turkıye`nın avrupa bırlıgı`ne gırışının dınboyutu

advertisement
@
~1'LER\ ,,_..if
DİYANET İŞLERİ·BAŞKANLIGI
YAYlNLARI
•
••
•
•
TURKIYE'NIN
AVRUPA BIRLIGI'NE GIRIŞININ
•
DINBOYUTU
'
•
t\Jt
••••
(SEMPOZYUM)
17 - 19 Eylül 2001
DÜZENLEYEN
DİYANET İŞLERi BAŞKANLIGI İŞBİRLİGİ
İLE
ÇANAKKALE ONSEKiZ MART ÜNİVERSİTESİ
iLAHiYAT FAKÜLTESi
ANKARA- 2003
> Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
TÜRKiYE'NiN AVRUPA BiRI.,jGiNE GiRiŞ SÜRECiNDE iSLAM
HUKUKUNDA ZiHNiYET DEGiŞiMi VE YENi PERSPEKTiFLER
Doç. Dr. Ferhat KOCA*
Bu makale, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne {AB) giriş ve uyum sürecinde, birliğin
Müslüman ve Hıristiyan unsurları arasında ortaya çıkması muhtemel bazı dini-hukuki {fıkhi) sorunların çözülebilmesi için, öncelikle islam hukuk düşüncesinde bir
zihniyet değişiminin yaşanması ve onun yeni bazı perspektifler kaz~nması gerektiğini savunmaktadır.
Bilindiği
gibi, Türkiye - AB ilişkileri önemli bir aşamaya gelmiş ve AB, Türkiye'nin bu birliğe giriş sürecinde izlemesi gereken yol haritasını içeren Katılım Ortakl ı ğı Belgesini, Türkiye de kendi Ulusal Programını ortaya koymuştur.1
Türkiye'nin AB'ye giriş ve entegrasyon sürecinde dini, siyasi, sosyal, ekonomik,
hukuki ve kültürel birçok alanda çeşitli problemlerle karşıtaşılması tabiidir. Ayrıca,
bu problemlere ilave olarak, birliğin üye ülkelere kazandıracağı karşılıklı yeni imkan ve avantajiara rağmen birtakım dini, siyasi, sosyal ve ekonomik sebeplerle
onu sabote etmeye ve medeniyetler arası çatışmaları körüklemeye çalışan tutucu,
marjinal ve reaksiyoner bazı unsurlar da bulunacaktır. Ancak, bütün bu sorunlara
rağmen, bugünün küçülen ve küreselleşen dünyasında, birbirine komşu iki tarih,
coğrafya ve medeniyetin, artık ayrı dünyalarda yaşaması ve birbirine karşı "mevhum" düşmanlıklarını sü~dürmesi hem gereksiz hem de imkansız hale gelmektedir..Biz, islam ve Batı medeniyetlerinin buluşmasını temsil eden bu birleşme sürecinde, tarafları birbirine yaklaştıran ortak yarar ve paydaları n, onları birbirinden ayı­
ran farklılıklardan daha fazla olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla taraflar, bu birleşme
ve_uyum sürecinde karşılaşabilecekleri muhtemel problemleri ve onları aşma yollarını .önceden araştırıp bulmalıdırlar.
Bize göre, Türkiye'nin AB'ye giriş ve uyum sürecinde, en yaygın sorunlar dini
alanda yaşanacaktır. Zira, Türk insanının mensup olduğu islam dini ile AB üyesi
_ ülkelerin bağlı oldukları Hıristiyanlık arasında, kökenieri inanç {teoloji), ibadet, muamelat (fıkıh, hukuk) ve ahlak anlayışiarına dayanan, tarihsel bir rekabet ve çatış­
ma bulunmaktadır. Ne var ki, AB'nin kuruluş amacı, birliğe üye ülkeler arasındaki
dini ve kültürel bütün kimlik, renk ve farklılıkları ortadan kaldırmak olmadığına göre, bu ülkeler bir yandan kendi dini ve milli kimliklerini korurken, diğer yandan da
herkesin ortakça paylaşabileceği birtakım "üst" değerler kabul edip, bazı . ortak
alanlar oluşturabilmelidir.
• Gaz.i Unv. Çorum Ilahiyat Fakültesi, Islam Hukuku Öğretim Üyesi, Çorum.
1 AB, TOrkiye'nin birliğe giriş sürecinde izlemesi gereken yol haritasını içeren Katılım Ortaklığı Belgesini 2000 yılında açıklamış, TOrkiye ise bu belgede istenen değişimferin gerçekleştirilmesiyle ilgili takvimini Ulusal Program adıyla yayımlayarak, Mart 2001'de AB'nin yetkili organlarına teslim etmiştir.
179
·> Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Girişinin Din Boyutu Sempozyumu
islam ile Hıristiyanlık ve dolayısıyla Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında geçve bugüne de yansıması muhtemel olan dini-hukuki (fıkhl) sorunl?rın büyük bir kısmının gerçek sebepleri tarihi, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel...
olgular olduğu halde, onlara uzun tarihsel süreç içerisinde dini birer renk verilmiştir.
Dolayısıyla, söz konusu sorunlar üzerindeki "din şalı"nın kaldırılabilmesi için öncelikle tarafların, yaşadıkları her ilişki ve gerginfiğe "kutsallık" anlamı kazandıran dini-hukuki (fıkhi) anlayışlarında, temel bazı değişimleri yapmaları gerekmektedir.
mişte yaşanan
Bu çerçevede, islam hukuk düşüncesinde yapılmasını önerdiğimiz2 bazı temel
değişim noktaları şunlardır:
1. Diğer Diniere Karşı Yaklaşımda
Prensip Olarak Kabul Edilmesi
Çatışma
Yerine Uzlaş m anın Temel
Dinler tarihinde mevcut bulunan ilahi diniere bakıldığı zaman, onların temel
amaçlarının (mekasıd-ı şeria); insanların can3, din4, akıl5, nesil (ırz, namus, nesep)6 ve maf1 emniyetlerini sağlamak olduğu ve diğer fer'i hükümlerin bu amaçları
korumak ve geliştirmek için8 sevk edildikleri görülür. Bu temel amaçları daha genel
bir bakışla; "yaşama hak ve hürriyeti (canı ve aklı muhafaza)", "dini inanç, düşünce
ve kanaat edinme hak ve hürriyeti (din ve ırzı muhafaza)", "mal ve mülk edinme hak
ve hürriyeti (malı muhafaza)" şeklinde temel (klasik) insan hak ve hürriye~Jeri olarak
özetlemek mümkündür ve bu amaçlar bugün, çağdaş Batı ülkelerinin en üst hukuk
metinlerine, ''Temel insan Hak ve Hürriyetleri" başlığı altında girmiştir. Dolayısıyla,
bugün islam hukuku ile Batı hukuklarının, üzerinde uzlaşabilecekleri en temel dini,
akli ve hukuki zemin, ''Temel insan Hak ve Hürriyetleri" olacaktır.
islam hukukçuları, islam hukuk literatür ve doktrinlerindeki bütün hukuki görüş
2 Ayrıca burada biz, Hıristiyan din bilginlerinin de kendi dini, hukuki ve kültürel mirasiarına yerleşmiş
bulunan, Müslümanlara ve Türklere karşı bazı ayırırnca anlayış ve halüsinasyonlarını, sözkonusu
kültür! kodlarından temizliyeceklerini uıı:ıuyoruz.
3 Canı muhafaza (yaşama hak ve hürriyeti) hk. bk. ei-Bakara, 21178, 195; en-Nisa, 4/29, 92·93; eiEn'am, 6/150; el-isra, 17/31, 33; ei-Furkan, 25/68; ei-Mümtahine, 60/12.
4 Dini muhafaza hk. bk. ei-Bakara, 2/256; Al-i imrc1n, 3/20; ei-En'am, 6/106·108; YOnus, 10/99, 108; erRa'd, 13/3; ei-Kehf, 18/29, 110; er-ROm, 30/24.
5 Aklı muhafaza hk. bk. ei-Bakara, 2/219; en-Nisa, 4/43; ei-Maide, 5/90, 91.
6 Nesli (ırzı, namusu ve nesebi) muhafaza hk. bk. ei-Bakara, 2/187; el-isra, 17/32; en-Nür, 24/32; eiFurkan, 25/68; er-ROm, 30/21; ei-Mümtahine, 60/12.
7 Malı muhafaza hk. bk. ei-Bakara, 21188; Al-i imran, 3/14; ei-A'raf, 7/31; et-Tevbe, 9/34; el-isra, 17/2627; Taha, 20/53-54; ei-Furkan, 25/67; en-Necm, 53/39; ei-Mümtahine, 60/12.
8 Temel amaçları koruyan bazı hukuk normları hk. bk. Adaletle davranmak (ei-Bakara, 2/282; en-Nisa,
4/58; ei-Maide, 5/8,42, 95, 106; ei-A'raf, 7/29; en-Nahl, 16/76, 90; Sad, 38/26; eş-ŞOra, 42115; ei-Hucurat, 49/9; et-Talak, 6512), insanların eşitliği (en-Nisa, 4/1; ei-A'raf, 7/189; YOnus, 10/19; ei-Hucurat,
49113); iyiliği emred ip kötülüğü yasaklamak (ei-Bakara, 2/263; Al-i imran, 3/104, 11 O, 114; en-Nisa,
4/114; ei-Maide, 5/2; ei-A'raf, 7/157, 199; et-Tevbe, 9171, 112; el-Hac, 22/41 ), amanete riayet etmek
(ei-Bakara, 2/283; en-Nisa, 4/58; ei-Mü'minOn, 23/8; ei-Mearic, 70/32; ), ıstişare etmek (Al-i lmran,
3/159; eş-ŞOra, 42138), akit ve ahidlere bağlı kalmak (ei-MAide, 5/1; ei-Enfal, 8/58, 61-62).
180
,.... Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
ve uygulamaları, bu temel hak ve hürriyeJ.Ier çerçevesinde yeniden ele alarak, onlar a(asındaki -bir kısmı aşağıda belirtilecek olan- din farkına dayalı ayırırncı ve çatışmacı içtihatları tarihin sayfalarına terk etmelig ve diğer din mensuplarıyla ilişkile­
rine, uz.laşma ve diyalog temeline dayalı yeni bir perspektif kazandırmalıdır.
Bu perspektif doğrultusunda, aşağıda belirtilen ayırırncı ve çatışmacı J<imi içtihat ve görüşler değiştirilmelidir:
1. islam devletler hukukunun genel kabullerinden biri olan ve özellikle Hanetilerin savunduğu , dünyanın darOiharp ve darülislam10 şeklindeki ikili ayırımından
vazgeçilerek, "biz" ve "onlar (ötekiler)"11 esasına dayanan bu yaklaşima referans
olarak getirilen bütün naslar12 ve darülharpte yaşayan veya oraya giden gerek
harbi, gerekse Müslüman kişilerin temel hak ve hürriyetleriyle ilgili pek çok hukuki hüküm13, küçülen ve sınırları ortadan kalkan yeni dünyanın şartlarına göre yeniden yorumlanmalıdır. Mesela, meşhur Hanefi hukukçusu Serahs1'nin (ö. 483/
1090) d~rülislamı, "Müslümanların hakimiyetleri altındaki yerler", darülharbi de
"Müslümanların emniyette olmadıkları yerler"14 şeklindeki tanımından veya islam
ülkesini "dar-ı ahkam", gayri müslim ülkeleri de "dar-ı kahr''15 şeklinde nitelemesinden hareketle darülislamı, "Yönetimine hukukun üstünlüğü ilkesinin hakim olduğu bir ülke" darülharbi de "Yönetimine zorba ve baskıcı anlayışların hakim olduğu bir ülke" şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu takdirde, söz konusu kavramların tanımlarında "din (inanç)" değil de "hukukun üstünlüğü ilkesi" esas alı9 Ancak, biz burada yabancı ülke vatandaşlarının bazı haklarının, uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak, kanunlarla sınırlandırılabileceği gerçeğini kabul ediyoruz.
10 Genel olarak Hanefi hukukçular dünyayı darOlislam ve darOiharp şeklinde iki ülkeye ayırırken, Şafi­
iler böyle bir ayınma gitmeyip dünyayı tek bir ülke olarak kabul etmişlerdir. Bk. EbQ Zeyd ed·DebQsi, Te'sisü'n-nazar, Mısır ts. (ei-Matbaatü'I-Edebiyye), s. 58. Darülislam, "Müslümanların hakimiyeti
altındaki yer" (Serahsi, Şerhu Kitab/'s-Siyeri'/-kebir, nşr. Selahuddin ei·Müneccid - Abdülaziz Ahmed, ts., yy., IV, 1253) veya "Müslümanların imamının (devlet başkanı) hüküm ve sultasının yürürlükte olduğu ülkedir." Bk. Kuhistani, C~mlu'r-rumıiz, istanbul1874, Matbaatü'I-Ma'sOmiyye, ll, 311;
Ahmet Özel, isi~ Hukukunda Ülke Kavramt, istanbul1984, Marilet Yayınları, s. 76-77; a.mlf., ·oarülislam", Diyanet Vakfi isi~ Ansiklopedlsi (DlA), VIII, 542. DarOiharp ise, "küfOr yönetiminin hakim
olduğu ülke" (Buhüti, Keşşafü'l-km~· an metni'l-fkna', Beyrut 1403/1983, Alemü'I-Kütüb, lll, 43, bu
tanım Haccavi'ye aittlr) veya "kafir liderin emir ve idaresinin yürürlükte olduğu ülke" şeklinde tarif
edilebilir (KuhistanT, Camiu'r-rumaz, ll, 311; Ahmet özel, ·oarülharp", DlA, VIII, 536).
11 Biz ve onlar esasına dayalı olarak, darolislam için "daruna (bizim ülkemiz)", darOiharp Için de "daruhum (onların ülkesi)" kelimelerinin kullanılması hk.bk. Serahsi, Şerhu Kitabi's-Siyeri'l·kebir, ı, 339;
IV, 1584; V, 1701.
12 insanları Müslümanlar ve kafirler şeklinde ikiye ayıran ve katirieri tek bir millet kabul eden dini delillere örnek olarak bk. "Kendi milletlerine (din) uymadıkça Yahudiler ve Hıristiyanlar, senden asla hoş­
nut olmayacaklardır" (ei-Bakara, 21120); "Kafir olanlar birbirierinin velileri (yardımcıları}dirler." (el-Enfal, 8173).
13 Islam hukukunda ülke ayrılığının (lhtilafu'd·dar) çeşitli alanlardaki hukuki neticeleri hk.bk. EbO Zeyd
ed·DebOsi, Te'sisD'n-nazar, s. 58-59; Ahmet Özel, isl~m Hukukunda Ülke Kavrami, s. 146-179.
14 Serahsi, Şerhu Kitabi's-Siyeri'l·kebir, IV, 1253.
15 Serahsi, ei-MebsOt, Beyrut 1398/1978, lll. Baskı, Ofset, Oarü'I-Ma'rife, XXX, 33.
181
:>
Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
nacağı için, bugün adına "islam ülkesi (darülislam)" denilen pek çok ülkenin, gerçekte "darülislam (hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan ülke)" olmadıkları ortaya
çıkacaktır. Bu arada, devlet ve hukuk anlayışındaki "biz" ve "onlar (ötekiler)" ayı­
rımının terk edilmesi, tabii olarak, devletin hakimiyet alanı ve egemenlik anlayışı
konularında da genel bir yumuşama ve sınırlamayı kabullenmek anlamına gelecektir.
2. islam hukukunda, devletler arası ilişkilere hakim olan ilkenin, barış ve sulh
olduğu; savaş
ve cihadın ise, sadece saldırı ve tecavüz karşısında meşru müdafaa vasıtası olarak kullanılabilecek, geçici ve arızT bir hüküm olduğu kabul edilmeli16, hatta Serahst'nin de işaret ettiği gibi, cihattan maksadın, "Müslümanların
emniyet içerisinde bulunmaları, din ve dünya işlerini (maslahatlarını) yürütme imkanlarına kavuşmaları"17 olduğu belirtilerek, cihada, .temel insan haklarını (temel
maslahatlar) koruyucu ve geliştirici bir fonksiyon ve derinlik kazandırılmalıdır.
3. Yeryüzünde fitne kalkıncaya ve din Allah'ın oluncaya kadar savaşmayı .em. reden naslar18, dini düşünce, kanaat ve inanç hürriyetini koruma ve geliştirme esası çerçevesinde sınıriandınimaiı ve yeni din savaşiarına fırsat verilmemelidir. Aksi
takdirde, her dinin, diğer dinleri yok ederek, onların yerini alma hakkını kendinde
görmesi, büyük bir kaos ve insanlığın sonu demektir. Dolayısıyla, her dinin hak ve
hürriyeti, -hakiki şahıslarda olduğu gibi- başka birdinin hak ve hürriyetini ihlal ettiği yerde sona ermelidir. Bu çerçevede, islam hukuku herkesin kendi dini hakikati
16 Hanefl, Maliki ve Hanbelilerden meydana gelen çoğunluk Islam hukukçularına göre, harbin (cihat)
illet ve sebebi, düşmanın islam ve müslümanlara karşı savaş ve tecavüzü; Şafii fakihlerine göre ise,
harbin illet ve sebebi bizzat külrün kendisidir. Zahiriler ile bazı Hanbeli ve Malikiler de Şafiiler gibi
düşünmektedir. Bu konuda mezheplerin görüşleri için bk. ibnü'I-ArabT, AhkamO'/-Kur'an (nşr. Ali Muhammed ei-Becavi), ts., yy., D&rO ihyai'I·Kütübi'I·Arabiyye, 1, 109·11 O; Serahsi, Şerhu Kitabi Siyeri'l-keblr, ı. 188; Kasani, Kitabu Bedaii's-sanai' fi tertibi'ş-şerai', Beyrut 1394/1974, Darü'I-Kütübi'l·
Arabiyyi, VII, 98, 101; ibn Kayyim ei-Cevziyye, Ahkamo ehli'z-zimme (nşr. SubhT es-Salih), Beyrut
1994, IV. Baskı, Darü'l-llm li'I·MelayTn, ı. 17-18; Hatib eş-Şirbini, Mugni'f-muhtac, Kahire 1377/1958,
Mektebetü Mustafa ei·Babi ei-Halebi ve evladihT, IV, 210.
17 Serahsi, e/-MebsOt, X, 3.
18 Bu tOr naslara şu örnekler gösterilebilir: "Fitne tamamen yok edilineeye ve din de yalnız Allah için
oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse, zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı
yoktur" (ei-Bakara 2/193); Enes'den gelen bir rivayette Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: •insanlar Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve resOlD olduğuna şahadet edene,
bizim kıblemize dönene, kestiklerimizi yiyene, namazımızı kılana kadar onlarla savaşmakla emir
olundum. Bunu yaptıkları zaman onların kanları ve malları. bize hararn olur, (kısas ve recim gibi) ölü·
me hak kazandıkları (haller) müstesna. Müslümanların lehine olan onların da lehine, müslümanların aleyhine olan şey onların da aleyhinedir." Farklı latızlar için bk. Buhari, "iman·. 17; "Zekar, 1;
·saıar. 28; ·istit&be", 3; ·ı·ıısam·. 2, 28; Müslim, ·iman·, 32; EbO DavOd, ·zekar. 1; ··cıhad", 104;
Tirmizi, •iman•, 1, 2; Nesai, "Zekar, 3; •iman•, 15; "Cihad", 1; "Tahrim", 1; ibn Mace, "Mukaddime",
9; "Filan·, 1; Darimi, "Siyer", 10; Ahmed b. Hanbel, 1, 11, 78; ll, 314,345,377,432,429,475,482,
502, 528; lll, 199, 224, 300, 332, 339, 394; IV, 9; V, 246 (Buradaki metin EbO Davüd, "Cihad",
104'den alınmıştır).
182
::»- Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
ile başbaşa kalmasına saygı göstermell.ve her terdin istediği dine inanma, dininin
gereklerini yapma veya yapmama hakkının bulunduğunu kabul etmelidir.19
4. islam ülkesinde yaşayan gayri müslim. vatandaşların, dini farklılıkları sebebiyle, "zimmr•2o statüsüne tabi tutulması anlayışı terk edilerek, onlar da ülkenin
"Müslüman" vatandaşları gibi "eşit" haklara sahip olmalı
ve
onları Müslüman un-
surlardan ayıran kılık-kıyafet21, vergi22, şahadet23 gibi hukuki, sosyal
ve toplum-
sal hayatla ilgili bütün ayırırncı içtihat ve hükümler tarihte bırakılmalıdır.24
19 Aslında, Islam'da herkesin dini inancında hOr ve serbest olduğunu ifade eden pel< çok dini delil bulunmaktadır. Önemli olan bu delillerden çıkarılan genel hüküm ve mesajların, Islam toplumunda içselleştirilerek bir yaşam biçimi haline getirilebilmesidir. Bu dini deliliere örnek olarak; "Allah dileseydi, insanları tek bir ümmet yapar ve hepsinin inanmasını sağiard ı" diyen ayetler (ei-Maide, 5/48; elEn'am, 6/35, 107, 149; YOnus, 10/99; HOd, 111118; er-Ra'd, 13/31; en-Nahl, 1619, 93; eş-ŞOra,
4218); Isteyenin iman edip isteyenin küfredebileceğine ve herkesin dininin kendisine ait olduğuna dair ayetler (el-Kehf, 18/29; ei-KafirOn, 109/6); Hz. Peygamber'in zorla insanları hidayete erdiremeyeceği ve hidayetin sadece Allah tarafindan verileceği konusundaki ayetler (el·Bakara, 21272; ei-Hicr,
15/42; el-lsra, 17/65; ei-Kasas, 28/56; el-Fatır, 35/8).
20 islam hukukunda, müslüman olmayan unsurlar ehl-i harp (harbiler, düşman ülke vatandaşları) ve
ehl·i ahd (Islam devletiyle anttaşmalı kişiler) olmak üzere iki kategoride incelenir. Ehl-i ahd ise; ehli zimmet (zimmiler), ehl-1 hüdne (kendileriyle barış antıaşması yapı lanlar) ve ehl·i amandır (kendilerine güven ve emniyet sağlanan kişiler, müste'men, turist vb). Bk. ibn Kayyim el-Cevziyye, AhkSmO
ehli'z-zimme, ll, 475. Zimme, •islam hakimiyetini tanımak şartı ile müslüman toplumun, diğer semavi din mensuplarına konukseverlik ve koruma sağladığı, süresiz olarak yOrOriOkte kalan bir tür sözleşmeyi ifade eder. Zirnma'den yararlananlara zimmi, topluluklarına ise ehiO'z-zimme veyahut sadece zimme denilir." Bk. Cl. Cahen, "Zimme•,fstam Ansik/opedisi,lstanbul1986, Milli Eğitim Basıme­
vi, XIII, 566.
21 Hanefi mezhebinin iki numaralı imamı olan Ebü Yusuf.(ö. 1821798), zimmilerin kıyafetleri ve günluk
hayatlarıyla ilgili olarak, Halife HarOn er-ReşTd'e (ö. 193/809) şu tavsiyelerde bulunmuştur:
"Zimmilerden hiçbirinin elbise, binek hayvanı ve kıyafetinde masıomanlara benzamesine müsaade
edilmeyeceği kendilerine anlatılmalıdır. Onlar, (mOsiOmanların bellerine bağladıkları kuşak yerine),
bellerine kalın iplikten yapılmış kemerleri (zünnar) bağlamaya, başlarına çizgili kalansaveler giymeye mecbur edilmelidir. Atlarının eğerierindeki tümseğin tahtadan yapılması, papuç bağlarının ikili olması, elbise ve kıyafetlerinde müslümanları taklit etmemeleri tavsiye olunur. Kadınlarının, cins bi·
nek develere binmasine engel olunur. Ilk yapılan sulh anlaşmasında yazılı olmadığı halde, şehirler­
de havra ve kilise inşasına masaade edilmez, teşebbüs edenler men edilir. Kilise veya havra, fethedilmeden önce inşa edilmişse yıkılmaz, mevcut hafiyle terk edilir. Ateşgadeler de aynı hükme tAbidir. Gayri mOstimierin islam şehirlerinde oturmalarına ve pazarlarda ticareıle meşgul olmalarına müsaade edilir, ancak domuz ve şarap alım-satımı yapmaları yasaktır. Şehirlerde (sokaklarda) haç çı­
karmalarına izin verilmez. Kalansüveleri çizgili ve uzun olmalıdır. Arnillerine emret, zimmilere bu kı­
yafeti sağiası niar. ömer b. ei-Hattab (r.a.) Arnillerine zimmilerin bu kıyafetlerle dolaşmasını emreder
ve 'onların kıyafetleri masıamanların kıyafetlerinden bilinsin (ayrılsın) derdi." Bk. EbO Yusuf, KitabD'IHarac (nşr. Kusay Muhibbüddin el-HatTb), Kahira 1397, VI. Baskı, ei-Matbaatü's-Selefıyye ve Mektebetüha, s. 137.
Bu arada, Hz. Ömer'in (ö. 23/644) Amillerine, zimmilerin boyunlarına mühür takılmasını emrettiğini
söyleyen Ebü Yusuf, meşhur Emevi Halifesi ömer b. Abdülaziz'in (ö. 101n20) bir Arniline yazdığı
şu mektubu nakletmektedir:
"Açıkta taşınan bir haç bırakma. Açıkta taşınan bir haç bulursan hemen kırdır ve imha et. Hiçbir Yahudi ve Hıristiyan eğerli ata binmesin, samerli ata binsin. Onların kadınlarından hiçbiri binek devesine has oıan. eğerle deveye binmesin, ancak semerle (ikaf) eğertenmiş deveye binsin. Bu konularda zimmilere tesirli konuşma ve nasihatlerde bulun. idaren altında yaşayan bir Hıristiyanın kaftan,
183
> Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
ipekli elbise ve asb dokuması giymesini menet. Bana gelen haberlere göre, senin bölgende bulunan Hıristiyanların çoğu sarık giymeye başlamış ve bellerine bağlamakla oldukları kayışiarı bırak­
mışlar; saçlarını uzatıp tıraş olmuyorlarm ış. Eğer senin bölgende bulunan zimmiler bunları yapıyor­
larsa, hayalım hakkı için bu senin zafiyetin, aczin ve onlardan rüşvet alman sebebiyledir. Onlar, bu
yollara tevessül edip senden mOsarnaha talebinde bulundukları zaman, senin nasıl bir kimse olduğunu bilerek bunu yapmışlardır. Benim yasak ettiğim hususlara dikkat et. Uygunsuz hareket ve davranışlara kesin olarak son ver." Bk. Ebü Yusuf, Kitabü'I-Harac, s.137-38.
22 Islam devletinde gayri müslim tebaanın erkeklerinden alınan baş vergisine cizye adı verilir. Bu verginin kaymiığını, Kur'an-ı Kerim'deki et-Tevbe, 9/29. ayet! teşkil eder. islam hukukunda cizye yükümlO sO, genel prensip olarak akil, baliğ, hOr, maddi gücü yerinde ve sağlıklı olan gayri mOslimlerdir.
Ama. felçli, yaşlı, çalışmaktan aciz ve yoksul kimseler, bazı farklı görüşler bulunmakla beraber, cizye vergisiyle yükümlü değildirler. Cizyenin miktarı zamana, alındığı bölgeye, ferdi veya müşterek
(toplu) oluşuna göre farklılık gösterir. Hz. Peygamber'in sağlığında gayri müslimlerden alınmaya
başlanan bu vergi, Osmanlı imparatorluğunda da uygulanmaya devam edilmiş, ancak 1856 yılında
ilan edilen Isiahat Fermanı ile bu vergi kaldırılmıştır. Isiahat Fermanı, Osmanlı tebaası arasında eşit­
lik prensibi getirdiği için söz konusu vergiye de son vermiş, ancak bu fermandan sonra gayri mosIlm tebaanın da askerlik hizmeti yapmaları gereği ortaya çıkınca, onlardan belirli bir vergi alınmak
suretiyle bu hizmetten muafiyetleri (bedel-i askeri) kararlaştırılmış ve cizye vergisi, nitelik değiştire­
rek, bu ad altında 1907 yılına kadar sürmüştür. Cizyenin Islam hukukundaki yeri ve ilk uygulamaları hk.bk. EbO Yusuf, KitabO'I-Harac, s. 131-37; Şafii, ei-Ümm (nşr. Muhammed Zühri en-Neccar),
Beyrut 1393/1973, Darü'I-Ma'rlfe, IV, 159-213, 238-260; Yahya b. Adem ei-Kureşi, KitabO'I-Harac
(nşr. Ahmed Muhammed Şakir), Kahira ts., ll. Baskı, Mektebetü Dari't-Türas, s. 69-75; Maverdi, e/Ahkamü's-sultaniyye (nşr. Ahmed Mübarek ei-Bağdadi), KOveyt 1409/1989, Mektebetü Dari ibn Kuteybe, s. 181-200; ibn Kudame, ei-Muğni (nşr. Abdullah b. Abdalmuhsin et-Türki- Abdalfettah Muhammed ei-Hulv), Kahire 1410/1990, Daru Hicr), XIII, 202-255; ibn Kayyim ei-Cevziyye, AhkamO
ehli'z-zimme,l, 1-75; Salih Tuğ, Islam Vergi Hukukunun Ortaya ÇlkiŞI,Istanbul1984, Marmara ünv.
Ilahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, s. 123-132; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanmda Gayr-1 Müs/imler,lstanbul1989, Marmara Ünv. ilahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, s. 109-181; Daniel Dennett, eiCizye ve'l-islam (tre. Fevzi Fehim Cadullah), Beyrut ts., Darü'I-Hayat; C_. H. Becker, "Cizye·. islam
Ansiklopedis/ (/A), lll, 199-201; Cl. Cahen, "Djizya•, The Encyclopaedia of Islam (new edition) (EI2,
Ing), ll, 559-62; Mehmet Erkal, "Cizye", Diyanet Vakf1 islam Ansiklopedisi (DiA), istanbul1993, VIll, 42-45. Cizye vergisinin Osmanlılardaki uygulaması hk.bk. B. C. Netkoff, "Osmanlı Imparatorluğunda Cizye• {tre. Şinasi Altundağ), TTK Bel/eten, Vlll/32 (1944), s. 599-652; Halil inalcık, "Djizya•,
El2 (ing), ll, 562-66; a.mlf., "Cizye·, DiA. VIII, 45-48.
23 Islam hukukçularına göre, müslümanlar hem müslüman hem de gayri mOsilmler hakkında şahitlik
yapabilirler. Gayri mOsilmler ise, müslümanlar hakkında değil de sadece birbiri hakkında -bu konuda bazı farklı görüşler bulunmakla beraber- şahitlik yapabilirler. Hanbeli ve Zahiriler. kafirlerin müslümanlar hakkındaki şahadetinin, ei-Maide, 51106. ayeti gereği, sadece seterde vasiyet konusunda
geçerli olacağını söylemişlerdir. Gayri müslimlerin şahadeli hk.bk. Şafii, ei-Ümm, VII, 47; SahnOn b.
Said, ei-Müdewenetü'l-kübra, Mısır 1323, Matbaatü's-Saade, ofset baskı, Beyrut ts., Daru Sadr, V,
156-57; ibn Hazm, ei-Muhalla {nşr. AbdOigaffar Süleyman ei-Bindari), Beyrut 1408/1988, Darü'I-Kütübi'l-ilmiyye, VIII, 491-99; Serahsi, ei-MebsOt, XVI, 133-37; Kasani, Bedai'u's-sanai', ıı. 253; VI,
280-81; ibn Kudame, ei-MuğnT. XIV, 170-74.
24 MüsiOmanlarla zimmiler arasındaki münasebetlerde iki grubun aynı muameleye tabi olmadığını belirten Cl. Cahen, bu ayrıcalıkları şöyle özetlemektedir: "Müslüman, zimmi bir kadınla evianebildiği
halde, zimmi, müslüman bir kadınla evlenemez. Bir zimmi, müslüman bir köleye sahip olamadığı
halde, bir müslüman buna sahip olabilir. Sınırda zimmf bir tacir harbinin yarısını, müslüman tacirin
ise, iki katını öder (%20, %10, %5). Ceza hukukunda, Hanetilerin aksi görüşüne rağmen, zimminin
diya {kan paha)'sı, müslümanınkinden daha az, hatta Zerdüşti'ninkinden daha aşağı bir ölçüde düşünülmüştür... Nihayet, kısmen 'Ömer b. 'Abd ai-Aziz'e kadar çıkan doktrine göre, zünnar (kıl kuşak) taşımak mecburiyetindedlr; zünnarın asıl gayesi belki sadece idari yanılgıları önlemekiL Ancak
bu idari yanılmalar, yavaş yavaş tahkir alametleri olarak sayılmaya başlandı ve güzel kumaşlar giy-
184
> Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Girişinin Din Boyutu Sempozyumu
5.
islam dininden çıkarak başka bir diııe giren kişilerin (mürted) eşlerinden ayırt
edilecekleri (tefrik), aslen Müslüman veya kafir olan herhangi bir kimseyle evlenemeyecekleri25, k end ilerine islam teklif edilip bu konudaki şüphelerini g idermeleri •
için verilen üç günlük süreden sonra, tekrar islam'ı kabul etmedikleri takdirde, öldürülecekleri26 ve öldükten sonra da mallarının devlet bütçesine kalacağı27 şeklin­
deki, birtakım tarihi ve siyasi sebeplere dayalı olarak verilen içtihatlar terk edilmeli ve isteyenin istediği dini seçme özgürlüğü kabul edilmelidir.
meme, asilzadelere mahsus binekiere binmeme, alnında kesilmemiş saçlar bırakmama vs. gibi tamamlayıcı yasaklamalarla donatıldı. Gerçekten de ayrıntıları sık sık değişen bu quzenlemeler (dindar hiikümdarların tekrarları nda) asla rağbel görmemiştir ve hatta Bağdal ve biiyük islam merkezleri dışında, gerçek olarak onları tatbik etmek kaygısında bulunulduğu bile şüphelidir." Bk. Cl. Cahen, "Zimme", iA. XIII, 567-68. Zimmilerin islam toplumundaki dini, hukuki, sosyal, ekonomik ve kUltüre! hayatlarını düzenleyen hükümler, genellikle klasik fıkıh kitaplarının Kitabü'I-Cihad veya Kitabü's-Siyer bölümlerinde incelenmiş, ayrıca bu konularda mOstakli eserler de yazılmıştır. Bunlardan
bazıları şunlardır: ibn Kayyim ei-Cevziyye, Ahkamü ehli'z-zimme (nşr. Subhi es-Salih), Beyrut1994,
IV. B~skı, Darü'l-ilm li'I-Melayin, 1-11; Arthur Stanley Tritton, The Caliphs and their non-Muslim subjects, London 1930 (Humphrey 1393/1973); Antcine Fattal, Le statutlt§gal des non-musulmans en
pays d'/slam, Beyrut1958, ei-MatbaatD'I-Katolikiyye; Abdiiikerim Zeydan, Ahkamü'z-zimmiyyin ve'lmüste'menin fi dari'l-islam, Bağdat 1982, Mektebetü'I-Kudüs.
25 Mürledin evlenmesi konusundaki tartışmalar hk bk. şam, ei-Ümm, V, 57; VI, 160, 164; Serahsi, eiMebsüt, V, 48-50.
26 Kur'an-ı Kerim'de mürtadierin ahirette ebedi olarak cehennem azabı çekecekleri ve Allah'ın af ve
mağliretine nail olamayacakları belirtildiği halde, onlar için herhangi bir dünyevi ceza öngörülmemiş­
tir. Bk. ei-Bakara, 2/217; en-Nisa, 4/137; ei-Maide, 5/54; en-Nahl; 16/106; Muhammed, 47/25. islam
hukukçularının mürted hakkında kabul ettikleri ölüm cezası ise, sünnete dayanmaktadır. Zira, mürtedin öldürülmesi konusunda hadis mecmualarının "Kitabü'l-hudüd"·bölümlerinde pek çok hadis bulunmaktadır. Bunların en meşhuru ise, lbn Abbas'ın rivayet ettiği, "Kim dinini değiştirirse onu öldü·
rünüz" hadisidir. Bk. Buhari, "Cihad", 149; "i'tisam", 28; •istitabe", 2; Ebü Davüd, "Hudüd", 1; Tirmi·
zi, "Hudüd", 25; Nesai, "Tahrim", 14; lbn Mace, "Hudüd", 2; Ahmed b. Hanbel, ı. 2, 7, 282, 283, 323;
V, 231. Ne var ki, dinden dönenin sırf bu sebeple öldiirülmesi, "Dinde zorlama yoktur. Artık doğru­
lukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır" (ei-Bakara, 2/256) ayetinin ruhuna aykırı gözükmektedir. Dolayı­
sıyla, mürledin "dinden çıkması" sebebiyle öldürülmesi gerektiğine dair fıkıhçıların katı yaklaşım ve
gayretlerine rağmen, o, din hurriyetinin sınıriandıniması çerçevesinde değil de çeşitli tarihi, siyasi,
sosyal ve kiiltürel sebeplerle, Islam toplumu ve devletine karşı beslediği düşmanlığın bartaraf edil·
mesi için, yani kamu düzeninin korunması çerçevesinde cezalandırılır. Dolayısıyla, mürtedin öldürülmesi hükmünun illeti, onun küfre dönmesi değil, islam dini ve toplumuna karşı savaş açması ve
hasmane bir tutum alması olmalıdır. Zi ra, islam'ın ilk dönemlerinde, dinden dönen kişilerin, diğer ka·
firlerle birleşerek, islam toplumuna karşı savaş açma ihtimalleri bulunmaktaydı. Hatta, bu sebeple,
kafirlerle birarada yaşayan müslümanların bile can güvenlikleri bulunmamaktaydı. Bu konuda Hz.
Peygamber, "Müşriklerle birlikte oturan her müslümandan beriyim" demekteydi (Ebü Davüd, "Ci·
had", 105; Tirmizi, "Siyer", 41; Nesai, "Kasame", 27). Fakih Hasan b. Salih ise, bir adım daha ileri
giderek, "insan irtidat etmediği halde, darDlharbe girse, darOiisiamı terk etmesi sebebiyle mürted
olur" diyordu. Bk. Cessas, Ahkamü'I-Kur'an (nşr. Muhammed es-Sadık Kamhavi), Beyrut
1405/1985, Daru ihyai't-Türasi'I-Arabi, lll, 216. Ayrıca, diğer mezheplerin aksine, Hanetilerin irtidat
eden erkeğin öldürülmesi, kadının ise hapsedilmesi konusundaki farklı yaklaşımlarından (Serahsi,
ef·Mebsut, X, 108; a.mlf., Şerhu Kitabi's-Siyeri'l·kebir, V, 1938) da mürtedin cezalandırılmasının arkasındaki bu tarihsel sebep ve olguların izlerine ulaşılabilir. Mürledin hükmO konusunda mezhepleri n görüşleri için bk. Şafii, ei-Ümm, IV, 291-93; VI, 37, 156-59, 164·71; Serahsi, ei-Mebsüt, X, 98·
124; Şevkani, Neylü'l-evtar, Mısır-Halfa ts., Mustafa ei-Babi el-Halebi ve evladühü, VII, 216-221.
27 Mürledin ölmesi veya öldürülmesinden sonra, Hanetilere göre, onun malları müslüman varisieri ara-
185
,.... TOrkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
6. Gayr-i müslimlerin din ve
Din Boyutu Sempozyumu
şahsiyetlerini aşağılayan her türlü söylem ve dav-
ranıştan (discrimination) vazgeçilmelidir. Aslında, bu hususta kendi kültürümüzde
birtakı m uyarıcı unsurlar bulunmakla beraber28, ne yazık ki tarihte -yukarıda belirtildiği üzere-, dini haklar ve gündelik hayat gibi bazı konularda çeşitli ayırırncı ve
aşağılayıcı uygulamalara da rastlanmaktadır.29
7. M iras..hukukunda, din fark ı nın mirasa engel ol masıyla ilg ili anl ayı şlar30 terk
edilmelidi_r. Zira, mirasın sebebi varis ile mOrisarasındaki akrabalık (nesep veya
sında Kur'an'da belirtilen miras hükümleri çerçevesinde paylaştırılır. Şaliilere göre ise, mürted Is-
Iam'dan çıkarak küfre girmiş ve kafir olmuştur. Biraz aşağıda açıklanacağı üzere, müslüman kafire,
kafir de müslümana mirasçı olamayacağından, mürtedicı malları beytülmale (devlet hazinesi) geçer.
Mürtedin mirası hk.bk. Şafii, ei-Ümm, IV, 83·88, 291; VI, 161; Serahsi, ei-Mebsüt, X, 100-101; XXX,
37-38; ibn Kudame, ei-Muğn~ IX, 164-66.
.
.28 Bu konu~a Kur'an-ı Kerim'de şöy.fe denilmektedir: "AIIah'tan başkasına taptıklarına (ve putlarına)
sövmeyin; sonra onla,r·da·bifmeyerek Allah'a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini cazip
gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O, ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir" (el·
En'am, 6/108). Islam'ın ilk yıllarında Hz. Peygamber tevhit mücadelesinin gereği olarak müşriklerin
putlarını kötülüyordu. Bunun üzerine müşrikler ona gelerek, "Ya tanrılarımıza sövmeye son verirsin
veya biz de senin tanrı na söveriz" dediler. Işte bu olaylardan sonra, söz konusu ayet-i kerime nazif
olmuştur (Bk.lbn Kesir, Tefsiru'I-Kur'anl'l·azim, ts., yy., Darü'l-Fikr, ll, 164). Gerek bu ayetin içerdiği mana ve gerekse onun sebeb-i nOzOIOne etki eden olaylar, herhangi bir dinin kendisini mutlak hakikat, diğer dinleri ise mutlak batıl ve yok edilmeleri gereken hurafeler olarak görmesinin kaosa sebep olacağına işaret etmektedir. Kaldı ki, bu durum fıtrata da aykırı gözükmektedir. Zira her insan,
inandığı dine batı ı, yanlış ve hurafe olduğu için değil, hak ve gerçek olduğunu zannettiği için inanır.
Bu sebepledir ki, bizzat Cenabı Hak yukarıdaki ayet-i kerimede, "Böylece biz her ümmete kendi iş­
lerini cazip gösterdik" buyurarak, her din mensubuna, kendi dininin hak.ve güzel göründüğünü ifade eder.
29 Mesela, Kur'an-ı Kerim'de ehl-i kitapta savaş konusunda şöyle denilmektedir: "Kendilerine kitap veri lenferden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve resüiOnOn haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimseierie, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın" (et-Tevbe, 9/29). Burada geçen "elleriyle cizye verinceye kadar" ifadesi hakkında yaklaşık on
beş çeşit yorum yapılmıştır. Birbirine yakın bu yorumların kaynağını, söz konusu ayetin hakiki ve
mecazi olarak yorumlanması teşkil eder. Hakiki anlamı, cizyenin zimminin bizzat kendisi tarafından
verilmesi gerektiği, vekil veya naibi tarafından verilemeyeceğidir. Mecazen ise, cizyenin zimmiden
peşin, zorla, kuwet kullanarak, müslümanların kendilerinden daha güçlü olduğunu iliraf ederek, zil·
fet içerisinde ve kahren alınması gibi birtakım anlamlarda yorumlanmıştır. "Küçülerek" ifadesi ise,
cizyeyi veren zimminin ayakta, onu alan mOstOmanın ise oturur halde olması şeklinde yorumlanmış­
tır (bu yorumlar için bk. lbnü'I-Arabi, Ahkamü'I-Kur'an, ll, 922-23; lbn Kudame, ei·MuğnT, XIII, 25253). Bütün bu yorumlar bize, savaş esası üzere kurulu müslim • gayri müslim ilişkilerinin tarihini yansıtmaktadır. ·
30 Müslümanların (mOmin) kafirlere, kafirlerin de müslümanlara varis olamayacaklarına dair hadis mecmualannın "Kitabü'I·Feraiz" bölümlerinde hususi bablar bulunmakta ve bu konuda pek çok hadis rivayet edilmektedir. Bu bablara örnek olarak bk. Buhari, "Babü la yerisü'l-müslim el-kafire vele'l·kafiru el-müslime", Feraiz, 26; Tirmizi, "Baba ma-cae rı ibtali'l-mirasi beyne'l-müslimi ve'l·kafir", Feraiz, 15; lbn Mace, "Babü Mirasi ehli'l-lslam min ehli'ş-şirk", Feraiz, 6; Darimi, "Babün fı mirasi ehli'ş­
şirk ve ehli'l-lslam", Feraiz, 29. Bu konuda en yaygın olan hadis ise, Üsame b. Zeyd'den rivayet edilen "Müslüman kafire, kafir de müslümana varis olamaz" hadisidir. Bk. Buhari, "Hac•, 44; "Megazi",
48; "Feraiz", 26; Müslim, "Feraiz", 1; EbO Davüd, "Feraiz", 10; Tirmizi, "Feraiz", 15; lbn Mace, "Feraiz", 6; Darimi, "Feraiz", 29; Malik, "Feraiz", 10; Ahmed b. Hanbel, ll, 200,208. Gerek bu hadis, gerekse "Allah kafirler için mürninler aleyhine asla bir yol vermeyecektir" (en-Nisa, 4/1 41) ayati gere-
186
> Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Girişinin Din Boyutu Sempozyumu
sıhriyet) bağıdır ve bu bağ, varis ve mOrJs olabilmek için yeterli ve objektif bir kri-
terdir.
8. Darülharpte bulunmayı, yani ülke farklılığını nikaha31 ve mirasa32 engel sayan hükümler terk edilmelidir.
·
9. Ülkemizde diğer din ve medaniyetiere ait bulunan bütün dini ve tar-ihi yapılar
korunmalı, onların tamirleri ve yenilerinin yapılabilmesi konusu, uluslararası hu-
kukta hakim olan "karşılıklılık (mütekabiliyet) ilkesi" gereğince yeniden değerlendi­
rilmelidir.33
ği, sahabe ve tabiiierin çoğunluğu ile mezhep imamları ve fukaha, müslümanın gayri mOslime, gayri masiimin de müslümana mirasçı olamayacağı görüşündedirler. Ancak, sahabilerden Muaviye,
Muaz b. Cebel, tabiinden Said b. el-Müseyyeb, Mesrük, Şa'bi, lshak b. Rahuye ve lbrahim en-Nehai gibi bazı kişiler müslümanın gayri müslime mirasçı olacağını ileri sürmüşlerdir. Bu konudaki görüşler için bk. Şafii, ei-Ümm, IV, 83·88; Cessas, Ahkamü't-Kur'an, lll, 36; ibn Aüşd, Bidayeta't-müctehid, ll, 352-53; ibn Kudame, ei-Muğni, IX, 154-58; Şevkani, Neylü'l·evtar, VI, 83.
31 Karı-kocadan biri darOiharpten darOlislama müslüman veya zimmi olarak gelir veyahul müste'men
olarak geldikten sonra müslüman veya zimmi olursa, Hanetilere göre karı-koca arasında ayrılık
meydana gelir. Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre ise, burada ülke ayrılığının herhangi bir etkisi bulunmayıp, iddet müddeli geçmedikçe ayrılık meydana gelmez. Onlara göre burada bir ayrılık meydana gelecekse, bu Olke farklılığından değil, din farklılığından meydana gelir. Ancak, kadının kaçış
veya hicreti, kocasının hakkını iptal maksadı !aşıyorsa, bu durumda, imam Şafii de Hanefiler gibi
düşünür ve söz konusu karı-koca arasında ayrılığın meydana geleceğine hükmeder. Bu konuda
mezhepierin görüşleri için bk. Şafii, ei-Ümm, V, 44-45, 49·50; Sahnün b. Said, ei-Müdewenetü'lkübra, ll, 298-301; lbn Hazm, e/-Muhal/a, IX, 329-30; Serahsi, ei·Mebsüt, V, 50-58; lbn Kudame, efMuğni, IX, 159-60, 164, 479.
32 Müslümanlar arasında mirasçılık söz konusu olduğu takdirde, onların darOlislam veya darülharpte
bulunmalarının (ülke ayrılığınını mirasa herhangi bir etkisi yoktur ve onlar birbirlerine varis olurlar.
Ancak, burada ülke farklılığının etkisi, darOiislamda yaşayan gayri mOsJimler (zimmi) ile darOiharpte yaşayan (harbi) akrabaları arasındaki mirasçılık ilişkilerinde ortaya çıkmaktadır. Hanetilere göre,
Olke ayrıliğı (ihtilafü'd·dar) gayri müslimler arasındaki tevarüse manldir. Buna göre, Islam devletinin
vatandaşı olan gayri müslim (zimmi) ile gayri müslim bir devletin vatandaşı olan gayri müslim (harbi) arasında veraset cereyan etmez. Ancak, Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre ise, ülke ayrılığının
gayri müslimler arasındaki mirasa tesiri yoktur. Bu konudaki doktriner tartışmalar için bk. Serahsi,
e/-Mebsüt, XXX, 30-33; ibn Kudame, ei-Muğni, IX, 156-58; Ahmet Özel, islam Hukukunda Ülke Kavramı, s. 175-n .
33 ilahi dinlerin mabetierinin korunması hakkında Kur'an-ı Kerim'de şöyle denilmektedir: "Eğer Allah,
bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defadip önlemeseydi, mu11ak surette, içlerinde Allah' ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve meselller yıkılır giderdi. Allah, kendisine
(kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir." (el-Hac, 22140).
Hz. Peygamber de Necranlı Hıristiyanlarla yaptığı anlaşmalarda, onların kilise ve dini yapılarının yı­
kılmayacağı ve yönetimlerinin değiştirilmeyeceği garantisini vermiştir. Hz. Peygamber ve bazı halifalerin çeşitli belde ve ülke halklarıyla yaptıklan ve onların dini yapı ve mabetierinin koruoacağına
dair söz verdikleri sulh antlaşmaları hk. bk. EbO Yusuf, KitabD'I-Harac, s. 148-61; Muhammed Hamidullah, MecmOatü'l-vesiiikı's-siyiisiyye, Beyrut 1405/1985, V. Baskı, Darü'n-Nefais, s. 175-186,
94·96. Vesikalar). Islam dini, tarihi ve dini mekanları korurken, üçüncü bin yıla girdiğimiz günümüzde, islam'ın müdataasım yaptığını ileri süren Afganistan'daki Talibarı yönetimi, 1500 yıldan beri ülkede bulunan büyük Buda heykellerini, Mart 2001 tarihinde bombalayarak tahrip etmiştir. Bizler Budin'de, Belgrad'da, Mostar'da, Selanik'te, Silistre'de, Sofya'da, kısacası Balkanlarda, Ispanya'da
(Endülüs), Hindistan'da veya dünyanın herhangi bir bölgesinde Islam tarih ve kültürüne ait bir ese-
187
> Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
ll. islam Hukuk Metodolojisinde Evrensel Hükümlerle Tarihsel Hükümler
Arasını Ayırt Edecek Objektif Bir Kriterin Bulunması
islam hukukundaki evrensel ve tarihsel hükümlerin birbirinden ayırt edilmesi
konusunda, islam hukuk metodolojisinde, objektif ve mantıki tutarlılığa sahip bir
kriterin (sistem) bulunması zorunlu hale gelmiştir. Zira, böyle bir kritere sahip olmayan isl~m hukukçuları, günümüzün veya geleceğin sorunlarına, hala hicri 1-111/
miladi VIII-X. yüzyıllarda yaşayan statik hukuk anlayışıyla çözümler bulmaya çalış-·
makta, bunun tabii sonucu olarak da adı geçen dönemlerin tarihi, siyasi ve sosyal
şartlarını bütün zaman ve mekaniara hakim kılmaktalar ve böylece de islam dünyası, zamanın gerisinde ya da dışında kalmaktadır. Jşte bugün, böyle bir kriter bulunmadığı için, müslim - gayri müslim ilişkilerini gerginleştiren ve hemen hemen tamamı birtakım sosyal, siyasal ve ekonomik olgulara d~yanan yukarıdaki hükümler,
Müslümanlar için artık taşınması güç ve usanç veren, bir yığın "tarihi yük" haline
gelmesine rağmen, hala omuzlarda taşınmaya çalışılmaktadır.
Kaldı
ki, söz konusu tarihsel hükümler arasında, sadece müslim - gayri müslim
ilişkilerini gerginleştiren unsurlar değil, bugün Batı veya·islam toplumlarında yaşa­
yan çeşitli kesimlerin anlama ve kabul etmeleri mümkün olmayan ceza hukuku, kölelik, kadın-erkek ve din-devlet ilişkileri gibi bazı alanlardaki birtakım hukuki hükümler de bulunmaktadır. Bu konulardan özellikle, islam hukukundaki din-devlet
ilişkisi, yeniden ve derinliğine olarak ele alınmalıdır. Bu çerçevede devletin yapısı,
görev ve işleyişi ile devlet başkanlığı makamının dini değil, dünyevT ve beşerT oldukları vurgulanmalı, islam ile "gerçek" ve ''tam" bir demokrasi ve laikliğin çelişme­
yeceği ve islam'ın teokratik, monarşik veya oligarşik herhangi bir "belirli/muayyen"
düzen öngörmediği hususu, aydınlardan halka kadar bütün yığınlara anlatılmalıdır.
Bu konulardaki bazı ''tarihsel kalıntılar"34, islam hukuk düşüncesi ve literatüründen
rin tahrip edilmesine ne kadar karşı isek, islam ülkelerinde bulunan başka din ve medeniyetlerin kültürel miraslarının yok edilmesine de o kadar karşı çıkmalıyız. Aksi takdirde, çifte standart içerisine
düşmüş oluruz ki, bunun da bütün insanlığın ortak değerleri olan tarihi ve kültürel mirasın tahribini
hızlandırmaktan başka herhangi bir etkisi olmaz.
34 Hilafet ve halifenin fonksiyonu hakkında, kültürel genlerimize kadar işleyen birtakım tarihsel kalınlı­
lar için bazı Osmanlı müelliflerinin görüşleri ömek gösterilebilir. Mesela, bunlardan Ahmed Midhat
Efendi, Üss-1 inkılab adlı eserinde şunları söylemektedir (halife ve hilafet hakkında kullanılan dinsel
bazı motifler tarafımızdan bold yapılmıştır. F. Koca):
"HOrriyyet şiar ebü'l·ahriir farük-ı iktidar zıllullah fi'l·ard şevketlü kudretlü azametlü metbO·ı meş­
rü ve mukaddesimiz 'Sultan Gazi Abdülhamid Han-ı Sani' Efendimiz Hazretlerinin teb'a-i sadıka-i
Osmaniyeleri haklarındaki zıllıyyet·l semaviyye-i adaletperveri ve hürriyet gösterilerinin zahirde
tecessüm ve teşekkül eylediği kanün-i hürriyeti meşhün ve adaleti mazmün hümayunlarını bu millet-i necibe-i Osmaniyyeye mahz bir yadigar ve lutf-ı ebedi·i: şehriyarileri olmak üzere, mücerred
kendülüklerinden olarak ne sOretle ihsan buyurmuş oldukları ve biniianala zalik ve tabiaten bir hükümdar-ı alem-i muta' olduktan maada, kanOnen ve siyaseten dahi şu mutalyet·i şer'iyye ve tabi·
iyyelerini ile'l-ebed ne sOretle tahkim ve te'yid buyurmuş bulundukları menakılr.ı celilesi bu cild-i
acizi tezyin eyleyen en mühim münderecatdandır. Hernan Cenabı Allah ol piidişah·ı hikmet-iktinahı adalet ve hürriyet-i umOmiyye ile beraber ebed müddet buyurarak saye-i merhamet ve şefkat-ı
şehriyariarında cümlemizi mOstazal ve mesOd ve bahtiyar eylesOn. Amin sümme amin." Bk. Ahmed
188
);>-
Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
temizlenmedikçe, din-devlet, demokrasi ve laiklik arasında yaşanan çeşitli gerginlikleri n, AB'ye geçiş ve uyum sürecinde de sıkça yaşanınası muhtemeldir.
Netice olarak, hem sahih ve evrensel bir din
anlayışına
hem de
mutl~
ve
barı­
şık bir toplumsal yapıya kavuşabilmek için, islam hukukundaki tarihsel ve evrensel
hükümlerin birbirinden ayırt edilmesi konusunda, objektif ve tümel bir -kriterin bulunması ihtiyaç haline gelmiştir.35
Midhat, Oss-i ink1/ab, lstanbul1295, Takvim-i Vekayi' Matbaası, Ikinci cildin kapak sayfası.
Arnidi-i Divan-ı HümayOn Hulefasından Nazif Surüri, Hilafet-i Muazzama-i lslamiyye adlı eserin gl·
rişinde şöyle demektedir:
"ima~ü'l-müslimin, hadimü'I-Haremeyni'ş-Şerifeyn, harisO emanati seyyidl'l·kevneyn ve hafızu
bünyeini din·i mübin şevketlü Padişahımız Gazi-i ali Büyük Abdülhamid Han-ı sani Efendimiz Hazretleri min kıbeli'r·Rahman haiz-i hılye-1 mualla-yı hilafet buyruldukları cihetıe kaffe-1 ehl·l tev·
hid ve imanın eb·l müşfik·l meded-resi ve veliyyü'l-emr·l mukaddesidir.
COmlesi bir ana ve babadan doğmuş öz karındaş gibi olan bütün müslümanlar zat·ı ali·l cenab·ı
hilafet-penahilerinln yed·l hümayunlarına vedia·l ilahidlr. Cem'iyyet·l celile-i islamiyye'nln Jz.
diyad·ı kuvvet ve mikneti ancak anın zir·l cenah·ı şevket ve adaletinde ba·kemal·l sıdk ve mutaveat bulunmakla hasıldır. Peygamber-i zişanımızın emr-i eelili vechile zat-ı mübarek-i padişa·
hnerlne hemişe arz u ta'zim ve mutavaatle nail·l niam-1 dO c ihan olmağa ihtimam akdes-i vezaif·
i fslam'dır. Rabbimiz Teala ve Tekaddes Hazretleri habib-i ekremi hurmaline seyyle-1 adem-i mu·
tavaatle hudüd·ı cem'lyyet·l islamlyye'den mehcüriyyet beliyyesine düçAr olmakdan cümlemi·
zi masün ve mahfüz ve kalblerimizl envar-ı mütemeyyine-1 tav' ve rıza lle daima münevver ve
mahfüz buyursun. Amin." Bk. Nazif Surüri, Hilafet-i Muazzama-i islamiyye, Kostantıniyye 1315, Ma·
iümat Gazeteleri ve Tahir Bey Matbaası, s. 21-23.
ömer Ziyaüddin (Dağıstani) ise, Hadis-i erbain fi hukuk-I selatin adlı eserinin başında şunları söylemektedir:
"imdi, devlet böylece milletin hukukına riayet ittikçe millet de gerek şer'an ve gerek kanünen lazım
gelen hukOk·ı mukaddes-ı hazretl padlşahiye derece-i nihayede riayet ve hakk-ı mülükanelerinde fevka'l-ade ta'zim ve hürmet itmelidir ve daima hayır dua ile yad ve tezkar ve hayırhahane ma'rüzatta bulunmalıdır. Zira, Kanün-ı Esiisi'nin dördüncü maddesinde dahi musarrah olundığı vechile
eb·i mOşfikımız zat-ı hazret-ı padişahi hasebü'l-hilafe din-i Islam'ın hamisi ve bi'l-cümle teba-i Osman iye'nin hükümdar ve padişahıdır. Beşinci maddesinde dahi musarrah olunduğu üzere zat-ı haz·
ret-1 pıidlşahinin nefs·l nefis· humiiyunları mukaddes ve gayr-i mes'uldür.
Ve yedinci maddesiyle mevadd-ı sairede mevcud bi'l-cümle hukük-ı padişahiye riayete kanünen
mecbur oldığımız gibi, şer'an dahi hukOk·ı selaline riayet ve emr Oferman-ı humayunlarına lta·
at ve lnkıyad ile me'mür ve mükellefız ve hakeza, taraf-ı padişahiden bi'z-zat ve bi'l-vasıta mansüb bl'l-cümle vükela ve vüzera ve erkan ve ümera-yı askeriye ve me'mürine dahi Itaat lle
şer'an ve kanünen mükellefiz. Şer'an olan hukük-ı selatin neden ibaret ise ehadis-i şerile ile inşal­
lahu Teala risalemizde mufassalan beyan olunacakdır. "A'tiullahe ve a'tiu'r-resüle ve üli'l·emri minkOm", "Va'tasımü bi-hablillahi cemian vela teferrakü" ayal-ı kerimesiyle "Ma neca men neca illa bi'littifak ve ma heleka men heleka illa bi'Hhtllar hadis-i şerili mücibince cümlemiz daire-i necat biihire-i Ittihad ve ittifakda ber karar olub şer'an ve aklen me'mOr oldığımız itaat ve inkıyaddan inhiraf etmemeliyiz." Bk. Ömer Ziyıiüddin (Dağıstani), Hadis-i erbain fi hukO/s-1 se/atin,lstanbul1326, s. 2-3.
35 Bu konudaki bir deneme için bk. Ferhat Koca, "Kuran-ı Kerim'deki Fıkhi HükOmlerin Evrensellik ve
Tarihselliğini Tespit Konusunda Bir Deneme•, islam DOşOncesinde Yeni Arayişlar- 1- (nşr. lıyas
Çelebi), lstanbul1998, Rağbet yayınları, s. 73-172.
189
> Türkiye'nin Avrupa
lll. Hukuklar Arası
Birliği'ne Girişinin
Yakıniaştırma
ve
Din Boyutu Sempozyumu
Birleştirme
Faaliyetlerine Girişilmesi
islam hukukunda bir müçtehidin içtihadı, herhangi bir mezhep, ırk veya ülke ile
kayıtlanmaksızın, her Müslüman için "kendisine uyulabilecek hukuki bir hüküm" niteliğindedir. Dolayısıyla, herhangi bir islam ülkesindeki islam hukuku esaslarına
uygun olarak hazırlanmış kanun ve hükümlerden, diğer bir islam ülkesinin de faydalanması tabiidir.36 Bu genel kabulden hareketle, bazı islam hukukçuları, yalnız­
ca islam hukuk doktrinlerinden değil, bazı . kayıtlar çerçevesinde, diğer hukuk sistem ve içtihatlarından da yararlanmak gerektiği noktasına ulaşmışlardır.37 Kaldı ki,
birtakım müelliflere göre, islam hukuk tarihinde Bizans (Roma), Sasani (iran) ve
Yahudi hukuklarından çeşitli iktibaslar yapılmıştır38 ve dolayısıyla da İslam hukukunun, diğer hukuk sistemleriyle böyle bir yakınlaşma sürecine girme konusunda,
yeterli tarihi tecrübeye sahip olduğu söylenebilir. Bu arada, İslam hukukunun Batı
hukuk sistemleriyle yakınlaşma ve entegrasyonu sırasında, İslam hukuk metodolojisinin kaynaklar hiyerarşisinde yer alan, " Bizden öncekilerin şeriatları (şer'u men
kablena)" ilkesine39 tekrar ve yeniden işlerlik kazandırılmalıdır.
36 Abdülvehhab Hallaf, "Tefsiru'n-nusüsı'l-kanOniyye ve te'vilüha", Mecelletü'/-kanCm ve'l-iktisad, sy. ll
(Kahire 1948), s. 188. Nitekim, Mecelle'nin ta'dil komisyonlarında, Hanefi mezhebinin dışındaki
mezheplerden de yararlanılmıştır. Bu çerçevede, Mecelle'nin Hanefi mezhebi dışındaki mezheplerio görüşlerinden de yararlanarak ta'dil edilen büyO', icare, emanat ve gasb ile ilgili bazı maddeler
için bk. Ali Haydar Efendi, e/-MecmCıatü'/-cedide fi kütübi'l-erba'a, Dersaadet 1913, s. ·136-138. Ayrıca Mecelle'nin ta'dil çalışmaları hk. bk. Osman Öztürk, Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle, istanbul1973, iSAV Neşriyatı, lrfan Matbaası, s. 96-105.
37 İlk toplantısını 9 Mayıs 1916'da yapan kanon-ı medeni ve hukuk-ı aile komisyonunun çalışma esaslarından birisi "fıkıh hükümlerinden olduğu gibi yabancı kanunlardan da istifade etmek"ti~. Ayrıca
1921 yılında kurulan Mecelle tadil komisyonu da "çeşitli mezheplerden asrın ihtiyacına en uygun içtihatları almak" yanında, "yeni çıkan ihtiyaçlar için -fıkıh hükümlerine uygun olmak şartıyla- diğer hukuklardan istifade etmek" prensibini benimsemiştir. bk. Osman Öztürk, Osmanlt Hukuk Tarihinde
Mecelle, s. 96-98; Hayreddin Karaman, islam Hukuk Tarihi, istanbul 1989, Nesil Yayınları, s. 336.
Islam'ın kati naslarıyla sabit bir hükmü lle çatışmadığı sürece böyle bir yardımlaşma ve yakınlaşma,
islam hukukuna aykırı gözükmemektedir. Abdütvehhab Hallaf, "Tefsiru'n-nusOsı'l-kanüniyye ve
te'vilüha", Mecelletü'l-kanCın ve'l-iktisad, sy. ll, s. 189.
38 islam hukukunun diğer hukuklardan iktibasta bulunduğu iddiaları ve buna verilen cevaplar hk. bk.
Ömer Lütfi Barkan, Osmanlt imparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esas/art, Kanun/ar,
ı, islahbul 1945, s. LX!II-LXXII; Vasfi Raşid Sevig, "Fıkıh ve Medeni Kanun", Ankara Ünv. Hukuk Fakültesi Mecmuast (AÜHFM), Vlll/3-4, s. 210-235; Hamidullah-Bousquet-Nallino, islam Fıkhı ve Roma Hukuku (çev. Kemal Kuşçu), istanbul1964; SOfi Hasan Ebü Talib, Beyne'ş-Şeriati'l-istamiyye­
ve'/-kanüni'r-RCımani, ei-Fecale, ts. (Mektebetü Nehdatü Mısr); Muhammed Hamidullah, "Roma Hu. kuku ile Islam Hukuku Arasındaki Münasebetter" (çev. Naliz Danışman), Ankara Ünv. ilahiyat Fakültesi Dergisi (AÜiFD), lll-IV, s. 75-78; S. V, Fitzgerald, •islam Hukukunun Roma Hukukundan iktibasta Bulunduğu iddiası" (çev. Bilge Um<:lr), istanbul ünv. Hukuk Fakültesi Mecmuast (iÜHFM),
XX!X/4, s. 1128-1154; Şakir Berki, "İslam Hukukunun Ana Hatları", AÜiFD, XIX, s. 29-40; 1975, XX,
s. 53-70; Wael B. Hallaq, "1tıe l,.lse and Abuse of Evidence: The Question of Provincial and Roman
lnfiuences on Early lslamic 'Law", Journal of the American Oriental Society, CX/1 (Ann arbor 1990),
s. 79-91; 1. Goldziher, "Fıkıh", iA, IV, 601-608; M. Fuad Köprülü, "Fıkıh", iA, lV, 608-622.
39 Bizden önceki ilahi dinlerin hükümlerinin bizleri bağlayıp bağlamadığı konusu, klasik fıkıh usülü ki·ıaplarının "Şer'u men kablena" bölümlerinde genişçe tartışılmıştır. Ayrıca bu konuda bk. Muhammed
Hamidullah, "İslami ilimlerde lsrailiyyat Yahut Gayr-i islami Menşeli Rivayetler" (çev. lbrahim Canan), AtatOrk Ünv. islami ilimler Fakültesi Dergisi (AÜiiFD), sy. 2 (Ankara 1977), s. 295-319; a.mlf.,
•islam Hukukunun Kaynakları Açısından Kitab-ı Mukaddes", 1-11 (çev. İbrahim Canan), AÜiiFD, sy.
3, s. 379-41 o.
190
> Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
Batı ve islam hukukları arası böyle bir yakınlaşma ve etkileşim sayesinde, her
iki tarafın hukukçuları da kendi hukuk düzenlerinin gerçek yapısına, tıkanıklıkları­
na ve bunların sebeplerine, daha açık ve eleştirel bir şekilde bakma imkanına kavuşacak ve böyle bir yaklaşım onları, dar görüşlü birer "hukuk teknisyeni" olmaktan kurtaracaktır. Bu süreçte, hukuk sistemlerinin birbirine yaklaştırılması, denkleş- ·
tirilmesi ve birleştirilmesi çalışmalarını yapan Karşılaştırmalı Hukuk dalı40 büyük
bir - gelişme gösterecek ve yalnızca kanun koyucular için değil, aynı zamanda etrafları milli/dini hukuklar tarafından kuşatılmış olan yargıçlar ve hukukçular için.de
vazgeçilmez bir yardımcı haline gelecektir.41 Binaenaleyh, sürekli d.eğişen bir dünyada, hukukçuların "kendi köşelerine çekilerek", bütün dış etkilerden uzakta ve yalnızca milli veya dini hukukları çerçevesinde birtakım hukuki çözümler bulmaya çalışmaları, artık neredeyse imkansız bir hale gelmiştir. Kaldı ki, bugün temel insan
haklarının ve çevrenin korunması, ileri teknoloji ve standartların geliştirilmesi, savaş ve, kitle haberleşme araçlarının kullanım ve denetimi, vatandaşlık ilişkileri. .. gibi pek çok uluslararası problem, hukuklar arası yakınlaşma ve entegrasyonu zorunlu kılmaktadır.42 Böyle bir entegrasyon sonunda ise, AB'nin tebaası niteliğinde
olan Hıristiyan ve Müslüman unsurların, demokratik yollarla birliğin üst yapısına
yansıtacakları kendi milli ve dini değerleri sayesinde, -şimdilik sadece saf ve temiz
bir hayal olsa da-, 350 milyonluk büyük ve çağdaş bir kıtanın hayat münasebetlerine yön verip, hukuki problemlerine çözüm üretecek olan Christian-Muhammedan
Law (Hıristiyan-islam Hukuku) adında, yeni ve ortak bir hukuk koduna ulaşılacak­
tır. islam hukukçuları şimdiden "Hıristiyan-islam Hukuku"nun oluşumu için gerekli
altyapı çalışmalarına başlamalıd ırlar.
Öte yandan, AB'ye giriş ve uyum sürecinde, birbirlerini daha yakından tanıma
imkanına kavuşacak olan Müslüman ve gayri müslim hukukçular, islam hukukunun içerik ve hedefleri hakkında, isteyerek veya istemeyerek düştükleri birtakım
hataları daha kolay görebilecek ve sosyal hayattaki değişim ve gelişmeler karşı­
sında donukluğa ve din taassubuna düşmeden, islam hukuku ile Batı hukukları
arasında yakınlaştırma, denkleştirme ve birleştirme çalışmalarına olumlu katkılar40 Çeşitli hukukların birbirine yaklaştırılması ve birleştirilmesi konusunda bk. Konrad Zweigert, "Karşı­
laştırmalı Hukuk ve Günümüzde Hukukun Oluşumu" (çev. Ergun Özsunay), iüHFM, XXXVIIV1-4, s.
651-665; Manfred Rehbinder, "Çağdaş Toplumda Hukukun Gelişme Eğilimleri" (çev. Ömer Teaman), iÜHFM, XXXIX/1-4, s. 483-487 (481-492); Ergun Özsunay, "Hukukun Birleştirilmesinde iskandinav Denemesi", iüHFM, XXXIX/1-4, s. 203-220; a.mlf., "Karşılaştırmalı Hukukun Görevleri",
iüHFM, XLI/3-4, s. 276; islam hukukunda karşılaştırmalı hukuk çalışmalarına örnek olarak bk. Mahmüd M. Şeltüt- M. Ali es-Sayis, Mukarenetü'l-mezahib fi'l-ftkh, Kahire 1953.
41 Ergun Özsunay, "Karşılaştırmalı Hukukun Görevleri", iüHFM, XLI/3-4, s. 273-275, 283-284. Nitekim
Yargıtay bir içtihadı birleştirme kararı nda, "Kanunlarımızı yorumlarken kendi metinlerimizi göz önünde tutmakla beraber, yorumlarda ilmi içtihatlardan faydalanablleceğine göre, bunların asıllarına da
bakmaktan vazgeçemeyiz" demiştir. 28.11.1945 tarih ve 13/15 sayılı bu karar için bk. Temyiz Mahkemesi Tevhidi içtihat Kü/liyatt (nşr. Hayri Ertürk-Tarık Doğruer-Necal Tüzün), Ankara 1960, s. 149-
151.
42 Ergun Özsunay, "Karşılaştırmalı Hukukun Görevleri", iüHFM, XLU3-4, s. 267.
191
> Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Girişinin Din Boyutu Sempozyumu
da bulunacaklardır.43
Sonuç olarak, burada önerilen islam hukuk düşüncesindeki zihniyet değişimi,
Müslüman Türkler değil, dünyadaki bütün Müslüman unsur ve ülkelerin
geçirmesi gereken bir değişim, yukarıdaki değişim noktaları da islam ülkelerinin
çağdaş dünya ile bütünleşebilmesi, demokratikleşmesi ve çağdaşlaşması için bir
yol haritası. Aiteliğlndedir. Ayrıca, bu değişimler, Batılı ülkelerin dayatmas ı sonucu
ve onlar lehine bir tavır olarak değil de bizzat Müslümanların sağlıklı ve sahih bir
dinihukuk anlayışına ulaşabilmeleri için yapmaları gerekli olan değişimlerdir. Aksi
halde, Muhammed Reşid Rıza'nın (ö. 1354/1935) da dediği gibi, "Akval (içtihatlar)
veehadisin (sözler) ikna edemediği kişileri, ahval (durumlar) ve havadis (olaylar)
ikna eder ve boyun eğdirir."44
yalnızca
43 Sarahaddin an-Nahi, "lslamic Law or Shari'a in the Field of Comparative Law and the Reaction of
Arab Thinkers and Jurists", Uluslararası Birinci islam Araştumaları Sempozyumu, lzmir 1985, s.
173-181.
44 Muhammed Reşid Rıza, Fetava MOhimme fi'ş-Şeriati'l-lslamiyye fi'l·mehakimi'I-Usmaniyye ve'I-Mıs­
rıyye ve mebahls 11'1-ıslahi'l-islami, Mısır 1331/1913, MatbaatO'I-Menar, s. 22.
Açıklama:
Bu
tebliğde
yer alan
görüşler tebliğ
Başkanlığı'nı bağlamaz (Yayına Hazırlayan)
192
sahibinin
kişisel görüşleri
olup Diyanet
işleri
:ı> Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Girişinin Din Boyutu Sempozyumu
BiBLiYOGRAFYA
Abdülkerim Zeydan, Ahkamü'z-zimmiyyfn ve'l-müste'menln fl dari'l-islam, Bağdat
1982, Mektebetü'I-Kudüs.
Abdülvehhclb Hallaf, "Tefsiru'n-nusCısı'l-kanCıniyye ve te'vilüha", Mecel[etü'l-kanOn
ve'l-iktisad, sy. ll (Kahire 1948), s. 177-198.
Ahmed b. Hanbel, ei-Müsned, istanbul 1982, Çağrı Yayınları, 1-VI.
Ahmed Midhat, Üss-i ink1/ab, istanbul1295, Takvim-i Vekayi' Matöaası, 1-11.
Ahmet Özel, "Darülharp", Diyanet Vakfi islam Ansiklopedisi (DiA), istanbul 1993,
VIII, 536.
_ __, "Darülislam", DiA, VIII, 542.
_ _ _, islam Hukukunda Ülke Kavrami, istanbul 1984, Marifet Yayınları.
Ali Haydar Efendi, ei-MecmOatü'l-cedlde fl kütübi'l-erba'a, Dersaadet 1913.
Antoine Fattal, Le statut lf§gal des non-musulmans en pays d'lslam, Beyrut 1958,
ei-Matbaatü'I-Katolikiyye.
Arthur Stanley Tritton, The Caliphs and their non-Muslim subjects, London 1930
(Humphrey 1393/1973}.
B. C. Netkoff, "Osmanlı imparatorluğunda Cizye" (tre. Şinasi Altundağ), TTK Belleten, Vlll/32 (1944), s. 599-652.
Buhari, Sahlhü'I-Buhar~ istanbul1981 , Çağrı Yayınları, 1-VIII.
BuhCıti, Keşşafü'l-kma' an metni'l-ikna', Beyrut 1403/1983, Alemü'l-Kütüb, 1-VI
(Haccavi'nin el-ikna' adlı eseriyle birlikte).
C. H. Becker, "Cizye", islam Ansiklopedisi (iA}, istanbul1977, Milli Eğ itim Basıme­
vi, lll, 199-201.
Cessas, Ahkamü'I-Kur'an (nşr. Muhammed
1405/1985, Daru ihyai't-Türasi'I-Arabi, 1-V.
es-Sadık
Kamhavi}, Beyrut
Cl. Cahen, "Djizya", The Encyclopaedia of Islam (new edition) (E/2, ing}, ll, 55962.
_ __. "Zimme", iA, XIII, 566-68.
Daniel Dennett, el-Cizye ve'l-islam (tre. Fevzi Fehim Cadullah), Beyrut ts., Darü'IHayat.
193
:ı;:..
Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
Darimi, Sünenü'd-Darimf (nşr. Muhammed Ahmed Zihman), Beyrut ts., Darü'I-Kütübi'l-ilmiyye, 1-11.
EbO DavOd, Sünenü Ebi Davüd, istanbul 1981, Çağrı Yayınları, 1-V.
EbO Yusuf, Kitabü'I-Harac
(nşr.
Kusay Muhibbüddin ei-Hatib), Kahire 1397, VI.
Baskı,.ei-Matbaatü's-Selefiyye ve Mektebetüha.
EbO Zeyd ed-DebOsi, Te'sfsü'n-nazar,
Mısır
ts. (ei-Matbaatü'I-Edebiyye).
Ergun Özsunay, "Hukukun Birleştirilmesinde iskandinav Denemesi", istanbul Ünv.
Hukuk Fakültesi Mecmuasi (iüHFM), XXXIX/1-4, s. 203-20.
_ __ , "Karşılaştırmalı Hukukun Görevleri", iüHFM, XLI/3-4, s. 259-91.
Ferhat Koca, "Kur'an-ı Kerim'deki Fıkhi Hükümterin Evrensellik ve Tarihselliğini
Tespit Konusunda Bir Deneme", islam Düşüncesinde Yeni Aray1şlar - / (nşr. ilyas Çelebi), istanbul1998, Rağbet Yayınları, s. 73-172.
Halil inalcık, "Cizye", DiA, VIII, 45-48.
_ __, "Djizya", E/2 (ing), ll, 562-66.
Hamidullah-Bousquet-Nallino, islam Fıkhı ve Roma Hukuku (çev. Kemal Kuşçu),
istanbul 1964.
Hatib
eş-Şirbini,
Mugni'l-muhtac, Kahire 1377/1958, Mektebetü Mustafa el-Babi
ei-Halebi ve evladihi, 1-IV.
Hayreddin Karaman, islam Hukuk Tarihi, istanbul1989, Nesil Yayınları.
I.Goldziher, "Fıkıh", iA, IV, 601-8.
ibn Hazm, ei-Muhalla (nşr. Abdülgaffar Süleyman ei-Bindari), Beyrut 1408/1988,
Darü'l-Kütübi'l-ilmiyye, 1-XII.
ibn Kayyim ei-Cevziyye, Ahkamü ehli'z-zimme (nşr. Subhi es-Salih), Beyrut 1994,
IV. Baskı, Darü'l-ilm li'I-Melayin, 1-11.
ibn Kesir, Tefsfru'I-Kur'ani'l-azfm, ts., yy., Darü'I-Fikr, 1-IV.
ibn Kudame, ei-Muğnf (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türki- Abdülfettah Muhammed ei-Hulv), Kahire 1410/1990, Daru Hicr), 1-XIV.
lbn Mace, Sünenü ibn Mace, istanbul1981, Çağrı ·Yayınları, 1-11.
ibn Rüşd, Bidayetü'l-müctehid, Beyrut 1398/1978, IV. Baskı, Darü'I-Ma'rife, 1-11.
ibnü'I-Arabi, Ahkamü'I-Kur'an (nşr. Ali Muhammed ef-Becavl), ts., yy., Darü ihyai'l194
> Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
Kütübi'I-Arabiyye, 1-IV.
Kasani, Kitabu Bedaii's-sanai' ff tertlbi'ş-şerai', Beyrut 1394/1974, Darü'I-Kütübi'IArabiyyi, 1-VII.
Konrad Zweigert, "Karşılaştırmalı Hukuk ve Günümüzde Hukukun Oluş_umu" (çev.
Ergun Özsunay), iÜHFM, XXXVIII/1-4, s. 651-65.
Kuhistani, Camiu'r-rumOz ff şerhi Nukaye, istanbul1874, Matbaatü'I-Ma'sOmiyye,
1-11.
M. Akif Aydın, islam-Osmanli Aile Hukuku, istanbul 1985, Marmara Ünv. ilahiyat
Fak. Vakfı Yayınları.
M. Fuad Köprülü, "Fıkıh", İA, IV, 608-22.
Manfred Rehbinder, "Çağdaş Toplumda Hukukun Gelişme Eğilimleri" (çev. Ömer
Teoman), iÜHFM, XXXIX/1-4, s. 481-92.
Maverdi, ei-Ahkamü's-sultaniyye (nşr. Ahmed Mübarek
1409/1989, Mektebetü Dari ibn Kuteybe.
ei-Bağdadi),
Küveyt
Mehmet Erkal, "Cizye", DiA, istanbul1993, VIII, 42-45.
Muhammed Hamidullah, "islam Hukukunun Kaynakları Açısından Kitab-ı Mukaddes", 1-11 (çev. ibrahim Canan), AüiiFD, sy. 3, s. 379-410.
_ ____. "islami ilimlerde israiliyyat Yahut Gayr-i islami Menşeli Rivayetler" (çev.
·ibrahim Canan), Atatürk Ünv. islaml itimler Fakültesi Dergisi (AÜiiFD), sy. 2
(Ankara 1977), s. 295-319.
-----J
MecmOatü'l-vesaikt's-siyasiyye, Beyrut 1405/1985, V. Baskı, Darü'n-Ne-
tais.
"Roma Hukuku ile islam Hukuku Arasındaki Münasebetler" (çev. Nafiz
Danışman), Ankara ünv. ilahiyat Fakültesi Dergisi (AÜIFD), lll-IV, s. 75-78.
-----J
Muhammed Reşid Rıza, Fetava Mühimme fi'ş-Şeriati'l-islamiyye fi'l-mehakimi'IUsmaniyye ve'I-Mtsnyye ve mebahis fi'f-tsfahi'l-islami, Mısır 1331/1913,
Matbaatü'I-Menar.
Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanmda Gayr-t Müslimler, istanbul 1989, Marmara
Ünv. ilahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları.
Müslim, Sahihu Müslim, istanbul 1981, Çağrı Yayınları, 1-IV.
Nazif SurOri, Hilafet-i Muazzama-i fslamiyye, Kostantıniyye 1315, MaiOmat Gaze195
> Türkiye'nin Avrupa
teleri ve Tahir Bey
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
Matbaası.
Nesai, Sünenü'n-NesfıT, istanbul1981, Çağrı Yayınları, 1-VIII.
Osman Öztürk, Osman/1 Hukuk Tarihinde Mecelle, istanbul1973, İSAV Neşriyatı,
İrfan Matbaası.
ömer Lütfi Barkan, Osman/1 imparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali
Esas/an, Kanun/ar, 1, İstanbul 1945.
Ömer Ziyaüddin { Dağıstani), Hadis-i erbain ff hukOk-1 selfıtin, istanbul 1326.
S. V. Fitzgerald, " İslam Hukukunun Roma Hukukundan İktibasta Bulunduğu iddiası" {çev. Bilge Umar), iüHFM, XXIX/4, s. 1128-54.
SahnOn b. Said, ei-Müdewenetü'l-kübrfı,
baskı, Beyrut ts., Daru Sadr, ı-VII.
Mısır
1323, Matbaatü's-Saade, ofset
Salahaddin an-Nahi, "lslamic Law or Shari'a in the Field of Comparative Law and
the Reaction of Arab Thinkers and Jurists", Uluslararasi Birinci islam Araş­
lifma/an Sempozyumu, İzmir 1985, s. 173-81.
Salih Tuğ, islam Vergi Hukukunun Ortaya ÇikiŞI, istanbul1984, Marmara ünv. ilahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları.
Serahsi, ei-MebsOt, Beyrut 1398/1978, lll.
_ __, Şerhu Kitfıbi's-Siyeri'l-kebir,
Ahmed, ts., yy., 1-IV.
Baskı,
nşr.
Ofset, Darü'I-Ma'rife, 1-XXX.
Selahuddin ei-Müneccid - Abdülaziz
Şafii, ei-Ümm {nşr. Muhammed Zühri en-Neccar), Beyrut 1393/1973, Darü'I-Ma'ri-
fe, 1-VII.
Şakir Berki, "İslam Hukukunun Ana Hatları", AÜiFD, XIX, s. 29-40; XX, s. 53-70.
Şevkani, Neylü'l-evtfır, Mısır-Halfa
ts., Mustafa ei-Babi ei-Halebi ve evladühO,
ı­
VII.
Taber1,
Cfımiu'l-beyfın
fi te'v11i'I-Kur'fın, Kahire 1987. 1-XII.
Temyiz Mahkemesi Tevhidi içtihat Kül/iyati {nşr. Hayri Ertürk-Tarık Doğruer-Necat
Tüzün), Ankara 1960.
Tirmizi, Sünenü't-Tirmizi, istanbul1981, Çağrı Yayınları, 1-V.
Vasfi Raşid Sevig, "Fıkıh ve Medeni Kanun", Ankara Ünv. Hukuk Fakültesi Mecmuasi (AÜHFM), Vlll/3-4, s. 210-35.
196
> Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne Girişinin
Din Boyutu Sempozyumu
Wael B. Hallaq, "The Use and Abuse ot.Evidence: The Question of Provincial and
Roman lnfluences on Early lslamic Law", Journal of the American Oriental
Society, CX/1 (Ann arbor 1990), s. 79~91.
Yahya b. Adem ei-KureşT, Kitabü'I-Harac (nşr. Ahmed Muhammed Şakir), Kahire
ts., ll. Baskı. Mektebetü Dari't-Türas.
197
Download