Tanıtım ve Medya Başkanlığı 20 Haziran 2014 Cuma GÜNLÜK

advertisement
Tanıtım ve Medya Başkanlığı
20 Haziran 2014 Cuma
GÜNLÜK BASIN RAPORU
1
GÜNDEM
20 HAZİRAN 2014
1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, veda ziyaretinde bulunan ABD Büyükelçisi Francis Joseph
Ricciardone ve eşi ile Huawei Üstyöneticisi (CEO) Gua Ping ve BM Kalkınma Programı
Başkanı Helen Clark ile beraberlerindeki heyetleri, Tarabya Köşkü'nde ayrı ayrı kabul
edecek.(İstanbul/10.00/15.00/17.00)
2- TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Irak Türkmen Cephesi Koordinatörü ve Türkiye temsilcisi
Hicran Kazancı ile beraberindeki heyeti kabul edecek. (TBMM/15.00)
3- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz'u kabul
edecek.
- Erdoğan, daha sonra gideceği Fransa'da, Cumhurbaşkanı Francois Hollande ile bir araya
gelecek. (Viyana/Paris)
4- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Çekirge Polisevinde basın toplantısı yapacak.
(Bursa/09.00)
5- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, "Bosch CRI2-20 Comman Rail Dizel
Enjektör Üretim Tesisi"nin açılış törenine katılacak. (Bursa/15.00)
6- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Zelandalı mevkidaşı Murray McCully ile bir
araya gelecek, TİKA-UNDP Kalkınma Konferansı Programı'na katılacak.
- Davutoğlu, Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier ile görüşecek. İki Bakan, Türkiye-Almanya
Stratejik Diyalog Mekanizması II. Toplantısı kapsamında, çalışma gruplarına eş başkanlık
yapacak, ortak basın toplantısı düzenleyecek. (İstanbul/14.00/15.15/16.15/16.40/17.45)
7- Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Türk Konseyi Ekonomi Bakanları Toplantısı ile
mutabakat zaptının imza törenine katılacak, basın toplantısı yapacak. (Kırgızistan)
8- Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Romanya'da Türk Şehitliği'ni ziyaret edecek,
Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Dışişleri (GDAÜ) Bakanları Toplantısı'nın açılış törenine
katılacak, Türk vatandaşları ile Büyükelçilik Rezidansı'nda düzenlenen resepsiyonda bir araya
gelecek. (Bükreş)
9- Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Eğitimde Kalite Yönetim Sistemi 10. Paylaşım Toplantısı
ve ödül töreni ile Rixos Otelin açılışına katılacak. (Ankara/10.00/Eskişehir/20.00)
10- Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Kosova İslam Birliğini, Fatih Sultan Mehmet
Cami'sini ve Sultan Murat Türbesi'ni ziyaret edecek, cami açılışı ile Uluslararası Balkan
Üniversitesinde mezuniyet törenine katılacak. (Priştine/Mitroviça/Üsküp)
11- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, MÜSİAD şubesi ve mağaza
açılışlarında bulunacak. (Karabük/12.00)
12- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülhamit Gül, TİKA koordinasyonunda BosnaHersek'te inşa edilen Gorajde İslam Kültür Merkezi'nin açılışına katılacak. (Gorajde)
20 HAZİRAN 2014 CUMA GÜNDEM HABERLERİ
GÜNDEM
BALYOZ'DA TÜM SANIKLARA TAHLİYE KARARI
Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM'nin kararına uyarak, 236 sanık için tahliye kararı
verdi. Başta Mamak, Sincan, Hadımköy, İzmir, Çanakkale ve Silivri cezaevleri olmak üzere
tahliyeler yaşandı.
BAKAN ELVAN'A "İÇ KULAK SİNİR İLTİHABI" TEŞHİSİ KONULDU
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, rahatsızlık geçiren Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı
Lütfi Elvan'a, "Vestibuler nörit (iç kulakta sinir iltihabı)" teşhisi konulduğunu belirtti.
2
FACEBOOK'TAN BAŞBAKAN'A HAKARETE CEZA
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sosyal paylaşım sitesi Facebook'tan hakaret ettiği iddia
edilen üniversite öğrencisi Ecem Fatma A. 6 bin 80 lira para cezasına çarptırıldı. Mahkeme
hükmün açıklanmasını geriye bıraktı.
EKONOMİ
PİYASALAR
Borsa İstanbul 100 (BIST 100) endeksi günün tamamında 964 puan artarak 79.057 puandan
tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 1,23 değer kazandı. İstanbul serbest
piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 2,1290 lira, avronun satış fiyatı 2,9060 lira
oldu. Borsa İstanbul Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören
gösterge kâğıdı 24 Şubat 2016 vadeli tahvilin, bileşik faizi önceki kapanışa göre 0,18 puan
azalarak 8,44'den kapandı. Bu tahvilin basit getirisi yüzde 8,27 oldu. Bu tahvilin, aynı gün
valörlü işlemlerinin önceki kapanışında basit getirisi yüzde 8,62 bileşik getirisi yüzde 8,44
olmuştu.
FİKRİ IŞIK: HEDEFİMİZ REKABETÇİ YAPI
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Türkiye'nin başta biyoteknolojik ve biyobenzer
ürünler olmak üzere daha yüksek katma değerli ilaçlar üreten rekabetçi bir yapıya kavuşmayı
hedeflediğini söyledi.
RAMAZAN PİDESİNİN FİYATI AÇIKLANDI
Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı, Türkiye genelinde geçen yıl
pidenin kilogram fiyatının azami 5 lira olduğunu belirterek, "Bu yıl da yine ortalama ülke
genelinde sade pidenin kilogram fiyatı 5 lira olacak. Bu yıl Ankara'da 300 gram pide 1,5
liraya satılacak" dedi.
RUSYA'DAN İNDİRİMİ OCAKTA İSTEYECEĞİZ
Türkiye ile Rusya arasındaki doğalgaz anlaşması, 1 Ocak'tan itibaren fiyat revizyonu hakkı
tanıyor. Bakan Taner Yıldız, "Fiyat düzeltmesi talebini dün Rus tarafına ilettik" dedi.
POLİTİKA
ERDOĞAN: "CHP VE MHP TEMELİ OLMAYAN BİR ÇATI KURDU"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP ve MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak İslam
İşbirliği Teşkilatı eski Başkanı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu'nu teklif etmelerini değerlendirdi.
Erdoğan, "Bahçeli ve Kılıçdaroğlu kendilerince temeli olmayan bir çatı kurdu. Hayırlı olsun
çatıları" dedi.
DÜNYA
ABD JETLERİ IŞİD'E KARŞI KÖRFEZ'DEN HAVALANDI
Irak'taki IŞİD ilerleyişine Amerika'dan ilk hamle geldi. USS George H. W. Bush'tan kalan
ABD jetleri Irak üzerinde izleme uçuşu yaptı.
MALİKİ'DEN HER GÖNÜLLÜYE 644 DOLAR
Irak Başbakanı Maliki orduya katılacak her bir gönüllüye 644 dolar maaş bağlanacağını
söyledi. Söz konusu para "sıcak çatışma" bölgelerinde görev yapanlara verilecek.
OBAMA: IRAK'TA ETKİLİ BİR MÜDAHALEYE HAZIRIZ
ABD Başkanı Barack Obama, IŞİD'e yönelik operasyon için hazır olduklarını söyledi. Ancak
Obama sorunun çözümünün temelde askeri değil siyasi olduğunu vurguladı. Washington,
Irak'a 300 askeri danışman gönderme kararı aldı.
KERRY'DEN İRAN'A YEŞİL IŞIK
ABD, Irak'ta birçok bölgeyi ele geçiren IŞİD'e karşı olası operasyonu tartışmaya devam
ediyor. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, IŞİD konusunda İran'la bilgi paylaşımında
bulunabileceklerini söyledi.
3
YAZILI BASIN ÖZETLERİ
’ın bazı haber başlıkları:
HEPSİ SERBEST
Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'nin 'Balyoz davasında hak ihlali var'
kararına uydu, 237 hükümlüyü tahliye etti. Silivri, Hasdal ve Mamak'ta yatan emekli ve
muvazzaf askerler serbest kaldı.
İNFAZLARIN DURDURULMASINA
AYM'nin yeniden yargılama kararının ardından sanık avukatları tahliye için Anadolu 4. Ağır
Ceza Mahkemesine başvurdu. Savcılık infazların durdurulması yönünde görüş bildirdi.
Mahkeme de emeldi Org. Çetin Doğan ve MHP Milletvekili Engin Alan'ın da aralarında
bulunduğu 237 hükümlünün yeniden yargılanmak üzere tahliye edilmesine hükmetti.
HANEFİ AVCI DA TAHLİYE İSTEDİ
Haberi alan hükümlü aileleri İstanbul'da Silivri ve Hasdal, Ankara'da ise Mamak Cezaevlerine
koştu. İlk tahliye edilen isim Albay Sinan Topuz oldu. AYM'nin hakkında benzer bir karar
verdiği Hanefi Ava da tahliye için mahkemeye başvurdu. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ,
AYM'nin Balyoz kararının esasa değil, usule ilişkin olduğunu vurguladı.
Böceğin bir ayağı TÜBİTAK'ta
Makam odası, çalışma ofisi ve makam aracına dinleme cihazlan (böcek) yerleştirerek
Başbakan Erdoğan'ı dinledikleri suçlamasıyla geçtiğimiz günlerde gözaltına alınan 11 polisin
sorgusu sürüyor. Savcılık, 'casusluk' faaliyeti amacıyla sözkonusu böcekleri koyanların
Başbakanlık koruma ekibindeki 5 polis olduğunu belirledi. Bu isimlerin dışında, bir
TÜBİTAK görevlisinin de soruşturmayı yürüten Anayasal Suçlarla Mücadele Bürosu Savcısı
Durak Çetin'in talebiyle gözaltına alındığı öğrenildi. Casus böceklere ilişkin Başbakanlık
Teftiş Kurulu'nun (BTK) bir süre önce hazırladığı rapora göre hareket eden Savcı Çetin,
gözaltına alınan emniyetçilerle TÜBİTAK arasında aktif bağlantılar tespit etti. Soruşturma
kapsamında bazı TÜBİTAK mensuplarının da ifadelerinin alındığı, operasyonun önümüzdeki
günlerde bu kuruma sıçrayabileceği kaydedildi.
SORUŞTURMA BÜYÜYECEK
Savcı Durak Çetin, BTK raporu doğrultusunda dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat
Daire Başkanı Ömer Altıparmak'ın da 'görevi ihmal' kastı ile hareket ettiğini belirledi Böcek
şebekesinin bir ayağının da TÜBİTAK olduğunun altının çizildiği raporda, TÜBİTAK
bünyesinde Kocaeli'de görev yapan ES. ile eski TÜBİTAK BİLGEM Başkanı Hasan Palaz
arasındaki irtibatın incelenmesi gerektiği kaydedildi. Bu kapsamda Savcı Çetin'in TÜBİTAK
ile de geniş kapsamlı bir çalışma yürüttüğü öğrenildi Halen gözaltında bulunan bir TÜBİTAK
görevlisinin, dinlemeler sırasında dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı ile paralel işbirliği
içinde çalıştığı iddia edildi.
’ın bazı haber başlıkları:
KANUNİ’NİN TORUNLARIYIZ
Başbakan Erdoğan'dan Viyana'da ince mesaj:
-Yeni Türkiye Avrupa için fırsat. Bizler Kanuni'nin torunları; Merzifonlu Kara Mustafa
Paşa'nın mirasçılarıyız. Viyana'ya gönüller kazanmaya geldik.
BU NASIL BİR MEZHEPÇİLİK
4
Ne demek Sünni, ne demek Şii? Siz Müslüman değil misiniz? Bu nasıl bir mezhepçiliktir?
Bunu nereye sığdırıyorsunuz? Bir insan Şii olduğu için öldürülmez, bir insan Sünni olduğu
için öldürülmez. Bunun için kefenler giyip yollara çıkılmaz. Kim sizi vatanınızdan kovuyor?
Kimse. Peki sizin yaptığınız nedir? Mezhep kavgalarının bir taran değil, hakkın taranndayız.
BAKIP PETROL GÖRENLERDEN DEĞİLİZ
Biz Ortadoğu'ya baktığında petrol görenlerden değiliz ve asla olamayız. Biz Ortadoğu'ya
baktığımızda insan görüyoruz, kardeşlerimizi görüyoruz. Biz Ortadoğu'ya baktığımızda
birileri gibi petrol değil Hz. Ali'nin, Hz. Hüseyin'in, Hasan'm hatırasını görüyoruz. Mısır'da
Suriye'de dünya sustu, biz susmadık. Darbeye darbe, katliama katliam, zalime zalim dedik.
AVUSTURYA MEDYASINA TAVSİYE
AK Parti'yi inkar ederek hiç kimse Türkiye'yi anlayamaz. Buradan Alman medyasının izinden
giden Avusturya medyasına samimi bir tavsiyede bulunuyorum. Biz siyasi tarihimiz boyunca,
burası çok önemli, manşetlerle mücadele ederek bugünlere geldik. Biz manşetlerle kurulmuş
bir hükümet değiliz, manşetlerle de yıpranmayız. Bunu böyle bilsinler. 28 Şubat'ta başörtülü
kızlarımıza kapılarını açan Avusturya hükümetlerine de teşekkür ediyorum.
Elvan hastaneye kaldırıldı
Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu Toplantısı'nda rahatsızlanan Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, hastaneye kaldırıldı. Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'nde tedavi gören Elvan'a, aşırı yorgunluk nedeniyle tansiyon düşüklüğü teşhisi
konuldu. Ulaştırma Bakanlığı'ndan dün yapılan açıklamada Elvan'ın genel sağlık durumunun
iyi olduğu, tedbir amacıyla hastanede bir gece müşahede altında tutulacağı bildirildi. Önceki
gün de Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanı Fikri Işık rahatsızlanmıştı.
’ın bazı haber başlıkları:
Paralel eğitime paydos, derin ticarete son
Derin örgütün Türkiye'deki darbe girişiminin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a
desteğini bildiren Azerbaycan Cumhurbaşkanı ilham Aliyev düğmeye bastı. Ülkesindeki
paralel yapılanmayı mercek altına alan Aliyev, önce devlete sızan kadroları temizledi. Azeri
istihbaratının ortaya çıkardığı; paralel yapının Azerbaycan'daki imamı Enver Ö. tarafından
Pensilvanya'ya gönderilen yazışmaların ardından örgütle bağlantılı okul ve dershanelerin
kapılarına kilit vuruldu. 25 kurumda eğitim gören öğrenciler artık Azerbaycan Devlet Petrol
Şirketi bünyesindeki okul ve dershanelerde okuyacak, ilham Aliyev, paralel yapının iş
dünyasındaki uzantılarına savaş açtı. Derin örgütle irtibatı tespit edilen firma ve derneklere de
yaptırımlar uygulanacak.
Ucuz Rus gazının kapısı ocaktan itibaren açılıyor
Türkiye ile Rusya arasındaki doğalgaz anlaşması, 1 Ocak'tan itibaren fiyat revizyonu hakkı
tanıyor. Bakan Taner Yıldız, "Fiyat düzeltmesi talebini dün Rus tarafına ilettik" dedi. ENERJİ
Bakanı Yıldız, 21. Dünya Petrol Kongresi için geldiği Moskova'da gazetecilerle bir araya
geldi. Rus Enerji Bakanı Alexander Novak görüştüğünü ifade eden Yıldız, bölgesel ve iki
ülke arasındaki ilişkileri konuştuklarını söyledi.
5
’ın bazı haber başlıkları:
'Mirzabeyoğlu'nun hala içerde olması bizi üzüyor'
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün, 28 Şubat darbesi
sonrasında müebbet hapis alan Salih Mirzabeyoğlu'nun içeride olmasının kendilerini
üzdüğünü söyledi. İstanbul Üniversitesi Fikir Sanat ve Aksiyon Kulübü öğrencileri 28 Şubat
darbesinden sonra yargılanarak müebbet hapse mahkum edilen Salih Mirzabeyoğlu'na
özgürlük verilmesi ve yeniden yargılanması için topladıkları imzaları TBMM İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu'na teslim etti. Öğrencilerden imzaları teslim alan Sefer Üstün, 12 Eylül
darbesini yapanların mahkeme tarafından cezalandırıldığı bir günde 28 Şubat postmodern
darbesi sonrasında müebbet hapis cezası alan Salih Mirzabeyoğlu'nun hala içeride olmasının
kendilerini üzdüğünü söyledi. 28 Subat'ın izleri silindi Üstün şöyle devam etti: Bakın şunu
ifade edeyim; biz 'Mirzabeyoğlu beraat edilsin' demiyoruz. 28 Subat'ın izleri silindiğine göre
tekrar yargılansın ve suçlan neyse onun cezasını alsınlar. Beraat mı edecek, daha az mı ceza
alacak; buna bakılarak bir karar verilsin."
Soma'ya 20 milyon yardım
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nda
(AFAD) düzenlenen Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu Toplantısı öncesinde gazetecilere
açıklama yaptı. Soma konusunda başlatılan yardım kampanyası hakkında da bilgi veren
Atalay, "AFAD bünyesinde hesaplar açıldı. Genelge yayımladık, bütün yardım çalışmaları
AFAD'da toplanacak. Bu ay sonuna kadar o toplamayı tamamlamış olacağız. Şu anda AFAD
bünyesinde açtığımız hesapta 20 milyon Türk Lirası vatandaşlarımızın yardımı toplanmıştır.
TOBB'da, bütün odalardan gelen ciddi bir birikim vardır. Özel sektörden konut taahhütleri
vardır. Bunları takip ediyoruz. Bütün bunlar kuruşuna kadar orada mağdur olan insanlara
harcanacaktır. Zaten konulu hesap açarız. Onu açık şeffaf yürütürüz. Sonra da bunun nereye
gittiğini, nereye harcandığını da şeffaf olarak açıklarız. Bu sadece Soma mağdurları için
açılmış bir hesaptır ve tamamı onlar için harcanacaktır" dedi.
’ün bazı haber başlıkları:
'Bilim kurulu' yerli stent için start verdi
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında toplanan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu'nun
gündemini medikal teknolojiler oluşturdu. Kurulda, Türkiye'nin medikal cihazlar alanında çok
fazla ithalat yaptığına dikkat çekilerek, bu alanda yerli üretim kararı alındı. Bu kapsamda
biyomedikal ekipmanlar, tanı ürünleri, biyomalzemeler, ilaç ve aşıların yerli üretimi için
çalışma yapılacak. Bu ürünlerin yerli üretimi için gerçekleştirilecek Ar-Ge çalışmaları destek
kapsamına alındı. Medikal ekipmanlar yanında kök hücre, genombilim, nörobilim ve kanser
konularındaki araştırma altyapıları geliştirilecek. Medikal biyoteknoloji alanındaki firmalar da
dahil olmak üzere yüksek teknoloji şirketlerinin satın alınması için devlet teşvikleri verilecek.
’in bazı haber başlıkları:
OKU CHP OKU
CHP, sol gösterip sağ vurdu! Köşk için Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday çıkardı. Ulusalcı
kanat, çatı adaya tepki gösterdi. Kemal Kılıçdaroğlu, muhalif sesleri susturmak için kolları
6
sıvadı... Vekillerin telefonuna 'Bizden habersiz konuşmayın' mesajı gitti. İkna turuna çıkan
yetkililer, milletvekillerinin eline Ekmeleddin İhsanoğlu'nun hayatını anlatan 4 sayfalık
tanıtım kitabı sıkıştırdı.
Tazminata güvence
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, geçirdiği ameliyat sonrası mesaiye başladı.
Bakan Çelik, önceki gün Plan Bütçe Komisyonu'na katılarak torba yasa çalışmalarını izledi.
Çelik, kamu özel ayırımı yapmadan, 12 milyon çalışanın tazminatını güvence altına alacak
kıdem tazminatı fonu düzenlemesinin getirilmesi çağrısında bulundu.
SİSTEM SÜRDÜRÜLEMİYOR
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülen taşeronlara ilişkin düzenlemeyi de içeren
torba kanun görüşmelerine katılan Bakan Çelik, "Çalışma hayatının reytingi yüksek değil.
Uzun yıllardır üzerinde çalıştığımız tasarının, önceki görüşmelerine katılamadığım için
üzgünüm" dedi. Bugünkü kıdem tazminatı sisteminin sürdürülebilir olmadığım belirten Çelik,
"Kıdem tazminatı koşulları ortada. 'Kamuda çalışan alt işveren işçilerinin tazminatları kamu
güvencesindedir' düzenlemesini getiriyoruz. 'Özel ne olacak?' diye sorular geliyor. Biz de
diyoruz ki 'kamu özel ayrımı yapmadan, çalışanın tazminatım güvence altına alacak olan
kıdem tazminatı fonu düzenlemesini getirelim" diye konuştu.
KÖŞE YAZARLARI
GAZETESİ
YAŞAR TAŞKIN KOÇ
Ağustos sonrası
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili iki büyük düğümden birisi çözüldü; CHP-MHP
sürpriz bir şekilde çatı adayda buluştu.
Hem bir çatı adayda buluşmaları sürprizdi hem de adaylığını açıkladıkları isim.
Ekmeleddin İhsanoğlu hakkında adı açıklandıktan sonra yazılan yazının yapılan yorumun
haddi hesabı yok. Daha bir müddet de devam eder böylece.
Kendisine CHP içinden bir rakip çıkarmak gibi tuhaflıktan çabuk vazgeçti Ulusalcılar
da o fırtına da geçti gitti. Her ne kadar bizzat kendi adayları aleyhine özellikle sanal dünyada
elinden geleni ardına koymasa da aynı ekip ve değişik bazı çevreler sandığa doğru gittikçe
azalacaktır etkileri.
Yine de özellikle CHP seçmeni ve CHP adayına oy verme potansiyeli olanların
sandığa gitme motivasyonlarının İhsanoğlu'nun adı açıklandıktan sonra artmak yerine
azalacağı teşhisi hâlâ geçerli.
İkinci düğümün çözülmesinden kasıt AK Parti adayının açıklanması. Adayın Recep
Tayyip Erdoğan olmaması çok büyük sürpriz olur o yüzden böyle çok düşük bir ihtimal
üzerinden ihtimal hesabı yapmanın anlamı yok. Ama yine de isminin açıklanması süreci
başlatacak.
İsmin açıklanmasında bir düğüm çözülmüyor, bir sürpriz de beklenmiyor. Oradaki
düğüm kimin Genel Başkan kimin Başbakan olacağı noktasında. Ve isim açıklandıktan sonra
daha bir müddet bu soruların cevabını bulamayacak olabiliriz. AK Parti'de hâlâ akla gelen
seçeneklerin bazıları güçlü bazıları zayıf ihtimal olarak masada ve nihai karar henüz verilmiş
görünmüyor.
7
Geriye HDP/BDP adayı kalıyor. Rıza Türmen gibi başka bir parti vekiline teklif
götürmüş olmaları onların da kafalarının ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. O
denemelerine söyleyecek söz bulamıyorum, siyasi tarihe çok ilginç notuyla geçecek bir
girişimdi. Bakalım şimdi kendi doğal havzalarından nasıl bir isim bulacaklar.
Cumhurbaşkanı adaylarının isimlerinin belli olmasıyla kısa, net, sanıldığından daha
yumuşak bir yarış atmosferiyle ipin göğüsleneceğini düşünüyorum. Ekmeleddin İhsanoğlu
isminin ancak olağanüstü bir süreç yaşandığında alternatif olabileceği yönündeki görüşü
gereksiz bir kuşkuculuk olarak görüyorum.
Tıpkı adaylığına ilişkin birbiriyle çelişkili, birbiriyle taban tabana zıt ve normal mantık
yürütmelerin dışına sık sık çıkıp komplolara kapı açan iddialara saplanıp kalmanın gereksiz
olması gibi.
Önümüzde kritik, çok önemli ve Türkiye'nin geleceğini belirleme potansiyeli yüksek
bir seçim var. Bu önemi yarışın, sürecin, adayların görünenin dışında, bilinenin, tahmin
edilenin uzaklarında yeni fikirler üretmeye sebep oluyor ama bazen her şey ortadadır. Bu
seçimde adayları belli, rekabeti ve sonucu belli temiz, rahat bir seçim bekliyor bizi. Başka
türlü her yorum, endişe sadece bunu zedelemeye yarar, yarıyor, yarayacak.
O yüzden bence sonucu belli ve önlenmesi çok çok zor seçimi değil sonrasını
tartışmak gerekecek. Çünkü 10 Ağustos gecesi hemen bütün partiler artık eski pozisyon,
konum ve yapılarını koruyamayacak. AK Parti yeni bir Başbakan ve Genel Başkan ve
dolayısıyla belirli ölçüde yeni bir kadroyla yoluna devam edecek.
CHP muhtemeldir ki hem yerel hem bu seçimin faturasının masada olduğu ve çok
karışacağı bir parti olacak. HDP'nin önünde sadece yeni ve beceriksizce giden parti arayışları
kadar Ortadoğu'da sınırlarımızın hemen ötesindeki değişimlerin yansımalarını görmeye
başlayacağız.
Sadece parlamentoda olanlar değil, çatı adayı desteklediğini açıklayan BBP yönetimi
ile 17 Aralık'tan beri kendisinden beklenmeyeni yapan SP'nin her ikisinin de bu yeni
dönemden olumsuz olarak etkilenmemesi mümkün değil.
Bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz ve bütün siyasal sistem restorasyona mahkûm olacak.
Biz istesek de istemesek de her şey değişiyor zaten. Gencecik çocukları asıp yüzde 92 ile
Cumhurbaşkanı olan darbecilerin mahkûm olduğunu görüyoruz işte. Ya da son yılların en
önemli davalarının Anayasa Mahkemesi'nde teker teker bozulmaya başladığını. Köşk'te AK
Parti adayının oturacağı artık belli. Asıl soru 11 Ağustos 2014 itibariyle siyasetin alacağı şekil
ve son mahkeme kararlarında, tahliyelerde ortaya çıktığı gibi hukuk başta olmak üzere bir çok
alanda yapılması gereken köklü ve yapısal değişikliklere o siyasetin ne kadar yatkın olacağı.
Türkiye bir kere daha Anayasasını kendi gerçeklerine ve yeni durumuna göre yapmayı ciddi
şekilde tartışacak. Umarım bari en geç 2015 seçimlerinden sonra bu sefer başarırız.
GAZETESİ
MAHMUT ÖVÜR
Ağar'a çapraz sorgu
Çevremizde, Irak'taki son durum nedeniyle riskli ve sıcak bir döneme girilirken,
içeride pozitif gelişmeler yaşanıyor.
Henüz yargı süreci bitmese de ilk kez 12 Eylül darbecileri yargılanıp mahkûm edildi.
Adil yargılama açısından Balyoz davasında yeniden yargılama yolu açıldı.
Ve çözüm süreci önemli gelişmelerin eşiğinde. PKK'nın sokak eylemlerini durdurması,
yargının aranan ve yurtdışında yaşayan Kürt siyasetçilerin dönüş yolunu açması ve hükümetin
8
de çözüm sürecinin yasal altyapısını oluşturmak için hazırlıklar yapması cumhurbaşkanlığı
seçimine giden Türkiye'de yeni bir dönemin başlayacağına işaret.
Ama sadece bunlar değil, Türkiye, bu sürece paralel bir başka şey daha yapıyor; kirli
geçmişiyle hesaplaşıyor. O geçmişin bir bölümünü de hâlâ hafızalardan silinmeyen 90'lardaki
faili meçhul cinayetler oluşturuyor.
İstanbul'dan Kürt işadamlarının öldürüldüğü ve şeytan üçgeni denilen İzmitSapanca- Adapazarı hattına, Ankara'dan Diyarbakır'a o yıllarda onlarca faili meçhul cinayet
işlendi ve hesabı da sorulamadı.
Gelen her iktidar bu cinayetleri görmezden geldi ve bir adım atamadı. Nihayet son
yıllarda faili meçhullerle hesaplaşmanın da yolu açıldı. Diyarbakır'da Musa Anter'i
katledenlerin ve Albay Cemal Temizöz'ün yargılandığı davalar önemli başlangıçlardı.
Bunlara Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ve aralarında Behcet Cantürk,
Avukat Medet Serhat, Yusuf Ekinci, Adnan Yıldırım, Namık Erdoğan ve Savaş Buldan gibi
Kürt işadamlarının bulunduğu cinayet davası da eklendi. İçinden geçtiğimiz şu günlerde o
davada da önemli bir noktaya gelindi.
Bu davanın fitilini ateşleyen eski Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın'dı. Uzun süredir
cezaevinde olan Çarkın, verdiği ifadelerle karanlık bir dönemin kapısını araladı.
Ancak davanın yavaş seyretmesi zaman zaman Çarkın'ın gelgitler yaşamasına hatta Çarkın
vari gerçekleri anlatmak isteyecek isimlerin geri durmasına yol açsa da dava sürdü ve önemli
adımlar atıldı.
Çıkartılan engellere, belge ve bilgi bulmakta yaşanan zorluklara rağmen bugün davada
dönemin Emniyet Genel MüdürüMehmet Ağar'dan Korkut Eken'e, İbrahim Şahin'den özel
harekât polislerine çok sayıda "devlet adına iş yapan" ve rutin dışına çıkma emri veren isim
yargılanıyor.
Önümüzdeki günlerde, 11 Temmuz 2014'te davanın önemli bir duruşması var.
Büyük olasılıkla daha önce talimatla ifadesi alınan Mehmet Ağar, bu duruşmaya gelecek ve
ilk kez avukatların da katılacağı çapraz sorguya tabi tutulacak. Kim suçlu kim suçsuz ortaya
çıkacak.
Bu davanın sonuçlanması, tıpkı 12 Eylül darbecilerinin yargılanması gibi karanlık bir
dönemin kapanması açısından tarihi olacak ve Türkiye toplumuna tarihi bir fırsat sunacak.
Böylece darbeler tarih olurken, darbelere zemin hazırlayanlar da tarihin önünde hesap vermiş
olacak.
Kim ne derse desin, eski vesayetçi sistem artık son demlerini yaşıyor. Bu hesaplamayı
daha güçlü yapabilmek ve bugüne kadarki kazanımları güvenceye almak için son bir eşik
kaldı: Cumhurbaşkanlığı seçimi. Bu seçim, aynı zamanda geçmişle hesaplaşma, çözüm
sürecini sürdürme ve sivil bir anayasa yapmanın da seçimi olacak.
GAZETESİ
MEHMET OCAKTAN
Geometrinin zaferi, Altı Ok‘un iflası
Malum CHP ve MHP'nin çatıda buluştuğu aday Ekmeleddin İhsanoğlu. Hatırlayalım
MHP Genel Başkanı Bahçeli 'çatı'fantezisini ilk telaffuz ettiği günlerde Kılıçdaroğlu'nun da
anlayabileceği bir anlatımla geometrik şekiller çizmiş ve bir aday tarifi yapmıştı. Kuşkusuz
üçgen şekillerle yapılan tarifin en bariz özelliği, üçgenlerin her iki liderin de koltuklarına teğet
geçiyor olmasıydı.
Günlerce bu geometrik şekilleri tartıştık ve ne anlama geldiğini anlamaya
çalıştık. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adı açıklandıktan sonra gördük ki, CHP ve MHP'nin çatı
9
adayı sadece Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'nun koltuklarına değil, aynı zamanda siyasete de teğet
geçmesi için çok özel bir 'siyaset mühendisliği' ile belirlenmiş.
Siyasetle uzaktan yakından ilgisi olmayan, hatta siyasete karşı tavırlı olan İhsanoğlu
kimlerin ve de hangi mahfillerin telkiniyle belirlenmiştir bilemeyiz. Öyle anlaşılıyor ki, bu
işin kotarılmasına katkıda bulunanlar milletin oylarıyla seçilecek cumhurbaşkanını ve
Çankaya'yı tıpkı eski günlerde olduğu gibi yine 'Cumhur'a kapalı olarak dizayn etmek için
özel bir çaba sarf etmişler.
Her iki genel başkanın da kendi parti tabanlarına ve yönetimlerine rağmen, siyaset dışı
bir aday dayatmalarını okumaya çalışalım; demek istiyorlar ki madem cumhurbaşkanını
halkın seçmesini engelleyemiyoruz, o zaman siyasete ve siyasetçiye tepeden bakan öyle bir
aday belirleyelim ki kazara seçilirse 'millet iradesi'nin bir değeri kalmasın.
Ama unuttukları bir şey var; bu işler öyle masa başında oturup “Haydi herkesi
Erdoğan’a karşı birleştirelim” diyerek yola çıkıp kendi kendinize fanteziler üretmekle
olmuyor. Bu ‘çatı aday’ işinin en dramatik tarafı aslında Kılıçdaroğlu’nun “Yüksek ahlak
sahibi,
geçmişinde
şaibesi
olmayan
bir
isim” ifadelerinde
ortaya
çıkıyor.
Yani Kılıçdaroğlu ve Bahçeli CHP ve MHP içinde şaibesiz ve yüksek ahlak sahibi bir isim
bulamamışlar… Herhalde siyasetin bir siyasetçi tarafından bu kadar aşağılanmasına ilk kez
tanık oluyoruz…
Evet CHP ve MHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu isminde uzlaşmaları, Türkiye’nin AK
Parti iktidarıyla elde ettiği demokratik kazanımları ve değişimi göstermesi açısından anlamlı.
Çünkü her iki parti de görüyor ki “Yeni Türkiye’de” CHP zihniyetinde bir ismin bu ülkede
cumhurbaşkanlığı konusunda en küçük bir şansı yok. Unutmayalım ki Tayyip Erdoğan’ın
gerçekleştirdiği bu değişime CHP bile boyun eğmek zorunda kalmıştır. Kısacası Kemalizm’in
kalesi CHP’de ‘Altı ok’ kaybetmiş, Erdoğan değişimi kazanmıştır.
Ancak Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin İhsanoğlu gibi muhafazakâr bir isimde uzlaşmak
zorunda kalmaları, halkın bu siyaset dışı mühendisliklere onay vereceği anlamına gelmiyor.
Ayrıca 12 yıllık siyasi iktidarı boyunca icraatlarının sonucu olarak sekiz seçimden zaferle
çıkmış bir Tayyip Erdoğan dururken, neden siyasi ve demokratik hiçbir vizyonu olmayan
İhsanoğlu gibi bir ismi tercih etsin?
Üstelik de İslam İşbirliği Teşkilatı’nın başındaki bir isim olarak Müslüman
coğrafyalara duyarsız kalmış, Mısır’da Sisi darbesine ‘darbe’ diyememiş, Myanmar’da
Müslümanlar katledilirken sesi çıkmamış, diktatör Esad’ın geçiş hükümeti kurmasını bile
önerebilmiş Ekmeleddin İhsanoğlu’nun demokratik tavrı şaibelidir ve de bu fotoğraf
muhafazakâr kesimlerin hassasiyetlerine yabancıdır.
İşte Kılıçdaroğlu ve Bahçeli Türkiye’deki değişim dinamikleriyle yolu bir kez olsun
kesişmemiş, dindar kesimlerin duyarlıklarıyla sahici ortaklıklar kuramamış Ekmeleddin
İhsanoğlu için oy isteyecek. Eğer siyaset bu kadar kolay olsaydı, son on iki yılda rakamları
toplayıp çıkartarak sayısız mühendislik projeleriyle CHP ve MHP’yi iktidar yapmak
isteyenlerin hayalleri gerçek olurdu ama olmadı. Bilelim ki bu kez de olmayacak…
GAZETESİ
YALÇIN AKDOĞAN
İlk düğme yanlış iliklenirse
CHP ve MHP’nin kendi siyasi kültürlerinden olmayan birisini aday
göstermesi partilerin kimlik krizi olarak ele alınıyor. Oysa meselenin bir de diğer yüzü var.
Malum şahsın kendi siyasi kültürünün dışında bir çizgiden aday olması da ‘kişisel kimlik
krizi’dir.
10
Şahsi geçmişine hiç uymayan, ailevi hikayesine ve kültürel yapısına tenakuz
oluşturan bir siyasi alanı temsile soyunmak ayrıca ele alınması gereken travmatik bir
durumdur. Aslında geçmişte öyle olmadığını anlatmaya, çok farklı bir imaj oluşturmaya
çalışması ise daha kötü olur, ‘aldatma hissi’ uyandırır.
Böylece redd-i miras yapan, kimlik krizi yaşayan, geçmiş iddialarından kopan sadece
bu partiler olmuyor, bu partilerin ismi olarak sahne alan aday da oluyor. Eğer bir ‘kültür
şoku’, ‘kendine yabancılaşma’, ‘geçmişini inkar’ gibi bir olumsuzluktan söz edilecekse bu
partiler için de, aday için de geçerlidir.
Aday açısından meseleye bakılırsa şu söylenebilir: Bir fikri, bir iddiası, bir davası, bir
hedefi olan kişi o fikrin, davanın, yolun yolcusu olur; o çizgide mücadele eder. Günün birinde
Cumhurbaşkanı olmak bu davaya ve fikre hizmet vesilesi görülürse o yola da çıkmaya
çalışır. Ancak böyle kutlu bir derdi, aşkı ve hedefi olan kişi bambaşka bir kulvara giriyor,
başkalarının oyun planlarına hizmet ediyorsa orada sadece kişisel bir ikbal arayışı, bir makam
ve koltuk sevdası var demektir.
Kendisini aday gösteren partilerin ilkesiz ve değersiz yaklaşımla pragmatist
davranması nasıl eleştiriliyorsa, kendisinin davranışı da benzer şekilde eleştirilir. Kendisini
belli makamlara taşıyan harekete, camiaya ve sosyal çevreye vefasızlık olarak görülecek bu
durum vatandaş tarafından da istihzayla karşılanacaktır. Bu harekete yönelik eleştirel
yaklaşımları ise içine düştüğü olumsuz algıyı daha da kötüleştirecektir.
Meseleye partiler açısından bakıldığında ise şunlar söylenebilir: Bir ideolojisi, davası,
politik tasavvuru ve iddiası olan siyasi hareketler eylemleriyle, söylemleriyle, kadrolarıyla,
eleştiri ve önerileriyle ‘tutarlı’ olmak durumundadırlar. Tutarsızlık ve ilkesizlik kimlik sahibi
olan partileri kaçınılmaz şekilde kimlik krizine sürükler.
Büyük halk desteğine sahip olup iktidara gelemeyen ama siyasi ideolojisini ve fikrini
önemseyen partiler küçük olarak kalsalar da bir iddia sahibidirler. AK Parti gibi siyasi
tasavvuruyla uyumlu şekilde politik tutum, söylem, eylem ortaya koyan ve bunun taşıyıcısı
olan kadroları, isimleri, aktörleri üretebilen partiler kitlesel destek bulma ve seçim kazanma
konusunda sıkıntı yaşamazlar. Bunun sebebi hem sahip oldukları fikrin bir toplumsal
karşılığı vardır, hem de bunun taşıyıcısı olan aktörlerin bir toplumsal temsil yeteneği vardır.
Son dönemde MHP ve CHP’de görüldüğü gibi kendi ideolojik ve fikri zemininde
kalmakla seçim kazanmak arasındaki ilişkiyi doğru kuramayanlar bugünkü gibi irrasyonel
duruma düşerler. Seçim kazanmak ve daha fazla oy alabilmek için her yolu mubah
görmek kısa sürede netice almaya yönelik riskli bir yaklaşımdır. Kumar hastalığına kapılanlar
sağlıklı muhakemeyi kaybedip kısa sürede zengin olmak için her şeylerini ortaya koyarlar
ve ‘kazanma hırsı’ gözlerini kör eder. Siyasette kumar oynamaya alışan muhalefet partileri bu
yöntemle şeklen kazansalar veya kaybetseler de neticede kaybetmiş olurlar. Kendi fikriyle,
ideolojisiyle, partilisiyle kazanamayanlar zaten kazanamamış olurlar.
Muhalefet ilk düğmesini yanlış iliklediği gömleği iliklemeye devam ettikçe daha
derinleşen bir krize sürükleniyor.
MUSTAFA KARAALİOĞLU
Muhafazakar, yenilikçi, demokrat
yükseltiyor
sınıf
Türkiye’nin
standartlarını
Yeni Türkiye demek en başta kompleksten arınmak ve adil olmak demektir. Bireyin
hukukunun ve kanun karşısındaki bütün avantajlarının teminat altına alınması demektir. Adil
yargılamanın herkes için bir lütuf değil, doğal ve pazarlık edilemez hak olması demektir. O
birey darbeci yani demokrasinin en büyük düşmanı olsa bile...
Ergenekon hükümlülerinin usul eksikliği nedeniyle tahliyesinden sonra kararı
kesinleşmiş olan Balyoz davası mahkumlarının da yeniden yargılama unsurlarının oluşması
11
nedeniyle tahliyesi bu temel ilkelerin gereğidir. Yeni Türkiye’nin hukuk ahlakına yaraşan da
budur.
Üstelik o Türkiye ki aynı gün, yılların ürkekliği ve beceriksizliği sonucu ihmal ettiği
12 Eylül hesaplaşmasını 34 yıl sonra tamamlamış ve 12 Eylül’ü mahkum etmiştir.
Bütün bunlar, ülkenin karanlık, gergin, kutuplaşmış günlerden geçtiği iddialarının pervasızca
bir politik malzeme olarak kullanıldığı dönemde olmuştur. Ergenekon ve Balyoz planlarının
hedefi olan partinin iktidarında ve o partinin referandum yoluyla gerçekleştirdiği anayasa
değişiklikleri sayesinde.
Eğer AK Parti, 12 Eylül 2010 referandumunun altına gövdesini koymasaydı, bugün ne
Balyoz, ne Ergenekon davaları yeniden açılabilecek ve ne de hakları ihlal edilen yüzlerce kişi
için cezaevi kapısı aralanabilecekti. Ve elbette, ne de Hanefi Avcı gibi içeride geçirdiği her
dakika bu ülkenin üstünde büyüyen utanç olan bir şahsiyete yapılan zulüm bitecekti.
Hepsinden de önemlisi, 12 Eylül 1980 darbesi hala bir kara gölge olarak üzerimizi örtüyor
olacaktı.
Unutmayalım, o referandum bugün Ergenekon ve Balyoz sevincini yaşayan ve de 34
yıldır 12 Eylül’den şekvacı kitlelerin itirazına; itirazı bir yana bırakın açık direncine rağmen
kabul edilmişti. O sayededir ki Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını verilmiş ve
yol açılmıştır.
Yeni Türkiye’nin demokrasi anlayışı budur. Hakkın, hukukun; o hakkın ve hukukun
tecellisine direnenlere rağmen tahakkukudur.
Bu ülke, gerginlikleri, anlayışsızlıkları, bencillikleri, saygısızlıkları görmezden
gelerek, vatandaşlarının teker teker özgür iradesiyle hukuku inşa edip hakkı teslim edebiliyor.
Komplekse kapılmadan, kimin işine yaradığını gözetmeden...
Bütün bu önemli adımların zemininde demokrasinin kalitesi gelişiyor. Çoğunluğun
azınlık hakkını inşa ettiği; sözkonusu darbeciler de olsa hukukun herkes için bir hak olduğu
ilkesi yerleşiyor.
Tek parti veya vesayet yılları anlayışı böylelikle tarih oluyor. Gücü elinde
bulunduranın kendisine benzemeyene hayat hakkı tanımadığı, insanları tek tipleştirmediği,
kimsenin fikir hakkına itiraz etmediği ve farklılıkların suç sayılmadığı bir anlayış gelişiyor.
Türkiye, muhafazakar, yenilikçi, Anadolulu ve demokrat sınıflarının üzerinden standartlarını
yükseltiyor.
- 12 Eylül generallerinin hak ettikleri cezayı almaları,
- Ergenekon’un tahliyesi,
- Balyoz’un hem tahliyesi hem de yeniden yargılanması bu yükseliş sayesindedir.
Türkiye demokrasisi, gerilimin en yüksek olduğu, iktidar çatışmasının toz kaldırdığı
zamanlarda bile kalitesini gösteriyor. Standartları düşük Eski Türkiye’nin üzeri örtülürken
yüksek standartta yeni bir baz oluşuyor.
Bundan sonra hiçbir parti, hiçbir iktidar, hiçbir medya, hiçbir akademi ülkeye daha
azını öneremez. Kendisine darbe tertip edenin hukukunu bile ince eleyip sık dokuyan bir
demokrasi artık daha azına dönüp bakmaz bile...
GAZETESİ
RAHİM ER
Darbeciler yargılandı ve cezalandırıldı
Hukuk devleti lafla değil, tarihe geçen icraatlarla olur. Askerî rütbe sokulurken
Cumhurbaşkanlığı unvanı niçin Meclis eliyle geri alınmaz? Kenan Evren ile Tahsin
Şahinkaya 12 Eylül Dâvâsı'nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edildiler.
Ceza, "sanıkların muhakemedeki iyi halleri" nazara alınarak hükmün ağırlaştırılmış ciheti
12
kaldırılarak sadece "müebbet hapse" tebdil edildi. İdam cezası -AB uğruna- mevzuattan
çıkartıldığı için faillere müebbet hapis cezası verilmiş olsa da esasında hüküm idamdır.
Türkiye'de darbeciler ilk defa mahkeme önünde hesap verip terledi ve layık oldukları
cezayı gördüler. Çok geç kalındığı bir vakıadır. Darbe tarihi 12 Eylül 1980'dir. O zamandan
bu tarafa çok sayıda seçim yapıldı, parlamento teşkil oldu ve hükümet kuruldu. Fakat bu suç,
henüz ceza gördü. Üstelik cunta mensuplarından çoğu ölmüştür. 97 yaşındaki Kenan Evren ve
89 yaşındaki Tahsin Şahinkaya, hesap verme zorunda kaldılar. Bu noktada Yunanistan'ın daha
kıdemli olduğunu teslim etmek gerekir. Darbeciler, orada 40 yıl önce yargılanıp hapse
atıldılar. Buna rağmen; hesaba çekilenler hayattan göçme demlerinde iki piri faniden ibaret
olsa bile bu yargılamanın gerçekleşmiş olması çok değerlidir. Meseleyi iki kişi
cezalandırılabildi diye okumamalı.
Zaten 8 yıllık infaz, hastanede olacak. Cezalandırılan sadece suç failleri değil; ondan
da öte darbe, cunta ve isyan cür'eti ceza görmüştür. Devletten maaş alıp milletin iktidarına
silah çekmek ne demektir? Bu anlamda bakınca cuntanın yani 12 Eylül Komuta Konseyinin
ölmüş mensupları da halk vicdanında müebbet cezaya çarptırılmış olmaktadır. Bu
cezalandırmanın geriye ve ileriye doğru bir siftah olmasını temenni ederiz. Sultan Aziz'in
hunharca katledilmesiyle nihayetlenen yakın tarih darbelerinin başlangıcı sayılabilecek 30
Mayıs 1876'dan başlayarak 27 Nisan 2007'deki E muhtıraya kadar bütün darbeler, bugün
faillerinin mezarda kemikleri kalmamış olsa bile gıyaben muhakeme edilip tarih huzurunda
hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır.
Bunu yapmanın ileriye doğru sonucu da caydırıcılık unsurudur. Bugüne kadar darbe
yapanlar imtiyaz sahibi oluyorlardı. 27 Mayıs darbecileri kendilerine ömür boyu senatörlük
payesi vermişlerdi. 12 Eylülcülerse yaslanamayacaklarını anayasaya madde olarak
koymuşlardı. 12 Eylül 2010'da vaki anayasa değişikliğiyle bu yol açılmış oldu. Bu
cezalandırma, diğer taraftan demokratikleşmenin tekâmülü için büyük bir adımdır.
Sivilleşmenin tescilidir. Paşa demeyi kanunla yasaklayıp kendilerine "paşa" dedirtenlerin fani
olduklarını onlara hatırlatmadır. Ve çok büyük bir ibretlik manzaradır: 12 Eylül 1980 Kenan
Evren krallığını yaşamış olan nesiller ne demek istediğimizi iyi anlarlar. Kendileri kral, her
sözleri kanundu. Ama her iş neticesiyle ölçülür. Ne oldu, nerede o asıp-kesmeler, saatlerce
nutuk atmalar, taşıdığı cehaletten, patavatsızlıktan habersiz bilgiçlikler, nerede meydanlardaki
yığınlar, nerede o alkış yarışındaki gazete manşetleri, çocuklarına "Evren" adını veren
binlerce hayran? Hiçbiri yok... Hepsi yalan. Ömürlerinin sonunda yalnızlıklarıma baş başalar.
Bu darbecilerin posta erleri bugün onlardan çok daha rahatlar. Darbeciye ise hasta yatağında
bile rahat yok. İşte buna "erzel-i ömür" denir. Ahir ömürde rezilliklerle boğuşmak. Meselenin
bir de ahiret cephesi, kul hakkı tarafı, mizan gerçeği var.
DIŞ BASIN ÖZETLERİ
ERDOĞAN İLK SIRADA
Paris Match-Fransa- 19 Haziran 2014
"Türkiye’nin tarihini Avrupa’sız, Avrupa’nınkini de Türkiye’siz yazamazsınız. Türkiye’nin
AB’ye üye olma amacı stratejiktir. Avrupa’nın da aynı stratejik çerçevede cevap vermesi
gerekir. Zaman içerisinde Avrupa çok kültürlü ve çok inançlı bir kıta hâlini almıştır. AB’nin
bağlı olduğu hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları kavramlarına Türkiye de bağlıdır.
Üyelik müzakeresi sürecinde ortaya adaletsizce çıkarılan yapmacık engeller, ulusumuzun
motivasyonunu düşürmüştür. Ancak yine de Birliğe tam üyelik amacımız devam etmektedir.
Üyelik kriterleri çerçevesinde konuşmak gerekirse Türkiye, üye ülkelerin çoğundan daha iyi
durumdadır."
13
MARTIN CHAUFFIER: Bu hafta düzenleyeceğiniz Fransa resmî ziyareti çerçevesinde önce
Paris’te François Hollande ile görüşecek sonra da Lyon’da Türk toplumu ile bir araya
geleceksiniz. Boş geçen bir Sarkozy döneminin ardından Fransa halkının hâlâ Türkiye ile dost
olduğunu söyleyebilir misiniz?
ERDOĞAN: François Hollande ile yeni bir dönem açıldı. G-20 çerçevesinde SaintPetersbourg’da yaptığımız görüşme ve ardından Türkiye’ye düzenlediği sıcakkanlı ziyaret
dostaneydi. Nicolas Saykozy, ziyareti çerçevesinde 24 saat bile kalmazken François Hollande
Ankara ve İstanbul’u ziyaret etmek için zaman ayırdı. Bu çok olumlu bir adımdır. İkili
ilişkimizin boyutu değişti. Yıllarca süren kriz ortamından sonra beyaz bir sayfa açıldı.
Uluslararası ve bölgesel planda görüşülecek çok konu var.
MARTIN CHAUFFIER: Musul’un düşmesi ve IŞİD militanlarının Irak’ta kazandığı askerî
başarı, Irak’ın düşman toplumlar olarak bölünmesine neden oldu. Bölgedeki tek istikrarlı alan
olan Türkiye, Avrupa tarafından yeterince destekleniyor mu?
ERDOĞAN: Maalesef hayır. Avrupa kendi içine kapanmış gibi. Avrupa’nın ideallerini
temsil eden ulusal değerler bir bir hiçe sayılıyor ve Suriye dramında olduğu gibi Avrupa
sessizliğe bürünüyor. Filistin sorununda da onlarca yıl sustuğu gibi… Irak’ta da gereken
tepkiyi vermediği gözleniyor. Avrupa’nın suskunluğu Orta Doğu’da tedavisi olmayan yaralar
açılmasına neden olabilir. Siyasi destek olmadığı gibi ne Suriye halkı ne de Türkiye
mülteciler sorunu konusunda dünyadan destek gördü. İnanın bana Orta Doğu’yu sarsan askerî
suçlar, adaletsizlik ve insanlık dramları karşısında ses çıkarmayan Avrupa yarın kendi
değerlerini savunamayacak duruma gelecektir.
MARTIN CHAUFFIER: Yıllar süren müzakerelerin ardından Türkiye hâlâ AB’ye entegre
olmak istiyor mu? Siz kendinizi Avrupalı hissediyor musunuz?
ERDOĞAN: Türkiye’nin tarihini Avrupa’sız, Avrupa’nınkini de Türkiye’siz
yazamazsınız. Türkiye’nin AB’ye üye olma amacı stratejiktir. Avrupa’nın da aynı stratejik
çerçevede cevap vermesi gerekir. Zaman içerisinde Avrupa çok kültürlü ve çok inançlı bir
kıta hâlini almıştır. AB’nin bağlı olduğu hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları
kavramlarına Türkiye de bağlıdır. Üyelik müzakeresi sürecinde ortaya adaletsizce çıkarılan
yapmacık engeller, ulusumuzun motivasyonunu düşürmüştür. Ancak yine de Birliğe tam
üyelik amacımız devam etmektedir. Üyelik kriterleri çerçevesinde konuşmak gerekirse
Türkiye, üye ülkelerin çoğundan daha iyi durumdadır.
MARTIN CHAUFFIER: Avrupalıların Türkiye’ye karşı heyecanlı olmaması din
faktöründen dolayı olabilir mi sizce? Petrolünüz olsaydı çoktan Avrupalı olabilir miydiniz?
ERDOĞAN: AB, demokrasiden insan haklarına, refahtan dayanışmaya kadar -güvenliği de
unutmadan- yayılan bir değerler birliğidir. Birliği sadece dinî bir çerçevede algılamak yanlış
olur. Tarih birçok Katolik-Ortodoks veya Katolik-Protestan savaşına şahit olmuştur. Değişik
grupların kiliseleri arasındaki fikir ayrılıklarının günümüze kadar sürdüğünü görmekteyiz.
Ancak bu dinî fikir ayrılıkları siyasi engel yaratmamaktadır. Türkiye’nin üyeliğine karşı
çıkmak için din argümanının öne sürülmesi gerçekçi ve mantıklı olmaz. Takıntılar üzerine bir
proje inşa edilmemelidir. Biz Türkiye’de medeniyetler çatışmasına değil medeniyetler
ittifakına inanıyoruz. Petrol konusuna gelince; topraklarımız önemli bir enerji sevkiyatı
hattına ev sahipliği yapmasına rağmen şimdilik Avrupa’nın öncelikleri arasında yer
almamaktadır.
MARTIN CHAUFFIER: Yüzyıllardır İran bazen komşu, bazen rakip bazen de düşman
niteliğindedir. İran’ın nükleer anlamda silahlanmasına izin verir misiniz? Siz de bu teknolojiyi
geliştirecek misiniz?
ERDOĞAN: Orta Doğu’da nükleer silah istemiyoruz. Türkiye silahsızlanma konusunda
uluslararası bütün örgütlerle iş birliği içindedir. Öte yandan barışçıl anlamda nükleer enerjinin
kullanılmasına da karşı değiliz.
14
MARTIN CHAUFFIER: Arap baharı başladığında Müslüman ve laik Türkiye Cumhuriyeti
her yerde örnek gösteriliyordu. Türkiye bölgedeki ülkelere örnek olmaya devam ediyor mu?
ERDOĞAN: Her ulusun kendi tarihi vardır. Hiçbir zaman model oluşturmaya çalışmadık.
Ancak başarılarımızın örnek teşkil etmesinden de memnunuz. Türkiye, İslam ve demokrasinin
bir arada işleyebileceğini gösteren demokratik ve laik bir hukuk devletidir.
MARTIN CHAUFFIER: Partiniz AKP, din ile siyaset arasındaki ilişkileri nasıl algılıyor?
ERDOĞAN: Dinî ve kültürel haklar uzun zaman baskı altında kaldı. Başlıca dinî
sorumlulukların yerine getirilmesine izin verilmedi. Devlet, dinî ve kültürel anlamda kendi
vatandaşına baskılar uyguladı. İnkâr etme, reddetme ve bir asimilasyon siyaseti izlendi. Bizim
siyasi partimiz bu tarzdaki baskılarla mücadele eden bir harekettir. Özgürlükleri
savunduğumuzda bunu bütün vatandaşlar için yaptık. Herkesin kimliğini ifade etmesi,
kültürel değerlerini koruması ve özgürce fikirlerini ifade etmesi için mücadeleye devam
edeceğiz. Son yıllarda Ermeni ve Rum vatandaşları hedef alan açılım politikalarımız bu
saydıklarıma en iyi örnektir.
MARTIN CHAUFFIER: Taksim Meydanı olayları Avrupa kamuoyunu sarstı. İktidarda 12
yıl geçirdikten sonra siz de De Gaulle veya Margaret Thatcher gibi yorgunluk hissediyor
musunuz?
ERDOĞAN: Her ülkenin ve her liderin durumu farklıdır. Genel olarak iktidarda kalmak
çoğu zaman seçimleri kaybetmekle sonuçlanır. Türkiye’de 2002’den bu yana bu durumun tam
tersi yaşanıyor; 12 yılda sekiz seçim kazandık. İlk genel seçimimizi 2002’de oyların yüzde
34’ünü alarak, 2007’de yüzde 47’sini alarak, 2011’de de yüzde 50’sini alarak kazandık.
Sonuçlar her zaman daha iyiye gitti. Halk hâlâ AKP’ye güveniyor. 30 Mart’taki yerel
seçimlerde halk yine tercihini AKP’den yana kullandı. Halkımız bize güvendiği sürece onlara
hizmet etmeye devam edeceğiz.
MARTIN CHAUFFIER: İktidar size ne öğretti? Bir devlet başkanı en çok neye dikkat
etmeli?
ERDOĞAN: Kibirli olmamaya. Her zaman dinlemeli. Halk her zaman kendi için çalışan
yetkilileri sever. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığım dönemden beri halkıma
içtenlik ve samimiyetimle hizmet etmeyi amaçladım. Hepimiz ölümlüyüz. Arkamızda
yaptıklarımızı bırakacağız.
15
Download