International Journal of Languages’ Education and Teaching ISSN: 2198 – 4999, Mannheim – GERMANY UDES 2015 p. 2766-2773 TURKISH LANGUAGE EDUCATION IN THE SHADOWS OF CIRCULARS OR THE BIG DESPERATION OF TURKISH GENELGELERİN GÖLGESİNDE TÜRK DİLİ EĞİTİMİ YA DA TÜRKÇENİN BÜYÜK ÇARESİZLİĞİ 1 Yasemin ÖZCAN GÖNÜLAL 2 ABSTRACT Today, while daily problems of Turkish are being discussed, especially the negative effects of English on Turkish are frequently mentioned, the education in foreign language is debated or the language revolution issue which we recently started to hear again is revived. As a matter of fact these discussions about language are closely related with education because it directly affects language education. In this examination which aims to present recent evidence, the reflection of language discussions to Turkish education will be explained through the circulars sent to schools related with this issue. Key Words: Turkish language education, circulars of national ministry of education about Turkish, old-new discussion in Turkish ÖZET Günümüzde Türkçenin güncel sorunları tartışılırken, özellikle İngilizcenin Türkçe üzerindeki olumsuz etkileri sıklıkla konuşulur, yabancı dille öğretim meselesi tartışılır yahut yakın zamanlarda tekrar duymaya başladığımız dil devrimi meselesi yeniden gündeme getirilir. Esasen dil üzerindeki bu tartışmalar, eğitim konusuyla da çok yakından ilişkilidir çünkü dil öğretimini doğrudan etkilemektedir. Yakın tarihten deliller sunmayı amaçlayan bu incelemede, dil tartışmalarının Türkçenin öğretimine nasıl yansıdığı meselesi, konuyla ilgili olarak okullara gönderilen genelgeler üzerinden açıklanmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Türk Dili Eğitimi, Milli Eğitim Bakanlığının Türkçe Konulu Genelgeleri, Türkçede Eski-Yeni Tartışması Bu çalışma Nevşehir Hacı Bektaşi Veli Üniversitesi tarafından düzenlenen “1. Uluslararası Dil Eğitimi ve Öğretimi Sempozyumu’nda” sözlü bildiri olarak sunulmuştur. 2 Okt. Dr., İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Genel Kültür Dersleri Bölümü, e-posta: yaseminozcan35@gmail.com 1 GENELGELERİN GÖLGESİNDE TÜRK DİLİ EĞİTİMİ YA DA TÜRKÇENİN BÜYÜK ÇARESİZLİĞİ 2767 1. GİRİŞ Günümüzde Türkçenin güncel sorunları tartışılırken, özellikle İngilizcenin Türkçe üzerindeki olumsuz etkileri sıklıkla konuşulur, yabancı dille öğretim meselesi tartışılır yahut yakın zamanlarda tekrar duymaya başladığımız dil devrimi meselesi yeniden gündeme getirilir. Esasen dil üzerindeki bu tartışmalar, eğitim konusuyla da çok yakından ilişkilidir çünkü dil öğretimini doğrudan etkilemektedir. Yakın tarihten deliller sunmayı amaçlayan bu incelemede, dil tartışmalarının Türkçenin öğretimine nasıl yansıdığı meselesi, konuyla ilgili olarak okullara gönderilen genelgeler üzerinden açıklanmaya çalışılacaktır. Eğitim ve öğretimin temel aracı hiç şüphesiz dildir. Bu sebeple, kelime ve kavram hazinesi zengin, doğru yazım ve söyleyişe dayanan Türkçe öğretiminin, eğitimin temel taşı olduğu söylenebilir. Buna rağmen Cumhuriyet tarihimiz boyunca dil üzerindeki siyasi tartışmalar ve politik tasarruflar sebebiyle Türkçe öğretiminde özellikle dil kullanımında bir standart yakalanamamıştır. Dilde eski-yeni tartışması artık önemini yitirmiş gibi görünse de yıllarca buna harcanan mesai, doğru bir dil öğretimi politikası geliştirilmesi yönünde önemli engellerden biri olmuştur. 1930-1950 yılları arasında okullarda yeni alfabeye uyum ile yeni terimler, eğitimin temel problemlerini teşkil ederken 1960’lardan itibaren Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullara gönderilen ve mahiyeti sürekli değişen genelgeler vasıtasıyla Türkçe öğretimine bir yön verilmek istenmiş, bir başka ifadeyle dil kullanımına devlet eliyle müdahale edilmeye çalışılmıştır. 1960 ve 70’lerde sol görüşlü partilerin iktidarda olduğu dönemlerde Millî Eğitim Bakanlığı öğretmenlere sık sık ders kitaplarının öz Türkçe yazılması konusunda genelgeler göndermiş; öğrencilere öz Türkçe kelimeler öğretilmesi, sınıflarda öz Türkçecilik kolları kurulmasını zorunlu kılmıştır. Bakanlık, o yıllarda, ders kitaplarında hangi terimlerin kullanılacağını, nasıl bir imla sistemi uygulanacağını Türk Dil Kurumuna sormakta, onun görüşlerine göre hareket etmektedir. Örneğin 1964 yılında İlköğretim Genel Müdürü Osman Ülkümen bir mesajında “Atatürk devrimlerinin yayıcısı ve koruyucusu olan bizler, bu eşsiz devrimler arasında özellikle derslerimizde arı ve duru Türkçe kullanmaya özen göstermeliyiz.” demiştir (İlköğretim, 1964: 3). İktidar el değiştirdiğinde ise “arı Türkçe” konulu genelgeler “yaşayan Türkçe” ibaresi ile yer değiştirmiştir. Özellikle 1960-2000 yılları arasında yayımlanan söz konusu genelgelerin muhatapları için, hangi kelimelerin öğretileceği, kullanımının teşvik edileceği konusu belirsizdir. Zira her yeni genelge, birbiriyle zıt bir kelime kadrosu kullanımını önererek kaotik bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 2. GENELGELER International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2768 Yasemin ÖZCAN GÖNÜLAL Genelgeler, anayasada öngörülmüş yürütme organının düzenleyici işlemleri arasında olup hukukun yazılı kaynaklarından biridir. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığınca okullara gönderilen genelgeler de içerdikleri talimatlar bakımından yaptırım gücü olan belgelerdir. X. İnönü Hükûmeti’nin iktidarda olduğu 1964 yılında, Millî Eğitim Bakanı Dr. İbrahim Öktem’in talimatıyla Valiliklere gönderilen “Derslerde, Sözlü ve Yazılı Anlatımda Türkçeye Önem Verilmesi” hakkındaki genelgede, okullarda arı, özleşmiş Türkçe kullanımına dikkat edilmesi, dili ağdalı anlatımların sadeleştirilmesi gerektiği belirtilmiş, öğretmenlerin dil davasına3 sahip çıkması istenmiştir4. Yine aynı dönemde “Yazışmalarda Arı Türkçe Kullanılması” hakkında bir genelge yayımlanmış, burada da yabancı kelimelerden arınmanın Dil Devrimi’nin başlıca amaçlarından biri olduğu belirtilmiş, yazışmalarda başvurulacak kaynaklar içinse TDK yayınları gösterilmiştir5. Aynı yıl yayımlanan 1333 sayılı genelge de “Arı Türkçe Kullanılması” hakkındadır. “Arı Dili Yayma Kolu” kurulması istenen genelgeyle öğrencilerin yeni sözcükler türetmesi ve bunların yayılması amaçlanmaktadır6. Aksi türlü davranan öğrencilerin Türkçe dersinden sınıfta bırakıldığı iddia edilmektedir. Bu dönemde Millî Eğitim Bakanlığı, okul kitabı yazanlara gönderdiği 6648 sayılı genelge ile okul kitaplarının arı bir Türkçe ile kaleme alınmasını da istemiştir (Levend, 1972: 506). 1960’lı yıllarda arı Türkçe kullanımının Milli Eğitim Bakanlığınca genelgeler marifetiyle teşviki, dönemin gazetelerinde sık sık eleştiri konusu olmuştur. Eleştirenlerden biri de başlarda dil devriminin en büyük destekçilerinden olan Falih Rıfkı Atay’dır. Atay’ın 1966 yılında Dünya gazetesinde Millî Eğitim Bakanlığına yazdığı dilekçe şöyledir: “Dil Kurumu bir akademi değildir. İstediği kadar araştırmalar ve teklifler yapmakta serbesttir. Fakat sözlük, ders kitaplarına girecek sözler ve karşılıklarla edebiyat kitaplarına alınacak örnekler ancak Millî Eğitim Bakanlığının kuracağı ve; 1- Dilimizin özleştirilme değil ve Türkçeleştirilme ülküsüne bağlı, 2- Osmanlıca ve uydurmacılığa karşı, 3- Güzel Türkçe zevkli, 4- İlme saygılı, niteliklerde yeni bir heyetçe tespit edilmeli ve şimdiye kadar yapılmış olanlar da, kökten bir ayıklama ve yeni bir anarşi yaratmadan kaçınma şartı ile gözden geçirilmelidir.” Necmettin Hacıeminoğlu da Türk Kültürü dergisinde Millî Eğitim Bakanlığının tutumunu sert bir dille eleştiren yazılar yazmıştır: “Millî Eğitim Bakanlığı millî kültür dilinin mahiyetini ve değerini bilmemektedir. (…)Çocuklara zorla hiçbir ciddi esere ve esasa dayanmayan cansız, mânâsız ve yanlış uydurma dil öğretiyor. (…) Gene bu uydurma dil masa başında hazırlanmış “kafadan atma” “sözlük”lerden başka bir yerde Burada dil davasından kasıt, 1932 yılında resmi olarak başlatılan dil devrimidir. Bk. Tebliğler Dergisi, 11 Mayıs 1964, s. 1303. 5 Bk. Tebliğler Dergisi, 25 Mayıs 1964, s.1303. 6 Bk. Tebliğler Dergisi, 7 Nisan 1964, s. 189. 3 4 International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 GENELGELERİN GÖLGESİNDE TÜRK DİLİ EĞİTİMİ YA DA TÜRKÇENİN BÜYÜK ÇARESİZLİĞİ 2769 yaşamadığı için zihinde herhangi bir iz bırakmadan uçup gitmektedir. Çünkü çocuk okuldan çıkar çıkmaz tabiî olarak orada okutulan “uydurma” dil ile de alakasını kesiyor. Zira o dile okul dışında, evde, sokakta, kitapta, üniversitede yani hayatta artık rastlamıyor. Böylece kendisine bir ömür rehberlik edecek olan dilden mahrum bırakılmış oluyor. Zihin âdeta çırılçıplak kalıyor.” (Hacıeminoğlu, 1966: 1105) Hacıeminoğlu, bütün ders kitaplarının öz Türkçe yazıldığını aksi hâlde Talim ve Terbiye Dairesinin reddettiğini, müfettişler olumsuz rapor vermesin diye derslerin öz Türkçe yapıldığını, sınıflarda öz Türkçecilik kolları kurulduğunu belirterek bu uygulamaları da eleştirmiştir (Hacıeminoğlu, 1966: 119). Benzer görüşleri Sâmiha Ayverdi7 de dile getirmiştir: “Maarif Vekâleti’nin çok acele alacağı tedbirlerden biri, derhal ilk, orta ve lise kitaplarının uydurmacılıktan kurtarılıp tabiî Türkçe ile yazılmasını te’min olduğu kadar onu îman hazinesinden mahrum bırakmamaktır.” (Ayverdi, 1970: 14) I. Demirel Hükûmeti’nin Orhan Dengiz’den sonraki Millî Eğitim Bakanı İlhami Ertem, 1967 yılında “Alışılmış ve yerleşmiş kelimeler yerine, alışılmamış kelimelerin öğretim ve yazışmalara getirilmemesi, aşırılıklardan sakınılması” hakkında bir genelge yayımlamıştır. Ardından 20.01.1969 tarihinde Ortaokul ve Liseler Yönetmeliği’nde yapılan bir değişiklikle 1964’te okullarda “Arı Dili Yayma Kolu” kurulması istenen genelge, “Güzel Konuşma ve Yazma” kolunun kurulması şeklinde değiştirilmiştir. Görüldüğü üzere 1960’lı yıllarda Türkçe öğretiminde kullanılan kelimeler konusunda okullara iki farklı genelge gönderilmiş; sol partiler arı Türkçe, sağ partiler dilde aşırılıklardan sakınılması vurgusuyla yaşayan Türkçe kullanılmasını istemiştir. 12 Mart 1971’de Silahlı Kuvvetler yönetime el koymuş, Dil Kurumunun eski bir üyesi olan Nihat Erim başkanlığında partiler üstü bir kabine kurulmuştur. Bu süreçte tıpkı 1960 darbesinde olduğu gibi asker, dilde özleştirme akımını desteklemiştir. Partiler üstü reform hükûmeti olarak kurulan 33. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti (I. Nihat Erim Hükûmeti) Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş, 9 Ekim 1971 tarihli bir genelge yayımlamıştır. Bu genelgeyle ilan ve levhalarda zaman zaman yabancı sözcüklerin kullanıldığı ve kimi kamu kuruluşlarının da bu yanlış yola saptıkları belirtilerek bu gibi uygulamalara son verilmesi istenmiştir (TDK, 1972: 127). IV. Demirel Hükûmeti’nin (1975-1977) iktidarda olduğu 7 Kasım 1975’te ise Millî Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem imzasıyla “Dilde aşırılıklardan sakınılması” hakkında yeni bir genelge gönderilmiştir. Genelgede, ilim dışı zorlamalar ve aşırılıklarla yazı dilimizin yeniden Sâmiha Ayverdi (1905-1993), dil reformuna karşı olan muhafazakâr aydınlardandır. Kubbealtı Cemiyeti ve Vakfı’nın kurucu üyesidir. Cumhuriyet’le beraber modernleşme ve batılılaşma hamleleriyle değişen toplumsal yapıyı sık sık eleştirmiştir. 7 International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2770 Yasemin ÖZCAN GÖNÜLAL konuşma dilinden uzaklaşma tehlikesinde olduğu, 15-20 yıl önce yazılmış değerli kültür ve sanat eserlerinin anlaşılamaz hale geldiği belirtilmiş, Türkçenin bünyesine uygun türetilmiş kelimelerin okullarda kullanılabileceği ancak “arı dil” adı altında Türkçenin özelliklerinin bozulup aşırılığa kaçılmaması gerektiği vurgulanmıştır8. 1976 yılında Mehmet Kaplan tarafından kaleme alınan Edebiyat Lise I adlı ders kitabı bu genelgeye uygun olarak hazırlanmıştır. Yaşayan dili savunan İlhami Ertem ve Ali Naili Erdem’in genelgelerinde Ömer Asım Aksoy’un da dikkat çektiği gibi katiyet, ehemmiyet, hususiyet, netice, mevzu, muhabere, mektep, muallim, talebe, terbiye, tedbir, muasır, alakadar, ıstılah, mahiyet, teşkil eden, müessese, müteveccih, gaye, tamim, vazife yerine kesinlik, önem, özellik, sonuç, konu, yazışma, okul, öğretmen, öğrenci, eğitim, öğretim, çağdaş, veri, ilgili, terim, nitelik, oluşturan, kurum, yönelmiş, amaç, genelge, görev gibi öz Türkçe kelimeler kullanılmıştır. Aksoy, dil devrimiyle Türkçeye kazandırılan bu kelimelerin 43 yıl önce yerleşmiş, oturmuş olmak şöyle dursun dilimize bile henüz girmediğini belirterek yeni kelimelere hoşgörüyle yaklaşılmasını, yerleşmeleri için zaman tanınmasını istemiştir (Aksoy, 2006: 24-25). Esasen tartışmanın düğümlendiği nokta da çoğunlukla burası olmuştur. Çünkü sorun, yeni kelimeler değildir, yeni kelimelerin eskiler yerine ikame edilmeye ve diğerlerinin tamamen kullanım dışına itilmeye çalışılmasıdır. Özleştirmeci Aksoy’un Türkçeye giren bazı Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin dile yerleştiğini kabul etmesi gibi aslında ılımlılar da (yaşayan Türkçeciler) dilde yeni kelimelerin türetilmesi gerektiğine inanıyorlardı8. Bu noktada bir uzlaşma olduğu kabul edilmelidir. Aksoy’un eleştirdiği yaşayan Türkçeciler, hiçbir zaman dilde yeni kelimeler türetilmesine karşı çıkmamışlardır. Öte yandan Aksoy’un (2006: 27) bu genelgelerin zorlama niteliği taşıdığı eleştirisi de yerindedir; yalnız buna daha önceki iktidarlar zamanında arı Türkçenin teşviki hakkındaki genelgeleri de eklemek gerekmektedir. 1980'lere gelindiğinde 07.05.1985 tarihli Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürü Tunca Toskay imzalı “Yayın ve Yazışmalarda Kullanılacak Dil” konulu genelge, o yılların meseleye bakışını yansıtmaktadır. İlgili genelge, Hamza Zülfikar ve Ahmet Bican Ercilasun’dan oluşan Danışma Kurulu’nun tespit ettiği aralarında betimlemek, deneyim, derslik, doğa, etkinlik, gereksinim, olanak, saptamak, yaşam gibi kelimelerin de olduğu 205 adet öz Türkçe kelimenin kullanılmamasına yöneliktir. Bu genelgeden iki yıl sonra Başbakan Turgut Özal imzasıyla yayımlanan 26.09.1987 tarih ve 19-383-16269 sayılı “Yazışma Dili” konulu genelgede de kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan yazışmalarda aşırılığa kaçılmaması gerektiği belirtilmiştir: “Millet olmamamızın en önemli unsurlarından birini teşkil eden dilimizin korunması ve daha da zenginleştirilmesi yolunda yapılacak çalışmaların, Bk. Tebliğler Dergisi, 17 Kasım 1975, s. 1860. Ilımlılar-Özleştirmeciler ayrımı için bk. Gönülal, Y. Ö. (2012), Cumhuriyet Dönemi Dil Tartışmalarının Türk Dili Eğitimine Yansımaları (Toplum Dil Bilimi Bakımından Bir İnceleme), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir. 8 8 International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 GENELGELERİN GÖLGESİNDE TÜRK DİLİ EĞİTİMİ YA DA TÜRKÇENİN BÜYÜK ÇARESİZLİĞİ 2771 büyük Türk milletinin, tarihi ve kültürü ile aynı istikamette olması lazımdır. Hükûmet Programı’nda da belirtildiği gibi Türkçemizin yapısını ve güzelliğini zedeleyecek hareketlere izin verilmemesi, ana dilimizin tabii seyri içinde gelişmesi gerektiği görüşündeyiz. Millî birlik ve bütünlüğümüzün muhafazası, vatandaşlarımızın birbirilerini anlamaları ve anlaşabilmeleri ile mümkündür. Ana dilimizin nesiller arasında birleştirici ve bütünleştirici özellikleri daima göz önünde tutulmalıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarınca resmî yazışmalarda, güzel Türkçemizin aşırılıklardan kaçınılarak kullanılması; yapı, imlâ ve kelimelere dikkat edilmesi zorunludur.” 2000’lere gelindiğinde durum yine değişmemiş, iktidarlar değiştikçe hâkim ideolojilere uygun olarak dilde yine birtakım tasarruflara gidilmiştir. 7 Aralık 2000’de V. Ecevit Hükûmeti’nin (1999-2002) Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun “Yazı Dilinin Doğru Kullanımı” konulu genelgesi yayımlanmıştır. Bostancıoğlu 2000/112 sayılı genelgede, ‘Zorunlu haller ve teknik terimler dışında Türkçe karşılıkları bulunan yabancı sözcüklere yer verilmemesi’ talimatı vermiştir. Bunun üzerine Talim ve Terbiye Kurulu, onay vereceği ders kitaplarındaki kelimeleri, ‘Türkçe-Türkçe değil’ ayrımına tâbi tutarak birçok kelimeyi kitaplardan çıkarmıştır. Buna göre; kitaplarda yer alan çok sayıda kelimenin karşısına Türkçesinin yazılması gerektiği belirtilerek, ‘millî’ yerine ‘ulusal’, ‘milliyetçilik’ yerine ‘ulusçuluk’, ‘istiklal’ yerine ise ‘bağımsızlık’ kelimelerinin kullanılması istenmiştir. Kurulun isteği doğrultusunda kelimelerin Türkçesi yazılan ders kitapları onaylanırken, öğretmenler için de bir genelge yayımlanmıştır. Bakanlığın genelgesine göre, öğretmenler öğrencilere millî, milliyetçilik ve istiklal gibi kelimeleri öğretemeyecek, bu kelimeler gibi ‘millet, hürriyet, bahtiyar, ilim, asır, felaket, tabiat, ifade, fikir, kanun’ gibi kelimelerin de günümüz Türkçe karşılıkları kullanılacaktır. İlköğretim Genel Müdürlüğünden 24 Ağustos 2001’de çıkan “İlköğretim Kurumlarında Sözlü ve Yazılı Anlatım Becerilerinin Geliştirilmesi” konulu genelgede, “Derslerde Türkçe karşılıkları olan sözcüklerin bu karşılıklarının kullanımına özen gösterilmeli, dilimizin yalınlaştırılması, zenginleştirilmesi amacıyla her fırsat, bu anlamda değerlendirilmelidir.” denilmiştir. Genelgenin dili de Bakanlığın istediği Türkçeyi yansıtan bir örnek olmuştur. Genelgede, ‘millî’ yerine ‘ulusal’, ‘kelime’ yerine ‘sözcük’, ‘fert’ yerine ‘birey’, ‘müsamere’ yerine ‘görsel izlence’, ‘sadeleştirme’ yerine, ‘yalınlaştırma’ kelimeleri tercih edilmiştir. Son olarak; I. Erdoğan Hükûmeti (2003-2007) Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 16 Nisan 2003’te “Yaşayan Türkçemiz” konulu bir genelge yayımlayarak, önceki Bakanlar döneminde bazı kelimelere yasak koymaya yönelik hazırlanan genelgelerin dikkate alınmamasını istemiştir. “Yaşayan Türkçe” kullanılması istenen genelgede şu ifadeler yer almıştır: “Ortak payda olması gereken güzel Türkçemizin bir çatışma alanı hâline getirilmesi büyük talihsizliktir. Bilindiği üzere kültürün bütün alt kolları gibi diller de karşılıklı etkileşim içerisinde gelişirler. Türkçeden diğer dillere International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2772 Yasemin ÖZCAN GÖNÜLAL geçmiş birçok kelime olduğu gibi diğer dillerden de Türkçemize birçok kelime geçmiştir. Doğu dillerinden, Batı dillerinden içinde bulunduğumuz Akdeniz havzasından derlediğimiz kelimeler zamanla Türkçeleşmiş artık bizim malımız olmuştur. “Sorun” kelimesini kullanmamız, “mesele” veya “problem” kelimesini kullanmamıza engel değildir. “Yaşam” kelimesi ile “hayat” kelimesi arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz. “Kalp” kelimesi kökü itibariyle Arapça, “yürek” ise Türkçedir. Ancak ikisinin farklı kullanım alanları vardır. “Kalpsiz” ile “yüreksiz”in aynı anlama gelmediğini herkes bilir. “Akıl” kelimesinin öztürkçesi “us”tur. Ne var ki “akıllı” ile “uslu” aynı şey değildir. “Millet” de bizim “ulus” da bizimdir. “Hâkimiyet-egemenlik”, “hürriyetözgürlük”, “istiklal-bağımsızlık” vb. kelime ve kavramların birlikte var olması dilimiz açısından bir zenginlik unsurudur”. Bu ifadeler, 2000’li yıllara gelindiğinde dilde eski-yeni tartışmasının artık önemini yitirdiğini göstermektedir. 3. SONUÇ İncelemeye 10 genelge konu edilmiştir. Her genelgenin birbirini reddeden üslûbu ve Türkçe öğretimi politikalarındaki farklılık sebebiyle başlıkta ‘Türkçenin büyük çaresizliği’ ifadesine yer verilmiştir. Genelgeler marifetiyle yeni kuşakların eski kelimeleri öğrenmemesi/kullanmaması için çaba harcanması, diğer taraftan yeni türetilen kelimelere karşı da direnç gösterilmesi bir tür kelimesevicilik olarak adlandırılabilir. Türkiye’de bunun bizatihi kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılması ise dilin, devletin ideolojik aygıtlarından biri gibi kullanıldığının açık ifadesidir. Girişte belirtildiği üzere 1990’lardan itibaren dilde eski-yeni tartışması önemini artık yitirmiş gibi görünmektedir. 1960 ve 1980’lerin ortasına dek genelgelerle yasaklanan, gerek dil reformuyla türetilen gerekse dile yerleşmiş yabancı kaynaklı pek çok kelimenin, 2000’li yıllarda dünya görüşü ayrımı olmadan hemen her kesimce kullanılması Türkçenin doğal mecrasına girdiğinin en somut göstergesidir. Öte yandan XX. yüzyılda Türkiye Türkçesine damgasını vuran dil tartışmalarının ardından bugün gelinen noktada, tartışmanın tamamen bittiğini söylemek de yanlış olur. Son dönemde okullarda seçmeli Osmanlıca dersleri okutulması konusundaki görüş farklılıkları bu yorumu doğrulamaktadır. Çözüm olarak; tartışma, “eski kelimeler kullanılsın mı, kullanılmasın mı” sorusuna ideolojik açıdan cevap aramaktan çıkarılıp, “bir dilde ‘kelime’ kavramı ne ifade eder, önemi nedir” soruna yönelerek sadece filolojik açıdan değil, dil felsefesi ve dil sosyolojisi gibi alanların verilerinden de yararlanılarak açıklanmaya çalışılabilir. Konuya Türkçe öğretimi açısından yaklaşıldığında; bugün, 1950’lerde yazılmış bir metni ‘dilinin eskiliği’ sebebiyle anlayamayan, kelimeler arasındaki ince ayrımları çıkaramayan, son derece sınırlı bir kelime kadrosuna sahip öğrencilerin sayısının azımsanmayacak kadar fazla International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 GENELGELERİN GÖLGESİNDE TÜRK DİLİ EĞİTİMİ YA DA TÜRKÇENİN BÜYÜK ÇARESİZLİĞİ 2773 olduğu tespiti yapılabilir9. Bu tablonun ortaya çıkmasında, iktidarların genelgeler ve yönetmelikler marifetiyle içeriğini sürekli değiştirdikleri, bu yüzden bir türlü rayına oturtulamayan Türkçe öğretiminde kelime bilgisine yönelik izlenen yöntemin payı da dikkate alınmalıdır. KAYNAKÇA Aksoy, Ö. (2006). Dil Gerçeği. Ankara: Dil Derneği Yayınları. Ayverdi, S. (1970). Maarifimiz. Konya: Kanaat Matbaası. Demir, G. Y. (2007). Türkçenin Pirus Zaferi, Trajik Başarı Türk Dil Reformu. Paradigma Yayınları. İstanbul. XXXIII-XLV. Gönülal, Y. Ö. (2012). Cumhuriyet Dönemi Dil Tartışmalarının Türk Dili Eğitimine Yansımaları (Toplum Dil Bilimi Bakımından Bir İnceleme). Yayımlanmamış Doktora Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi. İzmir. Hacıeminoğlu, Necmettin (1966). Milli Eğitim Bakanlığının Dil Politikası. Türk Dili İçin I. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları. Ankara. 117-120. Hacıeminoğlu, Necmettin (1966). Üniversitedeki Başarısızlıkta Dilin Payı. Türk Kültürü (48). 1104-1106. İlköğretim, Sayı: 523, Cilt: 30, 1 Eylül 1964, Ankara, 3. Levend, Agâh Sırrı (1972). Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri. Ankara: TDK Yayınları. Tebliğler Dergisi, 11 Mayıs 1964, s. 1303. Tebliğler Dergisi, 17 Kasım 1975, s. 1860. Tebliğler Dergisi, 25 Mayıs 1964, s. 1303. Tebliğler Dergisi, 7 Nisan 1964, s. 189. Türk Dil Kurumu (1972). Türk Dil Kurumunun 40 Yılı. Ankara Üniversitesi Basımevi. Bu tespit için fikir vermesi açısından bk. Gönülal, Y. Ö., Kelimelerimiz Erozyona mı Uğruyor Sorusuna Yönelik Uygulamalı Bir Araştırma, III. Uluslararası Türkoloji Kongresi “Polonya Türkiye İlişkilerinin 600. Yıl DönümüTürkoloji Araştırmalarının Dünü, Bugünü ve Yarını”, 25-27 Haziran 2014. 9 International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015