GÖZLEMSEL KOZMOLOJİ Füsun Limboz İstanbul Üniversitesi, Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü I. GİRİŞ Evreni bir bütün olarak görebilmek / anlayabilmek için; farklı dalgaboylarında alıcı’ların sunduğu evren manzaraları ile; • • Genişleme (galaksi spektrumlarındaki kırmızıya kaymalar), Mikrodalga Kozmik Zemin Işınımı • Gözlenen He bolluğu çalışan ve unsurları, birarada değerlendirilmelidir. Kozmolojik nesneler (galaksiler, kuazarlar, galaksi kümeleri), uzak nesnelerdir; dolayısıyla, gerçekte parlak olsalar dahi, sönük ve aynı sebepten, çok küçük açısal büyüklükte görülürler. O halde; kozmolojik amaçlı kullanılacak teleskoplar, geniş açıklıklı ve yüksek ayırma güçlü teleskoplar olmalıdır. “Teleskop” denildiğinde, sadece optik teleskoplar değil; radyo teleskoplardan, gama-ışın teleskoplarına kadar, tüm dalgaboylarındaki alıcılar anlaşılmalıdır. Tüm bu alıcıların; radyo, kırmızıötesi, optik, morötesi, x-ışın ve gama-ışın teleskopların sunduğu evren manzarası ne söyler? Etrafımızı kuşatan makroskobik evrenle ilgili genel gözlemler, tabiatta dört temel kuvvet bulunduğunu göstermektedir. Bu dört temel kuvvet; kuvvetli etkileşme (nükleer füzyon), elektromanyetik etkileşme, zayıf etkileşme (radyoaktivite) ve gravitasyondur. Bununla birlikte gezegenler, yıldızlar ve galaksiler arasındaki dinamik etkileşmeleri, bu dört temel kuvvetten en zayıfı olan gravite kontrol etmektedir. II. TEMEL KOZMOLOJİK GÖZLEMLER • • • • • • • • Gece göğü karanlıktır. Büyük açısal ölçeklerde, sönük galaksilerin dağılımı üniformdur. Birkaç yakın galaksi istisna olmak üzere, galaksi spektrumlarında kırmızıya kayma gözlenir. Neredeyse tüm kozmik nesnelerde helyum kütle kesri, %25 - %30 civarındadır. Galaksimiz’deki en yaşlı yıldız kümelerinin yaşları, yaklaşık 12 Gyr (12 milyar yıl) mertebesindedir. Tüm yönlerden bize ulaşmakta olan bir mikrodalga ışınım vardır. Bu mikrodalga ışınımın spektrumu, bir kara cisim spektrumuna karşılık gelir. Yüksek galaktik enlemlerde bulunan radyo kaynaklarının sayımları, N (>S) α S-3/2 kanununa uymamaktadır. III. KOZMOLOJİK MESAFE VE YOĞUNLUKLAR Galaksimiz gibi ortalama büyüklükte bir galaksi için gal ortalama galaktik kütle yoğunluğu, şu şekilde hesaplanabilir: M = (v2r) / G = (4r3gal) / 3 v = r gal 2 / 4G. Galaksimizin açısal hızının yaklaşık 1/2x10-15 sn-1 olduğu kullanılırsa, gal, gal (1/4x10-30) / (4x6.7x10-11) 10-21 kg/m3 olarak bulunur. 10-21 kg/m3’lük yoğunluk, kabaca cm3’te bir proton bulunması haline eşdeğerdir. Galaksiler arasındaki ortalama mesafe, RIG 106 ışık yılı 1022 m mertebesindedir. Bu mesafe, her bir galaksi ve onu çevreleyen galaksilerarası ortam için bir VIG hacmi belirler: VIG 1066 m3 . Bütün kütlenin galaksilerde toplanmış olduğunu varsayarsak bir galaksi kümesindeki ortalama yoğunluk, GC Mgal/VIG 1041/1066 10-25 kg/m3 olur. Galaksi kümeleri arasındaki ortalama mesafe kabaca RIC 108 ışık yılı 1024 m mertebesindedir. O halde bir galaksi kümesinin ortalama hacmi VGC, VGC 106 VIG olur. Tipik bir galaksi kümesi yaklaşık 103 galaksi içerir; o halde her bir galaksi kümesinin ortalama kütle yoğunluğu coc , cos MGK/VGK 103Mgal/106 VIG 10-28 kg/m3 olur. Burada çok kaba bir şekilde hesapladığımız tüm evrendeki kütle yoğunluğunu veren kozmik kütle yoğunluğunu, 0 ile göstereceğiz. Evren sonlu büyüklükte olduğu takdirde Ru 1010 ışık yılı 1026 m lik uzunluk ölçeği, Vu (4/3)Ru3 1079 m3 lük bir hacim verir. Böyle bir evrende yoğunluk sabit olduğu takdirde toplam kütle, Mu 0Vu 10-28 x 1079 1051 kg olur. Bu kütle değeri; 1078 proton veya 1021 yıldız veya 1010 galaksiye karşılık gelir. IV. HUBBLE SABİTİ Burada, uzak yıldızların ve galaksilerin hızlarının, spektrumlarındaki çizgilerin Doppler kaymalarından tayin edildiklerini hatırlayalım. z çizgideki kayma miktarı olmak üzere, z = /0 dır. Burada = - 0 ve ölçülen değer, 0 ise laboratuvar değeridir. Rölativistik-olmayan bir v hızıyla bizden uzaklaşan nesneler için Doppler kayması (kırmızıya doğru): = 0(1 + v/c) z = v/c dir. Rölativistik hızlar için ise bu ifadeler şu şekli alır: = 0(1 + v/c)1/2(1 – v/c)-1/2 z /0 = [(1+v/c) / (1-v/c)] – 1 . Rölativistik-olmayan hal z << 1 e; en uç rölativistik hal ise z 4 e karşılık gelir. 1. Kırmızıya Kayma Eğrisi Yakın civardaki galaksilerin büyük çoğunluğunun kırmızıya kaymış spektrel özellikler gösterdikleri, ilk defa 1912 yılında tespit edilmiştir. 1922 yılına gelindiğinde ise durum şudur: Ölçülmüş 41 galaksinin spektrumlarında kırmızıya kaymış absorbsiyon çizgileri, 5 galaksinin spektrumlarında ise çok az bir miktar maviye kaymış çizgiler tespit edilmiştir. Galaksilerin tesadüfi sürüklenme hareketlerinden kaynaklanan ve çok küçük değerlerde olan maviye kaymalar ihmal edildiği takdirde bu tespitlerden çıkan sonuç; ortalamada galaksilerin bizden uzaklaşma hareketi yaptıklarıdır. Giderek daha uzaktaki galaksilere ait ölçüm yapmak mümkün oldukça, daha büyük z değerleri tespit edilmiştir. 1929 da Hubble; daha uzak galaksilerin, yakın galaksilere nazaran daha büyük hızlarla bizden uzaklaşmakta olduklarını ve bu uzaklaşmalarla hızlar arasında, kabaca lineer bir ilişkinin bulunduğunu ortaya koymuştur: v = H0d . Burada H0, Hubble sabitidir ve birimi km/sn/106pc tir. Günümüzde kabul edilen değeri, 60 km s-1 Mpc-1 ≤ H0 ≤ 80 km s-1 Mpc-1 aralığındadır. 2. H0 ve Genişleyen Evren Sonlu bir R yarıçaplı, taneciklerden ibaret bir gaz bulutu düşünelim. Varsayalım ki bu bulut genişliyor ve genişledikçe, t = 0 da aralarındaki uzaklık rA = ½ rB =1/2 R olan A ve B noktaları arasındaki uzaklık, şekildeki gibi değişiyor: Bu genişleme öyle bir genişleme olsun ki, bu ilişki, bütün zamanlarda korunsun. Yani, t kadar zaman sonra, rA = (1/2)rB = (1/2)R olsun. Yani, t = 0 da r = fR olan herhangi bir radyal nokta için t = t de r = fR olsun. Buna göre; bulut genişledikçe, tanecikler birbirlerine nazaran olan konumlarını muhafaza ederler. r = fR r = fR r/t = f(R/t) f = r/R (r/t)(1/r) = (R/t)(1/R) Eğer bu ilişki bulutun içinde herhangi bir yerde, yani herhangi bir r için geçerli ise, (r/t)(1/r) = sabit olmak zorundadır. Yani, r1/r1t = r2/r2t = … olmak zorundadır. Halbuki r/t, buluttaki belirli bir taneciğin v hızıdır. O halde baştan beri özelliklerini tarif ettiğimiz böyle bir bulutta taneciklerin v hızları ile, bu hızlara karşılık gelen, merkezden olan uzaklıkları arasında şöyle bir ilişki olmalıdır: v/r = sabit. Eğer bu sabite H0 dersek, v = H0r Hubble kanunundan başka birşey değildir. Şimdi orijin olarak seçtiğimiz noktanın bulutun merkezinde değil de, mesela A noktasında olduğunu düşünelim. Bu durumda d uzaklığı, merkezden olan uzaklığa şu vektörel eşitlikle bağlıdır: d = rb – ra Bu durumda A noktasına göre uzaklaşma hızı, va = d/t = (rb/t) – (ra/t) olur. H0ra = ra/t ve H0rb = rb/t vd = H0(rb – ra) = H0d olur. Buradan çıkan sonuç şudur: Tarif ettiğimiz şekilde genişleyen bir bulut içerisinde herhangi bir orijin için Hubble kanunu geçerlidir. tanecikler galaksi kümeleri genişleyen evren. V. ENERJİNİN KORUNUMU VE KRİTİK KÜTLE YOĞUNLUĞU Evrenin mümkün en uzak noktasında bir galaksi kümesi düşünelim ve bu kümenin enerjisini iki defa hesaplayalım: Bir t0, bir de gelecekteki herhangi bir t zamanı için. Bu iki farklı zamanda kümenin toplam kinetik ve gravitasyonel potansiyel enerjileri eşit olmak zorundadır: (1/2)mv2 – (GMm)/R = (1/2)mv02 – (GMm)/R0 Bu eşitlikte, v0 = H0R0 ve M = (04R03)/3 ifadeleri yerlerine konup; t , R için hesap yapılırsa, v2 R02[H02 – (8/3)G0] elde edilir. Evrenin kritik kütle yoğunluğu c, parantezin içini sıfır yapan yoğunluk değeri olarak tanımlanır: c (3H02)/(8G) Buna göre; A: v2 > 0 0 < c, B: v2 = 0 0 = c, C: v2 < 0 0 > c olur. c, R0 dan bağımsızdır; H0 ın bilinen değeri kullanılarak, doğrudan doğruya hesaplanabilir. VI. YAVAŞLAMA PARAMETRESİ Evrenin mümkün en uzak noktasındaki bir galaksi kümesi, evrenin merkezine doğru bir gravitasyonel a0 ivmesine maruz kalır: a0 = - (GM)/R02 = - (4G0R0)/3 Burada (-) işaret, ivme vektörünün merkeze yönlenmiş olduğunu göstermektedir. Şimdi; yavaşlama parametresi q0’ı tanımlayalım: q0 - a0/(R0H02) q0 = (4G0)/(3H02) = 0/2c. Buna göre; açık evren için 0 < c q0 < ½, kapalı evren için q0 > ½ olur. q0 parametresi, Hubble sabitinin zamana bağlılığını ölçer: Genişleme hızı v = HR ye göre değiştiğinden, ivmenin, H ve R deki değişime bağlı olması gerekir: v/t = (H/t)R + H(R/t) R/t = v = HR v/t = (H0/t0) R + H2R v/t = a - 1/H02 (H0/t0) = 1 + q0 O halde q0, Hubble sabitindeki değişim oranından itibaren belirlenir. q0 = 0/2c > 0 olmak zorundadır. O halde, H0/t0 < - H02 olmak zorundadır. Hubble sabitinin değerinin zamanla gerçekten azalıp-azalmadığına bakmak için, Hubble eğrisi üzerinde uzak galaksilerin (zaman içinde geriye doğru) nereye düştüklerine bakmak gerekir. Hubble sabiti zamanın azalan bir fonksiyonu ise, (hız – uzaklık) eğrisinin eğimi sabit olmayıp, d arttıkça artmak zorundadır; çünkü erken zamanlarda H, şimdiki zamandaki değerinden daha büyük bir değerde (q > q0) olmak zorundadır. VII. 1998 Tip Ia SÜPERNOVA GÖZLEMLERİ (Genişleme Hızının Artması) 58 süpernovanın parlaklık ve kırmızıya kaymalarını gözleyen iki astronom (Saul Perlmutter ve Alex Filippenko), neredeyse tüm Tip Ia süpernova kalıntılarının, Standart Teori’nin öngördüğünden en az %15 daha uzak bir mesafede olduklarını tespit etmişlerdir. Bu tespit, evrenin genişleme hızının arttığına işaret etmektedir. Evrenin genişleme hızının artması demek, geçmişte bu hızın daha düşük değerlerde olması demektir. Daha küçük genişleme hızı demek, genişlemenin daha büyük bir zaman dilimine yayılması, dolayısıyla ölçülen uzaklık değerlerinin, daha büyük olması demektir. Tersi doğruysa, yani, genişleme hızı azalıyorsa; geçmişte hızın daha yüksek değerlerde olması, dolayısıyla ölçülen uzaklık değerlerinin daha küçük olması beklenir. O halde; genişleme hızının artması halinde büyük kırmızıya kayma gösteren (uzak) süpernovalar; genişleme hızının azalması halinde olmaları gerekenden daha sönük gözlenmelidirler (uzaklıkları daha büyük olmalıdır). Yukarıda bahsedilen ve 1998 yılında yapılan süpernova gözlemleri de, tam olarak böyle bir sonuç vermektedir. VIII. SAYIMLAR Son yıllarda keşfedilmiş binlerce sönük radyo kaynağının sayı yoğunluğu n olsun. Bu galaksilerin hepsinin de aynı mutlak L lüminozitesinde olduklarını varsayalım. Arzdan itibaren bir r mesafesine kadar olan hacim içerisinde kalan kaynakların sayısı N olsun: N = (4/3)r3n. Her bir galaksi mutlak olarak aynı lüminozitede olsa da, alıcılarımız farklı parlaklıklar tespit edecektir (L nin uzaklığa bağlılığından dolayı): L = 4r2Lmin , Lmin: (4/3)r3 hacminden alınan, birim alan başına en küçük lüminozite. Eğer alıcılarımız Lmin in üzerindeki bütün L leri tespit edebiliyorsa, r yarıçapına kadar olan bütün radyo galaksiler tespit edilebiliyor demektir. r (L/Lmin)1/2 N (L3/2n)/Lmin3/2 Alıcıyı değiştirerek, Lmin I değiştirmek mümkündür. O halde (N – Lmin) eğrisinden itibaren n in, Değişmez-Durum modelinde varsayıldığı gibi sabit olup-olmadığı görülebilir. Bu grafiği logaritmik çizmek daha uygundur: Log N = sabit + log L3/2n – (3/2)log Lmin n = sabit ise bu eğri, eğimi –3/2 olan bir doğru olmalıdır. Halbuki gözlem verileri bu doğru üzerine düşmemektedir. O halde n sabit değildir. Gözlenen durum şudur: Küçük Lmin ler için log N eğrisi yükselir; küçük Lmin ler demek büyük uzaklıklar, yani geçmiş zamanlar demek olduğundan bu durum, geçmişe doğru gidildikçe yoğunluğun artmakta olduğunu gösterir. Bu ise, enerjinin ve kütlenin korunduğu genişleyen bir evrende olması beklenen haldir. (Geçmişte galaksiler daha parlak olabilir, bu da bu sonucu etkiliyor olabilir.) IX. İLKEL NÜKLEOSENTEZ Evrenin nükleon gazı bileşeni hadron çağından beri tahribata uğramadığından, ancak kendiliğinden olan şu bozunmayı gerçekleştirir: n p + e- + . Bu reaksiyon kendiliğinden, nötronla protonun kütleleri farkından dolayı meydana gelir: Q = mnc2 – mpc2 = 939.57 – 938.28 = 1.29 MeV. Aynı zamanda nötron ve proton bir döteron oluşturabilir; bunun için gerekli bağlanma enerjisi, BEd = mnc2 + mpc2 – mdc2 = 2.22 MeV dir. Bu her iki enerji değeri de, elektron – pozitron annihilasyonunda açığa çıkan 2mec2 1 MeV lik enerji değerine yakın değerler olduklarından, bu reaksiyonların her ikisi de cereyan edebilir. Diğer taraftan; bir döteron oluşur-oluşmaz, diğer bir nükleonla veya döteronla, daha kararlı bir bağlı hal oluşturmak üzere, yani bir taneciği veya helyum çekirdeği oluşturmak üzere birleşmeye çalışır. Bunun için gerekli bağlanma enerjisi, BE = 2mnc2 + 2mpc2 - mc2 = 28.34 MeV, BE/A = 28.34 / 4 = 7.1 MeV (kuvvetle bağlı) [BE/A 1 MeV (zayıf bağlı)] dir. 1. Nötron – Proton Dönüşümü Lepton çağının başında, T 1012K iken, nükleon gazı eşit sayıda proton ve nötronlardan ibarettir. Lepton çağının ortasında, T 5x1010K olduğunda ise nötronların protonlara oranı 1 den 0.74 e düşer: n p + e- + ve p n + e+ + + n e- + p ve + p e+ + n e+ + n + p ve e- + p + n Amaç; sonuçta n/p oranının ne olduğunu bulmaktır. Bunu bulmak için daha ağır olan nötronlarla, daha hafif olan protonları, nihai kinetik enerji halinde mukayese etmemiz gerekir. p n reaksiyonlarındaki protonlar başlangıçta, n p reaksiyonlarındaki nötronlardan daha büyük bir kinetik enerjiye sahip olmalıdırlar: KE = Q = 1.29 MeV. Son hal sayı oranı, Boltzmann formülünden bulunabilir: n/p = (Nn/Np)f = (e-KEpi / kT) / (e-KEni / kT) = e-Q / kT T 1012K veya kT 102 MeV için n/p = e-0.0129 1 – 0.013 = 0.987, T 1010K veya kT 1 MeV için n/p 0.28 (süratli bir düşme!!). Diğer taraftan 1010K lik sıcaklık, + n e- + p ve e+ + n + p reaksiyonlarının gerçekleşebileceği bir sıcaklık değeridir ortalama serbest yol l = 1/n > Ru ctexp 1028T-2 olana kadar bu reaksiyonlar gerçekleşir. Rölativistik leptonlar için sayı yoğunluğu: nl 108T3, Nükleonlar için kesit: 10-47[(kT + Q) / 1 MeV]2 (metre)2 l = Ru olması, T 1010K de gerçekleşir. l Ru iken T 1010K ve n/p 0.225 dir. n/p nin davranışı, T < 1010K olan sıcaklıklarda nasıldır?: Xn: Kütle kesri olmak üzere, (Xn)T=1010K = (Nnmn) / (Nnmn + Npmp) (n/p) / (1 + n/p) 0.18 T < 1010K l, Ru T-2 den daha hızlı azalır l > Ru da sadece bozunması (n p + e- + ) kalır; bu bozunma da, mn > mp olmasından kaynaklanır. Bu durumda radyoaktif bozunma teorisine göre t (1010/T)2 sn, T 1010K iken kütle kesri üstel olarak azalır: Xn(t) = (Xn)T1010K e-t/ 0.18e-t(sn)/10küp , 103sn : nötronun ömrü. 2. Döteron Üretimi Nötron kütle kesri sıfıra yaklaşırken kalan nötronlar protonlarla etkileşerek, döteron ve foton oluştururlar: n+pd+ Bunun tersi olan proses (d + n + p) için durum nedir? Bu proses, evren E,max kT BEd 2.22 MeV veya T 2x1010K e soğuduğunda, artık gerçekleşemez olur. Döteron üretimi için ortalama serbest yol: 10-32 m2 (her iki proses için), n0 10-1 / m3 (şimdiki epokta nükleon sayı yoğunluğu) T 1010K de n = n0(T/T0)3 1028 /m3 l = 1/n 104 m << Ru ctexp : t 1 sn de. T 1010K de evrenin büyüklüğü içerisinde çok sayıda etkileşme olduğundan, fotonların kinetik enerjileri kT, BEd 2 MeV nin altına düştüğünde dahi d + n + p reaksiyonunu gerçekleştirecek fotonlar vardır. O halde reaksiyon, durması gerekenden daha düşük bir sıcaklıkta (T*) durur: T* 0.7x109K. T T* olduğunda ortamdaki bütün nötronlardan itibaren, n + p d + reaksiyonu uyarınca döteronlar süratle (l << Ru) oluşur. Bu anda t (1010 / 0.7x109)2 200 sn, n/p = (n/p)t200 sn 0.18 e-200/1000 0.15 dir. İşte bu nötronlar, döteronlarda korunarak günümüze kadar gelebilmişlerdir. 1940 larda Gamow ve arkadaşlarının yaptıkları hesap: n + p d + için 10-32 m2, T 109K de nükleon hızları v = 3kT / mN 5x106 m/sn, t 102 sn de nN = nN0(T/T0)3 1024 nükleon / m3, nN0 10-1 nükleon / m3 T0 5K : Zemin ışınımının keşfi, bu hesaptan yaklaşık 20 yıl sonra gerçekleşmiştir. 3. Helyum Sentezi Döteronlar oluştuktan sonra, nispeten daha kararlı He3 ve H3 çekirdeklerini, sonra da çok daha kararlı olan He4 ü ( taneciği) şu reaksiyonlardan itibaren oluşturmuşlardır: d + d He3 + n d + d H3 + p d + p He3 + d + n H3 + He3 + d He4 + n He3 + n He4 + H3 + n He4 + d + d He4 + Böylelikle, erken zamanlarda meydana gelen döteron ve He3 lerin büyük çoğunluğu helyum oluşumunda kullanılmışlardır; bunlardan geriye çok küçük bir miktar kalmıştır; bugün Güneş Sistemi ve yıldızlararası ortamda ölçülen bollukları şöyledir: d/H 10-4 – 10-5 , He3/H 10-5. Döteronların oluştuğu esnada n/p oranı yaklaşık %15 idi. Bu orandaki nötronların tamamının helyuma girdiklerini varsayarak, helyum kütle kesrini hesaplayabiliriz: p ve n; nükleosentezden önceki proton ve nötron sayı yoğunlukları olmak üzere, nHe = n/2 , nH = p – n XHe = (NHemHe) / (NHemHe + NHmH) 4nHe / (4nHe + nH) = (2n/p) / (1 + n/p) 0.26. Bu, şu demektir: İlkel gazın ağırlıkça %26 sı, helyum çekirdeğine dönüşmüştür. A = 5, 6 ve 8 olan kararlı çekirdek olmadığından (sadece Li7 kararlıdır), bu elementlerin meydana gelmeleri mümkün olmamıştır. Sonuç olarak ilkel nükleosentezin sonunda, t 104 sn iken, ilkel ateş topunda helyum bolluğu %26 idi ve bu bolluğu bugün de gözlememiz gerekir. Gerçekten de bugün; spektrumlarından itibaren yıldızların kompozisyonunda, kozmik ışınlarda ve küresel kümelerde bu bolluğu gözlemekteyiz. Bu, Büyük Patlamanın en önemli başarılarından biridir. Yıldızların içerisinde cereyan eden nükleosentez sonucu meydana gelen D (döteryum), He3 ve He4 bollukları %26 nın çok altındadır: 4x109 yılda Güneş kütlesinin sadece %5 i helyuma dönüşmüştür. Galaksimizde (L/M)gal (1/15)(L/M)güneş XHegal (L/M)gal / (L/M)güneş XHegüneş (1/15)(1/20) 0.003 << 0.26. O halde bugün var olan D, He3, Li ve He4; t 102 – 104 sn zamanlarında meydana gelmiş olup, kozmik orijinlidirler. X. HİDROJENİN REKOMBİNASYONU EI = 13.6 eV:Hidrojenin iyonizasyon enerjisi ateş topunun sıcaklığı Emax kT EI ya düştüğünde, serbest non-rölativistik elektron ve protonlar, e- + p H + reaksiyonu ile nötral hidrojeni oluşturmak üzere birleşebilirler. Peki bunun tersi olan proses, yani H + e+ p reaksiyonu için durum nedir? + H e- + p 10-20 (EI / kT)7/2 (metre)2, kT 13.6 eV T 105K için 10-20 m2, n n0(T/T0)3 1013 nükleon / m3 l = 1/n 107 m, T 105K t (1010/105)2 1010 sn Ru ctexp 1018 m l << Ru T 105K de hidrojenler süratle çözülür. T bir T* sıcaklığına kadar düştüğünde, artık hidrojenler çözülmez: kT* EI / 45 T* 3500K T* 3500K , t 1013 sn 106 yıl iken, elektronlar artık protonlara bağlanarak hidrojen atomlarını oluştururlar; artık bu andan itibaren evren geçirgendir; radyasyonla madde arasındaki termal denge artık bozulmuştur. Mikrodalga kozmik zemin ışınımı, bu andan itibaren yoluna devam edebilen radyasyondur. XI. SONUÇ Temel taneciklerden, galaksi kümelerine; bilinen her çeşit fiziksel nesne, evrenin kapsamındadır. O halde, hangi ölçekte bakıldığına bağlı olarak, evrenin sunduğu manzara değişik olacaktır. Buna göre evrenin yapı taşları olarak temel tanecikler düşünülebileceği gibi, galaksiler veya galaksi kümeleri de düşünülebilir. Kozmolojiye astronomik (veya gözlemsel) yaklaşımda galaksiler ve galaksi kümeleri, evrendeki yapı taşları olarak kabul edilirler. Geniş ölçekte evrene bakıldığında; evrenin, kendi aralarında pek çok çeşitlilik gösteren galaksiler, yahut bunların bir araya geldiği sistemler olan galaksi kümelerinden müteşekkil olduğu görülür. Üzerinde yaşadığımız gezegenin üyesi olduğu Güneş Sistemi’nin spiral kollarından biri üzerinde yer aldığı spiral tipten bir galaksi olan Galaksimiz’den başlayarak, çeşitli tipten galaksiler ve galaksi kümelerine, dolayısıyla geniş – ölçekte evrene bakıldığında görülen manzara şudur: Evren, genişlemektedir. Erken zamanlardan kalan ve bugün artık soğumuş olan bir radyasyon, tüm evrende, yönden bağımsız olarak gözlenmektedir. Evrende gözlenen astronomik nesnelerin neredeyse tamamında helyum kütle kesri, %25 - %30 arasındaki değerlerdedir. Referanslar: • • • • • J. Garcia-Bellido; Cosmology and Astrophysics (Lecture); arXiv:astro-ph/0502139v2; 2005 J. Silk; Astronomy: Enhanced: A Journet Through Time; Science 313, no.5789, p.925; 2006 J.C. Mather; Nobel Lecture: From the Big Bang to the Nobel Prize and beyond; Rev. of Mod. Phys. 79, p.1331; 2007 R.H. Sanders; Observational Cosmology; The Physics of the Early Universe, Edited by E. Papantonopoulos. Lecture Notes in Physics; vol. 653; p.105; Berlin: Springer; 2004 P. Schneider; Extragalactic Astronomy and Cosmology, An Introduction; Springer; 2006