T.B.M.M. B:98 3.5.1994 0:1 olmadığı yetkililerce ifade edilmiştir; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkilileri, yaptıkları açıkla­ malarla bunun doğru olmadığını açıklıkla belirtmişlerdir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütün bunlardan sonra akla şu soru gelebilir: Madem ki Kıbrıs'ta 1974'ten sonra barış ve istikrar sağlanmıştır, O halde çözüme ne gerek var?.. Tüm yönle­ riyle irdelendiğinde, ilk bakışta mantıklı gelen bu düşünce biçiminin pek de gerçekçi olmadığıortaya çıkacaktır. Bir kere, Maraş Bölgesi 1974'ten bu yana boş tutularak, bugünkü durumun çözüm olmayacağı mesajı, daha harekâtla birlikte bütün dünyaya verilmiştir. Ayrıca, 1974'ten bu yana Ada'daki sosyal ve ekonomik denge, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aleyhine bozulmuştur. Rum yönetimi, Ada'nın meşru hükümeti olarak tanınmanın sağladığı avantaj, aldıkları dış yardım ve kat­ kılarla ekonomik gelişmelerini hızlandırmışlar. Avrupa Birliğine tam üyelik için başvurmuşlardır. Buna karşılık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, yalnızca Türkiye'nin sağladığı katkı ve yardımlar­ dan yararlanmaktadır. Bu durum, giderek, Ada'daki gelişmişlik farkını büyük boyutlara çıkarabi­ lecektir. Yani, Rumların bir amacı da, bu yollarda, yani ekonomik yolla da Kıbrıs Türklerini azın­ lık statüsüne sokarak, 1974 öncesi koşullarına dönmektir. Bu olmazsa, bugünkü çözümsüzlüğün sürmesini ve bunun sorumluluğunu da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine bırakmayı amaçlamakta­ dırlar. Biz, bu oyunu bozmak istiyoruz. Ayrıca, gerçekçi olalım; istesek de istemesek de, Kıbrıs konusu, Avrupa Birliğinin, Birleşmiş Milletlerin yıllardır gündemindedir. Böylesine gündemde kalması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriye­ tinin de, Türkiye'nin de lehine değildir. Sayın milletvekilleri, Kıbrıs konusunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti haklıdır, Türkiye haklıdır; ancak, dış politikada, haklı olmak kadar haklı görünmek de önemlidir. İşte biz bunun için­ dir ki, Kıbrıs konusunun çözümünü, iyi niyetle ve gerçekçi biçimde istiyoruz; ama bu, hiçbir za­ man, her ne pahasına olursa olsun bir çözüm değildir. Bu çözüme, tek taraflı özveriyle ulaşılamaz. Bu çözüm, gerekirse karşılıklı özveriyi ve dengeyi gerektirir. Bunun kararını verecek olan da, esas itibariyle, Ada'da yaşayacak olan iki toplumdur. Bizim, "Kıbrıs'ta çözümsüzlük, çözümdür" şeklinde bir anlayışımız yoktur. Ancak, Ada'da, kalıcı, gerçekçi ve âdil bir çözümden yana olduğumuzu da tüm dünyaya anlatmaya devam etmeli­ yiz. Türkiye'nin, yüzyılların ötesine giden zengin bir devlet deneyimi ve diplomasi birikimi vardır. Biz, bu deneyim ve birikimi yaratıcı bir biçimde yönlendirerek, bu haklı davayı hep birlikte anlat­ maya devam edeceğiz; çünkü, haklıyız ve haklılığımızı anlatmak durumundayız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Kıbrıs konusunu, biz, hiçbir zaman, Türkiye ile Amerika ya da Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir konu olarak görmedik ve görmeyiz. Bu nedenle, Kıb­ rıs konusunun, bu ülkelerle olan ilişkilerimizde belirleyici faktör olmasını kabul etmeyiz; burada, her zaman bu konuya karşı çıkarız; bundan önceki hükümetlerde olduğu gibi, bundan sonra da kar­ şı çıkmaya devam ederiz. Sayın Başbakanın son Amerika gezisinde, Clinton'a Kıbrıs konusunda bir taahhütte bulundu­ ğu ya da bunun, ilişkilerimizin ön koşulu olarak ortaya konulduğu şeklindeki haberler ve iddialar, tümüyle gerçek dışıdır. Benim elimde, o konuyla ilgili tutanaklar vardır, burada, yanımdadır. Ko­ nu şöyle gündeme gelmiştir : Clinton, "Kıbrıs konusunun bir tıkanma noktasına geldiğini" söyle. mistir, Sayın Başbakan da, "bunun sorumlusunun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmadığım; çün­ kü, orijinal paketin değiştirildiğini, değişen pakete Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin haklı olarak itiraz ettiğini, Türkiye'nin de bunu desteklediğini" söylemiştir. O arada, Amerika Birleşik Devlet— 316 —