T.B.M.M. B:7 16 .10 . 2001 O:1 lanabilme yönlerinden yenilenebilir enerji denilen su, güneş, rüzgar, deniz ve jeotermal enerji tür­ lerinin de desteklenmesi ve daha çok üretim yapılabilir hale getirilmesi de büyük önem taşımak­ tadır. Ülkemiz, jeotermal enerji potansiyeli açısından dünyadaki zengin ülkeler arasında yer almak­ ta ve dünyanın 7 nci jeotermal zengini ülkesi konumundadır. Bu enerji, elektrik, ısı, endüstriyel ve kimyasal alanlarda kullanılmakta ve elde edilen üretimin tamamı tüketilmektedir. Bu enerji, çevre dostu bir enerji türüdür. Günümüze kadar uygulanan jeotermal enerji arama projelerinde gerçekleş­ tirilen çalışmalara göre, ülkemizde dünya standartlarına uygun olarak düşük sıcaklıklı, orta sıcakhklı ve yüksek sıcaklıklı sahalar olduğu tespit edilmiştir. Türkiye'de yüzey sıcaklığı 40 santigradın üzerinde olan 140 adet jeotermal sahanın 133 tanesi merkezî ısıtmaya, sera ısıtmasına, endüstriyel proses ısısı kullanımına ve kaplıca kullanımına uygundur. Diğer 7 jeotermal sahanın ise teknik olarak elektrik üretimine uygun olduğu tespit edilmiştir; ancak, ülkemizde, jeotermale dayalı elek­ trik üretimi düşük seviyede kalmıştır. Halen 20,4 megavat brüt kurulu güce sahip Denizli Kızıldere Santralı, günümüzde net 12 megavat elektrik üretmektedir. Aydın Germencik'te ise aşamalı olarak yaklaşık 100 megavat gücüne ulaşacak portabl üniteler için yap-işlet modeline göre işlemler sür­ dürülmektedir. Balneolojik amaçlı kullanımlar için sıcaklık alt sınırı 20 derece olarak kabul edil­ mekte olup, 600 kaynak grubuyla Türkiye, Avrupa'da birinci sırayı almaktadır. Ülkemizde mevcut jeotermal enerji üretimimiz mevcut jeotermal enerji potansiyelimizin yaklaşık yüzde 10'u olup, hükümetimiz açısından da bu çevre dostu enerjinin desteklenmesi ve daha çok üretim yapılabilir hale getirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Türkiye, dünyada kurulu jeotermal elektrik santralları içinde 20,4 megavat elektrik kapasitesiyle 14 üncü sırada yer almaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; suyun önemi ve dünyadaki gelişmeler konusuna gelince. Dünya genelinde görülen hızlı nüfus artışına paralel olarak, artan gıda ihtiyacının karşılanması doğrultusunda, sulu tarımın yaygınlaşması yanında, pek çok ülkede yaşanan hızlı kentleşme ve sanayileşmenin beraberiride getirdiği içme, kullanma ve sanayi suyu temininde karşılaşılan sorun­ lar, su kaynaklarının sosyal, ekonomik gelişmedeki önemini her geçen gün daha da artırmaktadır. Bu durum, kendi kendini yenileyebilme imkânı bulmakla birlikte, dünyada sonlu bir kaynak olan suya, uluslararası kamuoyunun ilgisinin giderek artmasına ve özellikle sınır aşan sularda, kıyıdaş ülkeler arasında bazı sorunların gündeme gelmesine neden olmaktadır. Dünyada gelişmiş ülkeler su şansları itibariyle zengin ülkelerdir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri ve Kuzey Avmpa ülkelerinin su sorunu yoktur. Fakir ülkeler ise su yönünden de fakir ül­ kelerdir. Bu alanda su, gelişmişliğin bir ölçüsüdür. Onun için, sularımıza, gerçek anlamda sahip çık­ malıyız ve bu bizim ülkemizin, ileride gelişmişliğinde önemli rol oynayacaktır. Dünyadaki su sorununun çözümü için, ilk başta tüm dünya insanları olarak sularımızı daha az kirletmeli, dolayısıyla daha çok kullanılabilir su potansiyeli yaratmalıyız. Ayrıca, tarımsal sulamada suyu salıvermek yerine, yağmur yağdırma veya bitkinin tam dibine damlatma sistemleri kullanılsa yarı yarıya tasarruf sağlanabilmekte, aynı büyüklükteki bir arazi 10 milyon metreküp yerine 6 mil­ yon metreküp ile sulanabilmektedir. Bunun yanında, yeryüzü akıntısıyla denizlere akıp giden suların, daha fazla tutularak kullanılabilir suya dönüştürülmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ile komşu ülkeler arasındaki su sorununa gir­ meden önce, dünyadaki benzer gelişmelere biraz değinmek istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasında Colorado Nehrinden dolayı benzer bir durum yaşanmış ve iki ülke tarafından 1944'te Colorado Anlaşması yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre, -588-