MARCEL LIEBMAN (1929-1986) Polonya Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak Brüksel’de doğdu. Brüksel Özgür Üniversitesi’nin Fransızca ve Felemenkçe kampüslerinde siyasal doktrinler tarihi ve siyasal sosyoloji dersleri verdi. Sosyalizm ve komünizmin tarihine ilişkin sayısız eser kaleme aldı. Belçika işçi hareketi içinde aktif rol oynadı. 1960 ve 1970’li yıllarda Belçika solunun La Gauche ve Mai gibi önemli dergilerinin yazı kurulunda bulundu. Sartre’ın ünlü Les Temps Modernes dergisinde makaleler yazdı. İsrail-Filistin diyaloğunun mimarlarından biri oldu. En önemli eserleri arasında Rus Devrimi, Lenin Zamanında Leninizm, Belçika Sosyalistleri yer alır. Ayrıntı: 1070 Tarih Dizisi: 23 Rus Devrimi Bolşevik Zaferinin Kökenleri, Aşamaları ve Anlamı Marcel Liebman Kitabın Özgün Adı La Révolution Russe Origines, Étapes et Signification de la Victoire Bolchevique © Marcel Liebman Fransızcadan Çeviren Samih Tiryakioğlu Yayıma Hazırlayan Bülent Tanatar Son Okuma Emre Tansu Keten Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları’na aittir. Kapak Fotoğrafı Leemage / Corbis Historical / Getty Images Turkey Kapak Tasarım Gökçe Alper Dizgi Hediye Gümen Baskı ve Cilt Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 - 576 00 66 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım: Mayıs, 2017 Baskı Adedi 2000 ISBN 978-605-314-181-5 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No:3 Cağaloğlu – İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr twitter.com/ayrintiyayinevi facebook.com/ayrintiyayinevi instagram.com/ayrintiyayinlari Rus Devrimi Bolşevik Zaferinin Kökenleri, Aşamaları ve Anlamı Marcel Liebman Tarih Dizisi Savaş Alanı Olarak Tarih XX. Yüzyılın Zorbalıklarını Yorumlamak Enzo Traverso Özel Görevler İstenmedik Bir Tanığın, Bir Sovyet İstihbarat Şefinin Anıları Pavel Sudoplatov İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu Kişisel Gözlemlerden ve Otantik Kaynaklardan Friedrich Engels Komün Tarih ve Anılar Louise Michel Cihan Harbine Doğru Türkiye Kişisel Gözlemlerden ve Otantik Kaynaklardan Parvus Efendi Yahudi Modernitesinin Sonu Muhafazakâr Bir Dönüm Noktasının Tarihi Enzo Traverso Bir Yeniçerinin Hatıraları Konstantin Mihailoviç Müslüman Kardeşler Muhalefetten İktidara Alison Pargeter Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketler George Haupt & Paul Dumont Romanın Sultanları Türklerin Dünyaya Yayılışı Warwick Ball Sultanlar Zamanında Hıristiyanlık ve İslam II F. W. Hasluck Arabistan’dan Öteye Warwick Ball Bizans Dünyası Cilt 1 Cécile Morrisson Coğrafya Her Şeyden Önce Savaş Yapmaya Yarar Yves Lacoste Halk İstiyor Gilbert Achcar Zapata ve Meksika Devrimi John Womack Modern Dünyanın Doğuşu Sir Christopher Alan Bayly Tek Dünyaya Doğru Warwick Ball Ermeni Halkının Tarihi Der: Gérard Dédéyan Mısır’ın Uzun 19. Yüzyılı: Modernleşme, Merkezileşme Özge Özkoç İçindekiler Önsöz............................................................................................................................ 7 Başlarken.................................................................................................................... 11 I Çarlık Rusya’sı RUS OTOKRASİSİ..................................................................................................... 16 ÇARLARIN SONUNCUSU: II. NİKOLAY................................................................. 20 KÖYLÜLER................................................................................................................ 25 İŞÇİ SINIFI................................................................................................................ 29 İMKÂNSIZ ŞEY: LİBERALİZM................................................................................ 32 “LİBERAL ÇARLIK”.................................................................................................. 35 RUSYA’DA CEHALET ............................................................................................... 41 II Devrimciler Rusya’sı HALKÇILIĞIN ÇIKMAZI.......................................................................................... 48 RUS SOSYALİZMİNİN DOĞUŞU............................................................................. 56 BOLŞEVİKLER İLE MENŞEVİKLER..................................................................... 71 III 1914 -1917: Çarlığın Sonu ÇARLIĞIN KOCAYIŞI............................................................................................... 86 MUHALEFETİN ARTMASI....................................................................................... 91 SAVAŞ SIRASINDA LENİN....................................................................................... 98 IV Şubat Devrimi ŞUBAT DEVRİMİ GÜNLERİ.................................................................................. 110 LİBERALLERİN ROLÜ........................................................................................... 119 İKİLİ İKTİDAR........................................................................................................ 125 V Bahar Fırtınaları LENİN PARTİSİNİ TEKRAR ELE GEÇİRİYOR.................................................... 140 İŞÇİ HAREKETLENMESİ...................................................................................... 148 KÖYLÜ SINIFI HAREKETE GEÇİYOR................................................................ 152 RUSYA DÖNEMEÇTE: SAVAŞ MI, BARIŞ MI?..................................................... 162 ORDUNUN ÇÖKÜŞÜ.............................................................................................. 172 VI Bolşeviklerin Yükselişi “HAZİRAN GÜNLERİ”............................................................................................ 183 BOLŞEVİKLERİN YÜKSELİŞİ.............................................................................. 190 TEMMUZ GÜNLERİ............................................................................................... 200 VII Sağın Taarruzu BOLŞEVİK KARŞITI SALDIRI............................................................................... 211 SAĞA KAYMA.......................................................................................................... 216 MOSKOVA DEVLET KONFERANSI...................................................................... 222 KORNİLOV’UN HÜKÛMET DARBESİ.................................................................. 228 VIII Geçici Hükümet Can Çekişiyor GEÇİCİ HÜKÜMETİN GÜÇSÜZLÜĞÜ.................................................................. 241 ÖN-PARLAMENTONUN BAŞARISIZLIĞI VE SOVYETLERDEKİ BUNALIM................................................................................ 248 BOLŞEVİKLER: TOPARLANMADAN YÜKSELİŞE............................................. 253 SİLAHLI AYAKLANMAYA DOĞRU........................................................................ 256 SİLAH ELDE BEKLEYİŞ........................................................................................ 276 IX İktidarın Ele Geçirilmesi AYAKLANMA BAŞLIYOR........................................................................................ 289 SON SALDIRIDAN ÖNCE....................................................................................... 295 GEÇİCİ HÜKÜMETİN SONU................................................................................. 302 İKTİDAR SOVYET’TE............................................................................................. 307 EKİM PARADOKSU................................................................................................ 315 X Sovyet Rejiminin İlk Demleri BOLŞEVİK İKTİDARIN PEKİŞMESİ.................................................................... 322 BREST-LİTOVSK BARIŞI....................................................................................... 329 “SOVYET CUMHURİYETİ”.................................................................................... 342 EKİMDEN SONRA DEVRİM.................................................................................. 352 XI Rus Devriminin Kaderi SOVYET DEMOKRASİSİ........................................................................................ 359 İÇ SAVAŞIN ETKİLERİ........................................................................................... 370 “TEK BİR ÜLKEDE SOSYALİZM”......................................................................... 378 “ULUSLARARASI SINIF MÜCADELESİ”.............................................................. 387 SOSYALİZM VE KOMÜNİZM................................................................................ 394 Rus Devrimi’nin Kronolojisi. ............................................................................ 403 Dizin........................................................................................................................ 407 Önsöz Rus Devrimi’nin ellinci yıldönümünü kutladığı şu sırada, en candan düşmanları ile hasımları arasında dahi onun tarihsel kapsamını ve evrensel anlamını hâlâ inkâr ya da sadece bunlardan şüphe etmeyi düşünecekler azdır. Şurası açıktır ki, Fransız Devrimi’nden bu yana olup biten toplumsal hercümerçlerin en önemlisi karşısında bulunmaktayız. Hattâ boyutları, dinamizmi, yankıları ve sonuçları bakımından Rus Devrimi, Fransız “atas”sını geride dahi bırakmıştır. Bununla birlikte genç bir emekçi ya da öğrenci Devrimin nasıl çıktığını öğrenmek; gelişiminin aşamalarını, sonuçlarını meydana getiren faktörleri ve onu esinleyen insanlarla düşünceleri anlamak istediğinde, bu soruları cevaplayacak anlaşılır ve ciddî bir kitap bulması imkânsızdır. Bu, acayip bir olaydır ki üzerinde biraz durulmaya değer. Devrim düşmanlarının 1917’de Rusya’yı ve dünyayı sarsan olayların derli toplu bir anlatısını yapamayışları hiç de şaşılacak bir şey değildir. Bunlar henüz bu korkunç sarsıntıdan kurtulmuş değillerdir. Hükümlerini çoğu zaman sınıf önyargıları, hınç ve bilgisizlik etkiler. Gerçekten de: Kapitalist mülkiyet üzerinde kurulu sosyal düzenin, olayların tabiî düzeni olduğu farz edilir ya da insan aklı ile tabiatının, insanlığın –ister faşist diktatörler, “büyük ve ünlü” generaller; ister “demokratik”, monarşik veya cumhuriyetçi seçkinlerce olsun– geleneksel kurallara göre yönetilmesini istediği düşünülürse, 1917 olaylarında iblisçe kuvvetleri cisimlendiren aykırı yaratıklarca insan aklına ve tabiatına karşı işlenmiş bir suçtan başka şey görülemez ortada. Soğuk savaşın boğucu havası içinde böyle bir görüş, çok sayıda Batılı yazarlar ile propagandacıların yazılarını sürekli olarak etkilemiştir: Bunlara göre 1917 Devrimi, dünyanın çektiği acılardan çoğunun, etkilerini hâlâ sürdüren nedenidir. Bu propagandacılar ile yazarlar, böylece, bir bakıma Rus Devrimi’ne, onun temsil ettiği meydan okuyuşun kudretiyle hayatiyetine, istemedikleri halde, saygı göstermektedirler. Fakat şu da var ki, onların bize sundukları, hiçbir zaman, bu Devrimin gerçek tarihi değil, sadece umacı kılığına sokulmuş halidir. Öğrenmeye, anlamaya susamış genç bir okur sol kanat tarihçilerine, yani Rus devrimcilerin dostları saydıklarına başvurduğunda da, ne 8 RUS DEVRİMİ yazık ki, daha iyi bir durumda bulunmaz. O zaman da önüne acayip şekilde yetersiz birtakım bilgiler çıkar. Devrim olaylarının canlılıktan, sosyolojik derinlikten ve psikolojik anlayıştan yoksun, beylik lâflarla dolu bir anlatılışıyla karşılaşır. Bunlar da çoğu zaman onda Bizansvari, dolambaçlı, anlaşılmaz bir tartışma izlenimi uyandırır. Moskova’ya yakınlığı ile ün yapmış Fransız şair ve yazarı Louis Aragon’un S.S.C.B. Tarihi adlı kitabı, bu tür edebiyatın canlı bir örneğidir. İnsan: “Böylesine değerli bir yazarın, kendisine ilham vermesi gereken –ve gerçekten de vermiş görünen– bir konuyu incelemeye kalkışırken muhayyilesini, ifade gücünü, anlayış kudretini felce uğratan nedir acaba?” diye haklı olarak sorar kendi kendine. “Aralarında bazı büyük ozanların da bulunduğu birçok övgü yazarının başına gelen, Aragon’un da başına gelmiştir” diyebilsek, mesele kalmazdı. Fakat olay şudur ki, Aragon ile onun ekolünden olan yazarların, başarısızlığı, yalnız masumca bir aşırı bağlılık ya da gayretkeşlikten ileri gelmiş değildir. Resmî komünist yazarlar Stalin’in tarihsel sahtecilikleri ile uydurma masallarını çok uzun süre işleyip durmuşlardır. Ancak, bütün sahtecilikler ile masalların bazılarını pekâlâ düzeltebilecek durumda iken, Devrimin gerçek yönünü bulup anlamak yeteneğini yine de gösterememişlerdir. Stalin’in bıraktığı izlerin sözde silindiği dönemde bile onlar o kadar çok buyruklara, o kadar çok “tabu”lara saygı göstermeye zorlanmışlar; kesin sonuçlu o kadar çok olayı şöyle bir atlayıp geçivermişler; önemli o kadar çok kişinin rollerini, hattâ adlarını yazmamak zorunda kalmışlardır ki, Devrimin tarihi onlar için bilinmez, yasak bir bölge olagelmiştir hep. Hattâ bu jübile yılında dahi 1917’deki devrim yöneticilerinden çoğunun –Troçki ile Buharin’in, Zinovyev’le Kamenev’in, Rıkov’la Tomski’nin ve daha birçoklarının– adları ya hiç geçmemiştir ya da yaptıkları kötü işleri kınamak gerekince geçmiştir. Şimdi Stalin’in kişiliğini bilmezlikten gelmek dahi bir terbiye, hattâ nezaket kuralı halindedir. Birtakım “tarihçiler” Fransız Devrimini anlatmaya kalkışsalar, ama olup bitenler hakkında bir şey söylemeseler; ya da örneğin Danton ile Saint-Just’ün, Desmoulins’in, Hébert’in, Cloots’un ve başka ünlü Jakoben’lerin adlarını dahi ağızlarına almayıp yalnız Marat’dan söz etmekle yetinseler, Robespierre’den de şöyle bir, fırsat düştükçe bahsetseler, haklarında ne düşünülürdü acaba? Bu tarzda yazılan tarih yalnız bazı kimselere karşı zalimce haksız davranmakla kalmaz. Bu kimselerin esinledikleri ya da yönettikleri önemli insan gruplarını da bilmezlikten gelir. Düşüncelerini, teşebbüslerini, faaliyetlerini ya yok eder ya da olduklarından başka gösterir. Olayları meydana getiren birçok önemli ayrıntıya göz yumar. Sonunda ortaya çıkan şeyler de tabiatıyla bölük pörçük, ipsiz sapsız ve anlaşılmaz olur. Gerçekte, Stalinci ve Hruşçovcu tarih yazarlarının kitaplarında devrim MARCEL LIEBMAN 9 partisi 1917’de olduğu gibi değil de, şimdiki Komünist Partisi’nin, geçmişi gerçeğe aykırı tarzda yansıtılan ve bugünkü bütün gülünç ve bürokratik saygıdeğerliğiyle 1917’nin beyaz perdesi üzerinde gösterilen bir gölgesi gibi görünür. Ve böyle bir işte kaybolup giden de 1917 devrimcilerinin olağanüstü iradeleri, yiğitlikleri ve sıcakkanlılıkları; keskin zekâları ile açık fikirlilikleri; düşünceleri ile evrensel ülküleri; gözü pek stratejileri ile esnek taktikleri ve kendi kuruluşlarının içinde, özgürlüğe olan derin bağlılıklarıdır. Bu şartlar altında da, böylesine zavallı tarzda yoksullaştırılmış bir tarihle bir tasvirin, bu kadar silik ve soluk görünmelerine; ve çağdaş zihin çalışmalarıyla zamanımızın sorunlarına uygulanabilecek hiçbir dersi içermeyişlerine şaşılmaz da ne yapılır? Fakat Sovyet rejiminin köklerinden söz eden tarih edebiyatının hazin durumuna rağmen, Rus Devrimi üzerine yazılan tarih kitaplarının tümü yine de büsbütün olumsuz değildir. Zaferlerini izleyen ilk on yıllık dönemde Bolşevikler, çok sayıda objektif tarihsel belge yayınlamışlar; olaylara tanık olan ya da bunlarda rol oynayan Rus ya da yabancı, Devrimi seven sevmeyen birçok kimse, bildiklerini ve gördüklerini anlatmışlardır. Bu eserler arasında Troçki’nin büyük Rus Devriminin Tarihi, 1917 Rusya’sına adanmış tek ve muhteşem bir anıt olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak Rus Devrimi’dir ki yüksek kademedeki yöneticileri arasında dâhi bir tarihçiye sahip olmak gibi bir imtiyaza erişmiştir. Daha yakın günlerde, olaylara tamamen yabancı bir İngiliz tarihçisi olan E. H. Carr da Sovyet rejiminin ilk yıllarını birkaç ciltte heyecansız, objektif, açık ve kesin bir dille anlatmıştır. Fakat yine de eksikliği duyulan şey, yeni kuşaklara 1917 olaylarıyla ilgili ciddî bilgiler edinme ve Bolşevik Devrimi’nin anlamını kavrama imkânını sağlayacak daha ufak boyda bir kitabın olmayışıydı. Marcel Liebman’ın eseri, bu boşluğu çok iyi doldurmaktadır. Yazar, devrimin hemen bütün yönleri ve tarihsel ortamı ile ilgili çok büyük miktarda temel bilgileri, az bir yerde özetlemeyi başarmış; olayların derli toplu, canlı ve meraklı bir hikâyesini ortaya koymuştur. Hâdiseleri lâyık olduğu ciddilikle anlatmakta, fakat bunu tatlı ve hareketli bir tarzda yapmaktadır. Gerçekten de, konuya ilişkin bilgilerin günümüzdeki durumunu, rahat ve anlaşılır bir tarzda özetleyebilmiştir. Konuyu halk için basitleştirmenin aşırılıklarına düşmeden ve ele almak zorunda kaldığı girift sorunları fazlaca sadeleştirmeden, büyük halk yığınlarına hitap etmektedir. Liebman bu kitabını, devrimin çağdaş dünya için taşıdığı anlamla çok yakından ilgilenen bir Marxçı sıfatıyla yazmıştır. Sempatilerinin nereye yöneldiği konusunda kimsede hiçbir kuşku bırakmamakla birlikte, olayları örnek bir içtenlik ve objektiflikle anlatıp çözümlemektedir. Şu ya da bu olayı yorumlayış tarzı üzerinde tartışılabilir şüphesiz. Örneğin ben kendim, “Rus Devriminin Kaderi”ne 10 RUS DEVRİMİ ayırdığı son bölümde vardığı sonuçlarla ilgili birtakım sakıncalar ileri süreceğim. Öyle gibime geliyor ki, bu bölümde Liebman, İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde Stalin’in güttüğü politikanın bazı olumsuz yönlerini gereği gibi değerlendirmemiş ve Stalin’den sonraki Rusya’nın, geçirdiği manevî ve politik bunalımın şiddetini yeterince oranlamamıştır. Fakat bu tür görüşler kaçınılmaz olarak, değerlendirme farklarına yol açarlar. Ancak yine de bu eser, tümü bakımından öylesine mükemmel, öylesine değerlidir ki, okunmasını bütün yüreğimle öğütlemekten ve lâyık olduğu geniş okur kitlesine ulaşarak ona tam değerinin verileceğini ummaktan geri kalmıyorum. Isaac Deutscher, 14 Ağustos 1967 Başlarken Bu eserin az çok bir değeri olduğu iddia edilecekse bu, yazarının gerçekleştirmeye çalıştığı üç amaçtan ileri gelir: Rus Devrimi’nin başlıca aşamalarını anlatmak; içinde cereyan ettiği havayı canlandırmak ve ona önayak olanların doktrin bakımından görüşlerini –dolayısıyla ülkülerini– özetlemek. Bu olaya adanmış çok zengin literatürde, bu amaçların hepsine birden ulaşmaya çalışan kitaplar azdır gerçekten. Oysa 1917 Devrimi’nin anlamı, bu çok değişik türdeki verilerden ayrılamaz. Gerçekten de, hayatın bir araya getirip hareketlendirdiği bu verileri kesinlikle anlatmak isterken, bu kitabın yeterince derli toplu ve yeterince açık olup olmadığı konusundaki kararı, okur verecektir. Bununla birlikte bu kitap, en iyi ihtimalle, çağdaş tarihin en esaslı, sonuçları bakımından en yüklü –şuna da inanalım ki, etkilerini henüz sona erdirmemiş bulunan– olaylarından biri üzerinde daha tam ve daha derin bir bilgi edinme çabasına ancak bir başlangıç olacaktır. Kitabın yazarının yararlandığı birçok kaynak arasında bazıları, okurun doğrudan doğruya edinmek istediği bilgileri sağlamak bakımından, özellikle üzerlerinde durulmaya değer. Bunlar Suhanov’un Anılar’ı, E. H. Carr’ın Bolşevik Devrimi, Bolşeviklere yakınlık duyan Amerikalı gazeteci John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün’ü ve özellikle Lev Troçki’nin Rus Devriminin Tarihi’dir. Hele bu son eser, yazarının kişisel bağlılıklarının dışında olarak, 1917 yılının Şubat’ı ile Ekim’i arasındaki dönemin, sayısız belgelere dayanan, çok canlı bir tablosunu çizmektedir. Okur çok önemli bir konunun, bu kitabın çok sınırlı olan hacmi içine sığdırıldığını kavrayabilirse, bu eseri yazmakla güdülen amaç da tam anlamıyla gerçekleşmiş olacaktır. Öven ya da söven dogmaların zihinleri çok şaşırttığı ve çok zararlı sonuçlar yarattığı bir alanda merakları gıcıklamak, kafalarda sorular yaratmak, sorunları ortaya sermek dahi yeterli birer hedef sayılmak gerekir herhalde. *** 12 RUS DEVRİMİ Bir yazarın, kitabına önsöz yazan kimseyi övmesi olağan değildir. Isaac Deutscher’in, bu kitabı tanıtan sayfaları yazdıktan birkaç gün sonra hiç beklenmedik tarzda ölüşü, bu övmeyi çok acı bir görev haline getirmektedir. Her şeyden önce eserimin, kaybettiğimiz büyük tarihçiye neler borçlu olduğunu söylemeliyim. Kitabımı büyük bir dikkatle okumak dostluğunu göstermiş ve konuyu eşsiz derecede iyi bildiğini ispatlayan gözlemleriyle; bana, değerli yardımlarda, bulunmuştu. Fakat kendi kuşağımdan olan çok kimselerle birlikte benim, Isaac Deutscher’e karşı bir başka minnet borcum da var. Rus Devrimi’ne değgin her şeyin göklere çıkarılma ya da yerin dibine batırılma şeklinde soysuzlaştığı bir dönemde Deutscher, yakınlık duymaya imkân vermekle birlikte taraf tutmayı imkânsızlaştıran bir çözümleme kudretiyle yaptığı çalışmalarda, herkesten çok göze çarpmıştır. Aldırmaz görünmek gibi, hemen hemen imkânsız bir iddiası yoktu. Tersine, komünizm olayını olağanüstü iyi anlayışı, çağımızın bu önemli sorununa kendini derinden ilgili hissedişinden ileri geliyordu. Yetenekleri yalnız tarih alanının çerçevesinde kalmamaktaydı üstelik. Yazılarında bugünkü dünyanın –resmî karikatüründen bambaşka olan– gerçek Marxçılığa uygun bir yorumlamasını yapmıştır. Tarihçilere ve sosyologlara keskin bir zekâ, geniş bir kültür ve C. Wright Mills’in “sosyolojik muhayyele” diye adlandırdığı şeyle zenginleşen tek bir objektiflik örneği vermiştir. Bu “sosyolojik muhayyele” ise insanoğlunun kaderini anlamak ve onun kurtuluşuna bu yolla yardım etmek arzusundan başka bir şey değildir. Brüksel, 20 Ağustos 1967 Rus Devrimi Bolşevik Zaferinin Kökenleri, Aşamaları ve Anlamı Marcel Liebman I Çarlık Rusya’sı Yirminci yüzyıl başlamıştı. Bilim alanında birçok buluşlar yapılıyor, sanayileşme hızla ilerliyor, ulaşım araçları değişiyor, Avrupa’nın her yanında öğretim ile eğitim gelişiyor ve tekniğin her şeyi altüst edişiyle yıpranan gelenekler, zayıf yanlarını açığa vuruyorlardı. Şehirlere özgü bir uygarlık hayatın temposunu dahi hızlandırdığından, toplum ilişkilerinde derin değişiklikler yapıyordu. Her şeyin yeni, her şeyin mümkün, olabilir görünen bir hali vardı. Bu ekonomik ve sosyal duruma paralel olarak da, politik alanda, burjuva sınıfı ile emekçi sınıfının çatışması ortaya çıkmaktaydı. Kapitalizmin can çekişmesine mi tanık oluyorduk, onun yerini sosyalizm mi alacaktı? Bu sorunun ortaya atılması bile bütün yapıların yeniden tartışma konusu olduğunu ve gelecek günlerin, yeni imkânlar bakımından, hiçbir zaman bu kadar zengin olmadığını gösteriyordu. Gerçi Avrupalı yeryüzünü, insanoğlu gökyüzünü fethetmek için yola çıkmıştı, ama aslında, pek seyrek bozulan bir iyimserlik havası içinde insanlığın nihayet, yepyeni bir kaderi çatmaya kadirmiş gibi bir hali vardı. Yirminci yüzyıl başlamıştı, ama Avrupa’nın bir ucunda, Rusya birçok bakımlardan hâlâ Ortaçağın içine gömülmüş bulunuyordu. Orada bir yandan sanayi zayıf olmakla beraber hızla güçleniyordu, ama her yanda yoksulluk, her yanda cahillik hüküm sürmekteydi. Köhnemiş bir iktidarın hükmü altındaki bu uçsuz bucaksız ülkenin kendisi zaten uçsuz bucaksız bir köhnelik halindeydi. Öyle ki, Rusya’nın hemen her yanında görülen eski dünyanın izleri burada, yeni bir dünyanın tomurcuklarıyla hemen her yanda çatışıyordu. Devletin başında modası geçmiş, aciz bir monarşi vardı; içinin kofluğunu, yer yer çatlamış bir dış yüzün göz kamaştırıcılığı ile örtmeye çabalıyordu. Rus toprağında ortaya çıkışından beri ne idiyse hemen hemen öyle –yani itiraz götürmez, tanrısallaşmış ve çok kudretli– kalmak iddiasındaydı. Çarlık otokrasisi kendini ele güne böyle göstermek istiyordu. Temsilcilerinin sonuncusu olan II. Nikolay 1886’da taç giyeceği sırada Moskova Baş Metropoliti ona şöyle diyordu: 16 RUS DEVRİMİ “Gözle görülen bu taç, bütün Rusya’nın başbuğu olarak sana peygamberimiz efendimiz İsa’nın bahşettiği gözle görülmeyen tacın bir simgesidir: Kendisi de şanlı bir hükümdar olan İsa, ulusun üzerindeki egemen ve yüce iktidarla birlikte, hayır dualarıyla bahşetti bu tacı sana.” Bu gibi törenler, buna benzer tumturaklı dualar Rusya’ya özgü bir şey değildi şüphesiz. Fakat bunlar hiçbir yerde hükümdarlarca böylesine tam bir inançla, böylesine sarsılmaz bir katiyetle karşılanmıyordu: Bu törenler toplumsal bakımdan yararlı bir sembolizmin gerekleri değildi ve gerçek bir yetkinin, sahici bir iktidarın alâmetleriydi sanki. Sahiden de Çar II. Nikolay kendini devlet ile ulusun başı ve onun bağrında Tanrı kudretinin temsilcisi, hattâ daha ileri giderek, onun cisimleşmiş hali sayıyordu. Ünlü yazar Lev Tolstoy 1901’de: “Otokrasi, modası geçmiş bir hükûmet tarzıdır. Afrika’nın göbeğinde, dünyadan habersiz bir ilkel halk sürüsünün ihtiyaçlarına uygun gelir ama Rus halkının ihtiyaçlarına hiçbir zaman uymaz...” diye çırpınıyordu, ama boşuna. Rusya’da “intelligentsiya” diye anılan aydınlar sınıfının temsilcilerinden tutun da sanayi proletaryasının fırtınalı, çalkantılı yığınlarına kadar daha birçok Rusla birlikte o da bir sistemin vurdumduymazlığı, başta bulunan insanın körlüğüyle karşılaşıyordu. RUS OTOKRASİSİ Rus devletinin kuruluşundan beri memleket, –çok seyrek birkaç istisna dışında– tam anlamıyla keyfî ve sapına kadar zorba bir otokrasiden başka rejim görmüş, tanımış değildi. 1533-1584 arasında saltanat süren Korkunç İvan ona hiçbir zaman sıyrılamayacağı nitelikler vermişti ki bunlar, mutlakçılık ve tedhişti. Şu var ki, bunları kullanması sayesinde boyar’ların, Slav ülkelerindeki bu eski derebeylerinin bencil ve düzensiz kudretini kesin olarak zayıflatmak imkânını sağlamıştı. Bunların –ileride anlatacağımız usullerle– ezilmesi, o zamana dek ancak Moskova prensi olan bu adama “çar”lığını (kayserliğini, imparatorluğunu) ilan etmek ve “bütün Rus hükümdarlarının otokrat olduklarını, kimseye hesap vermek zorunda olmadıklarını” açıklamak imkânını sağlamıştı. Politik iktidarın bu Bizansvari anlayışı, bunun uygulanmakta olduğu ülke – yerleşme tarzının, Moğol etkisinin ve Batı’dan uzak kalışın kendisinde yarattığı– şarkvârî izleri muhafaza ettiği sürece az çok haklı da görülebilirdi. Fakat aradan zaman geçmiş, Avrupa’nın kapıları açılmış, Rusya’nın dünyada oynamak istediği büyük devlet rolü, yenileşme zorunluluğunu kaçınılmaz hale getirmişti. Bütün bunlara rağmen ülkenin başında bulunanlar, atalarından kalma otokratik rejimi hiç bozmadan, olduğu gibi muhafaza iddiasındaydılar. Özellikle Büyük Petro, Ortodoks Kilisesi