M, Meclisi B : 48 20 , 1 . 1980 hiç bir ihtirazı kayıt ileri sürmeden bu kanuna göre hü­ küm verirler. Aksi halin kabulü takdirinde hâkimler, Türk Milleti ve onun kanunu adına değil, kendi kanaatına göre hüküm tesis etmiş olurlar. Hâkimler bakmakta oldukları bir davada, benim kanaatıma göre, uygulanması istenen şu kanun Ana­ yasaya aykırıdır diyerek, Anayasa Mahkemesine da­ va açabilir. Fakat açacağı bu dava, bakmakta oldu­ ğu davayı beraatle sonuçlandırma veya açtığı iptal davasının sonucunu beklemesi için bir gerekçe ola­ maz. Çünkü, kanunun vazıı değil, uygulayıcısıdır. İşgal ettiği makama da o gerçeğe uyarak ve o ger­ çeği kabul ederek gelmiş bulunmaktadır. tespit edilebilmesi, ancak savcıların çalışmalarıyla mümkün olabilmektedir. Maalesef, bugün savcılık müessesesi milletin istediği tarzda ve verimlilikte ça­ lışmamaktadır. Savcılar, siyasi iktidarların tesirinde kalmaktadır. Bunda da Yüksek Hâkimler Kurulu­ nun Adalet Bakanlığının tesirinden tamamen kurtul­ masına rağmen, Yüksek Savcılar Kurulunun halen Adalet Bakanının etkisinde bırakılmasının büyük bir rolü vardır. Çünkü, 45 numaralı Kanun, Yüksek Savcılar Ku­ rulunun Adalet Bakanlığı binasında toplanıp kalem işlerinin Adalet Bakanlığınca yürütülmesini kabul ederken; kurulun, Adalet Bakanının riyasetinde te­ şekkül edeceğini kabullenmiş ve üye tamsayısının çoğunluğu üe toplanabilecek kurul, toplantıya katı­ lanların çoğunluğu ile de karar verebileceğinden, Öz­ lük İşleri Genel Müdürüyle, Müsteşarı da yanına alacak Bakanın daima kurulda hâkimiyet sağlayabil­ mesi mümkün olmuştur. İçtihat ile içtihadın nakzedilmeyeceğini kabul eden hukuk, içtihat ile kanunların nakzedilmesine asla müsamaha gösteremez. Aksi halde, hâkimler ay­ rı ayrı dava açarak kanun maddelerinin veya bütün kanunların Anayasaya aykırılığını iddia ve dava et­ tikleri gün, tüm yargı hizmetleri durur. Hâkimler, Anayasa Mahkemesine bir iptal dava­ sı açtıktan sonra sanığı serbest bırakır veya iptal davasının neticesine kadar elindeki dosyayı talik ederse, milli iradeyi inkâr etmiş olurlar. Bu durumlarda hâkimin birisi, «Türk Ceza Ka­ nununun 141 ve 142 nci maddesinde yazılı suçlar fi­ kir suçudur; fikir ürünleri eyleme dönüşmezse Ana­ yasamıza göre suç olamaz. Ben bu maddelerin iptali için Anayasa Mahkemesine dava açtım» diyerek ko­ münizm propagandası yapan bir sanığı beraat etti­ rirken; başka bir hâkim de, «Türkiye'de periyodik olarak birkaç senede bir umumi af çıkmaktadır. Önü­ müzdeki yıllarda da af çıkması muhakkaktır. Yargı­ ladığımız bu sanıklar nasıl olsa o aflardan yararlana­ caklardır; öyleyse, mağduriyete mahal bırakmamak için şimdiden sanığı tahliye etmek lazım gelir» şek­ linde bir gerekçeyle sanığı serbest bırakabilir. Netice­ de de memlekette kanun hâkimiyeti ve düzen namına bir şey kalmaz. Bugün kanunlarımızın uygulanması ve işlerliği yönünden en büyük görev, Cumhuriyet Savcılarımıza düşmektedir. Çünkü, mahkemelerimiz ancak kendile­ rine açılan davalara bakabilmekte; yani suçlu ne ka­ dar belirli ve suçu ne kadar aşikâr olursa olsun, ka­ mu adına savcılar kendine bu konuda dava açma­ dıkları sürece, mahkemeler o kişiler hakkında ne yargılama yapabilmekte, ne de hüküm verebilmektedir. Bu itibarla bir hareketin suç olup olmadığının ve bir kişinin suçlu bulunup bulunmadığının hükümle O : 3 Bunun zararlı neticeleri, geçen dönemde yapılan tayin ve tasfiyelerde kendisini göstermiştir. Bazı Cumhuriyet savcıları gittikleri yere sanki anarşiyi de beraber götürürken, ölen bazı savcılara, aşırı «olcu dernek ve partiler sahip çıkmıştır. Sayın Ecevit'in hoşuna gitmediği ve arzularına muhalif olduğu ci­ hetle partimiz genel idare kurulunun, sıkıyönetimin lüzumuna dair görüşü hakkında dava açılma deneyi yapılmıştır. Solculuk propagandası yapan bazı işsiz avukatlar savcılık kadrosuna alınmak suretiyle ka­ nunsuzluğa prim verilirken, kamu davası açılması elzem olan hususlarda da göz, kulak ve kalplere kilit vurulmuştur. Bir sanık ve kuruluş hakkında dava açılmışsa ne olmuştur, mademki kararı mahkeme verecektir, masunlsa nasrl olsa malhkemeee beraat ettirilir diye bir gerekçe öne sürülemez. Açılan en basit bir dava bi­ le, kişiye bir çok külfetler yükler, hiç olmazsa fikren rahatsız eder. Bazı hallerde, hakkında kamu davası açılan kişiler yurt dışına çıkamaz, hatta avukat avu­ katlık görevi yapamaz. ( — 428 Suçlular hakkında savcıların dava açmamasındaki cinayeti ise, izah etmeye lüzum görmüyorum. Yal­ nız, esefle belirtmek icap eder ki, işlenen suçlara karşı Cumhuriyetin koruyucusu olan savcıların sus­ kunluğu suçluları cesaretlendirmiş ve memleketin bu kadar korkunç günler yaşamasında bir neden olmuş­ tur. İsminden de anlaşılacağı üzere savcılık mües­ sesesi, siyasi partilerin değil, devletin yani kanunun haklarını savunur. Görevlerini yapan savcılar «benim