II T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI MUHAMMED İZZET DERVEZE’NİN KUR’AN’I ANLAMA VE YORUMLAMA YÖNTEMİ DOKTORA TEZİ Ekrem DEMİR ANKARA - 2006 III IV ÖNSÖZ Allah, insanlığa yön vermek, yaşamlarını düzenlemek, tevhid inancını yeryüzüne hakim kılmak, hayatta karşılaştıkları sorunlara çözümler bulmak, onları karanlıktan aydınlığa çıkarmak adına, yine insanlar arasından seçtiği Peygamberlerine vahiy göndermiştir. Gönderilen bu vahiy, örneğin Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. Şit, Hz. İbrahim’de sahifeler, Hz. Davud’da Zebur, Hz. Musa’da Tevrat, Hz. İsa’da İncil, Hz. Muhammed’de Kur’an’a dönüşerek Kitap/Mushaf halini almıştır. Bu bağlamda vahyin son halkası olan, lafız ve manasıyla Allah katından, Cebrail aracılığı ile Hz. Muhammed’e Arapça bir dil ile gönderilen ve kendisiyle ibadet edilen Kur’an; nassı, hükmü, mesajı hülasa bütün ayetleri ile kıyamete dek baki kalacak tahriften korunmuş en son vahiydir. İnsanlar, kendilerine gönderilen Kur’an’ı, tarih boyu anlamaya ve yorumlamaya çalışmışlardır. Bu anlama ve yorumlama çalışmaları Kur’an’ın indirildiği dönemden ta günümüze kadar yapıla gelmiştir. İşte bu faaliyete klasik dönemde rivayet(me’sur/naklî) ve dirayet(rey/ma’kul) adı verilirken modern zamanda içinde bulundukları sosyal durum, mezhebî konum, aklî ortam gereği farklı isimler verilmiştir. Örneğin nass merkezli selefî yaklaşım, dil merkezli zahirî yaklaşım (beyan), tasavvuf merkezli Batinî yaklaşım(irfan), te’vil ve düşünce merkezli Aklî yaklaşım (burhan) vs. tefsir akımları; ıslahî(içtimaî), bilimsel, edebî-konulu, Mezhebî/kelamî, modernist, ilhadî gibi isimler almıştır. Durum ne olursa olsun, Kur’an’ın anlaşılmasında önemli olan, yorumların muradı ilahî ile örtüşmesidir. Kuşkusuz anlama ve yorumlama, insan aklından neşet eden insanî bir eylemdir. İslam ilim geleneğinde, Tefsir alanında “tefsir” ve “te’vil” kavramlarıyla şöhret bulan bir disiplin geliştirilmiş, bu disiplin çerçevesinde 6000 küsur ayeti ve 600 küsur sayfası ile Kur’an, onlarca cilt ve binlerce sayfa halinde her dönem yorumlanmış ve yorumlanmaya devam edecektir. Elbette her disiplinin bir yöntemi geliştirilmiştir. Kuşkusuz, tefsir disiplininin yöntemi de tefsir usulüdür. V Kur'an’ı anlamaya ve yorumlamaya çalışmak temelde bireysel eylem olup her bireyin en tabi hakkıdır. Kur'an’ı tefsir etmek(yorumlamak) ve Kur'an ayetlerinden hareketle topluma mesaj vermek ise uzmanların işidir. Bu alanda topluma mesaj verme gayretiyle Kur’an’ı Nüzûl sırasına göre tefsir eden Derveze, tabi ki Kur’an’ı anlayıp yorumlarken bir yöntem geliştirmeye çalışmış ve “Asru’n-Nebî”, “es-Sîretü’r-Rasûl”, “Kur’anü’l-Mecid”, “ed-Dusturu’l-Kur’anî” gibi Kur’an’ı yorumlama yöntem çalışmalarında, geliştirmiş olduğu yorumsal yöntemini “etTefsîru’l-Hadîs” adlı tefsirine uygulamıştır. Projemizin hazırlık aşamasında strateji belirleyiciliği, yol göstericiliği, eleştiri ve önerileriyle önemli katkıda bulunan danışman hocam Prof. Dr. Mehmet PAÇACI’ya özellikle teşekkür ederim. Ayrıca tez izleme komitesinde yer alarak çalışmalarıma katkıda bulunan hocalarım Prof. Dr. Ömer ÖZSOY, Prof. Dr. Mevlüt GÜNGÖR, Prof. Dr. İbrahim SARIÇAM, Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU, Prof. Dr. M. Zeki DUMAN ve Doç. Dr. İbrahim ÖZDEMİR’e teşekkürü bir borç bilirim. Bu vesile ile çalışmalarımızı bizzat okuyarak katkıda bulunan Dr. Şahin GÜVEN, Zafer POLAT, Yusuf TURAN ve tahammülleri, manevi destekleri ve gönülleriyle bizim arkamızda duran eşim ve mesai arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır. Ekrem DEMİR Ankara – 2006 VI İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ.................................................................................................................... V İÇİNDEKİLER ..................................................................................................... VI KISALTMALAR .................................................................................................. IX GİRİŞ .......................................................................................................................1 A. Konunun Önemi ve Kapsamı ....................................................................1 B. Kavramsal Çerçeve ....................................................................................3 BİRİNCİ BÖLÜM 1. DERVEZE’NİN HAYATI..................................................................................5 1.1. Derveze’nin Yaşadığı Dönem ve Coğrafyaya Genel Bir Bakış ...............5 1.2. Derveze’nin Hayatı, Eserleri, Hakkında Yapılan Çalışmalar ve İlim Dünyasına Katkısı ..............................................................................14 1.2.1. Hayatı .................................................................................................14 1.2.1.1. Çocukluğu, Gençliği, Evliliği, İş Hayatı ve Vefatı .......................14 1.2.1.2. Siyasî Çalışmaları ........................................................................15 1.2.1.3. İlmî Aktivitesi, Fikrî Gelişimi ve Bunları Etkileyen Unsurlar.....21 1.2.2. Eserleri ...............................................................................................24 1.2.2.1. Kur’an ve Tefsir ile İlgili Eserleri ...............................................25 1.2.2.2. Tarih ile İlgili Eserleri...................................................................27 1.2.2.3. Edebiyat ile İlgili Eserleri .............................................................29 1.2.2.4. Güncel / Aktüel Eserleri................................................................29 1.2.2.5. Çevirileri .......................................................................................31 1.2.2.6. Basılmamış Eserleri ......................................................................32 1.2.3. Hakkında Yapılan Çalışmalar ve İlim Dünyasına Katkısı..........32 İKİNCİ BÖLÜM 2. DERVEZE’NİN KUR’AN’I ANLAMA YÖNTEMİ ....................................39 2.1. “Kur’an”, “Anlam-Anlama” ve “Yöntem” Kavramları ..........................39 2.1.1. Kur’an...............................................................................................39 2.1.2. Anlam – Anlama ..............................................................................43 2.1.3. Yöntem .............................................................................................48 2.2. Derveze’nin Kur’an, Kur’an İlimleri, Kur’an Tarihi ve Kur’an Çalışmaları Hakkındaki Görüşleri.............................................................50 VII 2.2.1. Kur’an Hakkındaki Görüşleri ........................................................51 2.2.2. Kur’an İlimleri Hakkındaki Görüşleri ..........................................54 2.2.2.1. Kur’an Dili ve Kur’an’ın Bütün Lehçe ve Dilleri İçermesi 55 2.2.2.2. Hurufu Mukatta’a / Mukatta’a Harfleri ..............................61 2.2.2.3. İ’cazü’l-Kur’an / Kur’an’ın İ’cazı.......................................65 2.2.2.4. Kur’an’ın Üslubu ................................................................67 Muhkem-Müteşabih veya Usüs(Amaçlar)-Vesail(Araçlar) 69 2.2.2.5. Kur’an’da Nesih Problemi .................................................74 2.2.2.6. Kur’an Kıssaları ..................................................................77 2.2.2.7. Kur’an’da Yeminler ............................................................82 2.2.3. Kur’an Tarihi Hakkındaki Görüşleri……………………………..83 2.2.3.1. Vahiy Gerçeği ...................................................................83 2.2.3.2. Kur’an’ın Cem’i, Tedvini ve Mushafların İmlası ve Düzenlenmesi....................................................................87 2.2.3.3. Kur’an Nüshaları ve Özel Mushaflar ................................97 2.2.3.4. Mushafın Şekil ve Noktalama İşaretleri: Kur’an’da Durak (vakf): Ulama(vasl) ve Eda İşaretleri....................102 2.2.3.5. Kur’an’daki Sûre İsimleri ve Sûrelerin Besmele İle Ayrılması Meselesi, Secdeler ve Yerleri, Cüz ve Bölüm Başlıklar ...........................................................................103 2.2.3.6. Kur’an’da Yedi Harf ve Kıraat Meselesi .........................105 2.2.3.7. Ayet ve Sûrelerin Tertibi (Kur’an Bölümlerinin Sürekliliği ve Akışı) ...........................................................................111 2.2.3.8. Mekkî – Medenî Sûreler ve Üslup Bakımından Ayırıcı Özellikleri.........................................................................116 2.2.3.8.1. Mekkî Sûrelerde Medenî Ayetlerin Yer Alması124 2.2.3.8.2.Mekkî ve Medenî Sûrelerin Kullandığı Konjektürel Üslup .............................................125 2.2.4. Kur’an Çevirileri Hakkındaki Görüşleri......................................128 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. DERVEZE’NİN KUR’AN’I YORUMLAMA YÖNTEMİ .........................131 3.1. Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlaması.......................................................135 3.2.Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlama Yöntemi Olarak Bazı Tefsir Ekollerine Bakışı .......................................................................................140 3.2.1. Bilimsel Tefsir Hakkındaki Görüşleri..................................................142 3.2.2.Mezhebî-Kelâmî Tefsir Hakkındaki Görüşleri .....................................145 3.2.3.Edebî ve Konulu Tefsir Hakkındaki Görüşleri ve Konulu Tefsirin Bölümlerine İlişkin Tefsirinde Kullandığı Örnekler.............................148 3.3. Derveze’nin Tefsir Yönteminde Dikkat Çeken Bazı Özgün Tarafları155 3.3.1. Sûrelerin Nüzûl Sırasını Gözeterek Tefsir Etmesi .............................156 3.3.2. Âyet ve Pasajları Tefsirinde Siyer ve Tarih Bilgilerini Önemli Bir Veri Olarak Kullanmas...............................................................................156 VIII 3.3.3. Kur’an’a Bütüncül Yaklaşması ve Kur’an’ın Temel İlke ve Prensiplerini Tesbite Çalışması ...............................................................................161 3.3.4. Yenilikçi Yönü ve Kur’an’ı Yorumlamadaki Etkileri .......................163 3.3.4.1. Kadına Dair Görüşleri ..............................................................165 3.3.4.2. Sosyal Güvence’ye Dair Görüşleri ..........................................172 3.3.4.3. Oryantalistler Hakkındaki Görüşleri ........................................178 3.3.5. Kur’an’ın Siyasal Yorumuna Dair Görüşleri ....................................181 3.3.5.1. Devletin Temel Sistemi............................................................183 3.3.5.2. Finans Sistemi ..........................................................................186 3.3.5.3. Yargı Sistemi............................................................................188 3.3.5.4. Savunma Sistemi......................................................................190 3.3.5.5. Davet Sistemi ...........................................................................196 3.4. Derveze Tefsirinin Özellikleri .................................................................197 3.5. Derveze Tefsirinde Kullandığı Kaynaklar ............................................199 3.5.1 Derveze Tefsirinde Kullandığı Kaynakların Kur’an’ı Yorumlamadaki Yeri ve Önemi ..................................................200 3.5.2 Derveze’nin Hadis Kaynakları ve Hadis Ekseninde Kur’an’ı Yorumlama Girişimleri .............................................................201 3.5.3 Derveze’nin Tarih/Siyer Kaynakları ve Tarih Perspektifinde Kur’an’ı Yorumlama Girişimleri .............................................................202 3.6. Derveze’nin Bazı Müfessirlerin Yorumlarına İlişkin Görüşleri..........203 3.6.1 Derveze’nin Tefsir Rivayetlerine İlişkin Görüşleri…………. .204 3.6.2 Müfessirlerin Melek, Cin, İblis, Şeytanlara İlişkin Yorumları ve Derveze’nin Bunlara Eleştirel Yaklaşımı.............................208 3.6.3 Müfessirlerin Kur’an’ın Sırları, Sembolleri ve İfadelerinin Batınî Anlamlarını Tespite Yönelik Yorumlarına İlişkin Derveze’nin Görüşü .................................................................214 3.6.4 Müfessirlerin Ayrıntılara ve Tekrarlara Dalmalarına İlişkin Derveze’nin Yaklaşımı..............................................................215 3.6.5 Müfessirlerin Kur’an’ın Bir Kerede İndiğine İlişkin Rivayetlere Bakışı ve Derveze’nin Bunları Değerlendirmesi…………….. 215 3.6.6 Müfessirlerin Kur’an’ın Mahluk Olup Olmadığına İlişkin Görüşleri ve Derveze’nin Bu Konuya Yaklaşımı .....................216 3.6.7 Rey(Kişisel Görüş) ile Kur’an’ı Yorumlamanın Yasaklanma Girişimleri ve Derveze’nin Bu Girişimlere Yaklaşımı ..........218 SONUÇ ..................................................................................................................220 BİBLİYOGRAFYA ..............................................................................................232 ÖZET......................................................................................................................248 ABSTRACT ...........................................................................................................249 EKLER...................................................................................................................250 IX KISALTMALAR a.g.e., : adı geçen eser A.Ü.İ.F : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi b.: Bin / İbn bkz.,: bakınız bsk.,: baskı c.: cilt çev.,: Çeviren DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Dr.: Doktor Fak.,: Fakültesi H / h.: Hicrî Hz.: Hazreti İFAV: (Marmara Ünv.) İlahiyat Fakültesi Araştırma Vakfı M/m.: Miladî M.S: Milattan sonra MÜİF: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ö/ö.: Ölümü Prof.: Profesör s.: sayfa S.: Sayı s.a.v.: Sallallâhu Aleyhi ve Sellem TDV: Türkiye Diyanet Vakfı thk.: Tahkik trc.: terceme trs.: Tarihsiz Ünv.,: Üniversitesi vs.: ve saire vd.: ve devamı Y.: yıl Yay.,: Yayınevi 1 GİRİŞ A- Konunun Önemi ve Kapsamı “Muhammed İzzet Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi” adıyla sınırlandırılan Doktora tez konusunun gereğine inanılmıştır. Bu yüzden üzerinde çalışmaya değer bulunmuştur. Çalışmamız, yurt içinden İstanbul İSAM ve Ankara ve Kayseri İlahiyat Fakülteleri Kütüphanelerinden yararlanılarak tamamlanmıştır. Ayrıca yurt dışına yapılan; 03-04.07.2002; 09-10.07.2002; 12-16.04.2004; 20-28.04.2004 ve 01- 094.09.2005 tarihlerinde Ürdün, 23-27.12.2003 ve 11-19.07.2004 tarihlerinde Mısır, 26-28.10.2002 ve 31.08.2005-07.09.2005 tarihlerinde Suriye, 03-10.07.2002 ve 2630.10.2002 tarihlerinde Irak, 28.04.2004-03.05.2004 tarihlerinde Tunus ülkeleri kitapçıları ve kitap fuarları ziyaret edilerek toplanan eserlerle tamamlanmıştır. Toplanan eserler incelenmiş, hakkında yapılan çalışmalar irdelenmiş ve tezimiz; hakkında yapılan çalışmalar bölümünde de değinileceği üzere Türkiye’de yapılan Yüksek Lisans, Suudi Arabistan ve Mısır’da yapılan yapılan Doktora çalışmalardan farklı bakış geliştirilmeye çalışılarak bitirilmiştir. “Müfessir, çağını etkileyen ve çağından etkilenendir” ilkesinden yola çıkarak “Çağdaş Yaklaşımlar” ekseninde Kur’an’a yaklaşan ve bu gözle Kur’an’ı okuyup yorumlayan Muhammed İzzet Derveze’nin hayatı, eserleri, görüşleri ele alınmıştır. Bununla birlikte Kur’an’ı bütüncül, edebî, konusal ele alıp modernist bir şekilde hadis ve siyer müktesebatından beslenen tarihî bir bakış açısıyla Nüzul dönemi iniş sıralamasına göre anlama ve yorumlama yöntemine değinilmiştir. İşte bu nedenle bu yöntemin etki ve tepkisinin incelenmesi kanaatimizce önem arz etmektedir. Kendine özgü bir yöntem ve iddiayla toplum düzenine yön vermek için Allah’ın, kulu Muhammed’e, belli bir zaman diliminde, peyderpey indirdiği, insanlar için hidayet rehberi olan Kur’an’ın, içinde bulunduğumuz ortamda anlaşılmasına, mesajının kavranmasına katkıda bulunan Derveze’nin, Kur’an’ı kendine özgü geliştirmeye çalıştığı yöntemiyle yorumlamasının analiz edilmesi gerekli ve önemli bir husustur. Çünkü Kur’an, anlaşılması ve anlama kavuşturulması için okunmalı, üzerinde düşünülmeli ve yorumlanmalıdır. Okunmayan Kur’an anlaşılmaz, anlaşılmayan 2 Kur’an da hayat ile ilişkilendirilemez. Ancak günümüz Müslümanlarının temel meselesi, “Kur’an’a uymak mı? Yoksa onu kendisine uydurmak mı?” Birinci kaygıyla Kur’an’ı tefsir ederek hayatın içine taşımak isteyen Derveze, tarihî süreç içerisinde ve günümüzde Kur’an okuma çeşitlerinden müspet ya da menfi yönde etkilenmiştir. İşte bu yüzden geliştirmeye çalıştığı yönteminin, ortaya konması gerekmektedir. Kuşkusuz Kur’an’ın, indiği dönemden itibaren Kıyamete dek gelmiş ve gelecek her çağa ve her topluma söyleyeceği evrensel mesajları bulunduğu bir gerçektir. Kur’an’ın, insanlığa gönderilen bir kitap olması nedeniyle de herkesin ondan kendi kabı, çapı ve kapasitesi oranında bir şeyler alması ve onu mihenk kabul etmesi pek doğaldır. Bunu her fert, kendisi için ve her âlim, hem kendisi ve hem de içinde bulunduğu toplum için yapmıştır, yapabilir ve yapacaktır da. Bunu yaparken de tarihî süreç içerisinde yavaş yavaş ve bazen de sosyal müdahalelerle anî bir şekilde gerçekleşen sosyo-kültürel değişim göz önünde bulundurarak yapmak durumundadır. Değilse içinde yaşadığı toplumdan kopuk bir yorum derde deva olamaz. Tarih içerisinde Kur’an, rivayet ve dirayet eksenli yaklaşımla okunmuş ve ardından dilciler, fıkıhçılar, değişik fırkalar, tasavvufçular, felsefeciler tarafından içinde bulundukları durum, konum ve şartlara göre tefsir edilmiştir. Günümüzde ise Kur’an, Modernizm’in meydan okuyuşu karşısında İslam dünyası tarafından yeniden yorumlanmıştır. Bu yorumlama, Hind Okulunda Reformist bir yaklaşımla savunmacı ve teslimiyetçi hal alırken Mısır Okulunda savunmacı ve öze dönüşçü bir tavra bürünmüştür. İkinci okulun temsilcilerinden Afganî ve Abduh, İbni Teymiye etkisiyle akideyi saflaştırıp ona dayanmış ve Abduh’un öğrencisi Reşid Rıza, siyasî yorum ağırlıklı okuma biçimini tercih etmiştir. Bununla birlikte Batının bilimsel atağı karşısında “Kur’an bilime karşı değildir” savunmacı yaklaşımından hareketle bilimsel yorumlama yöntemini benimseyenler olmuş ve Kur’an’ın hidayet ve beyan yönünü öne çıkararak bu yorumlamaya karşı çıkan edebî yorumlama, konusal yorumlamayı da geliştirerek farklı alternatif okumayı geliştirmeye çalışmıştır. İlk dönem Kur’an yorumunu indiği ortam içerisinde tedricen bilme ve bu tarihî verilerden yola çıkarak içinde bulunduğumuz zaman diliminde onu anlamaya 3 çalışma önemli bir anlama ve yorumlama meselesidir. Bu nedenle Derveze’nin açmaya çalıştığı yöntem, alanında ilk olma özelliğine sahiptir. Derveze sûrelerin iniş sırasına göre Kur’an’ı baştan sonuna kadar yorumlamayı başarmıştır. Kur’an’ı yorumlamada böylesine farklı düşünen, tarih, edebiyat, dini ve güncel alanlarda verilen eserleri bir tarafa bırakırsak sırf bu alanda “1) Et-Tefsîru’lHadis(Nüzul Sırasına Göre Kur’an Tefsiri), I-VII,(Arapçası 10 cilttir. I-X) 2) EdDustûru’l-Kur’ânî ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye, I-II, 3) Ed-Dustûru’l- Kur’aniyyu fî Şuûni’l-Hayât, 4) El-Kur’an ve’l-Yehûd(Kur’an ve Yahudiler), 5) El-Kur’an ve’l-Mer’e (Kur'an ve Kadın), 6) El-Mer’e fi’l-Kur’an ve’s-Sünne(Kur’an ve Sünnette Kadın), 7) El-Kur’an ve’l-Mübeşşirûn (Kur’an ve Misyonerler), 8) El-Kur’ân ve’l- Mülhidûn(Kur’an ve Ateistler), 9) el-Kur'anü'l-Mecid, 10) El-Kur’an ve Dımâmu’lİctimâî (Kur’an ve Sosyal Güvence), 11) El-Cihâd fî Sebîlillah fi’l-Kur’ân ve’l-Hadîs” gibi onun üzerinde eser veren ve Kur’an’ı nüzûl sırasına göre baştan sona tefsir eden bir zatın kendine özgü “Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi” elbette anlaşılmaya ve üzerinde çalışılmaya değer bir konudur. Bu nedenle bizce bu husus, çalışmanın önemini bir kat daha artırmaktadır. B- Kavramsal Çerçeve “Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi” konulu Doktora tezimiz, bir giriş, üç ana bölüm ve bir sonuç ve değerlendirmeden oluşması tasarlanmıştır. Bu nedenle tezimizin Birinci bölümünde, Derveze’nin kimliği ve kimliğini oluşturan unsurlar üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda, yaşadığı dönem ve coğrafyaya medeniyetler perspektifinde genel bir bakış sergilenmiştir. Ayrıca burada Derveze’nin çocukluğu, gençliği, evliliği, iş hayatı, siyasî çalışmaları, ilmî aktivitesi ve fikrî gelişiminden oluşan hayatına yer verilmiştir. Çünkü Kur’an’ı anlama ve yorumlama yönteminin ortaya konduğu düşünceler, düşünceyi ortaya koyan şahşın yaşamından bigane değildir. Bu nedenle düşünceleri ortaya konan müfessirimizin düşüncelerinden sadır olan, Kur’an/tefsir, tarih, edebiyat, güncel/aktüel, çeviri ve basılmamış eserleri ve hakkında yapılan çalışmalar ve ilim dünyasına yansıması yine bu bölümde ele alınmıştır. Kısacası burada Kur’an’ı anlamaya ve yorumlamaya çalışan Derveze’nin kimliği ve kişiliği üzerinde durulmuştur. 4 Tezimizin İkinci bölümünde, Derveze’nin Kur’an’ı anlama yöntemi üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda, “Kur’an”, “Anlama”, “Yöntem” kavramları üzerinde kısaca açıklamalar yapılmıştır. Ayrıca Derveze’nin “Kur’an”, “Kur’an İlimleri” ve “Kur’an Tarihi” hakkındaki görüşleri ele alınıp incelenmiştir. Kur’an İlimleri bağlamında; Kur’an Dili, Mukatta’a Harfleri, İ’cazı, Üslubu, Muhkem-Müteşabih, Nesih Problemi, Kıssalar, Yeminler alt başlığıyla ortaya konmaya çalışılmıştır. Kur’an Tarihi bağlamında ise; Vahiy Gerçeği, Kur’an’ın Cem’i, Tedvini, Mushafların İmlası ve Düzenlenmesi, Kur’an Nüshaları ve Özel Mushaflar, Mushafın Şekil ve Noktalama İşaretleri, Sûre İsimleri ve Sûrelerin Besmele İle Ayrılması Meselesi, Secdeler ve Yerleri, Cüz ve Bölüm Başlıkları, Yedi Harf ve Kıraat Meselesi, Nüzûl Sebepleri ve Bunları Bilmenin Önemi, Ayet ve Sûrelerin Tertibi, Mekkî – Medenî Sûreler ve Üslup Bakımından Ayırıcı Özellikleri, Sûrelerde Medenî Ayetlerin Yer Alması, Mekkî ve Medenî Sûrelerin Konjoktürel Üslubu Kullanması ve Kur’an Çevirileri hakkındaki görüşleri’ne yer verilmiştir. Tezimizin Üçüncü bölümünde, Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlama Yöntemi bağlamında; “Yorumlama” kavramı üzerinde kısaca durulmuş, Derveze’nin Kur’anı yorumlaması ve bu bağlamda bazı Tefsir ekollerine bakışı incelenmiştir. Bir hayli tefsir ekolleri bulunmasına rağmen burada sadece “Bilimsel, Mezhebî-Kelâmî, Edebî ve Konulu Tefsir” hakkındaki görüşleri ele alınmıştır. Yine bu bölümde Derveze’nin tefsir yönteminde dikkat çeken bazı özgün tarafları, tesbit edilmeye çalışılmıştır. Bunun yanında Yenilikçi yönü vurgulanacak ve Kur’an yorumlamasındaki etkileri belirtilmeye gayret edilmiştir. Ayrıca Kur’an’ın siyasal yorumuna dair görüşlerine dikkat çekilmiştir. Daha sonra Derveze tefsirinin özellikleri belirtildikten sonra tefsirinde kullandığı kaynaklar üzerinde durularak ve bunların Kur’an yorumundaki yerleri belirlenmeye çalışılmıştır. Yine bu bölümde Derveze’nin bazı müfessirlerin yorumlarına ilişkin görüşlerine yer verilmiştir. Sonuç ve Değerlendirme bölümünde ise, ulaştığımız sonuçlar özetlenmeye çalışılmıştır. Daha sonra ise genel bir sonuca varıp araştırmamız noktalamıştır. 5 BİRİNCİ BÖLÜM 2. MUHAMMED İZZET DERVEZE’NİN HAYATI Bu bölümde, “Muhammed İzzet Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi”, adlı tezimizin tamamlayıcı bir unsurunu ele alacağız. Yani Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi geliştirmeye çalışan Derveze’nin; yaşadığı dönem ve coğrafyaya medeniyetler bağlamında hayatını, eserlerini, hakkında yapılan çalışmaları ve ilim dünyasına yansımasını inceleyeceğiz. 2.1. Derveze’nin Yaşadığı Dönem ve Coğrafyaya Genel Bir Bakış Bir müfessir olan Derveze’nin yaşadığı dönem ve coğrafyaya zaman ve mekân eksenli ve medeniyet perspektifli bakmaya çalışacağız. Zaman dilimi açısından; 20. yüzyıl (1887 – 1984), mekân dilimi açısından; içinde yaşadığı Filistin, Suriye, Irak, Lübnan, Türkiye, Ürdün, Mısır ve bu ülkelerin üzerine konup yaşadığı, geçmişte birçok medeniyeti içinde barındırmış olan ve çeşitli medeniyetlerin üzerinde kurulduğu bölge/Ortadoğudur. Bu bölge, tarihte, Mezepotamya, Eski Mısır, Pers(İran-Savefî), İslâm(Asr-ı saadet, Emevî, Abbasî), Türk (Selçuklu-Osmanlı) gibi bir hayli medeniyeti içinde barındırmıştır. İşte Derveze’nin de tanıklık ettiği Türk-İslam medeniyetinin sonuncusu olan Osmanlı medeniyeti 37 padişahı ile 14. yüzyılın başlarında Miladî 1299 yılında bu bölgeyi de içine alan bir bölgede kurulmuş ve miladî 1924 yılı halifeliğin kaldırılışına kadar babadan oğula 600 küsür yıl bu bölge ve coğrafyada devam etmiştir.1 Haliyle bu medeniyet, evvelini kimsenin bilmediği kadim medeniyetlerin hemen hemen tümünden dolaylı ya da doğrudan etkilenmiş ve onları bir havzada toplamıştır. Orta Asya’dan Selçuklu birikimi ile İran’ı harmanlayarak Roma’nın kalbine yakın bir yerde saltanat kurmuştur. Roma, Yunan, Mezepotamya, Mısır havzalarını tümüyle eğemenliği altına almıştır. Tasavvuf ve fıkıh gibi İslam kütürünün bütün unsurlarını içinde barındırıp Hanefî fıkhının, Gazalî ahlakının, Muhyiddin Arabî tasavvufunun 1 Alderson, Anthony Dolphin, Bütün Yönleriyle Osmanlı Hanedanı, Yeni Şafak Yay., İstanbul 1999, s. 202. 6 sentezini yaparak bir kültürde toplamıştır. Kadim kültüre sahiplenerek kompleksiz bir toplum oluşturmuştur. Dünya birikimine sahip çıkmış ve bütün unsurları alıp tamamını ayıklayarak korumuştur. İnsana değer vererek emeğe saygı duymuştur. Dünyanın dört bir yanındaki devşirmelerden oluşan yetenekli insanları toplayıp yetiştirmiş ve henüz dört-beş milyonluk bir nüfus ile eski Mısır ve İran’ı alarak buradaki eğemen kültür ile ilk hesaplaşmanın üstesinden gelmiştir. Mogollara karşı direnerek ikinci hesaplaşmayı başarmış ve sonunda onyedi milyonluk nüfusu ile batı ile üçüncü hesaplaşmasında batının nitelendirdiği “hasta adam” ihtiyarlığa yenik düşmüş ve tarihten silinmiştir. 2 Derveze, Osmanlının bu üçüncü hesaplaşması nedeniyle “hasta adam” olarak ihtiyarlığa yenik düştüğü dönemde ve Osmanlı coğrafyasında dünyaya gelmiş ve döneminin sancılarıyla büyüyüp düşüncelerini geliştirmeye çalışmıştır. Osmanlının yerini alan Batı medeniyeti, Osmanlının tarih sahnesine çıktığı 14. yüzyılda dünyanın bir köşesinde metruk kabul edilen bir alanda ortaya çıkmıştır. Bu medeniyetinin doğduğu yeri, havzayı Paris, Berlin, Londra üçgeni içerisinde tarif edersek bu üçgen içerisinde antik hiçbir kültür doğmamıştır. Modern batı medeniyeti doğana kadar başka bir medeniyet ortaya çıkmamıştır. Roma bu medeniyetin güneyinde, Yunan uzağında, oryantal ve kadim medeniyetler ona ulaşılmaz bir noktadadır. İşte bu bölge, getirdiği dünya görüşü, sömürgecilik dahil kullandığı araçlar olarak güçlü, başka kültürlerle olan ilişkilerinde dışlayıcı ve sert/haşin olan modern batı medeniyetini ortaya çıkarmıştır. Söz konusu bu medeniyet, bir göçebe olarak devletini kurup düşünce ufku ve iddiasıyla güçlü, kültürleriyle yaşadığı zaman içinde bir güven hissi veren esnek Osmanlı medeniyetini yazıflatıp onun yerini almayı başarmıştır. 3 Bunun elbette bir tarihsel, sosyolojik vb. iç ve dış nedenleri olmakla birlikte konumuz Derveze’nin yaşadığı döneme kısacaca değinmek olacağı için onlar üzerinde durmayacağız. Ancak şu kadarını belirletim ki, ayakta duran ve at sırtında gaza yapan Osmanlı, hayvancılığı, at yetiştiriciliği ve tarımı, bütün felaketlerin başlamasına neden olan “Lale Devri”nde (1718-1730) lale soğanı yetiştiriciliğine bırakmıştır. Bu bütün 2 Bkz., Davutoğlu, Ahmet, Osmanlı’da Devlet, Toplum ve Ekonomi, Çerçeve dergisi, yıl 8, S. 25, Mayıs 2000, s. 11-15. 3 Bkz., Davutoğlu, Aynı yer, s. 17. 7 medeniylerden imbik imbik süzülüp Babil’den, Platon’dan Nizamü’l-Mülk’e kadar herkesden alarak meydana getirilen, “Devlet-i Aliyeyi Ebed Müddet(ebediyen yaşayacağına hükmedilen yüce devlet)” olarak görülen Osmanlı, “Her ümmetin bir eceli vardır. O süre gelip çatınca ne bir saat ileri ne bir saat geri alabilirler.”4 ayetinin vurguladığı gerçeğe/kurala teslim olmuştur. Bu yüzden yönetiminin batı karşısındaki son aşaması; bozulmuşluk, zaafiyet, zulüm ve baskı ile temayüz etmiştir. Bu nedenle, Osmanlı, Derveze’nin içinde bulunduğu ve tanıklık ettiği bu döneme, siyasî bakımdan büyük buhranlarla, bilimsel açıdan ise büyük bir boşlukla girmiştir. Eski değerler değersiz hale gelmiş, yeni değerler ise bilinmemiş ve batıda toplumsal değerler değişmekle birlikte bilimsel süreklilik hızla devam etmiştir. 5 İşte tezimizde “Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi” bağlamında ele alıp işleyeceğimiz Derveze bu dönemin çocuğudur. Bu dönemde, Osmanlı Modernleşmesinin dönüm noktasını teşkil eden Tanzimat fermanı adı verilen Hattı Hümayun ilan edilmiş6 ve Fermanın ilanını müteakip Takvim-i Vekayi’ yayınlanmıştır.7 Ayrıca Napolyon savaşları, Sırp isyanı, Rusya ile 1812’ye kadar süren yıpratıcı bir savaş, Suudi Arabistan’da Vahhabî ayaklanması, arkasından bağımsızlıkla sonuçlanacak olan 1821 Yunan isyanı, bu isyanın getirdiği 1828-1829 Rus savaşı ve isyan eden Mısır valisi Mehmet Ali’nin 1832’de İstanbul’a kadar yaklaşması ve 1839’da Mısır ordularıyla yapılan savaşta Osmanlı ordusunun yok edilmesi vs.8 bu dönemin ve bu dönemdeki medeniyetin içine düştüğü sıkıntıların belli başlılarıdır. İşte bu ve buna benzer olaylar nedeniyle Osmanlı düzeninin çözülmeye başlaması ardından yeni arayışlar ve fikirler ortaya atılmıştır. Kuşkusuz bir medeniyetin yerle bir edilip yerini başka bir medeniyete bırakmasında başat rol oynayan fikirler içinde en tehlikeli olanı, “ırkçılık” ve “asabiyet” hastalığı olmuştur. Çünkü bu hastalık, bu medeniyetin hastalanmasına ve ardından ölümüne neden olmuştur. 4 A’râf, 34; {34} ن َ ُ ِ ََْْ َ ن ًََ َو َ ََُِْْو َ َُُْذَا َء َأ$َِ% ٌ+ٍَ َأ- ُأ+ . ُ/َِوﻝ Kazancıgil, Aykut, Türkiye’de Bilim ve Teknoloji(1789-1922), Yeni Şafak Yay., İstanbul 1995, s. 5. 6 Türköne, Mümtazer, Osmanlı Modernleşmesinin Kökleri, Yeni Şafak Yay., İstanbul, 1995, s. 5. 7 Türköne, a.g.e., s. 6. 8 Türköne, a.g.e ., s. 6. 5 8 Şöyle ki, Osmanlı’da, adı İslam olan bir dinden beslenip bu dinin tasnifine göre geliştirilen “millet”; aynı dine inanan insan topluluğunu ifade etmek için kullanılmıştır. Devlet içinde Müslümanlar tek millet, gayri müslimler de inandıkları din veya mezheplere göre ayrı milletler olarak tanımlanmıştır. Geliştirilen bu organizasyonda, her dini topluluk, yarı özerk, siyasal ve sosyal ayrı bir form oluşturmuştur. Bu birimlerin meydana getirdiği sisteme de “millet sistemi” adı verilmiştir. Bu sistem, Osmanlı siyasî birliği altında oluşturduğu rengârenk kompozisyonun adı olmuştur. Klasik Osmanlı toplum yapısı, resmen din esasına dayanan “millet”lere bölünmüştür. Araplar, Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Kürtler müslüman eğemen milleti meydana getirirken; Ermeniler mensup oldukları kiliseye göre Gregoryen Ermeni, Katolik ve 19. Asırdan itibaren Protestan milletleri olarak tanımlanmış ve Rumlar, Bulgarlar, Sırplar Ortadoks kilisesinin çatısı altında tek millet olarak kabul edilmiştir.9 Ancak 19. Yüzyıl İslam medeniyetinin üzerinde yükseldiği bütün taşları yerinden oynatmıştır. Geçici olarak görülen mağlubiyetler, kalıcı hale gelmiştir. Batı her alanda dinamik, atak ve sınır tanımadan saldıran yeni bir güç olarak kendini kabul ettirmiştir. Sömürge yönetimlerinde, arkasında kapsamlı bir uzman desteği olan Batı ile karşılaşılmıştır. Batının, özellikle de İngilizlerin, Osmanlıyı bir arada tutan ve varlığının harcı olan “millet sistemi”ni çözümleyip batılılar, batıcılar ve siyonizm eliyle kendi emellerine kullanmaları neticesinde bütün milletler, “ırkçılık” ve “asabiyet”10 hastalığına bulaştırılarak kendisinden başka üstünlük tanımayan milletler, teker teker Osmanlıdan kopmaya başlamıştır. Ne gariptir ki, bu kopuşu, İslam-ümmet birliği/panislamizm projeleri 11 de kurtaramamıştır. Kimileri, modern batı medeniyetinin Osmanlı medeniyetinin yerini alma sebeplerini, felsefe akımlarında, güzel sanatlarda, ahlak ve hukuk normlarında, 9 Türköne, Osmanlı Modernleşmesinin Kökleri, s. 23-46. Türkçülük/Turancılık, Arapçılık vs. adıyla ortaya çıkan Asabiyet hastalığı, millî şairimiz Akif, Arabın Aceme rüchanı mı olur muş? diye eleştirse de bir arap milliyetçisi olan Şerif Hüseyin gibilerinin eliyle kopuşa ve siyasi parçalanmaya dönüştürülmeye çalışılmıştır. Bilgi için Bkz., Afganî, Cemaleddin – Abduh, Muhammed, Urvetu’l-Vuska, Bir Yay., İstanbul 1987, s. 31; İslamoğlu, Mustafa, İslamî Hareket Anadolu II, Denge Yay., İstanbul 1991, s. 411 vd. 11 İslam için İslam ümmet birliği projesi, ümmet için İslam birliği düşüncesiyle Ulu Hakan Sultan Abdulhamid Han ve Cemalettin Afganî, Devlet için İslam birliği düşüncesiyle Namık Kemal, milliyet için 10 9 edebiyatta ve batı insanının günlük yaşamındaki Hristiyanlığın etkisel ve tepkisel izlerinde aramıştır.12 Kutsal metni yorumlama yetkilerinin sadece kendilerinde olduğunu, dinde tek ve son söz sahibi olduklarını, düşüncelerinin saf ilahî hakikatten süzüldüğünü, bu nedenle de yanlışlık içermediğini savunan kilise temsilcileri, aklın tesirine direnerek onu bastırmaya çalışmışlardır.13 Antik çağın düşünce ve sanat dünyasından esinlenen ve ortaçağın eğemen dünya görüşüne bir tepki olarak İtalya’da doğan ve “yeniden doğuş” anlamına gelen rönesans,14 “Hristiyanlığa uyarlanmış olup Tanrı merkezcilikten insan merkezciliğe, ruhtan bedene, kutsal kitaptan tabiata, vahiyden akla, doğmatizmden şüpheciliğe geçişi temsil etmektedir.” 15 Hristiyan geleneğinde ve Avrupa düşünce hayatında büyük tartışmalara ve sosyal, siyasal çatışmalara neden olan din-akıl ayırımı hiç ara vermeden Descartes’e kadar devam etmiştir. 16 Ardından rönesansın tabii bir uzantısı konumunda olan ve onun peşinden gelerek 17-19. yüzyıllarda Avrupa’yı etkisi altına alan “aydınlanma” dönemi kendisini hissettirmeye başlamıştır. “Bireycilik, rasyonalizm, pozitif gerçeklik, profan bir dünya gibi öncüller üzerine kurulan aydınlanma, skolâstik düşüncenin çöküşü üzerine doğmuştur.” 17 Rönesans ve reformla başlayıp aydınlanma, pozitivizm, rasyonalizm gibi akımlarla devam eden yapı, sekülerleşmenin oluşumuna, sonra da 19. ve özellikle de 20. yüzyılda etkinliğini belirgin bir tarzda gösteren “modernleşme” sürecinin meydana İslam birliği düşüncesiyle Abdurrahman Kevakîbî tarafından savunulmuştur. Bkz., İslamoğlu, İslamî Hareket Anadolu II, s. 187; 281; 329. 12 Yazıcıoğlu, Hulusi, Bir Din Politikası Laiklik, İFAV Yay., İstanbul 1993, s. 74; Demir, Şehmuz, Kur’an’ın Yeniden Yorumlanması: Batı Münasebetinin Kur’an Yorumuna Yansımaları, İnsan Yay., İstanbul 2002, s. 13. 13 Bkz: Demir, a.g.e., s. 14-15. 14 Adıvar, A. Adnan, Tarih Boyunca İlim ve Din, Remzi Kitabevi, İstanbul 1987, s. 109; Canatan, Kadir, Kilise-Devlet İlişkisinin Tarihsel Gelişimi ve Türkiye’de Laiklik, Bilgi ve Hikmet, 1995 / 11, s. 27; Demir, a.g.e, s. 17. 15 Hanefi, Hasan, “İslam ve Batılılaşma”, çev., İlhami Güler, Değişim Sürecinde İslam, TDV. Yay., Ankara 1997, s. 130. 16 Bulaç, Ali, İslam Düşüncesinde Din-Felsefe / Vahiy-Akıl İlişkisi, Beyan Yay., İstanbul 1994, s. 346. 17 Attas, M. Nakib, İslam ve Laisizm, çev., Selahattin Ayaz, Pınar Yay., İstanbul 1994, s. 59. 10 gelmesine neden olmuştur.18 Toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimine işaret eden modernlik, radikal bir değişimden sonra ortaya çıkanı adlandırır. Modernliğin yapısında geleneğe karşı bir duruş bulunmaktadır. 19 16. yüzyılda başlayıp 20. yüzyıla kadar devam eden ve modernitenin oluşumuna altyapı hazırlayan hareketlenmelerin tümünde geleneğe karşı duruşla beraber20 geleneğin bir parçası konumunda olan yerleşik dini yapıya da bir aykırılığın bulunduğu görülmektedir. 21 Modernitenin özü; Akıl hayatın tüm alanlarına nüfuz edip etkisini göstermeli, akıl öncesi veya ötesi tüm alanları dışlayıp tek yetkin varlık olarak yerini kendisi almalıdır. 22 Modernitenin önemli bir özelliği, çoğulculuğu ve farkı tanıyormuş gibi yapıp her türlü farkı silen, özel olanı her şeyin merkezine yerleştiren ve varlığın tümünü kendi iç prensiplerinden hareketle yeniden kurmaya çalışan bir yapı arzetmesidir. Modernizm, modernite denilen yaşantı biçimini ve dünya kültürünü kurmaya yönelip tüm kültürleri kendi potasında eritmek amacıyla uğraş sarfeden katı yapının adı olarak tanımlanabilir. Batı toplumu son dört yüzyılda dinden ve dinî yapının oluşturduğu gelenekten uzaklaşmıştır. Modern insan, Tanrı’yı hayatın tüm alanlarından soyutlama, ona isyan etme ve akıl ve duyuların verilerini her şeyin üstünde tutma yolunu tercih etmiştir. Modernleşme, insanın insanla, doğayla ve dini kavraşıyla ilişkisinin değişmesine ve başkalaşmasına neden olmuştur. Modernleşmenin simgesi olan teknolojik büyüme ve ekonomik gelişme, maddeci değerlerin ön plana çıkmasını sağlamıştır. 23 Derveze, kendisinden olan bir medeniyetin çöküşüne ve kendisinden olmayan bir medeniyetin yükselişine tanıklık etmiş ve bu esnada yükselen medeniyetin zulmü ve baskısı altında kalarak, çöken medeniyetin merkezine göçmek zorunda kalmıştır. 18 Demir, Kur’an’ın Yeniden Yorumlanması,s. 20. Therborn, Göran, “Modernlik Yoluyla Modernliğe Giden Yollar”, çev., Mehmet Gümüş-Bülent Toksöz, Postmodernizm ve İslam Küreselleşme ve Oryantalizm, derleyen, Abdullah Topcuoğlu-Yasin Aktay, Vadi Yay., Ankara 1996, s. 57-80. 20 Hodgson, MGS., İslamın Serüveni, çev., Birol Çetinkaya, İz Yay., İstanbul 1995, III, s. 437; Binnebi, Malik, İslam Davası, çev. Muharrem Tan, Yöneliş Yay., İstanbul 1990, s. 65. 21 Mevdudi, Gelin Bu Dünyayı Değiştirelim, çev., B. Tuna, Özgün Yay., İstanbul 1991, s. 25. 22 Serdar, Ziyauddin, İslam Medeniyetinin Geleceği, çev., Deniz Aydın, İnsan Yay., İst 1986, s. 27-28. 23 Demir, a.g.e., s. 22-23. 19 11 Kur’an çalışmalarını da, Suriye hapishanelerinde başlatıp Türkiye, Suriye ve Mısır’ın içinde yer aldığı coğrafyada geliştirmiştir. Şu var ki Derveze’nin içinde yaşamış olduğu bu dönem ve coğrafyada Suriye, Türkiye ve Mısır üzerinde en çok tesiri bırakan modern batı medeniyetinin icad ettiği, Romantizm ya da Sosyalizm değil, Rasyonalizmin veya Siyantizmin olduğu bir gerçektir. 24 Bunların İslam dünyası üzerindeki etkisinin 19. yüzyılda büyük ölçüde oluşması ile İslam dünyasında eş zamanlı olarak kapsamlı düzeyde “tecdit”, “ıslahat”, “ihya” ve “değişim” arayışları görülmüştür. 25 Islah ve ihya arayışı, İslam düşüncesinin ilk dönemlerine kadar geri götürmek mümkündür. Fazlurrahman’a göre bu süreç, ilk ikiyüzelli yıllık sürecin İslam düşüncesinin teşekkülü dönemine tekabül etmektedir. Bu dönem içerisinde Sünnî akide oluşmuştur. Kapsamlı düzeyde ilk İhya faaliyetleri, Arapçaya tercüme edilerek İslam dünyasına giren ve zihinler üzerinde şok etkisi yaparak krize neden olan Yunan felsefesi ile şeriatın dışına taşan söz ve davranışları, kontrolsüz gidişatı ile sufî felsefeye karşı mücadele veren Gazali (505–1111) ile başlamıştır. Gazali, Yunan felsefesini tahlil ederek ciddi bir eleştiri süzgecinden geçirmiş olup İslam’ın temel kaynaklarına dayanarak onların düşünce yapılarına karşı ikna edici fikirler üretmiştir. Gazali’den sonra gelen ve tesirleri sonraki ihya hareketlerinde bariz bir şekilde görülebilen önemli bir şahsiyet de İbn Teymiye (728–1328) dir. Ahmed b. Hanbel’in yakın takipçisi olan İbn Teymiye’nin eleştiri oklarının yönü, tasavvufun içsel yapılanmasına doğrudur. İbn Teymiye, tasavvufî gelenek içinde büyük önemi olan kabir ziyaretlerini eleştirmiş, sezgiyi sünnî ulemanın ictihadıyla eşdeğer görmüş ve zühd hayatına büyük önem vermiştir. Bu nedenle İbn Teymiye hareketi Sünniliğin bağladığı kabuğu kırma faaliyetidir. 26 18. yüzyıla gelindiğinde ise İslam dünyası hem düşünsel ve hem sosyal alanda iyiye doğru gitmediğinin farkına varmış ve bu fark ediş, “ıslahat” ve “ihya” adı altında 24 Commins, David Dean, Osmanlı Suriyesi’nde Islahat Hareketleri, çev., Selahattin Ayaz, Yöneliş Yay., İstanbul 1993, s: 38. 25 Demir, Kur’an’ın Yeniden Yorumlanması, s. 26. 26 Süleyman Uludağ, İbn Teymiye Külliyatı, Tevhit yayınları, c. 1, s. 37. 12 çeşitli hareketlenmeleri beraberinde getirmiştir. İlham kaynağını İbn Teymiye’den alan Muhammed b. Abdulvehhab (1206 – 1792)’ın Suudi Arabistan’da başlatmış olduğu Vehhabîlik hareketi, halk sufîliğinin önemli bir faktör haline geldiği bir dönemde, örfe dayalı İslamî anlayışa bir tepki hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Bu hareketin en önemli soloğanı; Kur’an, Sünnet ve Selef’e dönmektir. 27 Özetle ıslahat faaliyetleri, Batı’nın tesirinden önce, bütünüyle dâhili şartlara bir tepki olarak başlamıştır. Ancak İslam toplumu, 17. yüzyıldan itibaren başlayan, 19. yüzyılda zirve noktasına ulaşan ve özellikle 19. yüzyıldan itibaren tesirini oldukça belirgin bir tarzda gösteren Batılı hâkimiyetinin meydan okumasıyla yüzyüze gelmiştir. Bu meydan okuma Müslümanları şaşkına çevirmiş ve bir kimlik bunalımının oluşmasına neden olmuştur. 17. yüzyıldan itibaren görülen ıslahat faaliyetleri yerini Klasik İslam Modernizmi faaliyetlerine bırakmıştır. Modernizmin İslam toplumu üzerindeki entelektüel, bilimsel ve sosyopolitik türden etkilerine verilen cevapları simgeleyen Klasik İslam Modernizmi’nin önde gelen temsilcileri Cemaleddin Afgani (1839 – 1897), Muhammed Abduh (1845 – 1905), Seyid Ahmed Han (1817 – 1898), önceki ıslah faaliyetlerinin başlatmış olduğu ivmeden etkilenerek, ancak bir ölçüde farklı bir muhtevayla programlarını yürütmüşlerdir. Bu temsilciler, Islam’ı, berrak yüzünün görülmesine engel olan hurafelerden arındırmak için çaba sarfetmişlerdir. İçtihada büyük ölçüde önem atfederek geleneğin körükörüne taklit edilmesine şiddetle karşı çıkmışlardır. 28 Klasik İslam Modernizmi ekolünden büyük ölçüde etkilenen ve hatta bu ekolün içinde kendini bulan Derveze, düşüncelerinin ana kaynağını buradan beslenerek oluşturmuştur. Geniş veya dar çerçevede konumsal veya tarihsel anlamda insan çevrenin çocuğudur. Derveze, öteden beri, mücadele, düşünce ve bilgi diyarı olan Filistin’in iç 27 Fazlur Rahman, “Revival and Reform in Islam”, The Cambridge History of Islam, ed. P.M. Holt-Ann K. S. Lambton – Bernard Lewis, Cambridge University Pres, New York 1970, II, 632-639; Demir, a.g.e., s. 27-31. 28 Bkz: Mehmet Hayri Kırbaşoğlu, Yenilikçi İslam Düşüncesi: Ümit mi, Risk mi? Batılılaşma ve Gelenekçilik Arasında Üçüncü Yol: Yenilikçi İslam, İslamiyat Dergisi, 7(2004), sayı 4, s. 47-70; Demir, Kur’an’ın Yeniden Yorumlanması, s. 31-32. 13 bölgelerinde yer alan kuzeyi ve güneyi dağlarla çevrili, doğusu ziraata elverişli alana sahip olan Nablus şehrinde dünyaya gelmiştir. Tarihçiler, “Nablus” kelimesinin nereden geldiği hususunda ve etimolojik kökeninde farklı fikirler ve görüşler ortaya koymuşlardır. Bir kısım tarihçilere göre, “Nablus” eski Kenan(Şekim) isimlerinden biri olarak bilinmektedir. Şehre girerek bölgeyi yerle bir eden Roma imparatorlarından Sebaziyanus dönemine kadar o isimle tanınmıştır. Onun döneminde ise, Flavia Newpolis olarak isimlendirilmiştir. Bu kelimeyi Araplar da Nablus(New Polis=yeni şehir) olarak kullanılmaya başlamışlardır. 29 Yakûtî, Mu’cemu’l-Büldân’da şöyle aktarır: “Vaktiyle o şehirde büyük bir ejderha yaşarmış. Şehir halkı ise ondan çok korkarmış. O ejderhaya “Lus” adını takmışlar. Günlerden birgün o ejderhayı yakalayıp öldürmüşler. Dişlerini şehrin giriş kapısına asmışlar. Oraya Nabu lus(Ejderhanın dişi) anlamını vermişler. O günden beri o şehrin ismi Nablus olarak kalmıştır. 30 Nablus, bulunduğu konumu itibariyle Filistin şehirlerinin en güzellerindendir. 1965 yılındaki nüfus sayımına göre 380.000 nüfusa sahiptir. Kendisine bağlı 300’ün üzerinde köy bulunmaktadır. 31 Derveze’nin yaşamış olduğu dönem ve toplumun eğitim faaliyetleri, yaygın olarak Osmanlının 1857 yılında kurduğu talim ve terbiye bakanlığı eliyle yürütülmeye çalışılmıştır. Bu dönemde İbtidaiyye(İlkokul), Rüşdiye(Ortaokul), İ’dadiyye(Lise) aşamaları oluşturulmuştur. Bundan önce ise eğitimin bu aşamaları, mescidlerde küttablar eliyle yürütülmekte idi. Ancak o dönem ve coğrafyada batının misyonerler eliyle kurulan okullarda yürütülen eğitimi de inkârı mümkün olmayan bir duruma gelmişti. Örneğin 1903 yılına kadar Nablus şehrinde okulların sayısı; ilk ikisi ilkokul, üçüncüsü ortaokul, dördüncüsü Lise olmak üzere dördü resmi, ikisi islamî, biri Rum Ortadoks Okulu, ikisi İngiliz 29 Ferid Mustafa Süleyman, Muhammed İzzet Derveze Ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1414 h / 1993 m, s. 17. 30 Şihabuddin Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Büldân, Daru Beyrut, Beyrut 1957, s. 248. 31 Dibag, Mustafa, Biladüna Filistin, Daru’t-Talia, Beyrut 1965, 2. bsk., s. 97; Ferid, a.g.e., s. 18. 14 Prodestan okulu, üçü Fransız okulu olmak üzere toplam on iki iken Osmanlıların inşa etmiş olduğu İbtidaiyye(İlkokul) sayısı ancak 90’a ulaşmıştır. 32 2.2. Derveze’nin Hayatı, Eserleri, Hakkında Yapılan Çalışmalar ve İlim Dünyasına Katkısı 1.2.1. Hayatı 1887 yılında Filistin’in Nablus şehrinde dünyaya gelen Derveze’nin hayatını; çocukluğu, gençliği, evlilik hayatı, siyasî çalışmaları, ilmî aktivitesi ve fikrî gelişimini etkileyen unsurları şöyle tespit etmiş bulunuyoruz. 1.2.1.1. Çocukluğu, Gençliği, Evliliği, İş Hayatı ve Vefatı Ebu Zuheyr Muhammed İzzet b. Abdulhadi b. Derviş b. İbrahim b. Hasan DERVEZE (1305–1404/1887–1984) Gerçekte ismi, Osmanlı türkçesinde açık “te” ile adlandırılan İzzet (Talat, Behcet, Hikmet gibi) olup isminin başına Muhammed ismi eklenerek Muhammed İzzet olmuştur. Künyesi, Ebu Zuheyr (Tek erkek evladı olan Zuheyr’in babası)’dir. Nesebi, Muhammed İzzet b. Abdulhadi b. Derviş b. İbrahim b. Hasan Derveze’dir. Terzi anlamına gelen ve “Derraze” kelimesinden türetilen Derveze lakabını Derveze’nin üst dedelerinden biri olan Hızırbey, kumaş ticaretiyle meşgul olduğu için bu lakap ile tanınmaya başlamıştır. Babası Abdulhadi b. Derviş b. İbrahim b. Hasan Derveze olup Ürdün’ün doğusunda bulunan Aclun sancağının Kefrence köyünde yaşayan el-Ferîhât adlı bir aşirete mensuptur. Bu aşiret, çok meşhur bir aşirettir ve günümüzde bu isimle bilinmektedir. elFerîhât aşiretine mensup olan Derveze ailesinin üçte birlik bir kısmı Nablus, üçte biri Amman, kalan üçte birinin de çoğunluğu Şam’da, az bir kısmı Bağdat, Beyrut, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi değişik bölgelerde yaşamaktadır. 33 32 Ferid, Muhammed İzzet Derveze Ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 28. Derveze, Muhammed İzzet, et-Tefsiru’l-Hadis Tertibu’s-Suver Hasebi’n-Nüzûl, I-X, Daru’l-Garbi’lİslamî, Beyrut 2000, c. 10, s. 23; Hammade, Hüseyin Ömer, Muhammed İzzet Derveze, Daru Kuteybe, s. 15; Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 33. 33 15 Doğma-büyüme Filistin’li, vatandaşlık ve oturum olarak Suriye’li olan Derveze, 30 Haziran 1887 34’ yılında Filistin’in Nablus şehrinde doğmuştur. İlk(ibtidaiyye), orta(Rüşdiye) ve lise(İ’dadiyye) öğrenimini doğduğu yer olan Nablus’ta tamamlamıştır. 1903 35 veya 1905 yılında liseden mezun olmuştur. Fransızca’yı liseli yıllarında öğrenmiştir. 36 Derveze, 1906- 1918 yılları arasında Osmanlı Posta-Telgraf İşletmesinde ve Filistin bölgesinde bulunan Taberiya, Nübuk, Han-ı Yunus, İrbid, Me’deba, Ezra’, Gazze, Refah, Ariş gibi şehirlerdeki farklı yerel kuruluşlarda memur, müdür ve müfettiş olarak çalışmış ve bu kuruluşlarda aktif görevler üstlenmiştir. 37 1920 yılında kısa bir süre Amman’da Emir Abdullah b. Hüseyin’in divanında sekreterlik görevinde bulunmuştur. 38 1922-1927 yılları arası, Filistin’in İngilizler tarafından işgal edilmesinden sonra eğitim alanında çeşitli görevler üstlenmiş ve ‘Medresetü’nNehceti’l-Vataniyye’ adlı okulun müdürlüğünü yapmıştır.39 1927-1932 yılları arasında Filistin-Nablus’ta ‘İdaretü’l-Evkafi’l-İslamiyye’de müdürlük yapmıştır. 40 1933-1937 yılları arasında Filistin İslamî Vakıflar Genel Müdürlüğü görevini üstlenmiştir. 41 1936 yılında İngilizlere karşı başlayan Filistin ayaklanmasında aktif rol aldığı gerekçesiyle görevinden alınmış ve 1937 yılında Filistin’de ikamet etmesi yasaklanmıştır. Bundan sonra bir daha memurluk yapamamıştır. 42 34 Bir görüşe göre 21 veya 30 Haziran 1988, Kurşun, Zekeriya, DİA, “Derveze, Muhammed İzzet”,maddesi, 9/187; Ferid, a.g.e., s. 34. 35 Hammade, Muhammed İzzet Derveze., s. 16. 36 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 23; Derveze, Siretü’r-Rasul Süverun Müktebisetün mine’lKur’ani’l-Kerim, Giriş, s. 1; Hammade, Muhammed İzzet Derveze., s. 15; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187; Ferid, a.g.e., s. 33-35. 37 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 23; Derveze, Siretü’r-Rasul, Giriş, s. 1; Hammade, a.g.e., s. 16; Kurşun, DİA, “Derveze”, 9/187; Ferid, a.g.e., s. 34-35. 38 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 24; Hammade, a.g.e., s. 16; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187. 39 Derveze, a.g.e., c. 10, s. 24; Derveze, Siretü’r-Rasul, Giriş, s. 1; Hammade, a.g.e., s. 16; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187; Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 34. 40 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 24 ; Derveze, Siretü’r-Resul, Giriş, s. 1; Hammade, a.g.e., s. 16; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187; Ferid, a.g.e., s: 34. 41 Hammade, a.g.e., s:16; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187; Ferid Mustafa, a.g.e., s: 35. 42 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c.10, s. 24; Derveze, Siretü’r-Rasul, Giriş, s. 1; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187. 16 Derveze, iki kez evlilik gerçekleştirmiştir. ilk evliliğini 1907 yılında Amcasının kızı Fatıma ile yapmıştır. Eşi Fatıma 1938 yılında Şam’da vefaat etmiştir. Bunun ardından sekiz yıl yaşamını yalnız sürdüren Derveze, 1946 yılında ikinci evliliğini yapmıştır. Bu evliliğinden çocuğu olmamış ve ikinci eşi de 1975 yılında vefaat etmiş ve Şam’da defnedilmiştir. 43 Derveze, 26 Temmuz 1984 yılında Şam'da vefat etmiştir. 44 Derveze, Züheyr adlı bir erkek ve Selma, Necah, Rudeyne olmak üzere üç kız, toplam 4 çocuk babasıdır. 45 1.2.1.2. Siyasi Çalışmaları Biz bu bölümde, Derveze’nin yaşadığı dönem ve toplumun siyasî şartlarını ve bu şartlar içinde geliştirilen siyasal yapılanmaları, Derveze düşüncesinin oluşumunu şekillendirmesine katkıda bulunduğu için kısaca değerlendirmemizin ardından Derveze’nin siyasi çalışmalarını sunmaya çalışacağız. Çağdaş Arap Hareketinin ortaya çıkışı, bazı tarihçilere göre 1876 Osmanlı ilk Anayasasının ilanıyla başlamıştır. 1875 yılında “Amirakan Üniversitesi” Suriye- Amerikan Fakültesi öğrencileri eliyle “Cemiyyetü Beyruti’s-Sırrıyye” kurulmuş ve ElMukaddemü’l-Mısriyye Gazetesi Sahibi Faris Nemr, Yakup Sarruf, İbrahim Bazıcî bu örgütün üyesi olmuştur. Daha sonra sırasıyla; 1881 yılında “Cemiyyetü Hıfzı Hukuki’lMilleti’l-Arabiyye”, 1895 yılında “el-Cemiyyetü’l-Arabiyye” Paris’te ve aynı yıl “Cemiyyetü’l-Ehâi’l-Arabî (Arap Kardeşliği Örgütü)”İstanbul’da, 1906 yılında “Cemiyyetü’n-Nahdeti’l-Arabiyye” Şam’da Muhibuddin el-Hatib ve Abdulkerim elHalil tarafından kurulmuştur. Bu dönemde kurulan cemiyetlerin en meşhurları ise; 1909 yılında kurulan “Cemiyyetü’l-İhai”, bu derneğin kapatılması ardından 1909-1915 yıllarında “elMüntedâ’l-Edebî”,1909 yılında “el-Cemiyyetü’l-Kahtaniyye”,1911 yılında “Cemiyyetü’l-Camiati’l-Arabiyye”, 1911 yılında“Cemiyyetü’l-Arabiyyeti’l-Fetât”, 1912 yılında Mısır’da kurulan “Hizbu’l-Lamerkeziyye”, “el-Kitletü’n-Niyabiyye”,1913 43 Ferid, Muhammed İzzet Derveze Ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 49. Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187. 45 Ferid, a.g.e., s. 49. 44 17 yılında Arap subay Aziz Ali el-Mısrî eliyle kurulan ve Osmanlı ordusu içindeki Yasin el-Haşimî, Cemil el-Medfeî, Nuri es-Said, Ali en-Neşaşibî gibi bir hayli Arap subayların üyesi olduğu “Cemiyyetü’l-Ahd”, 1913 yılında “Cemiyyetü’l-Alemi’l-Ahdar”, dır. 46 Tarihçilerin aktardığına göre “el-Ahd” cemiyetinin kuruluş amacı, Osmanlı devletine bağımlı Arap ülkelerinde iç bağımsızlık için çalışmak veya Adem-i Merkeziyetçi ilkeye dayalı Arap ülkelerinde özerklik talebinde bulunmakdır.47 Ancak, her nasıl yorumlanırsa yorumlansın, Osmanlı devleti bu cemiyeti kendisi açısından tehlikeli görmüş, liderini tutuklayıp ileri gelen örgüt üyeleriyle birlikte 1916 yılında idam etmiştir. 48 Derveze’nin de katılmış olduğu ve iki kez merkez kuruluna seçildiği “elHareketü’l-Fetât” çağdaş Arap hareketi içerisinde en etkili, en kapsamlı ve en geniş gizli ulusal Arap örgütüdür. Örgütün hedefi; demokratik ilkelere uygun olarak yapılanma yanısıra Arap milletleri arasında Arap millî şuuru güçlendirme, uygarlık, medeniyet ve aydınlanma için gerekli olan bilimsel araçları edinme ve Arap milletini canlı ve gelişmiş seviyeye ulaştırmadır. Söz konusu bu örgütün merkezi 1913 yılında Beyrut’a ve birinci dünya savaşının başlamasıyla oradan Şam’a taşınmıştır. 49 1839 “Gülhane Hatt-ı Hümayûn’u(Saray Bildirisi)” ile Osmanlı Sultanı din farkı gözetmeksizin bütün tebasına yasal eşitlik tanımaktaydı. Bu ilanın değişik zümreler için anlamı farklıydı. Suriye Müslümanları, bildirinin, gayrimüslimlerin ekmeğine iyice yağ sürdüğü inancındaydılar. Oysa Osmanlı reformcularının ümidine göre bildirinin tesiri sonucu, Avrupa’nın azınlık hakları bahanesiyle Osmanlı imparatorluğunun iç işlerine müdahale şansı yok olacak, ayrıca Balkanlar’daki Hıristiyan unsurların faaliyetleri son bulacaktı. 50 46 Hasan Abdurrahman Muhammed Ahmed, Cuhudu Muhammed İzzet Derveze fî Tefsirihi el-Müsemma et-Tefsiru’l-Hadis, Doktora Tezi, Kahire 1984, s. 6-7; eş-Şihabî, Mustafa, el-Kavmiyye’l-Arabiyye, Ma’hadü’d-Dırasâti’l-Arabiyye, Kahire 1961, 2. bsk., s. 53; Derveze, Neşetü’l-Hareketi’l-Hadise, s. 474, 500-510; Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 24-25. 47 Hasan Abdurrahman, a.g.e., s. 6-7; eş-Şihabî, a.g.e., s. 79. 48 Hasan Abdurrahman, a.g.e., s. 7. 49 Hasan Abdurrahman, Cuhudu Muhammed İzzet Derveze fî Tefsirihi el-Müsemma et-Tefsiru’l-Hadis, s. 7-9; Derveze, Neşetü’l-Hareketi’l-Arabiyyeti’l-Hadise, s. 489; Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 27. 18 1876 yılında Osmanlılar, aynı yıl içinde iki sultanın birbiri peşi sıra katline, sonra katledenler eliyle bir üçüncüsünü tahta geçirişine şahit oldular. O sıralarda Balkanlarda içten içe kaynayan bir huzursuzluk mevcuttu ve bu huzursuzluk nihayet 1877 yılı Nisan ayında Osmanlı-Rus harbinin patlak vermesine neden oldu. Gerçi harp alanı Balkan’lardı ama Suriye halkı harp dolayısıyla talep edilen ağır vergilerin altında eziliyor, ayrıca evlatları cepheye sevkedilen Suriyeli aileler işgücü yönünden perişan oluyorlardı.51 Osmanlı ordusunun savaşı kaybedecek gibi olması üzerine Sayda, Beyrut ve Şam’da bazı itibar sahibi kimseler gizli bir siyasî teşkilat kurdular. İmparatorluğun çökmesi halinde Fransız istilasına karşı koyan ve 1855 yılından beri Şam’da oturan Abdurkadir Cezayirî önderliğinde bağımsız bir Suriye krallığı kurulacaktı. Osmanlılar 1878 yılının Ocak ayında barış yaptılar ve imparatorluk dağılmadı. Bu gizli hareket de böylece sona ermiş oldu. 52 İşte çerçevesini çizmeye çalıştığımız bu siyasî atmosfer içerisinde Derveze de, bir kısım siyasî faaliyetlere katılmıştır. Derveze, resmi görevlerinin yanı sıra 1908 I. Meşrutiyet’in ilanından itibaren Osmanlı Devleti’ndeki fikir hareketleriyle de yakından ilgilenmiştir. Posta ve telgraf idaresinde iken Mısır’da yayınlanan el-Müeyyed, el-Ehram, el-Mukaddem gibi gazeteleri, el-Hilal ve el-Muktatif gibi dergileri takip etmesi yanısıra İttihatçılar’ın gizli neşriyatını takip ederek bunların etkisinde kalmıştır. II. Meşritiyet’in ilanından sonra da İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne üye olmuştur. Daha sonra Arapların dil, statü, hak ve topraklarına dil uzattıkları ve açıkça Turancılık yaptıkları gerekçesiyle “İttihat ve Terakki Fırkası”’ndan ayrılarak 1909 yılında İttihatçılara karşı kurulan “Hürriyet ve İtilaf Fırkası”’nın Nablus’taki şubesine üye olmuş ve o fırkanın sekreterliğini yapmıştır. Bununla birlikte, Arap Milliyetçiliği hareketlerinde aktif rol alarak Osmanlı idaresindeki Arap vilayetlerinde adem-i merkeziyetçi idareler tesis etmek isteyen parti ve cemiyetlerin kuruluşuna öncülük etmiştir. 53 50 Commins, Osmanlı Suriyesi’nde Islahat Hareketleri, s. 21-22. Commins, Osmanlı Suriyesi’nde Islahat Hareketleri, s. 26. 52 Commins, a.g.e., s. 26. 53 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 24; Hammade, Muhammed İzzet Derveze., s. 17; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187. 51 19 Derveze, bunların yanı sıra, kiminde kuruculuk, kiminde sade üyelik, kiminde sekreterlik, kiminde de katkı sağlama bazında aşağıdaki siyasi faaliyetlere katılmıştır: 1911’de Arap Okullarını yeniden yapılandırmak ve okullarda yayılmaya çalışılan Türkçülük dalgasını durdurmak amacıyla Nablus’ta kurulan “el-Cem’iyyetü’l‘İlmiyyetü’l-‘Arabiyye. 1912’de Beyrut’ta kurulan ve büyük yankılar uyandıran “el-Hareketü’lMütalibetü’l –Islahiyye. 1913 yılında Paris’te kurulan “Hareketü’l-Mü’temiri’l-Arabî”. 1914 yılında, Şeyh Nemr ed-Dârî, İbrahim Kasım Abdulhadî, el-Hac Hasan Hammad, Kamil Haşim gibi arkadaşlarıyla birlikte Mısır’da kurulan ve devlet içinde adem-i merkeziyetçi sistemi uygulamaya çağıran “Hizbu’l-Lâmerkeziyye”’nin şubesini Filistin bölgesinde açma girişimleri. 1916 yılında, Hafiretü’l-Avce’de Dr. Ahmed Kadrî ile tanışmasının ardından onunla birlikte arap milletinin yeniden dirilişi ve arap ülkelerinin birlik, bağımsızlık ve özgürlüğü için çalışan “Cemiyetü’l-Arabiyyeti’l-Fetati’s-sirriyye (İllegal Arap Gençleri Cemiyeti)”. 1918-1919 yıllarında Filistin’deki “el-Hareketü’l-Vataniyye(Ulusal Hareket)”. 1919 - 1920 yıllarında Şam’daki Arap yönetimi döneminde “el-Hareketü’l Vatineyye (Ulusal Hareket)”. Aynı yıl, Şam’da gerçekleştirilen “Suriye Konferansı. 1919-1920 yılları arasında Merkezi Şam’da bulunan “Hizbü’l-Lâmerkeziyye. 1919 (1921-1932) yıllarında Nablus’ta kurulan “el-Cemiyyetü’l-Vataniyye. 1919 yılında Kudüs’te gerçekleşen “el-Mü’temeru’l-‘Arabiyyü’l-Filistîniyye (Filistin-Arap Konferansı)”. 1919-1920 yıllarında “el-Mu’temerü’s-Sûriyyü’l-‘Âm. 1919-1920 yıllarında Şam’da kurulan “Hizbu’l-İstiklali’l-Arabî (Arap Bağımsızlık Partisi)” ve aynı yıllarda Şam’da kurulan “Cemiyyetü’l-Filistiniyyeti’lArabiyye(Arap Filistin Cemiyeti)”. 1921-1927 yılları arasında düzenlenen “Filistin-Arap Konferansları”. 20 1928 yılında Nablus’ta kurulan “Cemiyyetü’l-Şebbâni’l-Müslimin (Müslüman Gençler Cemiyeti)”. 1930 yılında Kudüs’te gerçekleşen “Mü’temerü’l-İslamiyyi’l-Âm (Genel İslamî Kongre)”. 1931-1932 yıllarında Kudüs’te gerçekleşen “Mü’temeru’l-Arabiyyi’l-Âm (Genel Arap Konseyi)”, 1932-1936 yılları arasında Filistin’de kurulan “Hizbu’lİstiklali’l Arabî (Arap Bağımsızlık Partisi)”. 54 Derveze, bunların dışında 1933 yılında Yafa şehrinde İngiliz kuvvetlerine karşı düzenlenen bir gösteride başından ağır yaralanmış, birkaç kez tutuklanmış ve hüküm giymiştir. 55 1936’da “el-Hey’etü’l-‘Arabiyyetü’l-‘Ulyâ”’da bağımsızlık partisi temsilciliği gibi görevlerde bulunmuştur. 1937 yılında Suudi Arabistan ve Irak krallarına gönderilen komisyon delegeliği”’ne katılmıştır. 1937 yılında “İngiliz Krallığını Müdafa Konseyi” önünde komisyon sözcülüğü ve temsilciliği yapmıştır. 1937 yılında Suriye-Belvidan’da gerçekleşen “Mü’temeru’l-Arabi’l-Âm (Genel Arap Konseyi)” komisyon sekreterliği yapmıştır. 1936 yılında İngilizlere karşı Filistin topraklarında başlatılan direnişte aktif rol almıştır. Ne var ki, bu esnada direniş Filistin’liler aleyhinde kanlı bitince Filistin'den sürülmüştür. 56 1937-1939 yılları arasında Şam'da oluşturulan Filistin Direniş Hareketi'nin idari ve mali sorumluluğunu üslenmiştir. 5 Haziran 1939'da Şam'da Fransız Askeri Mahkemesi tarafından tutuklanmış ve 5 yıl hapse mahkûm olmuştur. Ancak 16 ay süren mahkûmiyetini Şam Müzze ve Kale hapishanesinde tamamlamadan Suriye’deki Fransız askerî yönetiminin çökmesi üzerine serbest kalmış, ardından Suriye’yi işgal eden İngilizlerin baskılarına dayanamayarak 1941 yılında Şam’dan uzaklaşmış ve Türkiye’ye sığınmak durumunda kalmıştır. Ne yazık ki burada da rahat bırakılmayan Derveze, ülkeye izinsiz girdiği gerekçesiyle tutuklanarak Manisa hapishanesine gönderilmiştir. Temelini Suriye hapishanesinde attığı başta tefsiri olmak üzere bir kısım eserlerini bu 54 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 10, s. 24-25; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187. Derveze, a.g.e., c. 10, s. 24; Kurşun, DİA, “Derveze” maddesi, 9/187. 56 Derveze, a.g.e., c. 10, s. 24-25. 55 21 esnada yazmaya başlamıştır. Daha sonra serbest bırakılan Derveze, Bursa ve İstanbul kütüphanelerinden oldukça yararlanarak ilmî hayatını şekillendirmiştir. 57 Ancak Derveze, ikinci Dünya savaşının sona ermeye başlamasıyla 1945’de Suriye’ye geri dönmüş ve orada kalmıştır. 58 Derveze, 1946-1947 yılları arasında Şam’daki el-Hey’etü’l-Arabiyyetü’l-Ulyâ (Yüce Arap Heyeti) üyeliğine ve temsilciliğine, Arap Üniversitesi Siyasi ve Askeri komitesi Komisyonuna seçilmiştir. 59 Ne var ki, 1948 yılında hastalanan, büyük bir ameliyat geçiren, bu nedenle bedeni zayıf düşen Derveze’nin, 1932 yılından beri ağır duymaya başlayan kulakları işitmez olmuştur. Bu nedenle Derveze, siyasî faaliyetlerini azaltarak kendisini ilmî çalışmalara vermiş, kitaplar yazmış, araştırmalar yapmış ve makaleler yayınlamış ve geri kalan ömrünü ve çabalarını ilmî faliyetlere adamıştır. 60 1.2.1.3. İlmî Aktivitesi, Fikrî Gelişimi ve Bunları Etkileyen Unsurlar Derveze, daha 18 yaşlarında iken 1905 yılında Nablus’ta bitirmiş olduğu lise hayatından sonra ailesinin maddi imkânsızlıklarından ötürü eğitimini sürdürememiştir. Ancak bireysel çaba ve gayretleriyle eğitim ve öğretimini devam ettirmiştir. Dil, edebiyat, şiir, tarih, sosyoloji, felsefe, tefsir, hadis, fıkıh, kelam alanlarında bir hayli kitaplar okumuştur. Çeşitli konularda eline geçirdiği kitaplardan Türkçe/Osmanlıca kitaplar okuması yanı sıra yabancı dillerden çevrilen kitapları da okumuştur. Muhammed Abduh(Mısır), Mustafa er-Rıfaî (Mısır), Ahmed Şevki (Mısır), Veliyyuddin Yeken (Lübnan) gibi dönemin çağdaş düşünürlerinin eserlerini okuduğu gibi Legustaf, Leobon, Spencer, Corci Zeydan, Edip Ihsak gibi yabancı düşünürlerin eserlerini de okumuştur. 61 Derveze, kısa bir dönem, Şeyh Mustafa Hayyad’ın fıkıh derslerine, Şeyh Süleyman eş-Şerbavî’nin Sahih-i Buharî eksenli hadis derslerine, 1967 yılına kadar 57 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 10, s. 25; Derveze, Sîretü’r-Rasûl, Giriş, s. 2; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187; Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 35. 58 Derveze, a.g.e., c. 10, s. 25. 59 Derveze, a.g.e., c. 10, s. 25. 60 Derveze, a.g.e., c. 10, s. 25; Derveze, Sîretü’r-Rasûl, Giriş, s. 2; Ferid, a.g.e., s. 35. 61 Derveze, a.g.e., c. 10, s. 25-26; Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 51-52. 22 Nablus şehrinde Ezher Üniversitesine bağlı olan dini bir lisenin müdürlüğünü yapan Şeyh Musa el-Kudumî’nin Nahiv ve Sarf derslerine katılmıştır. 62 Derveze, işte bütün bu birikimlerinin sonucu olarak, onlarca yazma ve basma eserleri üretebilmiş, bunların yanı sıra bir o kadar da Filistin, Suriye, Lübnan, Mısır gazete ve dergilerinde makaleler yayınlamış ve Şam ve Mekke Radyo kanallarında konuşmalar yapmıştır. 1908 yılında edebi üretkenliğine henüz genç yaşlarda başlamıştır. Kemal Abbas’ın Beyrut’ta bir mason dergisi olarak çıkartmış olduğu el-Hakika dergisinde ahlak, toplum, siyaset alanlarında 20 makalesi yayınlanmıştır. İlk edebi eseri, Araplar ve Farisîler arasında geçen bir kısım olayları konu alan ve 1911 yılında Beyrut’ta basılan “Rivayetü Vufûdu’n-Nûmân” ve 1913 yılında yayınlanan ve Yahudilerin çıkarları için topraklarını satan simsar(emlakçı)ları konu alan “Rivayetü’lSimsariyyin”, Necah okulunda bulunduğu yıllarda kaleme almış olduğu “Rivayetü Abdurrahman ed-Dahil” ve “Mulûku’l-Arab fi’l-Endülüs”dür. Derveze’nin bu eserleri Necah okulunda yapmış olduğu müdürlüğü esnasında “İtticahü’l-Kavmi’l-Arabi” tarafından bastırılmıştır. 63 Derveze, Beyrut’ta bulunduğu yıllarda Muhammed Şakir et-Tîbî’nin çıkarmış olduğu el-İhai’l-Osmanî gazetesinde yazılar yazmış, Türk gazetelerinden Arap bölgelerine ilişkin haberleri ve makaleleri tercüme etmiş ve siyasi yazılarını Kudüs’de yayınlanan el-Arap ve el-Camiatü’l-Arabiyye adlı dergilerde yayınlamıştır. 64 Derveze, 1919 yılında Suriye Konferansında Merhum Muhammed Reşid Rıza, Satı’ el-Husarî, Hayreddin ez-Zeriklî gibi zatlarla da görüşüp fikir teatisinde bulunmuştur. Daha sonra bu zatlarla ilim ve siyaset alanında ilişkilerini devam ettirerek onlardan istifade etmiştir.65 Derveze, 1939 yılında Suriye’de Fransızlar tarafından hapse mahkûm olmuştur. Şam zindanlarında Kur'an’ı ezberlemiş ve Kur'an üzerine düşünmeye başlamıştır. Kur'an’ı inanç ve amelde bilgi kaynağı olarak kavrayıp onu İslam ümmetini yeniden ihya etmenin temel dayanağı kılma çabası içine girmiştir. Önce işe; 1) Asrun-Nebi (as) 62 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 25-26; Ferid, a.g.e., s. 51-52. Derveze, a.g.e., c. 10, s. 25-26; Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 51-52. 64 Ferid, a.g.e., s.52. 65 Ferid, a.g.e., s.53. 63 23 ve bietühu kable’l-Bi’se mine’l-Kur’an (Kur’an’a Göre Hz. Muhammed'in Peygamberlik Öncesi Hayatı), 2) Siretü’r-Rasül (as) mine’l-Kur’an ( Kur’an’a göre Rasul’ün Peygamberlik Sonrası Hayatı), 3) ed-Dustûru’l-Kur’anî fî Şuûni’l-Hayat eserleriyle başlamıştır. Türkiye’de bulunduğu yıllarda (yaklaşık 4 yıl) ise Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama (Tefsir) Metodu’nu ve Kur’anü’l-Mecid adlı eserini, Havle’l-Hareketi’lArabiyye, Türkiyetü’l-Hadise, Bevaisü’l-Harbi’l-Alemiyye adlı eserlerini yazmış ve Kur'an’ı nüzul sırasına göre tefsir etmiştir. Türkiye’den dönmesinin akabinde tefsirinin ilk baskısını 1961-1963 yılları arasında Şam'da gerçekleştirmiştir. 66 Derveze, 1956 yılında Kahire Mecmeu’l-Lugati’l-Arabiyye(Arap Dil Akademisi) ve 1958 yılında Birleşik Arap Cumhuriyeti, Sanat, Edebiyat ve Sosyal Bilimleri koruma adına kurulan el-Meclisu’l-A’lâ üyesi seçilmiş ve o bölümde bulunan Tarih bölümü raportörülüğünü yapmıştır. Suriye’de kurulmuş olan İttihadü’l-Küttabi’l-Arab (Arap Yazarlar Birliği)’a üye olmuştur. 1969 yılında Ulusal, Siyasal, kültürel, bilimsel çalışmalarının güzelliği nedeniyle üye olmuş olduğu bu kurum tarafından devlet ödülüne layık görülmüştür. 67 Derveze, edebiyat alanında Lübnan, siyaset alanında Suriye ve Türkiye, ilim ve düşünce alanında Suriye, Türkiye ve Mısır ilim ve düşünce havzalarından oldukça yararlanmıştır. Derveze, çeşitli siyaset ve ilim adamlarıyla üst düzey bir ilişki kurmuş, eserlerinin yayınlanmasında bunların büyük çapta etki ve katkısı olmuştur. Derveze’nin Asru’n-Nebi ve Bietuhu Kable’l-Bi’se adlı eserini Şükrü Kuvvetli, bir kısım tarih kitaplarını Kahire matbalarında Prof. Dr. Muhibiddin el-Hatib, ed-Dusturu’l-Kur’anî fî Şuuni’l-Hayat adlı eserini Prof. Dr. Muhammed Fuad Abdulbaki yayınlanmasını sağlamıştır. 68 Derveze, Suriye konferansına konferansın kurucu üyesi ve sekreter olarak katıldığı zaman konferansın başkanlığını yürüten Reşid Rıza ile iyi bir ilişki içerisine girmiş, o dönemden sonra onunla ilişkilerini iyi bir şekilde sürdürmüştür. 66 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 25-26; Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’lKerim, s.53. 67 Derveze, a.g.e., c. 10, s. 26; Derveze, Siretü’r-Rasul, Giriş, s. 1. 68 Ferid, a.g.e., s. 69. 24 Şam allamesi olarak bilinen Muhammed Behçet Baytar ile de ilişkilerini güçlü tutmuş ve birbirlerine defalarca ziyarette bulunmuşlardır. Hatta Derveze’nin Kur’an’ı nüzul sırasına göre tertip ederek tefsirini tamamladığında Muhammed Behçet Baytar, bizzat Derveze’nin evini ziyaret ederek, onun takip ettiği yöntemin caiz olduğuna inandığını, ancak insanlar arasında yaygınlaşacağı düşüncesinden dolayı fetva vermekten çekindiğini ifade etmiştir. 69 Derveze’nin Peygamber mucizelerini inkâr, İnşirah sûresindeki inşirah(Peygamber’in göğsünün açılıp temizlenmesi) olayının manen oluşu, Garanik olayının uydurma ve saçma oluşu, Mi’rac’ın bedenen değil ruhen oluşu, İslam’da cihadın saldırı değil savunma amaçlı oluşu gibi düşüncelerin savunucu olan M. Hüseyin Heykel’in Hayatu Muhammed adlı eserinden etkilendiği göze çarpmaktadır. 70 Derveze’nin, Muhkem ve müteşabih konusunu amaçlar ve araçlar olarak ele almasında, Kur’an’ın bu alandaki ayetlerini yorumlarken Kur’an’ın hikmet, gaye ve hedeflerini muhkem olarak görüp Kıssa, Emsal, Va’d, Vaîd gibi konularını müteşabih olarak değerlendirmesinde Ferid Vecdî, Ahmed Zeki Paşa, Mustafa Sabri gibi düşünürlerin izleri görülmektedir. 71 1.2.2. Eserleri İlkyazım hayatına Meşrutiyet’in ilanından sonra “el-Hakikatu’l-Beyrutiyye” adlı gazetede yazmaya başlayan Derveze’nin 50 civarında eserleri ve çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan birçok makaleleri bulunmaktadır. Bizim tespit edebildiğimiz belli başlı eserlerini, konularına göre tasnife tabi tutarak vermek istiyoruz. 1.2.2.1. Kur’an ve Tefsirle İlgili Eserleri 1. Et-Tefsîru’l-Hadîs, I-XII, Daru İhyai’l-Kütübi’l-Arabiyye, Kahire 1961- 1963. Eserin birkaç yıl içinde redaktesi ve tashihi yapılmış ve basılmıştır. Bu eser, Kur’an’ın, 69 Ferid, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 69-70. Heykel, M. Hüseyin, Hayatu Muhammed, çev., Ö. Rıza Doğrul, Hürriyet Yay., İstanbul 1972, s. 57-59, 164-167, 194-200, 256. 71 Ferid, a.g.e., s. 171. 70 25 Nüzûl Rivayetlerine Göre Sûrelerin Tertibi esasına dayalı, rivayet ve dirayeti birleştirerek çağdaş bir söylemle yazılmış olan tam bir tefsirdir. Ayrıca elimizde mevcut olan eserin “Et-Tefsîru’l-Hadis Tertibu’s-Suver Hasebi’n-Nüzul” adıyla 10 cilt halinde (I-X), Daru’l-Garbi’l-İslamî, Beyrut 1421/2000 yılında basılmış en son baskısı bulunmaktır. Derveze, kaleme almış olduğu bu tefsirin müsveddelerini, 1941-1945 yılları arasında Türkiye’ye sürüldüğü dönemlerde İstanbul ve Bursa’daki kütüphanelerden yararlandığı eserler yardımıyla, kaleme almıştır. Bu eser, Türkiye’den Şam’a döndüğünde yeniden kaynaklarını gözden geçirdikten sonra Şam’da 1961-1963 yıllarında basılmıştır. Söz konusu olan eseri, 7 cilt halinde Türkçe’ye bir kurul tarafından çevrilerek 1998 yılında Ekin Yayınları tarafından İstanbul’da basılmıştır. (Nüzûl Sırasına Göre KUR’AN TEFSİRİ, Ekin Yay., 1-7, Çevirmenler: Şaban Karataş, Ahmet Çelen, Mehmet Çelen, Ekrem Demir, Ali Arslan, Muharrem Önder, Vahdettin İnce, Mustafa Altınkaya, Mehmet Baydaş, Ramazan Yıldırım, İstanbul 1998.) 2. Asru’n-Nebî Aleyhisselam ve bietühu Kable’l-İslam Müktebisun mine’lKur’an, Daru’l-Yakazati’l-Arabiyye, Şam 1946. Eserin birinci baskısı 507 sayfa olup ikinci baskısı, Tahkikli, 1960 yılında 848 sayfa olarak basılmıştır. Bu eser Siretü’rRasûl ile birlikte Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı adıyla Türkçe’ye kazandırılmıştır(çev., Mehmet Yolcu, Yöneliş Yayınları, İstanbul 1989 (3 cilt)). 3. Siretü’r-Rasul Müktebisun mine’l-Kur’an, I-II, Kahire 1948, 1963, 1965. İlk baskı 718 sayfadır. İkinci baskı, Tahkikli, Daru İhyai’l-Kütübi’l-Arabiyye, Kahire 1965, 832 sayfa olarak basılmıştır. ( Bu eser‘Asru'n-Nebi ve Bi’etühû Kable’l-Bi’se ile birlikte Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı adıyla Türkçe’ye kazandırılmıştır (çev: Mehmet Yolcu, Yöneliş Yayınları, İstanbul 1989 (3 cilt)). 4. Ed-Dustûru’l-Kur’ânî ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye, I-II, Kahire 1386/1966. EdDustûru’l-Kur’anî fî Şuûni’l-Hayat, Daru İhyai’l-Kütübi’l-Arabiyye, Kahire 1956. Eserin ilk baskısı tek cilt, 603 sayfadır. İkinci baskısı ise ansiklopedik olarak “edDustûru’l-Kur’anî ve’s-Sünneti’n-Nebeviyye Fî Şuûni’l-Hayat” adıyla aynı yerde ve aynı yayınevinde 1966 yılında iki cilt olarak basılmıştır. Birinci cilt, 584, ikinci cilt, 498 sayfadır. Eser, siyasal, mücadele, hukuksal, finansal, sosyal, ailesel ve etik konularını 26 içeren Kur’anî ilkeler ve araştırmalardan ibarettir. Eserin üçüncü baskısı, elMektebetü’l-İslamî, Beyrut 1981, 580 sayfa olarak basılmıştır. Ayrıca bu eserin birden fazla farklı yerlerde baskısı yapılmıştır. Şam 1365/1946, Kahire 1367/1948, Kahire 1376/1956. 72 5. El-Kur’an ve’l-Yehûd(Kur'an ve Yahudiler), Kahire 1949; Beyrut 1979. ElKur’an ve’l-Yehûd Ahlakuhum ve Mevakifuhum ve Ahvaluhum fî Zamani’n-Nebî Aleyhisselam, Şam 1949. Eser 467 sayfadır. 6. El-Kur’an ve’l-Mer’e, el-Matbaatü’l-Asriyye, Sayda 1951. Eserin ilk baskısı 64 sayfadır. İkinci baskısı, “el-Mer’e fi’l-Kur’an ve’s-Sünne” adıyla genişletilerek Sayda 1967 yılında 273 sayfa olarak basılmıştır. 7. El-Mer’e fi’l-Kur’an ve’s-Sünne(Kur’an ve Sünnette Kadın), Sayda 1387/1967. Eser yaklaşık 267 sayfadır. Eserin ikinci baskısı, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1968, üçüncü baskısı, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1976, dördüncü baskısı, Daru’l-Celil, Şam 1985’de yapılmıştır. 8. El-Kur’an ve’l-Mübeşşirûn (Kur’an ve Misyonerler), Şam 1972, Beyrut 1979. Eser, el-Mektebü’l-İslâmî aracılığı ile 463 sayfa olarak basılmıştır. Eserin ikinci baskısı, Şam 1979; Beyrut 1979’da yapılmıştır. 9. El-Kur’an ve’l-Mülhidûn, Şam 1973 / Şam 1980. Eser, el-Mektebü’l-İslâmî ve Daru Küteybe / Mısır aracılığı ile farklı baskıları yapılmış olup 430 sayfa olarak basılmıştır. Bu eser, Kur'an Cevap Veriyor, adıyla, Abdullah Baykal, tarafından Türkçe’ye kazandırılmış olup Yöneliş Yayınları, İstanbul 1988 yılında basılmıştır. 10. El-Kur’anü’l-Mecîd, el-Matbaatü’l-Asriyye, Sayda 1952. Kur’an hakkında çeşitli araştırmaları içermektedir. Tefsir’e giriş mesabesindedir. Eser 305 sayfadır. Bu eseri Derveze, 1941-1945 yılları arasında Türkiye’de iken müsveddelerini yazdığı etTefsir’ul-Hadis adlı eserini bitirip Şam’a döndükten sonra kendi tefsir metodunu ortaya koyduğu ve tefsirinde atıflarda bulunduğu bu eserini kaleme almıştır. Bu eser, zaman itibariyle tefsirinden sonra yazılsa da içerik olarak tefsirinin mukaddimesi mesabesindedir. Bu nedenle bu eserin tamamı, et-Tefsiru’l-Hadis adlı eserinin birinci 72 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs,, c. 1, s. 5. 27 cildinde Tefsirin Mukaddimesine konulmuştur. 73 Ayrıca bu eserin farklı bir baskısı, Vahdettin İnce tarafından Türkçe’ye çevrilerek, Ekin Yayınları tarafından 1997 yılında İstanbul’da basılmıştır. 11. El-Kur’an ve Dımâmu’l-İctimâî (Kur’an ve Sosyal Güvence), Sayda 1950; elMatbaatü’l-Asriyye, Sayda 1951. Eser 34 sayfadır. 12. El-Cihadu fî Sebilillahi fi’l-Kur’an ve’l-Hadis, Daru’l-Yakazati’l-Arabiyye, Şam 1975. Eser, 432 sayfa olarak basılmıştır. Bu eser, “Allah Yolunda Cihad” adıyla Ali Aslan tarafından Türkçe’ye kazandırılmış olup İlk Bahar Yayınları (İstanbul 1998) tarafından bastırılmıştır. 1.2.2.2. Tarihle İlgili Eserleri 1. Durûsu’t-Tarihi’l-Kadim, Kahire 1932. Eser Suriye ve Filistin bölgelerindeki İlkokullarda ders kitabı olarak okutulmuştur. Filistin’de 1932 ve 1934 yıllarında iki kez basılmıştır. Kudüs, Daru’l-Eytami’l-İslamiyye baskısı 208 sayfadır. 2. Durûsu’t-Tarihu’l-Mutavassıt ve’l-Hadis, Kahire 1932. Eser, Suriye ve Filistin bölgelerindeki Ortaokullarda ders kitabı olarak okutulmuştur. 1932-1938 yılları arasında Filistin ve Şam’da üç kez basılmıştır. En son Şam’da Matbaatü’t-Terakki’de basılan son baskı 239 sayfadır.3. Havle’l-Hareketi’l-‘Arabiyyeti’l-Hadîse, Birinci baskı, I-III, elMektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1949, ikinci baskı, I-VI, Sayda 1951-1953. Suriye’deki Osmanlı dönemi hakimiyetini ve daha sonraki gelişmeleri, Lübnan, Suriye, Kuzey Afrika’da Fransız sömürgeciliğini ve buna karşı başlatılan Arap direnişini, Suriye ve Lübnan’ın kurtuluşunu, Filistin’deki İngiliz ve Siyonistlerin emperyalist hareketlerini, Arapların bunlara karşı direnişlerini ve Arap dünyasının diğer meselelerini ele almaktadır. Toplam 6 ciltten oluşan eserin içeriği şöyledir; 1. Cilt: Osmanlı dönemi diriliş hareketlerinden Şam’daki Faysal dönemi sonuna kadar dönemi anlatmaktadır. 2. ve 3. Cilt: Suriye, Lübnan, Magrib’teki Fransız sömürüsünü, Fransa’ya karşı arapların direnişini, Lübnan ve Suriye’nin Fransa’dan kurtuluşunu anlatmaktadır. 73 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadîs, c. 1, s. 25-278 28 4. Ve 5. Cilt: İngiliz ve Filistin’deki Siyonizm tarihini, Günümüze değin Arapların her ikisine karşı vermiş oldukları mücadeleyi anlatmaktadır. 6. Cilt: Arap Dünyasının Sorunlarını anlatmaktadır. Eserin tamamı 1400 sayfadan oluşmaktadır. 4. Muhtasaru Tarîhi’l-Arab ve’l-İslâm, I-II, Kahire 1925. Eser, Ortaokulda ders kitabı olarak okutulmuştur. 1927 yılında Kahire’de el-Matbaatü’s-Selefiyye’de ikinci baskısı yapılmıştır. Eserin birinci cilti 220, ikinci cilti 196 sayfa olup Toplam 416 sayfadır. (Eserin aslı üç cilttir. 3. Cilt yazma halindedir. 1. Cilt: İslam öncesi, sonrası, Hulefâi Raşidîn ve Emeviler dönemini ele almaktadır. 2. Cilt: Endülüs, Abbasi ve Fatımîleri ele almaktadır. 3. Cilt: Derveze’nin yaşadığı döneme kadar Arap devletlerini anlatmaktadır. Bu eseri, Derveze, Filistin–Nablus’ta Medresetü’n-Necah’da müdürlük yaptığı sırada öğrencilere ders kitabı olarak okutmuştur.). 5. Tarihu’l-‘Arab ve’l-İslâm, III, adlı eserinin Çağdaş Arap ve İslâm Devletleriyle ilgili olan üçüncü cildidir). 6. Durûsu’t-Tarihi’l-Arabî, Kahire 1932. Eser, İlkokullarda ders kitabı olarak okutulmuştur. 1932-1940 yılları arasında Filistin ve Bağdat’ta tam sekiz kez basılmıştır. En son Bağdat’ta basılan son baskı 292 sayfadır. 7. Tarîhu’l-Cinsi’l-Arabî fî Muhtelifi’l-Etvâr ve’l-Edvâr ve’l-Aktâr min Akdemi’lEzmine, I -VIII, el-Matbaatü’l-Asriyye, Sayda 1958-1964. Eser 8 cilt olup toplam 3262 sayfadır. 8. Tarîhu Benî İsrail min Esfarihim, Matbaatü Nahdati Mısr, Kahire 1958. Eserin birinci baskısı 334 sayfa olup ikinci baskısı Mısır Lecnetü’l-Te’lifi’l-Kavmiyye aracılığı ile 1961 yılında basılmıştır. Üçüncü baskısı ise Sayda 1969, el-Mektebetü’l-Asriyye tarafından basılmıştır. Eserin son baskısına “Tarihi ve Ahvâli Benî İsrail mine’l-Kur’an / el-Yahud fi’l-Kur’ani’l-Kerim Ahvaluhum ve Ahlakuhum ve Mevakıfuhum mine’dDa’veti’l-İslamiyye” adlı risale ilava edilmiş ve eser 549 (552) sayfaya ulaşmıştır. 9. El-Arab ve’l-Urûbe fî Hıkbeti’t-Tegallübi’t-Türkî min sene 250 hicriyye ilâ sene 1336(Hicrî 3. Asırdan Osmanlı devletinin sonuna kadar olan dönemi anlatır.).I-III. Daru’l-Yakazati’l-Arabiyye, Şam 1960-1961, Şam 1961-1963. Eserin tamamı 2042 sayfadır. Eserin 2. Baskısı, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1981’de yapılmıştır. 29 10. Urûbetü Mısr fi’t-Tarih ve Ba’de’l-Fethi’l-İslâmî, Lecnetü’t-Telif ve’n-Neşri’lKavmiyye, Kahire 1960-1961. Eser iki risaleden oluşmaktadır. Eser, Urûbetü Mısr Kable’l-İslam ve Ba’dehu adıyla el-Matbaatü’l-Asriyye, Sayda 1963 yılında yeniden basılmış olup 199 sayfadır. 1.2.2.3. Edebiyatla İlgili Eserleri 1. Rivâyetu vüfûdu’n-Nu’mân ilâ Kisrâ Anûşirvân, Beyrut 1911 (Roman) Eserin toplamı 70 sayfadır. 2. Rivâyetu’s-Simsâr ve Sahibu’l-Arz, Beyrut 1913 (Tiyatro). 3. Rivayetu Abdurrahman ed-Dahil, Nablus 1924 (Hikaye). 4. Ahiru Mülûki’l-Arab fi’l-Endülüs, Nablus 1925 (Tiyatro). 1.2.2.4. Güncel/Aktüel Eserleri 1. El-İslam ve’l-İştirakiyye (İslam ve Sosyalizm), Sayda 1968. Eser, elMatbaatü’l-Asriyye’de 255 sayfa olarak basılmıştır. 2. Meşâkilü’l-Âlemi’l-Arabîyye el-İktisadiyye ve’l-İctimaiyye ve’s-Siyasiyye, Daru’l-Yakazati’l-Arabiyye, Şam 1952. Ansiklopedik baskı yapılmıştır. Eser 267 sayfadır. 1951 yılında Arap Birliği’nin Problemleri ve Çözümü adlı bir makale yarışması için kaleme alınan bir eserdir. Eser Arap Birliği tarafından ödüle layık görülmüştür. 3. Türkiyyetü’l-Hadise, Daru’l-Keşşaf, Beyrut 1946. Eser 355 sayfadır. 4. Kıssatü’l-Gazveti’s-Sihyoniyye, Kuveyt 1970. 5. Neşetü’l-Hareketi’l-Arabiyyeti’l-Hadîse(Çağdaş Arap Hareketinin Yeniden Doğuşu), el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1949; Sayda 1972. Eser, el-Matbaatü’lAsriyye tarafından 515 sayfa olarak basılmıştır. Bu eser, 5 ciltlik Havle’l-Hareke adlı eserin yeniden gözden geçirilerek basılmış halidir. 6. Kadiyyetü Filistin ve Vahdetü’l-‘Arabiyye, Sayda 1973. 7. El-Kadiyyetu’l-Filistiniyye, I-II, Şam 1978. İkinci baskı Şam 1984. Eserin birinci cilti 241, ikinci cilti 400 sayfadır. 8. Fî Sebîli Kadiyyeti Filistin ve’l-Vahdeti’l-Arabiyye ve min vahyi’n-Nükbeti ve fî Sebîli Müalecetiha, adlı kitabın birinci cildi, Sayda 1972 ve 1973 yılında basılmıştır. Eser, El-Mektebetü’l-Asriyye tarafından 510 sayfa olarak basılmıştır. Bu eserin tamamı Derveze’ye ait değildir. 30 9. El -‘Udvanu’l - İsrâ’iliyyi’l - Kadîm ve’l - ‘Udvanü’s-Sihyoniyyi’l – Hadîs, III, Beyrut 1979. 10. Me’sâtu Filistin, Dımaşk 1959, Daru’l-Yakazati’l-Arabiyye, Şam 1960. Eser 132 sayfadır. 11. Cihâdu’l-Filistîniyyîn, Kahire 1960, Daru’l-Kütübi’l-Arabî, Kahire 1961. Eser 106 sayfadır. 12. El-Vahdetü’l-Arabiyye, el-Mektebetü’t-Ticariyye li’t-Tıba’a ve’t-Tevzi’ ve’nNeşr, Beyrut 1957 ve 1958. Eser 721 sayfadır. 1954 yılında Arap Birliği, Arap Birliğinin Gerçekleşmesi, Önündeki Engeller ve Çözüm Yolları konulu kitap yazma yarışması için kaleme alınmış bir eserdir. Arapların kökeni, yerleşim yerleri, birleşmelerine engel olan faktörler ve çözümleri hakkında tarihsel, coğrafî, ekonomik, sosyal ve siyasî araştırmaları içermektedir. Derveze, bu eserinde Kraliyet yönetimini eleştirdiği için Arap Birliği ödülünü alamamış olmakla birlikte 1961 yılında “Birleşik Arap Cumhuriyeti” Teşvik ödülü almıştır. 13. El-Cuzûru’l-Kadime li Sulûki ve Ahlâki ve Ahdâsi Benî İsrail ve’l-Yahûd ve’lİstidrâdi ilâ mâ Neşibe min Sırâi beynehüm ve beyne’l-Arab, Şam 1968- 1969. Eser, Mektebetü Atlas aracılığı ile 100 sayfa olarak basılmıştır. 14. Kıssatü’l-Gazveti’l-Filistiniyye / Kıssatü’l-Kazvi’s-Sihyûnîyye, Kuveyt 1970. Eser, Mecelletü’l-Va’yi’l-İslâmî adlı derginin eki olarak 70 sayfa halinde basılmıştır. 15. Ibretun min Tarihi Filistini’l-Kadim. El-Mektebetü’l-Asriyye, Sayda 1978. Müellifin Eski İsrail savaşı öncesi Eski Filistin’in durumlarını ve Ürdün’ün doğusunu konu alan yayınlanmış makalelerinin bir araya getirilmiş olan eseridir. Eser 120 sayfadır. 16. Safahâtun Maglûta ve Mühmele min Tarihi’l-Kadiyyeti’l-Filistîniyye. Sayda 1979, Eser toplam 76 sayfadır. 17. Risaletun Mu’cezâtün ani’n-Nahda. Bu eseri Suriye Kültür Bakanlığı, Mısır ile yapılan birlik nedeniyle Derveze’den yazmasını istemiştir. Bu nedenle eseri Derveze kaleme almıştır. Ancak eser 1961 Eylül’ünde Suriye-Mısır Birliğinin ayrılığı nedeniyle basılmamıştır. 18. Makalât. Eser, 1965 yılı sonrası Kuveyt, Şam, Amman’da yayınlanan İslâmî dergilerdeki makalelerinden oluşmaktadır. 31 19. Makalât. Eser, Derveze hakkında başkalarının yazmış olduğu makalelerden oluşmaktadır. 20. Risalât. Eser, Medresetü’n-nahda’da müdürlük yaptığı dönemlerde genel toplantılarda verdiği edebî, sosyal, tarihî, ahlakî konferanslarından derlenmiş 14 küçük risaleden oluşmaktadır. 21. Er-Risale. Eser, 1920-30’lu yıllarda Filistin davası ile ilgili toplantılarda verdiği bazı konferanslara ait bir kitapçıktır. 22. Risaletü’n-Nakdiyye. Enîs es-Sâyi’ adlı müellifin kaleme almış olduğu Filistin ve’l-Kavmiyye’l-Arabiyye adlı eserinin Derveze tarafından yapılan düzeltmelerden ibarettir. Bu eser, Daru’l-Yakaza, Şam’da trs. Olarak basılmıştır. 23. Tescilât ve Müzekkirât. Eser, 1932-1982 yılları arası hatıraları ve gözlemleri ile ilgili Hamsetun ve Tis’ûne Âmen fi’l-Hayât (95 yıllık hayatım) adı verilen bu eser Tescilât ve Müzekkirât (Belgeler ve Hatıralar) adıyla 8 cilt olarak tamamlanmıştır. Ayrıca aynı eser Müzekkeratu ve Tescîlâtü Muhammed İzzet Derveze 97 Ammen fi’lHayati, I-VI, Beyrut 1993. 97 yıllık Muhammed İzzet Derveze hayatını, Arap hareketini ve Filistin sorununu ele alan eser, Daru’l-Garbi’l-İslamî tarafından 4500 sayfa olarak basılmıştır. 24. Mahtûtât. Eser Müellifin elli yıldan beri kaleme almış olduğu eski makalelerini, Necah okulunda öğretmenliği döneminde öğrencilere vermiş olduğu ders notlarını, farklı alanlarda vermiş olduğu konferansları içermektedir. 1.2.2.5. Çevirileri 1. Rivayetü Lamerteen, Rafael ve Durûs fî Fenni’t-Terbiye. Bağdat 1925, 1927. Fransa’dan çevirdiği iki eser olup bunlardan biri La Martine, diğeri ise Gabrael Campayre’dir. 2. Bevaısü’l-Harbi’l-Âlemiyyeti’l-Ûlâ, (Türkçe ve Fransızca’dan Çeviri), Daru’lKeşşaf, Beyrut 1946. Eser 149 sayfadır. Jan Bejon’un Fransızca eserinin Arapça çevirisidir. Aynı eseri Hüseyin Cahit Yalçın, Birinci Dünya Savaşının Amilleri adıyla Türkçe’ye kazandırmıştır. 3. Arnold Thomas’ın “ed-Da’vetü’l-İslâmiyye” ve Aristo’nun “Atinalılar Devleti” adlı eserinin Arapça çevirisidir. Eser basılmamıştır. 32 1.2.2.6. Basılmamış Eserleri 1. Tarihu’l-Urûbe ve’l-İslam Tahte Rayeti’l-Abbasiyyin, 2. Tarihu’l-Urûbe ve’l-İslam fî Endelüs, 3. Tarihu’l-Urûbe ve’l-İslam fî Cezireti’l-Arab, 4. Tarihu’l-Kuveyt ve’l-Halici’l-Arabî Ebane Fetreti’l-Hükmi’l-Osmanî, 5. Risaletü Mucez ani’l-Vahdeti’l-Arabiyye: Mukavvimâtihâ ve Darurâtihâ 6. Radyo Konuşmaları, 1954 yılında Mekke ve Şam radyolarında yapmış olduğu 50 konuşma metinleridir, 7. Dini, Eğitim ve Ahlak alanında Filistin Kudüs, Nablus ve Ramallah okullarında vermiş olduğu ders notları, 8. Makalat. İslami alanlarda kaleme almış olduğu çeşitli makaleleri,74 1.2.3. Hakkında Yapılan Çalışmalar ve İlim Dünyasına Katkısı Derveze hakkında yazılan yüzlerce makale ve onlarca kitap bulunmaktadır. Hakkında yazılan makaleler, güncel/aktüel eserleri bölümünde belirtmiş olduğumuz Makâlât adlı eserde toplanmıştır. Hakkında yapılan çalışmalar ise tespit edebildiğimiz kadarıyla şunlardır; 1. İzzet Derveze’nin Bakış Açısıyla Kadın, Hanife Örmekaya, Bitirme Tezi, İlahiyat Fak., Çorum 2003. 2. M. İzzet Derveze ve Tefsirindeki Metodu, Mesut Okumuş, Y. Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Ankara 1994. 74 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 26-31; Derveze, Siretü’r-Rasul, Giriş bölümü; Derveze, Kur’an Cevap Veriyor, çev., Abdullah Baykal, İstanbul 1988, mütercimin önsözü, s. 7-13; Derveze, et-Tefsîru’lHadîs, 1-7, Ekin Yay., İstanbul 1998, I/ VII-VIII. Adil Hasan Güneym, Muhammed İzzet Derveze ve Hareketü’n-Nidâli’l-Filistînî, Kahire, trs.; Hammâde, Muhammed İzzet Derveze, s. 17.; Ali Şevvah İshak, Mu’cemü Musannifi’l-Kur’ani’l-Kerim, Riyad 1404/1984, II, 241, III, 204, 214, 231-234, 250; Kehhâle, Mu’cemü Musannifi’l-Kütübi’l-‘Arabiyye, Beyrut 1406/1986, s. 531-532; Beyân Nüveyhiz el-Hût, elKıyâdât ve’l-Müessesâtü’s-Siyâsiyye fî Filistîn 1917-1947, Beyrut 1986; İndeks: İsmail K. Poonawala, “Muhammad Izzat Darwaza’s Principles of Modern Exegesis”, Approaches to the Qur’ân (ed. G. R. Hawting – Abdul-Kader A. Shareef), London 1993, s. 225-246; El2 (İng.), VII, 442-443; Mv, Fs., I, 209; II, 71; IV, 369, 371; Kurşun, DİA, “Derveze”maddesi, 9/187-188; Okumuş, Mesut, M. İzzet Derveze ve Tefsirindeki Metodu, Y. Lisans Tezi, Ankara 1994; Ayrıca 09 – 10 Temmuz 2002 tarihlerinde Ürdün / Amman ziyaretimiz esnasında kendisiyle tanışmış olduğumuz 1967 Şam doğumlu, Muhammed İzzet Derveze’nin oğlu Zuheyr Derveze’den olma torunu Sa’d Zuheyr Derveze’nin dedesinden kalan kitaplığından istifade edilmiştir. 33 3. Muhammed İzzet Derveze ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, Dr. Ferid Mustafa Süleyman, Mektebetü’r-Rüşd, Suudi Arabistan/Riyad 1993, 485 Sayfa’dır. Bu eser bir doktora çalışması olup bu çalışma, bir Giriş ve iki Ana Bölüm ve Sonuç’tan oluşmaktadır. Birinci Ana Bölüm; Müfessirin siyasi-kültürel çevresi, müfessirin hayatı ve siyasî aktivitesi, ilmi faaliyetleri, tefsire giriş, müellif ve eserleri olmak üzere beş ana başlık altında incelenmiştir. İkinci Ana Bölüm ise; “Tefsirindeki metodu, tefsir kaynakları, nuzül sebepleri, araçlar-amaçlar(muhkemmüteşabih), akaid hakkındaki görüşleri, Peygamber kıssaları ve geçmiş milletlerin haberleri, fıkhî görüşleri, kozmolojik ayetler, Kur’an ilimleri hakkındaki görüşleri, anlayışlar ve kavramlar, modernist yönü, nebevî çevre ve ehl-i kitap, muhkem ayetler” gibi on iki ana başlık altında incelenmiştir. 4. Cuhudu Muhammed İzzet Derveze Fî Tefsiri’l-Müsemma et-Tefsiri’l-Hadis, Hasan Abdurrahman Muhammed Ahmed(Mısır-Ayn Şems Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü), Doktora Tezi, Kahire 1984, Tez Danışmanı; Prof. Dr. İffet eş-ŞARKAVÎ ve Prof. Dr. Atıf CEVDEH. Bu çalışma da bir doktora çalışması olup Tez bir Giriş ve sekiz ana bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm: Osmanlı’nın Son Dönemlerinde Arap Milliyetçiliği, Siyonist Sömürgeci İşbirliği ve Filistin Halkı Üzerindeki Etkisi, Dayanışma Görüntüleri ve Algılayış Yanılgıları, İngiliz Himayesi Altında Kültürel Durum adlı konuların yer aldığı Derveze Döneminde Düşünsel ve Siyasi Yönelişler, İkinci Bölüm: Yaşadığı Çevre, İlmi Oluşumu, Siyasî ve Ulusal Çabaları, İlmî Çalışmaları alt başlıklarının yer aldığı Muhammed İzzet Derveze’nin Hayatı ve Aktivitesi, Üçüncü Bölüm: Derveze Tefsirindeki Kaynaklar, Derveze’nin Tefsirindeki Takip Ettiği Yöntem alt başlıklarının yer aldığı Derveze’nin Tefsirine Giriş, 34 Döndüncü Bölüm: İtikadî Meseleler Karşısındaki Konumu, Fıkhî Meseleler Karşısındaki Konumu, Derveze ve Bilimsel Tefsir alt bölümlerin yer aldığı Derveze’nin Tefsirinde Dini Düşünce, Beşinci Bölüm: Muhkem-Müteşabih veya Usüs(Amaçlar)-Vesail(Araçlar), Fevatihu’s-Suver, Kur’an’da Nesih, Esbabü’n-Nüzûl(Nüzûl Sebepleri) alt bölümlerin yer aldığı Kur’an İlimleri Hakkında Derveze’nin Görüşleri, Altıncı Bölüm: Kadının Özgürlüğüne Dair, Ekonomik Reform’a Dair, Batı Medeniyetiyle İlişkiye Dair alt bölümlerinin yer aldığı Derveze Tefsirinde Islahatçı Düşünce, Yedinci Bölüm: Otorite ve Yönetim Sistemi, İslam ve Arap Milliyetçiliği, Derveze ve Arap-Siyonizm Çatışması alt bölümlerin yer aldığı Derveze Tefsirinde Siyasî Düşünce, Sekizinci Bölüm: Muhammed İzzet Derveze’nin Tefsir’deki Yöntemi, Tefsir’de Takip Ettiği Yol, Tefsir’de Kullanılan Dil ve Üslup, Nebevî Hadisleri Kullanmadaki Yöntemi, Derveze’nin Tefsir’deki Yeri alt bölümlerin yer aldığı Karşılaştırma ve Düzeltme ve bir Sonuç bölümünden oluşmaktadır. 5. Güneym, Adil Hüseyin, Muhammed İzzet Derveze ve Hareketü’l-Nidali’lFilistinî, Daru’l-Nahdati’l-Arabiyye, Kahire’de trs. olarak basılan eser 153 sayfadır. 6. Hammade, Hüseyin Ömer, Muhammed İzzet Derveze Safahatün min Hayatihi ve Cihadihi ve Müellifatihi, Daru Kuteybe, 1. bsk., Beyrut 1983, 2. bsk., Şam 1983 yılında basılan eser 143 sayfadır. 7. İsmail K. Poonawala, “Muhammad Izzat Darwaza’s Principles of Modern Exegesis”, Approaches to the Qur’ân (ed. G. R. Hawting–Abdul-Kader A. Shareef), London 1993. 75 Ayrıca Ürdün / Amman ziyaretimiz esnasında İngiltere’de bir bayan Müslüman araştırmacının da Derveze hakkında Doktora yaptığını, bizzat Derveze’nin torunlarından 75 Bkz., Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 26-31; Adil Hasan Güneym, Muhammed İzzet Derveze ve Hareketü’n-Nidâli’l-Filistînî, Kahire trs.; Hammâde, a.g.e.; Kehhâle, Mu’cemü Musannifi’l-Kütübi’l‘Arabiyye, Beyrut 1406/1986, s. 531-532; İsmail K. Poonawala, “Muhammad Izzat Darwaza’s Principles of Modern Exegesis”, Approaches to the Qur’ân (ed. G. R. Hawting – Abdul-Kader A. Shareef), London 1993, s. 225-246; Okumuş, Mesut, M. İzzet Derveze ve Tefsirindeki Metodu, Y. Lisans Tezi, Ankara 1994. 35 öğrendik. Ancak bu araştırmacının telefon, adres ve ismini kendilerinin de bilmediğini ve bu nedenle yardımcı olamayacaklarını belirtmeleri üzerine çalışmanın hangi aşamada, içeriğinin ne olduğu noktasında bir bilgiye rastlayamadık. Sonuç olarak hakkında bilebildiğimiz bu kadar çalışma yapılmıştır. Ayrıca biri Türkiye’de Yüksek Lisans, diğerleri Suud-i Arabistan ve Mısır’da Doktora çalışmaları Tefsir ve Tefsir Yöntemini ortaya koymaya çalışan tezler ortaya konmuştur. Öyle ise neden yeni bir doktora çalışmasına ihtiyaç duyulmuştur denebilir. Ancak Türkiye’de yapılan Yüksek Lisans bizim değindiğimiz boşluğu dolduramamıştır. Suud-i Arabistan’da yapılan Doktora çalışması, Derveze’nin hayatını ve tefsini genel anlatmıştır. Resmi konjoktorle mutabık kaleme alınmıştır. Kısacası vahhabî kırıterine tabi tutulmuştur. Mısır’da yapılan doktora çalışması ise Mısır Edebiyat Fakültesi’nde yapılan bir çalışmadır. Bizim çalışmamızla konu ve içerik olarak olarak mutabık yönleri bulunsa da tez ve antitez olarak bizim üzerinde durduğumuz yönü eksik olduğu için bizim çalışmamız o çalışmaları tamamlar mahiyette düşünülerek üzerinde çalışma yapılmıştır. Derveze’nin ilim dünyasına katkısına gelince; Gerek İslam dünyasından gerek Türkiye ilim çevresinden fikirlerinden pozitif anlamda etkilenen bir hayli ilim adamları olmuştur. Biz bu ilim adamlarına Arap dünyasından; Muhammed Behçet Baytar, Seyid Kutub, Abdulfettah Ebu’l-Gudde, Ebu Yusr Abidin(Suriye müftüsü), Abdullah el- Galgîlî(Ürdün müftüsü)’yi, Türkiye’den; Hüseyin Atay ve Süleyman Ateş’i örnek verebiliriz. Muhammed Behçet Baytar, Derveze’nin Kur’an’ı nüzul sırasına göre tertip ederek tefsirini tamamladığında bizzat Derveze’nin evini ziyaret edip kendisinin Üstadın takip ettiği yöntemin caiz olduğuna inandığını, ancak insanlar arasında yaygınlaşacağı düşüncesinden dolayı fetva vermekten kaçındığını ifade etmiştir. Bununla birlikte Derveze’nin el-Kur’anü’l-Mecîd adlı basılmış olan eseri üzerine inşa etmiş olduğu tefsirini el-Mecmeu’l-İlmî el-Arabî dergisinde bizzat kendisi tanıtmıştır. 76 76 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 8-10; Mecelletü’l-Mecmei’l-İlmi’l-Arabî, c. 37, Bölüm 4, Ekim 1962 / Cemadiye’l-ûlâ 1382. 36 Seyid Kutup, Derveze’nin siyer bilgilerinden bir hayli istifade etmiş, cihad / mücadele hakkındaki görüşlerini Tevbe ve Enfal sûreleri tefsirinde bizzat alıntı yaparak kendisinin de katıldığını ifade etmiştir. Abdulfettah Ebu’l-Gudde, Ebu Yusr Abidin(Suriye müftüsü), Abdullah elGalgîlî(Ürdün müftüsü) gibi zatlar her ne kadar eserlerinde görüşlerini yansıtmasalar da bizzat Derveze’nin İslam dünyasında ilk olan nuzül sırasına göre yapmış olduğu tefsirine cevaz veren fetvaları nedeniyle Derveze’den etkilendiklerini ortaya koymuşlardır. 77 Türkiye’deki ilim adamlarına etkisine gelince, gerek dinî ilimler gerekse İlahiyat alanında ilimlerle uğraşan araştırmacıların Derveze’den istifade ettikleri ve bazen de etkilendikleri görülmektedir. Biz farklı dini konular ve tefsir alanında karşılıklı etkileşimin olduğunu düşündüğümüz ve Derveze’nin fikirlerinden azamî derecede istifade ettiği kanaatinde olduğumuz iki araştırmacı ve ilim adamlarını örnek vererek konuyu açıklamak istiyoruz. Hüseyin Atay’ın, Atay Yayınevi aracılığı ile 1997 yılında Ankara’da basılan Kur’an’a Göre Araştırmalar I-III, adlı eseri incelendiğinde; “kadın, kadının Şahidliği, kadının yaratılılışı, Miraç olayı, Kur’an’da nesh” gibi konularda Derveze’nin düşüncelerinden etkilendiği görülmektedir. Atay bu ve buna benzer konulardaki düşüncelerini, kimi zaman birebir örtüşme kimi zaman söyleminin daha da radikal söyleme dönüşmesi nedeniyle doğrudan ya da dolaylı yetişmiş ve etkilenmiş olduğu düşünce akımının etkisi nedeniyle ortaya koymuş olabilir. Ancak Atay da tıpkı Derveze gibi, kadının şahidliği noktasında İslam düşmanlarının Kur’an’ın ilahî kaynak oluşuna itiraz sadedinde ileri sürdükleri; “iki kadını bir erkeğe denk tutma, kadını erkekten aşağı bir varlık kabul etme, Peygamber’in kadınların akıllarının kısa ve dinlerinin yarım olduğu” vs. hadisini söylemlerine delil getirme iddialarına cevap aramıştır. Buradan yola çıkarak Kur’an’da kadının konumunu aşağılayıcı hiçbir ayetin olmadığını belirtmiştir. 77 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 8-10. 37 Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri adıyla 12 cilt olarak Yeni Ufuk Neşriyat tarafından basılan tefsir yöntemi incelendiğinde aşağıda belirtilen genel hatlarıyla Derveze Yöntemi ile örtüşen tefsir yöntemini kullanmıştır. Süleyman Ateş’in kullanmış olduğu tefsir yöntemi şöyledir; • Her sûrenin tefsirine girmeden önce sûrenin Mekkî – Medenî olduğunu zikretme, • Sûrelerin iniş sırasını belirtme, • Sûre özetini sunma, • Sûrelerin tertip ve iniş sırasını belirtme, • Ayetlerin mealini verme, Tefsir bölümü: • Önce ayetlerin içeriği özetlenmiştir. • İzaha muhtaç kelime ve ayetlerin işaret ettiği olaylar tefsir edilmiştir. • Tefsirde resmi tertipten ziyade sûrelerin iniş sırası göz önünde tutulduğundan kelimelerin açıklamaları iniş sırasına göre ilk geçtiği yerlerde daha ayrıntılı verilmiş, fakat okuyucuda tereddüdün kalmaması için tertipteki sıraya göre de yine gerekli fakat özet açıklamalar yapılmıştır. • Hüküm ayetleri üzerinde geniş olarak durulmuş, mezheplerin görüşleri özetlenmiş, sonunda kanaat belirtilmiştir. • Ayetlerin izahına yardımcı olan hadislerin kaynağı gösterilmiş, zayıf hadisleri ve Kur’an’ın ruhuna ters düşen rivayetleri delil olarak kullanılmaktan kaçınılmıştır. • İnsan ve kâinatın yaratılışından söz eden ayrıntılar, modern ilim ışığı altında izah edilmiştir. • Peygamberler kıssalarını anlatan ayetlerin tefsirinde de elde mevcut Kitab-ı Mukaddese müracaat edip karşılaştırma yapılmıştır. • 78 Manaları açık olan ayetler uzun uzadıya tefsire gerek görülmemiştir. 78 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, I-XII, Yeni Ufuk Yay., İstanbul 1988, c. 1, Giriş bölümü. 38 Süleyman Ateş’in Derveze tefsirinden etkilenmesi ve tefsirinde zikretmiş olduğu alıntılardan bir kısmını konu bağlamında örnek kabilinden şöyle zikredebiliriz; Süleyman Ateş, tefsirinde, Derveze’den siyer, nüzul sebepleri ve nüzul tercihleri, tarih ve tarih yorumu, hadis rivayetleri ve hadis yorumları vs. bağlamında bir hayli aktarmalarda bulunmuş ve onun görüşlerine katıldığını belirtmiştir. 79 79 Süleyman Ateş’in Derveze tefsirinden yapmış olduğu aktarımlar; Rivayet ve rivayet yorumu, Nebi-Rasul ayırımı, Hz. Ali’nin Mecusileri Ehli Kitap olarak kabul etmesi ve bu görüşün desteklenmesi, Ehli Kitap’ın kestiği hayvanların helal ve verdiği şeylerin caiz olduğu görüşünü destekleme, Ne olursa olsun Tevbe eden kadınlarla evlenmenin mübah olduğu görüşünü destekleme, Zimmiler, Tarih yorumu (Yahya Peygamber’in öldürülmesi), Siyer yorumu; Yahudi Tarihi; Kudret-İrade Yorumu; Nüzul Sebebi; Hadis Yorumu; Kur’an’da geçen el-yevm(gün) ifadesinin zaman anlamında kullanılması, Sika-Hicabet; Siyer yorumu, Fi sebilillah; Allah yolu kavramı, Yahudilere sadaka/zekat verme rivayeti, Rumların yenilgisi; Amine’nin vefat ettiği yer; Ebva olduğuna ilişkin rivayetin tercihi, Velid b. Mugire’nin müslüman olup yeniden irtidat ettiğini belirten rivayet, Hud sûresi’nin Mekkî oluşunu belirten rivayeti tercih, Siyak-Sibak uyumsuzluğu nedeni ile rivayeti zayıf sayma durumu, İbrahim makamı / Kabe yapımında kullanılan taş, Kur’an’ın Korunmuşluğu, Habeşistan’a hicret, Hükmü neshedilip metni duran ayet (Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır), Recm ayeti, Hükmü neshedilen ve metni duran ayet rivayeti, Kur’an’ın, Tevrat’ın hükmü olan Recm cezasını ortadan kaldırmış (neshetmiş), evli kadın zina suçu işlerse 100 sopa vurulması emredilmiştir görüşü, İsra-Miraç, Yahudi devletinin yıkılışı, Zi’l-Kurbâ/Akraba rivayetinin yorumu, Ashab-ı Kehf rivayeti, Rakim kavmi yorumu, Ashab-ı Kehf’deki soru soranların müslümanlar olduğuna dair yorum, Zulkarneyn; Çin seddi yorumu, Zulkarneyn yorumu, Meryem suresinin Medenî oluşunun şüpheli olduğuna dair yorum, İsa’nın doğumu ve konuşması rivayeti, Samirî yorumu, Allah’ın Zatı’nın ezeli oluşu yorumu, Hacc sûresinin Mekkî oluşu yorumu, Yemen ve Bahreyn’de bulunan bir kısım Arap Kabilelerinin Mecusî oluşu yorumu, Sabii’ler üzerine yapılan yorum, Hz. Ömer’in Müslüman oluşu ve Müslümanların Kabe’de namaz kılışına dair yapılan yorum, Zulmün şirk anlamına geldiğine dair yapılan yorum, Nil-Mısır vadisi üzerine yapılan yorum, Nur suresi yorumu, Recm ayetinin nesh edildiği, Namuslu kadınlara yapılan iftira Haddi (Haddi Kazf)üzerine yapılan yorum, Zina nedeni ile doğan çocuğun anneye ait olduğuna dair yapılan yorum, Furkan suresinin Mekkî olduğu tercihi, Mesani’nin su kuyusu anlamına geldiğine dair yapılan yorum, Sebe Kraliçesi üzerine yapılan yorum, Ahiret bilgisi, Kasas suresinin Mekkî olduğuna ilişkin yapılan tercih, Ayette geçen Sarh kelimesinin Mısır pramiti olduğuna dair yapılan yorum, Ankebut suresinin Mekkî olduğuna ilişkin yapılan tercih, Rum suresinin Mekkî oluşunu tercih, vs. gibi daha yüzlerce bizzat kendi tefsirinde kaynaklarını vererek yaptığı aktarımlardır. Bunun dışında kaynak vermeden fikir olarak alıp kendisinin yorumladıkları görüşler de bulunmaktadır. Biz bunları belirtmeye gerek duymadık. 39 İKİNCİ BÖLÜM 2. DERVEZE’NİN KUR’AN’I ANLAMA YÖNTEMİ Biz birinci bölümde Derveze’nin yaşadığı dönemi, hayatını, eserlerini ve hakkında yapılan çalışmaları ele aldık. Bu ikinci bölümde ise “Kur’an”, “Anlama” ve “Yöntem” kavramları üzerinde durarak Derveze’nin Kur’an, Kur’an ilimleri, Kur’an tarihi hakkındaki görüşlerini ortaya koyacağız. Kur’an’ı Anlama Yöntemini ele alacağız. Bu bölümde, Derveze’nin Kur’an hakkındaki görüşlerini aktarmadan önce, genel bir kaşılaştırma yapma ve belli bir perspektifle olayı değerlendirme sadedinde “Kur’an, Anlam-Anlama ve Yöntem” konularının kısaca açıklanmasını tezimize alt zemin hazırlaması için gerekli gördük. 2.1. “Kur’an”, “Anlam-Anlama” ve “Yöntem” Kavramları 2.1.1. Kur’an Allah’ın vahyine bir bütün ve parça olarak farklı isimler seçilmiştir. Bunlar arasında yazılarak bir araya getirildiği için “Kitab” ve ezberlenerek göğüslerde muhafaza edildiği için “Kur’an” isimleri şöhret bulmuştur. Bu iki kelime, Kitabet(yazmak), Kıraat(okumak) mastarında olup Aramî kökenli kelimelerdir. Ancak bunlar arasında Kur’an lafzı daha çok kullanılmış ve Yüce Kitab’a özel isim olmuştur. 80 Kur’an’a “Mushaf” isminin verilmesi ise Hz. Ebu Bekir’in hilafeti döneminde gerçekleşmiştir.81 Alimler, “Kur’an” lafzı hakkında farklı yorumlarda bulunmuşlardır. İmam Şafiî(ö. 204/819), Ferra (207/822), Eş’arî (ö. 324/914) hemzesiz olduğunu söylemiş, Şafii, el- takısı ile belirlilik ifade eden “Kur’an” lafzı her hangi bir kelimeden türetilmeyip hemzesiz ve Peygamber’e indirilen kelam için özel isim olduğunu, Ferra, Kur’an kelimesinin “Karine/Karain” kelimesinden türetildiğini, Eş’arî, Kur’an lafzının bir şeye yaklaştırıp bitiştirmek anlamına gelen “Karane” fiilinden türetildiğini belirtmiştir. Zeccac (ö. 331/923), Lihyanî (ö. 215/830) ve bir grup alimler ise “Kur’an” lafzının hemzeli olduğu görüşündedirler. Zeccac, Kur’an lafzının “Fu’lan” vezninde olup hemzeli, toplayıp bir araya getirme manasına gelen “el-Kur’u” mastarından 80 81 Subhi Salih, Kur’an İlimleri, çev., Şimşek, M. Said, Esra Yay., Konya 1994, s. 15-16. Subhi Salih, a.g.e., s. 80. 40 türetilmiş olduğunu söylerken, Lihyânî de “Gufran” vezninde hemzeli bir mastar olup “Telâ” anlamına gelen “Karae” kelimesinden türetildiğini söylemiştir. 82 Furkan 83, Zikir 84, Tenzil 85, Âlî 86, Mecid 87, Aziz 88, Arabî 89, en-Nûr, er-Rûh, eş-Şifâ gibi Kur’an’dan alınan ve sayıları bazı alimlerce ellibeşe hatta doksana ulaşan isimleri bulunan90 Kur’an’ın etimolojik, dil, zaman süreci ve içerdiği mesaj açısından farklı tarifleri yapılmıştır. Etimolojik tahlil açısından Kur’an, okumak anlamına gelen Karae fiilinden türetilmiş mastar olup Mef’ul anlamında okunan şeye isim olmuştur. Buna göre Kur’an, her okunan şey değil, sadece Allah tarafından Resulü Muhammed’e indirilen ilahî kelamın ismidir. 91 Dil açısından Kur’an, Hz. Muhammed’e Arapça olarak vahiy yoluyla indirilip, bize tevatürle naklolunan Tanrı kitabının özel adıdır. 92 Tanrı-insan dialoğu açısından Kur’an, vahiy zincirlerinden birisi ve sonuncusudur. Bunun böyle olduğunu bizzat Kur’an’ın kendisi ifade etmektedir; “ (Rasülüm!) O, sana Kitab’ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak tedricen indirmiş; daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ile İncil’i ve Furkan’ı indirmiştir.”93 82 Suyutî, Celaleddin, el-Itkan fî Ulûmi’l-Kur’an, (Takdim ve Talik: Mustafa el-Buğa), Daru İbn Kesîr, Beyrut 1993, c. 1, s. 87. Ayrıca bkz., Zerkeşî, Bedreddîn Muhammed b. Abdullah, el- Burhan fî Ulumi’lKur’an, (Tah. Yusuf Abdurrahman el-Mar’aşlî, Cemal Hamdi ez-Zehebî), Daru’l-Ma’rife, Beyrut 1994, c. 1, s. 278; Subhi, Kur’an İlimleri, s. 15-16. 83 Bkz; Furkan, 1. 84 Bkz; Enbiya, 50. 85 Bkz; Şuara, 192. 86 Bkz; Zuhruf, 4. 87 Bkz; Buruc, 21. 88 Bkz; Fussilet, 41. 89 Bkz; Zümer, 28. 90 Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, 3. bsk. İstanbul 1989, s. 37; Ayrıca bkz., Zerkeşî, el-Burhan, I / 274 – 276; Subhi Salih, a.g.e., s. 15-16. 91 el-Isfehânî, Ragıb, el-müfredât, Beyrut 1962, s. 669; Soysaldı, H. Mehmet, Nüzulünden Günümüze Kur’an ve Tefsir, Fecr Yay., Ankara 2001, s. 27. 92 Serinsu, Ahmet Nedim, Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü, Şule Yay., İstanbul 1994, s. 84. 93 Al-i İmran, 3-4; ن - ن ِإ َ َ=ُْDْل اﻝ َ 5َ 6َس َوأ ِ -F. هًُى ﻝ+ ُ ْIَ= :ِ {3} + َ 3ِA6ِBْرَا َة وَا-ل اﻝ َ 5َ 6َِ َوأ9َْ َ : َ ْ3َ; َ<.=ً ﻝ.َ>ُ ? . َ@ْ;ِﻝ ب َ َِ/ْ اﻝ2 َ ْ3ََ ل َ 5- َ6 {4} َِ ٍم6ٌ ذُو ا5ِ5َ ُ9ٌَِّ َواﻝO ٌَابMَ َُِْ ﻝ9ّت اﻝ ِ َKِ; َُْواDَ آ: َ ِM-اﻝ Ayrıca Bkz: Bakara 41; Bakara 91; Bakara 97; Nisa 47. 41 Ebu Zeyd’e göre, Kur’an, yetkinliğini inmiş olduğu dilden alır. Ancak Kur’an bir dil olmayıp, dil içinde bir sözdür. Bu sebeple, dil değişmeye karşı direnen bir yapıda olmasına karşın, söz değişken olduğu gibi değiştirici güce de sahip olan bir araçtır. Kur’an’ın hem kültürel ürün olması, hem de yeni bir kültür oluşturmasıdır. Bu aynı zamanda onun tarihselliğidir de... 94 Zaman süreci açısından Kur’an, milâdî 610 yılında Ramazan ayında95 ve mübarek bir gece olan Kadir Gecesinde96 inmeye başlamış, bazen ayet ayet, bazen sûreler halinde ve Cebrâil vasıtasıyla Hz. Muhammed’e 22 yıllık risalet devresinde indirilmiştir. 97 Mushaf olarak Kur’an, iki kapak arasındaki yazılı yapraklarından, ayet ve sûrelerinden oluşan vahiy mahsülü bir kitaptır. Dolayısıyla onun herhangi bir kitapla hem ortak hem farklı özellikleri, hem de çok mümeyyiz/ayırıdedici nitelikleri vardır. İki kapak arasında yazılı sayfalar yönüyle ortak, adının eşsiz ve benzersiz, bir yazar eseri değil Allah kelamı, metninin asla değişmemesi, üslub ve muhtevasının edebî ve bilimsel eserlere benzememesi, ezberlenebilir olması, tilavetinin usandırmaması vs. yönleriyle farklı özellikleri, vahiy mahsulü, evrensel, mu’ciz, sürekli(indiği döneme bağlı değil) yönleriyle mümeyyiz nitelikleri bulunmaktadır. 98 Tebliğ ve içerik açısından Kur’an, İnsanlığın hidayeti, refahı ve mutluluğu için Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed’e gönderilen en son ilahî kitaptır. Bu nedenle kıyamete kadar her çağın insanına hitap eden ve yol gösteren prensiplere sahiptir. İslam vahyinin evrensel anlamı da budur. 99 İçerdiği mesaj açısından Kur’an, temsil ettiği mesajın tamamıyla yeni olduğu iddiasında değildir. Kur’an’ın temeli, tevhit mesajını ana ilke olarak kabul eden İslam’dır. İlahî vahyin son temsilcisi olarak Kur’an, İslam ve tevhidin çeşitli 94 Ebu Zeyd, et-Tefkir fî Zemeni’t-Tekfir, (Röportaj: Nasır Venûs), en-Nehc Dergisi, S. 39, Şam 1995, s. 226-227; Polat, Fethi Ahmet, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, Basılmamış Doktora Tezi, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2000, s. 90-94. 95 Bkz; Bakara, 185. 96 Bkz; Kadir, 1. 97 Soysaldı, Nüzulünden Günümüze Kur’an ve Tefsir, s. 33; Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, s. 38. 98 Serinsu, Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü, s. 88-89. 99 Soysaldı, Nüzulünden Günümüze Kur’an ve Tefsir, s. 15. 42 peygamberler aracılığıyla tarihin başlangıcından beri insanlığa öğretildiğine dikkat çeker. Dolayısıyla o, Allah’la ilgili doğru inanca dayalı tevhit inancını, ahlakî kurallara riayet etme ilkelerini, samimiyet ve içtenlik konularını insanlara hatırlatır. Ayrıca Kur’an, insanları yanlış inançlar ve uygulamalar konusunda da uyarır. 100 Genel tarif açısından Kur’an, hikmet ve hüküm sahibi Allah tarafından101 Allah’a mahsus kelam olarak102 Hz. Muhammed’e vahyedilmiştir. Bu nedenle Kur’an, ne Cibril ne Rasül kelamıdır. O ancak Allah’ın zatına mahsus bir kelamdır. 103 Bir diğer ifadeyle Kur’an, Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla parça parça indirilmiş, mushaflarda yazılmış, tevatürle nakledilmiş, tilavetiyle ibadet edilen, mu’ciz, ilahî kelamdır. 104 Bir başka ifadeyle Kur’an, Arş’tan arza sarkıtılmış hablü’l-metîn olan Allah kelamıdır. 105 Bütün bu tanımlamalar doğrultusunda Kur’an’ın özelliklerini şöyle sıralamamız mümkündür: 1. Kur’an Allah kelamıdır. 2. Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla indirilmiştir. 3. Kur’an mu’cizdir. 4. Allah’tan olduğuna dair sübutu kat’i olup tevatüren naklonmuştur. 5. Namaz ve namaz haricinde okunarak kendisiyle ibadet edilir. Aktarılan bu bilgiler doğrultusunda Kur’an’ı yeniden tanımlamak gerekirse; Kur’an, Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla, Hz. Muhammed’e hem mana hem de lafız olarak vahyedilen, tevatür yoluyla bize kadar gelen, kendisiyle ibadet edilen mu’ciz bir kelamdır. 106 Hz. Muhammed’in peygamber seçildiğini, seçilen peygamberin kitap getirdiğini, bu kitabın kendisine vahyolunduğunu, mütevatir haberlerle doğrulanan bu kitabın Kur’an olduğunu, Kur’an’ın mushaflarda yazılı ve indirilişinden günümüze kadar ona 100 Gündüz, Şinasi, Kur’an Vahyi ve Diğerleri Zincirin Son Halkası Olarak İlk Buluşma, İslamiyat VII, 2004, Sayı 1, s. 13-28. 101 Bkz; Neml, 6. 102 Bkz; Tevbe, 6. 103 Soysaldı, Nüzulünden Günümüze Kur’an ve Tefsir, s. 33. 104 Serinsu, Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü, s. 122. 105 Duman, Zeki, VII. Kur’an Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2004, Kayseri, Sempozyum Notları. 106 Soysaldı, Nüzulünden Günümüze Kur’an ve Tefsir, s. 33-34; Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, s. 38. 43 inanan Müslümanlar tarafından ezberlenerek hem yazı hem kalplerde hıfz yoluyla korunduğunu belirten Abduh içerdiği mesajı, getirdiği hükümleri, i’caz’ı ve tahriften korunmuşluğu açısından Kur’an’ı şöyle tarif etmiştir; Kur’an’ın geçmiş milletlerle ilgili haberler vermiştir. Bu haberler günümüz nesli ve gelecek nesiller için ibret alıcı dersler ve misaller ihtiva etmektedir. Kur’an, geçmiş peygamberlerden ve onlar arasında meydana gelen olaylardan söz etmektedir. Kur’an kalpleri huzura kavuşturan bir takım hükümler, öğütler ve hikmetli sözler getirmiştir. Kur’an, insanların fesahat ve belagat yönünden bütün önceki çağlardan daha güçlü ve sayıca daha kalabalık oldukları bir asırda vahyolunmuş ve daha sonra meydana gelen olayların doğruladığı gaybe ait bir takım haberler vermiştir. Kur’an’ın i’caz’ı, insanlığın sahip olduğu bütün güçleri kullanmasına rağmen onun belagatının yüceliğine erişebilmekten aciz kalmasıdır. Allah’ın ezeli ve ebedî kelamı olan Kur’an, el-Kitap olup her türlü tebdil, tahrif ve tağyirden uzaktır. 107 Kayda geçirilmiş bir söz ve kutsal bir kitap olan Kur’an, anlatılmış, anlaşılmış, kendisine tabi olunmuş ve bu tabi oluş neticesinde bir ümmetin ortaya çıktığı bir kitaptır. Kur’an, Hz. Peygamber’e “iki kapak arasında bir kitap” olarak değil, gün be gün devam eden ve anlamları Hz. Peygamber’in sünneti veya fiilleri olarak tecessüm ettiği bir hitap olarak insanlara ulaşmıştır. 108 2.1.2. Anlama - Anlam Anlamın ne olduğu, nasıl tanımlanabileceği ya da bu kelimenin kullanılıp kullanılamayacağı üzerinde bugünkü dilbilimciler, felsefeciler ve anlambilimcilerin bir türlü anlaşamadıkları, insanın özünü ifade eden 109 Arapçası mana, ingilizcesi meaning,sense, signification olan ve günlük dilde; niyet, sonuç, amaç, kasıt, sezdirme...gibi anlamlarında kullanılan 110 anlam, sözlükte, bir sözcüğün belirttiği, düşündürdüğü şey, 107 Abduh, Muhammed, Tevhid Risalesi, çev., Sabri Hizmetli, Fecr Yay., Ankara 1986, s. 184-190. Görgün, Tahsin, İlahi Sözün Gücü, Gelenek Yay., İstanbul 2003, s. 200. 109 Abdülkerim Bahadır, İnsanın Anlam Arayışı ve Din – Logoterapik Bir Araştırma-, İnsan Yay., İstanbul 2002, s. 7-9; Güven, Şahin, Kur’an’ın Anlaşılmasında Çok Anlamlılık Sorunu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kayseri 2004, s. 25. 110 Poyraz, Hakan, Dil ve Ahlak, Vadi Yay., Ankara 1996, s. 48; Güven, a.g.e., s. 26. 108 44 bir önermenin, bir tasarımın, bir düşüncenin ya da yapıtın anlatmak istediği şey, 111 demektir. Anlam, bir sözlükte, bir sözcüğe eklenen öteki sözcükler, bir nesnenin bir dizge içindeki yeri, bir sözcüğün duygu değeri, bir simgeyi kullananın gerçekte belirttiği şey,112 ve bir kelimenin, sembolün işaretin, anlatımın, teorinin vs. taşıdığı bilişsel veya duygusal içerik, işaret ile işaret edilen arasındaki bağlantı 113 demektir. Anlam, metnin içinde olduğuna göre yorumcunun görevi bunu bulup ortaya çıkarmaktır. 114 Anlam, bağlamın değişmesiyle değişkenlik arzetmektedir. Çünkü mesajın indiği ortam bugün yaşanılan ortam ile aynı değildir ve anlam geçmişte sıkışıp kalan değil bugün için birşeyler ifade eden, etmesi gereken bir mesajı yakalama çabasıdır. 115 Anlambilim alanında çalışmalar yapan araştırmacılar, anlamın birçok türünü belirledikleri ancak bunlar arasında herhangi bir eşitlik ve birliktelik olmadığı gibi, bir terim bolluğu ve kargaşasıyla da karşılaştıkları, sözgelimi günümüzde yaygın olan bir görüşe göre bir kelimenin salt sözcük anlamı ve cümle içindeki diğer öğelerle ilişkisinden doğan yapısal anlamı olarak iki tür anlamı olduğu, 116 başka bir ifadeyle, kelimenin bir sözlüksel (sözlükte yer alan) anlamı bir de pragmatik (iletişim sırasındaki duruma bağlı) anlamı olduğu, 117 buna göre, her kelimenin bir temel anlamı, bir de bağlamsal anlamı bulunduğu söylenmiştir. 118 Anlam denilen şey, dilin sadece olgusal bilgi sağlayan yönünden ibaret değildir. İşte bu türlü anlam ilişkilerini de göz önünde bulunduran anlambilimci Leech, kavramsal (conceptual) anlam, yan anlam (connative), sosyal (social) anlam, etkileyici (affective) 111 Akarsu, Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Savaş Yay., Ankara 1984, bsk. 3, s. 7. Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Türk Dil Kurumu, Ankara 1995, s. 483; Aksan, Anlambilim, Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Engin Yay., Ankara 1998, s. 44-45. 113 Demir, Ömer – Acar, Mustafa, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Yay., İstanbul 1993, s. 28. 114 Aktay, Yasin, “Kur’an Yorumlarının Hermenötik Bağlamı”, İslami Araştırmalar, c. 9, S. I-IV (1996), s. 87. 115 Polat, Fethi Ahmet, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, Basılmamış Doktora Tezi, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2000, s. 85. 116 Koç, Nurettin, Açıklamalı Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1992, s. 28. 117 Aksan, Anlambilim, s. 47. 118 Güven, Kur’an’ın Anlaşılmasında Çokanlamlılık Sorunu, s. 36. 112 45 anlam, yansıtıcı (reflective) anlam, çağrışımsal (collocative) anlam ve (thematic) anlam olmak üzere tam yedi anlam türünden sözeder. konusal 119 Anlam türlerini, iletişim türleri içinde ve onlarla bağlantılı olarak ele alan bazı anlambilimciler ise, betimleyici (descriptive), toplumsal (social) ve anlatıcı /açıklayıcı (expressive) anlam olmak üzere üç anlam türü belirlemişlerdir. 120 Ayrıca kimi araştırmacılar da sözcüğün anlam çerçevesini, temel anlam, yan anlam, tasarımlar ve duygu değeri olarak belirlemişlerdir. 121 Temel anlam, bir dil topluluğuna mensup insanların, aralarında bazı anlayış farklılıkları olsa bile, genelde anladıkları, anlaşma ve iletişimlerini üzerine bina ettikleri anlam türüdür. Sözlüklerde de genelde kelimenin ilk anlamı olarak temel anlamı verilmektedir.122 Bir kelimenin yeni anlamlar kazanması demek, onun temel anlamının yanında, başka (yan) anlamlar da edinmesi demektir. Buna göre yan anlam, “belli bir ses bileşiminin, sözcüğün, temel anlamının yanı sıra edindiği bir başka anlam, yansıttığı yeni bir kavramdır.”123 Arapçası fehm, idrak ve İngilizcesi understanding anlamına gelen anlama ise, Genel olarak bir şeyi yalnızca dıştan değil, kendi içinden kavrama; bir şeyin özünü, bir bağlam bütünü olarak anlamını tanıma, bir olay ya da önermenin, daha önce bilinen bir yasanın ya da formülün sonucu olduğunu görme, anlaşılan bir şeyin başka türlü olmayacağını görme, 124 olgu, bilgi veya süreçleri birbiriyle ilişkili olmaları yahut ilişkisizlikleri bakımından, ögeleri arasında anlam ilişkisi bulunan bir zihinsel çerçeveye oturtma, bir sembol, ifade ya da kavrama, kullandığı bağlama uygun bir anlam verme veya ona yüklenmiş olan anlamı kavrama 125 gibi anlamlara gelmektedir. 119 Aksan, Anlambilim, s. 47. Aksan, Her Yönüyle Dil, s. 499; Aksan, Anlambilim, s. 47. 121 Aksan, Her Yönüyle Dil, s. 504. 122 Güven, Kur’an’ın Anlaşılmasında Çokanlamlılık Sorunu, s. 37. 123 Aksan, Her Yönüyle Dil, s. 506. 124 Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 7. 125 Demir, – Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, s. 28. 120 46 Anlama, bilginin kazanılmasıyla sonuçlanan bir bilgi edinme işlemi olup, yazılı, sözlü ya da işarete dayalı şeylerle insan zihni arasında, sonucu bilgi ya da fikir edinimi ile biten bir olgunun adıdır. 126 Anlama, bir soru-cevap ilişkisinden oluşan bir diyalog içinde anlamlı olup bunun gerçekleşmesi için anlamaya konu olan söz veya yazının sahibi ile denilenin ya da denilmek istenenin hangi çerçevede gerçekleştiğinin araştırılması, bunun için de anlamlı sorular sorulması gerekir. Sözün sahibi, muhatabı, dili, bağlamı, söz, söz sahibinin/söylemin muradı, muhatabın anladığı, doğru anlam, yanlış anlam gibi anlama olgusunda bazı unsurlar bulunmaktadır. 127 Anlamayı genel bir yasa veya ilkeye dayalı değil, bireysel ve tipsel olarak gören Dilthey, tinsel yaşamanın ve tarihin içindeki bir parçanın anlamını bütünden kalkarak kavramak olarak tanımlamıştır. Diğer bir tanıma göre anlama, tinsel olgu veya sürecin anlamını bu tinsel olgu ve sürecin işaretleri ve ifadeleri dolayımında kavramaktır. 128 Anlam ve anlamayı, sadece anlambilimciler değil, yorumbilimciler de araştırma alanlarına dahil etmişlerdir. İşte bu aşamadan sonra anlamın anlamı daha karmaşık bir hâle gelerek içinden çıkılamaz bir hâl almıştır. Anlambilim ve yorumbilim çalışmaları, bir yandan anlamın anlamını âdetâ belirsiz hâle getirirken, diğer taraftan anlamın anlam çerçevesinin oldukça genişlemesine yol açmışlardır. Önceleri sözlükbilimsel yöntemlerle bir lafzı, sözü veya metni tahlil etmek anlamında kullanılan anlama, zamanla, eşyayı, tabiat ve hayatın tezahürlerini anlama ve yorumlama sanatı olarak genişletilmiştir.129 Bir kısım anlambilimcilere göre anlama, çift kutuplu zihinsel çağrışım sonucunda elde edildiği için bir ifadenin işaret ettiği zihinsel bir muhtevânın kavranmasıdır.130 Dolayısıyla anlama, bir kavram, nesne, varlık ya da hâdiseyi, zihnimizde canlandırabilecek bir kelimeye (gösterge) bağlayan oluştur. 126 131 Güneş, Kamil, İslamî Düşüncenin Şekillenmesinde Akıl ve Nass, İnsan Yay., İstanbul 2003, s. 349. Güneş, İslamî Düşüncenin Şekillenmesinde Akıl ve Nass, s. 350. 128 Özlem, Doğan, Bilim, Tarih ve Yorum, İnkılap Yay., İstanbul 1998, s. 78. 129 Turan Koç, Kur’an Dili Açısından Söz-Anlam İlişkisi, (Kur’an ve Dil –Dilbilim ve HermenötikSempozyumu), Van 2001, s. 20-25; Güven, Kur’an’ın Anlaşılmasında Çokanlamlılık Sorunu, s. 26. 130 Güven, Kur’an’ın Anlaşılmasında Çokanlamlılık Sorunu s. 27. 131 Güven, a.g.e., s. 27. 127 47 Bir kısım yorumbilimcilere göre ise anlama, “yabancı bir öznenin, ruhsal yaşamın kendini ifade ettiği her türlü göstergeyi kullanarak ne demek istediğini ya da neyi amaçladığını anlamaktır.”132 Bu tanımda anlama, yorumlama faaliyetini de içine alacak derecede genişletilmiştir. Sözün ve kelamın olduğu yerde anlam ve anlama kaçınılmazdır. Bu bağlamda anlama eyleminde dört temel unsur vardır. 133 1. Anlatan / Konuşan / Yazan, 2. Anlayan / Dinleyen / Okuyan, 3. Anlatılan / Konuşulan / Yazılan, 4. Anlama Yukarıdaki maddeleri, “Kur’an’ı anlama” konusuna uyarlarsak, doğal olarak şöyle bir görüntüyle karşılaşırız: 1. Allah (Anlatan) 2. İnsan (Anlayan) 3. Kur’an (Anlatılan) 4. Anlama 134 Anlam ve anlama ile ilgili olarak Tefsir disiplini ve Kur’an İlimleri alanında genel olarak beyan, istinbat, fehim, fıkıh, delalet gibi kavramların bulunmasına karşın Tefsir ve te’vil kavramları kullanılmakta ve bu iki kelime çerçevesinde anlam ve anlama, yorumlama faaliyetini de kapsayacak şekilde genişletilmiş şekliyle ele alınmaktadır. Anlamın şartları; a) Müşterek dil, b) Sözün söylendiği ortam(bağlam), c) Sözün söylemesini gerektiren sebep ve sözün maksadı. 135 Anlamanın basamakları ise; 1) Metni Harfî / Lafzî manada anlamak, 132 Güven, Kur’an’ın Anlaşılmasında Çokanlamlılık Sorunu, s. 27. Denkel, Arda, Anlaşma, Anlatma ve Anlama, İstanbul 1981, s. 2. 134 Albayrak, Halis, Tefsir Usulü, Şule Yay., İstanbul 1998, s. 123. 135 Albayrak, a.g.e., s. 124 – 127. 133 48 2) Metnin sahibinin maksadını anlamak / Metni yorumlamak. 136 2.1.3. Yöntem Almancası methode, İngilizcesi method, Yunancası methodos, Arapçası usul olan yöntem, bir ereğe erişmek için izlenen, tutulan yol, bilimlerde belli bir sonuca erişmek üzere bir plana göre gidilen yol, 137 bir amacın gerçekleştirilmesi, bir hedefe ulaşılabilmesi için izlenen yol, stratejiler bütünü, araştırma, çalışma ve bir sonuç elde etmek için kullanılan akıl yürütme biçimi 138 demektir. Ancak Arapçada Usul, asıl’ın çoğulu olup asıl cevher iken usul arazdır. Latince metatus mastarından türetilmiş olan metod ise Latincede sınır koymak, sınırlarını belirlemek, ölçüm yapmak, plana göre tanzim etmek anlamına gelir. İslam aklında usul, asl’a nasıl ulaşılacağını gösteren yöntemdir. Meşruluğunu asıldan alır. Aslı ne kadar doğru gösterirse, usul de o kadar doğru kabul edilir. Metod kelimesinde asla atıf söz konusu değildir. Usul, illet ve çıkışlarının olanca farklılığına rağmen amaç ve hedeflerin birliğini temsil eden bir asla ulaşma yöntemidir. Metod ise objeyi ölçülebilir, tartılabilir, üzerinde deney ve gözlem yapılabilir hale getirmek için hemen şimdi elde edilecek pratik çıkarları önceleyen yöntemdir. Metot ise bir asla ulaşmanın değil bir objeyi tanımlanabilir kılmanın yöntemi olduğu için illet ve amacının her ikisiyle birden görecedir. Bir tek hakikate atıf yapma amacı taşımadığı için de profan ve sekülerdir. Asıl olana atıf yapmak şartıyla çok sayıda usul olabilir. Farklı usullerin varlığı, farklı asılların varlığını gerektirmez. Zaten o zaman usul değil metot olur. 139 İbni Haldun’un ilimler tasnifinde aklî ve naklî(dinî) ilimler olarak ikiye ayırdığı, aklî ilimler bütün insanlar arasında müşterek iken naklî(dinî) ilimler muhtelif din 136 Albayrak, Tefsir Usulü, s. 127 – 129. Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 201. 138 Demir,– Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, s. 387. 139 İslamoğlu, Mustafa, Hayatın Yeniden İnşası İçin Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı? Kiminle Yapmalı?, Denge Yay., İstanbul 2002, s. 77-79. 137 49 mensuplarının sırf kendi dinlerine dayanarak geliştirdikleri ilimler olarak gördüğü ve bu bağlamda naklî(dinî) ilimler katagorisinde değerlendirilen Akaid, Kelam, Sünnet/Hadis, Siyer, Megazi, Tasavvuf, Fıkıh, Tefsir gibi Müslümanlar tarafından sonradan geliştirilmiş ilimlerden olan Fıkıh ve Tefsir Usülü ise birer klasik anlama yöntemleridir.140 Yorumlama bağlamında bizi ilgilendirmesi cihetiyle Tefsir, Kur’an’ı anlama ve yorumlama, daha doğrusu Müslümanların bu konudaki “kavillerinin” dile getirildiği ilim iken Tefsir Usülü, bunun hangi zemin ve esaslar üzerinde gerçekleştiği ve gerçekleşmesi gerektiği üzerindeki “kavilleri” içeren bir yöntem çalışmasıdır. Müşterek hareket noktası itibariyle Kur’an’ı Allah kelamı olarak gören, Hz. Peygamber’in sünnetini bağlayıcı bir şekilde Kur’an’ın beyanı yani onun tefsiri olarak kabul eden klasik Fıkıh ve Tefsir usülü, Kur’an’ın tebliğ ve beyanı ile ortaya çıkmış olan bir dünya içinde, bu dünyanın ortaya çıkışını dikkate alan Kur’an’ı anlama ve yorumlama yöntemleridir. 141 Kur’an’daki ve genel olarak İslam’daki temel ilkelerin belirlenmesi bunların bir bütünlük içinde ele alınıp değerlendirilmesi ve hatta bir hiyerarşik sıralamaya tabi tutulması ile İslam disiplinleri arasında Fıkıh Usulü ilgilenmiştir. Ne var ki bu ilim kendi alanını daraltmış, dinin içerdiği ahlakî alanın işlenmesi tasavvuf geleneğine, kelam ve felsefeye bırakılmıştır. 142 Günümüzde ise Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması Müslümanların önünde bir başka sorun olarak durmaktadır. Asr-ı saadet ve sonrasındaki parlak İslam ortaçağında bu konuda geliştirilen yöntemlerin bugün Kur’an’ın anlaşılması ile ilgili sorunları çözememiş oluşu bu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu çözümsüzlüğün sebebi önceki metodların eksiklikleri olduğu kadar günümüzde sarfedilen çabaların hala yetersiz oluşudur.143Oysa bir ahlakî-dinî değerler bütünü olarak Kur’an, anlama işinin nasıl işlediğinden çok, öznenin bunları neye göre, nasıl okuyacağı ve anlamlandıracağı üzerinde durmuştur.144Bu nedenle Tefsir ve Te’vil’i biz, yorumlamanın açıklandığı üçüncü bölümde ele alacağız. 140 İbn Haldun, Mukaddime,çev., Zakir Kadiri Ugan, M.E.B. yay., İstanbul 1991, c. II, s. 455-460. Görgün, Tahsin, İlahî Sözün Gücü., s. 201. 142 Paçacı, Mehmet, Kur’an ve Ben Ne Kadar Tarihseliz?, Ankara Okulu Yay., Ankara 2000, s. 33. 143 Paçacı, Kur’an ve Ben Ne Kadar Tarihseliz?, s. 31. 144 Paçacı, a.g.e., s. 45. 141 50 Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanmasında yöntem meselesi, tarihte ve günümüzde Müslüman alim ve düşünürlerin farklı görüşler ortaya koymasına ve değişik ekollerin doğmasına neden olmuştur. İslamî disiplinler arasında metodoloji meselesini en sistemli bir biçimde ele alan çalışmalar, fıkıh usulü çalışmaları olmuştur. Fıkıh usulü sadece Kur’an’ın anlaşılmasındaki yöntem sorunlarıyla ilgilenmemesine karşın, bu konuda önemli bir mevkiye sahip olmuştur. Bir müfessir Kur’an’ı tefsir ederken belli bir yöntemi izlemiştir. Zaten Kur’an müfessirlerinin pek çoğu, mukaddimelerinde, takip edecekleri metod hakkında bilgiler vermişlerdir. tefsirlerinin 145 Çağdaş Kur’an’ı anlama ve yorumlamada üç temel alan bulunmaktadır; 1) Kur’an metninin içinde bulunduğu tarihî alan, a) Kur’an öncesi tarih araştırmaları, b) Kur’an’ın nüzûl dönemi tarih araştırmaları, c) Kur’an’ın (Mushaf haline getirildikten sonra) sonrası tarih araştırmaları, 2) Aktüel alan (Kur’an ve günümüz dünyası), 3) Kur’an metni üzerindeki dilbilimsel araştırmalar, a) Semantik açıdan incelenmesi, b) Arap dili ve edebiyatı açısından Kur’an ifadelerinin tahlili. 146 Kur’an’ı anlamak için onun bütününde tikel hükümlerle tanımladığı temel ilkeleri kavramak gerekmektedir. Bu bağlamda, gelenek içinde geliştirilen istihsan, istislah, Şafiî usulünde görülen istishab gibi içtihad biçimlerini aşarak zahirin ötesine geçilmesine ve maslahat gibi metin dışı tecrübelere ihtiyaç vardır.147 Kur’an, anlam, anlama, Kur’an’ı anlama, yöntem gibi kavramlar üzerinde durduktan sonra Derveze’nin Kur’an’ı anlama yöntemi üzerinde durmak istiyoruz. 2.2. Derveze’nin Kur’an, Kur’an İlimleri, Kur’an Tarihi Ve Kur’an Çalışmaları Hakkındaki Görüşleri Bir yöntem geliştirmeye çalışıp, geliştirdiği bu yöntemi Kur’an yorumundan ibaret olan tefsirine uygulamaya çalışan Derveze’nin elbette Kur’an, Kur’an İlimleri ve Kur’an 145 Albayrak, Tefsir Usulü, s. 131 – 132. Albayrak, a.g.e., s. 132 – 148. 147 Bkz., Paçacı, Kur’an ve Ben Ne Kadar Tarihseliz?, s. 47-49. 146 51 Tarihi hakkında görüşleri olacaktır. İşte biz bu bölümde Derveze’nin söz konusu görüşlerini ele alıp aktarmaya çalışacağız. 2.2.1. Kur’an Hakkındaki Görüşleri Yukarıda Kur’an kavramı üzerinde durmuş, Kur’an hakkında yapılan yorumları sunmaya çalışmıştık. Bu bölümde ise Derveze’nin Kur’an tarifini ve Kur’an anlayışını ele alacağız. Derveze’ye göre, Kur’an, k-r-e kelimesinden mastar olup “okunmuş şey” anlamına gelmektedir. Bu kelime, Peygamber ve Raşid halifeler döneminden beri mushafın içindeki ayetlerin bütünü için özel bir isim olmuştur. Aynı zamanda Kur’an’ın tamamlanmasından önce de nazil olan Kur’an bölümlerine bu ad veriliyordu.148 Kur’an, dünyanın dört bir yanına yayılmış, farklı uluslardan oluşan müslüman ümmetin kutsal kitabıdır. Bu kitapta çeşitli din ve dünya, madde ve mana, genel ve özel, siyasî, hukukî, sosyal, bireysel ve insanî vs. her alanda Müslümanların dinlerinin temel ilkeleri, hayatlarını düzenleyen temel prensipler, kendisinden ilham aldıkları kaynaklar, ahlaklarını koordine eden kurallar mevcuttur. 149 Kur’an’ın çağrısı, tek olan Allah’a ibadet etmeyi, O’nun dışındaki güçlere boyun eğmemeyi, her türlü eksiklik ve haksızlıktan O’nu tenzih etmeyi, güzel ahlak ve erdemlerini, dünya ve ahiret saadet sebeplerini, Allah’ın peygamberlerini ve indirdiği kitaplarını tasdik etmeyi, hak, adalet, eşitlik, iyilik, yardımlaşma, zorluk ve güçlüğü ortadan kaldırma, iyi şeyleri helal, kötü, pis ve tiksinti veren şeyleri haram saymayı, insanların birbirlerine zulmetmemelerini, taşkınlık yapmamalarını vs. içermektedir. 150 Yine Kur’an’ın çağrısı, insanları parçalayıp bölen, çeşitli gruplara ayıran, hertürlü taşkınlık ve azgınlıkları mübah sayan sorunları ortadan kaldırmayı içermektedir. Bütün bunları akıl ve kalplere birlikte hitap ederek gerçekleştirmektedir.151 148 Derveze, M. İzzet, et-Tefsîru’l-Hadîs Tertîbü’s-Suver Hasebe’n-Nüzûl, I-X, Daru’l-Garbi’l-İslamî, Beyrut 2000, c. 1, s. 409. 149 Derveze, M. İzzet, Kur’anü’l-Mecid, Daru’l-Garbi’l-İslamî, Beyrut 2000, s. 27. Bu eser 10 cilt olarak basılmış olan et-Tefsîru’l-Hadîs adlı eserin birinci cildinde müstakil olarak basılmıştır. 150 Derveze, a.g.e., s. 32. 151 Derveze, a.g.e., s. 33. 52 Kur’an kelimesi, okuma yani okunan şey anlamına gelen el-kırae’den mastardır. Daha sonra Peygamberimiz ve Raşit halifeler döneminden beri mushafın içeriklerinin tamamına alem olmuştur. Kur’an’ın tamamı inmeden önceki ayetlere de Kur’an adı verilmiştir. Neml, 86; En’am, 19; Taha, 1-2; Bakara, 185 ayetleri bu gerçeği ortaya koymaktadır. Yine kafirlerin inkarcı tutum ve tartışmaları ile onlara verilen cevapların anlatımı dışında, davetin ilkeleri ve bu ilkeleri destekleyen hükümleri ihtiva eden bölümlere de Kur’an adı verilmiştir. İsrâ, 82; Yunus, 15-16; Fussilet, 26; Haşr, 21; İbrahim, 1 ayetleri bunun delilidir.152 Kur’an, her insanı ikna edecek ve etkileyecek güce sahiptir. Kur’an, çeşitli insan guruplarının, özellikle çağrısına olumlu karşılık veren müslümanlarla ve olumsuz karşılık veren diğer inkarcı toplulukların ilişkilerini, barış, özgürlük, hak, adalet ve karşılıklı sınırlara riayet etme esaslarına göre düzenler.153 Kur’an, peygamberimizin yaşadığı topluma ve döneme ilişkin en doğru ve en güvenilir ekonomik, coğrafî ve hayat biçimiyle ilgili tablolar içermektedir.154 Peygamberimizin eylemsel mücadelesinin Mekke ve Medine dönemini kapsayan en güvenilir belgeler Kur’an’da yer almaktadır. Bununla birlikte Peygamberimizin mücadelesi, içinde yaşadığı çevre ile ilgili birçok olay ve gelişme Kur’an’da yer almamıştır. Kur’an’da yer alan ayetleri de ilahî hikmet uyarınca, ilham kaynağı olsunlar diye, davet, ögüt, hatırlatma, yasama, emir ve yasak nitelikli direktifleri sunmak içindir.155 Kur’an, Rasulullah’ın muhatap olduğu Rabbanî vahyin en başta gelen göstergesidir. Rabbanî vahiy, gerçek mahiyeti itibariyle başkaları için bir sırdır. Çünkü vahiy Peygamberlik sırrıyla ilintili bir olgudur.156 Müslümanların ellerinde bulunan Kur’an, sûreleri, bölümleri, ayet grupları, ayetleri, kelimeleri ve nazmı itibariyle Hz. Peygamberle ilişkilidir ve doğrudan ondan alınmıştır. Onun kalbine Allah tarafından vahiy yoluyla indirilmiştir. Bu husus hiçbir 152 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 1, s. 409-410. Derveze, a.g.e., s. 33. 154 Derveze, a.g.e., s. 34. 155 Derveze, a.g.e., s. 34-35. 156 Derveze, a.g.e., s. 35-36. 153 53 zaman farklı milletlere, gruplara ve eğilimlere sahip müslümanlar arasında alınıp alınmama, kuşku veya tereddüt konusu yapılmamıştır. Bu ortak kabul Peygamberimiz döneminden günümüze dek böyle sürmüştür. 157 Kur’an, yüce Allah’ın koruması sayesinde her türlü değişme, tahrip, eksiltme veya artırmadan uzak kalarak günümüze kadar gelmiştir. Tek yazı stili, tek metin, tek mushaf ve tek tertip üzere olduğu yeryüzünün doğusunda ve batısında olan herkes tarafından kabul edilmiştir. Hala ilk günkü parlaklığını, göz kamaştırıcılığını ve manevî etkileyiciliğini korumaktadır. Lafız, harf, tertil ve tilaveti peygamberimizin okuduğu biçimiyle durmaktadır. Onun tertibi aynen korunmuştur. Peygamberimize yöneltilen azarlama, sorgulama, ona atılan iftira, yalancılıkla suçlama, alaya alma, ayıplama eksenli ayetler olduğu gibi Kur’an’da durmaktadır. Kafirler tarafından atılan iftira, büyücülük, şairlik, kahinlik, Kur’an ayetlerini başkasından aldığı yaftaları, başka kitaplardan bilgi araklama ithamlarını belirten ayetler gözler önündedir. 158 Bütün bunlarla Hicr sûresinde “Hiç şüphesiz zikri biz indirdik; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” 159 ifadesiyle belirtilen Kur’an mucizesi gerçekleşmiş durumdadır. 160 Derveze’ye göre, Kur’an,“Sana bu kitabı, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjde olarak indirdik.” 161 ayetinde her şeyi açıklayan, mü’minler için yol gösterici, rahmet ve müjde içeren bir kitaptır. Ayette geçen “kitab”, bu ayete kadar inen bölüme verildiği gibi bütün Kur’an ayetlerinin tamamına da verilmektedir. İşte bu kitap, sürekli olarak bütün insanlığın içerisinde şifa, hidayet, rahmet, müjde, apaçık açıklama bulunduğu berrak bir kaynak olmaya devam etmektedir. Ayette aynı zamanda tüm insanlara yönelik, her zaman ve mekanda bütün bunları bulmaları için ona bakmaları çağrısı yer almaktadır. Taberî, Begavî, İbn Kesîr, Hazîn, Zamahşerî, Tabersî, Kasimî gibi müfessirlerin çoğunluğu “her şeyi açıklayan” cümlesini, insanların ihtiyaç içinde bulundukları hidayet ve dalalet yollarını; hayır ve 157 Derveze, a.g.e., s. 64-65. Derveze, Kur’anü’l-Mecîd, s. 65. 159 Hicr, 9;{9} ن َ ُQِ%َ@َُ ﻝ9َ ﻝ-6آْ َ َوِإM. َ اﻝFْﻝ5- َ6 : ُ ْ@َ6 -6ِإ 160 Derveze, a.g.e., s. 66. 82 Nahl, 89;{89} : َ 3ِ<ُِْ<َِْْى ﻝUُ;ْ ٍء َوهًُى َو َرﺡْ<ًَ َوTَO + . ُ/.ً ﻝ6َ3ْIِب ﺕ َ َِ/ْ اﻝ2 َ ْ3ََ َFْﻝ5- َ6َو 158 54 şerri; helal ve haramı; hak ve batılı; hadler ve hükümleri açıklayandır, şeklinde yorumlamışlardır ve bu yorum yerinde olup Kur’an’ın hedefleriyle de uyum içindedir. Cümlenin öncesi ve sonrasıyla arasını ayırmadan bu çerçevede kalması gerekir. Onu evrende bulunan kanunların, varlıkların, hadise ve teorilerin açıklanması maksadına taşımamak lazımdır. 162 Kur’an’ın hikmet esaslı ifade tarzının bir gereği olarak olaylara, koşullara, bunların çeşitliliğine ve gelişimine uygun açıklamalar içermektedir. Bu bağlamda Kur’an, pratik durumun gerektiği ölçülerin dışında teorik tartışmalara girmez. 163 Kur’an ve sünnet, pek çok ilkeler, düzenlemeler, prensipler ve hükümler içermektedir. Bunlar her zaman ve mekanda insanlığın ve Müslümanların genel manada ihtiyaçlarını karşılayacak durumdadır. Kur’an ve sünnetten oluşan İslam şeriatı, kemale ermiş bir din ve tamamlanmış bir şeraittir, görüşü doğrudur. Kur’an ve sünnette geçen bu ilke, prensip ve hükümlerden bir kısmı sınırlı, bir kısmı genel telkinler olabilir. Müslümanların çeşitli ihtiyaçlara bu genel telkinler çerçevesinde, içtihad, kıyas, iktibas ve istinbatla çözüm yolları bulmaları kendilerine bırakılmıştır. 164 2.2.2. Ulumu’l-Kur’an / Kur’an İlimleri Hakkındaki Görüşleri Kaynağı bizzat Kur’an olan, Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin(69/688) Kur’an’a noktalama ve hareke koyması ile başlayan, i’rabu’l-Kur’an, esbâb-ı nüzûl, MekkîMedenî, nâsih-mensûh ve garibu’l-Kur’an olarak ilk tedvin edilen ilme Ulûmu’lKur’an/Kur’an ilimleri 165 adı verilmiş olup bu alana ilişkin, Zerkeşî, el-Burhân fî Ulûmu’l-Kur’an isimli eserinde 74, onun takipçisi Suyutî ise, el-İtkân fî Ulûmu’l-Kur’an isimli eserinde 80 kadar Kur’an İlimlerini kaydetmiş ve bunları incelemiştir. Ancak Ulûmu’l-Kur’an/Kur’an İlimleri kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeşî (794/1391) sayesinde hicrî 8. asırda vuku bulmuştur. 166 Derveze’ye göre Kur’an İlimleri’nin başlıcaları, Kur’an dili, hurûf-u mukatta’a, i’cazu’l-Kur’anı, 162 Kur’an’ın üslubu, muhkem-müteşabih Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 5, s. 166. Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 142. 164 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 9, s. 30-31; c. 7, s. 393. 165 Serinsu, Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü, s. 38. 166 Serinsu, a.g.e., s. 45. 163 veya üsüs(amaçlar)- 55 vesail(araçlar), Kur’an’da nesih problemi, Kur’an kıssaları, Kur’an’da yeminler olup bu husustaki görüşlerini aşağıda belirtilen bölümlerde sunmaya çalışacağız. 2.2.2.1. Kur’an Dili ve Kur’an’ın Bütün Lehçe ve Dilleri İçermesi Genel anlamda dil, özel anlamda Kur’an dili üzerinde bir çok şeyler söylenmiş ve tarifler yapılmıştır. Bu yapılan tariflerin ve söylenen sözlerin bir kısmını, konumuza bir alt zemin hazırlama açısından, bu bölümde ortaya koyduktan sonra Derveze’nin Kur’an dili ve lehçeleri hakkındaki görüşlerini ortaya koymaya çalışacağız. Dil, insana özgü niteliklerden biri olup insanın deneyimlerini, kararlarını ve rûhî durumlarını beyân etme amacı için onun emrine verilmiştir.167 Dil, insanın kendisini tanımasını ve yaratıcı dahil kendisi dışındakilerle iletişim kurmasını sağlayan kendine özgü bir araç olup insanın doğasında bulunan bir şeydir ve onun iç gereksinimlerinden doğmuştur.168 Belirli bir toplumun konuştuğu sistemin adı olarak kullanılan (İng. Language, Alm. Sprache, Fr. Langue) olan dil kelimesinin karşılığı olarak Arapça’da, “lügat” ve “lisan” kelimeleri kullanılmıştır. “Lügat” kelimesi Kur’an’ı Kerim’de geçmemektedir. Ancak Kur’an’da, kendisinden türemiş olduğu l-g-v kökünden türemiş olan “elgav(1 kez), lagven(3 kez), lagıyeten(1 kez), billagvi(1 kez), el-lagve(1 kez), el-lagvi(1 kez) lagve(1 kez) kelimeleri geçmekle birlikte bunlar bizim konumuz dışındadır. 169 “Lisan” kelimesi ise Kur’an’da yirmidört kez geçmiş ve birden fazla anlamda kullanılmıştır.170 167 “Rahmân; Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyânı (düşüncelerini açıklamayı) öğretti...” (Rahmân, 55/1-4.) {4} ن َ َ3َIُْ اﻝ9َ<-َ{3} ن َ َ6ِ$ْ? اﻝ َ ََ {2} ن َ Yُْْ َ اﻝ-َ {1} : ُ َ<ْﺡ- اﻝ 168 Akarsu, Bedia, Wilhelm Von Humboltd’da Dil-Kültür Bağlantısı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1984, s. 19-20. 169 Hasan, Macid Salahaddin, Beyanü’l-Kur’an Rü’yetün fî’l-Menheci’n-Nazar, Daru’l-Fikri’l-İslamî, Kahire 2002, s. 15-16. 170 Cündioğlu, Dücane, Anlam’ın Buharlaşması ve Kur’an-Hermenötik Bir Deneyim II-, Tibyan Yay., İstanbul 1995, s. 60; Hasan, Beyanü’l-Kur’an, s. 14-15. 56 Nûr sûresi 171 ve Fetih sûresinde172 kullanılan “lisân” kelimesi, insanın tat alma ve /veya konuşma organı anlamında kullanılırken, İbrâhim173, Nahl174, Şuarâ175, Ahkâf 176 ve Rûm177 sûrelerindeki ilgili âyetlerde ise iletişim aracı anlamında kullanılmaktadır.178 Ancak, “...Korku gittiğinde ise mala düşkünlük göstererek sizi sivri dillerle incitirler.” 179 âyetindeki dil kelimesi ise, dilin anlatım şeklini ifade etmektedir. Bazı Arap dilcileri, dile ait çeşitli tanımlar yapmışlardır. Arap dili ve belâgatının önemli simalarından Câhız (ö. 255 h.), dili, Allah’ın insana vermiş olduğu bir emaneti olarak görmüş, onun sadece insana özgü bir meleke olduğunu söylemiş ve onu şöyle tanımlamıştır; “Dil, bir toplumun konuştuğu, belirli kuralları olan ve ifadeler ya da cümleler şeklinde birleşen lafızlardır.”180 İbn Hâcib (ö. 646 h.) ve el-İsnevî (ö. 772 h.)’ye göre dil, çeşitli manalar için vaz’ edilmiş lafızlardan ibarettir.181 İbn Cinnî (ö. 392 h.)’ye göre dil, her milletin maksat ve gayelerini, düşüncelerini kendisiyle anlattıkları seslerden meydana gelmiş konuşma düzenidir.182 171 “O gün, dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına şahitlik edecektir.” (Nûr, 24/24.); َُُْFِِْْْ َأﻝ3ََ ُ َْUََْ َم ﺕ ن َ َُ<ْ[َ ُا6ََوَأِِْْ َوَأرُُُْ ;ِ<َ آ 172 “Onlar dilleriyle kalplerinde olmayan bir şeyi söylüyorlar” (Fetih, 48/11.); ِِْ;ُُ= Tِ% \ َ ْ3َ ﻝ- َِِFِْن ;َِﻝ َ َُُﻝ 173 “Onlara açıklasın diye biz her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik.” (İbrâhim, 14/4.); َُْ ﻝ: َ .3َIُ3ِِ ﻝ9ِ َْ= ن ِ َِِ; - ل ِإ ٍ ُر- :ِ َFََْْو َ َأر 174 “Bu apaçık Arapça bir dildir.” (Nahl, 103.); ٌ:3ِI] T ^ ِ;َ َ ٌَا ﻝَِنMَوهَـ 175 “Onu senin kalbine uyarıda bulunasın diye Arapça bir dille(bi lisanin Arabiyyin mübîn) Ruhu’l-Emin indirdi.” (Şuara, 193-195.); {195} : ٍ 3ِI] T b ِ;َ َ ن ٍ َِِ; {194} : َ ِرMِ Fُ<ْ اﻝ: َ ِ ن َ ُ/َِ ﻝ2 َ ِIَْ= aََ {193} : ُ 3ِ َْح اﻝ ُ ِ اﻝ]و9ِ; ل َ 5َ َ6 176 “Bu kitab(Kur’an), zülmedenleri uyarasın diye apaçık Arapça bir dille tasdik olunmuştur.” (Ahkâf, 46/12.); {12} : َ 3ِFِْ@ُ<َِْْى ﻝUُ;ََ<ُا َوe : َ ِM- َر اﻝMِ Fُ3.ًّ ﻝ3ِ;َ َ ً6َ.قٌ ﻝ. َ>] ٌَا آَِبMََوه 177 “Dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun âyetlerindendir.” (Rûm, 30/22.); {22} ُْ/ِ6ُْ َوَأﻝَْا/َِFِْف َأﻝ ُ َِْض وَا ِ ْت وَاﻝَْر ِ <َوَا-? اﻝ ُ َْ ِ9َِﺕY ْ:ِ َو 178 Cündioğlu, Anlamın Buharlaşması ve Kur’an, s. 59; Hasan, Beyanü’l-Kur’an, s. 16. 178 Ahzap, 33/19; {19} ًا3َِ ِ9- اﻝaََ 2 َ ِن َذﻝ َ َُ َأْ<َﻝَُْ َوآ9-َ اﻝkَIََْﺡ% ُاFِ ْlُ َْ ﻝ2 َ ِmَْ ِ ُأوْﻝ3َhْ اﻝaََ ً-@ِOٍَ ﺡَِا ٍد َأFِْف ََُآُ ;َِﻝ ُ َْhْ اﻝi َ َذَا َذه$َِ% 180 el-Câhız, Ebû Osman Amr b. Bahr, Kitâbu’l-Hayevân, (Thk. Abdusselam Muhammed Hârun), Beyrut 1969, c. 1, s. 348. 181 Celâleddîn Abdurrahman es-Suyûtî, el-Müzhir fî Ulûmi’l-Luğa ve Envâihâ, (Şerh ve Talik: Muhammed Câru’l-Mevlâ Beg, Muhammed Ebu’l-Fazl İbrahim, Ali Muhammed el-Beccârî), Beyrut 1987, c. 1, s. 8. 182 İbn Cinî, Ebu’l-Feth Osman, Hasâis, (Tah. Muhammed Ali en-Neccar), el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’lÂmme li’l-Kütüb, Kahire 1986, c. 1, s. 34; Suyûtî, Müzhir, c. 1, s. 7. 57 İbn Sinân el-Hafâcî dili, “toplumun üzerinde anlaştığı, uzlaştığı ve hemfikir olduğu kelâm”183 olarak tanımlamaktadır. Allah (c.c.)’ın beşer ile iletişimini gerçekleştirmek için seçtiği haberleşme araçlarından birisi de söz / kelâm’dır.184 Ancak her iki taraf da, yani hem bizzat Allah (c.c.) hem de insan, bu iletişimi gerçekleştirmek için “insan dili”ni kullanmaktadır.185 Toplumlara gönderilen vahyin son halkasını oluşturan Kur’an da bizzat kendisi, ‘Arapça bir dil’ ( ًّ3ِ;َ َ ً6Yُْ= ) 186 ve ‘Peygamber’in konuştuğu dil’ ( 2 َ ِ6َِِ; nُ َ6ْ-َ َ<-6$َِ% ) 187 ile inzâl edildiğini haber vermektedir. Buradan hareketle bir kısım ulemâ Kur’an’ın, Arap dilini ebedileştiren ve onun medârı iftiharı olan büyük bir eser olduğuna vurgu yapmıştır.188 Bu bilgiler ışığında Kur’an’ın, öncelikle nazil olduğu dil çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gerekir. Çünkü o, nâzil olduğu zaman ve mekân diliminin Arapçasını kullanmıştır. Kur’an’ı anlamak demek, bir dil’i (lisan’ı), dil’de, dil’le ifade edilmiş bir sözü (kelâm’ı) anlamak demektir.189 Çünkü Kur’an bizatihi dilsel bir metindir, dille alakalıdır; dolayısıyla Kur’an’ı anlamak veya yorumlamak; bir kelâm’ı, bir söz’ü, bir lisanda dile gelmiş bir ifadeyi (dilsel bir metni) anlamak ve yorumlamak demektir.190 Kur’an, 22 yıllık bir zaman diliminde ve peyderpey nazil olmuş191 ve Allah Resûlü (a.s.)’nün dilinden okunmuştur.192 Dolayısıyla Kur’an, bizlerin bugünkü anladığı anlamda bir kitap değil, bir hitap idi. Yani ‘yazılı bir metin’ değil, ‘sözlü bir ifade’ydi. Ancak daha sonra kayda, yazıya geçirildi ve yazılı bir metin halini alarak mushaf oldu. 183 el-Hafâcî, İbn Sinân, Sırru’l-Fesâha, (Thk. Abdulmüteâl es-Sâidî), Mektebetü’l-İlmiyye, Kahire 1953, s. 78. 184 Bakara, 2/253; Nisâ, 4/164; Şûrâ, 42/51. Izutsu, Toshihiko, Kur’an’da Allah ve İnsan, çev., Süleyman Ateş, Yeni Ufuk Neşriyat, İstanbul trs., s. 126. 185 Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 126. 186 Şûrâ, 42/7; Yusuf, 12/2; Rad, 13/37; Şuara, 26/195; Zümer, 39/28; Fussilet, 41/3 ve 44; Zuhruf, 43/3. 187 Meryem, 19/97. 188 Emin el-Hûlî, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, (çev., Mevlüt Güngör), İstanbul 1995, s. 68; W. Montgomery Watt, Kur’an’a Giriş, (çev., Süleyman Alkan), Ankara 1998, s. 101; Derveze; Kur’anü’lMecîd, s.147-157. 189 Cündioğlu, Dücane, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, Tibyan Yay., İstanbul 1997, s. 1617; Cündioğlu, Anlam’ın Buharlaşması, s. 47. 190 Cündioğlu, Dücâne, Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı (Hermenötik Bir Deneyim), Tibyan Yay., İstanbul 1995, s. 18. 191 Duman, M. Zeki, Nüzûlünden Günümüze Kur’an ve Müslümanlar, Fecr Yay., Ankara 1996, s. 52-59. 192 Alak, 96/1 ve 3; İsrâ, 17/106; A’raf, 204; Lokman, 7. 58 İşte bu açıdan bakıldığında, Kur’an’ın ne kronolojik, ne sistematik ve ne de konularına göre tertip edilmiş olduğunu görürüz.193 Bir başka açıdan bakıldığında, muhtevanın dil ile gösterilmesi yani Kur’an dilinin muhtevasının anlamlandırılması yönüyle Kur’an, teşbih, tenzih, ve analoji mantığına dayalı olarak işleyen ve sırasıyla, teşbihî 194, tenzihî 195, temsilî 196, mecâzî 197 ve sembolik dil 198 kuramlarından her biri ile ele alınarak bazı âyetlerinin yorumlanabilme özelliğine sahip bir dil özelliği göstermektedir.199 Kimilerine göre, farklı lehçelerde inen Kur’an’ın Kureyş lehçesine hapsedilip sadece bu okuma biçiminin zarûrî kılınması Kureyş ırkçılığının bir ideolojik dayatmasından ibaret ise de 200 buna yanıt olarak farklı okuma biçimleri bir ruhsat olup bizzat Hz. Peygamber’in izniyle verilmiş ve bu daha sonra ümmetin icmâsı sonucu gerçekleşmiştir. Kureyş lehçesi, hem Hz. Peygamber’in hem de Ensar ve Muhâcirûn’un 193 Özsoy, Ömer, Çeviri Kuramı Açısından Kur’an Çevirisi Sorunu, Kur’an Sempozyumu II (4-5 Kasım 1995), Ankara 1996, s.264. 194 Bir şeyi başka bir şeye benzetmek anlamına gelen teşbih, din dili ve teoloji söz konusu olduğunda, Tanrıyı insanlara benzetmek, benzer mümâsil saymak ya da mânevî varlıkları fiziksel varlıklar olarak, özellikle de insanbiçimci olarak tanımlamak, anlamına gelmektedir. (Bkz., Yıldırım, Suat, Kur’an’da Ulûhiyet, Kayıhan Yay., İstanbul 1987, s. 29). Tanrı hakkında teşbîhî bir dil kullanılıp kullanılamayacağı konusunda hem İslâm düşünce tarihinde, hem de Hıristiyan ve Yahudî düşünce tarihinde uzun tartışmalar olmuştur. (Bkz., Paçacı, Mehmet, Kur’an’da Dil ve Varlık Alanları, (Bilgi Vakfı II. Kur’an Sempozyumu), Bilgi Vakfı Yay., Ankara 1996, s. 125.) 195 Tanrının sadece ve sadece olumsuz (selbî) nitelemelerle anlatılabileceğini, çünkü O’nun bambaşka (muhâlefetün li’l-Havâdis) olduğunu; dolayısıyla tabiî ve günlük dilden alınan kelimelerle O’nun hakkında olumlu bir cümle kurulmasının mümkün olmadığını iddia etmektedir. Ayrıntılı bilgi ve konu ile ilgili tartışmalar için bkz., Koç, Turan, Din Dili, Rey Yay., Kayseri 1985, s. 52-64. 196 Teşbihî ve tenzihî dil anlayışlarının Tanrı hakkındaki konuşmalarını aşırı bulanlar üçüncü bir dil kuramı geliştirmişlerdir. Tanrı ve yaratıklar hakkında ancak temsilî olarak bir şeyler söyleyebiliriz. Dolayısıyla, din dili söz konusu olduğunda, sözcüklerimizi ne salt aynı anlamda ne de büsbütün farklı anlamda kullanıyoruz demektir. Çünkü biz Tanrıyı ancak tecrübelerimize dayalı olarak elde ettiğimiz ve yaratıklar hakkında kullanılan bir dille ifade edebiliriz. (Bkz., Koç, Turan, Din Dili, s. 72) 197 Mecâzî dil, dilin sınırları içerisinde kalarak ve ilişki, benzerlik unsurlarına dayanılarak bir şeyden söz ederken başka bir şeyin dile getirildiği konuşma tarzıdır. Buna göre mecâzî kullanımda dayanağı, sözcüklerin bütün semantik özellikleri ile konuşanların sahip olduğu birleştirici güç sağlar. (Bkz., Koç, Din Dili, s. 114-115.) 198 Temsilî ve mecâzî dil gibi analoji mantığına dayanan sembolik dilde ise, ya bir şeyin başka bir şeyin yerini tutması ya da iki şey arasındaki benzerlik ve ilişkiye dayalı olarak yapılan kıyaslama(analoji) vardır. Buradan hareketle sembol terimsel olarak, bir inancı ya da doktrini ifade etmek üzere yapılan özlü ifadeler anlamında kullanılmıştır. (Bkz. Muhammed Hamidullah, İslâm’da Sembolik Anlatım, (Çev., Sadık Kılıç), İstanbul 1995, s. 217 vd.) 199 Koç, Din Dili, s. 49. 200 Ebu Zeyd, el-İmâm eş-Şafiî, s. 15; Polat, Fethi Ahmet, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, Basılmamış Doktora Tezi, Selçuk Ünv. İlahiyat Fak., s. 84. 59 okuduğu bir lehçedir. Bu yüzden Watt, yapılan işlemin, sadece bir “düzenleme(adjust)” ve “yeniden gözden geçirme(revizyon)” olduğunu ifade eder. 201 Bu duruma Sadık Kılıç, çok yerinde bir benzetme ile “simultane kayıt” adını verir. 202 Kur’an’ın Kureyş lehçesinde toplanmış olması, bir kabile ırkçılığının olduğunu göstermez. Çünkü “Kureyş” bu anlamda bir “kabile” değil, “dil”dir. Bu bağlamda Kureyş dilinin Kur’an’ın okunuşunda eğemen olması, Kureyş kabilesinin siyasî eğemenliği anlamına gelmez. 203 Derveze’ye göre, Kur’an, dil olarak Arapçadır. İşte bu nedenle Araplar kendi aralarında anlamışlardır. Kur’an’da yabancı lehçeler ve diller mevcut değildir. Hepsi Arabların kendi öz malıdır. Batınî yorum ve derin anlam, gizli çıkarım olamaz. Zahirî ve selefî yaklaşım yeterlidir. Ondan gerisi zorlamadan ibarettir. Kur’an eksenli bilimsel tespitlere gerek yoktur. 204 Bir başka ifadeyle Kur’an dili, Peygamberimizin yaşadığı toplumun dilidir. Bu dil, halkın güvenini kazanmış bir şekilde anlaşılmakta ve toplumda anında makes bulmaktadır. yetenekleri itibariyle, 205 Kur’an’a ilk olarak muhatap olanlar, akıl, bilgi ve ifade konuşmanın incelikleri bağlamında büyük bir mesafe katetmişlerdir. Etkin bir dilleri ve fasih bir konuşma tarzları vardır. İnce bir dil zevkine sahiptirler. Bir milletin dili, o milletin maddi ve manevi hayatının sosyal ve dinsel düşüncesinin en doğru göstergesidir. Çünkü dil insan zihnindeki düşüncelerin ve anlamların, hissedilen değişik ihtiyaçların ifade edilmesi için bir araçtır. 206 Kur’an dili, insan aklının üstünde değildir. İnsanların ulaşabileceği, idrak edebileceği ve anlayabileceği vakıa ile örtüşmekte ve Rasulün görevi ile uyum arzetmektedir. Rasulün görevi tüm insanlarla ilişki kurmak, farklı gruplara ulaşmak, bizzat zorunlu olarak Peygamberin dili olan Kur’an dili ile onlara hitap etmek, muhataplara Kur’an okumaktır. Kur’an’da müşriklerin Kur’an’la mücadeleleriyle ilgili 201 Watt, W. Montgomery, Hz. Muhammed’in Mekkesi, Bilgi Vakfı Yay., Ankara 1995, s. 127. Kılıç, Kur’an’ı Anlama Sorunu, s. 191. 203 Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 97. 204 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 147. 205 Derveze, a.g.e., s. 147. 206 Derveze, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, çev., Mehmet Yolcu,Yöneliş Yay., İstanbul 1989, c. 1, s. 231. 202 60 207 birçok ayetler olup bunlar açıkça müşriklerin Kur’an’ı tamamen anladıklarını ve bununla ilgili olarak tartıştıklarını göstermektedir. Peygamber’in ilişkisi, tabiatıyla medenî(şehirli)-bedevî(köylü), Mekkeli-Mekkeli olmayan, Hicazlı-Hicazlı olmayan, okuma yazma bilen-okuma yazma bilmeyen, Ümmi-A’cemi vs.dir. Peygamber’in söz konusu bu kesimlerle ilk ilişki kurup hitap ettiği şey, onlara Kur’an ayetlerini okumaktı. Peygamber toplumunda ve asrında Kur’an dilini derin bir anlayışla anlayan ve onu kullanan bir sınıfın varlığı, geri kalan diğer sınıf ve kesimlerin çoğunluğunun onu ana hatlarıyla anlamaları söz konusuydu. 208 “Eğer biz O’nu, A’cemi(Arapça olmayan bir dille); bir Kur’an kılsaydık, keşke ayetleri açıklansaydı, derlerdi.”209 ayeti, kafirlerin ilk semavî kitaplarla Kur’an arasında dil birliğinin olmaması nedeniyle, hepsinin Allah katından indirilmesini sorgulamalarını ilham etmektedir. 210 Bazılarına göre, Kur’an, tüm eski ve yeni bütün Arap şivelerini, lehçelerini ve tüm dünya dillerini kapsadığını belirten Derveze’nin asıl amacı, bu tür düşüncelerin zihinlerden silinmesine yöneliktir. Derveze, Suyutî’nin el-İtkan adlı eserinin ilgili bölümlerinde, Vasitî’nin el-İrşad adlı eserinden alıntı yaparak belirttiğine göre, Kur’an’da, Müslüman olan ve olmayan tüm insanlara yönelik çeşitli hitap şekilleri vardır. Bu hitaplar, davet, tavır, müjdeleme, uyarma hususunda, Kureyş, Hüzeyl, Kinane, Has’am, Hazreç, Eş’ar, Nemîr, Gays, Aylan, Curhum, el-Yümn, Ezd Şune, Künde, Temim, Hümeyr, Medyen, Lahm, Sa’du’lAşire, Hadramevt, Sudûs, Amalika, Enmar, Gassan, Müzhic, Huza’a, Gatafan, Sebe, Amman, Benî Hanife, Ta’lib, Tay, Amir b. Sa’sa’a, Evs, Müzeyne, Sakif, Cüzzam, Belî, Azre, Havazin, en-Nemr, el-Yemame ve Arapça olmayan Farsça, Rumca, Nebatîce, Habeşçe, Berberîce, Süryanîce, İbranîce, Kıbtîce gibi arap olan ve olmayan elli dili içermektedir. 211 207 Araf, 204; Enfal, 31; Tevbe, 124; İsra, 106; Taha, 1-3; Furkan, 4-5; 32; Fussilet, 26 vs. Derveze, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, s. 231-233. 209 Fussilet, 44; {44} T ^ ِ;َ َ َوT ^ ِ<َAُْ َأَأ9َُﺕY ْoَ.>ُ% ََﻝُا ﻝَْﻝ-ّ ً ﻝ3ِ<َAًْ َأ6Yُْ= nُ َFَْ[َ ََْوﻝ 210 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 4, s. 428-429. 211 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 148. 208 61 Bu görüşlere sahip olan Suyutî ve Vasıtî’yi açıkça eleştirip hiçbirisinin doğru olmadığını söyleyen Derveze, onların gerekçelerinin üç sebepte toplandığını birer birer açıklayıp Kur’an’ın insanların dinlemelerinden ve anlamalarından yüce olduğu veya harflerinin ve kelimelerinin bir takım sırlar, şifreler ve gizemler içerdiği meselesini Kur’an’ın apaçık nassları bu tür iddiaları kesin olarak reddetmiştir. 212 Derveze’ye göre, Kur’an, kendisinin apaçık, net ve anlaşılır bir dille indirilmiş ve ayetleri ayrıntılı bir dille açıklanmıştır. Dinleyenler anlasınlar, üzerinde düşünsünler, akıllarını kullansınlar ve aralarındaki anlaşmazlıkları onun yol gösterici açıklamalarıyla çözümlesinler, diye indirilmiştir. Peygamberimizin yaşadığı çevrede bulunan her kesimden insana gönderilmiştir. Her sınıftan insana hitap etmiş, onların sözlerini aktarmış, sorularına yer vermiş, onları eleştirmiş, yalanlamış, iddialarını çürütmüş, onlara öğüt vermiş ve hayatları için yasalar koymuştur. Bu bağlamda Kur’an, dili, ifade tarzı, üslubu, terim, kavram ve işaretleri, insan zihni açısından kapalı, karmaşık, içinden çıkılmaz ve anlaşılmaz değildir. Bu yüzden Kur’an’ı, Arapların farklı kesimleri, köylüleri(bedevi) ve kentlileri(medenî), hatta komşu Arap ülkelerinden gelip Peygamberimizin yaşadığı bölgede ikamet eden Araplar ve Araplaşmış toplumlar rahatlıkla anlıyorlardı. 213 Kur’an’ın dili ile müfredatı, kavramları ve tertipleri itibariyle Peygamberimizin yaşadığı çevrenin dilinin aynı şey olduğunun en büyük kanıtını, Derveze, Kur’an’ın inanan ve inanmayanların sözlerini anlatması ve bunlara karşılık vermesi olarak değerlendirmiş ve kendi kanaatini, Kur’an dilinin, Peygamber asrının ve çevresinin dilini özel bir şekilde temsil ettiğini vurgulayarak ortaya koymuştur. 214 2.2.2.2. Hurûf-u Mukatta’a/Mukatta’a Harfleri Kur’an sûrelerinin yaklaşık dörtte biri(29 sûre), genel olarak Mukatta’at(ayrık harfler) veya bazan da, surelerin başında yer aldıkları için “Fevatih” diye adlandırılan esrarlı semboller ile başlamaktadır. Arap alfabesinin yirmisekiz harfinin tam yarısı – yani ondört harfi- ya tek tek, ya da ikili, üçlü, dörtlü veya beşli terkipler halinde bu 212 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 147-148. Derveze, a.g.e., c. 1, s. 148. 214 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 152; Ayrıca Bkz., Derveze, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, c. 1, s. 231. 213 62 şekilde kullanılmışlardır. Bunlar her zaman yalnızca temsil ettikleri seslerle değil, Eliflam-mim yahut Ha-mim vb. gibi tek tek isimleriyle telaffuz edilirler. Bu söz konusu harflerle başlayan 29 sûre’den Bakara ve Al-i İmran sûreleri dışındakilerin hepsi Mekkî sûrelerdir. 215 Bu harf sembollerinin anlamları, başlangıçtan beri müfessirlerin aklını meşgul etmiştir. Kimi müfessirlere göre bunların anlamları, dinleyenlerin dikkatini çekme, kimilerine göre mu’cize, kimilerine göre sûre isimleri, kimilerine göre okuma yazma bilmeyen ümmî olan bir kavme ve ilkel bir topluma muallimlik yapmadır. 216 Ne var ki, ne Hz. Peygamberin kendisinden nakledilen hadislerde bu konuya temas ettiğine ve ne de Sahabelerin ondan bu konuda bir açıklama istediklerine dair elimizde hiçbir delil yoktur. Bununla birlikte bütün sahabenin Mukatta’a harflerini, başında bulundukları sûrelerin ayrılmaz bir parçası saydıkları ve kıraatlerinde buna göre davrandıkları şüphe götürmez bir gerçektir. Bazı sahabeler, Tabiiler ve Tebe-i tabiilerden bir kısım müfessirler, bu harflerin yahut bazı kelimelerin Allah’a ve sıfatlarına ilişkin bazı ibarelerin kısaltılmış şekilleri olduğuna inanmışlar ve onları büyük bir maharetle yeniden kurmaya çalışmışlardır. Diğer bazıları ise, Mukatta’a ile Arap harflerinin sayı değerleri arasında irtibat kurmaya çalışmışlar ve bu yolla çok çeşitli batınî delaletler ve gaybî haberler üretmişlerdir. Bu harf-semboller ile başlayan bütün sûreler, doğrudan veya dolaylı olarak, ya da genel anlamda yahut özel bir tezahürü olarak Kur’an anlamında vahye atıfla başlayan sûrelerdir. Üç sûre; (Ankebut, Rum, Kalem) ilk bakışta bu kuralın istisnaları olarak görülebilir. Ancak bu varsayım yanıltıcıdır. Ankebut sûrenin ilk ayetinde, Biz iman ettik – Allah’a ve O’nun mesajına- ifadesinde vahye açık bir imada bulunulmaktadır. Rum sûresinin, 2-4. Ayetlerdeki Bizans’ın zaferi ile ilgili haberlerde de şüphesiz ilahî vahiy vurgulanmaktadır. 215 217 Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Yay., İstanbul 1989, s. 111. Yıldırım, a.g.e., s. 112-113. 217 Bkz., Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı –Meal-Tefsir, çev., Cahit Koytak – Ahmet Ertürk, İşaret Yay., İstanbul 1997, s. 1333-1334. 216 63 Derveze, Kalem sûresinde geçen Mukatta’a harflerinden olan “Nûn” harfi münasebeti ile konuya girip Kur’an’da geçen218 kendisinin de dahil olduğu 29 sûrenin önünde bulunan mukatta’a harflerinden olduğunu kabul etmekte ve bu konuda çeşitli görüşler bulunduğunu belirtmektedir. 219 Derveze’ye göre, bazı müfessirler, bu Mukatta’a harfleriyle başlayan sûrelerden Yasin ve Taha harflerini mukatta’a harflerine dahil etmemiş ve Peygamber’in iki ismi olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre, Kâf harfi bir dağ ismi, Nûn harfi de balık veya divittir. Bazı müfessirler, bunları da diğer Mukatta’a harflerinden saymaktadırlar. 220 Derveze, mukatta’a harflerinin anlamlarını, isim zikretmeden kimi müfessirlerin görüşü olarak aktarıp sonunda kendi tercihini belirtmiştir. Derveze’ye göre, Mukatta’a harflerini, bazı müfessirler, Allah’ın isim/sıfatlarının rumuzu, Allah’a yapılan yeminler, sûre isimleri veya bildikleri cinsten kafirlere meydan okuma(mu’cize) olarak değerlendirmiştir. Ona göre, kimi müfessirler de, bunların anlamına ilişkin her hangi bir tahminde bulunmadan ilim ve hikmetini Allah’a havale etmeyi yeğlemişlerdir. Kimileri, bu harflerin veya bir kısmının dünyevî gaybî sırlar içerdiğini tahmin etmişlerdir. Kimileri ise, harflerinin toplam rakamları 1395’e ulaşan (1: Elif, 2: Be, 3: Cim, 4:Del, 5:He, 6: Vav, 7: Ze, 8: Ha, 9: Tı); (10: Ye, 20: Kaf, 30: Lam, 40: Mim, 50: Nun, 60: Sin, 70: Ayn, 80: Fe, 90: Sad); (100: Gaf, 200: Re, 300: Şın, 400: Te, 500: Se, 600: Hı(Noktalı), 700: Zel, 800: Dat, 900: Zı, 1000: Gayn) ebcet hesabındaki harflere işaret eden rakam hesaplarıyla dünyada kalan süreyi hesaplamak için kullanılan harfler olduğunu ifade etmişlerdir. “Hella”(Yoo, olamaz) ve “Elâ” (Dikkat edin, agah olun) harfleri nevinden hatırlatma ve kulakları aşina etme kabilinden İbni Abbas (ra)’a dayandırılan bir görüş daha vardır. Rum sûresinin ilk ayetlerinde geçen “Elif-Lam-Mim. Gulibeti’r-Rum.” Ayeti üzerine Tirmizi’nin rivayet etmiş olduğu bir hadiste; “Bu ayet inince Ebu Bekir, Mekke 218 Bakara, Al-i İmran, A’raf, Yunus, Hud, Yusuf, Rad, İbrahim, Hicr, Meryem, Taha, Şuara, Neml, Kasas, Ankebut, Rum, Lokman, Secde, Yasin, Sa’d, Gafir(Mü’min), Fussilet, Şûra, Zuhruf, Duhan, Casiye, Ahkaf, Kaf, Kalem sûresi olmak üzere toplam 29 sûrede Mukatta’a harfleri bulunmaktadır. 219 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 1, s. 359-360. 220 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 360. 64 sokaklarına çıkıp “Elif-Lam-Mim. Gulibeti’r-Rum(Rumlar yenik düşmüştür).” diye olayı duyurmuştur. Derveze de bu görüşü tercih etmektedir. 221 Derveze’nin belirttiğine göre, bazı müfessirler ve Kur’an ile ilgilenenler, Kur’an’ın kapsadığı sırları ve sembolleri tahmin etmeye çalışmış ve söz konusu sırları ve sembolleri keşfetmek maksadıyla okumuşlardır. Bu konu ile ilgili olarak oldukça ayrıntılı, zorlamacı ve saçma açıklamalara yeltenip ilginç sonuçlara ulaşmışlardır.222 Ona göre, Kur’an’ın sırları, sembolleri ve ifadelerinin batınî anlamları ile uğraşmak gibi yaklaşımların gerisinde yaklaşık olarak Mekke ve Medine inişli sûrelerin dörtte birinin başında bulunan Huruf-u Mukatta’a ile ilgili bazı rivayetlerin yattığı söylenebilir. 223 Hz. Ebu Bekir’e dayandırılan, “Her kitabın bir sırrı vardır. Kur’an’ın sırrı da sûrelerin girişindedir.” Ve Hz. Ali’ye dayandırılan, “Her kitabın bir özü vardır. Bu kitabın özü de bazı sûrelerin başlarındaki hece harfleridir.” gibi rivayetleri tefsir kitaplarında yer aldığını belirten Derveze, bu tür rivayetlere dayandırılarak bu Mukatta’a harflerin, Allah’ın ve Peygamberimizin bazı isimlerini sembolize ettikleri veya Kur’an ve Allah’ın ism-i azam’ının sırlarını içerdikleri yorumu yapıldığını söyler. Hatta Derveze’ye göre, Şii yorumlarında bu tür harfler, Peygamber, Ali, Hasan ve Hüseyin’in isimlerine ve başka bir şii kaynaklarında, Alevî imamlardan birinin dönemine işaret etmektedir. Şûrâ sûresinin başındaki “Hâ.Mîm.Ayn.Sîn.Kâf” harfi Hz. Ali ve Muaviye savaşlarını sembolize etmektedir. Mim harfi Emevi devletine, Ayn harfi Abbasi devletine, Sin harfi Süfyanî devletine ve Kaf harfi de Mehdî devletine işaret etmektedir. İşaret edilen son iki devlet ahir zamanda kurulacaktır. 224 Derveze’ye göre, yukarıda belirtilen görüşler içerisinde en isabetli olanı, “bu harflerin, dikkat çekme ve daha sonra söylenecek olan sözlere kulak verme ve zihinleri mesaja hazırlama” için geldiği yönündeki görüşüdür. Belirtilen amaçla gelen mukatta’a harflerinin çeşitliliği, Kur’an’ın hikmetiyle bağlantılıdır. Bu surelerde mukatta’a, harflerini, yemin ifadelerinin takip etmesi, belirtilen tercih ve görüşleri kuvvetlendirmektedir. Mukatta’a harflerinin bazı sırları gizlediği söylentilerine gelince, 221 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 360-361. Derveze, a.g.e., s. 239. 223 Derveze, a.g.e., s. 239. 224 Derveze, a.g.e., s. 240-241. 222 65 bu konuda peygamber ve ashabına ulaşan sağlam bir rivayetin mevcut olmadığı bir tarafa, Peygamber(sav)in görevinin doğasına ve risaletinin evrenselliğine uygun bir durum değildir. Yüce Allah’ın Peygamberinden veya Peygamberin ashabından gizlediği Kur’an sırlarının bulunduğunu sanmak doğru olmaz. Allah, Kur’an’ı, insanlar ayetlerini düşünsün, onları akletsin diye indirmiş ve Rabbinden indirilen şeyleri ise Peygamberin insanlara açıklamasını Allah, Peygamberine emretmiştir. Bu gibi durumlarda zan ve tahminle konuşmak doğru değildir. Bu harflerin, sûrelerin ayet sayılarını gösteren semboller/işaretler olduğunu söyleyenler için de aynı durum geçerlidir. 225 2.2.2.3. İ’cazü’l-Kur’an/Kur’an’ın İ’cazı Kur’an, Hz. Peygamber’in en büyük mu’cizesidir. Allah’ın hikmeti, insanlığa kıyamete kadar rehber olarak gönderdiği son mesajı, beşerî alemde hakkın halk üzerindeki hücceti olsun ve uluhiyet aleminden geldiğine dair nişanlar taşısın diye mu’ciz kılmasını dilemiştir. Kur’an, niçin mu’cizdir? Sorusunun cevabı ise, büyük kainat kitabının ezelî bir tercümesi, kainatın tedvînî ayetlerini okuyan dillerin ebedî tercümanı, görünen ve görünmeyen alemin müfessiri, Allah’ın isim/sıfatlarının yerde ve gökteki gizli manevî hazinelerinin kaşifi, hadisat satırlarının altında saklı olan gerçeklerin anahtarı, görünen dünyada görünmeyen alemin lisanı, şehadet aleminin perdesi arkasından gelen ebedî rahmanî iltifatların ve ezelî sübhanî hitapların hazinesidir. 226 Bütün beyanî bilgi alanları ile ilgilenen alimlerin bir başka ilgi alanı, Kur’an’ın lafzıyla mı yoksa manasıyla mı mu’cize olduğu meselesidir. Bu mesele ile her iki akımın ilgisi (yorumlama akideler ile söylemin fiilen üretilmesi) beyanî araştırmalarda lafız ile mana arasındaki dikey ilişki düzeyinden(i’rab, delalet ve söz sahibinin kastı) söz terkipleri(cümle yapıları) ve mana kalıpları düzeyine ya da söylemin sistemiyle aklın sistemi arasındaki yatay ilişki düzeyine geçilmiştir. 227 Kur’an’ın i’cazı, başlangıçta Maniheistlere karşı savunulmuştur. Mu’tezile Kur’an’ın i’cazını gaipten haber verme gibi mana ile alakalı –lafızla değil- durumlarla 225 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 1, s. 359-362. Nursî, Bediüzzaman Saîd, Sözler, Sinan Matbaası, İstanbul 1958, s. 382. 227 Cabirî, Muhammed Abid, Arap-İslam Kültürünün Akıl Yapısı, Kitabevi Yay., İstanbul 1999, s. 97. 226 66 bağlantılandırarak açıklamıştır. Arapların bilmediği kıssalar, Rumların yenileceğine dair geleceğe ilişkin konular vs. Mu’tezilenin bir kısmı, onun lafız yönünden yani kelamın nazmı bakımından bizzat mu’cize kabul etmiştir. Diğer kısmı ise Arapların ona denk bir şey meydana getirmelerine engel olan ilahî bir iradenin aracılığı ile mu’cize olduğu görüşündedir. Bu mesele alıkoyma (sarfe) teorisi olarak bilinir ve Nazzam’a (h.231) nisbet edilir. 228 Bu meseleyi öncelikle belağatcı kelamcılar ele almış olup bu sebeple tartışmalar kelamî yönden belağat yönüne kaymıştır. Böylece Arap belağatı alanındaki çalışmalar kelamî bir renge bürünmüştür. Bu alandaki en önemli çalışma, Abdulkahir Cürcanî’nin Delailu’l-i’caz (Mucizeliğin delilleri) ve Esraru’l-belağa (Belağatın sırları ) adlı eserleri olup Abdulkahir Cürcani’nin bu sahadaki teorisi “nazım teorisi”dir. 229 İ’cazu’l-Kur’an tartışmaları, h. 3-5. asır arası dönemin en parlak tartışma konusudur. Nahiv ve dil bilginleri “i’rap’”, kelam ve fıkıh bilginleri olan usulcüler bir yandan delalet bir yandan te’vil, belağatcı kelamcılar ise lafız ve mana arasındaki üstünlük üzerinde yoğunlaşmışlardır. 230 İşte üzerinde durduğumuz bu konuyu Derveze, ele alıp inceler ve kendi görüşlerini ortaya koymaya çalışır. İsra sûresi, 88-89. ayetler, insanların Kur’an’ın bir benzerini getirmekten aciz olduklarına işaret ettiğini belirten Derveze, aynı şekilde birçok ayet, örneğin Yunus, 38; Hud, 13; Bakara, 33-34, Peygamber’e iftira eden kafirlerden bir veya birkaç sûre getirmesini isteyerek onlara meydan okuduğunu söylemiştir.231 Derveze’ye göre, müfessirler Kur’an’ın i’caz’ı ve insanların benzer bir Kur’an’ı getirmekten aciz kalmaları konusunda çok söz söylemişlerdir. 232 Kimi müfessirlere göre belagat ve fesahat sahibi olan Araplar Kur’an’ın benzeri birkaç sûre getirebilirler. Fakat Allah bunu onlardan men etmiş ve böylece onların aciz oldukları ortaya çıkmıştır. Müfessirlerin kimilerine göre, Kur’an dili Arapların anlayış 228 Cabirî, Arap-İslam Kültürünün Akıl Yapısı, s. 98. Cabirî, a.g.e., s. 99. 230 Cabirî, a.g.e., s. 100. 231 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 3, s. 329. 232 Suyuti, Itkan, c. 2; Ayrıca Bkz. Menar, Taberî, Kasimî, İbn-i Kesir, Hazin, Begavî, Zemahşerî, Tabersî Tefsirleri; Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis Nüzul Sırasına Göre Kur’an Tefsiri, c. 2, s. 376. 229 67 ve üslubundan çok yücedir. Bunun için Kur’an’ın benzerini getirmekten aciz kalmışlardır. Bu görüş, Derveze’ye göre, Kur’an’ın Arapların diline ve üslubuna benzer olduğuna dair açık ayetlerle desteklenmektedir. 233 Ona göre, Kimi müfessirler de, Kur’an üslubunun belagat, nazım ve uyumunun yüceliği ile, her zaman ve her mekanda alemlere rahmet ve hidayet olan Kur’an’ın ihtiva ettiği ilke, esas ve telkinler arasını birleştirdikleri için ayetler aralarında bir çelişki görmemişlerdir. Doğru ve gerçek olan da budur. İşte bu yönüyle Kur’an, Muhammed için en büyük mucize olmuştur. 234 Kur’an’ın i’caz’ı anlamında kimilerinin onun belağatı, muhtevasının zenginliği, ihtiva ettiği esasların insanlığa yetmesi, gaybî haberler ihtiva etmesi, Kur’an’ın daima yeni kalması, Kur’an’ın Hz. Peygamber’in arzusuna uymaması235 vs. bağlamında değerlendirme hususunda Derveze şöyle der; “Bu açıklamalarımızla biz, Kur’an’ın mucizeliğinden, dil ve nazmının yüceliğinden kuşku duyduğumuz anlamı çıkmaz. Çünkü Kur’an’ın mucizeliğinden kimse kuşku duyamaz. Onun bir mu’cize olduğunu bizzat kendisi ifade etmektedir. Bizim kasdettiğimiz şey, Kur’an’ın mucizeviliği, dilinin ve nazmının olağanüstülüğü, O’nun insan anlayışı ve kavrayışının ötesinde olduğu yanlış anlayışını izale etmektir. Değilse Kur’an’ın mu’cize oluşu, sırf nazmının ve üslubunun olağanüstülüğü ile ilintili değildir. Aksine Kur’an, göz kamaştırıcı manevî etkileyiciliği açısından da mu’cizedir. Aynı zamanda Kur’an, dil ve üslup, anlam ve davettir.” 236 2.2.2.4. Kur’an’ın Üslubu Derveze, Müslümanlardan ve Peygamber çevresinden söz eden Kur’an, bütün insanları tek olan Allah’a kulluk etmeye ve onun dışında her hangi bir güce boyun eğmemeye, güzel ahlak ve erdemliliğe, iki cihan saadetine ulaşmaya, Allah’ın peygamberlerini ve onlara gönderilmiş kitapları tasdik etmeye, gerçek dinin Allah’ın bütün insanlara gönderdiği ve bütün dinlerin üstünde kıldığı İslam dini olduğuna çağırdığını söylemiştir. 237 233 Örneğin Sa’d, 29; Zümer, 27-28; Fussilet, 3; Enfal, 31-32; Ahzab, 12-13; Sebe, 43. Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 3, s. 329-330. 235 Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, s. 174 – 213. 236 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 152. 237 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 27-32. 234 68 Kur’an’ın sözlü yapısı, sûre, ayet, kıssa, öğüt, telkin, örnek, kanıt ve tartışmalarında göz kamaştırıcı, duyanları hayrete düşürücü bir ifade tarzı kullanıldığını belirten Derveze, Kur’an’ı önceki semavî kitaplar arasında essiz bir konuma getiren, insanların normal konuşma, ifade ve hitap şekilleri içinde benzersiz kılan bir ayırıcı özellik olduğunu, bunun kendine özgü ve kalıcı bir meziyet olduğunu, bu nedenle herhangi bir sözle, yazım üslubu ve telif yöntemiyle karşılaştırılması gerçekçi olmadığını vurgulamıştır. Derveze’ye göre gerçekçi olanı, Kur’an’a kendine özgü bir üslup gözüyle bakmaktır.238 Peygamberimiz zamanında bir araya getirilip tedvin edilmiş en sağlam kaynağın daha doğrusu tek kaynağın Kur’an olduğunu, Peygamberimiz zamanındaki aslının, olduğu gibi korunduğunu, en ufak değişikliğe ve bozulmaya uğramadığını239 belirten Derveze, Kur’an’ın içerdiği anlamlar, kullandığı ifade üslubları, kavramlar, terminoloji, benzetmeler, edebî sanatlar, hitap şekilleri ve dili itibariyle o günkü Arap toplumunun özellikle fesahat, düzgün ve beliğ söz söyleme sanatı merdivenlerinde çıktığı yüksek derecenin; akıl, kültür ve medeniyet olarak ulaştıkları üstün düzeyin güçlü ve parlak bir kanıtı olduğunu söylemiştir. 240 Bu alanda Derveze’nin aktardığına göre, bazı Oryantalist araştırmacılar, Müslüman bilginlerin Kur’an’ın ifade tarzının beliğ oluşu ile ilgili olarak söylediklerinden hareketle, nebevî davetin başarılı olması bağlamında, iman edenlerin iman etmelerini sağlayan birinci etkenin, Kur’an’ın edebî belagatı olduğu çıkarımında bulunmuşlardır. Derveze’ye göre, Kur’an’ın edebî belagat yönüyle zirvede olduğu bir gerçektir. Ancak Peygamberlik misyonunun başarılı oluşunu sırf buna bağlamak yanlıştır. Buna Kur’an’ın manevî etkisi ve nüfuz etme gücünü de eklemek gerekir. Nebevî davetin etkileyiciliği ve peygamberimizin doğru sözlülüğü, Kur’an’ın manevî etkisi ve nüfuz etme gücü, ilahî mesajın amacına ulaşmasındaki diğer etkenlerdir. Mekke’de ilk inanan topluluğun, çok erken bir zamanda, henüz Kur’an’dan fazla bir şey inmemişken inanmış olmaları da söylediklerinin birer kanıtıdır.241 238 Derveze, Kur’anü’l-Mecid,s. 34. Derveze, a.g.e., s. 34. 240 Derveze, a.g.e., s. 35. 241 Derveze, a.g.e., s. 50. 239 69 2.2.2.5. Muhkem-Müteşabih veya Usüs(Amaçlar)-Vesâil(Araçlar) Peygamber’e indirilen Kur’an ayetlerinin bir kısmı, herkesin anlayabileceği şekilde muhkem, diğer bir kısmı ise herkesin anlayamayacağı şekilde müteşabihdir. Kur’an’daki manası kolaylıkla anlaşılan ve harici bir yoruma ihtiyaç duyulmayan örneğin helaller, haramlar, ahkama taalluk eden hükümleri açıklayan ayetler muhkem iken bir çok manaya gelebilen ve bunları tespit edebilmek için harici bir yoruma ihtiyaç duyulan ayetler müteşabih olarak görülmüştür. Müteşabih; sadece Allah’ın bileceği, başkaları tarafından bilinmesi mümkün olmayan müteşabih, garib kelimeler ve kapalı hükümler gibi sebeplere tevessül edilerek insanoğlu tarafından bilinebilen müteşabih, ilimde rusûh sahibinin bilebileceği müteşabih olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Bir başka ayırıma göre müteşabih; lafız, mana, hem lafız hem manada müteşabih olarak yine üç kısma ayrılmıştır.242 Ebu Hanife’ye göre Muhkem; bilinmesi mümkün olan, anlamı ve yorumu anlaşılan şeydir. Müteşabih ise; Kıyamet saati, İsa ve Deccal’in çıkışı, sûre başlarındaki mukatta’a harfleri gibi aklen ve naklen anlamı idrak edilmeyen Allah’ın ilminde gizli olan şeydir. Mücahid, Şafiî ve diğerlerinin İbn Abbas’dan rivayet ettiğine göre, Müteşabih hakkında ben onun yorumunu biliyorum, ben ilimde rusuh sahibiyim, dediği rivayet edilmiştir. Muhkem ise, onlara göre, helal, haram ve farzlardır. Müteşabih bunların dışında kalanlardır. İbn Abbas’dan rivayet edildiğine göre, muhkemat; nasihi, helali, haramı, farzları ve kendisine inanılan şeylerdir. Müteşabihat ise, mensuhu, mükaddemi, müahhari, emsali, aksamı vs.dir. 243 İşte böyle bir konuda yani Muhkem ve Müteşabih hususunda Derveze, “el-Üsüs ve’l-Vesail” adlı bir söylemle görüşlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Derveze’nin bu ayırımı, Muhammed Ahmed Halefullah’ın Cedelü’l-Kur’an veya Muhammed ve’lKuvâ’l-Mudâdeh adlı eserlerinde Kur’an ayetlerini “Vesail ve’l-Gayât” diye iki kısma ayırmasıyla birebir örtüşmektedir. 244 242 Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, TDV yay., Ankara 1995, s. 128-132. Kurtubî, el-Camiu li’l-Ahkami’l-Kur’an, Daru’l-Fikr, Beyrut trs., c. 2, s. 9. 244 Süleyman, Ferid Mustafa, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsîru’l-Kur’ani’l-Kerîm, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1993, s. 174. 243 70 Derveze’ye göre, Muhkem ve Müteşabih kelimesi, Kur’an’da farklı anlamlarda kullanılmıştır. Örneğin Hud sûresinde muhkem kelimesi geçmiştir; “Elif Lâm Râ. (Bu sana indirilen) hüküm ve hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.” 245 Zümer sûresinde, müteşabih kelimesi kullanılmıştır; “Allah sözün en güzelini, ayetleri, (güzellikle) birbirine benzeyen (kitaben müteşabihen) ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir…” 246 Al-i İmran sûresinde ise her ikisi(muhkem-müteşabih) birden kullanılmıştır; “Sana Kitab’ı indiren O’dur. O’nun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu te’vil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise; Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlarlar.” 247 Hud ve Zümer sûrelerinde geçen ayetlerde muhkem ve müteşabih, kelime anlamıyla kullanılırken Al-i İmran sûresinde ıstılah anlamıyla kullanılmıştır. Kur’an’ın içeriği, birbirinden belirgin bir biçimde ayrılan temel prensipler(üsüs) ve araçlar(vesail) diyebileceğimiz iki kategoride incelenebileceğini söyleyen Derveze’ye göre, Kur’an mesajının özünü ise temel prensiplerin oluşturduğu amaçlar kategorisi temsil etmektedir. Bunun kapsam alanına Peygamberlik misyonunun ve Kur’an vahyinin ana hedefini oluşturan ilkeler, kurallar, yasalar, hükümler ve telkinler girmektedir. Örneğin Allah’ın birliği, her türlü şirk şaibesinden ve evlat edinmeden münezzeh olması, tüm kemal sıfatlarına sahip olması, evren üzerindeki mutlak ve tek egemenliğin O’na ait olması, ibadet ve itaat etmeye yalnızca O’nun layık olması, O’ndan başka düzmece ilahların bir kenara atılması, bu yüzden O’na karşı kulluk görevlerini yerine getirme 245 Hud, 1; {1} ٍ 3ِIَ ٍ 3ِ/َ ُنْ ﺡ- ﻝ:ِ ْoَ.>ُ% - ُp ُ9َُﺕY ْoَ<ِ/ْاﻝَ آَِبٌ ُأﺡ 246 Zümer, 23; {23} T َ ِ6َq- ًِ;َUَ] ً;َِ آr ِ َِ@ْ اﻝ: َ َْل َأﺡ َ -5َ6 ُ9-اﻝ 247 Al-i İmran, 7; َِFِْDَْء اﻝvِْ;ُ ا9ْFِ َ9َ;َUَن َ ﺕ َ ُ[ِI-َ3َ% ٌtْ =ُُ;ِِْ َزT% َ:ِM- اﻝ- ََ% ٌَ;َِتUَُ ُ َب َوُأ ِ َِ/ْ ُأ ]م اﻝ: - َُ<َتٌ ه/ْ@] ٌَتY ُ9ْFِ ب َ َِ/ْ اﻝ2 َ ْ3ََ ل َ 5َ 6َي أ َ Mِ -هُ َ اﻝ - ُ ِإ9َِِ َو َ َ[َْ ُ ﺕَْو9َِِء ﺕَْوvِْ;وَا {7 } ب ِ َIْﻝw ُأوْﻝُاْ ا - ُ ِإ-آM- َ َ َ َوF.; ِ َرFِ ْ:. + ^ ُِ آ9ِ; -Fَ Y ن َ ُ اﻝْ[ِْ ِ َُﻝTِ% ن َ ُhِا-ُ وَاﻝ9ّ اﻝ 71 gerekliliği gibi inancı ilgilendiren meseleler, insanlığın iyilik ve huzurunu, birey ve toplum olarak dayanışma içinde bir hayat sürmesini garanti eden ilkeler, emir ve yasaklar, olumlu-olumsuz ahlakî toplumsal, siyasal, hukuksal, pratik ve ekonomik direktifler ve bunlara zarar verebilecek şeylerin yasaklanması gibi hususlar bu kategoriye girmektedir. 248 Kur’an’da yer alan; kıssa, mesel, va’d, vaid, tergib, terhib, tendid, cedel, hucec, ahz, red, tezkir, burhan gibi kavramlar, evrensel yasalara dikkat çekmeler, Allah’ın varlığı, fiilleri, azaları, levhi, kürsü, arşı, cennet ve cehennemin nitelikleri, kıyametin vuku bulması, Allah’ın kudretini ve örneğin cin, ins, iblis, şeytan gibi görülür-görülmez varlıkların yaratılışını gözlemlemeler gibi tüm hususlar, yukarıda sözünü ettiğimiz temel prensipleri ve hedefleri pekiştici, destekleyici, gerçekleşmelerini sağlayıcı araçlar kabilinden olup bunlar Kur’an’ın gerektirdiği gibi üzerinde durulması ve sahih hadislerde geçtiği üzere inanılması gereken müteşabih türlerindendir. 249 Bu araçların bir kısmı, peygamberin yaşadığı çevre, dönem ve pratik hayatı(siyer) ile öte yandan temel bilgi ve prensiplerle ilgisi vardır. Ahiret hayatı, ahiret hayatına ilişkin sahneler, korkunç manzaralar, nimetler, işkenceler, melekler, cinler ve peygamberlerin mucizeleri gibi hususların bir yönüyle vesail/araçlarla diğer yönüyle üsüs/amaçlarla ilintisi vardır. Bunlar Kur’an’da fazla yer almaktadırlar. 250 Örneğin Alak sûresinin ilk beş ayeti muhkemdir. Bunların içerisinde bazı prensip ve esaslar bulunmaktadır. Diğer ayetlerde ahiret günü ve açıklamış olduğumuz toplumsal prensibe işaret edilmiştir. Böylece ayetler, Kur’an’ın muhkem ve müteşabih veya amaçlar ve araçlar ilkelerinin özelliğini taşımaktadır. 251 Derveze’ye göre, amaçlar ve araçlar katagorisiyle Kur’an’a bakmanın Kur’an okuyucusuna kişisel faydası, temel hedef ve prensiplerle direkt karşılaşıp bunları belirlemek için çaba sarfedecek olmasıdır. Araç ve destekleyici bilgilere gerek kalmadan doğrudan bu prensiplerle temasa geçer. Örneğin Kur’an kıssaları, evrensel yasalar, meleklerin ve cinlerin mahiyeti ve ahiret sahnelerinin içeriği gibi temel prensip ve 248 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 157. Derveze, a.g.e., c. 1, s. 157. 250 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 157-158. 251 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 351-352. 249 72 hedefleri pekiştiren aracı hususlar olup asıl mesajı bir tarafa bırakıp bunların peşine düşmek, dinin pratik işlevi açısından hiçbir yarar sağlamaz. Hiç gereği yokken insanı, şaşkınlığa, kararsızlığa ve düşünsel dengesizliğe düşürür. 252 Kur’an üzerinde durup düşünenler, Peygamberimizin farklı insan gruplarına ve değişik bilgi düzeyine sahip insanlara yönelik tavır ve konumunda meydana gelen doğal değişikliklere karşın, bu temel prensiplerde ve mesajın ana hedeflerinde herhangi bir değişiklik olmadığını ve muhkem olduklarını göreceklerdir. Buna rağmen araç ve destek konumundaki ifadelerde ve destek nitelikli örnek ve değerlendirmelerde bir takım değişikliklerin, üslup, boyut ve anlatım farklılıklarının meydana geldiğini gözlemleyeceklerdir. Örneğin Al-i imran sûresi 7. Ayeti bunu en net biçimde ortaya koymuştur: “Sana Kitab’ı indiren O’dur. O’nun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu te’vil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise; Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlarlar.” 253 Bu ayet, Peygamberimizle Mesih konusunda tartışan bir hıristiyan heyeti hakkında inmiştir. Bu heyette bulunanlar; “Kur’an, Mesih’in Allah’ın kelimesi ve kendisinden bir ruh olduğunu söylemiyor mu? diye sorarlar. Peygamberimiz; Evet öyle söylüyor diye cevap verir. Bunun üzerine heyettekiler; “Bizim de istediğimiz buydu.” derler. Ardından yukardaki ayet nazil olarak, Allah’ın tek olduğunu, çocuk ve ortak edinmediğini vurgulayan Kur’an’ın muhkem kısmını göz ardı ederek temsil ve yakınlaştırma bildiren bazı nasların yanlış bir yöntemle yorumuna kalkışan bir grubu eleştirmiştir. Ayetler belli bir olay münasebitiyle inmelerinden dolayı özel bir konuyla ilişkili olduğu intibasını uyandırmakla birlikte ifadeler genel bir duyuruyu kapsamaktadır. Bu da hükmün ve boyutlarının evrenselliğini göstermektedir. Bu ayetten 252 253 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 158. Al-i İmran, 7; َِFِْDَْء اﻝvِْ;ُ ا9ْFِ َ9َ;َUَن َ ﺕ َ ُ[ِI-َ3َ% ٌtْ =ُُ;ِِْ َزT% َ:ِM- اﻝ- ََ% ٌَ;َِتUَُ ُ َب َوُأ ِ َِ/ْ ُأ ]م اﻝ: - َُ<َتٌ ه/ْ@] ٌَتY ُ9ْFِ ب َ َِ/ْ اﻝ2 َ ْ3ََ ل َ 5َ 6َي أ َ Mِ -هُ َ اﻝ {7 } ب ِ َIْﻝw ُأوْﻝُاْ ا - ُ ِإ-آM- َ َ َ َوF.; ِ َرFِ ْ:. + ^ ُِ آ9ِ; -Fَ Y ن َ ُ اﻝْ[ِْ ِ َُﻝTِ% ن َ ُhِا-ُ وَاﻝ9ّ اﻝ - ُ ِإ9َِِ َو َ َ[َْ ُ ﺕَْو9َِِء ﺕَْوvِْ;وَا 73 şöyle bir hüküm çıkarmak mümkündür; Kur’an birbirinden ayrı iki kısma ayrılır. Bir kısmı muhkemdir, temeldir, değişmezdir; tevile, çeşitliliğe, varsayımlara ve yaklaşık ihtimallere açık değildir. Bir kısmı da müteşabihtir. Bazı gaybî olguları insan zihnine yaklaştırma, örneklendirme, kanıtlama ve ilzam etme amacına yöneliktir. Tevil, anlam çeşitliliği, çok yönlülük ve varsayımlara açıktır. 254 Derveze, “Amaçlar, muhkem ve sabit, değişmez, Araçlar ise müteşabih, birbirine benzer, değişkendir”, taksimini yaparken klasiklerden Suyutî ve modern Kur’an yorumcularından Ferîd Vecdî, Ahmed Zeki Paşa ve Mustafa Sabrî ve Reşid Rıza’dan etkilenmiştir. Derveze der ki; “Böyle bir çıkarım yapmada biz yalnız değiliz. Bizden önce seçkin ilim adamları ve müfessirler, değişik boyutlarda bu hususu dile getirmişlerdir. 255 Suyutî’nin el-İtkan’da belirtiğine göre, üzerinde durduğumuz ayetin birinci kısmı ile ilgili olarak İbni Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilmektedir; Muhkem, Kur’an’ın nasihi, helali, haramı, hadleri, farzları, inanılan ve amel edilen kısmıdır. Müteşabih ise, Kur’an’ın mensuhu, ertelediği, misalleri, kısımları, inanılan ancak amel edilmeyen bölümleridir. İbni Abbas muhkem ayetlere, En’am, 151-153; İsra, 23-28 ayetlerini örnek vermiştir.” 256 Buradan hareketle Derveze’ye göre, muhkemat, Kur’an’daki helal ve haram gibi hükümlerin dayanağını oluşturan, yoruma ihtiyaç duymayan, birbirinden farklı yorumlara ihtimal vermeyen açık ayetlerdir. Bu ayetler; emir, yasak, müjde ve azabla uyarmayı ihtiva ederler. Allah’ın birliğini, rububiyetini ve kemal sıfatlarını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlatan ayetler muhkem ayetlerdir. Bir kısım müfessirler, müteşabih ayetler, lafız bakımından birbirine benzeyen fakat anlam bakımından farklı olan ayetlerdir, derken birkısmı bunların mensuh ayetler olduğunu savunmakta, bir kısmı ise müteşabihi, helal-haram ve diğer hükümleri gösteren ayetlerin dışındaki ayetler olarak göstermektedir. 257 254 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 159; Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 7, s. 107. Reşid Rıza, Tefsiru’l-Menar, c. 3. 256 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 159-160. 257 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 7, s. 107-108. 255 74 Derveze, müteşabih ayetler hakkında müfessirlerin görüşlerini şöyle özetlemiştir; “Müteşabih ayetler; lafzen birbirine benzemekle birlikte olağandışı anlamlar taşıyan ayetler, mensuh ayetler, helal, haram ve diğer hükümleri açıklayan ayetlerin dışında kalan ayetler, Allah’ın gerçek manasını kendisine tahsis ettiği ayetler, kıyametin zamanını ve şartlarını belirleyen ayetler, birtakım hikayeler, anlatımlar ve örneklemeler içeren ayetler, mecaz ve benzetmeler içeren ayetler, birden fazla manayı ifade edecek özellikteki ayetlerdir, sûrelerin başlarında bulunan mukatta’a harfleridir.” Derveze, Al-i İmran sûresi 7. ayetin ruhundan hareketle müteşabih ayetlerin, gerek lafzen gerekse insan anlayışına hitap etme yönüyle değişik anlatıma müsait, üzerinde tartışma zemini oluşabilecek ayetler olduğu görüşündedir. 258 2.2.2.6. Kur’an’da Nesih Problemi Lugatte, izale etmek, gidermek, yok etmek, değiştirmek, tebdil, tahvil ve nakletmek anlamına gelen nesih, terim olarak, bir nassın hükmünü daha sonra gelen bir nass ile kaldırmaktır. Bir başka ifadeyle şer’î bir hükmün başka bir şer’î delil ile kaldırılması veya mukaddem tarihli bir nassın hükmünü daha sonra gelen muahhar tarihli bir nass ile değiştirmek veya mukaddes bir metnin ilgası anlamında kullanılmıştır. 259 Kur’an’da nesh problemi İslam’ın ilk asrından itibaren tarih boyunca alimler arasında tartışma konusu olmuş ve bu konuda hayli eserler ortaya konmuştur. Başta Yahudiler ve müşrikler, daha sonra batılı müsteşrikler bu meselenin karıştırılmasına katkıda bulunmuşlardır. Kimileri de neshin keyfiyetini el-bedâ(gizlilikten sonra açıklık) ve et-tahsis(genel olan bir şeyin bazı fertlerini sınırlamak) ile karıştırmışlardır. Oysa nesh, kitap ve sünnette olduğu halde, tahsis bunların dışında da olabilir. 260 Temel prensip itibariyle nesh, aklen caiz midir? Caiz ise pratikte vaki olmuş mudur? Kur’an’da nesh var mıdır? Birinci soruya Müslümanlar ittifakla olumlu cevap vermişlerdir. İkinci soruya da müsbet cevap vermişlerdir. Adem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmeleri, Cumartesi yasağı vs. gibi Tevrat ve İncil’de bunun örnekleri 258 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 7, s. 107-108. Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 122. 260 Cerrahoğlu, a.g.e., s. 122-123. 259 75 mevcuttur. Ücüncü (Kur’an’da nesh var mıdır?) sorusunun cevabı hususunda ise iki görüş ortaya çıkmıştır. Kimileri, 1) Kur’an’ın Kur’an’ı, Sünnet’in hem Kur’an’ı ve Sünnet’i neshedebileceğini savunurken, kimileri, 2) Kur’an’ın kendisini neshetmeyip sadece kendinden önceki kitapları neshebileceğini savunmuşlardır. 261 Birinci görüşün savunucularından olan İbn Hazm, Bakara, 106 “nensah/neshedersek” ayetinden yola çıkarak Kur’an’ın, Kur’an’ı; Sünnet’in, hem Kur’an’ı, hem Sünnet’i neshedebileceğini ifade etmiştir. 262 İkinci görüşün savunucularından olan Muhammed Hamidullah’a göre, eskiden vahyedilmiş kanunların ve eski peygamberlerin kitaplarının yerini Kur’an’ın almıştır. Ancak Kur’an içinde nesh bulunmamasıdır. Hamidullah’a göre, Sünnet, Kur’an’ı teorik olarak neshedebilse de pratik olarak neshedemez. Kur’an ayetlerinden neshedilenler meselesi, bir nesih değil tamamlamadır. 263 Yine bu bağlamda değerlendirilebilecek bir başka görüşe göre, “el-kitabe/yazma” ve “ispat” anlamında olan “nefiy” ve “ilga” anlamında olmayan nesih, Hacc, 52, Casiye, 29, A’raf, 104 ayetlerinde vuzuh/açıklama anlamında, Bakara, 106 ayetinde izah anlamında kullanılmış olup Kur’an’ın bütün ayetlerine, bir ayetin başka bir ayet ile ilga olmaksızın, itaat etmek gerekir. Nasih ve Mensuh olarak adlandırılan Kur’an ayetlerini ilga düşüncesi kabul edilir bir düşünce değildir. Bu görüşü aynı şekilde, Ebu Müslim el-Isfahanî, Fahreddin er-Râzî, Ahmed Subhî Mansûr, Cemâl Elbennâ, Ahmed Hasan el-Bâgûrî, Abdurrezzak Nevfel, Muhammed Gazalî, Abdullah Alaylı, Muhammed el-Behiyy, Ahmed Hicazî, Muhammed Mahmud gibi alim ve düşünürler de savunmuşlardır. 264 İşte böylesine önemli ve bir o kadar da problemli olan bir meselede Derveze, bu konuyu Konulu tefsir bağlamında ele alıp öz bir şekilde şöyle açıklamıştır; 261 Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 124. İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed, el-İhkam fî Usûli’l-Ahkâm, (Tah. Mahmud Hâmid Osman), Kahire 1998, c. 2, s. 475; 476; Çolak, Abdullah, İbn Hazm ve el-Muhalla’sı, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II(2002), Sayı. 3, s. 165. 263 Hamidullah, Muhammed, Kur’an Tarihi: Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Terceme ve Tefsirleri Bibliyografyası, çev., Mehmet Sait Mutlu, Diyanet İşleri yay., Ankara 1991, s. 65-68. 264 Hasan, Beyanü’l-Kur’an, s. 48-51. 262 76 Kur’an’da bir kısım ayetlerin diğer bir kısmıyla değiştirildiğini veya bazısının diğer bazısıyla neshedildiğini yada daha önce emredilen bazı şeylerin yerine başka şeylerin emredildiğini anlatan Nahl, 98-105; Bakara, 98-105; Enfal, 65-66; Mücadele, 12-13; Nur, 2 gibi ayetlerde bu meyanda ifadeler vardır. 265 Nahl sûresi 101. ayette bir ayetin başka bir ayet yerine getirilmesine işaret olunması ve Bakara sûresinin “Biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz.” 266 ayeti, nesh ve Kur’an’da değişme hakkında inceleme konusu olmuştur. Bu iki ayetin tefsiri için Taberî, Begavî, İbn Kesir, Hazîn, Tabersî, Zemahşerî ve Kasimî tefsirlerine bakılabilir. Ayrıca Kasimî tefsiri267 ve Suyutî, el-Itkan fî Ulûmi’l-Kur’an, adlı eserlerin ilgili bölümlerinde nesih, bir şeyi kaldırıp yerine başka bir şeyi koymak veya bir şeyin ardından onun yerine gelen her şey yahud her hangi bir şeyden nakledilen her şey anlamındadır. Ayette geçen “Nünsiha” kelimesi iki şekilde okunmuştur. Birisi mastarı nisyan olalarak; “Onu unutturulmuş kılarız” anlamında, diğeri mastarı insa’dan “nünsiha”; “onu tehir ederiz veya bedelsiz olarak terk ederiz” anlamındadır. Bu ayetin zahirine bakarak nesih konusunda aklî ve naklî her hangi bir engel görmeyenler bulunmaktadır. Bunlar arasında rivayetlerin bir kısmına dayanarak muhsan(evlenmiş) olarak zina edenlerin recm edilmelerini ifade eden ayet/rivayetlerin tilavetinin neshedilip, hükümlerinin bakî kaldığını söyleyen kimseler de vardır. Bazı kimseler ise bir kısım ayetlerin hükümlerinin neshedilip tilavetlerinin bakî kaldığını söylemişlerdir. Ancak bu ayetlerin tesbitinde bazıları bunların sayılarını artırıp bazıları azaltma yoluna giderek aralarında ihtilaf vuku bulmuştur. Örneğin ana-babaya vasiyet ile ilgili Bakara, 180 ayetini Nisa, 11 ayeti, Müslümanların Peygamberin huzuruna çıkıp konuşmadan önce sadaka vermelerini emreden Mücadele, 12-13 ayetini, Enfal, 65-66 ayetleri neshetmiştir. Bazı kimseler, bir kısım rivayetlere dayanarak, bir kısım ayetler daha önce okunduğunu, sonradan hem tilavetinin, hem de hükmünün neshedildiğini söylemişlerdir. Bunlar Radaa’(emzirme) ile ilgili ayetlerdir. Onların 265 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 142. Bakara, 106; {106} ٌَِ= ْ ٍءTَO + . ُ آa َ ََ َ9ّن اﻝ - َِْ َأﻝَْ ﺕَ[َْْ َأqِ َْْ َأوF. ٍ ْ3َhِ; ت ِ َْ6 َِFُ6 ٍَْ َأوY ْ:ِ ْ{َFَ6 َ 267 Kasimî, Muhammed Cemaluddin, Tefsiru’l-Kasimî, Mahasinu’t-Te’vîl, Mısır 1376, c. 1, s. 32. 266 77 naklettiklerine göre, Kur’an’da nikahlamayı haram kılacak olan emme sayısını belirleyen “bililen on kere emmek” şeklinde bir ayet olup sonra bu ayet “bilinen beş kere emme” hükmüyle neshedilmiş ve daha sonra hem tilaveti hem de hükmü kaldırılmıştır. Bazı kimseler ise yukarıda belirtilen bütün şekilleriyle neshin varlığını kabul etmemekte ve bunu Allah’ın ilim ve hikmetine uygun görmemektedirler. Çünkü onlara göre nesih olayında “beda” yani “Allah’a indirdiği ve takdir ettiği şeyden dönmek daha uygun gözüktü” anlamının olduğunu söylemişlerdir. Sonuç olarak Derveze bu konuda kendi kanaatini şöyle belirtmektedir; “Nahl sûresindeki 101. ayet ile Bakara, 106. ayeti neshin varlığını destekler mahiyettedir. Rad sûresindeki “Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır. Bütün kitapların aslı O’nun yanındadır.” 268 ayeti de bunu destekler mahiyettedir. Ortada prensip olarak neshin olabilirliğini engelleyen bir delil bulunmamaktadır. Kur’an vahyi, peygamberin hayatında meydana gelen olaylar ve şartlarla irtibat halindeydi. Bu olaylar ve şartlar sürekli gelişip değişiyordu. Kur’an vahyinin de buna uygun olarak bu seyri takip etmesi gayet doğaldır.” 269 2.2.2.7. Kur’an Kıssaları Kur’an, konu ve mesajları, zihinlere, benzetme(teşbih(soyutları somutlaştırma)), kıssa, insanbiçimci(Antropomorfist) bir dil kullanma yöntemiyle yaklaştırmaktadır. Allah, muhataplarına tevhid ve ahlak ilkelerini, tarihin kanunlarını anlatırken, öğretirken pedagojik açıdan çok önemli bir metod olan kıssa yoluyla anlatımı kullanmıştır. Kıssa, kelimesinin türetildiği kökün anlamlarından biri, “herhangi bir hadiseyi veya haberi bildirmek ve nakletmektir” 270 tarifinden yola çıkarak önceki toplulukların, şahısların ve peygamberlerin başından geçen hadiseleri anlatan Kur’an birimleridir. 271 Dolayısıyla kıssalar, mitoloji ve efsaneler gibi tarih içinde kollektif şuurun ürettiği 268 Rad, 39; {39} ب ِ َِ/ْ ُأ ]م اﻝnُ َ Fِ َوo ُ ِIْqَُ ُء َوUَ َ ُ9َّ<ْ@ُ اﻝ 269 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 5, s. 177 – 183. 270 İbni Manzur, Ebu’l-Fadl Muhammed b. Mükerrem, Lisanü’l-Arab, Daru’l-Maârif, Kahire 1979, c. 3, s. 102. 271 Albayrak, Halis, Tefsir Usulü, Şule Yay., İstanbul 1998, s. 47. 78 gerçek dışı nakiller değildir. 272 Çünkü kıssalar, tarihte yaşanmış olayların ilahi bir üslupla muhataplara intikal ettirilmesidir. Kıssaların temel amacı insanların zihin ve duygu dünyalarına mesajın etkili bir biçimde sunulmasıdır. 273 Bilindiği gibi fikrî konuları, her zaman mücerret tarzda muhataba ulaştırmak kolay olmaz. Bu durumlarda muhatap adeta bir direnme halet-i ruhiyesine girer. Fikirler duygu içerisinde eritilmiş olarak daha iyi sunulabilirler. Bu durumda sunulan fikirler ve iletilmek istenen mesajlar; aklen ispatlanmaya lüzum kalmaksızın muhataba verilebilir. Kur’an kıssaları da üst seviyede bu rolü oynamaktadırlar. 274 Bu nedenle kıssalarda insanlığın geçmiş tecrübelerinin bir bölümü ders ve ibret maksadıyla anlatılmakta olup kıssalar, okuyucunun tarih şuuru kazanmasına yardımcı olmakta, insan toplumları ile tarih arasındaki ilişkiyi aksettirmekte ve Allah’ın tarih ve toplumla girdiği münasebeti anlatmaktadırlar.275 Kur’an’da aktarılan Peygamber kıssaları, İslamoğlu’nun yorumuna göre şöyledir; Adem Peygamber kıssası; nasıl adam olunur’un cevabı, Nuh Peygamber kıssası; kötüyle mücadele nasıl verilir’in cevabı, İbrahim Peygamber’in kıssası; Allah nasıl sevilir’in cevabı, İsmail Peygamber’in kıssası; Allah’a nasıl teslim olunur’un cevabı, Eyyub Peygamber kıssası; Nasıl sabırlı olunur’un cevabı, Yusuf Peygamber kıssası; hikmet, liyakat ve ahlak birleşince nasıl iktidara dönüşür’ün cevabı, Firavun’un karısı Hz. Asiye’nin kıssası; Küfre ve Zülme karşı nasıl isyan edilir’in cevabı, Musa Peygamber kıssası; Zorbalığa karşı nasıl örgütlü bir güç oluşturulur’un cevabı, Davud ve Süleyman Peygamberlerin kıssası; bilgi, hikmet, güç ve ihtişamla nasıl bir araya getirilir’in cevabı, Hz. Meryem’in kıssası; nasıl adanılır’ın cevabı, Hz. İsa’nın kıssası; sevgi nasıl kurumlaştırılır’ın cevabı, Kur’an’ın anlattığı değil hayatını inşa ettiği model şahsiyet Hz. Peygamber’in bütün bir yaşamı ise, nasıl bütün bir insanlığa rahmet olunur’un cevabıdır.276 272 Şengül, İdris, Kur’an Kıssaları Üzerine, İzmir 1994, s. 108-136. Albayrak,Halis, Tefsir Usulü, s. 47. 274 Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, s. 136; Albayrak, Halis, Tefsir Usulü, s. 47. 275 Şengül, Kur’an Kıssaları Üzerine, s. 96-102; Kılıç, Sadık, Tarih Felsefesi Açısından Kıssalar, Bilgi Vakfı I. Kur’an Sempozyumu, Ankara 1994, s. 90. 276 İslamoğlu, Mustafa, Hayatın Yeniden İnşası İçin Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı? Kiminle Yapmalı?, Denge Yayınları, İstanbul 2002,s. 87-88. 273 79 Kıssaları, sırlarına insan aklının aciz kaldığı ya da en azından te’vile ihtiyaç duyulan, Müslümanın bakıp okuduğunda Kur’an ayetleri ile yetinmesi gerekli (yani Allah Rasulü, Melekler ve ilimde rüsuh sahibi olanların dahi bilemeyip sadece Allah’ın ilminde gizli olan müteşabih ayetlerden) gören Derveze, Kur’an’da anlatılan geçmiş toplumların yaşadıkları olaylarla ilgili haberleri ve kıssaları, genel olarak Kur’an’a muhatap olan toplumun haberdar olduklarını belirtmiştir. Çünkü Derveze’ye göre, Kur’an’ın muhatap olduğu toplum, Kur’an’da anlatılan kıssaları ya duymuşlardır veya tarihî kalıntıları ve eserleri görmüşlerdir ya da başka topluluklardan iktibas etmişlerdir. Ayrıca Kur’an’da önceki kitaplarda adları geçen toplum ve peygamberlerle ilgili olarak geçmiş kitaplarda bulunmayan olaylar/kıssalar da anlatılmıştır. Örneğin Hz. İbrahim ile kavmi arasında geçen çeşitli olaylar, cinlerin ve rüzgarların Hz. Süleyman’ın emrine verilmesi, Karun adlı kişi ve salih bir kul ile Hz. Musa arasında geçenler, Hz. İsa’ya indirilen maide(sofra), Ad, Semud, Tubba’, Şuayb, Lokman ve Zülkarneyn kıssaları gibi olaylar geçmiş semavî kitaplarda olmadığı halde Kur’an’da anlatılmıştır. Ama bu kıssalar, salt hikaye olsun diye anlatılmamışlardır. Tam tersine öğüt, örneklendirme, uyarma, hakkı kabul ettirme, anlaşılmasını sağlama, eleştirme ve tehdit etme amacıyla sunulmuşlardır. 277 Başka bir ifadeyle Peygamberlerin kavimleriyle veya tek başlarına anlatılan kıssalarının hedefi; ibret, nasihat, yardımlaşma ve örnek almaya yöneliktir. 278 Muhataplar ancak kendilerine sunulan olayın veya kıssanın içerdiği öğüt, örnek, hatırlatma, dikkat çekme, eleştiri, ibret alma, ders çıkarma ve akıbetlerini düşünüp tedbir almaya yönelik çağrılardan etkilenirler. Özellikle bu olay ve kıssaların; bildikleri, en azından bir kısmını bildikleri, bütüncül veya ayrıntılı olarak haberdar oldukları şeylerden söz etmesi bu etkilenmeyi daha da artırır. Bu anlatılanların bilmedikleri şeylerden ibaret olması durumunda ise, anlatma, etkileme ve ibret alma hususu tam gereği gibi gerçekleşmiş olmaz. 279 Derveze’ye göre, bu yaklaşım, son derece önemlidir ve meselenin özüyle ilintilidir. Çünkü böyle bir anlayışa sahip olarak Kur’an’a yaklaşan insan; 277 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 162-163; Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 9, s. 93-100; Derveze, Kur’an ve’l-Mülhidûn, Daru’l-Küteybe, Mısır trs., s. 147. 278 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 2, s. 305. 279 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 163. 80 Bizzat amaç edinilmeyen kıssaların içerdikleri olayların ayrıntısına ve mahiyetlerine dalmaz. Kıssaların özüyle ilgili zorlama, akıl ve mantık sınırlarını aşan çıkarsama, tevil ve uyarlama, şaşkınlık ve gereksiz sorulara başvurma durumunda kalmaz. Kur’an’ı, marufu emretme, yol gösterme, öğüt verme, ibret alınmasını sağlama çerçevesinin dışına çıkarmaz. Kur’an’ı, her zaman için kabul veya redde, tartışma veya münazara, yanılma ve kuşkulanmaya açık bilimsel araştırmaların alanına sürüklemez ve yararsız bilimsel tartışmaların konusu yapmaz. 280 Derveze’ye göre, tefsir bilginlerinin büyük çoğunluğu, tarihsel gerçekleri ortaya çıkarmak gibi bir kaygıdan yola çıkarak ele alınan Kur’an’da yer alınan kıssalar konusunda öylesine akıl almaz aşırı yorumlara dalmışlardır. Öyle ki, bu çerçevede sahabe ve tabiun kuşağına mensup alimlerin sözlerinin ötesine geçerek bu tür rivayetler yetmemişcesine tahmin, uydurma, zorlama, ekleme ve abartma konularına girmişlerdir. 281 Örneğin Hazîn, Ebu’s-Suûd, Beydavî, Keşşaf tefsirlerinde yer alan Zülkarneyn’in hayat suyunu içip ölümsüzleştiği, ömrünün bin üçyüz sene olduğu, iki boynuzunun olduğu, Allah’ın bulutları onun emrine verdiği, onun dünyaya hükmeden İskender olduğu yorumları, Yecüc ve Mecüc’ün birer ümmet olmaları, Adem’in toprağa karışan menisinden yaratılmaları yorumları, Musa-Firavn, İsrailoğulları ve Süleyman kıssaları ile ilgili aşırı yorumları, bu bağlamda yapılan yorumlardan Belkis’in bir cin olması, Firavn hanedanından iman eden kişinin ismi, Firavn’un karısının imanı, kurbanlık olarak seçilen hayvanın gerçek mahiyeti, Yusuf’un satın alınmasında kullanılan dirhemler, Musa’nın uğratıldığı eziyetler, Ashab-ı Kehf ve köpeklerinin ismi, Allah’ın eşeği ile birlikte belli bir süre canını aldığı kişi, Süleyman peygamberin ifriti, kendisine kitap bilgisi verilen kişi, Salih’in devesini boğazlayan kişinin ismi, Lokman’ın oğlu, 280 281 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 163. Derveze, a.g.e., s. 217; Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 1, s. 393-394. 81 Süleyman kürsüsü üzerine ceset atan şeytan, Eyyüb’e musallat olan şeytan vs. oldukça aşırıya kaçan yorumlar bu hususa örnek verilebilir. 282 Kur’an üzerine yapılan yorumların birçoğu, birbirleriyle çelişik, zıt bilgiler içerdiğini, bu da İslam düşmanlarının Kur’an’ı eleştirmesine neden olduğunu, bu nedenle, Kur’an, neredeyse öğüt, davet ve hatırlatma nitelikli kutsiyetinin çerçevesinden çıkarılarak bu garip rivayetlerin içerdiği konuların ve olayların ışığında tarihî araştırmalar için bir araç haline dönüştürüldüğünü, oysa Kur’an’da yer alan kıssaların açıklaması bağlamında anlatılan bu garip olayların büyük bir çoğunluğu da Kur’an’ın içeriği ile bağdaşmadığını 283 ifade eden Derveze, A’raf sûresindeki Kur’an kıssalarından yola çıkarak bu kıssaların içerdiği telkin ve Kur’an hedefleriyle bağlantısını şöyle izah etmiştir; Allah, Peygamberlerinin tebliğ ettiği davanının esaslarını belirginleştirmek ve bunların Hz. Peygamber’in davasının esaslarıyla aynı olduğunu, hepsinin de aynı kaynaktan sadır olduğunu ve tek bir hedefi amaçladığını belirtmek, Değişik asırlarda insanların genelinin, Allah’ın kendi içlerinden birini Rabbanî risalet ile görevlendirmesine karşı ortak bir tavır içinde olduklarını açıklamak, İnatçı, inkarçı, böbürlenici ve isyancı bir tavır takınan geçmiş ümmetlerin önderleri, zenginleri ve inkarcıları ile Arap kafirleri arasında müşterek bir tavrın olduğunu açıklamak, Kıssalar, Hz. Peygamber’e güven ve sebat vermeyi amaçlamak, İman edenlere güven ve sebat vererek onları teselli etmek, Kıssalarda zikri geçen kavimler kıssasından habersiz olmayan, onların akibetlerini ve Rabbanî yıkımın izlerini bilen kafirlere ibret alıp içinde bulundukları durumdan vaz geçsinler diye hatırlatma yapmaktır. 284 Derveze, Abduh etkisinde kalarak Kur’an kıssaları konusunda İsrailiyattan sakındırma ve bu alandaki açıkları değerlendiren oryantalist ve misyonerlere cevap verme yolunu tercih etmenin yanı sıra, Kur’an’da geçen Peygamber kıssalarının iki 282 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 218-225. Derveze, a.g.e., s. 223-225. 284 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 2, s. 426-429. 283 82 temel hedefinin bulunduğunu belirtmiştir. Derveze’ye göre, Bunlardan ilki Peygamber’in desteklenmesi ve onun geçmiş olaylardan ders almaya yöneltilmesi, ikincisi ise kafirlerin uyarılması ve kendilerinden önceki inkarcı, yalancı ve Allah yolundan alıkoyanların başlarına gelen olayların bu kimselere hatırlatılmasıdır. 285 2.2.2.8. Kur’an’da Yeminler Tefsir usûlünde tartışmalara neden olan konulardan biri de yeminlerdir. Kur’an’da bir çok yeminler vardır. Bunların kiminde Allah, yüce ismine, peygamberlere, Kur’an’a, meleklere, kıyamet gününe, gök, güneş, ay, yıldız, gece, gündüz vs. gibi kainattaki önemli varlıklara yemin etmektedir. Kur’an’da onyedi sûrenin başında geçen yeminler, okuyucuların dikkatini çekmek içindir.286 Derveze’ye göre, Kur’an’daki yeminler, açıkça görüldüğü ve aşinâ dil üslubuna dahil olduğu üzere, birçok kez ve çeşitli şekillerde Kur’an’da geçen malum bir tarzdır. Sûre başlarında Kur’anî nazım özelliklerinden birisi olarak kabul edilebilir olan ve yeminlerle başlayan birçok sûre bulunmaktadır. “Nun, kalem ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki! (Rasülüm) Sen Rabbinin nimeti sayesinde cinlenmiş değilsin.” 287 ayetleri buna örnek verilebilir. Derveze’ye göre, “Kur’an’da üzerine yemin edilen şeyler, çok çeşitlidir. Bunlar evrenin gök ve yerdeki sahnelerini, onun canlı ve cansız varlıklarını kapsamaktadır. Ne var ki, üzerine yemin edilen nesne ve yeminin üslubundan onun insanların zihinlerinde önemli bir yer tuttuğu ve kendi hayatlarında meydana gelen bir olgu olduğu görülmektedir. Bu nedenle Kur’an’da yeminler, herhangi bir sahnenin azamet ve heybeti nedeniyle yapılmış olabilirler. Yine yeminler, bir tablonun gücünden dolayı yada insanda bazı ruhî etkiler doğmasına yol açması veya bazı adet, gelenek ve kavramların bağlantılı olduğu bir sebep dolayısıyla ifade edilmiş olabilirler. Ancak yeminden sonra gelen vurgular, amaçlar ve anlamlar, zihin ve kulakları aşina etmek içindir.” 288 285 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 1, s. 393-394; c.2. s. 426-429; c. 2, s. 258-259; 535-536. Cerrahoğlu,Tefsir Usûlü, s. 168-169. 287 Kalem, 1-2; {2 } ن ٍ ُFْAَ<ِ; 2 َ .;ِ[ْ<َِ َرFِ; o َ 6َ{ َ أ1} ن َ ن وَاﻝََْ ِ َو َ َْ|ُُو 288 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 1, s. 363-364. 286 83 2.2.3. Kur’an Tarihi Hakkındaki Görüşleri Derveze’nin Kur’an Tarihine ilişkin görüşlerini, vahiy gerçeği, Kur’an’ın cem’i, tedvini ve Mushafların imlası ve düzenlenmesi, Kur’an nüshaları ve özel Mushaflar, Mushafın şekil ve noktalama işaretleri; Kur’an’da durak(vakf), ulama(vasl) ve eda işaretleri, Kur’an’daki sûre isimleri, sûrelerin besmele ile ayrılma meselesi, secdeler ve yerleri, cüz ve bölüm başlıkları, Kur’an’da yedi harf ve kıraat meselesi, nüzûl sebepleri ve bunları bilmenin önemi, ayetlerin tertibi, sûrelerin tertibi (Kur’an bölümlerinin sürekliliği ve akışı ), Mekkî – Medenî sûreler ve üslup bakımından ayırıcı özellikleri, sûrelerde Medenî ayetlerin yer alması, Mekkî ve Medenî sûrelerin konjoktürel üslubu kullanması örneğin Mekkî sûrelerin Yahudileri sert eleştirmeme- Medenî sûrelerin onları sert eleştirme hikmeti ve Kur’an’da hac ve hacdaki bazı cahiliye adetlerinin kaldırılmama hikmeti ana ve alt başlıklarıyla ortaya koyup değerlendirmek istiyoruz. 2.2.3.1. Vahiy Gerçeği Müfessir ve Filologların vahiy kavramı hakkında söylediklerini; kalbe gerçeği atmak, ilham etmek, seri ve süratle gelen işaret anlamına gelen ve açık olmaktan daha ziyade gizliliğe yakın 289 olarak özetleyen Derveze’ye göre vahiy, birinci derecede Rasul’ün şahsıyla ilişkili olan bir durum olup davet ise ancak onun vahiyle ilk temasından sonra oluşmuştur. 290 Derveze, vahiy kavramı ve türevlerini, Kur’an’da yaklaşık yetmiş yerde kullanıldığını, buralarda çoğu kez asıl anlamıyla ve Allah’tan gelme olarak kullanılmasına karşın bazen bunların dışında; işaret 291 , vesvese(fısıldamak ve gizli telkin yapmak) (Böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar) aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar.)292, iç güdü (Rabbim 289 Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı: II, çev., Mehmet Yolcu, 2. bsk., İstanbul 1995, s. 127. 290 Derveze, a.g.e., s. 127. 291 Meryem, 11; {11} ًّ3ِUَْ َ ًة َو/ُ; @ُا.Iَ ِْْ أَن3َ ِإﻝaَََوْﺡ% ب ِ اﻝْ<ِ@َْا: َ ِ ِ9ِ َْ= aََ ج َ َ َhَ% 292 En’am, 112; َ رْهُْ َوMَ َ% nُ َُ[َ% َ 2 َ ];َء َرO َْل ُُورًا َوﻝ ِ َْْف اﻝ َ ُ ْ ُز ٍ ْ[َ; aَ ;َ[ْ~ُُْ ِإﻝTِ ُﺡ: . ِAْ\ وَاﻝ ِ 6ِB ا: َ 3َِ3َO َ ُ ّوًاT b ِIِ6 + . ُ/َِ ﻝFَْ[َ 2 َ ِﻝMَ ََوآ {112}ن َ َُْوDَ 84 balarısına içgüdü verdi)293, ilham etme, kalbe gerçeği atma (Musa’nın annesine; o çocuğu emzir, diye vahyettik.)”294, (Havarilere, Bana ve Rasulüme iman edin, diye vahyettiğim zaman…) 295 ayetlerinde belirtildiği anlamda kullanıldığını, 296 Ancak İlham ve kalbe gerçeği atma Allah’ın peygamberlerine vahyetmesi alanına girmeyeceğini ve bu alana giren vahyin, bazen mutlak olarak kullanılmış olduğundan niteliği ve niceliği anlaşılamayacağını belirtmiştir. 297 “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakimdir.” 298 ayeti üzerinde yorum yapan Derveze’ye göre, onun vahiy olması, perde arkasından gönderilmesi ve gönderdiği elçinin vasıtasıyla vahyedilmesi noktalarına dikkat çekerek el-vahiy kelimesinin, sürat ve süratli geliş ya da ilham ve kalbe atmadır. Bu da ayetteki vahyin kalbî ve zatî şuuru demektir. Vahyin mahiyeti, o, Allah’ın ve Peygamberlerinin sırrı ile bağlantılı bir sırdır. İnsan aklı onu değişik deliller olmasına rağmen anlamada aciz kalır. Bunu da ancak büyüklenenler inkar eder. 299 İçerisinde vahiy kelimesinin geçmediğini, ancak vahiy ve vahyin Kur’an olarak Rasul’ün kalbine indirilişi konusunda önemli delilleri içeren Bakara, 97; Nahl, 102; Şuarâ, 193-194 gibi ayetlerin de bulunduğunu söyleyen Derveze, vahyin geliş şekillerini, Allah’ın bu konudaki değişmez sünnetlerini, 5 şekille sınırlandırmış ve diğerlerini kabul etmemiş ve bunları Kur’an’la çelişir bulmuştur. Vahyin Hz. Peygamber’e geliş şekline ilişkin Derveze’nin sınırlandırmış olduğu 5 şekil şunlardır; a) Allah’ın emri ve vahyi ile melekleri indirmesi, b) Kendisi ile insanlar arasında melekleri elçi olarak seçmesi, 293 Nahl, 68; “Rabbin balarısına …. İlham etti / içgüdü verdi.” {68} ن َ ُOِ ْ[َ -<ِ َ ِ َوA-U اﻝ: َ ِ ُﺕً َو3ُ; ل ِ َIِAْ اﻝ: َ ِ ِيMِh-ن اﺕ ِ َأ+ ِ ْ@-F اﻝaَ ِإﻝ2 َ ]; َرaََوَأوْﺡ 294 Kasas, 7; {7 } : َ 3َُِْ<ْ اﻝ: َ ِ nُ َُِ َو2 ِ ْ3َ ِإﻝnُ رَاد]و-6 ِإTِ65َ ْ@َ َوﻝَ ﺕTِ%َhَ َوﻝَ ﺕ. َ3ْ اﻝTِ% ِ93َِْ َﻝ% ِ9ْ3ََ o ِ ْDِ ذَا$ِ َ% ِ93ِ[ِ َأنْ َأرْﺽaَُ م. ُأaََ ِإﻝFْ3ََوَأوْﺡ 295 Maide, 111; {111} ن َ ُ<ُِْ َF-6َ ِ; َْْO وَا-Fَ Y ْ =َﻝُ َاTِ َو;ِ َُﻝTِ; ُْاFِ Y ْ َأن: َ 3. اﻝْ@ََا ِرaَ ِإﻝo ُ ْ3ََوِإذْ َأوْﺡ 296 Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, s. 127-128. 297 Derveze, a.g.e., II, s. 128. 298 Şûrâ, 51; {51} ٌ3ِ/َ ﺡT ^ َِ ُ9-6َ ُء ِإUَ َ ِ9ِ6ْذ$ِِ; T َ ُِﺡ3َ% ً ُ َر+ َ ُِْ ْب َأو ٍ َAِ َورَاء ﺡ:ِ ًْ َأو3ْ َوﺡ-ُ ِإﻝ9-ُ اﻝ9َ<.َ/ُ َ ٍ أَنUَIِن ﻝ َ ََو َ آ 299 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 4, s. 484. 85 c) Allah’ın insanlardan kendisiyle konuşmak istediği kimsenin kalbine gerçeği atması, d) Allah’ın insanlardan dilediğine vasıtasız ve görüntüsüz olarak bir söz işittirmesi, e) Ruhu’l-Kudüs ve Ruhu’l-Emin olarak bilinen Cibril’in Muhammed’in kalbine Kur’an’ı indirmesidir. 300 Derveze’ye göre, Kur’an’da meleklerin mahiyetini ve keyfiyetini açıklayan, Allah’ın seçtiği kimseler dışında birilerinin onları görebileceğini söyleyen bir şey olmadığı gibi, Cibril’in kalbine inişini Rasul’ün nasıl idrak ettiğini, onu nasıl ufukta gördüğünü, ona iki yay kadar ya da daha az nasıl yaklaştığını, sesini nasıl duyduğunu, Şûrâ sûresinde açıklanan yollardan biri olarak Allah’ın vahyi kalbine koyması şeklinde vahiy geldiğinde Rasul’ün bunu nasıl anladığını açıkça belirten bir şey yoktur. Bu konuların mahiyeti, eskiden olduğu gibi şimdi de, Rasul’ün dışındaki herkes için bir sır olarak kalmıştır. Zira bu konular, varlık ve vacibu’l-vucûd sırrına bağlı bulunan nübüvvet sırrına ilişkin şeylerdir. Bunlar Kur’an’da belirgin bir şekilde ifadelerini bulduklarından her Müslümanın inanması zorunlu imanî meselelerdir. 301 Derveze, Necm sûresi 1-13. ayetleri, Rasul’ün meleği gördüğünü doğrulamakta ve olayı öyle tasvir etmekte olduğunu ifade edip “onun gördüğünün ancak şeytan olduğu” tezini savunan kafirlere, Şuarâ, 210-211; 221-223 ayetlerinin bir reddiye olduğunu söyler. 302 Derveze’ye göre, “Buharî’nin Hz. Aişe’den, Taberî’nin Abdullah b. Zübeyr’den rivayet etmiş olduğu vahyin inişini anlatan hadisler, ayetlerden çıkarmış olduğumuz hükümlerle uyumludur. Ancak bazı rivayetlerde Allah’ın Peygamber’e vahyi konusunda Kur’an’a aykırı bilgiler bulunmaktadır. Rasul’e meleğin kimsenin göremediği bir adam kılığında gelmesi, Rasul’ün vahiy anında gösterdiği gayretin ona çok ağır gelmesi, az daha canının alacağını sanması, vahyin bazen zil sesi şeklinde gelmesi gibi bilgiler Kur’an’a aykırı şeylerdir.” 303 300 Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, s. 130. Derveze, a.g.e., s. 130. 302 Derveze, a.g.e., s. 131. 303 Derveze, a.g.e., s. 133-135. 301 86 Müslim’in Ebu Said el-Hudrî kanalıyla Rasul’den gelen haberlere göre, o Kur’an dışında, kendisinden her hangi bir şeyin yazılmasını yasaklamıştır. 304 Bunun yanında tevatürle kaydedilen haberlere göre, Rasul, kendisine inen vahyi, bir katibini çağırtarak hemen yazdırıyordu. Buradan hareketle Rasul’e indirilen vahiy, Kur’an olup ve Rasul hiçbir şeyi getirip Kur’an’ın yanına koymamış, ve Kur’an dışındaki hiçbir şeyi örneğin Kutsî hadis veya hadis/sünneti vahiy gibi değerlendirmemiştir. 305 Kur’an’da Peygamber’e vahyin nasıl gelmeye başladığı hakkında bir işaret yoktur. Yalnız Tekvir, 15-26; Necm, 1-13 ayetlerde Peygamberin güçlü meleği ufukta gördüğünü destekleyen bir vurgu vardır. 306 Bazı alimlere göre, Kur’an, Peygamberimizin kalbine anlam olarak inmiştir. Lafız olarak inmemiştir. El-İtkan yazarı Suyutî, bu konuyu, Kur’an’ın Peygamberimizin kalbine lafız olarak değil, anlam olarak inmesinin mahiyeti başlığı altında Kur’an’ın iniş şekli bölümünde ele almıştır. Suyutî orada bu hususta dört görüşün bulunduğunu aktarmıştır. Bu görüşler; a) Kur’an lafız ve anlam olarak inmiştir. b) Cebrail, Kur’an’ı özel bir anlam olarak indirmiş ve Peygamberimiz bu anlamları öğrenerek Arapça lafızlarla ifade etmiştir. c) Kur’an Cebrail’e anlam olarak telkin edilmiş, o da Kur’an’ı Arapça lafızlar aracılığı ile Peygamberimize indirmiştir. d) Vahiy bazen lafız, bazen anlam olarak inmiştir. Lafız olarak inen vahiy, Kur’an; anlam olarak inen vahiy ise Sünnet’tir. 307 Bu tür değerlendirmelerin tahmin yürütmeden öte bir anlam ifade etmediği ortadadır. Bunları ileri sürenler, sağlam bir delil sunmuş değillerdir. Bu tür konular imanın gayb ile ilgili alanına girmektedir. Bu konuda Kur’an’ın açık bir nassına veya Peygamberimizden aktarılan sahih bir hadise dayanmadan konuşmak ve görüş beyan 304 Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı,s. 136. Derveze, a.g.e., s. 136. 306 Derveze, a.g.e., s. 137. 307 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 263-264. 305 87 etmek doğru değildir. Dolayısıyla, Kur’an’ın sadece anlam olarak vahiy olduğunu söylemek yersizdir. 308 Kur’an ile birlikte sünnetin de vahiy kapsamında olduğunu savunanlar, Necm sûresindeki: “O hevadan konuşmaz. O yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” 309 ayetlerini delil getirmektedirler. Ayetlere ve içinde yer aldıkları akışın anlam bütünlüğüne bakıldığında genel bir durumun kasdedildiği ve ayetlerin anlam kapasitesinin dışına çıkıldığı bir gerçektir. 310 2.2.3.2. Kur’an’ın Cem’i, Tedvini ve Mushafların İmlası ve Düzenlenmesi, Modern araştırmaların bir çoğunda olduğu gibi Kur’an ile ilgili çözüme kavuşturulması gereken konuların başında Kur’an’ın cem edilmesi problemi gelmekte olup bu hususlarda ileri sürülen fikirlerin geneli, klasik kaynaklarımızda yer alan asılsız kimi rivayetlerin de beslediği, müsteşrik(oryantalist)ler tarafından ileri sürülen iddialara dayanmaktadır. Tüm bu görüşlerin açığa kavuşturulması için bu konuda yapılması gereken belki de en öncelikli şey, ciddî bir senet tenkidi ve ardından metinlerde yer alan diğer temel kaynaklar ışığında kritize edilmesidir. Çünkü Müsteşrik(oryantalist)ler Kur’an için yaptıkları çalışmalarda her zaman için Helen, Yahudî ve Hristiyan etkileşimlerini incelemişlerdir. Bu nedenle o kaynaklardan alınan bilgilerin sıhhati her zaman için tartışmaya açıktır. 311 Kur’an’ın cem edilmesi ve Mushafların imlası noktasında, Arkoun, tartışmanın çok zor olduğunu, çünkü resmî din anlayışının onu sınırladığını, hicrî 4. asırdan sonra bu tartışmalar siyasî ve dinî otoriteler tarafından sona erdirildiğini, bu asırdan sonra Hz. Osman tarafından cem edilen mushafın, Kur’an ayetlerinin tümünü içerdiği düşüncesinin yaygınlık kazandığını ve bu inanca bilimsel bir akıl yürütmenin sonucunda ulaşılmış bir hüküm değil bir mevcut durumun kabulünden ibaret olduğunu düşünür. 312 308 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 264-265. Necm, 3-4; {4} aٌَ ُﺡTْ َوﺡ-{ ِإنْ هُ َ ِإﻝ3} اﻝََْى: ِ َ ? ُ ِ|Fَ َ َو 310 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 265. 311 Polat, Fethi Ahmet, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, Basılmamış Doktora tezi, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2000, s. 102-103. 312 Arkoun, el-Fikri’l-Arabî, terc., Adil Avva, Menşurâtu Uveydât, 3. bsk., Beyrut 1985, s. 30; Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 104. 309 88 Bu anlamda Arkoun’a göre, Kur’an, aslında sözlü bir metindir. Bu da onun okunma ve yorumlanma şartları açısından son derece önemlidir. Ama daha sonra bu sözlü metin, yazılı hale getirilmiştir. Bu tür ameliyeler her zaman, mananın bir parçasının yok olması anlamına gelir. 313 Hamidullah’a göre ise, “Kur’an, Medine’ye hicretten önce yazılı bir haldedir. Kur’an’ın “Yine onlar dediler ki; (bu ayetler) Onun başkasına yazdırtıp da, kendisine sabah ve akşam okunmakta olan evvelkilere ait masallardır.” ancak temizlenenler dokunabilir.” 315 314 ve “Ona (Kur’an’a) ayetleri bunun delilidir. Fakat Hz. Muhammed’in aldığı vahiyleri yazdırmayı ne zaman düşündüğünün kesin tarihi bilinmemektedir. Risaletin henüz 5. yılında (Hicretten 8 yıl önce) bundan bahsolunmuştur. Hz. Ömer’in, Müslüman olmadan önce kız kardeşinin sahip olduğu Tâhâ sûresini (kronolojik olarak 45) okuduğu bildirilmiştir. İbni İshak bunu Hz. Ömer’in İslam’ı kabul edişinin diğer bir izahı ile anlatmıştır. Bu son izahta yazılı kopyalar bahis konusu değildir. Unutulmamalıdır ki ilk vahyin konusu, insan bilgisinin aracı olarak kalemin övülmesidir. Kur’an’ın yazılı olarak muhafazası için Hz. Peygamberin endişe göstermesi bundandır. Kaynakların 316 ittifakla bildirdiklerine göre, ne zaman Kur’an’ın bir parçası vahyedilmiş olsa Hz. Peygamber, okur-yazar sahabelerinden birini çağırır, ona yazdırır ve yeni vahyin şimdiye kadar toplananların neresine konulacağını bildirirdi. Şu da bir gerçek ki, Hz. Peygamber vahiylerin kronolojik(nüzûl sırası) sıraya göre mihaniki bir sıraya konmasını değil, Kur’an’ın kendine has üslubuna göre, kitabın kısımlarına mantıkî bir sıra ve muntazam bir gelişme veren bir sıra vermek istemiştir. Rivayetlerin 317 açıkça bildirdiğine göre yazıldıktan sonra, Hz. Peygamber şayet bir eksiklik varsa tashih edebilmek için katibe yazdığını okumasını söylüyordu. Bundan başka yeni vahiy 313 Arkoun, Almene ve’d-Dîn; el-İslâm, el-Mesihiyye, el-Garb, terc., Haşim Salih, Daru’s-Sâkî, 2. bsk., Beyrut 1993, s. 28; Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 105. 314 Furkan, 5; {5 } ً 3ِْ َ ًة َوَأﺹ/ُ; ِ9ْ3ََ aَْ<ُ ﺕT َ َِ% ََIََْ اآ: َ 3ِوﻝ- َْ ُ اﻝ3ََِو=َﻝُا َأ 315 Vakıa, 79; {79} ن َ ُو-َ|ُ<ْ اﻝ-ُ ِإﻝ9]َ<َ -ﻝ 316 Sahih-i Buharî, 66/4, No 2. 317 Mecma’uz-zevaid, I, 60. 89 erkeklerin önünde okuduktan sonra, Resulullah kadın dinleyiciler karşısında tekrar okuyordu.” 318 Kur’an’ın cem’i, “ayet ve sûreleri müteferrik olarak yahut sadece ayetleri tertip edilmiş bir vaziyette ve her sûre bir sahifede olacak şekilde ya da ayetleri tertiplenmiş ve sûrelerin tamamını kapsayan düzenlenmiş sahifelere yazma” ve “koruma” 319 anlamına gelmektedir. Ku’an’ın kalplerde korunması ve ezberlenmesi anlamında cem’ edilmesi, hafızların piri ve cem’ edenlerin ilki ve Kur’an’ın kendisine vahyedildiği Rasulullah eliyle olmuştur. Kur’an’ın yazılması anlamında cem’ edilmesi ise, Asr-ı Saadet’te Peygamber dönemi, Hz. Ebu Bekir’in hilafeti dönemi ve Hz. Osman’ın hilafeti dönemi olmak üzere üç dönemde gerçekleşmiştir. Sûrelerin bugünkü mushafta gördüğümüz tertibi vahye dayalıdır. Onda içtihadın yeri yoktur. Bu vahye dayalılığına rağmen, Rasulullah her sûrenin ayetlerini birkaç sahifeye ve Kur’an’ın hepsini bir mushafın iki kapağı arasında toplama ihtiyacını duymamıştır. Çünkü o dönemde, Kur’an’ı ezberleyen ve okuyanların sayısı pek çoktu. Ancak Rasulullah zamanında Kur’an’ın tamamı bir mushafta toplanmaksızın yazılmıştı. Allah’ın ve Rasulullah’ın tevkifi ile ayetlerin yerlerini gösterdiği şekliyle sahabenin onu ezberlemeleri bir mushafta toplanmasına ihtiyaç bırakmamıştı. Kur’an’ı sahifelerde ilk cem’ eden zat, Hz. Ebu Bekir’dir. Ebu Bekir’in Kur’an’ı cem’i, hicretin on ikinci yılı, Yemame vakasından sonra olmuştur. Kur’an’a “Mushaf” isminin verilme de o dönemde vuku bulmuştur. Hz. Osman’ın hilafeti döneminde ise, Ermenistan ve Azerbeycan seferinde Kur’an’ın kıraatı hususunda Müslümanlar ihtilafa düşmüş, durum Hz. Osman’a ulaşmış ve daha da şiddetlenmeden icab edeni yapması geretiği kanaatine varmıştı. Hz. Osman, Hafsa ve diğer Mushaflardan yararlanarak Mushafların hepsini hicri yirmi beş yılında dört kişilik heyet aracılığı ile bir Mushaf üzere toplamıştır. 320 Kur’an’ın cem’i ve Mushafların imlası konusunda müsteşrik(oryantalist)lerin artniyetli çalışmalarını, Arkoun ve Muhammed Hamidullah’ın görüşlerini ve genel bir 318 İbni İshak, es-Sîre, Fas, Karaviyyin, s. 49. Bkz., Muhammed Hamidullah, Kur’an Tarihi, çev. M. Sait Mutlu, Ankara, Ankara 1991, s. 48-65. 319 Subhi Salih, Kur’an İlimleri, Tercüme, M. Said Şimşek, Esra Yayınları, Konya, 1994, s. 67. 320 Suyutî, el-Itkan, I / 98; Zerkeşî, el-Burhan, I / 235; Salih, Subhi, a.g.e., s. 67-94. 90 değerlendirmeyi konumuzla ilgili olması nedeniyle aktardıktan sonra bu hususta Derveze’nin görüşlerini ortaya koymaya çalışalım. Derveze, el-Kur’anü’l-Mecîd adlı eserinin büyük bir bölümünü, Kur’an’ın cem’i, tedvini ve kıratına ayırmıştır. el-Kur’an ve’l-Mübeşşirûn adlı eserinin bir bölümünü, Kur’an’ın cem’i ve tedvini etrafında misyonerlerin ortaya atmış olduğu kuşkulara ve onlara verdiği reddiyelere ayırmıştır. Derveze’ye göre, Kur’an’ın tedvini, cem’ edilmesi ve ayet ve sûrelerin tertibi ve sıralanışı ma’hudi yani Peygamber döneminde gerçekleşmiş olup tevkîfîdir. Derveze, Peygamberimiz vefat ettiği zaman Kur’an’ın bazı kısımlarının tedvini gerçekleştirilmişse de bunun, daha çok hurma ağacı kabukları, ince ve yassı sallar, kürek kemikleri, deri ve bez parçaları gibi ilkel yazı araçları üzerine yapıldığını, bu tür araç ve gereçler üzerinde tedvin edilen kısımların korunup bir araya getirilmediğini, dağınık parçalar halinde bazı müslümanların yanında özel gayretlerle korunduklarını belirten bazı rivayetlerin bulunduğunu ifade etmiştir. Ona göre, Kur’an toplanıp tedvin edilirken hafızların okumaları, ezberlemeleri esas alınmıştır. Kur’an’ın tamamı Nübüvvet evinde korunmuştur. Hz. Osman’ın hilafeti döneminde yapılan işlem, cem’ ve tedvin değil, mushaf nüshalarının çoğaltılmasıdır. Vakıa sûresinde geçen, “Korunmuş bir kitap içinde”321, ibaresinin Kur’an’ın tamamının Peygamber evinde mevcut olup korunduğu anlamına gelmektedir. 322 Derveze, Kur’an’ın Rasulullah zamanında tedvin ve tertip edildiğine ilişkin somut kanıtlar olduğunu tespit etmiş ve bunları şöyle aktarmıştır; 1- Kur’an, peygamberlik misyonunun en büyük göstergesi ve ölümsüz mucizesidir. Araplarla ve ellerinde semavî kitap bulunan ehl-i kitap ile yapılan tartışmaların merkezinde Kur’an bulunmaktaydı. Bu nedenle Kur’an’da defalarca ehl-i kitap ve kitaplarından sözedilmiş, bunun yanı sıra Kur’an’dan bir “kitap” olarak söz edilmiştir. Dolayısıyla Resulullah’ın kendisine vahiy yoluyla indirilen Kur’an ayetlerini 321 Vakıa, 78; {78} ن ٍ ُFْ/- ب ٍ َِ آTِ% 91 tedvin etmemesi, buna özen göstermemesi ve bunun için duyarlı davranmamış olması akıl ve mantığa sığmaz. 2- Bundan dolayı Kur’an’ın, hurma dalları, kemik parçaları, taş ve tahta levhalar gibi hacmi büyük, ağır, taşınması, düzenlenmesi ve tertip edilmesi zor nesnelere yazılmış olması realiteyle bağdaşmaz. 3- Komşu ülkelerde kağıt, ipek, kumaş gibi yazıya elverişli ince, yumuşak araç ve gereçlerin yaygın olarak kullanıldığı düşünüldüğünde öteki ilkel araç ve gereçlerin kullanılmış olmasının mantıksızlığı ortaya çıkmaktadır. 4- Rivayetlerde, Mekke ve Medine’de okuma yazma bilenlerin oranlarının son derece sınırlı olduğu belirtiliyor. Bu rivayetler, yukarıda işaret edilen ilk noktayla ilintili olup bu nedenle bunun genel hatlarıyla doğru olduğu kabul edilemez bir gerçektir. 323 Derveze, bu görüşlerini mesnedsiz olarak söylemediğini ifade emektedir. Çünkü ona göre, bilimsel olarak şüpheye muhal bırakmayacak şekilde kanıtlar mevcuttur. Resulullah döneminde kullanılan Arap yazısının ortaya çıkışı, Peygamberimizin görevlendirilişinden onlarca yıl öncesine dayandırılmaktadır. Yine bilimsel bulgulara göre Arap yazısı, Şam ve Yemen Araplarının kullandıkları yazının gelişmiş şeklidir. Kanıtlanan bir diğer husus da bu yazının hiç de azımsanmayacak oranlarda Şam, Yemen, Hicaz ve Irak’da yaygın olarak kullanıldığıdır. Hatta bu bölgelerde yaşayan Bedevîler bile, sınırlı oranlarda da olsa yazı yazmasını biliyorlardı. Bunun yanında, Hicaz bölgesi, özellikle Mekke ve Medine halkı ticaretle uğraşırdı. Bu yüzden komşu ülkelerle yakın ilişki içindeydiler. Onların kültür ve uygarlıklarından hiç de azımsanmayacak derecede istifade ediyorlardı. Bu arada, Mekke ve Medine kentlerinde uygarlık ve kültür alanında gelişmiş bu komşu ülklerinden gelmiş Yahudî ve Hıristiyan göçmenler de yaşıyorlardı. Bunların ellerinde dinî ve dinî olmayan kitaplar bulunuyordu. Bunları yazıp okuyorlardı. Bu bakımdan böyle bir ortamda yaşıyan Arapların, ticaretle uğraşan bir toplum için en zorunlu araçlarından biri ve aynı zamanda uygarlığın da en büyük göstergesi olan yazı araç ve gereçlerini bu komşu ülkelerden edinmemiş olmaları düşünülemez. 322 323 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 67. Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 85-86. 92 Böyle bir toplumda yazım gereçlerinin, yazıların tedvinini kolaylaştırıcı araçların bulunmaması ve Kur’an’ın ancak kemik parçaları, hurma dalları ve tahta parçaları üzerine yazılabilmesi, akıl ve mantığa sığmaz. Hem sonra Kur’an, birkaç kez kağıt kelimesini kullanmıştır. Bu da kağıdın bir yazım gereci olarak bilinip kullanıldığının açık delilidir. Örneğin En’am, 7; En’am, 91; Abese, 13-14; A’la, 18-19; Müddessir, 52; Enbiya, 104; Caşiye, 29; İsra, 93. 324 Derveze’ye göre, kendisinin yukarıda aktarılan üç grup rivayet içinde, kağıt ve yaprağın gerek Rasulullah döneminde, gerek Ebu Bekir döneminde Kur’an’ın yazılışı esnasında kullanılan gereçler olduğuna işaret eden rivayetler de mevcuttur. Kuşkusuz bu rivayetlerin belirttikleri gerçek, objektif koşullarla da uygunluk arzetmektedir. Rivayetlerin cerh ve tadil açısından güvenilir olup olmadıkları hususu bir an için göz ardı edilse bile, bunların içeriklerinden kuşku duymamak gerekir.325 Bu hususta Derveze, Buharî’nin rivayet ettiği bir hadise dikkatimizi çektikten sonra Hz. Osman müslümanlar arasındaki kıraat farklılıklarının en önemli sebeplerinden birini ortadan kaldırmak amacıyla mushaf birliğini gerçekleştirmesinin ardından, müslümanların ellerindeki mushafları yakmalarını emrettiğini, yakmak fiili ancak kağıt, yaprak vb. şeyler için söz konusu olabileceğini ifade etmiştir. 326 Yukarıda aktarılmaya çalışılan bu görüşler, mushafın yazımı ile ilgili yönüdür. Fakat Derveze’nin aktardığı rivayetlerin, Kur’an’ın ayetleri ve sûrelerin tertibi ile ilgili olması da mümkündür. Çünkü, peygamberimizin temel uğraşısının Kur’an olduğundan kuşku yoktur. Dolayısıyla onun Kur’an’ın tertibini ihmal etmesi, yazımını belirsizliğe terketmesi kimsenin Kur’an’ın başını ve sonunu gerek yazım, gerek boşluğa göz yummuş olması düşünülemez. Dolayısıyla peygamberimizin Kur’an’ın yazılmasına ve yazıların korunmasına gösterdiği özenin aynısını ayet ve sûrelerin tertibine de göstermesi kaçınılmazdır. 324 327 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 86-87; Ayrıca Bkz., İbn Abdirrabbih, İkdu’l-Ferid, Beyrut 1949, c. 3, s. 202. 325 Derveze, a.g.e., s. 90-91. 326 Derveze, a.g.e., s. 91. 327 Derveze, a.g.e., s. 91. 93 Derveze’nin hadisler grubunun ilkinde de yer verdiği üzere, Hattabî’nin sözlerinde ifade edildiği gibi, bazı Kur’an bilginlerine göre, peygamberimizin hayatında vahyin devam ediyor olması, o sırada Kur’an’ın tertip edilmemesinin tek sebebidir.328 Ancak Üstadın kanaatine göre, bu durum, Kur’an ayetlerinin sûreler içinde, sûrelerin de bir silsile halinde tertip edilmesine engel değildir. Çünkü son tertibin, peygamberimizin son dönemlerinde ve Allah’ın fetih ve yardımını, insanların dalga dalga Allah’ın dinine girişini, dolayısıyla peygamberimizin tebliğinin sona erdiğini ilan eden Nasr sûresinin inişinin ardından yapıldığını söylemek mümkündür. Bazı hadislerde Peygamberimize ömrünün son Ramazan ayında Kur’an’ı iki defa okunduğu ve Zeyd tarafından yazıldığı belirtilir ki bu rivayet yukarıdaki değerlendirmeyi destekler mahiyettedir. Aynı şekilde bu tertipden sonra inen ayetlerin, uygun olan yerlere konulduklarını da söylemek mümkündür. 329 Derveze’ye göre, sunduğu rivayetler grubunun üçüncüsünde bunun fiilen gerçekleştiğini ortaya koyan ifadeler vardır. Buna göre peygamberimizin yüce dostuna kavuşunca, o anda elde bulunan ayet ve sûreler Kur’an’ın tamamı olarak korunmaya alınmıştır. Peygamberin birinci halifesinin ve önde gelen ashabının en önemli uğraşları, Kur’an’ı eksiksiz olarak toplamak, bir nüsha hazırlayıp bunun halifenin yanında başvuru kaynağı olarak korunmasını sağlamak olmuştur. Bu girişim, Kur’an’ın kaybolup gitmemesi, her kafadan bir ses çıkmaması için de bir önlem niteliğindedir. Hz. Ebu Bekir’in hilafeti döneminde hazırlanan bu nüsha Hz. Ömer’e kalmıştır. Hz. Ömer’in vefatından sonra da mushaf Hz. Hafsa’nın yanında korunmaya alınmıştır. Bu da yaptığı değerlendirmenin doğruluğuna ilişkin güçlü karinelerden biridir. 330 Derveze, Zeyd b. Sabit’in Kur’an bölümlerini aradığını, onu hurma dallarından, kemiklerin üzerinden ve insanların hafızalarından derlediğini, Tevbe sûresinin son iki ayetini kaybettiğini, sonunda onları Ebu Huzeyfe’nin yanında bulduğunu belirten hadisler arasında bir çelişki görmemektedir. Bütün bunlar Kur’an’ın yazılmamış ve tertip edilmemiş olmasını ve deriler üzerinde yazılı olarak peygamberimizin evinde 328 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 91. Derveze, a.g.e., s. 91. 330 Derveze, a.g.e., s. 91. 329 94 korunmamış olmasını ve yine ashabın ileri gelenlerinin ve Kur’an hafızlarının yanında bu şekilde tedvin ve tertip edilmiş mushafların olmamasını gerektirmez. 331 Derveze’ye göre, doğru olanı -ki kendisi buna kesin olarak inanmaktadır- bütün bunların, Kur’an’ın korunması ve yazılmasının titiz bir şekilde ve azamî özen gösterilerek gerçekleşmesi için yapılmış olmasıdır. Bazı sahabelerin bazı ayetleri karıştırmış olmaları ve yine bazı ifadeleri yanındaki mushafa yazarak karışıklık oluşturmaları muhtemeldir. Bir diğer ihtimal de, değişik şahısların ellerindeki tedvin edilmiş mushafların karşılaştırılmalarının korunma ve yazım işinin sağlama alınmasına dönük olmasıdır. Gösterilen bu olağanüstü titizlik ve özen, meselenin öneminden kaynaklanmaktadır. 332 Bu çevrçevede üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da şudur; Peygamberimizden ve tanınmış ashabından, Rasulullah zamanında Kur’an ayetlerinin tertip edilmediğini ve sûrelerin sıralarının belli olmadığını ifade eden herhangi bir hadis rivayet edilmemiştir. Bu husus ile ilgili olarak söylenenlerin tamamı, sonraki dönemlerde yapılan yorumlar ve tahminlerden ibarettir. 333 Derveze’ye göre, Kur’an, Hz. Peygamber döneminde toplanmıştır. Böyle olduğuna ilişkin Kur’anî deliller ve karîneler şunlardır; “(Rasülüm!) onu(vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde biz onu okoduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.” 334, “Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O’nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur’an’ı (okumakta) acele etme ve “Rabbim, benim ilmimi artır” de.” 335 Bu ayetler, konu, hitap ve ifade tarzı itibariyle birbirleriyle benzerlik oluşturan iki bölümün ortasında yer almasına rağmen ne öncesiyle ne de sonrasıyla 331 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 91-92. Derveze, a.g.e., s. 92. 333 Derveze, a.g.e., s. 92. 334 Kıyame, 16-19; {19} ُ9َ6َ3َ; َFْ3ََ ن - ِإ- ُp {18} ُ9َ6Yُْ= ِْI-َﺕ% nُ َ6ْذَا =َ َأ$َِ% {17} ُ9َ6Yُْ=ُ َو9َ[ْ<َ َFْ3ََ ن - { ِإ16} ِ9ِ; + َ َAْ[َِ ﻝ2 َ َ6َِِ ﻝ9ِ; ْك. َ@ُﻝَ ﺕ 335 Taha, 114; {114} ً<ِْ Tِ6ْب ِزد . ر- +ُ=ُ َو9ُ3ْ َوﺡ2 َ ْ3َ ِإﻝaَ~ُْ أَن+ ِ ْIَ= :ِ ن ِ Yُْْْ ;ِﻝ+َAْ[َ? َوﻝَ ﺕ ] َ@ْ اﻝ2 ُ َِ<ُْ اﻝ9- اﻝaَََ[َﻝ% 332 95 konu, hitap ve ifade tarzı açısından bir benzerlik oluşturmamaktadır. Bunu ayetlerin genel akışı içinde farketmek mümkündür. Buna göre, peygamberimiz kendisine vahiy iner inmez, ayetlerin ve surelerin tedvinini emretmiştir. Ayette belirtilen hitap peygambere yöneliktir. Amaç vahyi nasıl karşılaması gerektiğini öğretmektir. Bu nedenle ayetler indikleri şekliyle sûreye yerleştirilmişlerdir. 336 Bu ayetlere göre, Hz. Peygamber, Kur’an hakkında, yanlış yapma, unutma, hata, takdim ve tehir etme, artırma veya eksiltme gibi durumlar karşısında korunmuştur. Onun tebliğ ettiği Kur’an ayetlerinin tamamı, Rabbanî vahiydir. Derveze, buradan hareketle, Kur’an’ın anlam olarak vahiy edildiğini, lafzen vahiy olmadığını ileri süren görüşlerin anlamsızlığını ifade etmiştir. 337 Şuarâ sûresinde uzunca peygamberler kıssası zinciri sunulmuştur. Bu kıssalarda Hud, Salih ve Lut peygamberlerin her biri peygamber olarak gönderildikleri kavimlerin “kardeşi” olarak nitelendirilir. Ancak Hz. Şuayb bu şekilde nitelendirilmez. Oysa aynı niteliğin başka sûrelerde onun için kullanıldığı görülmektedir. Derveze, buradan hareketle Kur’an bölümlerinin, peygamberimizin kalbine inmiş olduğu gibi yazıldığını ifade etmiştir. 338 Sad sûresi 48. ayetinde, Elyasa ve Zülkifl’den sözedilir. Bundan önceki ayette ise, Davud, Süleyman, Eyüb, İbrahim, İshak ve Yakub peygamberler “Allah’ın kulu” ve “Allah’ın kulları” nitelemesiyle birlikte anılmışlardır. Ancak aynı ayette üç peygamber için böyle bir niteleme yapılmaz. Bu da göstermektedir ki Kur’an’ın bölümleri, peygamberimizin kalbine iner inmez hemen tedvin edilmiştir. Dolayısıyla vahyi indiren ulu Allah’ın bildiği bir hikmetten dolayı bu üç peygamber için “kullarımız” nitelemesine yer verilmemiştir. “Hakikaten gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaade bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir .” 339 336 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 100. Derveze, a.g.e., s. 100. 338 Derveze, a.g.e., s. 102. 339 Mü’minun, 83; {83} : َ 3ِوﻝ- َْ ُ اﻝ3َِ َأ-َا ِإﻝMَ ِإنْ ه+ ُ ْIَ= :ِ َاMََ ه6;َ ُؤYَ و: ُ ْ@َ6 َ6ِْﻝََْ ُو 337 96 “Andolsun bu tehdit, bize yapıldığı gibi daha önce atalarımıza da yapılmıştı.” 340 Bu iki ayette lafızlar birbirine benzemesine karşın sadece َاM هَـkelimesi takdim edilmiş(öne alınmış)tir. Bunlar ayetlerin iner inmez yazıldığına ve tedvin edildiğine işaret etmektedir. Nahl, 98-107 ayetlerinde, Derveze’nin açıklamaya çalıştığı hususlarla ilgili Rabbanî hikmet, bir ayetin kaldırılıp yerine başka bir ayetin konulmasını öngörmüştür. Müşrikler bunu büyük bir ölçüde istismar edip dillerine dolamışlardır. Bazı zayıf imanlı kimseler, müşriklerin bu propagandaları sonucu dinden dönmüşlerdir. Bu da, Kur’an ayetlerinin tedvin edilmiş olduğunu ve peygamberimizin de kendisine vahiy doğrultusunda bir ayeti bir başka ayetin yerine koyduğunu ortaya koymaktadır. 341 Yukarıda sunulan örnekler, iniş dönemleri itibariyle birbirlerinden farklılık arzeden Mekke inişli bazı sûrelerle ilintilidir. Bu da göstermektedir ki Kur’an ayetleri indiği sırada tevdin edilmiş, okunmuş ve insanlar arasında dilden dile aktarılmıştır. Öyle ki müslümanların okudukları ve aktardıkları bu sureleri müşrikler de duymuşlardır. 342 Mekke döneminde inen bazı ayetlerde, Kur’an, “kitap” olarak nitelendirilmiştir. Bu kelime aynı zamanda “yazılmış” anlamına gelmektedir. Bazı ayetlerde kitap ve Kur’an ismi birlikte zikredilir. Yani okunan ve yazılan kitap. Buradan hareketle Kur’an peygamber döneminde tedvin edilmiş ve bu haliyle müslüman-müşrik tüm insanlara okunmuştur. 343 “Yine onlar dediler ki; (Bu ayetler) onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.” 344 Buna göre ayetler ve sûreler tedvin edilmiş ve sahifelerde yazılı olduğu halde insanlara okunmuştur. 345 340 Neml, 68; {68} : َ 3ِوﻝ- َْ ُ اﻝ3َِ َأ-َا ِإﻝMَ ِإنْ ه+ ُ ْIَ= :ِ َ6;َ ُؤYَ و: ُ ْ@َ6 َاMََه6ِْﻝََْ ُو 341 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 102-103. 342 Derveze, a.g.e., s. 103. 343 Derveze, a.g.e., s. 104. 344 Furkan, 5; {5 } ً 3ِْ َ ًة َوَأﺹ/ُ; ِ9ْ3ََ[ ﺕُ<َْىT َ َِ% ََIََْ اآ: َ 3ِوﻝ- َْ ُ اﻝ3ََِو=َﻝُا َأ 345 Derveze, a.g.e., s. 104. 97 “Elbette bu, Kerim olan Kur’an’dır. Saklanmış-korunmuş bir kitapta yazılıdır. Ona temizlenip arınmış olanlardan başkası el süremez.” 346 İslam fıkhında mushafa taharetsiz el sürmenin caiz olmaması kuralı bu ayete dayanmaktadır. Derveze, bu ibareden Kur’an’ın sahifelerde yazılı olduğunu anlamıştır. 347 “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” 348 Bu ayet yüce Allah’ın, Kur’an’ı koruyacağına ilişkin vadini içermekle birlikte Peygamberimize Kur’an’ı tedvin edip koruması yönünde bir telkin de içermektedir.349 Kur’an’ın Mekke döneminde inen kısmında bir hayli ehl-i kitap’tan, onların kitaplarından ve Kur’an ile bu kitaplar arasındaki içerik ve anlam örtüşmesinden söz edilmiştir. 350 Derveze’ye göre, kaynaklarda belirtilen, ayet, hadis ve rivayetlere dayandırılarak bunlardan çıkan sonuç itibariyle, Kur’an, Resulullah zamanında düzenlenmiş, ayet ve sûreleri, onun emri ve isteği doğrultusunda tertip edilmiştir. Hz. Osman’ın hazırladığı mushaf ise, bu tertibe bağlı ve ona uygun olarak düzenlenmiştir. 351 2.2.3.3. Kur’an Nüshaları ve Özel Mushaflar Peygamberimizin Kur’an’ın yazılmasına ve yazıların korunmasına gösterdiği özen bir tarafa, vahyin devam ediyor olması, Kur’an’ın tertip edilmemesinin tek sebebi kabul edilmiş olup ancak Peygamberimizin yüce dostuna kavuşunca elde bulunan ayet ve sûreler Kur’an’ın tamamı olarak korunmaya alınmış ve birinci halife Ebu Bekir zamanında Mushaf olarak yazılmasına neden olmuştur. Bu girişim, Kur’an’ın kaybolup gitmemesi ve her kafadan bir ses çıkmaması için önemli bir husustur. Hz. Ebu Bekir 346 Vakıa, 77-79; {79} ن َ ُو-َ|ُ<ْ اﻝ-ُ ِإﻝ9]َ<َ -{ ﻝ78} ن ٍ ُFْ/- ب ٍ َِ آTِ% {77} ٌَِنٌ آYَُُْ ﻝ9-6ِإ 347 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 105. 348 Hicr, 9; {9 } ن َ ُQِ%َ@َُ ﻝ9َ ﻝ-6آْ َ َوِإM. َ اﻝFْﻝ5- َ6 : ُ ْ@َ6 -6ِإ 349 Derveze, a.g.e., s. 105. 350 Derveze, a.g.e., s. 105. 351 Derveze, a.g.e., s. 77. 98 döneminde hazırlanan bu nüsha, Hz. Ömer’e kalmış ve Ömer’in vefatından sonra bu Mushaf Hz. Hafsa’nın yanında korunmaya alınmıştır. 352 Mushafın, Hz. Osman zamanında çoğaltılmasına ilişkin olarak aktarılan olay, Derveze’nin işaret ettiği gibi, ilk defa bir toplanma ve tedvin değil, bilakis Hz. Ebu Bekir zamanında hazırlanan mushafın çoğaltılmasıdır. Bu çoğaltma ile güdülen amaç da imla açısından Kur’an lafızlarının yazılışının korunması ve tek bir imla itibariyle insanlar arasında herhangi bir ihtilafa meydan verilmemesinden ibarettir. Çünkü insanların ellerindeki mushaflar ve sayfalar, farklı yazım ve imla stilleriyle yazılmıştır. Dolayısıyla imla ve hece farklılıklarının da olması son derece doğaldır. 353 Derveze’ye göre, ulemâ ve hafız imamlarının geneli, Kur’an yazımında Osman mushafındaki imlanın korunmasının zorunlu olduğu görüşündedirler. Bir kısmı, Kur’an’ın başka bir imla ile yazılmasının mekruh, bir kısmı da haram olduğunu savunmuşlardır. Bu hususta Rasulullah’tan ve ashabından her hangi bir hadise rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu tür değerlendirmeler içtihattan kaynaklanmaktadır. 354 Derveze’ye göre, bunun yararı, Mushaflar, on küsür asır boyunca tek imla ve yazım stiliyle korunarak bugüne kadar gelmişlerdir. Bu, Rasulullah zamanındaki yazım stili ve imlasının aynısıdır. Bu sayede Kur’an, tahrif ve karışıklıktan korunmuştur. Çünkü dönemden döneme yazı şekilleri değişmiş, imla kuralları farklılık arzetmiştir. Bu tür ihtilafların matbaanın ve fotoğrafın bulunmadığı dönemlerde nasıl bir karışıklığa yol açabileceği ortadadır. Bu duyarlılık sayesinde Hz. Osman’ı Kur’an’ı tek mushafta toplayıp herkesi bağlayan bir yazım stiliyle yazmaya zorlayan olumsuzlukların önüne geçilmiştir. 355 Derveze, bunun yine de mushafın bugünkü yazım kurallarıyla yazılmasına engel olmadığını düşünmektedir. Bunun için gerekli olan tek şart sahabeden olan kıraat imamlarından birine dayandırılan meşhur kıraatlerden birinin esas alınması ve bunun mushafın başında belirtilmesidir. Çünkü bildiğimiz kadarıyla, Peygamberimizden ve ashabından bunu engelleyici bir açıklama gelmemiştir. Üstelik bu Kur’an öğretimi, 352 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 91. Derveze, a.g.e., s. 93. 354 Derveze, a.g.e., s. 130. 355 Derveze, a.g.e., s. 130. 353 99 öğrenimi ve hıfzının güzel ve doğru biçimde yapılabilmesi için bir gerekliliktir. Çünkü Osman hattı ile bugünkü yazım stili arasında önemli farklılıklar vardır. 356 Normal yazılarında ve kitap okumalarında bugünkü yazım ve imla stiline alışan bir okuyucunun mushaftaki yazı stiline alışması zordur. 357 Mushaflar, bugün değişik dinden ve ırktan insanların elindedir. Bugünkü yazım kuralları, okuma yanlışlıklarını, karışıklığı, yanlış anlamayı ve yanlış yorumlamayı ortadan kaldıracak niteliktedir. Ayrıca Osman mushafının yazım stili koruma altındadır. Matbu ve yazma milyonlarca nüshası vardır. 358 Osman mushafında esas alınan yazı, yedi veya on kıraatı kuşatacak nitelikte değildir. Bazılarının sandığı veya iddia ettiği gibi Peygamberimizden ve tanınmış sahabeden bunu destekleyen sağlam veya zayıf bir rivayet bulunmamaktadır. Bu sadece o çağda geçerli olan imla kuralına göre esas alınmış bir yazı stilidir. Peygamberimiz okur-yazar değildi. Sadece kendisine vahyedilen ayetleri katiplerine yazdırır, onlar da bildikleri yazı stiline uygun olarak yazarlardı. Bundan başka bir ihtimal de düşünülemez. Yazım ve imla stili sürekli geliştiğine göre, mushafın da yaygın olarak kullanılan yazıya göre yazılması son derece doğaldır. 359 Bugün okulların yayılmış olmasına ve her yerde aynı yazım üslubunun esas alınmış olmasına rağmen sağlamlık, özen ve alıştırma eksikliğinden dolayı bir takım hatalar olabiliyorsa, yazımın tam olarak oturmadığı o dönemlerde bu tür hataların olması çok daha doğaldır. Derveze’ye göre, Osman mushaflarından bir tanesi başlangıçta hazırlanmıştır. Bu mushafın yazımında birden fazla katip görev almıştır. Diğer mushaflar buna bakılarak çoğaltılmıştır. 360 Derveze’ye göre, bugün Hz. Osman zamanında hazırlanan mushaflardan orijinal bir nüshanın bulunmayışı – sözlü olarak var olduğu söylense bile kesin ve sonuç olarak kanıtlanabilmiş değildir – muhtemel olmakla beraber, bu durum kendisinin sözünü ettiği fiili tevatüre halel getirici nitelikte değildir. Kadim ulemadan bazı kimseler, bu mushafın 356 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 130 - 131. Derveze, a.g.e., s. 131. 358 Derveze, a.g.e., s. 131. 359 Derveze, a.g.e., s. 131. 360 Derveze, a.g.e.., s. 133. 357 100 orijinal nüshalarını gördüklerini ve bugün mevcut bulunan mushafın yazım ve tertip itibariyle o nüshaların aynısı olduğunu belirtmişlerdir. Bu şekilde tanıklıkta bulunan bilginlerin en eskisi Hicri 2. yüzyılın güvenilir Kur’an bilginlerinden ve muhaddislerden olan Ebu’l-Kasım Ubeydullah b. Sellam’dır. Bu alimin sözleri, Osman mushafıyla ve bugün elde mevcut bulunan mushafın ondan istinsah edilmiş olmasıyla ilgili olarak ortaya atılan tüm kuşkuları ve bugünkü mushafın Haccac’ın toplayıp tertip ettiği mushafın aynısı olduğu şeklindeki iddiaları çürütmektedir.361 Derveze’ye göre, bu rivayet, Haccac’ın bir girişiminin yanlış aktarılmış olmasının bir ürünüdür. Bilindiği gibi Haccac, Kur’an’daki harfleri noktalayarak, karışıklıkları önlemiştir. Ondan sonraki mushaf nüshalarınının yazımı da buna göre yapılır olmuştur. 362 Haccac yeni bir mushaf yazmamış ve yeni bir tertip getirmemiştir. Zamanın ulemasına danışarak istinsah edenlerin hatası sonucu yanlış yazıldığına kanaat getirildiği bazı kelimeleri tashih ettiği şeklindeki rivayet sahih olsa bile “Haccac Mushafı” ifadesi doğru değildir. Kaldı ki Haccac Mushafı’ndan söz eden rivayet zayıftır ve hadis bilginleri tarafından aktarılmamıştır. Ayrıca Şii bilginler tarafından da bu rivayete ilişkin dikkate değer bir değerlendirme yapılmamıştır. 363 Derveze’ye göre, yaptığı çıkarımlarla çelişen rivayetler, tartışmaya açık, kuşkulu veya rivayet zinciri illetli olanlardır. Gerçekte bu rivayetlere bakıldığında, bunların tümünün veya önemli bir kısmının sahih hadis kitaplarında yer almadıkları görülmektedir. Bu rivayetlerin çoğunun kesintisiz bir isnad zinciri bile yoktur. Aralarında çelişkiler ve değişiklikler vardır. Bu da rivayet zincirlerinden veya metinlerinden kuşkulanmayı haklı çıkarmaktadır. 364 Derveze’ye göre, Ubey b. Ka’b ve Abdullah b. Mesud ashabın önde gelenlerinden ve Kur’an bilginleri arasında sembol şahsiyetlerdendir. Kur’an-ı Kerim’in Ebu Bekir zamanında toplanıp yazılırken, Osman zamanında nüshalar çoğaltılırken bu iki şahsiyetin bundan habersiz olması veya bu işte katkılarının olmaması akla sığmaz. 365 361 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 93. Derveze, a.g.e., s. 94. 363 Derveze, a.g.e., s. 95. 364 Derveze, a.g.e., s. 95-96. 365 Derveze, a.g.e., s. 96. 362 101 Bu nedenle bu iki zatın, tertip, sûre ve kelime sayısı itibariyle Osman mushafından farklı olan mushaflarını yanlarında tuttukları ve bunun geç zamanlara kadar bilindiği şekildeki iddiaları kuşkuyla karşılanmıştır. 366 Derveze’ye göre, bu iddialar eğer düşmanlarının kafa karıştırma amaçlı uydurmaları değilse, siyasal gruplaşmalar sonucu ortaya atılan söylentiler niteliğindedir. 367 İmam Nevevî, Râzî, İbn-i Hazm gibi alimler söz konusu görüşünü destekler görüşler serdetmişlerdir. 368 Hafd ve Hal sûreleri denilen metinler, kunut dualarıdır. Ömer’in bunları okuduklarına ilişkin rivayet, bunların dua olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü Ömer, bunları rukudan kalktıktan sonra okumuştur. Ubey’in bunları sûre olarak kabul ettiğine ilişkin rivayetleri kabul edilse bile -ki Derveze bundan kuşku duymaktadır- Ubey’in böyle bir vehme kapılması muhtemeldir. Bu nedenle Ubey, daha sonra ashabın ileri gelenlerinden bunların Kur’an’dan olmadıklarını öğrenince bu görüşünden dönmüştür. 369 Derveze’ye göre, Ömer, ashab içerisinde imanının gücü ve şiddeti ile bilinen ender bir şahsiyettir. Kur’an’ın mushaf halinde yazılıp korunmasını öneren de odur. Dolayısıyla recm ayeti ile ilgili şahitliğinin reddedilmiş olması düşünülemez. Kaldı ki, recm ayetiyle ilgili rivayetler hem birden fazla, hem de sundukları metin birbirinden farklıdır. Bu da rivayetleri kuşkuyla karşılamasına neden olmaktadır. Bir kez böylesine önemli bir şer’î hükmü içeren bir ayeti sadece Hz. Ömer’in veya bir ya da iki sahabenin bilmesi ve ashabın geri kalanlarının bundan haberdar olmaması veya Kur’an’dan olduğuna direnmesi mantıksızdır.370 Derveze’ye göre, Hz. Ali mushafın tertip itibariyle bugünkü mushaftan farklı olduğu iddiası kuşkuyla karşılanmalıdır. Çünkü hiçbir sahih rivayette bir kimsenin böyle bir mushafa rastladığı ya da onunla amel edildiğini gördüğü belirtilmemiştir. Tabiin ulemasından İbn-i Sîrîn’in Medine’nin her tarafında bu mushafı aradığı, ama hiçbir 366 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 96. Derveze, a.g.e., s. 96. 368 Derveze, a.g.e., s. 97. 369 Derveze, a.g.e., s. 97. 370 Derveze, a.g.e., s. 97. 367 102 yerde ona rastlamadığı rivayet edilmiştir. Eğer böyle bir şey olmuş olsaydı, şiiler ona dört elle sarılırlardı. 371 Yine Derveze’ye göre, bazı mushafların sûre başlarında, her sûrenin iniş sırası, niteliği, ayet sayısı, Mekkî veya Medenî oluşu, her ayet sonlarında numaraların yazılışı belirtilmektedir. Bazı mushaflarda ise bunların hiç biri belirtilmez veya bir kısmı belirtilir. Ayet fasıllarının belirtilmesi hariç diğer tüm düzenlemeler karışıklığı önlemek için başvurulmuş olup Osman mushafında bunlara yer verilmemiştir. 372 2.2.3.4. Mushafın Şekil ve Noktalama İşaretleri: Kur’an’da Durak(vakf), Ulama(vasl) ve Edâ İşaretleri Derveze’ye göre, bugün elimizde bulunan mushaflardaki noktalama işaretleri ve şekillerin, Peygamberimizden sonra, Raşid halifeler devri sonlarına doğru veya Emevîler döneminin ortalarında icad edildiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu yüzden mushaftaki şekil ve noktalama işaretleri, sonradan yapılmıştır. Osman mushafında ve ondan önce böyle bir uygulama bilinmemektedir.”373 Haliyle böyle bir görüşe sahip olan Derveze, mushaftaki şekil ve noktalama işaretlerinin konulma amacını şöyle izah eder; “Kur’an’ı doğru okumak, korumak ve karışıklığın önüne geçmekten ibarettir. Çünkü müslümanlar dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış, İslam toplumuna Arap olmayan milletler de dahil olmuştur. Arap dili artık eğitim yoluyla öğrenilmeye başlanmış, dolayısıyla doğal yoldan öğrenme yolları geride kalmıştır.” 374 Derveze’ye göre, Kur’an’da bulunan durak, ulama, uzatma, kısaltma, sükun işaretleri, Osman mushafında daha sonraları bazı kelimelerin ve harflerin üzerine konulmuşlardır. Bu işaretler Osman mushafının aslında olmayıp sonradan icad edilmişlerdir. Bunların konulma amacı; Kur’an’ı doğru okumak, harflerini eksiksiz telaffuz etmek ve kelimeleri tam olarak söylemektir. 375 371 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 100. Derveze, a.g.e., s. 123 – 124. 373 Derveze, a.g.e., s. 128. 374 Derveze, a.g.e., s. 129. 375 Derveze, a.g.e., s. 129. 372 103 İster Kur’an’ı Peygamberimizin halka okuması, ister ashabın okuması, ister namazda, ister vaaz ve beyan amacıyla olsun bunların uygulaması pratikte fiilen uygulanmıştır. Müzzemmil sûresinde belirtilen “Ve ağır ağır oku.”376 ayeti, tercih edilen görüşe göre bu hususu vurgulamaya yöneliktir. Derveze’nin kanaatine göre, bu uygulama, Peygamberimizden günümüze kadar kuşaktan kuşağa aktarılarak gelmiştir.377 2.2.3.5. Kur’an’daki Sûre İsimleri, Sûrelerin Besmele İle Ayrılma Meselesi, Secdeler ve Yerleri, Cüz ve Bölüm Başlıkları Peyderpey Cebrail aracılığı ile Peygambere inen vahiy, Kur’an’da cem’ olup Mushaflara dönüşünce bunun şekil ve noktalama işaretleri meselesi ortaya çıktığı gibi Kur’an’ın tedvini konusunda Kur’andaki sûre isimleri, sûrelerin besmele ile ayrılması, secdeler ve yerleri ve cüz ve bölüm başlıkları meselesi, onu anlamak isteyen insanlar tarafından gündeme getirilmiş ve onları meşgul etmiştir. Haliyle vahiy ve Kur’an ve üzerine düşünenlerden biri de Derveze olup Kur’andaki sûre isimleri, sûrelerin besmele ile ayrılması, secdeler ve yerleri ve cüz ve bölüm başlıkları üzerindeki düşüncesini şöyle belirtmiştir; Sûrelerin isimleri, Sûrelerin isimlendirilmesinde, o sûrelerde geçen bir kelimenin veya o kelimenin herhangi bir türevinin söz konusu sûreye ad olmasının kesin olduğu, en azından genel bir eğilim olduğu aşikardır. 378 Bazı mushaflarda bu temel eğilim korunmakla birlikte, bazı sûrelere farklı isimler verildiği görülmektedir. Tevbe/Berae; İsra/İsrail; Gafir/Mü’min; Fussilet/Secde; Mülk/Tebareke; Nebe/Amme; Beyyine/Lemyekün; Mesed/Ebu Leheb/Tebbet; İhlas/ Samed gibi. 379 Sûrelerin isimleriyle ilgili mushaflar arasındaki bu farklılık, bazı sahabelere dayandırılan farklı rivayetlerden kaynaklanmaktadır. 380 Bununla birlikte sûrelerin isimlendirilmesinde farklı yöne işaret eden başka 376 Müzzemmil, 4; ً 3ِن ﺕَْﺕ َ Yُْْ اﻝ+ ِ .َو َرﺕ Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 129. 378 Derveze, a.g.e., s. 119. 379 Derveze, a.g.e., s. 120. 380 Derveze, a.g.e., s. 120. 377 104 rivayetler de mevcuttur. Sözgelimi, Enes b. Malik’ten rivayet edilen bir hadiste; Bakara ve Al-i İmran sûresi demeyin, İçinde Bakara ve Al-i İmran’dan söz edilen sûre deyin.” Rivayetinde geçtiği gibi. 381 Matbu mushafın aslını oluşturan ve müslümanların elinde bulunan el yazması mushafların tümünde, sûrelerin isimleri her sayfanın başında yazılmıştır. Bazı sûrelerin isimleri sayfaların başında ve sûrelerin arasında ve bazılarının isimleri de sûre ortalarında yazılmıştır. 382 Yukarıda aktarılanlardan hareketle Derveze, şu sonucu çıkarmıştır; Mushaflardaki gibi sûrelerin isimlerinin sûre aralarında ve sayfa başlarında yazılması, Osman mushafında söz konusu değildir. Eğer Osman mushafında bugünkü gibi yazılı olsaydı isimlendirme ve yazımda bu ihtilaflar ortaya çıkmazdı. Bu Osman mushafının nüshaların çoğaltılmasından sonra başvurulan bir düzenlemedir. 383 Surelerin “Besmele” ile Birbirinden Ayrılması, Gerek Osman mushafında ve gerek onun aslını oluşturan Ebu Bekir mushafında sûrelerin, “besmele” ile ayrıldığını384 belirten Derveze’ye göre, Besmele’nin bütün sûrelerde bir ayet sayılıp sayılmama meselesinde ihtilaf vardır. Tercih edilen görüşe göre bu ihtilafın kaynağı, İbn-i Abbas ve İbn-i Mes’ud’tan gelen rivayetlerdir.385 Ulemanın çoğu, Fatiha sûresindeki Besmele’nin ise bir ayet olduğu görüşündedirler.386 Secdeler ve Yerleri, Derveze secdeler ve yerleri konusunda şöyle bir görüş belirtmiştir; Kur’an-ı Kerim’deki ondört secde yerinin belirlenmesi hususunda ashabtan onların Rasulullah’ı gözlemlemelerinden aktarılan birçok rivayetler vardır ve bunların ravi zincirleri ile metinleri arasında bir hayli farklılıklar bulunmaktadır. Fıkıh bilginleri, bu rivayetlere dayanarak, ilgili ayetlerin okunması durumunda secdeye gitmenin vacip veya müstehap oluşu hususunda görüş ortaya koymuşlardır. 387 381 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 120. Derveze, a.g.e., s. 121. 383 Derveze, a.g.e., s. 121. 384 Derveze, a.g.e., s. 121. 385 Derveze, a.g.e., s. 121. 386 Derveze, a.g.e., s. 122. 387 Derveze, a.g.e., s. 122. 382 105 Cüz ve Hizip Başlıkları, Derveze’ye göre, hizip ve cüzlerin baş ve sonları hususunda alimler arasında ihtilaf vardır. Peygamberimiz veya ashabtan, bugünkü mushaflarda yer alan taksimatla ilgili her hangi bir hadise rastlanmamıştır. Ancak Peygamberimizin zamanından beri Kur’an hafızları Kur’an’ı kısım kısım okumuşlardır. Okumaya ara verdikleri zaman belli durak yerlerinde durmuşlardır. Bu da mushaflardaki bu tarz taksimlerin Osman mushafından sonra gerçekleştirilmiş bir düzenleme olduğunu göstermektedir.388 2.2.3.6. Kur’an’da Yedi Harf ve Yedi Kıraat Meselesi Harf kelimesi Arapça’da yerine göre, her nesnenin ucu, tarafı, kenarı, sivri ve keskin kıyısı, hece harflerinden her biri, arık dişi deve, su yolu, alamet 389 anlamlarında kullanılmıştır. Ayrıca harf, vecih, lugat ve lehçe anlamlarına da gelmektedir. 390 Harf, müşterek lafız olduğu için karinelerin yardımı ile manalarından birine hamledilebilir. Arapların çoğu, yedi arap lehçesi veya yedi vecih şeklinde anlamışlardır. 391 İbn Manzur’un Lisanü’l-Arab adlı eserinde harfi şöyle tarif etmiştir; harf, hece harflerinden biri olup Kur’an’da belli yönlerde okunan her kelimeye harf adı verilir. Bu İbn Mes’ud’un harfi, yani kıraatidir, dersin. Çeşitli vecihlerde okuduğunuz kıraate harf denir. 392 Yedi harf, Kur’an tarihinin en önemli ve üzerinde farklı açıklamaların yapıldığı bir konudur. Buharî ve Müslim, Peygamberimizden şöyle bir hadis rivayet etmiştir; “Kur’an, yedi harf üzerine indi. Onlardan hangisi kolayınıza gelirse o harfi okuyunuz.”,393 Bir başka rivayette geçtiğine göre, Resulullah, Cibrîl’e; “Ey Cibrîl, ben ümmî, aciz, ihtiyar, çocuk ve köleler bulunan bir ümmete gönderildim. Bunlardan hiç biri 388 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 122-123. Asım Efendi, Kâmus Trc., HRF md. 390 Lisanu’l-Arap, c. 9, s. 41. 391 Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, 3. bsk., İstanbul 1989, s. 71. 392 El-Kattân, Menna’, Nüzûlü’l-Kur’an alâ Sebati Ahrufin, Mektebetü Vehbe, Kahire 1991, s. 30. 393 Sahihu’l-Buharî, VI, 227; Sahihu Muslim, I, 21 – 67; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 40, 43, 264; Bkz., Mammuda, Abdulvahhab, el-Kıraât ve’l-Lehecât, Mısır 1368/1948, s. 6-10; Albayrak, Halis, Tefsir Usulü, Şule yay., İstanbul 1998, s. 31. 389 106 kitabı okuyamazlar, dedi. Cibrîl de, ey Muhammed, Kur’an’ı yedi harf üzere oku diye buyurdu.” 394 buyurmuştur. 395 Bu yedi harfin en güzel izahını yapanlardan biri de İbn Mes’ud olup o bazı kelimelerin yerine müteradiflerini kullanmıştır. Örneğin, Helümme/Teale; Esvebu/Ekvemu/Ehyeü kelimeleri aynı anlamda olduğu için birbirlerinin yerine kullanmıştır. 396 Bu ve buna benzer kütübü’s-sitte ve diğer hadis kitaplarında zikredilen bir çok hadis bulunup yedi harf hakkında serdedilen hadisler sağlamdır ve hatta mütevatir derecesine kadar ulaşmıştır. Bu hadisler, Ubey b. Ka’b, Enes, Huzeyfe b. El-Yemân, Zeyd b. Erkam, İbn Abbas, İbn Mes’ud, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Affan, Ömer b. Hattab, Amr b. As, Muaz b. Cebel, Ebu Said el-Hudrî, Ebu Talha, Ebu Hureyre, Ebu Eyyub gibi sayılarının 21’e ulaştığı sahabelerden rivayet edilmiştir. 397 Hadislerde geçen yedi harften neyin kasdedildiği açıkça bilinmediğinden, bu yedi rakamı farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bazıları yedi harften zecr, emr, helal, haram, muhkem, müteşabih, emsal veya Kur’an’ın emr, nehiy, vâd, vâid, kısas, mücadele, emsal gibi yedi mana, bazıları 398 yakın manada olan muhtelif lafızlardır, bazıları399da yedi harf; yedi kıraattir, kimilerine 400 göre ise yedi harf; yedi lehçe(Kureyş, Huzeyl, Temim, Ezd, Rebîa, Hevazin, Sa’d b. Bekr) ve lugat (Habeş, Nabat, Süryaânî, Fârisî, Tahâvî, Rum ve Arap dilleri) oluşudur, demişlerdir.401 Aralarında İbn Kuteybe, İbn Abdilberr, Mekkî, İbn Ebî Talib gibi alimlerin de bulunduğu bir gruba göre yedi harf, Kur’an metnine dağılmış; telaffuzdaki farklılığa 394 Taberî, Tefsiru’t-Taberî (yeni), c. 1, s. 35; Şatıbî, el-Muvafakât, c. 2, s. 86. Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, 3. bsk., İstanbul 1989, s. 70 – 71. 396 Taberî, Tefsiru’t-Taberî (yeni), I, 52; Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 98. 397 El-Kattân, Menna’, Nüzûlü’l-Kur’an alâ Sebati Ahrufin, Mektebetü Vehbe, Kahire 1991, s. 19-20. 398 Süfyân b. Uyeyne(ö. 198/812), Abdullah b. Vehb (ö. 197/812), et-Taberî (ö. 310/922), Tahavî (ö. 321/933) böyle düşünenler arasındadır. Bkz., Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 98. 399 El-Kâdî İbnu’t-Tayyib bu görüşü savunmuştur. 400 Ebu Ubeyd el-Kâsım b. Sâlam (ö. 223/837) ve İbn Atiye yedi harf; yedi arap lugatı olduğu görüşünü savunmuştur. 401 Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 96. 395 107 rağmen mananın aynı olması, hem telaffuzun hem mananın farklı olması, bir kelimenin fazlalık veya noksanlığı, hareke değişikliği gibi farklılıklardır.402 Mushafın hattına muhalif olan diğer harflerin okunmasına ne zaman son verildiği konusunda alimler farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Zerkânî (ö. 1122/1710) “Alimlerin ekserine göre bu, Resulullah zamanında ve O’nun emriyle olmuştur.” Görüşünü benimsemiştir.403 Hz. Osman, ümmeti, Kureyş harfi etrafında toplama ve diğerlerini imha etme cesaretini, Resulullah’ın bu talimatından almıştır. Sahabenin bu husustaki icması da bunu göstermektedir. Bazılarına göre ise, tek harf etrafında toplayan Hz. Osman olmuştur. 404 Yedi harf, Sufyan b. Uyeyne, İbn Cerîr, İbn Vehb vs. alimlerin de desteklemiş olduğu tercih edilen görüşe göre, aynı anlama gelen yedi lugat’tır. Örneğin; Akbil, Teale, Helumme, Acil, Esri’(Yönel,Gel, Haydi Yanaş, Yaklaş, Acele et, Hızlan.) 405 Sözlük olarak, “Karee” kökünden bir mastar olup, “bir kitaba bakıp kelimelerini okumak”406 anlamına gelen “Kıraat”, Istılahta, “Harflerin talaffuzu, heyetlerinin söylenişi vs. gibi hususlarda Kıraat İmamlarının Kur’an’ı okumada takip ettikleri yol” 407 dur. Bir başka ifadeyle, med, kasr, hareke, sukun, nokta ve irab bakımından olan değişikliğe kıraat denir. 408 Nakledenlere isnat ile, ayetlerdeki kelimelerin keyfiyetlerini ve okunuş şekillerindeki ihtilafları bildiren ilme Kıraat İlmi denir. 409 Bir başka ifade ile Kıraat İlmi; okunuş şekilleri olan hazf, hareke, sükun, fasıl, vasıl, nakil, imale, tahkik vs. gibi hususlarda Kur’an Mütehassıslarının ittifak ve ihtilaflarını bildiren ilimdir. 410 Konu itibariyle nakl, kasr, medd vs. gibi çeşitli şekillerde okunan Kur’an kelimelerinden bahseden, sünnet ve icmadan yararlanan, bir diğer ifadeyle kaynağı 402 Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, 3. bsk., İstanbul 1989, s. 71 – 72. 403 Zerkânî, Şerhu’l-Muvatta’, I, 363; Yıldırım, a.g.e., s. 73-74. 404 Yıldırım, a.g.e., s. 74. 405 El-Kattân, Menna’, Nüzûlü’l-Kur’an alâ Sebati Ahrufin, Mektebetü Vehbe, Kahire 1991, s. 72. 406 Mustafa, İbrahim - Abdulkadir, Hamid, el-Mu’cemu’l-Vasıt, Tahran trs., c. 2, s. 729. 407 Ez-Zerkânî, Muhammed, Menalilü’l-İrfan fî Ulumi’l-Kur’an, Mısır 1362, c. 1, s. 412. 408 Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü, TDV yay., Ankara 1995, s. 102. 409 Ez-Zerkânî, Menahilu’l-İrfan, c. 1, s. 412. 410 Çelik, Ahmet, Yedi Kıraat, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Y. 2004, c. 3, sy., 8, s. 128. 108 sünnet ve icma olan, gaye itibariyle mütevatir kıraat ihtilaflarının zabt melekesini elde etmek olan, 411 hem ezberleme, hem de tespit etme alışkanlığını kazandıran, kıraat imamlarından her birinin kıraatını bildiren kıraat ilminin, Kur’an lafızları telaffuz edilirken onları hata, tağyir ve tahriften korumak, kıraat imamlarından her birinin okuyuş şeklini bilmek, kıraat vecihlerini birbirinden ayırmak, Kur’an’ın tilavet şeklini bilmek, hangi kıraatin tercih edildiğini öğrenmek gibi faydaları bulunmaktadır. 412 Kıraat ve Tabakat kitapları tetkik edildiğinde, kıraat öğreniminde, Sema-istima ve Arz olarak iki usul göze çarpmaktadır. Kıraat okuyan ve okutanlar arasında bu usullerden yalnız sema veya yalnız arz, bazen her ikisi birden cereyan etmektedir. 413 Sözlükte Sema, bir söze kulak verip dinlemek, 414 Arz ise, bir kimseye bir nesneyi izah etmek, 415 demektir. Kıraat ilminde birer ıstılah haline gelen ve iki ayrı mesleğin adı olarak kullanılagelen sema ve arzı Aliyyü’l-Kari şöyle tarif etmektedir: “Sema yolu öğretmenin okuyup öğrencinin dinlemesiyle olur. Bu Mütekaddimin’in yoludur. Arz yolu ise , talebenin okuyup hocanın dinlemesiyle olur ki, bu da Müteahhirin’in yoludur.” Daha açık bir ifade ile talebe üstadının okuduğu kıratı önce dinler ve öğrenir ki, buna sema denir. Daha sonra dinleyip öğrendiği kıratı üstadının huzurunda okur. Buna da arz denir. Gerektiği yerde üstadı onu tashih eder. 416 Gerek Medine’de bulunan, gerek özel olarak bazı beldelere Kur’an öğretmeni sıfatıyla gönderilen veya çeşitli vesilelerle başka beldelere göç eden Kurralar, o beldelerde yaşayan insanlara, Kur’an’ı bizzat Hz. Peygamberden aldıkları şekilde öğretmeye devam etmişlerdir. Tabiûn nesli de sahabeden öğrendikleri gibi Kur’an’ı okumuşlardır. Böylece her beldede sahabenin rihle-i tedrisinde pek çok hafız ve kurra yetişmiş ve zamanla bazıları bulundukları beldelerin imamı olmuşlardır. Hatta içlerinden bir kısmı kıratta bizzat üstat kabul edilmiştir. Örnek verecek olursak; 411 Çelebi, Katip, Keşfu’z-Zunûn, İstanbul, c. 1, s. 130. Bilmen, Ö. Nasuhî, Tabakatu’l-Müfessirîn, c. 1, s. 130; Çelik, Yedi Kıraat, s. 128 – 129. 413 Çelik, a.g.e., s. 129. 414 Asım Efendi, Kamus Tercemesi, c. 3, s. 1296. 415 Asım Efendi, a.g.e., c. 2, s. 1266. 416 Çelik, a.g.e., s. 129-130. 412 109 Medine’de; Said bin Müseyyeb (94/715), İbnu Şihab ez-Zühri (124/741), Ebu Cafer (130/747) ve Nafi (169/785); Mekke’de; Abdullah bin Kesir (120/737), İbnu Muhaysin (123/740), Hamid bin Kays (130/747); Kufe’de; Alkame bin Kays (62/681), Zirr bin Hubeyş (83/702), Yahya bin Vassaf (103/721), Asım bin Ebîn-Nücud (127/744), İbnu Mihran el-A’meş (148/765), Hamza (156/772) ve el-Kesai (189/804); Basra’da; Nasır bin Asım (89/708), el-Hasanü’l-Basrî (110/728), Asım el-Cühderî (128/745), Yahya bin Ya’mer (129/746), Ebu Amir bin el-A’la (154/770) ve Yakup elHadramî (205/820); Şam’da; Muğire bin ebi Şihab (91/709), Abdullah bin Amir (118/736), Atiye bin Kays (121/738) ve Yahya bin Haris ez-Zimari (145/762)… Kur’an kıraatinde üstat kabul edilmiştir.417 Hicri II. Yüzyılda yaşayan mütehassıs kıraat alimleri kıraatlerdeki bütün vecihleri ve rivayetleri toplayıp, bunların mensup olduğu kıraat imamlarını göstermişler ve koydukları usul ve tercih ettikleri esaslar dahilinde kıraatleri şazz, meşhur, sahih ve mütevatir olmak üzere ayrı ayrı belirtmişlerdir. 418 Hicri II. Asırda İslam beldelerinde Müslümanlar, Kıraat Üstatlarından bazılarının kıraatini diğerlerine karşı tercih etmeye başlamışlardır. “YEDİ KIRAAT” tabiri bu tercehin bir ürünüdür.419 Mekke’de Abdullah bin Kesir’in Kıraati, Medine’de Nafii’nin Kıraati, Şam’da Abdullah bin Amır’in Kıraati, Basra’da Ebu Amir ve Yakup el-Hadrami’nin Kıraati, Kufe’de ise, Asım ve Hamza’nın Kıraatleri meşhur olmuştur. 420 Kıraat Müslümanlar için bir kolaylıktır. Kur’an’dan bir ayeti inkar etmek küfrü gerektirirken kıraat sünnet olduğu için onu inkar etmek küfrü gerektirmez. 421 Derveze’ye göre, kârîler ve alimler, Kur’an yazarken Osman hattı ile yazılmış mushafın kullanılmasını farz olarak kabul etmişlerdir. Kimileri başka hatla yazılmasından nefret etmiş, kimileri ise yasaklamıştır. Bu konuya ilişkin Allah 417 Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 107 – 112; Çelik, Yedi Kıraat, s. 131 – 132. Çelik, a.g.e., s. 132. 419 Subhi Salih, Mebahis fî Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1965, s. 248. 420 Ez-Zerkeşî, el-Burhan fî Ulumi’l-Kur’an, Tah., Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim, c. 1, s. 327. 421 Hüseyin, Taha, Fi’l-Edebi’l-Cahilî, Mısır 1958, s. 95; Cerrahoğlu, a.g.e., s. 103-104. 418 110 Rasulü’nden veya ashabtan gelen mevsuk bir hadis bulunmamaktadır. Durum böyle olunca bu husustaki görüşler tamamen içtihadîdir. 422 Yedi tane meşhur Kur’an okuyuş tarzı vardır. Bunlar; Medine’de Nafî b. Ebu Ruveym, Mekke’de Abdullah b. Kesîr, Basra’da Ebu Amr b. El-A’la, Şam’da Abdullah b. Amir, Asım b. Ebi’n-Nücud, Hamza b. Habib ez-Zeyyat, Kufe’de Ali el-Kisaî’den oluşan yedi kıraat imamına nispet edilir. Bazen bu isimlere, Medine’de Ebu Cafer b. Yezid, Basra’da Yakub el-Hadremî, Kufe’de Halef el-Bezzaz da eklenmiştir. Böylece kıraat imamlarının ve kıraat tarzlarının sayısı ona ulaşmıştır.423 Bunların dört tanesi tabiun kuşağına mensuptur. Bunların kıraat tarzlarını ashabın kârî olanlarından öğrendikleri rivayet edilmektedir. Geri kalanlar ise Tebeu’t-Tabiin kuşağına mensupturlar. 424 Ancak yedi yada on kıraat ile ilgili rivayetlerde zorlama olduğu açıktır. Peygamberden Kur’an öğrenen kârîler, sahabelerin kopmaz bir silsile ile bağlantılı kavlî ve sem’î aktarımına dayanmaktadır. Bununla birlikte Kur’an’ı Osman hattı ile yazmamak, ondan sonra gelen çağlarda başka hatlarla yazmak, Kur’an’ı okunmaz hale getirebilirdi. Kârîler ve alimlerin bu hassasiyetleri takva ve dine bağlılıklarından ileri gelmektedir. Osman döneminde matbaa ve fotokopinin bulunmaması nedeniyle yanlış okumalara neden olmaktan korkan Hz. Osman b. Affan, Müslümanların Kur’an’ı değişik kıraatlerle, değişik imla ve hecelerle yazılmış Mushaflardan Kur’an’ı okumalarını, herkesin kendi kıraatinin doğru olduğunu iddia ettiğini öğrendiği zaman bir tek yazım ve imla ile birleştirilmesine karar vermiştir. Ancak bu durum meşhur kıraatlerden bir kıraate bağlı olarak, bunu mushafın başında belirtip, başka kıraat hattı ile yazılmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Çünkü Peygamber ve ashabından gelen sabit ve sarih bir rivayet bu hususu yasaklamamıştır. Bu nedenle Osman hattı tevkifî değil bir kolaylıktan ibarettir. 425 Derveze’nin belirttiğine göre, kıraatler arası ihtilaflar genel olarak aşağıdaki noktalarda yoğunlaşmaktadır; 422 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 4, s. 318-319. Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 136; Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 4, s. 318-319. 424 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 136. 425 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 4, s. 2319. 423 111 a) Harflerin mahreçleri: İnceltme, kalınlaştırma. Örneğin, es-sırat, Med, Kasr, vakf, vasl, teskin, imale, işmam, b) Yazım tarzı: Bir kelimeyi şeddeli veya şeddesiz yazma. Örneğin, futihet; futtihet, İdgam veya izhar yapma. Örneğin, tezkurûn; tezekkerûn, Hemze ile okuma veya elifi uzatma. Örneğin, melik; malik. c) Nahiv alanına giren noktalama ve hareketleme. Örneğin, ercüleküm; ercülikum 426 Derveze, kıraat alimlerinin, farklı bir kıraatin doğru ve sahih kabul edilmesi için dört şart koyduğunu söyler. Bunlar; 1) Tevatür, 2) Arapçaya uygunluk, 3) Osman mushafının hattı, 4) Kıraatin rivayet zincirinin sahih olmasıdır.427 Kıraat imamları, kıraatlerini işitsel(sema) olarak ashab içinde kurrâ olanlardan, onlarda yine işitsel(sema) olarak Rasulullah’tan öğrenmişlerdir. Buna göre makul olanı, ashabtan kurrâ olanların da kıraatlerinin farklı olmasıdır. Ayrıca kıraatlerini Peygamberimize takdim edip (arz) bu farklılıklar hususunda izin almış olabilirler. 428 Peygamberimizin bu tavrı, harflerin mahreçleri ve telaffuz edilişleri hususunda insanlara bazı kolaylıklar tanıma amacına yöneliktir. Çünkü harfleri çıkarmak ve telaffuz etmek insanın konuşma organıyla ve alışkanlıkla ilintilidir. Burada lehçenin farklılığı, yüksek veya alçak, sıcak veya soğuk bölgelerde ikamet ediyor olması belirleyicidir. 429 Derveze’ye göre, yapılan bu yorumlarla birlikte mushafı bugünkü yazım kurallarına göre yazmanın hiçbir sakıncası yoktur. 430 2.2.3.7. Ayet ve Sûrelerin Tertibi ve Nüzûl Sırasına Göre Dizilme Meselesi Her şeyi bir sebebe bağlayan Allah tarafından kulu ve Rasülü Muhammed’e indirmiş olduğu Kur’an ayetleri, bir sebebe bağlı ve her hangi bir sebebe bağlanmadan 426 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 137. Derveze, a.g.e., s. 137. 428 Derveze, a.g.e., s. 137. 429 Derveze, a.g.e., s. 138. 430 Derveze, a.g.e., s. 139-140. 427 112 indirilmiş olabilirler.431 Bizi ilgilendireni bir sebebe bağlı olarak indirilen Kur’an ayetleri ve sûreleridir. Nüzûl sırasına göre sûreleri tertip etme düşüncesi 19. yüzyılda bazı oryantalistler(Garim, Nöldeke, Wilhem Mayer, Bell, Blachere) ve Mısır’da Yusuf Raşid 432 gibi ve Hind alt kıtasındaki bir kısım modernist çağdaş yazarlar tarafından dillendirilmiştir. 433 Haliyle Derveze’nin, konuştuğu Fransızca, İngilizce ve Türkçe(Osmanlıca) ve yapmış olduğu tercemeleri de hesaba katarsak, o dönem oryantalist söyleme savunmacı yaklaşımda bulunsa bile, bu konuda, onlardan etkilenmediğini söylemek pek de makul gelmemektedir. Buradan hareketle Ebu Rızk lakabı ile şöhret bulmuş Abdurrauf elMısrî’nin el-Mültekâ fî Tarihi’l-Kur’an ve Nöldeke’nin Tarihu’l-Kur’an adlı eserlerinde ele alınan konular ve söylemlerle örtüşen Derveze söyleminin, bir kısım oryantalistler, Mısır ve Hind alt kıtasındaki modern yazarlardan beslendiğini söyleyebiliriz. Mısır’da Yusuf Raşid “Rettibu’l-Kur’ane’l-Kerim Kemâ Enzelehu’llah” (Kur’anı Kerim’i Allah’ın İnzal Ettiği Üzere Tertib Edin!) adlı makalesinde Müslümanları Kur’an sûrelerini Alak suresinden başlayarak Kalem, Müzzemmil, Müddessir, Fatiha.... Nasr sûreleri şeklinde nüzûl sırasına göre tertip etmeye çağırmakta ve bu önerisini şu şekilde açıklamaktadır: “Mevcut Kur’an tertibi fikirleri bulandırmaktadır. Kur’an’ın nüzûlünden beklenen faydaları zayi etmektedir. Kur’an’ın nüzûlünden gözlenen amaç olan teşrîde tedric metoduna ters düşmektedir. Düşüncenin tabii akışını (teselsülünü) ifsat etmektedir. Çünkü okuyucu Mekkî sûreden Medenî sûreye geçtiğinde şiddetli bir sarsıntıya uğramakta ve içinde bulunduğu ortamdan yabancı bir ortama hiçbir hazırlık 431 Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 121. Ezher Üniversitesi ve (bağlı) Dinî Enstitüler Müdürü (Rektörü)’nün talebine binaen Adalet Bakanlığı’ndan Yusuf Raşid’in kaleme almış olduğu “Rettibu’l-Kur’ane’l-Kerim Kemâ Enzelehu’llah” (Kur’an-ı Kerim’i Allah’ın İnzal Ettiği Üzere Tertib Edin!) isimli bir araştırması bulunmaktadır. Bu araştırmayı inceleyen Mısır’ın değerli alimi Muhammed Abdullah Draz’ın (1894 Kefru’ş-Şeyh / Mısır – 6 Ocak 1958 Lahor / Pakistan) polemik tarzındaki makalesi “El-Nakdu’l-Fennî li Meşrûi Tertibi’l-Kur’ani’lKerim Hasebe Nuzûlih” ismiyle Mecelletu’l-Ezher’in XXII. Cilt (Ramazan 1370 / Haziran 1951) 784-796. Sahifeleri arasında yayınlanmıştır. 433 Süleyman, Ferid Mustafa, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsîru’l-Kur’ani’l-Kerîm, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1993, s. 127-128. 432 113 olmadan intikal edivermektedir. Öyle oluyor ki nahiv dersinden alfabeye oradan da belâgat dersine ve ondan bir başkasına atlamaya benziyor.” Bu yoruma Mısır’ın değerli alimi Muhammed Abdullah Draz, “El-Nakdu’l-Fennî li Meşrûi Tertibi’l-Kur’ani’l-Kerim Hasebe Nüzûlih” adlı Yusuf Raşid’e reddiye olarak polemik tarzında kaleme almış olduğu makalesinde şu cevabı vermiştir; “Eğer bu önermeler doğru ise, yazarın davet ettiğiyle çelişen bir sonuca ulaşması kaçınılmazdır. Şöyle ki bu istidlâlin gereğince Kur’an’ın tertibini gözden geçirmek yetmeyecek, bilakis Kur’an’ın bütün nüzûl parçaları(necm) yeniden kaleme alınarak nüzûlüne uygun bir şekilde Medenîden önce Mekkî, her birinde de önce inen (mütekaddim) sonra inenden (müteahhir) önce gelmek üzere tertip etmek gerekecektir. Ta ki Mushaf Kur’an’ın nüzûl merhalelerinin tarihsel bir formu (sureti) olsun. Acaba yazar ayetlerin tertibinin yeniden düzenlenmesine yönelik çağrısını İslam Aleminin gazabını kabartacak bir tehlikeli cüretkarlık olarak görebilmekte midir? Eğer öyle olsaydı bu görüşünden daha az tehlikesi olan bir adım atmayı yeğler, sûrelerin tarihsel sıraya göre yeniden telif edilmesine geçici bir çağrıda bulunur, sûrelerde ayetlerin dizilişine hiç dokunmazdı. Sonra da maksadına erişince bu öncülleri destekleyen öldürücü darbeyi vururdu.” 434 Bize göre bu yorum kesin olmamakla birlikte aynı zamanda Derveze’nin tefsirine verilmiş bir cevap niteliği taşımaktadır. Çünkü Derveze sûrelerin tarihsel sıraya göre yeniden telif edilmesini teklif etmemiş bizzat sûrelerde ayetlerin dizilişine hiç dokunmadan bunu uygulamaya koymuş ve “et-Tefsiru’l-Hadis” böyle yazılmıştır. Ancak Kur’an’ı baştan sona Nüzûl sırasına göre tefsir eden “Tefsiru’l-Hadis” adlı tefsiriyle Derveze, “Tefsiru Beyani’l-Meanî” adlı eseriyle Derveze’nin çağdaşı olan Kürt asıllı ve Sufî eğilimli Abdulkadir Molla Huveyş Ali Gazi olmuştur. Derveze, bu düşünceyle tefsir yazma fikrini 1936 yılında hapis yattığı ve Türkiye’ye sürgün edildiği zamanlarda oluşturup uygulamış ve 1963 yılında Suriye’de bastırırmıştır. 434 Draz, Muhammed Abdullah, Kur’an-ı Kerim’in Nüzul Sırasına Göre Tertip Edilmesi Teklifi’ne Edebi Eleştiri, Çeviren: Doç. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU, Ankara Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, c. 37, s. 247. 114 Huveyş ise böyle bir tefsir yazma düşüncesine 17 Eylül 1936 yılında başlamış ve yazdığı tefsirini yine Şam’da 1964 yılında bastırmıştır.435 Derveze ve Huveyş, aynı zaman ve aynı bölgede yaşamalarına rağmen Derveze’nin hapis yılları ve Türkiye’ye sürgün edilmesi nedeniyle birbirleri arasında bir kişisel etkileşim bulunmamakla birlikte aynı şartlar ve koşullardan etkilenerek böyle bir düşünceye kapılmış olmaları muhtemeldir. Derveze tefsirindeki görüşlerini Mısır Islah ekolünden beslenerek ortaya koymuştur. Huveyş ise, sufî eğilimden beslenip Alusî’nin görüşlerinden yararlanarak tefsirine şekil vermiştir.436 Derveze’nin bu tarz tefsirine fetva veren Haleb fetva komisyon başkanı Abdulfettah Ebu Gudde, Mushaf’ı; okunan Mushaf ile tefsir edilen Mushaf olarak ikiye ayırmıştır. Okunan mushafın da icma ve tevatür yoluyla bugünkü Mushaflarla aynı olmasını savunmuştur. Bu nedenle nüzûl sırasına göre dizilemeyeceğini ifade etmiştir. Ancak mushafın nüzûl sırasına göre tefsir edilmesinde bir sakınca olmayacağını belirtmiştir. Çünkü İbn Kuteybe, Te’vilu’l-Müşkili’l-Kur’an adlı eserinde Kur’an’ı bugünkü okunun tertibinin ve nüzûl sırasına göre tertibinin dışında bir tefsir yapmıştır. Celaleddin Mahalli ve Suyûtî’nin “Celaleyn” adlı tefsirinden farklıdır. Neccar’ın “Kitabu’l-Kasasi’l-Enbiya”, Muhammed Ahmed Adevî’nin “Da’vetü’r-Rasul ilallahi Teala” adlı eserleri farklı tarzlarda kaleme alınmıştır. Bu nedenle eğer reddedilecekse bunlar da reddedilmesi gerekir. Kur’an sûrelerinin tertibi cumhurun görüşüne uygun olarak içtihadîdir. Ubey b. Ka’b, Abdullah b. Mes’ud, Ali b. Ebi Talib gibi bazı sahabe Mushaflarındaki sûre tertiplerinin farklılığına işaret eden rivayetler vardır. Osman dönemindeki mushafın tertibinin mahûdî / tevkifî olduğu meselesi ise okunan Mushaf’ı ilgilendirdiği için tefsir edilen mushaftan ayrılması gerekir. Müfessirin bazen bir ayeti tefsir edip diğerini terk etmesi, bazen bir sûreyi tefsir edip diğer bir sûreyi bırakması nasıl ki caiz görülmüş ise nüzûl sırasına göre sûrelerin tertip edilip tefsir edilmesi de caizdir. Tefsirdeki sûrelerin tertibi ile okunan mushaftaki sûrelerin tertibi arasında bir 435 436 Süleyman, Ferid Mustafa, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsîru’l-Kur’ani’l-Kerîm,s. 130 – 131. Süleyman, Ferid Mustafa, a.g.e., s. 132. 115 ayırım yapılması gerekir. Çünkü Kur’an sûreleri tertibinin Sahabe fiiline istinaden içtihadîdir.” 437 Yukarıda nüzûl sıralarına göre ayet ve sûreleri tertip etme meselesine bir açıklık getirdikten sonra burada ayet ve sûrelerin sözlük ve terim anlamını açıklayıp bunların tertibinin tevkifî mi yok sa içtihadî mi olduğu noktasında ortaya konan yaklaşımı ve Derveze’nin bu konudaki görüşünü ele almaya çalışacağız. Ayet kelimesinin sözlük anlamı, açık alamet, işaret, nişâne anlamlarına gelmekte olup çoğulu ây veya âyât’dır. Bir şeyin tanınmasına sebep olan emare manasına da kullanılır. Allah’ın varlığına delalet eden her şeye ayet denilmiştir. Terim olarak ise, sûrelerin içinde evvelinden ve sonundan munkatî olan bir veya birkaç cümleden mürekkep kelamdır.438 Sûre kelimesinin sözlük anlamı, şehrin sur’u demektir. Şehrin sur’u nasıl şehrin etrafını kuşatırsa, sûre de aynen öyle Kur’an ayetlerini kuşatır. Sûre kelimesi, aynı zamanda menzile ve mertebe demektir. Sûre “artık” anlamına gelen es-su’r kelimesinden türemiştir. Kelimenin sözlük türetimi ve anlamı ne olursa olsun, Kur’an’da bu kelimenin kullanımı, Kur’anî bölüm ve ayetlerden oluşan tam ve müstakil grubun kasdedildiğini göstermektedir. 439 Ayetlerin tertibi tevkifîdir. Nazil olan her ayetin hangi sûrenin neresine konulacağını Hz. Peygamber bilir ve yazılmasını vahiy katiplerine emrederdi. Bu hususta ümmetin icması vardır. Artık burada rey ve içtihada gerek yoktur. Cebrail vahiy geldikçe her ayetin konulması gereken yerini Peygamber’e bildirmiştir. Peygamberimiz yeni indirilen ayetleri namazlarda okur, onlarla öğüt verir, onların ahkamından bahseder ve her sene Cibril’e arzederdi. Son sene bu arz iki defa vuku bulmuştur. Hafızlar da Kur’an ayetlerini bu şekilde ezberlemişlerdi. Ebu Bekir dönemi Kur’an tedvini ve Osman dönemi Kur’an teksiri esnasında ayetlerin tertibi hususunda herhangi bir değişiklik olmamıştır. 440 437 Bkz: Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 1, s. 17-18. Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 54. 439 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 3, s. 470-471. 440 Cerrahoğlu, a.g.e., s. 56. 438 116 Aynen Derveze de, sûrelerin bugünkü mushafta gördüğümüz tertibinin içtihadî olmadığını, hem ayet hem sûrelerin tertibinin peygamberimiz zamanında gerçekleştiğini, Peygamberimiz bu uygulamayı ya içtihad menşeli bir hikmete dayalı, ya da bir yönlendirme ile yaptığını, bu yüzden ondan sonra ashabı bu konuda herhangi bir değişiklik ve farklı bir uygulama yapmadığını, mushafın bizzat Rasulullah döneminde kumaşa yazılı olarak toplandığını savunmuştur. 441 Derveze bu husustaki görüşünü, Suyûtî, Enbârî, Kirmânî, Beyhâkî, Ebu Cafer enNühâs, İbn Hasar, İbn Hacer gibi alimlerden etkilenerek ortaya koymuştur. Çünkü bu alimlere göre Mushaftaki Kur’an sûreleri, Enfal ve Berae(Tevbe) sûreleri dışında tevkifî’dir. Yine Ahmed Seyid el-Kûmî ve Muhammed Ahmed Yusuf el-Kasım’ın yapmış olduğu araştırmaya göre, Kur’an, ayet ayet, sûre sûre Allah tarafından tertip edilmiştir. Allah Rasülü de onu böyle tebliğ etmiştir.442 Ancak Derveze, sûrelerin bugünkü mushafta sıralanışlarının, Peygamberimiz zamanında ve onun emirleri doğrultusunda gerçekleştirildiğine ilişkin olarak doğrudan Kur’an’dan alınacak birkaç karine dışında pek bir kanıt bulunmadığını, bunların da pek doyurucu olmadıklarını ifade etmiştir.443 Sûrelerin tertibine ve inişine ilişkin bir çok hadis rivayetlerini siyer bilgileriyle örtüşmediği gerekçesiyle hadislere kuşkuyla bakmış, kendi tercihini siyer bilgilerinden yana kullanmıştır. Örneğin Maide sûresinin bir defada indirildiğini belirten hadis rivayetlerini değil farklı zamanlarda indirildiği görüşünü tercih etmiştir.444 2.2.3.8. Mekkî – Medenî Sûreler ve Üslub Bakımından Ayırıcı Özellikleri Derveze’ye göre, Kur’an’ın Mekke döneminde inen kısmında, sûrelerdeki ayetlerin peygamberimizin hayatında tertip edildiklerine ve sûrelerin biraraya getirildiklerine yönelik aşağıda belirtilen işaretler bulunmaktadır. Kur’an’ın bu kısmında, özellikle de müşriklere meydan okuma bağlamında “sûre” kelimesi birkaç kez tekrarlanmıştır. Yunus, 38; Hud, 13. Ayetler sûre kelimesi 441 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 110. Süleyman, Ferid Mustafa, Muhammed İzzet Derveze ve Tefsîru’l-Kur’ani’l-Kerîm, s. 117, 120. 443 Derveze, a.g.e., s. 109-110. 444 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 9, s. 145. 442 117 ile bağımsız bir ayetler topluluğunun veya Kur’an bölümlerinin kasdedildiği hususunda kuşkuya mahal bırakmamaktadır. 445 Mekke döneminin secili, vezinli ve kafiyeli sûreleri 65 adettir. Bunlar arasında Mekke inişli olduklarını tercih ettiğimiz “Rahman”, “İnsan” ve “Zilzal” sûreleri de yer almaktadır. Rivayetlerin bir kısmı bu sûrelerin Mekke’de, bir kısmı da Medine’de indiklerini belirtmişlerdir. Bu sûrelerin 54 tanesi kısa sûrelerdir. Söz konusu olan bu sûreleri şöyle sıralayabiliriz: Fatiha, Nas, Felak, İhlas, Leheb, Kafirun, Kevser, Maun, Kureyş, Fil, Hümeze, Asr, Tekasür, Karia, Zilzal, Adiyat, Kadir, Alak, Tin, İnşirah, Duha, Leyl, Şems, Beled, Fecr, Gaşiye, A’la, Tarık, Buruç, İnşirah, Mutaffifin, İnfitar, Tekvir, Abese, Naziat, Nebe, Mürselat, İnsan, Kıyamet, Müddesir, Müzzemmil, Cin, Nuh, Mearic, Hakka, Kalem, Mülk, Vakıa, Rahman, Kamer, Necm, Tur, Zariat, Kaf. Bu sûrelerdeki konu birliği son derece açık ve ortadadır. Bu sûrelerin her biri bir defada inmiş ve bağımsız sûrelerdir. 446 Secili ve vezinli ayetler arasındaki fark şudur; secili sûrelerde asıl olan kafiye birliğidir. Vezin şart değildir. Vezinli sûrelerde ise asıl olan vezinli oluşudur. Kafiye gerekli değildir. Seciler aynı zamanda vezinli de olabilirler. Kur’an’da bunların herbirinin örnekleri de vardır. Ayrıca vezin ve kafiye bakımından farklı bölümler içeren sûreler de vardır. Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı adlı eserin Kur’an Dili bölümünde bu konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. 447 Sad, Saffet, Yasin, Fatır, Şuara, Furkan, Taha, Meryem, Kehf, İsra ve Hicr gibi orta uzunluktaki secili veya vezinli sûrelerin bölümlerini dikkatle incelediğimizde, secili ve vezinli oluşlarının yanısıra bölümlerinin ardışık ve ahenkli oldukaları da görülmektedir. Bu da söz konusu sûrelerin bir defada yada bölümlerinin peşpeşe indiklerini çağrıştırmaktadır. 448 Mekke inişli sûreler içinde secili ve vezinli olmayanların sayısı 26’dır. Bunlar: Ahkaf, Casiye, Duhan, Zuhruf, Şûrâ, Fussilet, Mü’min, Zümer, Sebe, Secde, Lokman, Rum, Ankebut, Kasas, Neml, Mü’minun, Hac, Enbiya, Nahl, İbrahim, Rad, Yusuf, Hud, 445 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 106. Derveze, a.g.e., s. 106-107. 447 Derveze, a.g.e., s. 107. 448 Derveze, a.g.e., s. 107. 446 118 Yunus, Araf ve En’am sûreleridir. Bu sûreleri secisiz ve vezinsiz olarak nitelendirdik. Ancak bu genel bir nitelemedir. Değilse bazılarında secili ve vezinli bölümler de vardır. Bu sûrelerin 9 tanesi orta uzunluktaki sûrelerden çok, kısa uzunluktaki sûrelere yakındır. Bunlar: Ahkaf, Casiye, Duhan, Zuhruf, Şura, Fussilet, Sebe, Sebe ve Lokman sûreleridir. Geri kalanı orta uzunluktaki sûrelerdir ve uzun sûrelere daha yakındır. Bir kısım sûreler ise uzun sûrelerdir. Söylediğimiz gibi ayetleri secili ve vezinli olmasa da ayetlerin sonu tek merkezlidir. 449 Mekke döneminde inen çeşitli sûrelerin 27 tanesi, Huruf-u Mukatta ile başlamaktadır. Bunlar: Kalem, Kâf, Ahkaf, Casiye, Duhan, Zuhruf, Şûrâ, Fussilet, Gafir(Mü’min), Sad, Yâsin, Secde, Lokman, Rum, Ankebut, Kasas, Neml, Şuara, Taha, Meryem, Hicr, İbrahim, Ra’d, Yusuf, Hud, Yunus ve Araf sûreleridir. Mekke sûrelerinin 17 tanesi Yemin ile başlamaktadır. Bunlar: Asr, Adiyat, Tin, Duha, Leyl, Şems, Fecr, Beled, Tarık, Buruc, Naziat, Mürselat, Kıyamet, Necm, Tur, Zariyat, ve Saffat sûreleridir. Değişik özellikler arzeden 9 tanesi de övgü, hamd ve tesbih ile başlamaktadır. Bunlar: Fatiha, A’la, Mülk, Fatır, Sebe, Furkan, Kehf, İsra ve En’am sûreleridir. Tamamı kısa sûrelerden oluşan bir diğer 9 sûre de soru ile başlamaktadır. Bunlar: Ma’un, Fil, İnşirah, Karia, Gaşiye, Nebe, İnsan, Mearic ve Hakka sûreleridir. Yine kısa sûrelerden oluşan 9 tanesi de çağrı veya emir şeklinde peygamberimize yöneltilen hitaplarla başlamaktadır. Bunlar: Nas, Felak, İhlas, Kafirun, Kevser, Alak, Müddessir, Müzzemmil ve Cin sûreleridir. 4 tanesi de dua ve uyarı ile başlamaktadır. Bunlar: Mesed, Hümeze, Tekasür ve Mütaffifin sûreleridir. 5 tanesi ise “İza” edatıyla başlamaktadır. Bunlar: Zilzal, İnşikak, İnfitar, Tekvir ve Vakıa sûreleridir. Yani 91 Mekke inişli sûrenin 80 tanesi özel bir girişe sahiptir. Bu özel girişler sûrenin içeriğine ve bağımsızlığına işaret etmektedir. Geriye kalan Mekke inişli sûrenin 7 tanesi, kısa ve secili’dir. Bunlar: Kureyş, Kadir, Abese, Nuh, Rahman, Kamer ve Zümer sûreleridir. Bu sûrelerin kendine özgün karekterleri bir kerede indiklerine ve bağımsız birer sûre olduklarına delalet eder. Geriye kalan 4 tanesi de; Mü’minun, Hac, Enbiya ve Nahl 449 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 107-108. 119 sûreleridir. Bunların da girişlerine iyice bakıldığında, kendine özgü ve bağımsız sûrelerin başlangıçları oldukları anlaşılmaktadır. 450 Mekke döneminde inen Kur’an surelerinin tedvinin Peygamberimiz döneminde yapıldığına işaret etmeleri ne kadar doğru ise Medine dönemi Kur’an sûrelerinin de aynı özelliklere sahip olduğu o kadar doğrudur. 451 Derveze’ye göre, Medine’de inen sûreleri inceleyen bir kimse şu hususları gözlemleyebilir: 2 sûre Huruf’u Mukatta ile başlamaktadır. Bunlar; Bakara ve Al-i İmran sûreleridir. 8 tanesi Peygamberimize yönelik hitap ile başlamaktadır. Bunlar: Nasr, Tahrim, Talak, Münafikun, Mücadele, Fetih, Ahzab ve Enfal sûreleridir. 5 tanesi tesbih ile başlamaktadır. Bunlar: Tegabun, Cuma, Saf, Haşir ve Hadid sûreleridir. 3 tanesi Mü’minlere yönelik hitab ile başlamaktadır. Bunlar: Mümtehine, Hucurat ve Maide sûreleridir. Yani 23 sûreden 19 tanesinin kendilerine özgü giriş kısımları vardır ve bu giriş kısımları ayrı bir sûrenin başlangıcı olduklarını ortaya koyar niteliktedirler. Medine’de inen diğer sûrelere gelince, Bunlar; Beyyine, Muhammed, Nur, Tevbe ve Nisa sûreleridir. Bunların da giriş kısımları bağımsız sûreler oldukları ve özel bir başlangıca sahip bulundukları gayet belirgindir. 452 Medine inişli sûrelirin 2’si çok kısadır. Bunlar; Nasr ve Beyyine sûreleridir. 13 tanesi kısa sûrelerden oluşur. Bunlar; Tahrim, Talak, Tegabun, Münafikun, Cuma, Saf, Mümtehine, Haşr, Mücadele, Hadid, Hucurat, Fetih ve Muhammed sûreleridir. Bunlardan Cuma ve Mücadele sûreleri hariç diğerleri tek konuyu içermektedir. Bu da onların bir kerede indiklerini ve ayrı bir kişilik kazandıklarını gösterir. 453 Farklı konular içeren ve bölümleri değişiklik arzeden, zaman zaman da aralarında irtibat da bulunmayan sûreler 9 tanedir. Bunların 2’si kısa sûrelerden olan Cuma ve Mücadele sûreleridir. 2’si orta sûrelerden olan Ahzab ve Nur sûreleridir. 5 tanesi de uzun sûrelerden olan Tevbe, Maide, Nisa, Al-i İmran ve Bakara sûreleridir. Bizim kanaatimize göre, Kur’an ayetlerinin tertibi ve sûrelerin mushaftaki dizilişleriyle ilgili sözlerin ve 450 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 108-109. Derveze, a.g.e., s. 109. 452 Derveze, a.g.e., s. 111. 453 Derveze, a.g.e., s. 111. 451 120 tahminlerin sebebi bu sûrelerin özel durumudur. Çünkü diğer sûrelerin sahip oldukları konu ve üslup birliği, akış bütünlüğü ve bölümlerin ardışıklığı bir kerede ve peşpeşe indiğinin kanıtıdır. Yine söz konusu sûrelerin bugün elimizde bulunan mushaftaki tertipleri ve ayet ve bölümlerinin dizilişleri peygamberimizin hayatında ve onun direktifleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. 454 Derveze’ye göre, Mekke’de yaşayanlar sadece müşrik Araplar değildi. Onların yanı sıra ehl-i Kitap olan kimseler de vardı. Ehl-i Kitap’ın güçsüz bir azınlık olmasına karşın, müşrik Araplar çoğunluğu teşkil edip güçlüydüler. Buradan hareketle Mekkî olan Kur’an tabiatıyla Mekke dönemini temsil etmektedir. Bu bölüm ayet sayıları açısından Kur’an’ın yaklaşık üçte birini oluşturur. Hacim bakımından ise üçte birinden azdır. Sûrelerin sayıları açısından da dörtte üçüne yakın bir bölümünü oluşturur. Bununla beraber bazı sûrelerin Mekkî ya da Medenî oluşunda ihtilaf edilmiştir. Ancak Mekkî Kur’an ayetlerinin kendisine özgü bazı özellikleri bulunmaktadır.455 Medenî ayetler, Medine dönemini temsil etmektedir. Medine şehrinde vuku bulmasa bile hicretten sonra meydana gelen tüm gelişme ve olayla ilgili inen ayetlere Medenî ayetler denir. Ayetlerin inişi gerek hicret esnasında olsun gerek Medine dışında cereyan eden savaşlar esnasında ve gerekse Rasulullah’ın yolculuğu, fetihleri veya haccı sırasında Mekke’de bulunduğu esnada olsun durum değişmez. Kur’an’ın bu dönemde inen ayet ve sûreleri Medenî olarak kabul edilir. Medine döneminde inen ayetlerde bulunan çeşitli alanlarda gerçekleşen hükümlerin Kur’an’ın Mekkî ayetlerinin belirlediği hedef ve ilkeleri değiştirmemiştir. Medine döneminde inen ayetler içerisinde aktarılan Medenî bölümlerin Kur’an’ın Mekkî bölümleri gibi birbiriyle irtibatlı bir bütün olup birbirinden bağımsız olarak ele alınamazlar. Medine döneminin değişik aşamalarında inen Kur’an ayetlerinde farklı bir çok konuyla karşılaşmak mümkündür ve bu nedenle Medine döneminin olaylarını ele alırken Mekke döneminde izlediğimiz Yöntemi kullanılmış, bu döneme ait 454 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 91. Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, çev., Mehmet Yolcu, Yöneliş Yay., 2. baskı, İstanbul 1995, s. 155. 455 121 olan çeşitli tablolar bir bütün içinde incelenmiş, ayetlerin nüzûl ortamı göz önünde bulundurulmaya çalışılmıştır. 456 Derveze’ye göre, Kur’an’ın ifade tarzı Mekke dönemi sûreleriyle Medine dönemi sûrelerini, hatta her iki dönemde inen ayetleri birbirinden ayırt etmeye büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. 457 Derveze’ye göre Mekkî Sûrelerin Özellikleri şunlardır; Mekkî sûrelerin ve ayet grubunun çoğunluğu öncelikle uyum, ahenk ve ölçü açısından tam bir bütünlük içinde ve ayetler kısadır. Bununla birlikte güçlü bir vurgu, nüfuz ve etkiye sahiptir. Mekke döneminde inen sûreler, çoğu kez secili ve vezinli olurlar. Mekkî sûrelerde yoğun olarak Allah’a davet, itaat ve ibadetin sadece Allah’a olduğu hususu vurgulanmakta ve yalnızca O’nun ibadet ve itaata layık olduğu, şirke karşı savaş, kafirlere karşı sert ifadelerin yer aldığı temalar işlenmektedir. Mekke döneminde inen sûrelerde ahlakî, sosyal, insanî davetin üslubu yasama ve yasalaştırma üslubundan daha çok; sevdirme, beğendirme, teşvik etme, örnek verme, vaad etme ve tartışma üslubudur. Mekkî sûrelerde, Ahiret günü ile ilgili kıssa ve sahneler, melek ve cinlerle ilgili açıklamalar, kafirlerin sözleri ve İslam’a karşı mücadele etmeleri, Peygamberimize yapmış oldukları iftiralar gibi konular yoğun bir şekilde tekrarlanmaktadır. Mekkî sûrelerde Kafirlerin yalan, tartışma ve ithamlara yönelik sözleri ve tavırları, onların bu tutumlarının reddedilmesi, yalanlanması, eleştirilmesi ve tehdit edilmesi çokça yer almakta ve çeşitli vesilelerle gündeme gelmekte ve Münafıklardan hiç söz edilmemektedir. Uzun, orta ve kısa olarak inen Mekkî sûrelerde konu birliği belirgin bir özelliktedir. Bunlar çağrı, bilgi verme, niteleme, hikaye etme, tartışma, korkutma, müjdeleme ve kıssaları aktarma açısından benzerlik arzetmektedir. Mekke döneminde inen tüm sûrelerde tartışma, hikaye, anlatım, uyarı, vaad, tehdit, destek sağlama, somutlaştırma, hatırlatma, kıssalar sunma, mü’minlerin 456 457 Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, s. 155. Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 126-127. 122 gönüllerini sakinleştirip yatıştırma, yönlendirme, telkin etme ve kanıt sunma gibi özellikler arasındaki bütünlük gayet belirgindir. Mekke dönemi sûreleri, güçlü, insan ruhunun derinliklerine etki eden, kulakları ve kalpleri sarsan hitap tarzıdır. Mekke dönemi sûreleri, ehl-i Kitap ve kendilerine ilim verilenlerden söz ederken okşayıcı ve yumuşak bir üslup kullanır. Temel meselelerde onların tanıklığına başvurulur. 458 Derveze’ye göre, On üç sene devam eden Mekke döneminde Allah Rasülü ve Müslümanlar güç ve sayı olarak az durumdaydı. O dönemde davet, ikna etmeye, tartışmaya, delil getirmeye, münazara ve güçlü bir iradeye dayanıyordu. Bu dönemde Arap liderliği ortama etkili bir biçimde hakimdi. Bu dönemde Mekke’de Ehl-i Kitap(Yahudi ve Hıristiyan) büyük ve güçlü değildi ve orada kitleleşmiş azınlıklar yoktu. Bu dönem davet dönemi idi. Muhataplar inançlarında, geleneklerinde ve tutumlarında birbirlerine benzerlik arzediyordu. Durum bu olduğundan bu dönemde hukuk ve kanun ve onları uygulayacak etkili bir otorite yoktu. 459 Ancak bütün bunlarla birlikte Derveze, Mekkî sûrelerin ve ayet demetlerinin iniş tarihini doğru olarak belirleyebilmenin zor bir iş olduğunu kendisi de kabul etmiştir. Ona göre, sûrelerin iniş sıralaması konusunda nakledilen rivayetler bir ölçüde bu zorluğu hafifletse, sûre ve ayetlerde bazı ip uçları bu rivayetlerin çoğunun doğru veya doğruya yakın olduğunu gösterse de durum aynıdır. Bu nedenle söz konusu dönemi ve onunla ilgili Kur’an tablolarını incelerken, gücü ölçüsünde, kronolojik sıralamaya dikkat etmekle bu inceleme ve tabloları bağımsız konular çerçevesine oturtmak arasında bir yol izlemeye çalışmıştır. Bunun yanı sıra, bize kadar ulaşan araştırma ve rivayetler arasından en kabul edilebilirlerini seçmiştir. Mekkî sûrelerin iniş sıralamasını içeren bir liste ilave etmiştir. Derveze, bununla, Kur’an okuyucusunun, sözü edilen rivayetlerin sıhhati ölçüsünde konuya yaklaşmasını istemiştir. 460 458 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 126-127; Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, s. 155-156. 459 Derveze, Siretü’r-Rasul: Mekke Dönemi, II, s. 156-157. 460 Derveze, a.g.e., s. 158-159. 123 Derveze’ye göre, Medenî sûrelerin özellikleri ise şunlardır; Medenî ayetler, Medine dönemini temsil etmektedir. Medine şehrinde vuku bulmasa bile hicretten sonra meydana gelen tüm gelişme ve olayla ilgili inen ayetlere Medenî ayetler denir. Ayetlerin inişi gerek hicret esnasında olsun gerek Medine dışında cereyan eden savaşlar esnasında ve gerekse Rasulullah’ın yolculuğu, fetihleri veya haccı sırasında Mekke’de bulunduğu esnada olsun durum değişmez. Kur’an’ın bu dönemde inen ayet ve sûreleri Medenî olarak kabul edilir. Kur’an’ın Medinî bölümleri, ayet sayısı olarak Kur’an’ın üçte birini ve hacim olarak üçte birinden biraz fazlasını oluşturur. Kur’an’ın dörtte birini veya dörtte birinden biraz fazlasını oluşturan sürelerin bazısı hakkında Mekkî mi, Medenî mi olduğu hususunda ihtilaf vardır. Medenî ayetler, daha uzun cümlelerden oluşur. Medenî sûrelerde secili ifadeler nadir denecek kadar azdır. Medenî ayetler, Rasulullah’ın evlilik ve aile yaşantısı ile ilgili bir çok pasajlar içerir. Bu dönemde inen sûrelerde, kıssalar, ahiret sahneleri, cennet-cehennem, cinlerin ve meleklerin tasviri gibi konulara pek az yer verilir ve evrensel sahnelere pek rastlanmaz. Medenî sûrelerde, kulluk, ahlakî, toplumsal ve hukuksal sistem ve pratik yaşam ile ilgili prensipler teşri(yasama) üslubuyla anlatılır. Medenî ayetlerde bir çok bölüm cihada ve onun zorluklarına katlanmaya çağrıda bulunmaktadır. Medenî surelerde, ahlakî ve toplumsal reform amacıyla yeni gelenekler ihdas edilmektedir. Medenî sûrelerde, Nifak ve münafıklarla ilgili somut tablolar anlatılmakta, Rasulullah ve İslamî hareket karşısındaki can sıkıcı tutum ve davranışları kınanmaktadır. 124 Medenî sûrelerde, o dönem Yahudilerine şiddetli eleştirilerde bulunulmakta, onların ahlak, olumsuz tutum ve öne sürdükleri delilleri sert bir üslup ile reddetmekte ve az da olsa Hıristiyanlar eleştirilmekte ve dindeki sapmaları kınanmaktadır. 461 Medine döneminde inen ayetlerde bulunan çeşitli alanlarda gerçekleşen hükümlerin Kur’an’ın Mekkî ayetlerinin belirlediği hedef ve ilkeleri değiştirmemiştir. Medine döneminde inen ayetler içerisinde aktarılan Medenî bölümlerin Kur’an’ın Mekkî bölümleri gibi birbiriyle irtibatlı bir bütün olup birbirinden bağımsız olarak ele alınamazlar. Medine döneminin değişik aşamalarında inen Kur’an ayetlerinde farklı bir çok konuyla karşılaşmak mümkündür ve bu nedenle Medine döneminin olaylarını ele alırken Mekke döneminde izlediğimiz yöntem kullanılmış, bu döneme ait olan çeşitli tablolar bir bütün içinde incelenmiş, ayetlerin nüzûl ortamı göz önünde bulundurulmaya çalışılmıştır. 462 2.2.3.8.1. Mekkî Sûrelerde Medenî Ayetlerin Yer alması Derveze, Kur’an tertibinin Hz. Peygamber döneminde gerçekleştiğini kabul etmiştir. Nisa sûresinin son ayetini, Bakara sûresinin, 235-241 ayetlerini ve Ahzab, 49 ayetini buna delil göstermiştir. Derveze’ye göre, Kur’an tertibi Hz. Ebu Bekir döneminde gerçekleşseydi, Ahzab, 49 ayetinin Bakara sûresine yerleştirilmesi gerekirdi. Buradan hareketle bazılarının, Mekke inişli bazı sûrelerde Medine inişli ayetlerin yer aldığını, yine Medine inişli sûrelerde Mekke inişli ayetlerin yer aldığını söyleyerek karşı çıkma ihtimali olurdu.” 463 Derveze, Mekkî sûrelerde Medenî ayetlerin bulunduğuna dair rivayetlerin bulunduğunu kabul etmiştir. Değerlendirmesinde esas aldığı Mushaf, Nasif Kudurioğlu mushafıdır. Bu Mushaf, 4000’i aşkın ayeti içeren 34 Mekkî sûrede 147 Medenî ayetin bulunduğunu belirtmektedir. Kimi rivayetler ise, bu ayetlerin sayısını azaltmakta veya eksiltmektedir. Oysa Derveze’ye göre, “ayetleri iyice düşünen kimse bunların çoğunda Mekke döneminin karekteristiğini, tablo ve olaylarını görecektir. Siyak ve sibak arasında bağlam ve içerik hatta nazım yönünden tam bir uyum bulunduğunu anlayacaktır. O 461 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 127; Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı (Medine Dönemi), III, s. 11-12. 462 Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı (Medine Dönemi), III, s. 13. 463 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 113. 125 halde bunların Medenî oluşunu ve Medine’de nazil olma sebeplerini ifade eden rivayetlerin doğruluğu konusunda şüphe ve temkinle yaklaşmak uygun bir yoldur. Bu durumda insanın aklına şöyle bir şey gelebilir; Bu Mekkî ayetler, Medine’de meydana gelen bazı olaylar üzerine okunmuş veya delil getirilmiştir. Bazı kimseler de bu durumu unutmuş veya meseleyi karıştırmış ve Medenî ayetler olduğu zehabına kapılmışlardır. Ancak Medenî sûrelerdeki az sayıdaki bazı ayetler bu yargının dışındadır. Çünkü ayetlerin karekteristik ve içerikleri bunların Medenî olduklarına dair rivayetin doğruluğunu desteklemektedir. Derveze’ye göre, bu tür ayetlerin bulunması yani Mekke inişli ayetlerin Medine inişli sûrelerde yer alması veya aksinin olması, ayetlerin Peygamberimiz zamanında ve onun emriyle tertip edildiklerini ortaya koymaktadır. Müzzemmil ve Şuârâ sûrelerinin son ayeti ile A’raf sûresinin 167-171 ayetleri, Medine döneminde indirildikleri, Mekke inişli sûrelerle uyum oluşturdukları gerçeği bu ayetlerin Peygamberimiz tarafından söz konusu sûrelere yerleştirildiğinin Kur’anî bir 464 kanıtıdır.” Yine Derveze’ye göre, “Medine inişli sûrelerde yer alan Mekke inişli ayetlerin yer aldığı rivayetlerine gelince bunların sayısı oldukça azdır. Kendisinin kaynak aldığı Nasif Kudurioğlu mushafında bunlar, Enfal, 30-36 ayetleri, Tevbe sûresinin son iki ayeti ve Muhammed sûresinin 13. ayetidir.” Derveze, bunlar hususunda süpheye düştüğünü ve bu husus hakkında karşı rivayetlerin de olduğunu ancak kendi görüşüyle çelişmediğini ifade etmiştir. Durum ne olursa olsun bunu yapmışsa bile Peygamberimiz yapmıştır. Sahabenin böyle bir iş yapmış olması düşünülemez. 465 2.2.3.8.2. Mekkî ve Medenî Sûrelerin Konjoktürel Üslubu Kullanması Derveze, Mekkî ve Medenî sûrelerde konjektürel üslubu kullandığını ifade eder ve görüşlerini aşağıda tespit ettiği örnekleriyle açıklar; “Kur’an’ın Mekke döneminde inen kısmında, Hicaz bölgesinde büyük koloniler halinde yaşayan Yahudilere yönelik sert ifadelere yer verilmemiş, sadece Firavn ve Musa kıssalarına, ilk kuşak İsrailoğullarının başından geçen olaylara işaret etmekle yetinilmiştir. Bunda güdülen amaç, tıpkı Kur’an’da yer alan diğer peygamber 464 465 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 1, s. 379; c. 1, s. 50, Kalem sûresi; Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 113. Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 114. 126 kıssalarında olduğu gibi toplumu ve muhatapları ilahî mesaja ısındırmak olabileceği gibi bir başka hikmeti de, Hicaz bölgesinde yaşayan bu büyük kolonilerin Hicaz Arap halkıyla ve içinde bulundukları toplumla yakın ve sağlam ilişkiler içinde olmaları olabilir. Buna karşın Medenî dönemde inen ayetlerde Yahudilere sert eleştiriler yöneltilmiş, onların ahlakî yapıları, desiseleri ve düzenbazlıkları tasvir edilmiş, o günkü ahlakî yapıları geçmiş atalarının ahlaklarıyla ilintilendirilmiştir. Hiç şüphesiz bu üslup değişikliğinin Peygamberimizin yaşadığı çevreyle doğrudan ilintisi vardır. Objektif koşullar böyle bir üslup değişikliğinizi zorunlu kılmıştır. Çünkü Yahudiler Mekke’de güçlü, etkin ve köklü bir kitle hüviyetinden uzak, Medine’de ise etkin bir topluluk görünümündeydiler. Bu konuda onlarla Peygamberimiz arasında Mekke’de herhangi bir çatışma, zıtlaşma ve tartışma görülmezken, Medine’de onlarla sert tartışmalar olmuştur. Çünkü Yahudiler Medine’de etkin bir kitleydiler. Köklü bir topluluk olarak belirleyici rol oynuyorlardı. 466 Mekkî ve Medenî ayetlerde yapılan araştırmada fakir ve muhtaç toplumlara Kur’an’ın önem verdiği ve içinde bulundukları durumlara ihtimam gösterdiği ve bunu iki şekilde ortaya koyduğu göze çarpmaktadır. Birinci şekil; Kur’an’ın mutlak olarak fakir ve muhtaç toplumlara karşı iyilik etmeye, bağış ve ihsanda bulunmaya, sıkıntılarını hafifletmeye, yardım etmeden kaçınanları kınamaya ve engelleyenleri azarlamaya çağrısıyla bunu ortaya koymuştur. İkinci şekil; İfade yerindeyse resmî yaptırımla yani devletin ve Müslümanların bu yükü omuzlamasını istemesiyle ortaya koymuştur. Kur’an, zekat, ganimetler ve devletin elde edip fakir toplumlara dağıttığı fey gibi resmî kaynakları belirleme yoluyla bunu gerçekleştirmiştir. Allah, teşvik, yönlendirme, uyarı ve kınamanın istenen sonucu vermeyebileceğini bilmekte ve bu duyguları okumuş olduğumuz bir kısım ayetlerde belirtildiği üzere fakir ve muhtaç tabakalara karşı toplumsal ve insanî yükümlülükler hissettiren cömert ve duyarlı olmayabilen insanların içlerine, vicdan ve hislerine bırakmaktadır. Kur’anî Tenzil, yaptırımcı resmî üslup ile birlikte iyi nefislerin, merhametli kalplerin, diri 466 Derveze,Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 146. 127 gönüllerin kendisine icabet ettiği bu üslubu kapsamaktadır. Kur’an’ın bu üslubunda hikmet ve celal gayesi mevcuttur. İkinci şeklin konumuz açısından çok önemli olduğu gayet açıktır. Bu, fakir, muhtaç ve çaresiz bırakılmış toplumların yaşam sigortası olma, insanî, sosyal ve sağlık ihtiyaçlarını giderme bağlamında en güçlü ve en faydalı yöntem olan toplumsal güvence anlamında özünü oluşturmaktadır. Mekkî dönem, devletin henüz oluşmamış olduğu bir dönemdir. Bu dönem sadece bir davet dönemidir. Bu nedenle Mekkî ayetlerde birinci şekil baskındır. Hatta ikinci şekle giren zekat, teşvik, yönlendirme, sakındırma ve uyarma, okumuş olduğumuz Kur’an ayetlerinde bir gerçeği oluşturmuştur. Öyle ki bu davetin yapısı gereği zengin ve yönetici kesim, İslam ve Müslümanların daveti karşısında tek bir cephe oluşturmuş, bu cephe ile Peygamber ve Müslümanlar arasında aşırı bir çatışma ortaya çıkmıştır. Birçok Kur’an ayetlerinin ve bölümlerinin inişi, bu pasajları içermekte ve bu cepheye karşı çetin bir hamle başlatmaktadır. Bu nedenle İslamî davetin dar bir alanda kalmasına neden olmuştur. Müslümanlar ve özellikle de fakir olanları bu davetin çağrısına kulak vermek durumunda kalmış oldukları için söz konusu cephenin eziyet, işkence ve taşkınlıklarına maruz kalmışlardır. Birçok Kur’an ayetleri ve pasajları bu gerçeği ifade etmektedir. 467 Medine dönemi, yarının bir devlet dönemi olmasını hiç de geciktirmemiştir. Bu nedenle Kur’an’ın açık bir biçimde resmen ezilmiş, fakir, muhtaç, aciz toplumlara yardımı emretmesi pek de vakit almamıştır. Hem sonra Kur’an bunu salt yardımseverlerin acıma hislerine terk etmemiştir. Çaresizlerin çaresizliği, fakirlerin fakirliği, aciz ve kimsesizlerin içinde bulundukları zor koşullar nedeniyle bu olayın kriz ve afetler derecesine ulaşması karşısında bütün dünyada verilen mücadeleleri düşündüğümüzde bu meyanda bizim için Kur’an mucizesinin açıkça ortaya çıktığını görürüz. Yine bu kapsamda genişlemeye başlayan ve bugünkü ifadeyle toplumların en güzel hayat ve yaşam sigortası olan sosyal güvenceyi düşündüğümüzde ve yine Kur’an’ın bin üç yüz küsür yıldır bunu bir devlet 467 Bkz: Kalem, 10-16; Müddessir, 11-16; Tebbet Suresi; Buruç, 10; Hümeze Suresi; Kaf, 24-25; Sebe, 32, 33, 35, 39, 43, 48; Zuhruf, 31-32; Kehf, 45-46; Nahl, 23, 25, 41, 110; İbrahim, 40-45; Mü’minun, 5456, 64-67; Secde, 12-17; Hakka, 29-31; En’am, 51-53; Kehf, 28; Sad, 62-63; Meryem, 73-76; Mü’minun, 108-110; Mutaffifun, 29-31. 128 sorumluluğu haline getirmesini mülahaza ettiğimizde bu mucizenin daha da büyüklüğünü ve üzerine kurulan İslam hukukunun güç ve kuvvetini görmüş oluruz.”468 2.2.4. Kur’an Çevirileri Hakkındaki Görüşleri Çeviri, genel anlamda ele alındığında, iki ayrı dili konuşan insanlar arasında dil engelini ortadan kaldırarak onların anlaşmalarını sağlama işi ve belli bir dille ifade edilmiş bir sözün anlamını başka bir dilde ona denk bir ‘tabir’ ile aynen ifade etme 469 şeklinde tanımlanabilir. Her iki dil iyi bilindiğinde böyle bir işi gerçekleştirmek kolay görülebilir. Ancak çeviri, dil ve edebî sanatların en zoru olarak karşımıza çıkmaktadır. 470 Durum ne olursa olsun, konumuz gereği ele alacağımız Kur’an çevirilerinin, günümüzde, Kur’an’ı anlamadaki en yaygın vasıtalardan biri olduğu düşünülecek olursa, çeviriler bahsi, tefsir ilminin ‘yeni bir şubesi’ olarak addedilebilir. 471 Kur’an’ın ilk Türkçe çevirisi, MS 10-11. yüzyılda ortaya çıkmış olmakla birlikte Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesine ilişkin ilk tartışmalara Cumhuriyetin ilanının ilk yıllarında ve Mısır’daki tartışmaları izleyen dönemde tanık olmaktayız. 472 Kur’an, 20. yüzyılda olduğu kadar hiçbir dönemde bu denli yoğun bir biçimde başka dillere çevrilmemiştir. Gerçi Kur’an’ın matbu Türkçe çevirileri, 19. yüzyılda tanzimatın ilanından hemen sonra başlamış olmakla birlikte bu yüzyılda yaygın bir çeviri hareketinden söz edebilmek mümkün değildir. Ancak 19. yüzyıldaki ortaya çıkan mahsuller tefsir teamüllerine uygun yazılmıştır. Ne var ki, çeviri teşebbüsleri, 20. yüzyılda II. Meşrutiyet’in ilanından sonra hızlanmış ve Cumhuriyetin ilanı ile birlikte asıl istikametini almıştır. Meal sözcüğü, 1935 yılında Elmalılı Hamdi Yazır ile birlikte girmiştir. Kur’an’ı Türkçe’ye çevirme teşebbüsleri, esasen masum bir anlama talebinin neticesi olmayıp Osmanlı modernleşmesinin, daha doğru bir deyimle uluslaşma 468 Bkz., Derveze, El-Kur’an ve Dımâmu’l-İctimâî (Kur’an ve Sosyal Güvence), Sayda 1950; elMatbaatü’l-Asriyye, Sayda 1951, s. 1-34. 469 Elmamlılı, M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1982, c. 1, s. 9. 470 Koç, Turan, 2. Kur’an Sempozyumu, Çeviri ve Kur’an’ın Türkçe Çevirileri, Bilgi Vakfı, Ankara 1995, s. 239. 471 Cündioğlu, Dücane, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Kitabevi yay., İstanbul 1999, s. 15. 472 Özsoy, Ömer, 2. Kur’an Sempozyumu, Çeviri Kuramı Açısından Kur’an Çevirisi, Bilgi Vakfı yay., Ankara 1995, s. 254-255. 129 sürecinin zorunlu bir sonucudur. Çeviri hareketinin kendisi kadar ortaya koyduğu ilk ürünlerin biçimi ve muhtevası büyük ölçüde sosyal ve siyasal gelişmelerin gölgesinde belirlenmiş, din de dil de iş bu baskılar altında sadeleştirilmiştir. Cumhuriyet döneminde devletin çeviri işine el atmasıyla birlikte bu sahada adeta resmî bir teamül oluşmuştur. Çevirilerin önemli bir kısmı ehil kimseler tarafından yapılmamış, kullanılan dil ve üslûb henüz kıvamını bulmamıştır. Türkçe çevirilerinin en önemli zaaflarından biri, takip ettikleri her hangi bir ilke ya da yöntemin bulunmayışıdır. 473 Kur’an metninin bazı parçalarının Arapça dışındaki dillere çevrilmesinin ilk örnekleri, daha Hz. Peygamber hayattayken verilmiştir. 474 Kur’an çevirisinin bir sorun olarak tartışılması ise doğal olarak Arap olmayan unsurların İslam’a girmesinden sonra olmuştur. Bu tartışmanın odağını, oldukça uzun bir süre, Kur’an çevirisinin cevazı ve çeviri metninin dinî değeri gibi teolojik sorunlar oluşturmuştur. Konuyla ilgili literatür, bu bağlamda, Kur’an çevirisiyle namaz kılmayı tecviz edenler(Ebu Hanife) ile Allah’ın Kur’an’ı Arapça indirmekle bütün insanları Araplaştırmayı hedeflediğini öne sürenler arasında değişen her düzeyde fikir serdedildiğine tanıklık etmektedir. 475 Olaya İslam’ın evrenselliği ve bütün insanlara ulaştırılması bağlamında tebliğ açısından bakan Derveze, Kur’an’ın başka dillere çevirilmesine cevaz verip şöyle değerlendirmede bulunmuştur; Derveze’ye göre, “Ebu Hanife’ye nisbet edilen ve Kur’an’ın Farsça tercümesiyle okunulabileceğini ve önemli olanın anlam olduğunu belirten fetvanın bu tür sözlerle bir bağlantısı vardır.” 476 Derveze’ye göre, “İslam davasının ve yüce Kur’an’ın yayılması için Kur’an’ı tercüme etmek son derece yararlı ve hatta vaciptir. Peygamberimizin sunduğu mesajın evrenselliği ve Kur’an’ın genel olarak tüm insanlara hitap etmesi de bu zorunluluğun ve 473 Cündioğlu, 2. Kur’an Sempozyumu, “Türkçe Kur’an Çevirileri ve Yöntem Sorunu” Bilgi Vakfı, Ankara 1995, s. 210-212. 474 Kur’an’ın Müslümanlar tarafından yapılan ilk çevirilerinin kısa tarihçesi için bkz., Hamidullah, Muhammed (Macid Yaşaroğlu ile birlikte), Kur’an Tarihi-Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Terceme ve Tefsirleri Bibliyografyası, Ankara 1991, s. 74 vd. 475 Özsoy, Ömer, 2. Kur’an Sempozyumu, Çeviri Kuramı Açısından Kur’an Çevirisi, Bilgi Vakfı yay., Ankara 1995, s. 253. 476 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 267-268. 130 vacipliğin kanıtıdır. Bunun için hem Kur’an dilinin hem de Kur’an’ın tercüme edileceği dilin iyi bilinmesi gerekir. Ayrıca Kur’an’ın içerdiği anlamların doğru aktarılması, yapılan tercümenin Kur’an’ın namazın tercüme ile kılınması için değil tebliğ ve neşrine yönelik olması gerekir. Namaz ancak Kur’an’ın Arapça lafızlarıyla kılınabilir. Çünkü Kur’an kendisini “Arapça bir Kur’an” olarak niteliyor. Dolayısıyla bir metin ancak bir niteliğe sahip olduğu zaman Kur’an vasfına haiz olabilir ve ancak böyle bir metinle namaz kılmak caiz olur.” 477 477 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 268. 131 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. DERVEZE’NİN KUR’AN’I YORUMLAMA YÖNTEMİ Biz, birinci bölümde, Derveze’nin hayatı, eserleri ve hakkında yapılan çalışmaları değerlendirme konusu yaptık. İkinci bölümde, Derveze’nin “Kur’an’ı Anlama Yöntemi”ni daha iyi anlamak için temel kavramlar üzerinde durmaya çalıştık. Bu bağlamda “Kur’an”, “Anlama” ve “Yöntem” kavramlarını açıkladık. Ardından Derveze’nin “Kur’an’ı anlama yöntemi” üzerinde durduk. Üçüncü bölümde ise, “Yorumlama” kavramı üzerinde durarak Derveze’nin takip etmiş olduğu “Yorumlama Yöntemi” ve Geliştirmeye çalıştığı Kur’an eksenli ilkelerden oluşan Yorumlama yöntemini ortaya koymaya çalışacağız. Kanaatimizce yorumlama bir tefsir faaliyeti, onu ilkelerine göre yapma ise bir tefsir usulüdür. Ancak, Derveze’nin Kur’an’ı yorumlama yöntemine geçmeden önce “Yorum” ve “Yorumlama” nedir?, İslam ve Batı ilim geleneğinde neye tekabül etmektedir? Kısaca bu ve buna benzer soruları cevaplamaya çalıştıktan sonra Derveze’nin Kur’an’ı yorumlama yöntemi üzerinde durmak istiyoruz. Zira “nass, sadece yorum vasıtasıyla açılım sağlamaktadır. Çünkü yorum, metnin mana ihtimallerini araştırıp sözün kavramsal tabakalarına girer ve söylemin fikrî yönelimlerini ortaya çıkarır.”478 Bu anlamda “yorum”, kanaatlerden birine uyan yeni manalar elde etmek için aslî manasından döndürme, nassdan zahir manalardan başka manalar istinbat etme, nassın sadece zahirini tefsir etme gibi anlamlara gelir.”479 Bir başka ifadeyle yorum, nassın zahirinden çıkıp derinliklerine nüfuz etmedir. Yorum, çağdaş yorumbilimcilere ve özellikle de Gadamer’e göre, anlama sanatıdır, hatta anlamanın anlamıdır.480 “İngilizcesi interpretation, Latincesi interpretare, Arapçası tefsir ve te’vil olan yorumlama, bir metnin anlamı üzerine yapılan açıklama”,481 demektir. 478 Harb, Ali, Nakdü’n-Nass, el-Merkezü’s-Sekafiyyu’l-Arabî, 1. bsk., Beyrut 1985, s. 9. Abdurrahman, Abdulhâdi, Sultatü’n-Nass, el-Merkezetü’s-Sekafî, 1. bsk., Beyrut 1993, s. 196. 480 Erten, Mevlüt, Nass-Yorum İlişkisi, Doktora tezi, Ankara Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 49-50. 481 Akarsu, Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Savaş yay., Ankara 1984, bsk. 3, s. 199. 479 132 Kimilerine göre, “Yorumlama, esere mükemmelliğini kazandıran bir çalışmadır. Bu anlamda yorumlama, yaratıcı bir çalışmadır.”482 Kutsal metinleri yorumlama geleneği, sadece İslam medeniyeti ile sınırlı değildir. Benzer gayretler Batı medeniyetinde de vardır. Klasik İslam literatüründe, tefsir ilimine ilişkin yorumlama eylemini ifade eden Kur’an’da 17 kez geçen te’vil ve 1 kez geçen tefsir olmak üzere iki temel kavram bulunmaktadır. “Te’vil kelimesi lugatta, “ ل-و-َ ” اkökünden gelmektedir. Dönme, döndürme(rucû’);483 idare etmek, yönetmek (es-Siyase/ el-İyale)484 netice olarak dönmek, döndürmek, kelamın akibeti, sonucu, vardığı yer” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise, zahiri mutabık olan iki ihtimalden birine döndürmektir.485 İbn Rüşd’e göre te’vil, “bir sözü hakikî delâletinden ve mânasından çıkararak mecazî delalete ve manaya götürmektir.”486 Bir diğer ifadeye göre te’vil, “bir şeyi kelamın muktezasından ve şeriatın gücünden elde edilen mana ile tefsir etmektir.” 487 Tefsir kelimesi ise, “ ر- س- ” فveya “ ر- ف- ” سköklerinden gelmekte olup sözlükte “üstü kapalı olan biri şeyi açmak” anlamındadır.488 D اﻝlügatte, tabibin hastalığı teşhis için bakmış olduğu az suya denir. Bu anlamlardan başka, bu kelime beyan etmek, keşfetmek, izhar etmek gibi anlamlara gelir.489 D اﻝkelimesi çeşitli anlamlara gelmekle beraber Araplar arasında, kapalı bir şeyi açmak, aydınlatmak ve işrak gibi anlamlarda kullanılmıştır.490 Tefsir kelimesinin bu iki kökten türetilmesi mümkündür. Emin el-Hulî bunları şöyle yorumlar; “ ر- س- ” فve “ ر- ف- ” سher ikisi de keşif anlamındadır. “ ر- ف- ” سzahiri, maddi bir keşif, “ ر- س- ” ف kelimesi ise manevi bir keşiftir.491 482 Birand, Kâmıran, Manevî İlimler Metodu Olarak Anlama, A.Ü.İ.F. Yay, Ankara 1960, s. 37. İbn Fâris, Ebu'l-Hüseyn Ahmed b. Faris b. Zekeriyyâ, Mu’cemu Mekâyîsi’l-Luga, c, 1, s. 159. 484 Zemahşeri, Carullah Mahmud b. Ömer, Esasü’l-Belâga, Beyrut 1979, s. 25. 485 Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü, TDVY, Ankara, 1997, s. 214. 486 İbn Rüşd, Faslu’l-Maka’l-el-Keşf an Minhâci’l-Edille (Felsefe-Din İlişkileri), Hazırlayan: Süleyman Uludağ, Dergah Yay., 1. bsk., İstanbul 1985, s. 119. 487 Zerkeşî, Bedreddîn Muhammed b. Abdullah, el- Burhan fî Ulumi’l-Kur’an, (Tah. Yusuf Abdurrahman el-Mar’aşlî, Cemal Hamdi ez-Zehebî), Daru’l-Ma’rife, Beyrut 1994, c. 2, s. 161. 488 Cevherî, İsmail b. Hammad, es-Sıhah Tâcü’l-Lüga ve Sıhahi’l-Arabiyye, (Thk: Ahmed Abdulgafûr Atâr) Mektebetü’l-İlmiyye, Kahire 1957, c. 2, s. 781; İbn Faris, Mu’cemu Makâyisi’l-Luğa, c. 4, s. 504; İbni Manzur, Ebu’l-Fadl Muhammed b. Mükerrem, Lisanü’l-Arab, Daru’l-Maârif, Kahire 1979, c. 5, s. 55. 489 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1374/1955, V/55; el-Cevherî, İsmail b. Hammad, es-Sıhah(Sıhah el-Cevherî), Mısır 1376/1956, II/781; Bkz. Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 213. 490 İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, IV/369; Cevheri, es-Sıhah, II/686. 491 El-Hulî, Emin, et-Tefsir Mealimu Hayatihi ve Menhecuhu’l-Yevm, Mısr 1944, s. 5. 483 133 Tefsir kelimesi terim olarak, müşkül ve garib lafızlardan kasdedilen şeyi beyan gibi anlamda kullanılmışsa da bu, ilmî bir anlam olarak sadece Kur’an’a tahsis edilmemiş, diğer ilmî sahalarda da kullanılmıştır.492 Haliyle te’vil ile tefsir, birbirinin aynısı olmayıp aralarında fark bulunmaktadır. Te’vil ile tefsir arasındaki farkı dilbilimciler şöyle izah etmeye çalışmışlardır; Ebu Talib es-Sa’lebi’ye göre, “tefsir; bir kelimeyi, hakikî veya mecazî manasıyla açıklamaya, te’vil ise kelimeyi batınî manada tefsir etmeye” denir.493 Ragıb İsfahani’ye göre, “tefsir; te’vil’den daha genel olup tefsir, lafızlar için te’vil ise, daha çok manalar için kullanılır.” 494 Maturidî’ye göre, “tefsir; Rasulüllah’ın ve sahabenin tefsiri, te’vil; bunların dışındaki İslam alimlerinin tefsiri olup tefsirde kesinlik, te’vilde ise ihtimal vardır.”495 Nasr Hamid Ebu Zeyd’e göre, “tefsir; teşhis, te’vil; ameliyattır.”496 Tefsir, Kafiyeci’nin ifadelerinde dile getirdiği haliyle, “örfte yani dinî ilimlerin bir terimi olarak, “Kur’an’ın manalarının keşfi ve muradının beyânıdır.”497 Murad manadan daha geneldir. Te’vil ise, örfte bir lafzı, usüle muvafık olması için, ifade etmesi muhtemel olan vecihlerden birisine hamletmektir. Te’vil’in meşru olabilmesi için, lafzın buna elverişli olması gerekir. Hem tefsir hem te’vil mutlaka bir delile dayanmalıdır.498 Kimilerine göre ise, Tefsir ve te’vil birbirlerinin mütemmimidirler. Tefsir, te’vili hazırlayıcı tüm bilgileri toplayan bir ilim mesabesindedir. Tefsirde nakil ve rivayet etkindir, oysa ki te’vil istinbata dayanır.499 Batı geleneğinde ise yorumlama’nın lügat anlamı; “yol göstermek, kılavuzluk etmek, detaylıca ortaya koymak, açıklamak, yorumlamak”tır. Terim anlamı ise; “ bir metnin veya edebî bir eserin anlamını kurmaya, tespit etmeye gayret eden yorum bilimi” 492 Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 214. Suyutî, Celaleddin, Cemaleddin Abdurrahman, el-Itkan fî Ulûmi'l-Kur'an, (Takdim ve Talik Mustafa Buga), Daru İbn Kesîr, Beyrut 1993, c. 2, s. 490. 494 Zerkeşî, el-Burhân, c. 2, s. 149; Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü, T.D.V. yay., Ankara 1985, s. 215. 495 Erten, Mevlüt, Nass-Yorum İlişkisi, Doktora Tezi, Ankara 1998, s. 43. 496 Ebu Zeyd, Mefhumu’n-Nass, s. 263; Erten, Nass-Yorum İlişkisi, s. 44. 497 El-Kafiyeci, Muhyiddin, Kitabü’t-Teysîr fî Kavâ’idi ‘İlmi’t-Tefsir, thk. ve trc. İsmail Cerrahoğlu, Ankara 1989, s. 2. 498 Görgün, Tahsin, İlahi Sözün Gücü, Gelenek Yay., İstanbul 2003, s. 207. 499 Erten, Mevlüt, Nass-Yorum İlişkisi, s. 44. 493 134 demektir. Batıda “exegesis” ve Grekçe hermeneuein kökünden türemiş olup “yorumlama” anlamına gelen “hermeneutics” olmak üzere iki temel kavram bulunmaktadır.500 Hasan Hanefî, geleneğin yorumlanmasının, sadece kendi kaynaklarımızın ön gördüğü metodolojilerle değil, aynı zamanda Batı kaynaklı yorum teorilerinden de yararlanmak sûretiyle gerçekleşebileceğini düşünür. Neticede onlar da bir vahiy kaynağı ile tanışmışlardır ve problem, vahyi “yanlış yorumlama” ya da “doğru yorumlama” problemidir. İşte bu noktada önemli olması gereken bir “yorum teorisi” geliştirmektir. 501 Hanefî, yorum bağlamında sâbit alanlar olduğunu söyler. Ona göre, eskilerin “Muhkemât” dediklerine, bugün modern yorumsamacılar; “Hermenötikte evrensel yön”, “Evrensel değer” yada “Yorumda mi’yarîlik” adlarını vermişlerdir. Söz konusu olan bu sâbiteler, bedîhî aklın gerekleri, beşerî tecrübelerin mütemâdiyen ispat ettiği hakikatler, dilin mantalitesi, metin anlamının varlık dünyasında vücut bulduğu ilk dönem’dir.502 Halis Albayrak’a göre, “Kur’an’ı yorumlayanlar, Kur’an metni üzerindeki filolojik tetkiklerle, yorum için gerekli olan Kur’an metni dışındaki araştırmalar çerçevesinde Kur’an’ı yorumlamak durumundadırlar. Kur’an’ı anlama ve yorumlama ile ilgili bu ön şartlardan sonra, Kur’an yorumcusu, kendi kavrayış ve idrak gücü çerçevesinde Kur’an’ı yorumlar. Burada yorumcunun ön yargılara sahip olması da kaçınılmazdır. Ancak doğru olan onun, ön yargılarını değişebilir ve tashih edilebilir yargılar olarak görebilme bilincini taşımasıdır. Yorumcuda böyle bir şuur gelişmemişse, o yine ön yargılarının yönlendirici ve saptırıcı etkisinden kurtulamaz.” 503 Şu var ki herkesin Kur’an’ı, tek bir şekilde anlaması ve yorumlaması, tarih ve toplum içindeki insanın gerçeğiyle bağdaşmaz. Bu nedenle Kur’an yorumu meselesinin ağırlıklı olarak ilmî bir yönünün bulunması gerekir. Çünkü İslam geleneği, Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanmasında çok yönlü bir tablo sergilemiştir. Bu çoğulcu yapı bütünüyle anlamsız kabul edilemez. Anlama ve yorumlama temelde ferdî bir olgudur. 500 Erten, Nass-Yorum İlişkisi, s. 46-47. Hanefî, Hasan, et-Türâs ve’t-Tecdid, s. 155-156; Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 15. 502 Hanefî, Hasan, Kadâyâ Felsefiyye, Mektebetü’l-Anglû el-Mısriyye, 1. bsk., Kahire trs., s. 540-543; Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 19. 503 Albayrak, Halis,Tefsir Usulü, Şule yay., İstanbul 1998, s. 147. 501 135 İnsanlar bir davranışı, bir hadiseyi, bir metni, doğru ve yanlış anlayabilirler, hatta bazen hiç de anlamayabilirler. Çünkü herkes kendi tecrübesi, kendi birikimi, dünya görüşü kısacası kendi şuuru çerçevesinde metinleri anlar ve yorumlarlar.504 Kur'an’ı anlamanın ve tefsir etmenin birbirine karıştırılması olgusunu Kur’an tefsirinin sorunları bağlamında ele alan Mısırlı Binti’ş-Şatî Aişe Abdurrahman, her ikisini birbirinden kesin olarak ayırmıştır. Ona göre, Kur'an’ı anlamaya çalışmak her insanın en tabi hakkı ve her müslümanın görevidir.505 Kur'an’ı anlamaya hak kazanmak için kişinin dinî ilimlere ve Arapça'ya vakıf olması gerekmemektedir. Kur'an’ı tefsir etmek(yorumlamak) ve Kur'an ayetlerinden hareketle topluma mesaj vermek ise mütehassısların görevidir. Bu konuda uzmanlar dışında hiç kimse yetkili değildir. 506 Bunu açıklarken Aişe Abdurrahman şu örneği vermiştir; “Bir devletin kanunlarını herkes okuma ve anlama hakkına sahiptir. Ancak bu kanunların yorumlanması ve halka anlatılması yalnızca hukukçuların sorumluluğu altındadır.” 507 Genel olarak İslam düşünce geleneğinde, nassları yorumlama konusunda yöntemsel olarak; zahirî, batinî ve aklî olmak üzere üç yaklaşım ortaya konmuştur. Bu yöntem, Cabirî’nin söylemiyle beyan, irfan ve bürhan’dır. 508 Burada kısaca sunmaya çalıştığımız Kur’an’ı yorumlama, ister ferdî bir olgu olması, isterse topluma mesaj verme amacıyla ehil olanların işi olması bağlamında ele alınsın, elbette Derveze, Kur’an’ı bir Müslüman olarak anlama boyutunda kendisi için okumuş ve anlatma ve yorumlama(tefsir) boyutunda ise topluma mesaj vermeye çalışmıştır. İşte biz bir sonraki bölümde bu konuyu ele almaya çalışacağız. 3.1. Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlaması Kur’an’ın yorumu, onun vahiy olarak Cibrîl aracılığı ile Peygamberimize inmeye başladığı andan itibaren ya Kur’an ayetlerinin birbirlerini tefsir etmesi veya Peygamberimizin Kur’an ayetlerini tefsir etmesi ile başlamıştır. Mushaf olarak 504 Albayrak, Tefsir Usulü, s. 147 – 149. Aişe Abdurrahman, Bintü’ş-Şâti’, el-Kur'an ve Kadaya'l-İnsan, Daru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1982, s. 316. 506 Bintü’ş-Şâti’, İcazu'l-Beyani li'l-Kur'an ve Mesalihu İbni’l-Erzak, Dairetü’l-Mearif, Kahire 1990, s. 96. 507 Bintü’ş-Şâti’, el-Kur'an ve Kadaya'l-İnsan, s. 317-318. 508 Câbirî, Muhammed Abid, Arab Aklının Oluşumu, çev., İbrahim Akbaba, İz Yay., İstanbul 1997, s. 358. 505 136 tamamlandıktan sonra sahabe, tabiun ve tebeu’t-tabiun kuşağının Kur’an ayetlerini tefsir etmeleriyle devam etmiştir. Klasik yorumda tefsir faaliyeti başta rivayetlerle beslenmiş, daha sonra insanın katkıları devreye girmiş ve aklın karışması ile dirayete dönüşmüştür. Günümüze gelene dek her dönem ve çağda tefsir faaliyetine bir şeyler eklenmiştir. Bu anlamda Kur’an’ın her çağa söyleyecek sözü olmuştur ve kıyamete dek olmaya devam edecektir. Bu sözleri(ayetleri) yorumlama bağlamında tümevarım ve tümden gelim yöntemiyle farklı yaklaşımlar ortaya konmuştur. Kur’an tefsiri faaliyeti Hasan Hanefî’ye göre, yedi aşamada yapılmıştır. Bunlar; 1) Kadîm- ezelî olan, 2) Levh-i mahfûz’da yazılı bulunan, 3) Peygamber’e ulaştırılması için Cibrîl’e verilmiş olan, 4) Cibrîl’den Peygamber’e muayyen bir zaman diliminde aktarılan, 5) Kulakların dinlediği ve dillerin okuduğu, 6) Her asırda yorumlanan ve tefsire tabi tutulan, 7) Daha üst düzeyde yorumlanan kelâm. Hasan Hanefî’ye göre, Kur’an tefsirinin ilk üç aşaması, bilimsel araştırmanın sınırları içinde yer almadıkları için tefsir kabul edilmemektedir. Onun anladığı tefsir ise diğer dört maddeye konu olan kelâmla ilgili bir çabanın adıdır. Kur’an tefsirleri çalışmaları ise, ancak bu alanlarla ilgilenmelidir. 509 Kur’an tefsir faaliyetleri İmam Şafii’nin ifadesiyle; “Ümmetin söylediklerinin tamamı, sünnetin şerhi, Sünnetin tamamı Kur’an’ın şerhi, Kur’an’ın bütünü de Yüce Allah’ın güzel isimlerinin ve yüce sıfatlarının şerhi,”510 dir. İslamî ilimlere ilişkin Kur’an ve Kur’an’ın yorumundan beslenen bir hayli disiplinler geliştirilmiştir. İbadet konusunda kurallar koyan disiplinin adı olan fıkıh ile akide/itikad konusunda kurallar koyan disiplinin adı olan kelam, kaynak olarak Kur’an ile ilgilenirken Kur’an’ın yorumu olan tefsir ise, konu olarak Kur’an ile ilgilenmektedir. Bununla birlikte Kur’an’ın sözsel yorumu olan tefsir, Kur’an’ı dil ve tarih olarak ele alıp 509 Hanefî, Hasan, Müsteviyyatü’n-Nassi’l-Kur’anî, Mecelletü Edeb ve Nakd, Kahire 1993, Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s.19. 510 Ez-Zerkeşî, Bedreddin, el-Burhân fî ‘Ulûmi’l-Kur’an, Darü’t-Türas, Kahire 1958, c. 1, s. 58. 137 incelemektedir. Tefsir, geçmiş dönemlerde dil, fıkıh, kelam ve tasavvuftan oluşan alıntılardan oluşup mütekellimin kasdını ortaya çıkarmak için yapılmıştır. Modern dönemde ise askerî ve ekonomik vs. nedenlerden ötürü fıkıh, kelam ve tasavvufta ciddî bir kırılma yaşandığı için klasik dönemdeki özgün üretkenliğini koruyamamıştır. Ancak farklı mecralarda da olsa varlığını devam ettirmiştir. Klasik anlama ve yorumlama yöntemleri diye adlandırdığımız tefsir faaliyetleri, Kur’an’ı varlık, bilgi ve değer kaynağı olarak bildikleri için, onu anlama ve yorumlamayı her hangi bir edebî eseri anlama ve yorumlamadan ayırarak kendi yöntemlerini geliştirip ona göre yorumlamışlardır. İşte bu anlamda, tâ doğuşundan günümüze kadar Kur’an nassı üzerinde yapılan bir yorumlama ameliyesi olarak devam eden ve Kur’an varlığını sürdürdüğü müddetçe de var olmaya devam edecek olan tefsir faaliyetleri, Derveze’nin tarih ve siyer ilimlerinden beslenerek, edebî-konulu tefsir bağlamında, bilimsel ve mezhebî/kelamî tefsir ekollerine karşı, bütüncül temel ilkeleri tespite çalışma ve Kur’an’ı Kur’an, Kur’an’ı sünnet(siyer, tarih) ile tefsir ağırlıklı geliştirdiği ve Nüzûl sırasına göre Kur’an’ı Yorumlama Yöntemi olarak Tefsiru’l-Hadis” adlı tefsirinde uyguladığı bir çabadan söz etmek ve bu çabayı yöntem bazında ortaya koymak istiyoruz. Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlaması olarak değerlendireceğimiz tefsir faaliyetini nasıl ortaya koyup geliştirdiğini Derveze kendi ifadesiyle şöyle aktarmaktadır; “Kur’an’ın tefsir edilmesi, amacına uygun yapılmalıdır. Ne aşırı uzatılmalı, ne de tefsirin amacını dışarıda bırakılacak oranda kısa yapılmalıdır. Mulahazaları içinde barındırmalı ve kafalarda oluşabilen problemleri çözmelidir. Kur’an ayetleri tefsir edilirken siyak, mana ve nazım yönüyle Kur’an bölümleri durulduğunda doğru olan tam cümleler halinde bölümlere ayrılmalıdır. Yabancı, yeni ve pek kullanılmayan kelime ve tabirler, kısaca açıklanmalıdır. Lugat, nahiv ve belagat ayrıntılarına fazla dalınmamalıdır. Bir cümlenin delalet etmiş olduğu anlam, genel hatlarıyla gerektiği kadar ve ilk anda zihinde uyanan anlamıyla açıklanmalıdır. Tefsirde basit, yalın ve anlaşılır bir üslup esas alınmalı ve bununla yetinilmelidir. Bir ibare orta seviyede bir okuyucunun 138 anlayabileceği bir şekilde açık ve anlaşılır ise amaç ve hedefinin belirtilmesi ile yetinilmelidir. Şayet konu öyle olmasını gerektiriyorsa kısa ayetlerle ilgili olarak aktarılan rivayetlere ve bu konuda söylenmiş sözlere işaret edilmelidir. Açıklanmasında yarar umulan görüş ve rivayetler açıklanmalıdır. Tefsir yapılırken cümlenin içerdiği hükümler, ilkeler, telkinler ve yasal, ahlakî, toplumsal ve manevî direktifler açıklanmalıdır. Tefsir yapılırken cümle içinde geçen Nebevî siret ve çevreyi anlatan tablo ve sahneler ortaya konmalıdır. Çünkü Kur’an’ın indiği atmosferin ortaya konması, Kur’an ayetlerinin içerdiği birçok amacın ortaya çıkışına yardımcı olacaktır. Tefsir yapılırken asıl maksadın dışına çıkmadan ara ve destekleyici ifadelere dikkat çekilmelidir. Kur’an cümleleri konu ve siyak olarak delalet mefhumu gereği birleştirilmelidir. Bunu yaparken Kur’an’ın ifade tarzının, konu bütünlüğünün, akış ve hedef birliğinin ve araç benzerliğinin ön plana çıkartılması hedeflenmelidir. Tefsir yapılırken mümkün olduğu kadar tefsir, şerh, siyak, delalet kabilinden Kur’an cümlelerinden, terkiplerinden ve ibarelerinden yararlanılmalıdır. Kur’an cümleleri ve bu cümlelerin içerdiği maksatlar tercüme edilirken önceki sûrelere göndermede bulunulmalıdır. açıklamalardan kaçınılmalıdır.” Ancak gereksiz tekrarlardan ve uzun 511 İşte Derveze’nin belirtmiş olduğu bu tefsir faaliyeti ilkelerinden yola çıkarak onun tefsirinde ortaya koymuş olduğu yöntemi anlayabiliriz. Kaanatimize göre, Derveze’nin Nüzûl sırasına göre Kur’an’ı yorumladığı doğrudur. Bu yorumlama esnasında içinde yaşadığı çevre ve düşünce atmosferinden etkilenip bu etkilenme bağlamında Kur’an’ı tefsir ettiği de doğrudur. Kur’an ayetlerini cümlelere ayırmaya çalıştığı, cümlelerin içinde yer alan hüküm, ilke, telkin ve direktifleri kendi bilgi birikimi ve elde mevcut olan kaynaklar doğrultusunda yaptığı da doğrudur. Bunları yaparken siyer ve tarih yoğunluklu yaptığı, bilimsel, mezhebî, kelamî 511 Derveze, M. İzzet, Kur’anü’l-Mecid, Daru’l-Garbi’l-İslamî, Beyrut 2000, s. 276-277. 139 tefsire karşı çıkıp edebî ve konulu tefsir çercevesinde yaptığı ve Mısır Islah ekolünden beslendiği de bir gerçektir. Ne var ki baskın, güçlü ve atak olan Batı’nın yetiştirdiği oryantalistlere karşı dağınık ve savunmacı söylem geliştiren Derveze, haliyle onların söylemlerinden istemese de etkilenmiştir. Örneğin Kur’an’ı Nüzul sırasına göre yorumla düşüncesi, bizim gelenekte makes bulan delillerden beslenmekle birlikte Oryantalist söylemle de örtüşmektedir. Derveze, tabiatı gereği bir insan, insan da nisyanla malul olunca, İslam’a hizmetten gayrı her hangi bir art niyet taşımadığı sürece, onun yaptığı yorum, diğer müfessir/yorumcular gibi yorumun eksen alındığı nass (Kur’an) kadar tam ve mükemmel olmayacaktır. Bu nedenle yapılan sevap ve isabet; ümmetin mirası, hata ve sürçmeler de kendi kusuru görülmelidir. Derveze, tabi ki Kur’an’ı tefsir ederken bunu kendi tercihinde bir usül ve yöntemle yapmıştır. “Asru’n-Nebî”, “es-Sîretü’r-Rasûl”, “Kur’anü’l-Mecid”, “edDusturu’l-Kur’anî” gibi eserlerinde ortaya koymaya çalıştığı usül ve yöntemleri bulmak mümkündür. İşte Derveze, bu usül ve yöntemleri, “et-Tefsîru’l-Hadîs” adlı tefsirine uygulamıştır. Ancak Derveze, geliştirmiş olduğu Kur’an’ı yorumlama bağlamında elbette bazı tefsir ekollerine ait bir kısım düşünceler beslemiş ve o düşüncelerle onları değerlendirmeye çalışmıştır. 140 3.2. Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlama Yöntemi Olarak Bazı Tefsir Ekollerine Bakışı Öncelikli hedefleri olarak Kur’an’ı gereği gibi anlamak ve murad-ı ilahiyi tespit etmek olan tefsir; zaman dilimi açısından klasik ve çağdaş512 olarak, klasik tefsir ise kullanılan malzeme olarak rivayet(me’sûr ve naklî) ve dirayet(re’y ve ma’kul)513 olarak ikiye ayrılmıştır.514 Günümüzde ise Kur'an’ı anlama konusunda Müslümanlar, yorumcu/okuyucunun birikimi, ruhî yapısı ve eğilimi ile doğrudan ilgili olan ıslahî ve uygulamalı / içtimaî tefsir ekolü, bilimsel tefsir ekolü, edebî tefsir ekolü, aksiyon ve dava ekolü, Kur’an’a bütüncül yaklaşan konulu tefsir ekolü, tasavvufî-işarî tefsir ekolü, modernist tefsir ekolü, Mezhebî/kelamî tefsir ekolü, ilhadî tefsir ekolü, gibi değişik metotlar kullanmış ve geliştirmişlerdir.515 Islahî Tefsir Akımı içinde iki sınıf son dönemde öne çıkmıştır. Bunlardan ilki Abduh, Reşid Rıza ve Merâğî’nin tefsirlerinde görülen sosyo-politik eğilimdir. Ancak bu tefsirin de, önceliği nassa verdiği bir gerçektir. Diğer akım özellikle Seyyid Kutub’un 512 Çağdaş tefsirlere, yeni dönem tefsirlerinden Muhammed Abduh (1323/1905) / Tefsîru’l-Ku’ani’lHakim, Muhammed Reşid Rıza (1354/1935) / Tefsîru’l-Menâr, Seyyid Kutub (1386/1966) / Fî Zılâli’lKur’an, Elmalılı Hamdi Yazır (1361/1942) / Hak Dini Kur’an Dili gibi tefsirleri örnek verebiliriz. 513 Rivayet Tefsirlerine, Abdullah ibn Abbas (68/686) / Tenvîru’l-Mikbâs, Mukatil ibn Süleyman (150/767) / Tefsîru Hamsimieti Ayeti mine’l-Kur’an, Ebu Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî (310/923) / Camiu’l-Beyân an Te’vili’l-Kur’an, Ali ibn İbrahim el-Kummî (381/991) / Tefsîru’l-Kummî, Ebu Cafer Muhammed et-Tûsî (459/1067) / et-Tıbyân fî Tefsîri’l-Kur’an, Muhammed ibn Umar ez-Zemahşerî (538/1144) / el-Keşşaf an Hakaiki Gavâmizi’t-Tenzîl, Fahruddin er-Râzî (606/1209) / Mefâtîhu’l-Gayb gibi tefsirleri örnek verirken Dirayet tefsirlerine Abdullah ibn Umar el-Beydâvî (691/1291) / Envâru’tTenzîl ve Esrâru’t-Tenzîl, İsmail ibn Umar Ebu’l-Fidâ ibn Kesîr (774/1373) / Tefsîru’l-Kur’ani’l-‘Azîm, Celaluddin es-Suyûtî (911/1505) / Tefsîru’l-Kur’ani’l-Kerîm, Ebu’s-Su’ûd el-‘Imâdî (982/1574) / İrşâdu’l‘Akli’s-Selîm, Muhammed ibn Murtaza el-Kâşânî (1901/1680) / eş-Şâfî fî Tefsîri Kelâmi’llahi’l-Vâfî, Muhammed ibn Ali eş-Şevkânî (1248/1832) / Fethu’l-Kadîr, Muhammed Şihabuddin el-Âlûsî (1270/1854) / Ruhu’l-Meânî fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm gibi gelenekçi tefsirleri örnek verebiliriz. 514 Cerrahoğlu, Günümüz tefsir ekollerini, Mezhebî, İlhadî, İlmî, İçtimaî-Edebî olmak üzere dört kısıma ayırıp incelemiştir. Daha geniş ayrıntı için bkz., Cerrahoğlu, Tefsir Usülü, TDV yay., Ankara 1995, s. 228 – 286; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Fecr Yay., Ankara 1996, c. 1, s. 39 – 236. 515 Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, Türkiye Diyanet Vakfı yay., Ankara 1997, s. 295-319; Jansen, J.J.G., Kur’an’a Bilimsel-Filolojik-Pratik Yaklaşımlar, (çev. Halilrahman Açar), Fecr yay., Ankara 1993, s. 69103; Şimşek, Said, Günümüz Tefsir Problemleri, Esra yay., Konya 1997, s. 55-275. 141 Fî Zilâl’inde şahit olduğumuz, estetik(sanatsal) tefsirdir. Ne yazık ki bu ekol de vâkıâdan kopmuş; hakikat metinde okuyucuyu ikna eden bir imaj olarak kalmıştır. 516 Modern düşüncenin Kur’an’a bakışını, Mustafa Aydın, Modern kültürün etkisi altında Kur’an’ı anlama çabaları olarak değerlendirip bunun Pozitivist/açıklayıcı eğilim ve hermenötik/anlamacı ve yorumlamacı eğilim olarak iki güdülemenin etkisi altında olduğunu söyler. Ona göre, birincisinde imana yönelik bir endişe yoktur. Kur’an metni, tarihsel şartlar muvacehesinde ortaya çıkan ve diğer metinlerden hiçbir farkı olmayan dilsel bir olgudur. İkinci yöneliş ise hermenötik yöneliştir.517 Metin, anlaşılması için lafızların ötesinde bir anlama çabasına ihtiyaç duyar. Oysa her iki yaklaşımda tutarsızdır. Çünkü göreli bir inanç asla herhangi bir din düşüncesiyle bağdaşmaz. Modern okuma tarzına tarihsellik tezini savunan Katagorik olarak okuma’yı da ekleyebiliriz. Çoğu kez uzun süreli gayretlerin sonunda ortaya çıkan bir ihtiyacın değil, en geniş anlamıyla Kur’an’la diyalogun kesildiği bir dönemin ürünü olan Kur’an’ı anlama çabaları’518ndan oluşan bu değişik okuma biçimlerini, biz, salt fikirler düzeyinde ele alıp Analitik Okuma519, İcmalî Okuma, Karşılaştırmalı Okuma, Konulu Okuma, Nüzûl Sırasına Göre Okuma, Kelime Çözümlemesi Yaparak Okuma biçimlerini bu bağlamda görebilir, Ali Harb’e göre, Ölü Okuma(Kıraatün meyyite), Canlı Okuma(Kıraatün hayye)520 vs. okumaları da buna ilave edebiliriz. Kur'an'ın tek tarz okunmasının faydaların tümünü elde etmeyeceği bu nedenle, Kur'an, farklı yöntemler kullanarak okumanın yararlı olacağı bir gerçektir. Sonuç olarak, Kur'an’ı okurken salt bir yöntemin benimsenmesinin mümkün olmadığını Kur'an 516 Hanefî, Hasan, Method of Thematic Interpretation of the Qor’an (the Qor’an as Text, Ed Stefan And Wild), yay., Brill, Leiden-Nev Yok-Köln 1996, s. 201; Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 24, 517 Aydın, Mustafa, Bir Metin Olarak Kur’an’ı Anlama Çerçevesinde Bazı Sorunlar, Umran Dergisi, S. 35, İstanbul 1997, s. 46-47. 518 Aktay, Yasin, Anlama, Vahiy ve Tarih, Tezkire Dergisi, S. 5, Ankara 1993, s. 42. 519 Analitik Kur’an okumasını Prof. W. M. Watt, Ayet veya ayetin bir bölümünü kendi başına yeterli olan bir atom gözüyle bakılıp bulunduğu yerden çıkarılarak hukukî veya kelamî bir noktayı ispat etmek için kullanılabilen bir okuma olarak tarif etmektedir. Bu tür okuma, genellikle bazı tutarsızlıkları görmezlikten gelir. ; Watt, Modern Dünyada İslam Vahyi, çev., M. S. Aydın, Hülbe Yay., Ankara 1982, s. 110-111. 520 Ölü okuma, nassın arkasına ve maksatlarına nüfuz edemeyen okumadır. Amacı söylenende durmak, ileri gitmemektir. Bu okuma literal bir okumadır. Canlı okuma ise, hareket noktası; keşf ve sonuna dek araştırma, gayesi; yaratma ve yenilik olan zahire takılıp kalmadan nassın arkasındaki hedefleri ve maksatları ortaya çıkarmaya önem veren bir okumadır. Bkz., Harb, Ali, Nakdü’n-Nass, el-Merkezü’sSekafiyyu’l-Arabî, 1. bsk., Beyrut 1993, s. 204. 142 okurlarının yaş, kapasite ve ilgi alanlarına hitap eden uygun metodu kullanmak gerektiğini söyleyebiliriz. Yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız tefsir ekolleri bağlamında Derveze, içtimaî, edebî, konulu, aksiyon ve dava tefsir ekollerinden olumlu anlamda istifade edip onların metodunu tefsirinde tatbik etmiştir. Bilimsel, mezhebî, ilhadî tefsir ekollerine karşı çıkmış ve Modernist tefsir ekolünden nispeten etkilenmiştir. Bu bağlamda Derveze, Kur’an okumaları bağlamında analitik(parçacı-atomcu) okuma, kelime çözümlemesi yaparak okuma’ya karşı çıkmıştır. İcmalî, karşılaştırmalı, konulu, kronolojik bir okuma olan nüzûl sırasına göre Kur’an okumalara olumlu yaklaşıp tefsir ve tefsir çalışmalarında bu yöntemi uygulamaya çalışmıştır. Biz, tefsir ekollerine ve Kur’an okumalarına kısaca değindikten sonra bir alt bölümde, Derveze’nin söz konusu olan tefsir ekolleri içinde görüşlerini ortaya koyduğu bilimsel, mezhebî/kelamî, edebî ve konulu tefsir ekolleri hakkındaki görüşlerini ele alıp inceleyeceğiz. Çünkü kanaatimize göre, Derveze, bilimsel, kelamî/mezhebî tefsir ekolüne karşı Edebî/konulu tefsir ekolünü benimseyip onun prensiplerine göre geliştirdiği kavram ve konuları bütüncül bir bakışla Kur’an’ın tamamını Nüzûl sırasına göre tefsir etmiştir. 3.2.1. Bilimsel Tefsir Hakkındaki Görüşleri Derveze, Kur’an’ın bir hidayet kitabı olduğu tezinden hareketle Bilimsel Tefsir ekolüne karşı çıkmıştır. Bu ekole neden karşı çıktığını Derveze şöyle açıklamaktadır; “Kur’an’ı inceleyen biri, bütüncül anlayışa sahip ise, Kur’an’da yer alan bu tür bilgilerin asıl hedefleri üzerinde durmalıdır. Zorlamaya, belirlenen sınırın ötesine geçmeye, gereksiz eklemelerde bulunmaya, evrensel gerçek ve yasalarla ilgili bilimsel teoriler geliştirmeye kalkışmamalıdır. Bilimle Kur’an’daki bu tür açıklamalar arasında bir uyum ve benzerlik aramaya kalkışarak Kur’an’ı vaaz, irşad ve yol göstericilik esaslı kutsal çerçevesinin dışına çıkarmamamalıdır. Çünkü Kur’an’daki bu tarz açıklamaların hedefi, insanların dikkatini evrensel fenomenlere çekmek suretiyle Allah’ın büyüklüğünü algılamalarını sağlamaktır. Kur’an üzerine yapılan araştırma ve incelemelerde bu sınırları gözetmek gerekir. Verilmek istenen mesajı doğal çevresinin dışına çıkarmak, amaçlanan hedefin gerçekleşmesine herhangi bir katkıda 143 bulunmayacaktır. Hiç gereği yokken kabul veya redde açık, her türlü tartışmaya müsait bilimsel verileri esas alan bir yaklaşımla Kur’an’da yer alan bu tarz açıklamaları değerlendirmek Kur’an’ın vurgulamak istediği temel hedefle bağdaşmaz.”521 Bu açıklamasının ardından Derveze, Kur’an’ın diğer ayetlerinden çıkararılmak istenen başka çıkarımları sıralar ve onları kendince çürütmeye çalışır. ““Evet parmak izlerini düzenlemeye gücümüz yeter.” 522 vb. ayetlerden yola çıkan klasik ve modern dönem araştırmacılarından bir kısmı, evrenle ilgili teknik ilkeler çıkarma veya bilimsel teorileri bu ayetlere uygulama yöntemini izlemişlerdir. Özellikle güneş ve ayın hareketleriyle, gece ile gündüzün birbirini takip etmesiyle ilgili konuları bu bağlamda ele alıp tefsir etmişlerdir.”523 Ona göre, bu tür yorumlar, “Kur’an mesajının net bir şekilde anlaşılmasına engel olmaktadır. Kur’an’ı anlamak ve incelemek isteyenlerin kafasını karıştırmaktadır. Kalpler onun maneviyatından, öğüt verici, yol gösterici, hatırlatıcı ve yönlendirici hedeflerinden sapmasına neden olmaktadır. Kur’an’ı asıl hedefi dışına çıkarmak, Kur’an ifadelerinin geometrik, aritmetik ve kimyasal denklemlere dönüşmesine, mantıksal, diyalektik ve kelamî tahminlere malzeme olmasına yol açmaktadır. Bu durum Kur’an’ın apaçık naslarıyla çelişmektedir. Tüm insanlara yönelik mesaj içeren Kur’an’ı, sadece belli bir grubun anlayabileceği ve başkalarının anlayamayacağı sırlara, sembollere ve üstü kapalı imalı işaretlere hapsetmek caiz değildir. Bu tür yorumlarda grupsal, siyasal, mesleksel ve mezhepsel eğilimlerin izleri farkedilmektedir. Yine bu tür yorumların bir kısmında bazı grupların artniyetli, saptırma amaçlı, zihin bulandırmaya yönelik girişimleri göze çarpmaktadır. Bunların amacı, Kur’an ve İslam hakkında bir takım kuşkular uyandırmak, Kur’an’ın zahirî anlamından farklı ve ona ters düşen bir de batınî anlamın olduğu safsatasını yaymak ve böylece insanları Kur’an’dan soğutmaktır.”524 Derveze, yukarıda belirttiği yaklaşımı benimsemenin yararını şöyle izah etmiştir; “Bu sayede bir Müslüman artık evrenle ilgili belli teorilerin tutsağı olmaz ve düşüncesini onlarla sınırlandırmaz. Bunlar Kur’an’dan yapılan çıkarımlar ve Kur’an’a dayalı olarak 521 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 183-184. Kıyame, 4. 523 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 3, s. 31-32. 524 Bkz., Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 248-249. 522 144 geliştirilen teorilerdir, diye kendi düşüncesini kayıtlamaz. Çünkü bu teorilerde her zaman çarpıtma ihtimali vardır. Kendisini böyle bir kayıttan kurtaran Müslüman, bilimsel çıkarımlar alanında tam bir özgürlüğe sahip olur. Meseleleri birbirine karıştırmaz. Bu alanda yapması gereken tek şey, Kur’an’ın vurguladığı temel iman ilkeleri çerçevesinde, temel prensiplerin, ana hedeflerin ve ideal alanın sınırları dışına çıkmamaktır. Böyle yaparsa Kur’an’ın amacı, mesajının boyutları ve anlayışı her dönemde aslını korur. Ayetleri aracılığı ile değişik zamanlardaki farklı insan topluluklarına hitap etmeye devam eder. Her zaman ve her yerde insanlar için görkemli, heybetli, saygınlık uyandıran bir kaynak olma misyonunu sürdürür.”525 Bilimsel tefsirin ilk nüvelerini İsrailiyat rivayetleri oluşturmaktadır. Bunun için Derveze bilimsel tefsire karşı çıkmıştır. Ona göre, bilimsel tefsirin sakıncalı yanı, “Kur’an’ı kabul veya reddedilmeleri her zaman mümkün olan subjektif bilgilerin çatışma alanı haline getirmektir. Peygamberimizin bazı ashabının ve tabiun kuşağına mensup güven duyulan bazı alimlerin isimlerinin de bu çerçevede kullanılması müslümanları zor durumda bırakmış olup kafaları karıştırmıştır.”526 Bilimsel Tefsir’e karşı olduğunu yukarıda açıkça ifade eden Derveze, bu alandaki söylemini şöyle izah etmiştir; “Çağdaş bazı yazar ve araştırmacıların hatta bazı müfessirlerin de bilim ve anlayış alanında meydana gelen bazı gelişmelere paralel olarak yaptıkları kısmî değişikliklerle beraber bu tür kıssaları değerlendirmeye tabi tutmuş olmalarıdır. Bunların bilim ve teknoloji yasalarını keşfetmeye ve güneş, ay ve dünyanın dönüşüne ilişkin teorilerin dayanaklarını bulmak ve dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlamaya gayret ettiklerini görmekteyiz. Yine bunların yörüngelere egemen olan yasaları belirlemeye, yağmurun yağışı, yaratılışın evreleri, canlıların gelişimi, göklerle yerin birbirinden ayrılmaları, atom ve elektrik ile ilgili bilgiler edinmek için bazı ayetleri esas aldıklarını, zaman zaman evrensel fenomenlere, yaratılış sistemine, güneş, ay, gök, dünya, hayat, elektrik, şimşek ve gök gürlemelerine ilişkin bilimsel teorileri bazı Kur’an ayetlerine uyarlamaya çalıştıklarını görmekteyiz. Şeyh Tantavi’nin “Tefsiru’l-Cevahir”i bu tür 525 526 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 184. Derveze, a.g.e., s. 218. 145 gelişmelerin ve uygulamaların ilginç bir örneğidir.527 Bu tür yaklaşımla Kur’an’ı ele almak, Kur’an’ın içerdiği işaret, uyarı, tabir ve hatırlatmaları başlı başına birer konu olduklarını varsayarak ayrıntılı biçimde açıklamaya çalışmak, bununla ilgili spekülatif yorumlarda bulunmak, söz konusu işaret, uyarı, tabir, öğüt ve davetleri destekleme misyonlarından soyutlar. Bunun yanında Kur’an’ın içeriğini bu hedefin ve kutsallığının çerçevesinin dışına çıkararak tartışma, araştırma ve bilimsel, teknolojik ve evrensel teorilerin ispat veya ret alanına sürükler. Kur’an’ı da bu tür değişime, gelişime ve tartışmaya açık teorilerin düzeyine indirger. Bu tür spekülatif çıkarsamalar zan ve tahminlere dayanır. Kur’an ayetlerinde hitap esaslı bir üslup benimsenmiş olup her katmandaki insana yöneliktir. Amaç insanların vicdanlarını uyandırmak, dikkatlerini gözlemlenebilen evrenin olaganüstü fenomenlerine çekmektir.”528 Çağından ve çağında yapılan çağdaş yönelişlerden kimi zaman olumlu kimi zaman olumsuz etkilenen ve çağdaş fikrî yöneliş ve eğilimlerin bir kısmına boyun eğen Derveze, Muhammed Mahmud el-Hicazi’ye göre, bilimsel tefsir ekolüne savaş açan tarihsel tefsir ekolü ağırlıklı bir tefsir yazmıştır.529 Ancak bizim kanaatimize göre ille de bir ekole girdirecek olursak edebî/konulu tefsir ekolü ağırlıklı bir tefsirdir. Bu nedenle, Afgani, Abduh ve Reşid Rıza çizgisinde devam eden Mısır ıslahat ekolü etkilerinin üzerinde gözüktüğü Derveze, onların etkisinde kalarak bilimsel tefsire karşı çıkmış ve bu ekolü eleştirmiştir. 3.2.2. Mezhebî-Kelâmî Tefsir Hakkındaki Görüşleri Aynı zamanda Analitik Kur’an Okumasına Karşı olan Derveze, Kelamî/Mezhebî Kur’an ekolüne karşı çıkmıştır. Bir kısım kelamcılar, insanların amele muktedir olduğunu, kendi amellerini kendilerinin kazandığını, hak ile batılı, iyi ile kötüyü, çirkin ile güzeli ayırt etme yeteneğine sahip olduğunu, bunlardan dilediğini kendi isteği ile seçtiğini, bundan dolayı hakka ve adalete uygun olarak sevaba ve azaba nail olduğunu söylemişlerdir. 527 Bkz., Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 230-231. Derveze, a.g.e., s. 231. 529 Bkz., Dr. Ferid Mustafa Süleyman, Muhammed İzzet Derveze Ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1414 H / 1993 M, s. 462. 528 146 Bir kısım kelamcılar ise, bu yaklaşımın Allah’ın kudreti ile bağdaşmadığını, tasarrufunun mutlaklığı ile uyuşmadığını, ezelî ilmi açısından bir eksiklik sayılabileceğini ve her şey üzerinde gerçek kudret sahibi olması realitesine ters düştüğünü düşünmüşlerdir.”530 Derveze’ye göre “Kur’an’da Yüce Allah’ın zatına ilişkin; el(yed), sağ(yemîn), sol(şimal), yüz(vech), istiva, inme(nüzûl), gelme(mecî), üst(fevk), alt(taht), ön(emam), dürme(tayy), kabzetme(kabz) ve üfleme(nefah) gibi ifadeler, Kur’an’ı işitenlerin manayı tam anlamaları için zihinlerinde çağrışım yapma amaçlı gelen ifade ve üslüblarla sunulmuştur. Çünkü Kur’an’a muhatap olanlar; güç, ihata, kapsayıcılık, her an hazır olma ve sürekli hareket etme gibi anlamları ancak bu tür ifadelerle anlayabilmektedirler.” 531 Buradan hareketle Derveze, Kur’an’da “/ O’nun benzeri yoktur.”532, Gözler O’nu gözmez.”533 Ve “O’nun ilminden hiçbir şeyi ihata edemezler.”534 şeklinde ifadelerin olduğunu söyler. Ona göre bu ifadeler, “Yüce Allah’ın zatı ile ilgili kesin nitelemeler olarak algılanmalıdır. Dolayısıyla, söz konusu, isim, fiil ve sıfatların Kur’an’da bu şekilde yer almış olmaları da insanların zihinlerinde somutlaştırma amacına yönelik bir ifade tarzının gereğidir. Allah işitir ama hiçbir şey O’nun işitmesi gibi değildir. Allah görür ama hiçbir şey O’nun görmesi gibi değildir. Allah konuşur ama hiçbir şey O’nun konuşması gibi değildir. O, diridir, bilendir, isteyendir, güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir, sabredendir, daraltan ve genişletendir. Ancak hiçbir şey O’nun, hayatı, bilgisi, iradesi, gücü, hikmeti, sabrı, daraltma ve genişletmesi gibi değildir.”535 Ona göre, bu tür anlama, “bir yandan Kur’an’ı inceleyen insanın mahiyetlerle ilgili zorlama, normal sınırı açma ve gerçekliği bulunmayan tahminler yürütmeye kalkışmasını, öte yandan gereği yokken, kelamî tartışmaların içine girmesini önler. Bu tür, isim ve sıfatlarla ilgili olarak Kur’an’ın durduğu yerde o da durur. Bunlarla ilgili 530 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 232-233. Derveze, a.g.e., s. 188. 532 Şûrâ, 11; ٌْءTَO ِ9ِْqِ<َ\ آ َ ْ3َﻝ 533 En’am, 103; ;ْ>َ ُرw َ ُ ا9ُ ﺕُْ ِرآ 534 Bakara, 255; ِ9ِ<ِْ ْ:. ْ ٍءTَUِ; ن َ ُ|3ِ@ُ َ َو 535 Derveze, a.g.e., s. 188. 531 147 olarak ne hedeflenmişse onu anlar ve zorlama, detaylandırma ve laf cambazlığına kalkışmaz.”536 Derveze’ye göre, bu tür tartışmalara giren grupları inceleyenler, onların zaman zaman hakkın dışına saptıklarını, yorum ve değerlendirmelerinde zorlamaya başvurduklarını, deyim yerindeyse mezhep taassubuyla hareket ettiklerini göreceklerdir. Her grup kendilerince samimi bir inanca sahip olup Allah’ı tenzih etmeyi ve yüceltmeyi amaçlamaktadır.537 Analitik Kur’an Okumasına Karşı ve Kur’an’a Bütüncül yaklaşımı benimseyerek Kelamî/Mezhebî Kur’an ekolüne karşı bir söylem geliştirdiği için Derveze, karşı çıkmış olduğu bu yorumun sakıncaları bağlamında kendi amacını şöyle açıklamıştır; “Hiç kuşkusuz, Kur’an ayetleri, İslam inanç sisteminin, sosyal ve bireysel hayata ilişkin hükümlerin ve hukuk sisteminin temel dayanaklarıdır. Ancak biz inanıyoruz ki kelamî mezheplere ve görüş ayrılıklarına taraf olanlar, çoğu zaman ayetlerin sınırlarını zorlamışlardır. Kendi çekişmelerine konu olan hususlar çerçevesinde ayetleri sağa sola çekiştirip durmuşlardır. Bunlar etrafında gereksiz ve yararsız tartışmalara girmişlerdir. Kur’an ayetini hiçbir şekilde bağdaşmadıkları ve üslubun müsaade etmediği sahalara çekmişlerdir. Bu durum özellikle bir ayeti, içinde yer aldığı ve ancak bu bütünlük içinde gerçek anlamının kavranabileceği siyakın dışında tek başına ele almaktan kaynaklanmıştır. Çünkü birçok ayetin hikmeti ancak içinde yer aldıkları siyak ve bütünlük göz önünde bulundurulduğunda kavranabilir.”538 Sonuç olarak Derveze, Kur’an’a bütüncül yaklaştığı, siyak ve sibakı göz önünde bulundurduğu için analatik okuma çeşitlerinden sayılan mezhebî okumaya karşı çıkmış, yeri geldikçe konuları belli bir düzen içinde ele alıp konusal tefsir etmeye çalışmıştır. 536 Derveze, Kur’anü’l-Mecîd., s. 189. Bkz., Derveze, a.g.e., s. 234. 538 Derveze, a.g.e., s. 237. 537 148 3.2.3. Edebî ve Konulu Tefsir Hakkındaki Görüşleri ve Konulu Tefsirin Bölümlerine İlişkin Tefsirinde Kullandığı Örnekler Edebî tefsir ekolü, diğer tefsir ekolleri gibi Kur’an’ı anlama ve yorumlama metoduyla ilgilenen bir ekoldür. Çağımızda tefsirin ilk hedefi edebî tefsirdir. Bu nedenle kanaatimize göre bu alandaki tefsir aşamaları şu dört bölümden oluşmaktadır: Aşama: Konulu Tefsir, Aşama: Esbab-ı Nüzûl, Aşama. İnceleyip değerlendirme a) Çevre ve ortam b) Kur’an, Aşama: Makasıd’ın yakalanması’dır. Elbette diğer ekolleri savunan temsilciler olduğu gibi Edebî Tefsir Ekolünü savunan temsilciler de vardır. Bu ekolün Temsilcileri; Emin el-Huli(1890-1966), elHulî’nin eşi Aişe Abdurrahman Bintü’ş-Şâtı’ (1913-1998), Fehd b. Abdurrahman b. Süleyman er-Rûmî, Mahmud Ahmed Halefullah, Abdulkadir el-Magribî, Muhammed elMübarek, Şevki Dayf, Tahir b. Aşur(1879-1973)’dur.539 Biz, Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlamada Edebî ve Konusal Yaklaşımını örneklerle ortaya koymadan önce Konulu tefsir hakkında kısa bir bilgi sunmanın yararlı olacağı kanaatindeyiz. Çünkü Derveze, bizzat konulu tefsiri tarif edip onun üzerinde bir yöntem geliştirmekten öte bunu bizzat kendi eserlerinde uygulamıştır. Kanaatimizce, Kur’an, nüzûl asrından uzaklaşıp günümüze kadar ulaşan zamanda onu anlama ve yorumlama çabalarında usül ve yöntem açısından farklılıklar ortaya çıkmıştır. Kur’an ile ilgili tüm çalışmaların amacı, kendi sosyal, bilimsel, edebî fikirlerini, mezhebî ve tasavvufî ekollerini topluma benimsetme düşüncesinden öte murad-ı ilahi’yi anlamak olmalıdır. Konulu tefsirin bir çok tarifi yapılmakla birlikte bizim tercih ettiğimiz tarifi şöyledir; “Belli bir konuya ait, değişik sûrelerde zikredilen Kur’an ayetlerini bir araya toplayıp nüzûl sırasını da göz önünde bulundurarak, konularına göre ve usûlüne uygun 539 Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 145-162; el-Huli, Emin, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, çev., Mevlüt Güngör, Kur’an Kitaplığı, İstanbul 1995, s. 76-79; Ayrıca Bkz., Koç, Mehmet Akif, Bir Kadın Müfessir Aişe Abdurrahman ve Kur’an Tefsirindeki Yeri, Şule Yay., İstanbul 1998, s. 23-36. 149 bir şekilde düzenlemek suretiyle, sevk olundukları ortam içerisinde değerlendirildikten sonra, benzer ayetlerle konuyu işlemek”540dir. Konulu tefsir çalışmasında takip edilecek olan yöntem ise, araştırmacının, araştırma yapacağı konunun sınırlarını çizmeli, hedeflerini belirlemeli, konuya kapsayıcı bir isim vermeli, konuya ilişkin tüm ayetleri toplamalı, nüzûl sırasını da göz önünde bulundurarak ayetleri tarihî bağlamına göre sıraya dizmelidir. Ayrıca araştırmacının takip ettiği bu yöntemde, konuda geçen kavramların etimolojik ve semantik açıdan analizini yapması, ayetlerin siyak ve sibakına dikkat ederek bulundukları ortam içerisinde işlemesi gerekir. Yine araştırmacı, konuyu işlerken alt başlıklara ayırması, ayetler arası zahiri ihtilaf söz konusu olduğunda bunları gidermeye çalışması, konuyu kapsamlı bir şekilde işleyerek genel ilkelere ulaşması, çalışma esnasında sünnet ve İslam kültür birikiminden istifade etmesi, konunun mütehassıslarıyla işbirliği yapması ve bu çalışmalarını bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak yapması gerekir. Tarifini yapmaya ve yöntemini ortaya koymaya çalıştığımız Konulu tefsirin ele alıp incelediği materyal bağlamında kısımları vardır. Dolayısıyla metaryalleri bağlamında Konulu tefsir, Kavram, Konu, Kur’an ve Sûre bütünlüğü ve Kelime ve türevlerine göre kısımlara ayrılmış ve bu bağlamda çalışmalar yapılmıştır.541 Hasan Hanefî’ye göre, “Kur’an tefsiri için sahih bir metodoloji geliştirilmediği müddetçe, ayetlerin farklı kesimlerce farklı taraflara çekilmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu anlamda atılacak belki de en önemli adım, tefsir niteliğinde bizlere ulaşan haberleri, nüzûl sebeplerini tahlil etmek olacaktır. İlk tecrübenin vahyin desteğiyle doğrulanmış olması çok önemlidir. Tahlillerde derinleşen müfessirin, karşısına gelen herhangi bir ayeti anlaması hem çok kolay hem de doğruya en yakını olacaktır. Sebeb-i Nüzûl’ün taşıdığı bu değer, hafife alınmamalıdır. Günümüz İslam dünyasının karşılaştığı problemlerin çözümünde bu rivayetler, olmazsa olmaz konumdadır. Tefsirin Allah ile 540 Hicâzî, Muhammed, et-Tefsiru’l-Mevduiyye fi’l-Kur’ani’l-Kerim, Kahire trs, s. 402 – 403; el-Fermavî, Abdulhay, el-Bidaye fi’t-Tefsiri’l-Mevdûî, Kahire 1977, s. 52. Ayrıca benzer bir tarif için Bkz., Güngör, Mevlüt, Kur’an Araştırmaları, İstanbul 1995, s. 12. 541 Bkz., Aydüz, Davud, Tefsir Çeşitleri ve Konulu Tefsir, Işık Yay., İstanbul 2000, s. 77 – 117; Güven, Şahin, Çağdaş Tefsir Araştırmalarında Konulu Tefsir Metodu, Şura Yay., İstanbul, 2001, s. 193 – 197. 150 insan arasındaki ilgiyi kurmaya yönelik bir bilim olduğunun en önemli delili de budur. Oysa bugün tefsir, ya şerhlere ve hamâsî nutuklara boğulmuş ya da mevcut dünya ile bütün bağlarını koparmıştır.”542 Öyleyse bugün tüm bu eleştirileri boşa çıkaracak bir tefsire ihtiyaç vardır. Hanefî’ye göre, “bu şu an için “Vâkiî Tefsir” olarak karşımızda durmaktadır. Hanefî’nin “Vâkıî tefsir”ine getirdiği öneri, “Konulu Tefsir” olacaktır. Çünkü ona göre, “konulu tefsir, pek çok faydayı ihtiva eder. Her şeyden önce bu tefsir, nass ve vâkıâ arasında karşılıklı bir etkileşime imkan tanır. Müfessir, sadece metinden anlamlar devşiren bir alıcı durumunda değildir. Bu anlamlar tatbikat sahası da bulduğu için (metne yeni anlamlar yükleyebildiğinden), aynı zamanda verici durumundadır da. Tefsir, hem analiz hem de sentez metodunu barındırmaktadır. Ferdî tecrübe ve anlayıştan kaynaklanan bir kazanımla, daha önce belki de hiç bilinmeyen, hiç yazılmayan, yeni bir yoruma ulaşma imkanına kavuşabilir.”543 Öte yandan Bintü’ş-Şâtî: Aişe Abdurrahman, Kur'an’ın kendine mahsus bir dili olduğunu, bu yüzden Kur'an’daki herhangi bir kelimenin yerine Arapça'da aynı anlama gelen herhangi bir kelimenin konulamayacağını, bu durumda Kur'an’ı, yine Kur'an'ın yardımıyla anlamaya ve yorumlamaya çalışmanın en uygun yöntem olduğunu belirterek konulu tefsir anlayışını ortaya koymuştur. Ancak bu bizim anladığımız, Kur'anda işlenen konulardan her hangi birine dair ayetleri bütüncül bir bakış açısıyla göz önünde bulundurarak Kur'an'ın o konudaki görüşünü ortaya koyma çabasından ziyade et- Tefsiru'l-Beyani li'l-Kur'ani'l-Kerim adlı iki ciltlik eserinde kısa sûreler üzerinde yaptığı tefsir çalışması sadece birbirleriyle konu benzerliği olan sureleri dilbilim ağırlıklı tefsir akımının ilkelerini göz önünde bulundurarak tefsir etmiştir.544 Aynı stili buna yakın bir bakış açısıyla Muhammed Gazali, Nahve Tefsiri'lMevdûî adlı üç ciltlik eserinde denemiş, Kur'an'ın bütün sûrelerini aynı konu bütünlüğü içinde tefsir etmiştir.545 542 Hanefî, Kadâyâ Muâsıra, s. 176-177; 180-182; Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 20. 543 Hanefî, Method of Thematic Interpretation, s. 197; Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 24. 544 Koç, Bir Kadın Müfessir Aişe Abdurrahman ve Kur’an Tefsirindeki Yeri, s. 32-33. 545 Gazali, Muhammed, Nahve Tefsiri'l-Mevdui, Daru'ş-Şuruk, Kahire 1995. 151 Yukarıda bu alan ile ilgili yapılan tarifler, konulu tefsirin türevleri ve bölümleri bağlamında bakıldığında Derveze, her ne kadar eserlerinde bu yöntemi kullandığını bizzat belirtmese de, Kelime ve Türevleri, Kavram, Konu, Kur’an ve Sûre bütünlüğü gibi çeşitleri bulunan ve Edebî tefsirin bir alt birimi olan Konulu tefsiri eserlerinde doğrudan uygulamaya koymuştur. Bu konuyu tefsirinde birçok örneklerle ortaya koymasına rağmen biz bu örnekler içinde sadece birkaçını seçip onları kısaca aktarmakla yetiniyoruz. Konulu tefsirin çeşitlerinden sayılan Kelime ve Türevlerini örnek vererek bu hususu açıklayacak olursak, Konulu tefsir bağlamında Derveze’nin tefsirinde üzerinde açıklama yaptığı şu örnekle açıklayabiliriz. Örnek: 1 Nakr ve Nâkûr; üflemek, Kıyamet ve haşr günü için bir ilandır. Bunun bir benzeri sûr’a üflemektir. Zümer sûresinde “Sûr’a üflenmiş, göklerde ve yede olanlar bayılmışlar.” (Zümer, 68). Önemli bir iş için toplanmayı istediklerinde insanlar davula vurmak, boruya üflemek veya sesi yükselten aletleri kullanmak gibi işlere alışık olduklarından, Kur’an ayetlerindeki bu gibi ifadeler benzetme(teşbih) ve (zihinlerde) yaklaştırma için gelmiştir. Çağrı araçlarının çeşitli olduğu görülmektedir. Burada Nâkûr, başka ayetlerde sûr(Zümer, 68), bir başka ayette nida (Kaf, 41) başka ayetlerde zecre veya sayha (Saffat, 19; Kaf, 42; Yasin, 53) şekillerinde geçmiştir.546 Konulu tefsirin çeşitlerinden sayılan Kavramlara örnek vererek bu hususu açıklayacak olursak, Konulu tefsir bağlamında Derveze’nin tefsirinde üzerinde açıklama yaptığı şu örneklerle açıklayabiliriz. Salât(Namaz);547 Rü’yetullah(Allah’ın görünmesi);548 Esâtîru’l-Evvelîn;549 Alemîn(Alemler);550 Kur’an;551 Zekat;552 Fî Sebîlillah(Allah yolu);553 Sihir;554 Dalâlet– 546 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 1, s. 445-448. Derveze, a.g.e., c. 1, s. 327-345. 548 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 345-346. 549 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 375. 550 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 403-404. 551 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 409-410. 552 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 327-333; c. 3, s. 282-283. 553 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 434-439. 554 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 451-453. 547 152 Hidâyet;555 Melekler;556 Ehl-i Kitab;557 Ashabu’l-Yemîn-Ashabu’ş-Şimâl;558 İrâdetu’llah(Allah’ın dilemesi);559 Şeytan;560 Salihât;561 İsra-Miraç;562 Lât-MenâtUzzâ;563 Ruh;564 Levh-i Mahfûz;565 Dua;566 Hanif;567 Muhsinûn;568 Sabır;569 Kısas;570 Vasiyet;571 Talak(Boşanma);572 Konuyu, söz konusu örnekler içinde Salât ve Sihir kavramını Derveze’nin kendi yaklaşımı ile ortaya koymaya çalışalım. Örnek: 1 Salât(Namaz); Alak sûresinde “Namaz kılarken bir kulu(Peygamber’i namazdan) menedeni gördün mü?” 573 ayeti münasebetiyle tefsirde ilk kez geçen Salat(namaz); dil yönünden “dua” ve“bereket” anlamlarına gelmektedir. Kur’an’da her iki anlamda da kullanılmıştır. “Allah sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için üzerinize salat(bereket) etmekte, melekleri de salat(dua) etmektedirler.” 574 “Allah ve melekleri Peygamber’e çok salavat getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” 575 555 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 1, s. 458. Derveze, a.g.e., c. 1, s. 464-469. 557 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 470-472. 558 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 479-480. 559 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 487-489. 560 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 509-510. 561 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 562-563. 562 Derveze, a.g.e., c. 2, s. 91-92; c. 3, s. 352-357. 563 Derveze, a.g.e., c. 2, s. 241-244. 564 Derveze, a.g.e., c. 2, s. 267-268; c. 2, s. 374-375. 565 Derveze, a.g.e., c. 2, s. 160-162. 566 Derveze, a.g.e., c. 3, s. 105-106. 567 Derveze, a.g.e., c. 3, s. 499-500. 568 Derveze, a.g.e., c. 4, s. 240-241. 569 Derveze, a.g.e., c. 4, s. 308. 570 Derveze, a.g.e., c. 6, s. 287-293. 571 Derveze, a.g.e., c. 6, s. 294-299; 452-453. 572 Derveze, a.g.e., c. 6, s. 431-435. 573 Alak, 9-10; {10} a-ًَْا ِإذَا ﺹIَ {9} aَْFَ ِيM- اﻝo َ َْأ َرَأ 574 Ahzab, 43; {43} ً<3ِ َرﺡ: َ 3ِFِ ْlُ<ْن ;ِﻝ َ َ] ِر َوآF اﻝaَت ِإﻝ ِ َ<ُ]Q اﻝ: َ . ُ/َِ ْhُ3ُِ ﻝ9َُ/ُِْ َو ََﺉ/ْ3ََ T.َ>ُ ِيM-هُ َ اﻝ 575 Ahzab, 56; {56} ً <3َِْ<ُا ﺕ.َِ َو9ْ3ََ ُا ﺹَ]اFَ Y : َ ِM- َ َأ]َ اﻝT . ِI-F اﻝaََ ن َ ]َ>ُ ُ9ََ/َِ َو ََﺉ9-ن اﻝ - ِإ 556 153 “Salat” kelimesine mutlak olarak ibadete ait hususî şekil anlamı verilmesi İslam’dan sonra ortaya çıkmış bir durum değil aksine bu bi’set’ten önce de var olan bir kavramdı. “Onların beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmadan ve el çırpmadan başka bir şey değildir.” 576 ayetinde müşriklerin Kabe etrafında eda ettikleri dinsel ayinler “salat” kelimesiyle ifade edilmiştir. Zira rukû’, secde ve kıyam tabirlerinin Kur’an’da geçmesi, müşriklere bir yerde secde, başka bir yerde rukû’ etmelerinin emredilmesi, namaza ait bu şeklin bi’setten önce de bir ibadet ve namaz şekli, Allah’a ya da sair ma’butlara boyun eğmenin bir göstergesi olarak bilinip tekrar tekrar yapıldığını göstermektedir. Bakara, 125; Hacc, 26; Furkan, 60; Mürselât, 48 ayetlerini buna örnek verebiliriz. Buharî ve Müslim’in Enes(ra) den rivayet ettikleri bir hadiste; “beş vakit namaz İsrâ gecesinde nazil olmuştur. Önceleri elli vakit iken sonra beş vakite düşürülmüştür.” Şeklinde hadis bulunmaktadır. Oysa İsrâ olayı Peygamber’in bisetinden dört veya daha fazla yıl sonra meydana gelmiştir. Ayrıca İsrâ olayının anlatıldığı, İsrâ sûresinin nüzûlünden önce inen örneğin Alâ, 14-15; Kevser, 2; Fatır, 18, 29; Neml, 2-3; Alak, 19 gibi ayetlerde geçen bazı sûreler namazdan bahsetmiş ve namaz kılan mü’minleri övmüştür. Aslında Salat(namaz), Allah’ı övme, tesbih etme, O’na yakarma, O’nun hakkı olan ibadeti edâ etme, O’ndan rahmet ve hidayet istemedir. İslamî namaz en mükemmel unsurlardan oluşmuştur. Çünkü namaz, vucut ve elbise temizliği ile ona hazırlanılmasını mü’minlere emreder. Sonra mü’minler, “Allahu ekber” sözüyle her şeyden sıyrılıp Allah yönelerek namaza başlar. Bu, başkalarından bağımsız olmak ve yücelik, kudret ve kuvvetin sadece Allah’a ait olduğunu ifade etmek anlamına gelmektedir. Kişi, kıyam, rukû’, secde, celse(oturma) hareketlerinden her hangi birini yaparken bu cümleyi tekrar eder. Özetle Kur’an namaza çok büyük önem vermiş, onu iman ve takvanın ayrılmaz unsurlarından kabul etmiştir. Sahibini çirkin ve yasak işlerden alıkoymayan, onu erdemli ahlakla süsleyip Salih amel işlemeye yöneltmeyen namaz sahih olmaz.577 576 Enfal, 35; {35} ن َ ُُوDْ/َُْ ﺕFُب ;ِ<َ آ َ َاMَ[ُْو=ُاْ اﻝMَ% ًَِ ْ>ََء َوﺕ/ُ - ِإo ِ ْ3َIْ َ اﻝFِ ُُْﺕ َ َن ﺹ َ ََو َ آ 577 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 1, s. 327-345. 154 Örnek: 2 Sihir; Müddessir sûresinde“Bu rivayet edilip öğretilen bir sihirden başka bir şey değildir.”578 ayeti münasebetiyle tefsirde ilk kez geçen sihir kavramı, Yunus, 2(Bu apaçık bir büyüdür); Furkan, 8(sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz) gibi ayetlerde de geçmektedir. Buradan hareketle sihir, Peygamber çevresinde ve yaşadığı dönemde bilinmektedir. İster Arapların sözlerinden zikrettikleri ve onların anlayışlarına işaret ettiklerinde olsun, isterse kıssaların akışı içerisinde veya başka bir nedenle olsun, Kur’an ayetlerinde olayın anlatımı çerçevesinde sihire değinilmiştir.579 Derveze, tefsirinde Konuları ele alması ve Kur’an ve Sûre Bütünlüğünü gözeterek yorumladığı bir gerçektir. Bu hususa ilişkin konulu tefsir bağlamında yorumlamasına aşağıdaki örneği verebiliriz. Derveze, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı I-III (Asru’n-Nebî, Mekke ve Medine Dönemi) adıyla Türkçeye çevrilen 3 ciltlik Asru’n-Nebî ve Siretü’r-Rasul adlı Arapça eserinde ve ed-Dustûru’l-Kur’anî adlı 2 ciltlik eserinde, Mekkî ve Medenî sûrelerin özelliklerini ve örneğin Nüzûl sıralamasını tablo halinde sunmuştur. Ardından konusal yaklaşımla Medine Döneminde İslam devletinin yayılış aşamaları ve seyri, Medine döneminde munafıklar, Medine döneminde Yahudiler; Medine döneminde Hıristiyanlar, cihad çağrısı ve cihad ile ilgili meseleler, İbadet, siyaset, toplumsal, iktisadî, aile hukuku ile ilgili yasama şekillerini Kur’anî teşrî ve Rasulullah’ın hayatı ile ilişkisi adıyla ele almıştır. Bu konular, konu başlıklarına göre, Kur’an’ın Medenî ayetleri ekseninde incelenmiş, örneklerle ele alınmış ve sonuca varılmaya çalışılmış birer konulu tefsir örneklerini içermektedir.580 Yine Derveze, el-Kur’an ve’l-Mer’e(Kur’an ve Kadın), el-Kur’an ve’l-Dımânü’lİçtimâî(Kur’an ve Sosyal Güvence), el-Kur’an ve’l-Mülhidûn(Kur’an ve Mülhidler), elKur’an ve’l-Mübeşşirûn(Kur’an ve Oryantalistler), el-Kur’an ve’l-Yahûd(Kur’an ve Yahudiler), el-Cihâd fî Sebîlillah(Allah Yolunda Cihâd) vs. gibi eserlerini konulu tefsir 578 Müddessir, 24; Derveze, Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, Sihir ve Kahinlik Bölümü. 579 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 1, s. 451-453. 580 Bkz. Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, III, Çev: Mehmet Yolcu, 2. baskı, İstanbul 1995. 155 ölçeklerinde ele alıp incelemiştir. Bunların dışında “et-Tefsîru’l-Hadis” adlı tefsirinde ele almış olduğu, el-Hurûfu’l-Mukatta’;581 Kur’an’da Yeminler;582 Nesh583 gibi konuları örnek verebiliriz. Ancak biz bu konuların bir kısmını farklı bölümlerde ele aldığımız için burada ayrıntılı örneklerle sunmuyoruz. 3.3. Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlama Yönteminde Dikkat Çeken Bazı Özgün Tarafları Kendine özgü bir yöntem geliştirmeye çalışarak Kur’an üzerine yoğunlaşan ve bu alanda onun üzerinde müstakil eser veren ve baştan sona kadar Kur’an’ı Nüzûl sırasına göre tefsir etmeyi/yorumlamayı başaran Derveze’nin bu yapmış olduğu eyleminde mutlaka özgün yönleri olmalıdır ve olmuştur. İşte bizim tesbit edebildiğimiz özgün yönleri, sûrelerin nüzûl sırasını gözeterek tefsir etmesi, ayet ve pasajları tefsirinde siyer bilgilerini önemli bir veri olarak kullanması, Kur’an’a bütüncül yaklaşması ve Kur’an’ın ana ilke ve evrensel prensiplerini tesbite çalışması, yenilikçi yönü ve Kur’an’ı yorumlamadaki etkileri, kadın, sosyal güvence, siyasî yorumuna dair görüşleri ve bunun alt başlıkları olan devletin temel sistemi, finans sistemi, yargı sistemi, savunma (cihad) sistemi ve müjdeleme sistemi’dir. 3.3.1. Sûrelerin Nüzûl Sırasını Gözeterek Tefsir Etmesi Derveze, Kur’an sûrelerini baştan sona kadar nüzûl sırasına göre tefsir etmiştir. Ona göre gerekçesi şöyledir; sûrelerin bugünkü mushafta gördüğümüz tertibi içtihadî değildir. Ayet ve sûrelerin tertibi peygamberimiz zamanında gerçekleşmiştir. Peygamberimiz bu uygulamayı ya içtihad menşeli bir hikmete dayalı, ya da bir yönlendirme ile yapmıştır. Bu yüzden ondan sonra ashabı bu konuda herhangi bir değişiklik ve farklı bir uygulama yapmamıştır. Mushaf bizzat Rasulullah döneminde kumaş üzerine yazılı olarak toplanmıştır.584 581 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 1, s. 359-362; c. 3, s. 20-23; 186-189; 241-245. Derveze, a.g.e., c. 1, s. 362-365. 583 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 557-559. 584 Derveze, Kur’anu’l-Mecid, c. 1, s. 115. 582 156 Ancak Derveze, Kur’an sûrelerini baştan sona kadar nüzûl sırasına göre tefsir ederken Mekkî sûrelerin ve ayetler demetlerinin iniş tarihini doğru olarak belirleyebilmenin zor bir iş olduğunu, sûrelerin iniş sıralaması konusunda nakledilen rivayetler bir ölçüde bu zorluğu hafifletip sûre ve ayetlerde bazı ip uçları bu rivayetlerin çoğunun doğru veya doğruya yakın olduğunu gösterse de bunu inkar etmemiştir. Bu zorluğu vurgulamakla birlikte yine de bizzat “et-Tefsiru’l Hadis” adlı tefsir kitabında Kur’an sûrelerini Nüzûl sıralarına göre tefsir etmiştir. Biz bununla ilgili açıklama ve görüşleri tezimizin ikinci bölümünde; “Ayet ve sûrelerin tertibi; Mekkî–Medenî sûreler ve üslup bakımından ayırıcı özellikleri” başlıkları altında incelediğimiz için burada ayrıntıya girmek istemiyoruz. 3.3.2. Âyet ve Pasajları Tefsirinde Siyer ve Tarih Bilgilerini Önemli Bir Veri Olarak Kullanması Derveze, hayatını ortaya koyarken de belirttiğimiz üzere çeşitli tutukluluk hayatında Kur’an’ı, yardımcı ve arkadaş edinmiş ve kendisini onun hizmetine adamıştır. Kur’an’ı okumuş, ezberlemiş, anlamlarında derinleşmiş ve daha sağlıklı düşünme imkanı elde etmiştir. O esnada dikkatini Rasulullah’ın risalet öncesi çağ ve ortamında yürürlükte olan dinî, fikrî, sosyal ve ekonomik hayat ile onların yaşam biçimleri üzerine çekmiştir. Buradan hareketle kapsamlı bir Konulu Tefsir çalışmasının temellerini ve tefsirinin usullerini; Asrun Nebi ve Siretu’r-Rasul, Kur’anü’l-Mecîd ve ed-Dusturu’l-Kur’anî adlı eserleriyle atmıştır. Bu bağlamda Derveze, Kur’an’da Peygamberimiz ve çevresi ile ilgili tanımları, nitelemeleri, işaretleri kapsayan pek çok ayetlere rastlamıştır. Bununla o dönemin çevre şartlarını büyük ölçüde tespit etme imkanı bulmuştur. Ona göre, “Kur’an, bu kadar ayet ihtiva etmesine rağmen bu çağ ve çevresinin tasviri için neden bir kaynak olmasın? Kaldı ki Kur’an, bir yazar yada araştırmacının kendisine dayandığı en güvenilir ve en doğru en eski kaynaklarındandır. Siret kitaplarında ve diğer eserlerde yer alan rivayetler geç zamanlarda yazıya geçtiğinden, hafızalarda taşındığı sıralarda güzel korunamama ve sağlıklı bir biçimde nakledilememe ihtimali bulunduğundan bu rivayetlere heva ve 157 hevesin, ön yargıların, kasıtlı müdahalelerin, uydurmacılığın ve uzlaşmacı çabaların etkisi olacağından insanın gönlünde pek çok kuşkuya neden olmasına rağmen Kur’an böyle değil, bu tür şaibelerden tamamen uzaktır. Kur’an’ın bu özellikleri, ırk, din, duygu ve düşünceler farklı olmasına rağmen insanların büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır. Kur’an, Rasulullah’ın lisanı ile Allah’tan tebliğ edilmiş ise de ancak ve ancak pratik olayları ifade etmiş ve yürürlükte olan durumları gözler önüne sermeye çalışmıştır. Vahiy yaşanan gelişmeler üzerine inmiştir. İşte bu gelişmelerle ilgili olarak; Kur’an, ne önünden ne arkasından her hangi bir yanlışlığın ulaşamayacağı kesin söz ve ayırıcı hükümdür.”585 Hem sonra Siret yazarı İbn Hişam ve Tabakat yazarı İbn Sa’d, titiz olmalarına rağmen Peygamber asrı ve çevresiyle özel biçimde ilgilenmemişlerdir. Bu dönemle ilgili değerlendirmeler bunların eserlerinde de zayıf kalmıştır. Ayrıca Oryantalistler bu sahada bir çok çalışma yapmışlar ve kendi emellerine alet etmişlerdir. İşte bu ve buna benzer gerekçeyle Derveze çalışmasına başlamış ve bu tabloları gün yüzüne çıkarmada rivayetlere dayanmakdan uzak durmuştur. Ancak istidlallerin ve iktibasların sağlıklı olduğunu açıklayıcı, detaylarını açan ve yaklaşımların doğruluğunu destekleyen rivayetleri bu yaklaşımın dışında görmüştür. Çerçevesini çizmiş olduğu ve üzerine düşüncesini oturttuğu Asru’n-Nebi adlı eserinde işlemiş olduğu konu, birbirleriyle uyum sağlayan ve ahenk içinde olan dört bölümden oluşmaktadır. Bu eserin birinci bölümünde; Bölge ve Yerleşim, ikinci bölümünde; Arapların Sosyal Hayatı, üçüncü bölümünde; Arapların Düşünce Hayatı, dördüncü bölümünde; Bu çağ ve çevrede yaygın halde bulunan dinler ve inançlar ele alınmıştır. Bu yaklaşımın serdedildiği çalışma, Kur’an’a dayalı etüt ve tahlillerden oluşmaktadır. Bu çalışmada ayetlere çokça yer verilme gerekçesi; Kur’an bu çalışmanın dayanağı ve biricik kaynağı oluşundandır. Ayetler ne kadar birbirine benzese de aralarında önemli farklar vardır ve kaydedilmesinde yarar görülmektedir. Her hangi bir 585 Derveze, Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, I, Çev: Mehmet Yolcu, 2. bsk., İstanbul 1995, s. 16-17. 158 konuda ayetin çokluğu okuyucuya ifade edilmek istenenin daha açık bir biçimde algılanmasını sağlar.586 Siretu’r-Rasul adlı 2 cilt halindeki eserinin II. Ciltinde Bölge ve Yerleşim, Siretin Mekke Dönemi, Ehli Kitap ana başlığı ile sunulan bölümde buna benzer konular işlenmiştir.587 Siretu’r-Rasul adlı 2. Cilt halindeki eserinin III. Ciltinde ise, Medenî sûrelerin özellikleri, Nüzûl Sıralaması, Medine Döneminde İslam Devletinin Yayılış Aşamaları ve Seyri, Medine Döneminde Munafıklar, Medine Döneminde Yahudiler, Medine Döneminde Hıristiyanlar, Cihad Çağrısı ve Cihad ile ilgili meseleler, Kur’anî Yasama ve Rasulullah’ın Hayatı İle İlişkisi; İbadet, Siyasal, Sosyal/Toplumsal, İtikadî, Aile ve Özel Hukuk Yasamaları ele alınıp Kur’an zaviyesinde incelenmiştir.588 Derveze’ye göre, “Kur’an, Peygamberimizin hayatını ve hayatındaki gelişmeleri baştan sona kadar birbiriyle bağlantılı ve birbirini açıklayan bir dizi anlatım niteliğindedir.”589 Ona göre, “Kur’an’ın her sûresinde, her bir ayet grubunda ve her bir bölümünde Peygamberimizin Arap veya Arap olmayan müşriklerden ve ehl-i kitaptan oluşan topluma karşı takındığı tavırlardan, onların Peygamberimize ve çağrısına karşı sergiledikleri davranışlardan biri yansıtılmaktadır. Aynı şekilde Peygamberimizin davetine olumlu karşılık verenlere ve onların Peygamberimize karşı sergiledikleri tutuma, kafirlerin onlara karşı belirledikleri konuma ilişkin bir tablo aktarılmaktadır. Bunlar davet, açıklama, delil, öğüt, uyarı, müjde korkutma, benzetme, kıssa, örneklendirme, teşvik, vaad, tehdit, tartışma, meydan okuma, inat, büyüklenme, burun kıvırma, eziyet etme, dikkat çekme, teselli etme, tatmin etme, yorumlama, soru, cevap, cihat ve yasama şeklinde somutlaşmıştır. Bu tabloların her biri tam bir uyum ve düzen içinde bir öncekiyle ilintili veya bir sonrakiyle bağlantılıdır.”590 586 Bkz., Derveze, Asru’n-Nebi, I, s. 11-20. Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, İlgili bölümler. 588 Derveze, Siretü’r-Rasul, III, İlgili bölümler. 589 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 142. 590 Derveze, a.g.e., c. 1, s. 142. 587 159 Bu nedenle Kur’an’ı bu gözle inceleyenler, Derveze’ye göre, “realiteden uzaklaşmazlar; tahminlerin, gereksiz eklemelerin ve kuru tartışmaların, Kur’an’ın kastetmedikleri anlamlara yormanın disiplinsizliğine dalmazlar.”591 Sonra Kur’an’ın bölümleri, ona göre, “Peygamberimizin pratik hayatının kapsadığı olaylar, davetin içinden geçtiği süreç ile ilintili olarak inmiştir. Bu olaylar, koşullar ve gelişmeler, her zaman için değişime ve dönüşüme açık oldukları için ilahî hikmet bu topluma yönelik hitabında değişimi, çeşitliliği, yumuşaklık ve sertliği esas alarak hitap etmiştir.”592 “Peygamberimizin yetiştiği toplum ve dönemin gelenekleri, görenekleri, inançları, fikirleri ve alışkanlıkları ile Peygamberimizin gönderilişi, pratik hayatı, dolayısıyla Kur’an vahyi ve vahye muhatap olan toplumun genel durumu arasında çok sağlam ve güçlü bağlar vardır. Bu bağlar, her şeyden önce nebevî daveti ve genel olarak Kur’an’ın vahyedilişini, ilahî hikmet uyarınca, toplumun üzerinde bulunduğu durum gerektirmiştir. Bu insanların başında da Peygamberimizin yakın çevresi ve Kur’an’a ilk muhatap olan kimseler gelmektedir. Kur’an yansıttığı bu genel görüntüye ve özel olarak bu hususlara değinen Kur’an ayetleri vardır.”593 Derveze, Kur’an’ı tarihsel bir veri olarak değerlendirip başvuru kaynağı olarak görmekte olup her konuda olduğu gibi bu konuda da Mekkî ve Medenî ayetler ışığında Ehl-i Kitap konusunu işlemiştir. Derveze, En’am, 20; 114; A’raf, 157; Yunus, 94; Ra’d, 36; Nahl, 43; İsra, 107108; Meryem, 34-37 vb. ayetlerden yola çıkarak Mekke’de ehl-i kitaptan bir takım adamların olduğunu ve bunların az sayıda olmadığını söyler. Ona göre, bunlardan bir kısmı bolluk ve servet içindedir. Bu nedenle iyilik yapmakta ve hayır işlerinde bulunmaktadırlar. Hatta bunlardan bir kısmı dini bilgi ve kültürel birikim noktasında söz sahibi ve otoritedirler. Çoğu genellikle yumuşak huylu, ince duygulu, gerçek olduklarına inandıkları noktalarda sebatlı, mücadele etmeyi seven kimselerdir. Bunun yanında 591 Derveze, Kur’anü’l-Mecid,c. 1, s. 142. Derveze, a.g.e., c. 1, s. 143. 593 Bkz., Bakara, 81-85, 107-116, 125-129, 158-189, 197-203, 219-247, 275-283, Al-i İmran, 59-60, 7778, 93-97, Nisa, 2-12, 19-34, 152-161, Maide, 1-5, 12-19, 72-80, 90-97, 101-105, Enfal, 31, Nahl: 64, Lokman, 21, Kasas, 51-53, Şuara: 192-197, 210-212, 221-223, Yusuf, 111, Fussilet, 3; Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 144-145. 592 160 Mekke’de bulunan ehl-i kitabın sayıları birkaç yüzü geçmeyecek kadar az sayıdadır. Bunlar ayrı ayrı bölgelerden göçüp gelmiş ve içinde bulundukları şartlar gereği büyük bir koloni oluşturamamış, bu yüzden herhangi bir çatışma ve tartışmaya girmemişlerdir.594 Yine Derveze’ye göre “Kur’an ayetlerinden ve kadim arap kitaplarındaki rivayetlerden anlaşıldığına göre İsrailoğullarından oluşan gruplar, M.S. 70 senesinde Romalılardan aldıkları ağır darbenin ardından Miladî I. Ve II. Yüzyılda Filistin’den göç edip Hicaz’a gelerek, Yesrib’e ve Şam yolu üzerinde bulunan Vadi’l-Kur’a, Hayber, Fedek, Metina ve Teyma gibi bölgelere yerleşmiş ve Arap dilini öğrenip onların yaşam ve geleneklerine ortak olmuşlardır. Arkeolojik bulgularla desteklenen tarihsel gerçekler, Yahudiliğin M.S. 5. Yüzyılda Hicaz bölgesine yerleşmiş olan İsrailoğulları tarafından Yemen’e götürüldüğünü, bazı Himyer kralları ve kabilelerinin bu dini benimsediklerini ortaya koymaktadır.”595 Gerek Mekkî gerekse Medenî Kur’an ayetlerinde Yahudilerin ve İsrailoğullarının büyük yer teşkil ettiğini söyleyen Derveze’ye göre, “Kur’an’ın 50 sûresinde bazen açık ve detaylı, bazen özet ve dolaylı olarak zikredilmişlerdir. Bakara, Al-i İmran, Nisa ve Maide sûrelerinde yoğun biçimde ele alınmışlardır.” 596 ve “Bakara, 118-123; 136-141 ayetleri Yahudî ve İsrailoğullarına ilişkin kıssalar zincirini ortaya koymaktadır.”597 Yine Derveze’ye göre, Mekke’de Arap olan ve olmayan Hıristiyanlar azınlıktaydı. İsrailoğullarının Mekke’deki varlığı noktasında ehl-i kitap ve azınlık olarak geçen yabancıların hepsinin veya ekseriyetinin Hıristiyanlardan ibaret olduğu bir gerçektir. Bu tespit orada hiçbir Yahudinin bulunmadığı ve yaşamadığı anlamına gelmez. Şuara, 192-197; Ahkaf, 10 ayetleri bu gerçeğe işaret etmektektedir. Mekkî ayetlerde Hıristiyanlara karşı şiddet olayı geçmemektedir. Yine Mekkî ayetlerde gerek açık gerek kapalı bir şekilde onların İslam’a karşı direniş gösterdiklerine dair bir işaret 594 Bkz., Derveze, Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, I, s. 94-98. Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 6, s. 161-168. 596 Bkz., Derveze, Siretü’r-Rasul, III, s. 117. 597 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 6, s. 222-230; 237; 246-250. Ayrıca bkz., Derveze, el-Yehûd fi’lKur’ani’l-Kerim, el-Mektebu’l-İslamî, Beyrut 1980, s. 3-27. 595 161 bulunmamaktadır. Tam tersine onların İslam davetini sevdiklerine, Kur’an’ı doğruladıklarına ve Hz. Peygamber’e inanarak İslam’a katıldıklarına ilişkin işaretler vardır. Yine Medine civarındaki Hıristiyanlar Müslümanlarla çatışacak, onlara zarar verip tehlike oluşturacak bir çoğunlukta ve yapıda değillerdi. Hicaz dışındaki yerlerdeki Hıristiyanlar ise Hicaz ve Şam yolu üzerinde yayılmış olup Şam’a yakın bölgelerde oturuyorlardı. Hıristiyan Gassani devletinin otoritesine boyun eğiyorlardı. Bu devlet ise başkenti Kostantiniyye olan Bizans Rum devletine bağlıydı.598 3.3.3. Kur’an’a Bütüncül Yaklaşması ve Kur’an’ın Temel İlke ve Prensiplerini Tesbite Çalışması Kur’an Tefsiri, anlaşılması ve yorumlanması ile alakalı çalışmalar, İslam geleneğinde büyük bir yer tutar. Başlangıcından günümüze Kur’an’ı anlama ve onun rehberliğinde bir dünya kurma fikri, Müslümanların zihin, duygu ve inanç dünyalarında hep müstesna yerini korumuştur. Çünkü Kur’an, Müslümanların en bağlayıcı ve en mukaddes Kelamı’dır. Kelam’ın olduğu yerde anlama ve yorumlama faliyeti de kendiliğinden bir ihtiyaç haline gelir. Kanaatimize göre, İslam geleneği içerisinde Kur’an’ı yorumlama örnekleri, Tefsir, Hadis, Kelam, Fıkıh, Tasavvuf, Ahlak, Fıkıh Usûlü, Felsefe gibi faliyetlerde bulabilineceği gibi, Müslüman Dünya’nın müspet ilim geleneğinde, İslam sanatı ve mimarisinde, İslam şehirciliğinde, İslam toplumlarının toplumsal dokularında, Müslümanların hayat tarzlarında ve dünya görüşlerinde de Kur’an’ın yorum numunelerini görebiliriz. Yani Kur’an’ın rehberliği, ışığı ve ruhu, İslam toplumlarının kültürüne ve medeniyetine alabildiğine sinmiş ve toplumun hücreleri de ondan payına düşeni almıştır. Buradan çıkarılacak sonuç Derveze’nin ifadesiyle şu olabilir; “Kur’an’ın yorum ve tefsirini sadece Tefsir, Ulumu’l-Kur’an ve Tefsir Usûlü Çalışmalarında veya İslamî İlimler tabir edilen diğer ilmî faaliyetler çerçevesinde aramak doğru olmaz. Onun 598 Bkz., Derveze, el-Cihad fî Sebilillah fi’l-Kur’an ve’l-Hadîs, en-Nâşir li’t-Tabaa ve’n-Neşr ve’t-Tevzî ve’l-î’lan, 2. baskı, Beyrut 1990, s. 337-338. Ayrıca Bkz., Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, s. 353-360. 162 yorumu bütün bir müslüman dünyanın kültür ve medeniyetinin dokularında aranması gerekir.”599 Derveze, gençliğinden beri Kur’an’a olan tutku ve bağlılığını, Kur’an’ın içerdiği konu, çağrı, direktif ve açıklamalarına egemen olan hikmetli ve olağanüstü üslubunun zevkine vardığını ve Kur’an konusu, ilkeleri, hedefleri ve Kur’an üzerine yapılan tartışmalarla ilgili klasik ve modern birçok Arapça kitap ve tefsir okuyup araştırdığını belirttikten sonra, Kur’an’ı anlama ve O’nu yorumlama(tefsir etme)’da üzerinde durduğu ve dikkat çektiği temel ilkeleri, 10 ciltlik Arapça olarak basılan et-Tefsiru’lHadis adlı eserinin birinci cildinin baş tarafına konulan Kur’anü’l-Mecid adlı eserinde maddeler halinde açıklayarak şu on bir maddede özetler; Kur’an ve Peygamberimizin hayatı, Kur’an ve Peygamberimizin Yetiştiği Çevre, Kur’an Dili, Kur’an: Amaçlar(üsus-asıllar) ve Araçlar(vesail), Kur’an Kıssaları, Kur’an’da Melekler ve Cinler, Evrensel Sahneler ve Yasalar, Kur’an’da Ahiret Hayatı, Kur’an’da Allah’ın Zatı, Kur’an Bölümlerinin Sürekliliği ve Akışı, Kur’an’ın Kur’an’dan Anlaşılması.600 Kur’an mesajının boyutlarını, işaret ettikleri nesneleri, telkinlerin hatta ayetlerin indiği atmosferleri ve ayetlerin birbirleriyle ilintilerini anlatmanın en üstün, en sağlam ve en güvenilir yolu, Kur’an’ın bir kısmını diğer bir kısmıyla tefsir etmek, bir kısmını bir kısmına atfetmek ve bir kısmını bir kısmıyla irtibatlandırmaktır. Kuşkusuz bu da dil, nesnel karşılık, münasebet, üslup, hüküm, konum ve açıklama sınırları içinde gerçekleştirilmesi gereken bir durumdur. Bu açıdan temel ilkelerin ve ana hedeflerin kapsamına giren ifadelerle araç ve destek nitelikli ifadeler arasında herhangi bir fark 599 600 Albayrak, Halis, Tefsir Usulü, Şule Yay., İstanbul 1998, s. 11-12. Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 141-203. 163 yoktur. Bu söylediklerimiz, Kur’an’ın Mekke ve Medine’de inen değişik bölümleri için geçerlidir. Çünkü Kur’an’ın neredeyse tamamı, bir silsile/halka görünümünde olup bölümleri birbirleriyle çok sıkı bir şekilde bağlantılıdır.601 Böyle düşünen biri, varsayım, zorlama ve tahmin yürütmelerden kurtulmuş olur. Dilden veya değişik sebeplerden kaynaklanan mevcut problem ve çelişkilerin neden olduğu gerilimin etkisinde kalmaz. Bu anlayışın egemen olduğu bir bakış açısıyla Kur’an’ı incelemek, birçok ayetin tefsiri, iniş sebebi ve münasebeti bağlamında tefsir kitaplarında çokça zikredilen rivayetlerin doğruluğunun, zayıflığının ve yanlışlığının da ortaya çıkmasına yardımcı olur. Böyle düşünmenin bir başka yararı da nasih ve mensuh’un nebevî davet sürecinde, Peygamberimizin pratik hayatında ve Kur’an’ın teşrî hükümleri bağlamında yaşanan gelişmelerin niteliklerinin bilinmesine yardımcı olmasıdır.602 3.3.4. Yenilikçi Yönü ve Kur’an’ı Yorumlamadaki Etkileri Çağdaş yaşam koşulları Arap Müslüman toplumunda yeniden yapılanma, ahlakî, siyasî, kültürel ve sosyal oluşum ve reformist düşünce bağlamında sorunlar ortaya çıkarmış ve bu sorunlar etrafında bir hayli tartışmalar olmuştur. Bu ortaya çıkan söz konusu sorunlara gelenekçi akım ve selefî düşünce batı eksenli olması gerekçesiyle olumsuz yaklaşırken Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh çizgisinde bir reformist akım oluşmuş ve Arap toplumunda bir hayli yankı uyandırmış ve birçoklarını etkisi altına almıştır. Bu etki salt Mısır aydınları üzerinde olmamış, bir çok Arap devletlerindeki aydınları kuşatmıştır. Örneğin Mısır’da Muhammed Mustafa el-Meragî, Muhammed Abdullah Dıraz, Lübnan’da Reşid Rıza ve Abdulkadir el-Magribî, Kuzey Afrika’da Abdulhamid b. Badis ve Muhammed Tahir b. Aşur, Suriye’de Cemaleddin Kasimî, Tahir el-Cezairî ve Muhammed İzzet Derveze gibi çeşitli bölge aydınlarını etkisi altına almıştır. Bu aydınların üzerinde durmuş olduğu reformist düşünce, kimi 601 602 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, c. 1, s. 198. Derveze, a.g.e., c. 1, s. 198. 164 zaman yükselme ve medeniyet, kimi zaman ahlak ve sosyal etik kuralları, kimi zaman da politik ve ekonomik olmuştur.603 Bu meyanda Derveze’nin bu çağda yenilikçi ve reform hareket önderleri arasındaki konumunu belirleme açısından Reformist yöntemini ele alacağız. Bu bağlamda Derveze, bakış olarak şia’ya genelde eleştirel görüş sergilemesine karşın Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehadetine dayanamayıp emevilerin tavırlarını eleştirmiş, 604 bununla birlikte Takiyyuddin Nurî Tabersî’nin Mecmeu’l-Beyân fi’t-Tefsiri’l-Kur’an adlı eserinden 405 adet, et-Tûsî’nin Mecmeu’t-Tıbyân adlı eserinden 4 adet, Kuleynî’nin tefsirinden 1 adet alıntı yaparak şia kaynaklarına bir hayli yer vermiştir. Derveze, akide’de genelde selefî duruştan beslenmiş ve İbn 605 Yine Teymiye’den yararlanmıştır.606 Derveze, bunların yanı sıra sosyal konularla da ilgilenmiş, bunların çözümünde bireysel duruşlardan daha ziyade devlet üzerine düşen görevler üzerinde durmuş ve toplumsal sorunları onun çözmesini istemiş bu hususta öneriler geliştirmiştir. Örneğin toplumsal sorunlardan Kadın sorununu ele almış, kadının devlet karşısındaki durumuna ve kamu alanındaki çalışmalarında dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat çekmiştir. Bununla birlikte toplumun sosyal yaralarına, sıkıntı ve dertlerine islamî çözümler sunarken yine devlet kanalından çözümlerin giderilmesi yöntemini benimsemiştir. Bu bağlamda ele almış olduğu Sosyal Güvence konusunu Kur’an ekseninde ele alıp incelemiştir. Ancak Derveze’nin şia ve selefî görüş karşısındaki tutumu ümmetin iç duruşunu temsil etmekle birlikte bunun bir de dış duruşunu temsil eden oryantalistlere karşı duruşu ve onlardan etkilenme boyutu vardır. Derveze, ıslah ekolünün temsilcisi olduğu için duruş itibariyle oryantalislere karşıdır. Ancak onlarla uğraşması ile birlikte onlardan etkilenmiştir. Bu noktada çağdaş yaşam koşulları ekseninde üzerinde bir hayli durulan ve tartışılan sorunlardan kendisinin çeşitli makale ve kitaplarında üzerinde durmuş olduğu 603 Hasan Abdurrahman Muhammed Ahmed, Cuhudu Muhammed İzzet Derveze fî Tefsirihi el-Müsemma et-Tefsiru’l-Hadis, Basılmamış Doktora Tezi, Kahire 1984, s. 260. 604 Derveze, Tarihu’l-Cinsi’l-Arabî, c. 8, s. 383. 605 Bkz., Tezimizin sonundaki EK: 2 tablosu. 606 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 4, s. 14. 165 sadece üç konuyu; Kadın, Sosyal Güvence ve Oryantalistler hakkındaki görüşlerini ele alıp inceleyeceğiz. 3.3.4.1. Kadına Dair Görüşleri, Günümüzde Müslüman düşünürlerin üzerinde durmuş oldukları ve tartıştıkları sorunların en sorunlusu demesek bile en önemlisi, kadın meselesidir. Müslüman düşünürler ve reformistler geçen yüzyılın ortalarından günümüze değin Arap Müslüman toplumda yükselip gelişme ve medeniyete erişme sorununun yanısıra bu meseleyle en köklü biçimde doğrudan ilgilenmişlerdir. Öyleyse bu mesele diğer meseleler gibi geçici, konjektürel, zamansal bir mesele değil, yakın gelecekte de bitmeyecek gibi gözüken sosyal bir olgudur.607 İşte Modern çağın Kur’an Yorumcusu olan Derveze de Kadın Sorunu üzerinde durmuştur. Bu konu üzerinde bir hayli kafa yormuş, tefsirinde bu meseleye ışık tutan açıklamalarda bulunmuştur. “el-Kur’an ve’l-Mer’e (Kur’an ve Kadın)” adlı eseri; Kadın hakları, Kadının riayet etmesi gereken hususlar, çok eşlilik, kadının şahidliği, kadının aile, toplum ve devlet içindeki konumuna ilişkin Kur’an’ın içerdiği konuları içermektedir. Daha sonra bu eserini biraz daha genişleterek “el-Mer’e fi’l-Kur’an ve’sSünne (Kur’an ve Sünnet’te Kadın)” adıyla yeniden bastırmıştır.608 Söz konusu olan kitabın önsözünde Derveze konuya şöyle başlamıştır; “Son zamanlarda İslam ülkelerinde, kadın, kadının görevleri ve hakları, Kadının devlet, toplum ve aile içindeki statüsü bir hayli konuşulmuştur. Bu bağlamda bir çok tartışma ve ihtilaf söz konusu olmuştur. Bu tartışma ve ihtilafların belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz; 607 • Kadının İslam hukukuyla ilişkisi nasıl olacaktır, • Kadın sosyal hayat ile ne tür ilişki kuracaktır, Hasan, Cuhudu Muhammed İzzet Derveze fî Tefsirihi, s. 261. Bkz., Derveze, El-Kur’an ve’l-Mer’e, el-Matbaatü’l-Asriyye, Sayda 1951. Eserin ilk baskısı 64 sayfadır. İkinci baskısı, “el-Mer’e fi’l-Kur’an ve’s-Sünne” adıyla genişletilerek Sayda 1967 yılında 273 sayfa olarak basılmıştır. Eserin ikinci baskısı, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1968, üçüncü baskısı, elMektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1976, dördüncü baskısı, Daru’l-Celil, Şam 1985’de yapılmıştır. 608 166 • Üzerinden senelerin geçtiği adet ve geleneklerin, kadın üzerindeki etkisinin nasıl olmuştur. Öyle ki bu meselelerin nefislerde değişmesi ve düzeltilmesi pek de kolay gözükmemektedir. Bilindiği üzere Kur’an ve sünnet, şeriatın aslı ve kaynağıdır. Birey ve toplum olarak insan işlerini ilgilendiren her bir ihtiyacı gidermede Kur’an ve Sünnet’te ilkeler, kurallar ve telkinler bulunmaktadır. Bu ilke, kural ve telkinlerden biri de kadın meselesidir. Sünnet, özü itibariyle Kur’an’ın sınır, hedef ve telkinlerinin dışına çıkmaz. Bir diğer ifadeyle sünnet, Kur’an’da mücmel(ayrıntısız) olarak bildirilen veya Kur’an’ın bildirmeyip sustuğu hususlarda onun açıklaması ve yorumu mesabesindedir. Kur’an, kadın, kadının görevleri, hakları ve kadının devlet, aile ve toplum içindeki statüsü, kadın adabı vs. konularda bir hayli bölüm ve ayetler ihtiva etmektedir.”609 Derveze, yukarıda belirtiğimiz eserinde kadının konumunu ortaya koymaya çalışmıştır. Yine bu eserinde İslam öncesi Arap kadınının durumunu ele almıştır. Ayrıca erkeğin aile ve toplum içinde saygın bir yeri olduğunu, ailenin reisi, yetiştiricisi, yaşam ve rızkının temin edicisi, savaş ile yükümlü olduğunu belirtmiştir. Yine Derveze, cahiliyede kadının statüsünü, kız çocuklardan tiksinilmesini, kazanç, tasarruf ve miras hakkından mahrum bırakılmasını ve evlilik hayatını söz konusu eserde ele almıştır. Ona göre, cahiliye döneminde,“Zihar” 610 ve “Îlâ” gibi meselelerle kadınlara zulmedilmiş ve erkek eğemenliğine kayılmıştır. Erkek istediği kadar eşle evlenerek çok eşlilik yapmıştır. Kadın kocasının ölümü üzerine tam bir yıl yas tutmuş ve evinden dışarı çıkamamıştır. 609 Derveze, Kur’an ve’l-Mer’e, Matbaatü’l-Asriyye, Sayda 1951, s. 4. Zihar: ayetlerde işaret edilen zihar geleneği, kocanın karısına “sen bana annemin sırtı gibisin” diyerek onu boşamadığı halde kendisine haram etmesi şeklinde vuku bulan cahili bir gelenektir. Genellikle bu durum kocaların hanımlarından usandıkları, hanımların sadece kız evlat doğurduğu veya mallarına ve mihirlerine sahip olmak istedikleri zamanlar gerçekleşmektedir. Bir yönüyle bu gelenek, Bakara, 225-226 ayetlerinde hükmü zikredilen “îlâ” geleneğine benzer. Her ikisinde de zülüm ve taşkınlık söz konusudur. Zihar cezasının kefareti, kocanın eşleriyle cinsî temasta bulunmadan önce, bir köleyi azad etmektir. Buna imkanı yoksa iki ay aralıksız olarak oruç tutmaları gerekir. Buna da gücü yetmeyenler 60 fakiri doyurmalıdırlar. Bkz., Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 7, s. 350-351; c. 8, s. 467-477. 610 167 Bu süre zarfında koku sürünmemiştir. Evlilikte verilen mehirlerde aldatma yapılmıştır. eEkeklerin elinde kalması için binbir türlü hilelere başvurulmuştur. 611 Derveze, kadının konumu bağlamında cahiliye dönemindeki eksik, yanlış ve haksız uygulamaları aktardıktan sonra İslam’da din ve dünya işlerinde erkek ve kadın eşit olarak sorumlu olduğunu vurgulamıştır. Ona göre, İlkesi; hayır-şer, fayda-zarar, hidayet-dalalet üzerine kurulu olan Kur’an’ın bir hayli ayetleri vardır. Bu ayetlerde kadın ve erkek her ikisine kendi çalışmalarının sonuçlarının ancak kendilerine ait olacağı, prensib olarak erkek ve kadın cinslerinden her birinin yapacakları işleri ve gidecekleri yolu tercih etmeleri gerektiği, kabiliyet açısından birbirleriyle eşit oldukları belirtilmiştir. Bu hususlar Mekkî ve Medenî bölümlerinde tekrar edilmiştir.612 Derveze, “Kadının aklı ve dini eksiktir.”613 Hadisi ve “Allah’ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı aklı ermezlere (reşit olmayanlara) vermeyin.”614 ayetinden yola çıkarak genel olarak oryantalist söylemin ateşlediği kadının aklının ve dininin noksan olduğunu ve bu nedenle tek erkeğin şahitliğine karşılık iki kadının şahitliğinin şart koşulduğunu savunan düşünceyi reddetmiştir. Zira ona göre kadının unutma işi tamamen çevresel şartlar ve meşgalelerle alakalı bir durumdur. Bundan kadının noksanlığı delili çıkartılamaz. Çünkü Allah ve Rasulü, unutmayı erkek ve kadın olarak beşer cinsine genellemiştir. Söz konusu hadis sahih olsa bile bu uyarı ve sakındırma amaçlı kullanılmıştır.615 Derveze’ye göre, Kur’an’ın genel yaşam alanlarında kadına tanımış olduğu statüde, Kur’an hitabı kadın ve erkeği kapsamaktadır ve erkek ile kadın arasında hitapta eşitlik vardır.616 Kur’an, kadının ehliyetini mutlak olarak ikrar etmektedir. 617 devlet başkanlığını karalama bağlamında Ebu Bekir (ra)’den rivayet edilen Kadının “Kadını devlet başkanı olarak atayan bir kavim iflah olmaz”618 hadisi, İran Kisra’sının kızı için 611 Bkz., Derveze, Kur’an ve’l-Mer’e, s. 3-17. Ayrıca bkz., Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 8, s. 56-58. Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 1, s. 527-528. 613 Buharî, hayz babı, 6, Müslim, iman babı, 32. 614 Nisa, 5; {5} ً%[ُْو- ً َْ= ََُْ وَاآُْهُْ َو=ُﻝُاْ ﻝ3ِ% َُْ ً وَارْ ُز=ُه3ِ= ُْ/َُ ﻝ9ّ اﻝ+ َ َ[َ Tِ-ُ ُ اﻝ/َََء َأ َْاﻝD]ْﺕُاْ اﻝlَُوَ ﺕ 615 Bkz., Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 6, s. 140-141. 616 Nahl, 59; Al-i İmran, 3; Tevbe, 71-72; Ahzab, 35; Maide, 38; Nur, 2; 30 -31. 617 Bakara, 229; 234; 237; Nisa, 4; 12; 32; Nur, 31. 618 İbn Hanbel, Müsned, c. 5, s. 43. 612 168 kullanılmıştır. Bu nedenle bu hadisten genel bir hüküm çıkartılamaz. Devlet ister krallık isterse cumhuriyetle yönetilmiş olsun, kadının İslam devletinin başkanı olamayacağı görüşüne katılmakla birlikte diğer devlet kademelerinde ve siyasî işlerde kadın görev alabilir. Devlet ve toplumda kadının eşit katılımcı bir statüsü bulunmaktadır.619 Yine kadın konusunda oryantalist söyleme karşı çıkan Derveze, Kur’an’da kadının özelliklerini ele alıp Kur’an’ın bir tür olarak kadına önem atfettiğini ve doğasına ve özelliklerine uygun olarak çok büyük bir koruma altına aldığını ifade etmiştir. Onun görüşüne göre, Allah“Kaynaşmanız için size kendi(cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir.”620 buyurarak evlilik hayatına önem vermiştir. ve“Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinden elverişli olanları evlendirin…”621 ayeti ile evliliğe teşvik etmiştir. Evlilik bağına saygı duymuştur. Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasındaki evlilik ilişkilerini ayarlamıştır. 622 Erkeğin kadın üzerindeki üstünlüğü(kavvam) evlilik hayatına ilişkin bir meseledir. Bu husus sadece nafaka teminine özgü bir husustur.623 İslam’da evliliğin diğer dinlerde olduğu gibi merasimle değil eşler arasında gerçekleşen icab ve kabul ile çok medenîce olmaktadır. Cahiliye döneminde miras alma yetkisi bulunmayan kadına İslam’da miras alma hakkı verilmiştir.624 Aile hukuku ekseninde aile ve devlet içinde mahkeme kurulup şahidler getirilmesi, kadının şahitliğinin sivil ve devlet işlerinde erkekle kadının eşit haklara sahip olduğu anlamına gelmektedir.625 619 Bkz., Derveze, el-Kur’an ve’l-Mer’e, s. 18-24; Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 9, s. 494-496. Rum, 21; ن َ ُو-/َDََ َْ ٍم.ت ﻝ ٍ َKَ ﻝ2 َ ِ َذﻝTِ% ن - د ًة َو َرﺡْ<ًَ ِإ- َ - ُ/َFْ3َ; + َ َ[ََْ َو3َُا ِإﻝFُ/َْ.ُْ َأزْوَاً ﻝ/ُِD6َْ أ:. ُ/َ? ﻝ َ ََ ِْ َأن9َِﺕY ْ:ِ َو 621 Nur, 32, {32} ٌ3َِ ٌُِ وَا9-ِ َواﻝ9ِْ~َ% :ِ ُ9-ِِ ُ اﻝFْvُ ََُاء% ُا6ُ/َ ُْ إِن/َِ ِدآُْ َوِإ َﺉIِ ْ:ِ : َ 3ِ@ِﻝ->ُْ وَاﻝ/Fِ aَ ََ ِْ@ُا اﻝ/6ََوأ 622 Bakara, 221; Maide, 5. 623 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis,c. 10, s. 46; Nisa, 34 ayetinde geçen “kavvam” kelimesi erkeklerin kadınlar üzerinde yöneticilik ve gözetim haklarının olduğu anlama gelmektedir. Erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar (kavvam) cümlesi, her ne kadar kocanın eşine dünyevî işlerde üstünlüğünü içeriyorsa da, başka işlerden ziyade evlilik hayatında erkeklerin üstünlüğü ve idareciliğini kasdettiğini söylemek ayetin nassı ve ruhuyla uygunluk arzetmektedir. Kur’an’da, kadının kendi malından tasarrufunun zikri, kendisini evlendirmesindeki selahiyeti, miras ve maldaki hak ve tasarrufu, boşandıktan ve kocası öldükten sonra kendi tasarrufunu ve mirastan kalan malını hibe ve borç verme ve borç alma gibi konularda kadının müstakil hareket hakkını bu ayetlerde görmekteyiz. Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 6, s. 103-106. 624 Nisa, 7; 11; 12; 176. 625 Bkz., Derveze, el-Kur’an ve’l-Mer’e, s. 25 -52; Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 10, s. 46. 620 169 Derveze’ye göre, Kur’an, kadın ve erkek arasındaki Adab-ı Muaşeret ilkelerini düzenlemiştir. belirtmiştir. 626 627 Çocuk ve hizmetçilerin eşlerin kaldığı yatak odasına girme adabını Kadınların giyim-kuşam adabını ayarlamıştır. Ona göre, Nur, 30 – 31 ayetlerinde geçen “humurahünne” ibaresi baş örtüsü anlamına gelmektedir. Kadının yüzünün ve ellerinin görünmesinde bir sakınca yoktur. Kadın tasarruf, siyasal, sivil, ekonomik, sosyal ehliyet özgürlüğünü kullanmak istediği zaman, tıpkı İslam’ın ilk yıllarında kullandığı gibi kullanmasında bir beis bulunmamaktadır.628 Ahzab sûresinde, “Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, cilbablarını üstlerine salsınlar onların tanınması ve inciltilmemesi için en elverişli olan budur.”629ayetinde geçen cilbab hususunda ihtilaf edilmiş ve farklı görüşler ortaya konmuştur. Derveze’ye göre, “kadın ve akraba haklarına riayet konusunda insanlar, Allah’tan korkmalı ve onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmelidirler. Toplum ancak bu temel üzerinde sağlam ve güvenle kalabilir.”630 Derveze, çok eşliliğin sadece müzmin kalıtsal bir hastalık, kısırlık ve süregelen bir savaş gibi belli bir zaman ve özel konularda olabileceğini ifade etmiştir. Kanaatine göre, ““Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.”631 ayetinden yola çıkarak bu ve buna benzer ayetlerin yetim kızları himaye edip birden fazla evlilik durumunda haksızlığı önlemiyi amaçlamıştır. 626 Nur, 28; Ahzab, 53. Ahzab, 58 – 59. 628 Bkz., Derveze, el-Kur’an ve’l-Mer’e, s. 53-64; Derveze, ed-Dustûru’l-Kur’ânî ve’s-Sünnetü’nNebeviyye fî Şuuni’l-Hayat, II, İsa el-Babu’l-Halebî, Kahire trs., s. 282. 629 Ahzab, 59; ن َ َ َوآ: َ ْْ َذlُ ََ% : َ ْ%َ ْ[ُ أَنaَ6ْ َأد2 َ ِ َذﻝ: - ِِI3ِ;ََ :ِ : - ِْ3ََ : َ 3ِ6ُْ : َ 3ِFِ ْlُ<َِْء اﻝ6 َو2 َ َِﺕFَ; َو2 َ َِزْوَا. ﻝ+ُ= T ] ِI-Fَ َأ]َ اﻝ {59} ً<3ِرﺡ- ُرًاDَ ُ9-اﻝ 630 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 8, s. 9-10. 631 Nisa, 3; 2 َ ُِْ َذﻝ/ُ6َ<ْْ َأoَ/ََ َ ََْاﺡِ َ ًة َأو% ْ ﺕَ[ْ ِﻝُا - ُْْ َأDِ ْن$َِ% ع َ َ;ث َو ُر َ َ ُp َوaَFْqَ َء.F اﻝ: َ . ُ/َب ﻝ َ َ َ ِْ@ُا/6َ% aَ ََ3ْ اﻝTِ% ْ ﺕُِْ|ُا - ُْْ َأDِ َْوِإن {3} ْ ﺕَ[ُﻝُا - َأaَ6َْأد 627 170 Ayette ifade edilen zorunlu haller bulunmadıkça bir tane ile yetinmek gerekir. Söz konusu ayetin ikinci bölümünde, erkekler için çok eşlilik helal kılınmakla birlikte, evlilikteki sınırlama şer’î bağlayıcılığı bulunmayıp yetim kızlara haksızlık yapılmaması için bir alternatiftir.” 632 Derveze’ye bulunmaktadır. göre, çok eşlilik konusunda farklı görüş ve mezhepler Şia ve Zahirîler, İbn Kesir’in zikrettiği gibi dokuz kadına kadar evlenmenin caiz olduğu görüşünü savunmuşlardır. Müfessir Kasimî de, Razî ve Şevkânî’den uzun alıntılar yaparak dörtten fazla kadın ile evlenilebileceğini belirtmiştir. Bu tip evliliğin kesinlikle faydalı olduğu durumlar da vardır, yine aynı evliliğin şüphe götürmez şekilde zararlı olacağı durumlar da vardır. Birey veya toplum neslin çokluğuna ihtiyaç duyabilir. Bu ihtiyaç gerek sosyal gerek ekonomik durumlardan kaynaklanabilir. Yine kadının kısır olması, hasta olması ya da söz dinlemeyen aykırı bir tip olması halinde boşayarak güçlüğe itilmesinden kaçınan birisi, bu tip evliliği düşünebilir. Yine kadının erkeklere oranla fazla olma ihtimali de vardır. Bu durumda fitne, fuhuş ve sosyal çöküntü sözkonusu olabilir. Yolculuk sebebiyle kendi karısını beraberinde götürememesi gibi durumlarda ya da diğer farklı nedenlerden ötürü çok evlilik caiz olduğu gibi vacip, hatta tavsiye edilebilir bir hal alabilir. Bu durumların dışında çok eşlilik şüphesiz bir takım sıkıntıları beraberinde getirebilir. Hanımlar arasında çekememezlik ve aile içi huzursuzluğa neden olabilir.633 Özetle, Derveze’ye göre, Kur’an Müslümanlara evlenmeyi teşvik etmiş ve bunu kolaylaştırmayı emretmiştir. Evliliğin hedefi, sevgi, rahmet ve uyum içinde aile oluşumunu temin etmektir. Evlilik ilişkisini sürdürmek çok önemli bir husustur. Kocanın hanımına iyi davranması, evlilik esnasında mehrini vermesi gerekir. Hayız durumunda erkeğin hanımına cinsî münasebette bulunması sakıncalı bir durumdur ve yasaktır. Eşler arasında ayrılık anlamına gelen talak, birbirleri arasında uyumsuzluk ve geçimsizlik söz konusu olduğunda mübahtır. Bu durumda erkeğin eşine bir miktar mal vererek ayrılması gerekir. Kur’an’da îlâ adı verilen devamlı olarak kocanın eşine yaklaşmamaya yemin 632 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, c. 9, s. 13; 178. Ayrıca bkz., Derveze, ed-Dustûru’l-Kur’ânî ve’sSünnetü’n-Nebeviyye fî Şuuni’l-Hayat, II, s. 276. 633 Bkz., Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 8, s. 13-19. 171 etmesi, zihar anlamı verilen kocanın hanımına sırtının annesinin sırtı gibi olduğunu söylemesi yasaklanmıştır. Kocası ölen bir hanımın dört ay on gün beklemesi gerekir. Erkeğin, annesi, kızı, kız kardeşi, kardeşinin kızı(yiğeni), kız kardeşinin kızı, süt annesi ve süt kardeşi ile evlenmesi haramdır.634 Müslümanların ehl-i kitap dışındakilerle evlenmeleri erkek ve kadın olarak yasaklanmıştır. Müslümanın her hangi bir mehir vermeden ve bir akid yapmadan eli altındaki cariyeleriyle birlikte olması mübahtır. Mut’a, Şia’ya göre helal,635 Cumhur alimlere göre sakıncalı bir durumdur. Çünkü evlilikte aslolan sürekliliktir. Kur’an, erkeğin aile içindeki meziyetlerinden ötürü kadın üzerinde “kavvam(sorumlu ve hakim)” olduğunu söylemiştir. Gözleri haramdan sakındırma, erkek ve kadın her ikisine de gereklidir. Talak(boşanma), sünnete göre peş peşe değil aralıklı olarak yapılır. Kocanın niyeti kesin ayrılmak ise ayrılır. Aksi takdirde ric’î (geri dönülen) boşanma kabul edilir. Sünnet, zorlama halinde, uykulu iken ve sara hastalığı esnasında boşamayı yasaklamıştır. Ulemânın çoğunluğuna göre “hal’”, talak(boşama) değil, “fesih”tir. Boşanmış bir kadının bir başka erkekle evlenmesinin ardından karı-kocanın tekrar bir araya gelmeleri ile gerçekleşen nikah akdi, yeni bir akid olması nedeniyle, İslam hukukunun öngördüğü hak ve şartların geri dönmesini sağlar. “Hülle” evliliği ile, Kur’an ve hükmüne karşı bir tür hileye başvurulmuş olur. Bu nedenle bazı imamlar bunu mekruh, bazıları haram ve bazıları ise caiz görmüşlerdir.636 634 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 8, s. 66-79. “Onlardan faydalanmanıza karşılık, kararlaştırılmış olan mihirleri verin. Mihir kesiminden sonra karşılıklı anlaşmanızda size bir günah yoktur.” (Nisa, 24); ayeti, Derveze’ye göre epeyce ihtilaf ve te’vil konusu olmuştur. Ayette geçen “istimta’” metalanma, faydalanma manasındaki kelimenin vat’ı (cima)dan kinaye olduğu, mihir ve akidden sonra erkeklere kadının bu vecih ile helal olduğudur. Bu te’villerden bir diğeri de bu cümlenin mut’a nikahını içermesidir. Böylesi bir nikahta kadın ve erkeğin ücret karşılığı belli bir müddet akid yapıp bu süre zarfınca erkeğin kadından faydalanması, dilerse bu süreyi erkeğin para karşılığında uzatabilecekleri ve sonra boşanma olmaksızın kendi rızalarıyla ayrılmalarıdır. Bu nikah İslam öncesi Araplar arasında var idi. Ayetin ibaresinden mut’a nikahının hükmünü çıkarmak mümkündür. Ancak önce ve sonra gelen(siyak-sibak) ayetler, hatta ayetin bizzat kendisi bu tür ihtimali ortadan kaldırmıştır. Ne var ki şia, mut’a’nın cevazını savunurken, ehl-i sünnet alimleri mut’a’nın haramlılığı hususunda görüş birliğine varmışlardır. Mut’a, ne olursa olsun, asıl anlamıyla nikah olmaz. Bu hileye dayalı bir ilişkidir. Bu ilişkide aile bağları kurulmamalı ve ikili karı-koca ilişkisinin tesisi mahiyetinde görülmemelidir. Hadislerde mut’a’nın helalliği ve haramlığı, Kur’an hükümlerinden daha açık olduğu için bu hükmü, hadislerde aramak gerekir. Resulullah’ın bir ortamda, bir durumda helal kılmış olmakla beraber sonradan nehyetmesi de muhtemeldir. Bkz., Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 8, s. 79-84. 636 Bkz., Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 8, s. 334-337; c. 6, s. 431-435. Ayrıca bkz., Derveze, edDustûru’l-Kur’ânî ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye fî Şuuni’l-Hayat, II, s. 275-293. 635 172 3.3.4.2. Sosyal Güvence’ye Dair Görüşleri Derveze, bu konuya ilişkin görüşlerini, et-Tefsiru’l-Hadis, el-Cihad fî Sebilillah, “Dusturu’l-Kur’an” ve “Hayatü’n-Nebi ve Sîretü’r-Rasul” adlı kitaplarında açıklamakla birlikte derli toplu açıklamasını 34 sayfa olarak kaleme alınmış olan “ElKur’an ve Dımanu’l-İçtimaî” adlı eserinde derlemiştir. Derveze’ye göre, Sosyal Güvence veya Sosyal Sigorta kelimesi; “Batının oluşturduğu, hastalık, yaşlılık, malülen emeklilik, ailelerin kaybı veya bunların dışındaki zorunlu koşullar nedeniyle fakir, muhtaç ve ezilmiş tabakaların sağlığını ve yaşam garantisini sağlama amacıyla çeşitli zaman dilimlerinde kazancından kesilerek alınan bir bedel ve Arap ülkelerinde bu anlamda kullanılan bir kavram olmuştur.”637 Ona göre bu kavram, içeriği dışında yeni bir kavramdır ve içeriği yapısaldır. Kur’an’da ve özellikle İslam Hukukunda, örneğin gücü yetenlerden alınıp fakir ve muhtaçlara dağıtılan zekatın ortaya koyduğu fonksiyonel durumda da olduğu üzere, gerekli finansal önlemleri alma nedeniyle devletle varlıklı kesim arasındaki bir kısım dayanışma esaslarına dayanmaktadır.638 Bu konuyu, tıpkı diğer birçok görevlerde de olduğu gibi, Müslümanların ve Müslüman devletlerin es geçtiği koskoca Kur’anî görevi hatırlatma babından ve Kur’an’a hizmet etmek amacıyla bir kitapçıkta öz bir şekilde açıklamayı uygun gördüğünü belirten Derveze, Kur’an’ın genel itibariyle fakir bırakılmış ve ezilmiş tabakalar arasında iyiliğe çağırması; Mekke ve Medine Dönemindeki davet metotları; Medine döneminde yaptırım üslubunun güçlendirilerek korunması ve içeriğinin güzelliği; zekat, ganimetler, fey ve bunların kapsamı, verileceği yerler ve yasal boyutu; diğer resmi gelir kaynakları ve ezilmiş fakir tabakaların bu kaynaklardaki hakkı maddeleriyle özetleyip sosyal güvence üst başlığı ile konulu tefsir bağlamında ele alıp incelemiştir.639 Derveze’ye göre, her bir birey ve topluma gücü yettiği ve imkan bulduğu oranda emri bi’l-ma’ruf nehyi ani’l-münker(iyiliği emredip kötülükten sakındırma) vacip olup 637 Derveze, el-Kur’an ve Dımânu’l-İçtimâî, El-Matbaatü’l-Asriyye, Beyrut trs. s. 5. Derveze, a.g.e., s. 5. 639 Bkz., Derveze, a.g.e., s. 5-33. 638 173 müslümanın imanındaki samimiyetinin ölçüsü ve gerçek mü’min oluşunun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu işi terk etmek dinî açıdan günah olup Allah’ın gazabını gerektirir. Ma’ruf, Kur’an ve sünnette teşvik edilen, münker ise, yasaklanan şeylerdir. Kur’an, bu vacibin nasıl uygulanacağını belirlememiş olup maslahat ve hikmet gereği Müslümanlara bırakmıştır. Bu işi uygulamaya koyarken güç kullanma gerektiğinde bu görev devlete aittir. Müslümanların adaletli bir devleti olmadığı takdirde bu görevi yerine getirme birey ve topluma düşmektedir. Kur’an, Müslümanlar arasında ıslahı emretmekte ve Müslümanların iyilik, takva, ıslah ve barıştan yüz çevirmelerini yasaklamaktadır. Yine Kur’an, kötülüğe iyilikle cevap vermeyi, fakir, muhtaç, çaresiz, düşkün kimselere yardım etmeyi, onlara yapılan eza ve işkenceleri engellemeyi ve her halükarda onlara iyilikle muamele etmeyi emreder.640 Derveze’nin tesbitine göre, Kur’an’ın, Fakir, miskin ve muhtaçlara karşı iyilik etme, onları doyurma ve onlara yardım etme çağrısı gerçekten çok erken devrede gelmiş641 ve bu çağrı, çeşitli münasebet ve üsluplarla Mekkî 642 ve Medenî 643 Kur’an sûrelerinde devam etmiştir.644 Ona göre, Mekkî ve Medenî ayetlerde yapılan araştırmada fakir ve muhtaç toplumlara Kur’an önem vermiş ve içinde bulundukları durumlara ihtimam göstermiş ve bunu iki şekilde ortaya koymuştur. a) Kur’an’ın mutlak olarak fakir ve muhtaç toplumlara karşı iyilik etmeye, bağış ve ihsanda bulunmaya, sıkıntılarını hafifletmeye, yardım etmeden kaçınanları kınama ve engelleyenleri azarlama çağrısıyla bunu ortaya koymuştur. b) İfade yerindeyse resmî yaptırımla yani devletin ve Müslümanların bu yükü omuzlanmasını istemesiyle ortaya koymuştur. Kur’an, zekat, ganimetler ve devletin alıp fakir toplumlara dağıttığı fey gibi resmî kaynakları belirleme yoluyla bunu gerçekleştirmiştir.645 640 Bkz., Derveze, ed-Dustûru’l-Kur’ânî ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye fî Şuuni’l-Hayat, II, s. 54-59. Leyl, 1-21, Fecr, 15-20, Duha, 9-11, Maun, 1-3, Beled, 9-18. 642 Bkz., Yasin, 47; Fatır, 29-30; İsra, 26; Lokman:, 2-5; Zariyat, 17-19; Fussilet, 6-7; Zariyat, 17-19; İbrahim, 31; Mü’minun, 1-4; Mearic, 22-25; Rum, 38-39; Rad, 20-22; İnsan, 7-11. 643 Bkz., Bakara, 110; Bakara, 215; Bakara, 274; Enfal, 41; Al-i İmran, 134; Al-i İmran, 180; Nisa, 3637; Hadid, 18; Haşır, 7; Hacc, 28; Munafikun, 9-10; Tegabün, 16-17; Tevbe, 71; Tevbe, 60. 644 Derveze, el-Kur’an ve Dımânu’l-İçtimâî, s. 6. 645 Derveze, a.g.e., s. 11. 641 174 Mekkî dönem, devletin henüz oluşmamış olduğu bir dönemdir. Bu dönem sadece bir davet dönemidir. Bu nedenle Mekkî ayetlerde birinci şekil baskındır.646 Medine dönemi, yarının bir devlet dönemi olmasını hiç de geciktirmemiştir. Bu nedenle Kur’an’ın açık bir biçimde resmen ezilmiş, fakir, muhtaç, aciz toplumlara yardımı emretmesi pek de vakit almamıştır.647 Açık bir biçimde zekat, ganimetler ve fey’den ibaret olan üç kaynak hakkında Kur’an’da geçen bu emir bunu destekler mahiyettedir.648 Zekat, Mekke döneminin başından itibaren uygulanmış ve farz kılınmıştır. Ancak bunun, teşvik etme, sakındırma, eleştirme ve korkutma üslubuyla gerçekleşmesi, yaptırım ve farz kılma üslubuyla gerçekleşmesinden daha fazla olmuştur. Bu üslup, Medine döneminde, dönemin daha ilk evresinde değişmiş ve Nüzûl olarak Kur’an sûrelerinin ilklerinden kabul edilen Bakara sûresindeki; “Namazı kılın, zekatı verin; kendiniz için yapıp gönderdiğiniz her hayrı(iyiliği), Allah’ın yanında bulursunuz. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı noksansız görür.”649ayetinde geçtiği üzere emir kipiyle farz kılınmış olup daha sonra bu emir kipi, zekat hakkında nazil olan Ahzab, 33; Müzzemmil, 20; Beyine, 5 gibi bir çok ayetlerde devam etmiştir.650 Peygamberin vefatından sonra Arapların birçoğunun ve özellikle de Hicazların dinden döndüğü bilinmektedir. Ne var ki bu söz konusu olan Arapların dinden dönmeleri bir formalite olup Zekat vermeme ve birinci halifenin otoritesine boyun eğmemeden ibarettir. İslam’dan dönme(irtidat) değildir.651 646 Mekkî ayetler için bkz., Kalem, 10-16; Müddessir, 11-16; Tebbet Sûresi; Buruç, 10; Hümeze Sûresi; Kaf, 24-25; Sebe, 32, 33, 35, 39, 43, 48; Zuhruf, 31-32; Kehf, 45-46; Nahl, 23, 25, 41, 110; İbrahim, 4045; Mü’minun, 54-56, 64-67; Secde, 12-17; Hakka, 29-31; En’am, 51-53; Kehf, 28; Sad, 62-63; Meryem, 73-76; Mü’minun, 108-110; Mutaffifun, 29-31. Bkz., Derveze, el-Kur’an ve Dımânu’l-İçtimâî, s. 12. 647 Derveze, el-Kur’an ve Dımânu’l-İçtimâî, s. 13. 648 Derveze, a.g.e., s. 13. 649 Bakara, 110; {110}ٌ3ِ>َ; ن َ َُ<ْ[ََ ;ِ<َ ﺕ9ّن اﻝ - ِ ِإ9ّ َ اﻝFِ nُ ُِوAَْ ٍ ﺕ3َ ْ:. ُ/ُِD6َw ْ ُا. َُآَ َة َو َ ﺕ5- ﺕُاْ اﻝYََ َة و-><ُاْ اﻝ3ِ=َوَأ 650 Derveze, el-Kur’an ve Dımânu’l-İçtimâî, s. 13-14. 651 Derveze, a.g.e., s. 15. 175 Kur’an’daki Mekkî ve Medenî sûrelerde Zekat nisabı ve miktarı 652 belirlenmemiştir. Bu nedenle zekatın nisabını Hz. Peygamber belirlemiştir. Zira henüz ayet inmeden önce, peygamberin sadakaları ayette zikredilen zekatın verilmesi istenen sekiz sınıfa verdiği bilinmektedir. Çünkü zekat ayeti, gerçekten çok geç vakitte, hicretin 9. yılında, Tebuk savaşı akabinde bir çok teşrî ayetleriyle birlikte inmiştir. 653 Bu görüşe dayanarak her hangi bir bölgede Müslümanların emrinde olan İslam devletinin nebevî sünnet kapsamında farklılık arzeden Müslümanların mallarından zekat alma ve zekat vermeye gücü olanları icbar ve topladıklarını zekat dağıtılması gereken yerlere dağıtma hakkı vardır. Tevbe sûresi 60. ayetten de anlaşıldığı üzere zekatın verilmesi gerekli olan yerler fakirler, miskinler(aşırı düşkünler), zekat toplama memurları, kalpleri İslam’a karşı ısındırılanlar, köle satın almak ve onları azad etmek için, diyet altında ezilen borçlular, Allah yolu, yolcular olmak üzere sekiz sınıftır.654 Buradan haraketle zekat verilmesi gerekli olan yerler, iki temel tasnife tabi tutulabilir. Birincisi; ezilmiş kesimlerdir. Fakirler, miskinler, diyet altında ezilen borçlular ve yolcular bu kapsama girmektedir. İkincisi; Genel İslam maslahatıdır. Zekat toplayan memurlar, Kalpleri İslam’a karşı ısındırılanlar, köle azat etmek ve Allah yolunda harcamak için verilen zekatlar bu kapsama girmektedir. Bilindiği üzere bu tasnif, zekatın verilmesi gereken yerlerin beytü’l-mal için de vacip olduğunu içermektedir. Dikkat edilirse ayette zikredilen sekiz sınıftan üçü, fey ve ganimetlerin verildiği sınıflar arasında zikredilmemiştir. Bunlar, borçlular, köleler, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenlerdir.655 Buna binaen İslam devleti, Nebevî sünnet gereği, her hangi bir bölgedeki Müslümanlara her çeşit ellerinde bulundurdukları mallarından zekat vermeye gücü 652 Ancak Rum ve İsra sûrelerinde “Veati ze’l-Kurbâ hakkahu ve’l-Miskîne ve’b-nessebile / Yakınlara, Yoksullara, Yolculara hakkını veriniz.” Ve Zariat sûresinde “Hakkun li’s-Saili ve’l-Mahrum / Sail ve mahrum için bir hak” Mearic sûresindeki “Fi emvalihim hakkun malum li’s-saili ve’l-mahrum / Onların mallarında sail ve mahrum için belli bir hak vardır.” İbareleri, zekat nisabı ve miktarının Mekke döneminde tıpkı Namazın kılınış şekilleri, vakitleri ve rekat sayılarında olduğu gibi Peygamber tarafından belirlendiğine işaret etmektedir. 653 Derveze, el-Kur’an ve Dımânu’l-İçtimâî, s. 15-16. 654 Derveze, a.g.e., s. 20. 655 Derveze, a.g.e., s. 20. 176 bulunanların zekat verme hakkının olduğunu söyleme, toplama ve toplananları gerekli yerlere dağıtma yetkisine sahiptir.656 Ganimetler meselesine gelince Derveze’ye göre bunların beşte birinin dağıtımı şu altı yere tahsis edilmiştir;1) Allah, 2) Allah Rasulü, 3) Zi’l-Kurba(yakınlar), 4) Yetimler, 5) Miskinler, 6) Yolcular. Bunlar Enfal Sûresinde şöyle geçmektedir: “Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Rasülüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir...”657 Enfal sûresindeki bu ayet, Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinden yaklaşık bir buçuk sene sonra Bedir savaşının akabinde nazil olan bir dizi ayetler içerisinde yer almaktadır. Bu dizi ayetler içerisinde üzerinde tartışılma yapılmamış olan Enfal’e yani Allah’ın Müslümanlara bahşedip lütfetmiş olduğu ganimetlere işaret edilmiştir. Ayetin savaş ganimetlerine değindiği kesin bir karinedir.658 Ganimetler ayetinde zikredilen yerler, Tevbe sûresinde belirtilen Sadakalar(Zekat) verilmesi istenen yerlerden biraz farklıdır. Tevbe sûresinde zekatla ilgili ayette Rasul, Yakınlar(zi’l-kurba) ve yetimler geçmemekte olup bunlar Enfal(ganimetler) ayetinde geçmektedir. Tevbe sûresindeki zekat verilmesi istenen yerler zikredilirken fakirler, Zekat memurları, Kalpleri İslam’a ısındırılanlar, köleler ve borç altında ezilenler zikredilmiş ve Enfal(ganimetler) ayetinde bunlar zikredilmemiştir. Tevbe ayetinde “Allah Yolu” geçerken Enfal ayetinde sadece “Allah” kelimesi ile yetinilmiştir. Bununla birlikte zekat kaynakları bağlamında bizim tasnif etmiş olduğumuz aynı tasnif, ganimet kaynakları için de uyarlanmalıdır. Çünkü ganimetleri aynı şekilde iki sınıfta tasnif etmek doğru olanıdır. Birinci kesim: Allah, Allah Rasulü, ve Onun yakınları’nın oluşturduğu Genel İslam Maslahatı veya Devlet Maslahatı sınıfı olup ikinci kesim; Yetimler, Miskinler, Yolcuların oluşturduğu Ezilmiş/Horlanmış kesimler sınıfıdır.659 656 Derveze, zekat ile ilgili görüşlerini, Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam’ın Kitabu’l-Emvâl adlı eserinden yararlanarak ortaya koymuştur. Bkz., Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 9, s. 458-485. 657 Enfal, 41; + ِ 3ِI- اﻝ: ِ ْ; وَا: ِ 3ِ وَاﻝْ<ََآaَ ََ3ْ وَاﻝaَ;ُِْْي اﻝMِل َوﻝ ِ ُ- ُِ َوﻝ9َُ<ُ ِ9ِّن ﻝ - ََ% ْ ٍءTَO :. ُْ<ِFَ َ<-6وَاَْ<ُاْ َأ 658 Bkz., Derveze, el-Kur’an ve Dımânu’l-İçtimâî, s. 23. 659 Bkz., Derveze, a.g.e., s. 24-27. 177 Derveze’ye göre, Fey, Allah’ın, Rasulüne savaşmadan düşman mallarından bahşetmiş olduğu sabit ve taşınabilir ganimetlerdir. Fey kelimesi, Meneha(bahşetme) ve Yessere(kolaylaştırma) anlamına gelen Efae fiilinden türemiş olan bir mastardır. Fey, Haşr sûresi 6-10 ayetleriyle meşru kılınmıştır.660 Kur’an, devletin kendi halkına bu görevi uygulamada somut bir yöntem ve uygulama belirlemediği gibi bunu sünnet de belirlememiştir. Bu alandaki uygulamanın tamamı Peygamberimizin tatbikatından esinlenmiştir. Çünkü Peygamberimiz kimi zamanlar zekatı bir kısım fakirlere vermeyi emrediyor ve kimi zamanlar yakınlarında bulunan fakir, ezilmiş, çaresiz ve kimsesizlerden yardım hak edenlere yardım ediyordu. Buradan hareketle Kur’an ve Nebevî telkinin genel içeriğine uygun olarak birçok devlet işlerini ulu’l-emr(alim ve yönetici) ve ehl-i hal ve’l-akd(İslam devletinde Devlet başkanını seçen, kontrol eden ve azl etme yetkisi olan saygın bir kurul)’a bırakmıştır.661 Hz. Ömer döneminde beytü’l-mal(hazine)’ın kapsam alanı genişletilmiştir. Müslümanların kaynakları salt savaşanlara ve erkeklere tahsis edilmekle kalmamıştır. Erkek, kadın, genç, savaşan ve savaşmayan kesimlere yardım etme hususu hazinenin yükümlülükleri olarak değerlendirilmiştir. Hz. Ömer döneminde oluşturulan bu yapıda düşünce ve içerik olarak harika bir model vardır.662 Bununla birlikte devlet, ehl-i hal ve’l-akd’e danışarak devlet hazinesinden, özellikle zor koşullar nedeniyle yaşam ve kazanç yolları daralmış yaşlı, çaresiz, hasta, yetim ve kadınlara sıkıntılarını giderecek ve kendilerini rahat ettirecek bir miktarda, çaresizlik, düşkünlük ve hastalık karşısında sadra şifa olacak kadar söz konusu bu kesimlere yardım sunma hususunda böylelerine en münasip ve en yararlı şeyleri yapabilmeye karar verme hakkına sahiptir. İşte böylesi bir durumda devlet, Kur’an ve sünnetin sarsılmaz telkinlerine kulak vermek durumundadır. Bu yapılanma (organizasyon) düşüncesi, Kur’an’a dayalı sünnetin önderliğinde günümüz İslam devletlerinin davet ettiği şeylerin en başında yer almaktadır.663 660 Derveze, el-Kur’an ve Dımânu’l-İçtimâî, s. 27. Derveze, a.g.e., s. 32. 662 Derveze, a.g.e., s. 15. 663 Derveze, a.g.e., s. 33. 661 178 Derveze’ye göre cizye, mükafatlandırmak ve karşılığını vermek anlamına gelen ceza’dan türetilmiştir. Başka bir görüşe göre bu kelime elini çekmek, bir başka görüşe göre gidermek anlamındadır. Cizye birinci görüşe göre, ehl-i kitaba üzerinde bulunan durumu ikrar ettikleri için karşılık vermek, ikinci görüşe göre onları İslam’a girmeye zorlamamak, serbest bırakmak, üçüncü görüşe göre, üzerinde bulundukları şeyi gidermek anlamına gelir. Her halukarda bu kelime, savaşta yenilenin yenen karşısında kendi durumunu ikrar etmek ve savaş durumundan vazgeçmek üzere verdiği vergi anlamında kullanılmıştır. Bazıları bu kelimenin Farsça, “gizet” kelimesinden Arapçalaştığını söylemişlerdir. Derveze’ye göre, bu kelime kök olarak Arapça’ya daha yatkındır. Araplar bu kelimeyi İslam’dan önce söz konusu anlamıyla birlikte kullanmışlardır.664 Sonuç olarak Müslümanların zenginlerinden alınan zekat ve sadaka, savaşarak veya savaşmadan düşmanlardan elde edilen ganimetler ve fey, ehl-i kitapdan alınan cizye’den oluşan gelirler sosyal güvence açısından temel kaynakları oluşturmaktadır. Bunların toplanması ve gerekli yerlere dağıtılması başta İslam devletinin görevidir. 3.3.4.3. Oryantalistler665 Hakkındaki Görüşleri Batı ile İslam medeniyetleri arasında diyaloğun başlıca unsuru olabilecek Oryantalizm, 18. yüzyılın başlarında kullanılmaya başlamıştır. Müslümanlar ise, onların çalışmalarından uzun süre habersiz yaşamışlardır. Haberdar olunca, bunu kimileri küçümsemiş, kimileri daha üzerinde düşünmeden reddetmiştir. Kimileri ise hayran kalıp 664 Bkz., Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 9, s. 398. Gayr-i Müslim Batılıların, Doğu İslam Dünyasını incelemelerini konu edinen “orientaliste” terimi, 18. asır sonlarında kullanılmaya başlamış, “oryantalism” tabiri, 1938 yılında Fransız Dil Akademisi’nin sözlüğüne girmiştir. (Bkz., Sönmezsoy, Selahattin, Kur’an ve Oryantalistler, Fecr Yay., Ankara 1998, s. 13) Türkçe’de oryantalizm şeklinde yazılan orientalisme kelimesi Latince orient kelimesinden türetilmiştir. Orient kelimesi bilinen dört yönden Güneş’in doğuş yönüne ad olarak verilmiş olup genelde doğu anlamında kullanılmıştır. (Bkz., Paul Robert, Le Pitit Robert, Paris, 1982, s. 1323) Orient’in karşılığı olan Arapça şark kelimesi, Avrupa kültürünün dışında kalan dünyadaki Müslüman ülkeler anlamına da gelmektedir. Orientalisme (oryantalizm) kelimesi ise doğululuk, doğu beğenisi, doğu bilimleri, şarkiyat anlamlarına gelip doğu tarih, dil ve edebiyatlarıyla uğraşan ilim kollarına toplu olarak verilen bir isimdir. Orientaliste (oryantalist) kelimesine gelince, doğu dilleri ve doğu bilimleri uzmanı, müsteşrik anlamında olup şark toplumlarının tarihini, dinini, dilini, edebiyatını, folklorunu ve diğer bazı hususlarını araştırıp tespite çalışan batılı ilim adamı demektir. (Bkz., Develioglu, Ferit, Osmanlıca, Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara – 1990, s. 1172) 665 179 taklit etmeye çalışmışlardır. Takınılması gereken en uygun tavrı gösteren fazla ilim adamımız çıkmamıştır. Kanaatimizce asırlardan beri insanlığı en çok meşgul eden şey inanç çatışmasıdır. Tarih boyunca İslam’a ve onun mukaddes değerlerine saldırılar düzenlenmiştir. Bu saldırıların önemli bir kısmı ise Yahudi ve Hıristiyan dünyasından gelmiştir. Bu bağlamda kendi yandaşları olan oryantalistlerden tarafsız olmalarını beklemek hakkımız değildir. İşi kim yapıyorsa, metodunu ve ölçülerini de o koyacaktır. Ancak Hıristiyan taassubu, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Afrika, İspanya, Anadolu vs. önceden Hıristiyanlığın elinde sayılan yerlerin Müslümanlar tarafından fethedilmesini asla hazmedememiştir. İslam’a karşı Haçlı seferleri düzenlemiş; kuvvet kullanarak Müslümanları yenemeyeceğini anlayınca, misyonerlik faaliyetleriyle mücadelesine devam etmiştir. İşte konumuz olan oryantalizm de bu mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. Gerek batı gerekse Yahudi asıllı oryantalistler İslam’ın fütuhatını durdurmak, Hıristiyan batı ülkelerinde İslam’ın cazibesini yok etmek ve Müslümanların saf inançları hakkında şüpheler uyandırmak için Kur’an’ı ve Hz. Peygamber’i konu alan bir çok ön yargılı çalışmalar yapmışlardır.666 Müfessirimiz Derveze de gerek tefsirinde gerek müstakil olarak yazmış olduğu eserlerinde oryantalislere karşı en güzel şekilde cevaplar vermiş ve onların görüşlerini eleştirmiştir. Bu bağlamda Derveze, El-Kur’an ve’l-Mübeşşirun(Kur’an ve Oryantalistler) adıyla kaleme almış olduğu müstakil eserinde oryantalistlerin Kur’an’a ilişkin şüphelerini, özellikle de Matran Yusuf Haddad’ın el-Kur’an ve’l-Kitab adlı eserine reddiye bağlamında ele almış ve onlara karşı akıl ve mantık ekseninde reddiyede bulunmuştur. Örneğin Peygamberimizin ümmîliğine, Kur’an kıssalarına vs. ilişkin oryantalistlerin ortaya attıkları şüpheleri reddetmiştir. “Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.”667 ayetini İtalyan oryantalist (müsteşrik) Keytanî’nin Allah Rasulü’nün en güzel bir şekilde 666 Bkz., Sönmezsoy, Kur’an ve Oryantalistler, s. 13-19. Ankebut, 48; {48} ن َ ُِ|ْIُ<ْب اﻝ َ َرْﺕ- إِذًا ﻝ2 َ ِF3ِ<َ3ِ; ُ9]|ُhَب َوﻝَ ﺕ ٍ َِ آ:ِ ِ9ِْIَ= :ِ َُْ ﺕo َ Fَُو َ آ 667 180 okuma-yazma bildiği, hatta ehl-i kitabın eserlerine muttali olduğunu ancak bunu ashabından ve insanlardan gizlediği ithamını Derveze şöyle reddetmiştir; “Ayet, Rasulullah’ın okuma-yazma bilmediğini açıkça ifade etmektedir. Kafirler veya Müslümanlar genelinin veya bir kısmının böyle olmadığını bilmiş olsalardı Rasulullah’ın ümmiliğini açık bir şekilde vurgulayan bu ayet inmezdi. Yine böyle bir durumda Rasulün ve risaletin doğruluğunda kuşkuya düşülmüş olurdu.” 668 Oryantalistler, Kur’an kıssalarını, eskilerin masalları ve hayal ürünleri olarak görmelerini Derveze, “Kur’an kıssalarının hedefi, tarih olaylarını ve gerçeklerini ortaya koymak için gönderilmediğini, bunların mev’ize(öğüt), ibret, tezkîr(hatırlatma), temsil için gönderildiğini” belirterek onlara cevap vermiştir. 669 Özetle Derveze, Oryantalistlere cevap sadedinde geliştirmiş olduğu savunmacı düşüncelerini bir çok konuda bariz bir şekilde ortaya koymuştur. Örneğin; Peygamberimizin ümmîliğine ilişkin Keytanî’ye karşı yapmış olduğu yorumlar; Kur’an kıssalarını öğüt, ibret, hatırlatma ve temsil olarak görmesi; yedi harf ve yedi kıraat meselesini birbirine karıştırsa da orada geniş çapta Matran Yusuf Haddad’a vermiş olduğu cevaplar670; Kur’an’ın icazının ruhaniyeti ve hidayetinde aranması gerektiğini söylemesi; Kur’an’ın ilkelerini amaçlar ve araçlar olarak ikiye ayırması ve Sadık Celal el-Azm’ın “Nakdü’l-Fikri’d-Dînî” adlı eserine verdiği reddiyeler bunlardan bazılarıdır. Biz bu örneklere bir savunma hareketi olarak gördüğü cihad hakkındaki görüşünü de ilave edebiliriz. Çünkü Derveze’ye göre cihad, “Kötü niyetli misyoner ve oryantalistler, Hz. Peygamber’le alay ederek; Peygamberin onlarla savaşma nedeni, onların malları ve paralarına el koyarak kendi arkadaşlarına vermek içindir” açıklamalarına bir cevap olarak geliştirdiği bir mutlak zorunluluk (farz) ama bir savunma hareketi olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte Derveze, Kur’an yorumu bağlamında tefsir dışında kaleme almış olduğu müstakil eserleri, hep oryantalistlere verilen cevaplar neticesinde geliştirilmiştir. 668 Derveze, et-Tefsiru’l-Hadîs, c. 7, s. 25. Derveze, a.g.e., c. 2, s. 240. 670 Derveze, el-Kur’an ve’l-Mübeşşirûn, s. 7. 669 181 Ayrıca Derveze, sûreleri nüzûl sırasına göre düzenleme düşüncesi bağlamında Garim, Nöldeke, Wilhem Moyer, Bill, Arnould, Corcî Zeydan, Matran ed-Debs, Patrik es-Siryan, Cofy Castlo, Philip Hitti vs. gibi oryantalistlerin görüşlerinden etkilenmiştir. 3.3.5. Kur’an’ın Siyasal Yorumuna Dair Görüşleri Bu bölüm, Derveze’nin tespit etmiş olduğu devlet otoritesinin siyasal sistemine ilişkin Kur’anî temel ilkeler, yorumlar ve işaretler içermektedir. Bu bağlamda Derveze’nin ed-Dusturu’l-Kur’anî ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye fi Şuuni’l-Hayat adlı eserinde ele alıp incelemiş olduğu beş temel konu üzerinde durulacaktır. Bunlar; Devletin temel sistemi, finans sistemi, yargı sistemi, savunma sistemi, davet sistemidir. Şu tespitler Derveze’ye aittir; “İslam ümmeti derin uykusundan modern hayatı kabullenerek uyanmaya başlamıştır. Çünkü İslam’ın ilk evresinin hidayet kaynağı olan Kur’an, bu ümmetin de hidayet kaynağıdır. Kur’an, hayatın farklı alanlarını içeren sistemler, ilkeler, kurallar ve yorumlar içermektedir. Davet, ancak Kur’an’ın ortaya koyduğu bu temel sistem, ilke, kural ve yorumlar üzerinde yürüyüp Kur’an’ı kılavuz edinerek varlığını sürdürebilir.”671 Bakışını Kur’an’ın Dünya’ya bakışı ekseninde temellendirmeye çalışan Derveze, Kur’an’ın Dünya’ya bakışını şöyle değerlendirmektedir; Kur’an’ın çeşitli ayetleri, İslam’ın, din, siyaset, toplum, ahlak ve inanç sistemi olduğuna işaret etmektedir.672 İnsanoğlunun dünya hayatı, çalışmaları, sosyal ve bireysel ahlakı, Kur’an’ın temel ana konularındandır.673 İnsanoğlunun bireysel ve sosyal ahlakındaki kurtuluşu ve toplumsal reformu, Kur’an’ın ana hedefi olan birey ve toplumu dünya hayatındaki iyilik, doğruluk ve mükemmeliğe yöneltmektedir.674 671 Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye fi Şuuni’l-Hayat, I, Matbaatü İsa Babu’lHalebi, Kahire 1386 / 1966, s. 63. 672 Bkz., Tevbe, 38; Al-i İmran, 14-17. 673 Bkz., Maide, 48; En’am, 165; Hud, 7; Kehf, 7; Taha, 113; Mülk, 2. 674 Bkz., Maide, 87-89. 182 Kur’an’ın çeşitli ayet ve pasajları, insanın dünyevî yaşamı bağlamında, bireysel, sosyal, ekonomik ve ahlak alanında bir hayli ilkeler içermektedir.675 Kur’an’da geçen salih ameller, kıssalar ve uyarılar, insanın dünyadaki kurtuluşunu hedeflemektedir.676 Kur’an’da geçen iman konusuna taalluk eden ahiret hayatı, hesabı, sevabı ve azabı, insanı dünya hayatındaki kötülüklerinden alıkoyup iyilik ve kurtuluşa götürmeyi amaçlamaktadır.677 İmanî prensipler, kulluğa ilişkin teklifler, iman gerekliliğinin yanı sıra insanın dünya hayatındaki reform ve kurtuluş gayelerini içermektedir.678 Kur’an, Müslümanları hayatın iyilik, güzellik, bereket ve zinetlerinden yararlanmalarından engellemeyi amaçlamamıştır.679 Allah, Kur’an’da salih Mü’minlere, dünya hayatına önem vermelerini, oraya yerleşmelerini, orada halife olup oranın mirasına konmalarını emretmiştir.680 Kur’an’da geçen bir çok ayet, dünya hayatına ve malına sahip olup güçlenmeyi emretmiştir.681 Müslümanlar, insanî ve toplumsal erdemliliği kendi içlerinde gerçekleştirmek için iman, Allah’ın kelimesini ve şeriatını yüceltmek için Salih amel, adalet, iyilik, güzellik ve doğruluğa sarılma, günah, şer, kötülük ve taşkınlıktan sakınma gibi hidayet eksenli Kur’an’ın hedeflerinden olarak dünya hayatına önem vermeye, dünyanın iyilik, güzellik ve ihtişamından yararlanmaya çağrılmışlardır.682 Seçkin Müslümanlardan Salih kimselerin görevi, dünya hayatını Kur’an öğretileri ışığında düzenlemeye gayret etmelidir.683 675 Bkz., Nur, 55; A’raf, 32; Bakara, 26-27. Bkz., Nur, 55. 677 Bkz., Al-i İmran, 64; Zümer, 36-38; 43-44. 678 Bkz., Bakara, 103-157; Ankebut, 45; Mearic, 19-35. 679 Bkz., Bakara, 198-202; A’raf, 31-33; Nahl, 30; 41-42; Enbiya, 105; Nur, 55; Zümer, 10. 680 Bkz., Nur, 55. 681 Bkz., Bakara, 212; Al-i İmran, 14-17; En’am, 29-32; A’raf, 50-53; Tevbe, 38-41; Yunus, 23-27; Ra’d, 25-26; İsra, 18-19. 682 Bkz., Bakara, 228; Al-i İmran, 114; Nisa, 136; Tevbe, 44-45; Nahl, 22; Taha, 113; Mü’minun, 74; Zümer, 16; Şura, 22-23; Vakıa, 41-47; Mearic, 22-35; Müddessir, 38-47; Maun, 1-3. 683 Bkz., Nur, 55; Bkz., Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye fi Şuuni’l-Hayat, I, s. 63-64. 676 183 Sonuç olarak Derveze’nin yapmış olduğu açıklamalardan anladığımız kadarıyla İslam’ın sosyal yapısı olmalı, bunun siyasal ayağı bulunmalıdır. Bu siyasal ayak, yasama, yürütme ve yargıdan oluşan devletin, temel sistemi, ekonomisi, yargısı, savunması, çağırdığı temel ilkeleri olmalıdır. Tabi ki bu ilkeler Kur’an ve Sünnet’ten beslenmelidir. Bu bağlamda Kur’an’da temel ilkeler mevcuttur. 3.3.5.1. Devletin Temel Sistemi Derveze’nin tespitine göre, Devletin temel sistemine ilişkin Kur’an’da belli prensip ve kurallar bulunmaktadır. Ona göre, bunların başlıcaları şunlardan oluşmaktadır; Kur’an, devlet ve otorite düşüncesini kabul etmiştir. Ancak bunları sadece Allah’a kulluk, Allah’ın dinini hikmet ve güzel öğütle yayma, insanlar arasında adaleti ikame etme, iyiliğe davet etme, iyiliği emredip kötülükten sakındırma amaclı kullanmayı emretmiştir. Kur’an, Müslüman olan Salih yöneticinin, devlet idaresini “ehl-i hal ve’l-akd ve şe’n” ile yönetmesini istemiştir. Bu nedenle Müslümanlara kendilerinden olan yöneticilerine itaat etmelerini, onları uyarıp nasihat etmelerini, İslam ve Müslümanların hedeflemiş olduğu çalışma ve projelerde onları desteklemelerini emretmiştir. Kur’an, Müslümanlara, sadece kendilerinden olan Ulu’l-emr’e itaat etmeyi emretmiş ve kendilerinden olmayan Ulu’l-emr’e itaat etmeyi emretmemiştir. Kur’an, “samimiyet, yumuşak huyluluk, anlayış, kötülüklerden uzak durma, Müslümanların maslahatlarını korumaya gayret etme, darlık ve bolluklarında onlarla birlikte olma, onların kusurlarını bağışlama, devlet işlerinde ehl-i hal ve akd ve ilim sahibi kimselerle istişare etme” gibi Ulu’l-emr’de araran şartların bulunmasına işaret etmiştir. Kur’an, Müslümanlara, kendilerinden olan Ulu’l-emr’e iyilikte itaat etmeyi, günah, kötülük ve münkerde ise itaat etmemeyi emretmiştir. Kur’an ve Nebevî sünnet Müslümanların yönetimlerinde başvurulan iki temel kaynaktır. 184 İslam devletinde yönetici, tek ve en yüce otoritedir. Bu bağlamda Devlet başkanı, devlet işlerinde ehl-i hal ve’l-akd’den oluşan danışmanlarıyla istişare ettikten sonra emri yerine getiren ve otorite sahibi kimsedir. Bu nedenle İslam devleti, Müslüman toplumları ve onların çıkarlarını gözetmesi gerekir. Kadın ve erkek, siyasal katılımda eşit haklara sahiptir. İslam’ın devlet yapısı, kadın ve erkeğe ait ve her ikisinin katılımı ile oluşan bir yapıdır. Bu nedenle her ikisi de yönetici olabilir. Bunun delili ise dünyevî, uhrevî, siyasal, sosyal, sivil, bedenî, malî, fikrî olarak erkeğin mükellef olduğu bütün tekliflerle kadının da mükellef olmasıdır. Erkeğe tanınan siyasal, sosyal, sivil ve düşünce haklarının tamamı eksiksiz bir biçimde her hangi bir ayırım yapmaksızın kadına da tanınmıştır. Ancak Kur’an, İslam devletinin yönetim şeklini belirlememiştir. Bunu Peygamber Efendimiz de belirlememiştir. Ashab-ı kiram, “halife”, “emiru’lMü’minin”, “imam” gibi lakabları raşid halifeler için kullanmışlardır. Buradan hareketle devletin yönetim şekli ehl-i hal ve’l-akd ile istişare etme şartıyla ve adaletli yönetmek kaydıyla krallık da olabilir, cumhuriyet de. Kur’an’da, Allah’a, Kitabına, Rasulüne, Ahiret gününe iman ilkelerine riayet edildiği, fertlerin yaşam özgürlükleri her hangi bir israf ve taşkınlığa sebebiyet vermeden korunduğu sürece devlet yönetiminin sosyalizm, İslamî sosyalizm veya Arap sosyalizmi isimlendirilmesinde de her hangi bir yasal(şer’i) engel bulunmamaktadır. Kur’an’da, devletin tek ve kapsamlı olacağı yönünde her hangi bir nas bulunmamaktadır. Ancak İslam devletleri veya çeşitli islamî hükümetlerin kurulma ihtimaline işaret eden Kur’anî göndermeler bulunmaktadır. Bu göndermelerden hareketle İslam kardeşliği ve ortak çıkarları doğrultusunda hak, iyilik, yardımlaşma ve barış üzerine hareket edilmelidir. İki devlet arasında savaş çıkarsa diğer İslam devletlerinin bu belirtilen temel prensip çerçevesinde onlara müdahale etmeleri gerekir. Müslümanların çalışmalarında ve tasarruflarında iki temel ilke olmalıdır. Bunlar; münker, günah, taşkınlık, zulüm, azgınlık, saçma ve boş her şeyden uzak durmak olup buna faiz, kumar ve içki de dahildir, maruf, hak, iyilik, güzellik, adaletli ve dengeli 185 olmak gibi faydalı olan her şeye sarılmaktır. Kısacası kötülükten uzak durup iyiliğe tutunmaktır. Kur’an, devletin, her türlü kokuşmuşluk, pislik, şer, günah, zarar gibi konularda katı davranmasını, hak, adalet, iyilik ve barış gibi konuları kolaylaştırmasını emretmektedir. Kur’an, “Mü’minler kardeştir” genel ilke çerçevesinde her hangi bir renk, cins, zenginlik, fakirlik ve sosyal otorite gibi şeylerin dikkate alınmamasını ve bütün Müslümanlar arasında eşitliğe önem verilmesini emretmektedir. Kur’anî telkinler, devlete isçi, sanayici ve ziraatçilerin yaşamlarını en iyi şartlarda idame ettirecek oranda haklarını vermelerini emretmiştir. Kur’an, devlete gücü yetenlere çalışma imkanı hazırlamayı ve gücü yetmeyenlere ise yardım etmeyi emretmiştir. Kur’an, devlete insanların kanlarını ve namuslarını korumayı emretmiştir. Kur’an, devlete savurganlık ve israftan olabildiğince kaçınmayı ve farklı çeşitli yöntemlerle insanlara orta yollu davranmaya teşvik etmeyi etretmiştir. Kur’an, devlete Müslümanların maslahatlarını ve genel işlerini karşılayacak kadar çeşitli yöntemlerle mallarından almayı emretmiştir. Kur’an, devlete İslam maslahatını ve Müslümanların genelinin çıkarlarını korumayı emretmiştir. Devletin her hangi bir kimseye gücünün yettiğinden fazla bir yük yüklemesi caiz değildir. Devletin her hangi bir kimseyi hata, unutma, zorlama ve zor durumda kalma nedenlerinden dolayı sorgulaması caiz değildir. İslam devletinin ve Müslümanların Müslüman olmayanlara karşı ilişkileri; düşmanlıkta bulunmama, ahde vefa, müsaleme(elinden ve dilinden emin olma), cizyeyi kabul ederek boyun eğme gibi dört durumda sürdürülmelidir. Müslümanlara ve İslam devletine her hangi bir mazeret bulunmadan düşmanlarıyla sevgi, dostluk ve dayanışma ilişkisi içinde bulunması caiz değildir. Kur’an, ahde ve anlaşmalara bağlı kalmayı ve karşı taraf bozmadığı sürece devam ettirmeyi Müslümanlara ve İslam devletine gerekli görmüştür. 186 Kur’an, Müslümanlara ve İslam devletine, düşmanlarına nasihat etmeyi ve onları hakka çağırmayı defalarca tekrar etmiş, barış ve tevbe kapısını onlar için sürekli açık tutmuştur. Kur’an, Yahudilerin Müslümanlara düşmanlık noktasında insanların en şiddetlisi, Hıristiyanların ise Müslümanlara sevgi noktasında en yakını olduğunu ifade etmiştir. 684 Sonuç olarak Derveze’nin yapmış olduğu açıklamalarından anladığımız kadarıyla, Kur’an devlet ve otorite düşüncesini kabul etmekte, başına geçen yönetici ister kadın ister erkek olsun istişareye önem vererek karar alıp bunu adil bir biçimde tebasına uygulamalıdır. Bunu uygularken benimsemiş olduğu yönetim şeklinin krallık, cumhuriyet, sosyalizm veya İslamî sosyalizm olması önemli değildir. Çünkü Kur’an ve sünnet bir yönetim şeklinden söz etmemiştir. Temel ilke, iyiliği emredip kötülükten sakındırma, İslam kardeşliğine önem verme, işsizliğe çözüm bulma vs. olmalıdır. 3.3.5.2. Finansal Sistem Biz, bu konuyu biraz daha genişleterek “Dımanu’l-İçtimâî/Sosyal Güvence” adlı eserinde ele almış olduğu şekliyle Derveze’nin yenilikçi yönü ve Kur’an’ı yorumlamadaki etkileri ana başlığı altında incelediğimiz için, burada sadece finansal sistem bağlamında ele alıp inceleyeceğiz. Derveze’ye göre, Kur’an, devletin ekonomik kaynağını, zekat, ganimetler, fey ve cizye olarak zikretmiştir. Ancak Kur’an’da zikredilen bu kaynaklar, tahsis ve yeterlilik anlamına gelmemektedir. Bu nedenle Kur’an’da, devletin Müslümanların maslahatları gereği hazine için başka kaynakların oluşturulmasına engel olacak bir emir bulunmamaktadır. Hem sonra Kur’an’da malla cihad, aynen bedenle cihad gibi farzdır. Bu kuralı uygulamak devlet yöneticisi olan emir sahibine aittir. Hatta Kur’an’da malın zenginler arasında dolaşan meta olmaması yönündeki uyarısının bulunması, Müslümanların maslahatları gereği zengin ve varlıklı kimselerden vergi alınmasına engel değildir. 684 Bkz., Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye fi Şuuni’l-Hayat, I, s. 206-214. 187 Ayrıca Kur’an’da, devletin bütün mallardan zekat toplamasını emrettiğine dair; devletin ganimetlerin beşte birini alıp sarfetmesine dair; devletin düşmanlardan cizye alacağına dair işaretler bulunmaktadır. Bunun yanında Kur’an, zekat, ganimetler ve feyin kimlere verilmesi gerektiğini belirlemiştir. Bunların verileceği kimseler iki temel eksende toplanmaktadır. Bunlar; 1) Devlet maslahatı, İslamî oluşum ve Müslümanların genel maslahatı, 2) Ezilmiş ve çaresiz bırakılmış kesimlere yardımdan ibarettir. Birinci madde gereği cizye, ganimetler, fey, zekat ve vergi gibi kaynakların kimlere verileceğini devlet düzenleyebilir. Bu bağlamda ezilmiş ve çaresiz bırakılmış fakir-fukaraya yardım etmeyi hazineden karşılayabilir. Ancak Kur’an’da, kaynakların eşit bir şekilde dağıtılacağına dair herhangi bir nas bulunmamaktadır. Yönetici olan emir sahibi, ehl-i hal ve’l-akd ile istişare edip maslahat ve şartlar gereği tasarrufta bulunabilir. Çünkü Kur’an’da kaynakların sadece Müslümanlardan oluşan fakir-fukaraya verileceğine dair her hangi bir nas bulunmamaktadır. Bilakis gayr-i müslimlerin fakirlerine de verileceğine dair Kur’an’da işaretler bulunmaktadır. Bu nedenle Kur’an, fakir-fukaranın ihtiyaçlarını karşılama noktasında en üst düzeyde örnekler vermiştir. İslam devleti, bugünkü tabiriyle sosyal güvence olan Kur’an’ın en üst düzeyde verdiği bu yardım örneklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Kur’an’da bu bağlamdaki yardımlar için kaynakların artırılması ve yeni vergilerin konulmasını engelleyen bir emir bulunmamaktadır.685 Kısacası devlet ve millet dayanışmasıyla ortaya çıkan, Kur’an’da belirtilen ve belirtilmeyen kaynakların genel tasarrufu devlete ait olmalı ve devlet bunları adil dağıtmalıdır. Çünkü her şeyde adalet esastır. 685 Bkz., Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an, I, s. 252-254. Ayrıca daha geniş ayrıntı için bkz., Derveze, elKur’an ve’d-Dımanu’l-İçtimâî, s. 5-34. 188 3.3.5.3. Yargı Sistemi Elbette yargısız bir devlet ve adaletsiz millet düşünülemez. Çünkü zulüm hem devletin hem milletin sonunun berbat olması ve ecelinin dolması demektir. Yargı adil oldukça devlet payitaht kuracak, millet ise mutlu ve bahtiyar olacaktır. İşte bu bağlamda Derveze, bu bölümü Adalet ve hukuk ilkeleri, Kaza sisteminin uygulanması ve Devletin Güvenlik sistemi olarak üç ana başlık altında ele alıp Kur’an perspektifiyle incelemiştir.686 Derveze’ye göre Adalet ve hukuk sistemi, ister Müslüman ister gayr-i Müslim olsun bütün insanların işlerini düzenlemesi gerekir. Bu sistemin öfke, düşmanlık, nesep ve akraba yakınlığı, din, mezhep ve cinsiyet yakınlığı gibi herhangi bir düşünceden etkilenmesi asla caiz olamaz. Belirtilen görevler dahilinde Müslümanların adaleti genel ve yargıları özeldir. Müslümanları yargılayan hakim ve yargıçlar kendine münhasır olup herhangi bir aldatma ve yalan yere yemin karşısında onları ayırt etme kabiyetleri bulunmalıdır. Bu nedenle Müslümanlar adalet, hak ve insaftan asla ayrılmamalıdır. Bunların gerçekleşmesi için Müslümanlar, kaza sisteminde İslamî yargıdan kaçınmamalıdır. Çünkü bu yargı sistemi hükümlerini Kur’an ve sünnetten çıkarmak durumundadır. Bu anlamda hak sahibinin Allah’tan korkması ve hakkı eda ederken haksızlığa meyletmemesi gerekir. Yapılan işlerin ve şahitliklerin ise güven ve doğrulukla yapılması icab eder. Katip ve şahid için himaye, koruma ve saygınlık esas olmalıdır. Bunun yanında sivil yargıda İslamî kaza sistemi otoriter olmalıdır. Ayrıca toplumsal olaylarda, her hangi bir tartışma ve sorunlar karşısında İslamî kaza çözümde mercî olmalıdır. Kur’an, hakların isbatı ve sorunların çözümü esnasında şahid olmayı ve şahit tutmayı emretmektedir. Hucurat sûresinde “Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” 687 buyrulmuştur. İslamî ceza sisteminde Allah’ın azabı ve gazabına ilişkin Kur’an’ın uyarıları ve sakındırmaları bulunmaktadır. Kötü şeylerin ve günahların genel hatlarıyla iyice bilinmesi gerekir. 686 687 Derveze, ed-Dustûru’l-Kur’an, I, s. 255. Hucurat, 6; 189 Kur’an haksız yere adam öldürmeyi kesinlikle yasaklamıştır. Şayet haksız yere biri öldürülmüş ise onların yakınlarına kan davası gütmemelerini ve bu durumda öldüren tarafın da diyet vermesi gerektiğine işaret etmiştir. Bu anlamda bir Müslüman yanlışlıkla diğer bir müslümanı öldürürse diyet vermesi gerekir. Bunun kefareti ise ya bir Müslüman köle azad etmeli veya bunu yapamama durumunda peşpeşe iki ay oruç tutmalıdır. Hırsızlığın cezası, ister erkek olsun ister kadın olsun fark etmez, el kesmedir. Ancak hırsız pişman olup tevbe eder ve çaldığı malları sahibine öderse Kur’an ayetlerinin işaret ettiği üzere had cezası ondan sakıt olur. Zina suçu, suçların en ağırı olup kesinlikle haramdır. Zina eden hür olan erkek ve kadına uygulanması gereken bir cezası bulunmaktadır. Bu cezanın, köleler için yarısı uygulanır. Zina suçu ancak dört şahit ile sabit olur. Kur’an zina eden erkek ve kadına yüz celde vurulmasını ve kölelere ise bu cezanın yarısının uygulanmasını emretmiştir. Koca hanımını zina yapmakla suçlar, herhangi bir şahit getiremezse koca dört kez Allah’a yemin edip O’nun lanetinin yalancılar üzerine olmasını diler, hanım da aynı şeyi yapar, bu durumda hanıma had uygulanmaz. Hanım yemin etmekten ve lanetten kaçınırsa bu ikrar sayılıp had cezası ona uygulanır. Burada eşler arasını ayıran hadisler vardır. Kur’an’da kısas ile ilgili ayetler bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı tevrattan hikaye edilerek aktarılmıştır. Kur’anî işaretler bizden öncekilerinin şeriatının bizim için de geçerli olacağına dair her hangi bir görüşü desteklememektedir. Kur’an’da adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, kazif, bozgunculuk suçları ve devlet güvenliği dışında belirlenen herhangi bir ceza yer almamaktadır. Bunun hikmeti ise bu cezaların bütün zaman ve mekanlar için temel cezalar olarak görülmesidir.688 3.3.5.4. Savunma Sistemi Derveze’nin siyasî görüşleri bağlamında ele almış olduğumuz bir diğer konu da savunma sistemidir. Ona göre, “İslamî cihadın özü ve ilkelerinin ruhu; Müslümanlar, {6 } : َ 3ِ َ ِد6 َُْْ[َ% َ aََ ِ@ُاIْ>َُ% ٍَََﻝAِ; ً َْ= ُاI3ِ>ُُا أَن ﺕF-3َIََ% ٍَIَFِ; ٌ?َِ% ُُْا إِن َءآFَ Y : َ ِM-َ َأ]َ اﻝ Bkz., Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an, I, s. 380 - 387. 688 190 sadece kendileriyle savaşanlara karşı savaşmak durumundadırlar. Düşmanca ya da saldırgan bir durum sergilemeyen birine karşı ilk önce Müslümanların savaşa başlamaları caiz değildir. Düşmanlık ve saldırganlık tavrı yerini Müslümanlığa ya da barışa terk ettiği durumlarda Müslümanların savaşa son vermeleri zorunludur. Müslümanlar kayıtsız ve şartsız olarak kendilerine yapılan bir saldırıya misliyle karşılık verme hakkına sahiptirler. Müslümanların güç birliği yapmaları, bütün güçlerini düşmana karşı kullanmaları ve düşmanlarına karşı uyanık bulunmaları gerekir. Kafirlerin Müslümanlara karşı yürüttükleri dinden döndürme amaçlı baskılar, eziyetler, İslam’ın tebliğ edilişini engellemeleri, davet ve özgürlüklerini ortadan kaldırmaları, Müslümanlar açısından birer savaş sebebidir.”689 İşte biz bu bölümde Derveze’nin savunma hakkında ortaya koyduğu genel görüşlerini ve düşüncelerini sistem anlamında ortaya koymaya çalışacağız. Kur’an’ın Bakara, Al-i İmran, Nisa, Maide, Enfal, Tevbe, Ahzab, Muhammed, Fetih, Hacc, Münafikun, Haşr, Mümtehine, Fetih gibi birçok sûresinde İslam Tarihinde önemli bir yeri ve konumu olan savunma ve savunma sistemi690 olaylarının aktarıldığı önemli bir konuda Derveze, başlı başına özel bir eser kaleme almış ve neden böyle bir eseri kaleme almayı düşündüğünü, bu alanda kaleme alınmış olan bir hayli eser olmasına rağmen neden bunu yaptığını, eserin yazılış nedeni ve şartlarını kendi ifadesiyle şöyle belirtmiştir; “Suriye, Mısır, Ürdün ve Filistin gibi ülkelerin topraklarını işgal eden Yahudiler’den bu toprakları tekrar özgürlüğüne kavuşturmak için Arapların hicrî 1973 yılı Ramazan ayında giriştiği büyük bir savaş ortamı ve bu savaştan etkilenme nedeniyle böyle bir eser yazmayı düşündüm. Allah yolunda mücadele/cihad ile ilgili bir çok kitap ve risalenin bulunduğunu biliyorum. Fakat bu konuda Kur’an’da, Hadis kitaplarında ve 689 690 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 6, s. 327-328. Derveze, İslam’da büyük bir yeri olan cihadı savunma sistemi olarak değerlendirmektedir. 191 kadim rivayetlerde yer alan hedefleri, ilkeleri, yaşanan olayları ve yol gösterici ilginç tabloları içeren bir çalışmaya rastlamadığım için böyle bir eseri yazmayı düşündüm.”691 Bununla birlikte Derveze, “Dusturu’l-Kur’an ve’s-Sünne (Kur’an ve Sünnet İlkeleri)” ve “Hayatü’n-Nebi ve Siretü’r-Rasul” adlı kitaplarında bu konu ile ilgili görüşlerini aktarmıştır. Ancak kendisinde, bu önemli İslamî konuyla ilgili bir çok noktanın açığa kavuşturulması amacıyla, bağımsız bir çalışma yapmanın iyi olacağı kanaati hasıl olmuştur.692 Derveze, söz konusu bu kitapta, Allah yolunda mal ve canla yapılan cihadla ilgili ayet ve hadis metinlerini aktarmaya gayret etmiştir. Ayet ve hadis metinlerinin içerdiği ilkeleri, hükümleri, kuralları, direktifleri, hedefleri, savaşları ve olayları, diğer eserlerinde de takip ettiği metoda bağlı kalarak fıkhî istinbatlara, ayrıntı ve kurallara değinmeksizin açıklamaya çalışmıştır.693 Derveze’nin buradaki hedefi, bu konuda İslam dininin ana kaynağında bulunanları ortaya çıkarmaktır.694 Derveze, cihad ve Kıtal(savaş) kelimeleri birçok ayette eşanlamlı olup Kur’an’da cihadın kıtal(savaş)den daha geniş ve kapsamlı olduğunu ifade eden bir çok ayetin bulunduğunu ve cihadın mutlak anlamda savaş ve savaş dışında cehd/çaba sarfetmek anlamına geldiğini695 belirtmiştir. Derveze’ye göre, İslam’da böyle bir olay, zulüm ve saldırıyı defetmek, Allah’a davet özgürlüğünü garanti altına almak, buna karşı çıkanları ve Allah’a karşı yapılan ibadet ve zikri engelleyenlere mani olmak, Allah’ın çağrısına kulak veren Mü’minleri yeryüzüne yerleştirmek, namazlarını kılıp zekatlarını verebilmek, hak ve adaleti desteklemek, iyiliği emredip kötülükten alıkoymak için yapılır.696 Bu nedenle Derveze’ye göre, Kur’an’da birçok ayet, uğrunda savaş ve cihad edilmesi emrolunan Allah yolu’nun, İslam risaleti ve daveti veya Hz. Muhammed’in 691 Derveze, el-Cihad fî Sebilillah fi’l-Kur’an ve’l-Hadîs, en-Nâşir li’t-Tabaa ve’n-Neşr ve’t-Tevzî ve’lî’lan, 2. baskı, Beyrut 1990, s. 3. 692 Derveze, a.g.e., s. 3. 693 Derveze, a.g.e., s. 3. 694 Derveze, a.g.e., s. 3. 695 Bkz., Bakara, 190; Tevbe, 41; Hicr, 78; Furkan, 52; Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 5. 696 Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 45-46; Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’anî, c. 1, s. 481. 192 getirdiği din olduğunu vurgulamaktadır. Allah hikmeti gereği bu dinin, tüm insanlığın dini olmasını istemiştir. Buna gerek imanî akideler, gerekse olumlu ya da olumsuz fiilî yükümlülükler girmektedir. Ona göre, Allah yolunda cihad, İslam risaletini tebliğ etmek, onu deslemek, yaymak, savaşta ve barışta onu savunmak için bütün gücü sarfetmekle mümkündür. 697 Ayrıca cihad ve savaş ayetleri Kur’an’da büyük bir yer tutmaktadır. Bu ayetlerin sayısı hemen hemen Medine’de inen ayetlerin yarısına ulaşmaktadır. Bu da, bu konunun Medine döneminin önemli konularından ya da nebevî siretin önemli uğraşlarından biri olduğunu göstermektedir. Burada Hz. Peygamber’in bizzat komuta ettiği gazve sayısının 27, Sahabelerin komutasında gönderdiği seriyye sayısının da kırk 47’ye ulaştığını hatırlamak yeterlidir. Medine döneminin yaklaşık on yıl olduğu göz önünde bulundurulduğunda, her yıla yedi olay düşmektedir.698 Ne yazık ki, Müslümanlar, uzun 697 Bkz., Bakara, 195; Bakara, 218; Al-i İmran, 99; Al-i İmran, 195; Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 14. Derveze, belirtmiş olduğu bu gazve ve cihat hareketlerini el-Cihad fi sebilillah adlı eserinde birebir açıklama yaparak geniş çaplı irdelemiş olup Kur’an’da geçen sure ve ayetler ekseninde yorumlamıştır. Burada belirtmiş olduğu gazveler ise şöyle sıralanmıştır: Hamza b. Abdulmuttalib Seriyyesi; Ubeyde b. El-Haris Seriyyesi; Sâ’d b. Ebi Vakkas Seriyyesi; Ebva Gazvesi; Buvat Gazvesi; Senun Gazvesi; Uşayre Gazvesi; Abdullah b. Cahş Seriyyesi olmak üzere 8 tanesi Bedir Savaşından Önce Yapılan Cihad olayları, Ömer b. Adiy el-Hatemi Seriyyesi; Yahudilerden iki Kişinin Öldürülmesine Yönelik Yapılan Seriye; Sevik Gazvesi; Karkaratü’l-Kidr Gazvesi; Gatafan Gazvesi; Beni Süleym Gazvesi; Zeyd b. Harise Seriyyesi olmak üzere 7 tanesi Bedir ve Uhud Olayları Arasında Olan Cihad Olayları, Hamrau’l-Esed Gazvesi; Ebu Seleme Seriyyesi; Abdullah b. Uneys Seriyyesi; Bi’ru Ma’une ve Münzir b. Amr Seriyyesi; Mesned b. Ebi Mersed Seriyyesi; Randevulaşılan Bedir Gazvesi; Zatu’r-Rika Gazvesi; Dumetü’l-Cendel Gazvesi; Beni Mustalık veya el-Müreysi Gazvesi; el-Gaba Seriyyesi olmak üzere 10 tanesi Uhud ve Hendek Savaşı Arasında Olan Cihad Olayları, Beni Kurayza Gazvesi; Muhammed b. Mesleme Seriyyesi; Beni Lihyan Gazvesi; el-Gabe Gazvesi; Ukkaş b. Mühsan Seriyyesi; Zu’l-Kıssa Seriyyesi; Ebu Ubeyde b. Cerrah Seriyyesi; Beni Süleym’e Karşı Cumun Seriyyesi; Ays Üzerine Zeyd b. Hadise Seriyyesi; et-Taraf Üzerine Zeyd b. Harise Seriyyesi; Husma Üzerine Zeyd b. Harise Seriyyesi; Fedek Seriyyesi; Vadi elKura Üzerine Zeyd b. Harise Seriyyesi; Abdullah b. Atik ve Abdullah b. Revaha Seriyyesi; El-Ureniyyun Seriyyesi; Ebu Süfyan’ı Öldürmek Üzere Amr b. Ümeyye ve Seleme b. Eslem Seriyyesi olmak üzere 16 tanasi Hendek Savaşından Sonra Hudeybiye Olayından Önce Yapılan Cihad Olayları, Hayber ve Vadiu’lKura Gazvesi; Turebe Üzerine Ömer b. Hattab Seriyyesi; Beni Kılab’a Karşı Ebu Bekir Seriyyesi; Beni Murre Üzerine Beşir b. Sad el-Ensarî Seriyyesi; Fedek Üzerine Galib el-Leysi Seriyyesi; Yemn ve Cebbar Üzerine Beşir b. Sa’d el-Ensarî Seriyyesi; Beni Süleym Üzerine İbn Ebi’l-Avca Seriyyesi; Galib b. Abdullah el-Leysi Seriyyesi; Zatu İtla’, Mute ve Selasil Seriyyeleri; Hay b. Cüheyne Üzerine Ebu Ubeyde Seriyyesi; Ebu Katade el-Ensarî Seriyyesi; Ebu Katade b. Ribi’nin Batnu İdem Üzerine Seriyyesi; Necid Üzerine Gönderilen Seriye olmak üzere 13 tanesi Hudeybiye’den Sonra ve Mekke’nin Fethinden Önce Olan Cihad Olayları, Mekke’nin Fethi; Huneyn Vakası; Zi’l-Keffeyn Putunun Yıkılması; Taif Kuşatması, Uyeyne b. Hısn el-Fezarî Seriyyesi; Kutbe b. Amr Seriyyesi; Dahhak b. Süfyan el-Kilabi Seriyyesi; Alkame b. Mucezzis el-Mudlice Seriyyesi; Tay Kabilesinin Putunu Yıkmak Üzere Ali b. Ebi Talib Seriyyesi olmak üzere 5 tanesi Taif Kuşatmasından Taif Fethine Kadar Yapılan Cihad Olayları, Taif’in Fethi; Yemen Üzerine Halid b. Velid Seriyyesi; Yemen Üzerine Ali b. Ebi Talib Seriyyesi; Sured b. Abdullah el-Ezdî Seriyyesi olmak üzere 3 tanesi Taif’in Fethinden Sonra Olan Cihad Olayları; Ebu 698 193 gerileme dönemleri boyunca ihtiyaçları olmasına rağmen, bu İslamî farizayı ihmal etmişlerdir. Bu da, birçok siyasî ya da siyasî olmayan nedenlerden kaynaklanmıştır. O dönemin tarihini iyice araştıranların açıkça göreceği gibi, bu hususta bir kısım Müslüman yönetici, emir, kral ve sultanların korkunç akıl almaz ihmalleri olmuştur. Bu ihmallerin neticesi olarak, Doğu ve Batı’da bulunan Müslümanlar Allah’ın korudukları hariç zalimlerin ve tagutların otoriteleri altına girip özgünlükleri, saygınlıkları, dinî ve dünyevî işleri hususunda her türlü kötü muameleye tabi tutularak onların otoritesi altında ezilen ve zayıf bırakılan zavallılar konumuna düşmüşlerdir. Bununla da kalmayıp daha da kötüleşerek dünyanın en aşağılık milleti olan Yahudiler tarafından zelil edilerek, kutsalları ve onurları çiğnenmiş ve vatanlarından sürülmüş birer pısırık haline getirilmişlerdir.699 Derveze’nin ifadesiyle, “kötü niyetli misyoner ve oryantalistler, Hz. Peygamber’le alay ederek; Peygamberin onlarla savaşmama nedeni, onların malları ve paralarına el koyarak kendi arkadaşlarına vermek içindir” açıklamalarına bir cevap 700 olarak geliştirdiği bir mutlak zorunluluk (farz) ama bir savunma hareketi olan cihad, yine kendisine göre, insanî, ahlakî ve yapıcı bir çağrı olup düşman ve kafirlere karşı, nefsi savunmaktır, İslamı savunmaktır, Müslümanları savunmaktır.701 Derveze’ye göre İslam’da ilk düşmanlık ve saldırı durumunu kafirler başlatmışlardır. Hicret tamamlandıktan sonra Müslümanlara savaş izninin verilmesi de bu değerlendirmeyi destekler mahiyettedir. Çünkü kendilerine savaş izni verilen Müslümanlar, savaşı başlatan değil, karşılık veren konumdadırlar. Savaşın devam etmesi ise, Kureyş’in Hudeybiye anlaşmasına kadar saldırgan tutumunu sürdürmesi sebebiyledir.702 Ufk’un Öldürülmesi; Beni Kaynuka’nın Sürgün Edilmesi; Ka’b b. Eşref’in Öldürülmesi; Beni Nadir’in Sürgün Edilmesi; Beni Kureyza’nın Yok Edilmesi; Ebu Rafi Selam el-Hakik’in Hayber’de Öldürülmesi; Useyr b. Zarim ve Cemaatinin Öldürülmesi; Hayber ve Diğer Yahudi Köylerinin Fethi gibi Yahudilerle Yapılan Savaşlar; Dumetü’l-Cendel Gazvesi; Hasama Üzerine Zeyd b. Harise Seriyyesi; Zatü’s-Selasil Üzerine Amr b. El-As Seriyyesi; Beni Kelb Üzerine Abdurrahman b. Avf Seriyyesi; Zatu Itlah Üzerine Umeyr el-Gıfarî Seriyyesi; Mute Üzerine Zeyd b. Harise Seriyyesi; Tebük Savaşı; Hz. Peygamberin Necran Hıristiyanlarına Verdiği Himaye ve Anlaşma Mektubu gibi Hıristiyanlarla Olan Cihad Olayları . el-Cihad fi Sebilillah adlı eserinin yarıdan fazlasını bu bölümü açıklamaya ayırmıştır. 699 Bkz., Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 10. 700 Derveze, a.g.e., s. 64. 701 Derveze, a.g.e., s. 13; 51. 702 Derveze, a.g.e., s. 57. 194 Yukarıda ifade edildiği üzere cihadı bir savunma hareketi olarak değerlendiren Derveze, cihadın sadece saldırgan ve savaşanlara yönelik olduğunun gerekçesini şöyle delillendirmiştir; İmam Malik, Muvatta’sında Yahya b. Said’den aktarıyor: Ebu Bekir, ordu komutanı olarak Şam’a gönderdiği Yezid b. Ebi Süfyan’a; “Sana on şey tavsiye ediyorum: Küçük çocukları, yaşlıları, kadınları öldürmeyin, meyveli ağaçları kesmeyin, ekili arazileri tahrip etmeyin, deve ve koyunları boğazlamayın, hurma ağaçlarını yakmayın. Siz ibadethanelere kapanmış ruhbanlar göreceksiniz, onlara ve 703 ibadethanelerine dokunmayın.” Tavsiyelerinde bulunmuştur. Cihad’ın, insanları İslam’a zorlamayı hedeflemediğini704 belirten Derveze’ye göre, Kur’an’ın birçok Mekkî ayetinin, Allah yoluna hikmet ve güzel öğüt ile çağırmayı ve en güzel biçimde mücadele etmeyi emretmektedir. Kim hidayet bulursa ancak kendisi için hidayet bulacaktır. Hakk Allah tarafından gelmiştir. Bundan sonra dileyen iman ve isteyen inkar edecektir. Peygamber onlardan sorumlu olmayacaktır. O sadece bir uyarıcı ve tebliğ edicidir. Onlar üzerinde bir vekil ve zorlayıcı değildir.705 Yine Derveze’ye göre, İslam’da cihad, insanları İslam’a zorlamayı hedeflemediği gibi, ganimetleri de hedeflememiştir. Oysa İslam düşmanları, cihadın ganimetleri hedeflediğini, temel espirinin ganimet olduğunu ve Hz. Peygamber’in ganimet elde etmek için ashabını cihada teşvik ettiğini ileri sürmüşlerdir. Nasslar706, tevatür düzeyine ulaşan hadisler ve yaşanan olaylar cihadın ganimetleri hedeflemediğini ortaya koymuş ve kinleri sebebiyle İslam düşmanlarının ileri sürdükleri iddiaları yalanlamıştır.707 Derveze’ye göre, cihad ayetleri Medine’de nazil olduğu için doğal olarak Mekke dönemi Müslümanlar açısından davet, azlık, zayıflık ve eza dönemidir. Mü’minlerin 703 İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 249; Tac, c. 4, s. 328, 329; Nisa, 90; Mümtehine, 8; Bakara, 100; Enfal, 61; Tevbe, 4; Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 61-63. 704 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 6, s. 327-328. 705 Bkz., Yunus, 99; 108; Nahl, 125; Kehf, 29; Neml, 91-92; Kaf, 45; Zariyat, 54-55; Gaşiye, 21-26; Bakara, 256; Al-i İmran, 20; 64; Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 64; Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an, c. 1, s. 482; Derveze, et-Tefsîru’l-Hadis, c. 9, s. 349-350. 706 Kur’an nasları için bkz., Nisa, 94; Tefsiru’t-Taberî, Beydavî, İbni Kesir; Tac, c. 4, s. 84-85; Enfal, 6769; Bakara, 218; Al-i İmran, 195; Nisa, 74; 77; Tevbe, 38-39; 88-89; Saf, 10-13; Ahzab, 25-27; Fetih, 1719; Al-i İmran, 152; Nisa, 72-73; 94; Enfal, 7. 707 Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 77; Ayrıca bkz., Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an, c. 1, s. 481 – 482; Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 8, s. 209-211. 195 maruz kaldıkları olanca eza, cefa ve işkencelere rağmen o dönemde savaşla emrolunmamışlardır.708 Özetleyecek olursak, Derveze’ye göre, cihad, gücü yetenler için farzdır. Cihad iki amaç için yapılmalıdır. Bunlardan ilki, Müslümanlara yapılan zülüm, taşkınlık ve aşırılığı engellemek, ikincisi ise yeryüzünde fitne kalmayıp dinin sadece Allah’ın oluncaya kadar davet hürriyetini temin etmektir. Cihad insanları İslam’a girmeye zorlama değildir. Devlet olarak oturmuş ve istikrar bulmuş olan İslam ülkelerinde cihada, İslam otoritesi ve devlet başkanı davet etmelidir. Devleti bulunmayan ve istikrar bulmamış ülkelerde ise cihad Müslümanlara yapılan zülüm ve saldırıyı engellemek olduğu için yöneticinin davetine gerek kalmaksızın herkese farzdır. Savaştan önce taşkınlık, zulüm, eziyet ve işkenceden el çekmek için davet ve nasihat etmek gerekir. Savaş kök kazıyıp her şeyi yok etmek değildir. Cihad salt harbetmek ve ganimetler elde etmek değildir. Böyle olmakla birlikte ganimetleri Kur’an Müslümanlara helal kılmıştır. Fey ve cizye de ganimetlere dahildir.709 Cihad mustaz’aflar adına yapılmıştır ve yapılmalıdır.710 Düşmanı caydırabilmek ve onu kahretmek için kuvvet hazırlamak adına her fırsatı değerlendirmek gereklidir. 711 Barış yapmak isteyen düşmanla barış yapılabilir. Çünkü cihadın gayesi, düşmanı saldırılardan vazgeçirerek onu İslam, barış ve itaat etme çizgisine çekmektir.712 Kur’an, savaş ya da savaş dışında Müslümanların kafirlerle yaptıkları anlaşmalara saygı göstermesinin gerekliğini vurgular.713 İslam’da savaş esirlerinin hükmünü, “Hiçbir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti istemektedir. …” 714 ayetleri açıklamaktadır. Müslümanlarla barış içerisinde bulunanlara iyilik yapmak, adaletli davranmak ve onlara dokunmamak gerekir.715 708 Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 91. Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an, c. 1, s. 481-484; Ayrıca bkz., Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 136138. 710 Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 102. 711 Derveze, a.g.e., s. 121. 712 Derveze,a.g.e., s. 123. 713 Bkz., Al-i İmran, 28; Nisa, 90; Tevbe, 4; 7; Enfal, 72. 714 Enfal, 67-69. 715 Derveze, a.g.e., s. 154. 709 196 Müslümanlar arasında adam öldürmek ve savaş yapmak yoktur ve olmaması gerekir. 716 Şayet Müslümanlar arasında bir savaş çıkarsa, çıkan bu savaşta, esir almak, bağışta bulunarak esiri serbest bırakmak, fidye almak ve köle edinmek söz konusu olamaz.717 Müslüman İslam’ı tercih etmesiyle zaten Allah ile bir sözleşme yapmış olup canını Allah yolunda mal ve can ile cihad etmek adına satmış, Allah da cennet karşılığında onun canını satın almıştır. Müslümanlara göre ecel, ne bir an öne alınabilir ne de bir an geciktirilebilir. Bu yüzden Müslümanlar cihad meydanlarına indiklerinde hem Allah ile hem kendi ve Allah’ın düşmanlarıyla karşı karşıya olduklarını bilmeli, cihadının Allah ve hak yolunda olduğuna inanmalıdırlar.718 3.3.5.5. Davet/müjdeleme Sistemi Kur’an ve Sünnetten beslenen bir siyasî yapının elbette onların öngördüğü doğrultuda bir davet sistemi olacaktır. İşte bu sistem Derveze’ye göre müjdeleme sistemidir. Biz ise burada onun bu alandaki görüşlerini kısaca özetleyeceğiz. Derveze’ye göre, Allah’ın yolu, Allah’ın ve Peygamber’in öğretileridir. Allah yolunda, O’nun ve peygamberinin öğretileri doğrultusunda yapılan davet ise, Müslümanlar ve gayr-i müslimler arasında İslam’ı, İslam’ın imanî, ahlakî, sosyal ve insanî öğretilerini yaymak için yapılmalıdır. Allah yolunda davet, hikmet ve güzel sözle olmalıdır. Devletin ve Müslümanların, tartışmaları körükleyenlerin, zulüm ve taşkınlığa meyledenlerin tavırları karşısında olmaları onlar için bir görevdir. Bu davetin temel ilkelerini yaymak için ödenek ayırmak devletin görevidir. Devlet, daveti örgütleyip metodunu ayarlamalı ve başarılı olmak için davet ilkelerini yaymalıdır. Müslümanlar da devletin bu ödeneklerini desteklemeli ve ellerinden geldiği oranda tasaddukta bulunmalıdır. Kur’an, Müslümanları orta bir ümmet olarak nitelemiştir. Bu nedenle bütün insanların hidayeti için atağa geçmeleri gerekir. Allah yolundaki davetin en önemli temel ilkelerinden biri, Muhammedî risaletin evrenselliğidir. Bu anlamda Kur’an, ehl-i 716 Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 186. Ayrıca bkz., Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an, c. 1, s. 484. Derveze, el-Cihad fî Sebilillah, s. 164. Ayrıca bu bölüm için bkz., Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an, s. 388 – 486. 718 Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an, c. 1, s. 577- 580. 717 197 kitaba, özellikle de Yahudî ve Hıristiyanlara yardım etmeyi teşvik etmiştir. Çünkü İslam demek, zorluğu kolaylıkla gidermek demektir. İslam’ın davet edildiği dil olan Arapça ise, Kur’an, sünnet ve ibadet dili olduğu için kutsaldır. Bununla birlikte İslam daveti, sadece Arap liderler aracılığı ile yayılmamıştır. Yeryüzündeki milyonlarca Müslümanların destekleriyle yayılmıştır. Allah yolunda davet, İslam’ı gayr-i müslimler arasında yaymak değil, aksine İslam’ın gerçeklerini ve ilkelerini Müslümanlar arasında yaymak için yapılmalıdır.719 3.4. Derveze Tefsirinin Özellikleri Dervezenin yukarıda sunulan bu metodları esas alarak hazırlamış olduğu “Tefsiru’l-Hadis(Çağdaş Tefsir)”, Kur’an dizisi adlı çalışmasının son halkasını oluşturmaktadır. Bu çalışmanın ilk halkasını; “Asrun-Nebi ve Bi’yetuhu Kable’l-Biset”, ikinci halkasını; Kur’an’dan derlenen “Siretü’r-Resul” ve üçüncü halkasını “Nazmu’lKur’an ve Dusturuhu fî Şuûni’l-Hayat” veya “Dusturu’l-Kur’an ve’s-Sünnetü’nNebevîyye fî Şuûni’l-Hayat” adlı eserler takip etmiştir.720 Her tefsirde olduğu gibi Derveze’nin Kur’an’ı yorumlama yöntemini geliştirerek üzerinde takbik etmiş olduğu Tefsirinin de, elbette bir özelliği olmalıdır ve bize göre olmuştur da. İşte biz bu bölümde onun tefsirinin özelliklerini ele alacağız. Kanaatimizce Derveze, söz konusu tefsirini, aydınları ve kültürlü kesimi razı etmek için onları muhatap alarak sade bir uslubla yazmıştır. Görebildiğimiz kadarıyla tefsirini, nahiv ve kelam kayıtlarından arındırmıştır. Tefsirinde, müfessirlerden yapmış olduğu alıntıların genelini, bazı ayetlerdeki anlamlarla ilişkilendirerek kendi özel kurgu ve düşüncesini destekleme sadedinde yapmıştır. Yine tefsirinde, kültürel dokuya tesir eden ve etkisi altına alan batı cereyanından etkilenerek 20. yy. Tefsir ekolünün görüşlerini yansıtan müfessirlerin düşüncelerini yansıtmıştır. 719 720 Bkz., Derveze, ed-Dusturu’l-Kur’an ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye fi Şuuni’l-Hayat, I, s. 577-580. Derveze, Kur’anu’l-Mecîd, s. 278. 198 Tefsirine başlarken, sûre girişlerinde en önemli sûre konularını özetleyerek, Mekkî ve Medenî ayetlerle sûreler arasındaki ilişki ve tertibi tartışarak başlamıştır. Tefsirinde, genelde dirayet(akli yorum) tefsirlerini rivayet tefsirlerine öncelemiş, ayetlerin genel akışı, birbirleriyle uyumlu oluşu, konuları arasındaki ilişki noktasında algısını yorum ağırlıklı gerçekleştirmiştir. Tefsirinde, bazı siyer ve tarih kitaplarında yer alan belli tarihsel olayları ayetlerin nüzûl şartlarıyla karşılaştırarak tartışmıştır. Tefsirinde, sûreleri, durulduğu zaman anlamlarını bozmayan belli kesitlere ayırarak tefsir etmiştir. Tefsirinde, ele almış olduğu kavramlar ve tertipler, doğrudan anlam odaklı olup ayrıntıya fazla dalınmamıştır. Tefsirinde, ayetlerin kısa, öz anlamlarını açıklayarak özetlemiş, ardından tefsirde geçen çeşitli rivayet ve görüşleri peşpeşe sıralamıştır. Ayetlerin nüzûl sebeplerini, ayetlerin uyum ve akışı doğrultusunda tartışmıştır. Tefsirinde, kendi şahsiyetini yansıtan önemli bireysel yorumlarını aktarmış, bu bağlamda kimi zaman kelimelerin anlamlarını yorumlamış, kimi zaman belli kavramları açıklamış, kimi zaman ayetlerin konularını veya önemli yorumlarını belirtmiştir.721 Bir kısım eski müfessirlerin Kur’an kutsiyeti ve hedefleri noktasında insanların zihinlerini gereksiz bilgi kırıntılarıyla doldurup meşgul ettiklerini vurgulayarak onları eleştirmiş ve Kur’anü’l-Mecid adlı eserinde, Mushaf içindeki sûrelerin ve sûre içindeki ayetlerin tertibi bağlamında Kur’an’dan tespit ettiği görüşleri açıklamıştır.722 el-Kur’an ve’l-Mülhidun ve el-Kur’anü’l-Mecid adlı eserleri yanında tefsirinde vahiy, muhkem-müteşabih, bir kısım kozmolojik olaylar, Allah’ın sıfatları, Cinler, Melekler, Ahiret olayları gibi konular hakkındaki görüşlerini aktarmıştır.723 Kur’an kıssaları hakkında ilginç yorumları; Kur’an ayetlerini muhkem-müteşabih yerine Vesileler-Gayeler veya Araçlar-Amaçlar olarak taksim etmesi; Mu’cize ve Gayb olaylarını oldukça sınırlı alanlara hasretmesi gibi bu ve buna benzer düşünceleri, çağın 721 Bkz., Ferid, Muhammed İzzet Derveze Ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 459-460. Bkz., Ferid, a.g.e., s. 461. 723 Bkz., Ferid, a.g.e., s. 461. 722 199 İslam algısıyla sunulup yorumlanan deliller sadedinde yapılan çağdaş yorumlardan kaynaklanmaktadır.724 Derveze’nin Tefsir Ekollerine bakışı bölümünde de vurguladığımız üzere Derveze tefsiri, kimilerine göre Bilimsel tefsir ekolüne savaş açan tarihsel tefsir akımı ağırlıklı olarak görülse de725 bize göre edebî ve konulu tefsir ağırlıklıdır. 3.5. Derveze Tefsirinde Kullandığı Bazı Temel Kaynaklar Derveze, tefsirinde, tezimizin EK 2 tablosunda sunduğumuz üzere, toplam 247 farklı eserden yararlanmış ve bu eserlerden 5569 adet alıntı yapmıştır. Her ne kadar Derveze tefsirinde kullandığı eserleri, kimi zaman eserlerin tam adını, kimi zaman yazarları, kimi zaman basım yeri ve tarihini göstermese ve günümüz bilimsel verileriyle örtüşmeyen şekilde alıntı yapmış olsa da, kullanmış olduğu bu kaynak eserlerin tasnifini şöyle yapabiliriz: Kur’an, Kur’an Tarihi ve Tefsir Kaynakları alanında 66 eser ve 3511 adet alıntı yapmıştır. Kitab-ı Mukaddes, İncil(8 bölüm) ve 68 adet alıntı, Tevrat(68 bölüm) ve 389 adet alıntı olmak üzere toplam 457 adet alıntı yapılmıştır. Hadis, Hadis Usûlü ve hadis tarihi kaynakları alanında 21 eser ve 1106 adet alıntı yapılmıştır. Yapılan alıntıların 960 adeti Tâc adlı eserden yapmıştır. Tarih ve siyer kaynakları alanında 41 eser ve 385 adet alıntı yapmıştır. Diğer kaynaklar alanında 43 eser ve 110 adet alıntı yapmıştır. Bu eserlerin 3 tanesi dergi olup bir kısmı güncel, fıkhî, mezhebî, felsefî vs. eserlerdir. Biz, Derveze’nin tefsirinde kullanmış olduğu eserler tasnifinden üç tanesini önemine binaen ele alıp bunların Kur’an yorumundaki yerini tespit etmeye çalışacağız. 724 725 Bkz., Ferid, Muhammed İzzet Derveze Ve Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 461. Bkz., Ferid, a.g.e., s. 462. 200 3.5.1. Derveze Tefsirinde Kullandığı Kaynakların Kur’an’ı Yorumlamadaki Yeri ve Önemi Yukarıda belirttiğimiz üzere, Derveze Tefsirinde kullanılan genel kaynaklar toplamı 247 olup bunlar içinde 66 tanesi Kur’an, Kur’an tarihi, 76 tanesi Tefsir ve Kitab-ı mukaddes bölümleri ile ilgilidir. Derveze, tefsirinde, tefsir kitaplarının genelini kaynak olarak kullanmıştır. Rivayet eksenli Tefsir kaynakları bağlamında; Taberî(ö. 310/922) (el-Cami’u’l-Beyan an Te’vili Ayi’l-Kur’an: 578 kez), (Beydâvî(ö. 685/1286) (Envaru’t-Tenzîl ve Eşraru’tTe’vil), İbni Kesîr(ö. 774/1373) (Tefsiru Kur’ani’l-Azîm: 682 kez), Tefsîru İbni Abbas (Rivayetü Kelbî), Cemaluddin el-Kasımî(1866-1914) (Mehâsinu’t-Te’vil), Sahihu Buharî (Tefsir Babı), Dirayet eksenli Tefsir kaynakları bağlamında ise, Ebu İshak esSa’lebî(ö.427/1306) (el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsiri’l-Kur’an), Razî(ö. 606/1209) (Mefatihu’l-Gayb), Hazîn(ö.741/1240) (Camiu’t-Te’vil veya el-Keşf ve’l-Beyan an Tefsiri’l-Kur’an: 543 kez), Nesefî(ö. 710/1310) (Medariku’t-Tenzîl), Zamahşerî(ö.538/949) (Keşşaf: 246 kez), Celaleddin es-Suyutî(ö.864/1460)-Celaleddin el-Mahallî(ö.911/1505) (Tefsiru Celaleyn), Ebu’s-Suud(ö.982/1286) (İrşâdü Akli’sSelîm ilâ Mezâya’l-Kitabi’l-Kerîm), Nîsâburî (Garîbu’l-Kur’an), Kurtubî (Cami’u li Ahkâmi’l-Kur’an), Ebu Hayan(ö.745/1344) (Bahru’l-Muhît), Begâvî(ö.511/1222) (Meâlimu’t-Tenzîl: 502 kez), İbn Arabî(ö.1240) (el-Futuhât), Tabersî (Mecmeu’l-Beyân fi’t- Tefsiri’l-Kur’an: 405 kez), Âlûsî(ö.1270/1856) (Ruhu’l-Meânî), İbnu Teymiye(ö.728/1328) (Kitabu Mecmeu’t-Tefsîr; Tefsiru Sureti Ala), Et-Tûsî (Tefsîru Tıbyân), Et-Tabersî (Mecmeu’l-Beyân), Reşid Rıza(1865-1935) (Tefsiru Kur’ani’lHakîm (et-Tefsiru Menar. 78 kez)), Tantâvî Cevherî(1870-1940) (el-Cevâhir fî Tefsiri’lKur’an), Ferid Vecdî(ö.1954) (el-Mushafü’l-Müfesser), Muhammed Abduh(ö.1905) (Tefsiru Cüz’i Amme), Adili (Tefsiru Adili), Mustafa Merağî(1881-1945) (Tefsiru Meraği) gibi tefsirleri sayabiliriz. Derveze bu konuya ilişkin tefsir kitaplarının dışında Kur’an ve Kur’an Tarihine ilişkin tefsirinde kullandığı eserlere; Suyutî’nin el-Itkan’ı(50 kez), Zehebî’nin et-Tefsir ve’l-Müfessirun’u, Seyid Nasuh et-Tahir’in Evailu’s-Suver fi’l-Kur’an’ı, Kaşifu’lGata’nın el-Âyâtü’l-Beyyinat’ı, İbn Kuteybe’nin Te’vilu Müşkili’l-Kur’an’ı, Şeyh 201 Muhammed el-Mutevalla’nın Tahkiku’l-Beyan’ı, Haddad’ın Dusturu’l-Kur’ani’lKerim’i, İbn Kesir’in Fedailu’l-Kur’an’ı, Muhammed Sabih’in Kitabu’l-Kur’an’ı, Mustafa Ebu Zeyd’in en-Neshu fi’l-Kur’an’ı örnek verebiliriz. Derveze bunların dışında, tefsirinde, İbn Mes’ud, Ubey b. Ka’b, Ebu Bekir, Ali, Osman, Haccac, Fatıma, Kudurî Mushaflarını kaynak olarak kullanmıştır. Sonuç olarak Derveze, bu alanda Nüzûl sırasına göre tefsir ederken düşüncesine eksen aldığı eser; Kudûrî mushafı, Kur’an tarihinde; Suyutî’nin el-Itkan’ı, ıslah ve reformist düşüncelerinde; Reşid Rıza’nın Tefsiru’l-Menar’ı başat rol almıştır. 3.5.2. Derveze’nin Hadis Kaynakları ve Hadis Ekseninde Kur’an’ı Yorumlama Girişimleri Derveze, tefsirinde, hadis, hadis usûlü ve hadis tarihine ilişkin kullanmış olduğu kaynaklar toplamı; 21 olup bunlardan 1106 adet alıntı yapmıştır. İşte biz bu bölümde Derveze’nin tefsirinde kullanmış olduğu Hadis Kaynaklarına kısaca değinip hadis ekseninde Kur’an’ı yorumlaması üzerinde durmak istiyoruz. Derveze, tefsirinde, Buharî(25 kez), Müslim(20 kez), Ebu Davud(4 kez), Tizmizî(5 kez), İbn Mâce(2 kez), Bedruddin el-Aynî (Umdetü’l-Kârî: 1 kez), Ahmed b. Hanbel (Müsned: 2 kez), Hakim (Müstedrek: 6 kez), Tabaranî (Müsned: 1 kez), İmam Malik(93179 h) (Muvatta: 31 kez), Hatib b. Merzuk (el-Müsnedü’s-Sahihu’l-Hasen: 1 kez), İbn Hibban (Sahih: 4 kez), İbn Kayyim el-Cevzî (Zadu’l-Mead: 2 kez), Şevkanî (Neylu’lEvtar: 3 kez), Askalanî (Usdu’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahabe), İbni Hacer Heytemî (Mecmeu’z-Zevâid), İbn Teymiye (Minhâcu’s-Sünne: 2 kez), Rudânî (Mecmeu’zZevâid: 25 kez), Mustafa Sibaî (es-Sünne: 4 kez) Mansur Ali Nasıf (et-Tâc el-Câmiu li’l-Usûl fî Ehadîsi’r-Rasul: 960 kez) kullanmıştır. Sonuç olarak Derveze, tefsirinde bu kadar hadis kaynağı kullanmasına rağmen bu kaynaklar içinde ana kaynağı tabi ki Mansur Ali Nasıf’ın et-Tâc adlı eseridir.726 Oysa 726 Seyyid Mansûr Ali Nâsıf el-Hüseynî eş-Şâfiî’nin kaleme almış olduğu “et-Tâcu’l-Camiu li’l-Usul fî Ahâdîsi’r-Resûl” olarak bilinen ve Türkçe’ye çevirisi, “Taç Tercemesi” adıyla Bekir SADAK tarafından yapılıp, Eser Neşriyat ve Dağıtım, İstanbul 1980; c. 1-5; olarak yayınlanan eser, “Sıhah-i Sitte” yani Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neseî ve İbn-i Mâce adları ile herkes tarafından bilinen altı sahih hadis kitabından mevzularına göre toplanmış 5887 Hadis-i Nebevi’yi ihtiva eden ve beş ciltten ibaret olan büyük bir hadis kitabıdır. Bu eserde, “Tahric” yerine “nakl” ve “rivayet” kelimeleri kullanılmıştır. Kitapta 202 Kutubu’s-Sitte adıyla bilinen altı ana hadis kaynağı üzerine değişik çalışmalar yapılmıştır. 727 ama bunlar arasında Derveze, Mansur Ali Nasıf el-Hüseynî’nin et-Tâc elCâmiu li’l-Usûl fî Ehadîsi’r-Rasul adlı eserini tefsirinde kaynak olarak göstermiş ve bol miktarda alıntı yapmıştır. 3.5.3. Derveze’nin Tarih/Siyer Kaynakları ve Tarih Perspektifinde Kur’an’ı Yorumlama Girişimleri Derveze, tefsirinde, Tarih ve Siyer alanında 41 eserden yararlanmış ve bunlardan toplam 385 adet alıntı yapmıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Derveze’nin Tarih ve Siyer Kaynaklarının belli başlıları şunlardan ibarettir; A)Tarih Kaynakları; a) Klasik kaynaklar; İbni Sa’d(ö. 230/845) (Tabakâtü’l-Kübrâ: 97 kez), İbni Sa’d (Tarihu Ümemi’l-Mülûk: 1 kez), Taberî(ö.310/922) (Tarihu Taberî: 46 kez), Belâzûrî(ö.279/892) (Futûhu’l-Buldân: 8 kez), Yakut el-Hamevî (Mecmeu’l-Buldân), Mes’ûdî (Murucu’z-Zeheb), Ed-Devâlibî (el-Medhal ilâ Tarihi’l-Amm), İbnu Kuteybe Takip Edilen Usul olarak, muhtasar olması gayesi ile mükerrer olan rivayetlerden, ahkam bakımından daha cami olanı ile iktifa edilmiş, senedde hadisin yalnız ilk ravisi hadisin başında zikredilmiş, hadisin sonunda da muharrici(kitap olarak kaynağı) belirtilmiş, Daha güzel bir uslüp ile anlatabilmek için, müştereken yaptıkları rivayetlerde, kendilerinden başkası ile dahi müşterek oldukları yerlerde, Buhari veya Müslim’in lafzı tercih yoluna gidilmiş, Buhari, Müslim’den başkası ile müşterek ise, Buharî’nin lafzı nakledilmiş, Müslim’in Buharî’den başkası ile müşterek olduğu yerlerde Müslim’in lafzı tercih edilmiş, Hadis sünen(Ebu Davud, Tirmizî, Neseî) sahipleri tarafından rivayet ediliyorsa, Ebu Davud’un lafzı alınmış, başkasının lafzı tercih edildiği yerlerde lafzın kime ait olduğu belirtilmiştir. Kitab dört kısımdan ibarettir. Birinci Kısım: İman, İlim ve İbadetler. İkinci Kısım: Muamelat, Ahkam ve Adetler. Üçüncü Kısım: Fezail, Tefsir ve Cihad. Dördüncü Kısım: Ahlak ve Sem’iyyat’tır. İbadetler ve Muamelat kısmı fıkıh bablarına göre tertip edilmiştir. (Bkz., El-Hüseynî, Seyyid Mansûr Ali Nâsıf, Tâc Tercemesi, çev., Bekir Sadak, c. 1, s. 8-10.) 727 Hadislerini Birleştiren Eserler; es-Sahihan ile Ebu Davud, et-Tirmizî ve en-Neseî’nin üç süneni ile İmam Malik’in el-Muvatta’sının bir araya getirilmesiyle meydana getirilmiş olan Tecrîdu’s-Sıhâhi’s-Sitte: Rezîn b. Mu’aviye el-Abderî(524); el-Cem Beyne’l-Kutubi’s-Sitte: Abdulhak b. Abdirrahman, İbnu’lHarrat (510-582); Cami’u’l-Usûl min Ahâdîsi’r-Resûl: Mubarek b. Muhammed, İbnu’l-Esîr el-Cezerî (544-606); Envaru’l-Misbah fi’l-Cem Beyne’l-Kutubi’s-Sitteti’s-Sıhah: Muhammed b. Atik, el-Ezdî(563646); Nihâyetu’s-Seûl fî Ru’yeti Silsileti’l-Usûl: İbrahim b. Muhammed, Burhaneddin el-Halebî, Sıbtu’bnu’l-Acemî(841); el-Cami fi’l-Hadis: Muhammed b. Ali, Kutbuddîn en-Nehruvânî(988); et-Hitta bi-Zikri’s-Sıhâhi’s-Sitte: Huhammed Sıdık Han İbnu’l-Hasen el-Kannûcî(1248-1307); Envâru’l-Lum’a fî Cem’ beyne Mufredâti’s-Sıhâhi’s-Sitte: ?, Nüsha: Ayasofya. (Bkz., Uğur, Mücteba, Hadis İlimleri Edebiyatı, TDV Yay., Ankara 1996, s. 165-167.) 203 (el-İmame ve’s-Siyase), Tarihu Hulefâi Raşidîn (Devletü Benî Ümmeyye), İbnu Kasım el-Cevziyye (Tarihu Ömer b. Hattab) b) Çağdaş kaynaklar; Corcî Zeydan (Tarihu’l-Arab Kable’l-İslam), Hasan İbrahim Hasan (Tarihu’l-İslami’s-Siyasî: 2 kez), Keytânî (Tarihu’l-İslam: 3 kez), Philip Hitti (Muhtasar Tarihu Arab), Şiblî Arus-Saade (Ö. Rıza Doğrul çevirisi), Cevad Ali (Tarihu Arab Kable’l-İslam), Refik el-Azm (Eşhuri Meşahiri’l-İslam), M. Hüseyin Heykel (Hayatu Muhammed), Matran ed-Debs (Tarihu Suriye: 6 kez), Ebu’l-Kelam Azad (Şahsiyyetü Zû’l-Karneyn fi’l-Kur’an ve Tarihu Yusniyus), İbrahim Hasan (Hayatu Amr b. As)’dır. B) Siyer Kaynakları; İbn Hişam(ö.218 h.) (es-Sîre: 108 kez), M. Hüseyin Heykel (Hayatu Muhammed), Ahmed Adavî (Da’vetü’r-Rasul ile’l-Allah), Refik el-Azm (Sîretu Ebu Bekr ve Ömer)’dir. Sonuç olarak Derveze, görüldüğü kadarıyla Tarih kaynaklarında ana kaynağı İbn Sa’d’ın Tabakat’ı, Taberî’nin Tarih’i oluştururken Siyer kaynaklarında İbn Hişam’ın esSîre’si oluşturmaktadır. 3.6. Derveze’nin Bazı Müfessirlerin Yorumlarına İlişkin Görüşleri Derveze’nin, bir kısım müfessirlerin serdetmiş oldukları, Tefsir Rivyetleri, Mezhebî ve Kelamî Yorumlar, Müfessirlerin Cinlere ve Meleklere İlişkin Yorumları ve Derveze’nin Onları Eleştirisi, Kur’an’ın Sırları, Sembolleri ve İfadelerinin Batınî Anlamları ile Uğraşmak; Ayrıntı ve tekrarlara dalmak; Kur’an’ın Bir Kerede İndiğine İlişkin Rivayetler ve Bunların Etkileri; Kur’an’ın Mahluk Olduğuna İlişkin İhtilaflar ve Bu İhtilafların Etkileri; Rey(Kişisel Görüş) ile Kur’an’ı Yorumlamanın Yasaklanması ve Bu Yasağın Etkileri gibi konular etrafında kimi zaman isim zikrederek kimi zaman üstü kapalı olarak salt fikirler ve bunların tutarsızlıkları etrafında ele almış olduğu bir kısım görüşleri mevcuttur.728 Biz bu görüşlerin bir kısmını bu bölümde genel hatlarıyla ele alıp inceleyeceğiz. 728 Ayrıntılı bilgi için bkz., Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 205-275. 204 3.6.1. Derveze’nin Tefsir Rivayetlerine İlişkin Görüşleri Derveze, bu bölümde ilk ve ikinci kuşak tefsir rivayetlerini ele almıştır. Ona göre, bu rivayetler, tedvin döneminde rivayet esaslı şekillenmesi neticesinde ayıklanmadan böylece tefsir kitaplarına yerleşmiştir. Örneğin, “Ebu Salih’in, elKelbî’den rivayet ettiği ve İbn-i Abbas’a dayandırılan tamamlanmış bir tefsir vardır. Bu tefsirde dil ile ilgili bazı açıklamalara yer verilmiş, genellikle de ayetlerin iniş sebebi, kıssaların, ifadelerin, sahnelerin ve nitelemelerin yorumları esas alınmıştır. Bir de çeşitli tefsir kitaplarında İbn-i Abbas’a nispet edilen sözler vardır. Bunların bir kısmı sözü edilen tefsirde yer alırken bir kısmı burada yer almaz. Bu sözlerde de dille ilgili bazı açıklamalar, kimi ayetlerin iniş sebepleri, kıssaların, ifadelerin, sahnelerin ve nitelemelerin yorumları ve bunlara ilişkin değerlendirmeler esas alınmıştır. Ayrıca Mücahid, Dahhak, Katade, Hasan el-Basrî, İkrime, Said, Mesruk, Muhammed el-Kurazî, Süfyan b. Uyeyne ve Ata gibi Tabiun ulemâsına ve Tebeu’t-tabiin kuşağına mensup alimlere nispet edilen tefsir kitaplarında çeşitli sözlere yer verilir. Bunların da belirgin özellikleri, dille ilgili tefsirler, ayetlerin iniş sebepleri, yorumlar ve değerlendirmeler şeklinde olmalarıdır. Suyutî, İbn-i Abbas’tan yapılan rivayetlerin çokluğunu “sayısız” kelimesiyle ifade etmiştir.”729 Ne yazık ki, İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren bu tür rivayetlerin, aktarılan sözlerin birçoğunun, eleştirisi yapılmamış, ayıklama yönüne gidilmemiş, ciddî bir araştırmaya tabi tutulmamış olduğu görülmüştür. Rivayetlerin revaçta olduğu dönemlerde, insanlar birbirinden duydukları şeyleri ağzından kapmış ve yazıya geçirme yönüne gitmişlerdir. Bu yüzden sahihi, zayıfına; doğrusu yanlışına karışmıştır. Bunların birçoğunda da sözünü ettiğimiz siyasal, grupsal, kelamî, mezhebî ve etnik ayrılıklara dayalı ihtilafların izlerini gözlemlemek mümkündür. Bir kısmı sırf zihinleri karıştırmak ve kafalarda kuşkular uyandırmak amacıyla uydurulmuşlardır. Bunların bir kısmı aşırma, bir kısmı da telfik niteliğindedir. Bazısı hurafe, ancak bir kısmı gerçektir. 730 Buna rağmen, eski müfessirlerin ve kitaplarının bir dayanağı da bu tür rivayetler olmuştur. Böylece bunlar kuşaktan kuşağa ve dönemden döneme aktarılmıştır. Aşağı 729 730 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 211-212. Derveze, a.g.e., s. 211. 205 yukarı bütün tefsirlerde bu tür rivayetler bulunmaktadır. Bunlar nakledilegelen dinsel naslar gibi algılanmış ve bağlayıcılığı tartışılmamıştır. Bunların çok azı eleştirilmiş veya ayıklanmıştır. Hadis bilginleri tarafından zayıf veya uydurma oldukları belirtilmiş olmasına rağmen, bir ayetin tefsiri çerçevesinde, çeşitli görüş ve değerlendirmeler arasında bunlar da aktarılmışlardır. Bazı müfessirler, söz konusu rivayetlerin cerhedildiklerini bile belirtme gereğini duymamışlardır. 731 Böylece yabancı araştırmacıların ve müsteşriklerin eline, ayetlerin iniş sebepleri ve münasebetleri ile ilgili rivayetler de olduğu gibi, İslam’ın eleştirilmesi için iyi bir koz verilmiştir.732 Kanaatimize göre, Derveze, Oryantalistlere cevap verme kaygısıyla hareket etmiş olup daha önceki alimlerin İsrailiyat bağlamında ele alıp eleştirdikleri bu konuyu Derveze “Tefsir rivayetleri” bağlamında ele almış ve eleştirmiştir. Tasnif ise kendine özgün bir tasniftir. Derveze tefsirlerin temel kaynağını oluşturan ve herhangi bir kritere tabi tutulmadan tefsirlere intikal eden bu bölümün yanlışlığına 24 örnek vererek geniş açıklama yapmış ve bunu örneklendirmiştir. Derveze’nin zikretmiş olduğu örneklerin bir kısmını biz burada kısaca zikredecek olursak; “Nun; bir balıktır. Balık iki yeri sırtında taşıyor. Balık suyun içindedir, altında bir öküz vardır. Öküzün altında bir kaya, kayanın altında da ıslak bir yer vardır. Fakat bu ıslak yerin altında ne olduğunu Allah’tan başka kimse bilemez. Sanki beşer ilmi ancak buraya kadar uzanabilmiştir. Balığın adı Liyuvaş’tır. Liyuti de denilmektedir. Bu balık Asvas denilen bir denizdedir. Sanki büyük bir deniz içindeki küçük bir şekil gibidir. Sözü edilen deniz de içi boş bir kayanın içindedir. Bu kayanın içinde su fışkıran dört bin kanal vardır.” “Sen ve Rabbin gidin, savaşın.” Ayetindeki “Rabbin” kelimesi “Harun” dur.” “Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik.” ayeti bağlamında Allah’ın Adem’e Mekke ile Taif arasında şekil verdiği belirtilmektedir.” 731 732 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 211. Derveze, a.g.e., s. 212. 206 “Nemrut’un soyu; Nemrut b. Kenan b. Sinharib b. Kuş olarak belirtilmiştir.” “Ölçü; “Onda ölçülen herşeyden vardır.” Ayetinin yorumu bağlamında Orada altın, gümüş, demir, bakır ve tunç gibi ölçülen her şeyden vardır.” “Gıranik Olayı; “Senden önce hiçbir resul ve nebi göndermemiştik ki o, temenni ettiği zaman şeytan onun temennisine bir düşünce atmış olmasın.” Ayetinin orjinalinde geçen “temanna” ve “umniyeh” kelimeleri, “okuduğu” ve “okumasına” şeklinde anlamlandırılmıştır. Bu tefsir, ‘Granik Olayı’ ile ilgili olarak kabul edilen ve rivayet edilen sözlerin ve rivayetlerin temelini oluşturmaktadır.” “Peygamberimizin evlatlığı Zeyd’in boşadığı Zeyneb ile evlenmesi; Peygamberimizin Zeyneb’e aşık olduğu ve Zeyd’i kandırdığı ifade edilmiştir. Bu yorum da İslam düşmanlarının eline koz vermiştir. Oysa ayetin akışı ve indiği ortam, bu tür rivayetlerin çelişkisini ortaya koymaktadır.” “Hamele-i Arş meleklerinin Yapıları; Bu tür rivayetlerin birinde de, arşı taşıyan meleğin boynuzlarının olduğu, ayak tabanları ile topukları arasındaki uzaklığın beş yıllık bir mesafe kadar olduğu, topukları ile dizleri arasındaki mesafenin de beş yıllık bir sürede katedildiği, köprücük kemiği ile kulak memesi arasındaki mesafenin de beş yıllık bir sürede katedildiği belirtilmektedir.” “Hilafet sıralamasının meşrulaştırılması; “Yüce Allah İslam’ı, Ebu Bekir ile filizini çıkarmış, Ömer ile kuvetlendirmiş, Ali ile sapları üzerinde doğrultmuştur.” Raşid halifelerin sırası ile ilgili ihtilafların etkisi bu rivayet üzerinde son derece belirgindir.” “Yer ve Göklerin Yaratılışı; Yüce Allah yeryüzünü Beytü’l-Mukaddes’in bulunduğu yerde, bir kaya şeklinde yarattı. Bu kayanın üzerinde bir duman bulunuyordu. Sonra dumanı yükseltti ve ondan da gökleri yarattı. Kayayı yerinde tuttu ve ondan da yeryüzünü bir döşek gibi yaydı. İşte: “Göklerle yer bitişik bir halde iken, biz onları birbirinden kopardık.”733 ayeti ile kastedilen budur.” “Meleklerin Yapısı; Hazin İbn-i Ömer’den şöyle rivayet eder: “Arşı taşıyan meleklerden birinin dizleri ile göz kapakları arasındaki mesafe beş yüz yıl sürer.” 733 Enbiya, 30; َ<َُهFََْDَ% ًََْ َرﺕ6َض آ َ ْت وَاﻝَْر ِ <َوَا-ن اﻝ - َأ 207 “Arşı Taşıyan Meleklerin Suretleri; Hazin, Urve b. Zubeyr’e dayanarak şunları söyler: “Arşı taşıyan meleklerin bir kısmı, insan, bir kısmı akbaba, bir kısmı öküz ve bir kısmı da aslan şeklindedir.” “Adem ve Havva; Hz. Adem yer yüzüne indirildiği zaman ayakları Safa tepesinde başı ise gök ufkunun altında bulunan bir adamdı. Adem Yüce Allah’a güneşin sıcaklığını şikayet etti. Bunun üzerine Yüce Allah Cebrail’e, boyunu kısaltmasını vahyetti. Cebrail onun boyunu yetmiş zira kadar indirdi. Sonra Hava’nın da boyunu otuzbeş zira kadar indirdi.” “Süleyman; Süleyman için altıyüz kürsü konulurdu. Sonra insanların ileri gelenleri gelip onun altında otururlardı. Ardından cinlerin ileri gelenleri insanların alt tarafında otururlardı. Sonra kuşlar çağrılır üzerlerinde gölge yaparlardı. Sonra rüzgar çağırılır onları serinletirdi. Bu rüzgar bir tek günün sabahında bir aylık mesafe katederek eserdi.” “Davud Mührü; Davud oğlu Süleyman’ın mührü üzerinde; La ilahe illallah Muhammedurresulullah (Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun Rasulü’dür.) yazılıydı.” “Ciyad /Atlar; Sa’d süresinde yer alan Süleyman kıssasının akışı içerisinde sözü edilen ciyad(yağız atlar)ın (Sad, 31) denizden çıkarıldıkları ve bunların kanatlarının bulunduğu belirtilmektedir.” “İsrailiyat; Musa Tevrat’a baktı ve şöyle dedi: Orada bir ümmet görüyorum. Bu ümmet insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmettir. Marufu emrediyor, münkeri nehyediyorlar. Sapıklık yanlılarıyla savaşıyorlar. Sonunda da kör Deccal’la savaşacaklardır. Ya Rabbi onları benim ümmetim kıl.” 734 Derveze, bu anlattıklarından başka, bir de çok sayıda tevil ve tefsir nitelikli rivayetlerin olduğunu söylemektedir. Ona göre, Şiî ve Sünnî kaynaklarda yer alan bu tür rivayetler, bazı sahabe ve tabiun kuşağına mensup zatlara nispet edilmekle birlikte bu rivayetlerin onlardan aktarılmasında bir tutarsızlık söz konusudur. 735 734 735 Bkz., Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 210-218. Bkz., Derveze, a.g.e., s. 218. 208 Söz konusu rivayetler dikkatlice incelendiğinde grupsal, mezhepsel ve siyasal ihtilafların izleri belirgin bir biçimde gözlenecektir. Bu rivayetlerin tamamı garip, dahası tahmin ürünü olup tahrif edilmişlerdir. Ayetlerin meramı, içeriği ve indikleri ortam ile bağdaştırılmaları mümkün değildir. Rivayetlerin bir diğer dayanağı, Allah tarafından indirilen kitapların gerçek mahiyet ve içeriklerini bilmeme, bir başka yönü ise o dönemlerde bilimsel, tarihsel ve coğrafî gerçekler olarak kabul edilmeleridir. 736 Sonuç olarak Kur’an’ı kabul veya reddedilmeleri her zaman mümkün olan subjektif bilgilerin çatışma alanı haline getirmesi, Peygamberimizin bazı ashabının ve tabiun kuşağına mensup güven duyulan bazı alimlerin isimlerinin de bu çerçevede kullanılması müslümanları zor durumda bırakmış olup kafaları karıştırmıştır. 737 3.6.2. Müfessirlerin Melek, Cin, İblis, Şeytanlara İlişkin Yorumları ve Derveze’nin Bunlara Eleştirel Bakışı Derveze’ye göre, “Müfessirlerin büyük bir kısmı, melek, cin, iblis ve şeytan ile ilgili olarak Kur’an’da yer alan tabirler, işaretler, hatırlatmalar, uyarılar ve açıklamalar hakkında yorumlara dalmışlar ve uzun uzadıya bu meseleleri ele almışlardır. Bu durumda sahabe, tabiun ve tebeu’t-tabiun kuşağına mensup alimlerden gelen rivayetlerin kapsamını da aşarak, tahmin, zorlama ve eklemelerde bulunmuş, akla hayale sığmaz yorumlar yapmışlardır.” 738 Örnek olarak; Dünya göğü, kuru ve düz bir meydandır. İkinci gök beyaz mermerden ibarettir. Üçüncüsü demirdendir. Dördüncüsü bakır / tunçtandır. Beşinci gök gümüş, Altıncı gök altın, Yedinci gök Kırmızı Yakuttandır. Yedinci gökle hicap arasındaki alan ise nur çöllerinden ibarettir. Kalem nurdan yapılmıştır. Onun da aslı meleklerin bulunduğu yerdedir.Yüce Allah’ın cennet pınarlarından birinden indirdiği dağların içine koyup yeryüzüne akıttığı nehirler Ceyhun, Seyhun, Dicle, Fırat ve Nil nehirleridir. Kalem nurdan yapılmıştır. Onun uzunluğu göklerle yer arası kadardır. Allah onu ilk kez yarattığı zaman ona baktı, ikiye ayrıldı. Sonra ona: “Kıyamet gününe kadar 736 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 218. Derveze, a.g.e., s. 218. 738 Derveze, a.g.e., s. 225. 737 209 olacakları yaz, dedi. Kalem levh üzerinde yazmaya başladı. Şu anda insanlar kalemin yazdığı şeyleri yapmaktadırlar. İki gök arasındaki mesafe beş yıllık bir süredir. Her göğün kalınlığı da öyledir. Yerler de bunun kadardır. Kıyamet günü insanlara Kudüs kayasından seslenilir. Çünkü orası göğe on iki mil uzaklıktadır ve orası dünyanın ortasıdır. Yağmur her yıl yeryüzüne aynı miktarda yağar. Ne artar, ne eksilir. Sidretü’lMünteha, yedinci gökte bulunan yumuşak bir ağaçtır. Arşın sağ tarafında bulunmaktadır. Meyvesi bir testiyi andırmaktadır. Yaprakları fil kulaklarına benzer. Onun kökünde yüce Allah’ın Kur’an’da söz ettiği nehirler doğar. Atlı bir insan yetmiş yılda onun gölgesini bitiremez. Buraya kadar aktarılanlar, tefsir kitaplarında yer alan hikayelerin sadece az bir kısmıdır. 739 Derveze yaklaşımında oryantalistlere cevap sadedinde savunmacı strateji geliştirmiştir. Ona göre bu alandaki bilgiler cahiliye de olsa ehl-i kitaptan etkilenme değil öz Arabın kendi düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Kur’an yanlış ve yamuk düşüncelerini düzeltmiş ve onları doğruya yöneltmiştir. Derveze’nin düşüncesine göre, Kur’an’da evrensel sahneler ve yasalarla ilgili olarak yer alan bilgiler, Kur’an’a muhatap olanların dikkatini Allah’ın büyüklüğüne, egemenlik alanının sonsuzluğuna, yaratmasının eşsiz ve sağlam oluşuna dikkat çekmeye yöneliktir. Bununla kastedilen, nebevî davetin temel prensiplerinin desteklenmesidir. Kur’an’ı dinleyenlerin gönüllerine, Allah’ın heybetini aşılamak, onları bu yolla Allah’ın elçisinin çağrısını kabul etmeye teşvik etmektir. Muhataplara öğüt vermek, onlara yol göstermek, onları uyarmak, bir takım telkinlerde bulunmak, ana mesajı desteklemek ve pekiştirmektir. 740 Bu bağlamda Kur’an’da ahiret hayatı, sahneleri, manzaraları, dehşeti, korkusu, azabı ve nimetleriyle ilgili olarak yer alan ifadeler dinleyicilerin alışık oldukları kavram ve zihinlerinde bulunan motiflerle uyumlu bir üslupla sunulmuş, anlayış ve duyularla örtüşen bir üslup kullanılmıştır. Özellikle Kur’an’ın ilk muhatapları konumundaki Arapların durumu bu noktada belirleyici olmuştur. Bu tür ifadelerde kullanılan üslupta yakınlaştırma amacı güdülmüş, kendilerine gelsinler ve hareketlerine çeki düzen vererek 739 740 Bkz., Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 225-230. Derveze, a.g.e., s. 182. 210 doğru yolda hareket etsinler diye sapıkların yüreğinde korku uyandırma ve mü’minlerin yüreklerine güven duygusu aşılama ve üzerinde bulundukları doğru yolda yürümelerini teşvik etme hedeflenmiştir. 741 Kur’an’ın temel hedefi, İnsanları Allah’a, hak yoluna, hayır ve hidayete eriştirmek, onları sapıklık, dalalet ve günahlardan sakındırmak, ahiret hayatı ile onları uyarmak ve müjdelemektir. Çünkü herkes ahirette hakettiğini eksiksiz olarak alacak, işlediği hayır ve şerrin karşılığını görecektir. Bu üslup ana hedefi pekiştirmenin ve temel ilkeyi desteklemenin bir aracıdır. Ahirette, dağ, yıldız, güneş, yer ve göklerin durumu, kafirler, sur ve zakkum gibi dehşet tablosu, nimet ve azaba ilişkin sahne ve manzaraların çeşitliliği, bizim vurguladığımız hususun doğruluğuna ilişkin bir kanıt niteliğindedir. Meselenin bir başka yönü de Yüce Allah’ın evreni boşuna yaratmadığını vurgulamaktır.742 Yine Derveze’ye göre, “Taberî, Razi, Hazin, Nesefi ve Ebu’s-Suud gibi bir kısım müfessirler, Bakara, 30 ayeti ile ilgili olarak Melek kavramının “Eluke” yani “Mesaj” kökünden geldiğini, bazı müfessirler ise “Mel’ek” kökünden geldiğini söylemişlerdir. Bir kısım araştırmacılar ise Sami dillerde bulunan “Melek” kökünden geldiğini veya ondan türetildiğini söylemişlerdir. Derveze ise kavramın “Eluke” kökünden geldiği şeklinde cumhurun görüşünü doğru kabul etmiştir.” 743 Kur’an’da Melekler ve Cinlerle ilgili olarak yer alan bilgi ve haberlerde, Kur’an’a muhatap olanların bütünüyle yabancısı oldukları hususlar değildi. Kur’an’da Melekler ve Cinler ile ilgili aktarılan bilgiler, temel ilke(muhkem/amaç)lerin pekiştirilmesi ve ana hedeflerin desteklenmesi amacı ile sunulmuştur. Bizzat kendileri için söz konusu edilmemişlerdir. 744 Kur’an’da yer alan birçok ayette, Arapların meleklere inandıkları, çeşitli beklentiler içinde oldukları, onları iyilik ve rahmet kaynakları olarak algıladıkları belirtilmektedir. Buna karşın, Araplar, meleklerin Allah’ın kızları olduklarına, Allah katında bir paye sahibi olduklarına inandıkları, onları ilahlar edindikleri, kendilerini 741 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 184. Derveze, a.g.e., s. 186. 743 Derveze, Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, I, s. 330. 744 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 178. 742 211 Allah’a yakınlaştırsınlar diye onları şefaatçiler edindikleri belirtilmektedir. Kur’an’da meleklerin mükerrem ve günahsız varlıklar oldukları, O’nun emirlerine karşı gelmedikleri, sürekli O’nu hamd ile tesbih ettikleri ifade edilmiştir. Ancak Araplar, meleklerin Allah ile ilişkilerini yanlış anlamışlar ve gerçekle alakası olmayan bir şekilde yorumlamışlardır. Bu nedenle meleklere ibadet etmiş ve onları tanrılaştırmış yada ibadet edenlerden bir kısmı Lat, Menat vea Uzza’yı gökte bulunan meleklerin yeryüzündeki birer sembolü ve heykeli olarak saymışlardır. 745 Kur’an’da, Meleklerin mahiyetine ilişkin Arapların bu konudaki inançlarına ışık tutacak bir şey yoktur. Ancak bazı müfessirler Bakara, 30 ayetinin tefsirinde Meleklerin nurdan yaratıldığını belirten Peygamberimizden bir hadis rivayet etmişlerdir.746 Bunanla birlikte Kur’an’da, meleklerin değeri üzerinde durulmuş, büyük öneme dikkat çekme amacıyla melekler takdir edilerek Allah katındaki yerleri vurgulanmıştır. Meleklere düşman olanlara Allah’ın da kendilerine düşman olduğu, Meleklerin arşın taşıyıcıları oldukları ve etrafını kuşattıkları, Kur’an’ın doğruluğuna şahitlik ettikleri, Mü’minlere cihad esnasında yardım ve manevî destekte bulundukları vs. özelliklerine dikkat çekilmiştir. 747 Kur’an’da yer alan birçok ayette Arapların cinlere inandıkları, onları korku, eziyet ve kötülük kaynakları olarak algıladıkları, onlara sığındıkları, onları Allah’a ortak koştukları anlaşılmaktadır. 748 Cin konusu, peygamberlikten önceki Peygamber toplumu ve kendi çağında yaşayan Arapların inanç ve düşüncelerinde önemli bir konumu bulunan bir husustur. Değişik münasebetlerle Kur’an’da çokça yer verilmiştir. Ancak cinlerle ilgili ayetler, meleklerle ilgili ayetlere oranla sayı bakımından azdır. Melekler konusunda olduğu gibi bu ayetlere dayanarak Arapların cinlerle ilgili inanç ve düşüncelerini sağlam bir biçimde tespit edebilecek bir açıklık bulunmamaktadır. 745 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 179. Ayrıca bkz., Derveze, Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, I, s. 331-334. 746 Derveze, Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, I, s. 332. 747 Derveze, a.g.e., I, s. 337-342. 748 Bkz: En’am, 100; Fussilet, 29; Cin, 6; Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis Tertibu’s-Suver Hasebe’n-Nüzûl, Kur’anü’l-Mecid, s. 179; Derveze, Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, I, s. 345. 212 Cin Kavramı, Derveze’ye göre, Cenne, Cine, Cenin gibi bazı türevleri ve benzer kelimeleriyle birlikte Arap dilinde saklanmayı ve gizli kalmayı içermektedir. Bu da Arapların zihninde cinlerin gizli ve kapalı olduğu hususu anlaşılır. Muhtemelen bu ismin onlara verilişi ihtiva ettiği anlam dolayısıyladır. Bazı müfessirler, En’am, 100; Kehf, 51 ayetlerinin tefsirinde ikisinin de gizli olması sebebiyle meleklere de cin denildiğini belirten bir görüş ileri sürmüşlerdir. Derveze, bunu sağlıklı bulmamaktadır. Ona göre, Sebe, 40-41 ayetleri bu iki varlığın ayrı ayrı iki tür olduğunu gösterdiğinin delilidir. Geçmişte umut ve korku, bu iki gizli varlığı aynı isimle kullanılmasına neden olmuş, bilahere birincisine melek, ikincisine cin adını vermiş olabilirler. Cinne, Kur’an’da cin sözlüğünün eş anlamlısı olarak kullanılmıştır.749 Yine Derveze’ye göre, Kur’an’da Cinne kavramı, Cunun(delilik) anlamında kullanılmıştır. “Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed’de) delilik yoktur.” mecnun değildir.” 751 750 ; “Arkadaşınız Muhammed . Buradan hareketle cinne ile cin ve cinne ile cünûn arasındaki bu benzerlik Arapların cin ile cünûn(delilik) arasında bir ilişki olduğuna inandıklarını gösterebilir. Onların, insandaki deliliği, cinlerin etkilerinden biri olduğuna bağladıkları da muhtemeldir. 752 Tefsir kitaplarında melekler, cin ve iblis ile bunların mahiyetleri ve hareketleriyle ilgili olarak birçok açıklamalar yer almaktadır. Bu açıklamaların bir kısmı Arapların söz konusu varlıklarla ilgili inanç, hareket, söz ve haberleriyle ilgilidir. Bazen alabildiğine ayrıntılı bazen olabildiğince kapalı, bazen belli alim ve ravilere dayandırılırken bazen belli bir isme nispet edilmeden anlatılmışlardır. Ne olursa olsun bütün bunların İslam’dan sonra uydurulmaları imkansızdır. 753 İlahi vahyin, biri Cin sûresi, diğeri Ahkaf sûresi olmak üzere iki kez cinlerden bir grubun gelip Peygamberi dinlediklerini bildirmesinin arkasındaki hikmete gelince, Cin sûresinde belirtildiğine göre, Peygamberi dinlemeye gelen cinlerin Allah’ın çocuklarına 749 Bkz., Hud, 119; Nas, 5-6. Araf, 184; ٍ-Fِ :. ِِIُِواْ َ ;ِ>َﺡ-/َDََ ََْأ َوﻝ 751 Tekvir, 22; {22} ن ٍ ُFْAَ<ِ; ُ/ُIَِو َ ﺹَﺡ 752 Derveze, Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, I, s. 343-344. 753 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 180. 750 213 ve eşinin olduklarına inandıkları anlaşılmaktadır. Bu inanış bir taraftan müşrik Arapların inançlarıyla bir yandan da Hıristiyanların inançlarıyla bağlantılıdır. Ahkaf sûresinde yer alan ikinci açıklama ise Peygamberi dinlemeye gelen cinlerin Musa’ya indirilen kitaba inandıkları ve bu kitapla hidayete erdikleri ifade edilmektedir. Bu açıklama bir yönüyle Peygamberimizin sunduğu ilahi mesajı desteklemeye yöneliktir. 754 Melek, cin, iblis, şeytan ve onların hareketlerinden söz eden çeşitli ayetlere, Kur’an’daki çeşitli ifade ve cümlelere bakanlar ve bunlar üzerinde düşünenler, Yüce Allah’ın her an her şeyi kuşattığının ve kudretinin her şeyi kapsadığının kesin bir ifadeyle vurgulandığını, Allah’ın göklerin ve yerin egemenliği noktasında bir yardımcıya ihtiyacının olmadığının açık bir dille vurgulandığını göreceklerdir. Bu ayetler, Kur’an’a muhatap olanların zihinlerindeki tablolarla ilintili olmasının yanısıra hayatın çeşitli alanlarında, değişik işlerde bir takım araçlar kullanmaya alışmış insanların zihnine gaybî bir meselenin yakınlaştırılmasının ve bir temsille somutlaştırılmasının da amaçlandığını farkedeceklerdir. 755 Sonuç olarak Kur’an’ın asıl mesajını kavrayabilmek için melek, cin ve şeytanların yaratılışı, Allah ve insanlarla ilişkilerinin niteliği ve evrensel yasalar sistemi içerisinde üstlendikleri rolleri yerine getirmeleri gibi mahiyet ve keyfiyet alanına giren hususlara dalmamak gerekir. Derveze’ye göre, bunlardan bu kastedilmemiştir. Kur’an’ın öngördüğü temel hedef ve prensipler arasına girmediği için bunların peşine düşmenin bir yararı yoktur. Hem sonra bunlar somut olarak gözlemlenen ve elle dokunulabilen maddî varlıklar değillerdir. Bu nedenle bunları beşerî idrakle kavramak mümkün değildir. Bunlar gayb kapsamına giren imanî gerçeklerden başka bir şey değillerdir. Bu nedenle bunlar hakkında Kur’an’ın açıkladıklarıyla yetinmeli ve ötesine geçilmemelidir. Böylece Kur’an; irşad, öğüt ve yol göstericilik fonksiyonunu icra ettiği kutsal hareket alanının içinde kalmış olur. 756 754 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 180. Derveze, a.g.e., s. 181. 756 Bkz., Derveze, a.g.e., s. 182. 755 214 3.6.3. Müfessirlerin Kur’an’ın Sırları, Sembolleri ve İfadelerinin Batınî Anlamlarını Tespite Yönelik Yorumlarına İlişkin Derveze’nin Görüşü “Bazı müfessirler ve Kur’an ile uğraşan bazı yazarlar, Kur’an’ın kapsadığı sırları ve sembolleri tahmin etmekle uğraşmışlardır. Kur’an’ın kelime, harf ve terkiplerini, söz konusu sırları ve sembolleri keşfetmek maksadıyla okumaya çalışmışlardır. Bu konu ile ilgili olarak oldukça ayrıntılı, zorlamacı ve saçma sapan açıklamalara yeltenip ilginç sonuçlara ulaşmışlardır.” 757 Ona göre, “bu tarz yaklaşımların gerisinde yaklaşık olarak Mekke ve Medine’de inmiş sûrelerin dörtte birinin başında bulunan Huruf-u Mukatta(Kesik/Şifreli Harfler) ile ilgili bazı rivayetlerin yattığı söylenebilir.” 758 Aslında ayetlerin oluşturduğu atmosfer, bu tür harflerin vurgu yapma, dikkat çekme ve muhatapların ilgisini Kur’an’a, ayetlerine, ibretlerine, hikmetlerine ve muhkemliğine işaret etmektedir. Buna rağmen Hz. Ebu Bekir’e dayandırılan, “Her kitabın bir sırrı vardır. Kur’an’ın sırrı da sûrelerin girişindedir.” Rivayeti ile Hz. Ali’ye dayandırılan; “Her kitabın bir özü vardır. Bu kitabın özü de bazı sûrelerin başlarındaki hece harfleridir.” rivayeti tefsir kitaplarında yer almaktadır. Bu tür rivayetlere dayandırılarak bu Kesik/Sembol harflerin Allah’ın ve Peygamberimizin bazı isimlerini sembolize ettikleri veya Kur’an ve Allah’ın ismi azamının sırlarını içerdikleri yorumu yapılmıştır. Şiî yorumlara göre ise, bu tür harfler, Peygamber, Ali, Hasan ve Hüseyin’in isimlerine işaret etmektedir. Başka bir şiî kaynaklı yoruma göre, Alevî imamlardan birinin dönemine işaret etmektedir. Şûrâ sûresinin başındaki “Ha. Mim. Ayn. Sin. Kaf” harfleri Hz. Ali ve Muaviye savaşlarını sembolize etmektedir. Mim harfi Emevî devletine, Ayn harfi Abbasî devletine, Sin harfi Süfyanî devletine ve Kaf harfi de Mehdî devletine işaret etmektedir. İşaret edilen son iki devlet ahir zamanda kurulacaktır. 759 757 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 239. Derveze, a.g.e., s. 239. 759 Bkz., Derveze, a.g.e., s. 240-241. 758 215 3.6.4. Müfessirlerin Ayrıntılara ve Tekrarlara Dalmalarına İlişkin Derveze’nin Yaklaşımı Bazı müfessirler, garip bir şekilde ayrıntılara girmiş, mekanik, aklî, evrensel, kelamî, doğal, fıkhî ve felsefî konular arasında dönüp durmuşlardır. Klasik müfessirler arasında bunun en belirgin örneğini Razî tefsiri, Çağdaş tefsirler içinde ise el-Menar ve el-Merağî tefsirleri oluşturmaktadır. 760 İşte bu tespit ve değerlendirme de Derveze’ye aittir. Ona göre, “bir tefsir, uzun ayrıntılara girmemeli, ama kısa da olmamalıdır. Her türlü düşünce ve değerlendirme ele alınmalı ve işaret edilen noksanlıklara yer verilmemelidir.” 761 3.6.5. Müfessirlerin Kur’an’ın Bir Kerede İndiğine İlişkin Rivayetlere Bakışı ve Derveze’nin Bunları Değerlendirmesi Derveze’ye göre, “bu rivayetlerin başında, Kur’an’ın bir kerede ve topluca dünya semasına indiğini, ardından Peygamberimizin bi’setinden hemen sonra ve tüm peygamberlik hayatı boyunca peyderpey inmeye başladığını belirten haberler gelmektedir.” 762 Ona göre, “aralarında metin ve rivayet zinciri açısından çelişki olan bu rivayetlerin tamamı olmasa da büyük bir kısmı İbn-i Abbas’a nispet edilmiştir.” 763 Örneğin “Hâkim, Tabaranî, İbn-i Şeybe, İbn-i Ebî Hatim kanalıyla İbn-i Abbas’a dayandırılan bu rivayetlere Tabaranî, Keşşaf, Hazîn, Ebu’s-Suûd, Beydavî gibi tefsirlerde rastlamak mümkündür. Çünkü birçok müfessir, genellikle bir tefsirde yer alan rivayeti herhangi bir eleştiriye tabi tutmadan almışlardır.” 764 Bununla beraber, “bazı alimler bu tür rivayetlerin kabul edilmesi noktasında çekimser davranmış ve bunların Kur’an’daki nasih-mensuhla ve tartışma olgularıyla bağdaşmadığını söylemişlerdir.” 765 760 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 249-257. Derveze, a.g.e., s. 257. 762 Derveze, a.g.e., s. 257. 763 Derveze, a.g.e., s. 258. 764 Derveze, a.g.e., s. 259. 765 Derveze, a.g.e., s. 258. 761 216 Ne var ki bu tür görüşler ve özellikle de İbn-i Abbas’a nispet edilenleri, Peygamber efendimize kadar ulaşmış değildir. Oysa bunlar yüce Allah’ın ilmiyle, eğemenliği ve melekutunun sırrı ve varlığı ile ilişkili gaybi haberlerdir. Bunları bilmek ancak peygamber aracılığı ile mümkün olabilir. Peygamberimizden de bu tür haberlerin aktarılmadığını söyleyen Derveze, “Peygamberimizden ya da Kur’an’ın apaçık bir ifadesini esas almadan gelişigüzel bir söz söylenmeyecek olan bir konu hakkında tahminden öteye geçmeyen bu tür sözlerin ve haberlerin İbn-i Abbas tarafından söylendiğine ihtimal verilemeyeceğini belirtmiştir.” 766 3.6.6. Müfessirlerin Kur’an’ın Mahluk767 Olup Olmadığına İlişkin Görüşleri ve Derveze’nin Bu Konuya Yaklaşımı Derveze’ye göre, “önemli meselelerin biri de Kur’an’ın mahluk olup olmadığı hususunda meydana gelen ihtilaflar üzerine gelişen ünlü kelamî tartışmalardır. Gerçi bu mesele, Allah’ın sıfatları, bu sıfatların anlamları ve boyutları ile ilgili asıl konunun bir ayrıntısı sayılır. Ancak bu konu diğer hususlardan daha çok ünlenmiş ve daha fazla yaygınlık kazanmıştır. Çünkü bu mesele alimler arasındaki kelamî ihtilafların sınırlarını aşıp siyasal alanlara kaymasına neden olan olayların patlak vermesine yol açmıştır. Bunun sonucunda büyük bir fitne kopmuş, kan gövdeyi götürmüş, inanç ve düşünce özgürlüğü baskı altına alınmış, alimler rencide edilmişlerdir.” 768 766 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 261. Kur’an’ın sözleri, yaratılmış mıdır? Yaratılmamış mıdır? Anlamına gelen Halku’l-Kur’an konusu, İslam dünyası için halli son derece zor ve hatta neredeyse imkansız bir meseledir. Kimileri bu meseleyi Peygamber dönemine kadar taşısa da bunu ilk defa Ca’d b. Dirhem (h. 124) gündeme getirmiş, daha sonra Cehm b. Saffan (h. 128) ondan bu görüşü alarak yaygınlaştırmıştır. Tabiun dönemindeki İslam uleması ise neredeyse ittifakla, Kur’an’ın mahluk olmadığını savunmuştur. Oysa Kur’an, hem Allah’a hem insana bakan iki yöne sahiptir. Allah için ezel, ebed oluş aynı şeydir. Çünkü O’nun için zaman yoktur. Zamanı yaratan da O’dur. Bize Kur’an ile konuşmuştur ve bu konuşmanın O’na bakan yönünde, bir zamanlık söz konusu değildir. O ise her zaman Hayy, Kayyûm ve Mirsad’dır. Hem Mu’tezile hem de Eş’ârîler, problemi, Allah için bir zaman kavramı düşünerek çözmek istediklerinden ötürü işin içinden çıkamamışlardır. Allah zamandan münezzeh olduğu için; biz O’nun yapıp etmelerini kavrayamamaktayız. Çünkü zamanı yaratan O’dur. O halde ister Eş’ârilerin anladığı şekilde, isterse Mu’tezilenin anladığı şekilde olsun; her halukarda Allah kelam sahibidir ve Kur’an Allah’ın kelamıdır. Bu kelam yaratılmamıştır. Mahluk olan sadece şu harfler, yazılar ve bizim okumamız esnasında çıkan sesler ve kelimelerdir. Bkz., Ahmed, eş-Şefi’ el-Mâhî, Müşkilet-ü Halki’l-Kur’an Beyne’l-Mu’tezile ve’l-Eş’aire, el-Mecelletü’l-Arabiyye li’l-Ulûmi’l-İnsaniyye, sayı 61, Kuveyt 1997, s. 61; Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s. 129-137. 768 Bkz., Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 268-269. 767 217 Ona göre, “tartışma asıl olarak kendilerini adalet ve tevhit ehli olarak tanımlayan Mutezile mezhebine mensup alimler ile selefin görüşünü esas alan, hadislerde ifadesini bulan veya Kur’an ayetlerine işaret edilen hususları benimseyen yahut kendilerini öyle gören Ehl-i Sünnet mezhebine mensup alimler arasında cereyan etmiştir. Ancak bunlar savundukları görüşler açısından farklı tezler ileri sürmüşlerdir. Örneğin İbn-i Hanbel ve taraftarları Ebu Hasan el-Eş’arî ve cemaatinden farklı bir yaklaşım içinde olmuştur.” 769 Öyle ki, iki mezhep arasındaki temel ihtilaf konularından biri, Allah’ın sıfatlarıdır. Mutezile mezhebine göre sıfatlar, Allah’ın zatıdır. Allah zatıyla alimdir, kadirdir, mütekellimdir. Yani zatından ayrı ve ona ilave bir alimlik, kadirlik, mütekellimlik söz konusu değildir. Ehl-i Sünnet ise Allah’ın sıfatlarının O’nun zatına ilave anlamlarının bulunduğunu savunmuştur. Bu anlayışa göre, yüce Allah, ilim ile alim, kudret ile kadir, kelam ile mütekellimdir. Böylece sıfatların çokluğu ile kadim olan Allah’ın birden fazla olmayacağı gerçeğini vurgulamak istemişlerdir. 770 Eş’arîler, Allah ezelî, kadim ve zatına ilave, ancak ondan ayrı olmayan kelam sıfatıyla mütekellimdir. Kur’an manen Allah’ın zatıyla kaimdir, ama bu arada okunan, duyulan ve yazılan harfler ve sesler kasdedilmemektedir, görüşünü savunurken Hanbeli’ler bu konuda Eş’arilerden ayrılırlar. Onlara göre Kur’an’ın yazılan, okunan harfleri ve duyulan sesleri Allah’ın ezeli ve kadim kelam sıfatlarından ayrı değildir. Mutezile mezhebine gelince, -Şia’nın İmamiye mezhebi de birçok konuda birçok kelamî konuda onlarla görüş birliği içindedirler – onlar, yüce Allah’ın zatı ile mütekellim olduğunu ve O’ndan zait bir kelam olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre yüce Allah, harfleri ve sesleri arazlarda yaratır, buradan okunmaları ve duyulmaları mümkün olur. Kur’an’da telif, nazım, tenzil, nüzûl, yazma, duyma, Arapça olma, ezberleme, nasih ve mensuh gibi yaratılmış mahluklara özgü sıfatlara sahip olduğu için mahluktur. Kadim ve ezeli olması caiz değildir. Eş’arilerin buna cevabı ise, Kur’an bize ait sayfalarda yazılı bulunan, kalplerimizde ezberlenen, dillerimizde okunan ve kulaklarımızda duyulan Allah’ın kelamıdır. Ama bunların içine hulul etmiş değildir. Bilakis o manen kadimdir 769 770 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 269. Bkz., Derveze, a.g.e., s. 269. 218 ve Allah’ın zatı ile kaimdir. Kur’an mahluk değildir sözü, “Kur’an objeler dünyası dışında var olan bir hakikattir” anlamını ifade eder. 771 Derveze’ye göre, “bu konunun İslam’ın ilk çağlarında baş gösteren siyasal, mezhepsel, grupsal ve ırksal olaylarla yakından bağlantısı vardır. Ayrıca kelamî yöntemlerin gelişmesi ve felsefî kitapların yabancı dillerden tercüme edilmeleri bu tartışma üzerinde etkili olmuştur. Sonraki dönemlerde ortaya çıkan bu ihtilafların Peygamberimizden ve raşid Halifelerden aktarılan sağlam ve güvenilir haberlerle de doğrudan bir bağlantısı yoktur. Ayrıca bu tür meselelerde tartışmaya girmenin ve ihtilaflara dalmanın hiçbir yararı ve hiçbir yapıcı yönü yoktur.” 772 Bu tür tartışmaların olumsuz yanlarını Derveze şöyle sıralamıştır; Bu tür tartışmalar, Peygamberimizin yaşadığı çevre ve atmosfer arasındaki ilişkinin göz ardı edilmesine neden olmuştur. Kur’an’ın sırları, harfleri, sembolleri, gayb kapsamına giren haberleri, evrensel sahnelerin mahiyetleri, yaratılış yasaları, tarihsel kıssalar, örnekler ve nesnel karşılıkları hakkında ilgili ve ilgisiz bir sürü tahminlerin yürütülmesine neden olmuştur. Kur’an’ı inceleyenlerin ve anlamaya çalışanların zihinlerinin karışmasına, fasit bir dairede bocalamalarına neden olmuştur. 773 Sonuç olarak Mutezile’nin ortaya attığı, Selefin yanlı durduğu ve Eşârîlerin tartışmanın içine alındığı, geneli teorik söylem olan ve yumurta-tavuk meselini andıran bu konu, çıktığı dönemde birçok başların gitmesine neden olmuş bir kor olup bu korun külleri hala günümüze değin taşınmıştır. 3.6.7. Rey(Kişisel Görüş) ile Kur’an’ı Yorumlamanın Yasaklanma Girişimleri ve Derveze’nin Bu Girişimlere Yaklaşımı “Kur’an’ı kişisel görüşle tefsir edilmesinin yasaklanmış olması ve Kur’an’ı tefsir ederken Peygamberimiz, sahabe, tabiun ve tebeu’t-tabiun kuşağına mensup olan alimlerden aktarılan rivayetlerin ötesine geçilmemesi” 771 Bkz., Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 269. Derveze, a.g.e., s. 270. 773 Derveze, a.g.e., s. 270. 774 Derveze, a.g.e., s. 271. 772 774 düşüncesi Derveze’ye göre, 219 özü itibariyle gayet yerinde bir düşüncedir. Aynı zamanda bu düşünce, bize göre, Kur’an yorumunda ortaya çıkan iki akımın; mensur/naklî tefsiri savunan rivayet ekolü ile aklî tefsiri savunan dirayet ekolünün düellosunu oluşturmaktadır. Yine Derveze’ye göre, “Kur’an yorumu ile ilgili olarak iki hadis vardır. 1) Ebu Davud, Tirmizî ve Neseî’nin tahriç etmiş olduğu hadiste; “Kim kendi görüşüne dayanarak Kur’an hakkında konuşursa söylediği doğru da olsa o yanılmıştır.” buyrulmuştur. 2) Ebu Davud’un tahriç etmiş olduğu hadiste ise; “Kim Kur’an hakkında bilgisizce konuşursa, ateşteki yerini hazırlasın.” buyrulmuştur. Bazı alimler bu iki hadisdeki “kendi görüşü” ve “bilgisizce” ifadelerini “bir hadis, rivayet ve habere dayanmadan” şeklinde yorumlamışlardır.” 775 Onun genel kanaatine göre, “hiç şüphesiz bu yaklaşımın altında yatan düşünce özü itibariyle olumlu ve yerinde bir düşüncedir. Çünkü sahabe ve tabiun kuşağı ve özellikle de bu iki kuşağın alimleri, Kur’an kavramlarını, içerdiğini kanıtlarını ve kanıtların karşılıklarını, ayetlerin iniş sebeplerini ve anlamlarının boyutlarını en iyi bilen kimselerdi. Çünkü Kur’an’ın inişi ve iniş atmosferi ile en yakın ilişkide olan kimselerdi.” 776 Ancak bununla birlikte “kuşkusuz ashab ve tabiundan aktarılan sözler ve rivayetler, bu çerçevede tartışılmaz önermeler olarak algılanamazlar. Bunları metin ve rivayet zinciri açısından sağlıklı bir ayıklamaya tabi tutmak gerekir. Kur’an’ın içeriği ve delilleri ile karşılaştırdıktan sonra bunlara itibar etmek gerekir. Çünkü birçok rivayetler, siyasî, mezhebî ve ırkî tezlerin desteklenmesi amacı ile uydurulmuşlardır. Özellikle de Kur’an ayetlerinin ruhuyla bağdaşmayan birçok yönleri vardır.” 777 Sonuç olarak Derveze, işte bu son kanaatine göre Kur’an’ı nüzûl sırasına göre tefsir etmiş, hadis, siyer ve tarihten beslenmekle birlikte kendi görüşünü ve bakış açısını ortaya koymayı da ihmal etmemiştir. 775 776 Derveze, Kur’anü’l-Mecid, s. 272. Derveze, a.g.e., s. 273. 220 SONUÇ Tarih diliminin belli bir döneminde kendine özgü bir yöntem ve iddiayla toplum düzenine yön vermek için Allah’ın, kulu Muhammed’e, belli bir zaman diliminde, peyderpey indirdiği, insanlar için hidayet rehberi olan Kur’an’ın, tarihte olduğu gibi içinde bulunduğumuz ortamda da anlaşılmasına, mesajının kavranmasına ve iniş ortamıyla içinde yaşadığımız toplum şartlarının örtüşüp örtüşmediğinin karşılaştırılmasına katkıda bulunan bir hayli müfessir(yorumcu), Kur’an’dan aldığı ilhamla çağına mesaj sunmaya çalışmıştır. Çünkü Kur’an’ın, aşkın yönü olması hasebiyle indiği dönemden kıyamete dek gelmiş ve gelecek her çağa ve her topluma söyleyeceği evrensel mesajları bulunmaktadır. Tabi ki, Kur’an, anlaşılması ve anlama kavuşturulması için yorumlanmalıdır. Bunun yapılması için, en basitinden Kur’an’ın okunması, anlanması, üzerinde yorum yapılması ve hayat ile ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Çünkü okunmayan Kur’an anlaşılamaz, anlaşılmayan Kur’an da hayat ile ilişkilendirilemez. Okunup anlaşılmaya ve yorumlanıp hayat ile ilişkilendirilmeye çalışılan Kur’an’ın, insanlığa gönderilen bir kitap olması nedeniyle, herkesin ondan kendi kabı, çapı ve kapasitesi oranında bir şeyler alması ve onu mihenk kabul etmesi pek doğaldır. Bunu her birey, kendisi için ve her alim, hem kendisi ve hem içinde bulunduğu toplum için yapmıştır, yapabilir ve yapacaktır da. Bunu yaparken de tarihî süreç içerisinde yavaş yavaş ve bazen de sosyal müdahalelerle ânî bir şekilde gerçekleşen sosyo-kültürel değişim göz önünde bulundurarak yapmak durumundadır. Değilse içinde yaşadığı toplumdan kopuk bir yorum derde deva olamaz. İşte bu anlamda insanlığa gönderilen Kur’an’dan hem kendisi hem toplum adına yararlananlardan birisi de Filistin’li alim, Kur’an yorumcusu(müfessir), tarihçi, edebiyatçı ve yazar Muhammed İzzet Derveze olup “Çağdaş Yaklaşımlar” ekseninde Kur’an’a yaklaşmış ve bu gözle Kur’an’ı okuyup çağında yaşayan insanlar için onu yorumlamıştır. Kur’an’ı bütüncül, edebî ve konusal ele alıp reformist bir şekilde, hadis ve siyer müktesebatından beslenen tarihî bir bakış açısıyla 777 Derveze, a.g.e., s. 274. Nüzûl dönemi iniş 221 sıralamasına göre anlamaya ve yorumlamaya çalışmış ve bunu geliştirmiş olduğu bir yöntemle yapmıştır. Biz de, tezimizde hayli yorucu ve meşakkatli bir yolculuktan sonra, bu yöntemi, “Muhammed İzzet Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi” adıyla ele aldık. Bunu yaparken de Derveze’nin, tefsirinde kendine özgü kullanmış olduğu kavramları, yorumları, temel ilkeleri kısacası ortaya koymuş olduğu bu yöntemi “efradını ca’mî, aygarını mani’” bir şekilde ifade etmeye çalıştık. Başarabildiysek kendimizi mutlu sayarız. Derveze öncesi ve kendi döneminde klasik ve modern rivayet ve dirayet söylem ağırlıklı bir çok tefsir yazılmıştır, yazılmaya devam etmektedir ve Kur’an var olduğu sürece bu eylem kıyamete dek devam edecektir. Ancak her tefsirin kendine göre bir stili, ağırlıklı bir söylemi, doldurmak istediği anlamsal bir boşluğu ve hitap ettiği hedef kitlesi vardır. Bu bağlamda Derveze, tefsirler içinde Razi ve Ragib İsfehanî tefsirini okuyucu kitlesi için sadelikten uzak, çetrefilli olarak görmüştür. Meragî tefsirini zayıf söz ve rivayetlerin bol aktarıldığı Kur’an atmosferi ve indirildiği dönemin havasını koklamadan uzak bir tefsir olarak değerlendirmiştir. Menar tefsirini, aşırı hoşuna gitmesine, tefsir yöntemi olarak kendisinden hayli istifade etmesine rağmen, dinlerarası karşılaştırma bağlamında okuyucuları yorduğunu ifade etmiştir. Bunun dışında rivayet tefsirlerinden Taberî, İbn Kesir, Hazîn tefsirlerinden çokca istifade etmiştir. Afganî ile başlayıp Muhammed Abduh ile devam eden ekolden özellikle de bu ekolün aklî yönelişinden oldukça yararlanmıştır. Buradan hareketle kendi tefsirini dil olarak sade, rivayetler yönüyle zayıf ve uydurma rivayetlerden uzak, toplumun ihtiyaç duyduğu düşünceleri fazla abartmadan, Peygamber dönemi atmosferini koklayan bir tefsir ortaya koymaya çalışmıştır. Haliyle bu tefsirini de yine kendine özgü bir yöntemle yapmıştır. Biz, söz konusu müfessirimiz Derveze’nin, yaşadığı dönem ve coğrafyayı, zaman, mekan ve medeniyetler açısından kısaca ele alıp bir değerlendirme yaptıktan sonra hayatını ve eserlerini birinci bölümde, Kur’an, Kur’an ilimleri ve Kur’an tarihi bağlamında “Kur’an’ı Anlama Yöntemi”ni ikinci bölümde, geliştirdiği kavramlarla ve ortaya koyduğu düşüncelerle Kur’an’ı tefsir etmesi girişimini ise “Kur’an’ı Yorumlama Yöntemi” adıyla üçüncü bölümde ele aldık. 222 Tezimizde ele almış olduğumuz bu üç bölümde tespit etmeye ve ortaya koymaya çalıştığımız “Muhammed İzzet Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi”ne ışık tutacak değerlendirmelerimiz sonuç olarak şunlardan ibarettir; Bir Kur’an yorumcusu olan Derveze’nin yaşadığı dönem ve coğrafyaya zaman ve mekan eksenli ve medeniyet perspektifli bakacak olursak, zaman dilimi açısından; 20. yüzyıl (1887 – 1984), mekan dilimi açısından; içinde yaşadığı Filistin, Suriye, Irak, Lübnan, Türkiye, Ürdün, Mısır ve bu ülkelerin üzerine konup yaşadığı, geçmişte bir çok medeniyeti içinde barındırmış olan ve medeniyetler havzasının üzerinde kurulduğu bölge/Ortadoğudur. Bu bölge, tarihte, Mezepotamya, Eski Mısır, Pers(İran-Savefî), İslâm(Asr-ı saadet, Emevî, Abbasî), Türk (Selçuklu-Osmanlı) gibi bir hayli medeniyet havzasına tanıklık etmiştir. Ne var ki bu bölgede Derveze döneminde Rönesans, Reform, aydınlanma, pozitivizm, rasyonalizm, modernleşme gibi söylemlerle yükselen Modern Batı medeniyeti, “ırkçılık” ve “asabiyet” silahını Osmanlıyı bir arada tutan “millet sistemi”ne yöneltmiş, onu “hasta adam” haline getirerek çökertmiştir. Kendisinin olan bir medeniyetin çöküşüne ve kendisinden olmayan bir medeniyetin yükselişine tanıklık eden ve bu esnada yükselen medeniyetin zulmü ve baskısı altında kalıp çöken medeniyetin bağrına koşan Derveze, sözde yükselen medeniyet tarafından tutuklanıp hapse atıldığı Suriye hapishanelerinde başlatıp Türkiye, Suriye, Mısır üçgeninde Kur’an çalışmalarını bu dönemde ve coğrafyada geliştirmiştir. Bunu geliştirdiği dönemde o coğrafyada batılı hakimiyetlerin İslam dünyası üzerindeki etkisinin 19. yüzyılda büyük ölçüde oluşması ile, İslam dünyasında eş zamanlı olarak kapsamlı düzeyde “tecdit”, “ıslahat”, “ihya” ve “değişim” arayışları görülmüştür. İslam toplumu, 17. yüzyıldan itibaren başlayan, 19. yüzyılda zirve noktasına ulaşan Batılı hakimiyetin meydan okumasıyla yüzyüze gelmiştir. Bu meydan okuma Müslümanları şaşkına çevirmiş ve bir kimlik bunalımının oluşmasına neden olmuştur. 17. yüzyıldan itibaren görülen ıslahat faaliyetleri yerini Klasik İslam Modernizmi faaliyetlerine bırakmıştır. Modernizmin İslam toplumu üzerindeki entelektüel, bilimsel ve sosyopolitik türden etkilerine verilen cevapları simgeleyen 223 Klasik İslam Modernizmi’nin önde gelen temsilcileri Cemaleddin Afganî (1839 – 1897), Muhammed Abduh (1845 – 1905), Seyid Ahmed Han (1817 – 1898), önceki ıslah faaliyetlerinin başlatmış olduğu ivmeden etkilenerek, ancak bir ölçüde farklı bir muhtevayla programlarını yürütmüşlerdir. Bu temsilciler, Islam’ı, berrak yüzünün görülmesine engel olan hurafelerden arındırmak için uğraş sarfetmişlerdir. İçtihada büyük ölçüde önem atfederek geleneğin körükörüne taklit edilmesine şiddetle karşı çıkmışlardır. Klasik İslam Modernizmi ekolünün Ortadoğu kanalından büyük ölçüde etkilenen ve hatta bu ekolün içinde kendini bulan Derveze, düşüncelerinin ana kaynağını buradan beslenerek oluşturmuştur. Derveze, daha 18 yaşlarında iken 1905 yılında Nablus’ta bitirmiş olduğu lise hayatından sonra ailesinin maddî imkansızlıklarından ötürü eğitimini sürdürememiştir. Ancak bireysel çaba ve gayretleriyle eğitim ve öğretimini devam ettirmiştir. Dil, edebiyat, şiir, tarih, sosyoloji, felsefe, tefsir, hadis, fıkıh, kelam alanlarında bir hayli kitaplar okumuştur. Muhammed Abduh(Mısır), Mustafa er-Rıfaî (Mısır), Ahmed Şevki (Mısır), Veliyyuddin Yeken (Lübnan) gibi dönemin çağdaş düşünürlerinin eserlerini okuduğu gibi Legustaf, Leobon, Spencer, Corci Zeydan, Edip Ihsak gibi batılı ve batı yanlısı oryantalist düşünürlerin eserlerini de okumuştur. Merhum Muhammed Reşid Rıza, Satı’ el-Husarî, Hayreddin ez-Zeriklî gibi zatlarla da görüşüp fikir teatisinde bulunmuş, bu zatlarla ilim ve siyaset alanında ilişkilerini devam ettirerek onlardan istifade etmiştir. Derveze, Suriye’de Fransızlar tarafından hapse mahkum olmuş(1939), Şam zindanlarında Kur'an’ı ezberlemiş ve Kur'an üzerine düşünmeye başlamıştır. Kur'an’ı inanç ve amelde bilgi kaynağı olarak kavrayıp onu İslam ümmetini yeniden ihya etmenin temel dayanağı kılma çabası içine girmiştir. Önce işe; 1) Asrun-Nebi (a) ve bietühu kable’l-Bi’se mine’l-Kur’an (Kur’an’a Göre Hz. Muhammed'in Peygamberlik Öncesi Hayatı), 2) Siretü’r-Rasül (as) mine’l-Kur’an ( Kur’an’a göre Rasul’ün Peygamberlik Sonrası Hayatı), 3) ed-Dustûru’l-Kur’anî fî Şuûni’l-Hayat (Yaşam Alanlarında Kur’an İlkeleri) eserleriyle başlamıştır. Türkiye’de bulunduğu yıllarda (yaklaşık 4 yıl) ise Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama (Tefsir) Metodu’nu yani Kur’anü’l- 224 Mecid adlı eserini yazmış ve Kur'an’ı nüzûl sırasına göre tefsir etmeyi tasarlamıştır. Türkiye’den dönmesinin akabinde tefsirinin ilk baskısını 1961- 1963 yılları arasında Şam'da gerçekleştirmiştir. Ancak tefsirinde Derveze’yi etkileyen düşünceler ve düşünürler elbette olmuştur. Derveze’nin, söz konusu tefsirinde Peygamber mucizelerini inkar (Aklî yaklışım), İnşirah sûresindeki inşirah(Peygamber’in göğsünün açılıp temizlenmesi) olayının manen oluşu, Garanik olayının uydurma ve saçma oluşu, Mi’rac’ın bedenen değil ruhen oluşu, İslam’da cihadın saldırı değil savunma amaçlı oluşu gibi düşüncelerin savunucu olan Heykel(Hayatu Muhammed)’den etkilendiği göze çarpmaktadır. Derveze’nin, Muhkem ve müteşabih konusunu amaçlar ve araçlar olarak ele almasında, Kur’an’ın bu alandaki ayetlerini yorumlarken Kur’an’ın hikmet, gaye ve hedeflerini muhkem olarak görüp Kıssa, Emsal, Va’d, Vaîd gibi konularını müteşabih olarak değerlendirmesinde Ferid Vecdî, Ahmed Zeki Paşa, Mustafa Sabri gibi düşünürlerin izleri görülmektedir. Ancak Derveze’nin bu ayırımı, Muhammed Ahmed Halefullah’ın Cedelü’l-Kur’an veya Muhammed ve’l-Kuvâ’l-Mudâdeh adlı eserlerinde Kur’an ayetlerini “Vesail ve’l-Gayât” diye iki kısma ayırmasıyla birebir örtüşmektedir. Haliyle Derveze’nin, konuştuğu Fransızca, İngilizce ve Türkçe(Osmanlıca) ve yapmış olduğu tercemeleri de hesaba katarsak, o dönem oryantalist söyleme savunmacı yaklaşımda bulunsa bile, bu konuda, onlardan etkilenmediğini söylemek pek de makul gelmemektedir. Buradan hareketle Ebu Rızk lakabı ile şöhret bulmuş Abdurrauf elMısrî’nin el-Mültekâ fî Tarihi’l-Kur’an ve Nöldeke’nin Tarihu’l-Kur’an adlı eserlerinde ele alınan konular ve söylemlerle örtüşen Derveze söyleminin, bir kısım oryantalistler, Mısır ve Hind alt kıtasındaki modern yazarlardan beslendiğini söyleyebiliriz. Derveze’nin ilim dünyasına yansımasına gelince, gerek İslam dünyasından gerek Türkiye ilim çevresinden onun fikirlerinden pozitif anlamda etkilenen bir hayli ilim adamları olmuştur. Biz bu ilim adamlarına Arap dünyasından; Muhammed Behçet Baytar, Seyid Kutub, Abdulfettah Ebu’l-Gudde, Ebu Yusr Abidin(Suriye müftüsü), Abdullah el- Galgîlî(Ürdün müftüsü)’yi, Türkiye’den; Hüseyin Atay, Süleyman Ateş, Zeki Duman’ı örnek verebiliriz. 225 Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama bağlamında ortaya koymaya çalıştığı düşüncelerine gelince, bunları özetle şöyle ifade edebiliriz; “Kur’an’ın hitabı, akıllara ve kalplere yöneliktir. Bu hususta mucize ve olağanüstü işaretleri temel eksen kabul etmez. Çünkü böyle bir davanın hak esaslı oluşunu ve doğruluğunu kanıtlamak için mucizeye ihtiyacı yoktur.” “Kur’an’ın öngördüğü hayat sistemi, her zamana ve mekana uygundur. İnsanların genel işleriyle ilgili tüm maddî ve manevî, özel ve genel ihtiyaçlara cevap verir. Kur’an, akıl, kapasite ve ufuk farklılıklarını hesaba katan bir dünya görüşünü öngörür.” “Kur’an, dil olarak Arapçadır. İşte bu nedenle Araplar kendi aralarında onu anlamışlardır. Kur’an’da yabancı lehçeler ve diller mevcut değildir. Hepsi Arabların kendi öz malıdır. Batınî yorum ve derin anlam, gizli çıkarım olamaz. Zahirî ve selefî yaklaşım yeterlidir. Ondan gerisi zorlamadan ibarettir. Kur’an eksenli bilimsel tespitlere gerek yoktur.” “Kur’an sûrelerinin yaklaşık dörtte biri(29 sûre), genel olarak Mukatta’at(ayrık harfler) veya bazan da, surelerin başında yer aldıkları için “Fevatih/Başlatanlar” diye adlandırılan gizemli/esrarlı harf/semboller ile başlamaktadır.” “Bu gizemli sembolik harfler, tenbih/dikkat çekme ve daha sonra söylenecek olan sözlere kulak verme ve zihinleri mesaja hazırlama(motivasyon) için gelmiştir.” “Kur’an’ın içeriği, birbirinden belirgin bir biçimde ayrılan temel prensipler(üsüs) ve araçlar(vesail) diye iki kategoride incelenebilir. Kur’an mesajının özünü ise temel prensiplerin oluşturduğu amaçlar kategorisi temsil etmektedir. Bunun kapsam alanına Peygamberlik misyonunun ve Kur’an vahyinin ana hedefini oluşturan ilkeler, kurallar, yasalar, hükümler ve telkinler girmektedir.” “Kur’an’da yer alan kıssalar, örnekler(mesel), vaadler(va’d), tehditler(vaid), teşvikler (tergib), korkutmalar(terhib), eleştiriler(tendid), tartışmalar(cedel), kanıtlamalar (hucec), kabul(ahz) ve retler(red), hatırlatma(tezkir) ve belgelendirmeler (burhan), evrensel yasalara dikkat çekmeler, Allah’ın varlığı, fiilleri, azaları, levhi, kürsü, arşı, cennet ve cehennemin nitelikleri, kıyametin vuku bulması, Allah’ın kudretini ve örneğin cin, ins, iblis, şeytan gibi görülür-görülmez varlıkların yaratılışını gözlemlemeler gibi 226 tüm hususlar, temel prensipleri ve hedefleri pekiştici, destekleyici, gerçekleşmelerini sağlayıcı araçlar niteliğinden olup bunlar Kur’an’ın gerektirdiği gibi üzerinde durulması ve sahih hadislerde geçtiği üzere inanılması gereken müteşabih türlerindendir.” “Kur’an’da prensip olarak neshin olabilirliğini engelleyen bir delil bulunmamaktadır. Kur’an vahyi, peygamberin hayatında meydana gelen olaylar ve şartlarla irtibat halindeydi. Bu olaylar ve şartlar sürekli gelişip değişiyordu. Kur’an vahyinin de buna uygun olarak bu seyri takip etmesi gayet doğaldır.” “Kur’an Kıssaları, salt hikaye olsun diye anlatılmamışlardır. Tam tersine öğüt, örneklendirme, uyarma, hakkı kabul ettirme, anlaşılmasını sağlama, eleştirme ve tehdit etme amacıyla sunulmuşlardır. Başka bir ifadeyle Peygamberlerin kavimleriyle veya tek başlarına anlatılan kıssalarının hedefi; ibret, nasihat, yardımlaşma ve örnek almaya yöneliktir.” “Kur’an’ın tedvini, cem’ edilmesi, ayet ve sûrelerin tertibi ve sıralanışı ma’hudi yani Peygamber döneminde gerçekleşmiş olup tevkîfîdir. Ona göre, Kur’an, Hz. Peygamber döneminde toplanmış olup böyle olduğuna ilişkin Kur’anî deliller ve karîneler vardır.” “İslam davası ve yüce Kur’an’ın yayılması için Kur’an’ı tercüme etmek son derece yararlı ve hatta vaciptir. Peygamberimizin sunduğu mesajın evrenselliği ve Kur’an’ın genel olarak tüm insanlara hitap etmesi de bu zorunluluğun ve vacipliğin kanıtıdır.” “Kur’an, devletin ekonomik kaynağını dört olarak zikretmiş olup bunlar zekat, ganimetler, fey ve cizye’dir.” “Bunun yanında Kur’an, zekat, ganimetler ve feyin kimlere verilmesi gerektiğini belirlemiştir. Bunların verileceği kimseler iki temel eksende toplanmaktadır. Bu temel eksen; 1) Devlet maslahatı, İslamî toplum ve Müslümanların genel maslahatı, 2) Ezilmiş ve çaresiz bırakılmış kesimlere yardım.” Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama cabası salt bunlardan ibaret olmayıp bizim seçtiğimiz belirgin birkaç örnekten ibarettir. 227 Tabi ki Derveze, Kur’an’ı baştan sona nüzûl sırasına göre yorumlamaya gayret etmiştir. Kur’an bölümlerini ve ayet gruplarını, nazım, anlam ve akış olarak üzerinde durulabilecek tek bir ayet veya ayetler grubundan oluşan tam cümleler halinde bölmeye çalışmıştır. Yabancı, yeni ve pek kullanılmayan kelime ve tabirleri, dilsel, sanatsal ve edebî ayrıntılara girmeden açıklama gayreti gütmüştür. Bir cümleyi gerektiği kadar ve ilk anda zihinde uyanan anlamıyla basit, yalın ve anlaşılır bir üslubu esas alarak açıklamıştır. Konuya ilişkin, kısa ayetlerle ilgili olarak aktarılan rivayetlere ve bu konuda söylenmiş sözlere işaret etmiştir. Cümlenin içerdiği hükümleri, ilkeleri, telkinleri ve yasal, ahlakî, toplumsal ve manevî direktifleri açıklamıştır. Bir cümlenin içerdiği tabloları ve Peygamberimizin hayatından ve içinde yaşadığı toplumdan aktarılan sahneleri beyan etmiştir. Asıl maksadın dışına taşırmadan araç ve destek nitelikli ifadelere ve bunların kapsadıkları üsluptan kaynaklanan amaçlara dikkat çekmiştir. Mümkün olduğu ve gerek duyulduğu sürece, tefsir, şerh, akış, kanıtlama, hedef, destekleme, tablo ve sahnelerin belirginleştirilmesi bağlamında öncelikle Kur’an’ın lafız, terkip ve cümlelerinden yararlanmaya gayret etmiştir. Kur’an’ın bazı cümleleri ve bu cümlelerin içerdiği maksatları tercüme ederken önceki sûrelere göndermede bulunmaya ve gereksiz tekrarlardan ve uzun açıklamalardan kaçınmaya gayret etmiştir. Ancak Kur’an’ı baştan sona Nüzûl sırasına göre tefsir eden “Tefsiru’l-Hadis” adlı tefsiriyle Derveze, “Tefsiru Beyani’l-Meanî” adlı eseriyle Derveze’nin çağdaşı olan Kürt asıllı ve Sufî eğilimli Abdulkadir Molla Huveyş Ali Gazi olmuştur. Derveze tefsirindeki görüşlerini Mısır Islah ekolünden beslenerek ortaya koyarken Huveyş, sufî eğilimden beslenip Alusî’nin görüşlerinden yararlanarak tefsirine şekil vermiştir. Haliyle Derveze, tefsirinde, İçtimaî, Edebî, Konulu, Aksiyon ve Dava tefsir ekollerinden olumlu anlamda istifade edip onların metodunu tefsirinde tatbik etmiş, Bilimsel, Mezhebî, İlhadî tefsir ekollerine karşı çıkmış ve Modernist tefsir ekolünden nispeten etkilenmiştir. Çünkü kanaatimize göre, Derveze, Bilimsel, Kelamî / Mezhebî tefsir ekolüne karşı Edebî – Konulu tefsir ekolünü içleyip onun prensiplerine göre geliştirdiği kavram ve konuları bütüncül bir bakışla Kur’an’ın tamamını Nüzûl sırasına göre tefsir etmiştir. 228 İşte bizim tesbit edebildiğimiz Derveze’nin özgün yönleri hiç kuşkusuz, sûrelerin nüzûl sırasını gözeterek tefsir etmesi, ayet ve pasajları tefsirinde siyer bilgilerini önemli bir veri olarak kullanması, Kur’an’a bütüncül yaklaşması ve Kur’an’ın ana ilke ve evrensel prensiplerini tesbite çalışması, yenilikçi yönü ve Kur’an’ı yorumlamadaki etkileri, kadın, sosyal güvence, siyasal yorumuna dair görüşleri ve bunun alt başlıkları olan devletin temel sistemi, finans sistemi, yargı sistemi, savunma sistemi ve davet/müjdeleme sistemi’dir. Buradan çıkarılacak sonuç Derveze’nin ifadesiyle şu olabilir; “Kur’an’ın yorum ve tefsirini sadece Tefsir, Ulumu’l-Kur’an ve Tefsir Usûlü Çalışmalarında veya İslamî İlimler tabir edilen diğer ilmî faliyetler çerçevesinde aramak doğru olmaz. Onun yorumu bütün bir müslüman dünyanın kültür ve medeniyetinin dokularında aranması gerekir.” Derveze, Kur’an’ı anlama ve O’nu yorumlama(tefsir etme)’nin temel kurallarını 10 ciltlik Arapça olarak basılan Tefsiru’l-Hadis adlı eserinin birinci ciltinin baş tarafına konulan Kur’anü’l-Mecid adlı eserinde maddeler halinde açıklayarak şu on bir maddede özetlemiştir; 1. Kur’an ve Peygamberimizin hayatı, 2. Kur’an ve Peygamberimizin Yetiştiği Çevre, 3. Kur’an Dili, 4. Kur’an: Amaçlar(üsus-asıllar) ve Araçlar(vesail), 5. Kur’an Kıssaları, 6. Kur’an’da Melekler ve Cinler, 7. Evrensel Sahneler ve Yasalar, 8. Kur’an’da Ahiret Hayatı, 9. Kur’an’da Allah’ın Zatı, 10. Kur’an Bölümlerinin Sürekliliği ve Akışı, 11. Kur’an’ın Kur’an’dan Anlaşılması. Ayrıca bu çağda yenilikçi ve reform hareket önderleri arasındaki konumunu belirleme açısından Derveze’nin elbette Reformist yönü bulunmaktadır. Bu bağlamda Derveze, toplumsal sorunlardan Kadın sorununu ele almış, kadının devlet karşısındaki durumunda ve kamu alanındaki çalışmalarında dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat 229 çekmiştir. Bununla birlikte toplumun sosyal yaralarına, sıkıntı ve dertlerine islamî çözümler sunarken yine devlet kanalından çözümlerin giderilmesi yöntemini benimsemiştir. Bu bağlamda ele almış olduğu Sosyal Güvence konusunu Kur’an ekseninde ele alıp incelemiştir. Oryantalistler Hakkındaki görüşleri de bu bağlamda ele alınmıştır. Ancak Derveze’nin şia ve selefî görüş karşısındaki tutumu ümmetin iç duruşunu temsil etmekle birlikte bunun bir de dış duruşunu temsil eden oryantalistlere karşı duruşu ve onlardan etkilenme boyutu vardır. Derveze, ıslah ekolün temsilcisi olduğu için duruş itibariyle oryantalislere karşıdır. Ancak onlara karşı mücadele vermesiyle birlikte onlardan istemese de etkilenmiştir. Müfessirimiz Derveze de gerek tefsirinde gerek müstakil olarak ele almış olduğu eserlerinde oryantalislere karşı en güzel şekilde savunmacı bir duruş sergilemiş ve onların görüşlerini eleştirmiştir. Bu bağlamda Derveze, El-Kur’an ve’l- Mübeşşirun(Kur’an ve Oryantalistler) adıyla kaleme almış olduğu müstakil eserinde oryantalistlerin Kur’an’a ilişkin şüphelerini, özellikle de Matran Yusuf Haddad’ın elKur’an ve’l-Kitab adlı eserine reddiye bağlamında ele almış ve onlara karşı akıl ve mantık ekseninde reddiyede bulunmuştur. Özetle Derveze, Peygamberimizin ümmîliğine ilişkin Keytanî’ye karşı yapmış olduğu yorumlar, Kur’an kıssalarını öğüt, ibret, hatırlatma ve temsil olarak gönderildiğini söylemesi, 7 harf ve 7 kıraat meselesini birbirine karıştırma boyutuna getirse de orada geniş çapta Matran Yusuf Haddad’a vermiş olduğu cevaplar, Kur’an’ın icazının ruhaniyeti ve hidayetinde aranması gerektiğni vurgulaması, Kur’an’ın ilkelerini amaçlar ve araçlar olarak ikiye ayırması ve Sadık Celal el-Azm’ın Nakdü’l-Fikri’d-Dînî adlı eserine verdiği reddiyeler, sûreleri nüzûl sırasına göre düzenleme düşüncesi bağlamında Garim, Nöldeke, Wilhem Moyer, Bill, Arnould, Corcî Zeydan, Matran edDebs, Patrik es-Siryan, Cofy Castlo, Philip Hitti vs. gibi oryantalistlerin görüşlerinden etkilenmesi, “kötü niyetli misyoner ve oryantalistler, Hz. Peygamber’le alay ederek; Peygamberin onlarla savaşmama nedeni, onların malları ve paralarına el koyarak kendi arkadaşlarına vermek içindir” açıklamalarına bir cevap olarak geliştirdiği bir mutlak zorunluluk (farz) ama bir savunma hareketi olan cihad hakkındaki görüşleri ve Kur’an yorumu bağlamında tefsir dışında kaleme almış olduğu müstakil eserleri, hep 230 oryantalistlere verilen cevaplar neticesinde geliştirilmiş savunmacı düşüncelerin ürünleridir. Derveze, tefsirinde, tezimizin EK 2 tablosunda ayrıntılı olarak sunacağımız üzere, toplam 247 farklı eserden yararlanmış ve bu eserlerden 5569 adet alıntı yapmıştır. Her ne kadar Derveze tefsirinde kullandığı eserleri, kimi zaman eserlerin tam adını, kimi zaman yazarları, kimi zaman basım yeri ve tarihini göstermese ve günümüz bilimsel verileriyle örtüşmeyen şekilde alıntı yapmış olsa da, kullanmış olduğu bu kaynak eserlerin tasnifini şöyle yapabiliriz: a) Kur’an, Kur’an Tarihi ve Tefsir Kaynakları 66 eser ve 3511 adet alıntı yapmıştır. b) Kitab-ı Mukaddes, İncil(8 bölüm) ve 68 adet alıntı, Tevrat 68 bölüm ve 389 adet alıntı olmak üzere toplam 457 adet alıntı yapılmıştır. c) Hadis, Hadis Usûlü ve hadis tarihi kaynakları: 21 eser ve 1106 adet alıntı yapılmıştır. Yapılan alıntıların 960 adeti Taç adlı eserden yapılmıştır. d) Tarih ve siyer kaynakları: 41 eser ve 385 adet alıntı yapılmıştır. e) Diğer kaynaklar: 43 eser ve 110 adet alıntı yapılmıştır. Bu eserlerin 3 tanesi dergi olup bir kısmı güncel, fıkhî, mezhebî, felsefî vs. eserlerdir. Derveze’nin, bir kısım müfessirlerin serdetmiş oldukları, Tefsir Rivyetleri, Mezhebî ve Kelamî Yorumlar, Müfessirlerin Evrensel Sahnelere, Cinlere ve Meleklere İlişkin Yorumları ve Derveze’nin Onları Eleştirisi, Kur’an’ın Sırları, Sembolleri ve İfadelerinin Batınî Anlamları ile Uğraşmak; Ayrıntı ve tekrarlara dalmak; Kur’an’ın Bir Kerede İndiğine İlişkin Rivayetler ve Bunların Etkileri; Kur’an’ın Mahluk Olduğuna İlişkin İhtilaflar ve Bu İhtilafların Etkileri; Rey(Kişisel Görüş) ile Kur’an’ı Yorumlamanın Yasaklanması ve Bu Yasağın Etkileri gibi konular etrafında kimi zaman isim zikrederek kimi zaman üstü kapalı olarak salt fikirler ve bunların tutarsızlıkları etrafında ele almış olduğu bir kısım görüşleri mevcuttur. Ona göre, “bir tefsir, uzun ayrıntılara girmemeli, ama kısa da olmamalıdır. Her türlü düşünce ve değerlendirme ele alınmalı ve işaret edilen noksanlıklara yer verilmemelidir.” 231 Sonuç olarak Derveze, işte bu son kanaatine göre Kur’an’ı nüzûl sırasına göre tefsir etmiş, hadis, siyer ve tarihten beslenmekle birlikte kendi görüşünü ve bakış açısını ortaya koymayı da ihmal etmemiştir. 232 BİBLİYOGRAFYA ABDUH, Muhammed, Tevhid Risalesi, çev., Sabri Hizmetli, Fecr Yay., Ankara 1986. ABDURRAHMAN, Abdulhâdi, Sultatü’n-Nass, el-Merkezetü’s-Sekafi, 1. bsk., Beyrut 1993. A. Adnan, Tarih Boyunca İlim ve Din, Remzi Kitabevi, İstanbul ADIVAR, 1987. AFGANÎ, Cemaleddin – ABDUH, Muhammed, Urvetu’l-Vuska, Bir Yay., İstanbul 1987. AKARSU, Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Savaş Yay., Ankara 1984, bsk. 3. ------------- Wilhelm Von Humboltd’da Dil-Kültür Bağlantısı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1984. AKSAN, Doğan, Anlambilim, Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Engin Yay., Ankara 1998. ------------- Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim, Türk Dil Kurumu, Ankara 1995. AKTAY, Yasin,“Kur’an Yorumlarının Hermenötik Bağlamı”, İslamî Araştırmalar, c. 9, S. I-IV (1996). ------------- Anlama, Vahiy ve Tarih, Tezkire Dergisi, S. 5, Ankara 1993. ALBAYRAK, Halis, Tefsir Usulü, Şule Yay., İstanbul 1998. ALDERSON, Anthony Dolphin, Bütün Yönleriyle Osmanlı Hanedanı, Yeni Şafak Yay., İstanbul 1999. ALİ ŞEVVAH, İshak, Mu’cemü Musannifi’l-Kur’ani’l-Kerim, Riyad 1404/1984. 233 ARKOUN, Muhammed, Almene ve’d-Dîn; el-İslâm, el-Mesihiyye, el-Garb, terc., Haşim Salih, Daru’s-Sâkî, 2. bsk., Beyrut 1993. ------------- el-Fikri’l-Arabî, terc., Adil Avva, Menşurâtu Uveydât, 3. bsk., Beyrut 1985. ------------- el-İslâm, el-Ahlâk ve’s-Siyâse, çev., Haşim Salih, Yay., UnescoMerkezu’l-Enmâ’ el-Kavmî, 1. bsk., Beyrut 1990. ------------- İslam, Urubâ, el-Garb; Rihânâtü’l-Mâ’nâ ve İrâdetü’l-Heymene, terc. Haşim Salih, Daru’s-Sâkî, 1. bsk., Beyrut 1990. ASIM EFENDİ, Ebu’l-Kemal es-Seyyid Ahmed, Kamus Tercemesi(Okyanûsu’lBasît fî Tercemeti Qâmûsi’l-Muhît), HRF md., İstanbul 13041305/1887. ATEŞ, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, I-XII, Yeni Ufuk Yay., İstanbul 1988. ------------- Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1990. ATTAS, M. Nakib, İslam ve Laisizm, çev., Selahattin Ayaz, Pınar Yay., İstanbul 1994. AYDIN, Mustafa, Bir Metin Olarak Kur’an’ı Anlama Çerçevesinde Bazı Sorunlar, Umran Dergisi, S. 35, İstanbul 1997. AYDÜZ, Davud, Tefsir Çeşitleri ve Konulu Tefsir, Işık Yay., İstanbul 2000. BAHADIR, Abdülkerim, İnsanın Anlam Arayışı ve Din–Logoterapik Bir Araştırma-, İnsan Yay., İstanbul 2002. BEYYUMÎ, Seyyid Mürsî, İbrahim, Dirâsât fi’t-Tefsîri’l-Mevzûî, Beyrut trs. 234 BİLMEN, Ö. Nasuhî, Tabakatu’l-Müfessirîn, Bilmen Yay., İstanbul 1974. BİNNEBİ, Malik, İslam Davası, çev., Muharrem Tan, Yöneliş Yay., İstanbul 1990. BİNTÜ'Ş-ŞÂTİ', Aişe Abdurrahman, el-Kur'an ve Kadaya'l-İnsan, Daru'l-İlm li'lMelâyîn, Beyrut 1982. ------------- İ'cazu'l-Beyani li'l-Kur'an ve Mesâlihu İbni'l-Erzak, Daru'l-Mearif, Kahire 1990. BİRAND, Kâmıran, Manevî İlimler Metodu Olarak Anlama, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara 1960. BUHARİ, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahihu’l-Buharî, Kahire 1975. BULAÇ, Ali, İslam Düşüncesinde Din-Felsefe / Vahiy-Akıl İlişkisi, Beyan Yay., İstanbul 1994. CABİRÎ, Muhammed Abid, Arap-İslam Kültürünün Akıl Yapısı, Kitabevi Yay., İstanbul 1999. CÂHIZ, Ebû Osman Amr b. Bahr, Kitâbu’l-Hayevân, (Thk. Abdusselam Muhammed Hârun), Beyrut 1969. CANATAN, Kadir, Kilise-Devlet İlişkisinin Tarihsel Gelişimi ve Türkiye’de Laiklik, Bilgi ve Hikmet, 1995 / 11. CERRAHOĞLU, İsmail, Tefsir Tarihi, Fecr Yay., Ankara 1996. ------------- Tefsir Usûlü, TDV Yay., Ankara 1995. CEVHERÎ, İsmail b. Hammad, es-Sıhah Tâcü’l-Lüga ve Sıhahi’l-Arabiyye, (Thk: Ahmed Abdulgafûr Atâr) Mektebetü’l-İlmiyye, Kahire 235 1957. COMMİNS, David Dean, Osmanlı Suriyesi’nde Islahat Hareketleri, çev., Selahattin Ayaz, Yöneliş Yay., İstanbul 1993. CÜNDİOĞLU, Dücane, 2. Kur’an Sempozyumu, “Türkçe Kur’an Çevirileri ve Yöntem Sorunu” Bilgi Vakfı, Ankara 1995. ------------- Anlamın Buharlaşması ve Kur’an-Hermenötik Bir Deneyim II-, Tibyan Yay., İstanbul 1995. ------------- Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Kitabevi Yay., İstanbul 1999. ------------- Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı (Hermenötik Bir Deneyim), Tibyan Yay., İstanbul 1995. ------------- Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, Tibyan Yay., İstanbul 1997. ÇELEBİ, Katip, Keşfu’z-Zunûn, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1971. ÇELİK, Ahmet, Yedi Kıraat, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, c. 3, S. 8, Y. 2004. ÇOLAK, Abdullah, İbn Hazm ve el-Muhalla’sı, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II(2002). DAVUTOĞLU, Ahmet, Osmanlı’da Devlet, Toplum ve Ekonomi, Çerçeve dergisi, yıl 8, S. 25, Mayıs 2000. DEMİR, Ömer – ACAR, Mustafa, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Yay., İstanbul 1993. DEMİR, Şehmuz, Kur’an’ın Yeniden Yorumlanması: Batı Münasebetinin Kur’an Yorumuna Yansımaları, İnsan Yay., İstanbul 2002. 236 DENKEL, Arda, Anlaşma, Anlatma ve Anlama, Boğaziçi Üniversitesi Yay., İstanbul 1981. DERVEZE, M. İzzet, el-Cihad fî Sebilillah fi’l-Kur’an ve’l-Hadis, en-Nâşir li’t-Tabaa ve’n-Neşr ve’t-Tevzî’ ve’l-İ’lan, 2. Baskı, Beyrut 1990. ------------- Asru’n-Nebi: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı: I, Çev: Mehmet Yolcu, 2. baskı, İstanbul: 1995. ------------- ed-Dustûru’l-Kur’ânî ve’s-Sünnetü’n-Nebeviyye fî Şuuni’l-Hayat, I-II, İsa el-Babu’l-Halebî, Kahire trs. ------------- El-Kur’an ve Dımâmu’l-İctimâî (Kur’an ve Sosyal Güvence), Sayda 1950; el-Matbaatü’l-Asriyye, Sayda 1951. ------------- el-Yehûd fi’l-Kur’ani’l-Kerim, el-Mektebu’l-İslamî, Beyrut 1980. ------------- et-Tefsîru’l-Hadîs, 1-7, Ekin Yay., İstanbul 1998. ------------- et-Tefsiru’l-Hadis Tertibu’s-Suver Hasebe’n-Nüzûl, Kur’anü’lMecid, I-X, Daru’l-Garbi’l-İslamî, Beyrut 2000. ------------- Kur’an Cevap Veriyor, çev., Abdullah Baykal, İstanbul 1988. ------------- Kur’an ve’l-Mülhidûn, Daru’l-Küteybe, Mısır trs. ------------- Kur’an ve'l-Mer'e, Matbaatü’l-Asriyye, Sayda 1951. ------------- Kur’anü’l-Mecid, Daru’l-Garbi’l-İslamî, Beyrut 2000. ------------- Neşetü’l-Hareketi’l-Arabiyyeti’l-Hadise, Sayda 1972. ------------- Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, Mekke Dönemi, çev., Mehmet Yolcu, İstanbul 1995. ------------- Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı: III, Çev: Mehmet Yolcu, 2. bsk., İstanbul 1995. 237 ------------- Tarîhu’l-Cinsi’l-Arabî fî Muhtelifi’l-Etvâr ve’l-Edvâr ve’l-Aktâr, I-VIII, Sayda 1958-1963. DEVELİOGLU, Ferit, Osmanlıca, Türkçe Ansiklopedik Lugat, Milli Eğitim Yay., Ankara 1990. DİBAG, Mustafa, Biladüna Filistin, Daru’t-Talia, Beyrut 1965. DRAZ, Muhammed Abdullah, “El-Nakdu’l-Fennî li Meşrûi Tertibi’lKur’ani’l-Kerim Hasebe Nuzûlih”, Mecelletu’l-Ezher, XXII. Cilt, Ramazan 1370 / Haziran 1951. DRAZ, Muhammed Abdullah, Kur’an-ı Kerim’in Nüzul Sırasına Göre Tertip Edilmesi Teklifi’ne Edebi Eleştiri, Çev., Ahmet Nedim SERİNSU, Ankara Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, c. 37. DUMAN, M. Zeki, Nüzûlünden Günümüze Kur’an ve Müslümanlar, Fecr Yay., Ankara 1996. ------------- VII. Kur’an Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2004, Kayseri, Sempozyum Notları. EBU ZEYD, Nasr Hamid, el-İmâm eş-Şafiî ve Te'sisu'l-İdeolojciyyeti'lVasatiyye, Sînâ li'n-Neşr, Kahire 1991. ------------- et-Tefkir fî Zemeni’t-Tekfir, (Röportaj: Nasır Venûs), en-Nehc Dergisi, S. 39, Şam 1995. ------------- Mefhumu’n-Nass, el-Heyetü’l-Mısriyye’l-Amme li’l-Küttab, Mısır 1990. ELMALILI, M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1982. 238 ERTEN, Mevlüt, Nass-Yorum İlişkisi, Doktora Tezi, Ankara 1998. ESED, Muhammed, Kur’an Mesajı –Meal-Tefsir, çev., Cahit Koytak – Ahmet Ertürk, İşaret Yay., İstanbul 1997. FAZLUR RAHMAN, “Revival and Reform in Islam”, The Cambridge History of Islam, ed. P.M. Holt-Ann K. S. Lambton – Bernard Lewis, Cambridge University Pres, New York 1970. FERİD, Mustafa Süleyman, Muhammed İzzet Derveze Ve Tefsiru’lKur’ani’l-Kerim, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad: 1414 H / 1993 M. FERMAVÎ, Abdulhay, el-Bidaye fi’t-Tefsiri’l-Mevdûî: Dirâse, Menheciyye, Mevdûiyye, Kahire 1977, 1998. GADAMER, Hans George, “Hermeneutik”, Hermeneutik Üzerine Yazılar, çeviren ve derleyen Doğan Özlem, Ankara 1995. GAZALİ, Muhammed, Nahve Tefsiri'l-Mevdui, Daru'ş-Şuruk, Kahire 1995. ------------- Kur’an’ın Konulu Tefsiri, çev., Şahin Güven - Ekrem Demir, Şura Yay., İstanbul 2000. GÖRGÜN, Tahsin, İlahi Sözün Gücü, Gelenek Yay., İstanbul 2003. GÜNDÜZ, Şinasi, Kur’an Vahyi ve Diğerleri Zincirin Son Halkası Olarak İlk Buluşma, İslamiyat VII, 2004, S. 1. GÜNEŞ, Kamil, İslamî Düşüncenin Şekillenmesinde Akıl ve Nass, İnsan Yay., İstanbul 2003. GÜNEYM, Adil Hasan, Muhammed İzzet Derveze ve Hareketü’n-Nidâli’lFilistînî, Daru’n-Nahdatü’l-Arabiyye, Kahire, trs. GÜNGÖR, Mevlüt, Kur’an Araştırmaları, İstanbul 1995. 239 GÜVEN, Şahin, Konulu Tefsir Metodu, Şûrâ Yay., İstanbul 2001. ------------- Kur’an’ın Anlaşılmasında Çok Anlamlılık Sorunu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kayseri 2004. HAFÂCÎ, İbn Sinân, Sırru’l-Fesâha, (Thk. Abdulmüteâl es-Sâidî), Mektebetü'l-İlmiyye, Kahire 1953. HAMEVİ, Şihabuddin Yakut, Mu’cemu’l-Büldân, Daru Beyrut, Beyrut 1957. HAMİDULLAH, Muhammed (Macid Yaşaroğlu ile birlikte), Kur’an Tarihi-Kur’an -ı Kerim’in Türkçe Terceme ve Tefsirleri Bibliyografyası, Ankara 1991. ------------- İslâm’da Sembolik Anlatım, (Çev., Sadık Kılıç), İstanbul 1995. ------------- Kur’an Tarihi, çev. M. Sait Mutlu, Ankara 1991. HAMMADE, Hüseyin Ömer, Muhammed İzzet Derveze, Daru Kuteybe, Şam 1982. HANEFİ, Hasan, “İslam ve Batılılaşma”, çev., İlhami Güler, Değişim Sürecinde İslam, TDV. Yay., Ankara 1997. ------------- el-Vahyu ve’l-Vâkı’, el-İslam ve’l-Hadase, Daru’s-Sâki, London 1990. ------------- et-Türâs ve’t-Tecdid Mevkıfüna Mine’t-Türasi’l-Kadîm, Kahire trs. ------------- Kadâyâ Felsefiyye, Mektebetü’l-Anglû el-Mısriyye, 1. bsk., Kahire 1987. ------------ Kadâyâ Muâsıra fî Fikrina'l-Muasır, Daru’t-Tenvîr li’t-Tıbaâ 240 ve’n-Neşr, 2. bsk., Beyrut 1983. ------------- Method of Thematic Interpretation of the Qor’an (the Qor’an as Text, Ed Stefan And Wild), yay., Brill, Leiden-Nev Yok-Köln 1996. ------------ Müsteviyyatü’n-Nassi’l-Kur’anî, Mecelletü Edeb ve Nakd, Kahire 1993. HARB, Ali, Nakdü’n-Nass, el-Merkezü’s-Sekafiyyu’l-Arabî, 1. bsk., Beyrut 1983. HASAN, Abdurrahman Muhammed Ahmed, Cuhudu Muhammed İzzet Derveze fî Tefsirihi el-Müsemma et-Tefsiru’l-Hadis, Doktora Tezi, Kahire 1984. HASAN, Macid Salahaddin, Beyanü’l-Kur’an Rü’yetün fî’l-Menheci’nNazar, Daru’l-Fikri’l-İslamî, Kahire 2002. HEYKEL, M. Hüseyin, Hayatu Muhammed, çev., Ö. Rıza Doğrul, Hürriyet Yay., İstanbul 1972. HİCÂZÎ, Muhammed Mahmud, et-Tefsiru’l-Mevduiyye fi’l-Kur’ani’lKerim, Kahire 1970. HODGSON, MGS., İslamın Serüveni, çev., Birol Çetinkaya, İz Yay., İstanbul 1995. HULİ, Emin, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, çev., Mevlüt Güngör, Kur’an Kitaplığı, İstanbul 1995. HULÎ, Emin, et-Tefsir Mealimu Hayatihi ve Menhecuhu’l-Yevm, Mısr 1944. 241 HÛT, Beyân Nüveyhiz, el-Kıyâdât ve’l-Müessesâtü’s-Siyâsiyye fî Filistîn: 1917-1947, Beyrut 1986. HÜSEYİN, Taha, Fi’l-Edebi’l-Cahilî, Mısır 1958. HÜSEYNÎ, Seyyid Mansûr Ali Nâsıf, Taç Tercemesi, çev., Bekir Sadak, Eser Neşriyat ve Dağıtım, İstanbul 1980. ISFEHÂNÎ, Ragıb Ebu Kasım Hüseyn b. Muhammed, Müfredâtü Elfâzi’lKur’an, Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut 1962. IZUTSU, Toshihiko, Kur’an’da Allah ve İnsan, çev., Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul trs. İBN ABDİRRABBİH, İkdu’l-Ferid, Beyrut 1949. İBN CİNÎ, Ebu’l-Feth Osman, Hasâis, (Tah. Muhammed Ali en-Neccar), elHey’etü’l-Mısriyyetü’l-Âmme li’l-Kütüb, Kahire 1986. İBN FÂRİS, Ebu'l-Hüseyn Ahmed b. Faris b. Zekeriyyâ, Mu’cemu Mekâyîsi’lLuga, Mısır 1972. İBN HANBEL, Ahmed b. Muhammed, Müsned, Daru Sadr, Beyrut trs. İBN HALDUN, Mukaddime, çev., Zakir Kadiri Ugan, M.E.B. yay., İstanbul 1991. İBN HAZM, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed, el-İhkam fî Usûli’l-Ahkâm, (Thk. Mahmud Hâmid Osman), Kahire 1998, c. 2. İBN RÜŞD, Muhammed b. Ahmed, Faslu’l-Maka’l-el-Keşf an Minhâci’lEdille (Felsefe-Din İlişkileri), Hazırlayan: Süleyman Uludağ, Dergah Yay., 1. bsk., İstanbul 1985. İBN SA’D, Muhammed b. Sa'd b. Menî' Ebû Abdullah el-Basrî ez-Zührî, Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1985, c. 1. 242 İBNİ İSHAK, Muhammed, es-Sîre, Fas, Karaviyyin trs. İBNİ MANZUR, Ebu’l-Fadl Muhammed b. Mükerrem, Lisanü’l-Arab, Daru’lMaârif, Kahire 1979, c. 3-4-5. İSLAMOĞLU, Mustafa, Hayatın Yeniden İnşası İçin Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı? Kiminle Yapmalı?, Denge Yay., İstanbul 2002. ------------- İslamî Hareket Anadolu II, Denge Yay., İstanbul 1991. İSMAİL, K. Poonawala, “Muhammad Izzat Darwaza’s Principles of Modern Exegesis”, Approaches to the Qur’ân (ed. G. R. Hawting – Abdul-Kader A. Shareef), London 1993. JANSEN, J.J.G., Kur’an’a Bilimsel-Filolojik-Pratik Yaklaşımlar, (çev. Halilrahman Açar), Fecr Yay., Ankara 1993. KÂDÎ, Abdulfettah, Esbab-ı Nüzûl: Sahabe ve Muhaddislere Göre, 3. bsk., Fecr Yay., Ankara 1996. KAFİYECİ, Muhyiddin, Kitabü’t-Teysîr fî Kavâ’idi ‘İlmi’t-Tefsir, thk. ve trc. İsmail Cerrahoğlu, Ankara 1989. KASİMÎ, Muhammed Cemaluddin, Tefsiru’l-Kasimî, Mahasinu’t-Te’vîl, Mısır 1376. KATTÂN, Menna’, Nüzûlü’l-Kur’an alâ Sebati Ahrufin, Mektebetü Vehbe, Kahire 1991. KAZANCIGİL, Aykut, Türkiye’de Bilim ve Teknoloji(1789-1922), Yeni Şafak Yay., İstanbul 1995. KEHHÂLE, Ömer Rıza, Mu’cemü Musannifi’l-Kütübi’l-‘Arabiyye, Beyrut 1406/1986. 243 KILIÇ, Sadık, Tarih Felsefesi Açısından Kıssalar, Bilgi Vakfı I. Kur’an Sempozyumu, Ankara 1994. KIRBAŞOĞLU, Mehmet Hayri, Mehmet Hayri, Yenilikçi İslam Düşüncesi: Ümit mi, Risk mi? Batılılaşma ve Gelenekçilik Arasında Üçüncü Yol: Yenilikçi İslam, İslamiyat Dergisi, 7(2004), sayı 4. KOÇ, Mehmet Akif, Bir Kadın Müfessir Aişe Abdurrahman ve Kur’an Tefsirindeki Yeri, Şule Yay., İstanbul 1998. KOÇ, Nurettin, Açıklamalı Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1992. KOÇ, Turan, 2. Kur’an Sempozyumu, Çeviri ve Kur’an’ın Türkçe Çevirileri, Bilgi Vakfı, Ankara 1995. ------------- Din Dili, Rey Yay., Kayseri 1985. ------------- Kur’an Dili Açısından Söz-Anlam İlişkisi, (Kur’an ve Dil – Dilbilim ve Hermenötik- Sempozyumu), Van 2001. KURŞUN, Zekeriya, DİA, “DERVEZE, Muhammed İzzet”. KURTUBÎ, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Camiu li’lAhkami’l-Kur’an, Daru’l-Fikr, Beyrut trs. MAMMUDA, Abdulvahhab, el-Kıraât ve’l-Lehecât, Mısır 1368/1948. Mecelletü’l-Mecmei’l-İlmi’l-Arabî, c. 37, Bölüm 4, Ekim 1962 / Cemadiye’l-ûlâ 1382. MEVDUDİ, Ebu'l-A'lâ, Gelin Bu Dünyayı Değiştirelim, çev., B. Tuna, Özgün Yay., İstanbul 1991. MUSTAFA, İbrahim - ABDULKADİR, Hamid, el-Mu’cemu’l-Vasıt, Tahran 244 trs. MÜSLİM, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. El-Haccac el-Kuşeyrî, es-Sahih, Thk., M. Fuad Abdulbaki, İstanbul 1981. NURSÎ, Bediüzzaman Saîd, Sözler, Sinan Matbaası, İstanbul 1958. OKUMUŞ, Mesut, M. İzzet Derveze ve Tefsirindeki Metodu, Y. Lisans Tezi, Ankara 1994. ÖZLEM, Doğan, Bilim, Tarih ve Yorum, İnkılap Yay., İstanbul 1998. ÖZSOY, Ömer, Çeviri Kuramı Açısından Kur’an Çevirisi Sorunu, Kur’an Sempozyumu II (4-5 Kasım 1995), Ankara 1996. PAÇACI, Mehmet, Kur’an ve Ben Ne Kadar Tarihseliz?, Ankara Okulu Yay., Ankara 2000. ------------- Kur’an’da Dil ve Varlık Alanları, Bilgi Vakfı II. Kur’an Sempozyumu), Bilgi Vakfı Yay., Ankara 1996. PAUL ROBERT, Le Pitit Robert, Paris, 1982. POLAT, Fethi Ahmet, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, Basılmamış Doktora tezi, Selçuk Ünv. İlahiyat Fak., Konya 2000. POYRAZ, Hakan, Dil ve Ahlak, Vadi Yay., Ankara 1996. REŞİD RIZA, Muhammed,Tefsiru’l-Menar, Matbaatu Menar, Mısır 1346. RUDANÎ, İmam Muhammed b. Muhammed b. Süleyman, Cem’u’l-Fevâid Min Cami’i’l-Usûl ve Mecma’iz-Zevaid, çev., Naim Erdoğan, İz Yay., İstanbul trs. SERDAR, Ziyauddin, İslam Medeniyetinin Geleceği, çev., Deniz Aydın, İnsan Yay., İstanbul 1986. 245 SOYSALDI, H. Mehmet, Nüzulünden Günümüze Kur’an ve Tefsir, Fecr Yay., Ankara 2001. SÖNMEZSOY, Selahattin, Kur’an ve Oryantalistler, Fecr Yay., Ankara 1998. SUBHİ, Salih, Kur’an İlimleri, çev., M. Said Şimşek, Esra Yay., Konya 1994. ------------- Mebahis fî Ulumi’l-Kur’an, Dersaadet, İstanbul trs. SUYÛTÎ, Celâleddîn Abdurrahman, el-Müzhir fî Ulûmi’l-Luğa ve Envâihâ, (Şerh ve Talik: Muhammed Câru’l-Mevlâ Beg, Muhammed Ebu’lFazl İbrahim, Ali Muhammed el-Beccârî), Beyrut 1987. ------------- el-Itkan fî Ulûmi'l-Kur'an, (Takdim ve Talik Mustafa Buga), Daru İbn Kesîr, Beyrut 1993. ŞATİBÎ, Ebû İshâk İbrahim b. Musa el-Lahmî el-Gırnâtî, el-Muvâfakât fî Usûli’ş-Şerîa, c. 2-3, Daru’l-Baz, Mekke trs; Daru'l-Ma'rife, Beyrut trs. ŞEFİ’, Ahmed el-Mâhî, Müşkilet-ü Halki’l-Kur’an Beyne’l-Mu’tezile ve’l-Eş’aire, el-Mecelletü’l-Arabiyye li’l-Ulûmi’l-İnsaniyye, S. 61, Kuveyt 1997. ŞENGÜL, İdris, Kur’an Kıssaları Üzerine, İzmir 1994. ŞERKAVÎ, M., İtticâhâtu’t-tefsîr fi’l-‘Asrı’l-Hadîs, Kahire 1972. ŞİHABÎ, Mustafa, el-Kavmiyye’l-Arabiyye, Ma’hadü’d-Dırasâti’l-Arabiyye, Kahire 1961. ŞİMŞEK, M. Said, Günümüz Tefsir Problemleri, Esra Yay., Konya 1997. TABERÎ, Muhammed b. Cerîr, Târîhu'l-Ümem ve’l-Mulûk, Hüseyniyye 246 Matbaası, Mısır 1226. THERBORN, Göran, “Modernlik Yoluyla Modernliğe Giden Yollar”, çev. Mehmet Gümüş-Bülent Toksöz, Postmodernizm ve İslam Küreselleşme ve Oryantalizm, derleyen, Abdullah TopcuoğluYasin Aktay, Vadi Yay., Ankara 1996. TÜRKÖNE, Mümtazer, Osmanlı Modernleşmesinin Kökleri, Yeni Şafak Yay., İstanbul, 1995. UĞUR, Mücteba, Hadis İlimleri Edebiyatı, TDV Yay., Ankara 1996. ULUDAĞ, Süleyman, İbn Teymiye Külliyatı, Tevhit Yay., İstanbu 1986. WATT, W. Montgomery, Hz. Muhammed’in Mekkesi, Bilgi Vakfı Yay., Ankara 1995. ------------- Kur’an’a Giriş, (çev., Süleyman Alkan), Ankara 1998. ------------- Modern Dünyada İslam Vahyi, çev., M. S. Aydın, Hülbe Yay., Ankara 1982. YAZICIOĞLU, Hulusi, Bir Din Politikası Laiklik, İFAV Yay., İstanbul 1993. YILDIRIM, Suat, Kur’an’da Ulûhiyet, Kayıhan Yay., İstanbul 1987. ------------- Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, 3. bsk. İstanbul 1989. ZEHEBİ, Muhammed Hüseyn, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Daru'l-Erkam b. Ebi'l-Erkam, Lübnan-Beyrut trs. c. 2. ZEMAHŞERİ, Cârullah Mahmud b. Ömer, Esasü’l-Belâga, Beyrut 1979. ZERKÂNÎ, Muhammed Abdulazim, Menalilü’l-İrfan fî Ulumi’l-Kur’an, Mısır 1362, c. 1. 247 ZERKEŞÎ, Bedreddîn Muhammed b. Abdullah, el- Burhan fî Ulumi’l-Kur’an, (Thk. Yusuf Abdurrahman El-Mar’aşlî, Cemal Hamdi ez-Zehebî), Daru’l-Ma’rife, Beyrut 1994. 248 ÖZET Demir, Ekrem, “Muhammed İzzet Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi”, (Doktora Tezi), Yöneten: Prof. Dr. Mehmet Paçacı, 263+IX sayfa. Kur’an, İslam dininin ve bu dinin müntesipleri olan Müslümanların ilk ve ana kaynağıdır. Bu kaynaktan beslenmek ve sulanmak için kaynağa zararlı şeyler karıştırmadan yararlanmak gerekir. Bu bağlamda insanlar, kendilerine gönderilen bu son vahiy olan Kur’an’dan, tarih boyu beslenmiş ve sulanmış olup onu anlamaya ve yorumlamaya çalışmışlardır. Bu anlama ve yorumlama faaliyeti her dönem yapıla gelmiştir. Elbette tefsir adını verdiğimiz bu yorumlama faaliyeti bir disiplin olup bunun yöntemi de tefsir usulüdür. Bu bağlamda tez çalışması olarak aldığımız “Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi” konulu Doktora tezimiz, bir giriş, üç ana bölüm ve bir sonuç ve değerlendirmeden oluşmaktadır. Bu alanda kendisini uzman olarak gören ve topluma mesaj verme gayretiyle Kur’an’ı Nüzûl sırasına göre tefsir eden Derveze, tabi ki Kur’an’ı anlayıp yorumlarken bir yöntem geliştirmeye çalışmış ve “Asru’n-Nebî”, “es-Sîretü’r-Rasûl”, “Kur’anü’l-Mecid”, “edDusturu’l-Kur’anî” gibi Kur’an’ı yorumlama yöntem çalışmalarında, geliştirmiş olduğu yorumsal yöntemini “et-Tefsîru’l-Hadîs” adlı tefsirine uygulamıştır. Bu nedenle tezimizin Birinci bölümde, Derveze’nin kimliği ve kimliğini oluşturan unsurlar üzerinde durularak tez konumuzun birinci sac ayağını oluşturmaya çalıştık. Bu bağlamda, yaşadığı dönem ve coğrafyaya medeniyetler perspektifinde genel bir bakış yaparak, Derveze’nin hayatına yer verilmiştir. Çünkü Kur’an’ı anlama ve yorumlama yönteminin ortaya konduğu düşünceler, düşünceyi ortaya koyan şahşın yaşamından bigane değildir. Bu nedenle düşünceleri ortaya konan yorumcumuzun düşüncelerinden sadır olan, eserleri ve hakkında yapılan çalışmalar ve ilim dünyasına yansıması yine bu bölümde ele alınmıştır. Kısacası burada Kur’an’ı anlamaya ve yorumlamaya çalışan yorumcunun kimliği ve kişiliği üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, yorumcumuz ve yöntem sahibimiz Derveze’nin Kur’an’ı anlama yöntemi üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda, “Kur’an”, “Anlama”, “Yöntem” kavramları üzerinde kısaca açıklamalar yapıldıktan sonra, Derveze’nin “Kur’an”, “Kur’an İlimleri” ve “Kur’an Tarihi” hakkındaki görüşleri ele alınıp incelenmiştir. Üçüncü bölümde, Derveze’nin Kur’an’ı Yorumlama Yöntemi üzerinde durulmuştur. Sonuç ve Değerlendirme bölümünde ise, ulaştığımız sonuçlar özetlenmiştir. 249 SUMMARY Demir, Ekrem, “Muhammed Izzet Derveze’s Approach to Understanding and Interpreting the Qur’an”, (Doctoral Thesis), Administrator: Prof. Dr. Mehmet Paçacı, 263 page. IX volume. The Qur’an is the first and main source of Islam and the practitioners of this religion, the Muslims. In order to relieve hunger and thirst from this source, it is imperative to keep the source free from damage. The subject I have taken for my thesis “Muhammed Izzet Derveze’s Approach to Understanding and Interpreting the Qur’an” consists of an introduction, three main parts and a conclusion and summary. In the First Part, we have tried to establish the first leg of the foundation for our thesis by setting forth Derveze’s identity and the forces important to forming that identity. Derveze’s life is included with a general view evaluated from the standpoint of the civilisational time and geography progression. The thoughts which are the cumulation of the method to understanding and interpreting the Qur’an cannot be separated from the life of the individual forming those same thoughts. For this reason, the studies which take the interpreter’s work as its subject, and how his works were reflected in the world of science and learning have once again been given place in this section. In short, this part concentrates mainly on the identity and the characteristic of Derveze who has tried to understand and interpret the Qur’an. In the Second Part, we have focused on our interpreter’s method to understanding the Qur’an. After short summaries of concepts such as “The Qur’an”, “Understanding”, “Method”,we further study Derveze’s views on “The Study of the Qur’an” and “The History of the Qur’an” In the Third Part, we have concentrated on Derveze’s Approach to Interpreting the Qur’an. In the Conclusion and Summary Part we have outlined the results we have arrived at. 250 Alak Kalem Müzzemmil Müddessir Fatiha Mesed Tekvir Alâ Leyl Fecr Duha İnşirah Asr Adiyat Kevser Tekâsür Mâun Kâfirun Fil Felak Nas İhlas Necm Abese Kadir Şems Burûc Tîn Kureyş Kâria Kıyame Hümeze Mürselat Kaf 96 68 73 74 1 111 81 87 92 89 93 94 103 100 108 102 107 109 105 113 114 112 53 80 97 91 85 95 106 101 75 104 77 50 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 Mekkî Sûreler 1 1 2 2 3 3 4 4 0 0 5 5 7 6 8 7 9 8 10 9 11 10 12 11 13 12 14 13 15 15 ? ? 17 31 18 14 19 16 0 17 0 18 0 19 21 20 22 20 23 21 0 22 24 23 25 24 26 25 27 26 28 27 29 28 30 29 31 30 1 2 3 4 0 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 ? 16 14 18 19 20 21 22 23 24 25 26 13 28 29 30 31 32 33 1 2 3 4 0 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 ? 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 26 28 29 30 31 32 33 1 2 3 4 0 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 ? 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 26 28 29 30 31 32 33 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 ? 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 27 29 30 31 32 33 34 M.İzzet Derveze Nüzûl Sıralaması Cabir Nüzûl Sıralaması İbn Abbas Nüzûl Sıralaması Hüseyin ve İkrime Nüzûl Sıralaması Suyutî Nüzûl Sıralaması Mecmeu'l-Beyan Nüzûl Sıralaması Hazin Mushafı Sûrelerin Sıralaması Fuad Mushafı Nüzûl Sıralaması Mushaftaki Sûrelerin Sırası Sûrenin Adı EK: 1 Mekkî ve Medenî sûrelerin Mushaftaki sıralaması ile Nüzûl sırasına göre sûreleri ayırıp sıralayan Fuad, Hazîn, Mecmeu’l-Beyân, Suyutî, Hüseyin ve İkrime, İbn Abbas, Cabîr ve Derveze Nüzûl sıralamasının Tablo halinde karşılaştırılması: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 ? 16 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 251 Beled Tarık Kamer Sad A'raf Cin Yâsin Furkan Fâtır Meryem Tâhâ Vâkıa Şuara Neml Kasas İsra Yunus Hûd Yusuf Hicr En'am Saffat Lokman Sebe Zümer Gâfir(Mü'min) Fussilet Şûrâ Zuhruf Duhan Câsiye Ahkaf Zâriyat Gâşiye Kehf Nahl Nuh İbrahim Embiya Mü'minun Secde Tur Mülk Hakka Meâric Nebe Naziat İnfitar İnşikak Rum Ankebut 90 86 54 38 7 72 36 25 35 19 20 56 26 27 28 17 10 11 12 15 6 37 31 34 39 40 41 42 43 44 45 46 51 88 18 16 71 14 21 23 32 52 67 69 70 78 79 86 84 30 29 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 72 73 74 75 77 76 78 79 80 81 32 31 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 0 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 65 66 44 64 68 69 70 71 72 73 74 75 77 76 78 79 0 80 34 35 36 37 38 39 40 43 42 41 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 80 79 81 82 83 84 34 35 36 37 0 38 39 40 41 0 42 45 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 58 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 77 77 79 78 80 81 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 80 79 81 82 83 84 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 69 62 63 64 65 66 67 68 72 73 0 71 75 70 74 76 77 78 80 79 81 82 83 84 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 252 83 86 82 81 85 0 85 85 86 Mutaffifin a) Çizelgedeki 0 rakamı ilgili şahıs sıralamasında o sûrenin bulunmadığını veya Medenî olarak gösterildiğini ifade eder. b) Felak ve Nas sûreleri Hazin sıralamasında Medenîdir. İhlas, Kevser, Kureyş, Asr, Adiyat, Kadr, Mutaffifin ve Fatiha sûrelerinin Medeni olduğu söylenmiştir. Cumhura göre bu sûreler Felak ve Nas sûreleri ile birlikte Mekkî'dir. c) Zelzele, İnsan, Ra'd ve Hacc sûreleri çoğu rivayetlerde ve tüm sıralamalarda Medenî olarak gösterilmiştir. Mekkî olduğunu belirten rivayetler de vardır. Uslüb ve içerikleri Mekkî uslüba daha yakındır. d) Casiye: Şeriat; Fussilet: Mesabih; Gafir: Mü'min; Sad: Davud; Mesed: Ebu Leheb; Nebe': Tesaül; Mearic: Sele; Kalem: Nun; Fatiha: Ümmü'l-Kitab; Fatır: Melaike; İsra: Beni İsrail; Nahl: Naam sûreleri diye de adlandırılmaktadır. Bu isimler de meşhurdur. e) Cizelgedeki mükerrer rakamlar, kitabın orjinalindendir. 778 Medenî Sûreler 2 1 1 2 1 1 1 9 87 Bakara 8 3 2 4 2 2 2 2 88 Enfal 3 2 33 3 3 3 3 3 89 Al-i İmran 33 4 4 5 4 4 4 4 90 Ahzab 60 6 5 7 5 5 5 5 91 Mümtehine 4 ? 6 8 6 6 6 6 92 Nisa 99 ? 7 9 7 7 7 7 93 Zilzal 57 ? 8 10 8 8 8 8 94 Hadid 47 ? 9 11 9 10 9 9 95 Muhammed 13 ? 10 12 10 10 10 10 96 Rad 55 ? 11 13 11 12 11 11 97 Rahman 76 ? 12 14 12 ? 12 12 98 İnsan 65 ? 13 15 13 13 13 13 99 Talak 98 ? 14 16 14 14 14 14 100 Beyine 59 ? 15 17 15 15 15 15 101 Haşr 24 8 17 19 17 17 19 16 102 Nur 22 9 18 20 18 18 20 17 103 Hacc 63 10 19 21 19 19 21 18 104 Münafikun 58 11 20 22 20 20 22 19 105 Mücadele 49 12 21 23 21 21 23 20 106 Hucurat 66 13 22 24 26 26 24 21 107 Tahrim 64 15 24 27 24 24 27 22 108 Tegabun 61 16 25 25 25 9 25 23 109 Saff 62 14 23 26 23 23 26 24 110 Cuma’ 48 15 26 28 22 22 24 25 111 Fetih 5 5 27 6 27 25 30 26 112 Maide 9 6 28 29 28 27 29 27 113 Tevbe 110 7 16 18 16 16 18 28 114 Nasr a) ? İşareti, sûrenin sıralamada yer almadığını ifade eder. b) İnsan sûresi, Mecmeu'l-Beyan'da Mekki olup 64. sıradadır. c) Muttaffifin sûresi, İkrime ve Hüseyin'in listesine göre Medenî ve ilk sûredir. d) Beyyine, Zilzal, İnsan, Tegabun, Saff, Rahman, Hacc, Ra'd ve Hadid sûrelerinin Mekkî olduğunu belirten rivayetler vardır. Saf ve Hadid sûreleri için bunu söylemek mümkün değildir. Zilzal, İnsan, Rahman ve Hacc sûrelerinin Mekkî olma ihtimali vardır. Beyyine ve Tegabun sûrelerinin Medenî olma ihtimali daha güçlüdür. Medenî sûrelerin iniş sıralarının tespitinde görülen farklılık Mekkî Sûrelerin iniş sıralamasındaki farklılıktan daha fazladır. 779 778 Derveze, Siretü’r-Rasul: Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, II, Mekke Dönemi, çev., MehmetYolcu, İstanbul 1995, s. 160-164. 779 Derveze, a.g.e., s. s. 15-16. 253 Ali Tantavi 2 el-Itkan fi Ulumi'l-Kur'an Suyuti (ö. 911H / 1505 M) 3 el-Ahvezî fî Şerhi't-Tirmizî 4 el-İrşad 5 Esasü'l-Belaga 6 el-İstiksâu fî Tarihi'lMagribi'l-Aksâ 7 Usdu'l-Gâbe 8 Eşhuru Meşahîri'l-İslami 9 A'lamü'l-Muvakkiin 10 A'yanü'ş-Şia 11 el-Emval İbn Arabî (ö. 543h/1148m) Vasitî Zamahşeri (ö. 538 H / 949 M) 9. Cilt: 1 kez (Sh: 404) alıntı yapılmıştır. 1. Cilt: Toplam 27 kez; 2. Cilt: Toplam 6 kez; 3. Cilt: 1 Kez; 4. Cilt: 2 kez; 5. Cilt: 2 kez; 6. Cilt: 3 kez; 7. Cilt: 3 kez; 8. Cilt: 4 kez; 9. Cilt: 2 kez . Kullanılan Alıntı Adeti Ebu Bekir es-Sıddik Alıntı Cilt / Sahife Eser Adı 1 Yazarı Sıra ,EK: 2 Biz burada Derveze’nin kendi tefsirinde kullanmış olduğu bütün kaynakları, sıra, eser adı, yazarı, cilt – sahife ve alıntı adetini belirten tablo halinde sunuyoruz. 1 50 2. Cilt: 1 kez (Sh: 542) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 148) . 1. Cilt: 2 kez; (Sh: 465;509) ;3. Cilt: 1 kez (Sh: 499) ;4. Cilt: 1 kez (Sh: 133);7. Cilt: 1 kez (Sh: 249. 1 6. Cilt: 1 kez (Sh: 128) . 1 İbnu'l-Esir (ö. 630/1233) 1. Cilt: 2 kez (Sh:344;556); 4. Cilt: 1 kez (Sh204); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 26); 7. Cilt: 3 kez (Sh:160;161;351) . 7 Rafik el-Azm 2. Cilt: 1 kez (Sh: 37); 9. Cilt: 1 kez (Sh: 302) . 2 İbnü'l-Kayyim el-Cevzî (ö. 751 / 1350) Seyyid Muhsin el-Emin Ebu Ubeyd B. El-Kasım (ö. 224 / 838) el-Bakillanî (ö. 403/1012) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 328); 6. Cilt: 2 kez (Sh: 512;513); 8. Cilt: 2 kez (Sh: 373;374) . 1. Cilt: 1 kez (Sh: 313). 6. Cilt: 3 kez (Sh: 24;43;46); 7. Cilt: 2 kez (Sh: 52;109); 8. Cilt: 3 kez (Sh: 309;484;602); 9. Cilt: 23 kez . 5 5 1 31 12 el-İntisar 1. Cilt: 1 kez (Sh: 85) . 1 13 İncil el-Umm 2. Cilt: 1 kez (Sh: 501). 1 14 İncil'u Barnaba 2. Cilt: 5 kez (Sh: 463;464;501;502;504); 3. Cilt: 1 kez (Sh: 150); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 569) . 7 15 İncil et-Tufûle 2. Cilt: 1 kez (Sh: 501); 3. Cilt: 1 kez (Sh: 153. 2 16 İncil'u Luka 17 İncil'u Matta 2. Cilt: 5 kez ; 3. Cilt: 2 kez (Sh: 144;151); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 399); 6. Cilt: 3 kez (Sh: 198;202;301); 7. Cilt: 2 kez (Sh: 149;151); 8. Cilt: 2 kez (Sh: 277;280); 9. Cilt: 4 kez (Sh: 83;193;259;261) . 2/500;504;511; 4/381;399; 5/316; 6/198;301; 7/132;150;151; 8/277;280;542; 9/259. 19 16 254 18 İncil'u Markos 19 İncil el-Vilade 20 İncil'u Yuhanna 21 el-İncilu fî'l-Kur'ani Evailu's-Suveri fi'lKur'ani 22 4/381;399; 6/198; 7/151; 8/277;280;542:543; 9/144;259;261. 11 2 10 Haddad 2. Cilt: 1 kez (Sh:501); 3. Cilt: 1 kez (Sh: 153) . 2. Cilt: 5 kez (Sh: 462;500;504;507;511); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 198); 8. Cilt: 3 kez (Sh: 280;569;571); 9. Cilt: 1 kez (Sh: 261) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 490) . Seyyid Nasuh et-Tahir 1. Cilt: 1 kez (Sh: 360) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 313). 1 1 23 el-Ayat'ül-Beyyinatu 24 Bulugu'l Erb fi Ahvali elArab Kaşifu'l-Gata (1877 1954) - Suriye Mahmud Şükrü alAlusî (ö. 1924) 25 et-Tacu'l-Camiu li'l-Usuli fî Ehadîsi'r-Rasul Şeyh Mansur Ali Nasif 26 Tarihu'l-İslami's-Siyasî Hasan İbrahim Hasan 27 Tarihu'l-İslam Müsteşrik Keytanî 1. Cilt: 2 kez (Sh: 86; 423); 5. Cilt: 1 kez (Sh: 489) . 3 28 Tarihu Beni İsrail Min Esfarihim Muhammed Derveze (1887-1984) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 307); 3. Cilt: 1 kez (Sh: 360); 5. Cilt: 1 kez (Sh: 355); 6. Cilt: 2 kez (Sh: 172; 464); 7. Cilt: 2 kez (Sh: 175; 211); 9. Cilt: 2 kez (Sh: 93; 176) 9 29 Tarihu't-Tebşîri ve'dDa'vetü'l-İslamiyye Arnold 1. Cilt: 1 kez (Sh: 54) . 1 30 Tarihu'l-Cinsi'l-Arabî Muhammed Derveze (1887-1984) 31 Tarihu Suriye Matran ed-Debs 32 Tarihu't-Taberî Muhammed Cerir etTaberî (ö. 310 / 922) 33 Tarihu'l-Arab Kable'lİslam Tarihu'l-Arab Kable'lİslam Cevad Ali 2. Cilt: 2 kez (Sh: 47;118); 4. Cilt: 1 kez(Sh: 275); 6. 5 Cilt: 1 kez (Sh: 24); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 249) . 1. Cilt: 62 kez; 2. Cilt: 115 kez; 3. Cilt: 53 kez; 4. Cilt: 960 70 kez; 5. Cilt: 85 kez; 6. Cilt: 147 kez; 7. Cilt: 100 kez; 8. Cilt: 177 kez; 9. Cilt: 151 kez . 7. Cilt: 2 kez (Sh: 405; 406) olmak üzere 2 kez . 2 2. Cilt: 3 kez (Sh: 42; 176; 230); 3. Cilt: 1 kez (Sh: 154); 4. Cilt: 2 kez (229; 366); 5. Cilt: 1 kez (Sh: 203); 6. Cilt: 5 kez; 8. Cilt: 3 kez; 9. Cilt: 5 kez . 3. Cilt: 1 kez (Sh: 152); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 464); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 291); 9. Cilt: 3 kez (Sh: 82; 193; 331) 1. Cilt: 7 kez; 2. Cilt: 2 kez; 4. Cilt: 1 kez; 5. Cilt: 5 kez; 6. Cilt: 6 kez; 7. Cilt: 3 kez; 8. Cilt: 7 kez; 9. Cilt: 15 kez . 1. Cilt: 1 kez; 2. Cilt: 4 kez; 4. Cilt: 5 kez; 5. Cilt: 2 kez; 6. Cilt: 4 kez; 7. Cilt: 1 kez; 9. Cilt: 4 kez . 20 6 46 21 35 Tarihu Ömer b. Hattab 36 Tarihu Kildu ve Aşur Corci Zeydan (ö. 1924) İmam İbnu'l-Cevzî (ö. 597 / 1200) Esgaf Sa'rid 37 Tarihu'l-Mevarine Matran ed-Debs 38 Tarihu Yusifu'l-Yehudi 39 Te'vilu Müşkili'l-Kur'an 40 et-Tuhvetü'l-İsnâ Aşeriyye 41 Tahkiku'l-Beyan 42 Tefsiru'l-Ayât 43 Tefsiru İbn Teymiye(Kitabu Mecmeu’t-Tefsîr) 44 Tefsiru İbn Abbas 45 Tefsiru İbni'l-Arabi(elFutuhat) İbn Arabî (ö. 1240) 6. Cilt: 1 kez (Sh: 132) . 1 46 Tefsiru İbn Kesir / Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim İbn Kesîr (ö. 774 / 1373) 1. Cilt: 29 kez; 2. Cilt: 71 kez; 3. Cilt: 74 kez; 4. Cilt: 78 kez; 5. Cilt: 60 kez; 6. Cilt: 72 kez; 7. Cilt: 82 kez; 8. Cilt: 147 kez; 9. Cilt: 69 kez . 682 47 Tefsiru Ebî Hayyan / elBahru'l-Muhit Ebu Hayyan (ö.745 / 1344) 1. Cilt : 1 kez (Sh: 203) . 1 34 İbn Kuteybe (ö. 276 / 889) Abdu'l-Aziz Gulam Hakem ed-Dehlevî Şeyh Muhammed elMutevella Hişam el-Kelbî (ö. 204 / 819) İbn Teymiye(ö. 728/1328) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 175) . 1 6. Cilt: 1 kez (Sh: 35); 7. Cilt: 3 kez (Sh: 59; 221; 313) olmak üzere Toplam 4 kez . 3. Cilt: 1 kez (Sh: 318) . 5. Cilt: 2 kez (Sh: 59; 61); 9. Cilt: 1 kez (Sh: 409) . 3 5. Cilt: 1 kez (Sh: 99); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 2 1. Cilt: 1 kez (Sh: 11) . 1 4. Cilt: 1 kez (Sh: 41) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 14) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 9) . 1 2. Cilt: 1 kez (Sh: 201) . 1 1. Cilt: 2 kez (Sh: 203; 497); 2. Cilt: 4 kez (Sh: 208; 218; 220; 248); 3. Cilt: 2 kez (107; 166) . 8 4 1 255 48 49 50 51 52 Tefsiru Ebî'sSuud/İrşadu'l-Akli'sSelim ila Mezaya'lKitabi'l-Kerim Tefsiru'l-Alûsî / Ruhu'lMeani fi Tefsiri'lKur'ani'l-Kerim Tefsiru'l-Begavî / Mealimu't-Tenzil Tefsiru'l-Beydavî / Envaru't-Tenzil ve Eşraru't-Te'vil Tefsiru's-Sa'lebî / el-Keşf ve'l-Beyan an Tefsiru'lKur'an 53 Tefsiru Cüzi Amme 54 Tefsiru'l-Celaleyn 55 56 57 58 Tefsiru'l-Hâzin/ el-Keşf ve'l-Beyan an Tefsiru'lKur'an Tefsiru'l-Hatîb Tefsiru'r-Râzî / Mefâtîhu'l-Gayb Tefsiru't-Taberî / Camiu'l-Beyan an Te'vili Ayi'l-Kur'an Ebu's-Suud(ö.982 / 1574) 1. Cilt: 4 kez (Sh: 203; 236; 259; 488); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 25). 5 el-Alûsî (ö. 1270 / 1854) 1. Cilt: 9 kez (Sh: 203; 287; 406; 441; 449; 544; 551; 557; 561); 2. Cilt: 2 kez (Sh: 12; 20) . 11 Ebu Muhammed Hüseyin Begavi(ö. 511 / 1122) 1. Cilt: 17 kez; 2. Cilt: 58 kez; 3. Cilt: 40 kez; 4. Cilt: 58 kez; 5. Cilt: 68 kez; 6. Cilt: 45 kez; 7. Cilt: 61 kez; 8. Cilt: 98 kez; 9. Cilt: 57 kez . 502 el-Beydavî (ö. 685 / 1286) 1. Cilt: 3 kez (Sh: 203; 236; 259); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 461); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 25) . 5 Ebu İshak es-Sa'lebî (ö. 427 / 1306) 1. Cilt: 1 kez (Sh: 256) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 256) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 11) . 1 Muhammed Abduh (ö. 1905) Celaleddin es-Suyutî (ö.864 / 1460) ve Celaleddin el-Mahallî (ö. 911 / 1505) el-Hazin (ö. 741 / 1340) Fahreddin er-Râzî (ö. 606 / 1209) Muhammed Cerir etTaberî (ö. 310 / 922) 59 Tefsiru't-Tantavî Cevherî 60 Tefsiru'l-Adilî Tantavî Cevheri (1870 - 1940) Adilî 61 Tefsiru Ferîd Vecdî Ferid Vecdî (ö. 1954) 62 Tefsiru'l-Kasimî Kasimî (1866 - 1914) 63 Tefsiru'l-Kurtubî el-Kurtubî 64 Tefsiru'l-Kuleynî 65 Tefsiru'l-Meragî el-Kuleynî M. Mustafa el-Meragî (1881 - 1945) 66 Tefsiru'l-Menâr 67 1. Cilt: 17 kez; 2. Cilt: 47 kez; 3. Cilt: 49 kez; 4. Cilt: 66 kez; 5. Cilt: 42 kez; 6. Cilt: 60 kez; 7. Cilt: 78 kez; 8. Cilt: 137 kez; 9. Cilt: 47 kez . 1. Cilt: 1 kez (Sh: 462) alıntı yapılmıştır. 1. Cilt: 4 kez (Sh: 203; 236; 256; 556); 6. Cilt: 2 kez (Sh: 25; 27) . 1. Cilt: 28 kez; 2. Cilt: 66 kez; 3. Cilt: 70 kez; 4. Cilt: 61 kez; 5. Cilt: 57 kez; 6. Cilt: 57 kez; 7. Cilt: 78 kez; 8. Cilt: 106 kez; 9. Cilt: 55 kez . 1. Cilt: 3 kez (Sh: 203; 231; 348); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 129) Toplam 4 kez . 1. Cilt: 2 kez (Sh: 203; 256) . 1. Cilt: 1 kez (Sh: 203) . 543 1 6 578 4 2 1 1. Cilt: 1 kez; 2. Cilt: 21 kez; 3. Cilt: 14; 4. Cilt: 1 kez; 5. Cilt: 8 kez; 6. Cilt: 11 kez; 7. Cilt: 4 kez; 8. Cilt: 26 106 kez . 1. Cilt: 1 kez (Sh: 360); 2. Cilt: 4 kez (81; 83; 308; 5 348) . 8. Cilt: 1 kez (Sh: 266) . 1 1. Cilt: 2 kez (Sh: 203; 257) . 2 Seyyid Reşid Rıza(1865 - 1935) 1. Cilt: 8 kez; 2. Cilt: 17 kez; 3. Cilt: 12 kez; 4. Cilt: 6 kez; 5. Cilt: 2 kez; 6. Cilt: 4 kez; 7. Cilt: 2 kez; 8. Cilt: 9 kez; 9. Cilt: 18 kez . 78 Tefsiru'n-Nesefî en-Nesefî (ö. 710 / 1310) 1. Cilt: 3 kez; 2. Cilt: 6 kez; 4. Cilt: 1 kez; 5. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 6 kez; 7. Cilt: 1 kez; 8. Cilt: 5 kez; 9. Cilt: 6 kez . 29 68 Tefsiru'n-Nîsâbûrî en-Nîsâbûrî 69 et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn ez-Zehebî 70 Tehafutü'l-Felâsife 71 Camiu Ahkami'l-Kur'an 72 Camiu't-Tirmizî İmam el-Gazalî (ö. 505 / 1111) el-Kurtubî (ö. 671 / 1273) et-Tirmizî 1. Cilt: 15 kez; 2. Cilt: 11 kez; 3. Cilt: 2 kez; 6. Cilt: 1 kez; 8. Cilt: 2 kez; 9. Cilt: 8 kez . 1. Cilt: 5 kez; 2. Cilt: 13 kez; 3. Cilt: 3 kez; 4. Cilt: 3 kez; 5. Cilt: 6 kez; 6. Cilt: 6 kez; 7. Cilt: 1 kez; 8.Cilt: 5 kez; 9. Cilt: 1 kez . 39 44 1. Cilt: 1 kez (Sh: 231) . 1 1. Cilt: 3 kez (Sh: 203; 216; 222) . 3 1. Cilt: 1 kez (Sh: 287); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 120); 8. Cilt: 3 kez (Sh: 160; 381; 488); 9. Cilt: 1 kez (Sh: 349) . 6 256 74 75 Hakaiku'l-İslam ve Ebâtîlu Husûmihi Hadâratü'l-İslam el-Hılye 76 Hayatü Amr b. El-As Hasan İbrahim Hasan 77 Hayatü Muhammed M. Hüseyin Heykel (1888 - 1956) 78 el-Harac Ebu Yusuf (ö. 182 / 798) 79 Durusun Kur'aniyyetün Haddad 2. Cilt: 1 kez (Sh: 488) . ed-Dusturu'l-Kur'anî fî Şuuni'l-Hayat ed-Da've ile'l-İslam Da'vetü'r-Rusul ile'lAllah Muhammed Derveze (1887-1984) Arnold Thomas Şeyh Muhammed Ahmed el-Adevî 1. Cilt: 2 kez (Sh: 5; 11); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 510); 5. Cilt: 1 kez (Sh: 203) . 3. Cilt: 1 kez (Sh: 154) . 83 ed-Delâil 84 85 73 80 81 82 Abbas el-Akkad 7. Cilt: 1 kez (Sh: 406) . 1 4. Cilt: 1 kez (Sh: 510) . 7. Cilt: 1 kez (Sh: 288) . 1. Cilt: 1 kez (Sh: 534); 2. Cilt: 1 kez (Sh: 180) olmak üzere Toplam 2 kez . 1. Cilt: 2 kez (Sh: 400; 554); 3. Cilt: 1 kez (Sh: 325); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 40); 7. Cilt: 2 kez (Sh: 388; 405); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 594) . 1 1 6. Cilt: 2 kez; 7. Cilt: 4 kez; 9. Cilt: 9 kez . 15 1 2 7 4 1 1. Cilt: 1 kez (11) . 1 el-Beyhâkî (ö. 458 / 1066) 8. Cilt: 1 kez (Sh: 8) . 1 Delilu'l-Hıyârî İmam İbnu Kayyim elCevziyye (ö. 751 / 1350) 8. Cilt: 1 kez (Sh: 570); 9. Cilt: 1 kez (Sh: 82) . 2 8. Cilt: 1 kez (Sh: 274) . 1 Ali Abdurrezzak (1888 1966) 8. Cilt: 1 kez (Sh: 238) . 1 87 Rıhletü'r-Rusuli Risaletü'l-İcmâ fî'ş-Şeriati'lİslamiyyeti Resailu Bulis 9. Cilt: 1 kez (Sh: 144) . 1 88 Risaletü'l-Kelimati'l-Hassani Şeyh Buhît 1. Cilt: 2 kez (Sh: 82; 85) . 2 89 Ruhu'l-İslami Tabbara 4. Cilt: 1 kez (Sh: 544); 5. Cilt: 1 kez (Sh: 450) . 2 90 Zadu'l-Mead İbnu'l-Kayyim el- Cevzî (1292 - 1350) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 176); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 504) . 2 91 Sıfru'l-Ahbar 92 Sıfru Ahbari'l-Eyyami'lEvvel 93 Sıfru Ahbari'l-Eyyami's-Sânî 94 Sıfru Ahya 2. Cilt: 1 kez (Sh: 488) . 1 95 Sıfru Estîr (Ester) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 480); 3. Cilt: 2 kez (Sh: 317; 318); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 4 96 Sıfru A'mali'r-Rusul 2. Cilt: 2 kez (Sh: 463; 464); 9. Cilt: 1 kez (Sh: 261) . 3 97 Sıfru'l-Emsal 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 497); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 281) . 3 86 2. Cilt: 7 kez; 3. Cilt: 2 kez; 4. Cilt: 3 kez; 6. Cilt: 2 kez; 7. Cilt: 1 kez; 8. Cilt: 2 kez; 9. Cilt: 5 kez . 2. Cilt: 4 kez; 3. Cilt: 1 kez; 4. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 1 kez; 9. Cilt: 3 kez . 2. Cilt: 4 kez (Sh: 481; 486; 487; 488); 3. Cilt: 1 kez (Sh: 360) Toplam 5 kez . 22 10 5 2. Cilt: 1 kez (Sh: 488) . 1 99 Sıfru Umûri Suleyman(Süleyman'ın Meselleri) Sıfru Eyyüb 2. Cilt: 3 kez (Sh: 482; 486; 487) . 3 100 Sıfru Bulis 4. Cilt: 1 kez (Sh: 388) . 1 101 Sıfru't-Tesniye 102 Sıfru't-Tekvin 98 1. Cilt : 1 kez (Sh: 521); 2. Cilt: 13 kez; 3. Cilt: 2 kez; 3. Cilt: 2 kez; 4. Cilt: 1 kez; 5. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 2 kez; 7. Cilt: 1 kez; 8. Cilt: 2 kez; 9. Cilt: 3 kez . 1. Cilt: 4 kez; 2. Cilt: 23 kez; 3. Cilt: 14 kez; 4. Cilt: 22 kez; 5. Cilt: 4 kez; 6. Cilt: 5 kez; 7. Cilt: 2 kez; 8. Cilt: 1 kez; 9. Cilt: 2 kez . 26 77 103 Sıfru't-Tevrat 2. Cilt: 2 kez (Sh: 484; 485) . 2 104 Sıfru'l-Camia 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482) . 1 105 Sıfru'l-Hikme 2. Cilt: 1 kez (Sh: 483) . 1 106 Sıfru'l-Hurûc (Çıkış) 1. Cilt: 2 kez; 2. Cilt: 18 kez; 3. Cilt: 15 kez; 4. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 3 kez; 7. Cilt: 1 kez; 8. Cilt: 1 kez; 9. Cilt: 4 kez . 45 257 107 Sıfru Râûs Sıfru Rü'ya'l-Kıddîs Yuhanna 2. Cilt: 1 kez (Sh: 480) . 1 2. Cilt: 1 kez (Sh: 346) . 1 109 Sıfru'ş-Şerîa 9. Cilt: 1 kez (Sh: 130) 1 110 111 2. Cilt: 1 kez (Sh: 488) . 6. Cilt: 1 kez (Sh: 459); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 1 2 2. Cilt: 3 kez; 4. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 1 kez . 5 2. Cilt: 2 kez; 4. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 1 kez . 4 114 Sıfru Şem'iya Sıfru Sımûil (Samuel) Sıfru Sımûil'il-Evvel (I. Samuel) Sıfru Sımûili's-SânÎ (II. Samuel) Sıfru Tûbîyâ 1 115 Sıfru'l-Aded (Sayılar) 116 Sıfru Udvi'r-Ray 117 Sıfru Ezra 118 Sıfru'l-Kıddis Yuhane'lEvvel 119 Sıfru'l-Kudât 2. Cilt: 1 kez (Sh: 480) . 2. Cilt: 12 kez; 3. Cilt: 3 kez; 4. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 2 kez; 9. Cilt: 6 kez . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 488) . 2. Cilt: 3 kez; 3. Cilt: 2 kez; 5. Cilt: 2 kez; 6. Cilt: 3 kez; 7. Cilt: 1 kez; 9. Cilt: 1 kez . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 346); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 388) Toplam 2 kez . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 480); 3. Cilt: 1 kez (Sh: 161); 4. Cilt: 2 kez; 6. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 1 kez; 9. Cilt: 3 kez . 108 112 113 120 Sıfru'l-Lâviyyin (Levililer) 121 Sıfru Lûkâ 122 Sıfru Mattâ Sıfru Merâsî Eremyâ 123 (Yeremyanın Mersiyeleri) 124 Sıfru Markos Sıfru'l-Mezâmir 125 (Mezmurlar) 126 127 128 129 Sıfru'l-Mekâbiyyin Sıfru'l-Mekâbiyyini'lEvvel Sıfru'l-Mekâbiyyini'sSânî Sıfru'l-Mulûk (Krallar) Sıfru'l-Mulûki'l-Evvel (I. Krallar) Sıfru'l-Mulûki's-Sâlis 131 (III. Krallar) Sıfru'l-Mulûki's-Sânî (II. 132 Krallar) 133 Sıfru Nâsân 130 134 135 136 137 138 139 140 141 142 Sıfru Nübûe Eremyâ Sıfru Nübûe Eş'iyâ (İşaya) Sıfru Nübûe Bârûk Sıfru Nübûe Tehûm Sıfru Nübûe Habakkûk Sıfru Nübûe Hacây Sıfru Nübûe Hazkiyal (Hezekiel) Sıfru Nübûe Hazkîl (Hezekiel) Sıfru Nübûe Danyâl (Daniel) 24 1 12 2 9 2. Cilt: 2 kez (Sh: 475; 479); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 547); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 191) . 4 6. Cilt: 1 kez (Sh: 505) . 1 6. Cilt: 1 kez (Sh: 505) . 1 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 476); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 6. Cilt: 1 kez (Sh: 505) . 2. Cilt: 2 kez (Sh: 482; 486); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 487); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 281) . 1 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 1 2. Cilt: 1 kez (Sh: 480) . 1 2. Cilt: 1 kez (Sh: 480) . 1 1. Cilt: 1 kez; 2. Cilt: 3 kez; 3. Cilt: 1 kez; 4. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 2 kez; 9. Cilt: 3 kez . 11 2. Cilt: 5 kez; 3. Cilt: 2 kez; 4. Cilt: 1 kez . 8 4. Cilt: 1 kez (Sh: 399) . 1 2. Cilt: 5 kez; 3. Cilt: 1 kez; 4. Cilt: 2 kez; 6. Cilt: 1 kez. 2. Cilt: 1 kez (Sh: 488) . 2. Cilt: 1 kez; 3. Cilt: 1 kez; 4. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 1 kez; 9. Cilt: 1 kez . 2. Cilt: 2 kez; 3. Cilt: 1 kez; 4. Cilt: 2 kez; 5. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 1 kez . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 7. Cilt: 1 kez (211) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548); 5. Cilt: 1 kez (Sh: 105); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 6. Cilt: 2 kez (Sh: 457; 497); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 211); 9. Cilt: 1 kez (Sh: 93) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548); 5. Cilt: 2 kez (Sh: 98; 100) . 3 4 9 1 6 7 2 1 2 1 4 4 4 258 143 144 145 146 147 Sıfru Nübûe Zekeriya (Zekarya) Sıfru Nübûe Safniya (Tsefanya) Sıfru Nübûe Â'mûs (Amos) Sıfru Nübûe Ûbîdya (Obadya) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 301) . Sıfru Nübûe Mellahî 148 Sıfru Nübûe Mîhâ (Mika) 149 Sıfru Nübûe Hûşi' (Hoşea) 150 Sıfru Nübûe Yunan 151 Sıfru Nübûe Yûîl (Yoel) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548) Toplam 2 kez . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 211) . 3 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 547) . 2 1. Cilt: 1 kez; 2. Cilt: 3 kez; 4. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 1 kez; 5. Cilt: 2 kez . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482) . 1. Cilt: 1 kez; 2. Cilt: 2 kez; 3. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 1 kez . 152 Sıfru Nahmiya (Nehemya) 2 3 2 3 3 7 1 6 154 155 Sıfru Nuşidi'l-Enşâd (Neşideler Neşidesi) Sıfru Hûşi' (Hoşea) Sıfru Yâşir 156 Sıfru Yuşû' 157 Sıfru Yehûdît 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 488) . 2. Cilt: 3 kez (Sh: 480; 483; 487); 9. Cilt: 1 kez (Sh: 170) . 2. Cilt: 1 kez (Sh: 480) . 158 Sıfru Yûîl (Yoel) 4. Cilt: 1 kez (Sh: 548); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 523) . 2 159 Sunenu İbni Mâce 2. Cilt: 1 kez (Sh: 542); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 523) . 2 160 Sunenu Ebî Dâvud 1. Cilt: 2 kez (Sh: 287; 288); 8. Cilt: 2 kez (Sh: 267; 488) . 4 161 Sunenu't-Tirmizî 162 es-Sünne es-Sibâî 163 Sîretü İbni Hişam İbn Hişam (ö. 218 h) 164 Sîretü Ebî Bekr ve Ömer Refîk el-Azm 165 es-Sîretü'l-Halebiyye Sîretü'r-Rasûl Aleyhisselâm mine'lKur'an Şerhu's-Sünne Şerhu'l-A'ynî Ale'lBuhârî(Umdetü’l-Kârî) eş-Şuhedâu'lHumeyriyyûn 153 166 167 168 169 170 Şevâhidu't-Tenzîl 171 es-Sâdika 172 Sahîhu İbni Hibbân 173 Sahîhu 'l-Buhârî 174 Sahîhu Müslim İbn Mâce (209 - 273 h) Süleyman b. El-Eş'as Ebu Davud (202 - 275 / 817 - 888) Ebu İsa et-Tirmizî (209 - 279 / 82 - 892) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 482) . 1 1 1 4 1 4. Cilt: 1 kez; 5. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 1 5 kez; 9. Cilt: 1 kez . 1. Cilt: 1 kez (Sh: 293); 5. Cilt: 2 kez (Sh: 140; 142); 7. 4 Cilt: 1 kez (Sh: 396) Toplam 4 kez alıntı yapılmıştır. 1. Cilt: 8 kez; 2. Cilt: 4 kez; 3. Cilt:1 kez; 4. Cilt: 6 108 kez; 5. Cilt: 5 kez; 6. Cilt: 11 kez; 7. Cilt: 37 kez; 8. Cilt: 11 kez; 9. Cilt: 25 kez . 9. Cilt: 1 kez (Sh: 404) . 1 1. Cilt: 4 kez (Sh: 322; 327; 364; 414) . 4 1. Cilt: 11 kez; 2. Cilt: 2 kez; 5. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 6 kez; 8. Cilt: 6 kez; 9. Cilt: 9 kez . 31 1. Cilt: 2 kez (Sh: 82; 84); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 505) . 3 Bedreddin el-Aynî 1. Cilt: 1 kez (Sh: 551) . 1 Patrik es-Siryân (Suriye) 3. Cilt: 1 kez (Sh: 150) . 1 5. Cilt: 1 kez (Sh: 519) . 1 7. Cilt: 1 kez (Sh: 396) alıntı yapılmıştır. 1. Cilt: 1 kez (Sh: 543); 2. Cilt: 1 kez (542); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 210); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 60) . 1. Cilt: 1 kez; 3. Cilt: 2 kez; 4. Cilt: 1 kez; 5. Cilt: 2 kez; 6. Cilt: 3 kez; 7. Cilt: 9 kez; 8. Cilt: 5 kez; 9. Cilt: 2 kez . 1. Cilt: 1 kez; 2. Cilt: 3 kez; 3. Cilt: 2 kez; 4. Cilt: 1 kez; 5. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 5 kez; 8. Cilt: 5 kez; 9. Cilt: 1 kez . 1 Muhammed Derveze (1887-1984) Abdullah b. Amr İbn Hibban(ö. 354 / 965) Ebu Abdullah M. b. İsmail el-Buharî (ö. 256 h) Müslim b. Haccac (ö. 261 h) 4 25 20 259 es-Sıra' beyne'l-İslam ve'l-Veseniyye Suverun Müktebisetün mine'l-Kur'an el-Kasîmî (ö. 1332 / 1914) Muhammed Derveze (1887-1984) 177 Tabakatu İbni Sa'd 178 Tabakatü'l-Ümem 175 176 183 et-Tıraz ala Dabti'lHarraz el-Acâib ve'l-Garâib Asru'n-Nebî ve Bietuhu Kable'l-Bi'se el-Akaidu'l-Veseniyye fi'd-Diyaneti'nNasraniyye el-Ikdu's-Semîn 184 el-Ikdu'l-Ferîd 185 Fethu Mısr 179 180 181 182 186 Futuhu'l-Buldan 187 el-Futûhâtü'l-Mekkiyye 188 el-Furkân 189 Fususu'l-Hikem 190 Fedailu'l-Kur'an 191 Fedailu'l-Kurrâ 192 el-Fihrist 193 Fehmu's-Sünen 1. Cilt: 1 kez (Sh: 402); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 41); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 96); 8. Cilt: 2 kez (Sh: 266; 611) . 5 1. Cilt: 1 kez (Sh: 141) . 1 İbn Sad (ö. 230 / 845) 1. Cilt: 3 kez; 2. Cilt: 5 kez; 3. Cilt: 2 kez; 5. Cilt: 3 kez; 6. Cilt:11 kez; 7. Cilt: 28 kez; 8. Cilt: 17 kez; 9. Cilt: 28 kez . 97 İbnu Sad (ö. 230 / 845) 6. Cilt: 1 kez (Sh: 24) . 1 İmam et-Tunîsî 1. Cilt: 1 kez (Sh: 14) . 1 el-Kirmânî Muhammed Derveze (1887-1984) 1. Cilt: 1 kez (Sh: 241) . 1. Cilt: 17 kez; 2. Cilt: 5 kez; 3. Cilt: 3 kez; 4. Cilt: 1 kez Toplam 26 kez . 1 Tahir et-Tenîr 3. Cilt: 1 kez (Sh: 153); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 292) . 2 Ahmed Kemal İbnu Abdu Rabbuh (ö. 328 / 940) 3. Cilt: 1 kez (Sh: 318) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 86) . 1 4. Cilt: 1 kez (Sh: 106) . 1 5. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 2 kez; 8. Cilt: 1 kez; 9. Cilt: 4 kez . 8 1. Cilt: 1 kez (Sh: 547) . 1 1. Cilt: 2 kez (Sh: 95; 139) . 2 1. Cilt: 1 kez (Sh: 547) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 137); 4. Cilt: 1 kez (Sh: 323) . 2 1. Cilt: 1 kez (Sh: 83) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 9) . 1 Ahmed b. Yahya b. Cabir el-Belâzûrî (ö. 279 / 892) Şeyh Muhyiddin İbn Arabî (ö. 1240) İbnu'l-Hatîb (ö. 843 / 1440) Şeyh Muhyiddin İbn Arabî (ö. 1240) İbn Kesîr (ö. 774 / 1373) İbnu'n-Nedîm (ö. 385 / 995) 26 1. Cilt: 1 kez (Sh: 84) . 1 5. Cilt: 1 kez (Sh: 240) . 1 194 Fî Erbi'l-Cahiliyyi Taha Hüseyn (1889 1973) 195 Kanunu't-Tarih Koffy Castlo 4. Cilt: 2 kez (Sh: 510; 511) . 2 196 el-Kur'anu'l-Mecîd Muhammed Derveze (1887-1984) 1. Cilt: 2 kez; 2. Cilt: 6 kez; 3. Cilt: 3 kez; 4. Cilt: 2 kez. 13 197 el-Kur'an ve'l-Kitab el-Kur'an ve'lMübeşşirûn Ebb Haddad Muhammed Derveze (1887-1984) Muhammed Derveze (1887-1984) Şeyh Abdulvehhab enNeccar el-Kasîmî (ö. 1332 / 1914) 8. Cilt: 1 kez (Sh: 278) . 1 9. Cilt: 1 kez (Sh: 82) . 1 2. Cilt: 2 kez (Sh: 36; 441) . 2 1. Cilt: 1 kez (Sh: 11) . 1 1. Cilt: 2 kez (Sh: 287; 293); 5. Cilt: 2 kez (Sh: 142; 143) . 4 Muhammed Sabîh 1. Cilt: 1 kez (Sh: 84) . 1 1. Cilt: 1 kez (Sh: 379) . 1 198 199 el-Kur'an ve'l-Yehûd 200 Kısasu'l-Enbiya 201 Kavaidu't-Tahdîs 202 Kitabu'l-Kur'an 203 el-Kitabu'l-Mukaddes 204 el-Keşşaf Carullah Zamahşeri (ö. 538 / 949) 205 Lisanu'l-Arab İbn Manzûr (ö. 711 / 1311) 206 Mebadiu'l-Fıkhi'l-İslâmî Muhammed Saîd el- 1. Cilt: 30 kez; 2. Cilt: 25 kez; 3. Cilt: 46 kez; 4. Cilt: 36 kez; 5. Cilt: 21 kez; 6. Cilt: 12 kez; 7. Cilt: 12 kez; 246 8. Cilt: 47 kez; 9. Cilt: 17 kez . 2. Cilt: 1 kez; 3. Cilt: 3 kez; 5. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 1 kez 6 Toplam 6 kez . 7. Cilt: 1 kez (Sh: 341) . 1 260 fi'l-İbâdât 207 208 209 Feyy Müctebâ en-Nisâî Mecelletü'l-Ahkami'şŞerîa Mecelletü'l-Ma'rife 210 Mecelletü'l-Va'yi'l-İslâmî 1. Cilt: 1 kez (Sh: 287) . 1 6. Cilt: 1 kez (Sh: 499) . 1 8. Cilt: 1 kez (Sh: 283) . 1 7. Cilt: 2 kez (Sh: 194; 195) . 1. Cilt: 20 kez; 2. Cilt: 43 kez; 3. Cilt: 55 kez; 4. Cilt: 55 kez; 5. Cilt: 30 kez; 6. Cilt: 43 kez; 7. Cilt: 57 kez; 8. Cilt: 55 kez; 9. Cilt: 47 kez . 2 211 Mecmeu'l-Beyân fi'tTefsîri'l-Kur'an Tabersî 212 Mecmeu't-Tıbyân et-Tûsî 213 Mecmeu'z-Zevâid er-Rudânî 214 Muhtasaru Tarîhi'l-Arab Muhtasaru't-Tuhfetü'lİsnâ Aşariyye Philip Hitti 1. Cilt: 3 kez; 4. Cilt: 3 kez; 5. Cilt: 3 kez; 6. Cilt: 4 kez; 7. Cilt: 4 kez; 8. Cilt: 7 kez; 9. Cilt: 1 kez . 3. Cilt: 1 kez (Sh: 153) . Âlûsî (ö. 1270 / 1854) 4. Cilt: 3 kez (Sh: 41; 211; 329) . 3 215 1. Cilt: 4 kez (Sh: 80; 94; 203; 238) . 405 4 25 1 216 Murûcu'z-Zeheb Mes'ûdî (ö. 346 / 957) 9. Cilt: 1 kez (Sh: 377) . 1 217 Müstedrek el-Hâkim (ö. 405 / 1014) 1. Cilt :1 kez (Sh: 288); 2. Cilt: 1 kez (Sh: 467); 6. Cilt: 2 kez (Sh: 257; 285); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 201); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 8) . 6 218 Müsned 1. Cilt: 1 kez (Sh: 83); 2. Cilt: 1 kez (Sh: 542) . 2 219 el-Müsnedü's-Sahihu'lHasen 6. Cilt: 1 kez (Sh: 128) . 1 220 Müsned et-Tabarânî 2. Cilt: 1 kez (Sh: 161) . 1 221 Meşâriku'l-Envâr el-Hamzâvî (ö. 980 / 1572) 7. Cilt: 2 kez (Sh: 160; 161) . 2 222 Mushafu İbn Mes'ud 2 223 Mushafu Ebî Bekr 1. Cilt: 2 kez (Sh: 12; 70) . 1. Cilt: 4 kez (Sh: 98; 117; 121; 122); 2. Cilt: 1 kez (Sh: 515); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 355) . 224 Mushafu Ubey b. Ka'b 1. Cilt :2 kez (Sh: 12; 70); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 355) . 3 225 el-Mushafu'l-İmam 1. Cilt: 1 kez (Sh: 98) . 1 226 Mushafu'l-Haccâc 1. Cilt: 2 kez (Sh: 93; 95) . 2 Ahmed b. Hanbel (ö. 241 / 855) el-Hatîb b. Merzûk (ö. 781 / 1379) 6 227 Mushafu Osman 228 Mushafu Ali b. Ebî Talib 1. Cilt: 16 kez; 2 Cilt: 1 kez; 4. Cilt: 1 kez; 7. Cilt: 2 kez; 9. Cilt: 1 kez . 1. Cilt: 2 kez (Sh: 11; 98) . 229 Mushafu Fâtıma 1. Cilt: 1 kez (Sh: 311) . 1 230 Mushafu Kudurioğlu 1. Cilt : 3 kez (Sh: 114; 125; 128) . 3 231 Mısru'l-Kadîme Doktor Müslim Hasen 3. Cilt: 1 kez (Sh: 318) . 1 232 Masrau't-Tasavvuf Abdurrahman el-Vekîl 7. Cilt: 1 kez (Sh: 26) . 1 233 Masrau't-Tasavvuf el-Allâme Burhanüddin el-Bukâî 1. Cilt: 1 kez (Sh: 548) . 1 234 Mu'cemu'l-Buldân Yâkût el-Hamevî (ö. 626 / 1229) 9. Cilt: 1 kez (Sh: 332) . 1 235 Mefâtîhu'l-Gayb er-Râzî (ö. 606 / 1209) 1. Cilt: 2 kez (Sh: 249; 256) . 2 236 el-Mekâsidu'l-Hasene es-Sehâvî (ö. 902 / 1497) 1. Cilt: 1 kez (Sh: 414) . 1 237 Mülhak Ceridetü'nNehar(Beyrut-Nehar Dergisi Eki) 2. Cilt: 1 kez (Sh: 511) . 1 21 2 261 238 Minhâcu's-Sünne İbnu Teymiyye (ö. 728 / 1328) 4. Cilt: 1 kez (Sh: 41); 6. Cilt: 1 kez (Sh: 275) . 2 239 el-Mevâhibu'd-Dîniyye ez-Zerkânî 7. Cilt: 2 kez (Sh: 160; 161) . 2 240 Mevridu'z-Zam'ân el-Harrâz (ö. 718 / 1318) 1. Cilt: 1 kez (Sh: 14) . 1 241 el-Muvatta el-İmam Malik b. Enes (93 - 179 h) 1. Cilt: 5 kez; 2. Cilt: 2 kez; 3. Cilt: 1 kez; 6. Cilt: 6 kez; 7. Cilt: 1 kez; 8.Cilt: 11 kez; 9. Cilt: 5 kez . 31 242 Nâzimetü'z-Zuhr el-İmam eş-Şâtıbî (ö. 790 / 1388) 1. Cilt: 1 kez (Sh: 14) . 1 243 en-Neshu fi'l-Kur'an Doktor Mustafa Ebu Zeyd 5. Cilt: 3 kez (Sh: 179; 181; 183) . 3 Muhammed Derveze (1887-1984) 1. Cilt: 2 kez (Sh: 141; 278) . 2 Sadık el-Azm eş-Şevkânî (ö. 1250 / 1835) 3. Cilt: 1 kez (Sh: 371) . 6. Cilt: 1 kez (Sh: 399); 7. Cilt: 1 kez (Sh: 99); 8. Cilt: 1 kez (Sh: 84) . 1 245 Nazmu'l-Kur'an ve Dusturuhu fî Şuûni'lHayat Nakdu'l-Fikri'd-Dînî 246 Nîlu'l-Evtâr 247 El-Vâfî 244 1. Cilt: 1 kez (Sh: 402) . 3 1 262 MUHAMMED İZZET DERVEZE’NİN HATIRA RESİMLERİ Muhammed İzzet Derveze 1964 Muhammed İzzet Derveze 1978 Muhammed İzzet Derveze, Hüseyin Ömer Hammade 1981 263 Muhammed İzzet Derveze 1981 Allame Muhammed İzzet Derveze (Kütüphanesinde) 1981