele yolunda birlikte adım atan herkese ortak geleceğimiz adına teşekkür ederiz. OCAK 2012 25 RÖPORTAJ T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Yusuf YAZAR 2012 ve sonraki yıllarda hem yenilenebilir enerji kaynak ve teknolojileri ve hem de enerji verimliliği konuları sıkça ve çokça gündemde olacak Enerji Verimliliği Strateji Belgesi Türkiye’nin enerji verimliliği açısından kabul edilebilir bir yere gelmesi için bir yol haritası çiziyor Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konusunda Genel Müdürlüğünüzün görev ve faaliyetleri ile önümüzdeki dönemde planladığı çalışmalar nelerdir? Bu soruya Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nün (YEGM) hayat bulmasının sebebi 662 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’den bir alıntıyla cevap vermek yerinde olur sanıyorum. Orada YEGM’nin görevleri şöyle tanımlanıyor: a) Ülkenin hidrolik, rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları öncelikli olmak üzere tüm enerji kaynaklarının tespiti ve değerlendirilmesine yönelik ölçümler yapmak, fizibilite ve örnek uygulama projeleri hazırlamak; araştırma kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparak pilot sistemler geliştirmek, tanıtım ve danışmanlık faaliyetleri yürütmek, 26 OCAK 2012 b) Sanayide ve binalarda enerjinin verimli kullanımı ile ilgili olarak farkındalık oluşturmak ve bu amaçla çalışmalar yürütmek, c) Enerji Verimliliği Koordinasyon Kurulu tarafından onaylanan enerji verimliliği uygulama projelerini ve araştırma ve geliştirme projelerini izlemek ve denetlemek, d) Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanlarındaki çalışmaları ve gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek, ülkenin ihtiyaç ve şartlarına uygun olarak araştırma ve geliştirme hedef ve önceliklerini belirlemek, bu doğrultuda araştırma ve geliştirme çalışmaları yapmak, yaptırmak, çalışma sonuçlarını ekonomik analizleri ile birlikte kamuoyuna sunmak, e) Yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesine ve enerji verimliliğinin artırılmasına yönelik projeksiyonlar ve öneriler geliştirmek. Tabii, bu görevler bir kısmı diğer bazı görevlerle birlikte şimdi mülga durumda olan Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafından yürütülmüştü. Şimdi belli fonksiyonları DSİ’ye devredilmiş ve yenilenebilir enerji kaynak ve teknolojilerine ve enerji verimliliğine ve ilgili konulara odaklanması beklenen ve yeniden yapılanmakta olan bir genel müdürlü- ğümüz var. Ayrıca bu yeni genel müdürlüğün bu görevleri beklentilere cevap verebilecek şekilde yerine getirebilmesi için bir kısmı diğer bazı kurum ve kuruluşları da ilgilendirebilecek birtakım yasal düzenlemeler gerekecek gibi görünüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın bu yeniden yapılanma süreci içerisinde (YEGM de bir merkez birimi olarak Bakanlığımızın bir parçasıdır) Genel Müdürlüğümüzün yeterli kapasiteye sahip olabilmesi için sayın Bakanımızın ve Müsteşarımızın da bize gerekli desteği sağlayacağına inanıyorum. 2012 ve sonraki yıllar hem yenilenebilir enerji kaynak ve teknolojileri ve hem de hayatın hemen her yanını ve durumunu ilgilendiren enerji verimliliği konularının sıkça ve çokça gündemde olacak olduğu yıllar olacak. Yenilenebilir enerjiye neden ihtiyaç duyulmaktadır, ülkemizin yenilenebilir enerji potansiyeli hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Yenilenebilir enerjiye neden gerek olduğu sorusuna birkaç ayrı perspektiften bakarak cevap verebiliriz. Birincisi; ‘enerji arz güvenliğimiz’ açısından. Bilindiği gibi yerli enerji kaynaklarımız –özellikle hidrokarbon kaynaklarımız- bugün duyduğumuz ihtiyacı karşılamaktan oldukça uzak. Yıllık toplam enerji tüketimimizin yaklaşık %73’ünü ithalatla karşılıyoruz. Yani enerjide çok büyük ölçüde dışa bağımlıyız. Yenilenebilir enerjiyse aynı zamanda ‘yerli’ olan enerjidir. Dolayısıyla, ne kadar yenilenebilir enerji kaynağı kullanırsak enerji (hammaddesini; petrol, doğal gaz, kömür) ithalini o ölçüde daha az yapma imkanına sahip oluruz. Tabii bunun ekonomi planında da bir karşılığı var. İkincisi; çevre ve iklim değişikliği açısından. Yine bilindiği gibi, çevreye olan olumsuz etkiler ve iklim değişikliği bağlamında ‘fosil yakıtlar’ın (petrol ürünleri, doğal gaz, kömür) özel bir şöhretleri var. Enerji üretiminde, binalarda (ısınma ve ısıtma amaçlı) ve sanayide olduğu kadar ulaşımda kullanılan fosil yakıtların kullanılan teknolojiye bağlı olarak daha az ya da daha çok da olsa şu ya da bu derecede bir kirleticiliği ve olumsuz etkisi olduğu biliniyor. İklim değişikliği bağlamında bütün sınırların aşılmakta olduğu değerlendirmelerinin yapıldığı günümüzde yenilenebilir enerji kaynakları bir temiz enerji kaynağı olarak kendisini çözümün bir parçası olma imkan ve fırsatını sunmaktadır. Bir üçüncü perspektifse; yeni ve temiz teknolojilere aşinalık kazanma ve bu genellikle yüksek teknoloji olarak geliştirilmiş olan teknolojileri kullanabilir duruma gelme ve bir ölçüde ve belli bir süreç içerisinde bu teknolojileri geliştirebilecek birikime ulaşabilmeyi hedefleyen perspektiftir ve Türkiye’de bu yetişmiş insan potansiyeli belli ölçüde vardır. Yenilenebilir enerji potansiyelimiz konusunda belli tahminler yapılabilmektedir. Doğrusu, bu tahminler nihayet bir tahmindir ve belli varsayımlara dayandığı için teknolojideki gelişmeye bağlı olarak değişebilmektedir. Yine de bir fikir vermesi açısından örneğin geçtiğimiz yıllarda sorulduğunda verdiğimiz cevapları burada zikredebilir ve Türkiye’nin yıllık elektrik üretimi olarak 135 milyar kilowatsaatlik bir hidroelektrik potansiyeline, 8 bin megawatlık çok verimli ve 40 bin megawatlık orta verimli bir rüzgar enerjisi kurulu güç potansiyeline, 650 megawatlık bir elektrik üretimi için uygun jeotermal potansiyeline, yaklaşık 8 milyon ton petrol eşdeğeri karşılığı bir biyokütle potansiyeline ve yine oldukça yüksek (yıllık 33 milyon ton petrol eşdeğeri karşılığı) bir güneş enerjisi potansiyeline sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu değerlerin yenilenebilir enerji teknolojilerindeki gelişmelere ve yerinde (hem mekan ve hem de zaman açısından) daha sık ve hassas yapılan ölçümler sonucunda yeniden yeniden değerlendirilip revize edilebilecek olduğunu vurgulamak yerinde olur. Önümüzdeki dönemde uygulamaya girmesi beklenen Enerji Verimliliği Strateji Belgesi’nin içeriği ve kapsamı nedir? Bu belge ile birlikte uzun vadede ülkemizde enerji verimliliği konusunda ne gibi çalışmalar hedeflenmektedir? Enerji Verimliliği Strateji Belgesi Türkiye’nin enerji verimliliği açısından kabul edilebilir bir yere gelmesi için bir yol haritası çiziyor diyebiliriz. Belge’de oldukça geniş bir alanı kapsam içine alan 7 stratejik hedef tanımlanıyor. Bunlar, imza süreci devam eden taslaktaki şekliyle şöyle: 1. Sanayi ve hizmetler sektöründe enerji yoğunluğunu ve enerji kayıplarını azaltmak, 2.Binaların enerji taleplerini ve karbon emisyonlarını azaltmak; yenilenebilir enerji kaynakları kullanan sürdürülebilir çevre dostu binaları yaygınlaştırmak, 3.Enerji verimli ürünlerin piyasa dönüşümünü sağlamak, 4.Elektrik üretim, iletim ve dağıtımında verimliliği artırmak, enerji kayıplarını ve zararlı çevre emisyonlarını azaltmak, 5.Motorlu taşıtların birim fosil yakıt tüketimini azaltmak, kara, deniz ve demir yollarında toplu taşıma payını artırmak ve şehir içi ulaşımda gereksiz yakıt sarfiyatını önlemek, 6.Kamu kesiminde enerjiyi etkin ve verimli kullanmak, 7.Kurumsal yapıları, kapasiteleri ve işbirliklerini güçlendirmek, ileri teknoloji kullanımını ve bilinçlendirme etkinliklerini artırmak, kamu dışında finansman ortamları oluşturmak. Belge’de yalnızca hedefler tanımlanmıyor; bu hedeflerin gerçekleşmesinde rolü olması gereken paydaşlar ve gerekli eylemler de tanımlanıyor. Yani, Belge’nin yayınlanmasıyla her şey bitmiş olmayacak ama önemli bir kilometre taşı geçilmiş olacak. Dolayısıyla Belge, yayımlandığı tarihten sonraki dönemde gerçekleştirilmesini murat ettiğimiz büyük ve kapsamlı verimlilik girişimi açısından son derece önem taşımaktadır. OCAK 2012 27 UZMANLIK TEZİ KOBİ’LERDE REKABET GÜCÜ ARTIRMA STRATEJİLERİ* Serkan ULU / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Ekonomi politikalarının liberalleştiği, teknolojik seviyenin hızla arttığı, tüketici istek ve ihtiyaçlarının farklılaştığı, iletişim ve lojistik altyapısının güçlendiği dünyamızda firmalar için rekabet ortamı, ulusal pazarlardan uluslararası pazarlara taşınmış ve rekabet şartları daha da zorlaşmıştır. Küresel rekabet şartlarının, sermaye ve bilgi birikimiyle kurumsallaşma sürecini tamamlamış büyük firmalardan çok, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomilerin belkemiği konumunda olan küçük ve orta ölçekli firmalar üzerindeki etkilerinin daha yıkıcı olması, kalkınmada ve gelir dağılımında kilit rol oynayan küçük ve orta ölçekli firmaların rekabet gücünü artıracak stratejilerin günümüzde daha da önemli hale gelmesine neden olmuştur. 28 OCAK 2012 Bu çalışmada küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ), rekabet stratejileri ile rekabet gücü ilişkisi Michael Porter’ın ortaya koyduğu model çerçevesinde incelenmiştir. nurlarken, aynı zamanda, coğrafi açıdan ülkenin bütün bölgelerine dağılmış olmaları nedeniyle bölgesel kalkınmada son derece önemli görevler üstlenmektedirler (Yılmaz, 2004: 58). KOBİ’lerin Sosyal ve Ekonomik Önemi KOBİ’ler, diğer ülkelerin ekonomilerinde olduğu gibi, Türkiye ekonomisine de dinamizm katan ve ekonomiyi sürükleyen unsurlarından biridir. Türkiye’de KOBİ’ler, toplam işletmelerin %99,89’unu, toplam işgücünün %76,7’sini çalıştırmakta ve toplam katma değerin %38’lik kısmını yaratmaktadır. Ayrıca KOBİ’ler toplam ihracatın %8-10’unu gerçekleştirmekte, toplam kredi hacminden %25,2 ve toplam yatırımlardan %26,5 pay almaktadır (DPT, 2007: 24). KOBİ’ler, ülkelerin sosyal ve ekonomik yapısı içinde, endüstrileşme, sağlıklı kentleşme, optimum dağıtım ve ticaret uygulamaları alanlarında önemli yerleri bulunmaktadır. Bölgeler arası dengesizliğin giderilmesinden, üretim kaynaklarının etkin olarak kullanılmasına kadar, ekonomi için vazgeçilmez unsurlara sahip oldukları için ülkelerin ekonomik politika ve stratejilerinin oluşturulmasında etkin rol oynamaktadırlar. KOBİ’ler yatırım, üretim, istihdam ve ödedikleri vergi açısından ekonomiye katkıda bulu- * 2010 yılında hazırlanan uzmanlık tezinden derlenmiştir. Türkiye’deki KOBİ’lerin Sorunları Rekabet Gücü ve Ölçeği Ülkemizdeki KOBİ’lerin küresel rekabette yaşadığı temel sorunları finansman, nitelikli işgücü, bilgi ve iletişim teknolojileri, Ar-Ge ve yenilikçilik ile pazarlama ve ihracat olmak üzere beş grup altında incelemek mümkündür (http://www.kosgeb.gov.tr). Finansman: KOBİ’ler teminat sorunları nedeniyle, kredilerden düşük pay almaktadır. Kredi kullanımı ve AB fonları konularındaki bilgi eksikliği ile sermaye piyasalarında yeterince yer alamaması finansal açıdan yaşanılan başlıca sorunlar arasındadır. Nitelikli işgücü yetersizliği: Yüksek nitelikli işgücünü istihdam edecek mali imkânların olmaması ve ülkemizin ara eleman yetiştirme konusunda yetersiz kalması KOBİ’lerin nitelikli işgücünden mahrum kalmasına neden olmaktadır. Üniversite-sanayi işbirliğinin zayıf olması işgücünün nitelik kazanmasını olumsuz etkileyen diğer bir faktördür. Bilgi ve iletişim teknolojileri: KOBİ’ler bilgi eksikliği başta olmak üzere, donanım, yazılım ve altyapı yatırımlarının yüksek maliyetli oluşu nedeniyle, bilgi ve iletişim teknolojilerinin sağladığı imkânlardan gerektiği kadar faydalanamamaktadır. Ar-Ge ve yenilikçilik: Ülkemiz teknoloji üretiminde henüz yeterli seviyeye ulaşmadığından, sanayinin ihtiyacı olan teknoloji dışarıdan transfer edilmektedir. Bunun sonucunda, yüksek bakım-onarım maliyetlerine katlanmak durumunda kalmaktadır. Ayrıca yenilik konusundaki bilgi ve vizyon eksikliği de işletmelerin rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Pazarlama ve ihracat: Markalaşma bilincinin eksik olması, e-ticaret uygulamaların, reklam ve tanıtım faaliyetlerinin etkin kullanılmaması, ortak pazarlama ve ihracat yöntemlerinin olmayışı ve dış pazarlar hakkındaki bilgi eksikliği KOBİ’lerin pazarlama ve ihracat açısından yaşadığı sorunların temel nedenlerini oluşturmaktadır. Rekabet; “kıt bir şeyi paylaşmak veya bir ödül elde etmek amacıyla belli kural ve kısıtlamalar çerçevesinde temel özgürlüklerin ve insan haklarının garanti altına alındığı ve hiçbir ayrıcalığın ve ayrımcılığın olmadığı bir ortamda birden fazla oyuncu arasında oynanan bir oyun veya bir yarış” olarak ifade edilmektedir (http://rekabetdernegi.org). Rekabet gücü ise; “bir firmanın diğer firmalar karşısında sunmuş olduğu mal ve hizmetler sayesinde rakiplerin, potansiyel müşterilerin, firmanın sahip ve ortaklarının gözünde eriştiği maddi ve manevi üstünlükler” olarak tanımlanmaktadır (Çevik, 2003: 40). Çok boyutlu bir kavram olan rekabet gücü, literatürde ulusal, endüstriyel ve firma düzeylerinde olmak üzere üç ölçekte ele alınmakta ve tanımlanmaya çalışılmaktadır. Her düzeyde rekabetin farklı ölçütlerinin veya göstergelerinin olmasına paralel olarak, uygulanma şekilleri ülkenin, endüstrinin ve firmanın durumuna göre değişmektedir. Bütün bu faktörler göz önünde tutulursa ulusal ve uluslararası düzeyde rekabet gücü, “bir ülkenin, serbest ve adil piyasa koşulları altında, bir yandan uzun vadede halkının reel gelirini artırırken, öte yandan, uluslararası piyasaların koşullarına ve standartlarına uygun mal ve hizmetleri üretebilme yeteneğidir.” Uluslararası rekabet gücünün artırılması, üstün bir verimlilik performansına ve yüksek reel ücretlere sahip olan iktisadi faaliyetlere, ülke kaynaklarının yönlendirilmesi yeteneğine bağlıdır. Rekabet gücü, sadece dışarıya mal satma ve dış ticaret dengesini sağlama yeteneği değildir. Bunun yanı sıra bir ülkenin gelir ve istihdam düzeyini artırabilme ve yaşam kalitesinde kabul edilebilir ve sürekli artışlar sağlayabilme ve uluslararası pazarlardaki payını artırabilme yeteneğidir (Aktan, 2004: 16-18). Başka bir ifadeyle, “endüstri düzeyinde rekabet gücü, bir sanayinin rakip- lerine eşit ya da daha üst düzeyde bir verimlilik düzeyinde uluslararası piyasanın gereklerine uygun mal ve hizmet üretebilme ve daha düşük maliyetlerle uluslararası piyasaların standart ve taleplerine uygun mal ve hizmetleri üretebilmesini sağlayan icat ve yenilikleri gerçekleştirme yeteneğidir” (Aktan, 2004: 36). Firma düzeyinde rekabet gücü, “herhangi bir firmanın ulusal ya da uluslararası piyasalarda rakiplerine kıyasla düşük maliyette üretimde bulunabilme (fiyat ve maliyet rekabet gücü), ürünün kalitesi, sunulan hizmet ve ürünün çekiciliği (kalite rekabet gücü) gibi unsurlar açısından rakiplerine denk veya daha üstün bir durumda olma, ayrıca yenilik ve icat yapabilme yeteneğidir” (Aktan, 2003: 36). Rekabet gücünün ulusal, endüstriyel ve firma düzeyleri arasındaki ilişkisini daha iyi anlamak açısından Şekil 1’i incelemek faydalı olacaktır. Şekil 1’de firmaların toplam rekabet gücünün, endüstri rekabet gücünü, endüstrilerin toplam rekabet gücünün da bir ülkenin ulusal rekabet gücünü oluşturduğu vurgulanmaktadır. Firma Endüstri Ülke Şekil 1. Ulusal, endüstriyel ve firma düzeyleri arasındaki rekabet gücü ilişkisi Rekabet Gücünün Temel Belirleyenleri Rekabet gücü, sadece doğal kaynak, işgücü veya sermaye üstünlükleri ile açıklanamayacak kadar karmaOCAK 2012 29 şık bir kavram olması nedeniyle rekabet gücüne etki eden tüm faktörlerin ve söz konusu faktörlerin karşılıklı etkileşimlerinin dikkate alınması gerekir. Amerikalı bilim adamı, Michael Porter’ın geliştirdiği “Elmas Modeli” rekabet gücünü kapsamlı bir biçimde inceleyen en önemli çalışmadır. Porter’a göre, bir ülkenin belirli bir endüstride uluslararası başarı elde etmesi; yerel firmaların rekabet ettiği ortamı biçimlendiren, rekabetçi üstünlük yaratılmasını etkileyen ve başarının sürdürülebilir kılınması için ilgili tüm alanlarda gelişme sağlanması gereken dört genel hususa bağlıdır (Porter, 1990a: 4-14, Porter, 2004: 22). Faktör koşulları: Belirli bir endüstride rekabet edebilmek için gerekli olan, nitelikli işgücü veya altyapı gibi üretim faktörlerinin durumu. Talep koşulları: Bir endüstride üretilen ürünler veya hizmet için yurtiçi talep yapısı. İlgili veya destekleyici endüstriler: Uluslararası düzeyde rekabet gücü olan tedarikçi ve ilgili endüstrilerin mevcudiyeti. Firma stratejisi, yapısı ve rekabet düzeyi: Bir ülkede firmaların oluşumunu, organize yapısını ve yönetimini etkileyen ülke koşulları ve yurtiçi rekabet durumu. Porter’e göre, bir ülkenin yukarıda bir sistem halinde verilen ve “ulusal elmas” olarak tanımlanan söz konusu ulusal rekabet gücü belirleyicilerinin en elverişli olduğu endüstrilerde veya daha alt endüstri kategorilerinde başarılı olma ihtimali en yüksek olacaktır. İktisadi gelişme süreci, firmaların sürekli daha yüksek başarı ve verimlik elde edebilecek şekilde bu elmasın iyileştirilmesinden ibarettir (Snowdon ve Stonehouse, 2006: 166). 30 OCAK 2012 Şans Firma stratejisi, yapısı ve rekabet düzeyi Faktör Koşulları Talep Koşulları İlgili ve destekleyici endüstriler Hükümet Şekil 2. Ulusal rekabetçi üstünlüğün belirleyicileri (Porter, 1990b :5) Şekil 2’de görüldüğü üzere, iki değişken bu sistemi önemli derecede etkilemektedir ve teorinin tamamlanabilmesi bakımından gerekli görülmektedir. Bunlar, şans faktörü (rastlantısal olaylar) ve hükümetin rolüdür. Şans faktörü bağlamında, rekabet gücünü etkileyen bazı gelişmeler (olaylar) hususunda; temel icatlar ve ana teknolojik dönüşümler (örneğin; biyoteknoloji, mikroelektronik), petrol şokları gibi girdi maliyetlerindeki değişimler, dünya mali piyasalarında ve döviz kurlarındaki önemli dalgalanmalar, dış kaynaklı politik gelişmeler ve savaşlar örnek olarak verilmektedir. Bunlar, firmaların ve genellikle hükümetlerin kontrolleri dışında olup, bir ara dönem niteliğinde, ülkenin mevcut sanayi yapısının yeniden şekillenmesine yol açmakta ve diğerlerine baskın gelecek şekilde bazı ülke firmalarına fırsatlar veya tehditler sunmakta ve böylece birçok endüstride rekabet gücünün değişmesinde önemli rol oynamaktadır. Elmas Modeli’ni tamamlayan son unsur hükümetin rolüdür. Uluslararası rekabet gücü bakımından hükümetlerin gerçek rolü, rekabet gücünün dört genel belirleyicisini etkilemek suretiyle görülmektedir. Örneğin, devlet yardımları (teşvikler) ve eğitim politikalarıyla faktör koşulları, vergi politikaları ve ürün standartları veya düzenlemelerle talep koşulları, antitröst politikalarıyla, yurtiçi rekabet etkilenmektedir. Ayrıca, hükümetler savunma sanayi, uçak, demiryolu taşıtları vb. ulaşım araçları, inşaat malzemeleri gibi bazı endüstrilerde önemli bir alıcı konumunda bulunmaktadır (Porter, 1990a: 108). Rekabet Stratejisi Rekabet stratejisi; “benzersiz bir değer karması oluşturmak için, bilinçli olarak farklı faaliyetlerin seçimi” olarak tanımlanmaktadır (Porter, 1996: 64). Diğer bir ifadeyle; “firmayı, rakiplerinden ayıran yeteneklerin maksimum edilmesi amacıyla pozisyon almasına” rekabet stratejisi adı verilmektedir (Munive- Hernandez ve diğerleri, 2004: 691). Bir rekabet stratejisi geliştirmek, temelde bir firmanın nasıl hareket edeceği, hedeflerinin neler olması gerektiği ve bu hedefleri gerçekleştirmek için hangi politikaların gerektiği konularında genel bir formül geliştirmek demektir. Porter, rekabet stratejilerinin geliştirilmesinde dört temel faktörün dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Firmanın güçlü ve zayıf yanları (finansal, teknolojik durum v.b.), organizasyonun kişisel değerleri (uygulayıcı konumda olan yönetici ve diğer personelin motivasyon ve ihtiyaçları) rekabet stratejisindeki firma içi sınırlamaları belirlerken, rekabet ortamı (sektördeki fırsat ve tehditler) ile sosyal beklentiler (devlet politikaları, sosyal olaylar, örf ve adetler, v.b.) firma dışı sınırlamaları ortaya koymaktadır (Bkz: Şekil 3). nı endüstri güçlerine karşı savunabilmesi için, genel olarak, izleyebileceği üç temel strateji bulunmaktadır. Şekil 4’te görüldüğü gibi firmalar rakiplerine kâr veya performans farkı yaratmak için maliyet avantajı, farklılaştırma avantajı veya odaklanma avantajı yönünde kendilerini konumlandırarak beş gücün etkisinden (endüstri içi rekabet, alıcıların gücü, arz edicilerin gücü, ikame mallar ve girişler) kendisini korumaya çalışmaktadır (Barca, 2002: 34). Sektördeki Ekonomik ve Teknik Fırsatlar Firmanın Güçlü ve Zayıf Yönleri Firma İçi Faktörler Rekabet Stratejisi Kilit Konumundaki Uygulayıcının Değerleri Firma Dışı Faktörler Daha Genel Toplumsal Beklentiler Şekil 3. Porter’a göre rekabet stratejisinin oluşumunu etkileyen faktörler (Porter, 2003: 29) Rekabet stratejisi oluşturulurken, öncelikle firmanın varsa mevcut stratejisi ortaya konmalıdır. Durum analizi yapılarak firmanın iç ve dış SWOT analizi yapılmalıdır. Firmanın güçlü ve zayıf yanları ortaya konularak iç durum analizi yapılmalıdır. Aynı şekilde rakiplerin güçlü ve zayıf yönleri tespit edilerek dış durum analizi yapılmalı ve sektörün durumu analiz edilmelidir. Organizasyon dışındaki siyasal ve toplumsal faktörler analiz edilmeli, olası beklentiler, değişiklikler tespit edilmeye çalışılmalıdır (Aktan ve Vural, 2004: 107-108). Porter’ın Rekabet Stratejisi Modeli Porter’a göre, firmaların pozisyonları- Maliyet liderliği, rekabet edilecek pazarda rakipler arasında üretimi ve dağıtımı en düşük maliyetle başarmayı amaçlayan bir stratejidir. Firma, bu stratejiyi seçerse rakip ürünlerle kıyaslandığında, kendi ürününe daha düşük fiyat verebilecek ve pazarda yeterli bir paya sahip olabilecektir. Bunun için firmalar satın alma, üretim, mühendislik ve dağıtım ağında etkili olmaya çalışmaktadır. Bu stratejide firmanın en önemli konusu; maliyetleri kontrol ederek düşürmeye çalışmak ve maliyet liderliğini azaltabilecek her eylemden kaçınmaktır. Farklılaştırma stratejisini benimseyen firmalar, eşsiz bir ürün veya hizmet oluşturarak rekabet avantajı elde etmeye çalışmaktadır. Bu tür firmaların bazı ortak özellikleri, güçlü pazarlama yeteneğine sahip olmaları, ürün mühendisliğine ve Ar-Ge’ye çok önem vermeleri, kaliteli ürünlerinden dolayı kurumsal itibara sahip olmaları ve yüksek kalifiyeli işgöreni firmaya rahatlıkla çekebilmeleridir. Farklılaştırma stratejisi, marka bilinci ve sadakati oluşturmasından dolayı firmaya, rekabet avantajı sağlamaktadır. Marka bilinci ve sadakatine sahip olan tüketiciler, ürünün fiyatındaki değişimlere karşı daha az duyarlı olması farklılaştırma stratejisi izleyen firmaların kâr marjını yükseltmesini ve yeni alanlara rahatlıkla yatırım yapabilmesini sağlamaktadır. Odaklanma stratejisinde firma, tüm pazara hitap etmek yerine, belirli bir pazar bölümüne odaklanmayı benimsemektedir. Bir ya da daha fazla küçük pazara yoğunlaşıp daha etkin rekabet edileceği düşünülür. Kaynakları sınırlı ve iş hayatına yeni atılacak bir firma için, daha düşük maliyetlerle çalışma ve küçük bir pazarın ihtiyaçlarına etkin biçimde hizmet verebilme olanağı, bu strateji ile sağlanmaktadır. Bu strateji firmanın pazar boşluklarını görebilme yeteneğine bağlıdır. Firma maliyet liderliği ve farklılaştırma stratejilerini kullanarak pazarın istediğine odaklanabilmelidir. Ayrıca pazarın büyüklüğü konusunda da ısrarcı davranmaktansa odaklanabileceği bir pazarda faaliyet göstermelidir (Odabaşı, 2001: 34). Rekabet Stratejilerinin Gereklilikleri Firmalar maliyet, farklılaştırma ve odaklanma kavramlarını stratejilerinin öznesi yapabilmek için öncelikle her kademede kalifiye elemanlara yer vermelidir. Kalifiye elemanların sahip olacağı araştırma yeteneği ve yaratıcılık, firmaların stratejilerini daha özgün kılacaktır. Ayrıca işgörenleri teşvik edebilecek sistemlerin kurulmasına önem verilmelidir. OCAK 2012 31 Tablo 1. Stratejilerin gereklilikleri (Porter, 2003: 51) Düşük Maliyetli Konum TOPLAM MALİYET LİDERLİĞİ FARKLILAŞMA Sektör Çapında Strateji ODAKLANMA Şekil 4. Üç genel strateji (Porter, 2003: 49) Organizasyon yapısı genel stratejinin uygulanabilirliğini etkilemektedir. Dolayısıyla iletişim kanallarındaki akışkanlık firmanın performansını etkileyecektir. Performans değerlendirme sistemleri ve kontrol sistemleri sağlıklı bir şekilde kurulmalıdır. Ayrıca bu stratejik kavramların örgüt kültürüne entegrasyonu sağlanmalıdır. Eğer kültürde bu kavramlar oluşmamışsa firmanın rotasında sürekli bir sapma olması muhtemeldir. Teknoloji, üretimden pazarlamaya kadar geçen süreçte etkin bir role sahiptir. Eğer teknolojik olarak değişime uyum sağlayamazsa genel stratejilerde bir üstünlük kuramaz. Örneğin maliyetleri düşürmek için üretim süreçlerindeki hızı ve kaliteyi etkileyen teknolojiyi sürekli yenilemesi gerekmektedir. Bu bağlamda, stratejiler işletmelerin bütün fonksiyonlarında en üst düzeyde organize edilmesi gerekmektedir. Bahsedilen stratejilerin uygulanabilmesi için işletmelerin sahip olması gereken özellikler Tablo 1’de gösterilmiştir. 32 Toplam Maliyet Liderliği Farklılaştırma • • • • • • • • • • • Yalnızca Belirli Bir Kesim STRATEJİK HEDEF Alıcının Algıladığı Benzersizlik STRATEJİK AVANTAJ OCAK 2012 Odaklanma • • Gerekli Olan Beceriler ve Kaynaklar Sürekli sermaye yatırımı ve sermayeye erişim İşlem mühendisliği becerileri İşgücünün yoğun olarak gözlenmesi Üretim kolaylığı için tasarlanmış ürünler Düşük maliyetli dağıtım sistemi Organizasyonel Gereklilikler • Sıkı maliyet kontrolü • Sık, ayrıntılı kontrol raporları • Yapılandırılmış organizasyon ve sorumluluklar • Kesin sayısal hedeflere ulaşılmasına bağlı teşvikler Güçlü pazarlama becerileri • Ar-Ge, ürün geliştirme ve pazarlama fonksiyonları arasında Ürün mühendisliği güçlü koordinasyon Yaratıcı yetenek • Sayısal ölçüler yerine öznel ölçüler Güçlü temel araştırma yetenekleri ve teşvikler Kalite veya teknolojik liderlikte kazanılmış • Üstün nitelikli işçileri, bilim kurumsal ün Sektöre uzun bir geçmiş veya diğer işlerden elde edil- adamlarını veya yaratıcı kişileri çekecek rahat ve hoş bir ortam miş benzersiz beceriler kombinasyonu Kanallarla güçlü işbirliği Yukarıdaki politikaların belirli bir stratejik • Yukarıdaki politikaların belirli bir hedefe yöneltilmiş kombinasyonu stratejik hedefe yöneltilmiş kombinasyonu Sonuç olarak; Porter, firmaların çevrelerine karşı oluşturdukları stratejik davranışların rekabet avantajlarını belirlediğini ifade etmektedir. Porter’ın rekabet stratejisi modeli başlığı altında detaylandırılan maliyet, farklılaştırma ve odaklanma stratejileri doğrultusunda rekabet avantajı elde edebilirler. Yapılan araştırmalarda da, önem düzeyleri değişmekle birlikte, rekabet stratejileri ile firmaların rekabet gücü arasında olumlu ilişkinin olduğu tespit edilmiştir (Kim ve Lim, 1988: 813). Bu bağlamda rekabet stratejilerinin, firma performansı açısından önemli bir belirleyici olduğu düşünülmektedir. KAYNAKÇA •• AKTAN, C. C., “Avrupa Birliğinin Rekabet Gücü,” MESS Mercek, Sayı: 32, Yıl: 8, 2003. •• AKTAN, C. ve VURAL, Y., Rekabet Dizisi: 2, Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonları, Yayın No: 254, Ankara, 2004. •• BARCA, M., Editörler: İsmail DALAY, Recai ÇOSKUN, Remzi ALTUNIŞIK, Stratejik Yönetim Yaklaşımları: Rekabet Avantajı Yaratmada Sinerjik Etki, Stratejik Boyutuyla Modern Yönetim Yaklaşımları, 1. Baskı, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2002. •• ÇEVİK, E, Türk Hazır Giyim Sektöründe Rekabet Avantajı Oluşturmada İnsan Kaynaklarının Değişen Rolü, Sakarya, 2003. •• DPT, “KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı (2007-2009)” •• KIM, Y. and LIM, K., “Environment, generic strategies, and performance in a rapidly developing country: A taxonomic approach,” Academy of Management Journal, Vol.31, No:4, 1988. •• MUNIVE-HERNANDEZ E. J., DEWHURST F. W., PRITCHARD M. C., BARBER K. D., “Modelling The Strategy Management Process An Initial BPM Approach”, Business Process Management Journal, Vol. 10 No. 6, 2004. •• ODABAŞI, Y., Pazarlama Planı Rehberi, KOSGEB Girişimciliği Geliştirme Merkezi, Seçkin Matbaası, Ankara, 2001. •• PORTER, M., (1990a), The Competitive Advantages of Nations, The Macmillian Press Ltd., London and Basingstoke, 1990. •• PORTER, M., (1990b), “New Global Strategies for Competitive Advantage”, Planning Review, May/ June, 1990. •• PORTER, M., “Building the Microeconomic Foundations of Prosperity: Findings from the Business Competitiveness Index”, Global Competitiveness Report 2003-2004, World Economic Forum, 2004. •• PORTER, M., “What is Strategy?”, Harvard Business Rewiew, Nowember-December, 1996 •• PORTER, M., Rekabet Stratejisi Sektör ve Rakip Analiz Teknikleri, 2. Baskı, Çev., Gülen Ulubilgen, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2003. •• SNOWDON, B. and STONEHOUSE, G., “Competitiveness in a globalised world: Michael Porter on the microeconomic foundations of the competitiveness of nations, regions, and firms”, interview with Professor Michael Porter, Journal of International Business Studies, Vol. 37, 2006. •• YILMAZ, B., “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Toplumda Üstlendikleri Roller Bakımından Analizi”, Dış Ticaret Dergisi, Yıl 9, Sayı 30, 2004. •• http://www.kosgeb.gov.tr •• http://rekabetdernegi.org Faydalı Bilgiler Enerjiyi Niçin Verimli Kullanmalıyız?* En önemli enerji kaynağı olan petrol ve kömür gibi fosil yakıtlar hızla tükeniyor. Enerji üretim ve tüketim süreçlerinde ortaya çıkan sera gazı emisyonları küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en önemli nedenleri arasındadır. Evimizde ve ulaşımda tükettiğimiz enerjinin faturası aile bütçemizin en önemli kalemlerindendir. Enerji faturalarımızı düşürmek ve aile ekonomisi katkıda bulunmak, ülkemizin enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve gelecek nesillere yaşanılabilir bir çevre bırakmak için enerjiyi verimli kullanalım. Tüketim İçin Pratik Çözümler Buzdolabı: ••Enerji verim sınıfı yüksek yani enerji tüketimi düşük buzdolaplarını tercih edelim. “A+++” sınıfı en yüksek, “G” sınıfı ise en düşük verimliliktedir. ••Yeni bir buzdolabının 8-10 yaşındakilerden daha az enerji tükettiğini unutmayalım. ••Buzdolaplarımızı; fırın, radyatör gibi ısı kaynaklarından en az 30 cm uzak bir yere yerleştirelim, güneş ışınlarından uzak tutalım. ••Duvarla arasında 10 cm, yanlardan ise 15 cm mesafe bırakalım. ••Buzdolabı kapısını uzun süre açık tutmaktan kaçınalım. Çamaşır Makinesi: ••Çamaşır makinesini tam kapasiteyle çalıştırmalıyız. ••Fazla miktarda ve aşırı köpüren deterjanlar yıkamayı güçleştirir ve tekrar durulama gerektirebilir. ••Az kirli çamaşırlarda ekonomik programı uygulamalıyız. ••Kurutma makinesi yerine, çamaşırları asarak kurutma yapabiliriz. Bulaşık makinesi: ••Bulaşık makineleri elde yıkamaya oranla daha az su ve elektrik tüketimi sağlar. ••Bulaşık makinesini tam kapasiteyle çalıştırmalıyız. Dolmayan makineyi çalıştırmamalıyız. Her durumda makinenin aynı su ve enerjiyi harcadığını unutmamalıyız. ••Az kirli bulaşıklar için kısa veya ekonomik devirli, düşük sıcaklıklı program kullanmalıyız. ••Bulaşıkların yıkanması için 60 derece sıcaklık istenir ancak 50 derecede de bulaşıkların yıkanması mümkündür. Bu sayede yüzde 10 daha az enerji tüketmiş oluruz. Elektrik Süpürgesi: ••Torbalı süpürgeler yerine su hazneli süpürgeleri tercih etmeliyiz. ••Elektrik süpürgesinin torbasını sık sık boşaltmalı ve dolan torbaları değiştirmeliyiz. Bu şekilde emiş gücünü arttırıp süpürgeyi daha verimli kullanabiliriz. Televizyon, VCD/DVD Gösterici ve Müzik Seti: ••Cihazlar kumandadan kapatılması halinde, “Stand-by” konumunda enerji tüketmeye devam ederler. Harcanan bu enerji yaklaşık olarak cihazın kendi enerjisinin % 5’i kadardır. Ütü: ••Çamaşırları nemli olarak ütüleyelim. Bu durumda buhar ayarını kapatalım. ••Ütüleme işi bitmeden birkaç dakika önce ütüyü fişinden çekersek son parçayı ütünün kalan ısısıyla ütüleyebiliriz. 662 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü ismini alan Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 2008 yılında hazırlanan “ENERJİ VERİMLİLİĞİ” adlı broşürden derlenmiştir. * OCAK 2012 33 Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve .... ENERJİ VERİMLİLİĞİNDE “TOPLAM FAKTÖR VERİMLİLİĞİ” YAKLAŞIMI ve BUNUN TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİRLİĞİ Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) 1. Giriş Enerji verimliliği kavramı; enerjinin üretilmesinden kullanılmasına değin tanımlanan bütün süreçlerde verimliliğin sağlanmasını ifade etmektedir. Dünyada enerjiye olan talep, kentleşmenin hızla artması nedeni ile her yıl önemli artışlar göstermektedir. 2030 yılında dünyada kentleşme oranının % 75 olacağı varsayıldığında enerji talebinin büyüklüğü çok daha iyi anlaşılabilmektedir. Bu nedenle enerjinin ucuz üretilmesinin yanı sıra enerjinin sunumunda güvenlik ve sürdürülebilirlik de önem kazanmıştır. Yapılan hesaplara göre 2030’da verimlilik artışları sağlanmış olsa dahi enerji ihtiyacı 2 katına çıkacaktır. Mevcut enerji üretim ve kullanım yöntemleri değiştirilmediği sürece küresel iklim değişikliği tüm dünya için büyük bir sorun olacaktır. OECD tarafından yapılan 21. yüzyılın genel konsepti çalışması 5 eksen üzerine inşa edilmiştir. Bunlar; ••Dünya çapında enerji verimliliğini artırmak, ••Temiz enerji kaynaklarını artırmak, ••Yenilikçi çevre dostu teknolojileri geliştirmek, ••Sera gazları salınışını azaltmak, ••Yeni nesil enerji teknolojileri geliştirmektir. Türkiye’nin enerji ihtiyacı ve bunun bize maliyetine bakıldığında tablonun oldukça maliyetli olduğu görülmektedir. Ülkemizin ihracatının 1/3’ü enerji ithalatına gitmektedir. Türkiye’nin muhtelif büyüme senaryolarına göre yapılan hesaplarda her yıl en az 12 milyar kWh ek enerjiye ve yılık 4-5 milyar Dolar yatırıma ihti34 OCAK 2012 Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve .... yacı olduğu öngörülmektedir[2]. Ülkemizde enerjinin kullanımı sonucunda elde edilen hâsılaya bakıldığında; 1000 ABD Dolar’lık milli hâsılayı üretmek için, yaklaşık 400 litre petrol eşdeğeri enerji harcamakta olduğumuz görülmektedir. Bu değerin, OECD ülkelerinin ortalamasında 200 litre, Japonya ve Danimarka’da 100 litre olduğu ifade edilmektedir[2]. Enerji verimliliği denilince daha çok enerjinin ucuza mal edilmesi anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra son yıllarda gelişen çevre bilinci ile birlikte yenilenebilir enerji kaynakları da enerji verimliliği içinde ele alınmaktadır. Bu yazı içinde, enerji verimliliği ele alınırken neden kısmi verimlilik yaklaşımı yerine toplam faktör verimliliği yaklaşımının alınması gereği açıklanmaya çalışılacaktır. Genel anlamda verimliliğin temel etkenlerinden birisi insan faktörüdür. Toplam faktör verimliliğine girdi ve çıktı teşkil eden diğer faktörlerin oluşumunda da insan faktörünün etkisi büyüktür. Çalışma içinde, toplam faktör verimliliğine ilişkin matematik modellemelere çok fazla girilmeden kavramsal olarak toplam faktör verimliliğinin enerji verimliliğinin açıklanma- sında nasıl kullanıcılığına ilişkin yaklaşımda bulunulacaktır. 2. Enerji Verimliliğini Nasıl Tanımlamalıyız? Enerji verimliliği; Türkiye Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışmaları Raporu (2010) içinde şu anlatımla tanımlanmaktadır: “Enerji verimliliği, tüketilen enerji miktarının, üretimdeki miktar ve kaliteyi düşürmeden, ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı engellemeden en aza indirilmesidir. Daha geniş bir biçimde enerji verimliliği; gaz, buhar, ısı, hava ve elektrikteki enerji kayıplarını önlemek, çeşitli atıkların geri kazanımı ve değerlendirilmesi veya ileri teknoloji ile üretimi düşürmeden enerji talebini azaltması, daha verimli enerji kaynakları, gelişmiş endüstriyel süreçler, enerji geri kazanımları gibi etkinliği artırıcı önlemlerin bütünüdür”[2]. Bir üretim konusunun verimliliği, üretim konusunu doğrudan hatta dolaylı ilgilendiren değerler/etkileşimler zincirinin bütünü ile anlamlıdır. Bu yaklaşımla; enerji sektörünün genel değer zinciri incelendiğinde, zincirin birinci halkasını kaynakların, ikinci halkasını üretim sistemlerinin, üçüncü halkasını iletim ve dağıtım sistemlerinin; son halkasını ise müş- terilerin oluşturduğu görülür[6]. Enerji verimliliğinde bu değer zincirinin bütününün göz önüne alınmasının gereği açıktır. Ancak, enerji kaynaklarının kullanımı daha çok bir sarf etme olarak görüldüğü için enerji kullanımında tasarruf kavramı verimlilik kavramından daha yaygın biçimde öne çıkmaktadır. Hâlbuki tasarruf enerji kullanımının güvenliği ve sürdürülebilirliği için yeterli bir şart değildir. Enerjinin üretilmesinden kullanılmasına değin bütün süreçlerde verimliliğin sağlanması ise enerjinin tasarruf edilmesini de içine alan bir zorunluluktur. Verimlilik genel tanımlamada olduğu gibi enerjinin kullanımında da günümüzde elzem olan bir uygulama ve yaşama biçimidir. Ülkemizde enerjinin tasarruf edilmesine ilişkin tahmin yaklaşımından birisi şu şekilde öngörülmektedir; Türkiye’nin 2023 yılına ait talep tahminleri dikkate alındığında en az 30 milyon orta büyüklükte konutun yıllık ihtiyacına yetecek kadar enerjiyi tasarruf edebiliriz. 2023 yılında ulaşabileceğimiz böyle bir tasarruf ayrıca, 2007 yılındaki tüketimimizin yarısına yakındır[2]. Burada öngörülen tahmini enerji taOCAK 2012 35 Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve .... sarrufu rakamları ne kadar cazip görünse de 2023 yılına kadar enerji sektöründe yapılabilecek verimlilik uygulamalarının, ülkemiz ekonomisinin kalkınmasının sürdürülebilirliğine katkısı çok daha fazla olabilecektir. 3. Enerji Tasarrufunda Türkiye İçin Öngörülen Potansiyel Yapılan tasarruf hesaplama yaklaşımlarına göre; Türkiye, binalarda %30, sanayide %20, ulaşımda %10 tasarruf potansiyeline sahiptir. Ülkemizde son 10 yıl boyunca her yıl ortalama %10 tasarruf edilebilmiş olsaydı ülkemizin zenginliğine ilave 25 milyar ABD Dolar’ı katılmış olacaktı. Bununla birlikte enerji alanındaki verimlilik yatırımları ise 25 milyar ABD Dolar’lık iş hacmi oluşturabilecek ve çevrenin korunmasına katkı olarak atmosfere 50 milyon ton CO2 daha az salınacaktı. Şekil 1. Enerji Verimliliği Yatırım ve Kazanç Senaryosu[2] (Kaynak: Uluslararası Enerji Ajansı - IEA 2010) Sürdürülebilir bir atmosfer temizliği için öngörülen 450 PPM (partikül sınırını aşmamak) senaryosuna göre ulaşım, binalar ve sanayide 20102030 arası 8,3 trilyon ABD Doları verimlilik ve yeni teknolojilere geçiş yatırımlarının yapılması durumunda aynı dönemde 8,6 trilyon ABD Doları tasarruf edilebilecektir. 4. Enerji Verimliliğine Geçişi Zorlayan Nedenler Enerji verimliliği, enerjide dışa bağımlı ülkelerin son 50 yıldan bu yana 36 OCAK 2012 üzerinde önemle durdukları konulardan biridir. Dünya ölçeğinde atmosfere salınan karbon miktarının artmasına bağlı olarak gelişen küresel ısınma sorunu; bütün ülkelerde çevre sorunları içinde öncelikli hale gelmiştir. Türkiye’nin de taraf olduğu Kyoto Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi; öncelikle atmosfere salınım yapan karbon gazlarının azaltılmasını amaçlarken, diğer yandan da temiz enerji üretiminin artırılması yönünde, taraf ülkeler üzerinde baskı oluşturmaktadır. Enerji verimliliği denilince öncelikle bireysel tüketiciler, bunun ardından kamu kuruluşları ve kamuya açık yerlerdeki kullanımlar, son olarak da sanayide enerjinin kullanımı akla gelmektedir. Bu kesimlerin enerji kullanımında verimlilik denildiğinde ise; elektrik tüketiminde sarfiyatı azaltan ampullerin, az elektrik tüketen beyaz eşyaların kullanımı başta olmak üzere, atmosfere karbon salımı yapan fosil yakıtlardan, havayı kirleten enerjilerden vazgeçilerek yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi öncelikle tanımlanabilmektedir. Bununla birlikte enerjinin özenle kullanılması gereği de bireysel kullanıcılara önemle hatırlatılan bir konudur. Her kuşakta söylenen modası geçmeyen deyimle; enerjiyi bilinç- li kullan, israf etme! Bütün bunlara rağmen, enerjinin bireysel tüketiminde israfı önlemedeki birincil neden maliyetinin yüksek oluşudur. Bireyler evde kullandıkları elektrik ve ısınma kaynakları (fosil yakıtlar v.b.) ile araçlarında kullandıkları yakıtları, maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle itinayla kullanmakta, israf etmemeye özen göstermektedirler. Özellikle ülkemizde, enerji kullanımı konusunda tüketici alışkanlıkları içinde atmosferin ve çevrenin korunması -yeterince dikkat çeken- bir öncelik haline henüz gelmemiştir. Bunun görünen nedeni bireylerin bilgi eksikliği değildir. Başta birlikte yaşamanın gerektirdiği, sorumlu birey olma kültürüne yeterince uyumlu olmamak olmak üzere birçok toplumsal yetersizlikler enerjinin verimli kullanılmasında engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gerçekler ışığında şunu söylemek mümkündür; Türkiye’de kamunun enerji verimliliğine ihtiyaç duymasındaki birincil önceliği nasıl ki enerji maliyetlerinin yüksek olması ise işletmelerin ve bireylerin önceliği de maliyetlerdir. Çevreye duyarlı olmayan enerjilerin kullanılması ile çevrenin kirlenmesi sorunu ise ikincil olarak ülkemizin gündeminde yer almaktadır. Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve .... Şekil 2. Türkiye’nin Bazı OECD Ülkeleri İle Enerji Yoğunluğu Karşılaştırması[2] (Kaynak: Uluslararası Enerji Ajansı - IEA 2010) * Enerji Yoğunluğu: Gayri Safi Milli Hâsıla başına tüketilen birincil enerji miktarı için tüm dünyada kullanılan bir göstergedir. 5. Enerji Verimliliği Uygulamalarında Neden Toplam Faktör Verimliliği Yaklaşımı? Verimlilik; girdi başına çıktı olarak ölçülür ancak üretim sürecinde birden çok üretim faktörünün kullanılması durumunda ki genel olarak üretim sermaye ve işgücü gibi iki temel girdi kullanılarak gerçekleştirilir, her bir girdinin üretim sürecinin performansına olan katkısının ölçülmesi gerekecektir. Her bir girdi için ölçülen verimliliğe “kısmi verimlilik” adı verilmektedir. Toplam Faktör Verimliliği (TFV) ise bir üretim faaliyeti sonucu elde edilen çıktının bu üretim faaliyetinde kullanılan girdilere bölünmesiyle hesaplanan verimlilik türüdür. Toplam faktör verimliliği üretimde kullanılan tüm kaynakların etkinlik derecelerini ölçmektedir[1]. TFV üretim faktörlerinde meydana gelecek fiziki artışlarla birlikte ekonomik büyümenin bir diğer kaynağı sayılmaktadır ve önemine her geçen gün daha fazla vurgu yapılmaktadır. OECD’nin TFV tanımı; “teknik gelişmenin tam bir ölçüsü değil ancak verimli şekilde bir araya getirilen işgücü ve sermayenin katma değer yaratımına ne kadar katkı sağladığının göstergesi” şeklindedir. Pratikte TFV; içerilmemiş teknik değişimin, ölçek ekonomisi etkisinin, etkinlik değişiminin, kapasite kullanımında gerçekleşen dalgalanmaların ve ölçüm hatalarının bir kombinasyonunun ölçüsüdür. TFV ölçümünün amaçları, yaşam standartlarının gelişmesine ve ekonomi genelinde gerçekleşecek TFV büyümesine sektörel katkının hesaplanması ve yapısal değişikliklerin analizi olarak sayılmaktadır[7]. Herhangi bir girdinin kısmi verimlilik değeri, bir diğer girdinin daha fazla kullanılması sonucu artabilmekte; bu nedenle birçok kez yanlış bir gösterge olabilmektedir. Örneğin tarım sektöründe katma değerin daha fazla emek veya daha kaliteli gübre kullanımı ile arttırılması sonucu toprak faktörünün kısmi verimliliği artacaktır ancak bu toprağın daha verimli kullanıldığı anlamına gelmeyecektir[5]. Felipe (1997)’de verimlilik; çıktıların girdilere oranı ve “etkinlik” ölçüsü olarak tanımlanmış ve TFV aritmetik olarak Denklem (1), geometrik olarak ise Denklem (2) şeklinde ifade edilmiştir. Bu sonucun ve üretim faktörlerinin kullanım ağırlıklarını, Q elde edilen çıktıyı; K kullanılan fiziki sermaye miktarını; L kullanılan işgücü miktarını; t zamanı ve teknolojik ilerleme ile verimlilikteki gelişmelerin ikincil etkilerini göstermek üzere; Qt = F (Kt, Lt, t) şeklinde oluşturulan bir üretim fonksiyonunun kullanılması ile elde edileceği belirtilmiştir. Burada A; kullanılan tüm üretim faktörlerinin etkinliklerinin endeksi olarak tanımlanmıştır. Ancak üretim fonksiyonunun Qt = At F (Kt, Lt) şeklinde tanımlanması ile At = Qt / F (Kt, Lt) olacak, At bu kez dışsal / içerilmemiş / Hicks – neutral teknik ilerleme olarak karşımıza çıkacak ve girdi bileşimi sabit tutulmakla birlikte çıktı miktarının zamanla değişiminin ölçüsü olacaktır. Bu şekilde TFV; sermaye ve işgücü gibi açıkça hesaba katılmayan ancak çıktı yaratılmasına katkıda bulunan tüm faktörlerin (yönetimsel ve örgütsel yeteneklilik, araştırma ve geliştirme çalışmaları, kaynakların sektörler arası transferi ve teknolojinin yayılması) oluşturduğu bir endeks olarak tanımlanacaktır[3]. Enerji verimliliğinin sayısal açıklanmasında toplam faktör verimliliği yaklaşımının kullanılmasının diğer bir yararı da toplam faktör verimliliği yaklaşımı ile elde edilen sayısal değerlerin, büyüme hızı ile katma değer artışı hızı arasında gözle görülür pozitif bir ilişki mevcut olması nedeniyledir. Kısmi enerji verimliliğinin ifade edilmesini aşağıda yer alan denklem sağlayabilmektedir. Buradaki yaklaşım, tıpkı başka mal ve hizmetlerin üretilmesinde olduğu gibi temel girdiler olan enerji kaynaklarını elde etOCAK 2012 37 Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve .... mek ve işlemek için gerekli sermaye, işgücü ve kayıpların kullanıma sunulan (üretilen) enerji miktarına bölünmesidir. Kısmi Enerji Verimliliğinin Değişkenleri; Kullanıma Sunulan (Üretilen) Enerji Miktarı ÇIKTILAR = Verimlilik % GİRDİLER Sermaye (enerji kaynakları; elde edilmesi, işlenmesi) + İşgücü + Kayıplar (iletim vs.) Halbuki üretimde verimlilik salt sermaye ve işgücünün girdi olmasından da öte, çevre faktörleri, kamu harcamaları v.b. bir çok girdinin etkileşimi ile sağlanabilmektedir. Nitekim Asya Prodüktivite Merkezi’nin çalışmalarında ele alınış biçimiyle üretim sürecinde verimlilik; teknolojide ve etkinlikteki gelişmeler, daha iyi eğitilmiş ve işbaşında öğrenmeye devam ederek kalitesini yükselten işgücü kullanımı gibi uygun koşullar altında sürekli iyileşmektedir. Bu tip değişimler farklı girdiler üzerinde farklı etkiler yaratır ve çıktıdaki değişim herhangi bir girdideki değişim ile açıklanamaz, bu tip etkiler toplu bir şekilde TFV’deki değişim ile ortaya çıkacaktır[4]. Bu çerçevede, toplam faktör verimliliği yaklaşımı ile enerji verimliliğinin ifade edilmesinde girdiler olarak; enerji kaynaklarını elde etmek ve işlemek için gerekli sermaye, iş gücü ve kayıplarla birlikte, yerli hammaddenin varlığı, yenilikçi kullanıcı ürünleri, akıllı iletim ağları, çevre, doğa v.b. değişkenler de ele alınmaktadır. Buna göre toplam faktör verimliliği yaklaşımı ile enerji verimliliğinin değişkenleri şu şekilde ifade edilebilir; 38 OCAK 2012 Çevresel Etkiler Toplumsal Kültürel Etkiler Hizmetin Kalitesi Ürün / Hizmet Hizmetin Kalitesi Enerji Düşük Karbon Ekonomisi Yeşil Enerji ÇIKTILAR Yaşam Kalitesi GİRDİLER Yenilenebilir Kaynaklar Düşük Karbon Ekonomisi (Yenilikçi) Kullanıcı Doğa Yenilikçi Sanayici Yerli Hammadde Enerji Güvenliği Çevresel (ülkesel, bölgesel, küresel) İşgücü Finansman/Kamusal Harcamalar Akıllı İletim Ağları Enerji verimliliği kavramının tanımı oldukça yalın söyleyişle; enerjinin doğru kullanılması olarak verilebilir. Enerjinin doğru kullanılmasında şüphesiz birincil görev bireylere düşmektedir. Enerjinin üretilmesinden-tüketilmesi süreci boyunca, kamu yönetiminden başlayarak son kullanıcılara değin enerji kullanımında verimliliğin sağlanması; verimliliğin doğru biçimde bireysel algılanması, içselleştirilmesi ve uygulanması ile mümkün olabilmektedir. Enerji üretimi ve kullanımının doğru ve uygun verilerle ayrıntılı planlanmasından başlayarak, tüketicilerin alternatif enerji kaynaklarını kullanmaları konusunda bilinçlendirilmeleri, üretim yöntemlerinin iyileştirilmesinden, mekanların enerji verimliliği sağlayacak biçimde planlanması ve verimlilik sağlayıcı malzemelerle yapılmasına değin birçok alanda birbirini tamamlayan tümleşik uygulamalar ile enerji verimliliğine ulaşabilmek, toplam faktör verimliliği kavramı ile açıklanabilecek bir yaklaşımdır. Bir organizasyonda toplam kalite yönetiminin ilkeleri; Kalite yönetiminde sistem kurulumu; Çalışanların katılımı; Müşteri odaklılık; Karşılıklı fayda; Liderlik; İşlerin süreçlerle tanımlı olması; Sürekli iyileştirme; Karar ver- = Toplam Verimlilik % me için geri bildirim başlıkları ile tanımlanmaktadır. Toplam kalite yönetiminin temel bileşenleri ise; İnsanlar, sürekli gelişim (Kaizen olarak da tanımlanan) tam katılım, müşteri olarak belirtilmektedir[8]. Toplam kalite yaklaşımında olduğu gibi enerji verimliliğinin sayısal ifade edilmesinde de sürekli iyileştirme, çevrenin korunması, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş maliyetleri v.b. etkenler değişkenler olarak ele alınmalıdır. 6. Enerjide “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı İçinde: Niçin ve Nasıllar? Üretim boyutu, neleri ne kadar üretmeliyiz? Ekonominin temel dengesini bilindiği gibi arz-talep etkileşimi oluşturmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi yaklaşımı ise bir ürünün (ve hizmetin) gerçek fiyatının alıcılar tarafından belirleneceği biçimindedir. Bu çerçevede neleri ne kadar üretmeliyiz? sorusuna aranılacak cevap; bir ürüne olan talebin ne kadar doğal biçimde tüketiciler tarafından oluşturulabildiğidir. Örneğin; insanların cep telefonuna olan ihtiyaçları temel olarak zorunlu bir ihtiyaç olarak görülebilir, hatta cep telefonu üzerinde mesaj yazma, fotoğraf çekme gibi özelliklerin yer alması da yine tüketici beklentileri ile açıklanabilir. Ancak Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve .... cep telefonu üreten firmaların bir yıl içinde onlarca yeni model üretmesini, tek başına üreticilerden gelen doğal talep ile açıklamak gerçekçi değildir. Burada artık üretici firmaların kendi rekabet ortamını oluşturabilmek için tüketicileri, dolayısı ile pazarı yönlendirmesinden bahsetmek daha açıklayıcı olmaktadır. Burada neleri, ne kadar üretmeliyiz? sorusunu; üretim çeşitliliğinde bir kısıtlama olmalı mı? Biçiminde sormak amaçlanmamaktadır. Sadece enerji verimliliği sağlamaya yönelik olarak, toplumsal tüketimi büyük hacimlerde olan ve üretilmesinde önemli miktarda enerji kullanılan kimi tüketim mallarından neleri ne kadar üretmeliyiz? sorusunu açıklamak doğru yaklaşım olacaktır. Tüketim boyutu Ülke ölçeğinde gereksiz tüketimin azaltılmasının bir yolu, ülke düzeyinde düzenlenebilecek israfı önleme teşviklerinin, özendirme çabalarının sürdürülmesidir. Fakat burada asıl olan hangi tüketim mallarının kullanılmasında tasarrufun sağlanacağının doğru tespit edilmesidir. Aslında israf ile tasarruf kavramları birbirine yakın görünse de farklı etkileri olan kavramlardır. Enerji kullanımında verimliliğin en çok sağlanabileceği düzenlemeler ve çalışmalar, tüketimde israfın azaltılmasına yönelik olanlar olarak görülmektedir. Burada tasarruf, gerekliliklerden vazgeçmek olarak değil, gerekliliklerden sonraki fazla olanı elde edebilmek olarak görülmelidir. Dönüşüm, değişim ve yenilikçilik boyutu Enerjiyi kullanan bireylerin ve işletmelerin kullandıkları gereçleri yenilikçi ürünlerden seçmelerinin enerjinin toplam faktör verimliliğine önemli katkıları olabilecektir. Ürünler ve bunların kullanım alışkanlıklarındaki iyileşmeler enerji kullanımındaki verimliğin artışında önemli bir alınarak değerlendirilmesi ülkemizin genel verimliliğinin artışı için de önemli kazanımlar sağlayabilecektir. KAYNAKÇA 1.Milli Prodüktivite Yayınları – Verimlilik Ölçümü; Verimlilik Tanımı ve Yönetimi konuları http://vgm.sanayi.gov.tr/ havza oluşumu sağlayacaktır. 7. Enerji Alanında Toplam Faktör Verimliliğinin Türkiye’de Uygulanabilirliği Türkiye’de enerji verimliliği ölçümünde toplam faktör verimliliğinin kullanılmasından daha önemli olarak, ülkemiz genelinde enerji kullanımında verimlilik sağlayıcı çalışmalar bir bütün olarak toplam faktör verimliliği yaklaşımıyla ele alınmalıdır. Nitekim beyaz eşya üretiminde çok az enerji kullanan ürünlere geçişin teşvik edilmesi, evlerde kullanılan ampullerin az elektrik kullanan ampullerle değişimi amaçlı bilinçlendirme çalışmalarının yapılması önemli adımlar olarak görülmektedir. Bununla birlikte, enerji kullanımında önemli kazanımlar sağlayacağı bilinen binalarda ısı yalıtımının ivedi olarak yapılmasının sağlanması, yeni yapılacak binalarda güneş enerjisinin kullanımının özendirilmesi, ülkemizin birçok bölgesinde bulunan jeotermal enerjinin ısınmada ve elektrik üretmede kullanılmasının yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Diğer yandan; toplu taşım araçlarının kullanılmasının özendirilmesi, sanayide fazla güç kullanmadan üretim yapılabilecek yöntemlere geçişin sağlanması Türkiye’de uygulaması güç olmayan verimlilik çalışmaları olarak görülmektedir. Sonuç olarak; enerji verimliliği kavramı ele alınırken toplam faktör verimliliği yaklaşımı ile konuların ele 2.Türkiye Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışmaları Raporu “Yeşil Ekonomiye Geçiş” Temmuz – 2010 (Copyrights : ENVER Enerji Verimliliği Derneği, Iconomy Vezir Consultancy - Haziran 2010) http://www. enver.org.tr/modules/mastop_publish/ files/files_4caeccbad1161.pdf (Erişim Tarihi: 10.01.2012) 3.Felipe J., “Total Factor Productivity Growth In East Asia: A Critical Survey”, Asian Development Bank Economics and Development Resource Center (EDRC) Report Serees NO. 65, September 1997, http://www.adb.org/Documents/ EDRC/Reports/ER065.pdf (Erişim Tarihi: 10.01.2012) 4.Pallikara R, “Report of the APO Survey on Total Factor Productivity 2001/2002” (APO 2004, ISBN: 92-833-7016-3) http:// www.apo-tokyo.org/00e-books/IS-04_ TFPGrowth/IS-04_TFPGrowth.pdf (Erişim Tarihi: 10.01.2012) 5.Rao D.S. Prasada, Coelli J.T. and Alauddin M.,“Agricultural Productivity Growth, Employment and Poverty In Developing Countries, 1970 – 2000”, Employment Strategy 46/46 Papers, 2004/9, http:// www.ilo.org/public/english/employment/ strat/download/esp9.pdf (Erişim Tarihi: 10.01.2012) 6.Dünyada ve Türkiye’de Enerji Verimliliği Oda Raporu – TMMOB Makina Mühendisleri Odası Nisan 2008 http://www.mmo.org.tr/ resimler/dosya_ekler/a551829d50f1400_ ek.pdf (Erişim Tarihi: 10.01.2012) 7.OECD, Measuring Productivity OECD Manual, Measurement of Aggregate and IndustryLevel Productıvıty Growth, 2001; http://www.oecd.org/ dataoecd/59/29/2352458.pdf (Erişim Tarihi: 10.01.2012) 8.Toplam Kalite Yönetimi Kavramları, Felsefesi ve Çatısı – Prof. Dr. Ömer Saatçioğlu, http://stekin.etu.edu.tr/data/ end471_02%20(web).pdf (Erişim Tarihi: 10.01.2012) OCAK 2012 39 Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı KARA ULAŞIM ARAÇLARININ KARBONDİOKSİT (CO2) EMİSYONLARINA EKO-VERİMLİLİK YAKLAŞIMI İhsan GÖCEN / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) İklim değişikliğinin ana kaynağı olan sera etkisi -küresel ısınma- yapan gazların emisyon miktarlarını azaltmak üzere uluslararası düzeyde ortak çalışma ve değerlendirmeler gerçekleştirilmektedir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) doğrultusunda alınan kararlar, ülkelerin atmosfere saldıkları sera gazlarının, sera etkilerinin ve küresel ısınmaya olan reel katkıların tespit edilmesi ve doğal dengenin korunması için gerekli çabayı göstermeleri yönündedir. Genel olarak bir ülkedeki emisyonların düzeyi, ekonomik etkinliklerin ve hayat standardındaki değişmelerin bir sonucudur. Hava kirliliği modern yaşamın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Havayı kirleten en önemli etken yanma reaksiyonudur. Bu nedenle sosyo–ekonomik 40 OCAK 2012 göstergelerin seçiminde tek bir göstergeye bağlı kalmayıp, birkaç parametreyle birlikte değerlendirilmelidir. Yerleşim birimlerinde ulaşım, ısınma ve aydınlanma için gerekli enerji, her geçen gün artıp çeşitlenen tüketim gereksinmemizi karşılamaya yönelik toplu üretimin artıkları, havayı yoğun gaz ve toz kalıntılarıyla doldurmaktadır. Hava kirliliğine neden olan yapay kaynakları, üç başlık altında toplamak mümkündür: ••Isınmaya dayalı hava kirliliği, ••Sanayiye bağlı hava kirliliği, ••Motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirliliği. Her üç kaynakta özellikle fosil yakıtların (petrol ve petrol ürünleri, kömür ve doğalgaz) kullanılması sonu- cunda oluşan gazlar atmosfere karışmaktadır. Atmosfere karışan karbondioksitin %80–85’i fosil yakıtlardan, %15-20’si de canlıların solunumundan ve mikroskobik canlıların organik maddeleri ayrıştırmasından kaynaklanmaktadır. Bir yandan fosil yakıt kullanımının hızla artışı, öte yandan fotosentez için tonlarca karbondioksit harcayan ormanların ve bitkisel planktonların tahrip edilmesi, atmosferdeki karbondioksit miktarını son 160 bin yılın en yüksek düzeyine ulaştırmıştır. Yapılan ölçmeler, bu artışın devam ettiğini göstermektedir. Bilimsel açıklamalarda da belirtildiği gibi sera gazları içinde karbondioksit, küresel ısınmada % 50 paya sahiptir. Bunun nedeni, hem miktarının çok hem de karbondioksit moleküllerinin atmosferdeki ömrünün 50–100 yıl gibi çok uzun olmasıdır. O nedenle küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlerin başında karbondioksit salınımının azaltılması konusu ile ilgili olarak uluslararası düzeyde olağanüstü çabalar harcanmaktadır. Görülebileceği üzere bu sonuç, karbondioksitin küresel ısınmadaki etki derecesinin ne kadar yüksek olduğu konusunda bir fikir vermektedir. Söz konusu olan insan hayatı ve tüm canlıların nefes aldığı atmosferimizin geleceği dikkate alındığında, hem birey hem de toplum olarak herkes üzerine düşeni yapmalı, gerekli duyarlılığı göstermelidir. Şayet bu konuda geç kalınırsa, atmosferin küresel ısınma eğiliminin durdurulamaması ihtimalinde, geri dönüşü olmayan iklim değişikliklerinin doğal sarsıntılara ve felaketlere yol açabileceği göz önüne alınmalıdır. Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı Hava Kalitesi İndeksine Göre Hava Kirleticiler Hava kalitesi, solunan havanın temiz veya kirli olduğunun bir ifadesidir. 5 temel kirleticinin -PM, CO2, CO, SO2 ve NO2- havadaki miktarlarının belirlenmesine dayalıdır. İnsan sağlığını etkileyen havadaki kirletici maddeler içinde yer alan ve hava kirliliği ölçümlerinde değerlendirilen bu gazların/maddelerin etkileri, ayrı ayrı gözden geçirilmelidir. Tüm kirleticilerde, sorunun ciddiyeti iki temel soruya bağlıdır. Bu maddeler teneffüs edilen havada ne miktarda olmalıdır? Şimdiki oran, olması gerekenden ne kadar fazladır? “Dünya atmosferindeki karbondioksit, metan ve diazotmonoksit oranları 1750 yılından itibaren insan faaliyetleri sonucunda, belirgin bir şekilde artmış ve günümüzde bu oranlar binlerce yıllık geçmişi olan buz çekirdeklerinden anlaşıldığı üzere sanayi öncesi değerleri fazlasıyla aşmıştır. Karbondioksit yoğunluğunun dünyadaki artışı, temel olarak fosil yakıtların kullanılması ve yeryüzü kullanım değişikliklerinden kaynaklanırken, metan ve diazotmonoksitteki artışlar temel olarak tarımdan kaynaklanmaktadır. Karbondioksit, en önemli antropojenik sera gazıdır. Karbondioksitin dünya atmosferinde yoğunluğu, sanayileşme devri öncesindeki değeri 280 ppm’den 2005 yılında 379 ppm’e yükselmiştir” (Kaynak: IPCC Dördüncü Değerlendirme Raporu). Birleşmiş Milletler Ozon Tabakasının Korunması (1987) Sözleşmesi; Montreal Protokolü ile kontrol altına alınamayan bütün sera gazları- nı içermektedir. Buna karşılık Kyoto Protokolü’nde altı sera gazından söz edilmektedir. Karbondioksit (CO2), Metan (CH4), Diazotmonoksit (N2O), Hidroflorokarbonlar (HFCs), Perflorokarbonlar (PFCs) ve Kükürt heksaflorid (SF6). Sözü edilen ilk üç sera gazının emisyonları, insan etkinlikleri sonucu ortaya çıkan küresel ısınma etkisi içindeki paylarının sırasıyla %50, %18 ve %6 olduğu tahmin edilmektedir. (a.g.e, bkz. sayfa 18) Söz konusu olan üç kaynaktan (ısınma, sanayi ve ulaşım) kaynaklı hava kirleticilerinin yoğunluğuna göre hava kalitesi değişmektedir. Hava kirliliğinin, canlıların sağlığı üzerinde çok ciddi sağlık problemlerine neden olduğu bilinmektedir. Hava kirliliği insan sağlığını etkileyerek yaşam kalitesini düşürmektedir. Tabii ki unutulmaması gereken en önemli noktalardan birisi de, bir bölgede meydana gelen hava kirliliğinin sadece o bölgede görülmeyip meteorolojik olaylara bağlı olarak yayılım göstermesidir. CO2 Emisyonları Açısından Kara Taşıtları Ulaşım araçları, yerleşim bölgelerindeki zararlı taşıt egzoz emisyonlarının başlıca ve en büyük üreticisidir. Egzoz emisyonları benzin ya da dizel, güçlü içten yanmalı motorlarda yanan hava-yakıt karışımı tarafından üretilir. Taşıt emisyonları, arabalarda (benzin, LPG, CNG ya da dizel) ve kamyonlarda (dizel) yakıt tipine ve çalışma karakterlerine göre çeşitlilik gösterir. Taşıt emisyonlarının bileşenleri su buharı, karbondioksit, nitrojen ve oksijendir. Aynı zamanda başka kirleticiler de mevcuttur; bun- lar karbon monoksit, nitrojen oksitler, yanmamış yakıt ve küçük toz parçalarıdır. Bu içeriklerden bazıları taşıt bazlı hava kirliliğinde neden olduğu gibi, iklim değişimlerinde de çok büyük rol oynamaktadır. Otomobil egzozlarından çıkan zehirli gazlar havada bir tabaka oluşturur. Kaba bir hesapla, her bin otomobil, günde 3000 kg karbondioksit, 200-400 kg hidrokarbon buharı, 50-150 kg azot oksitlerini atmosfere yayar. Motorlu taşıtlardan çıkan gazlar, atmosfere salınan karbondioksitin %31’ini, karbon monoksitin %82’ini oluşturur. Bu gazların %60’ı, motorun ilk çalıştırıldığı birkaç dakika içerisinde salınır. Motorlu taşıtlardan kaynaklanan emisyonlar, sadece küresel ısınmayı tetiklediği için değil, aynı zamanda ozon tabakasını deforme ettiği ve birçok canlı organizmaya zarar verdiği için çevrecilerin ve toksikologların dikkatini çekmeye devam etmektedir. Dünya genelinde kullanımda olan taşıt sayısı arttığından, motorlu taşıt emisyonlarının çevre ve ekosistem üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla, motorların yeniden dizaynı dâhil birçok düzenleme yapılması planlanmaktadır. Ülkemizde İller Düzeyinde Kara Taşıtları ve Taşıtların Emisyon Oranları[1] Ülkemizde 2010 yılı trafiğe kayıtlı araç sayılarının, araç türlerine göre sayısal dağılımı Tablo 1’deki gibidir. Tablo-1’den Tablo-4’e kadar tüm tablolarda yer alan veriler, TÜİK resmi olmayan istatistiki verileridir, hesaplamalar tarafımızdan yapılmıştır. [1] OCAK 2012 41 Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı Tablo 1: Türkiye geneli araç türlerine göre araç sayıları dağılımı Araç Türleri Toplam KAMYON Toplam KAMYONET Toplam MİNİBÜS Toplam MOTOSİKLET Toplam OTOBÜS Toplam OTOMOBİL Toplam ÖZEL AMAÇLI Toplam TRAKTÖR Genel Toplam Toplam 743.264 2.399.038 386.973 2.389.488 208.510 7.544.871 35.492 1.404.872 15.112.508 2010 yılı verileri 2009 verilerine oranlandığında, toplam araç sayısındaki yüzde değişim itibariyle ilk 10 il sırasıyla; Kırıkkale (%16,9), Hakkari (%16,2), Tunceli (%15,1), Ardahan (%14,1), Çankırı (%13,3), Iğdır(%13,0), Batman (%13,0), Siirt (%12,8), Mardin (%12,1) ve Diyarbakır (%11,3) illeri olmuştur. Son 10 il ise Bursa (%4,9), Antalya (%4,9), Tokat (%4,8), Karabük (%4,7), Isparta (%4,7), İzmir (%4,7), Ankara (%4,1), Zonguldak (%4,0), İstanbul (%2,7) ve Şırnak (%-0,1) illeri görülmektedir. 2009 sayısal verilerine göre 2010 yılında trafiğe kayıtlı araç sayısında Türkiye geneli yüzde değişim oranı ise %5,6 olarak tespit edilmiştir. Türkiye genelinde iller düzeyinde araç türlerine göre ilk 10 ilin motorlu taşıt bilgileri yandaki tablolarda gösterilmiştir. 42 OCAK 2012 Tablo 2-A: Kamyon-Kamyonet bilgileri İller ANTALYA İSTANBUL İZMİR MANİSA HATAY İÇEL ADANA MUĞLA GAZİANTEP KONYA Araç Türü % Dağılım MOTOSİKLET 9,16 MOTOSİKLET 7,33 MOTOSİKLET 7,23 MOTOSİKLET 5,90 MOTOSİKLET 5,27 MOTOSİKLET 5,12 MOTOSİKLET 4,70 MOTOSİKLET 4,52 MOTOSİKLET 4,04 MOTOSİKLET 3,88 İller İSTANBUL ANKARA İZMİR KONYA İÇEL BURSA ANTALYA KOCAELİ ADANA DÜZCE Araç Türü KAMYON KAMYON KAMYON KAMYON KAMYON KAMYON KAMYON KAMYON KAMYON KAMYON % Dağılım 16,84 8,35 4,82 4,37 3,08 3,01 2,58 2,33 2,27 2,27 İller İSTANBUL ANKARA İZMİR ANTALYA BURSA KONYA ADANA İÇEL KOCAELİ GAZİANTEP Araç Türü KAMYONET KAMYONET KAMYONET KAMYONET KAMYONET KAMYONET KAMYONET KAMYONET KAMYONET KAMYONET % Dağılım 22,10 7,47 7,20 4,71 4,60 2,88 2,85 2,72 1,95 1,94 İller İSTANBUL ANKARA İZMİR BURSA ANTALYA KOCAELİ MANİSA İÇEL ADANA KONYA Araç Türü OTOBÜS OTOBÜS OTOBÜS OTOBÜS OTOBÜS OTOBÜS OTOBÜS OTOBÜS OTOBÜS OTOBÜS % Dağılım 25,63 8,14 7,57 5,05 4,03 3,54 2,47 2,46 2,20 1,99 Tablo 2-B:Minibüs-Motosiklet bilgileri İller İSTANBUL ANKARA İZMİR ANTALYA BURSA KONYA ADANA İÇEL KAYSERİ KOCAELİ Araç Türü OTOMOBİL OTOMOBİL OTOMOBİL OTOMOBİL OTOMOBİL OTOMOBİL OTOMOBİL OTOMOBİL OTOMOBİL OTOMOBİL % Dağılım 24,14 12,25 6,75 3,86 3,59 2,85 2,60 2,02 1,95 1,72 İller İSTANBUL ANKARA İZMİR ANTALYA GAZİANTEP SAMSUN MUĞLA KONYA HATAY ORDU Araç Türü MİNİBÜS MİNİBÜS MİNİBÜS MİNİBÜS MİNİBÜS MİNİBÜS MİNİBÜS MİNİBÜS MİNİBÜS MİNİBÜS % Dağılım 15,24 6,39 3,65 3,10 2,87 2,86 2,50 2,48 2,43 2,40 Tablo 2-C: Otobüs-Otomobil bilgileri Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı Tablo 2-D: Özel Amaçlı-Traktör bilgileri İller İSTANBUL ANKARA İZMİR ANTALYA KONYA BURSA ADANA İÇEL MUĞLA BALIKESİR İller MANİSA KONYA BURSA BALIKESİR İZMİR SAMSUN ANKARA ADANA ANTALYA DENİZLİ Araç Türü % Dağılım ÖZEL AMAÇLI 18,05 ÖZEL AMAÇLI 9,92 ÖZEL AMAÇLI 5,05 ÖZEL AMAÇLI 3,06 ÖZEL AMAÇLI 2,90 ÖZEL AMAÇLI 2,74 ÖZEL AMAÇLI 2,27 ÖZEL AMAÇLI 2,12 ÖZEL AMAÇLI 1,93 ÖZEL AMAÇLI 1,81 Araç Türü TRAKTÖR TRAKTÖR TRAKTÖR TRAKTÖR TRAKTÖR TRAKTÖR TRAKTÖR TRAKTÖR TRAKTÖR TRAKTÖR % Dağılım 4,90 4,60 3,63 3,60 3,51 3,10 2,99 2,90 2,69 2,64 Tablo 1’de yer alan otobüs, minibüs, kamyon, kamyonet gibi ulaşım araçlarının CO2 emisyon oranları hakkında yeterli veriye ulaşılamaması, Türkiye genelindeki araçların %49,9’u nun otomobillerden oluşması nedeniyle, CO2 emisyon oranları açısından değerlendirme, otomobiller üzerinde yapılmıştır. Ülkemiz genelinde kullanılan binek araçların yakıt türüne göre dağılımına bakıldığında; %39.3’ü benzinli, %41’i dizel ve %19.7’si ise LPG’li olarak görülmektedir. Otomobil yakıt türlerine göre Benzinli, Dizel ve LPG dağılımında ilk 10 il aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Tablo 3: Benzinli-Dizel-LPG’li araç dağılımında ilk 10 il sıralaması Benzinli Otomobil İller % Dağılım İSTANBUL 31,23 ANKARA 10,95 İZMİR 6,69 BURSA 4,24 ANTALYA 3,68 ADANA 2,54 KONYA 1,99 KOCAELİ 1,94 GAZİANTEP 1,90 BALIKESİR 1,75 Dizel Otomobil İller % Dağılım İSTANBUL 39,74 ANKARA 11,74 İZMİR 6,23 ANTALYA 4,38 BURSA 3,62 ADANA 2,57 KONYA 1,99 İÇEL 1,96 HATAY 1,65 KOCAELİ 1,63 LPG Otomobil İller ANKARA İSTANBUL İZMİR KONYA ANTALYA KAYSERİ BURSA ADANA MANİSA İÇEL % Dağılım 13,96 8,74 7,06 4,22 3,81 2,86 2,85 2,68 2,47 2,36 Tablo-3 verileri ile Tablo 2-C’de yer alan otomobil verileri karşılaştırıldığında, araç yakıt türüne göre sıralamada farklılıklar görülmektedir. Benzinli otomobil sayısında İstanbul birinci sırada yer alırken, LPG’li otomobil sayısında Ankara ilk sırada yer almaktadır. Yakıt türüne göre Türkiye genelinde en çok tercih edilen araçların markalara göre dağılımı ise aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Tablo 4: Benzinli-Dizel-LPG’li araç dağılımında ilk 10 marka sıralaması[2] Benzinli Araç Sayıları Araç Marka Sayı RENAULT 702715 MURAT(TOFAS) 330656 OPEL 273682 VOLKSWAGEN 246072 FIAT 226894 TOYOTA 197306 FORD 196024 HYUNDAI 177645 HONDA 161074 PEUGEOT 98943 Dizel Araç Sayıları Araç Marka Sayı RENAULT 305763 FORD 167496 FIAT 150125 HYUNDAI 105992 OPEL 94027 PEUGEOT 88933 VOLKSWAGEN 71892 TOYOTA 70497 CITROEN 50267 KIA 43604 LPG Araç Sayıları Araç Marka Sayı RENAULT 888444 MURAT(TOFAS) 879292 FIAT 217418 OPEL 152540 FORD 123204 TOYOTA 115213 HYUNDAI 99059 VOLKSWAGEN 69475 LADA 46190 MERCEDES 43472 [2] Çok fazla sayıda olmamakla beraber, yakıt türünde “bilinmiyor” olarak karşılık bulmuş veriler, benzinli araçlar olarak kabul edilerek değerlendirme yapılmıştır. OCAK 2012 43 Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı Ülkemiz karayollarında görülen, yakıt türüne bağlı olarak (benzin-dizel) 37 farklı markadaki araçların, farklı modelleri dikkate alınarak, CO2 emisyonları ortalamalarına göre araç markaları aşağıda tabloda yer almaktadır. Tablo 5:Yakıt türü ve CO2 emisyonlarına göre araç markaları[3] Yakıt Türü BENZİN DİZEL Alt Üst Ortalama (CO2) (gr/km) Alt Üst Ortalama (CO2) (gr/km) ALFA ROMEO 179 211 195,0 153 157 155,0 AUDI 154 351 252,5 119 294 206,5 BMV 139 352 245,5 118 220 169,0 CHEVROLET 119 234 176,5 169 225 197,0 CHRYSLER JEEP 185 381 283,0 164 284 224,0 CITROEN 106 266 186,0 109 230 169,5 DAIHATSU 118 201 159,5 DODGE 177 486 331,5 159 250 204,5 FIAT 110 204 157,0 110 199 154,5 FORD 119 244 181,5 98 215 156,5 HONDA 125 237 181,0 134 173 153,5 HYUNDAI 119 245 182,0 116 225 170,5 JAGUAR 234 330 282,0 149 209 179,0 KIA 117 258 187,5 128 228 LADA (*) 196 297 233,0 LAND ROVER 255 376 315,5 179 294 236,5 MAZDA 125 299 212,0 107 173 140,0 MERCEDES 139 392 265,5 116 313 214,5 MINI 128 170 149,0 104 136 120,0 MITSUBISHI 114 240 177,0 121 280 200,5 NISSAN 139 295 217,0 119 313 216,0 OPEL (1*) 143 376 259,5 84 174 129,0 PEUGEOT 106 229 167,5 112 225 168,5 PORSCHE 214 361 287,5 244 244 244,0 Araç Marka Üretimi yok 178,0 Üretimi yok PROTON 134 177 155,5 RENAULT 130 289 209,5 115 250 182,5 SAAB 178 279 228,5 147 204 175,5 SEAT 139 223 181,0 98 196 147,0 SKODA 140 253 196,5 109 206 157,5 SMART 103 124 113,5 88 88 88,0 191 250 220,5 SUBARU 118 290 204,0 148 170 159,0 SUZUKI 103 245 174,0 119 191 155,0 TOYOTA 99 224 161,5 109 270 189,5 VAUXHALL 120 278 199,0 VOLKSWAGEN 138 348 243,0 99 315 207,0 VOLVO 174 322 248,0 115 224 169,5 SSANGYONG Üretimi yok Üretimi yok Üretimi yok Kaynak:http://carfueldata.dft.gov.uk/ Tabloda yer alan markaların toplamda 3496 farklı modelinin CO2 emisyon oranları dikkate alınarak hesaplama yapılmıştır. * Kendi WEB sayfalarından alınmıştır. [3] 44 OCAK 2012 Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı Tablo verileri dikkate alındığında listede yer alan markaların yakıt türü “benzin” olanlarda CO2 oranı ortalamasının en düşük olan 5 marka; Smart, Mini, Proton, Fiat, Daihatsu iken, ortalaması en yüksek olan 5 marka ise; Jaguar, Chrysler Jeep, Porsche, Land Rover ve Dodge olarak sıralanmaktadır. Yakıt türü “dizel” olanlarda ise CO2 oranı en düşük 5 marka; Smart, Mini, Porsche, Mazda ve Seat görülmektedir. Ortalaması en yüksek 5 marka ise Mercedes, Nissan, Ssangyong, Chrysler Jeep ve Land Rover olarak tespit edilmiştir. Türkiye genelinde iller düzeyinde sayısal olarak en fazla tercih edilen araçlardan, her bir aracın ortalama yıllık 15.000 km[4] kullanımı varsayımı altında, oluşacak CO2 emisyon miktarları gr cinsinden aşağıda verilmiştir. 2010 yılında toplam otomotiv yakıtları (benzinler, motorinler ve LPG) tüketimi yaklaşık 18,4 milyon ton olarak gerçekleşmiştir (Petder, 2010 sektör raporu). Hesaplamalara göre, her bir araç tarafından kat edilen ortalama yol 15.615 km. gibi bir rakama tekabül etmektedir.) [4] Tablo 6: Yakıt türüne göre CO2 emisyon miktarları Benzin-LPG RENAULT OPEL VOLKSWAGEN FIAT TOYOTA FORD HYUNDAI HONDA PEUGEOT gr/15000km 3142500 3892500 3645000 2355000 2422500 2722500 2730000 2715000 2512500 Dizel RENAULT FORD FIAT HYUNDAI OPEL PEUGEOT VOLKSWAGEN TOYOTA CITROEN gr/15000km 2737500 2347500 2317500 2557500 1935000 2527500 3105000 2842500 2542500 Havadaki CO2 dengesinin korunabilmesi için bilinen iki yöntem vardır. Birisi fotosentez, diğeri okyanuslar tarafından karbondioksitin absorbe edilmesi. Okyanuslar tarafından CO2’in absorbe edilmesinin yanın- da, CO2’nin depolanarak okyanuslara enjekte edilmesi konusu üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Diğer konu ise fotosentez olayını artırıcı faaliyetlerin yapılmasıdır ki, bu da yeşil alanların artırılmasına bağlıdır. Atmosferde %21 oranında oksijen bulunmaktadır. Oksijenin kaynağını, fotosentez sonucunda ortaya çıkan serbest oksijen oluşturur. Fotosentez, klorofil (kromozomlarda) taşıyan canlılarda ışık enerjisi kullanılarak organik bileşiklerin üretilmesi olayıdır. Bu yolla besin üreten canlıların tümüne fotosentetik organizmalar denir ve bunların büyük çoğunluğunu bitkiler oluşturur. Bitkilerin fotosentezi ve okyanusların CO2 depolama yetenekleri sayesinde yüzyıllardır dengede kalmayı başarmıştır. Bir insanın 24 saat boyunca gereksinimi olan oksijenin üretilmesi için 15-30 m2 yaprak alanı gerekmektedir. Yetişkin normal bir ağaç bir saatte ortalama 2-3 kg karbondioksiti bünyesine alır, fotosentezle 1,7 kg oksijen üretir. Yapılan hesaplar, ortalama bir iklim kuşağında bir büyük ağacın yetişkin bir insanın bir yılda tükettiği oksijeni ancak sağlayabildiğini göstermektedir. Buradan hareketle Tablo 7’de yer alan Türkiye genelinde en fazla kullanılan binek araçları kullananların, CO2 salınımlarında atmosferdeki dengenin sağlanabilmesi için, araçlarını ilk kullanıma başladıkları gün itibariyle geniş yapraklı, kışın da yapraklarını dökmeyecek türde (örneğin arbutus unedo gibi), kaç ağaç dikmesi gerektiği Tablo 7’de verilmiştir. OCAK 2012 45 Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı (252gr/km) 4 ağaç dikmesi gerekecektir. Başka bir örnek ise dizel araçta tercihi VOLKSWAGEN-Touareg-R505.0-V10-TDI(350PS)–DPF-A6-4921 olan kişinin, (315gr/km) emisyon değerine göre 4.5 5 ağaç dikmesi gerekmektedir[5]. Sonuç ve Öneriler Tablo 7: En çok kullanılan markaların, ortalama C02 emisyonlarına bağlı dikilmesi gereken ağaç sayıları BENZİN-LPG kg/15.000km RENAULT OPEL VOLKSWAGEN FIAT TOYOTA FORD HYUNDAI HONDA PEUGEOT 3.142,5 3.892,5 3.645,0 2.355,0 2.422,5 2.722,5 2.730,0 2.715,0 2.512,5 Gereken ağaç sayısı 3 4 3 2 2 2 2 2 2 Gereken ağaç sayısı RENAULT 2.737,5 3 FORD 2.347,5 2 FIAT 2.317,5 2 HYUNDAI 2.557,5 2 OPEL 1.935,0 2 PEUGEOT 2.527,5 2 VOLKSWAGEN 3.105,0 3 TOYOTA 2.842,5 3 CITROEN 2.542,5 2 Örneğin araç tercihini, AUDI-A4Avant-3.2-V6- Quattro -256PS Tiptronic-QA6-3123- benzinli araç kullanma yönünde yapan bir kişi, aracın CO2 emisyon değerine göre DİZEL 46 kg/15.000km OCAK 2012 CO2 emisyon miktarları, taşıtların motor silindir hacmi ile doğru orantılı olarak artmaktadır, dolayısıyla yüksek silindir hacmine sahip araçların, çevreye daha fazla zarar verdiği aşikardır. Ülkemizde her ne kadar motor silindir hacmine göre vergilendirme yapılarak, yüksek CO2 emisyona sahip araçların azaltılması hedeflenmişse de, bununla beraber tüm taşıtlar için, CO2 emisyonlarına göre ağaç dikme zorunluluğunun da getirilmesi, çevresel etkilerin azaltılması yönünde katkı sağlayacaktır. Buradan hareketle; ••Tüm motorlu taşıtları kapsayacak sabit bir CO2 değerinin belirlenmesi (hesaplamalar sonucu ortaya çıkan değer 70 gr/ km), ••Trafik tescili yapılacak araçtaki emisyon değerinin 70 ve 70’in katları şeklinde hesaplanarak, dikilmesi gereken ağaç sayısının belirlenmesi, ••Ağaçların, aracın yoğunlukla kullanılacağı bölgede, yerel yönetimler tarafından belirlenen yeşil alan sahalarına dikilmesi, ••Eko-dengenin sağlanmasına yardımcı olacaktır. Bununla beraber sürücülerin kişisel sürüş alışkanlıklarının değiştirilmesine yönelik eğitici uygulamaların görsel ve yazılı basında yer alması etkili olacaktır. Örneğin; ••Motorun ısıtılmadan hareket ettirilmemesi (Yüksek miktarda yakıt emilmesine yol açmaktadır). 5 Her ne kadar 2010 yılında araç başına düşen yıllık katedilen yol 15.615 km gibi görünsede, 2010 yılında araç sayıları itibariyle 2009 yılına göre artış görülmekte olup, toplam yakıt türünde azalma görülmektedir. Aradaki farkın, biyodizel ile on numara yağ kullanımı veya kaçak yakıtlardan karşılanıldığı düşünülmektedir. ••Şehiriçi dur-kalk noktalarının asgari düzeye indirilmesi (Şehir trafiğinde vites değişimi, yüksek miktarda yakıt emerek çevre kirliliğine neden olan durumlardır). ••Yüksek hızlarda sürüşten kaçınılması (%10 daha hızlı sürüş, hava direncinin artmasından dolayı, aracın %10 - %20 arasında daha fazla yakıt yakmasına neden olmaktadır). ••Araç lastiklerinin uygun hava basıncında kullanılması (Tavsiye edilen basınç miktarlarının uygulanması, her zaman iyi derecede direksiyon hâkimiyeti ve yakıt tasarrufu sağlayacaktır. Geniş tabanlı ve az havaya sahip lastikler sürtünmeyi artıracağı için motor yakıt tüketimini artıracaktır). ••Yaşlı araçlar hem fazla yakıt tüketmekte hem de egzozdan olması gerekenden fazla karbondioksit salınımına neden olmaktadır (Belli bir yaş sınırına ulaşmış araçların trafikten çekilmesi yönünde teşvik uygulamasına yönelik politika geliştirilmelidir). KAYNAKÇA •• http://carfueldata.direct.gov.uk/ downloads/download.aspx?rg=may2010 •• http://dergiler.ankara.edu.tr/ dergiler/33/830/10495.pdf •• http://tr.wikipedia.org/wiki/Oksijen •• http://w3.gazi.edu.tr/web/kersan/ kapalialemis.pdf •• http://www.carboncalculator.org •• http://www.cevreonline.com/kuresel/ sera%20gazlari.htm •• http://www.chooseclimate.org/flying •• http://www.ekoloji.biz/asit-yagmurlari/ •• http://www.fenokulu.net/ •• http://www.ipcc.ch/pdf/reports-nonUNtranslations/turkish/capture-dioxidestorage-tr/c1-introduction-tr.pdf •• http://www.obitet.gazi.edu.tr/obitet/yakit_ ekonomisi/Yakit_tasarrufu.htm •• http://www.petder.org.tr/default. asp?path=editor&id=7&menu_id3=7&sira_ id=3&menu_id=3 (PETDER Sektör Raporu 2010) •• http://www.sahakk.sakarya.edu.tr/.../ havakirliligivemodellemesi0I.Pdf •• http://www.ttb.org.tr/ The Kick-Off Meeting of The HESAPRO Project Was Held The Kick-Off Meeting of HESAPRO Project - Health and Safety at Work in Relation with Productivity - which has been coordinated by Ministry of Science, Industry and Technology, Directorate General for Productivity was held on 19 December 2011. The participants were the experts of Directorate General for Productivity and representatives from the Project partners; Çankaya University from, Work Efficiency Institute from Finland (TTS), Slovak Productivity Centre (SLCP), National Agency for the Improvement of Working Conditions (ANACT) from France, and Institute for Occupational Safety and Health (PREVENT) from Belgium. The Project which is planned to be completed with six partners from five countries is going to last two years. After the opening speech of Director General for Productivity Anıl Yılmaz, Productivity Expert İlknur Frolet made a presentation about HESAPRO Project; giving information on the project; also the studies continuing about health and safety issues in Turkey. In addition, she talked about the structure, functions and goals of Directorate General for Productivity. After her presentation, the Rector of Çankaya University Ziya Burhanettin Güvenç also made a brief speech expressing his good wishes for the success of the Project Partners. Subsequently the representatives of the project partners also made presentations about their organizations and studies. On the following day, two field visits were made by the project team; firstly İSGÜM (Occupational Health and Safety Center), secondly TERMİKEL A.Ş. was visited. After sharing information about the organizations and the projects, İSGÜM Hygene Laboratories were visited and the machines and the equipments used for measuring and analysing the chemicals. Following İSGÜM visit, TERMİKEL A.Ş. producer of ovens, chimney hoods and aspirators located in Sincan Organized Industrial Zone was also visited and the project team was informed about health and safety issues. Productivity Statistics Related to The Third Quarter of 2011 Have Been Published Productivity statistics related to the third quarter of 2011 have been published on 2nd of January 2012 by Ministry of Science, Industry and Technology Directorate General for Productivity In manufacturing industry, production per person employed has increased by 3.3% compared to the same quarter of the previous year. Compared to the previous quarter, index decreased by 4.9%. In manufacturing industry, production per hour worked has increased by 3.9% compared to the same quarter of the previous year and decreased by 2.6% compared to the previous quarter. In the Diagram 1, it is shown that the structure of changes in the index of production per employment. The determinants of productivity are employment and production indexes. It has seen that; for the third quarter of 2011 compared to the third quarter of 2010, the index of employment has increased by 4.9% and the index of production has increased by 8.3%. With these effects the productivity index has increased by 3.28%. Diagram 1 Structure of Changes in the Index of Production Per Employment Productivity statistics are available at http://vi.sanayi.gov.tr/productivityindicators/ JANUARY 2012 47 ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS Seçilmiş AB Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected EU Countries Kaynak: Ulusal Verimlilik İstatistikleri, EUROSTAT. Source: National Productivity Statistics of Turkey, EUROSTAT. İşgücü Verimliliği Artışı - Labour Productivity Growth Çalışılan Saat Başına GSYİH - Growth in GDP Per Hour Worked Ortalama Yıllık Yüzde Artış - Average Annual Growth In Percentage Kaynak: OECD Factbook 2011: Ekonomik, Çevresel ve Sosyal İstatistikler Source: OECD Factbook 2011: Economic, Environmental and Social Statistics 48 OCAK 2012 ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2005 Ort.=100) / Index of Production Per Person Employed (2005 Ave.=100) 2011 2011 2011 1. Çeyrek 2. Çeyrek 3. Çeyrek 1st Quarter 2ndQuarter 3rdQuarter 104,5 107,7 107,4 107,0 115,8 116,2 120,0 117,1 97,0 95,0 101,3 105,7 102,5 93,8 97,3 111,7 104,5 107,6 106,3 104,6 114,1 114,1 119,5 113,6 2006 2007 2008 2009 2010 Toplam Sanayi / Total Industry Madencilik ve Taşocakçılığı / Mining and Quarrying Sanayinin Kısımları/ İmalat / Manufacturing Sections of Industry Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme …/ Electricity, Gas, Steam And Air Conditioning Supply ARM - Aramalı / IG - Intermediate Goods DLT - Dayanıklı Tüketim / DCG - Durable Consumer Goods Ana Sanayi Grupları / Main Industrial Groups DZT - Dayanıksız Tüketim / UCG - Non-Durable Consumer Goods (MIGs) ENJ – Enerji / E- Energy SEM - Sermaye Malı / CG - Capital Goods Gıda ürünlerinin imalatı / Manufacture of food products İçeceklerin imalatı / Manufacture of beverages Tütün ürünleri imalatı / Manufacture of tobacco products Tekstil ürünlerinin imalatı / Manufacture of textiles Giyim eşyalarının imalatı / Manufacture of wearing apparel Deri ve ilgili ürünlerin imalatı / Manufacture of leather and related products Ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı … / Manufacture of wood and of products of wood and cork… Kağıt ve kağıt ürünlerinin imalatı / Manufacture of paper and paper products Kayıtlı medyanın basılması ve çoğaltılması / Printing and reproduction of recorded media Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı / Manufacture of coke and refined petroleum products Kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı / Manufacture of chemicals and chemical products Temel eczacılık ürünlerinin ve eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı / Manufacture of basic pharmaceutical products and pharmaceutical preparations Kauçuk ve plastik ürünlerin imalatı / Manufacture of rubber and plastic products Diğer metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı / Manufacture of other non-metallic mineral products Ana metal sanayi / Manufacture of basic metals Fabrikasyon metal ürünleri imalatı (makine ve teçhizat hariç) / Manufacture of fabricated metal products, except machinery and equipment Bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı / Manufacture of computer, electronic and optical products Elektrikli teçhizat imalatı / Manufacture of electrical equipment Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipman imalatı / Manufacture of machinery and equipment n.e.c. Motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatı / Manufacture of motor vehicles, trailers and semi-trailers Diğer ulaşım araçlarının imalatı / Manufacture of other transport equipment Mobilya imalatı / Manufacture of furniture Diğer imalatlar / Other manufacturing Makine ve ekipmanların kurulumu ve onarımı / Repair and installation of machinery and equipment 119,0 128,4 136,5 136,5 148,2 160,6 148,5 136,8 104,6 101,4 104,9 102,9 102,1 101,0 102,0 117,4 103,9 101,3 109,3 115,6 105,7 107,2 107,4 112,6 113,9 124,9 113,8 122,6 110,2 97,5 103,1 146,2 102,9 111,9 104,7 212,7 117,2 126,8 85,9 122,9 113,5 124,9 108,5 133,0 115,3 91,1 83,2 126,0 99,6 106,8 97,6 207,9 122,0 133,5 89,8 127,6 119,0 134,2 112,8 127,5 120,8 88,4 116,1 134,2 100,3 112,6 119,5 254,0 123,9 143,4 99,5 126,0 116,9 132,2 108,2 142,8 105,6 90,9 114,6 149,1 93,6 108,8 100,7 254,3 119,1 133,9 105,0 123,0 109,3 119,4 123,5 129,1 127,9 129,7 134,9 110,7 98,4 100,6 95,6 94,8 104,0 103,1 102,2 103,0 104,0 113,4 109,8 113,5 107,3 100,1 105,7 108,2 108,9 102,1 113,4 123,1 105,8 107,0 118,3 101,8 102,4 108,5 100,5 91,9 103,7 105,8 112,3 113,4 80,1 74,3 69,9 64,7 84,7 107,2 107,2 100,0 102,9 119,9 104,8 105,2 95,6 85,4 107,2 87,9 123,8 113,1 71,0 128,3 123,8 73,6 132,0 106,5 102,4 103,7 102,8 90,4 113,3 122,2 124,9 105,7 110,1 92,4 126,6 91,4 80,5 145,0 176,5 91,5 99,9 174,8 170,6 92,7 120,6 159,8 160,1 83,68 106,2 106,0 106,7 107,0 108,5 98,5 109,2 127,2 98,8 107,1 95,1 131,2 106,7 114,3 106,2 116,6 188,5 116,0 119,4 128,8 104,3 110,7 105,7 112,7 106,2 97,5 117,1 155,9 94,5 99,0 92,7 153,7 105,6 116,0 99,4 109,3 197,7 133,6 141,8 95,0 104,8 116,1 111,0 112,9 90,6 95,1 116,1 137,3 97,1 105,4 95,8 184,7 114,7 127,4 82,3 112,9 122,5 137,0 149,2 91,8 126,1 136,4 171,1 99,1 T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No: 5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) - Faks: (312) 427 30 22 - Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: vgm@sanayi.gov.tr - internet: http://vgm.sanayi.gov.tr