türk sosyolojisinde organizmacı ve evrimci akım

advertisement
Sosyoloji Konferansları
No: 52 (2015-2) / 57-78
DOI: 10.18368/IU/sk.24398
TÜRK SOSYOLOJİSİNDE ORGANİZMACI
VE EVRİMCİ AKIM
Ümit AKCA*
Özet
Sosyolojinin Türk düşüncesindeki serüveni Türk toplumunun Batılılaşma serüveni ile
eş zamanlı gelişmiştir. Batılılaşan Türk toplumu Batılı değerlere yüzünü döndüğünde
bir yandan varlığından haberdar olmakla birlikte kendi toplumsal dünyasının dışında
ve karşısında bir toplumsal örgütlenme; öte yandan da fiziksel ve sosyal dünyayı kendi
fiziksel ve sosyal dünya algısının karşısında ve dışında yöntem ve araçla açıklayan
Aydınlanma zihniyeti ile karşılaşmıştır. Romantizm, Yeni Pozitivizm, Yeni Realizm,
Tarihi Materyalizm, Evolüsyonizm (Evrimcilik), İdealizm ve Materyalizm gibi çeşitli
felsefe akımları Türk düşünce hayatına girmiştir. Bu anlamda sosyoloji, Osmanlı aydını
için, nasıl batılılaşılacağının, iktisadi kalkınmanın nasıl sağlanacağının ve modern
topluma nasıl geçileceğinin yollarını öğreten, kurtuluş reçeteleri sunacak bir bilim olarak
görülmüştür. Hazırlık ve oluşum devrelerinde kolayca gözlenebilen evrimci sosyoloji
Gelişim döneminde Behice Boran ile sona ermiş gibi görünmektedir.
Anahtar Sözcükler: Türk Sosyolojisi, Evrimcilik, Organizmacılık.
ORGANICIST AND EVOLUTIONIST MOVEMENT
IN TURKISH SOCIOLOGY
Abstract
The adventure of sociology throughout Turkish idea is developed simultaneously with
the westernization adventure of the Turkish society. The westernization progress of the
Turkish society turned its face to western values ​​which were known more or less but were
at the same time outside the Turkish society’s social structure and organization. It was the
first to encounter of the Enlightenment mentality which was explaning the physical and
social world with a different counter-method and instrument then its own perception of the
physical and social world. Following this, movements of thought such as Romanticism,
new Positivism, New Realism, Historical Materialism and Evolutionism have entered the
Turkish intellectual life. In this sense, sociology was regarded by the Ottoman intellectuals
as a science which would guide the society for westernization, economic development and
modernization. Evolutionist sociology that can be easily observed in the preparation and
formation stages, seems to have ended with the Behice Boran in the development stage.
Keywords: Turkic Sociology, Evolutionism, Organicism.
Doç. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü.
İletişim: umitakca@sdu.edu.tr
*
58
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
Giriş
Bottomore (1984: 6-7), sosyolojinin bilinen tarihinden yola çıkarak
Montesquieu, Comte, Spencer ve Marx’ın ilk yazılarını yayınladıkları dönemi
“sosyolojinin tarih öncesi” olarak adlandırır. Sosyolojinin [toplumbiliminin]
özgün bir bilim olarak ortaya çıktığı dönem ise, ona göre, ondokuzuncu
yüzyılın ikinci yarısı ile yirminci yüzyılın başıdır. Bu ilk dönem toplumbilimi
evrimci karakteri icabı toplumsal evriminin temel aşamalarını ve işleyişini
açıklamaya çalışmaktadır ve [doğa bilimlerine öykünmesi nedeniyle] pozitif
bir karaktere sahiptir.
Bu çerçevede, Malthus’un nüfus teorisi, Spencer’ın en iyinin hayatta kalması
anlayışı ve Darwin’in doğal ayıklama temelli biyolojik evrim teorisi1,
özellikle ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, güçlünün yanında olmayı
yaygın bir düşünce haline getirmiş ve düşünsel alana uyarlanmasına yardımcı
olmuştur (Doğan, 2012: 7).
İlk ortaya konduğu zamandan sonra Lamarck’ın Hayvanat İlminin
Felsefesi, Darwin’in Türlerin Kökeni’, Spencer’in İlk Prensipler ve
Biyolojinin Prensipleri’ gibi eserleri sonrasında çöküş prensibini göz ardı
ederek tek yönlü bir evrimcilik biçimini almıştır. Böylece evrim kuramı
“… mevcutların, maddenin, hayatın, ruhun ve cemiyetlerin genel kanunu
tekâmülden ibarettir” şeklinde özetlenir olmuştur. Bu şekilde, on dokuzuncu
yüz yılda evrilen materyalist akım, maddenin evrimini hayatın evrimine
bağlamak suretiyle, bütün tekâmül safhalarını, incelemeye çalışıyordu.
Maddeciliğin bilhassa pozitivizmin muhtelif şekilleri ile beslenen bu
materyalizm, Cumhuriyet döneminde Tarihi Materyalizm veya Diyalektik
Materyalizm şekline dönüşmüştür” (Bolay, 2008: 32-33).
Türk sosyolojisinin hazırlık devrinin bir takım tercüme ve telif eserlerden
oluşan felsefi çalışmalar eliyle şekillendiği ifade edilmişti. Bu cümleden
olarak ondokuzuncu yüzyılın sonlarında Hoca Tahsin Efendi, Ahmet
Midhat, Şemsettin Sami ve Ali Sedad Bey ile başlayan bu süreç, yirminci
yüz yılın başlarında Baha Tevfik, Suphi Edhem, Memduh Süleyman, Yahya
“Tekâmül kuramı tabiatta herşeyin gayet basit bir ilkel halden başlayıp, yavaş yavaş ve
derece derece ilerleyerek, nihayet kemale ulaştıktan sonra, yine derece derece çözülüp
çökmesi” (Bolay, 2008: 38-39) şeklinde ifade edilir.
1
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
59
Halid, Edhem Necdet gibi isimlerin evrim ve Darwin Teorisi üzerine telif
ve çeviri2 eserleriyle devam etmiştir (Özbay, 2014: 91).
Esasen bir başlangıç aranacak olursa bu ismin Dağarcık degisindeki
yazılarında (1873) görülen Büchner, Haeckel, Lamarck ve Darwin etkisi
nedeniyle Ahmed Midhat Efendi olduğu (Doğan, 2012: 137) ileri sürülebilir.
Biyolojik ve Darwinist bir karakteristik arzeden Osmanlı materyalizmini
belirleyen dolaysız düşünce kaynaklarına şüphesiz Auguste Comte’un
pozitivist teorisi de eklenmelidir. Darwin’in evrim teorisi yaratıcı tanrı
düşüncesine karşı, insan varlığının oluşumunu doğa yasalarıyla [şüphesiz
İslam-Osmanlı düşüncesindeki ilahi yasalar karşıtı olarak ÜA] açıklayarak,
Osmanlı materyalizminin fizyolojist akımdan edindiği işlevsel bilgiye,
doğal seçme ilkesinin tarihsel perspektifini katmıştır (Işın, 1985: 363-364).
I. Türk Sosyolojisinin Hazırlık Devresi
Türk sosyolojisinin hazırlık dönemi, Türk toplumunun geleneksel toplumsal
yapıdan modern toplumsal yapıya doğru yöneticileri eliyle dönüşmeye
başladığı bir zaman dilimi ile de çakışmaktadır. Bu zaman dilimi Tanzimat
ve Islahat dönemlerinin ürünü olarak ortaya çıkan I. Meşrutiyet dönemi
yani ondokuzuncu yüz yılın son çeyreğidir. Modernleşme sürecinde bazı
fikir akımları ile politik çabalar yan yana devam etmiş ve sosyolojinin
Osmanlı toplumuna girişi için uygun bir zemin ortaya çıkmıştır.
Sosyolojinin Osmanlı düşüncesine girmesinde, bu beraberliğin politik
bir sosyoloji anlayışı olarak görülen etkileri olmuş, İkinci Meşrutiyet’in
ilan edilmesi ile birlikte sosyoloji, Osmanlı toplumunda ilk müstakil ifade
aracına kavuşmuştur.
Oysa II. Meşrutiyet dönemi öncesinde felsefe Türk toplumunda modern
anlamı ile yer bulamamıştır. Meşrutiyet yayınlarından çıkarılan yazar
ve düşünürlerin adlarına bakıldığında Haeckel, Schopenhauer, Büchner,
Darwin, Draper, Renan, Taine, Spencer, Le Bon, Poincare, J. S. Mill ve
ikinci, üçüncü derecede sayılabilecek daha birçok ad görülür. Düzenli bir
“Baha Tevfik ve arkadaşlarının bu faaliyetlerine bir de şu hususu ilave edelim: Bu
da yabancı dillerden yapılan tercümelerde tahrifat (aslında olmayan kasıtlı yanlışlar)
yapılması hususudur. Baha Tevfik ve Ahmet Nebil çifti, doğrudan doğruya maddeci
fikirleri müdafaa ederken; Suphi Ethem ve Memduh Süleyman Lamarkizm ve Darwinizmi
yaymak suretiyle maddeciliğe hizmet ediyorlardı (Bolay, 2008: 61).
2
60
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
bilim ve felsefe eğitimi olmayan bir ortamda bu kişilerin düşünceleri gereği
gibi değerlendirilememiş olma ihtimali olsa da Avrupa’nın tüm materyalist,
natüralist ve dinsiz fikriyatının otokratik yönetimin duvarlarını aşabildiği
görülebilir (Berkes 2006: 378).
Türk sosyolojisine kaynaklık eden Avrupa düşüncesinin niteliğinin
otokratik bir toplum için kabul edilebilir olmayışının nedeni sosyolojinin,
Osmanlı’daki akademi öncesi Avrupa’daki akademi öncesi tarihin özgün
olmayan aktarımına dayanmaktadır. Ahmed Midhat, Hoca Tahsin, Beşir
Fuat, Baha Tevfik, Suphi Ethem, Ahmet Şuayp, Ahmet Rıza, Mustafa
Suphi, Bedii Nuri, Satı el-Husri gibi isimler bazen dergilerde kaleme
aldıkları makaleler, bazen de telif veya tercüme kitaplar yolu ile bu
aktarımcı başlangıcı yapmıştır.
Bu özgün olmayan aktarım, Avrupa sosyolojisinin [bir anlamda sosyal
felsefesinin] tema, terim ve söylemlerinin de aktarımını sağlamıştır. Öyle
ki, sosyolojinin Avrupa’daki başlangıç döneminde hâkim olan materyalist,
pozitivist, doğacı, nitelikleri kısmen törpülenerek Türk düşünce
dünyasına kazandırılmıştır. Törpüleme ameliyesinin ana etkeni ise Avrupa
toplumlarında dinin sosyal alandan bireysel alana çekilmiş olmasına
rağmen, kendi toplumlarında dinin toplumsal alandaki yerini henüz güçlü
bir biçimde korumasıdır.
Türk sosyolojisinin oluşum devresinde belirgin niteliği olan evrimciliğin
ve organizmacılığın kökenlerinde biyolojik materyalizmi görmek şaşırtıcı
değildir. Zira Türkiye’de sosyolojinin ortaya çıkışına (en azından akademi
öncesi tarihinde) felsefi aktarımların önemli katkıları olmuştur. Hal böyle
olunca Türkiye’de evrimci ve organizmacı sosyolojinin Behice Boran
eliyle İkinci Dünya Savaşı yıllarına uzanan tarihini materyalist felsefe ile
başlatmak mümkün görünmektedir. Esasen bahse konu dönemde felsefi ve
sosyolojik çalışmalar arasında bir ayrım pek de mümkün görünmemektedir:
“… maddecilik (materyalizm), meslek-i içtima, sosyalizm, sosyal
Darwinizm, evrimcilik, bilimcilik akımları da dönemin tartışılan …
düşünceleri olmuştur. İdeoloji ve hayat görüşü bakımından gerek dönemin
aydınlarını, gerekse toplumun farklı katmanlarını tasnif oldukça zordur ve
Osmanlı aydınları arasında Avrupa’daki çağdaşlarında olduğu gibi derin
fikri ayrılıkların olup olmadığı da ayrı bir meseledir” (Gündüz, 2008: 152).
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
61
Ahmed Midhat’ın Darwinist tarzını takiben Beşir Fuad Tanzimat’ın
Meşrutiyet’e evrildiği süreçte Materyalist bir evrimci düşünüş tarzı gösterir.
Bir yandan Claude Bernard, öte yandan Büchner, Beşir Fuat’ın düşüncesini
şekillendirmiştir. Beşir Fuad’ın Osmanlı aydınları üzerinde hayli etkili
olan Madde ve Kuvvet isimli kitabı tercüme ettiği, yayınlamaksızın elden
ele dolaştırıldığı ve Beşir Fuad’ın kendi intiharını bir deney olarak seçtiği
düşünülürse, bu etki biraz daha belirginleşir.
Adı geçen dönemde, yani ondokuzuncu yüzyılın özellikle ikinci yarısında
Türk toplumu dünyada olup bitenleri yakından izlediği için Batı’daki
gelişmeleri ve çağın bilimi olarak ortaya çıkmaya başlayan sosyolojiyi
de yakından izlemiştir (Tuna, 2002: 84). Bu izlemenin naif bir bilimcilik
olmaktan öte bir anlamı da vardır. Jön Türkler’in bilim ve felsefeyi ilahi
bir kaynak olarak görmeleri ve Avrupa’nın üstünlüğünün temel sebebi
olarak gördükleri bilime ve pozitif felsefeye duydukları inanç kendilerini
-Aydınlanma düşüncesinin bir yansıması olarak- toplumun ihtiyaç duyduğu
inkılapları hızlandıracak bir zümre olarak görmelerine neden olmuş ve
günümüzde de varlığını belli belirsiz sürdüren bu özgüven, bir toplum
mühendisi ve hatta içtimai tabip algısı üretmiştir (Aysoy, 2013: 48).
Biyolojik evrim ile materyalist evrim, böylece, Osmanlı düşünce dünyasına
bir arada girmiş olmaktadır. Osmanlı aydınlarının geneli üzerinde etkili
olanlar Onsekizinci yüzyıl Fransız materyalistleri ile ondokuzuncu
yüzyılın ikinci yarısında etkili olan biyolojik materyalistler ve evrimci
sosyologlardır. Esasen etkisi altında kaldıkları Avrupa düşüncesinde de bu
fikir akımları bir arada gelişmekte ya da biri diğerine dönüşmektedir. Hoca
Tahsin ile başlayan, Ahmed Midhat ve Beşir Fuat ile devam eden evrimcimateryalist düşünce 1889 yılında İstanbul’a gelen Hüseyinzade Ali ile
etki alanını daha genişletmiş olmaktadır. Zira onun etkisinde kalan kimi
tıbbiye öğrencileri bu sıralarda dindar öğrencilere Darwin ve benzerlerinin
eserlerini okutmaya ve onları etkilemeye çalışmaktadırlar (Doğan, 2012:
148-151).
Baykan Sezer’in tesbitine göre (1989: 30-31) sosyolojinin Türk düşünce
dünyasındaki sergüzeşti çerçevesinde ilk bakışta özellikle Le Play etkisiyle
science sociale akımı; Spencer etkisiyle organist sosyoloji ve Durkheim
[etkisi ile işlevselci ÜA] akım görünür haldedir. Organist sosyolojiye ek
olarak Comte’cu ve Durkheim’ci, Decamps’cı, Le Bon’cu sosyoloji de bu
ilk döneminde varlık göstermektedir:
62
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
“Bu arada ilk hatıra gelen Paris’te uzun müddet pozitivist cemiyetlerde
münasebeti devam ettirmiş olan Ahmet Rıza’dır. Prens Sabahaddin Paris’te
iken Demolins ve Descamps’le tanışmakla kalmamış, aynı zamanda
çıkardığı Terakki de ilk nüshadan itibaren science sociale’ci temayülü
tercüme ve tetkiklerile benimsemiştir. Diğer taraftan Tekamül-i Akvamın
Kavanin-i Psikolojyası (1907) mütercimi Abdullah Cevdet de çok daha
evvel Le Bon’la Paris’te dost olmuş ve tercümesini de o sırada ikmal
etmişti” (Erişçi 1941: 158).
Dönemin aydınları tarafından Lewis’in ifadesiyle “ahlaki, siyasal hatta
dini sorunlar üzerinde sanki vahiy kudretinde bir kaynak olarak görmek
eğiliminde” (1984: 229) oldukları sosyolojinin Osmanlı’daki ‘akademi
öncesi’ tarihinde Ahmed Şuayb, Bedii Nuri, Satı el-Husri, Rıza Tevfik,
Ahmet Rıza, Hasan Tahsin, Suphi Ethem [Sosyoloji (1911)], Etem Necdet
[Tekâmül ve Kanunları (1913)] önde gelen isimlerin Ulum-u İktisadiye ve
İçtimaiye Mecmuası ve Servet-i Funun gibi dergilerde kaleme aldıkları
makaleler, telif ve tercüme kitaplar önemli bir yer tutar.
Önceki satırlarda çerçevesi çizilmeye çalışılan bir karakteristiğe sahip
olan evrimci ve organizmacı Türk sosyolojisinin ayak izleri takip edilmek
istendiğinde dönemin aydınlarının çalışmaları da ele alınmalıdır. Esasen,
-dönem aydınlarının politik kişiliğine de atıfta bulunan bir adlandırma
ile- Jön Türkler’in hemen hepsinde3 Sosyal Darwinizm’in belirtilerine
rastlanır (Mardin, 1994a: 303). Söz gelimi, bu gün algılanan biçimi ile
evrimci dünya görüşüne en uzak düşünürlerden biri olması beklenebilecek
olan Ziya Gökalp II. Meşrutiyetin ilanını bir ictimai inkılab yani toplumsal
devrim ile açıklamaya çalışır. Ona göre toplumsal bir devrim ancak bir
organik evrim ile elde edilebilecektir (Toprak, 1985: 127).
Kısmen kronolojik bir bakış açısı dönemin karakteristiğini yansıtan
düşüncelerin analizini Hoca Tahsin ile başlatmayı mümkün kılmaktadır.
Zira Hoca Tahsin’in fikirleri, dönemin “evrende var olan herşeyin
“Osmanlı aydınları halk ile aralarındaki ilişkiyi bir çeşit aydınlatan-aydınlanan ilişkisi
olarak görmekteydiler. Evrimcilik bir fikir akımı olarak Osmanlı toplumuna böyle bir
ortamda girmiştir. Politik iktidar tarafından da kabul gören evrimcilik bu dönemden
sonraki kültürel ve siyasal gelişmelere büyük ölçüde etki etmiştir. Sosyal Darwinizm
toplumsal hayatı açıklamakta kullanılmış, daha sonraları ortaya çıkan seçkinci düşüncenin
köklerini teşkil etmiştir (Hanioğlu 1985: 346-347).
3
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
63
kaynağının madde olduğu” tezinden yola çıkan materyalist düşünce
tarzlarından ziyade, kısmi bir yaratılmayı kabullenen evrimciliği
çağrıştırmaktadır. Hoca Tahsin de Darwin gibi “varlıkların oluşumuyla
ilgili fikirler geliştikçe, yaratılma olayının açıklanabileceği” görüşüne
sahiptir.
Beşir Fuad, Hoca Tahsin ile neredeyse aynı zaman dilimini paylaşmakla
birlikte evrimci olmaktan çok materyalisttir. Büchner’in fiziksel dünyanın
ve toplumsal dünyanın açıklanmasında biricik enstrüman kabul ettiği madde
ve kuvvet Beşir Fuad aracılığı ile Türk düşünce akımlarına kazandırılmıştır:
“Mevcudatın herhangi birini inceleyecek olursak her şeyden önce iki şey
dikkatimizi çekecektir: “Madde ve Kuvvet!” cümlesi Büchner’in Madde
ve Kuvvet isimli eserinden alınmıştır (Akgün vd., 2013: 14).
Beşir Fuat’ın sosyolojik açıdan yegane özelliği sadece fiziksel dünyayı
ve toplumsal dünyayı açıklamak için kopkoyu bir metafizik argüman
karşısına hiç de orijinal olmayan, aktarmacı, kopkoyu bir materyalist
argüman sürmesi değildir. Berkes (2006: 380), Beşir Fuat’ı Batı’da
“sosyoloji” adını taşıyan yeni bir bilim kolunun başladığını görmüş olan
ilk Türk aydını olarak kabul eder. Gerçi, materyalist Batılı düşünürler Baha
Tevfik çevirileriyle de Türk fikir dünyasında tanınmaya başlamıştır. Baha
Tevfik, Piyano (Düşünüyorum), Yirminci Asırda Zekâ, Felsefe Mecmuası
dergilerinde yazdıkları ile ve Biraz Felsefe, Teceddüd-i İlmî ve Edebî,
Hassasiyet Bahsi, Yeni Ahlâk, Psikoloji (İlm-i Ahvâl-i Ruh), Muhtasar
Felsefe ve Felsefe-i Ferd isimli kitaplarla, materyalist fikir ve görüşleri
yanında, evrimci ve sosyalist görüşleri de aktarmıştır (Akgün, 2002: 1458).
Baha Tevfik ile aynı düşünce çevresinde yer alan ve ortak çalışmalar
yürüten Edhem Necdet, Lamarck, Darwin, Cuvier ve Spencer gibi
düşünürlerin etkisi altındadır. Edhem Necdet’in Tekâmül ve Kanunları
adlı kitabı, Ives Delage ve Godschmidt’in Les Theories de L’Evolution
ve Lamarck’ın Philosophie Zoologique’ kitabından faydalanarak vücuda
getirilmiş bir derleme (Koç, 2009: 83) olarak değerlendirilmektedir.
Ethem Nejdet’e göre, önce ilkel organizmalar ortaya çıkmışlar, bunlar
yavaş yavaş evrimleşerek büyük organizmaları meydana getirmişlerdir.
Türler ise, iklimin, çevrenin, hayat şartlarının etkisine göre yavaş fakat
sürekli bir şekilde değişmişlerdir (Öktem, 1992: 248). Evrende her şeyin
evrim geçirdiğini ifade eden Edhem Necdet, değişimin var oluşun devamı,
64
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
istikrarın ise yok olma anlamına geldiğini bu nedenle hayatın ebedi bir
savaş olduğunu vurgular. Ona göre bu savaşta güçlüler yaşama hakkına
sahip olurken, zayıflar yok olurlar (Koç, 2009: 83).
Osmanlı materyalizminde özellikle Charles Darwin’in evrim teorisini
benimsemesi ile tanınan Subhi Edhem de Baha Tevfik çevresine
yakınlığıyla bilinir. Darwinizm adlı ders notlarında evrim teorisi için
geleneğe bağlı inançları yıkıma uğratan nazariye ifadesini kullanır
(Işın, 1985: 370). Suphi Ethem, insanı yapı bakımından üstün görmeyen
Darwin’in görüşlerini aynen benimser, Darwin’i yorumlamaya çalışarak,
evrimde önemli bir rol oynayan doğal ayıklanma sayesinde bugün var olan
bütün türlerin en ilkel basit bir organizmadan çıkıp türediklerini belirtir
(Öktem, 1992: 247).
Subhi Edhem aynı zamanda materyalist fikir ve görüşlere de sahiptir.
Tabiat, Beşer ve Tabiat isimleriyle dergilerin yanı sıra Darwinizm (1911),
Lamarckizm (1914), Hayat ve Mevt (1913) gibi kitaplarında evrimden,
evrim üzerinde biyolojik çevrenin etkisi olduğundan, doğal seleksiyondan
ve bu seleksiyonun aracı olarak canlılar arasındaki mücadeleden bahseder
(Akgün, 2002: 1458). Ona göre evrim artık tartışmasız biçimde kanıtlanmış
bir nazariyedir:
“Umumi tekâmül hakkındaki nakıs tetebbular ile eşyanın mahiyeti
değişemez” kaziyesini fikrinde tespit eden eskilerin ağzı bugünkü
mütefekkir ve mütetebbi [araştırmacı] neslin vukufu sayesinde “değişir!”
itirazıyla kapandı. Bugün mazhariyetini müspet delillerle iktisap etti.
Ziraatçilerin, fenn-i ihtina âlimlerinin birçok usuller yardımıyla nebatlar
ve hayvanlardaki aslın [özün] tağayyürünü [evrimini] ispat etmeleri pek
eskidir. Şimdi bu sayede elimizde dünkülere benzemeyen birçok yeni
ırklar var” (Suphi Ethem 1912: 340).
Türk sosyolojisinin hazırlık devresinde sosyologlar, sosyoloji ile fizik ve
kimya ile fizyoloji arasında çeşitli benzerlikler bulmaya çalışmışlardır. Bu
cümleden olarak Mustafa Suphi’nin Türkçe’ye tercüme ettiği ve Türkçe’de
bir ilk olarak tanınan İlm-i İçtima Nedir? isimli kitabı için yazdığı önsöz
bu olguyu vurgulayan ifadeler barındırır. Erken Cumhuriyet dönemi
sosyolojisinde de bu sosyolojik pozitivizmin evrimsel bilgi kuramı, çok
yaygın bir yaklaşım olarak benimsenmektedir. Türkiye’de sosyoloji
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
65
çalışmalarında geliştirilen toplumsal evrim kuramı, Türk toplumunun
tarihsel süreç içinde ilerleme göstererek modern toplumsal aşamaya
ulaştığını açıklama misyonu içinde anlam bulabilecektir” (Yıldırım, 2004:
115-121).
II. Türk Sosyolojisinin Oluşum Devresi
Erişçi “Umumi olarak tekevvünü ve belli başlı istikametleri 19 uncu
asrın içinde mütalaa edilmesi lazım gelen sosyolojinin ilim hayatımızda
görünüşü” (1941: 158) konusunda aynı asrın son senelerine işaret eder. Bu
ilk tezahürler ne devamlı, ne de sistematiktir ve Rıza Tevfik’in Spencer
kaynaklı yazıları, Ahmed Şuayb’ın aynı nitelikteki tetkikleri, Hasan
Tahsin’in Worms’den tercümeleri bu kapsamda ele alınabilir. Bununla
birlikte, başlangıçtan beri kullanılmaya başlanan (Ergun, 1995: 2160)
sosyoloji terimi karşılığı olarak zaman içinde ilmi muaşere, hikmet-i
içtimaiye, ilm-i cemiyet, ilm-i içtima, mebahis-i ilm’ül-muvanese, ilm-i
içtimaiyat, içtimaiyat gibi tabirler kullanılmış (Erişçi, 1941: 158 dipnot 2)
ve yeniden sosyoloji teriminin kullanımına dönülmüştür.
Sosyoloji, düşünce dünyamıza doğacı sosyoloji olarak girmiştir. Bu
sosyoloji, Darwinizm’in biyolojik evrimciliğinin etkisinde, toplumu
büyük bir biyolojik organizma olarak düşünen ve evrimci bir kuram
bağlısı organ[izma]cı bir kuram oluşturmak isteyen Spencer sosyolojisidir
(Ergun, 1995: 2160). Bir açıdan, organizmacılığın Türkiye’deki ilk
temsilcisi İbn Haldun’dan da etkilenen A. Cevdet Paşa’dır (Fındıkoğlu,
1971: 54). Diğer yandan Spencer’in uzviyetçi görüşünü Fransa’da devam
ettiren R. Worms’un “Organisme et Societe” adlı eseri ‘o günlerde Türk
sosyologlarınca en çok rağbet gören kitaplardandır (Ülken, 2013: 237,
dipnot 88).
Etnoğrafya isimli kitabındaki anlatımlar çerçevesinde “Satı Bey’e göre,
her muhit bir taraftan bir takım değişiklikler meydana getirerek bir taraftan
da bu değişikliklerin ırsi ve genel bir hale gelmesine sebep olarak doğal
seçilim [Darwin], ya da en kabiliyetlinin hayatta kalması [Spencer]
yoluyla yeni bir takım ırklar ortaya çıkarır. İnsanlarda da bu böyle
olmuştur” (Özbay, 2014: 67). Satı Bey, fizyolojik ve anatomik olarak insan
ve hayvanların büyük benzerlikler taşıdığını; bu benzerliklerin insansı
maymunlarla (orangutan, goril, şempanze, jibon) insanlar arasında daha
66
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
güçlü olduğunu; hatta insansı maymunların adi maymunlardan ziyade
insana yakın olduğunu ifade etmiştir (Özbay, 2014: 106).
Türk sosyolojisinin hazırlık devrinin bitip oluşum devrinin başladığı
zaman dilimi olarak 1908 Meşrutiyet hareketleri kabul edilebilir. Zira bu
dönem dergicilik, kitap yayıncılığı ve konferanslar gibi görüş açıklama
ve yayma anlamında büyük bir hareketliliğin yaşandığı dönemdir. Avrupa
toplumlarının Endüstri Devrimi sonrası karşılaştığı toplumsal sorunları
çözme konusunda sihirli bir anahtar olarak algılanan sosyolojiye de
kaynaklık eden
“Materyalist fikirler, 1908 Meşrutiyet’inden sonra, Türkiye’de, daha rahat
temsil edilebilme imkânı bulmuştur. Bundan sonra materyalist fikirleri
savunan aydınların sayısı artmıştır. Bu yüz yılın başlarında eserlerini
yayınlayabilme fırsatını yakalayan Dr. Abdullah Cevdet (1869-1932),
bizzat kendisinin çıkardığı İçtihad mecmuasında yayınladığı yazıları,
yazdığı eserleri ve tercümeleri vasıtasıyla, fizyolojik-biyolojist anlamdaki
materyalist fikir ve görüşlerini yaymaya çalışır. Dr. Abdullah Cevdet’te
evrimci anlayışı da bulmak mümkündür” (Akgün 2002: 1457).
Bu dönem, aynı zamanda, materyalist ve evrimci görüşlere ek olarak Suphi
Etem’in Sosyoloji (Manastır, 1911), Etem Necdet’in Tekâmül ve Kanunları
(1913) gibi kitaplarına ek olarak, Bedii Nuri, Satı Bey ve Ahmed Şuayb’ın
Ulum-u İktisadiye ve İctimaiye Mecmuası (1908-1910), Bedi Nuri’nin
Mülkiye Mecmuası ve Envar-ı Ulum Mecmuası (1908) çevresindeki
gayretleriyle organist sosyoloji temayülünün temsil edildiği bir dönemdir
(Erişçi, 159-160).
Türk sosyolojisinin oluşum devri içerisinde Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye
Mecmuası özel ve önemli bir yer tutar. Zira bu dergi çerçevesinde
sosyoloji ilk defa doğa bilimleri bakış açısı ile değil insan bilimleri bakış
açısı ile ifade imkânına sahip olmuştur (Akca, 2013). Ulum-u İktisadiye
ve İçtimaiye Mecmuası, II. Meşrutiyet’in en saygın dergilerinden biridir.
Toplum bilimi ile ilgili ilk kapsamlı yazılar bu dergide yer alır. Pozitivist
bakış açısı ile başlayan fikir sürecinde evrimcilik ya da o günün söyleyişi
ile tekâmül, Ulum-u İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası’nın temel ilkesi
olmuştur (Toprak, 1985: 127).
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
67
Derginin en belirgin özelliği öncelikle evrimci, sonra organizmacı, bu iki
özelliğin doğal sonucu olarak çatışmacı ve daha az yoğunlukta pozitivist
bir toplum düşüncesine sahip olmasıdır. Bu bağlamda dergide en fazla göze
çarpan terimler tekâmül ve terakki olmaktadır. Evrim düşüncesi, derginin
fikir çevresi içinde geniş bir yeri olan bir yazarlar grubunu etkilemiştir.
Bu kadro içinde Ahmed Şuayb, Bedi Nuri, Rıza Tevfik, Asaf Nefi ve Fazıl
Ahmed de vardır. Rıza Tevfik ve Ahmed Şuayb’ın derginin kurucusu, Bedi
Nuri’nin de dergideki yazılarının miktar ve içeriği göz önüne alınırsa bu
etkinin büyüklüğü daha iyi ortaya çıkar.
Derginin fikrî yapısını şekillendiren bir diğer akım, Organizmacılık’tır.
Dergideki iki makalesinden birini Uzviyetler ve Cemiyetler [Organizmalar
ve Toplumlar] konusuna ayıran Satı Bey’e ek olarak Bedi Nuri, Asaf Nefi
ve Ayni-zade Hasan Tahsin ve bir ölçüde Rıza Tevfik, organik toplum
düşüncesinin dergideki savunucularıdır. Bu yazarlar, makalelerinde
toplumu bir organizma olarak kabul etmekte ve bir canlının hayatını
devam ettirmesini sağlayan organlarla toplumun işleyişini sağlayan sosyal
olay ve olgular arasında iş bölümü, farklılaşma ve bütünleşme açısından
paralellikler bulmaktadırlar.
a-Organik Toplum
Bedi Nuri, insanların toplumlar haline gelebilmeleri için onları bir araya
getiren bir kuvvetten bahseder. Bu kuvvet, organizmaların doğasındaki
güce benzer olarak insanların doğasında da vardır ve Bedi Nuri bu kuvvete
Kabiliyet-i İctimaiye (toplumlaşma kabiliyeti) adını verir. Toplumlaşma
kabiliyeti organik görevlere indirgendiğinde şu özellikler gözlenir: Sosyal
esneklik; organik sosyal duyarlılık; sosyal yardımlaşma; ahlâk (1325a:
324-326).
Bedi Nuri (1325b: 5)’ye göre organizmaların oluşumu basitten karmaşığa
doğru, hücreden organizmaya, buradan da organik topluluğa doğru ilerler.
Bu ilerlemenin bir üst biçimi ise süper organizmalar (uzvivet-i âliyveSuperorganisme) sınıfıdır. Doğada her şey birbirine dayanır ve her şey
zincirleme olarak birbirine eklenir.
“İnsan uzviyet-i ictimaiyyede asıl madde-i hayatiyyedir; insca veya aza-ı
ictimaiyyede cevelan, tekamül, icra-ı fiil ederek bunlara faaliyyet, kuvvet
68
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
ve hayat bahş eder. Vücudumuz insca-i teşrihiyyeden nasıl mürekkeb ise
cemiyyetler de insca-i ictimaiyyeden terekküb eder. [İnsca-ı ictimaiyye
(...), tarik ve nakliyat, inşaat, istizraat-ı mütenevvie, her nevi arazinin ve
mahsulatın temellük ve tahsisi, sınai, harb, idare-i siyasiyye, hükümet,
münasebat ve muhaberat-ı ictimaiyye, alat-ı vesait-i mütenevvie, taklid,
lisan, yazı, posta ve telgraf, mebani-i mütenevvie gibi şeylerdir” (1325b:
13; 1325e: 451).
Bedi Nuri (1325a: 348) yeni bir toplumun ortaya çıkışı ve varlığını
sürdürmesi konusundaki görüşünü şöyle açıklar:
“Nasıl ki avamil-i harbiyyenin efal-i müteşabihesi aynı ecnas-ı hayvanatta,
kabiliyet hassasiye-i hissiyyenin tarz-ı teazuvuna ve bunun neticesi olan
tevafukat-ı muhtelife-i hayatiyyeye göre aynı netayici tevlid ediyor ise
öylece her cins-i ictimaiyyeye has olan teşabe-i münasebat da bu cins-i
ictimaiyyede insiyak veya teşkilat-ı ictimaiyye dediğimiz şekl tahtında
aym netayic-i müteşabihe hâsıl edecek aynı meyyalatı irae eder.”
Bir hücre organizmada nasıl görev yapar ve bu hücrenin görevi bu
organizma tarafından nasıl özelleştirilir, sinir sistemi tarafından yönetilirse,
bunun gibi toplumda da her birey kendi işini yapar ve onun aktivitesi işiyle
uyumlu ve sınırlıdır (Bedi Nuri 1325e: 454). Bedi Nuri bireyin toplum için
taşıdığı değeri organik bir benzetmeyle arının kovan için taşıdığı değere
eş tutmaktadır. Böylece insan bir yandan arının doğada yuva yapmasına
benzer olarak dünyaya, iklime, hayvanlara ve bitkilere yani kendisini
kuşatan her şeye uyar; öte yandan da her şeyi kendisine uydurur. Çünkü
organizmalar gibi toplumlarda da temel öğelerle uyum ve kaynaşma
gözlenir (1325b: 11-12).
Aynî-zade Hasan Tahsin’e göre ise insanlar yaşadıkları çevrede var olan
kavgada kendi canını korumak ve savunmak ve hayatını koruyabilmek
için muhtaç olduğu nesneleri elde etmek zorundadırlar. Bu ihtiyaçlar üç
tür aracın varlığını gerektirir: Bir yönetim organı, bir savaş organı ve bir
üretim organı. Bu organlardan ilk ikisi ortak ihtiyaçlara, üçüncüsü de
bireysel ihtiyaçlara yöneliktir (1325: 113).
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
69
b-Toplumsal Evrim
Derginin yazarlarının hemen hepsinde evrimci bir bakış açısı göze çarpar.
Evrimi hem biyolojik anlamda hem de sosyal anlamda kabul etmektedirler.
Bu cümleden olmak üzere, Ahmed Şuayb (1324: 62-63)’a göre bugün
geçerli olan birarada yaşama ve bugün sahip olduğumuz teknoloji, tabiat
şartları ve savaşlar sonunda oluşmuştur. Vahşilikten barbarlığa geçen ilk
atalarımızın sosyal durumları, evrim kanunu sayesinde değişime uğramış
ve birçok kabileler, iklim şartları ve savaş yüzünden birleşerek millet
denilen kitleyi oluşturmuşlardır.
Ahmed Şuayb (1325a: 60), insan ırkının ‘yüz binlerce yıllık bir süreç
içinde’ oluşmuş olduklarını ifade eder. Ona göre insanlar da hayvan türleri
ile aynı etkiler altında aşamalı bir değişimle ortaya çıkmışlardır (1324a:
420). Evrimin insan toplumuna etkilerini ırklar açısından da ele alır.
“Evrimin bir sonucu olarak yüksek ırklar büyük bir hızla ilerliyorlar. Oysa
geride kalan ırklar ilerideki ırklara yetişmek için çalışırlarken, ileri ırklar
daha ileri gitmektedirler” (1325a: 68). Evrimin etkisi kalıcı, devrimin etkisi
ise geçicidir. Zira devrimler kurumların sadece isimlerini değiştirebilir,
temellerini değiştiremez. Bir kurum olarak dinî inançlar da hukuk ve ahlâk
gibi evrimin genel kanunlarına bağlıdır (1325a: 72-73)
Asaf Nefi, ‘Mücadele-i Hayat ve Tekemmül-i Cemiyyat’ adlı yazısında
Darwinizm’den bahseder. Darwin’in hayat mücadelesi fikrini Malthus’un
görüşleri ile karşılaştırır ve birey, sınıf ve saygınlık olmak üzere üç
kategoride mücadelenin varlığını görür. Asaf Nefi, Darwinizm’i ve
Lamarckizm’i sosyal hayata tatbik ederek sosyal problemleri, ezenler ve
ezilenler arasındaki mücadele olarak görür. Her toplum hangi ırka mensub
olursa olsun aynı evrim kanununa tabidir. Bu fikre göre bütün varlıklar,
doğal ve sosyal çevrelerinin şartları altında evrimleşirler (1325a: 460-461).
Eğer onların içinde yaşadıkları çevre yavaş değişirse, bu evrimin niteliği
yavaş yavaş ortaya çıktığı gibi, çevre hızla yok olmaya doğru yöneliyorsa
o varlık da derhal yok olmaya mahkûm olur (1325: 161-162).
Bedi Nuri insanlık yeryüzünde bugünkü veya ilkel haliyle bir anda var
olmamış, hayvan halinden uzun bir evrim döneminden geçerek kurtulmuştur
(1325a: 323) şeklindeki yaklaşımıyla evrimin biyolojik yönünü de göz
önünde tutmaktadır. O’na göre sosyal evrim ne kadar ilerlemişse, sosyal
70
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
yapı da o kadar karmaşıklık kazanmış olur. Bu, canlı organizmaların
organik evrimleri ne aşamadaysa organik öğe ve görevlerin de o kadar
evrimleşmiş ve genişlemiş olması gibidir (1325b: 9).
Organik olaylarda evrimin organizmaları gittikçe daha büyük bir
birleşmeye ve daha sıkı bir yardımlaşma ihtiyacına doğru yönlendirmesine
benzer olarak, sosyal olaylarda bireyler arası ilişkiler ve bir araya gelme
ihtiyaçları da evrim ile orantılı olarak yani sosyal aktiviteler ve bunlardan
doğacak insanların, farklılaşma ve dayanışmalarının artışı ile orantılı olarak
çoğalır (1325e: 453-454). Bu çerçevede, toplumların ilkel embriyonu
olan klanlardan bugünün mükemmel toplumlarına kadar hukukî ve ahlâkî
kurumlar çeşitli evrim aşamalarından geçmiş, bir klana özgü olan ahlâk ve
hukuk tarzı sonraları aynı toteme inanan diğer klanlara yayılarak bunları
birleştirmiş, daha sonra kabilevî ve en sonra da millî bir şekil kazanmıştır
(1327: 1126).
Fazıl Ahmed toplumsal evrimi hem şimdiki toplum yapısının hem de
düşünce tarzının ortaya çıkmasının temel sebebi olarak görmektedir: “…
yavaş yavaş familyalar, kabileler, aşiretler, ‘siteler’ hükümetler teşekkül
etmiştir. Cemiyet-i beşeriyyenin şu tekâmül-ü tedriciyye sırasında geçtiği
safhaat-ı istihale pek uzun ve pek karışık” (Fazıl Ahmed, 1325: 99).
Rıza Tevfik insan toplumlarının hepsinin bazı inanç, ahlâk ve uygarlık
aşamalarından geçtiğini öne sürer. Örneğin, bazen, batıl fikirler şeklinde
ortaya çıkan dinî inançlar evrimin topluma aktardığı değerli bir mirastır
(1326: 545). İnanç, ahlak ve uygarlık aşamalarının ortaya çıkması sürecinde
yaşanan ayıklanmaya benzer olarak salgın hastalıklar insanlar arasında
hastalığa zaten yatkın olanları alıp götürerek bir ayıklamayı meydana
getirir. Toplumun çürüklerini ayıklar ve böylece hayatta kalmaya daha
fazla layık, çoğalmaya daha yetenekli olan bireylere yaşama kavgasında
kolaylık sağlar (1324: 46).
Rıza Tevfik aynı evrim kanunlarına bağlı olan insanların aynı aşamalardan
geçmesi gerektiğini iddia eder (1326: 540):
“...Madem ki hal ve mevki icabatından olarak zarur’el-vuku bir takım
ihtilafat-ı cüzziyeden sarf-ı nazar bir insan sürüsü mutlaka aynı kanun-u
tekamüle tabi bulunuyor ve aynı safhat-ı mütekabeyi er geç geçiriyor,
… behemehal biz yani bu derece-i medeniyette bulunan insanlar gayr-i
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
71
muayyen bir zamandan evvel o halde, o itikadatta bulunmuşuzdur ve hiç
olmaz ise onlarınkine benzer bir dereke-i sefalette yaşamış ve yavaş yavaş
terakki ederek kurtulmuşuzdur.”
Satı el-Husri, “Etnografya” adlı eserinin giriş bölümünde, insanın doğadaki
yerine değinmiş, insanlarla en zeki hayvanlar arasında konuşma yeteneği
dışında bariz bir fark görmemiş ve organizmaların şekilce ve büyüklükçe
sürekli değişikliklere maruz kaldıklarını, bir yandan tahrip, bir yandan
tamir edile edile yavaş yavaş değişip yenileştiklerini ve bu değişimde
her organizmanın muayen bir yol izlemek suretiyle evrimleştiğini ifade
etmiştir (Öktem, 1992: 244)
Dergi çevresindeki organizmacı akımın en belirgin yazarlarından biri
olan Satı Bey’e göre de toplumlar ve organizmalar arasında en yüzeysel
incelemelerle bile görülebilecek bir benzerlik vardır. Bütün toplumlar,
-bütün hükümetler, bütün milletler- organizmalar gibi doğar, büyür ve
ölürler. (Satı Bey, 1325: 433-434).
Satı Bey’e göre yapı içi bağlar açısından da organizmalar ve toplumlar
arasında benzerlikler görülür. Organizmaların bireyleri arasında az veya
çok bazı bağlılık bulunan toplumlara benzemeleri gibi, toplumlar da
organizmalara benzerler. Toplumlar oluşum ve meydana gelme açısından
da organizmalara benzerler. Satı Bey, toplumlarla organizmalar arasında
yapı bakımından benzeşmelerine ek olarak oluşum ve meydana gelme
şekli açısından da benzerlik kurar. Benzerlik biyolojik organizmayı
oluşturan organların dokulardan ve dokuların hücrelerden oluşması ile
sosyal organizmayı oluşturan aşiretlerin klanlardan, klanların da ailelerden
oluşması esasına dayanır. Bu şekilde oluşan aşiretlerin bir araya gelmeleri
ile de daha karmaşık sosyal birlikler, küçük hükümetler, bunların birleşmesi
ile de bir kat daha karmaşık sosyal birlikler, büyük hükümetler ve milletler
meydana gelir.4 İnsan toplumlarını oluşturmuş olan bu topluluklar ve
unsurlar arasındaki bağlılık düzeyi de organizmayı oluşturan dokuların
arasındaki bağlılık gibidir (Satı Bey, 1325: 447-450).
Bu yaklaşımın izlerini daha sonra Ziya Gökalp’te buluruz: “Toplumsal ilerleme
konusunda Ziya Gökalp’in de dönemin düşünce hayatına yön veren görüşleri
bulunmaktadır. Ona göre toplumlar, tarihsel evrim içinde ilkel aşamadan geçerek
ulus aşamasına ulaşırlar” (Yıldırım, 2004: 122). Gökalp’in bu bakış açısını
benimseyenlerden biri de Baltacıoğlu’dur: “İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, milleti,
toplumsal evrimin ulaştığı son aşama olarak ele alır. Toplumların evrimini kabile,
aşiret, derebeylik, site ve millet şeklinde sıralar (Kaçmazoğlu, 2013: 54).
4
72
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
c-Çatışma
Çatışmacı düşünce Osmanlı aydını üzerinde ilk zamanlarda önemli
sayılamayacak bazı etkiler göstermiş, bu etki zamanla güçlenerek
Cumhuriyet devrine kadar uzanmıştır. Çatışmacı teorinin kuramcısı olan
Marx ve Malthus hakkında Ulum-u İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası
çevresindeki düşünürlerin yazılarında da bazı atıflara rastlanmaktadır.
Kaldı ki toplumu gerek evrim, gerek organizma çerçevesinde açıklamaya
çalışılaşan toplumsal düşüncenin “güçlü olanın” ya da “en elverişli olanın”
türünü devam ettirebileceğine yani “birinin yararına olan” durumun “bir
başkasının zararına” olduğuna ilişkin öngörü ile sosyalist ve çatışmacı
sosyal düşüncenin sınıflar arasındaki “uzlaşmaz çıkarlar” arasında bağ
kurması çok sıradan bir durumdur.
Dergi çerçevesinde toplumsal çatışmayı konu edinen değerlendirmeler
Ali Kamil, Ahmed Şuayb, Bedi Nuri ve Asaf Nefi tarafından ortaya
konmaktadır. Bu yazarlar insanlar arasında kaçınılmaz bir çatışma ve
mücadele yaşandığını ifade eder. Örneğin Ahmed Şuayb bu olguyu ‘milletler
arasındaki çatışmalar tarih boyunca süregelmiştir ve gelecekte de böyle
olması normaldir’ (1325a: 73) şeklinde ifade ederken, Asaf Nefi’ye göre
çatışma insan türünden başlayarak tüm canlılar arasında yaygındır. Ona
göre ‘hayat mücadelesi, istisnasız, en ilkel hayvan ve bitkilerden, en ilkel
insan türlerinden en evrimleşmiş olanlarına kadar bütün canlı varlıklar
için geçerlidir’ ve hiç bir varlık bu mücadeleden kendini kurtaramaz.
Çünkü varlıklar hem kendi benzerleri ile hem de yaşadığı çevrenin diğer
unsurlarıyla mücadele etmeye mecburdurlar (1325a: 455).
III. Türk Sosyolojisinin Gelişim Devresi
Türk sosyolojisinin gelişim devrini Türk sosyolojisinin yalnız dergi ve
kitaplardaki kimi bireysel ve grupsal çabalarla yetinmeyip akademik
örgütlenmede de yer bulmaya başladığı dönem ile başlatmak mümkün
görünmektedir. Bu dönem, Türk toplumunda yaşanan değişimin
Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e; Osmanlıcılık’tan Türkçülük’e; dinsel bir
örgütlenme biçimi olarak Ümmetçilik’ten seküler bir örgütlenme biçimi
olarak Ulusçuluk’a evrildiği döneme denk düşmektedir. Ziya Gökalp5 bu
değişimin odağındadır:
Ziya Gökalp, yazılarında kadim Türk etnolojisinden ve Batılı ve Doğulu milletlerin
tarihinden derlenmiş zengin bir materyal birikimi kullanmıştır. İbn Haldun,
Darwin, Comte, Spencer, Fouillé, Worms, Le Bon ve Tard’ın çalışmalarını hakkı ile
bilmektedir (Berkes, 1936: 244).
5
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
73
“Ziya Gökalp, evrimci, ilerlemeci, ve determinist bir sosyoloji ve toplum
anlayışı ile Türk toplumunu, Doğu uygarlığından Batı uygarlığına,
imparatorluktan ulus devlet aşamasına dönüştürme yolunda çalışmıştır.
Radikalliğe ve gericiliğe sürekli karşı çıkan Gökalp, imparatorluktan
cumhuriyete, çok uluslu yapıdan tek uluslu yapıya, ümmet anlayışından
millet anlayışına geçiş sürecini teşvik eden, savunan görüşler üretmiştir. Ona
göre millet aşaması, toplumların evrimindeki son halkadır” (Kaçmazoğlu,
2013a: 12).
Meşrutiyet’in evrimci pozitivizmi Cumhuriyet yıllarına doğru Türk
modernleşme tarihindeki etki alanını evrimci felsefeyle paylaşmaya
başlar. Dönemin bu özelliği Ziya Gökalp tarafından hem Comte’dan
Durkheim’a pozitivist motifleri hem de evrimciliğe yaklaşan kültürel
çözümlemeleri bağdaştırarak Cumhuriyet dönemi düşünce hayatını etkiler
(Işın, 1985a: 361-362). Evrim ve organizma ilişkisi yeni bir boyutta
açıklanmaya başlamıştır ve Durkheim’in şekillendirdiği ve Ziya Gökalp’in
yaygınlaştırdığı bu açıklama soyut bir toplum düzeyinde değil, somut bir
toplumsal ilişkiler ve örgütlenmeler düzeyindedir.
Gökalp ekonomik gelişimin son evresi olarak gördüğü milli iktisat
dönemini ulusun esnaf korporasyonlarının şehir düzeyinden çıkarak millet
düzeyine yükseldiği bir ekonomik organizmaya (uzviyet-i iktisadiye)
dönüştüğü dönem olarak ifade eder. Meslek zümreleri bu organizmanın
hayati görevler üstlenmiş organlarıdır. Toplumun gelişimiyle işbölümü
ve uzmanlaşma derinleşir, meslek örgütleri arasında giderek daha sıkı bir
dayanışma doğar. Toplum bireyleri meslek zümreleri aracılığıyla birbirine
bağlanırlar.
Organizmacı ve evrimci Türk sosyolojisinin izlerini Türk sosyolojisinin
akademik tarihinde de takip etmek mümkündür. Mehmet İzzet ‘İçtimaiyat’
[1929, DM, İstanbul] isimli ders kitabının yirmi ikinci faslını güzel sanatlar
ve din, oyun, güzel sanatların evrimi, güzel sanatların geçirdiği aşamalar
gibi konulara ayırmıştır. İsmail Hakkı Baltacıoğlu tarafından hazırlanan
‘Sosyoloji’ [1939, Sebat Basımevi, İstanbul] isimli kitapta dini olgular,
dinin tarifi, din tipleri, dinin geçirdiği aşamalar, dinin sosyal hayat üzerine
etkileri, ahlak ve ahlak tipleri, ahlakın evrimi, gibi konulara değinilmiştir.
Hatemi Senih Sarp tarafından hazırlanan ‘Toplumbilim (Sosyoloji) [1942,
Muallim Ahmet Halit Kitabevi, İstanbul] isimli eserin devlet ve evrimi
74
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
başlığında eski devletin genel özelliklerine vurgu yapılmış ve yeni devletin
nasıl oluştuğu açıklanmaya çalışılmıştır. Hamdi Akverdi tarafından
hazırlanan ‘Toplumbilim Dersleri’ [1944, Gazi Orta Öğretmen Okulu ve
Terbiye Enstitüsü, Ankara] isimli eserin altıncı bölümünde sanatın kökeni,
görevleri ve etkileri açıklanmaya çalışılmış ve sanatın sosyal hayattaki
rolüne değinilmiştir. Sanatın, diğer sosyal kurumlarla karşılaştırılmasından
sonra ise estetik değer yargıları ve sanatın evrimine değinilmiştir (Dever,
2014: 152-164).
Türk sosyoloji çalışmaları çerçevesinde ‘muhafazakâr’ sayılabilecek
kimi Türk sosyologlarında da evrim ve organizma içerikli toplumsal
çözümlemeler görülebilir. Karaca ve Güngör Ergan’a göre “Fındıkoğlu
‘Altınova Araştırması’nda sosyal realitede ortaya çıkan değişmeleri
organizmacı-evrimci bir görüşle açıklamaya çalışmaktadır. Fındıkoğlu’na
göre sosyal realitedeki değişmeler, sosyal realiteyi görmeyi bilmeyenler
için birden ortaya çıkmış ani bir olaydır. Oysa az-çok uzun bir zamanın
bu değişmeyi için için hazırladığı görülür. Bu sayede sosyal realitedeki
değişmeler organizmacı-evrimci bir model aracılığı ile açıklanabilir (2013:
30-38).
Akpolat’a göre, toplumsal olguları sosyalist bir paradigma etrafında
açıklamaya çalışan Boran, meslekleri Marksgil anlamda bir sınıf şeklinde
tanımlamakta; meslekleri hem toplum organizmasını oluşturan fonksiyonel
birlikler olarak hem de toplumsal tabakalaşmada bir sınıf olarak ele
almaktadır Bu yaklaşım Gökalp ile meslekler düzleminde bir ortaklığı da
ortaya koymaktadır. Boran’a göre toplum, farklılaşmış, birbirine bağlı
birimlerin meydana getirdiği bir bütündür (2013: 92-105).
“Canlılar âleminde evrimin mevcudiyeti bugün artık bir faraziye veya
nazariye değil, olayların teyid ettiği bir hakikattir… İnsan münasebetleri
sistemlerinin en mühim, esas bir kısmı böyle artan bir miyara göre değişen
bir istikamet üzerinde değişen bir faktöre dayandığı içindir ki insan
cemiyetlerinde, tabiatla münasebetler bakımından evrim vardır. Tabiatı
işletme faaliyetleri böyle inkişaf edince, bu faaliyetlerden insanlar arasında
doğan münasebetler sistemleri de, iş bölümü, mülkiyet münasebetleri,
istihsal organizasyonu -kısacası ekolojik münasebetler sistemi dedeğişmiştir” (Boran, 1943: 59;63).
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
75
Sonuç
Türk sosyolojisi, tıpkı kıta Avrupa sosyolojileri gibi, bir toplumsal bunalımı
çözme ihtiyacına karşılık vermiştir. Bu niteliği, ortaya çıkış döneminde
Avrupa toplumlarının toplumsal özelliklerinin dönüşmeye başlamasına
kimi zaman katalizör olmuş, kimi zaman ise o toplumu analiz nesnesi kabul
etmiş olan Kıta Avrupa’sı sosyolojilerinin kaynaklarına dayanmasının yanı
sıra, bir umuda karşılık geldiği, Türk toplumunun o dönemdeki bunalımına
da bazı cevaplar verebilmesiyle ilgilidir.
Darwin, Lamark, Malthus gibi evrimciler ile Büchner gibi materyalistlerin
Avrupa toplumlarında karşılık geldiği heyecanlar Türk toplumunda da
karşılık bulmuş, Türk Sosyolojisi’nin Hazırlık Devresi’nde Hoca Tahsin,
Ahmed Midhat, Beşir Fuat, Baha Tevfik, Ethem Necdet gibi düşünürler
eliyle ithal edilen Materyalist, Evrimci ve Biyo-organizmacı sosyal düşünce
bu özelliğini Türk Sosyolojisi’nin Oluşum Devresi’nde de korumuştur.
Türk Sosyolojisi’nin Oluşum Devresi’nin nitelikleri organizmacı ve
evrimci olmakla sınırlanamaz ise de pozitivizm, ilerlemecilik ve mesleki
dayanışmacılık gibi özelliklerin yanında en belirgin vasfı budur. Tarihsel
dönemde II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e geçişi simgeleyen bu devrede
dergiler, özellikle Ulum-ı İktisadiye ve İctimaiye Mecmuası Türk
sosyolojisinin organik ve evrimci karakterini temsil etmektedir. Ahmed
Şuayb, Bedi Nuri, Asaf Nefi ve Rıza Tevfik dönemin dergilerinde sıkça bu
meyanda yazılar yayınlamışlardır.
Türk Sosyolojisi’nin Gelişim Devresi’nde yani Cumhuriyet’in Türk toplum
yapısını şekillendirmeye başladığı dönemlerde ise Türk sosyolojisinin
akademik örgütlenmede daha belirgin bir yer bulmaya başladığı görülür. Bu
dönem organizmacı ve evrimci sosyolojinin akademide üretilen kitaplarda
(çoğunlukla ders kitaplarında) belli belirsiz yer aldığı görülür. Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi çatısında ise evrim, sınuf, çatışma ve devrim kavramları
daha belirgin olarak sosyolojik literatürde yer bulmaktadır. Organizmacı
sosyolojinin izleri daha önce kesilmiş olsa da, evrimci düşüncenin izleri
Behice Boran’a kadar sürülebilmektedir.
76
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
KAYNAKÇA
Ahmed Şuayb (1324), “Devlet ve Cemiyet,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası,
Numara 1, s. 54-71.
Ahmed Şuayb (1324a), “Fransa İhtilal-i Kebiri,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye
Mecmuası, Numara 3, s. 413-424. İstanbul.
Ahmed Şuayb (1325a), “Avamil-i İctimaiye,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası
Numara 5, s. 40-80.
Akca, Ümit (2013), Türkiye’ye Sosyolojinin Girişi: Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye
Mecmuası, İstanbul, Doğu Kitabevi.
Akgün, Mehmet (2002), “Materyalizmin Girişi ve Tartışmaları (1839-1923),” Türkler
Ansiklopedisi (Cilt 14), Edt. Hasan Celal Güzel vd.,, Cedit Yayıncılık, s. 1449-1471.
Akgün, Mehmet (2013), “19. Asırda Osmanlı Türk Düşüncesi,” Türkiye’de Sosyoloji
Ed. M. Çağatay Özdemir, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları
Akpolat, Yıldız (2013), “Behice Boran ve İbrahim Yasa,” Türkiye’de Sosyoloji, Ed. M.
Çağatay Özdemir, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Asaf Nefi (1325), “Demokrasi ve Sosyalizm,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye
Mecmuası, Numara 6, s. 161-181.
Asaf Nefi (1325a), “Mücadele-i Hayat ve Tekâmül-ü Cemiyat,” Ulum-ı İktisadiye ve
İçtimaiye Mecmuası, Numara 8, s. 455-480.
Ayni-zade Hasan Tahsin (1325), “Yirminci Asırda Mesele-i İktisadiye,” Ulum-ı
İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası, Numara 9, s. 113-128.
Aysoy, Mehmet (2013), “Sosyolojimizin Ontolojisine Dair,” Türkiye Yazarlar Birliği
Akademi. Sayı 9, s. 41-52.
Bedii Nuri (1325a), “Kabiliyet-i İçtimaiye,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası,
Numara 7, s. 323-353.
Bedii Nuri (1325b), “Hayat-ı İçtimaiye,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası,
Numara 9, s. 1-19.
Bedi Nuri (1325e), “Hayat-ı İçtimaiye,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası,
Numara 12, s. 448-456.
Bedii Nuri (1327), “Ulum-ı İçtimaiye,” Ulûm-u İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası,
Numara 24, s. 1109-1136.
Berkes, Niyazi (1936), “Sociology in Turkey,” The American Journal of Sociology, No.
2, pp. 238-246.
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 57-78
77
Berkes, Niyazi (2006), Türkiye’de Çağdaşlaşma, 9. bs., İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.
Bolay, Süleyman Hayri (2008), Türkiye’de Ruhçu ve Maddeci Görüşlerin Mücadelesi,
5. bs, Ankara, Nobel Yayınları.
Boran, Behice Sadık (1943), “Sosyal Evrim Meselesi,” Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Sayı 2, s. 059-065.
Bottomore, Tom B. (1984), Toplumbilim: Sorunlarına ve Yazınına İlişkin Bir Kılavuz,
İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım.
Dever, Ayhan (2014). “Erken Cumhuriyet Döneminde Yerli Düşünürler Tarafından Türkçe
Yazılan Sosyolojiye Giriş Mahiyetindeki Kitapların Sistematik Analizi,” Akademik
Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 2/2, s. 148-168.
Doğan, Atila (2012), Osmanlı Aydınları ve Sosyal Darwinizm, İstanbul, Küre Yayınları.
Ergun, Doğan (1995), “Türkiye’de Cumhuriyet Döneninde Sosyoloji ve Gelişmesi,”
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (Cilt 8), İstanbul, İletişim Yayınları, s.
2160-2163.
Erişçi, Lûtfi (1941), “Türkiyede Sosyolojinin Tarihçesi ve Bibliyografyası,” Sosyoloji
Dergisi, Sayı 1, s. 158-169.
Fazıl Ahmed 1325 “Terbiye, Tahsil,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası,
Numara 9, s. 97-107.
Gündüz, Mustafa (2008), “II. Meşrutiyet İdeolojilerinde Sosyoloji ve Geleceğin Toplum
Tasavvuru,” Doğu Batı, Sayı 45, s. 149-170.
Hanioğlu, Şükrü (1985) “Bilim ve Osmanlı Düşüncesi,” Tanzimat’tan Cumhurivet’e
Türkiye Ansiklopedisi (Cilt 2), İstanbul: İletişim Yayınları, ss. 346-347.
Işın, Ekrem (1985), “Osmanlı Materyalizmi,” Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye
Ansiklopedisi (Cilt 2), İletişim Yayınları, İstanbul. ss.363-370.
Işın, Ekrem (1985a), “Osmanlı Modernleşmesi ve Pozitivizm,” Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi (Cilt 2), İletişim Yayınları, İstanbul. s. 352-362.
Kaçmazoğlu, H. Bayram (2013), “Mehmet Ali Şevki Sevündük ve İsmayıl Hakkı
Baltacıoğlu,” Türk Sosyologları, Ed. M. Çağatay Özdemir, Eskişehir, Anadolu
Üniversitesi Yayınları.
Kaçmazoğlu, H. Bayram (2013a), “Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin,” Türk Sosyologları,
Ed. M. Çağatay Özdemir, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Karaca, Nuray, Güngör Ergan, Nevin (2013), “Mehmet İzzet ve Ziyaeddin Fahri
Fındıkoğlu” Türk Sosyologları, Ed. M. Çağatay Özdemir, Eskişehir, Anadolu
Üniversitesi Yayınları.
78
Türk Sosyolojisinde Organizmacı ve Evrimci Akım / Ümit AKCA
Koç, Emel (2009), “Klasik Materyalizm ve Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi ve İlk
Yansımaları,” Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 2, s. 75-95.
Lewis, Benard (1984), Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara, Atatürk Kültür Dil Tarih
Yüksek Kurumu Yayınları.
Mardin, Şerif (1994a), Jön Türkler’in Siyasi Fikirleri 1895-1908, İstanbul, İletişim
Yayınları.
Öktem, Ülker, (1992) “Charles Darwin’in Evrim Kuramı’nın Tanzimat’taki Etkileri,”
Ankara Üniversitesi DTCF Felsefe Bölümü Dergisi, Sayı 14, s. 241-253.
Özbay, Çiğdem (2014), Mustafa Satı El-Husrî’nin Etnografya Tarihimizdeki Yeri,
(Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, AÜ, SBE).
Rıza Tevfik, (1325), “Hürriyet (İngiliz Hekîm-i Meşhuru John Stuart Mill Hürriyeti Nasıl
Anlıyor?,)” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası, Sayı 5, s. 19-40.
Rıza Tevfik, (1325a) “Hürriyet (İngiliz Hekîm-i Meşhuru John Stuart Mill Hürriyeti Nasıl
Anlıyor?,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimâiye Mecmuası, C. 2, S. 6, ss. 190-238).
Rıza Tevfik (1326), “Hukuk-u Esasiyeye Medhal,” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye
Mecmuası, Numara 16, s. 534-576.
Satı (1325), “Uzviyetler ve Cemiyetler.” Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası,
Numara 8, s. 433-454.
Sezer, Baykan (1989), “Türk Sosyologları ve Eserleri I,” Sosyoloji Dergisi (Cilt 3), Sayı
1, ss. 1-96.
Soyyer, Yılmaz (1996), Türk Sosyolojisinin Başlangıcında Bedi Nuri (1872-1913),
İstanbul, Kubbealtı Neşriyat.
Suphi Ethem (1327), “Mektup”, Çev. Ferşat Ballı, Sosyoloji Dergisi, 3. Dizi, Sayı 28,
2014/1, s. 335-342
Toprak, Zafer (1985), “II. Meşrutiyet’te Fikir Dergileri,” Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Ansiklopedisi (Cilt 1), Ed. Murat Belge, İletişim Yayınları, ss.126-132.
Tuna, Korkut (2002), Yeniden Sosyoloji, İstanbul, Karakutu Yayınları.
Ülken, H. Ziya (2013), Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, 1. bs., İstanbul, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Yıldırım, Ergun (2004), “Türk Sosyolojisinde Pozitivizm: Bilginin Sosyolojik Tasarımı
(1908-1945),” Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, Sayı 2004-1, s. 107-130.
Download