Tanıtım ve Medya Başkanlığı 20 Haziran 2014 Cuma GÜNLÜK BASIN RAPORU 1 GÜNDEM 20 HAZİRAN 2014 1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, veda ziyaretinde bulunan ABD Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone ve eşi ile Huawei Üstyöneticisi (CEO) Gua Ping ve BM Kalkınma Programı Başkanı Helen Clark ile beraberlerindeki heyetleri, Tarabya Köşkü'nde ayrı ayrı kabul edecek.(İstanbul/10.00/15.00/17.00) 2- TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Irak Türkmen Cephesi Koordinatörü ve Türkiye temsilcisi Hicran Kazancı ile beraberindeki heyeti kabul edecek. (TBMM/15.00) 3- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz'u kabul edecek. - Erdoğan, daha sonra gideceği Fransa'da, Cumhurbaşkanı Francois Hollande ile bir araya gelecek. (Viyana/Paris) 4- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Çekirge Polisevinde basın toplantısı yapacak. (Bursa/09.00) 5- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, "Bosch CRI2-20 Comman Rail Dizel Enjektör Üretim Tesisi"nin açılış törenine katılacak. (Bursa/15.00) 6- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Zelandalı mevkidaşı Murray McCully ile bir araya gelecek, TİKA-UNDP Kalkınma Konferansı Programı'na katılacak. - Davutoğlu, Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier ile görüşecek. İki Bakan, Türkiye-Almanya Stratejik Diyalog Mekanizması II. Toplantısı kapsamında, çalışma gruplarına eş başkanlık yapacak, ortak basın toplantısı düzenleyecek. (İstanbul/14.00/15.15/16.15/16.40/17.45) 7- Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Türk Konseyi Ekonomi Bakanları Toplantısı ile mutabakat zaptının imza törenine katılacak, basın toplantısı yapacak. (Kırgızistan) 8- Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Romanya'da Türk Şehitliği'ni ziyaret edecek, Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Dışişleri (GDAÜ) Bakanları Toplantısı'nın açılış törenine katılacak, Türk vatandaşları ile Büyükelçilik Rezidansı'nda düzenlenen resepsiyonda bir araya gelecek. (Bükreş) 9- Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Eğitimde Kalite Yönetim Sistemi 10. Paylaşım Toplantısı ve ödül töreni ile Rixos Otelin açılışına katılacak. (Ankara/10.00/Eskişehir/20.00) 10- Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Kosova İslam Birliğini, Fatih Sultan Mehmet Cami'sini ve Sultan Murat Türbesi'ni ziyaret edecek, cami açılışı ile Uluslararası Balkan Üniversitesinde mezuniyet törenine katılacak. (Priştine/Mitroviça/Üsküp) 11- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, MÜSİAD şubesi ve mağaza açılışlarında bulunacak. (Karabük/12.00) 12- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülhamit Gül, TİKA koordinasyonunda BosnaHersek'te inşa edilen Gorajde İslam Kültür Merkezi'nin açılışına katılacak. (Gorajde) 20 HAZİRAN 2014 CUMA GÜNDEM HABERLERİ GÜNDEM BALYOZ'DA TÜM SANIKLARA TAHLİYE KARARI Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM'nin kararına uyarak, 236 sanık için tahliye kararı verdi. Başta Mamak, Sincan, Hadımköy, İzmir, Çanakkale ve Silivri cezaevleri olmak üzere tahliyeler yaşandı. BAKAN ELVAN'A "İÇ KULAK SİNİR İLTİHABI" TEŞHİSİ KONULDU Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, rahatsızlık geçiren Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan'a, "Vestibuler nörit (iç kulakta sinir iltihabı)" teşhisi konulduğunu belirtti. 2 FACEBOOK'TAN BAŞBAKAN'A HAKARETE CEZA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sosyal paylaşım sitesi Facebook'tan hakaret ettiği iddia edilen üniversite öğrencisi Ecem Fatma A. 6 bin 80 lira para cezasına çarptırıldı. Mahkeme hükmün açıklanmasını geriye bıraktı. EKONOMİ PİYASALAR Borsa İstanbul 100 (BIST 100) endeksi günün tamamında 964 puan artarak 79.057 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 1,23 değer kazandı. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 2,1290 lira, avronun satış fiyatı 2,9060 lira oldu. Borsa İstanbul Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören gösterge kâğıdı 24 Şubat 2016 vadeli tahvilin, bileşik faizi önceki kapanışa göre 0,18 puan azalarak 8,44'den kapandı. Bu tahvilin basit getirisi yüzde 8,27 oldu. Bu tahvilin, aynı gün valörlü işlemlerinin önceki kapanışında basit getirisi yüzde 8,62 bileşik getirisi yüzde 8,44 olmuştu. FİKRİ IŞIK: HEDEFİMİZ REKABETÇİ YAPI Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Türkiye'nin başta biyoteknolojik ve biyobenzer ürünler olmak üzere daha yüksek katma değerli ilaçlar üreten rekabetçi bir yapıya kavuşmayı hedeflediğini söyledi. RAMAZAN PİDESİNİN FİYATI AÇIKLANDI Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı, Türkiye genelinde geçen yıl pidenin kilogram fiyatının azami 5 lira olduğunu belirterek, "Bu yıl da yine ortalama ülke genelinde sade pidenin kilogram fiyatı 5 lira olacak. Bu yıl Ankara'da 300 gram pide 1,5 liraya satılacak" dedi. RUSYA'DAN İNDİRİMİ OCAKTA İSTEYECEĞİZ Türkiye ile Rusya arasındaki doğalgaz anlaşması, 1 Ocak'tan itibaren fiyat revizyonu hakkı tanıyor. Bakan Taner Yıldız, "Fiyat düzeltmesi talebini dün Rus tarafına ilettik" dedi. POLİTİKA ERDOĞAN: "CHP VE MHP TEMELİ OLMAYAN BİR ÇATI KURDU" Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP ve MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak İslam İşbirliği Teşkilatı eski Başkanı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu'nu teklif etmelerini değerlendirdi. Erdoğan, "Bahçeli ve Kılıçdaroğlu kendilerince temeli olmayan bir çatı kurdu. Hayırlı olsun çatıları" dedi. DÜNYA ABD JETLERİ IŞİD'E KARŞI KÖRFEZ'DEN HAVALANDI Irak'taki IŞİD ilerleyişine Amerika'dan ilk hamle geldi. USS George H. W. Bush'tan kalan ABD jetleri Irak üzerinde izleme uçuşu yaptı. MALİKİ'DEN HER GÖNÜLLÜYE 644 DOLAR Irak Başbakanı Maliki orduya katılacak her bir gönüllüye 644 dolar maaş bağlanacağını söyledi. Söz konusu para "sıcak çatışma" bölgelerinde görev yapanlara verilecek. OBAMA: IRAK'TA ETKİLİ BİR MÜDAHALEYE HAZIRIZ ABD Başkanı Barack Obama, IŞİD'e yönelik operasyon için hazır olduklarını söyledi. Ancak Obama sorunun çözümünün temelde askeri değil siyasi olduğunu vurguladı. Washington, Irak'a 300 askeri danışman gönderme kararı aldı. KERRY'DEN İRAN'A YEŞİL IŞIK ABD, Irak'ta birçok bölgeyi ele geçiren IŞİD'e karşı olası operasyonu tartışmaya devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, IŞİD konusunda İran'la bilgi paylaşımında bulunabileceklerini söyledi. 3 YAZILI BASIN ÖZETLERİ ’ın bazı haber başlıkları: HEPSİ SERBEST Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'nin 'Balyoz davasında hak ihlali var' kararına uydu, 237 hükümlüyü tahliye etti. Silivri, Hasdal ve Mamak'ta yatan emekli ve muvazzaf askerler serbest kaldı. İNFAZLARIN DURDURULMASINA AYM'nin yeniden yargılama kararının ardından sanık avukatları tahliye için Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesine başvurdu. Savcılık infazların durdurulması yönünde görüş bildirdi. Mahkeme de emeldi Org. Çetin Doğan ve MHP Milletvekili Engin Alan'ın da aralarında bulunduğu 237 hükümlünün yeniden yargılanmak üzere tahliye edilmesine hükmetti. HANEFİ AVCI DA TAHLİYE İSTEDİ Haberi alan hükümlü aileleri İstanbul'da Silivri ve Hasdal, Ankara'da ise Mamak Cezaevlerine koştu. İlk tahliye edilen isim Albay Sinan Topuz oldu. AYM'nin hakkında benzer bir karar verdiği Hanefi Ava da tahliye için mahkemeye başvurdu. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, AYM'nin Balyoz kararının esasa değil, usule ilişkin olduğunu vurguladı. Böceğin bir ayağı TÜBİTAK'ta Makam odası, çalışma ofisi ve makam aracına dinleme cihazlan (böcek) yerleştirerek Başbakan Erdoğan'ı dinledikleri suçlamasıyla geçtiğimiz günlerde gözaltına alınan 11 polisin sorgusu sürüyor. Savcılık, 'casusluk' faaliyeti amacıyla sözkonusu böcekleri koyanların Başbakanlık koruma ekibindeki 5 polis olduğunu belirledi. Bu isimlerin dışında, bir TÜBİTAK görevlisinin de soruşturmayı yürüten Anayasal Suçlarla Mücadele Bürosu Savcısı Durak Çetin'in talebiyle gözaltına alındığı öğrenildi. Casus böceklere ilişkin Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun (BTK) bir süre önce hazırladığı rapora göre hareket eden Savcı Çetin, gözaltına alınan emniyetçilerle TÜBİTAK arasında aktif bağlantılar tespit etti. Soruşturma kapsamında bazı TÜBİTAK mensuplarının da ifadelerinin alındığı, operasyonun önümüzdeki günlerde bu kuruma sıçrayabileceği kaydedildi. SORUŞTURMA BÜYÜYECEK Savcı Durak Çetin, BTK raporu doğrultusunda dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak'ın da 'görevi ihmal' kastı ile hareket ettiğini belirledi Böcek şebekesinin bir ayağının da TÜBİTAK olduğunun altının çizildiği raporda, TÜBİTAK bünyesinde Kocaeli'de görev yapan ES. ile eski TÜBİTAK BİLGEM Başkanı Hasan Palaz arasındaki irtibatın incelenmesi gerektiği kaydedildi. Bu kapsamda Savcı Çetin'in TÜBİTAK ile de geniş kapsamlı bir çalışma yürüttüğü öğrenildi Halen gözaltında bulunan bir TÜBİTAK görevlisinin, dinlemeler sırasında dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı ile paralel işbirliği içinde çalıştığı iddia edildi. ’ın bazı haber başlıkları: KANUNİ’NİN TORUNLARIYIZ Başbakan Erdoğan'dan Viyana'da ince mesaj: -Yeni Türkiye Avrupa için fırsat. Bizler Kanuni'nin torunları; Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın mirasçılarıyız. Viyana'ya gönüller kazanmaya geldik. BU NASIL BİR MEZHEPÇİLİK 4 Ne demek Sünni, ne demek Şii? Siz Müslüman değil misiniz? Bu nasıl bir mezhepçiliktir? Bunu nereye sığdırıyorsunuz? Bir insan Şii olduğu için öldürülmez, bir insan Sünni olduğu için öldürülmez. Bunun için kefenler giyip yollara çıkılmaz. Kim sizi vatanınızdan kovuyor? Kimse. Peki sizin yaptığınız nedir? Mezhep kavgalarının bir taran değil, hakkın taranndayız. BAKIP PETROL GÖRENLERDEN DEĞİLİZ Biz Ortadoğu'ya baktığında petrol görenlerden değiliz ve asla olamayız. Biz Ortadoğu'ya baktığımızda insan görüyoruz, kardeşlerimizi görüyoruz. Biz Ortadoğu'ya baktığımızda birileri gibi petrol değil Hz. Ali'nin, Hz. Hüseyin'in, Hasan'm hatırasını görüyoruz. Mısır'da Suriye'de dünya sustu, biz susmadık. Darbeye darbe, katliama katliam, zalime zalim dedik. AVUSTURYA MEDYASINA TAVSİYE AK Parti'yi inkar ederek hiç kimse Türkiye'yi anlayamaz. Buradan Alman medyasının izinden giden Avusturya medyasına samimi bir tavsiyede bulunuyorum. Biz siyasi tarihimiz boyunca, burası çok önemli, manşetlerle mücadele ederek bugünlere geldik. Biz manşetlerle kurulmuş bir hükümet değiliz, manşetlerle de yıpranmayız. Bunu böyle bilsinler. 28 Şubat'ta başörtülü kızlarımıza kapılarını açan Avusturya hükümetlerine de teşekkür ediyorum. Elvan hastaneye kaldırıldı Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu Toplantısı'nda rahatsızlanan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, hastaneye kaldırıldı. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi gören Elvan'a, aşırı yorgunluk nedeniyle tansiyon düşüklüğü teşhisi konuldu. Ulaştırma Bakanlığı'ndan dün yapılan açıklamada Elvan'ın genel sağlık durumunun iyi olduğu, tedbir amacıyla hastanede bir gece müşahede altında tutulacağı bildirildi. Önceki gün de Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanı Fikri Işık rahatsızlanmıştı. ’ın bazı haber başlıkları: Paralel eğitime paydos, derin ticarete son Derin örgütün Türkiye'deki darbe girişiminin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a desteğini bildiren Azerbaycan Cumhurbaşkanı ilham Aliyev düğmeye bastı. Ülkesindeki paralel yapılanmayı mercek altına alan Aliyev, önce devlete sızan kadroları temizledi. Azeri istihbaratının ortaya çıkardığı; paralel yapının Azerbaycan'daki imamı Enver Ö. tarafından Pensilvanya'ya gönderilen yazışmaların ardından örgütle bağlantılı okul ve dershanelerin kapılarına kilit vuruldu. 25 kurumda eğitim gören öğrenciler artık Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi bünyesindeki okul ve dershanelerde okuyacak, ilham Aliyev, paralel yapının iş dünyasındaki uzantılarına savaş açtı. Derin örgütle irtibatı tespit edilen firma ve derneklere de yaptırımlar uygulanacak. Ucuz Rus gazının kapısı ocaktan itibaren açılıyor Türkiye ile Rusya arasındaki doğalgaz anlaşması, 1 Ocak'tan itibaren fiyat revizyonu hakkı tanıyor. Bakan Taner Yıldız, "Fiyat düzeltmesi talebini dün Rus tarafına ilettik" dedi. ENERJİ Bakanı Yıldız, 21. Dünya Petrol Kongresi için geldiği Moskova'da gazetecilerle bir araya geldi. Rus Enerji Bakanı Alexander Novak görüştüğünü ifade eden Yıldız, bölgesel ve iki ülke arasındaki ilişkileri konuştuklarını söyledi. 5 ’ın bazı haber başlıkları: 'Mirzabeyoğlu'nun hala içerde olması bizi üzüyor' TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün, 28 Şubat darbesi sonrasında müebbet hapis alan Salih Mirzabeyoğlu'nun içeride olmasının kendilerini üzdüğünü söyledi. İstanbul Üniversitesi Fikir Sanat ve Aksiyon Kulübü öğrencileri 28 Şubat darbesinden sonra yargılanarak müebbet hapse mahkum edilen Salih Mirzabeyoğlu'na özgürlük verilmesi ve yeniden yargılanması için topladıkları imzaları TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'na teslim etti. Öğrencilerden imzaları teslim alan Sefer Üstün, 12 Eylül darbesini yapanların mahkeme tarafından cezalandırıldığı bir günde 28 Şubat postmodern darbesi sonrasında müebbet hapis cezası alan Salih Mirzabeyoğlu'nun hala içeride olmasının kendilerini üzdüğünü söyledi. 28 Subat'ın izleri silindi Üstün şöyle devam etti: Bakın şunu ifade edeyim; biz 'Mirzabeyoğlu beraat edilsin' demiyoruz. 28 Subat'ın izleri silindiğine göre tekrar yargılansın ve suçlan neyse onun cezasını alsınlar. Beraat mı edecek, daha az mı ceza alacak; buna bakılarak bir karar verilsin." Soma'ya 20 milyon yardım Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nda (AFAD) düzenlenen Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu Toplantısı öncesinde gazetecilere açıklama yaptı. Soma konusunda başlatılan yardım kampanyası hakkında da bilgi veren Atalay, "AFAD bünyesinde hesaplar açıldı. Genelge yayımladık, bütün yardım çalışmaları AFAD'da toplanacak. Bu ay sonuna kadar o toplamayı tamamlamış olacağız. Şu anda AFAD bünyesinde açtığımız hesapta 20 milyon Türk Lirası vatandaşlarımızın yardımı toplanmıştır. TOBB'da, bütün odalardan gelen ciddi bir birikim vardır. Özel sektörden konut taahhütleri vardır. Bunları takip ediyoruz. Bütün bunlar kuruşuna kadar orada mağdur olan insanlara harcanacaktır. Zaten konulu hesap açarız. Onu açık şeffaf yürütürüz. Sonra da bunun nereye gittiğini, nereye harcandığını da şeffaf olarak açıklarız. Bu sadece Soma mağdurları için açılmış bir hesaptır ve tamamı onlar için harcanacaktır" dedi. ’ün bazı haber başlıkları: 'Bilim kurulu' yerli stent için start verdi Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında toplanan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu'nun gündemini medikal teknolojiler oluşturdu. Kurulda, Türkiye'nin medikal cihazlar alanında çok fazla ithalat yaptığına dikkat çekilerek, bu alanda yerli üretim kararı alındı. Bu kapsamda biyomedikal ekipmanlar, tanı ürünleri, biyomalzemeler, ilaç ve aşıların yerli üretimi için çalışma yapılacak. Bu ürünlerin yerli üretimi için gerçekleştirilecek Ar-Ge çalışmaları destek kapsamına alındı. Medikal ekipmanlar yanında kök hücre, genombilim, nörobilim ve kanser konularındaki araştırma altyapıları geliştirilecek. Medikal biyoteknoloji alanındaki firmalar da dahil olmak üzere yüksek teknoloji şirketlerinin satın alınması için devlet teşvikleri verilecek. ’in bazı haber başlıkları: OKU CHP OKU CHP, sol gösterip sağ vurdu! Köşk için Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday çıkardı. Ulusalcı kanat, çatı adaya tepki gösterdi. Kemal Kılıçdaroğlu, muhalif sesleri susturmak için kolları 6 sıvadı... Vekillerin telefonuna 'Bizden habersiz konuşmayın' mesajı gitti. İkna turuna çıkan yetkililer, milletvekillerinin eline Ekmeleddin İhsanoğlu'nun hayatını anlatan 4 sayfalık tanıtım kitabı sıkıştırdı. Tazminata güvence Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, geçirdiği ameliyat sonrası mesaiye başladı. Bakan Çelik, önceki gün Plan Bütçe Komisyonu'na katılarak torba yasa çalışmalarını izledi. Çelik, kamu özel ayırımı yapmadan, 12 milyon çalışanın tazminatını güvence altına alacak kıdem tazminatı fonu düzenlemesinin getirilmesi çağrısında bulundu. SİSTEM SÜRDÜRÜLEMİYOR Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülen taşeronlara ilişkin düzenlemeyi de içeren torba kanun görüşmelerine katılan Bakan Çelik, "Çalışma hayatının reytingi yüksek değil. Uzun yıllardır üzerinde çalıştığımız tasarının, önceki görüşmelerine katılamadığım için üzgünüm" dedi. Bugünkü kıdem tazminatı sisteminin sürdürülebilir olmadığım belirten Çelik, "Kıdem tazminatı koşulları ortada. 'Kamuda çalışan alt işveren işçilerinin tazminatları kamu güvencesindedir' düzenlemesini getiriyoruz. 'Özel ne olacak?' diye sorular geliyor. Biz de diyoruz ki 'kamu özel ayrımı yapmadan, çalışanın tazminatım güvence altına alacak olan kıdem tazminatı fonu düzenlemesini getirelim" diye konuştu. KÖŞE YAZARLARI GAZETESİ YAŞAR TAŞKIN KOÇ Ağustos sonrası Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili iki büyük düğümden birisi çözüldü; CHP-MHP sürpriz bir şekilde çatı adayda buluştu. Hem bir çatı adayda buluşmaları sürprizdi hem de adaylığını açıkladıkları isim. Ekmeleddin İhsanoğlu hakkında adı açıklandıktan sonra yazılan yazının yapılan yorumun haddi hesabı yok. Daha bir müddet de devam eder böylece. Kendisine CHP içinden bir rakip çıkarmak gibi tuhaflıktan çabuk vazgeçti Ulusalcılar da o fırtına da geçti gitti. Her ne kadar bizzat kendi adayları aleyhine özellikle sanal dünyada elinden geleni ardına koymasa da aynı ekip ve değişik bazı çevreler sandığa doğru gittikçe azalacaktır etkileri. Yine de özellikle CHP seçmeni ve CHP adayına oy verme potansiyeli olanların sandığa gitme motivasyonlarının İhsanoğlu'nun adı açıklandıktan sonra artmak yerine azalacağı teşhisi hâlâ geçerli. İkinci düğümün çözülmesinden kasıt AK Parti adayının açıklanması. Adayın Recep Tayyip Erdoğan olmaması çok büyük sürpriz olur o yüzden böyle çok düşük bir ihtimal üzerinden ihtimal hesabı yapmanın anlamı yok. Ama yine de isminin açıklanması süreci başlatacak. İsmin açıklanmasında bir düğüm çözülmüyor, bir sürpriz de beklenmiyor. Oradaki düğüm kimin Genel Başkan kimin Başbakan olacağı noktasında. Ve isim açıklandıktan sonra daha bir müddet bu soruların cevabını bulamayacak olabiliriz. AK Parti'de hâlâ akla gelen seçeneklerin bazıları güçlü bazıları zayıf ihtimal olarak masada ve nihai karar henüz verilmiş görünmüyor. 7 Geriye HDP/BDP adayı kalıyor. Rıza Türmen gibi başka bir parti vekiline teklif götürmüş olmaları onların da kafalarının ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. O denemelerine söyleyecek söz bulamıyorum, siyasi tarihe çok ilginç notuyla geçecek bir girişimdi. Bakalım şimdi kendi doğal havzalarından nasıl bir isim bulacaklar. Cumhurbaşkanı adaylarının isimlerinin belli olmasıyla kısa, net, sanıldığından daha yumuşak bir yarış atmosferiyle ipin göğüsleneceğini düşünüyorum. Ekmeleddin İhsanoğlu isminin ancak olağanüstü bir süreç yaşandığında alternatif olabileceği yönündeki görüşü gereksiz bir kuşkuculuk olarak görüyorum. Tıpkı adaylığına ilişkin birbiriyle çelişkili, birbiriyle taban tabana zıt ve normal mantık yürütmelerin dışına sık sık çıkıp komplolara kapı açan iddialara saplanıp kalmanın gereksiz olması gibi. Önümüzde kritik, çok önemli ve Türkiye'nin geleceğini belirleme potansiyeli yüksek bir seçim var. Bu önemi yarışın, sürecin, adayların görünenin dışında, bilinenin, tahmin edilenin uzaklarında yeni fikirler üretmeye sebep oluyor ama bazen her şey ortadadır. Bu seçimde adayları belli, rekabeti ve sonucu belli temiz, rahat bir seçim bekliyor bizi. Başka türlü her yorum, endişe sadece bunu zedelemeye yarar, yarıyor, yarayacak. O yüzden bence sonucu belli ve önlenmesi çok çok zor seçimi değil sonrasını tartışmak gerekecek. Çünkü 10 Ağustos gecesi hemen bütün partiler artık eski pozisyon, konum ve yapılarını koruyamayacak. AK Parti yeni bir Başbakan ve Genel Başkan ve dolayısıyla belirli ölçüde yeni bir kadroyla yoluna devam edecek. CHP muhtemeldir ki hem yerel hem bu seçimin faturasının masada olduğu ve çok karışacağı bir parti olacak. HDP'nin önünde sadece yeni ve beceriksizce giden parti arayışları kadar Ortadoğu'da sınırlarımızın hemen ötesindeki değişimlerin yansımalarını görmeye başlayacağız. Sadece parlamentoda olanlar değil, çatı adayı desteklediğini açıklayan BBP yönetimi ile 17 Aralık'tan beri kendisinden beklenmeyeni yapan SP'nin her ikisinin de bu yeni dönemden olumsuz olarak etkilenmemesi mümkün değil. Bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz ve bütün siyasal sistem restorasyona mahkûm olacak. Biz istesek de istemesek de her şey değişiyor zaten. Gencecik çocukları asıp yüzde 92 ile Cumhurbaşkanı olan darbecilerin mahkûm olduğunu görüyoruz işte. Ya da son yılların en önemli davalarının Anayasa Mahkemesi'nde teker teker bozulmaya başladığını. Köşk'te AK Parti adayının oturacağı artık belli. Asıl soru 11 Ağustos 2014 itibariyle siyasetin alacağı şekil ve son mahkeme kararlarında, tahliyelerde ortaya çıktığı gibi hukuk başta olmak üzere bir çok alanda yapılması gereken köklü ve yapısal değişikliklere o siyasetin ne kadar yatkın olacağı. Türkiye bir kere daha Anayasasını kendi gerçeklerine ve yeni durumuna göre yapmayı ciddi şekilde tartışacak. Umarım bari en geç 2015 seçimlerinden sonra bu sefer başarırız. GAZETESİ MAHMUT ÖVÜR Ağar'a çapraz sorgu Çevremizde, Irak'taki son durum nedeniyle riskli ve sıcak bir döneme girilirken, içeride pozitif gelişmeler yaşanıyor. Henüz yargı süreci bitmese de ilk kez 12 Eylül darbecileri yargılanıp mahkûm edildi. Adil yargılama açısından Balyoz davasında yeniden yargılama yolu açıldı. Ve çözüm süreci önemli gelişmelerin eşiğinde. PKK'nın sokak eylemlerini durdurması, yargının aranan ve yurtdışında yaşayan Kürt siyasetçilerin dönüş yolunu açması ve hükümetin 8 de çözüm sürecinin yasal altyapısını oluşturmak için hazırlıklar yapması cumhurbaşkanlığı seçimine giden Türkiye'de yeni bir dönemin başlayacağına işaret. Ama sadece bunlar değil, Türkiye, bu sürece paralel bir başka şey daha yapıyor; kirli geçmişiyle hesaplaşıyor. O geçmişin bir bölümünü de hâlâ hafızalardan silinmeyen 90'lardaki faili meçhul cinayetler oluşturuyor. İstanbul'dan Kürt işadamlarının öldürüldüğü ve şeytan üçgeni denilen İzmitSapanca- Adapazarı hattına, Ankara'dan Diyarbakır'a o yıllarda onlarca faili meçhul cinayet işlendi ve hesabı da sorulamadı. Gelen her iktidar bu cinayetleri görmezden geldi ve bir adım atamadı. Nihayet son yıllarda faili meçhullerle hesaplaşmanın da yolu açıldı. Diyarbakır'da Musa Anter'i katledenlerin ve Albay Cemal Temizöz'ün yargılandığı davalar önemli başlangıçlardı. Bunlara Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ve aralarında Behcet Cantürk, Avukat Medet Serhat, Yusuf Ekinci, Adnan Yıldırım, Namık Erdoğan ve Savaş Buldan gibi Kürt işadamlarının bulunduğu cinayet davası da eklendi. İçinden geçtiğimiz şu günlerde o davada da önemli bir noktaya gelindi. Bu davanın fitilini ateşleyen eski Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın'dı. Uzun süredir cezaevinde olan Çarkın, verdiği ifadelerle karanlık bir dönemin kapısını araladı. Ancak davanın yavaş seyretmesi zaman zaman Çarkın'ın gelgitler yaşamasına hatta Çarkın vari gerçekleri anlatmak isteyecek isimlerin geri durmasına yol açsa da dava sürdü ve önemli adımlar atıldı. Çıkartılan engellere, belge ve bilgi bulmakta yaşanan zorluklara rağmen bugün davada dönemin Emniyet Genel MüdürüMehmet Ağar'dan Korkut Eken'e, İbrahim Şahin'den özel harekât polislerine çok sayıda "devlet adına iş yapan" ve rutin dışına çıkma emri veren isim yargılanıyor. Önümüzdeki günlerde, 11 Temmuz 2014'te davanın önemli bir duruşması var. Büyük olasılıkla daha önce talimatla ifadesi alınan Mehmet Ağar, bu duruşmaya gelecek ve ilk kez avukatların da katılacağı çapraz sorguya tabi tutulacak. Kim suçlu kim suçsuz ortaya çıkacak. Bu davanın sonuçlanması, tıpkı 12 Eylül darbecilerinin yargılanması gibi karanlık bir dönemin kapanması açısından tarihi olacak ve Türkiye toplumuna tarihi bir fırsat sunacak. Böylece darbeler tarih olurken, darbelere zemin hazırlayanlar da tarihin önünde hesap vermiş olacak. Kim ne derse desin, eski vesayetçi sistem artık son demlerini yaşıyor. Bu hesaplamayı daha güçlü yapabilmek ve bugüne kadarki kazanımları güvenceye almak için son bir eşik kaldı: Cumhurbaşkanlığı seçimi. Bu seçim, aynı zamanda geçmişle hesaplaşma, çözüm sürecini sürdürme ve sivil bir anayasa yapmanın da seçimi olacak. GAZETESİ MEHMET OCAKTAN Geometrinin zaferi, Altı Ok‘un iflası Malum CHP ve MHP'nin çatıda buluştuğu aday Ekmeleddin İhsanoğlu. Hatırlayalım MHP Genel Başkanı Bahçeli 'çatı'fantezisini ilk telaffuz ettiği günlerde Kılıçdaroğlu'nun da anlayabileceği bir anlatımla geometrik şekiller çizmiş ve bir aday tarifi yapmıştı. Kuşkusuz üçgen şekillerle yapılan tarifin en bariz özelliği, üçgenlerin her iki liderin de koltuklarına teğet geçiyor olmasıydı. Günlerce bu geometrik şekilleri tartıştık ve ne anlama geldiğini anlamaya çalıştık. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adı açıklandıktan sonra gördük ki, CHP ve MHP'nin çatı 9 adayı sadece Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'nun koltuklarına değil, aynı zamanda siyasete de teğet geçmesi için çok özel bir 'siyaset mühendisliği' ile belirlenmiş. Siyasetle uzaktan yakından ilgisi olmayan, hatta siyasete karşı tavırlı olan İhsanoğlu kimlerin ve de hangi mahfillerin telkiniyle belirlenmiştir bilemeyiz. Öyle anlaşılıyor ki, bu işin kotarılmasına katkıda bulunanlar milletin oylarıyla seçilecek cumhurbaşkanını ve Çankaya'yı tıpkı eski günlerde olduğu gibi yine 'Cumhur'a kapalı olarak dizayn etmek için özel bir çaba sarf etmişler. Her iki genel başkanın da kendi parti tabanlarına ve yönetimlerine rağmen, siyaset dışı bir aday dayatmalarını okumaya çalışalım; demek istiyorlar ki madem cumhurbaşkanını halkın seçmesini engelleyemiyoruz, o zaman siyasete ve siyasetçiye tepeden bakan öyle bir aday belirleyelim ki kazara seçilirse 'millet iradesi'nin bir değeri kalmasın. Ama unuttukları bir şey var; bu işler öyle masa başında oturup “Haydi herkesi Erdoğan’a karşı birleştirelim” diyerek yola çıkıp kendi kendinize fanteziler üretmekle olmuyor. Bu ‘çatı aday’ işinin en dramatik tarafı aslında Kılıçdaroğlu’nun “Yüksek ahlak sahibi, geçmişinde şaibesi olmayan bir isim” ifadelerinde ortaya çıkıyor. Yani Kılıçdaroğlu ve Bahçeli CHP ve MHP içinde şaibesiz ve yüksek ahlak sahibi bir isim bulamamışlar… Herhalde siyasetin bir siyasetçi tarafından bu kadar aşağılanmasına ilk kez tanık oluyoruz… Evet CHP ve MHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu isminde uzlaşmaları, Türkiye’nin AK Parti iktidarıyla elde ettiği demokratik kazanımları ve değişimi göstermesi açısından anlamlı. Çünkü her iki parti de görüyor ki “Yeni Türkiye’de” CHP zihniyetinde bir ismin bu ülkede cumhurbaşkanlığı konusunda en küçük bir şansı yok. Unutmayalım ki Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirdiği bu değişime CHP bile boyun eğmek zorunda kalmıştır. Kısacası Kemalizm’in kalesi CHP’de ‘Altı ok’ kaybetmiş, Erdoğan değişimi kazanmıştır. Ancak Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin İhsanoğlu gibi muhafazakâr bir isimde uzlaşmak zorunda kalmaları, halkın bu siyaset dışı mühendisliklere onay vereceği anlamına gelmiyor. Ayrıca 12 yıllık siyasi iktidarı boyunca icraatlarının sonucu olarak sekiz seçimden zaferle çıkmış bir Tayyip Erdoğan dururken, neden siyasi ve demokratik hiçbir vizyonu olmayan İhsanoğlu gibi bir ismi tercih etsin? Üstelik de İslam İşbirliği Teşkilatı’nın başındaki bir isim olarak Müslüman coğrafyalara duyarsız kalmış, Mısır’da Sisi darbesine ‘darbe’ diyememiş, Myanmar’da Müslümanlar katledilirken sesi çıkmamış, diktatör Esad’ın geçiş hükümeti kurmasını bile önerebilmiş Ekmeleddin İhsanoğlu’nun demokratik tavrı şaibelidir ve de bu fotoğraf muhafazakâr kesimlerin hassasiyetlerine yabancıdır. İşte Kılıçdaroğlu ve Bahçeli Türkiye’deki değişim dinamikleriyle yolu bir kez olsun kesişmemiş, dindar kesimlerin duyarlıklarıyla sahici ortaklıklar kuramamış Ekmeleddin İhsanoğlu için oy isteyecek. Eğer siyaset bu kadar kolay olsaydı, son on iki yılda rakamları toplayıp çıkartarak sayısız mühendislik projeleriyle CHP ve MHP’yi iktidar yapmak isteyenlerin hayalleri gerçek olurdu ama olmadı. Bilelim ki bu kez de olmayacak… GAZETESİ YALÇIN AKDOĞAN İlk düğme yanlış iliklenirse CHP ve MHP’nin kendi siyasi kültürlerinden olmayan birisini aday göstermesi partilerin kimlik krizi olarak ele alınıyor. Oysa meselenin bir de diğer yüzü var. Malum şahsın kendi siyasi kültürünün dışında bir çizgiden aday olması da ‘kişisel kimlik krizi’dir. 10 Şahsi geçmişine hiç uymayan, ailevi hikayesine ve kültürel yapısına tenakuz oluşturan bir siyasi alanı temsile soyunmak ayrıca ele alınması gereken travmatik bir durumdur. Aslında geçmişte öyle olmadığını anlatmaya, çok farklı bir imaj oluşturmaya çalışması ise daha kötü olur, ‘aldatma hissi’ uyandırır. Böylece redd-i miras yapan, kimlik krizi yaşayan, geçmiş iddialarından kopan sadece bu partiler olmuyor, bu partilerin ismi olarak sahne alan aday da oluyor. Eğer bir ‘kültür şoku’, ‘kendine yabancılaşma’, ‘geçmişini inkar’ gibi bir olumsuzluktan söz edilecekse bu partiler için de, aday için de geçerlidir. Aday açısından meseleye bakılırsa şu söylenebilir: Bir fikri, bir iddiası, bir davası, bir hedefi olan kişi o fikrin, davanın, yolun yolcusu olur; o çizgide mücadele eder. Günün birinde Cumhurbaşkanı olmak bu davaya ve fikre hizmet vesilesi görülürse o yola da çıkmaya çalışır. Ancak böyle kutlu bir derdi, aşkı ve hedefi olan kişi bambaşka bir kulvara giriyor, başkalarının oyun planlarına hizmet ediyorsa orada sadece kişisel bir ikbal arayışı, bir makam ve koltuk sevdası var demektir. Kendisini aday gösteren partilerin ilkesiz ve değersiz yaklaşımla pragmatist davranması nasıl eleştiriliyorsa, kendisinin davranışı da benzer şekilde eleştirilir. Kendisini belli makamlara taşıyan harekete, camiaya ve sosyal çevreye vefasızlık olarak görülecek bu durum vatandaş tarafından da istihzayla karşılanacaktır. Bu harekete yönelik eleştirel yaklaşımları ise içine düştüğü olumsuz algıyı daha da kötüleştirecektir. Meseleye partiler açısından bakıldığında ise şunlar söylenebilir: Bir ideolojisi, davası, politik tasavvuru ve iddiası olan siyasi hareketler eylemleriyle, söylemleriyle, kadrolarıyla, eleştiri ve önerileriyle ‘tutarlı’ olmak durumundadırlar. Tutarsızlık ve ilkesizlik kimlik sahibi olan partileri kaçınılmaz şekilde kimlik krizine sürükler. Büyük halk desteğine sahip olup iktidara gelemeyen ama siyasi ideolojisini ve fikrini önemseyen partiler küçük olarak kalsalar da bir iddia sahibidirler. AK Parti gibi siyasi tasavvuruyla uyumlu şekilde politik tutum, söylem, eylem ortaya koyan ve bunun taşıyıcısı olan kadroları, isimleri, aktörleri üretebilen partiler kitlesel destek bulma ve seçim kazanma konusunda sıkıntı yaşamazlar. Bunun sebebi hem sahip oldukları fikrin bir toplumsal karşılığı vardır, hem de bunun taşıyıcısı olan aktörlerin bir toplumsal temsil yeteneği vardır. Son dönemde MHP ve CHP’de görüldüğü gibi kendi ideolojik ve fikri zemininde kalmakla seçim kazanmak arasındaki ilişkiyi doğru kuramayanlar bugünkü gibi irrasyonel duruma düşerler. Seçim kazanmak ve daha fazla oy alabilmek için her yolu mubah görmek kısa sürede netice almaya yönelik riskli bir yaklaşımdır. Kumar hastalığına kapılanlar sağlıklı muhakemeyi kaybedip kısa sürede zengin olmak için her şeylerini ortaya koyarlar ve ‘kazanma hırsı’ gözlerini kör eder. Siyasette kumar oynamaya alışan muhalefet partileri bu yöntemle şeklen kazansalar veya kaybetseler de neticede kaybetmiş olurlar. Kendi fikriyle, ideolojisiyle, partilisiyle kazanamayanlar zaten kazanamamış olurlar. Muhalefet ilk düğmesini yanlış iliklediği gömleği iliklemeye devam ettikçe daha derinleşen bir krize sürükleniyor. MUSTAFA KARAALİOĞLU Muhafazakar, yenilikçi, demokrat yükseltiyor sınıf Türkiye’nin standartlarını Yeni Türkiye demek en başta kompleksten arınmak ve adil olmak demektir. Bireyin hukukunun ve kanun karşısındaki bütün avantajlarının teminat altına alınması demektir. Adil yargılamanın herkes için bir lütuf değil, doğal ve pazarlık edilemez hak olması demektir. O birey darbeci yani demokrasinin en büyük düşmanı olsa bile... Ergenekon hükümlülerinin usul eksikliği nedeniyle tahliyesinden sonra kararı kesinleşmiş olan Balyoz davası mahkumlarının da yeniden yargılama unsurlarının oluşması 11 nedeniyle tahliyesi bu temel ilkelerin gereğidir. Yeni Türkiye’nin hukuk ahlakına yaraşan da budur. Üstelik o Türkiye ki aynı gün, yılların ürkekliği ve beceriksizliği sonucu ihmal ettiği 12 Eylül hesaplaşmasını 34 yıl sonra tamamlamış ve 12 Eylül’ü mahkum etmiştir. Bütün bunlar, ülkenin karanlık, gergin, kutuplaşmış günlerden geçtiği iddialarının pervasızca bir politik malzeme olarak kullanıldığı dönemde olmuştur. Ergenekon ve Balyoz planlarının hedefi olan partinin iktidarında ve o partinin referandum yoluyla gerçekleştirdiği anayasa değişiklikleri sayesinde. Eğer AK Parti, 12 Eylül 2010 referandumunun altına gövdesini koymasaydı, bugün ne Balyoz, ne Ergenekon davaları yeniden açılabilecek ve ne de hakları ihlal edilen yüzlerce kişi için cezaevi kapısı aralanabilecekti. Ve elbette, ne de Hanefi Avcı gibi içeride geçirdiği her dakika bu ülkenin üstünde büyüyen utanç olan bir şahsiyete yapılan zulüm bitecekti. Hepsinden de önemlisi, 12 Eylül 1980 darbesi hala bir kara gölge olarak üzerimizi örtüyor olacaktı. Unutmayalım, o referandum bugün Ergenekon ve Balyoz sevincini yaşayan ve de 34 yıldır 12 Eylül’den şekvacı kitlelerin itirazına; itirazı bir yana bırakın açık direncine rağmen kabul edilmişti. O sayededir ki Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını verilmiş ve yol açılmıştır. Yeni Türkiye’nin demokrasi anlayışı budur. Hakkın, hukukun; o hakkın ve hukukun tecellisine direnenlere rağmen tahakkukudur. Bu ülke, gerginlikleri, anlayışsızlıkları, bencillikleri, saygısızlıkları görmezden gelerek, vatandaşlarının teker teker özgür iradesiyle hukuku inşa edip hakkı teslim edebiliyor. Komplekse kapılmadan, kimin işine yaradığını gözetmeden... Bütün bu önemli adımların zemininde demokrasinin kalitesi gelişiyor. Çoğunluğun azınlık hakkını inşa ettiği; sözkonusu darbeciler de olsa hukukun herkes için bir hak olduğu ilkesi yerleşiyor. Tek parti veya vesayet yılları anlayışı böylelikle tarih oluyor. Gücü elinde bulunduranın kendisine benzemeyene hayat hakkı tanımadığı, insanları tek tipleştirmediği, kimsenin fikir hakkına itiraz etmediği ve farklılıkların suç sayılmadığı bir anlayış gelişiyor. Türkiye, muhafazakar, yenilikçi, Anadolulu ve demokrat sınıflarının üzerinden standartlarını yükseltiyor. - 12 Eylül generallerinin hak ettikleri cezayı almaları, - Ergenekon’un tahliyesi, - Balyoz’un hem tahliyesi hem de yeniden yargılanması bu yükseliş sayesindedir. Türkiye demokrasisi, gerilimin en yüksek olduğu, iktidar çatışmasının toz kaldırdığı zamanlarda bile kalitesini gösteriyor. Standartları düşük Eski Türkiye’nin üzeri örtülürken yüksek standartta yeni bir baz oluşuyor. Bundan sonra hiçbir parti, hiçbir iktidar, hiçbir medya, hiçbir akademi ülkeye daha azını öneremez. Kendisine darbe tertip edenin hukukunu bile ince eleyip sık dokuyan bir demokrasi artık daha azına dönüp bakmaz bile... GAZETESİ RAHİM ER Darbeciler yargılandı ve cezalandırıldı Hukuk devleti lafla değil, tarihe geçen icraatlarla olur. Askerî rütbe sokulurken Cumhurbaşkanlığı unvanı niçin Meclis eliyle geri alınmaz? Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya 12 Eylül Dâvâsı'nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edildiler. Ceza, "sanıkların muhakemedeki iyi halleri" nazara alınarak hükmün ağırlaştırılmış ciheti 12 kaldırılarak sadece "müebbet hapse" tebdil edildi. İdam cezası -AB uğruna- mevzuattan çıkartıldığı için faillere müebbet hapis cezası verilmiş olsa da esasında hüküm idamdır. Türkiye'de darbeciler ilk defa mahkeme önünde hesap verip terledi ve layık oldukları cezayı gördüler. Çok geç kalındığı bir vakıadır. Darbe tarihi 12 Eylül 1980'dir. O zamandan bu tarafa çok sayıda seçim yapıldı, parlamento teşkil oldu ve hükümet kuruldu. Fakat bu suç, henüz ceza gördü. Üstelik cunta mensuplarından çoğu ölmüştür. 97 yaşındaki Kenan Evren ve 89 yaşındaki Tahsin Şahinkaya, hesap verme zorunda kaldılar. Bu noktada Yunanistan'ın daha kıdemli olduğunu teslim etmek gerekir. Darbeciler, orada 40 yıl önce yargılanıp hapse atıldılar. Buna rağmen; hesaba çekilenler hayattan göçme demlerinde iki piri faniden ibaret olsa bile bu yargılamanın gerçekleşmiş olması çok değerlidir. Meseleyi iki kişi cezalandırılabildi diye okumamalı. Zaten 8 yıllık infaz, hastanede olacak. Cezalandırılan sadece suç failleri değil; ondan da öte darbe, cunta ve isyan cür'eti ceza görmüştür. Devletten maaş alıp milletin iktidarına silah çekmek ne demektir? Bu anlamda bakınca cuntanın yani 12 Eylül Komuta Konseyinin ölmüş mensupları da halk vicdanında müebbet cezaya çarptırılmış olmaktadır. Bu cezalandırmanın geriye ve ileriye doğru bir siftah olmasını temenni ederiz. Sultan Aziz'in hunharca katledilmesiyle nihayetlenen yakın tarih darbelerinin başlangıcı sayılabilecek 30 Mayıs 1876'dan başlayarak 27 Nisan 2007'deki E muhtıraya kadar bütün darbeler, bugün faillerinin mezarda kemikleri kalmamış olsa bile gıyaben muhakeme edilip tarih huzurunda hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır. Bunu yapmanın ileriye doğru sonucu da caydırıcılık unsurudur. Bugüne kadar darbe yapanlar imtiyaz sahibi oluyorlardı. 27 Mayıs darbecileri kendilerine ömür boyu senatörlük payesi vermişlerdi. 12 Eylülcülerse yaslanamayacaklarını anayasaya madde olarak koymuşlardı. 12 Eylül 2010'da vaki anayasa değişikliğiyle bu yol açılmış oldu. Bu cezalandırma, diğer taraftan demokratikleşmenin tekâmülü için büyük bir adımdır. Sivilleşmenin tescilidir. Paşa demeyi kanunla yasaklayıp kendilerine "paşa" dedirtenlerin fani olduklarını onlara hatırlatmadır. Ve çok büyük bir ibretlik manzaradır: 12 Eylül 1980 Kenan Evren krallığını yaşamış olan nesiller ne demek istediğimizi iyi anlarlar. Kendileri kral, her sözleri kanundu. Ama her iş neticesiyle ölçülür. Ne oldu, nerede o asıp-kesmeler, saatlerce nutuk atmalar, taşıdığı cehaletten, patavatsızlıktan habersiz bilgiçlikler, nerede meydanlardaki yığınlar, nerede o alkış yarışındaki gazete manşetleri, çocuklarına "Evren" adını veren binlerce hayran? Hiçbiri yok... Hepsi yalan. Ömürlerinin sonunda yalnızlıklarıma baş başalar. Bu darbecilerin posta erleri bugün onlardan çok daha rahatlar. Darbeciye ise hasta yatağında bile rahat yok. İşte buna "erzel-i ömür" denir. Ahir ömürde rezilliklerle boğuşmak. Meselenin bir de ahiret cephesi, kul hakkı tarafı, mizan gerçeği var. DIŞ BASIN ÖZETLERİ ERDOĞAN İLK SIRADA Paris Match-Fransa- 19 Haziran 2014 "Türkiye’nin tarihini Avrupa’sız, Avrupa’nınkini de Türkiye’siz yazamazsınız. Türkiye’nin AB’ye üye olma amacı stratejiktir. Avrupa’nın da aynı stratejik çerçevede cevap vermesi gerekir. Zaman içerisinde Avrupa çok kültürlü ve çok inançlı bir kıta hâlini almıştır. AB’nin bağlı olduğu hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları kavramlarına Türkiye de bağlıdır. Üyelik müzakeresi sürecinde ortaya adaletsizce çıkarılan yapmacık engeller, ulusumuzun motivasyonunu düşürmüştür. Ancak yine de Birliğe tam üyelik amacımız devam etmektedir. Üyelik kriterleri çerçevesinde konuşmak gerekirse Türkiye, üye ülkelerin çoğundan daha iyi durumdadır." 13 MARTIN CHAUFFIER: Bu hafta düzenleyeceğiniz Fransa resmî ziyareti çerçevesinde önce Paris’te François Hollande ile görüşecek sonra da Lyon’da Türk toplumu ile bir araya geleceksiniz. Boş geçen bir Sarkozy döneminin ardından Fransa halkının hâlâ Türkiye ile dost olduğunu söyleyebilir misiniz? ERDOĞAN: François Hollande ile yeni bir dönem açıldı. G-20 çerçevesinde SaintPetersbourg’da yaptığımız görüşme ve ardından Türkiye’ye düzenlediği sıcakkanlı ziyaret dostaneydi. Nicolas Saykozy, ziyareti çerçevesinde 24 saat bile kalmazken François Hollande Ankara ve İstanbul’u ziyaret etmek için zaman ayırdı. Bu çok olumlu bir adımdır. İkili ilişkimizin boyutu değişti. Yıllarca süren kriz ortamından sonra beyaz bir sayfa açıldı. Uluslararası ve bölgesel planda görüşülecek çok konu var. MARTIN CHAUFFIER: Musul’un düşmesi ve IŞİD militanlarının Irak’ta kazandığı askerî başarı, Irak’ın düşman toplumlar olarak bölünmesine neden oldu. Bölgedeki tek istikrarlı alan olan Türkiye, Avrupa tarafından yeterince destekleniyor mu? ERDOĞAN: Maalesef hayır. Avrupa kendi içine kapanmış gibi. Avrupa’nın ideallerini temsil eden ulusal değerler bir bir hiçe sayılıyor ve Suriye dramında olduğu gibi Avrupa sessizliğe bürünüyor. Filistin sorununda da onlarca yıl sustuğu gibi… Irak’ta da gereken tepkiyi vermediği gözleniyor. Avrupa’nın suskunluğu Orta Doğu’da tedavisi olmayan yaralar açılmasına neden olabilir. Siyasi destek olmadığı gibi ne Suriye halkı ne de Türkiye mülteciler sorunu konusunda dünyadan destek gördü. İnanın bana Orta Doğu’yu sarsan askerî suçlar, adaletsizlik ve insanlık dramları karşısında ses çıkarmayan Avrupa yarın kendi değerlerini savunamayacak duruma gelecektir. MARTIN CHAUFFIER: Yıllar süren müzakerelerin ardından Türkiye hâlâ AB’ye entegre olmak istiyor mu? Siz kendinizi Avrupalı hissediyor musunuz? ERDOĞAN: Türkiye’nin tarihini Avrupa’sız, Avrupa’nınkini de Türkiye’siz yazamazsınız. Türkiye’nin AB’ye üye olma amacı stratejiktir. Avrupa’nın da aynı stratejik çerçevede cevap vermesi gerekir. Zaman içerisinde Avrupa çok kültürlü ve çok inançlı bir kıta hâlini almıştır. AB’nin bağlı olduğu hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları kavramlarına Türkiye de bağlıdır. Üyelik müzakeresi sürecinde ortaya adaletsizce çıkarılan yapmacık engeller, ulusumuzun motivasyonunu düşürmüştür. Ancak yine de Birliğe tam üyelik amacımız devam etmektedir. Üyelik kriterleri çerçevesinde konuşmak gerekirse Türkiye, üye ülkelerin çoğundan daha iyi durumdadır. MARTIN CHAUFFIER: Avrupalıların Türkiye’ye karşı heyecanlı olmaması din faktöründen dolayı olabilir mi sizce? Petrolünüz olsaydı çoktan Avrupalı olabilir miydiniz? ERDOĞAN: AB, demokrasiden insan haklarına, refahtan dayanışmaya kadar -güvenliği de unutmadan- yayılan bir değerler birliğidir. Birliği sadece dinî bir çerçevede algılamak yanlış olur. Tarih birçok Katolik-Ortodoks veya Katolik-Protestan savaşına şahit olmuştur. Değişik grupların kiliseleri arasındaki fikir ayrılıklarının günümüze kadar sürdüğünü görmekteyiz. Ancak bu dinî fikir ayrılıkları siyasi engel yaratmamaktadır. Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkmak için din argümanının öne sürülmesi gerçekçi ve mantıklı olmaz. Takıntılar üzerine bir proje inşa edilmemelidir. Biz Türkiye’de medeniyetler çatışmasına değil medeniyetler ittifakına inanıyoruz. Petrol konusuna gelince; topraklarımız önemli bir enerji sevkiyatı hattına ev sahipliği yapmasına rağmen şimdilik Avrupa’nın öncelikleri arasında yer almamaktadır. MARTIN CHAUFFIER: Yüzyıllardır İran bazen komşu, bazen rakip bazen de düşman niteliğindedir. İran’ın nükleer anlamda silahlanmasına izin verir misiniz? Siz de bu teknolojiyi geliştirecek misiniz? ERDOĞAN: Orta Doğu’da nükleer silah istemiyoruz. Türkiye silahsızlanma konusunda uluslararası bütün örgütlerle iş birliği içindedir. Öte yandan barışçıl anlamda nükleer enerjinin kullanılmasına da karşı değiliz. 14 MARTIN CHAUFFIER: Arap baharı başladığında Müslüman ve laik Türkiye Cumhuriyeti her yerde örnek gösteriliyordu. Türkiye bölgedeki ülkelere örnek olmaya devam ediyor mu? ERDOĞAN: Her ulusun kendi tarihi vardır. Hiçbir zaman model oluşturmaya çalışmadık. Ancak başarılarımızın örnek teşkil etmesinden de memnunuz. Türkiye, İslam ve demokrasinin bir arada işleyebileceğini gösteren demokratik ve laik bir hukuk devletidir. MARTIN CHAUFFIER: Partiniz AKP, din ile siyaset arasındaki ilişkileri nasıl algılıyor? ERDOĞAN: Dinî ve kültürel haklar uzun zaman baskı altında kaldı. Başlıca dinî sorumlulukların yerine getirilmesine izin verilmedi. Devlet, dinî ve kültürel anlamda kendi vatandaşına baskılar uyguladı. İnkâr etme, reddetme ve bir asimilasyon siyaseti izlendi. Bizim siyasi partimiz bu tarzdaki baskılarla mücadele eden bir harekettir. Özgürlükleri savunduğumuzda bunu bütün vatandaşlar için yaptık. Herkesin kimliğini ifade etmesi, kültürel değerlerini koruması ve özgürce fikirlerini ifade etmesi için mücadeleye devam edeceğiz. Son yıllarda Ermeni ve Rum vatandaşları hedef alan açılım politikalarımız bu saydıklarıma en iyi örnektir. MARTIN CHAUFFIER: Taksim Meydanı olayları Avrupa kamuoyunu sarstı. İktidarda 12 yıl geçirdikten sonra siz de De Gaulle veya Margaret Thatcher gibi yorgunluk hissediyor musunuz? ERDOĞAN: Her ülkenin ve her liderin durumu farklıdır. Genel olarak iktidarda kalmak çoğu zaman seçimleri kaybetmekle sonuçlanır. Türkiye’de 2002’den bu yana bu durumun tam tersi yaşanıyor; 12 yılda sekiz seçim kazandık. İlk genel seçimimizi 2002’de oyların yüzde 34’ünü alarak, 2007’de yüzde 47’sini alarak, 2011’de de yüzde 50’sini alarak kazandık. Sonuçlar her zaman daha iyiye gitti. Halk hâlâ AKP’ye güveniyor. 30 Mart’taki yerel seçimlerde halk yine tercihini AKP’den yana kullandı. Halkımız bize güvendiği sürece onlara hizmet etmeye devam edeceğiz. MARTIN CHAUFFIER: İktidar size ne öğretti? Bir devlet başkanı en çok neye dikkat etmeli? ERDOĞAN: Kibirli olmamaya. Her zaman dinlemeli. Halk her zaman kendi için çalışan yetkilileri sever. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığım dönemden beri halkıma içtenlik ve samimiyetimle hizmet etmeyi amaçladım. Hepimiz ölümlüyüz. Arkamızda yaptıklarımızı bırakacağız. 15