marife, y l. 8, say . 3, k 2008, s. 49-74 MAMET NAZAR YES N N CA‘FERÎ FIKHI ÜZER NDEK TES RLER Metin BOZAN ÖZET Bu makalenin amac , mâmiyye 6îas ’n n amelde ba5l oldu5u Ca'ferîlik mezhebi üzerinde kendi imamet nazariyelerinin etkisi ile ekillenmi baz ahkam n varl 5 n göstermek; erken dönemde vuku bulan siyasi hadiselerin sadece itikadi meseleleri de5il; ayn zamanda dini ya am n bir prati5i olan ibadet ve muamelat gibi konularda f khi hükümler üzerinde de belirleyici oldu5una dikkat çekmektir. Anahtar Kelimeler: mamet, mamiyye, Caferi F kh THE EFFECTS OF THEORY OF IMAMATE ON THE JA'FARI FIQH Abstract: The aim of this article is to show the existence of some legal judgements that took shape with the influence of Ithna ‘Asharite theory of imamate on the Jafariyya on which Isna ‘Ashariyya also depended juristically, and to draw attention to the fact that the early political events played a determinative role not only upon the theological matters but also upon the legal matters as the practices and rituals of religious life. Key words: Imamate, Imamiyya, Ja’fari Fiqh GR Hz. Peygamber sonras vuku bulan siyasi hadiselerin etkisi sadece o dönem ile s n rl kalmam #; daha sonralar ortaya ç kacak olan ihtilaflar n temel konular n olu#turmu#tur. Ku#kusuz bunlar aras nda imamet/hilafet, önemli bir yer tutmu#; etkisini günümüze kadar sürdüren ciddi bir problem olarak var olagelmi#tir. $mametin/hilafetin bu denli canl bir problem olarak sürmesinde en büyük pay tart #mas z bir #ekilde &îa’ya aittir. &îa’n n ileri sürdü2ü Hz. Ali merkezli fikirler, süreç içerisinde imamet nazariyesini ortaya ç karm #; imamlar n Allah taraf ndan nas ve tayin ile atand 2 iddias na dönü#mü#tür. $tikadi bir problem haline getirilen bu nazariyeye kar# , muhalifler de kendi bak # aç lar na uygun bir Doç. Dr., Dicle Üniversitesi $lahiyat Fakültesi. 50 Metin Bozan okuma biçimi olu#turmu#lard r.1 Böylece özü itibariyle siyasi bir mesele olan imamet, akaid kitaplar nda müstakil bir ba#l k olarak yerini alm #t r. Ancak yine de meselenin Ehl-i Sünnet ve di2er mezhepler için bir devlet ba#kanl 2 problemi ile s n rl kald 2 n söylemek mümkündür. &îa için ise imamet, sadece itikadi bir mesele ile s n rl kalmam # aksine hayat n her alan na sirayet etmi#tir. Öyle ki onlar için imamet, varl 2 n anlam , hidayetin # 2 , sevinç ve kederlerini belirleyen bir ölçüt olmu#tur. Bu nedenledir ki, imameti anmak/ya#amak kimi zaman bir matem; kimi zaman da bir bayrama dönü#mü#tür.2 &îa’n n imamet meselesini her alana ta# ma gayretinden pek çok dini ilim de nasibini alm #t r. Söz gelimi Tefsir ve Hadis külliyatlar na bak ld 2 nda bunlar n adeta imamotoloji faaliyeti olarak telakki etmek mümkündür. Mezhep mensuplar n n, bu alanlarda tarihi geriye do2ru i#letmesiyle birlikte $mamet nazariyesine uygun bir in#a faaliyetine girdikleri görülmektedir. Bazen ya#an lm # gerçeklik nazariyeyi #ekillendirirken; bazen de nazariye, yeni bir okuma biçimi ile geçmi#te ya#an lanlar #ekillendirip (t pk Hz. Peygamber’in ümmili2ini reddedi#te oldu2u gibi) tarihi hadiseleri kendisine uygun bir format na sokabilmektedir.3 Halen de dinamikli2ini koruyan bu faaliyetin belli bir dönem ile s n rl kalmad 2 n ; ortaya ç kan kimi yeni yakla# mlar n/ele#tirilerin/vak alar n etkisiyle #ekillendirme faaliyetinin devam etti2ini görmekteyiz. Bunun en somut örne2ini imam n bir te ri kayna /nas olmas ile sonuçlanan süreç göstermektedir. Hz. Ali’nin, Muaviye ile girdi2i sava#ta kimin hakl kimin haks z oldu2u tart #mas , daha sonra sahabe aras nda kimin efdal oldu2u tart #mas n getirecek ard ndan da bir grup ç karak (iddialar n n Kur‘ân ve Hz. Peygamber dönemindeki izlerini arama faaliyetinin etkisiyle) Hz. Ali’nin ve dolay s yla imamlar n da t pk peygamber gibi Allah taraf ndan belirlendi2ini ileri süreceklerdir. Daha sonra da imam n neden Allah taraf ndan belirlenmesi gerekti2ini temellendirme faaliyeti ba#layacak; 1 2 3 Söz gelimi Sahabenin fazilet s ras n n ilk dört basama2 n n hilafete geli# s ras na göre oldu2unun benimsenmi#tir. Yine baz rivayetlerden hareketle Hz. Peygamber’in Hz. Ebu Bekir’in hilafetine i#aret etti2ini iddia edilmi#tir. Bkz. Îcî, el-Mevâk f fî ‘ lmi’l-Kelâm, s. 407-08. Nitekim tarihi hadiselerin imamet ekseninde okuma neticesinde, Hz. Peygamber’in torununun e#it olmayan ko#ullarda sava#a zorlanmas ile ortaya ç kan Kerbela facias n n ya#and 2 10 muharremin/“A#ure günü”nün matem, Hz. Ali’nin imametinin tart #mas z ilan olarak görülen Gadir-i Hum’un ya#and 2 18 zilhicce günü de bayram günü ilan edilmi#tir. Her iki hadise de &iî halk n kat ld 2 dini törenlere dönü#türülmü#tür. Bkz. Ali el-Hâdî döneminde Hüseyin’in kabrinin hac maksad yla ziyaret edenler için bkz. Bkz. Taberî, Târîhu’t-Taberî, XI, 164; $bnu’l-Esîr, el-Kâmil fî’t-Târîh, IV, 46. Nazariye Hz. Peygamber’in ümmili2i ile güç duruma dü#ecektir. Zira ya#an lan tarihi gerçeklik ile imamlara biçilen gelmi#in geçmi#in bilgisine sahip olma, en bilgin olma gibi iddialara sahip nazariye çeli#mektedir. Çünkü burada ciddi bir problem ortaya ç kmakta; imamlar Hz. Muhammed’den daha bilgili bir duruma getirmektedir. Peygamberler ümmi olabilirken neden imamlar n tüm bilgileri ihata etmek zorunda oldu2u fikri ile zorlanan nazariye, Hz. Peygamber’in ümmili2ini ret ederek çözmü#lerdir. Onlara göre, Hz. Peygamber'e “ümmi” diye hitap edili#i, onun “Ümmü’l-Kura” olan Mekke’den olu#u dolay s ylad r. Bkz. Saffâr, Besâiru’d-Derecât el-Kubrâ fî Fedâili Âl-i Muhammed, s. 246. mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 51 bu faaliyet de ancak özel bir ilim sahibi masum bir imam n dünyay Allah' n iradesine uygun bir #ekilde yönetebilece2i fikri geli#tirilecektir. &iî kaynaklara bak ld 2 nda “gayb âlemi ile irtibat” kurabilen özel ilim sahibi bu imamlar n hem Kur‘ân’a, hem Sünnete ve hem de kendi dönemlerinde vuku bulan her türlü problemin künhüne hâkim oldu2una inand klar görülecektir.4 Özellikle $mam n “gayb âlemi ile irtibat ”n n varl 2 , onun sürekli yeni hükümler koyabilmesine imkân sa2layabilirken öte yandan bir ölçüde de Kur‘ân’ n canl tefsiri durumuna getirmektedir. Di2er bir ifade ile t pk Hz. Peygamber gibi imam n da Kur‘ân’dan anlad 2 #ey mutlakt r. Bu nedenle o da bizzat Hz. Peygamber gibi mutlak takyid, âm olan hâs, hâs olan âm yapabilir. Zaten imam n kendisi bizzat nat k Kur‘ân’d r.5 Di2er taraftan $mameti Usulu’d-Din’den kabul eden, bu makam n da t pk peygamberlik gibi ilahi bir lütuf oldu2una inanan &îa, bu makam n, peygamberli2in bir devam oldu2unu kabul etmektedir.6 Nitekim $mâmiyye &îas ’n n kendi dönemindeki dini/ilmi lideri konumunda bulunan ve önde gelen mütekellimlerinden olan &eyh Müfîd (413/1022), nebilerin kendilerinden önceki resullere gelen #eriatlar koruma ve uygulama hususunda t pk imamlar gibi bir nevi haleflik yapmalar ndan hareketle ilginç bir tespitte bulunmaktad r. Ona göre, her ne kadar itikadi aç dan imamlar n nebi olduklar n söylemeye mani varsa da, aklen imamlar n nebi olduklar n söylemeyi engelleyecek hiç bir sebep yoktur. 7 $mâmiyye &îas ’n n en büyük hadis koleksiyonu olan 114 ciltlik Bihâru’l-Envâr’ n müellifi Meclisî (1110/1697) de konuyu yorumlarken aklen peygamberlik ile imamet aras nda somut/aç k bir fark göremediklerini ifade etmektedir.8 Bu neden4 Bu hususta bkz. Bozan, Metin, mâmiyye’nin mamet Nazariyesinin Te9ekkül Süreci, s. 73 vd; $mam n bilgisi için bkz. Bozan, mâmiyye :ias n n mamet Tasavvuru, s. 125 vd. 5 $bn Batrik el-Hillî’nin nakletti2i bir rivayette Hz. Ali’nin “Bu, Allah’ n sâmit kitab d r. Onu yorumlayan benim” dedi2i; Hurru’l-Âmilî’nin zikretti2i Hz. Ali’ye nispet edilen bir ba#ka rivayette ise onun, Kur‘ân kastederek “Bu, Allah’ n sâmit kitab d r. Ben ise Allah’ n nât k kitab y m” dedi2i aktar l r. Bkz. $bn Batrîk, el-‘Umde, s. 329; Hurru’l-Âmilî, Vesâilu’9-:îa’, XXVII, 34. Kr#. Sâlûs, Eseru’lmâme fî’l-F khi’l-Ca‘ferî ve Usûlih, s. 137-39. Ayr ca sadece kendilerinde bulunan Kur‘ân tefsiri mahiyetinde Kur‘ân üç kat büyüklü2ünde bir Mushaf da bulunmaktad r. Bu hususta geni# bilgi için bkz. Bozan, mâmiyye :ias n n mamet Tasavvuru, s. 46-53, 134. 6 $mamet de peygamberlik gibi ancak nasla belirlenir. Nas l ki, insanlar peygamberi seçemezlerse imam da seçemez. Yüce meziyetlere ve s fatlara sahip bir insan n kim oldu2unu ancak Allah bilir. Bunun içindir ki, Hz. Ali’yi nas ile tayin etmi#tir. $mamlar, konumlar gere2i peygamberler gibidir. $nsanlar peygamberleri atayamad klar gibi imamlar da atayamazlar. Sonra kimin bu makama lay k oldu2unu akl n bilmesi de güçtür. Nice ki#iler uygun görülüp atanm # ve fakat daha sonra bunda hata yap ld 2 anla# lm #t r. Bu nedenle bu yüce makama masum bir ki#i gelmelidir. Bu ise bat ni bir i#tir ve bunu ancak Allah tespit edebilir. Bkz. Zencânî, Akâidu’l- mâmiyye, lll, 175, 183. 7 Müfîd, Evâilu’l-Makâlât fî Mezâhibi’l-Muhtârât, s. 45. 8 Meclisî, imamlar n, nebi olarak nitelendirilmemesinin nedeninin sadece Hz. Peygamber’in “Hatemu’n-Nebiyyin” olarak vas fland r lmas ndan (Hz. Muhammed’in son Peygamber olmas ve ard ndan bir ba#ka peygamberin gelmeyece2i bilgisinden) kaynakland 2 n ; yoksa akli bir fark olup olmad 2 n kavrayamad klar n söylemektedir. Bkz. Meclisî, Bihâru’l-Envâr, XXVI, 82. &ia, imamet ve peygamberlik aras ndaki fark n sadece peygamberlik makam oldu2una inan r. Bkz. Turan, Abdullah, Ehl-i Beyt Mektebinde Temel nançlar, s. 325-26. Bu hususta daha detayl bilgi için bkz. Bozan, “$mâmiyye &ias ’n n Peygamberlik ve $mamet Anlay #lar n n Mukayesesi”, Dini Ara9t rmalar, c. 9, sy. 6, s. 95-115. 52 Metin Bozan le onlar n da söz, fiil ve takrirleri Hz. Peygamber’in ki gibi dinde hüccettir.9 Ayr ca bir hadisin senedinin masum imamlardan birisine ittisali yeterlidir.10 Bir ba#ka ifade ile senedin, mutlaka peygamber’e nispet edilmesi gerekmemektedir. Onlar da t pk Hz. Peygamber gibi Âmm olan tahsis, mutlak olan mukayyet etme11 gibi yetkilere sahiptir. K saca imamlar, Kur‘ân ve sünnet gibi bizatihi te#riin kaynaklar aras nda yer almaktad r.12 Bu durumda da di2er Müslümanlar taraf ndan genel kabul gören ve f k h usulünün temel konular ndan birisi olan te ri/nas döneminin Hz. Peygamber’in vefat ile birlikte bitti2i fikri &îa taraf ndan benimsenmemekte; te#ri dönemi on ikinci imam n gaybet dönemi olan hicri 260 y l na kadar uzat lmaktad r. &îa’n n farkl l 2 sadece f k h usulü ile s n rl de2ildir. Bizzat f khi meselelerin kendisinde de baz ihtilaflardan söz etmek mümkündür. Bu ihtilaflar n bir k sm metodolojiktir. Bilindi2i gibi her f khi ekol/mezhebin kendine özgü bir metodolojisi vard r. Bu ba2lamda Ca‘ferili2in de deliller ve içtihatlardan kaynaklanan metodolojik farkl l klar n n olmas tabiidir. Ancak Ca‘ferili2i di2erlerinden ay ran bir ba#ka husus da imamet nazariyelerine uyum endi#esiyle; bir ba#ka ifade ile nazariyeyle çeli#meme gayretinden ne#et eden kendilerine has kimi farkl l klard r.13 Burada gerek imamlar n #ahsi niteliklerinden kaynaklanan nedenler ve gerekse imamet ile ilgili teorik çerçevedeki fikirlerin etkisiyle Ca‘ferili2in baz hükümlerde bariz bir #ekilde di2er f khi mezheplerden farkl içtihatlarda bulunduklar görülmektedir. $#te bu çal #mada hadiseyi daha ziyade mezhepler tarihi perspektifinden ele alarak dinin ya#anan prati2i olan $slam hukukunda/f k hta &iî imamet nazariyesinin etkilerini; imamet eksenli tart #malar n Ca‘feriyye f kh üzerindeki tesirlerini miras, humus, mezinin hükmü, ezan, hacr gibi birkaç örnek ile tespit etmeye gayret edilecektir. Çal #mada &îa ile $mâmiyye &îas , Ca‘feriyye/Ca‘ferilik ile de $mâmiyye &îas ’n n amelde mensup oldu2u Ca‘fer esSad k’a14 nispetle ad n alan f khi mezhep kastedilecektir. Miras: tikadî Hükmün F2kha Etkisi Ferâiz (pay hisse) ba#l 2 alt nda i#lenen miras taksimat n n, $slam hukukunda önemli bir yeri oldu2u ve konunun detayl bir #ekilde ele al nd 2 bilinmektedir. $slam Miras Hukukunun ba#l ca konular ndan biri ve belki de en önemlisi varislerin kimler oldu2u meselesidir. $slam hukukuna göre bir ki#inin va9 Kr#. Sâlûs, s. 274. Kr#. a.g.e., s. 277. 11 a.g.e., s. 142. 12 Kr#. a.g.e., s. 275. 13 Bkz. a.g.e., s. 5. 14 Ebû Abdullâh Ca‘fer b. Muhammed es-Sâd k. 83/702 y l nda Medine’de do2mu#tur. Devrinin önde gelen âlimlerindendir. Bir süre Medine’de ikamet ettikten sonra Irak’a göçmü#tür. 148/765 y l nda yine Medine’de vefat etmi#tir. Ca‘fer es-Sâd k için bkz. Ya’kûbî, Târîhu’l- Ya’kûbî, II, 381; Nevbahtî, F raku’9-:îa, s. 66; Mes’ûdî, sbâtu’l-Vasiyye, s. 193; Taberî, $bn Rüstem, Delâilu’l- mâme, s. 110; Müfîd, el- r9âd fî Ma’rifeti Hucecillâhi alâ’l- bâd, II, 180. 10 mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 53 ris/mirasç olabilmesi için ölen ki#iye kan h s ml 2 , evlilik ya da (günümüzde pek i#lerli2i kalmayan) mevlal k ba2 ile ba2l olmas gerekti2i kabul edilmektedir. Bu ki#ilerin hangi oranda pay alacaklar da kaynaklarda titiz bir #ekilde detayland r lmaktad r.15 Buna göre öncelik s ras , ölenin terekesinden alacaklar pay/oran muayyen olan ve farz sahipleri olarak tarif edilen kar , koca, baba, anne, k z, o2ul k z , öz k z karde#, bababir k z karde#, anabir k z karde#, dede, ninedir. Bunlar, belirlenen oranlarda öncelikli olarak paylar n al r. Kalan mal ise asabe’nin hakk d r. $slam miras hukukunda asabe, muayyen pay sahibi olmayan, (yukar da zikredilen) pay sahipleri paylar n ald ktan sonra mirastan kalan alacak olanlar, #eklinde tarif edilir.16 Tariften de anla# labilece2i gibi farz sahipleri hisselerini ald ktan sonra mirastan kalan hisse asabe’nindir. Asabe de kendi aras nda çe#itli kategorilere ayr lmaktad r.17 Ku#kusuz bu konuda pek çok detay vard r. Ancak biz burada konumuz ile ilgili olan “binefsihi asabe” üzerinde durmak istiyoruz. binefsihi asabe ile kastedilen ölene bizzat kan ba2 ile ba2l olan, (kendisi ile ölü aras nda bir kad n bulunmayan) yak nlard r. Burada da ölçü, ölene yak nl k derecesine göre olup erkek merkezli bir s ralama yap lmaktad r. Buna göre s ralama o2ul, o2ul o2lu, o2ul o2lunun o2lu, baba, dede (baba taraf ndan), baban n babas n n babas , öz erkek karde#, bababir erkek karde#, öz erkek karde# o2lu, bababir erkek karde# o2lu, öz amca, bababir amca, öz amcao2lu, bababir amcao2lu #eklindedir. Bu s ralama önemlidir. Zira bu s rada önceli2e sahiplik sonradan gelenleri mirastan mahrum etmektedir. Yani bu s ralamada kim önde ise mirasta hissesi belli olan farz sahiplerinden artan k sm n tamam n almaktad r.18 Bu s ralamaya göre o2ullar, babalardan; baba, dedelerden; dede, ölenin karde#lerinden; karde#ler, ölenin amcalar ndan; amcalar da ölenin amcao2ullar ndan önceliklidir. Öte taraftan ayn statüdeki ana-baba bir yak nlar, baba bir yak nlardan önceliklidir. Sözgelimi Ana-baba bir karde#, baba bir karde#ten önceliklidir ve asabe’ye kalan mal n tamam n almaktad r. Ancak her halükarda öz veya bababir bir yak n, s ralamada kendisinden sonra gelen yak na tercih edilmektedir. Sözgelimi bababir karde#, ana-bababir amcaya tercih edilmektedir. Zira birisi öz olsun ya da olmas n karde#tir, di2eri ise amcad r. Her halükarda karde# amcaya tercih edilmektedir. Yine öz veya bababir amca, öz amcao2luna tercih edilmektedir. 15 Bu hususta bkz. Aktan, Mukaseyeli slam Miras Hukuku, s. 87 vd. Aktan, s. 168. 17 Asabe, öncelikle asabe-i sebebiyye (Bir Sebebten dolay asabe olanlar), asabe-i nesebiyye (Kan ba2 dolay s yla asabe olanlar) #eklinde iki k sma ayr lmaktad r. asabe-i nesebiyye de kendi aras nda binefsihi asabe (asabeli2i bizzat kendili2inden olanlar), bi<ayrihi asabe (asabeli2i ba#kas sebebiyle olanlar) ve asabe mea’l-<ayr (Ba#kas ile asabe olanlar) #eklinde k s mlara ayr lmaktad r. Bunlar aras nda binefsihi asabe önceli2e sahiptir. Bu hususta bkz. Aktan, s. 168-171. 18 Bkz. Fetâvây-i Hindiye, çev. Mustafa Efe, XIV, 468-69. 16 54 Metin Bozan T pk Ehl-i Sünnet gibi &îa da karabet/yak nl 2 , mirasta öncelik için bir ölçü olarak kabul etmektedir. Mesela ölen birinin karde#inin o2lu ile bir amca kalsa mal karde#in o2lunad r. Zira karde#in yak nl 2 babadand r. Oysa amcan n yak nl 2 ise dededendir. Babadan yak nl k dededen yak nl ktan daha evlad r ve miras almaya daha müstahakt r.19 Ancak miras hukukunda adeta istisna olarak kabul ettikleri bir durum vard r. Bu da bababir amca ile öz amcao2lunun birbirlerine olan konumudur. Bu durum kendi kaynaklar nda özellikle üzerinde durulan bir meseledir. Bu nedenle konunun müstakil sorular olarak zikredildi2ine ve ölenin yak nlar aras nda sadece amca çocuklar ve bababir bir amca ve halalar kald 2 nda miras n amca çocu2una olaca2 #eklinde fetvalar verildi2ine #ahit olunmakta;20 ana-baba bir amcao2lunu bababir amcao2luna tercih edilece2ini söylemektedir.21 Bunun hukuki gerekçesini de aç klamaktad r. &öyle ki, öz ile sadece babadan gelen yak nl k aras nda bir fark vard r. Öz yani ana-bababir amcao2lu hem babadan hem de anneden dolay akrabad r.22 Bir ba#ka gerekçe olarak da yokluklar nda amca ve day çocuklar n n kendi babalar n n konumuna sahip oldu2una; yani babas ölmü# kimsenin babas n n konumuna yükseldi2ini ve dolay s yla kendi amcas ile e#it bir konuma geldi2ini savunmaktad r.23 Buna göre amcao2lu, babas na vekâleten amcas ile e#it statüdedir. Bunun istisnai halin s k nt s n ya#ad klar ndan dolay olsa gerek, durumu izah etmek ihtiyac hissettiklerini görmekteyiz. Nitekim &îas ’n n önde gelen âlimlerinden ve kendi dönemi mezhebin dini/ilmi lideri konumunda bulunan &eyh Tûsî (460/1067), genel hükme ayk r l 2 n fark nda olarak, amcao2lunun amcaya tercihini özel bir durum olarak izah etmektedir.24 Benzer görü#leri dile getiren &eyh Sadûk (381/991) da, öz amcao2lunun bababir amcadan önceli2ini teyit ettirmek için bu haberin imamlardan mervi oldu2unu ifade etme ihtiyac hissetmektedir.25 Öyle görünmektedir ki, &eyh Sadûk, bu tür rivayetlerin imamlardan geldi2i vurgusunu ön plana ç kararak, genel hükme ayk r bir hüküm vermenin ortaya ç kard 2 s k nt y a#may hedeflemektedir. Hadise dikkatlice tetkik edildi2inde özel bir durum olarak izah edilen bu istisnan n arka plan nda imametin yatt 2 ; Hz. Abbas ile Hz. Ali’den hangisinin Hz. Peygamber’e daha yak n ve dolay s yla onun bir emaneti olan imameti kimin 19 Küleynî, Usûlu’l-Kâfi, VII, 120. Hurru’l-Âmilî, XXVI, 193. 21 Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, IV, 276; en-Nebâhtî, es-S râtu’l-Müstekîm, I, 65. Müfîd de öz amcan n öz amca çocu2undan evla oldu2u; bunun istisnas n n ise baba bir amca ile ana baba bir amca çocu2u oldu2u ifade edilir. Bkz. Müfîd, el-Mukni‘a, s. 196. 22 Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, IV, 276. 23 Bkz. Hurru’l-Âmilî, XXVI, 191. 24 Birisi öldü2ünde amcalar halalar ve amca çocuklar kalm #t r. Bu fetva soruldu2unda #öyle cevap verilmektedir. Takiyye olarak âmme’nin mezhebine uyulursa hala, amca çocu2undan evlad r. Zira ölçü yak nl ktad r. Oysa bu özel bir durumdur. &ayet ana baba bir bir amca çocu2u varsa bu, baba bir amca ve hala çocuklar na tercih edilir. Bkz. Tûsî (460/1067), stibsâr, IV, 170. 25 Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, IV, 276. 20 mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 55 hak etti2i meselesi oldu2u görülecektir. Nitekim &iî kaynaklarda zikredilen ve Hz. Ali’ye nispet edilen ve miras ile ili#kilendirilen bir rivayette bu husus aç k bir #ekilde ifade edilmektedir. Rivayete göre, bababir amca m yoksa ana baba bir amcan n o2lu mu daha yak n oldu2u sorulmu#, bu soruya verilen cevap ise Hz. Ali’nin saf kaynaktan geldi2ini, zira babas Ebu Talib’in Hz. Peygamber’in babas Abdullah ile ana baba bir karde# oldu2unu ifade ederek di2er tüm akrabalardan Hz. Peygamber’e daha yak n oldu2u söylenmi#tir.26 &iî kaynaklarda konu ile ilgili ba#ka rivayetler de aktar lmaktad r. Bunlardan birisinde Abbasi halifesi Harun Re#id (170-193/786-808) ile yedinci imam olarak kabul edilen Mûsâ el-Kâz m (183/799)27 aras nda geçti2i varsay lan bir diyalog nakledilmektedir. Rivayete göre Harun Re#id, Musa Kaz m’a Ebu Talib soyunun üstünlüklerinin nereden kaynakland 2 n sormaktad r. Zira Harun Re#id, kendi atalar Hz. Abbas’ n soyu ile Ebu Talib soyu aras nda bir fark görmemektedir. Musa el-Kâz m’a göre ise durum farkl d r. Zira atas Ebu Talib ile Hz. Peygamber’in babas Abdullah, anne baba bir karde#tir. Oysa Hz. Abbas, Hz. Peygamber’in babas ile sadece bababir karde#tir.28 Asl nda hangi ailenin hilafete daha yak n oldu2u hususu ile ilgili tart #malar daha Abbasiler’in kurulu# y llar ndan itibaren ba#lar.29 Hz. Hasan’ n soyundan olan Muhammed b. Abdullah b. Hasan (Nefsü'z-Zekiyye)30 ile Abbasi halifesi Mansur aras ndaki, hilafetin kimin hakk oldu2u hususunun tart # lmas nda da emanetin yani vasili2in gündeme geldi2i görülmektedir. Bu tart #malarda Abbasiler, dedeleri Abbas' n kan ba2 aç s ndan Peygamber'e daha yak n oldu2unu dile getirmi#;31 Ali’nin Hz. Peygamber’in amcas n n o2lu iken Abbas’ n onun amcas oldu2unu söylemi#;32 dedeleri Abbas’ n öncelikli oldu2unu ileri sürerek hilafetin onun ve 33 dolay s yla soyunun hakk oldu2unu savunmu#; Hz. Ali soyunun, Hz. Peygam26 Bkz. Tûsî, stibsâr, IV, 170-71. Ebû’l-Hasan Mûsâ b. Ca‘fer el-Kâz m. 128/745 y l nda Ebvâ’da do2mu#tur. Babas Ca‘fer es-Sâd k’ n ölümünden sonra yakla# k 35 y l ailenin liderli2ini üstlenmi#, 183/799 y l nda Ba2dat’ta tutuklu bulundu2u hapishanede vefat etmi#tir. Mûsâ el-Kâz m için bkz. Ya’kûbî, II, 414; Nevbahtî, s. 66; Taberî, $bn Cerîr, X, 76; Sadûk, Kemâlu’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 76; Taberî, $bn Rüstem, s. 14446; Müfîd, r9âd, II, 215; Necâ#î, Ricâlu’n-Necâ9î, s. 326. 28 Tabersî, el- hticâc, II, 389 29 Bu hususta dönem #airleri taraf ndan yaz lan baz #iirler için bkz. &evkî Dayf, el-Asru’l-‘Abbâsiyyi’lEvvel, s. 299, 315. 30 Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebi Tâlib, Abbasilerin ilkidar ele geçirmesi ile hilafetin kendi haklar oldu2unu iddia ederek Abbasi halifesi Mansur’a (136-158/753-772) kar# 145/762 y l Receb ay nda isyan etmi# ve Nefsü'z-Zekiyye ad n alm #t r. Bkz. Halîfe b. Hayyât, Târîh, s. 421; Belâzurî, Ensâbu’l-E9râf, ll, 405, 418; Yakubi, ll, 360, 376, 377; Nevbahti, s. 62; Kummî el-E#’ari, Kitâbu’l-Makâlât ve’l-F rak, s. 62. 31 Taberi, $bn Cerir, lX, 175; $bn Abdirabbih, el-Ikdu’l-Ferîd, V, 79. Asl nda Hüseyin'i ailede de ayn gerekçeyi görmekteyiz. Kan ba2 n ileri sürerler. 32 $lk Abbasi halifesi Saffah, kendisine biat töreninde yapt 2 Allah' n Abbaso2ullar n Hz. Peygamber'in yak n akrabalar olarak seçti2ine dair ve kendilerini Ehl-i Beyt aras na koydu2una dair ifadeleri için bkz. Taberi, $bn Cerir, Vll, 425. 33 Rivayetlere göre Halife Mehdi, imametin Muhammed b. el-Hanefiyye ve Ebû Hâ#im kanal yla geldi2i fikrini reddederek Peygamber’den sonra amcas Abbâs b. Abdulmuttalib’in imam oldu2unu, dolay s yla onun hakk n gasp edip hilafete gelen Ebû Bekir Ömer Osman Ali ve di2erleri gas p oldu27 56 Metin Bozan ber’e karabet/yak nl ktan kaynaklanan hilafete liyakat ile ilgili iddialar n reddetmi#lerdir.34 Abbasiler’in yan s ra &îa muhalifleri de yönelttikleri ele#tirilerde, #ayet akrabal k karabet/yak nl k ile olacaksa bu durumda hilafetin Hz. Abbas ve soyunun hakk oldu2unu, zira yak nl k esas al nd 2 nda Amcan n, amcao2luna göre daha yak n oldu2unu söylemi#lerdir.35 Tüm bu süreç içerisinde ve daha sonralar , Hz. Ali’nin soyu etraf nda söylem geli#tiren &iîler, bu duruma tepki göstermi#lerdir. Örne2in &îa’n n önde gelen alimlerinden ve &îa’n n selefleri aras nda yer alan Fadl b. &adan, Hz. Peygamber’in yak nlar kapsam nda Hz. Abbas’a öncelik verilmesine itiraz etmi#; onun sonradan Müslüman olmas ile birlikte Ali’nin babas Ebu Talib’in, Hz. Peygamber’in babas yla ana-baba bir karde# olduklar n , oysa Abbas’ n sadece baba taraf ndan karde# olup annesinin ayr oldu2unu söyleyerek Ali’nin Hz. Peygamber’e daha yak n oldu2unu ileri sürmü#tür.36 Tûsî de muhaliflere cevap vermekte zorland 2 bir yerde, verasetle ilgili muhalif iddialar n zikrettikten sonra, bu i#in tevarüsle elde edilen bir makam olu#una itiraz etmi# ve “ … Dense ki, (Abbas) amcas olmas hasebiyle bu makama daha önceliklidir; çünkü amca varistir. Bu söz bat ldir; çünkü bu tevarüsle elde edilen bir makam de2ildir.”37 #eklinde bir cevap vererek muhaliflerin “varislik” iddias n çürütmek istemi#tir. $#te bu tart #malar n bir uzant s olarak miras hukukunda &iîler ile Ehl-i Sünnet aras nda do2al olmayan bir ihtilaf zuhur etmi#; amcan n amcao2lundan öncelikli olmas gerekirken &iîlerin öz amcao2lunu, bababir amcaya üstün kabul ettikleri gibi bir durum ortaya ç km #; böylece &îa’n n imamet anlay # nda srar etti2i bir tutum; fikhî bir hükmün #ekillenmesine yol açm #t r. 1. Ezan: Siyasi Duru#un Fikhi Tezahürü Lügatte “bildirmek, ça2 rmak, ilan etmek” gibi anlamlara gelen ezan, Hz. Peygamber döneminde belirlenen sözlerle namaz vaktinin geldi2ini duyuran bir sünnet olup dinin zaruri unsurlar ndan birisidir. Bu nedenledir ki, ezan ile ilgili meseleler f k h kitaplar içinde ayr bir bölüm olarak ele al nm #; hatta bu hususta müstakil kitaplar yaz lm #t r.38 Ezan ba#l 2 alt nda ele al nan konulardan birisi de ezan n laf zlar d r. Bildi2imiz #ekliyle ezan n laf zlar nda Ehl-i Sünnet mensuplar görü# birli2i içerisinde- 2unu ileri sürmü#tür. Bkz. Nevbahtî, s. 48; el-Kummi el-E#’ari 65. Bu hususta ayr ca bkz. Faruk Ömer, Tabîatu’d-Da’veti’l-Abbâsîyye, s. 120 34 Nevbahti, 48; el-Kummi el-E#’ari 65. 35 Müfit, el-Fusûlu’l-Muhtâra, s. 170; Tûsî, ktisâd fî mâ Yeteallaku bi’l- ’tikâd, s. 334. 36 Müfit, el-Fusûlu’l-Muhtâra, s. 170. 37 Tûsî, ktisâd, 334. 38 Ebû Hâtim Üsame b. Abdüllatif Kavsi, Kitâbü’l-Ezan, Kurtuba, 1987. mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 57 dir. Sadece sabah namaz nda “es-Salâtu hayrun mine’n-nevm” ifadesini eklemeyi mendup kabul etmektedir.39 &îa’n n da ezan , özü itibariyle Ehl-i Sünnet’te bilinen #ekliyle kabul etti2ini söylemek mümkündür. Ancak ezanlar nda fazladan bir cümle mevcut olup son iki tekbirden önce “Hayya ‘alâ Hayri’l-Amel” ifadesini eklemekte ve bu k sm ezan n bir parças saymaktad rlar.40 Yukar da zikredilen fark, Ehl-i Sünnet ve &îa aras ndaki bir detay olarak mütalaa edilebilir. Ancak &îa’da ezan ile ilgili tart #ma konusu sadece bununla s n rl de2ildir. Zira &îa’da ezana imamet ile ilgili ilaveler de yap lm #t r. &iî kaynaklar tetkik edildi2inde Hz. Peygamber’in ailesini ön plana ç karan Muhammed ve Âl-i Muhammed Hayru’l-Beriyye”41 ifadesinin yan s ra bizzat Hz. Ali ve imameti ile ilgili ifadeler de mevcuttur. Bunlara “Muhammed ve Ali, hayru’l-be9er”,42 “E9hedu enne Aliyyen Veliyullah”, “E9hedu enne Aliyyen Emîru’l-Mü’minîn Hakkan” #eklindeki ifadelerini örnek olarak vermek mümkündür.43 Bu tür ilavelerin ezana hangi tarihlerde eklendi2ine dair aç k bir bilgi mevcut de2ildir. Ancak rivayetlerin zikredildi2i kaynaklar göz önüne al nd 2 nda hicri dördüncü ve be#inci as rlarda bu tür ifadelerin yayg n bir #ekilde kullan ld 2 n söylemek mümkündür. &iî uleman n en az ndan bir k sm , ilk ba#larda bu tür eklemelere tepki göstermi#lerdir. Sözgelimi &eyh Sadûk, ezana her türlü ekleme yapan lanetledi2ini “Muhammed ve âl-i Muhammed Hayru’l-Beriyye”, “E#hedu enne Aliyyen Veliyullah”, “E#hedu enne Aliyyen Emîru’l-Mü’minîne Hakkan” gibi ifadeleri kendisinin de tasdik etti2ini; ancak bu laf zlar n ezan n bir parças olmad 2 n söylemektedir.44 Ancak bu tutumun &iî ulema taraf ndan süreç içerisinde terk edilerek ezana ilave edilen laf zlar n benimsenmeye ba#land 2 anla# lmaktad r. Nitekim &îa’n n önde gelen alimlerinden &erif Murtazâ (436/1044)’ya45 ezana “Hayye ‘alâ hayri’l-amel”den sonra “Muhammed ve Ali hayru’l-be9er” ifadesini ilave etmenin caiz olup olmad 2 soruldu2unda o, ezan n d # nda bir parça kabul etmek #art yla buna cevaz vermi#tir.46 Oysa ayn &erif Murtazâ, Sünnilerin Sabah ezan nda ilave olarak okuduklar “es-Salatu hayrun mine’n-nevm” ifadesini muhaliflerin uydurdu2u 39 Bkz. Cezîrî, el-F khu ‘ala Mezâhib’l-Erbea’, I, 329, 331. bkz. Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, I, 289, 290; Tûsî, Tehzîbu’l-Ahkâm, II, 59; Hurru’l-Âmilî, V, 416; Meclisî, s. LXXXI, 149. 41 Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, I, 290-91; Hurru’l-Âmilî, V, 415; Meclisî, LXXXI, 111. 42 Murtazâ (436/1044), “Cevâbâtu’l-Mesâili’l-Meyâfarkiyât” Resâilü'9-:erif el-Murtaza, s. 279. 43 Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, I, 290-91; Hurru’l-Âmilî, V, 415; Meclisî, LXXXI, 111. 44 Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, I, 290-91; Hurru’l-Âmilî, V, 415; Meclisî, LXXXI, 111. 45 Nesebi, $mâmiyye &ias ’n n yedinci imam olarak kabul edilen Musa el-Kâz m’a dayanan Ebü'lKâs m Alemü’l-hüda Ali b. Hüseyin &erif Murtaza, 355/966 y l nda Ba2dat'ta do2mu# ve 436/1044 y l nda yine Ba2dat’ta vefat etmi#tir. Ba#ta &eyh Saduk (381/991-92) ve &eyh Müfid (413/1022-23) olmak üzere dönemin ileri gelen &iî alimlerinden ders alm #; &iî $mami kelam ekolünün en önemli alimleri aras nda yer alm #, Seyh Saduk ve &eyh Müfid’den sonra &ia’n n kendi dönemindeki lideri konumuna yükselmi#tir. Hayat için bkz. Necâ#î, s. 270-71; Hillî, Allâme, Ricâl, s. 179. 46 Murtazâ, “Cevâbâtu’l-Mesâili’l-Meyâfarkiyât”, s. 219. 40 58 Metin Bozan sünnete ayk r bir bid’at olarak nitelemektedir.47 Daha sonraki uleman n da ezana imamet eksenli ilavelere s cak bakt 2 görülmektedir. Bu âlimlerden birisi olan Meclisî, ezana eklenen ifadeler ile ilgili yukar da zikredilen &eyh Sadûk’un ifadesini aktard ktan sonra, ona kat lmad 2 n ve bu tür eklemelerin müstehap oldu2unu söylemektedir.48 Öyle görünmektedir ki özü itibariyle namaz ibadetine davet amac yla Hz. Peygamber döneminde ihdas olunan ve sünnet olarak kabul edilen ezan n, süreç içerisinde &îa’da siyasi bir duru#un ve itikadi bir inan # n sembolü haline dönü#türülmü# ve ezan laf zlar na Hz. Ali’nin (ve dolay s yla di2er imamlar n) imamet ve velayetine vurgu yapan cümleler eklenmi#tir. Muhtemelen &iî ulema bunu, kendi mensuplar aras nda bir bilinç olu#turma/ya#atma arac olarak kullanm #t r. Nitekim &iî âlim Tabatabâî, “Ali veliyullah” ifadesini imametin &îar ve &iîli2in sembolü olarak kabul ettiklerini, bu nedenle vacip sayd klar n ifade etmektedir.49 2. Mezi: F khi Hükmün $mam n Bilgisi Ve Ahvaline Uygun Olarak Tevili Mezi, ço2unlukla #ehvet an nda ç kan ince sar s v ya denmektedir.50 Ehl-i Sünnet’e göre mezi, necis olup abdesti bozmaktad r.51 Oruca gelince Ehl-i Sünnet bu hususta baz görü# farkl l klar na sahiptir. Baz lar belli #artlarda mezinin kazay gerektirdi2ini benimsemektedir. Söz gelimi Malikiler, bir ki#inin cinsel ili#kinin mukaddimesi #eklindeki bir durumda #ehvetle mezisinin gelmesi halinde orucunun bozulaca2 n ve iade gerektirdi2ini söylemekte; kastetmeksizin ve pe#ine dü#meksizin sadece bakmakla veya dü#ünmekle mezi akmas halinde ise kazay gerektirmedi2ini savunmaktad r.52 Yine Malikiler’e göre Hac ibadeti esnas nda da mezi gelmesi durumunda ki#inin kurban kesmesi gerekmektedir.53 Mezinin hükmü hususunda Ehl-i Sünnet’ten farkl dü#ünen &îa, mezinin hükmünü necaset bahislerinde meni, vezî ve vedi ile beraber ele almaktad r. Buna göre Mezi, meniden önce, vezi meniden sonra, vedi ise idrar akabinde gelen s v #eklinde tarif edilmekte ve bunlardan sadece meninin necasetinden söz edilmektedir.54 Ba#ka bir rivayette ise meniye gusül, vediye abdest gerekti2i aktar ld 2 halde, meziye bir #ey gerekmedi2i söylenmektedir.55 Bu durumda mezi temiz say lmakta; burundan ç kan/akan #eyler56, balgam57 veya tükürük58 hükmünde 47 Bkz. Murtazâ, “Cevâbâtu’l-Mesâili’l-Meyâfarkiyât”, s. 279-80 Bkz. Meclisî, s. LXXXI, 111. Meclisî, Tusî’nin, “E#hedu enne Aliyyen Emîru’l-Mü’minîn ve âl-i Muhammed Hayru’l-Beriyye” ifadelerinin #az rivayetlerde geldi2ini, kullan lan bir husus olmad 2 n , ancak bir insan n bunu ezana eklemek ile bir günaha girmeyece2ini, ba#ka bir görü#ünde ise Tûsî’nin bunu hata olarak gördü2ünü söyledi2ini aktar r. Bkz. Meclisî, s. LXXX, 111. 49 Tabatabai, V, 544,545’den Sâlûs, s. 380. 50 Akyüz, Vecdi, Mukayeseli badetler lmihali, I, 243. 51 Bkz. Cezîrî, , I, 25, 94; Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i slâm, s. 72. 52 Cezîrî, I, 575, 583. 53 Cezîrî, I, 684. 54 Bkz. Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, I, 66. 55 Tûsî, Tehzîb, I, 20. 56 Tûsî, Tehzîb, I, 20. 48 mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 59 oldu2u savunulmaktad r. Durum böyle olunca da mezi, abdesti bozmad 2 gibi, meziden dolay elbise veya vucüt y kanmas da gerekmemektedir.59 &iî kaynaklar, bu hükümlerini Hz. Ali’ye dayand rmaktad r. &eyh Sadûk ve &eyh Tûsî’nin nakletti2i bir rivayete göre Hz. Ali, kendisinde mezi durumu ortaya ç kt 2 nda ne abdest almakta ne de (mezili elbiseyi) y kamay zorunlu görmektedir.60 &iîlere göre bu durum, mezinin ki#inin uylu2ana kadar akmas halinde de böyledir. Bunun fikhi gerekçesini ise mezinin, meninin ç kt 2 yerden ç kmamas na dayand rmaktad r. Onlara göre temiz olmas dolay s yla da ne namaz 61 ne de orucu bozmaktad r.62 Asl na bak l rsa erken dönem &iî kaynaklarda mezinin elbiseyi kirletti2i, abdest almay gerektirdi2ine dair rivayetler de mevcuttur. Nitekim Ca‘fer Sâd k’a dayand r lan bir rivayette kendisine, mezi bula#an elbisenin hükmü sorulmu#; o da #ayet elbisenin neresinde oldu2u biliniyorsa kirlenen yeri, bilinmiyorsa elbisenin tamam n n y kanmas gerekti2i #eklinde fetva vermi#tir.63 Bir di2er rivayette ise Ca‘fer Sâd k’ n mezinin, #ayet #ehvetle ç km #sa abdest al nmas n ; de2ilse abdest gerekmedi2ini tavsiye etti2i aktar l r.64 Ali er-R zâ’ya65 nispet edilen bir rivayette ise kendisine mezinin hükmü soruldu2unda o, abdest al nmas gerekti2ini söylemi#tir.66 Önceleri vücuttan ve elbiseden temizlenmesi ve abdesti gerektiren bir nesne olarak mütalaa edilen mezinin daha sonralar neden burun ak nt s , balgam veya tükürük hükmünde kabul edilmi#tir. Hadise dikkatlice tetkik edildi2inde bunun Hz. Ali’nin özel bir durumunun imamet nazariyesi ile çeli#ir gibi görünmesinin etkili oldu2u görülecektir. Bu tenkitin arkas nda Ehl-i Sünnet kaynaklar nda da zikredilen bir rivayet yatmaktad r. Rivayete göre Hz. Ali’nin çokça mezisi geldi2i, bunu k z Fat ma ile evli olmas nedeniyle Hz. Peygamber’e sor57 Nitekim Küleynî’de zikredilen ve Ca‘fer Sâd k’a nispet edilen bir rivayette, mezinin balgam hükmünde oldu2unu ifade edilmektedir. Bkz. Küleynî, III, 39. ayr ca bkz. Sadûk, ‘ lelu’9-:erâyi‘, I, 296; Tûsî, Tehzîb, I, 17; stibsâr, I, 91; Meclisî, LXXVII, 102. 58 Bkz. Küleynî, III, 39; Tûsî, Tehzîb, I, 17; Meclisî, LXXVII, 216. 59 Bkz. Küleynî, III, 39, 40; Tûsî, Tehzîb, I, 17; Meclisî, LXXVII, 102, 216. 60 Bkz. Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, I, 65; Tûsî, stibsâr, I, 91 61 Küleynî, III, 40; Meclisî, LXXVII, 102. 62 Mezinin dokunmakla ve sohbetle bile gelmesi halinde bile orucu bozmad 2 savunulur. Bkz. Hurru’lÂmilî, X, 228. 63 Tûsî, stibsâr, I, 174; Hurru’l-Âmilî III, 426. 64 Tûsî, Tehzîb, I, 19. 65 Ebû’l-Hasan Ali b. Mûsâ er-R zâ. 148/765 y l nda Medine’de do2mu#tur. Mûsâ el-Kâz m’ n en büyük o2ludur. Me’mûn döneminde 201/816 y l nda veliaht olarak atanm #; ancak halifeden önce Tus’ta 203/818 y l nda vefat etmi#tir. Ali er-R zâ için bkz. Halîfe b. Hayyât, s. 470; Ya’kûbî, II, 453; Nevbahtî, s. 86-87; Kummî, el-E#‘arî, s. 94; Mes’ûdî, Murûcu’z-Zeheb, IV, 5; Sadûk, Uyûnu Ahbâr R zâ, s. 100-101; Taberî, $bn Rüstem, s. 172; Müfîd, r9âd, II, 247; $bn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, III, 269. 66 Tûsî, Tehzîb, I, 18; stibsâr, I, 92. Hurru’l-Âmilî de bab ba#l 2 nda mezi, vezi, vedi, balgam gibi #eyleri zikrettikten sonra bunlara abdest gerekmedi2ini, ancak #ehvetle geldi2inde meziye abdest gerekti2i hükmünü vermektedir. Bkz. Hurru’l-Âmilî, I, 276. 60 Metin Bozan maktan utand 2 , bunun için de bu soruyu Mikdâd adl sahabiye sordurdu2u, Hz. Peygamber’in de böyle bir durumda ilgili yerlerin y kan p abdest al nmas gerekti2ini söyledi2i zikredilir.67 $#te bu durum muhaliflerce, imam n ilmi ba2lam nda tenkit edilmi#tir. Nitekim &erif Murtazâ, muhaliflerin (&îan n ileri sürdü2ü #ekliyle) imamlara yüklenilen ilim s fat n ele#tirirken, #ayet iddia ettikleri gibi imam bütün ahkam biliyorsa neden Hz. Ali’nin mezi ile ilgili hükmü Hz. Peygamber’e sordurdu2una dair bir ele#tiriyi aktar r. &erif Murtazâ, buna verdi2i cevapta bunun imam n ilmine kusur getiren bir durum olmad 2 n ; zira daha Hz. Ali’nin imam olmad 2 n belirtir.68 Bu durumda Murtazâ, Hz. Ali’nin mezinin hükmünü bilmedi2ini z mnen kabul etmekte; bunu imamet öncesi bir durum olarak tevil etmektedir. &iîler, her halükarda yukar da zikredilen rivayetten rahats z olmu#lard r. Nitekim &eyh Tûsî, sekizinci imam olarak kabul ettikleri Ali er-R zâ’ya nispetle yukar da zikredilen rivayeti de2erlendirirken bu rivayetin zay f oldu2unu ve meziden sonra abdest alman n #art olmad 2 n söyler.69 Hatta ayn rivayeti, hükmü di2erlerine tamamen z t #ekilde; sonunda Hz. Peygamber’in meziye bir #ey gerekmedi2ini söyledi2i #ekliyle nakleder.70 Görülmektedir ki, burada problemin yo2unla#t 2 nokta ilk imam Hz. Ali’nin içine dü#tü2ü durumun imamet nazariyesi çerçevesinde izah n n güç olu#udur. Zira bu duruma göre özel ilme sahip bir imam olan Hz. Ali’nin mezi gibi detay bir hükmü bilememesi gibi bir durum ortaya ç kmakta; bu durum &iî ulema taraf ndan farkl #ekillerde tevil edilerek çözülmeye çal # lmaktad r. Öte yandan bu kusurun kesin bir #ekilde çözümü için de balgam veya burun ak nt s hükmündeki mezinin ne abdesti bozdu2u ne de temizli2i gerektirdi2i söylenmektedir. Böylece Hz. Ali’nin bunun hükmünü bilmese dahi; zaten mezinin bir #ey gerektirmedi2i ve herhangi bir halelin söz konusu olmad 2 ifade edilmek istenmektedir. 3. Hacr: Genel Hükümden $mamlar n $stisna Edilmesi $slam hukukunda detayl olarak ele al nan meselelerden birisi de çocuklar n eda ehliyetidir. Mükellefler ba#l 2 alt nda ele al nan bu konuda, temyiz öncesi ve sonras çocu2un tasarruflar de2erlendirilmektedir. Temyiz öncesi çocu2un tasar- 67 Bkz. Müslim, es-Sahîh, Kitabu’l-Hayd, II, 169; Ahmed $bn Hanbel, Müsned, III, 24. Murtaza, e9-:âfi fi’l- mâme, ll, 34, Murtazâ’n n e#-&âfiini tahkik eden Seyyid Abdu’z-Zehrâ’ elHuseynî el-Hatîb ise Hz. Ali’nin “el-Mezzâ’/çokça mezi olan” olu#u ile ilgili rivayete #üphe ile yakla#makta ve taharet ile ilgili bir hükmü bilmemesinin mümkün olmad 2 n savunmaktad r. 3 no’lu dipnot. 69 Tûsî, Tehzîb, I, 18. Bir ba#ka de2erlendirmesinde ise abdest alman n müstehab oldu2unu yoksa vacip olmad 2 n söylemektedir. Bkz. Tûsî, stibsâr, I, 92. 70 Bkz. Tûsî, Tehzîb, I, 17; stibsâr, I, 91. 68 mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 61 ruflar na genel olarak k s tlama getirilirken71 daha çok mümeyyiz çocuk üzerinde yo2unla# larak tasarruflar tart #ma konusu yap lmaktad r.72 Mümeyyiz çocuk, hak ve yükümlülüklere sahip ya#a gelmi#; ancak tam manas yla olgunla#mad 2 için eda ehliyeti eksik kabul edilen #ah s olarak tarif edilmektedir. Tariften de anla# laca2 gibi bu gruptaki çocuklar tasarruf yönünden eksik/nak s say lmaktad r.73 &afiiler d # nda Ehl-i Sünnet74, genelde mümeyyiz çocu2un kendi lehindeki tasarruflar na izin vermektedir. Ancak burada da mümeyyiz çocuk, tam hür olmay p belli bir denetime tabii tutulmakta;75 onlara bir veli tayin edilmektedir.76 Kendi aleyhindeki tasarruflar nda ise söz konusu çocuklar için tam bir k s tl l k vard r. Buna göre velisinin izni olsa bile bunlar n kendi aleyhlerindeki tasarruflar geçersiz say lmaktad r.77 $#te bu duruma $slam hukukunda hacr denilmektedir.78 &îa’da da bulu2 öncesi dönemdeki çocuk eksik say lmakta, tasarruflar denetim alt na al nmaktad r.79 Bunun için onlar da bir veli tayinini gerekli görmek71 Mümeyyiz olmayan çocu2un tasarruflar n n geçersizli2i hususunda ittifak vard r. Bkz. Cezîrî, II, 162. 72 Burada &afiilerin farkl bir tutumu görülmektedir. Buna göre çocuk, ister mümeyyiz olsun ister olmas n. Velisi izin verse de çocu2un sat # gerçekle#mez. Bkz. Cezîrî, II, 162. 73 Bkz. Ebû Zehra, slam Hukuku Metodolojisi (F k h Usulü), s. 285 vd. 74 Hanefiler, Malikiler ve Hanbelîler genel olarak, mümeyyiz çocu2un kendisine menfaat getiren tasarruflar na kontrollü izin verirler. &afiiler ise mümeyyiz olan #ahs n da tasarrufunu sahih kabul etmezler. Bkz. Cezîrî, II, 354-56. 75 Bkz. Cezîrî, II, 354. 76 Nitekim Kur‘ân- Kerim’de “Evlenme ça< na gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onlar n ak lca olgunla9t klar n görürseniz, mallar n kendilerine teslim edin. "Büyüyecekler de mallar na sahip olacaklar" endi9esiyle onlar israf ederek, tez elden yemeyin. Zengin olan, onlar n mal n yemekten çekinsin. Fakir olan ise, me9rû sûrette yesin. Mallar n kendilerine verdi<iniz zaman, bunu 9ahitler kar9 s nda yap n. Hesap görücü olarak Allah yeter.”( 4. Nisâ, 6) #eklinde buyrularak mümeyyiz çocuklar koruma alt na al nm #; yapt 2 tasarruflar da denetime tabi tutularak velisinin izni aranm #t r. Cezîrî bunu, Mümeyyiz olsun olmas n çocu2un sat # akdi gerçekle#mez. Akid velisinin izniyle geçerli olur, #eklinde ifade etmektedir. Bkz. Cezîrî, II, 162-63. 77 Söz gelimi hibe, sadaka ve kendisine yap lan vasiyeti kabul gibi onun s rf fayda ve menfaatine olan tasarruflar veli veya vasînin iznine ba2l olmaks z n sahihtir. Zira velî ve vasî daima çocu2un maslahat n gözetmekle memurdur. Bkz. Ebû Zehra, 284 78 Hacr lügatte menetmek anlam na gelir. Hanefiler, hususi bir #ah s ile ilgili olarak hususi bir tasarruftan veya bu tasarrufun geçerli k l nmas ndan hususi bir #ekilde menetmek #eklinde tarif edilmi#tir. &afiiler ise Harc , baz özel sebeplerden dolay mali tasarrufta bulunmaktan men etmektir. Hanbelîler ise mal sahibini mal ndan tasarrufta bulunmaktan menetmektir. Burada görülmektedir ki, kendi menfaatlerini koruyamayacak durumda olan bir #ahs n menfaatlerini kaybetmemesi amac yla tasarruflar na s n rlamalar getirilmektedir. Kendisini koruyacak baba karde# gibi kimselerden yoksun olmas n nedeniyle herhangi bir hak kayb na u2rayabilecek çocuklara, kayyumlar tayin edilmesi öngörülmü#tür. Hacr/k s tl l k alt na al nma sebepleri ço2unlukla Küçüklük, delilik/bunakl k ve sefihlik olarak zikredilir. Konumuzla ilgili olan husus küçüklüktür, Ehl-i Sünnet, bu alanda hacr do2duktan bülü2a erinceye kadar olan zaman diliminde kabul eder. Bkz. Cezîrî, II, 339-40. 79 Kummî, Ali b. $brahim, Tefsîru’l-Kummî, , I, 131; Kutbuddin er-Râvendî, F khu’l-Kur‘ân, II, 70; Meclisî, C, 163. Bu durum bu guruptaki çocuklar n alaca2 ceza ile gerekçelendirilmektedir. Tûsî, ceza gereken bir çocu2a tam bir hadd uygulanabilmesi için onun yetimlik ça2 n a#mas ve müdrik olmas , bunun için de bâli2 olmas ve on be# ya# na eri#mesi gerekti2ini söylemektedir. Tûsî, bunu temellendirirken de çocu2un al # veri# yapmas ve yetimlikten ç kmas için on be# ya# na girmesinin #art ko#uldu2unu delil göstermektedir. Tûsî, bu ba2lamda zina yapm # bir cariye ile bulu2 öncesi bir 62 Metin Bozan tedir. Ayr ca Nisâ suresinin 6. ayetine80 at fta bulunularak velilerin de yetimler hususunda uyar ld 2 81 mallar n n gözetilmesi ve onlar n maslahat na uygun tasarruf edilmesi gerekti2i ifade edilmektedir.82 Görülmektedir ki, gerek Ehl-i Sünnet ve gerekse &îa, bulu2 öncesi çocu2a bir yeti#kin muamelesi yapmamakta; mümeyyiz çocu2un tasarruflar n s n rland rmakta ve bir velinin denetimi alt na almaktad r. Bunun da ötesinde &iî kaynaklarda, on üç ya# na kadar çocu2un sevap ve günahlar n n kaydedilmedi2ini içeren rivayetlere dahi rastlanmaktad r.83 $#te bu durum imamet nazariyesi ba2lam nda ciddi bir problemi ortaya ç karm #t r. &îa, her aç dan mükemmel bir önder tasavvuru ile imamet nazariyesini savunup en bilgin/a‘lem bir imam tasavvuru ortaya koyarken, Muhammed elCevâd84 ve daha sonra Ali el-Hâdî (214/829)’nin85 çocukken imam olma gerçekli2i ile yüz yüze gelmi#lerdir.86 Bunlardan Muhammed el-Cevâd’ n durumu daha fazla bir öneme sahiptir. Bilindi2i gibi sekizinci imam Ali er-R zâ öldü2ünde (203/818) ard nda yedi ya# nda87 küçük bir çocuk olan Muhammed el-Cevâd’ b rakm #t r.88 çocu2u kar# la#t rmakta; dokuz ya# na erip evlenen bir cariyenin al #-veri# yapmas n n caiz oldu2unu bu nedenle kendisine had uygulanabilece2ini ifade ederken çocu2u bundan istisna k lmaktad r. Küleynî’de geçen bir rivayette de on ya# na varm # bir çocu2un zina yapmas durumunda ceza alaca2 ; ancak bunun had çerçevesinde olamayaca2 belirtilir. Sadûk ta bali2 olmayan çocu2un zina yapmas durumunda had uygulanamayaca2 n ; teclid cezas verilece2ini söylemektedir. Bkz. Küleynî, VII, 180; Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, IV, 27; Tûsî, Tehzîb, X, 37-38. 80 Bkz. 4. Nisâ, 6. 81 Kutbuddin er-Râvendî, II, 310. 82 Bkz. Tûsî, Tehzîb, IX, 244 83 Küleynî, VII, 68. 84 Ebû Ca‘fer Muhammed b. Ali el-Cevâd 195/810 y l nda Medîne’de do2mu#tur Annesi Ümmü Velet’tir Me’mûn ve Mu‘tas m (218-227/813-841) dönemlerinde ya#am #, 220/835 y l nda 25 ya# nda Ba2dâd’da vefat etmi#tir (Buradaki Kurey# kabristan na Musa el-Kâz m’ n yan na gömülmü#tür Kendisi için en fazla Ebû Ca‘fer künyesi kullan l r. Muhammed Bak r’ n künyesi de Ebû Ca‘fer oldu2undan onun ile kar #t r lmamas için ikinci Ebû Ca‘fer anlam nda Ebû Ca‘fer es-Sânî de denir. Bunun d # nda $bnu’r-R za ismiyle de tan nmaktad r Bkz. Nevbahtî, 91; el-Kummî el-E#’arî, 99; Mes’ûdî, sbâtu’l-Vasiyye, 230; Taberî, $bn Rüstem, 197; Müfîd, r9âd, II, 273; Mukni‘a, 482. 85 Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed el-Hâdî Ali el-Hâdî,’nin annesi bir ümmü velet’tir 233/847 y lana kadar Medîne’de kalm #t r. Bu y lda Mütevekkil’in iste2i üzerine Samarrâ’ya gitmi#, 254/868-69 y l nda 40 ya# nda burada vefat etmi#tir. Baz kaynaklarda onun zehirlenerek öldürüldü2ü aktar l rsa da Müfîd el- r9âd adl eserinde bundan söz etmez, sadece normal bir #ekilde öldü2ünü ifade eden “tuvuffiye” kelimesini kullan r. Cenaze namaz nda izdiham olmas nedeniyle geri getirilen Ali elHâdî’nin cenaze namaz n Mu’tez’in karde#i Ahmed b. Mütevekkil k ld rm # daha sonra da evine defnedilmi#tir. Çocuklar ; Hasan, Hüseyin, Ca‘fer, Muhammed, $brahim’dir. Bkz. Ya’kûbî, Târîh, II, 503; Taberî, $bn Cerîr, XII, 24; Taberî, $bn Rüstem, 213; Necâ#î, 253; Müfîd, r9âd, II, 297; Meclisî, L, 114 86 Muhammed el-Cevâd 220/835 y l nda öldü2ünde, Kat‘iyye, ikinci kez çocuk ya#ta olan birisinin imametini kabul etmek durumunda kalm #t r. Çünkü o2lu Ali el-Hâdî 214/829 y l nda do2mu#, henüz küçük bir çocuktur. Bkz. Nevbahtî, 92; el-Kummî el-E#’arî, 100; Mes’ûdî, sbâtu’l-Vasiyye, 257; Taberî, $bn Rüstem, 212; Ca‘feriyân, el-Hayâtu’l-Fikriyye ve’s-Siyâsiyye li Eimmeti Ehl-i’l-Beyt, II, 114. 87 Nevbahtî, 88; el-Kummî el-E#’arî, 95; Müfîd, el-Fusûlu’l-Muhtâra, 315. Ya# hususunda farkl rakamlar da verilmektedir. Sözgelimi Taberî, $bn Rüstem, onun alt , E#’arî ise sekiz ya# nda oldu2unu aktar r (Bkz. Taberî, $bn Rüstem, 200; E#’arî, Makâlâtu’l- slâmiyyîn ve’htilâfu’l-Musallîn, I, 105. 88 Nevbahtî, 88; el-Kummî el-E#’arî, 95; Müfîd, el-Fusûlu’l-Muhtâra, 315. mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 63 Henüz ergenlik ya# na varmam # olan Muhammed el-Cevâd’ n bu kadar erken ya#ta imam konumuna gelmesi, daha o dönemlerde (o zaman dilimindeki ad Kat‘iyye olan) mezhep mensuplar içinde karga#aya yol açm #;89 ya# n n küçüklü2ü dolay s yla90 imamete lay k olup olmad 2 tart # lm #91 ve sonuçta bölünmelere yol açm #t r.92 Bir k sm zaman n imam n n daha bulu2a ermemi# bir çocuk olmas n n caiz olmad 2 n ileri sürmü#,93 Muhammed el-Cevâd’ n babas öldü2ünde, imamete lay k olamayacak derecede küçük bir çocuk oldu2unu ve ilminin olmad 2 n söyleyerek imametinden vazgeçmi#lerdir.94 Di2er bir k sm ise Muhammed el-Cevâd’ n imam olu#unun anlam n , imametin onun hakk oldu2u ve bali2 oldu2unda ona verilece2i #eklinde tevil etmek durumunda kalm #lard r.95 Bu durumda bu görü#ü savunanlar Muhammed el-Cevâd’ n bulu2a eri#ine kadar imams zl 2 ve f k h ehli âlimlerin ona vekillik etmesini kabul etmi# olmaktad r.96 Bu son grup aç kça Muhammed el-Cevâd’ n bulu2dan önce imametini kabul etmemi# olmaktad r. Bu durum erken dönemlerden itibaren mezhep muhalifleri taraf ndan da ele#tiri konusu yap lm #t r. &ehadetinin kabul edilemeyece2i, ard nda namaz n caiz olmad 2 97, kesti2inin yenemeyece2i, kendi mal nda do2ru dürüst tasarrufta 89 Ebû Hâtim er-Râzî, Kitâbu’z-Zîne, s. 291. Nevbahtî, 88; el-Kummî el-E#’arî, 95; &ehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, I, 199. 91 Müfîd, r9âd, II, 300; el-Fusûlu’l-Muhtâra, 315. Ça2da# $mâmî yazarlar da bu kar # kl 2 kabul etmektedir. Sözgelimi Amili, küçük ya#ta birinin ümmetin liderli2ini üstlenmesinin ciddi bir problem olarak ortaya ç kt 2 n söylemektedir. Kald ki, Araplarda ya#a büyük önem verilirdi (Bkz. Âmilî, Ca‘fer Murtazâ, el-Hayâtu’s-Siyâsiyye li’l- mam el-Cevâd, s. 35; Subhî, Nazariyyetu’l- mame lede’9-:îati’l- snâ ‘A9eriyye, s. 390. 92 Kimi kaynaklarda ortaya ç kan gruplar hakk nda farkl say lar verilmektedir. Sözgelimi Kummî bunlar be# f rkaya ay rmaktad r. Nevbahtî de say vermemek ile birlikte be# grubu zikretmektedir.92 Müfîd ise bunlar üç gruba ay rmaktad r. Bkz. Nevbahtî, 85-86; el-Kummî el-E#’arî, 93; Müfîd, elFusûlu’l-Muhtâra, 315 vd. 93 Müfîd, el-Fusûlu’l-Muhtâra, 316. Bunlar, “Bulu2 ça2 nda olan birisinin imameti caiz olur. Bali2 olmayan birisine itaat caiz olursa, bali2 olmayana teklif de caiz olur. Nas l teklif caiz de2ilse, itaat da caiz olamaz. Buna göre bali2 olmayan n ahkâm , ahkâm n inceliklerini, k yamete de2in din ve dünya i#lerinde ümmetin ihtiyac olan hususlar bilmesi mümkün de2ildir. Kald ki, bulu2 ça2 ndan önce bu bilgileri bilmesinin caiz oldu2u kabul edilirse, bu daha küçük olan çocuklar için de geçerli olur. Hatta bunu be#ikteki bebekler için ve deliler içinde mümkün görmek gerekir” demi#lerdir Bkz. Nevbahtî, 88; el-Kummî el-E#’arî, 95. Ayr ca Bkz. Ebû Hâtim er-Râzî, 291. 94 Ebû Hâtim er-Râzî, 291, Müfîd, el-Fusûlu’l-Muhtâra, 315. 95 Nevbahtî, 89; el-Kummî el-E#’arî, 97; E#’arî, I, 105. 96 E#’arî, I, 105. 97 $slam mezheplerinin tamam cemaatle namaz k lman n önemine vurgu yapm #; gereklili2i hususunda ittifak etmi#lerdir. Hatta Hanbelîler, cemaatle namaz k lman n farz- ayn oldu2unu savunmaktad r. Bu durum cemaate imaml k yapan kimsenin niteliklerinin ayr nt l olarak tespitini ön plana ç karm #; mezhepler bu husustaki görü#lerini ayr nt l bir #ekilde belirlemi#lerdir. Bu konuda yap lan tart #malardan birisi de cemaatle k l nan namazda mümeyyiz kimsenin durumudur. $mam n sadece mümeyyiz bir çocu2u namaz k ld rmas hususunda Ehl-i Sünnet mezhepleri farkl yakla#m #lard r. Hanefiler ve &afiiler mümeyyiz birisine imaml k yapmay caiz görürlerken; Maliki ve Hanbelîler, cemaatin sadece bir mümeyyiz çocuk olmas n kabul etmezler. Mümeyyiz bir çocu2un farz namazlarda bali2/ergen kimselere imaml k yapmas meselesine gelince &afiler d # ndaki üç mezhebe göre bu sahih olmaz; yani Hanefiler, Malikiler ve Hanbelîler bu durumu kabul etmemektedir. &afiiler ise bunu caiz görmektedir. Ancak &afiilikte bu hususta dikkat çekici bir durum da söz 90 64 Metin Bozan bulunup bulunamayaca2 #üpheli, bali2 olmayan yedi ya# nda bir çocu2un imam kabul edilmesi ele#tirilmi#tir.98 Öte yandan Nisa suresinin “Evlenme ça< na gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onlar n ak lca olgunla9t klar n görürseniz, mallar n kendilerine teslim edin”99 #eklindeki ayet ile de küçük ya#takilerin tasarruflar n n engellenmesinin vacip k l nd 2 ; bu durumda küçük ya#ta imam olanlar n imametinin geçersiz oldu2u ileri sürülmü#tür. Bu iddialara gerekçe olarak da imamlar n, insanlar n gerek dini ve gerekse dünyevi i#lerinin üzerinde tam yetki sahibi ve tüm idarenin ba# nda olduklar na dikkat çekilmi#tir. Böylesine yetki sahibi bir makama, kendi mal üzerinde bile tasarruf yetkisi olmayan küçük bir çocu2un geldi2ine inanmay tutars zl k olarak nitelendirmi#lerdir.100 Ortaya ç kan bu kriz/mesele daha o dönemlerden itibaren teoride nitelik de2i#imine gidilmesine yol açm #; o zaman dilimine kadar yeti#kin birisinin imameti üzerine kurulmu# olan imamet teorisi revize edilmi#tir. Nitekim aralar nda Reyyân b. Salt’ n101 da bulundu2u bir grup, Muhammed el-Cevâd’ n imameti ile ilgili vuku bulan tart #ma esnas nda, imamet için “ya#” ve “bulu2” #art n n aranamayaca2 n ileri sürmü#ler;102 Nisa suresindeki ayetin genel hükmünün imamlara uygulanmayaca2 n savunmu#lard r. &eyh Müfid de muhaliflerin yöneltti2i ele#tiriye verdi2i cevapta söz konusu ayetin umumi mana ta# mad 2 n ; zira imamlar kapsamad 2 n söylemektedir.103 Ona göre imam olarak atanan masum #ahsiyetler zaten mükemmeldirler. S radan çocuklar baz hususlarda olgunla#mam # olabilirler. Zaten bu ayet de onlara yöne- konusudur. Bilindi2i gibi &afiilere göre Cuma namaz n n #artlar ndan birisi de cemaatin k rk ki#i olmas d r. Bu ki#ilerin tamam n n bali2 olmas zorunludur. Bu hususta mümeyyiz kimse say ya dâhil edilmemektedir. Ancak kendisinden ba#ka k rk ki#i olmas durumunda mümeyyiz ki#i onlara namaz k ld rabilir. Nafile namazlarda ise Hanefiler d # ndaki mezhepler caiz görmektedir. &iîler göre ise bir kimsenin imam olabilmesi için âkil ve bali2 olmas n #art ko#maktad r. Sadûk, ihtilam olmayan çocu2un namaz k ld rmas durumunda; kendi namaz geçerli olurken ona tabi olanlar nkinin geçersiz oldu2unu söylemektedir. (Bkz. Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, I, 395). Ancak bali2 olmam # ki#inin imaml k ve müezzinlik yapmas caizdir. Ayr ca on ya# na varmas durumunda namaz k ld rmas , sadaka vermesi ve köle azad etmesi de caizdir. Küleynî, VII, 28; Sadûk, Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, I, 567; Hurru’l-Âmilî, VIII, 322; Cezîrî, I, 425. 98 Bkz. Ebû Hâtim er-Râzî, 288. 99 4. Nisa, 6. 100 el-Kummî el-E#’arî, s. 96; Müfîd, el-Fusûlu’l-Muhtara, 149-153. 101 Reyyân b. Salt el-Ba2dâdî el-E#’arî, Ba2dâdl d r. Sikad r. Kum’a Kûfe’nin hadisini ta# yan $brahim b. Hâ#im’in hocalar aras nda da yer al r. Bu kanalla Ali b. $brahim b. Hâ#im (Tefsîr-i Kummi’nin müellifi)ve daha sonralar ayn silsile ile Müfîd ve Tûsî’nin hocalar aras nda da yer almaktad r Bkz. Necâ#î, 165; Tûsî, el-Fihrist, 31, 100 102 Mes’ûdî, sbâtu’l-Vasiyye, 234; Taberî, $bn Rüstem, 200. Buna Hz. $sa ve di2er baz Peygamberlerin küçük ya#ta görevlendirilmelerini örnek olarak vermi#ler, Allah’ n dilemesi halinde büyük birini de küçük birini de hüccet olarak gönderebilece2ini iddia etmi#lerdir. Onlara göre ya#ça büyük olmak imametin #art de2ildir. Bu nedenle Muhammed el-Cevâd’ n çocuk haliyle imam oldu2unu ve t pk öncekiler gibi kendisine itaatin vacib oldu2unu söyler. Bkz. Nevbahtî, 90; el-Kummî el-E#’arî, 95, 99; E#’arî, I, 105; Ne#vânu’l-Himyerî, Huru’l-‘Iyn, s. 165. 103 Müfîd, el-Fusûlu’l-Muhtâra, s. 149-153. mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 65 liktir. Oysa Allah’ n imama yükledi2i misyon göz önüne al nd 2 nda, bu hükmün onlar için uygulanmayaca2 anla# lmaktad r.104 Müfîd’in bu konudaki ele#tirileri bertaraf etmek için yapt 2 savunma göz önüne al nd 2 nda onun, bir temele dayanmadan akli ç kar mlar ile Nisâ suresindeki Hacr Ayetinin genel olu#unu kendi görü#lerine uygun olarak tevil etti2ini söylemek mümkündür. Dikkat edilirse Müfîd’in gerekçe olarak ileri sürdü2ü imamlar n zaten a’lem ve masum mükemmel insanlar oldu2u fikrini de sadece kendileri savunmaktad r. Bu durumda istisnan n gerekçelerinin kendisi de yine kendilerine özgündür. Öte taraftan Ahmed el-Kâtib’in de belirtti2i gibi hüküm verilirken kaidelerin genellik ilkesini de göz ard ederek f k h usülu alan nda yeni bir konu icat etmektedir.105 Burada da görülmektedir ki, sadece teorik tart #malar ile bulu2 ça2 na varmam # küçük çocuklar n mükemmel bir akla sahip masum imamlar olduklar iddia edilerek hacr ile ilgili hükümden muaf tutulmu#lard r. 4. Humus: Gelirlerin $mamlara Tahsisi Üzerinden F k hta Özel Bir Alan Olu#turulmas Be#te bir anlam na gelen humus, $slam hukuk literatüründe ganimetlerden ve bu hükümde olan mallardan106 kamu ad na, belirli alanlarda sarf edilmek üzere al nan be#te birlik pay ifade etmektedir.107 Bu tarif dayana2 n Enfâl suresinde geçen “Ganimet/kazanç olarak elde etti<iniz 9eylerin be9te biri Allah'a, Rasûle, yak nlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalm 9a aittir”108 41. ayeti olu#turmaktad r. Hz. Peygamber döneminde humusun uyguland 2 bilinmektedir. Buna göre ganimet otuza bölünür, bunun be#te dördü yani otuzda yirmi dört hisse ganimet ehline, geriye kalan be#te biri yani otuzda alt hisse ise Allah, Peygamber, Zi'lKurbâ, yetim, miskin ve yolda kalanlar n hakk olarak Peygamber'e verilirdi.109 $bn Abbâs'a nispet edilen bir rivayette de $bn Abbâs, ganimetin be#e bölündü2ünü, dört hissenin sava#ç lara verildi2ini, be#inci pay n ise dörde bölündü2ünü ve bunun bir pay n n Allah, Peygamber ve Zi'l-Kurbâ'ya yani Peygamber'in yak nlar na oldu2unu söyler. Daha sonra da Peygamber’in humustan bir pay almad 2 n , geriye kalan yetim, yolda kalm # ve misafirlere verdi2ini belirtir.110 Söz konusu be#te birlik hisseden Allah ve Rasulünün pay , Hz. Peygamberin vefat ile birlikte dü#ürülmü#tür.111 Be#te birlik hisseden pay alan s n flardan 104 a.g.e., s, 112-115. Bkz. Ahmed el-Kâtib, Tatavvuru’l-Fikri’s-Siyâsi e9-:îî mine’9-:ûra ilâ Velâyeti’l-Fakîh, s. 104-05. 106 Bunun ile rikâz yani yeralt nda bulunan alt n ve gümü# kastedilmektedir. Bkz. Ebû Yusuf, Kitâbu’lHarâc, s. 106-107. 107 Bkz. Ebû Yusuf, s. 99, 106. 108 Bkz. 8. Enfal, 41. 109 Bkz. $bn Zenceveyh, Kitâbu’l-Emvâl, I, 818 110 Bkz. $bn Zenceveyh, II, 717. 111 Ebû Yusuf, s. 102. Sahabe döneminde tart #ma konusu olan bir husus da Hz. Peygamber’e ait hissenin Zi’l-Kurbâ ya m yoksa devlet ba#kan olmas hasebiyle halife olan zata m verilece2i tar105 66 Metin Bozan Zi’l-Kurbâ hissesi ise Hz. Ömer dönemine kadar Hz. Peygamber’in ailesine da2 t lm #; Hz. Ömer dönemine gelindi2inde bu hisse de di2er ihtiyaç sahiplerine da2 t lmaya ba#lanm #t r. Böyle bir uygulamaya gidilmesinin gerekçesi olarak, ganimetlerin ziyadesi ile artmas üzerine, bu hissenin da2 t m ndan sorumlu olan Hz. Ali’nin halife Ömer’e Zi’l-Kurbâ’n n bu hisseye ihtiyaçlar olmad 2 n , bunun ihtiyaçlar olan di2er Müslümanlara da2 tmas n tavsiye etti2i zikredilir.112 Bu de2i#ikli2in böyle kald 2 ve bir daha Zi’l-Kurbâ hissesinin Hz. Peygamber’in yak nlar na verilmedi2i bildirilir.113 Baz rivayetlerde bizzat $bn Abbâs’ n bu hisseyi Hz. Ömer’den talep etti2i; ancak Hz. Ömer’in bunu vermeye yana#mad 2 aktar l r.114 Bu uygulama Hz. Osman, Hz. Ali ve daha sonraki dönemlerde (Ömer b. Abdilaziz müstesna) de sürmü#; iktidarlar Zi’l-Kurbâ hissesini Hz. Peygamber’in akrabalar na da2 tmam #lard r. Bu husustaki $slam mezheplerinin görü#üne gelince; Humusu, cihad ve zekat konular nda bir alt ba#l k olarak ele alan Ehl-i Sünnet mezhepleri genelde ganimetten ve bu hükümde say lan belli mallardan humus al naca2 n savunur.115 Ancak humusa tabi olan mallar n da2 t laca2 yerler hususunda kendi aralar nda farkl görü#lere sahiptirler. Hanefiler, ilk halifelerin uygulamas n takip ederek onlar gibi mal n taksimini benimseyip Hz. Peygamber’in vefat ile Zi’l-Kurbâ pay n n dü#tü2ünü savunurlarken &afiiler, bu pay n sürdü2ü kanaatindedir.116 Ku#kusuz humusun o kadar ön plana ç kmas ve konunun detayl bir #ekilde ele al narak kapsam n n geni#letilmesinin ard nda yatan en büyük etken, &îa’n n konuya yükledi2i anlamdan kaynaklanmaktad r. Ancak &îa’da bu hususu ele almadan önce tarihi serüvenine de2inmek gerekmektedir. Yukar da Hz. Ömer döneminde, refah seviyesinin yükselmesi üzerine Hz. Ali’nin Zi’l-Kurbâ hissesinin ihtiyac olan di2er insanlara da2 t lmas n teklifinden sonra bu hisse uzun bir süre Hz. Peygamber yak nlar na verilmedi2ine; ba#ta ibn Abbas olmak üzere aile ileri gelenlerinin bu hisseyi halifelerden tekrar talep etti2ine; aileden gelen bu talebe daha sonralar Emeviler’den sadece halife Ömer b. Abdilaziz’in (99-101/717-19) olumlu cevap verdi2ini ve Zi’l-Kurbâ hissesini Hz. Peygamber’in yak nlar na da2 tt 2 na de2inilmi#ti. $#te iktidarlar n bu hisseyi engellemesi durumu, kendi çöt #ma konusu olmu#tur. Yine “Zi’l-Kurbâ” ile Hz. Peygamber’in yak nlar m yoksa halifenin yak nlar m oldu2u da tart # lm #t r. Ancak sonuçta ihtilaf konusu olan her hissenin (Allah ve Resulün hisselerinin) mücahitler için gerekli olan hayvan ve silah tedarikine harcanmas hususunda görü# birli2ine var lm #t r. Bkz. Ebû Yusuf, s. 104. 112 Bkz. Ebû Yusuf, 21; Ebû Davud, $mâre, 20. 113 Bkz. Ebû Yusuf, s. 103-04. 114 Ebû Yusuf, s. 104. 115 Öz, Mustafa, “&ia’da Humus”, D A, XVIII, 369. Hanefiler, hazine arazisi içinde bulunan sadece ate#le #ekil alan alt n gümü# gibi mallar n be#te birinin zekâta tabii tutar. Di2er madenler böyle bir hükme tabii de2ilken, di2er mezheplerde de bu konu humus konusu içinde mütalaa edilmez. Bunun d # nda di2er mezhepler zekât ba2lam nda olay de2erlendirmektedir. Bkz. Cezîrî, I, 624 vd. 116 Mezheplerin humusun da2 t laca2 yerler hakk ndaki görü#leri için bkz. Apayd n, “Humus”, D A, XVIII, 366-369. mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 67 zümünü beraberinde getirecektir. Bu hissenin Hz. Peygamber ailesine verilmesine gerekti2ine iktidarlar n mahrum b rakt 2 Hz. Peygamber ailesine sahip ç kacak ve haklar oldu2una inand klar humus hissesini aile liderlerine göndereceklerdir. Nitekim kaynaklar, Muhammed b. Hanefiyye,117 o2lu Ebû Hâ#im,118 Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib119 ve iktidara gelmeden önce Abbâsî ailesinin de direkt kendi ba2l lar ndan humus ald klar n nakleder.120 $mami çizgideki &iî farkl la#ma ile birlikte humusun belli bir sistem dâhilinde Hüseyni aileye özel olarak ula#t r lmaya ba#lad 2 n söylemek mümkündür. Bunun tespit edebildi2imiz ilk tezahürleri Ca‘feri f kh n n kurucusu ve &îa taraf ndan alt nc imam olarak kabul edilen Ca‘fer es-Sâd k(148/765)’ n o2lu Mûsâ elKâz m (183/799) döneminde görülmektedir.121 Hüseyni aileden imam kabul edilen #ahsiyetlere gönderilen gelirlerin da2 n k bölgelerde olmas nedeniyle toplanmas nda güçlükler ya#anmas üzerine çe#itli bölgelerde mahalli liderlik olarak ifade edilebilecek122 vekiller ihdas edilecektir.123 Humus ve di2er gelirlerin büyük miktar117 Ali b. Ebî Tâlib’in o2ludur. Künyesi Ebu’l-Kâs md r. Annesi el-Hanefiyye Havle bt. Ca‘ferdir. Muhammed b. Hanefiyye h. 81 y l nda ölmü#tür. Bkz. $bn Sa'd, Tabakâtu’l-Kübrâ, V, 91, 116; Nevbahtî, 27. 118 Bkz. $bn Kuteybe, el- mâme ve’s-Siyâse ($bn Kuteybe’ye nispet edilir), 284. Ebû Hâ#im'in Muhtâr’ n ashâb ndan adamlar oldu2u, onu imam edindikleri ve sadakalar n ona götürdükleri iddia edilmi#tir. Bkz. Ahbâru’d-Devleti’l-Abbâsiyye, 173-74. 119 Bkz. Belâzûrî, II, 413. 120 Rivayette göre Abbâsîler, Ebû Seleme’yi Horasan’a göndermi#; Horasanl lar da mallar n n humusunu ona vermi#lerdir. Bkz. Ceh#iyarî, Kitâbu’l-Vüzarâ ve’l-Küttâb, 84 121 Vekâlet sistemi muhtemelen Ca‘feri f kh n n kurucusu ve &ia taraf ndan alt nc imam olarak kabul edilen Ca‘fer es-Sâd k(148/765) döneminde, mali i#lerden sorumlu vekil pozisyonu #eklinde ihdas edilmi# olmal d r. Ancak etkin bir vekâlet sisteminin tespit edebildi2imiz ilk tezahürleri Ca‘fer esSâd k’ n o2lu Mûsâ el-Kâz m (183/799) döneminde olmal d r. Kr#. Kohlberg, Etan, “Gaybet Öncesi &îa’da $mam ve Toplum”, çev. Mazlum Uyar, Dinî Ara#t rmalar, III/7, (2000), 227-256, s. 251; Arjomand, Said Amir, “The Crisis of the Imam te and the Institution of Occultation in Twelwer Shi’ism A Sociohistorical Perspective” International Journal of Middle East Studies, Cambridge XXVIII, 1996, 494. Kaynaklar n aktard 2 na göre Musa el-Kâz m’a çevreden hediyeler ve humus akmaktad r. Bu durum Abbasi halifesi Hârun Re#îd’e sürekli ihbar edilmektedir. Bu ihbarlardan birisi, baz lar n n Musa el-Kâz m' n imametine inand 2 n ve gelirlerinin bir k sm n ve ganimet hisselerini ona yollad 2 n içermektedir. Bunun üzerine Hârun Re#îd, onu sorgular. Musa el-Kâz m ise kendisini savunurken humus ve hediye almas d # nda bu kesimler ile hiç bir özel ili#kisinin olmad 2 hususunda Hârun Re#îd’i ikna eder. Bkz. Müfîd, htisâs, 54-55. Meclisî, XLVIII, 121. 122 Kr#. Kohlberg, s. 246-47. 123 Vekâlet, daha ziyade imamlar n bulundu2u bölgenin d # nda, onlar ad na birtak m görevler üstlenme için ihdas edilmi# gibi görünmektedir. Bu vekillerin kendi bölgelerindeki kelâmî ve f khî sorunlar n çözümlenmesinde de rol oynad klar söylenebilir. Ancak onlar n esas görevleri, imamlar ile kendi bölgelerinde bulunan ba2l lar aras nda irtibat kurmak ve onlar n verdikleri humusu toplay p imamlara göndermektir. Kr#. Ca‘feriyân, II, 127.Ca‘fer es-Sad k medresesinin ba2l lar n n uzak bölgelerde yay lmaya ba#lamas ve müntesiplerinin artmas beraberinde onlarla ileti#im kurma s k nt s n getirmi#, bu da Peygamber ailesinin hakk olan humusun toplanmas zorla#m #t r. Çünkü medrese art k Kûfe ve Medîne ile s n rl de2ildir. Bu durum, Kohlberg’in de i#aret etti2i gibi mahalli liderlik olan vekilli2in olu#up geli#mesine yol açacak, çe#itli bölgelerde var olan müntesipler, vekiller arac l 2 ile idare edilecektir. Hatta $mâm varsay lanlar n bir #ekilde tutuklu veya gözetim alt nda olmalar nedeniyle süreç içinde vekillerin tasarrufu iyice artacakt r. (bkz. Kohlberg, s. 246-47) Ancak buradan hareketle imamlar n birtak m fikirler ileri süren baz vekiller ile organik bir ba2 içinde olduklar iddia edilemez. Zira yukar da da ifade edildi2i gibi kimi itikadi meselelerde ve imamet meselesinde bu gi- 68 Metin Bozan lara varmas vekaleti çok cazip bir makama dönü#türecek;124 vekil olmak için çe#itli mücadeleler verilecektir. Öte yandan imam kabul edilen #ahsiyetlerin vefat n n ard ndan bir k s m vekilin elindeki mala el koyma arzusu da ortaya ç kacakt r. Nitekim Musa el-Kâz m ve di2er imamlar n her birinin ölümünün ard ndan onlar n ölmedi2ini gizlendi2ini ve bir gün ortaya ç kaca2 n iddia edip ellerindeki mallar sonraki imamlara göndermeyen vekillerin varl 2 ndan söz edilmektedir.125 Vekalet hususunda rekabet o kadar artacak ki, varsay lan on ikinci imam n ilk Gaybeti/Gaybet-i Su2râ (260/873-329/940) döneminde oldu2u gibi yirmiye yak n kimse Mehdi’nin126 vekaleti kendisine verdi2ini ileri sürecektir.127 &îa’n n dördüncü as rdan itibaren kurumsalla#mas ile birlikte humusta da bir sistemati2in olu#tu2u görülmektedir. Sözgelimi Sünni kaynaklarda humus, ganimet ve bu hükümde say lan belli mallarla dar kapsaml tutulurken, &îa f kh nda ve uygulamas nda humus, müstakil bir konu olarak de2erlendirilmi#tir. Özellikle de V/XI yy. dan itibaren ayr bir önem kazanarak zekattan ayr bir bölüm halinde ele al nan farzlardan birisi olmu#tur.128 Mezhep ulemas öncelikle humusun kapsam na giren mallar n s n r n geni#letmi#lerdir. Sözgelimi &îa’n n temel hadis eserlerinden el-Kâfî’de humus, sonradan geni#letilmi# kapsam na uygun hiçbir rivayet bulunmaz,129 Ehl-i Sünnet’te oldu2u gibi ganimet ve bu hükümde say lan madenler, denizden ç kar lanlar, sazl klar, k rlarda kendi kendine yeti#en ürünler gibi belli mallardan humus al naca2 n savunur.130 &erif Murtazâ, humusun kapsam na sava# ganimetleri, denizden ç kar lan, yer alt nda bulunan hazineler, madenler, ticaret kazanc , ziraat ve zanaat kazançlar #eklinde tarif etmi#tir.131 Daha sonralar bu kalemlerin sistematize edildi2i görülmektedir. Nitekim Ça2da# &îi alim Kâ#ifu’l-G tâ ise sava# ganimetleri, denizden ç kan #eyler, bilerine tav r alm #; hatta onlardan teberrî etmi#tir. Kald ki, bu vekillerin kendi aralar nda da i’tikâdî anlamda birbirleri ile tam bir uyum içinde oldu2unu söylemek güçtür. Kr#. Büyükkara, The mami-Shi'î Movement in the Time of Musa el-Kazim and ‘Ali er-Ridâ (Bas lmam # Doktora Tezi), 412. Bu hususta ayr ca bkz. Bozan, mâmiyye’nin mamet Nazariyesinin Te9ekkül Süreci, s. 87-88. 124 $brahim b. Muhammed Hemdânî, Zekeriyâ b. Adem el-Kummî, Ali b. Mehziyâr el-Ehvezî, Safvân b. Yahyâ el-Becelî, Eyyûb b. Nûh b. Derrâc, Ebû Ali b. Râ#id, Hüseyin b. Abdirabbih ve Ali b. Ca‘fer bu vekillerden baz lar d r. Bkz. Ke##î, Muhammed b. Ömer (lV/X. asr n ortalar ), htiyâru Ma’rifeti’rRicâl, s. 799, 800, 825, 869; Müfîd, htisâs, 87; Necâ#î, 197, 253; Hillî, $bn Mutahhar, Allâme, Hülâsatu’l-Akvâl, 1417, 117, 175, 185; Erdebilî, Câmi’u’r-Ruvât, I, 112, 413; Meclisî, XLIX, 279. 125 Bkz. Ke##î, 786, 799-800; Sadûk, ‘ lelu’9-:erâyi’, 236; Tûsî, Kitâbu’l-Gaybe, 64. 126 Hasan el-Askerî, ard nda bir çocuk b rakmadan vefat etmesine ra2men, $mamî inan #a göre onun bir çocu2u vard r. Do2du2u tarih hakk nda 255-257/868-871 y llar aras nda farkl rivayetler verilmektedir. &iîler, onun gizlenmesini, iktidar n zulmünden gizlenmek vb. nedenlerle aç klar. O, k yametten önce dönüp $slam dünyas n n ba# na geçecek ve zalimlerden intikam alacakt r. Varsay lan Muhammed el-Mehdî için bkz. Nevbahtî, s. 103, 104; Kummî el-E#‘arî, s. 114; Ebû Hâtim er-Râzî, s. 292-293; Mes’ûdî, sbâtu'l-Vasiyye, s. 272; Taberî, $bn Rüstem, s. 268; Müfîd, r9âd, II, 339. 127 Bu hususta bkz. Tabersi, s. 474; Meclisî, L, 368 vd. 128 Kr#. Öz, XVIII, 369; Apayd n, XVIII, s. 365. 129 Kr#. Öz, XVIII, 370. 130 Bkz. Küleynî, Kâfî, I, 538 vd. 131 Bkz. Murtazâ, Cevabâtu’l-Mesâili’l-Miyafarkiyât, 306. Bu hususta di2er rivayetler için bkz. Meclisî, XCIII, 188-89. mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 69 define, ticaretten elde edilen kar, haramla kar #m # mal, Müslümanlardan zimmiye geçmi# arazi olmak üzere yedi #eyden al nd 2 n ileri sürmü#tür.132 Kapsam n bu kadar geli#mesinde muhtemelen Öz’ünde belirtti2i gibi mutlak kâr anlam na gelen ganimetin sözlük anlam n n esas al narak mahiyetinin geni#letilip yeniden yorumlanmas n n etkisi büyük olmal d r.133 Özü itibariyle f kh n detay konular ndan birisi olan Humus’un &îa’da bu kadar ön plana ç kmas nda, onun imamet kurumuyla ili#kisi önemli bir yer tutmaktad r. Zira $mâmî kaynaklar Humusu alt k sma ay r p bu hissenin üçünün, yetim, miskin ve yolda kalm #lar n hakk oldu2unu kabul ederlerken; Allah, Resulu ve Zi’l-Kurbâ hissesinden olu#an di2er üç k sm n ise zaman n imam n n hakk oldu2unu savunmaktad r.134 Onlara göre, (ilk halifelerin uygulamalar n n aksine Enfal, suresi 41. ayetinde zikredilen) Allah’a ait pay Hz. Peygamber’e intikal etmi#; böylece Hz. Peygamber’in pay n n iki kat na ç km #t r. $#te bu iki hisse ile Zi’l-kurbâ hissesi, Hz. Peygamber’in vefat ndan sonra imam ve veliyyul emr olan kimselere intikal etmi#tir. Böylece &iîler, masum imamlar n, Hz. Peygamber’e yak nl 2 dolay s yla “Sehmul imam” denilen ve ikisi veraset birisi ise asalet yoluyla intikal eden üç hisseye sahip olduklar n savunur.135 Gaybeti Kübra döneminden itibaren ise ortaya yeni bir problem ç km #t r. Bu problem gaib imam n humus pay n n ne olaca2 hususudur.136 Adeta bir krize dönü#en bu probleme de2inen &eyh Müfîd, mezhep mensuplar n n görü# farkl l klar n zikrederken kimisinin imam n gaib olmas dolay s yla onun hissesinin farziyetinin ortadan kalkt 2 n savundu2unu; kimisinin bunun Zi’l-kurbâ’ya yani Hz. Peygamber’in ailesine verilmesi gerekti2ini dü#ündü2ünü; kimisinin ise imam n pay ile kastedilenin “imama mahsus pay” anlam na geldi2ini; imam zuhur edene kadar saklan lmas gerekti2ini savundu2unu söyler.137 Ancak süreç içerisinde mehdinin zuhuruna kadar ona ait hissesinin fakihlere verilmesi görü#ü genel kabul görecektir.138 Böylece özü itibariyle mali bir ibadet olan humusun önce kapsam geni#letilerek gelir kalemleri artt r lacak, gaybet döneminde de adil müçtehit olarak isimlendirdikleri fakihlerinin tasarrufuna b rak lacakt r. Sonuçta gelinen nokta, imamlara tahsis edilen az msanamayacak bir servetin emanetini üstlenen &iî ulema, mali bak mdan siyasi otoriteye ba2 ml olmaktan kurtaracak; özellikle tabiileri çok olan müçtehitleri, yüksek mebla2lara ula#an bütçelere malik k lacak- 132 Bkz. Kâ#ifu’l-G tâ, Aslu’9-:îa ve Usûluhâ, s. 72. . Öz, XVIII, 369. 134 Bkz. Küleynî, I, 539; Murtazâ, Cevabâtu’l-Mesâili’l-Miyafarkiyât, s. 306; ntisâr, s. 86; Hillî, Muhakkik, el-Muhtasaru’n-Nâfi’ fi’l-F khi’l- mâmî, s. 63. bu hususta paralel bir rivayet için bkz. Küleynî, I, 452. 135 Küleynî, I, 540; Tûsî, Tehzîb, IV, 126, Hurru’l-Âmili, IX, 9. Bu hususta ayr ca bkz. Öz, 369-70. 136 Bkz. Ahmed el-Kâtib, s. 305 vd. 137 Müfîd, el-Mukni’a, s, 285 vd. 138 Kadi $bn Berrâc, el-Mühezzeb, I, 180’den Ahmed el-Kâtib, s. 352. 133 70 Metin Bozan t r.139 $ran’da 1979 devrimini gerçekle#tiren gücün mali/ekonomik bak mdan $ran &ah na ba2l olmayan müçtehidlerden olu#mas gerçe2i, humusun bu noktada oynad 2 rol hakk nda bize bir fikir vermektedir. Durum her ne olursa olsun görülmektedir ki, devlet ba#kanlar n n tasarrufunda olmas gereken ve daha ziyade yetimler, miskinler ve yolculara tahsis edilen ve sava# zamanlar nda techizat al m için kullan lan humustaki Allah, Resulu ve Zi’l-Kurbâ hissesi140 imamet nazariyesinin te#ekkülü süreci ile birlikte imamlara tahsis edilmi#, gaybet dönemi ile birlikte de imamlar n naibleri olan müctehidlerin tasarrufuna b rak lm #t r. Öte yandan humusun al nan mallar n kapsam da geni#letilerek büyük mebla2lara ula#mas sa2lanm #t r. SONUÇ Siyasi ve $tikadi mezheplerin kendilerini me#ru ve hakk n temsilcisi olduklar n gösterme gayretleri bilinen bir gerçekliktir. Bu ba2lamda baz f rkalar/mezhepler, siyasi ihtilaflara dayanan kimi fikirlerini temellendirmek amac yla bir yandan ana kaynaklar tevil ederlerken öte yandan ya#anm # gerçekli2i kendi anlay #lar na uygun bir tarihi formata sokma gayreti içine girmi#lerdir. &îa’n n serüveni de özü itibariyle bu hadisenin d # nda de2ildir. Ancak onlar farkl k lan husus, ilk ihtilaflar n derin izlerini sürekli ya#atmalar ; dinî-siyasi problemleri alg lama ve çözümlemelerini imamet meselesi etraf nda odaklamalar d r. Bu husustaki tart #malar süreç içerisinde, nas ve tayin ile atanm #, efdal, masum ve tüm ilimleri ihata eden özel bir ilim ile donat lm # kabul edilen imamet nazariyesini ortaya ç karm #t r. Fakat bir teori ile ortaya ç kmak ve bunu temellendirmek o kadar kolay de2ildir. Nitekim gerek imamet nazariyesinde t kanmalar ve gerekse, imamlar n hayat nda ortaya ç kan kimi fiili durumlar nedeniyle, ya#an lan gerçeklik ile ileri sürülen teori çeli#kiler arz etmi#tir. $#te böyle durumlarda bir çözüm yolu olarak &iîlerin #artlara göre farkl gerekçeler ileri sürdü2ünü; ihtiyaca göre okuma biçimleri geli#tirdi2ini; nazariyelerini yeniden yorumlad klar ve hatta kimi zaman revizyona varacak de2i#imler yapmak zorunda kald klar n görmekteyiz. &iîlerin bu okuma/yorumlama biçimlerinden sadece itikadi meseleler etkilenmemi#; ayn zamanda nazariye, Ca‘ferî f kh na da tesir etmi#tir. Nitekim verdikleri kimi f khi hükümler tetkik edildi2inde, gerek imamlar n #ahsi niteliklerinden kaynaklanan sebepler ve gerekse imamet ile ilgili teorik çerçevedeki fikirlerin etkisiyle &iîlerin baz hükümlerde di2er f khi mezheplerden farkl hükümler verdi2i; dolay s yla imamet nazariyesinin f khi hükümleri de etkiledi2i görülmektedir. Bu etkilemeler farkl #ekillerde tezahür etmi#tir. Kimi zaman mirasta amcao2lunun amcaya denk ve hatta ondan daha yak n kabul edilmesi gibi, yayg n gele- 139 140 Öz, XVIII, 370. Bkz. Ebû Yusuf, s. 104. mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 71 neklerle ve genel f khi anlay #la çeli#en hükümlere dönü#mü#; kimi zaman t pk mezinin hükmünde oldu2u gibi, nazariyeye ters dü#ebilecek fiili durumu temize ç karma gayretlerine dönü#mü#; kimi zaman da f k h usulünün temel ilkeleri çerçevesinde kabulü güç izahlar yap lm #; hacr meselesinde oldu2u gibi, imamlar genel hükümlerden muaf tutulmu#lard r. Öte yandan humus meselesinde oldu2u gibi, hem humusa dâhil edilen mallar n say s artt r lm # ve hem de Allah, Resulu ve Zi-l-Kurbâ hissesi imamlara tahsis edilmi#tir. Ancak son imam n gaybette olmas dolay s yla da zaten çok farkl bir yap ya dönü#türülen humus, bu defa &iî uleman n tasarrufuna b rak lm #t r. Böylece süreç içerisinde #artlar &iî ulemay , faaliyetlerini yürütebilecekleri büyük bir ekonomik imkâna kavu#turmu#tur. Namaz n parças kabul edilebilecek bir ibadet olan ezana ilaveler ise ba#l ba# na de2erlendirilmesi gereken bir sosyolojik vak ad r. Zira &iîler için, siyasi duru#un bir simgesi olarak nitelenebilecek söz konusu ilaveler, di2er Müslümanlar ötekile#tirme potansiyeli ta# yan bir toplum yaratma ve bir bilinç geli#tirme faaliyeti olarak alg lanmaya müsaittir. Görülmektedir ki, erken dönemde vuku bulan siyasi hadiseler öncelikle itikadi dü#üncenin #ekillenmesine yol açm #, ard ndan da nazariyenin tutarl 2 amac yla dinin fiili ya#am alan olan f k h üzerinde de etkili olmu#; baz f khi hükümlerde nazariyeye uygun düzenlemeler yap lm #t r. KAYNAKÇA Ahbâru’d-Devleti’l-Abbâsiyye (Müellifi Meçhul, III/IX. as r), thk. Abdulazîz ed-Dûrî, Beyrut 1997. Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah e#-&eybânî (241/855), Müsned, M s r trz. Ahmed el-Kâtib, Tatavvuru’l-Fikri’s-Siyâsi e#-&îî mine’#-&ûra ilâ Velâyeti’l-Fakîh, London 1997. Aktan, Hamza, Mukaseyeli $slam Miras Hukuku, $stanbul 1991. Akyüz, Vecdi, Mukayeseli badetler lmihali, $stanbul 1995. Ali b. Yunus en-Nebâtî (877/1472-73), es-S râtu’l-Müstekîm, Necef 1384. Âmilî, Ca‘fer Murtazâ, el-Hayâtu’s-Siyâsiyye li’l-$mam el-Cevâd, Beyrut 1985. Apayd n, H. Yunus, “Humus”, D$A, $stanbul 1998. Arjomand, Said Amir, “The Crisis of the Imam te and the Institution of Occultation in Twelwer Shi’ism A Sociohistorical Perspective” International Journal of Middle East Studies, Cambridge XXVIII, 1996. Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (279/892), Ensâbu’l-E9râf, thk. Mahmûd el-Ferdûs elAzem, Dime#k 1997. Bozan, Metin, $mâmiyye &îas n n $mamet Tasavvuru, Ankara 2007. ………, $mâmiyye’nin $mamet Nazariyesinin Te#ekkül Süreci, Bas lmam # Doktora Tezi, AÜSBE, Ankara 2004. ………, “$mâmiyye &îas ’n n Peygamberlik ve $mamet Anlay #lar n n Mukayesesi”, Dini Ara9t rmalar, c. 9, sy. 6, s. 95-115. Büyükkara, M. Ali, The mami-Shi'î Movement in the Time of Musa el-Kazim and ‘Ali er-Ridâ (Bas lmam # Doktora Tezi), Edinburgh Üniversty 1997. 72 Metin Bozan Ca‘feriyân, Resûl, el-Hayâtu’l-Fikriyye ve’s-Siyâsiyye li Eimmeti Ehl-i’l-Beyt, Beyrut 1994. Ceh#iyarî, Ebû Abdillah Muhammed (331/942-43), Kitâbu’l-Vüzarâ ve’l-Küttâb, thk. Mustafa es-Sakkâ, $brahim el-Ebyârî, Abdulhaf z e#-&elebî, Kâhire 1938. Cezîrî, Abdurrahman, el-F khu ‘alâ Mezâhib’l-Erbea’, Takdim ve Ta’lik $brahim Muhammed Ramazan, Beyrut 1999. Ebû Davud, Süleyman b. E#’as b. $shak el-Ezdi es-Sicistani (275/889), es-Sünen, $stanbul trz. Ebû Hâtim er-Râzî, Ahmed b. Hamdan (322/933), Kitâbu’z-Zîne fî’l-Kelimeti’l- slâmiyye el’Arabiyye, thk. Abdullah Sellâm es-Semerrâî, (es-Semerrâî, el-Euluv ve’l-F raki’lEâliyye $çinde) Ba2dâd 1988. Ebû Hâtim, Üsame b. Abdüllatif Kavsi, Kitâbü’l-Ezan, Kurtuba, 1987. Ebû Yusuf, Yakub b. $brâhim b. Habib, (182/798), Kitâbu’l-Harâc, çev. Müderris-zâde Muhammed Atâ’ullah Efendi, sad. $smail Karakaya, Ankara 1982. Ebû Zehra, Muhammed, slam Hukuku Metodolojisi (F k h Usulü), çev. Abdulkadir &ener, Ankara 1986. Erdebilî, Muhammed b. Ali el-Hâirî (1098/1686), Câmi’u’r-Ruvât, Beyrut 1983. E#’arî, Ebu’l-Hasan Ali b. $smail (324/936), Makâlâtu’l- slâmiyyîn ve’htilâfu’l-Musallîn, thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamîd, Beyrut 1995. Faruk Ömer, Tabîatu’d-Da’veti’l-Abbâsîyye, Beyrut 1970. Fetâvây-i Hindiye, çev Mustafa Efe, Ankara trz. Halîfe b. Hayyât, (240/854), et-Târîh, thk. Ekrem D yâ el-Umerî, Riyad 1985. Hillî, Allâme, Cemâluddîn Hasan b. Yûsuf (726/1325), Ricâl, Kum 1411. ………, Hülâsatu’l-Akvâl, byy. Hillî, Muhakkik, Ebu’l-Kâs m Necmuddin Ca‘fer b. Hasan el-Hillî (676/1277), elMuhtasaru’n-Nâfi’ fi’l-F khi’l- mâmî, M s r trz. Hurru’l-Âmilî (h. 1104), Vesâilu’9-:îa’, Kum 1409. $bn Abdirabbih, Ebû Ömer Ahmed b. Muhammed el-Endelûsî (328/938), el-Ikdu’l-Ferîd, thk. Ahmed Emîn, Ahmed Zeyn, $brâhîm el-Ebyârî, Kahire 1948. $bn Batrîk, Yahyâ b. Hasan b. Huseyin el-Esedî (600/1203), el-‘Umde, Kum 1407. $bn Hallikân, Ebû’l-Abbâs &emsuddîn Ahmed b. Muhammed (681/1282), Vefeyâtu’l-A’yân ve Enbâu’z-Zamân, Beyrut 1978. $bn Kuteybe, Ebî Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî (276/889), el- mâme ve’sSiyâse ($bn Kuteybe’ye nispet edilir), Beyrut 1997. $bn Sa'd, Ebû Abdillah b. Muhammed (230/844), et-Tabakâtu’l-Kübrâ, Beyrut trz. $bn Zenceveyh, Hamîd (251/865), Kitâbu’l-Emvâl, thk. &âkir Zîb Feyyâz, Riyad 1986. $bnu’l-Esîr, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Abdilkerim (630/1322), elKâmil fî’t-Târîh, Beyrut 1979. Îcî, Abdurrahmân b. Ahmed (756/1355), el-Mevâk f fî ‘ lmi’l-Kelâm, Beyrut trz. Kâ#ifu’l-\ tâ, Muhammed Hüseyin (1373/1954), Aslu’9-:îa ve Usûluhâ, Beyrut trz. Ke##î, Muhammed b. Ömer (lV/X. asr n ortalar ), htiyâru Ma’rifeti’r-Ricâl, tsh. ve tlk. Mirâbâd el-Esterâbâdî, thk. Mehdî er-Recâî, Kum 1404. Kohlberg, Etan, “Gaybet Öncesi &îa’da $mam ve Toplum”, çev. Mazlum Uyar, Dinî Ara#t rmalar, III/7, (2000). Kummî, Ali b. $brahim Ebi’l-Hasan (307/919), Tefsîru’l-Kummî, Beyrut 1991. Kummî el-E#‘arî, Ebû Halef Sa’d b. Abdillâh (301/913), Kitâbu’l-Makâlât ve’l-F rak, tsh. Cevâd Me#kûr, Tahran 1963. mamet Nazariyesinin Ca‘ferî F kh Üzerindeki Tesirleri 73 Kutbuddin er-Râvendî (573/1177-78), F khu’l-Kur‘ân, Kum 1405. Küleynî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Ya’kûb b. $shâk (329/940), Usûlu’l-Kâfi, tsh. Necmuddîn el-Âmîlî, tlk. Ali Ekber \ ffârî, Tahran 1365. Meclisî, Muhammed Bâk r (1110/1697), Bihâru’l-Envâr, thk. Komisyon, Beyrut 1992. Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i slâm, $stanbul 1986. Mes’ûdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Huseyn (345/956), sbâtu’l-Vasiyye, Beyrut 1988. ………, Murûcu’z-Zeheb ve Me’âdinu’l-Cevher, thk. Saîd Muhammed el-Lehhâm, Beyrut 1997. Murtazâ, Ebu'l-Kâs m Alemülhüda Ali b. Hüseyin (436/1044), “Cevâbâtu’l-Mesâili’lMeyâfarkiyât” Resailü'9-:erif el-Murtaza, thk. es-Seyyid Mehdi Recâî,Kum 1984, s. 269-306. ………, e9-:âfi fi’l- mâme, thk. es-Seyyid Abdu’z-Zehrâ el-Hüseynî el-Hatîb, Tahran 1987. Müfîd, Ebû Abdillâh Muhammed b. Muhammed b. Nu’mân el-‘Ukberî el-Ba2dâdî (413/1022), Evâilu’l-Makâlât fî Mezâhibi’l-Muhtârât, tlk. Fadlullâh ez-Zencânî, Tebriz 1363. ………, el-$r#âd fî Ma’rifeti Hucecillâhi alâ’l-$bâd, thk. Muessesetu Âl-i Beyt, Beyrut 1993. ………, el-Mukni‘a, thk. Müessesetu’l-Ne#ri’l-$slâmî, Beyrut 1993. ………, el-Fusûlu’l-Muhtâra, thk. Seyyid Ali Mir &erîfî, Beyrut 1993. ………, htisâs, thk. Ali Ekber el-\ fârî ve Seyyid Mahmut ez-Zernedî, Beyrut 1993. Müslim, Ebu’l-Hüseyin el-Ku#eyrî, en-Nîsâbûrî, es-Sahîh, thk. Muhammed Fuâd Abdulbakî, $stanbul 1981. Necâ#î, Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Ali b. Ahmed b. Abbâs el-Esedî el-Kûfî (450/1058), Ricâlu’nNecâ9î, thk. Seyyid Mûsâ e#-&ebîrî ez-Zencânî, Kum 1318. Ne#vânu’l-Himyerî, Ebû Saîd (573/1175), Huru’l-‘Iyn, n#r. Kemal Mustafa, Kâhire 1948. Nevbahtî, Ebû Muhammed Hasan b. Mûsâ, (300/912), F raku’9-:îa, tsh. Seyyid Muhammed Sâd k, Necef 1936. Öz, Mustafa, “&îa’da Humus”, D A, $stanbul 1998. Sadûk, Muhammed b. Ali b. Hüseyin Ebî Ca‘fer $bn Bâbeveyh el-Kummî (381/991), Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, Kum 1413. ………, Kemâlu’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, tsh. Ali Ekber el-\ ffârî, Kum 1405. ………, ‘ lelu’9-:erâyi‘, Necef 1966. ………, Uyûnu Ahbâr R zâ, thk. Müessesetu’l-$mâm Humeynî, Me#hed 1413. Saffâr, Muhammed b. Hasan b. Ferrûh (290/902), Besâiru’d-Derecât el-Kubrâ fî Fedâili Âl-i Muhammed, Kum 1374. Sâlûs, Ali Ahmed, Eseru’l-$mâme fî’l-F khi’l-Ca‘ferî ve Usûlih, Katar 1985. Subhî, Ahmed Mahmud, Nazariyyetu’l-$mame ledeyi’#-&îati’l-$snâ ‘A#eriyye, Beyrut 1991. &ehristânî, Ebu’l-Feth Muhammed b. Abdilkerîm (548/1153), el-Milel ve’n-Nihal, thk. Emir Ali Mehran, Ali Hasan Fâur, Beyrut 1996. &evkî Dayf, el-Asru’l-‘Abbâsiyyi’l-Evvel, Kahire 1982. Taberî, $bn Cerîr, Ebû Ca‘fer Muhammed (310/922), Târîhu’t-Taberî, Beyrut 1998. Taberî, $bn Rüstem, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr el-Âmilî (IV/X. as r), Delâilu’l- mâme, Beyrut 1988. Tabersî, Ebû Mansûr Ahmed b. Ali b. Ebî Tâlib (VI/XII. as r), el- hticâc, thk. Seyyid Muhammed Bâk r el-Mûsevî, Me#hed 1403/1981. Turan, Abdullah, Ehl-i Beyt Mektebinde Temel $nançlar, $stanbul 1999. Tûsî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Hasan (460/1067), stibsâr, Tahran 1390. 74 Metin Bozan ………, Tehzîbu’l-Ahkâm, Tahran 1365. ………, $ktisâd fî mâ Yeteallaku bi’l-$’tikâd, Necef 1979. ………, Kitâbu’l-Eaybe, thk. $bâdallah et-Tahrânî ve Ali Ahmed Nâs h, Kum 1411. Ya’kûbî, Ahmed b. Ebî Ya’kûb b. Ca‘fer b. Vehb (292/905), Târîhu’l-Ya’kûbî, Beyrut trz. Zencânî, Seyyid $brahim el-Mûsevî, Akâidu’l- mâmiyye, Kum 1982.