T.C. YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME YÖNETİMİ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM ULUSLARARASI YÖNETİM DERSİ Doç. Dr. Esra NEMLİ HAZIRLAYANLAR 6713013 - Melek ALTAŞ 6713017 - Tufan KÖSE 6713015 - Esma HACIALİEKŞİOĞLU İstanbul, 2006 İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM KÜLTÜR 1.1. Kültürün Tanımı ............................................................................................................. 1 1.2. Kültürün Sınıflandırılması ............................................................................................. 2 1.3. Kültür Tabakaları ........................................................................................................... 3 1.4. Kültürün Çekirdeği: Değerler ........................................................................................ 4 1.5. Küreselleşme Süreci ve Kültürel Farklılıklar ................................................................. 5 1.6. Dünyada Değişen Kültür Anlayışı ................................................................................. 7 1.7. Bakış Açısındaki Değişimler Ve Değerlendirme Farklılıkları ....................................... 8 1.8. Evrensel Yönetici ......................................................................................................... 10 İKİNCİ BÖLÜM İLETİŞİM 2.1 İletişim Olgusunun Tanımı ............................................................................................ 12 2.2. İletişim Kavramı Üzerine Tartışmalar .......................................................................... 13 2.3. Kültür ve İletişim İlişkisi .............................................................................................. 13 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM 3.1. Kültür İletişim İlişkisi Ve Kültürlerarası İletişim Farklılıkları ................................... 15 3.2. Kültürlerarası İletişim Kuramları ................................................................................ 17 3.3. Kültür Kategorileri ...................................................................................................... 19 3.3.1. Bireycilik ve Kolektivizm ............................................................................... 19 3.3.2. Erkeksi ve Kadınsı .......................................................................................... 20 3.3.3. Belirsizlikten Kaçınma .................................................................................... 20 3.4. Edward Hall Kültür Kategorileri ................................................................................. 21 3.4.1. İletişimde Kontekst Bağımlılığı ...................................................................... 21 3.5. Kültürler Arası İletişimde Yaşanan Zorluklar............................................................... 22 3.6. Uluslararası İşletmeler Açısından İletişim Ve Kültür Engelleri .................................. 23 Kaynakça ...................................................................................................................... 24 BİRİNCİ BÖLÜM KÜLTÜR 1.1. Kültürün Tanımı Kültür insanoğlunun fizik ve doğal toplumsal çevresiyle etkileşim içinde yarattığı kendiliğinden var olmayan bir olgudur. Başka deyişle toplumların çevreleriyle ve birbirleriyle etkileşim biçimine ya da değişimine göre kültürler çeşitlenmekte ve değişmektedir.1 İlk zamanlarında anlaşılması çok güç bir olgu ve insanların bilgi birikimi olarak nitelendirilmesine rağmen daha sonra toplumun genel yaşam biçimi olarak algılanmaya başlamıştır. Tüm yaşam dönemleri boyunca kültürel değişiklikler olmasına rağmen değerlerini kaybetmeyen kültürel özellikler de söz konusudur. Kültür ile ilgili öğeler, kültüre ait temel bilgiler sembolik anlatımı içerisinde bulundurur. Diğer bir perspektiften bakıldığında toplumsal içeriğin desen, motif, söz, işaret, jest ve mimiklerden kurulu sembolik dilde olduğunu görebiliriz. Sembolik dil iletişim sanat kadar ruh ve ayrışımın da ipuçlarını verir.2 Kültür kavramı kısaca bir toplumun üyesi olarak insanların sahip oldukları, düşündükleri ve yaptıkları her şey olarak tanımlanabilir. Burada, insanların sahip oldukları her şey maddesel eşyaları, düşündükleri ise fikirleri ve yaptıkları da davranış modellerini ifade etmektedir. Bütün kültürler; a) Maddesel objeler b) Fikirler, değerler ve tutumlar c) Kalıplaşmış davranış yollarını içermektedir. A. Haluk Yüksel, H.Hale Künüçen, Emine Demiray, Genel İletişim, Ankara, Pegem A yayınları, 2006, s. 122 2 A.g.e, s.123 1 1 1.2. Kültürün Sınıflandırılması Kültürün sınıflandırılması içerisinde, kültürler arası farklılıklar ve kültür içerisinde ortaya çıkan çeşitlilikler de kültür açısından önem taşırlar. Bu farklılığın temeli kültür içerisindeki norm ve değerlerdir. Kültür içerisindeki farklılıklar geleneksel, sanayileşmemiş toplumlarda daha az, sanayileşmiş, gelişmiş toplumlarda daha çoktur. Geleneksel toplumlar benzer yaşam biçimlerini, benzer değerleri yaşayan toplumlardır. Bu nedenle, kültürel değişimleri daha yavaştır. Modern toplumlarda ise farklı nüfus gruplarının yaşadığı, bireylerin farklı meslek gruplarına sahip olduğu toplumlar olması nedeniyle değişimleri daha çabuk ve dış etkilere ve değişimlere daha yatkındır. Ancak, ne kadar farklılıklar olursa olsun her kültür tesadüfi elementlerin oluşturduğu bir bütün değildir. Her parçası birbirleriyle anlamlı bütün oluşturur ve birbirini tamamlar nitelik taşır. Kültürel çeşitlenme içerisinde kültür üç yapıda incelenebilir. Bunlar: o Gerçek kültür ve ideal kültür o Yüksek kültür ve yaygın kültür o Alt kültür ve karşıt kültür Gerçek kültür ve ideal kültür: İdeal kültür, toplumu bir arada tutan norm ve değerlerin sadece kurallarda geçerli olmasıdır. Gerçek kültür ise bu norm ve değerlerin güncel uygulamadaki kullanım biçimidir. Yüksek kültür ve yaygın kültür: Toplum içerisinde özel bir yaşam biçimi zevkleri alışkanlıkları olan küçük bir elit grubun sahip olduğu kültüre yüksek kültür denir. Yaygın kültürde ise, toplumun genelinin benimsediği yaşam biçimleri ve farklı değerleri ifade eder. Alt kültür ve karşıt kültür: Alt kültür toplumun temel kültür değerlerini paylaşan ancak bunun dışında kendini diğer gruplardan ayıran değer, norm ve yaşam biçimi olan 2 gruplardır. Karşıt kültür ise, norm ve yaşam biçimleri açısından içerisinde yaşanılan kültüre ters düşen tutum ve davranışları benimser.3 1.3. Kültür Tabakaları “Kültür bir soğan gibi kat kattır. Anlayabilmek için soymak gerekir.” Hollandalı kültürbilimci Hofstede’ye ait olan bu benzetme, toplumların kültürlerini oluşturan unsurlar arasındaki bağlantı ve ilişkilere anlaşılabilirlik kazandıran güzel örneklerden bir tanesidir. Toplumların kültürünü oluşturan unsurlar, aşağıdaki tabloda da olduğu gibi, genellikle maddi ve manevi olmak üzere iki boyuta ayrılırlar. Tablo 1:Kültüre ait maddi ve manevi unsurlar Maddi unsurlar Manevi unsurlar Sanat, tiyatro, edebiyat, müzik Fikirler, görüş tarzları, davranışlar Dil, kıyafet, mimari, gıda İdealler, normlar, değerler Tarih, iklim, coğrafya İnançlar, alışkanlıklar Objektif Kültürün ürettiği, geliştirdiği Subjektif İnsanların ve/veya bir grup ürünler insanın olayları,gerçekleri “Buzdağı”nın görülen kısmı yorumlama tarzı Görülebilen, öğrenilebilen “Buzdağı”nın görülmeyen kısmı Gizli, çoğunlukla yalnız hissedilen unsurlar A. Haluk Yüksel, H.Hale Künüçen, Emine Demiray, Genel İletişim, Ankara, Pegem A yayınları, 2006, s.124 3 3 Hofstede ise kültür başlığı altında toplanabilecek unsurları; Semboller (cami, çeşme, bıyık, rakı, İstanbul Boğazı, Efes...) Kahramanlar, önderler (Atatürk, Dede Korkut, Nasrettin Hoca...) Gelenekler, adetler (Kına, sünnet, çeyiz, beşik kertmesi...) Değerler (Aile, çocuk, namus, silah…) olarak adlandırdığı başlıklar altında dört tabakaya ayırır ve bunları soğana benzeyen bir diyagramda birbirleri ile şöyle ilişkilendirir. Tıpkı bir soğanın cücüğü gibi, kültürün çekirdek kısmında değerler vardır. Nasıl soğanın cücüğünü, diğer tabakaları soymadan görmek mümkün değilse, toplum fertlerinin davranışlarına, beklentilerine anlam ve yön veren ölçüler olarak bilinen değerleri de, etrafını çevreleyen tabakaları atlayarak, keşfetmek imkansızdır. 1.4. Kültürün Çekirdeği: Değerler Değerler, kültür fertlerinin yaşamlarına, davranışlarına, beklentilerine, dünyaya bakış açılarına anlam ve yön veren ölçülerdir. Değerlerin sadece Türk kültüründe değil, hemen hemen bütün kültürlerde somut olarak adlandırılmasında karşılaşılan sorunun temel nedenlerinden biri, onları adeta bilincinde olmadan, farkına varmadan öğrenmemizdir, hiç şüphesiz. Nasıl susayınca, “ben neden susuyorum?”, ”vücudum içtiğim suyla ne yapıyor?” gibi sorularla uğraşma gereksinimi duymuyorsak, içinde yaşadığımız toplumun değerleri de sorgulama gereksinimi hissetmeden bilinçaltımıza yerleşir. Gelişim psikologlarına göre, çocukların çoğunluğu 10 yaşını tamamlayana kadar içinde yaşadıkları toplumun temel değerlerini öğrenmiş olurlar. Öğrenim sürecinin böylesine erken tamamlanması, değerlerin diğer kültür tabakalarına oranla çok daha ağır ve zor değişmesini etkileyen en önemli sebeplerden bir tanesidir. 4 1.5 Küreselleşme Süreci ve Kültürel Farklılıklar Küreselleşme sürecinin etkisi altında bütün dünyanın adeta tek bir pazar haline dönüştüğü söylense de, ülkelerin kültürel farklılıkları varlıklarını hala sürdürmektedirler. Ekonomik küreselleşme süreci kültürel farklılıkları ortadan kaldırmadığı gibi, kültürlerin farklılıklarına karşı duyarlı olma gereksinimini de arttırmaktadır.4 Geçmişte uluslararası pazarlarda büyüme denince akla gelen olgu kalıplaşmış ürün ve hizmetlerin dış piyasalara ulaştırılmasıydı. Bunun neticesinde o zamanlarda ülkeler arası ilişkilerde sosyal ve kültürel farklılıklar pek fazla önemsenmezken günümüzde küreselleşme ile birlikte rekabetin, çeşitliliğin, karmaşıklığın artması sonucu bu değerlerin önemi artış göstermiştir. Müşteri, eskiye göre daha fazla seçeneğe sahiptir ve kalıplaşmış ürünler yerine, kendi özel yaşam tarzına göre tasarlanmış ürün ve hizmetler talep etmeye başlamıştır. Müşteri, seçenek sahibi olduğu için kalite bilinçli bir konuma gelmektedir ve kalite bilinci geliştiği için seçenek aramaktadır. Bu durum karşısında, bölgelerin kültürel özelliklerine göre değişik olabilen müşteri zevklerinin sürekli araştırılıp, çok iyi tanımlanması, uluslararası pazar ve piyasalarda büyümeyi hedefleyen kurumların öncül görevlerinden bir tanesi olmak zorunda kalmıştır. Diğer yandan, yönetim, kontrol, araştırma, üretim gibi etkinliklerini dünya çapında çok boyutlu olarak hem yaygınlaştırmak, hem de entegre etmek zorunda olan bu kurumlar, elemanlarının farklı kültür birikimlerinden dolayı farklı çalışma alışkanlıkları olabileceğini dikkate almak, bu farklılıkları uyumlaştırabilmek için çaba harcamak mecburiyetindedirler. Aksi halde koordinasyon sağlamaları mümkün değildir. Bu gelişmeler ışığında özetle denilebilir ki, eskiden herhangi bir ülkede, herhangi bir ortakla, alelade bir tarzda işbirliği yapmak ve kalıplaşmış ürünleri uygun bir fiyata satmak belki yeterli olabilmekteyken, günümüz koşularında farklı ülkelerin farklı sosyokültürel değer ve normlarının olduğu bilincinden hareket ederek, bu farklılıkları önemseyebilen yeni üretim, yeni hizmet ve yeni yönetim anlayışlarının geliştirilmesi, 4 Perihan Ügeöz, Kültürlerarası İletişim, İstanbul, Üstün Eserler Neşriyatevi, 2003, s. 8 5 uluslararası çapta başarılı olabilmenin temel koşullarından bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır.5 Kültürlerarası iletişim ortamlarında başarılı olmak için, uluslararası kavramların, politikaların tanınması veya başka bir kültürün özelliklerinin esaslıca öğrenilmesi önemsiz olmasalar da, tek başlarına sınırlı ölçüde yeterli olabilmektedirler. İlginçtir ki, kültürlerarası iletişimde başarının temeli; insanların önce kendi kültürlerine karşı duyarlılık kazanmalarına dayanmaktadır. İnsan doğasına ilişkin tabiat kanunları, bazı topluluklar tarafından farklı tarzda şekillendirilip, farklı tarzda yorumlanabilmektedir. Doğan her insan günün birinde mutlaka ölmek zorundadır. Ne var ki; farklı kültürlerin fertleri, aynı doğa kanunu kendi spesifik tarzları ile farklı şekilde yorumlayıp, farklı gelenekler, farklı adetler ve farklı sembollerle şekillendirilebilmektedir. Mesela Avrupa toplumlarında saflığın, berraklığın simgesi olan beyaz, Japonya’da matem rengidir. Veya Türkiye’de olduğu gibi, örneğin Türkiye’den çok uzaklarda olan Meksika’da insanlar cenazeye giderken herhangi bir renkten kıyafet giymek zorunda değilken, Türkiye’nin bitişiğindeki Yunanistan’da cenazeye siyah giysilerle gidilir, hatta kimi Yunan köylerinde eşlerinin ölümü ardından kadınların ömür boyu siyah kıyafet giymeleri epeyce yaygındır. Demek ki; ölüm gerçeği dünya nüfusunu oluşturan 6 milyar insanın kaçınılmaz müşterek yazgısı olduğu halde, farklı kültürler aynı doğa yasasını farklı tarzda yorumlayabilmektedir. Böylece, kaçınılmaz tabiat gerçekleri, yorumlama ve şekillendirme etkinliği sayesinde insan topluluklarının kendi yarattıkları kültürel gerçeklere dönüşebilmektedir. 5 Zeynep Düren, 2000’li Yıllarda Yönetim, İstanbulAlfa yönetim dizisi, 2000,s. 55 6 1.6 Dünyada Değişen Kültür Anlayışı Seksenli yılların sonlarında ideolojik iki kutupluluğun ortadan kalkmasıyla oluşan yeni sosya-ekonomik-politik ve kültürel ortam içinde, ülkeleri birbirinden ayıran ideolojik sınırlar yerini giderek kültürel sınırlara bırakmaya başlamıştır. Günümüzde toplumsal yaşam içinde çok kültürlülükten bahsedilmektedir. Belirleyicilik kazanmış olan bu çok kültürlülük ortamı içinde yalnızca toplumlar değil, aynı zamanda ekonomik işletmeler de kültürel farklılıklardan kaynaklanan sorunların üstesinden gelmek durumundadırlar. Çok kültürlü ortamlardaki kültürel karşılaşmaların ortaya çıkarttığı temel sorun; farklı örgütlerin, kişilerin ve kurumların sahip oldukları tutumların değerlerin ve alışkanlıklarının etkisi altında etkileşimde bulunmasıdır. Kültürlerarası karşılaşmalar farklı kültürlerden insanlarla konuşmayı, anlaşmaları yönetmeyi ve ortak kararlar almayı gerektirmektedir. Yapılan çeşitli araştırmalar kültürel farklılıklarının farkında olan, bu farklılıklara saygı gösteren ve kültürel çeşitliliği uzlaşma yoluyla avantaja dönüştürebilen örgütlerin başarıyı yakaladıklarını belirlemiştir. Dolayısıyla farklı kültürleri gözönüne alan bir yönetim stratejisi ve liderlik anlayışı çok kültürlülükten kaynaklanan çatışmaların engellenmesinde ve bu çatışmaların sonucunda oluşabilecek ekonomik kayıpların önlenmesinde büyük önem taşımaktadır. 6 Büyüyen küresel ekonomide hayatta kalmak için her geçen gün daha fazla işletme uluslararası anlaşmalarla ortaklıklar kurmakta ve başka ülkelerdeki işletmelerle birleşmektedir. Bu birliktelikler ve ortaklıklar farklı kültürlere üye olan insanlar arasında gerçekleşmektedir. Bu nedenle bu işletmelerdeki tüm yöneticilerin temel görevi yanlış anlamaları ve sorunları çözebilmek için uluslararasılaşma ve farklı kültürleri bütünleştirme süreçlerini çok iyi yönetmektir. Faaliyette bulundukları her yerde işletmenin hedefleri, ürettiği mal ve hizmetleri için anlayış ve sadakat beklentisi içinde bulunan tüm yöneticiler, bunların ve yönetime dair başka bakış açılarının farklı kültürlerde ne anlama geldiğini kavramak zorundadır. 7 Küreselleşme sürecinin sonucu olarak birçok ülkede faaliyette bulunan işletmeler ekonomik ve teknolojik bütünleşmenin yanında sosyo-kültürel bütünleşmeyi de Dr. Mine Saran, “Çok Kültürlü Ortamlarda Halkla İlişkiler, Kurumsal İletişim ve Yönetim”, Kültürlerarası Yönetim ve Liderlik, İstanbul,İTO Yayınları, 2005, s.59 7 A.g.e, s.62 6 7 gerçekleştirmek zorundadır. Çünkü kendi ülke kültürlerini ve yönetim uygulamalarını ideal kabul edip, diğer kültür ve iş yapma tarzlarını tümüyle göz ardı etmek, kültürel dünyanın gerekleriyle uyuşmayacaktır. 8 1.7 Bakış Açısındaki Değişimler Ve Değerlendirme Farklılıkları Kültür, toplumların bakış açılarını ve değerlendirmelerini büyük ölçüde etkilemektedir. Bakış açısı kavramını, “bireyin gerçeği algılama biçimi” olarak ifade edebiliriz. Dolayısıyla farklı toplumlar aynı olayı farklı algılarlar, değişik açılardan görürler. Değerlendirme kavramını ise, “bir kişinin diğer bir kişiyi bir sınıfa veya kategoriye ait olarak algılaması biçiminde tanımlayabiliriz.” Bu kavramlara örnek olarak Japonların Amerikalıları ve onların sorunlarını nasıl algıladıklarına dair bir raporu Tablo 2’de görebiliriz. Tablo 2: Japonlar, Amerikalıları Nasıl Görüyor? JAPONLAR, AMERİKARLILARI VE ONLARIN PROBLEMLERİNİ NASIL GÖRÜYORLAR? Aşağıda verilenlerin her birine ne derecede hayranlık veya merak duyuyorsunuz? Çok Fazla Yeterli %9 %33 Amerika’nın ekonomik başarısı %6 Amerikan halkı Bir ulus olarak Amerikalılar 8 %7 Çok Hiç Yorumsuz %41 %13 %4 %29 %40 %16 %9 %25 %45 %18 %5 Değil A.g.e, s.75 8 Aşağıdakilerden hangi iki veya üç tanesi A.B.D.’nin ekonomik sorunlarının kaynağı olabilir? Kötü eğitim sistemi %15 Çok sayıda azınlıkların bulunması %42 Temel işgücü %35 Yetersiz yönetim %11 Çok kısa vadeli planlama %25 Dış pazarlara duyarsızlık %29 Hiçbiri %7 Emin değil %18 Bugüne kadar bakış açısı ve değerlendirme üzerine pek çok araştırmalar yapılmıştır. Bunlar arasında toplumların kendilerini değerlendirmesiyle ilgili yapılan bir araştırmada Hollandalı yöneticilerin Hintli, Alman ve İtalyan meslektaşlarına oranla kendilerini daha otorite yanlısı gördükleri, Almanların ise işletme içi çatışmalara daha toleranslı yaklaştıkları gözlemlenmiştir. Bir başka araştırmada ise Avustralyalı yöneticilerin, zengin kapitalist ve Avrupa kökenli ülkelerden (A.B.D., Avustralya, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Almanya) gelen yöneticiler il diğer ülkelerden gelen yöneticileri kolayca ayırt edebildikleri, Papua Yeni Gineli yöneticilerin ise bu faklılığı hissedemediklerini ortaya çıkartmıştır. Tüm bu çalışmalar bakış açılarının ve değerlendirmelerin üç grupta toplandığını göstermiştir. 1- Kendine bakış açısı (kendi kendini değerlendirme) 2- Başkalarına bakış açısı (başkalarını değerlendirme) 3- Başkaları tarafından değerlendirilme Bu kategorizasyon ile ilgili bir çalışma 18 değişik Japon firmasının Londra ofislerinde çalışan ve 113 Japon ve 100 İngiliz yöneticiden oluşan bir topluluk ile gerçekleştirilmiş ve oldukça ilginç sorular ile karşılaşılmıştır. Araştırmada Japon ve İngiliz yöneticilerin birbirlerine bakış açılarının farklı olduğu ortaya çıkmıştır. Örneğin; Japonlar kendilerini 9 kararlı ve esnek olarak değerlendirirken, İngilizler Japonları bu şekilde değerlendirmemişlerdir. 1.8 Evrensel Yönetici Hofstede’nin araştırmasında yer alan tüm kültürel boyutlar iş dünyasında göze çarpar. Belirli ülkelerdeki yöneticilerin diğer ülkelerdeki yöneticilerden farklı davranışları, bu araştırmayla açıklanabilmektedir. Örneğin; Japonların gruplar halinde seyahat etmeler, iş toplantılarına çok dikkatli bir şekilde hazırlanmaları, iyi dinleyici olmaları, karar verme konusunda aceleci davranmamaları ya da batılı yöneticilerin daha çok kendi başarılarına sorumluluk alma eğiliminde, bireysel açıdan kendilerine daha fazla güvenen, sorunları çözme konusunda yeteneklerine inanan kişiler olmaları. Diğer taraftan Kıta Avrupalı yöneticiler açık ve planlı gündemlerle çalışmak, toplantıların organize olması, anlaşma ve çözümlerin açıkça belirlenmesi konusunda ısrarcıdırlar. Bu tür farklılıklar yabancı ülkelerde görev yapan işletme yöneticilerinin kültür soku yaşamalarına neden olmaktadır. Bu nedenle birçok işletme, yöneticilerinin yaşayabilecekleri kültür şokunu azaltacak eğitim programları uygulamaktadır. 9 Yöneticilerin karşılaştıkları bir diğer sorun ise aynı ülkede yaşayan farklı alt kültürlere ilişkin davranış ve tutumlardır. Yani etnik, din, cinsiyet, yaş, bölgesel farklılıkları nedeniyle kültürlerdeki farklılıklar da bir diğer sorun alanıdır. Her birey bir kültür içinde bir alt kültürün üyesi olması nedeniyle dünyaya bakış açısı farklılık taşır ve içinde bulunduğu bu yapıdan etkilenir. Eğer bu konuda aktif bir yönetici değilseniz kültür içindeki bu farklılıklar da, yanlış anlamalara, çatışmalara ve sonunda verim düşüklüğüne neden olabilirler. Örneğin Texoca Petrol şirketinin yöneticileri Afrika kökenli Amerikalılara karşı kullandıkları ırkçı bir dil ve onları işe almadaki ayrımcılıkları nedeniyle büyük zararlara uğramışlardır. Böylece bu şirketin imajı zedelenmiştir. 10 Evrensel yöneticinin rolü geleneksel yöneticiye kıyasla diğer kültürleri anlama, gözleme ve öğrenme konusunda başarılı olmak ve farklı bakış açıları geliştirmektir. Bu nedenle 9 10 A.g.e, s. 64-65 Örgütsel davranış, Ankara, Golden Akademi Yayıncılık, 2005 s.23 10 başarılı bir evrensel yönetici herşeyden önce kozmopolit bir yapıya sahip olmalı, ben merkeziyetçi olmamalıdır. Diğer bir deyimle başka kültürden gelen insanlara açık ve esnek olmalı, onları kategorileştirmeyip dışlamamalıdır. Evrensel yönetici bu nedenle yoğun bir iletişim ihtiyacı içindedir. Çünkü diğer kültürlerin sözel ve sözel olmayan iletişim biçimlerini öğrenmek ve bunların anlamlarını çözmek zorundadır. Böyle bir iletişim ise birçok insanla sık sık beraber olmayı, onların dillerini öğrenmeyi gerekli kılmaktadır. Evrensel yönetici kültür konusunda hassasiyete sahip ve diğer kültürlerin değer ve normlarına karşı saygılı olduğundan dolayı, bu iletişim sonucunda diğer kültürlerden insanlarla daha iyi ve etkili ilişki kurmak zorundadır. Bu tür bir iletişim ise yöneticiyi kültür şokundan koruyacak ve ona rehberlik edecektir. Evrensel yönetici kültürel farklılıkların iş performansını nasıl etkileyeceğini, çalışanları nasıl güdüleyip, nasıl ödüllendireceğini hatta nasıl disipline edeceğini de bilmek zorundadır. Böylece her kültürün işi başarmadaki en iyi yöntemlerini alarak bunları yönetimi içinde eritip, farklılıkları giderip yeni bir örgüt kültürü yaratarak örgütü yeniden organize edip yeni bir vizyon sağlayabilmelidir. Kozmopolit, evrensel yönetici başka kültürlere saygılı ve onların bu farklılıklarına olumlu yaklaşan bir kişidir. Bu olgunluğu ve onlara duyduğu saygı o kültürde yaşayan insanlar tarafından da algılanmalı ve hissedilmelidir. Ancak bu karşılıklı etkileşim ve saygı yöneticiyi başarılı kılar. Kozmopolit yönetici örgüt içindeki belirsizlikleri tolere edebilmeli ve beklenmedik durumlar karşısında rahatsızlığını belli etmemelidir. Evrensel yönetici diğer insanlarla olan ilişkilerinde onları yargılamadan kültürel farklılıklarını kabul ederek ve bunları doğru veya yanlış bir biçimde belirtmeden anlayışla karşılamalıdır. 11 11 A.g.e, s.24-25. 11 İKİNCİ BÖLÜM İLETİŞİM 2.1 İletişim Olgusunun Tanımı Çok genel olarak iletişim; bir başkası ile konuşmaktır, günlük hayatımızda yer etmiş olan televizyondur, bilgiyi yaymadır, giyiniş ya da saç biçimidir vb. Kısacası iletişim insan hayatının her alanıdır. İletişim kavramının toplumbilimsel açıdan Toplumbilim Terimleri Sözlüğü’nde yapılan tanımlaması ise şu şekilde yapılmaktadır: “Düşünce ve duyguların, bireyler, toplumsal kümeler, toplumlararası söz, el, kol hareketi, yazı, görüntü vb. aracılığı ile değiş-tokuş edilmesini sağlayan toplumsal etkileşim süreci.”12 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinin yayınladığı “Basın Sözlüğü’ndeki” tanım ise “Birbirlerine, ortamlarındaki nesneler, olaylar, olgularla ilgili değişmeleri haber veren, bunlara ilişkin bilgilerini birbirine aktaran, aynı olgular, sorunlar karşısında benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan benzer duygular taşıyıp bunları birbirlerine açıklayan insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce, duygu bildirimidir.”13 Buraya kadar ele alınanlardan da yola çıkarak genel anlamıyla iletişim kavramı, birbirlerini etkilemek amacında olan iki öğe arasında meydana gelen bir etkileme olgusunu ifade etmektedir. Aslında bu yapısıyla, bu kavram bir davranış biçimidir. Davranış ise oldukça karmaşık olup, karşılıklı etkileşimde bulunan bir çok değişkeni de kapsamaktadır. Bu bağlamda iletişim kavramı; İnsanlar arasında duygu ve fikirlerin akışıdır. Bir kimsenin düşüncelerini ve duygularını diğerlerine açık seçik olarak belirtmesi sürecidir. Bireyler arasında anlamları ortak kılma sürecidir. A. Haluk Yüksel, H.Hale Künüçen, Emine Demiray, Genel İletişim, Ankara, Pegem A yayınları, 2006, s. 6 13 Basın Sözlüğü, İ.Ü. İletişim Fakültesi, İstanbul, 1998,s. 68 12 12 Bir kaynağın bir iletiyi bir oluk üzerinden bir alıcıya iletmesi sürecidir. Seçilmiş bir haberin, bir haber kaynağından belli bir mesafeye iletilmesi sürecidir.14 Etkili iletişim hem bilgi hem de anlama gerektirir. Ne yazık ki pek çok yönetici anlama kavramını yeterince önemsememekte ve iletişimi sadece bir taşıyıcı olarak görmektedirler. İletişim yalnızca bir kişiden diğerine mesaj aktarma olarak görülür ve aslında alıcının mesajı gerçekten anlayıp anlamadığı dikkate alınmaz. Bu tek yönlü iletişim etkisizdir. 2.2. İletişim Kavramı Üzerine Tartışmalar Aynı toplumsal yapı içinde bulunan insanlar bile değişik yapılara sahiptirler. Belli bir sınıflama çalışması ile herkesi aynı anlayışta, aynı duyarlıkta varsaymak mümkün değildir. İşte bu farklılıkların varlığı istenen düzey ve etkililikteki iletişimin ne kadar güçlü olduğunu ortaya koymaktadır. Bir iletişim olayının gerçekleşebilmesi süreci içerisinde, bu sürecin hayata geçebilmesinin ilk koşulu olarak ortada belli bir iletinin bulunması gerekmektedir. İnsanlar arası, tek tek insanlarla toplumsal kurumlar arası ve nihayet bu kurumları birbirleriyle olan her türlü ilişki ve etkileşimlerinde iletişim birincil öneme sahip bir öğe olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısacası, bu bağlamda iletişim, bireyler arası ilişkinin her türünü, örgütleri ve giderek toplumları belirleyen, yaratan ve bir arada tutan “çimento” olarak nitelendirilebilir.15 2.3. Kültür ve İletişim İlişkisi İletişimin ilginç yönlerinden biri de, aynı kültür kalıplarını paylaşan insanlarla birlikte olduğumuz sürece, iletişimimizi çoğu ez sorgulama gereksinimim hissetmeden gerçekleştirmemizdir. Ne var ki; aynı kültür kalıpları, kendi kültürümüzden insanlarla iletişimimizi kolaylaştırırken, başka kültürlerin fertleri ile kurduğumuz iletişim A. Haluk Yüksel, H.Hale Künüçen, Emine Demiray, Genel İletişim, Ankara, Pegem A yayınları, 2006, s.8 15 A.g.e,,s.5. 14 13 anlarında sorun yaratabilmektedirler. İşte ancak o zaman, hiçbir şeyin ne doğal, ne de normal olmadığının farkına varabilmekteyiz. 14 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Toplumların baskın kültürel öğeleri, bir diğeri üzerinde etki yaratmakta, bazen de karşılıklı bir bütünleşme sağlamaktadır. Bireyler uluslararası bir işletmede çalıştıklarında, ticari bir ilişki kurduklarında karşılarına bir iletişim kurma ve geliştirme sorunu çıkar. İletişim tarzları, kültür tarafından biçimlenen ve kültürden kültüre oldukça farklılık gösteren bir olgudur. Toplumlar arasındaki ilişkiler, bazen hiç başlamadan yalnızca iletişim hataları yüzünden kesintiye uğrar. Günümüzde kültürleri birbirinden oldukça farklı olan toplumların, grupların ve bireylerin anlaşmaları, doğru iletişim kurmaları bir gereklilik olarak kabul edilmektedir. Bunun bir sonucu olarak da , kültür ve iletişim arasındaki ilişki üzerinde daha çok durulmaya başlanmış ve bu alanda yapılan çalışmalarda artmıştır.16 3.1 Kültür İletişim İlişkisi Ve Kültürlerarası İletişim Farklılıkları İletişim ve kültür karşılıklı olarak birbirini etkiler. Bireyin içinde sosyalleştiği kültür nasıl iletişim kuracaklarını da belirler. Kültür insana ait olan bir şeydir. Kültürü birim olarak aldığımızda ve insanları bu birimlere yerleştirdiğimizde, farklı kültürel birimler arası ilişkiye baktığımızda, kültürlerarası ilişkiyi ve bu ilişkiyi gerçekleştiren kültürlerarası iletişimi görürüz. Dolayısıyla, kültürlerarası iletişim kültürel birimler arası olan iletişimdir. Kültür yaşayan ve bir şeyler yapan, iletişimde bulunan bir varlık değildir. Kültürlerarası iletişim yapan kültürel birimlere ait olan insanlardır. Kültürlerarası iletişim bu insanlar arası faaliyeti anlatır. 17 Küreselleşmenin hızla arttığı günümüz koşullarında daha fazla standartlaşmanın, tek tipleşmenin beklentileri de artmıştır. Ancak küreselleşme ve bunun sonucunda beklenen benzerlikler bir yandan artarken diğer taraftan yerelliğin daha fazla kendini göstermeye başladığı da gözlemlenen bir gerçektir. Dünyanın her köşesinde tek tip ürünlerle A.Filiz Susar, “Çok Kültürlü Ortamlarda Karşılaşılan İletişim ve Kültür Engelleri”, Çok Kültürlü Ortamlarda Halkla İlişkiler, Kurumsal İletişim ve Yönetim, İstanbul, İstanbul Ticaret Üniversitesi Yayınları, 2005. 17 İrfan, Erdoğan, İletişimi Anlamak, Ankara, Erk Yayınevi, 2002. 16 15 karşılaşmak, aynı iletişim ağlarını kullanmak görünüşte aynılaşmayı çağrıştırsa da, bu ürünlerin kullanılma biçimleri ile bu ürünlere atfedilen anlam birbirinden oldukça farklıdır. Çok kültürlü ortamlarda hangi nedenle olursa olsun iletişim kurmak durumunda olan bireylerin, işletmelerin, otoritelerin kültürü dikkate alması ve buna uygun davranması zorunluluğu vardır. Aksi halde başarı söz konusu olamaz. İletişim biçimleri pek çok kültürde hem kültürü anlamada hem de engelleri ortadan kaldırmada önemli bir işleve sahiptir. Farklı kültürlerde benzer iletişim davranışları başka işlevleri yerine getirmektedir. Bu nedenle kültürlerarası karşılaşmalarda, bir davranış için bir tarafın beklediği işlev, diğer kültürün üyeleri tarafından bilinmediği için, beklenenden farklı davranışlar “yanlış” olarak değerlendirilir.18 Hangi davranışın hangi kültürde ne tür bir iletişim işlevini yerine getirdiğini bilmemekle beraber, en önemli görülen işlevler şu şekilde sıralanabilir: 1. Enformasyon Aktarımı: Birinci işlev enformasyon aktarımıdır ve birçok kültürde iletişim davranışının en önemli işlevi kabul edilir. Önemli olan enformasyonun istenen anlamı en kolay ve kısa yoldan yaratmasıdır. 2. Sosyal İlişkileri Etkileme: İkinci önemli işlev, iletişim davranışının istemli veya istemsiz sosyal ilişkileri etkilemesidir. İletişimin mevcut ilişkileri koruma işlevi birçok kültürde birinci sırada gelir. Bu kültürlerde mesajın içeriğinden çok, veriliş biçimi önemlidir. 3. Programatik İşlev: Birçok iletişim girişiminde amaç, belirli bir içeriği, olayı ifade etmekten çok, “niyet”i aktarmak, tepkiler ve davranış değişikliği gerçekleştirmeye çalışmaktan ibarettir. 4. Subjektif ve Duygusal İşlev: Fikirlerin, değerlerin ve duyguların aktarımında subjektif ve duygusal işlev olarak adlandırılan, zihni ve psikolojik süreçler sözkonusudur. Asker Katrarı, Farklılıklarla Yaşamak, Ankara, ürün Yayınları, 2001. 18 16 3.2 Kültürlerarası İletişim Kuramları Kültürlerarası iletişim alanında yapılan araştırmalar sonucunda çeşitli kuramlar oluşturulmuştur. Kuşkusuz bu kuramlar kültürlerarası iletişimin önemli olduğu alanlarda çalışan ve araştırma yapanlar için dayanak noktaları ortaya koymuşlardır. Bu alanda oluşturulmuş kuramlar çok kültürlü ortamlarda yaşanan iletişim engellerini ve çatışmaları ortadan kaldırmada önemli kolaylıklar sağlamaktadırlar. Ancak burada üzerinde dikkatle durulması gereken, bu kuramların evrensel olmadığı, dolayısıyla kültürleri algılamada ve iletişim çatışmalarını çözmede her koşul ve her zaman için geçerli olmayabileceğidir. Kültürlerarası iletişim kuramlarını incelediğimiz zaman Hall’ın kültürlerarası farklılıklarını anlayabilmek için önerdiği yollardan birinin, kültürlerin üyelerinin iletişim davranışlarının incelenmesi olduğunu görüyoruz. Hall’e göre farklı kültürlerde yaşayan insanların enformasyon yükü kaldırmaları birbirinden farklıdır. Kluckhohn ve Strodbeck tarafından geliştirilen “değer yönelimleri kuramı”nda amaç, insanların ortak sorunlarının çözümüne yönelik ve insan etkinliklerini yöneten temel ilkeleri saptamaktı. Yönelim kuramına göre, insanlığın ortak problemlerini çözmek için bütün kültürlerin yanıt vermek zorunda oldukları ana sorular, insanın insan doğasına, doğaya, zamana, etkinliğe ve insan ilişkilerine yönelimi ile ilgili sorulardır. Habermans’ın ortaya koyduğu “iletişimsel eylem kuramı”nda insan yaşamındaki eylemler iki temel kategoriye ayrılır. Birincisi, insanların doğadan ve diğer insanlardan yararlanabilmek için onlara egemen olma ve onlardan üretim gücü olarak yararlanma eylemlerini içeren “amaçsal ussal eylemler” kategorisidir. İkincisi, insanların toplumsal yaşamda diğer bireylerle olan ilişkilerinin temelini oluşturan “iletişimsel eylemler” kategorisidir. Ortaya çıkan anlaşmazlıklar, ancak fertlerin kültürel farklılıklarından kaynaklandıklarına dair ipuçları taşıyorlarsa, kültürlerarası iletişim sorunları olarak adlandırılabilirler. 17 Mesela, aşağıdaki örnekte olduğu gibi: Bir Pazar sabahı gözlerini açınca saatin epeyce ilerlemiş olduğunu gören Fatma Hanım, kendisini daha erkenden uyandırmadığı için Alman eşi Stefan Beye sitem eder. Stefan Bey ise, Fatma Hanımın “bir ayı” gibi uyuduğunu gördüğü için, onu daha erken uyandırmadığını söyler. Kolayca tahmin edebileceği gibi, bu benzetme üzerine Fatma Hanım neredeyse kıyameti koparır. Çünkü o, bu benzetmeyi bir hakaret olarak algılar. Halbuki, kendisi hiçbir zaman bir ayı ile bizzat şahsen tanışma fırsatını bulamamıştır. Ne var ki, Fatma Hanımın üçünde yetiştiği Türk kültüründe “ayı” kelimesi kabalığın, görgüsüzlüğün simgesi olarak kullanılmaktadır. Stefan Bey ise,eşinin sert tepkisi karşısında epeyce afallar. Bu da gayet doğaldır. Çünkü onun yetiştiği Alman kültüründe ayılar birer nezaket veya kibarlık simgeleri olarak görülmeseler de, ayı benzetmesi genellikle rahatlığın, sevimliliğin sembolü olarak kullanılır. Görüldüğü gibi, aynı olgular, farklı kültür toplumlarında farklı anlamlarla yüklü olabiliyorlar. Günlük iş yaşamıyla ilgili bir örnek verecek olursak; daha önce tanışmadığı Belçikalı meslektaşını bir iş görüşmesi için telefonla arayan Tülin Hanım, kendi kültüründen olan insanlarla yaptığı görüşmelerde defalarca hiç düşünmeden yaptığı gibi, ilk önce “nasılsınız?” diye sorar. Ama bu kez, daha önce hiç duymadığı bir yanıtla karşılaşır:”size ne!”Tülin Hanım, Belçikalı meslektaşının “kaba”, “saygısız”, “görgüsüz” olduğunu düşünür ve bir daha bu adamla görüşmemeye karar verir. Ama karşısındaki bir Türk meslektaşı olsaydı, alacağı yanıt kesinlikle farklı olurdu. Bütün iletişim ortamlarında olduğu gibi, özellikle kültürlerarası ortamlarda da insanların düşüncelerini, davranışlarını, tepkilerini yönlendiren unsurlar, gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen kültür tabakaları ile ilişkilidirler. Daha önce, Hofstede’nin örneği ile toplumların kültürlerini oluşturan unsurların tıpkı bir soğanın tabakaları gibi, kat kat tabakalara ayrılabileceğine değinildi. Şimdi bu örneğe ilave olarak kültürlerarası iletişimi biraz da”Buzdağı Modeli”ne benzetebiliriz. 18 Kültürlerarası ortamlarda fertlerin birbirleri ile kurdukları iletişime buzdağının sadece gözle görülebilen açısından bakınca, kişilerin davranışları duruma ve sonuca göre saygılı/saygısız, görgülü/görgüsüz vs. gibi bir çeşit basmakalıp etiketlerden oluşan yorumlara indirgenebilirler. Farklı kültürlerde yetişmiş insanlar bir araya gelince, çoğunlukla evvela kendi alışkanlıklarının doğru ve uygun olduğu düşüncesinden hareket ederler. Oysa, özellikle kültürlerarası çalışma ortamlarında bütün taraflar için verimli bir işbirliği atmosferinin yaratılması bir zorunluluktur. Bu zorunluluk ise, tarafların aralarındaki kültürel farklılıklara rağmen görüş birliği sağlamalarını gerektirmektedir. 3.3. Kültür Kategorileri Farklı kültürlerin farklı eğilimlerine anlaşılabilirlik kazandırmak için kültürlerarası benzerliklerin ve farklılıkların belirli kriterlere göre karşılaştırılarak incelenmesi gerekir. Kültür kategorileri, bu amaçla geliştirilmiş analiz enstrümanlarıdır. 3.3.1 Bireycilik ve Kolektivizm İş yaşamı açısından değerlendirildiğinde, bireycilik oranı yüksek olan toplumlarda kişiler, öncelikle yaptıkları iş esnasındaki başarı ve üretkenlik performanslarına göre değerlendirilirken, işveren ile çalışanlar arasındaki ilişkiler daha çok görev ağırlıklıdır. Kolektivist toplumlarda ise, işveren ve/veya yöneticiler ile çalışanlar arasındaki ilişkilerde ahlaki boyutlar da sıkça önem kazanabilmektedirler. Bireycilik oranı yüksek ve bunun yanı sıra eşitsizlik toleransı düşük olan bazı batı toplumlarında yaygın olan”sorunları dolaysız masaya yatırma”alışkanlığı, kolektivist eğilimi yüksek olan toplumların uyum anlayışları ile çakışmaktadır. Kolektivist toplumlarda eleştirilerin ve sorunların direkt olarak gündeme getirilmesi kabul görmemektedir. 19 3.3.2 Erkeksi ve Kadınsı Bu kategori ile cinsiyetler arasındaki rollerin dağılımı açıklanmaktadır. Erkeksi toplumlarda cinsiyetlerin rolleri birbirinden epeyce farklıdır. Erkeklerden öncelikle kendilerinden emin, güçlü ve başarılı olmaları beklenir. Kadınlar ise alçakgönüllü, duyarlı ve şefkatli olmalıdırlar. Kadınsı toplumlarda kadınlar ve erkekler arasındaki sosyal roller örtüşürler. Sadece kadınlardan değil, erkeklerden de alçakgönüllü, duyarlı, şefkatli, ilgili olmaları beklenir. Ancak, herhangi bir toplumun kadınsı eğiliminin yüksek olması bu toplumda yaşayan erkeklerin diğer toplumların erkeklerine oranla ne daha az erkeksi ne de daha güçsüz oldukları anlamına gelmemektedir. Nitekim, Hofstede modeline göre kadınsı eğilimi yüksek olarak tanımlanan pek çok toplumun günlük yaşamında erkeklerin hem daha dominant, hem de çok daha fazla sosyal hakka sahip oldukları görülmektedir. 3.3.3. Belirsizlikten Kaçınma Çeşitli kültürlerdeki fertlerin, kendilerini tehdit altında hissetliklerinde korunmak için yazılı ve/veya sözlü kurallara hangi oranda ihtiyaç duyduklarını belirleyen kategoridir. Eğer bir toplumda bu belirsizlik oranı düşük ise, bilinmeyen bir durum karşısında esnek davranabilen, sürprizlere açık bir toplumla karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz. Bu oran yüksek olduğu takdirde ise ağır, katı kural ve yasaların olduğu ve fertlerin buna uyması beklenen bir durum söz konusu olur. 20 3.4. Edward Hall Kültür Kategorileri Edward Hall’ın toplumların kültürlerine yaklaşımında, kültür, bir iletişim sistemidir ve herhangi bir kültür içerisindeki insanlar birbirleriyle belirli bir kontekste (çevre, ortam) bağlı kalarak iletişim kurabilirler. 3.4.1. İletişimde Kontekst Bağımlılığı İletişimdeki ast-üst ilişkilerinin, beden dilinin,bireyler arasındaki yakınlığın, davranış kurallarının ne ölçüde etkili olduğunu ifade eden kültür kategorisidir. Yüksek ve düşük kontekst bağımlılığı olarak da ikiye ayrılır. Konteks bağımlılığı yüksek olduğunda,sadece iletişim esnasındaki sözlerden yorum yapmak yeterli olmayıp örf ve adetlerle ilgilide bilgiler gerekmektedir. Bir örnekle konteks bağımlılığını açıklayacak olursak; Amerikan “Brothers & Sisters Danışmanlık” şirketinin Türkiye temsilciliği, birkaç kez Türkiye pazarlarına açılmayı deneyen, ancak bu girişimlerinde pek başarılı olamayan bir Japon tekstil firmasından Türkiye’ye yönelik pazarlama metotlarıyla ilgili danışmanlık hizmetlerini görüşmek üzere davet alır. Şirket, bu görev için çalışmalarındaki başarısından ve sorunları masaya yatırmada sergilediği becerisinden dolayı genç ve dinamik Metin Beyi uygun bulur. Ön görüşmeler için Japonya’ya gönderilen Metin Bey, büyük bir azim ve heyecanla önce Japon firmasının pazarlama girişiminde yaptığı eksiklikleri tespit eder ve yapılan hatalar doğrultusunda kendi şirketinin hangi alanlarda danışmanlık hizmeti verebileceğine dair bir öneri paketi hazırlar. Metin Bey, öneri paketinin sunuşunu Japon tekstil firmasının pazarlama bölümünün çalışanları ve firmanın üst düzey yöneticileri önünde başarıyla yapar ve katılanlardan olumlu tepkiler alır. Coşkuyla şirketine geri dönen Metin Bey, yöneticilerine sunduğu raporda, Japon yöneticilerden aldığı olumlu tepkilerden söz eder ve bu işe kesin gözüyle bakabileceğini belirtir. Ancak aradan haftalar geçmesine rağmen Japon firmasından herhangi bir somut talep gelmez. Bu durumdan rahatsız olan Metin Bey, birkaç kez Japon tekstil firmasını telefonla arar ve her görüşmesinde nazik yanıtlar 21 alır. Ne var ki, Japon tekstil firması danışmanlık görevini çoktan başka bir danışmanlık şirketine vermiştir. Tahmin edilebileceği gibi,Metin Beyin yaptığı hatalar sadece Japonya’da “hayır” deme alışkanlığının yaygın olmadığı ve nazik yanıtların alındığı mutlaka onay anlamına gelmediğini bilmemekle sınırlı kalmamaktadır. İletişim kontekst bağımlılığı yüksek olan pek çok ülkede olduğu gibi, özellikle Japonya’da da sorunların direkt ve herkes önünde masaya yatırılması takdir görmeyen alışkanlıklar arasında yer almaktadır. Eğer Metin Bey bunun bilincinde olsaydı,Japon ekibi önünde yaptığı sunuşta karşı tarafın hatalarına odaklanmak yerine, ileriye dönük öneriler getirecek ve belki daha başarılı bir sonucu elde edebilecekti.19 3.5. Kültürler Arası İletişimde Yaşanan Zorluklar Her toplumun kendine özgü bir takım kültürel unsurları vardır. Bunlar ayrıntılı şekilde, bir sonraki konuda incelenecektir. Oysa toplumlar arasında kimi hareketler, işaretler, hatta sözcükler ortak kullanılmakta, bunlar evrensel unsurlar olarak kabul edilmektedir. Evrensel unsurlar insanın psikolojik, biyolojik veya başka türden yapısına göre doğal olabilir veya özellikle bir amaca yönelik kullanmak üzere sonradan şekillendirilmiş olabilir. Trafik lambası renkleri buna örnektir. Dünyanın hemen her yerindeki insanlar için kırmızı lamba; durma hissini uyandırır. Kültürler arası iletişimi konu alan bazı araştırmacılar eylem kuramı üzerinde durmuşlardır. Eylem kuramı, değişik kültürel içeriklerdeki ortak süreçleri görmeye yarar. Geliştirilen eylem kuramına göre, kişilerin dünyayı yorumlamak için kullandıkları pencere eylemlerini, etkinliklerini etkiler, ortaya koydukları eylemler ile etkinlikler de kültürlerini etkiler. Kültürler arası iletişim sürecinde kişiler davranışlarının kendi toplumlarındakine benzemeyen türde yorumlanması korkusu içinde olurlar. Birbirine benzer toplumlar arasında iletişim kurmak çok daha ve olumlu olmaktadır. Kültürel iletişim politik veya ekonomik varlıkların temsilcilerini kapsadığında uluslararası ilişkiler sıfatını alır. Teknolojinin gelişmesi ve globalleşmenin hızlanması ile birlikte uluslararası iletişim oldukça etkilenmiş, medyadan turizme, 19 Perihan Ügeöz, Kültürlerarası İletişim, İstanbul, Üstün Eserler Neşriyatevi, 2003, 22 politikadan eğitim, sanat ve kültür faaliyetlerine kadar çeşitli aktiviteler hız kazanmıştır. Uluslararası işletmecilik de dolayısıyla uluslararası iletişimin hız kazanmasından büyük oranda etkilenmiştir. Hofstede kültür kategorileri her ne kadar uç noktalara işaret etseler de, kültürlerarası çalışma ortamlarında karşılaşılan sorunlara dair önemli ipuçları vermektedirler. Hofstede’nin kültür kategorileri ışığında sorunların ortaya çıkma olasılığının en yüksek olduğu alanlar şöyle sıralanabilir: yönetim tarzları işveren ve/veya yönetici ile çalışanlar arasındaki ilişkiler sorumlulukların paylaşımı karar verme süreçlerinde yetki ve yetkilendirme sorunların algılanışı sorun çözme ve çatışma takım çalışmaları önceliklerin belirlenmesi eleştiri tarzları ve geri bildirim kuralların saptanması 3.6. Uluslararası İşletmeler Açısından İletişim Ve Kültür Engelleri Uluslararası işletmecilik 20. yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye başlamış, pek çok büyük şirket kendi ülke sınırları dışında yatırımlara yönelmişti. Uluslararası yönetim faaliyetleri, ulusal ölçekli bir işletmedeki yönetim faaliyetlerinden oldukça karmaşık bir yapıdadır. Maddi ve insan kaynaklarını koordine etmek çok kültürlü ortamlarda faaliyette bulunan uluslararası işletmeler için oldukça zorlu bir süreci gerektirir. Uluslararası işletme, hem ürünlerini hem de yönetim anlayışı ile iş görme biçimlerini faaliyette bulunulan ülke kültürlerine uyumlaştırmak gibi bir gerçekle karşı karşıyadır. Ayrıca çeşitli ve farklı kültürlere sahip ülkelerde faaliyette bulunan uluslararası işletme, başarılı olabilmek için, her bir ülkenin ekonomik, sosyal ve hukuksal çevre koşullarının mevcut durumunu bilmek ve gelecekteki durumunu da iyi tahmin etmek zorundadır. 23 KAYNAKÇA Bülbül, A.Rıdvan, Uluslararası İletişim, Konya,Damla ofset, 2000. Düren,Zeynep, 2000’li Yıllarda Yönetim, İstanbulAlfa yönetim dizisi, 2000 Erdoğan,İrfan, İletişimi Anlamak, Ankara, Erk Yayınevi, 2002 Harcar, Tijen, 2000'li Yılllarda Amerikan ve Türk yöneticilerinin bireysel yöneticilik değerlerine ilişkin iki kültür arası karşılaştırmaya yönelik bir araştırma, İstanbul, İÜ Doktora tezi, 2005. Katrarı, Asker, Farklılıklarla Yaşamak: Kültürlerarası İletişim, Ankara, ürün Yayınları, 2001 Örgütsel davranış, Ankara, Golden Akademi Yayıncılık, 2005. Saran,Mine, “Çok Kültürlü Ortamlarda Halkla İlişkiler, Kurumsal İletişim ve Yönetim”, Kültürlerarası Yönetim ve Liderlik, İstanbul, İTO Yayınları, 2005 Susar,A.Filiz, “Çok Kültürlü Ortamlarda Karşılaşılan İletişim ve Kültür Engelleri”, Çok Kültürlü Ortamlarda Halkla İlişkiler, Kurumsal İletişim ve Yönetim, İstanbul, İstanbul Ticaret Üniversitesi Yayınları, 2005 Basın Sözlüğü, İ.Ü. İletişim Fakültesi, İstanbul, 1998 Ügeöz, Perihan, Kültürlerarası İletişim, istanbulÜstün Eserler Neşriyatevi, 2003 Vural, Z. Beril Akinci, Kurum kültürü ve örgütsel iletisim, İletişim Yayınlarıi. 2003. Yüksel, A.Haluk; Künüçen; Demiray,Emine, Genel İletişim, Ankara, Pegem A yayınları, 2006 http://www.iletisim.hacettepe.edu.tr/kultur.shtml http://ilef.ankara.edu.tr/ki/yazi.php?yad=9744 24