T.C ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI Ferhat DİZMEN FARKLI OKUL PROGRAMLARINDAKİ LİSE ÖĞRENCİLERİNİN KENDİNİ AÇMA DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ YÜKSEK LİSANS TEZİ TEZ YÖNETİCİSİ Yrd. Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN ERZURUM–2006 İÇİNDEKİLER ÖZET………………………………………………………………………... VII ABSTRACT………………………………………………………………… VIII TABLOLAR LİSTESİ……………………………………………………… IX ÖNSÖZ……………………………………………………………………… X BİRİNCİ BÖLÜM 1. GİRİŞ…………………………………………………………………..... 1 1.1.Araştırmanın Önemi………………………………………………… 4 1.2. Problem ……………………………………………………………. 5 1.3. Alt Problemler……………………………………………………… 5 1.4. Denenceler…………………………………………………….......... 6 1.5. Sayıltılar …………………………………………………………… 6 1.6. Sınırlılıklar……………………………………………………......... 6 1.7. Tanımlar………………………………………………………......... 6 1.7.1. Kendini açma (Self-Disclosure)………...……………………... 6 1.7.2. Açılınan konu (Target Subject)………………………………... 7 1.7.3. Uygun kendini açma (Appropriate Self Disclosure)…….......... 7 1.7.4. Sözde kendini açış (So-Called Self Disclosure)…………......... 8 1.7.5. Açılınan birey (Target Person)………………………………… 8 İKİNCİ BÖLÜM 2.ARAŞTIRMA İLE İLGİLİ YAYINLAR ………………………………... 9 2.1. Kendini Açma Kuramları…………………………………………... 13 2.1.1. Sosyal etkileşim kuramı………………………………………... 13 2.1.2. Sosyal nüfuz kuramı…………………………………………… 13 2.1.3. Johari penceresi………………………………………………… 14 2.1.4. Bağlantısal diyalekt / İletişimsel başarı kuramı………………... 15 2.2. Kendini Açmayı Etkileyen Faktörler………………………………. 17 2.3. Kendini Açmanın Özellikleri………………………………………. 22 2.4. Kendini Açmanın Öğeleri………………………………………….. 23 2.5. Kendini Açmanın Profesyoneller Açısından İşlevleri…………….... 24 2.6. Karşıdaki Birey Açısından Kendini Açmanın İşlevleri…………….. 25 2.7. Kendini Açmanın Sonuçları……………………………………....... 26 2.8. Türkiye’de Yapılan Araştırmalar………………………………....... 27 2.9. Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar………………………………… 33 2.10. İletişim…………………………………………………………….. 44 2.10.1.İletişim süreci………………………………………………….. 45 2.10.1.1. Kaynak…………………………………………………. 46 2.10.1.2. Kanal……………………………………………………… 46 2.10.1.3 İleti (Mesaj)……………………………………………....... 46 2.10.1.4. Alıcı………………………………………………………. 47 2.10.1.5. Geri bildirim………………………………………………. 47 2.10.2. İletişim türleri…………………………………………............. 47 2.10.2.1. Kişi-içi iletişim ve çatışma………………………………... 47 2.10.2.2. Kişilerarası iletişim ve çatışma…………………………… 48 2.10.2.3. Örgüt-içi iletişim ve çatışma……………………………… 51 2.10.2.4. Kitle iletişimi ve çatışma………………………………….. 51 2.10.3. Kişilerarası İletişim Çatışmaları………………………………. 52 2.10.3.1. Aktif çatışma (Kötü adam ne söylerse kötüdür)………….. 52 2.10.3.2. Pasif çatışma (Küsler diyalogu)…………………………... 52 2.10.3.3. Varoluş çatışması (Ben sandım ki…)…………………….. 53 2.10.3.4. Tümden reddetme (Hiç…)………………………………... 53 2.10.3.5.Önyargılı çatışma (Ben kararımı çoktan verdim…)……….. 54 2.10.3.6. Yoğunluk çatışması (Haklısın ama…)…………………… 55 2.10.3.7. Kısmi algılama çatışması (Bunu da mı demiştin…)……………………………………………………………………… 55 2.10.3.8. Alıkoyma çatışması (Anlatamadım galiba…)……………. 55 2.10.4. Kişilerarası iletişim çatışmalarının nedenleri…………………. 55 2.10.4.1. Biliş……………………………………………………….. 56 2.10.4.2. Algı………………………………….…………………….. 59 2.10.4.3. Duygu……………………………………………………... 60 2.10.4.4. Bilinçdışı………………………………………………….. 60 2.10.4.5. İhtiyaçlar…………………………………………………... 61 2.10.4.6. İletişim becerisi………………………………………….... 62 2.10.4.7. Kişisel faktörler…………………………………………… 62 2.10.4.8. Kültürel faktörler…… ……………………………………. 67 2.10.4.9. Roller…………………………………………………….... 67 2.10.4.10.Sosyal ve fiziksel çevre…………………………………... 67 2.10.4.11. Mesajın niteliği………………………………………….. 68 2.10.4.12 İletişimde dinlemenin önemi…………………………….. 68 2.10.4.13. Yapıcı tartışma becerisi………………………………..... 72 2.10.4.14. Empati………………………………………………….... 73 2.10.5. İnsan ilişkileri alanında 1970’li yıllardan sonraki gelişmeler 74 2.10.6. Sosyal psikoloji kuramları…………………………................. 77 2.10.6.1. Bilişsel tutarlılık (cognitive consistency) kuramları……… 77 2.10.6.2. Ödül ve zararı temel olarak alan görüşler………………… 77 2.10.6.3 Duygusal kuramlar……………………………………….... 79 2.10.6.4. Sevgi ve hoşlanma türlerine ilişkin görüşler……………… 80 2.10.6.5. İlişki kuramları……………………………………………. 81 2.10.7. Gelişim psikolojisi kuramları…………………………………. 84 2.10.7.1.Psikanalitik kuramlar………………………………………. 84 2.10.7.2. Öğrenme kuramından kaynaklanan açıklamalar………….. 85 2.10.7.3. Biyolojik kökenli görüş…………………………………… 85 2.10.7.4. Bilişsel görüş (cognitive view)……………………………. 85 2.11. İyi Bir İletişim İçin Öğrenme Kuramlarından Nasıl Yararlanabiliriz?.................................................................................................... 86 2.11.1.Klasik Şartlanmanın Eğitim Öğretimde Uygulanışı………….... 86 2.11.2.Klasik Şartlanmanın Psikoterapide Uygulanışı………………... 87 2.11.3.Operant Şartlanmanın Eğitim Öğretimde Uygulanışı…………. 87 2.11.4. Operant Şartlanmanın Psikoterapide Uygulanışı……………... 88 2.11.5. Deneme-Yanılmanın Eğitim Öğretimde Uygulanışı………….. 88 2.11.6. Deneme-Yanılmanın Psikoterapide Uygulanışı………………. 89 2.11.7. Çağrışım Tekniğinin Eğitim Öğretimde Uygulanışı………….. 89 2.11.8.Çağrışım Tekniğinin Psikoterapide Uygulanışı……………….. 89 2.11.9.Sosyal Öğrenme Kuramının Eğitim Öğretimde Uygulanışı…... 89 2.11.10. Sosyal Öğrenme Kuramının Psikoterapide Uygulanışı…….... 89 2.11.11.Ani Kavrama Yoluyla Öğrenmenin Eğitim Öğretimde Uygulanışı………………………………………………………………………. 90 2.11.12. Ani kavrama yoluyla öğrenmenin psikoterapide uygulanışı… 90 2.11.13. İşaret yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı…….. 90 2.11.14. İşaret tekniğinin psikoterapide uygulanışı…………………… 91 2.11.15. Alan kuramının eğitim öğretimde uygulanışı……………....... 91 2.11.16. Alan kuramının psikolojik danışmada uygulanışı…………… 91 2.11.17. Bilgi-işlem yaklaşımının eğitim öğretimde uygulanışı……… 91 2.11.18. Bilgi-işlem yaklaşımının psikolojik danışmada uygulanışı…. 92 2.11.19. Anlamlı öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı………...... 92 2.11.20. Anlamlı öğrenmenin psikolojik danışmada uygulanışı……… 92 2.11.21. Buluş yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı……. 92 2.11.22. Buluş yoluyla öğrenmenin psikolojik danışmada uygulanışı……………………………………………………………………….. 92 2.12.Gestalt Terapi……………………………………………………… 93 2.13.Bilişsel Terapi……………………………………………………... 93 2.14.Problem Çözme Yoluyla Öğrenmenin Eğitim Öğretimde Uygulanışı………………………………………………………………………. 2.15.Problem Çözme Yoluyla Öğrenmenin Psikolojik 93 Danışmada Uygulanışı………………………………………………………………………. 93 2.16.Orijinal Düşünce Üretme Yoluyla Öğrenmenin Eğitim Öğretimde Uygulanışı………………………………………………………………………. 93 2.17.Orijinal Düşünce Üretme Yoluyla Öğrenmenin Psikolojik Danışmada Uygulanışı………….………………………………………………. 94 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. YÖNTEM………………………………………………………………… 95 3.1. Evren……………………………………………………………….. 95 3.2. Örneklem…………………………………………………………… 95 3.3. Araştırmada Kullanılan Veri Toplama Araçları………………….... 96 3.3.1. Kendini açma envanteri……………………………………….... 96 3.3.1.1. Kendini açma envanterinin puanlanması…………………….. 96 3.3.1.2. Kendini açma envanterinin güvenirliği………………………. 97 3.3.1.3. Kendini açma envanterinin geçerliliği……………………….. 98 3.3.2. Kişisel Bilgi Formu…………………………………………….. 98 3.4. Verilerin Toplanması……………………………………………..... 98 3.5. Verilerin Analizi………………………………………………….... 99 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. BULGULAR ve YORUM…………..……………………………………….. 100 4.1. Kız ve Erkeklerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum………………………………………………………... 100 4.2. Farklı Sınıf Düzeyindeki Öğrencilerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum…………………………………. 107 4.3. Farklı Okul Programlarındaki Öğrencilerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum…………………… 118 BEŞİNCİ BÖLÜM 5.SONUÇ VE ÖNERİLER…………………………………………………. 133 5.1. Sonuçlar…………………………………………………………..... 133 5.2. Öneriler…………………………………………………………….. 135 EKLER……………………………………………………………………... 137 EK 1: KENDİNİ AÇMA ENVANTERİ………………………………….. 137 KAYNAKLAR…………………………………………………………… 141 ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………........ 152 ÖZET YÜKSEK LİSANS TEZİ LİSE ÖĞRENCİLERİNİN KENDİNİ AÇMA (SELF-DISCLOSURE) DAVRANIŞLARI Ferhat DİZMEN Danışman: Yrd. Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN 2006-SAYFA: 165 Jüri: Yrd. Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN Prof. Dr. Sırrı AKBABA Doç. Dr. Muhsine BÖREKÇİ Bu araştırmada Bozyazı Anadolu Lisesi, Bozyazı Lisesi ve Anamur Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen bazı değişkenler incelenmiştir. Araştırmanın bağımlı değişkeni kendini açmadır. Bağımsız değişkenler ise cinsiyet, sınıf, okul türü, açılınan bireyler ve açılınan konulardır. Araştırmanın örneklemi 2005–2006 eğitim-öğretim yılında Bozyazı Anadolu Lisesi, Bozyazı Lisesi ve Anamur Ticaret Meslek Lisesi’nde okuyan 9, 10 ve 11. sınıf öğrencilerinden oluşmuştur. Örnekleme alınan öğrenci miktarı Anadolu Lisesi’nden 267, Bozyazı Lisesi’nden 238, Ticaret Meslek Lisesi’nden 201 olmak üzere toplam 706’dır. Araştırmada elde edilen bulgular maddeler halinde aşağıda özetlenmiştir. 1. Kız öğrenciler kendilerini erkeklerden daha fazla açmaktadırlar. 2. Ticaret Meslek Lisesi öğrencileri her boyutta Anadolu Lisesi ve Düz lise öğrencilerinden daha az açılmaktadırlar. 3. En çok açılan öğrenciler 9. sınıf, en az açılan öğrenciler ise 10. sınıf öğrencileri olmuştur. 4. Öğrencilerin en çok açıldıkları birey aynı cins yakın arkadaş, en az açıldıkları birey kızlarda öğretmen, erkeklerde psikolojik danışman olmuştur. 5. Genel olarak en çok açılınan konu zevkler ve ilgiler, en az açılınan konu cinsellik olmuştur. 6. Sonuç olarak okulun türü, kişilerin bulundukları sınıf ve cinsiyetlerinin kendini açma davranışı üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. ABSTRACT MASTER THESIS SELF-DISCLOSURE BEHAVIOURS OF HIGH SCHOOL STUDENTS Ferhat DİZMEN Supervisor : Assist.Prof.Dr. Başaran GENÇDOĞAN 2006- Page: 165 Jury: Assist.Prof.Dr. Başaran GENÇDOĞAN Prof. Dr. Sırrı AKBABA Assoc.Prof.Dr. Muhsine BÖREKÇİ In this research some variable factors that affect the self-disclosure behaviours of Bozyazı Anatolion High School, Bozyazı High School and Anamur Trade High School students have been examined. The dependent variable factor of the research is self-disclosure while the dependent variable factors are sex, grade / class, school-kind, the people and the topics that are shared. The example of the research consists of students who attend 9 th, 10 th, 11 th grade in the above mentioned schools in 2005–2006 curriculum year. The number of students from Bozyazı Anatolion High School is 267 Bozyazı High School it is 238 and from Anamur Trade High School it is 201 which is 706 in total. The clues that have been acquired in the research is summarized as six following items; 1. Girl students can disclose themselves more than boys. 2. Trade High School students, in every aspect, can disclose themselves less than both Anatolion High School and High School students. 3. The students who disclosed most are at ninth grade and the students who disclosed least are at tenth grade. 4. The person, the students mostly disclosed themselves is their best friend of the same sex, the person the students least disclosed themselves as for girls is the teacher and as for the boys is psychological counsellor. 5. In general, the subjects that are most talked about are interests and likes and the subject that is least talked about is sexuality. 6. As a result, the schol-kind, the classes or grades that the people are at, and the sex of these people are defined effective on the behaviour of self-disclosure. TABLOLAR LİSTESİ 2.1. Johari Penceresi (Joharry Window)……………………………………. 15 3.1. Örneklemle ilgili demografik bilgiler………………………………….. 95 4.1. Kız ve erkeklerin kendini açma puanları arasındaki farkla ilgili bulgular…………………………………………………………………………. 100 4.2. Farklı sınıflara göre kendini açma puanlarına ilişkin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri……………………………………………………... 107 4.3.Farklı sınıflara göre kendini açma puanları arasındaki farkla ilgili bulgular…………………………………………………………………………. 109 4.4. Açılma durumlarına ilişkin sınıflar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc testi bulguları………………………………………………………………. 111 4.5. Farklı okul programlarına göre kendini açma puanlarına ilişkin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri………………………………… 118 4.6. Farklı okul programlarına göre kendini Açma puanları arasındaki farkla ilgili bulgular…………………………………………………………….. 120 4.7. Açılma durumlarına ilişkin okullar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc testi bulguları………………………………………………………………. 122 ÖNSÖZ İnsan ilişkileri günümüzde çok çeşitli araştırmaların konusu olarak incelenmektedir. Çünkü insan ilişkileri geniş kitleleri ilgilendiren bir problem haline gelmiştir. Toplumlardaki değişmeler, köy-kent arasındaki değişimin hızı ve süreci, iletişim teknolojinin sunduğu olanaklar ve beraberinde getirdiği olumsuzluklar kişiler arası ilişkileri etkilemektedir. Bir yandan her dilden, her dinden ve her kültürden insanların birbirlerini tanımalarını görmelerini sağlarken diğer yandan yan yana iletişim kurmadan, birbirlerini anlamayan yığınlar oluşturmaktadır. Bu yığınların içindeki kişi sayısı; kendi toplumumuzda geleneksel aile yapısı içerisinde kendini çok fazla ifade etme şansı bulamayan çocukların, bu isteğini değişik ortamlarda özellikle de okul ortamında yapmaya çalışması ve bunu başaramamasıyla artmaktadır. Tek başına öğretmenin söz sahibi olduğu böyle bir ortamda ise bunu çok fazla gerçekleştirme şansını bulaması da beklenmemelidir. Bu dönemde bağımsız olma, kimlik kazanma, karar alma, problem çözme, seçim yapma ve olumsuz duygularla baş edebilmelerinin kişilik gelişimlerinde önemli olduğu kişilik gelişimini tamamlayamayan gençlerin toplumda ne gibi sorunlarla karşılaştıkları veya ne gibi toplumsal sorunlara yol açtıkları toplumun büyük bir kesimi tarafından bilinmektedir. Sağlıklı ve uyumlu bir kişiliğe sahip olmak için; uygun bir çevre, iyi ve doğru bir eğitim, sağlıklı bir beden yapısı ve var olan potansiyeli etkin kılabilmek için ise sağlıklı bir iletişime ihtiyaç duyulmaktadır. İletişim sorunlarını belli dönemlerde yaşayan ve meslek seçimimdeki tercihlerde de etkili olduğunu düşündüğüm ve hala bazen karşılaştığım hayatımın içindeki bu sorun meslek seçimim gibi, araştırma konusu seçimimde de etkili olmuştur. Böylesine önemli bir konuya bir katkı sunabilmek için de böyle bir çalışma yapmanın doğru olacağını düşündüm. Araştırmanın planlanmasından verilerin analizi aşamasına kadar görüş, öneri ve eleştirileri ile beni yönlendiren, değerli öğretmenim ve tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Başaran Gençdoğan’a teşekkür ediyorum. Eğitim -öğretim hayatım boyunca akademik ve mesleki gelişimime katkı sağlayan herkese özellikle değerli öğretmenlerime, tez aşamasındaki katkılarından dolayı değerli öğretmenim Prof. Dr. Sırrı Akbaba’ya ve Doç Dr. Muhsine Börekçi’ ye de ayrıca teşekkür ediyorum. Araştırmanın uygulama aşamasında bana yardımlarını esirgemeyen Bozyazı ve Anamur İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine, örneklemde yer alan okulların okul idaresi, psikolojik danışma ve rehberlik servisi görevlilerine, anketin uygulanması sırasında bana yardımcı olan değerli öğretmen arkadaşlarıma, itina ve sabır ile ankete katılan tüm öğrencilere teşekkür ediyorum. Araştırma boyunca yardımlarını esirgemeyen değerli eşim Yeşim’e, doğrudan veya dolaylı yollardan katkısı olan herkese teşekkürler. Erzurum, 2006 Ferhat DİZMEN BİRİNCİ BÖLÜM 1. GİRİŞ Kişiler arası ilişkilerde ortaya çıkan iletişim problemleri çağlar boyunca insanları insanlık yararına olmayan savaş vb. olaylarla meşgul etmiş, insanların bu konuya ilgilerini giderek artırmıştır. Bu konu ilk önce felsefe içinde incelenmiş daha sonra diğer bilim dalları da konuyla ilgilenmiştir. Birçok filozof insan ilişkileri konusuna bu anlamda ilgi göstermiştir. Ancak insan ilişkilerinin yoğun olarak incelendiği dönem, iletişim konusunda insanların birbirlerini iyi anlamadıkları ve niçin savaştıklarını bilmeyen insanların cephelerde öldükleri 1. ve 2. Dünya Savaşları sonrasına rastlamaktadır. Özellikle 2. Dünya Savaşı akabinde, insani değerler ve ilişkiler tam anlamıyla bunalıma sürüklenmiştir. Bu dönemde Jean Paul Sartre, Gabriel Marcel gibi düşünürler insan ilişkilerinin kiminle nasıl kurulacağı, bu ilişkilerin zorunlulukları konusuna eserlerinde yer vermişlerdir. Bunlardan Marcel (1973) günlük hayattaki insan ilişkilerini “ben”, “sen”, “o” kavramları altında toplamaya çalışmış ve görüşlerini metafizik bir temele oturtmuştur (Uygur, 1984; Muşta,1987). Marcel kitaplarında sujeler arası adını verdiği ilişkiyi açıklamak için bazı örnekler vermektedir. Örneğin, herhangi bir toplantıda konuşulan biri “o”dur. “O” özde bir farklılık olmadan yeri başkasıyla değiştirilebilen, köklü bir bağ kurulmayan insandır. Marcel kişiler arasındaki yakın ilişkiyi ise “ben-sen” ilişkisi olarak görmektedir. Aile içi ilişkiler, silah arkadaşlığı bu tür ilişkilere örnek olarak gösterilmektedir. Ayrıca Marcel, insan-tanrı ilişkisini de “o” haline getirilmeyen “mutlak sen” ilişkisi olarak görmektedir. Marcel “sen” ilişkisini insanların açık oldukları ve güven duygusunun hâkim olduğu bir ilişki olarak görmektedir. Sartre'a göre, insan, bu dünyada, başkalarıyla, zor da olsa, ilişki içindedir. Her şeyden önce, bir bedenimizin olması, dış dünyayla ilişkimizi olanaklı kılar. Başkası’yla ilişki; en yetkin biçimde, "başkasının bakışı”yla, başkasının bakışının bize verdiği "utanma" duygusuyla kurulur. Tek başına olmak dingin durumda olmaktır. Başkasının varlığı, daha doğrusu başkasının bakışı bizi nesneye indirgemeye çalışır. Biz de başkasının bakışı karsısında nesneye indirgenmemeye bakarız. "Cehennemdir başkaları" der Sartre. Felsefenin yanı sıra, psikoloji ve sosyolojinin çeşitli alanları insanları yalnızlığa iten, onları mutsuz kılan ve sağlıklı bir toplum oluşturulmasını engelleyen iletişim sorunlarına bir çözüm getirmeye çalışmaktadırlar. Modern psikolojinin bu tür sorunlara çözüm getirmek amacıyla büyük ilgi gösterdiği konulardan biri de “benlik” (self) tir. Literatüre bakıldığında, özsaygı (self-esteem), kendini fark etme (self-monitoring), kendini gerçekleştirme (self-actualization), kendini haklı gösterme (self-justification) gibi konularla karşılaşmak kaçınılmazdır (Baumaister, 1987). Benlikle ilgili bilimsel çalışmalarda incelenen konulardan biri de sözlü yahut sözsüz olabilen iletişimin bir parçası olarak ele alınabilen “kendini açma” (self-disclosure) davranışıdır. Kendini açma konusu 1950’lerin sonlarından itibaren sosyal psikoloji, iletişim psikolojisi, psikolojik danışma ve psikoterapi alanlarında çok geniş bir şekilde incelenmiş ve yüzlerce araştırmaya konu olmuştur. Kişiler arası ilişkileri tanımlamada kullanılan en önemli kavramlardan biri kendini açmadır. Kendini açma kavramı ilk olarak insancıl psikolojinin öncülerinden olan Sydney M. Jourard tarafından ortaya atılmıştır. Jourard, (1964) bireylerin birbirlerine karşılıklı açılmasının, kendini açma davranışının gelişiminde oldukça etkili olduğunu belirtmiştir. Jourard (1964) kendini açmanın kalitesi ile ilgili olarak bir başka kavramdan söz etmektedir. Bu kavram “gelişi güzel kendini açma” (indiscriminate self-disclosure) dır. Böyle bir açılma bireye zarar verebilmekte, hatta bazen onları komik duruma düşürebilmektedir. Kendilerini gelişi güzel açan insanlar başkaları ile konuşurken akıllarına ne gelirse söylemektedirler, duygularını ve düşüncelerini bir sınırlamaya ve seçime gitmeden (sansürsüz) olduğu gibi ortaya koymaktadırlar (Selçuk, 1989, s. 18). Kendini açma kavramını açıklamaya çalışan birçok araştırmacı, kendini açma kavramından, kendini açmanın nasıl olduğundan, nasıl olması gerektiğinden, kendini açma çeşitlerinden, ayrıca kendini açan bireylerin daha sağlıklı kişiler arası ilişkiler kurabileceğinden, bunun da sosyal beceri gerektirdiğinden bahsetmişlerdir. Ergan (1970), kendini açmanın kavramını iki yönde incelemektedir. Bunlardan birincisini, geçmiş türü veya sahte kendini açma olarak nitelemektedir. Bu tür kendini açmada birey, geçmişte olup bitmiş yaşantılarla ilgili olarak kendini açmakta, orada ve o zaman ele alınmaktadır. İkincisini hikâye türü kendini açma olarak nitelendirmektedir. Bu tür kendini açmada birey, içinde bulunulan zaman dilimindeki duygu ve düşüncelerle kendini açmakta, şimdi ve burada ele alınmaktadır. Geçmiş türü kendini açmada yüzeysel ilişki kurulurken, hikâye türü kendini açmada yakın ilişki kurulmaktadır. Egan, geçmiş türünde kendini açmayı “sahte kendini açma” (Pseudo self-disclosure) olarak nitelendirmektedir. Kelley ve arkadaşları (1983) ise “sahte kendini açma” yerine, “sözde kendini açma” (so called self-disclosure) kavramını kullanmaktadırlar. Bu tür kendini açışta da bireyler geçmiş bazı olaylardan bahsetmekte ve konuları entelektüel düzeyde ele almaktadırlar (Selçuk, 1992, s. 15). Kendini gelişi güzel açmanın daha ileri bir aşaması ise teşhirciliktir (exhibitionism). Kendini açma, bireylerin kendileri hakkındaki sırlarını, özel durumlarını, her karşılaştıkları kişiye anlatmaları anlamına gelmektedir (Derlega ve Chailcin, 1975). Diğer bir deyişle kendini açma bireylerin kendilerini sözel olarak teşhir etmeleri değildir. Çünkü kendini teşhir; psiko-patolojik bir nitelik olduğu halde, kendini açma sağlıklı bir kişiliğin yansıması olarak görülmektedir. Kendini açan kişi zamana ve yere bağlı olarak kendisiyle ilgili uygun gördüğü kişilere aktarmaktadır. Kendini teşhir eden kimse ise, uygunsuz bir şekilde tüm sırlarını, özel düşüncelerini hiç çekinmeden her yerde ve her zaman anlatabilmektedir. Oysa bireylerin kendi içlerindeki bütünlüğü korumak için bazı mahrem özelliklerini saklamaları gerekmektedir. Bunun için bireylerin kendilerini açarken sorumluluk taşımaları lüzumu ortaya çıkmaktadır. Kampler (1987) bu konuyla ilgili olarak bireylere neyi, ne zaman, kime açacaklarını önceden düşünmelerini önermektedir. Ancak önceden planlayarak konuşmak, kişilerarası ilişkilerde içten olmayı güçleştirebilir (Selçuk, 1989, s. 18). Jourard’a (1971) göre sağlıklı kişilik ve normal kişilik birbirinden farklı iki kavramdır. Birey eğer toplumun kendisinden beklediği rolleri uygun bir biçimde yerine getiriyorsa, normal bir kişiliğe sahip olduğu kabul edilir. Oysa bireylerin onlara atfedilen rolleri doyum sağlayarak yaşamaları ve hayattan zevk almaları sağlıklı bir kişiliğe sahip olduklarına işaret eder. Bu ise ancak bireylerin kendilerini başkalarına açmaları ve ilişkilerini geliştirebilmeleri ile mümkündür. Bireylerin ilişkilerinde gerçek benliğini ortaya koyması, sağlıklı kişiliğin bir göstergesidir. Fromm ve Jourard’a (1957–1958) göre sevmenin ön şartı tanımadır. Başka bir ifade ile kişi karşısındaki tanıdıkça sever. Birey gerçek benliğinden uzaklaştığı ölçüde kendini açmaktan kaçınacak, bunun doğal sonucu olarak da çevresindeki insanları sevmeyen ve onlar tarafından sevilmeyen bir kişi haline gelecektir (Aker, 1996, s. 15). Cüceloğlu (1994) kişide kendini açma davranışının çocukluk yıllarında kendisini ifade ettiği durumlarda anne-babasından aldığı tepkiler doğrultusunda şekillendiğini belirtmiştir. Duygu ve düşüncelerini doğal olarak ifade ettiği zaman anne-babası tarafından engellenen çocuk, ileride kendi iç dünyasını tanımayan, duygu ve düşüncelerinden emin olmayan bir yetişkin olarak karşımıza çıkar. Öte yandan çocuklukta kendini rahatça ifade edebilmiş kişiler, yetişkin hayatta insan ilişkilerinde başarılı, kendine güvenli, dışa dönük bireyler olarak topluma katılır. Yapılan çalışmalara bakıldığında kişilerin bağımsız olma, kimlik kazanma, karar alma, seçim yapma, problem çözme ve olumsuz duygularla baş edebilmelerinin kişilik gelişimlerinde etkili olduğu görülmektedir. Gelişim dönemi özellikleri itibariyle, kendileri ve çevreleriyle problemler yaşayan lise öğrencilerinin ise olumsuz duygularıyla baş edebilmeleri, sağlıklı ve uyumlu bir kişiliğe sahip olmaları, kendilerini iyi ifade etmelerine bunun sonucunda problemlerine çözüm bulmaya bağlı olduğu görülmektedir. Kendini açma ülkemizde ortak bir sorundur. Bu sorun kültürler arası farklılık göstermekle birlikte aynı kültür içerisinde bölgeler arası ve kurumlar arası farklılık da gösterebilmektedir. Bu farklılık dikkate alınarak farklı bir coğrafi bölge ve farklı liselerde öğrenim gören öğrencilerin kendini açma davranışlarının incelenmesi ve diğer çalışmalarla karşılaştırılabilmesi araştırmayı şekillendirmiştir. Böyle bir konunun önemi, hangi konularda ne ölçüde açıldığının bilinmesiyle sınırlı değildir. Bir insanın kendini açma özelliklerinin bilinmesi o insanın kişiler arası ilişkilerinin bir haritasının elde edilmesi demektir. Kişiler arası ilişkilerin kendini açma davranışıyla doğrudan ilişkili olduğu düşünülürse konunun önemi daha da artacaktadır. 1.1. Araştırmanın Önemi Türkiye’de yapılan psikolojik yardım hizmetleri çalışmalarının sayıları son yıllarda yapılan birçok araştırmaya rağmen ihtiyaca göre sınırlı olduğu düşünülmektedir. Bazı alanlarda hiç araştırma yapılmamış, bazılarında da çok az araştırma yapılmış. Bu konulardan biri de kendini açma (self disclosure) kavramıdır. Literatür incelendiğinde kendini açmayla ilgili çok az araştırmaya rastlanmış, farklı okul programlarında okuyan lise öğrencilerinin kendilerini açma durumlarını karşılaştırmaya ilişkin yayımlanan herhangi bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Bu anlamda Türkiye’de yapılan ilk araştırmadır. Bu araştırmanın yapılmasıyla bu konudaki araştırma eksikliği giderilmiş olacak ve bu konuda bundan sonra yapılacak çalışmalara da ışık tutacaktır. Öğrenci kişilik hizmetlerinin yürütülmesinde destek sağlayacağı gibi, öğrencilerin kendini açma özeliklerinin bilinmesi onların problemlerinin çözümüne de bir katkı sağlayacaktır. Öğrencinin kendini açma düzeyini öğrenerek kendisini anlamasına dolaylı olarak yardımcı olacaktır. Bir öğrencinin hangi konularda, kime ne ölçüde kendini açabildiğinin bilinmesi, o öğrenciyle psikolojik danışma yapan ilgili danışman veya rehberlik uzmanının da işini kolaylaştıracaktır. 1.2. Problem Bu araştırmada, lise öğrencilerinin psikolojik sorunlarını kimlere ne oranda açtıklarının ve hangi konularda daha çok ve daha az açıldıklarının cinsiyet, sınıf ve lise türüne göre farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. 1.3. Alt Problemler Araştırmanın alt problemleri aşağıda sıralanmıştır. 1. Kız ve erkek öğrencilerin kendini açma durumları açısından aralarında fark var mıdır? 2. Genel lise, Anadolu Lisesi ve Meslek Lisesi öğrencilerinin kendilerini açma durumları arasında önemli bir fark var mıdır? 3. Farklı sınıflarda öğrenim gören öğrencilerin kendini açma durumları bakımından aralarında farklılık var mıdır? 4. Öğrencilerin en fazla ve en az açıldıkları bireyler hangileridir? 5. Öğrencilerin en fazla ve en az açıldıkları konular hangileridir? 1.4. Denenceler Araştırmanın temel problemine ve alt problemlerine dayalı olarak sınanacak denenceler aşağıda belirtilmiştir. 1. Kız ve erkek öğrencilerin “kendini açma” puan ortalamaları arasında önemli bir fark vardır. 2. Genel Lise, Anadolu Lisesi ve Meslek Lisesi öğrencilerinin “kendini açma” puan ortalamaları arasında önemli düzeyde bir fark vardır. 3. Genel olarak 9. 10. ve 11. sınıf öğrencilerinin “toplam” kendini açma puan ortalamaları arasında önemli düzeyde bir fark yoktur. 4. Öğrencilerin en çok açıldıkları birey aynı cins yakın arkadaş, en az açıldıkları birey kızlarda öğretmen, erkeklerde psikolojik danışmandır. 5. Genel olarak en çok açılınan konu zevkler ve ilgiler, en az açılınan konu cinselliktir 1.5. Sayıltılar Öğrencilerin kendilerine verilen kendini açma envanterini ve kişisel bilgi formunu içtenlikle ve tarafsız bir şekilde yanıtladıkları kabul edilmiştir. 1.6. Sınırlılıklar 1- Araştırmanın örneklemi 2005–2006 eğitim–öğretim yılı Bozyazı Anadolu Lisesi, Bozyazı Lisesi ve Anamur Ticaret Meslek Lisesi’nde okuyan öğrencilerle sınırlıdır. 2- Araştırmada incelenen “kendini açma davranışı” geliştirilmiş olan envanterin kapsamı ile sınırlıdır. 1.7. Tanımlar Bu çalışmada kullanılan bazı temel kavramların hatırlatılması amacıyla kısa tanımlar verilmiş, farklılık arz eden tanımlar çalışmanın dışında tutulmuştur. 1.7.1. Kendini açma (Self-Disclosure) Kişinin kendi hakkındaki diğer insanlardan gizlediği bilgileri başkaları ile paylaşmasıdır (De Vito, 1986). Bir kişinin, kendini duygu ve gereksinimleriyle ilgili bildiklerini, bir başka kişiye sözel olarak aktardığı bir iletişim sürecidir (Johnson, 1981). Kişinin yaşamındaki geçmiş ve güncel olayları, fantezi ve rüya malzemesini, geleceğe ilişkin umutlarını, diğer kişilere karşı duygularını açığa vurması olayıdır (Yalom, 1992, s. 339). Kendini açma başkalarına kendini anlatma süreci veya herhangi bir kişisel bilginin A kişisinden B kişisine iletimidir (Prisbel ve Dallinger, 1991, s. 211–214). Kişiler arası ilişkilerde eylem boyutunda yer alan kendini açma “bir bireyin kendi duygu, düşünce ve gereksinimleriyle ilgili bildiklerini bir başka bireye sözel olarak aktardığı bir iletişim süreci” olarak tanımlanmaktadır (Akt: Aşık, 1982). 1.7.2. Açılınan konu (Target Subject) Kişiler arası ilişkilerde konuşmanın içeriğini oluşturan değişik türdeki konulardır (Selçuk, 1989, s. 13). 1.7.3. Uygun kendini açma (Appropriate Self Disclosure) Zaman mekân ve açılınan bireye bağlı olarak bireyin kendisi ile ilgili uygun gördüğü bilgileri, yine uygun gördüğü bireylere aktarmasıdır (Luft, 1969; Akt. Selçuk, 1989, s. 13). 1.7.4. Sözde kendini açış (So-Called Self Disclosure) Şimdiki duygular yerine, geçmiş olaylar ve duyguların konuşulduğu kendini açma biçimidir ( Kelley ve ark. , 1983, s. 196). 1.7.5. Açılınan birey (Target Person) Kişilerin kendilerini açtıkları farklı rollerdeki bireyler. Kendini açma envanterinde yer alan anne, baba, aynı cinsten yakın arkadaş, karşıt cinsten yakın arkadaş, öğretmen, psikolojik danışman “açılınan birey” olmaktadır. İKİNCİ BÖLÜM 2. KENDİNİ AÇMA İLE İLGİLİ YAYINLAR Günümüzde insanlar kısa zamanda çok kişiyle ilişkiye girmek durumunda kalmaktadırlar. Ancak bu ilişkiler hızla değişen toplumsal rollerin gereği olarak yapay ve yüzeysel olmaktadır (Wirth, 1964). Fakat bu tür yapay ve yüzeysel ilişkiler bazı kişisel ve toplumsal problemlere yol açmaktadır. Kişisel problemler ve doyurucu olmayan kişiler arası ilişkiler, sağlıklı bir kişiliğin oluşumunu ve sürdürülmesini güçleştirebilmektedir (Sullivan, 1953; Jourard, 1971; Kelley, 1983). Toplumsal problemler ise kişiler arası ilişkilerdeki bozuklukların topluma yansımasından kaynaklanmaktadır. Çünkü sağlıklı bir toplumsal çevre kurulabilmesinin temel şartı sağlıklı insan ilişkileridir (Cüceloğlu, 1984). Eğer kişiler arasında olumlu ve çatışmadan uzak bir ilişki kurulamıyorsa, problemlerle dolu bir iletişim ağı ortaya çıkmaktadır böyle bir iletişim ağı ise başkalarıyla konuşmakta, onları dinlemekte güçlük çeken, çevresine uyum sağlamakta zorlanan insanların gün geçtikçe çoğalmasına yol açmaktadır (Altman ve Taylor, 1973). Çeşitli yazarlar kendini açmanın kişilerarası ilişkilerin hayati ve temel bir parçası olduğunu belirtmekte ve kendini açma olmadan yakın bir kişilerarası ilişki geliştirmenin mümkün olamayacağını öne sürmektedirler (Johnson, 1972; Chaikin ve Derlega, 1974). Genellikle iki kişi arasında meydana gelen kendini açma insanların birbirlerini anlamalarını kolaylaştırmaktadır. Luft (1969), uygun kendini açma (appropriate self-disclosure) kavramının bazı nitelikler taşıması gerektiğinden bahsetmektedir (Selçuk, 1992). Bunlar: 1. Sürüp giden bir ilişkinin fonksiyonu olması, 2. Karşılıklı olması, 3. O anda olanlara uygun olarak yapılması, 4. Kişiler arası ve bireylerin kendi içlerinde o anda olan şeylerle ilgili olması, 5. Küçük ilerlemelerle artış göstermesidir. Yukarıdaki görüşlerden de anlaşılacağı gibi kendini uygun bir şekilde açma önemli bir takım özelikler taşımak zorundadır. Bu yüzden, kuvvetli bir davranışsal araç olan kendini açmanın ihtiyatlı yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde kendini açma bazı durumlarda tehlikeli veya anlamsız olmaktadır. Egan (1970), kendini açmanın tehlikeli ve anlamsız olduğu durumları dört madde olarak belirtmektedir. Bunlar: 1. Kendini açma, teşhircilik (exhibitionism) halini almış ise, teşhirci kendini çarpıtılmış gereksinimlerini doyurmak için dinleyicilerini kullanabilmektedir. 2. Eğer birey, gösterdiği açıklığa, karşılık ve destek bulamaz ise kendini açtığı için sonradan pişmanlık duymakta ve yalnızlık hissetmektedir. 3. Eğer birey, hikâyenin dışında geçmiş türünü kullanıyor ise bu, gerçek bir kendini açma olmayacak ve sağlıklı bir etkileşim meydana getirmeyecektir. 4. Kendini açma, tam bir açıklık ve samimiyet gerektiren durumlarda yetersiz düzeyde ise, kişiler arası yakınlık bakımından yararsız olacaktır. Bunun için açılınan bireye (target person) ve ortama bağlı olarak belirli bir kendini açma düzeyini tutturması gerekmektedir. Mowrer (1968), kendini açma düzeylerini çeşitli gruplar açısından azdan-çoğa doğru şöyle sıralamaktadır. 1. İş toplantıları, 2. Tartışma grupları (akademik konular, seminer v.b) 3. Grup dinamikleri olgusunu araştıran gruplar, 4. Duyarlılık eğitimi grupları (sensivity training groups), 5. Psiko-terapi grupları, 6. Bütünleşme eğitimi (integrity trainin groups) grupları. Sözel olmayan davranışların kendini açma sürecine olan etkisi de değinilmesi gereken konulardan biridir. Bireyler duygu ve düşüncelerini sözel olarak ifade ettikleri gibi yüz ifadesi, mimik, duruş, el ve ayak hareketleri gibi sözel olmayan tepkilerle de kendilerini karşısındaki bireylere açıklayabilirler. Cüceloğlu (1994), sözel olmayan iletişimin bazı özelliklerini şu şekilde açıklamıştır; 1. Sözsüz iletişim etkilidir; duygular sözsüz iletişimde daha etkili ifade edilir. 2. Sözsüz iletişim duyguları belirtir; düşünceler sözlü iletişimle, duygular sözsüz iletişimle daha rahat ifade edilir. 3. Sözsüz iletişim çift anlamlıdır; zaman zaman bireyin sözlü ve sözsüz mesajları farklı anlamlar taşıyabilir. 4. Sözsüz iletişim belirsizdir; sözsüz iletişim değişik yorumlara ve yanlış anlamalara açık olabilir. Altman (1973), kendini açmanın karşılıklılığından (self-disclosure reciprocity) söz etmiştir. Altman tek bir karşılaşma süreci için, tesadüfen karşılaşan iki insanın arasında gerçekten kendini açmanın karşılığının, bir ilişki kurmak için bir araya gelen iki insanın arasındakinden daha fazla olacağını belirtmiştir. Buna karşın Derlega, Wilson ve Chaikin (1976) tarafından açılmanın karşılıklı olmasının süre gelen arkadaşlık ilişkilerinin daha da gelişip büyümesinde kritik bir önemi olduğunu vurgulamıştır (Ekebaş, 1994, s. 23). Duygu ve düşüncelerini süzgeçten geçirmeden dile getirebilen çocuk nasıl oluyor da büyüyünce duygu ve düşüncelerini denetlendikten sonra değiştirerek dile getiren birine dönüşüyor? Bunun yanıtı çocuğun büyürken aldığı terbiye, yetiştiriliş biçimi ve çevrenin baskısıdır. Kendini açan kişi zaman ve yere göre kendisi ile ilgili uygun gördüğü bilgileri yine uygun gördüğü kişilere aktarmaktadır. Kendini uygun biçimde açma ilişkinin gidişi ile artmaktadır; çünkü uygun zamanlama ve kişiler arasındaki o anki konu ile ilişkilidir. Yavaş ve az ilerleyerek artış göstermektedir. Kendini açma bireyin kişiliğinden etkilendiği kadar karşıdakine duyulan güvenden de etkilenmektedir (Beydoğan, 1994). Hargie (1981), kendini açan kişinin istekliliğinin de önemli olduğunu belirtmektedir. Hargie (1981), tarafından; Worthy ve ark. (1967) nın “A kendisi ile ilgili özel bilgileri verir, A isteyerek B ile iletişim kurar” tanımını verdiklerini, aynı şekilde Fischer’ında (1984) çalışmasında kişinin kendisi ile ilgili bilgiyi isteği dışında açığa vurmasının kendini açma değil kendini açığa çıkarma (self revelation) olduğunu ifade ettiği belirtilmektedir (Hargie, 1981). Jourard (1964), gelişi güzel kendini açma (indiscrimininate self-disclosure) türünde kendini açmada bireyin komik durumlara düştüğü gibi zarar da görebileceğini ifade etmektedir. Teşhirci kişinin ise bütün özel düşünce ve sırlarını hiç çekinmeden her yerde her zaman anlatabildiğini belirtmiştir. Mahremiyet göz ardı edilmemelidir. Fakat önceden planlanan konuşmalarda genellikle tercih edilmemektedir. Çünkü planlama kişiler arası ilişkilerin doğallığını ve içtenliğini etkilemektedir. Kendini açma uygun tarzda ise, ilişki süreğense, zamanlama uygunsa, kişilerin belirtilmektedir (Jourard, 1964; Hargie, 1981). kendilerini açmalarında artış olduğu Jourard, kendini açmayı: Hiçbir şey açığa vurmama, genel olarak açığa vurma, aşırı derecede açığa vurma olarak üç seviyede ölçmüştür. Kendini hiç açamayanlar, kişiler arası izlenimlere en az imkân verenlerdir. Bu durum, uyumsuz sosyal davranış olasılığını arttırmakta, ilişkileri zor ve sorunlu hale getirmektedir. Aşırı derecede kendini açanlar ise, karşıdaki kişide rahatsız edici duygu oluşturmaktadır (Kunkle ve Gerrity, 1997). Sosyal ve kültürel faktörler bireyin kendini açma özelliklerinin belirlenmesinde etkili olabilmektedir. Toplum, insanları hayatın ilk yıllarından itibaren olduğu gibi değil de olması gerektiği gibi davranmaya ve gerçek benliklerini yaşamamaya itmektedir (Jourard,1971 s.10). Bu yüzden de çocuklar büyüdükçe başkalarına sansürden geçirilmiş bir benlik göstermeye başlamaktadır. Böyle bir durum ise onların açık, içten ve saydam olmamalarına yol açmaktadır. Jourard’ın (1971) yaptığı bir başka araştırma ise farklı toplum ve kültürlerde farklı kendini açma özelliklerinin olduğunu ortaya koymaktadır. Türk toplumunun kendini açma örüntüleri hakkında kapsamlı bir araştırma yapılmamasına rağmen bazı dini normlardan ve geleneklerden söz etmek mümkündür. İslam dini genel olarak fazla ve gereksiz konuşmayı kötülerken, az ve yerinde konuşmayı bir erdem olarak görmektedir. Mowrer (1968, s. 130) kendini açmaya dini bir yorum getirmekte ve şöyle demektedir: Dindar insanlar için Tanrı, daimi olarak kendini açtıkları bir varlıktır. Mowrer ayrıca kendini açmayı günahların itirafı olarak görmekte ve Hıristiyanların papazlara günah çıkartmasının kendini açma olduğunu belirtmektedir. Türk toplumunun kendini açma özeliklerinin belirlenmesinde kullanılabilecek bir diğer ölçüt atasözleri olabilir. Türk folklorunda kendini açmayı hem destekleyen hem de yeren atasözleri bulunmaktadır. Kendini açmayı destekleyen atasözleri arasında, “derdini söylemeyen derman bulamaz”, “söz sözü, söz de döner kalbi açar”, “dert saklayanda kalır”, “söylemezsem içime dert olur” gibi atasözleri bulunmaktadır. Konuşmayı, dolayısıyla kendini açmayı yeren atasözlerinden birkaçı ise şunlardır: “Sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna”, “söz dokuz boğumdur, boğa boğa söyle”, “sırdaş arama sırrını yaymak için”, söyleyenden olma dinleyenden ol”, “söz gümüşse sükût altındır” (T.D.K. 1969). Böylece, kendini açmanın bireylerin birbirlerini anlamalarını kolaylaştıran, derin ve yakın ilişkilerin geliştirilmesini sağlayan önemli bir yapı olduğu ifade edilebilir. Bununla birlikte, kendini açmanın da kişiler arasında çatışma ve saldırgan davranışların ortaya çıkmasında önemli olduğu söylenebilir Adams ve Lenz (1979), uygun düzeyde kendini açmayı etkin olmak, düşük düzeyde kendini açmayı edilgen olmak, yüksek düzeyde kendini açmayı saldırgan olmak şeklinde açıklamaktadırlar. Adams ve Lenz, düşük düzeyde kendini açan bireylerin edilgen olduklarını ve dolaylı olarak saldırgan davranışlarda bulunduklarını; yüksek düzeyde kendini açanların ise doğrudan saldırgan davranışlarda bulunduklarını ifade etmektedirler (Akt.:Aktaş, 1997). Kendini açma kavramının araştırmacılar tarafından değişik şekillerde tanımlandığı ve bu tanımların ortak öğeleri içerdiği dikkati çekmektedir. Tanımlar çerçevesinde sözel mesajlar, kişiye özel kişisel bilgi, kişisel olarak doğru bilgi, niyetli olarak paylaşma isteği kendini açmanın ortak öğeleri olarak görülmektedir. Aynı zamanda kendini açmanın kişiler arası ilişkilerin gelişimindeki rolünü açıklamaya yönelik kuramlar bulunmaktadır. Kendini açıklamaya yönelik bu kuramlar, Sosyal Etkileşim Kuramı, Sosyal Nüfuz Kuramı, Johari Penceresi, Bağlantısal/İletişimsel Başarı Kuramı çerçevesinde incelenebilir (Altman ve Taylor, 1973; Cüceloğlu, 1992; Fisher, 1987; Tardy ve Dindia, 1997). 2.1. Kendini Açma Kuramları 2.1.1. Sosyal etkileşim kuramı Bu kurama göre kendini açma, bireyler arasında kişisel bilgilerin karşılıklı olarak ifade edilmesini içermektedir. Kendini açma karmaşık bir süreçtir. Kendini açma sonucunda bireylerin karşılıklı olarak anlaşıldıklarını hissetmeleri, değer görmeleri yakın ilişkilerde sağlanan en büyük ödüllerden biri olmaktadır. Ancak kendini açma, reddetme, duyarsızlık riskini de beraberinde getirmektedir. Bu kurama göre, kendini açmanın beklendik ve beklenmedik muhtemel etkileri olabilmektedir. Kendini açma ve ilişki gelişimi arasında karşılıklı dönüşümsel bir bağ vardır. Kendini açma iletileri; iletilere anlam verilmesini, iletilerin ışığında değişen ilişkideki kuralların anlaşılmasını, algılanmasını ve beklentiler çerçevesinde ele alınmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla kendini açma bir ilişkinin yönünü, tanımını, yoğunluğunu veya doğasını etkilediği gibi ilişkinin doğası da kendini açmanın anlamını ve sonuçlarını etkilemektedir (Akt.: Fisher, 1987; Akt.: Hartley, 1999). Kendini açma, gizliliği koruma ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. İnsanların dengede tutmaları gereken iki tür ihtiyaçları vardır. Bireyler kişisel bilgiyi açmaya karar verdikleri zaman oluşabilecek istismar edilme, kabul edilmeme, anlaşılmama riskleri karşısında bilginin korunması ihtiyacını hissetmektedirler (Hartley, 1999). 2.1.2. Sosyal nüfuz kuramı Altman ve Taylor (1973) tarafından geliştirilen Sosyal Nüfuz (Social Penetration) Kuramı’na göre kendini açma davranışı, kişiler arası ilişkilerin oluşumunda ve gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. Altman ve Taylor’a göre kendini açmanın başlıca anlamı, ilişkilerin sistemli olarak, yüzeysel tanışık ilişkilerden yakın samimi ilişkilere doğru gelişmesini sağlamasıdır. Kişilik, çekirdeği saran katmanların diğer katmanlar tarafından, bu katmanların da diğerleri tarafından sarıldığı bir soğana benzetilmektedir. Bu katmanlar, kişiye özel oluş derecesine göre genel, yarı özel ve özel olmak üzere üç düzeye ayrılmaktadır. En dıştaki katman, kişiye ait diğer insanlar tarafından görülebilen genel bilgileri içermektedir. Kendini açma ise, diğer insanların kişinin diğerlerinden saklı en iç katmanını keşfetmesi anlamına gelmektedir. Kişiler arası iletişim, paylaşılan konulara bağlı olarak genişlik ve derinlik olmak üzere iki boyutta ele alınmaktadır. Konuların genişliği, konuşulan konuların çeşitliliğini; derinliği ise konuların kişiselliğini, özel oluş derecesini içermektedir. Kendini açma, genel konulardan özel konulara, dıştan içe, genişliğine ve derinliğine doğru karşılıklı olarak artmaktadır (Altman ve Taylor, 1973). Kişiler arasında oluşan karşılıklı kendini açma davranışının genişlik ve derinlik boyutları, gelişmekte olan yakınlığın bir ölçümüdür (Taylor, 1979). Özel ve samimi konularda kendilerini açan kişiler, diğerleri tarafından arkadaşça ve dostça algılanmaktadır. Kendi hakkında özel bilgileri diğerleriyle paylaşan kimseler, kendilerini karşısındakilere açmayanlara oranla çevreleri üzerinde daha olumlu ve güvenilir izlenim yaratmaktadır (Aker, 1996, s. 20). Kişiler arası ilişkilerde kendini açma geniş olduğu zaman derin (depth) de olmaktadır. Buna karşıt olarak kendini açma dar olduğu zaman yüzeysel bir ilişki ortaya çıkmaktadır. Kendini açmanın derinliği arttıkça konuşmanın içeriğinde değişme olmaktadır. Yüzeysel bir kendini açma söz konusu olduğunda konuşmalarda yüzeysel ve genel olmaktadır. Kendini açmanın derin olduğu durumlarda ise bireyler çok yakın ilişki kurmakta bir-iki konuda derinliğine konuşmaktadırlar(Selçuk, 1989, s. 30). Altman’a göre gizlilik, kendini açma derecesini düzenleyerek sosyal etkileşimi dengelemektedir. Altman (1975), gizliliği, kendini açma ve saklamaya ilişkin kişisel sınır üzerinde seçici kontrol içeren dinamik bir süreç olarak tanımlamaktadır (Akt.: Hargie, 1997). Sosyal Etkileşim Kuramı ve Sosyal Nüfuz Kuramı, kendini açmanın kişiler arası ilişkilerin gelişimdeki rolünü tanımlamada çerçeve sunmaktadır. Bu iki teorinin, kendini açmanın karşılıklı olması, yakın ilişki gelişiminde ödül sağlaması ve sorumluluk ilişkisi konularında birleştiği görülmektedir. 2.1.3. Johari penceresi Kendini açma ile ilgili geliştirilen diğer bir kuramsal görüş, Joe Luft ve Harry Ingham tarafından tasarlanan Johari Penceresidir. Johari Penceresi, dört bölmeli bir çerçevedir. Bu görüşe göre kişisel bilgi dört farklı sınıfa ayrılmakta ve bu bölümlerin alanlarıyla ifade edilmektedir. Cüceloğlu (1994) tarafından kendini tanıma penceresi olarak isimlendirilen Johari Penceresinde birinci bölüm bireyin hem kendisi, hem de başkaları tarafından bilinen özelliklerini içeren “AÇIK” alandır. İkinci bölüm, bireyin kendisinin bilmediği, ancak başkaları tarafından bilinen özelliklerinin bulunduğu “KÖR” alandır. Üçüncü bölüm, bireyin kendisi tarafından bilinen, başkaları tarafından bilinmeyen niteliklerini içeren “GİZLİ” alanıdır. Dördüncü bölüm ise, ne bireyin ne de başkalarının bilmediği özellikleri kapsayan “BİLİNMEYEN” alanıdır. Kişilerde kendini açma davranışı arttıkça “AÇIK” alanın büyüklüğü artmaktadır. Aksi yönde bir gelişme olursa, yani kendini açma davranışı azaldıkça “GİZLİ” alanda büyüme gözlenebilir. (Cüceloğlu, 1992; Fisher, 1987; Ören, Takkaç, 1993). Tablo 1. Johari Penceresi (Joharry Window) 1 2 AÇIK BÖLÜM KÖR BÖLÜM 3 4 GİZLİ BÖLÜM BİLİNMEYEN BÖLÜM 2.1.4. Bağlantısal diyalekt / İletişimsel başarı kuramı Son zamanlarda araştırmacılar, ilişkilerin karşıt ve zıt görüşleri içerdiğini belirtmektedirler. Bağlantısal Diyalekt / İletişimsel Başarı Kuramı, ilişkideki açıklığı ve kapalılığı, anlamlılığı, koruyuculuğu diyalektik gerilim olarak ele almaktadır. Bu kurama göre, kendini açma, yararlanabilirliğin kapılarını açmaktadır; birbirini incitmekten kaçınmak için bireyler koruyucu önlemler almak zorundadırlar. Böylece açık ve kapalı arasındaki zıt çelişki, kişisel bilgileri açığa çıkarmada veya gizlemede bireyin kararını gerektirmektedir (Tardy ve Dindia, 1997). Rawlins (1983), zıt dürtülerden kaynaklanan iletişimsel çelişkileri açık ve anlamlı, kendini ve diğerini koruyucu olarak tanımlamaktadır. Buna göre kendini açma veya gizleme kararı ilişkide ne kazanılacağı veya kaybedileceğinin değerlendirilmesini gerektirmektedir. Kendini açma kararı, paylaşılan konu hakkında bireyin algılamasının açık olması ve gizliliğinin korunmasına ilişkin güven konularında önemli rol oynamaktadır. Benzer olarak Boxter (1990) a göre bireyler, birçok stratejik cevapla kendini açmanın ve gizlemenin diyalektik gerilimine cevap verebilirler (Akt.: Allport, 1954; Akt.:Hargie, 1997). Bu kuram, kendini açmanın duyguların, benliğin ve ihtiyaçların farkındalığını ve yüksek düzeyde güveni beraberinde getirdiğini ortaya koymaktadır (Akt.: Derlega, Margulis, Winstead, 1987). Buna göre kişisel bilginin açılma sınırları, bilgi değişimini kontrol etme ve güven kendini açma davranışında önemli öğeler olarak belirtilmektedir. Yine kendini açmanın ikili sınır içerdiği ifade edilmektedir. İlişki sınırı ve benlik sınırından oluşan bu ikili sınıra göre, kendini açma kararı bireyin algıladığı riskin derecesine göre bağlı olduğu görülmektedir. Rawlins (1983), kendini açma isteği düşük ve kendine güven az ise kişinin kendini saklamaya yöneldiğini belirtmektedir (Akt.: Fisher, 1987). Gelişen ilişkilerde kendini açmanın doğasını inceleyen Spherer, kendini açmadaki artışların ilişki gelişiminde etkili olduğunu, verilen ve alınan açılma miktarının kişilerin uzun zaman birlikte olup olmadığının belirtisi olduğunu ifade etmekle birlikte, açılma miktarının samimiyet, risk, karşılıklı durum ve ilişki derecesi ile ilişkili olduğunu belirtmektedir. Wheeless’e göre kendini açma miktarını ilişkideki derinlik, dürüstlük, niyet ve olumluluk boyutları etkilemektedir (Dallinger ve Prisbbell, 1991). Bu kuramsal görüşler ışığında, kendini açmanın kişiler arası ilişkilerdeki rolünün basit bir neden-sonuç ilişkisiyle açıklanmadığı görülmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde, kendini açma davranışında sınırların belirlenmesi, bilgi alışverişinin kontrolü, gizlilik miktarı öğelerinin karmaşık bir şekilde ilişkili olduğu ifade edilebilir. Kendini açmada, olumlu duyguların anlatımının olumsuz duyguların anlatımından daha çok istenilir olduğunu ortaya koymaktadır (Howell ve Conway, 1990). Ayrıca, kendini açma davranışında cinsiyetin, bireylerin içinde bulundukları gelişim dönemi özelliklerinin ve ana-baba tutumlarının da önemli rol oynadığı ortaya konulmaktadır. Buna göre kendini açma beş çeşit amaca hizmet etmektedir. Bu amaçlar: 1. Anlatım: İfadeye izin verme. 2. Bireysel-İçsel Açıklık: Kişisel durumu, inançları ve düşünceleri konuşarak açıklama. 3. Sosyal Geçerlilik: Diğerlerinden alınan dönütleri incelemek. 4. İlişki Gelişimi: Yakın ilişki gelişiminde kişisel bilgiyi paylaşımı. 5. Sosyal Kontrol: Gizliliği düzenleme ve diğerlerine ait kişisel bilgilerin geçişini kontrol etme, riski azaltma olarak belirtilmiştir (Derlega, Margulis ve Winstead, 1987: s. 207). Pennebaker ve Beall, çalışmalarında travmatik olaylar karşısında kendini açmanın zor bir durum olduğunu ifade etmektedirler. Bu araştırmacılara göre, kendini açma düzeyinin düşük olması fiziksel ve psikolojik sağlığa zarar vermektedir. Kendini düşük düzeyde açma, sabit fikirliliği artırmakta strese ve saldırganlığa sebep olmakta, geçmiş-şuangelecekle ilgili endişeleri artırmakta, sorunlarla baş etme gücünü azaltmaktadır (Hargie, 1997; Pennebeker ve Susman, 1988; Raphael ve Dohrenwend, 1987). Bu açıklamalar çerçevesinde “ uygun kendini açma nasıl olmalıdır? ” sorusuna cevap aramak gerekmektedir (Selçuk, 1988). Gunnigham ve Strassberg (1981), bireylerin karşılıklı olarak uygun kendini açmalarında katkısı olan üç aşamalı bilişsel model tanımlamaktadırlar. Bu modele göre: 1. Kendisinin ve karşısındakinin kendini açma düzeyini doğru olarak değerlendirme yeteneğine sahip olmak, 2. Karşılıklı kendini açma hakkındaki normları anlayabilmek, 3. Bu normlara bağlı olarak önemli bilgileri kararlaştırmak psikolojik uyuma işaret etmektedir (Akt. : Ataşalar, 1996). Sonuç olarak, kendini açmanın kolay olmadığı görülmektedir. Kendini açma düzeyinin yüksek ve düşük olmasının uyumsuz sosyal davranışa yol açtığı, kişiler arası ilişkileri olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Uygun kendini açmanın yüksek düzeyde farkındalık, güven ve samimiyet, gizlilik öğeleri ile bağlantılı olduğu ifade edilebilir. 2.2. Kendini Açmayı Etkileyen Faktörler Kendini açma davranışlarını etkileyen birçok faktör vardır. Bu faktörlerden en önemlisi benlik sorunudur. Özellikle gençlik döneminde birey benliği ile ilgili birçok sorunu çözememiş, rol kargaşası içinde benliğini yitirme korkusu ile yüz yüze gelebilir. Bu da bireyin kendine dönmesine ve soyutlanmış duygularla yoğun bir şekilde yaşamasına yol açar (Cüceloğlu, 1991, s.437). Oysa bu dönemde birey kendi benliğini gerçekler doğrultusunda kabul edip bunu yakın çevresinden başlayarak tüm insanlığa genişleyen dostluk ve sevgi bağlarıyla bütünleşmesi gerekmektedir (Kılıçcı, 1989, s. 65). Kendini açan kişinin aşağıdaki karakteristik özellikleri kendini açmayla ilişkilidir. Yaş: Hargie (1981) Kendini açmanın yaşla arttığını, öğrencilerin ana-baba ile ilişkilerinin gelişimi ve değişmesi ile ilgili araştırmalarda yaşın ilişkiyi önemli derecede etkilediğini ifade etmektedir (Hargie, 1981). Cinsiyet: Cinsiyet bireylerin kendini açma özelliklerinin oluşmasında dolaylı olarak etkili olmaktadır. Toplum içinde yer alan değer hükümleri cinsiyet rollerini şekillendirmektedir. Buna bağlı olarak, sosyalleşme süreci içerisinde erkek çocukların duygularını fazla belli etmemeleri ve daha az konuşmaları yolunda genel bir eğilim bulunmaktadır. Erkek çocukların ağlamaması gerektiği şeklindeki düşünce ve beklentiyi pekiştiren bir örnek olarak gösterilebilir. Fazla konuşmanın ve dedikodu yapmanın kadınlara atfedilmesi de bir başka örnek olabilir. Cinsiyetle ilgili araştırmalar gözden geçirildiğinde; Öztabağ (1983) tarafından kızların, erkeklerden daha çok kendilerini açtıkları, De Vito erkek ya da kadın olsun bütün şahısların ilgi gösterdikleri kişilere kendilerini daha rahat açabildiklerini, bireylerin karşı cinse kendilerini açmada daha başarılı olduklarını, Özgür (1974)’ de kız veya erkek çocukların kendini açacakları ebeveyn olarak annelerini tercih ettiklerini, Forst (1987) ise babasına kendini açmayan bireylerde bunun nedeninin cinsiyet olduğunu ifade etmişlerdir (De Vito, Forst,1987; Özgür, 1974; Öztabağ, 1983). Doğum sırası: Hargie (1981) tarafından ifade edildiğine göre; ilk doğan çocuklar kendilerini açmada daha az yeteneklidirler, bunun nedeni olarak çocukların yetiştirilmesinde daha sonraki çocukta ailenin daha deneyimli olduğu ve ayrıca çocuğun ilişki kurabileceği abisi, ablası olması gösterilmektedir (Hargie, 1981). Etnik grup: Hargie (1981), ABD’de beyazların zencilere göre kendilerini açmada daha yeterli olduklarını ifade etmiştir. Beydoğan (1994) tarafından aktarıldığı üzere, ABD’de psikolojik danışma servislerinde 53 siyah yetişkine beyaz danışmana bakış ve Kendini Açma Envanteri ile Kültürel Kuşku Envanteri uygulanmış ve sonuçta genelde beyazlardan kuşku duyma ile psikolojik yardımda beyaz danışmanı algılamaları arasında ilişki olduğu bulunmuştur (Hargie, 1981; Beydoğan 1994). Kişilik: İnsanların kendini açma özeliklerini etkileyen birçok etken bulunmaktadır. Bu etkenlerden birisi bireyin kişiliği ve buna bağlı olarak başkalarına güven duygusudur. Erikson (1963) güven duygusunun çok erken yaşlarda geliştiğini ve çocuğun ana-babasıyla olan ilişkileri üzerine temellendiğini belirtmektedir. Bunun yanı sıra çocuğun ana-babasıyla ilişkisinde kendisini ifade etmesine fırsat verilip verilmediği de önemlidir. Başkalarına güvenmemekte ve onlara kendilerini açmakta güçlük çekmektedirler. Buna karşılık güven verici ve samimi ana-babaların çocukları da genellikle güven verici ve samimi olmaktadır. Dolayısıyla çocukların kendini açma örüntülerinin belirlenmesinde ana-baba tutumları da etkili olmaktadır. Çocukların kendini açma örüntülerinde etkili olan bir diğer etken de akranlarıdır. Hargie (1981) tarafından içe dönük kişilerin, dışa dönüklere nazaran kendini açmada daha yetersiz oldukları belirtilmiştir. Hedges (1987) canlı neşeli tiplerde kendini açmanın daha fazla, nörotik kişilerin kendini açmada daha az esnek olduklarını ifade etmiştir (Hargie, 1981; Hedges 1987). Kabullenme: Kişi kabul edildiğini düşündüğü hassas insanlara daha fazla kendini açmaktadır. Danışman karşıdaki kişiye, onun perspektifini anladığını belirtirse onu cesaretlendireceğinden, kabul edici, destekleyici dinleyiciler bu davranışları ile kendini açacak kişiyi pozitif etkileyecekleri için daha fazla kendini açmayla karşılaşmaktadırlar. Görselliği ve konuşma yeteneğini kullanan kişilerin diğer kişilere göre kendilerini açma konusunda daha fazla şansa sahip oldukları belirtilmektedir. Konfor, ilgi, uygun yüz ifadesi kendini açmada kullanılabilecek önemli avantajlardır (Hargie, 1981). Danışman danışma ortamında, koşulsuz pozitif saygıyı, kabulü, empatik anlayışı ve gerçekçi olmayı sağladığı zaman danışanın problem çeşidi veya kullanılan konuşturma teknikleri ne olursa olsun, danışanda olumlu değişmeler olmaktadır. Karşılıklı etkileşim ortamında danışanın kendini anlatması, anlaması, değerlendirmesi, öğrenmesi olasıdır (Tan, 1989). Fiziksel ve sosyal yakınlık: Johnson ve Dobsın (1976)’a göre aşırı yakın mesafeler daha az kendini açmaya neden olmaktadır. Çünkü ortamda karşılıklı bireylerin mesafeleri aşırı yakınsa daha fazla gerilim yaratmaktadır. Bu durumu yalnız kadınlar için değil erkekler için de aynı şekilde değerlendirmektedir (Hargie, 1981; Johnson 1972). İletişim tekniklerinden olan dokunmanın yararlı olduğu düşünülmesine rağmen, Beydoğan (1994) tarafından aktarıldığı üzere, Driscoll (1988)’ ün araştırmasında, danışan danışman etkileşiminde danışmanın dokunmayı kullanması 248 kolej öğrencisinde gözlenerek incelenmiş ve sonuçta danışmanın dokunma yöntemini kullanmasının kendini açma ve teşvik açısından etkili olmadığı, danışanın bunu yardım duygusu olarak algıladığı belirlenmiştir (Beydoğan, 1994). Yalnızlık, izolasyon: Kişiler toplumdan kendilerini ayırırlar, farklı görürlerse, kendilerini açma eğilimleri birbirine karşı artar. Örn: Aynı hücreyi paylaşan iki mahkûm şahsi bilgilerini oldukça fazla paylaşmaktadırlar. Yalnız deneklerin kendini daha az tanıdığı kendini açma tarzlarının sosyal ilişki gelişimini engellediği ifade edilmektedir. Yalnızlık ve kendini açma güçlüğü arasında ilişki olduğu belirtilmektedir. Yalnız bireylerin diğer insanların kendilerinden hoşlanmadıklarını düşündükleri, nasıl arkadaşlık kuracaklarını bilemedikleri, diğerlerinden benliklerini yalıtıkları, aktivitelerden kendilerinin dışlandıklarını düşündükleri bu özelliklerin onları kişilerarası ilişkilerde başarısızlığa uğratacağı belirtilmektedir (Hargie, 1981). Hansen ve Johnson (1981) babaya ve anneye açılmanın yalnızlıkla ilişkili olmadığını, akranlara açılmanın yalnızlıkla ilişkili olduğunu ifade etmişlerdir (Beydoğan, 1994). Stres: Schneider ve Lawrence (1986), stres envanteri uygulanan 97 kadın, 97 erkek deneğin üniversite öncesinde düşük ve yüksek streste kiminle görüştüklerinin araştırıldığı çalışmalarında; düşük stresli bireylerin kendilerini açmaya daha istekli oldukları ve yüksek stresli bireylerin erkek terapiste daha fazla güven hissettiklerini ifade etmişlerdir (Schneider, 1986). Sosyoekonomik düzey: Ingodabsby (1983) tarafından düşük ve yüksek sosyoekonomik düzeyden 44 kadın ve 48 erkeğe “duygusal ifadesizlik” skalasından sevgi, öfke, mutsuzluk sorularını cevaplandırmaları istenmiş ve yüksek sosyoekonomik düzeyden gelen bireylerde öfke ve üzüntünün yoğun anlatımı anlamlı bulunmuştur. Bütün deneklerde ise aile dışı üyelerden daha fazla aile üyeliklerine öfke dışındaki bütün duyguların aktarıldığı belirlenmiştir (Ingodabsby, 1983). Sosyal ve kültürel faktörler: Bireyin kendini açma özeliklerinin belirlenmesinde etkili olabilmektedir. Toplum, insanları hayatın ilk yıllarından itibaren ikiyüzlülüğe ve gerçek beklentilerini yaşamamaya itmektedir (Jourard, 1971, s. 10). Bu yüzden çocuklar büyüdükçe başka insanlara karşı sansürden geçirilmiş bir benlik göstermeye başlamaktadırlar. Yani anlamsız bir maske takarak kişiler arası ilişkilerini sürdürmeye çalışmaktadırlar. Böyle bir durum ise onları açık, içten ve saydam olmamalarına yol açtığı gibi bir güvensizlik ortamı da yaratılmaktadır. Jourard’ın (1971) yaptığı bir başka araştırma ise farklı toplum ve kültürlerde farklı kendini açma özeliklerinin olduğunu ortaya koymaktadır. Egan’a (1975) göre davranış bilimcileri, kendini açma konusunu üç ayrı kategoriye ayırmışlardır. Bunlar: 1- İnsan ilişkileri eğitimi programında karşılıklı olarak kendini açma, 2- Günlük yaşamda kendini açma, 3- Hem danışan hem de danışmanın, bireysel ve grupla danışma ve psikoterapide kendini açması. 80’li yıllara kadar, psikolojik danışmada danışmanın kendini açığa vurması konusu yeterince net görüşlerle işlenmemiştir. Birbirine karşıt iki kanıt kümesi vardır: Birincisi danışmanın kendini açığa vurmasından yanadır, diğeri ise buna karşı uyarılar getirmektedir (Egan, 1975, s. 114). Psikolojik danışma uygulamalarında, danışmanın mesleki birikimi iyi de olsa, bu konuda becerilerini iyi de sergilese, danışanlar genellikle kendini keşfetmeyi oldukça güç bir iş olarak yaşarlar. Eğer danışman danışanın dünyasını anlayacak olursa danışanın genellikle yaşadığı “direnç” lerin kaynaklarının bazılarını da anlayabilecektir. Danışan kendini açmada ve davranışların keşfetmede neden kendini geriye çekmektedir? Psikolojik danışma veya insan ilişkileri eğitimi grupla yapıldığında, “gizlilik” sorunu çok önemli bir hale gelir. Özellikle, grup üyeleri, fiziksel olarak belli bir yerden geliyorlar ve birbirlerini tanıyorlar ise, (mesela, aynı programın öğrencileri ise), gizlilik endişeleri daha yoğun olacaktır. Bu durumda grupta güveni etkileyen etkenlerden birisi olarak doğrudan ele alınmalıdır. Daha da olumlusu grup üyelerinin birbirlerine karşı güvenlerini üst düzeyde ve olabildiğince erken olarak göstermeleridir (Mehrabian, 1970, s. 91). Pek çok kimse kendisi ile ilgili olarak öğreneceği şeylerle yüzleşemeyeceğini hissettiği için kendini açmaktan çekinir. Danışan, oluşturduğu maske ile bunu tutmak için ne kadar çok enerji sarf etmek zorunda kalırsa kalsın, yine de bunun bilinmeyeni keşfetmekten daha kolay olduğunu hisseder. Böyle bir danışan başlangıçta iyi gider, ancak kendini keşfetme sürecinde ortaya çıkan verilerin artışı ile bunaldıkça geriye çekilmeye başlar. Bir kimsenin yetersizliklerini deşelemek, kurcalamak ve ortaya dökmeye çalışmak sosyal etki modelinin temelini oluşturur ve dengesizlik, dağılma ve krize yol açar (Mehrabian, 1970, s. 91). 80’li yılardan sonra kişiler arası ilişkilerin geliştirilmesi ve düzenlenmesi ile ilgili çalışmalar yalnızca psikolojik yardım ilişkileri ile sınırlı kalmayıp ekonomi, ticaret, yönetim sosyal hizmetler ile ilgili alanlar ve endüstriye kadar yayılmıştır. Kişiler arası ilişkiler düzenleme ve geliştirme önemli bir gereksinim haline gelmiştir (Cooper, 1981). Bireylerin kişiliği ve buna bağlı olarak başkalarına güven duygusu kendilerini açma özeliklerini etkileyen faktörlerdendir. Erikson’a (1963) göre güven duygusunun çok erken yaşlarda geliştiği ve çocuğun ana babası ile olan ilişkileri üzerine temellendiğini belirtebiliriz. Bunun yanı sıra çocuğun ana babası ile ilişkisinde kendisini ifade etmesine fırsat verilip verilmediği de önemlidir. Buna karşılık güven verici ve samimi ana babaların çocukları da genellikle güven verici ve samimi olmaktadır. Dolayısıyla çocukların kendini açma örüntülerinin belirlenmesinde ana baba tutumları da etkili olmaktadır. Çocukların kendini açma örüntülerinde etkili olan diğer bir etken de akran grupları olmaktadır (Selçuk, 1989, s. 9). 2.3. Kendini Açmanın Özellikleri Kişiler arası ilişkilerde kişinin kendini açması ile ilgili etkileşimin doğasını etkileyen pek çok özellik bulunmaktadır. Bunlardan 4 tanesi şunlardır (Hargie, 1981): —Sözlü sunumlarda temel referans noktası kişi zamiridir. “Ben” veya kişi ile ilgili “benim, benimki” gibi kişiye özel kelimeler kullanılır. Bunların varlığı konuşmacının kendini açıp açmadığı konusundaki şüpheleri ortadan kaldırmaktadır. Kişilerin kendilerini açmaları durumu, olgu ya da duygularla ilgili olabilmektedir. İlk karşılaşmada duygusal açılışlar oldukça yüzeyseldir, daha çok olgusal açılışlar vardır. Bunun nedeni kişisel duyguların belirtilmesinin daha fazla risk taşıması ve kişiyi güçsüz konuma sokmasıdır. Bununla birlikte eğer o kişiyi bir daha görmeyeceğimizi düşünüyorsak, oldukça derin açılışlar da yapılabilmektedir. Kişinin kendini açma derecesinin yavaş yavaş artarak ilerlemesinin ilişkinin ilerlemesini sağladığı belirtilmektedir. Bu nedenle profesyoneller, bireylerin ilk karşılaşmalarında kendini açma konusunda zorluk yaşayabileceklerini düşünmelidirler. Daha derin durumsal ve duygusal açılışlar bir ilişkinin devamının istendiğinin işareti olarak kabul edilmektedir. — Kendini açmanın diğer önemli özelliği cümlenin nesnesi ile ilişkilidir. Açılış, kişinin kendi kişisel deneyimi ile ya da aynı kişisel deneyim karşısında bir başka kişinin bireysel reaksiyonu ile ilgili olabilmektedir. Kişisel reaksiyonun daha derin olduğu ve kişilerarası ilişkileri güçlendirmek için yararlı olduğu belirtilmektedir. Kendini açma, etkileşiminin doğasına ve kişilerin amaçlarına bağlı olarak farklı olabilir. Eğer bir kişinin kendini açması teşvik edilmek isteniyorsa, kişiye yoğun bir ilgi gösterip, kişinin duygu ve düşüncelerine reaksiyon vererek yapılması uygundur. Amaç hissettiklerinin anlaşıldığını, yalnız olmadığını göstermekse, kendi deneyimlerinden örnekler vererek paralel açılış yapmak uygun olacaktır. Ortamda kişinin kendini yalnız hissetmemesi, içgörü kazanması amacıyla da bu teknik kullanılmaktadır. Böylece kendisinin de sıradan olduğu, olumlu-olumsuz yaşantılara sahip olabileceği, grupsa grup üyelerine ya da danışana iletilmiş olmaktadır. Burada kendini açma danışan için yapılmaktadır ve danışanın kabul edildiğini göstermektedir. — Kişilerin kendilerini açmaları, geçmiş, bugün ve gelecekle ilgili konularda olabilir. Özellikle iş görüşmelerinde kişilerin geçmiş, bugün ve gelecekle ilgili duygu ve düşünceleri konusunda kendilerini açmaları beklenmektedir. 2.4. Kendini Açmanın Öğeleri Bilgi verir olması: Kendini açan kişi kendisi ile ilgili bilgiler vermektedir. Kendini açma kavramındaki bilgi verme genişlik ve derinlik olarak iki boyutta ele alınmaktadır. Aralarında ters orantı vardır, derinlik (gizlilik, mahremiyet) arttıkça genişlik (toplam bilgi) azalmaktadır (Derlage, V. Grezlak, 1979; Hargie, 1981). Uygunluk: Kendini açma kavramının en önemli öğesidir. Her açılış oluştuğu ortam ve konunun ışığında değerlendirilmelidir. Kendini açma dinleyen kişiyi sıkmadıkça uygundur. Psikolojik uyum ile kendini açma arasında bir ilişki bulunmaktadır. Kendini açan kişinin çok yüzeysel ya da çok derin davranması karşısındakinin olaya psikolojik yönden uyumunu azaltmaktadır. Kendini açmanın uygunluğu kişilerin rollerine de bağlıdır. Kişiler yakın arkadaşları hatta eşleri ile paylaşmak istemediği bir sorunu nötr durumdaki ile paylaşmak isteyebilmektedirler. Kendini açmanın uygunluğu ortam ile de ilişkilidir. Kişi doğal olarak özel bir gecede yemekte yanında oturan biri ile sorunlarını tartışmayacaktır ( Hargie, 1981). Esneklik: Kendini açmada esneklik, kendini açmadaki genişlik ve derinliği değiştirebilme yeteneğidir. Bu konuda esnek kişiler kendilerini açarken sunumun doğasını ve seviyesini değiştirebilme yeteneğine sahipken, esnek olmayan kişiler konuya ortama bakmaksızın aynı şekilde açış yaparlar. Forst ve ark. (1987) esnekliğe önem vererek kendini açan danışmanların daha başarılı olduklarını belirtmişlerdir (Forst, 1987; Hargie, 1987). Ulaşılabilirlik: Ulaşılabilirlik terimi, kişiden kendisiyle ilgili bilgi almadaki kolaylık derecesi anlamına gelmektedir. Bazı insanlar kendilerini daha özgürce açarken bazıları ise oldukça zorlanmaktadır. Hortaçsu tarafından aktarıldığına göre; İsviçreli psikolog C. G. Jung insanları psikolojik karakteristikleri yani; sosyal, düşünsel, heyecansal, kararlılıkları bakımından, içe dönük ve dışa dönük tipler olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Kişiliği dışa dönük olanlar daha fazla konuşur, kendilerini açmaya daha uygundurlar. Oysa içe dönükler, yetişme tarzına, kültüre, büyüdüğü ortam normlarının kendini açmaya teşvik edip etmemesine veya kişinin sosyal birlikteliklerin de kendini nasıl ve ne şekilde ifade etmesi gerektiğini bilmemesine bağlı olarak kendilerini daha az açmaktadırlar (Hargie, 1981; Özgür, 1974). Dürüstlük: Kendini açma, etki-tepki işidir. Kendini açarken içtenlik ve dürüstlüğe dikkat edilmesi gerekmektedir. Danışman, dürüst değilse danışanın kendini rahat hissetmesi için doğruyu söylemiyorsa bu kendini açma değildir. Danışmanın kendi duygu, yaşantı ve düşüncelerine ilişkin konuları danışanla ilişkili olmak koşuluyla anlatması uygundur. Danışmanın sunumunun doğruluğunu değerlendirirken kişinin yalancılığının sözsüz belirtilerinin de farkında olması gerekmektedir (Hargie, 1981). 2.5. Kendini Açmanın Profesyoneller Açısından İşlevleri Profesyonellerin kendilerini açmalarının belli başlı işlevleri şunlardır: Korkuyu yenmede: Birçok insan anlaşılamayacakları veya aptal olarak nitelendirilecekleri korkusu ile kendilerine ait duyguları pek ifade etmek istemezler. Bazı alt kültürlerde kişinin kendini açması kısıtlanmaktadır. Kişi bir ilişki geliştirmeyi düşündüğü insanda kendini açma konusunda aynı derecede sorumluluk beklemektedir. Güven veren, rahatlatan açmalar danışan tarafından tercih edilmektedir. Karşılık vermeyi teşvik etmede: Günlük kişiler arası ilişkilerde kişi kendisi hakkında kişisel bazı bilgiler verince karşısındakinde de kendi kişiliği hakkında bilgi verme isteği uyandırmaktadır. Ortak yönler araştırmada: İlişkinin başlangıç safhasında kişiler karşısındakini tanıma ümidiyle kendilerini açarlar. Bu aşamada insanlar hakkında konuşabilecekleri sağlam bir zemin amacıyla ortak ilgi ve tecrübelerini öğrenmeye çalışmaktadırlar. Karşıdaki kişiye ilgilenildiğini ifade etmede: Profesyoneller diğer kişi için düşündüklerini belirtirler. Bu şekilde kendini anlatma danışan için destek güç olmaktadır. Deneyimleri paylaşmada: Bazı durumlarda profesyoneller karşısındaki ile aynı tecrübelere sahip olduğunu fark eder ve aralarında anlayış bağı olduğunu göstermek için bunları belirtirler. Kişinin bakış açısını sergilemesinde: Personel toplantıları, görüşmeler, olgu konferansları gibi durumlarda profesyonellerin düşünce ve görüşlerini ortaya koymaları beklenmektedir. Bunu başarıyla kullanabilmeleri önemlidir ( Hargie, 1981). Konuşmayı başlatmada: Cheline ve Derlage bir ilişkinin gelişmesindeki üç ana basamağı belirlemişlerdir. Bunlar farkına varma, temasa geçme ve karşılık görmedir. Profesyoneller etkileşim başlatmak için kendini açma yolunu kullanarak ilişki geliştirmektedirler (Derlage ve Grezlak, 1979). 2.6. Karşıdaki Birey Açısından Kendini Açmanın İşlevleri Kendini ifade etmeyi kolaylaştırmada: Kişisel konuları başkalarına anlatmamak ve her şeyi içinde tutmak kişide zamanla yük haline gelebilir. Kendini açma bunları atmasına yardımcı olur, rahatlatır, kendisini iyi hissetmesini sağlamaktadır. Profesyoneller bu ihtiyacın varlığından haberdar olmalı ve konudaki ihtiyacı karşılamak için gerekli yolları bilmeleri gerekmektedir (Hargie, 1981). Kendisini daha tanımasını sağlamada: Kişi kendisini açarken aynı zamanda daha önce farkında olmadığı kendisine ait bir davranışın ya da bazı ilişkilerin farkına varır. Davis’in araştırmaları kendilerini daha doğru ve ayrıntılı tanıyan kişilerin kendilerini daha fazla açtıklarını belirtmişlerdir (De Vito; Hargie, 1981) Sosyal karşılaştırma yeteneğini geliştirmede: Kendini sunacak uygun ortam bulamayanlar kendilerini tanıyabilmelerini ve düşüncelerinin duygularının kabul edilebilirliğini değerlendirmelerini sağlayan “feed back” ten mahrum kalır. Düşünce ve duygularını tartışarak bunların herkeste görülebilen veya görülemeyen tecrübeler olduklarının ayrımı yapılabilir. Kendini açmaya karşıdakinin tepkisi dikkate alınarak; hangi insanların, nasıl durumlarda, ne tip açılmaları kabul edebileceği ya da hangilerini kabul edemeyeceği öğrenilmektedir (Hargie, 1981). Kendini açma konusunda davranış değişikliği yapmak veya yeni davranış kazandırmak için eğitim öğretim ortamında ve psikoterapide öğrenme kuramlarından yararlanmamız mümkündür. Bunun için bu kuramlara kısaca göz atmak gerekmektedir. 2.7. Kendini Açmanın Sonuçları İyi bir iletişimde kendini açmanın sonuçları şöyle özetlenebilir. Kendini tanıyabilmek: Kendimizden bahsederek olmak istediğimiz kişiyi de tanımlamış oluruz. Eğer siz kendinizi tanımlayamazsanız başkaları sizi tanımlayacaktır. Kendini bilme: Gerçekte ne düşündüğümüzü bilmemiz çok güç olabilir. Kendimizden bahsetmek, duygu ve düşüncelerimizi ve kendimiz için uygun kimliği sözelleştirmemiz demektir. Örneğin, danışma / psikoterapi kimi zaman “konuşma tedavisi” olarak bilinir. Psikologlar kelimelerin gücüne ve etkisine inanırlar. Böylece danışanlar derin bir içgörü kazanırlar ve diğerlerini anlayabilirler. İlişki kurma: Kendimiz ile ilgili konuşma ve diğerlerinin de böyle yapmasına izin verme ilişkileri başlatan temel faktörlerdendir. Şayet siz diğerinin kendisini anlatmasını engellerseniz, hem siz sıkıcı olursunuz hem de diğeri sizin için sıkıcı olur. Yakınlık kurma: Kendini açma yakınlık kurmanın temelidir. Aynı zamanda risk almadır da. Reddedilebilirsiniz veya yanlış anlaşılabilirsiniz. Bununla beraber kendinizi açmanız ilişkide birçok olumlu sonuçlara neden olur. Örneğin, güven oluşturabilirsiniz, yanlış anlaşılmalarınızı açıklayabilirsiniz, diğerleri size kolayca açılabilir (açıklık açıklığı doğurur). Kendini gösterme: Günlük yaşamınızda diğerleri ile olan ilişkinizde ne düşündüğünüz ne hissettiğiniz veya ne istediğiniz ile ilgili açıklamalar yapmalısınız. Kendini gösterme, diğerleri ile olan ilişkilerimizde kendini ifade etmenin bir şeklidir. Diğerlerinin davranışlarının veya kendi davranışlarımızın sınırlarını belirlemeye yarar. Diğerlerini dinleme: Kendimizi ifade etme yeteneğimizi geliştirmemiz, dinleme yeteneğimizi geliştirmemize benzer. Şayet kedimizi açarken rahat isek diğerlerini dinlerken daha fazla enerjiye sahip olacağız demektir. İyi bir dinleyici olabilirsek kendimizi ifade ederken duygusal bir iklim yaratabilme şansımız yüksek olur. Dinleme iletişimin en güç ancak en önemli kısmıdır. İyi bir dinleyici iletişimde nelerle karşılaşabileceğini bilir. 2.8. Türkiye’de Yapılan Araştırmalar Ülkemizde kendini açma ile ilgili ilk çalışma, Feriha Baymur’un (1979) Jourard ve Lasakow (1958)’ un geliştirdikleri “ Self-Disclosure Questionnare” nin çevirisini yaparak adapte ettiği “ kendini anlatma envanteri”dir. Ören (1981) Baymur tarafından adapte edilen “ kendini anlatma envanteri” ni kullanarak “insan ilişkileri dersinin üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlık düzeyine etkisi” adlı doktora çalışmasını hazırlamıştır. Bu araştırmada insan ilişkileri dersine katılan öğrencilerin benlik tasarımı, kendini anlatma, zamanı iyi kullanma ve desteği içten alma boyutlarındaki psikolojik sağlık düzeyleri incelenmiştir. Elde edilen verilere göre insan ilişkileri dersinin psikolojik sağlığın boyutlarından biri olan kendini anlatma düzeyini olumlu yönde etkilediği bulunmuştur. Doğan ( 1983) Baymur’un kendini anlatma envanterini “lise son sınıf öğrencileri hangi konularda kime açılıyorlar” adlı yüksek lisans tez çalışmasında kullanmıştır. Bu araştırmada lise öğrencilerinin anne-babalarına, kız ve erkek arkadaşlarına ve okul rehberlik uzmanına (danışman) kendilerini hangi konularda ne derece açtıklarını saptamaya çalışmıştır. Elde edilen bulgulara göre kızlar kendilerini erkeklerden daha fazla açmaktadırlar. Lise öğrencileri en çok annelerine, en az ise okul danışmanlarına açıldıkları yönündedir. Hortaçsu (1989), 12–18 yaşları arasındaki Türk ergenleriyle yaptığı bir çalışmada, deneklere konuşmaktan en fazla hoşlandıkları beş insana ilişkin bir liste sorulmuştur. Her iki cinste anne ve aynı cins yakın arkadaşı açılma için sıklıkla tercih ettiklerini ifade etmişlerdir. Selçuk (1989) “ üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışları” adlı doktora tezinde cinsiyet, bölüm, sınıf, açılınan bireyler, açılınan konular ve uyum değişkenlerinin, öğrencilerin kendini açma düzeyini ölçmek için Selçuk (1989) tarafından geliştirilen “kendini açma envanteri” kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre kızlar kendilerini erkeklerden daha fazla açmakta, kız öğrenciler anneye, aynı cins yakın arkadaşa ve danışmana erkek öğrencilerden daha fazla açılmaktadır. Babaya, öğretmene ve karşı cins arkadaşa açılma puanlarında cinsiyetler arası farklılığa rastlanmamıştır. Kız öğrenciler düşünce ve görüşler, okul, aile, zevk ve ilgiler konularında erkeklerden daha fazla açılma göstermişlerdir. Ayrıca kız ve erkek öğrenciler arasında cinsiyet ve kişilik konularında açılma düzeyi bakımından farklılık gözlenmemiştir. Genel olarak öğrencilerin en fazla açıldıkları konular düşünce ve görüşler, en az ise cinsellik ve kişilik olmuştur. Öte yandan, uyum düzeyi ile kendini açma arasında yüksek ilişki bulunmuştur. Aşık ( 1992) “üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen bazı etmenler” adlı yüksek lisans tezinde yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, yaşamın çoğunu geçirdiği yerleşim birimi ve kendini kabul düzeyinin, üniversite öğrencilerinin kendini açma düzeyine etkisini incelemiştir. Elde edilen bulgulara göre, yaşın toplam puan olarak kendini açma düzeyine etkisi olmadığı, kız öğrencilerin anneye ve aynı cins yakın arkadaşa kendilerini daha fazla açtıkları, okul, zevk ve ilgiler konularında erkeklerden daha fazla açılma gösterdikleri gözlenmiştir. Sosyo-ekonomik düzey ve yaşamın çoğunu geçirdiği yerleşim birimi, toplam puan olarak kendini açma düzeyi üzerinde etkili olmamıştır. Kendini kabul düzeyi yüksek olan öğrencilerin, kendini açma düzeyinin de yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ekebaş (1994) “lise son sınıf öğrencilerinin kendini açma davranışlarının cinsiyet ve kendini gerçekleştirme düzeyleri açısından incelenmesi” adlı yüksek lisans tezinde kendini gerçekleştirme düzeyi ve cinsiyetin kendini açma düzeyi ile ilişkisini incelemiştir. Elde edilen bulgulara göre, kendini gerçekleştirme düzeyi yüksek olan öğrenciler, kendilerini daha çok açabilmektedirler. Zamanı iyi kullanma puanı yüksek olan öğrencilerin düşünce ve görüşler, okul, cinsellik, zevk ve ilgiler konularında; annelerine, babalarına, aynı cinsten yakın arkadaşlarına, karşı cinsten yakın arkadaşlarına ve danışmanlara daha çok açıldıkları bulunmuştur. Öğrencilerin desteği içten alma puanlarına göre kendini açma envanterinden aldıkları konusal açılma ve bireylere açılma puanlarına bakıldığında düşünce ve görüşler, okul, cinsellik, zevk ve ilgiler, kişilik ile anne, baba, aynı cins yakın arkadaş, karşı cins yakın arkadaş, öğretmen, danışman için yüksek puanlı grup lehine anlamlı farklar bulunmuştur. Zamanı iyi kullanma puanları ve desteği içten alma puanları yüksek öğrencilerin kendilerini daha çok açtıkları, kız öğrencilerin erkeklere göre kendilerini daha çok açtıkları bulunmuştur. Oral (1994), “intihar girişimi olan kadınların duygularını açma davranışı ile kaygı durumları arasındaki ilişki” yüksek lisans tezinde, kişilerin duygularını açma davranışını değerlendirebilmek için Snell ve arkadaşları (1988) tarafından geliştirilen duygusal olarak kendini açma ölçeği (Emetional Self-Disclosure Scale)’ni uyarlayarak kullanmıştır. Araştırma sonucuna göre intihar girişiminde bulunan kadınların yalnızca öfke duygularının aileye açılması konusunda normallerden farklılaştıkları; psikiyatrik hasta grubundaki denekler ile farklı hedef kişilere duyuların açılması konusunda benzeştikleri saptanmıştır. Ayrıca intihar girişiminde bulunan kadınların farklı hedef kişilere açılmaları ile kaygı durumları arasında anlamlı bir ilişki olmadığı ve kaygı açısından yalnızca normal gruptan farklılaştığı görülmüştür. İntihar girişimi sonrası psikolojik yardım isteyenlerin, istemeyenlere oranla erkek terapiste açılmada istekli oldukları ve kaygı puanları açısından farklılık taşımadıkları da gözlenmiştir. Çakır (1994) “lise son sınıf öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen faktörler” isimli yüksek lisans tez çalışmasında 368 kız, 368 erkek lise son sınıf öğrencisi üzerinde Selçuk (1989)’ un ülkemizde uyarladığı kendini açma envanteri (SelfDisclosure)’ni uygulamıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre kız öğrencilerin kendilerini erkeklerden daha fazla açtıkları gözlenmiştir. Öte yandan kız öğrencilerin annelerine aynı cins yakın arkadaşlarına ve psikolojik danışma uzmanına kendilerini, erkek öğrencilerden daha fazla açtıkları görülmüştür. Kız öğrencilerin düşüncegörüşler, okul, aile, kişilik ve zevk-ilgiler konularında açılma düzeylerinin erkek öğrencilerden önemli düzeyde yüksek olduğu, cinsellik konusunda ise kız ve erkek öğrencilerin puan ortalamaları arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Başarı durumları yüksek olan öğrencilerin kendini açma durumları düşük olan öğrencilere oranla daha yüksek bulunmuştur. Öte yandan sosyal faaliyetlere katılan öğrencilerin katılmayan öğrencilere oranla kendilerini daha fazla açtıkları sonucuna varılmıştır. Kökdemir, 626 lise ve üniversite öğrencisinin kendini açma davranışını kişi- çevre ilişkisi açısından incelediği bir araştırma yapmış ve ergenler ve genç yetişkinlerde kendini açma bakımından gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer konusunda farklılıklar bulunmuştur. Araştırma sonucunda, kişinin kendini açması için en uygun kişiler olarak ebeveynleri ve arkadaşları; en uygun çevreler ise, en çok ev ortamı, akademik yerler ve genel kullanım alanları olarak belirlenmiştir. Aynı zamanda, arkadaşlara yapılan kendini açma davranışının ebeveynlere oranla daha fazla olduğu, ebeveynlerden ise anneye daha fazla açılındığı görülmüştür. Kendini açma davranışının yapıldığı mekânın ise en çok ev ortamı olduğu, bunun ardından sırasıyla akademik alanların ve herkese açık kullanım alanlarının geldiği bulunmuştur ( Kökdemir, 1995, s. 4). Ersever (1996), Hacettepe Üniversitesi, eğitim yönetimi, teftişi ve ekonomisi lisans tamamlama programına katılan 171 müfettiş adayı üzerinde yaptığı araştırmada, ilköğretim müfettiş adaylarının kendini açma davranışlarını, yaşa, doğum sırasına, yaşamının çoğunu geçirdiği yer ve meslekte çalışma yıllarına göre incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre bağımsız değişkenler olarak ele alınan yaş, doğum sırası, yaşamın çoğunu geçirdiği yer ve meslekte çalışma yıllarına göre kendini açma toplam puanları arasında anlamlı farklar bulunmamıştır. Ersever (1996), grupla psikolojik danışmanın üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışları, empatik becerileri üzerinde etkili olup olmadığı incelenmiştir. Araştırmasında, denek olarak psikolojik danışma ve rehberlik bölümünde okuyan ve kişiler arası ilişkiler dersini alan 10. sınıf öğrencilerinden faydalanmıştır. Ön test-son test modeli çerçevesinde düzenlenen araştırmada kendini açma envanteri, empatik eğilim ölçeği ve empatik beceri ölçeği 6 hafta ara ile öğrencilere uygulanmış, testler arasında da 6 oturumluk grupla psikolojik danışma uygulaması yapılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, 6 oturumluk grupla psikolojik danışma anne-babaya kendini açma üzerinde etkili olmasına rağmen, kendini açma toplam puanı, empatik eğitim ve empatik beceriler üzerinde etkili olmamıştır. Ataşalar, üniversite öğrencilerinin empatik eğilim düzeylerine, cinsiyet ve yaşlarına göre kendini açma davranışlarını incelemek üzere bir çalışma yapmıştır. Üniversite 1. ve 4. sınıflarında okuyan 289 öğrenci üzerinde yapılan çalışma sonuçlarına göre; yaşları 20 den fazla olan öğrencilerin düşünce ve görüşler konusunda açılma düzeyleri, yaşları 17–19 arasında olanlara oranla daha yüksek bulunmuştur. Öte yandan yaşları 20–22 arasında olan üniversite öğrencilerinin cinsellik konusunda açılma düzeyleri, yaşları 17–19 arasında olan üniversite öğrencilerine göre daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca, 20–22 yaş grubundaki öğrencilerden anneye açılma düzeyi diğerlerine göre daha yüksek bulunurken, 23 ve daha yukarı yaşta olan üniversite öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma düzeyleri diğer yaş gruplarına oranla daha yüksek bulunmuştur ( Ataşalar, 1996, s. 2–3). Aker, lise öğrencilerinin kendini açma davranışlarının kaygı düzeyleri ile cinsiyetleri açısından incelenmesi için bir araştırma yapmış ve sonuç olarak Avşaroğlu (1999) ve Öz (1999)’ ün çalışmalarının sonuçlarına yakın sonuçlar elde etmiştir. Aker’in araştırmasının sonucunda da kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha fazla oranda kendilerini açtıkları bulunmuştur. Ayrıca, sürekli kaygı düzeyi düşük öğrencilerin, sürekli kaygı düzeyi yüksek öğrencilerden daha fazla oranda kendilerini açtıkları da bu araştırmada önemli bir sonuç olarak bulunmuştur (Aker, 1996, s. 4). Öksüz (1997), duyguların açılması eğitiminin özerklik düzeyinin artmasında etkili olup olmadığını araştırdığı çalışmasında; özerklik düzeyi düşük olanların yüksek bir ilişki olduğu, genel, kişisel ve sosyal uyum düzeyleri yükseldikçe kendini açma düzeyinin de yükseldiği belirlenmiştir. Özgüven ve Bilge, 1994–1995 öğretim yılında farklı üniversitelerden 569 öğrenci üzerinde yaptıkları bir araştırmada, üniversite öğrencilerinin kendilerini karşı cinse mi yoksa kendi cinsine mi daha rahat açtıklarını da araştırmış ve şu sonuçlara ulaşmışlardır: Üniversite öğrencilerinin %36’sı kendi cinsine ve %14’ü karşı cinse kendilerini daha rahat açmakta olduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca kızların %50’si ve erkeklerin % 49’unun kendini daha rahat açma konusunda hemcinsleri ile cinsiyet ayrımı gözetmedikleri de belirlenmiştir. Bu araştırmada, karşı cinse kendilerini daha rahat açtıklarını belirten kızlarla ( % 11) erkekler (% 1) arasındaki görüş farkı 0,0025 düzeyinde önemli bulunmuştur ( Özgüven ve Bilge, 1997, s.32–33). Araz, çeşitli değişkenler açısından benlik sunumu adlı çalışmasında benlik sunumu ile kendini açma arasındaki ilişkiyi belirlemeye çalışmıştır. Toplam 313 kişiye uygulanan bu çalışma sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır; 1. Benlik sunumu düzeyi ile kişinin kendisine ilişkin bazı konuları kimseyle konuşmama düzeyi arasında negatif bir ilişki vardır. 2. Benlik sunumu arttıkça, kendini açma düzeyleri de artmaktadır. 3. Kendini açma konusunda muhatap olarak öncelikle eş / flört tercih edilmekte, bunun ardından aynı cins arkadaş, anne, kardeş ve baba gelmektedir. 4. İnsanlar kendileri ile ilgili pek çok konuyu büyük ölçüde kendilerine saklamaktadırlar (Araz, 1998, s. 2–3). Avşaroğlu, grupla psikolojik danışmanın üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışına olan etkisini araştırdığı çalışma sonucunda, cinsiyet değişkeninin kendini açma düzeyi üzerinde etkili olduğunu ve kız öğrencilerin kendilerini erkeklerden daha çok açtıklarını belirlemiştir. Araştırma sonucunda ayrıca kız öğrencilerin anneye erkek öğrencilerden daha fazla açıldıkları; erkek öğrencilerin ise aynı cins yakın arkadaş ve karşıt cins yakın arkadaşa kız öğrencilerden daha fazla açıldıkları bulunmuştur. Araştırma sonuçları baba, öğretmen ve psikolojik danışmana açılma düzeyleri bakımından cinsiyetler arasında manidar bir fark olmadığını da göstermiştir (Avşaroğlu, 1999, s. 1–2). Öz, bir grup lise öğrencisinin kendini açma davranışı ile kendini kabul düzeyi arasındaki ilişkiyi belirleyebilmek için 309 lise öğrencisi üzerinde bir çalışma yapmıştır. Bu çalışması sonucunda Öz, Avşaroğlu’ nun (1999) araştırma sonuçlarına benzer olarak, cinsiyetin kendini açma düzeyi üzerinde önemli bir etkisi olduğunu bulmuştur. Yine benzer bir sonuçla, kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha fazla kendilerini açtıklarını ve baba, öğretmen ve psikolojik danışmana açılma düzeyinde cinsiyetler açısından bir fark olmadığı belirlenmiştir. Aynı zamanda kız öğrencilerin anneye, aynı cins yakın arkadaşa ve karşı cins yakın arkadaşa kendilerini açma oranlarının erkek öğrencilerden daha yüksek olduğu da araştırmanın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Tüm bunların yanı sıra bu araştırma, anne ve babanın öğrenim düzeylerinin yüksekliğinin çocuklarının kendini açma düzeylerini yükseltici yönde önemli bir etkisi olduğunu da ortaya koymuştur (Öz, 1999, s. 5). Gültekin, lise öğrencilerinin kendini açma davranışlarını cinsiyet ve kimlik gelişim düzeyleri açısından incelediği araştırmasında 200 lise öğrencisine “ kendini açma envanteri” ve “benlik kimliği objektif ölçüm skalası” uygulamıştır. Araştırma sonucunda, kız lise öğrencilerinin kendilerini aile konusunda, anneye, aynı cins yakın arkadaşa ve psikolojik danışma uzmanına erkek öğrencilerden daha fazla açtıkları görülmektedir. Ayrıca başarılı kimlik statüsündeki öğrenciler karşı cins yakın arkadaşa ve psikolojik danışma uzmanına diğer tüm öğrencilerden daha fazla açıldıkları görülürken; düşünceler ve görüşler, okul, aile ve cinsellik konularında ise karmaşalı kimlik statüsündeki öğrencilerden daha fazla kendilerini açmakta oldukları görülmüştür( Gültekin, 2001, s. 231–241). Özetle yukarıdaki çalışmalar sonucunda, kendini açma davranışları çeşitli değişkenlerle ilişkili olabileceği düşünülebilir. Özellikle açılınan konunun, açılınan bireylerin, sosyokültür, cinsiyet ve kişilik değişkenlerinin, bireyin kendini açmasında önemli derecede etkisi görülmektedir. Araştırma sonuçlarına göre, grupla psikolojik danışma çalışmalarından ve grup rehberliğinden öğrencilerin yararlanabilecekleri söylenebilir. 2.9. Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar Bu kısımda, kendini açmanın bazı değişkenlerle ilişkisini arayan yurt dışında yapılmış çalışmalara yer verilecektir. İlk önce kendini açma ve cinsiyet ilişkilerini arayan araştırmalardan söz edilecektir. Daha sonra ruhsal sağlık ve uyum ile kendini açmanın ilişkisi üzerine yapılmış çalışmalara yer verilecektir. Bir sonraki aşamada ise, milliyet, ırk ve sosyal sınıf ile kendini açma ilişkisini araştıran bazı çalışmalardan bahsedilecektir. Kendini açma ve cinsiyet ilişkilerini araştıran çalışmalarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkmıştır. Bu konu ile ilgili çalışmaların bazılarında kadınların kendilerini erkeklerden daha fazla açtıkları sonucu elde edilmiştir (Diamond ve Munz, 1967; Himelstein ve Lubin, 1965, Hood ve Back, 1971). Diğer bazı çalışmalarda ise, kendini açma da cinsiyetler arası fark bulunamamıştır (Diamond ve Hellkamp, 1969; Doster ve Strickland, 1969; Vondracek ve Marshall, 1971; Stokes ve diğerleri, 1980). Jourard (1971) erkeklerin kendilerini daha az açmalarını onlardaki düşük empati ve içgörüye dayandırmaktadır. Lewis (1978) ise, erkeklerin kendilerini az açmalarını toplumdaki erkeklik stereotipine bağlamaktadır. Geleneksel erkek rolleri, erkekler arasındaki rekabeti körüklemektedir. Rekabet ise, yakın ilişkiyi ve kendini açmayı güçleştirmektedir. Buna ek olarak, batı toplumlarında erkekler arasında yakın ilişkiyi zorlaştıran etkenlerden biri de homoseksüel görünme korkusudur. Üniversite öğrencileri ile kendini açma üzerinde cinsiyet, cinsiyet Rolü ve bireysel güven’in etkilerini belirlemek için yapılan araştırmalarda, erkek ve bayanların benzer olarak kendilerini açtıkları halde, feminen bayanların kendini açma düzeylerinin feminen erkeklerden daha yüksek olduğunu gösteren araştırma bulgularının (Foubert ve Sholley, 1996) yanı sıra bayanların kendini açma sürecinde erkeklere göre güvene daha fazla önem verdikleri, bayanların erkek arkadaşlarına erkeklerin erkek arkadaşlarına güvendiklerinden daha fazla güvendiklerini gösteren bulgular da (Shaffer ve Pegalis, 1992) elde edilmiştir. Yetişkinlerle yapılan bir çalışmada ise cinsiyetin kendini açma düzeyleri üzerinde etkisini gösteren araştırma bulgularının farklılaşmadığı görülmektedir. Hosman (1986), kadınların kendini açma düzeylerinin erkeklerden daha yüksek olduğunu ve cinsiyetin kendini açma düzeyine etkisinin yıllar geçtikçe azaldığı bulgusunu elde etmiştir. Benzer şekilde ilişkinin türünün, cinsiyetin kendini açma üzerindeki etkisini azalttığı bulgusu elde edilmiştir(Tardy ve Dindia, 1997). Kadınların erkeklerden daha fazla açıldıklarını belirten araştırmaların yanı sıra cinsiyetin kendini açma davranışlarında etkili olmadığını saptayan araştırmalar da vardır. Bunlardan biri Garcia ve Geisler’in yaş ortalamaları 14 olan altıncı sınıf öğrencileri ile yaş ortalamaları 17 olan sekizinci sınıf öğrencilerini, açıldıkları bireyler ve konular bakımından karşılaştırdıkları bir araştırmadır. Araştırmaya toplam 210 öğrenci katılmıştır. Araştırma sonucunda yaş grupları ve cinsiyet açısından toplam açılma puanları bakımından fark olmadığı bulunmuştur. Açıldıkları konular bakımından öğrenciler kişisel bilgileri açıklama konusunda genel konulara nazaran daha çekimser kalmışlardır (Akt. Aşık, 1992). Açıldıkları kişiler, yaş ve cinsiyete göre farklılaşmaktadır. Reisman (1990), 15–17 yaş arasındaki 52 erkek ve 58 kız ile 20–29 yaş arasında 48 erkek ve 46 kadın lise ve üniversite öğrencisini kapsayan araştırmada; kızların aynı cins arkadaşlarına erkeklerden daha çok açıldıklarını, her iki cinsiyette de bu dönemlerde karşıt cinsiyete açılmanın arttığını ve kızların duygu ve problemlerini erkeklerden daha fazla açıldıklarını belirlemiştir( Akt. Öz, 1999, s.23). Mulcahy, yaptığı araştırma sonucunda ergenlerde kendini yaşıtlarına açmada cinsiyetler arasında bir fark görülmediğini; kız ve erkeklerin kendi cinslerine karşıt cins arkadaşlarından daha fazla açıldıklarını belirlemiştir. Araştırmaya göre kızlar daha çok kişilik, zevk ve ilgiler gibi kişisel açılımlarda bulunurlarken, erkekler ise meslek, tutum ve görüşler konularında kendilerini daha fazla açmaktadırlar (Mulcahy, 1973, s. 343- 356). Chelune, yaptığı bir araştırmada, 20 kız ve 20 erkek psikoloji öğrencisinin bir yabancıya karşı açılmalarını iki faktör açısından incelemiştir. Araştırma sonucunda erkek öğrencilerin kızlara oranla kendilerini daha fazla açtıkları bulunmuştur. Diğer taraftan Boyd (1995) ise, 269 üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı bir araştırma sonucunda kızların erkeklere oranla daha yakın olduklarını ve kendilerini daha fazla açtıklarını belirlemiştir ( Chelune, 1976, s. 111–112). Sollie ve Fischer, 167 kız üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı bir araştırmada, kızların cinsiyet rollerinin, açılınan konunun samimiyet ve derinlik düzeyinin aynı ve karşıt cins arkadaş ile sevgililerine açılmalarına etkisini incelemiştir. “ Ben Cinsiyet Rolü Envanteri ve Jourard’ın Kendini Açma Envanteri”nin kullanıldığı araştırma sonucunda; erkeksi ve kadınsı özellikleri bir arada taşıyan “androjen” kızların, “feminen” ve “ayrımlaşmamış” cinsiyet rolüne sahip kızlara göre daha çok kendilerini açtıkları belirlenmiştir. Ayrıca androjen kızların, “feminen” ve “ayrımlaşmamış” cinsiyet rolüne sahip kızlara göre daha çok kendilerini açtıkları belirlenmiştir. Ayrıca, androjen kızların diğerlerine oranla özel ve samimi konularda kendilerini daha fazla açtıkları görülmüştür( Sollie ve Fischer, 1985, s. 917–929). Hatch ve Leigton, “ Güçlü ve Zayıf Yönlerini Açma Ölçeği”ni kullanarak yaptıkları bir araştırmada, cinsiyet ile bireylerin güçlü ve zayıf yönlerini açmaları arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. 84 üniversite öğrencisi üzerinde uyguladıkları bu araştırma sonucunda kadınların erkeklere oranla kendilerini daha fazla açtıkları, yine kadınların güçlü gördükleri yönlerini açmada erkeklerden daha ileri düzeyde oldukları belirlenmiştir. Ayrıca, kadın ve erkeklerin kendilerini açarken daha çok kendi cinslerini tercih ettikleri de görülmüştür ( Hatch ve Leigton, 1986, s. 175–178). Bu araştırmada cinsiyet de bir değişken olarak ele alınmaktadır. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, cinsiyet ve kendini açma konusundaki araştırma sonuçlarının çelişkili olmasıdır. İkincisi ise, cinsiyet ve kendini açma ilişkisinin farklı bir toplumda ve farklı bir alanda araştırılması gereğidir. Ruhsal sağlık, kişilik boyutları ve uyum düzeyi ile kendini açma arasında ilişki arayan çalışmalara aşağıda yer verilecektir. Kişilik özellikleri de kendini açma davranışını etkileyen unsurlardan biridir. Skoe ve Ksionzky, 1985’te açıldıkları bireylerin kişilik özeliklerinin kendini açma davranışına etkisini belirlemek amacıyla 30 yaş altındaki 71 erkek ve 73 kız üniversite öğrencisi üzerinde yaptıkları araştırmada “Bem Q-Sort Tekniği” kullanmışlardır. Elde edilen bulgulara göre her iki cinsiyetteki öğrenciler kendi kişilik özelliklerine benzeyen kişilik özelliklerine sahip bireylere daha çok açılmaktadırlar. Araştırmacılar, bu durumun benzer kişilik özelliklerine sahip bireylerin birbirlerini daha iyi anlamalarından kaynaklanabileceğini belirtmişlerdir (Akt. Ekebaş, 1994). Mikulincer ve Nachson’ un 352 üniversite öğrencisini kapsayan araştırmalarında, güvenli, çekingen ve çelişik duygular taşıyan kişilerin kendini açma davranış örüntülerini incelemişlerdir. Elde edilen bulgulara göre güvenli ve çelişik duygular taşıyan kişiler, çekingen kişilere göre daha fazla açılmaktadırlar. Ayrıca güvenli kişiler, baba ve sevgiliye diğer gruptakilere göre daha fazla açılmaktadırlar (Akt. Aşık, 1992). Jourard (1971) kendini açmanın sağlıklı bir kişiliğin belirtisi ve bu sağlıklı kişiliği kazanmanın uygun bir yolu olduğunu belirtmektedir. Yani bir anlamda kendini açan bireyler sağlıklı bir kişiliğe sahiptir demektedir. Ancak bu konuda yapılan çalışmalardan çok farklı ve çelişkili sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin, Stanley ve Bownes (1966) ile Pederson ve Breglio (1968) tarafından yapılan çalışmalarda ruh sağlığı ile kendini açma arasında herhangi bir ilişki bulunmazken Truax ve Carkhuff (1965) ile Halverson ve Shore’un (1969) çalışmalarında kendini açma ve ruh sağlığı arasında olumlu bir ilişki bulunmuştur. Buna zıt olarak Cozby (1972) ve Chaikin ve Derlega (1974) ise aynı değişkenler arasında olumsuz bir ilişki bulmuşlardır. Chaikin ve Derlega (1975) daha sonra yaptıkları bir araştırmada nevrotik davranışları Kendini Açma düzeyinin yüksekliği ve düşüklüğünden ziyade kendini uygun bir şekilde açamamaya bağlamışlardır. Elde edilen sonuçların farklı olmasının nedenleri çeşitli araştırmacılar tarafından tartışılmıştır. Chaikin ve arkadaşları (1975), yapılan araştırmalarda ruhsal sağlığı ölçmek için farklı yöntem ve testlerin kullanılmasının çelişkili sonuçlara yol açabileceğini belirtmektedirler. Ayrıca kendini açma ve ruhsal sağlık arasında doğrusal bir ilişki olmayabileceğin de eklemektedirler. Derlega ve Chaikin (1975) ise ruhsal sağlık ve kendini açma arasında nedensel bir ilişki olmayışının ve örneklem farklılıklarının ilişkisel tutarsızlıklara yol açabileceğini belirtmektedirler. Kişilik boyutları ve kendini açma arasında ilişki arayan araştırmacılar daha çok kadınsılık, otoriterlik, sosyallik, dışa dönüklük, kişiler arası güven gibi faktörleri incelemişlerdir (Pederson ve Breglio, 1968; Halverson ve Shore, 1969; Tuckman, 1966; Vondracek ve Marshall,1971). Uyum (Adjustment) düzeyi ile kendini açma arasında ilişki arayan çalışmalar ise çok sınırlıdır. Kişisel ve sosyal uyum düzeyine genellikle bazı araştırmaların içinde bir bölüm olarak yer verilmektedir. Uyum düzeyi ve kendini açma arasında ilişki arayan bir çalışma Smith (1958) ve Jourard (1971) tarafından yapılmıştır. Araştırmada Minnesota Multiphasic Personality Inventory (MMPI) kullanılmıştır. Bu envanterden normal ve anormal puan alan üniversite öğrencilerinin kendini açma puanları arasında manidar bir fark bulunamamıştır. Taylor, Altman ve Frankfurt’un (1968) yaptıkları bir araştırmada ise kendini açma oranıyla genel, sosyal ve kişisel uyum arasında düşük fakat anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Lombardo ve Wood (1979) tarafından yapılan bir başka araştırmada yüksek ve düşük kendini açma gösterenlerin yakın ilişki kurmada orta düzeyde kendini açma gösterenlere nazaran daha çok problemleri olduğu sonucu bulunmuştur. Özet olarak, kendini açma ile ruh sağlığı arasında ilişki arayan araştırmaların bazılarında olumlu ilişki bulunurken bazılarında olumsuz bir ilişki bulunmuştur. Bir kısım araştırmada ise bu iki değişken arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır. Yani bu konuda ortak bir sonuca ulaşılmamıştır. Diğer yandan uyum ve kendini açma arasında doğrusal bir ilişki bulunamamıştır. Kendini açma ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda kullanılan değişkenler arasında milliyet, ırk ve sosyal sınıf gibi değişkenler de bulunmaktadır. Bu konuda yapılmış bazı araştırmalar aşağıda verilmiştir. Lewin’in (1984) yaptığı bir araştırmada, Amerikalılar ile Almanlar arasında bir karşılaştırma yapılmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda Amerikalıların konuşmaları daha da kolay başlattıkları, yabancılara yardım etmede daha istekli oldukları ve arkadaşlık kurmaya daha hazır oldukları ortaya çıkmıştır. Yine aynı araştırmaya göre Amerikalılar Almanlardan daha kolay iletişim kurmaktadırlar. Ama bu iletişim yüzeysel olmaktadır. Aynı konuda Plog’un (1965) yaptığı bir çalışmada da benzer sonuçlar elde edilmiştir. Jourard ve Lasakov (1958) siyahların beyazlara nazaran kendilerini daha az açtıklarını bulmuşlardır. Ancak bu farklılığın sosyal sınıf değişikliğinden kaynaklanabileceği iddia edilmektedir. Nitekim Jaffee ve Polansky (1962) (Jourard ve Lasakov 1958 den’ naklen) düşük sosyal sınıftaki zenci ve beyazlar arasında kendini açma oranları bakımından manidar bir fark bulamamışlardır. Jourard, tarafından yapılan bir araştırmada, İngiliz ve Amerikan üniversite öğrencileri karşılaştırılmış, anne, baba, kız arkadaş ve erkek arkadaşa karşı Kendini Açma incelenmiştir. Sonuçta İngiliz öğrencilerin toplam kendini açma puanları daha düşük çıkmıştır. Ayrıca her iki grupta da kadın bireylere açılma oranı daha yüksek bulunmuştur ( Jourard, 1971 b, s. 40). Yine Jourard, tarafından yapılan bir çalışmada 40 maddelik bir kendini açma anketi Porto Rico’lu ve Amerikalı 50 öğrenciye uygulanmıştır. Amerikalı öğrencilerin anne ve babaya yakın arkadaşlarından daha çok açıldıkları gözlenmiştir (Jourard, 1971 b, s. 43). Plog, Amerika ve Almanya’daki değişik üniversitelerden 412 Amerikalı ve 270 Alman öğrenciyi kapsayan bir araştırma yapmıştır. Bu araştırma sonucunda her iki kültürden cinsiyetler arasında kendini açma puanlarında bir farka rastlanamamıştır. Araştırma, açılınan kişiler, açılma düzeyleri ve konuları içinde aynı sonucu vermiştir. Bu araştırmada ortaya çıkan tek fark Amerikalı öğrencilerin Alman öğrencilere oranla kendilerini daha fazla açtıklarının belirlenmesidir ( Plog, 1965, s. 193–203). Melikan (1962), Beyrut Amerikan Üniversitesinde 9 farklı ülkeden gelen 158 öğrenciye yönelik yaptığı araştırma sonucunda 9 farklı ülkenin 9 farklı kültürüne ait grupları arasında açılınan kişiler ve konular bakımından herhangi bir fark olmadığını belirlemiştir. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, erkekler en çok erkek arkadaş ve kız kardeşe açılmaktadır. Ayrıca en çok açılınan konular olarak düşünce ve görüşler, zevk, ilgiler ve iş konuları belirlenirken, en az açılınan konular olarak ise para ve bedenler konuları belirlenmiştir (Akt. Öz, 1999, s. 25). Frankco ve arkadaşları, yaptıkları bir araştırmada İngiliz kökenli Amerikalı 42 erkek 116 kadın ile Meksika kökenli Amerikalı 31 erkek ve 87 kadını kendini açma davranışları bakımından incelemişlerdir. Bu araştırma sonucunda kendini açma oranları açısından her iki grup arasında bir farka rastlanmamıştır. Ancak her iki grupta da kızların erkeklerden daha fazla açılmakta oldukları ve açılmak için ise daha çok aynı cins arkadaşlarını tercih ettikleri sonucuna ulaşılmıştır (Frankco ve arkadaşları, 1984,s. 21–32). Özet olarak, kendini açma ile milliyet, ırk, sosyal sınıf arasında ilişki arayan çalışmalarda kendini açmanın milliyete göre farklılaştığı görülürken, ırk ve sosyal sınıfla kendini açma arasında kuvvetli bir ilişki bulunamamıştır. Bu araştırmada milliyet ve ırk gibi değişkenlere yer verilmemiştir. Çünkü araştırmada evren olarak alınan kitle söz konusu değişkenler açısından uygunluk taşımamaktadır Yukarıda bahsedilen konuların dışındaki açılınan konular ve bireylerle ilgili çalışmalara da, aşağıda yer verilmiştir. Kelley ve arkadaşları (1983) tarafından yapılan bir çalışmada bekâr üniversite öğrencilerinin babalarına yakın ilişkide bulundukları ve diğer insanlara daha az açıldıkları sonucuna varılmıştır. Aynı zamanda üniversite öğrencilerinin hangi cinsten olursa olsun “yakın” arkadaşlarına daha fazla açılmayı tercih ettikleri bir sonuç da bulunmuştur. Bu bulguları destekleyen bir başka araştırma da Schneider (1984) tarafından yapılmıştır. Bu araştırmada üniversite öğrencileriyle, üniversite dışından iki grup alınmıştır. Yapılan karşılaştırmada, kendini açma tepkileri bakımından iki grup arasında manidar bir farklılık görülmemiştir. İki grupta da en az kendini açma babaya karşı gösterilmiştir. Jourard (1971), Amerikalı üniversite öğrencileri ile yaptığı bir araştırmada da cinsiyet ve medeni durum ile ilgili olarak bekar kız ve erkeklerin kendilerini annelerine daha fazla açtıklarını, evli kadın ve erkeklerin ise kendilerini eşlerine daha fazla açtıklarını saptamıştır. Kendini açma konuları ile ilgili olarak bireylerin kendilerini zevk ve ilgiler, düşünce ve görüşler konularında daha fazla açtıkları bulgusunu elde etmiştir (Akt.: Fisher, Kunkle ve Gerrity, 1997). Kendini açma düzeyleri ve yaş özellikleri üzerine yapılan araştırmalarda bulguların farklılaşmadığı görülmektedir. 10–12 yaş grubunun en iyi arkadaşlarının özel olmayan özellikleri hakkında bilgi sahibi oldukları, 12–14 yaş grubunun ise arkadaşları hakkında özel bilgileri de bildikleri bulgusu elde edilmiştir (Garcia ve Geisler, 1988). Benzer şekilde ergenlerin arkadaş ilişkilerini 12 yaş ve üstü yaşlarda yakın dostluk olarak tanımladıkları saptanmıştır (Diaz ve Berndt, 1982). Kendini açmanın amaçları ile ilgili olarak üniversite öğrencileri ile yapılan çalışmalarda, kendini açmanın amaçlarının biraz içlerini dökmek (Stiles,1987), kendine dair hoşa giden bir imaj sunmak (Schneider, 1983), diğerleri hakkında bilgi edinmek (Berger ve Bradac, 1982), bir ilişkinin nasıl tanımlanmasını istediklerini göstermek (Baxter, 1979; Miell ve Duck, 1986) olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Benzer şekilde Rosenfeld ve Kendrick (1984), üniversite öğrencileri ile yaptıkları araştırmada karşı cins arkadaş ilişkilerinde kendini açmanın amaçlarının ilişki kurma, kendini açıklama, tekrar açılma için imkân verme olduğu sonucuna ulaşmışlarıdır (Akt.: Hartley, 1999). Kendini açma ve travmatik olay arasındaki ilişkilere ait bir deneysel araştırmada Pennebaker ve Beall, bireylerin yaşamlarındaki travmatik olayı ifade edememelerinin uzun süre strese neden olduğu, kendilerini ifade etmelerinin ise çekingen ve saldırgan tavırlarını kısa sürede ortada kaldırdığı, fiziksel ve psikolojik sağlıklarında bir gelişim görüldüğü bulgusunu elde etmişlerdir (Hargie,1997). Benzer şekilde travmatik yaşantıları olan üniversite öğrencileri ile yapılan bir araştırmada, sürekli acıları ile yaşayan bireyler için kendini açmanın yararlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Paylaşımda bulunulan bireylerin kabul edilir ve güvenilir olmasının kendini açmanın olumlu etkilerini arttırdığı, paylaşılan sırların kişiler arası samimiyeti arttırdığı ve sosyal destek sağladığı bulgusu elde edilmiştir (Pennebaker ve Susman, 1988). Bireylerin kendilerini hangi konularda kimlere açtıkları ile ilgili araştırmalarda üniversite öğrencisi bayan ve erkeklerin en sık tercih ettikleri konuların düşünce ve görüşler, okul, zevk ve ilgiler, en sık tercih ettikleri kişilerin anne ve yakın cins arkadaş olduğunu gösteren araştırma bulgularına (Argyle, Trimboli ve Forgas, 1988; Foubert ve Sholley, 1996) rastlanmıştır. Anne-babalar tarafından yapılan eleştiriler ve gençlerin bu eleştirilere bakış açısı ile ailelerine karşı geliştirdikleri kendini açma davranışları ile ilgili yapılan araştırmalarda da birçok ailenin çocuklarının bağımsızlık isteğinden, içyapısından, kimlik karmaşasından kaynaklanan davranışlarını eleştirmeye daha eğilimli oldukları ve çatışmaya kaynaklık ettikleri saptanmıştır. Norrel ve Callon (1990), çocukların duygularını, sorunlarını ailelerine anlatma istekleri ile kendilerine yöneltilen eleştiri arasında bağlantı olduğu; yaş, cinsiyet ve hedef insan faktörlerinin kendini açmayı etkilediğini ve kendini açma seçiminin aile dinamiğine bağlı olduğunu saptamışlardır. Rosenthal, Efklides ve Demetriou (1988) ise 80 örnek ile aile üzerinde yaptıkları araştırmalarında Yunan Avustralyalı ve Anglo Avustralyalı gençlerin Yunan gençlerine göre ailelerinden daha az bahsettikleri, Yunan Avustralyalı gençlerin açıldıkları konular ile aile eleştirileri seviyesi arasında zıt bir ilişki olduğu sonucuna ulaşmışlarıdır. Psikolojik danışma sürecinde kendini saklamaya ilişkin yapılan bir araştırmada kendini saklamanın kişinin toplum tabularını öğrenirken zihinsel ve kişilik gelişimi üzerinde doğadaki bir hastalık gibi terapötik süreçte ise potansiyel olarak yıkıcı olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Archer ve Kelly, 1995). Buna karşın Corcoran (1987), psikolojik danışmanlık sürecinde kendini açma boyutunda erkeklerin kadınlardan daha yüksek risk aldıkları, kadınların kendilerini korumaya daha çok önem verdikleri, güvenirlik sağlanmasının kendini açma düzeyini arttırdığı bulgusunu elde etmiştir. Noller ve Bagi (1985), ebeveyn ve ergen iletişimini çeşitli boyutlarda belirlemek amacıyla 16–20 yaş arası ebeveynleriyle yaşayan 58 üniversite birinci sınıf öğrencisine “ The Parent-Adolescent Communication Inventory” uygulanmış ve öğrencilerin ebeveynlerini belli konularda (sıklık, tartışmaya başlama, itiraf etme, kendini açma ve hâkimiyet) değerlendirmelerini istemişlerdir. Araştırma her iki cins ergenlerin de pek çok konuda babalarından çok anneleriyle iletişime yöneldikleri görülmüştür. Sadece politik konularda babayla anneden fazla konuşulmaktadır. Yine anneye babadan daha fazla kendilerini açmaktadırlar. Kızlar, erkeklerden daha fazla kendilerini annelerine açtıklarını belirtmişlerdir. Denholl ve Chobassol, kızlarda yaş ortalaması 13, erkeklerde ise 14 olan 71 öğrenci üzerinde yaptıkları araştırmada deneklere 12 sıkıntı ve utanç veren durum verilmiş ve bunları kimlerle paylaşacakları sorulmuştur. Sonuç olarak en çok aynı cins arkadaşlarına ve annelerine açılabildiklerini, en az da öğretmene ve psikolojik danışmana açılmayı tercih ettiklerini belirtmişlerdir (Akt. Ekebaş, 1994). Yine Papini ve arkadaşları (1990), 12–15 yaş arasındaki 174 okul öğrencisi ile yaptıkları araştırmada yaş ve cinsiyet açısından öğrencilerin ebeveynlerine ve arkadaşlarına olan kendini açma davranışlarını incelemişler, araştırma sonucunda kızların ebeveynlerine ve arkadaşlarına erkeklerden daha çok açıldıklarını bulmuşlardır. Ayrıca yaş ilerledikçe kendini açma davranışı artmaktadır. Yaşı küçük olan ergenler daha çok ebeveynlerine açılmayı tercih ederken, yaşı büyük olan ergenler ise arkadaşlarına açılmayı tercih etmektedirler. Ayrıca ebeveynlerine açılmanın çok güçlü bir şekilde ergenin aile içi etkileşimindeki açıklığa, ailesine bağlılığına ve aile içi ilişkilerden hoşnut olmayla ilişkili olduğu, arkadaşlara açılmanın ise ergenin kimlik gelişimi ve akran grubu içindeki kendine saygıyla yakından ilişkili olduğunu belirtmişlerdir (Akt. Ekebaş, 1994). Snell ve arkadaşları, üniversitede okuyan kız ve erkek öğrenciler kişisel duygularını açmaları, açılınan bireyler, bulundukları kültür ve cinsiyetler açısından bir araştırmaya tabi tutmuşlardır. Bu araştırmada “Duygusal Kendini Açma Ölçeğini’ ni kullanan araştırmacılar sonuç olarak kız ve erkek öğrencilerin kişisel duygularını aynı cins yakın arkadaşlarına daha fazla açtıklarını belirlemişlerdir (Snell ve arkadaşları, 1989, s. 467–486). Brown ve Helms (1986), Üniversite öğrencilerinin kendilerini açmalarında gelişimsel sorunlarının etkilerini incelemek üzere bir araştırma yapmışlardır. Erikson’un psikososyal gelişim teorisinin temel alındığı araştırmanın örneklemini 18–22 yaş grubundan 110, 23–39 yaş grubundan 107 ve 40 ve üzeri yaş grubundan 133 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. “Gelişimsel Sorunlar Ölçeği” ve “Kendini Açma Envanteri”nin kullanıldığı araştırma sonuçlarına göre, bazı sosyal beceri yetersizlikleri olan deneklerin ise en çok aynı cins arkadaşa açıldıkları belirlenmiştir (Akt. Öz. 1999, s. 229). Schneider, 18–25 yaş grubundan 29 erkek ve 27 kadın üniversite öğrencisi ile 48 erkek ve 30 kadın hiç üniversite öğrencisi olmamış birey üzerinde yaptığı bir araştırma sonucunda; kişisel konularda bilgi verme ile ilgili kendini açma davranışında cinsiyet rolleri, yaş ve statü bakımından bir fark bulamamıştır. Yine araştırma sonucunda, kadınların erkeklere oranla aynı cins arkadaşlarına daha fazla açıldıkları ve kadın ve erkeklerin en az babalarına açıldıkları görülmüştür (Schneider, 1983, s. 686). Freydberg, anaokuluna devam eden çocukları olan evli 76 anne ile bir araştırma yapmış ve eşlerine mi yoksa aynı cins arkadaşlarına mı daha çok açıldıklarını incelemiştir. Bu araştırma sonucunda evli kadınların eşlerine aynı cins arkadaşlarından daha fazla açıldıkları belirlenmiştir ( Freydberg, 1991, s.521). Andersen ve Anderson, kişiler arası ilişkilerde geri bildirimin bireyin kendini açma davranışına etkisini araştırdıkları bir çalışma yapmışlardır. 33 kişi üzerinde yaptıkları bu çalışma sonucunda, geri bildirimlerde bulunulmasının bireylerin kendilerini açmalarına olumlu etkileri olduğu görülmüştür (Andersen ve Anderson, 1985, s. 286) Herold ve Way (1988) üniversite öğrencisi olan kızların, cinsel konularda kendini açma davranışlarını incelemişlerdir. “ Cinsellik- Kendini Açma Ölçeği”, “ Rosenberg Kendine Saygı Ölçeği” ve “ Mosher Sekste Suçluluk Ölçeği”nin kullanıldığı araştırmaya 12–22 yaşları arası 203 bekâr üniversite öğrencisi katılmıştır. Bu araştırmanın sonuçları cinsel konularda sevgiliye açılma oranının anne-babaya açılma oranından çok daha fazla olduğunu, cinsel davranışlarda suçluluk duyulan kişilerin kendilerini daha az açtıklarını ortaya koymuştur. Öte yandan cinsel açıdan kendini açmada önemli bir etkenin açılınan kişilerin özellikleri olduğu da bir bulgu olarak belirtilmiştir(Akt. Öz, 1999, s. 27). Farber ve arkadaşları, psikoterapide kendini açma süreç ve sonuçlarının danışanlar tarafından algılanması konusunda yaptıkları araştırmanın sonuçlarına göre, danışanların çoğu terapilerin kendini açma için güvenli bir yer olduğuna inanmaktadırlar. Ayrıca danışanların bu düşüncesinde terapötik ilişkinin iyi olması da önemli derecede etkilidir (Farber ve arkadaşları, 2004, s. 340–346). Edwards ve Murdock, danışma ve psikoterapide kendini açmanın uygulayıcı terapistler tarafından kullanımını inceledikleri bir araştırma yapmışlardır. Bu çalışmanın sonuçlarına bakıldığında, daha çok kendileri ve danışanlar arasındaki benzerliği artırmak için uzmanlık vasıfları ve tecrübeler konularında kendilerini açan çoğu danışmanları, danışmada bazı kendini açmaları kullandıkları görülmüştür (Edwards ve Murdock,1994, s. 384-389). Murphy ve Strong (1972) danışmanın benzer duygularını danışana açmasının etkisini incelemişlerdir. Yaşları 18–31 arasında olan 64 erkek üniversite öğrencisini kapsayan araştırmada “ Danışman-Danışan Tepki Envanteri” kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre danışman benzer duygu ve tecrübelerini açtığı zaman danışanların samimiyet, güven, dostluk duyguları artmaktadır. Araştırmacıların aktardığına göre Mowrer (1964)’ de terapistin kendisini açmasının, karşılıklı güvenin gelişmesi için gerekli olduğunu belirtmiştir. Cozby (1973) danışmanın kendini açmasıyla ilgili zamanlamanın önemli olduğunu belirtmiştir. Corey (1982) ise danışman gerekli ve kolaylaştırıcı olduğundan emin olmadıkça kendini açmaması gerektiğini ifade etmiştir. Starcks ve Stone (1984) temel konuşma kurslarının iletişim becerileri, benlik kavramı ve bireylerin kendini açma davranışları üzerine etkisini araştırdığı çalışmasında şu sonuçları bulmuşlardır. Öğrencilerin iletişim becerilerinde olumlu gelişmeler olmuştur. Kendini açmada olumlu gelişmeler ortaya çıkmıştır. Benlik kavramı ile ideal benlik kavramı arasında zıtlıklar azalmıştır. Calaway (1992) yaş, medeni durum, meslek ile kadınsı özellik-davranışı ve erkeksi özellik- davranışı konularında, Kendini Açma davranışında erkeklerin ne oranda istekli olduklarını inceleyen bir araştırma yapmıştır. Araştırma sonucunda yaş ve kendini açma arasında zayıf bir ilişki bulunmuştur. Medeni durum ve mesleğin, kendini aynı cins arkadaşa açma üzerine etkisi görülmemiştir. Evli erkekler kendilerini erkek arkadaşları yerine eşlerine açmayı tercih etmişlerdir. Erkekler toplumun kadınsı özellik-davranışı olarak gördüğü konularda eşlerine, erkeksi özellik- davranışı olarak gördüğü konularda ise erkek arkadaşlarına açıldıklarını belirtmişlerdir. Araştırma, erkeklerin kendini açma davranışında, açılınan bireylerin ve açılınan konuların içeriğinin önemli rol oynadığını göstermektedir. Collins ve Miller (1994) Kendini Açma ile sevme arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Araştırma sonucunda, Kendini açma düzeyi yüksek olanlar, Kendini açma düzeyi düşük olanlardan daha fazla sevilmektedir. Bireyler kendilerini açtıkları insanları daha çok sevdiklerini belirtmişlerdir. Jourard (1959) hemşirelik okulu öğrencileriyle yaptığı bir araştırmasında, bir insanı sevme ile ona kendini açma arasında olumlu ilişki olduğunu saptamıştır. Bu konuyla ilgili yapılan diğer araştırmalarda uzun süredir tanınan ve sevilen kişilere daha çok açıldığını (Certner, 1973; Fitzgerald, 1963; Worthy, Gary ve Köhn, 1969) ve kendileri hakkında özel bilgileri karşısındakine aktaran bireylerin daha çok sevildiğini destekler niteliktedir. Bireyin kendini tam olarak ifade etmesi ve bu ifade etme sürecinde problemlerle karşılaşmaması, danışma ortamında danışmanın öğrenmek istediklerini karşıdaki bireye net olarak anlatabilmesi iyi bir iletişimle mümkündür. İlk önce iletişim nedir? İletişimin özelikleri nelerdir? konularına değinmek gerekmektedir bu konuyla ilgili teorik çalışmalara aşağıda yer verilmiştir. 2.10. İletişim Birinin düşüncelerini okumayı öğrenmek, onun yüzünü incelemekle olur. Yüz, düşüncenin aynasıdır. Önce, düşünceleri kestirilmeye çalışılan kişinin yüz ifadesi olabildiğince taklit edilmelidir. O zaman, onun gibi düşünülür. Sonra, istenilene ulaşmak için hangi sözcüklerin kullanılması hangilerinin kullanılmaması gerektiği bilinmelidir. Ayrıca sesin de doğru kullanılması gerekmektedir. Daha rahat, daha olumlu ve daha verimli ilişkiler kurmak için karşıdaki insanı “tam olarak” anlamak gerekir. Sadece karşıdaki insanın yüzünü inceleyerek onun düşüncelerini tam olarak okumak her zaman mümkün değildir. Hayatta mutlu ve başarılı olmayı sağlayan anahtarlardan biri iletişimdir. İletişim sözcüğünü karşılıklı ilişki anlamında kullanılır. Siz ve “diğeri” arasındaki ilişki, siz ve “diğerleri” arasındaki karşılıklı ilişki. İnsanlarla iletişim kurmayı bilmek, iletişim tekniğini, kurallarını ve inceliklerini tanımak hayatta başarılı ve mutlu olmayı sağlar. Sadece başkalarıyla iletişim kurulmaz. Kişi kendisiyle de iletişim halindedir. Ancak her nedense, iletişimin bu yönü daima ihmal edile gelmiştir. Oysa sahip olunan en önemli güçlerden bir tanesi işte bu son noktada gizlidir. Gizli kalmış kaynaklara ve yeteneklere ulaşılmasını sağlayan kişinin kendisiyle iletişim gücüdür. Yaygın olarak kullanılan sınıflamalardan birine göre iletişim dört ana gruba ayrılır, bunlar aynı zamanda birer çatışma türleridir de. Şöyle ki; 1. Kişi-içi iletişim ve çatışma 2. Kişilerarası iletişim ve çatışma 3. Örgüt-içi iletişim ve çatışma 4. Kitle iletişimi ve çatışma (Dökmen, 1994, s. 21; Chaffee ve Bergen, 1987; Roloff, 1987). Duygu, düşünce ve bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına anlatılmasına iletişim denir. 2.10.1. İletişim süreci İletişim süreci, kaynağın oluşturduğu herhangi bir iletinin (mesajın) uygun bir araçla bir kişi veya bir gruba gönderilmesi işlemidir. İletişimin gerçekleşmesi için en az iki sisteme ihtiyaç vardır. İletişimde bilgi alışverişinin iki yönlü olması beklenir. Bilgi kaynağından tek yönlü bilgi iletimine “enformasyon” karşılıklı bilgi alış verişine “komünikasyon ya da iletişim” adı verilmektedir (Akman, 1982, s. 10). 2.10.1.1. Kaynak Kaynak, iletiyi (mesajı) oluşturan ve bir kanal ile hedef kitleye ulaştıran birim olarak tanımlanabilir. Kaynakta olması gereken özellikler Etkileyici bir iletişimden söz edebilmek için kaynağın güvenilir olması gerekmektedir. Kaynak güvenilir olduğunda, alıcı dikkatle dinleyecek, iletiye (mesaja) ilgi artacak, benimsenmesi kolaylaşacaktır. İletinin (mesajın) etki derecesi üzerinde rol oynayan diğer özellikler yaş, cinsiyet, din, ekonomik düzey, eğitim düzeyi ve toplumsal statüdür. İletinin etkinliği üzeride rol oynayan bir diğer öğe de empatidir. Empati iletişimde bulunan kişinin söylediklerini bireysel değerlendirme yapmadan sorunu ve neler duyumsadığını anlamaya yönelik bir çabadır. 2.10.1.2. Kanal Kanal, kaynakla alıcı arasındaki iletinin aktarılmasını sağlayan yoldur. 2.10.1.3. İleti (Mesaj) İleti (mesaj), kaynak ile alıcı arasındaki ilişkiyi sağlayan öğedir. Harf, rakam, ses, ses tonu, yüz anlatımı, her çeşit görsel, işitsel anlatımlar, bu arada dokunma, kaynağın alıcıya gönderdiği duygu, düşünce ve davranışların kodlanmış halidir. İletinin (Mesajın) Özellikleri İleti (mesaj), hedef kitlenin dikkatini çekecek biçimde kurgulanmalı ve sunulmalıdır. Anlamı bozmadan aktarılabilecek biçimde, kaynağı ve alıcının ortaklaşa sahip oldukları yaşam deneyimlerini anlatan işaretlerle verilmelidir. Alıcıda ihtiyaç uyandırmalı ve bu ihtiyaçların karşılanıp, giderilebilmesi için önerilerde bulunmalı ve yol gösterici olmalıdır. İleti (mesaj) ile önerilen yol, bireyin içinde yaşadığı grup kurallarına uygun olmalıdır. 2.10.1.4. Alıcı İletinin (mesajın) ulaşması istenen kişi ya da gruba alıcı denilmektedir. İletişim sürecinde, verilerin kodlanıp çözümlenmesi kaynak ile alıcı arasındaki bilgi, düşünce, deneyim, tutum, inanç, gereksinim, istek, ilgi, roller, dil yeteneği, algılayış biçimi gibi etkenlere bağlıdır. 2.10.1.5. Geri bildirim Geri bildirim iletişim sürecinin son aşamasıdır. Alıcının iletiye (mesaja) verdiği yanıt olarak tanımlayabiliriz. Geri bildirim yolu ile verilmek istenen iletinin anlaşılıp, anlaşılmadığı değerlendirilir. Geri bildirimin alınması verilmek istenen mesajın benimsenmesini (içselleştirilmesini) sağlayacaktır. Yüz yüze yapılan iletişimlerde kaynak ve alıcı sürekli yer değiştirir. Kitle iletişiminde arada mekanik kaynaklar olduğu için iletim daha sınırlıdır. Geri bildirim tam alınmaz. 2.10.2. İletişim Türleri 2.10.2.1. Kişi-içi iletişim ve çatışma Bir kimsenin çevresi ile kuracağı iletişim, kendi içinde başlar. İnsanın düşünmesini duygulanmasını, kişisel ihtiyaçlarının farkına varmasını, iç gözlem yapmasını, rüya görerek kendi içinden mesaj almasını ya da kendine sorular sorarak bunlara cevaplar üretmesi bir iç iletişim sayılabilir. Kişiler kendi içlerindeki iletişimlerin yanı sıra iç çatışmalar da yaşarlar. Bilinçaltındaki ya da bilinçlerindeki birtakım etkenler iç çatışmalara yol açabilir. Sahip olduğu bilgiye/tutuma aykırı bir davranışta bulunan kişi, bilişsel çelişkiye düşer (rahatsız olur). Bu çelişkiden kurtulabilmek için şu üç yoldan birisine yönelir. 1.Davranışını değiştirir, 2.Tutumunu değiştirir ya da yeni bilgiler edinerek, o konudaki mevcut bilgisini değiştirir, 3.Psikolojik savunma mekanizmalarından birisini kullanarak, çelişkisinin yarattığı rahatsızlıktan kurtulmaya çalışır. Örneğin sigaranın kanserle ilişkisini bilen birisi günde bir paket sigara içiyorsa, bilişsel çelişkiye düşecektir. Bu çelişkinin vereceği rahatsızlıktan kurtulabilmek için mantığa bürüme mekanizmasını seçerek “Sigara stresimi azaltıyor.” ya da “Atın ölümü arpadan olsun.” türünden ifadeler kullanarak savunma mekanizmasını harekete geçirecektir. 2.10.2.2. Kişilerarası iletişim ve çatışma Kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu iletişim türüne “kişilerarası iletişim” denir (Dökmen, 1994, s. 23). Tubbs ve Moss (1974), bir iletişimin “kişilerarası iletişim” sayılabilmesi için şu üç ölçütün gerekli olduğunu belirtmişlerdir: 1. Kişilerarası iletişime katılanlar, belli bir yakınlık içinde yüz-yüze olmalıdır. 2. Katılımcılar arasında tek yönlü değil, karşılıklı ileti (mesaj) alışverişi olmalıdır. 3. Söz konusu iletiler (mesajlar) sözlü ve sözsüz nitelikte olmalıdır (Dökmen, 1994, s. 24). Kişilerarası iletişim sınıflandırılmaya çalışıldığında, aşağıdaki gibi bir sınıflama ortaya çıkmaktadır. Kişiler arası iletişimin sınıflandırılması Sözlü iletişimde dil ve dil-ötesi Sözlü iletişimler “dil ve dil ötesi” olmak üzere iki alt sınıfa ayrılmaktadır. İnsanların karşılıklı konuşmaları hatta mektuplaşmaları “dille iletişim” olarak kabul edilebilir. Dille iletişimde kişiler, ürettikleri bilgileri birbirlerine ileterek anlamlandırırlar. Dil-ötesi iletişim, sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin hızı, şiddeti, hangi kelimelerin vurgulandığı, duraklamalar ve benzeri özellikler, dil ötesi iletişim sayılır. Dille iletişimde kişilerin “ne söyledikleri”, dil-ötesi iletişimde ise “nasıl söyledikleri” önemlidir. Araştırmalar, insanların günlük yaşamda birbirlerinin ne söylediklerinden çok, nasıl söylediklerine dikkat ettiklerini göstermektedir (Mehrabian, 1968). Yüksek sesle halimizi hatırımızı soran birisi, daha sonra sesini kısarak “Akşama bize buyur.” derse, bu sözden, “gelmeni pek istemiyorum” anlamı çıkarılır. Bu tür, alçak sesle çabucak söylenivermiş davetlere “yarım ağızla yapıldı” denir. Bir davetin yürekten mi, yoksa yarım ağızla mı yapıldığını anlamaya çalışırken, başvurulan önemli ölçütlerden birisi, işte bu dil-ötesi öğelerdir (Dökmen, 1994, s. 27). İsteyerek, farkında olarak yapılan konuşmalara “niyet edilmiş dil davranışı” adı verilir. Konuşurken dilin sürçmesi ise, niyet edilmemiş dil davranışlarına bir örnektir. Sözsüz iletişimde, konuşma ya da yazı olmaksızın insanlar birbirlerine birtakım mesajlar (iletiler) iletirler. Bu iletişim şeklinde, insanların ne söyledikleri değil, ne yaptıkları ön plana çıkar. Sözsüz iletişimi kendi içinde dört gruba ayırabiliriz. Sözsüz iletişimde yüz ve beden Yüzdeki ifade, el ve vücut hareketleri, vücudun duruşu ve göz teması, sözsüz iletişimde önemli yer tutar. İnsan vücudunun en dikkati çeken yeri yüzüdür. Yüz ile neşe, hüzün, kırgınlık, kızgınlık, şaşkınlık, hoşnutluk, hoşnutsuzluk gibi birçok anlatım gerçekleştirilebilmektedir. Yüzde dikkat çeken bir diğer nokta gözlerdir. Dinleme sırasında karşıdaki kişinin gözlerine bakmak veya bakışı kaçırmak farklı anlamlara gelebilir. Göz teması, iletişimin etkisini arttırmaktadır. Yüz ve beden ifadeleri, niyet edilerek ya da niyet edilmeyerek yapılır. Başı evet-hayır anlamında sallamak, kaşları yukarıya kaldırmak, dudak büzmek, omuz silkmek gibi. Bu davranışlar niyet edilmiş iletişim örnekleridir ve bunlar, kültürden kültüre değişir (Dökmen, 1994, s. 28). Niyet edilmemiş yüz ve beden ifadelerine ise “duygusal ifade” adı verilmektedir. İnsanların yüzlerinde aniden korku ya da hayret ifadesi belirmesi, duygusal yüz ifadelerine örnektir. Yapılan araştırmalar; iletişimde sözlü ifadelerin % 7, dil-dil ötesi öğelerin % 38 ve duygusal yüz ifadelerinin ise % 55 oranında kişilerarası iletişimde önemli yeri olduğunu göstermektedir. Sözsüz iletişimde bedensel temas Sözsüz iletişim yollarından biri de bedensel temastır. Farklı bedensel temaslar kurarak karşıdakine çeşitli mesajlar verilmeye çalışılır. Eller, kişinin kendini anlatmasında en etkili ve en duyarlı organıdır. El hareketleri, konuşmaya ritim ve vurgu katarak düşüncenin duygusal yönünü ortaya koyar. El öpmek, karşıdakine bizden büyük olduğunu, el sıkışmak aynı düzeyde-eşit kabul edildiğini göstermektir. Karşıdakinin dostluğunun önemli olduğu gösterilmek istenildiğinde ise, el avuçlar arasına alınarak sıkılır. Sözlü iletişim sırasında ortaya çıkan çatışmalar gibi, bedensel temastan kaynaklanan birtakım çatışmalar da gözlenebilir. Özellikle mevcut toplumsal kurallara aykırı olan bedensel temaslar, kişilerarası çatışmalara yol açabilir. Örneğin kültürümüzdeki gelenekselleşmiş el öpme şekli, büyüğün elinin dudağa götürülmesidir. El öpen kişiler, büyüklerin ellerini dudaklarına götürmek yerine çenelerine değdirirlerse, bu davranış çevredekiler tarafından “samimiyetsizlik” olarak yorumlanabilir (Dökmen,1994, s. 29). Sözsüz iletişimde mekân kullanımı İnsanlar, kendi çevrelerinde oluşturdukları boş mekânlar yoluyla da iletişimde bulunurlar. Başka insanlara olan uzaklığı ayarlayarak, onlara uzak ya da yakın durarak, birtakım mesajlar iletilir. Sevilen insanlara yakın durmak tercih edilirken, daha az sevilenlerle biraz daha fazla mesafe bulunmasına dikkat edilir, hiç tanınmayan insanlara ise daha da uzak durulur. Mekânların kullanılış şekli, dostluğun bir göstergesi olabileceği gibi, statünün de göstergesi olmaktadır. Genelde, önde olmak, yüksekte oturmak, sağda oturmak yüksek statü anlamına gelir (Duck, 1986). Krallar, sultanlar, yüksek rütbeli yöneticiler vb. kişiler önde yürürler; yargıçlar, profesörler yüksek kürsülerde otururlar (Dökmen,1994, s. 30–31). Sözsüz iletişimde araçlar Kişilerarası iletişimde mesaj iletmek için başvurulan yollardan birisi de, birtakım araçlar kullanmaktır. Rozetler ya da takılar takarak, kokular sürerek, belirli kıyafetler giyerek, çevreye çeşitli mesajlar iletilebilir. (Duncan,1969). Örneğin giyindiği siyah elbiselerle matemde olduğu mesajını veren bir kişinin yanında kahkaha atmamaya özen gösterilir. Araç ve mekân kullanımıyla statü belirlemek de mümkündür. Genelde, insanların statüleri yükseldikçe masaları da büyür (Davitz, 1964; Duck, 1986). Büyük adamlara fazla yaklaşılmaz, çünkü büyük adamların unvanları gibi kişisel mekânları da büyüktür. Büyük adamlar kişisel mekânlarını, bazen masalarla, bazen de protokol kurallarıyla korumaya çalışırlar (Dökmen, 1994, s. 33). Kişinin kendini gerçekten güçlü hissetmediği zamanlarda, bu araçlara olan ihtiyacı artabilir. Örneğin, bir güne (hanımlar toplantısına) katılmadan önce kaygılı olan bir hanım, mümkün olan en iyi elbiselerini giyerek ve mücevherlerini takınarak kendine “sakin ol” der. Yine güçlü gözükmek için evin perdelerini, giriş kapısını ya da arabayı yenilemek düşünebilir. Bu arada zihinsel ve duygusal açıdan da kişinin kendini yenilediği de olur (Dökmen,1994, s. 34). 2.10.2.3. Örgüt-içi iletişim ve çatışma Örgüt, iş ve işlev bölümü yaparak, bir otorite hiyerarşisi içinde, ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş insanların faaliyetlerinin koordinasyonudur (Schein, 1978). Bu tanım, bir örgütte görev alan kişilerin, önceden tanımlanmış birtakım rollere girerek, hiyerarşik bir düzen içinde bu rollerin gereğini yerine getirmeye çalıştıkları anlamına gelmektedir. Örgütlerin işleyişleri sırasında örgüt üyeleri arasında birtakım çatışmalar ortaya çıkabilir. Örgütlerin nitelikleriyle ilgili olarak örgüt içi çatışmaların pek çok türü olabilirse de, en çok rastlanan çatışmalar, “rol çatışmaları” ve “ast-üst” ilişkilerinden doğan çatışmalar olarak iki grupta toplanabilir (Roloff, 1987; Dökmen,1994, s. 37). 2.10.2.4. Kitle iletişimi ve çatışma Birtakım bilgilerin/sembollerin, birtakım hedefler tarafından üretilmesi, geniş insan topluluklarına iletilmesi ve bu insanlar tarafından yorumlanması sürecine “kitle iletişimi” adı verilir. Kitle iletişiminde, kaynak ile hedef arasındaki kanallara ise “kitle iletişim araçları” adı verilir. Kitle iletişim araçları denildiğinde genellikle, radyo, televizyon, gazete, dergi ve benzeri yayınlar kastedilmektedir. Kitle iletişim araçları, kişilerarası iletişimi/çatışmaları etkileme gücüne sahiptir. Bu etkileme başlıca iki şekilde ortaya çıkar. İlk olarak, kitle iletişim araçlarının varlığı, birtakım kişilerarası çatışmalara yol açabilir. İkinci olarak da kitle iletişim araçlarının verdiği mesajlar, kişilerarası ilişkileri, çatışmaları etkileyebilir. Kitle iletişim araçları bireyleri etkilediği gibi toplum yaşamı üzerinde de olumlu ya da olumsuz etkiler yaratabilmektedir (Dökmen,1994, s. 38–41). 2.10.3. Kişilerarası İletişim Çatışmaları Çatışma sınıflamasında sekiz temel çatışma türü bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanmaktadır. 2.10.3.1. Aktif çatışma (Kötü adam ne söylerse kötüdür) Karşı karşıya gelen kişilerin, birbirlerinden hoşlanmamaları, birbirlerine kızmaları durumunda, aktif çatışma ortaya çıkar. Aktif çatışma sergileyen kişiler, birbirlerinin ne söylediğine aldırmadan, hatta birbirlerini yeterince dinlemeden, karşılıklı eleştiri yöneltirler ya da kavga ederler. İnsanların birbirlerine karşı tavır alıp aktif çatışmaya girmelerinin, belirgin ya da örtük çeşitli sebepleri olabilir. Aktif çatışmada dil ötesi öğelerin yoğun kullanımı söz konusudur. Kişilerin ne söylediği önemini yitirir nasıl söylediği anlam kazanır. 2.10.3.2. Pasif çatışma (Küsler diyaloğu) Pasif çatışmada insanlar, herhangi bir sebepten ötürü, örneğin çekindikleri için ya da küs oldukları için birbirleriyle iletişim kurmazlar. Birbirlerine küs olan kişilerin, sokakta ya da bir koridorda karşılaştıklarını görmüşsünüzdür. Genellikle olay şöyle gelişir: Birbirlerini daha uzaktan görür görmez “kanlar beyinlerine hücum eder”. Yakın geçmemek için arayı açarlar; mümkünse birisi karşı kaldırıma geçer. Aynı hizaya geldiklerinde, başlarını hızla yan tarafa çevirirler. Bu sırada kalp atışları artmış, solukları hızlanmış, yüzlerinin rengi değişmiştir. Göz göze gelmeden hızla geçip giderler. Bu kişiler birbirlerine iki mesaj vermektedirler. Birinci mesaj “Sen benim için önemli değilsin; yoksun; bak işte görmedim seni.” şeklindedir. Bu mesaj yüzeysel bir mesajdır. Bu kişiler birbirlerine, farkında olmadan ikinci bir mesaj daha vermektedir. Bu mesaj ise şudur: “Sen, benim için çok önemlisin; senin için yollarımı değiştirdim; kalbim, soluğum hızlandı; yüzüm-gözüm kızardı; sen beni çok ilgilendiriyorsun.” Gerçekten de, her ne kadar “sen beni ilgilendirmiyorsun” mesajını vermeye çalışsak da, küs olduğumuz insanlar aslında bizi çok ilgilendirmektedir. Çünkü bizi gerçekten ilgilendirmeyen tanımadığımız insanları görünce böylesine zahmetlere girmeyiz. O halde, bu çelişkimizi fark ettiğimizde, bize acı veren birtakım küskünlüklere son verebiliriz (Dökmen,1994, s. 48). Pasif çatışmalarımız bazen pasif saldırganlığa dönüşebilir. Fiziksel ya da sözlü saldırganlık gibi, pasif saldırganlıkta, karşımızdakini susarak öfkelendirmeye çalışırız. Bu saldırganlık türünde “inat olsun diye bir şey yapmamak” söz konusudur. Örneğin bir erkek eşine başkalarının yanında “Hanım sen sus!” derse, eşi de bu söze alınıp bir ay ağzını hiç açmazsa, bu davranışı pasif saldırganlık sayılabilir (Dökmen, 1994, s. 51). Pasif saldırganlığın sergilendiği durumlardan birisi de öfkenin içe atılması, ifade edilmemesidir. Birbirlerine kızan insanlar, aralarında hiçbir şey yokmuşçasına iletişimlerini sürdürdüklerinde, pasif çatışma sergilemiş olurlar. Pasif çatışmaya girme olasılığının arttığı durumlarda kısa bir süre için sorulacak soru “Karşımdakine küsmem, benim hangi ihtiyacımı gideriyor, küsmek dışında başka hangi yolla bu ihtiyacımı giderebilirim?” olmalıdır. Hangi ihtiyaç olduğu tanımlanabilirse çatışma olasılığı azalacaktır. İhtiyaçlarımızın tanımlanmasının yanında, bu ihtiyaçların karşınızdaki kişilere uygun dille aktarılabilmesi de çok önemlidir. 2.10.3.3. Varoluş çatışması (Ben sandım ki…) Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa ya da onun sözleriyle ilgili olmayan bir mesaj verirse, bu durma varoluş çatışması adı verilir. Varoluş çatışmasında kişinin dikkati, karşısındakine değil kendisine yönelmiştir. Yani bu tür çatışma sergileyen kişilerin her biri kendi varoluşunu yaşamaktadır. Günlük yaşamımızda sıklıkla sergilenen imalı iletişimler sırasında da varoluş çatışması yaşanması ihtimali oldukça yüksektir. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” anlayışının hakim olduğu iletişimlerde, mesaj sahibi tarafından asıl hedeflenen kişi, üzerine alınmayabilir ya da mesajı yanlış anlayabilir. Bazen de, imalı iletişime alışmış kişiler, aslında başkalarına verilen mesajların, kendilerine verildiğini zannedip alınırlar. Bu da bir varoluş çatışmasıdır (Dökmen, 1994, s. 55). 2.10.3.4. Tümden reddetme (Hiç…) Eğer bir kişi, kendisine yöneltilen mesajı tümüyle reddeder, tamamen aksi görüşü savunursa, tümden reddetme çatışması sergilemiş olur. Tümden reddetme davranışı sergileyenler, belli bir konu üzerinde enine-boyuna düşünmek, ayrıntılara inmek yerine, kolayca toptancı çözümlere ulaşıverirler. Bir konu ayrıntılarına inerek incelendiği zaman, o konuya ilişkin olarak karşıdakinin belirttiği bazı görüşlere katılma ihtimali ortaya çıkar. Tümden reddetme çatışmasında ise, karşıdakinin görüşlerini sorgusuz-sualsiz reddetme eğilimi vardır. 2.10.3.5. Önyargılı çatışma (Ben kararımı çoktan verdim…) Önyargılı çatışmada kişiler, belli bir konuda tartışmaya başlamadan önce, o konuda bir önyargı/peşin hüküm edinmişlerdir; tartışma sırasında ısrarla bu önyargılarını savunurlar; tartışma, onların başlangıçta vermiş oldukları kararı herhangi bir şekilde etkilemez. Önyargılı çatışma sergileyen kişiler, karşısındakini dinlememeyi bazen o kadar ileri götürüler ki, “Ben onun fikrinin dibini bilirim.” derler. Bu şu anlama gelir: Eğer karşıdaki kişinin fikirlerinin dip köşe bilindiği sanılıyorsa, artık zahmet edip onu bir kere daha dinlemeye gerek yoktur. Böyle olunca da, önyargının değişmesi de gerekmez. Kişilerarası iletişim sırasında farklı çatışma türleri birlikte sergilenebilir. Sıklıkla birlikte sergilenen çatışmalardan ikisi de önyargılı çatışma ile tümden reddetme çatışmasıdır. Güçlü önyargıları olanların, karşılarındaki kişilerin görüşlerini tümden reddetme ihtimalleri yüksektir (Dökmen, 1994, s. 57). 2.10.3.6. Yoğunluk çatışması (Haklısın ama…) İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması halinde yoğunluk çatışması söz konusu demektir. Örneğin bir kişinin çok güzel bulduğu bir film için diğeri “Güzeldi, ama o kadar da değil.” derse, bu bir yoğunluk çatışmasıdır (Dökmen, 1994, s. 57). 2.10.3.7. Kısmi algılama çatışması (Bunu da mı demiştin…) Eğer bir kişi, karşısındaki kişinin kendisine aktardıklarından sadece bir kısmını algılar, diğerlerini algılamazsa, bu durumda bir “kısmi algılama” ortaya çıkmış demektir. 2.10.3.8. Alıkoyma çatışması (Anlatamadım galiba…) Alıkoyma çatışmasında, bir kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gelen mesajı tam olarak anlar, fakat üçüncü bir kişiye doğru olarak iletemez. Yani bu kişi, kendisine ulaşan mesajı isteyerek ya da istemeyerek değişikliğe uğratır. Bu çatışma türünü sergileyen kişiler, edindikleri bilginin ancak bir kısmını başkalarına aktarabilirler. Alıkoyma çatışması yaşayan bir kişi, eğer bu durumun farkındaysa, çevresiyle kuracağı iletişim kolaylaşacaktır. Aksi halde, mevcut çatışmaya bir de varoluş çatışması ekleyebilir (Dökmen, 1994, s. 58). 2.10.4. Kişilerarası İletişim Çatışmalarının Nedenleri Kişilerarasında yaşanan iletişim çatışmalarının nedenleri şunlardır: 1. Biliş 2. Algı 3. Duygu 4. Bilinçdışı 5. İhtiyaçlar 6. İletişim becerisi 7. Kişisel faktörler 8. Kültürel faktörler 9. Roller 10. Sosyal ve Fiziksel Çevre 11. Mesajın niteliği 2.10.4.1. Biliş Biliş, duyu organlarından organizmaya ulaşan uyarıcıların algılanması (anlamlandırılması), depolanması, hatırlanması ve kullanılması sürecine verilen addır. Günlük yaşantıda sürekli olarak bilişsel etkinliklerde bulunulur. Görülenler, işitilenler, zihinde bunlara verilen anlamlar, unutulanlar, hatırlananlar, kişinin kendisine ve çevresine ilişkin geliştirdi kalıplaşmış düşünceler kurulacak iletişimleri büyük ölçüde etkiler. Çevredeki insanlarla sağlıklı iletişimler kurabilmek ve bunları sürdürebilmek için, güçlü ve zengin bir bilişsel yaşantıya ihtiyaç vardır. Kalıplaşmış düşünceler Bilişsel-davranışçı yaklaşıma göre, düşünceler; duygular ve davranışları etkiler, yönlendirir. Ruhsal bozuklukların temel nedeni, akılcı ve gerçekçi olmayan negatif düşüncelerdir, bunların yol açtığı ruhsal sorunlar giderilebilir. Duyguları ve davranışları yönlendiren düşünceleri iki ana gruba ayırabiliriz. Birinci gruptaki düşünceler, gerçekçi ve akılcıdır. İkinci gruptakiler ise gerçekçi ve akılcı değildir. Bu tür gerçekçi ve akılcı olmayan düşünce yapılarına, “kalıplaşmış düşünceler” denir. Ellise, bütün kalıplaşmış düşüncelerin temelinde, üç tür alt kalıplaşmış düşünce bulunduğu görüşündedir. Bunlar; İyi bir insan olmalıyım ve başka insanların onayını almalıyım; aksi durumda değersiz bir insan olurum. Başkaları bana, benim istediğim gibi düşünceli ve kibar davranmalılar; aksi durumda ayıplanmalı ve cezalandırılmalılar. Yaşam bana istediklerimi kolayca ve çabuk vermeli, istemediklerimi ise vermemelidir (Dökmen, 1994, s. 86). Bunlar dışında günlük yaşamımızı etkileyen kalıplaşmış düşüncelerden en tanınmış olanları şunlardır: Aşırı genelleme Belli bir durumun ya da belli bir özelliğin, her yerde, herkes için geçerli olduğunu düşünmek, genelleme yapmaktır. Genelleme yapan kişiler, bütün ile parça arasındaki farklılığı gözden kaçırırlar; “herkes, her zaman, daima, asla” gibi sözcükleri fazla kullanırlar. Kutuplaştırma (Ya hep ya hiç) Olaylara ve insanlara yönelik tutumlar sadece uç noktalarda olduğunda kutuplaştırma yapılır. Bir olayı kutuplaştıran kişi, bu olayı siyah ya da beyaz olarak algılar, “gri” ya da “kısmen” yoktur, “ya hep, ya hiç vardır”. Kutuplaştırma yapanlar ya çok severler yada nefret ederler. Kişiselleştirme (Üzerine alınma) Bir insan, hiçbir etkisi olmadığı halde, başkalarının uğradığı sıkıntılardan, ortaya çıkan sorunlardan kendisini sorumlu tutuyorsa kişiselleştirme yapıyordur. Kişiselleştirmede, kendi kendini suçlama ve alınganlık söz konusudur. İnsanların kişileştirme olasılığını artıran etmenlerden birisi ve belki de en önemlisi, toplumda açık iletişimin az görülmesi, bunun yerine imalı iletişimin yaygın olmasından kaynaklanmaktadır. Mutlakacılık (“Meli”-“Malı” kurallar) Edinilen birtakım kuralların asla değişmeyeceğini düşünmek bir diğer kalıplaşmış düşüncedir. Sosyalleşme sırasında, büyük bir olasılıkla ana-babalardan öğrenerek, ana-baba benlik durumunun bir parçası haline getirilen bu iç kurallara sıkı sıkıya bağlanılır. İç kuralların mutlak ve değişmez olduğu düşünülür. Değiştirme gayreti Kişinin çevresindeki insanların kendisi gibi düşünmelerini, kişinin isteklerini kendi istekleriymiş gibi yapmalarını istemesi, onları değiştirmeye çalışmasıdır. İnsanları değiştirmenin bir hak olduğu düşünüldüğünde de, onlarla çatışma olasılığı artar. Çevredeki insanlar kişinin kafasındaki kurallara göre davranmazlarsa, onlara öfke duyulur. Çevrelerini değiştirme çabası içinde olanlar, başkalarını değiştirmeye hakları olduğunu düşündükleri halde, kendilerini değiştirmeye direnç gösteririler. Aşırı fedakârlık Değiştirme çabasının tam tersidir. Aşırı fedakârlık gösterenler, kendi isteklerini bir yana bırakarak, başkalarının istediği gibi davranmaya çalışırlar. Çevreleri ile uyumlu bile gözükseler, yüzeydeki bu uyumluluk, günü geldiğinde patlamalara, çatışmalara dönüşebilir. Aşırı özverili davrananlar günün birinde yoğun öfke yaşarlar ve yaptıkları fedakârlıkların acısını fazlasıyla çıkarabilirler. Keşkecilik Geçmişte yaşanılan olayların zaman zaman anımsanıp, pişmanlık duyulması durumudur. “Keşke oraya gitmeseydim”, “keşke öyle söylemeseydim”, “keşke ağzının payını zamanında verseydim” türündeki düşünceler insanı mutsuz eder. Bugünü çalan iki hırsız vardır, birincisi geçmişe yönelik pişmanlıklar; diğeri ise geleceğe yönelik kaygılardır. Bunlar, bugünü alıp götürür. Sürekli “keşke” demek sürekli üzülmek, varoluşu yaşamayı engeller. Sıklıkla “keşke” diye düşünmeye başlamak, sadece iç de kalacak bir sorun yaratmaz, diğer insanlarla olan iletişimleri de olumsuz yönde etkiler. Toptancılık (Bütün yumurtaları aynı sepete koymak) Bir insanın birden çok özelliği vardır ve bir insan birden fazla role sahiptir (güzeldir, çirkindir, uzundur, kısadır, ev hanımıdır, memurdur, anadır, babadır, ev sahibidir, kiracıdır vb.) Eğer bir kişi sahip olduğu özellikleri bütün olarak algılıyorsa, bu özellikler ve roller arasında bir ayrım yapmıyorsa, bu kişinin toptancılık eğiliminde olduğu söylenebilir. Toptancılık yapan bir kişi, bir tek özelliği eleştirildiği zaman, bütün özellikleri eleştirilmiş gibi duyumsar; ya da tek bir rolde başarısız olduğu zaman, yaşamdaki bütün rollerinde başarısız olduğu duygusunu yaşar. Bir çalışan, işinde yaptığı bir hatadan ötürü ceza alınca “ben işe yaramaz bir insanım” diye düşünürse toptancılık yapmış olur. Çünkü bir insanın pek çok rolü vardır ve bunlardan birisinde başarısız olması, bütün rollerinde yetersiz olduğunu göstermez. Toptancı düşünce sergileyenler, tüm yumurtalarını aynı sepete koyan adama benzerler. Bir sepette duran yumurtalara gelecek bir darbede büyük bir olasılıkla yumurtaların büyük bir bölümü zarar görecektir. Oysa bu kişi yumurtalarını ayrı ayrı sepetlere koysaydı, darbeden çok daha az zararla kurtulma olasılığı artacaktı. Toptancılık günlük yaşamda insan ilişkilerini bozan önemli bir çatışma kaynağıdır. İnsanların çoğu ayırdına varmadan kafalarında taşıdıkları toptancılık nedeniyle, yani sahip oldukları “muhteşem ben”(!) yüzünden acı çekmekte ya da sonu gelmez kavgalara girişebilmektedirler (Dökmen, 1994, s. 87–96). Bilişsel-davranışçı yaklaşıma göre; farklı tür kalıplaşmış düşünceler, değişik iletişim çatışmalarına ortam hazırlayabilir. Örneğin aşırı genellemeci ve değiştirme çabası içinde olan bir kişinin, önyargılı ve tümden reddedici çatışma sergilemesi, ana-baba tavrı takınması, iletişimlerinde karşısındakileri yargılayacak iletiler göndermesi ve karşısındaki kişiyi savunucu iletişime yönlendirmesi söz konusu olabilir. Kişiselleştirme eğilimi yüksek olan birisinin pasif çatışma sergilemesi, küserek kabuğuna çekilmesi olası bir durumdur (Dökmen, 1994: 97). Eğer kişilerin sahip oldukları kalıplaşmış düşünceler, onları çatışma davranışına yönlendiriyorsa, bu durumda çatışmaları azaltmanın yolu, söz konusu kalıplaşmış düşünceleri değiştirmektir. 2.10.4.2. Algı Algı, duyu organlarından beyne ulaşan verilerin örgütlenmesi, yorumlanması ve anlamlandırılması sürecine verilen addır. Bize ulaşan duyumlara ne tür tepkiler verileceğine ancak algılama sonrasında karar verilebilir (Dökmen, 1994, s. 97). Algılama, kişinin geçmiş yaşantısından, gelecekle ilgili beklentilerinden ve o andaki duygu ve düşüncelerinden etkilenen, kişiye özgü bir süreçtir. Herkesin kamerası birbirinden farklıdır. İşte bu nedenle kişilerarası iletişimde algı farklılıkları ve bunların yarattığı sorunlarla sık sık karşılaşılmaktadır. İçeriğin ötesindeki süreci yakalayabilmek önemlidir. Kişilerin sosyal çevre içerisinde birbirlerini algılamaları “sosyal algı” ya da “kişi algısı” olarak tanımlanmaktadır. Başkalarının kişiyi algılayış biçimi kişinin kendisiyle ilgili düşüncelerine biçim vererek kendisi için oluşturduğu benlik algısını etkiler. Benlik algısı ve kişinin kendisine verdiği değer de karşılıklı olarak birbirini etkiler. Kişilerarası iletişim kişiye benlik algısını, kendine verdiği değeri, kendine olan saygısını ve güvenini ölçme fırsatı verdiği için kişinin yaşamının çok önemli gereksinimlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. 2.10.4.3. Duygu Kişilerarası iletişim çatışmalarına yol açabilecek etkenlerden birisi de duygulardır. Temel duygusal yüz anlatımları yedi temel duyguyu belirtmektedir. Bunlar; mutluluk, hayret, korku, üzüntü, öfke, tiksinme, küçük görmedir. Niyet edilmeksizin yapılan davranışlar duygusal davranışlardır (Dökmen, 1994, s. 100). Kişilerarası güvenin ve yakınlaşmanın oluşmasında en önemli etkenlerden biri de karşılıklı duygu alışverişine girebilmektir. Duygu alışverişi yalnızca sevgi, hoşlanma gibi olumlu duyguların paylaşılması değil, aynı zamanda öfke, endişe, kırgınlık gibi olumsuz duyguların da paylaşılabilmesi anlamına gelir. Duyguların dolaysız ve dürüstçe aktarılabilmesi, yakın ilişki kurmaya yardım eden en önemli becerilerden bir tanesidir. Yakın bir ilişkide kızgınlık duyguları kadar, hoşlanma ve beğeni duygularının da dile getirilmesi, duygu dengesinin korunmasını sağlar. Zaten bir ilişkiyi "yakın ilişki" olarak tanımlayabilmek için bu gereklidir. Yakın ilişki birçoklarının düşündüğü gibi yalnızca olumlu duyguların çok yoğun yaşandığı ilişki değil, kişilerin kendileri olabildikleri ve kendilerini açıkça anlatabilme özgürlüğü bulabildikleri ilişki biçimidir. 2.10.4.4. Bilinçdışı Psikanalitik yaklaşıma göre insanların bilinçdışlarında bulunan birtakım duygular, çatışmalar, onun görünürdeki duygu ve davranışlarını yönlendirir. Bu durumda günlük yaşamda sergilediğimiz iletişim çatışmalarının nedenlerinden birisi de bilinçdışında bulunan birtakım psikolojik öğelerdir. Küçük yaşlardan başlayarak bilinçdışında depolanan birtakım istekler, çatışmalar, şu andaki tüm davranışları ve onların önemli bir parçası olan iletişimleri etkilemektedir. Kavgaların, dil sürçmelerinin, yanlış anlamaların, küskünlüklerin arkasındaki belirleyici güç bilinçdışıdır. Bilinçdışı süreçler ve bilişsel süreçler ayrı ayrı şeyler değildir (Dökmen, 1994, s. 102). 2.10.4.5. İhtiyaçlar Dünyaya gelişle birlikte bir öğrenme süreci içine girilir ve gereksinimleri karşılamak için keşfe çıkılır. Gereksinimleri karşılamak için kişi kendisinin dışında ki bir varlıkla etkileşime girer. Psikolojide ''güdü'' istek, gereksinim ve dürtüleri kapsayan genel bir kavramdır. Güdüler çoğunlukla iki ana bölüme ayrılır. Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kökenli güdülere ''dürtü'' veya ''birincil güdüler'' adı verilir. Merak, başarma gibi daha üst düzeyde sayılabilecek güdülere ise ''sosyal güdü'' adı verilir. Adı ne olursa olsun güdünün organizmayı davranışa iten güç olduğunu söyleyebiliriz. Susandığında su aranır, statü elde etmek için iş aranır, yakınlık görmek istenildiğinde dost aranır. Kısaca sahip olunan güdüler doğrultusunda davranışlarda bulunulur. Bazı güdülerin etkisiyle birtakım çatışmalara girilebilir, ya da bazı gereksinimler karşılanmadığında ya da engellendiğinde saldırgan olunabilir. İnsanları davranışlarda bulunmaya iten güdülerin sınıflamasında en tanınmış isim Maslow' dur (Dökmen 1994: 103). Fizyolojik ihtiyaçlarını giderememiş bir kişinin üst basamaklara yönelmesi söz konusu değildir. Fizyolojik ihtiyaçlarını giderebilenler ise güvenlik ihtiyacı duyarlar. Bu ihtiyaç; güvenli bir ortamda yaşama, güvenli bir işte çalışma vb. konuları kapsar. Güvenlik ihtiyaçlarını giderebilenler, bir gruba ait olmaya, insanlarla yakın ilişkiler kurmaya, sevmeye sevilmeye gereksinim duyarlar. Bu ihtiyaçlarını karşılayabilenler, benlik saygısına, yani kendilerini değerli ve saygı değer algılamaya ihtiyaç duyarlar; başarı ve statü ararlar. İlk dört basamağa ilişkin ihtiyaçlarını yeterince giderebilenler ise en üstteki kendini gerçekleştirme aşamasına ulaşırlar. Kendisini bir ölçüde de olsun gerçekleştirmiş insan, desteğini kendisinden alır, zamanını iyi kullanır, kendisinden hoşnuttur, yaşama olgun ve olumlu gözle bakar, doğayı ve insanları sever ve anlamaya çalışır, yaşamaktan haz duyar. İhtiyaçların herhangi birisini gerçekleştirmek konusunda güçlükle karşılaşan kişi bu durumdan dolayı çevresiyle çatışma içine girebilir. İhtiyaçların karşılanmaması kişide saldırganlık ya da içe dönüklük yaratabilir. 2.10.4.6. İletişim becerisi İletişim bağlantısını oluşturabilmek kazanılmış bir davranış ve becerinin ürünüdür. İletişim becerisi, olaylara farklı açılardan bakabilme esnekliği gerektirir. Tek açıya bağlanıp kalma, yani “açı sadakati”, iletişim becerisini, iletişimsizlik becerisine dönüştürür. İletişim becerisi, kişiden, karşı karşıya kaldığı olayla ilgili, olası bakış açılarını ve tanımlamaları araştırmayı, soruşturmayı ve bütünleştirmeyi içerir. Bu beceriyi kazanmış birisi, kendisine yöneltilen bir uyarı, eleştiri veya şikâyet karşısında, tek açı yerine çok açıdan anlam verme yeteneğine sahip olabilecektir. İletişim çatışmalarının en azından bir kısmı iletişim kurmadaki bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İletişim sırasında insanların yaptıkları bazı mekanik hatalar vardır. Bu hataların arkasında bazı psikolojik etkenler olabilir. Fakat yine de kişilerin dikkatini genelde farkında olmadıkları hatalarına çekersek bunlardan kurtulmalarını sağlayabiliriz. Diksiyon ve anlatım bozukluklarını gidermek bile, kişilerin iletişimlerini kolaylaştırabilir. Farkında olmadan sürekli karşıdaki kişinin sözlerini kesmek, konuşurken karşısındakinin gözlerine bakmamak, başka yönleri izlemek iletişim çatışmalarına yol açabilecek öğelerdir (Dökmen, 1994, s. 106). 2.11.4.7. Kişisel faktörler Cinsiyet: Araştırmalar, kadınlar ve erkeklerin sergiledikleri iletişim biçimleri ve bu iletişimleri algılayışları arasında farklılıklar bulunduğunu göstermektedir. Örneğin kadınlar sözsüz iletişim iletilerini (mesajlarını) erkeklerden daha fazla kullanmakta ve bu tür iletilere (mesajlara) daha duyarlı davranmaktadırlar; bunun aksine erkekler genel olarak sözsüz iletişimden gelen iletileri (mesajları) pek algılamamaktadırlar (Dökmen, 1994, s. 108). Fiziksel Görünüm: İnsanların birbirleri ile ne tür iletişimler kuracaklarını belirleyen etkenlerden birisi de fiziksel görünümdür. Tanınan insanlarla kurulacak iletişimde o gün ne giyileceği o kadar önemli olmasa da ilk defa karşılaşılan insanlarla konuşmaya başlamadan önce, onların giysileri, boyları, kiloları, algılanabilinir. Bu algılama kişinin en azından iletişime nasıl başlayacağını belirler. Karşıdakine ''Efendi, bey, beyefendi, hemşerim, bacı, kardeş, bayan ya da hanımefendi” terimleri ilk bakışta onun algılanması sonucu kullanılır. Kişilerarası ilişkilerde fiziksel görünümün önemli olduğunu düşünmek ve söylemek rahatsız edici olabilir. Fakat şurası bir gerçektir ki kime nasıl davranılacağı konusunda karar verme sürecinde eldeki ilk bilgi fiziksel görünümdür (Dökmen, 1994, s. 109). Tutumlar: Kişilerin belirli psikolojik objelere ilişkin duygularını ve davranışlarını düzenli bir şekilde oluşturan eğilimlerine “tutum'' adı verilir (Kağıtçıbaşı, 1976, s. 112). Tutumlar, düşünce, duygu ve davranış olmak üzere üç boyuta sahiptir. Tutumların bazıları olumlu, bazıları ise olumsuzdur. Kişilerin tutumları zaman içinde değişebilir. Fakat ''kalıplaşmış tutumlar'' adını verilen bir grup tutum -ki bunlar insan topluluklarına yöneliktir- durağandır; kolay değişmez. Tutumlar sergilenirken birtakım nedenlere dayandırılır. Bunlardan savunmacı tutum; kişinin doyurulmamış kişilerarası ihtiyaçlarıdır. Benlik imajının doyum veren bir biçimde oluşturulabilmesi için başkalarından destekleyici geribildirimler almaya ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç karşılanmadığında bir kaygı duygusu oluşur. Bu duygu bazen çok kısa sürer ve çözülür. Ancak, kaygının çözülemediği durumlarda kişi başkalarıyla birlikte iken savunmacı bir tutum içine girer. Savunmacı davranış kaygının ve korkunun temsilcisidir. Kendini, beden duruşu, yüz ifadesi, hareketler ve sözel sinyallerle belli eder. Bu durum aynı zamanda diğer kişilere de dikkatli olmaları için bir uyarıdır. Savunmacı tutumun sergilendiği davranışlar çok çeşitli olabilir. Örneğin, içe kapanma, başka şeylerle ilgilenme, küsme, bulunulan yeri terk etme ya da sözel olarak kendini savunma gibi. Bazen de savunmacı tutum kendini saldırgan bir kılığa bürünmüş olarak gösterir. Sosyal maskeler takarak iletişim kurulmasının temel nedenlerinden biri kabul edilmek, başkalarınca uzağa itilmemek isteğidir. Her maskeli iletişimin altında "sana nasıl bir kişi olduğumu, ne düşündüğümü, neler hissettiğimi olduğu gibi söylersem, beni kabul etmez, benimle alay eder ya da bana kızarsın" anlayışı vardır. Böylece ne olduğumuzu değil başkalarının bizi nasıl göreceği düşünülerek iletişimde bulunulur. Gelişi güzel herkese, kişinin kendi iç dünyasını açması sağlıklı bir davranış değildir. Bu nedenle sosyal maskeler, insan ilişkilerini kolaylaştırıcı, gereksiz sürtüşmeleri ortadan kaldırıcı önemli bir işlev görürler. İnsan ne zaman savunma davranışı içine girer? Bu soruya herhangi biri durumda ve ortamda kendisine yönelik bir tehditle karşılaştığında ya da tehdit edilmeyi beklediğinde, savunmaya geçer denebilir. Böyle bir davranışa yönelmesinde, kendisini korumak istediği kadar, başkalarının katında değerini sakınmak, yüceltmek eğilimi, gelebilecek cezalardan kaçınma ya da ödüllendirilme isteği çoğu kez birlikte etkili olur. Saldırgan davranış, ister açık bir biçimde, ister örtük bir biçimde olsun, iletişimde savunmayı doğurur. Konuşan kişi, saldırgan davranışının farkında olmayabilir. Ancak onun farkında olmayışı, sonucu pek değiştirmez. Savunmacı Tutumu Artıran Yaklaşım Biçimleri 1. Dinleyen tarafından eleştiri ya da yargılama olarak algılanan değerlendirmeler savunma davranışına yol açabilir. Örneğin, herhangi bir sorunu dile getirirken açık ya da kapalı olarak genellikle "sen" sözcüğü ile başlayan anlatımlar kullanılıyorsa, karşıdaki kişide olumsuz ve savunmacı bir tepki gelişir. Örnek: "Yeterince açık konuşmuyorsun" "Beni hiç anlamıyorsun" "Doğruyu söylediğine inanmıyorum" Bu anlatımlar karşıdaki kişinin duyguları ve düşünceleriyle ilgili yorumlardır ve şu iletiyi (mesajı) verir: "Ben senin duygu ve düşüncelerini senden daha iyi biliyorum". Oysa "ben" sözcüğü ile başlayan anlatımlar savunmacı tutumu azaltarak iletişimin daha sağlıklı olmasına yardımcı olur. Örneğin, "Yeterince açık konuşmuyorsun." yerine, "Söylemek istediğin şeyi anlayamıyorum." ifadesi kullanıldığında, hem karşıdakini anlamak istediği iletisi verilir kişi kendisini net bir biçimde ifade eder, hem de o kişinin savunmaya geçmesine yol açılmamış olunur. Ya da "Beni hiç anlamıyorsun." yerine, "Senin tarafından anlaşılmadığımı hissediyorum." diyerek, o kişiye tutumuyla ilgili geribildirim verilebilir. Böylelikle kişi hem kendi duygusunu söyleme, hem karşıdaki kişiye ayna tutma, hem de savunmacı tutumdan uzak durma şansı yakalar. "Ben" ile başlayan anlatımlar, tümüyle kişinin kendisine ait duygu, düşünce ve algılarını yansıttığı için karşıdaki kişinin suçlamaya girişmesi olasılığını da düşürür. Eğer bütün çabalar karşın bir suçlama ya da eleştiriyle karşı karşıya kalınırsa da, "Ben böyle hissediyorum.", "Bunlar benim düşüncelerim.", "Ben bu şekilde algılıyorum." diyerek, bunların genel doğrular değil, kişisel duygu ve düşünceler olduğunu ve bunların sorumluluğunun aldığı gösterilebilir. Bazen de kullanılan anlatımlar karşıdaki kişiyi yargılayıcı niteliktedir. Örnek : "Bu tutumun senin kayıtsız bir insan olduğunu gösteriyor." "Bu ne düşüncesizlik!" Yargılayıcı anlatımlar karşıdaki kişinin uzaklaşarak geri çekilmesine neden olabileceği gibi, karşı saldırıya geçmesine de uygun bir zemin hazırlar. 2. Ayrıca "neden" sözcüğünün kullanıldığı bazı sorular da savunmaya yol açabilmektedir. Aslında bu sözcük, içerik olarak bir şeyin nedenini öğrenme isteğini belirten bir merak anlatımı ve sembolüdür. Ancak, kullanıldığı ortama göre farklı iletiler gönderebilmektedir. Örneğin "Neden beni aramadın?" sorusu karşıdaki kişinin aramamasının gerçek nedenini öğrenme isteğinden çok, ona aramadığı için kızgın olduğumuz iletisini verir. Kişilerarası iletişimde bu sözcüğe, sözlük anlamının yanı sıra hesap sorma anlamı da yüklenmiştir. Kullanımda bu anlamıyla daha sık karşımıza çıktığı için, "Neden" sorusu savunmacı tutumu arttırabilmektedir. Bunun yerine "Ne oldu da beni aramadın?" diye sormak, o kişiyi savunmaya geçmek yerine, gerçek nedeni söylemeye yönlendirebilir. Ya da "Neden gülüyorsun?" yerine "Seni güldüren ne oldu?"; "Neden bu soruyu sordun?" yerine, "Sana bu soruyu neyin sordurduğunu merak ediyorum." şeklindeki anlatımlar savunmacı tutumu azaltabilir. Eğer karşıdaki kişiye kızgınlık, kırılmışlık ya da gücenmişlik ifade edilmek isteniyorsa, bunlar yargıların ve yorumların ardına saklanmadan ve "neden" sorularının içine sıkıştırılmadan dolaysız yoldan söylenmelidir. Bu tutum, kişiyi ve karşıdakini dilin tuzaklarına düşmekten, içerik-süreç çelişkilerinden, yanlış anlaşılmalardan korur ve iletişimin netleşmesini sağlar. Kişiler dolaylı iletilere (mesajlara) başvurdukları sürece hem asıl söylemek istedikleri şeyi söyleyememe, hem de bunlardan zarar görme riski artırmaktadırlar. "Sen çok sorumsuz bir insansın." yerine, "Söz verdiğin saatte gelmediğin için sana çok kızdım." demek, kızgınlık duygusunun dolaysız ifadesidir. Duygu ne kadar olumsuz ve ne kadar yoğun olursa olsun, açık bir biçimde ifade edilmesi, dolaylı duygu ifadelerinden çok daha az savunma yaratır. Ayrıca karşıdaki kişiye tutulan aynanın daha net olmasını, karşıdakinin davranışlarının kişinin duygularınızı nasıl etkilediğini açıkça görmesini sağlar. Dolaylı geri bildirimler sihirli aynalar gibidir. Hiç bir zaman gerçek görüntüyü yansıtmazlar. Elbette dolaysız ve açık geri bildirim vermek her zaman kolay değildir. Duyguların açıkça söylenmesi karşıdaki kişinin bazen hoşuna gitmeyebilir. Bu, kilosundan hoşnut olmayan bir insanın, kendini ince gösteren bir aynaya bakmayı tercih etmesi gibidir. Ancak şunun unutmaması gerekir ki; doğru aynalar kişiye değiştirebileceklerini değiştirme, değiştiremeyeceklerini de kabul etme olanağı tanır. 3. Sözel anlatımların yanı sıra, alaycı yüz ifadesi, iğneleyici ses tonu, sert el kol hareketleri gibi sözel olmayan anlatımlar da savunmacı tutuma yol açabilir. 4. Eğer dinleyici, verilen iletiyi "kontrol etme" ya da "yönlendirme" çabası olarak algılarsa savunmaya geçebilir. "Size biraz daha dikkatli olmanızı öneririm."; "Söylediklerimi uygulamak senin yararına olacaktır." gibi ifadeler bu şekilde algılanma olasılığı yüksek olan ifadelerdir. Etkileşimde verilen iletiler (mesajlar), "yönlendirilme", "eleştirilme", "değerlendirilme" olarak değil de, "durumu tanımlama" ve "problem çözme" çabası olarak algılanırsa, savunma girişimleri azalır. Örneğin, "İlişkimizde senden kaynaklanan bazı sorunlar var, bunları konuşalım." yerine, "İlişkimizde bazı sorunlar yaşadığımızı hissediyorum ve konuşmak istiyorum." diye söze başlamak, karşıdaki kişiyi konuşmaya çekebilir. 5. Kişi kendisine kayıtsız kalındığı, dikkate alınmadığı iletisini alırsa, bu da savunmacı bir tutum yaratır. Çünkü herkesin, kendisine değer verildiğini duyumsamaya ihtiyacı vardır. 6. İletiyi veren kişinin üstünlüğünü kanıtlamaya çalıştığı algısı da dinleyicide öfke ya da yetersizlik duyguları yaratarak savunmayı arttırabilir. 7. Düşünce esnekliği olmayan, kendi bakış açısında direten bir tutum, dinleyiciyi savunmacı bir davranış geliştirmeye yönlendirebilir. Örneğin, "Kırılmaya hiç hakkın yok, böyle davranmak için haklı nedenlerim var." şeklinde bir ifade dinleyicide otomatik olarak olumsuz bir etki yaratacaktır. Oysa esneklik ve karşılıklı anlama çabasının olduğu etkileşim süreçlerinde savunma eğilimi daha azdır. "Senin aslında çok kırıldığını anlıyorum, ancak izin verirsen ben de sana neden öyle davrandığımı anlatmak istiyorum." ifadesinin dinleyici üzerindeki etkisi çok daha olumludur. Çünkü bu, karşıdaki kişiye onu anlaşıldığı ve onun duygularına önem verildiği iletisini gönderir. Araştırmalara göre, kişilerarası güven ile destekleyici, kabul edici bir ortamın birleşmesi sonucunda savunmacı tutum azalmaktadır. Savunmacı tutumun azalması da kişilerarası güvenin artmasına ve kişilerarası iletişimin sağlıklı yürümesine katkıda bulunacaktır. 2.10.4.8. Kültürel faktörler İnsanlar, içinde yaşadıkları kültürün ve kullandıkları dilin niteliğinden kaynaklanan birtakım çatışmalar yaşayabilirler. Her toplumda, yazılı olmadığı halde çoğunluk tarafından bilinen ve kişilerarasındaki iletişimleri etkileyen birtakım sosyal kurallar vardır. İnsanlar, içinde yaşadıkları toplumda geçerli olan sosyal kurallara uymadıklarında, çevrelerinden gelen, doğrudan ya da dolaylı baskılarla karşılaşırlar. Örneğin; pijamayla sokağa çıkılmaz. Toplumsal kurallar zaman içinde değişir. Bu yüzden, aynı kültürde yaşayan fakat aralarında kuşak farkı bulunan kişiler arasında birtakım çatışmalar ortaya çıkabilir. 2.10.4.9. Roller Kişilerarası iletişim çatışmalarının önemli kaynaklarından bir tanesi de kişilerin sahip oldukları rollerdir. İnsanların girebilecekleri roller; mesleki roller ve sosyal rollerdir. Öğretmenlik, infaz koruma memurluğu, sosyal hizmet uzmanlığı, doktorluk… birer mesleki roldür. Ana baba, çocuk, komşu… olmak ise birer sosyal rol sayılabilir. İnsanlar, toplumsal rolleriyle kişisel rollerini bağdaştırmakta güçlük çektiklerinde, gerek kendi içlerinde, gerekse kişilerarası iletişimlerinde çatışma yaşayabilirler. 2.10.4.10.Sosyal ve fiziksel çevre Sosyal ve fiziksel çevre, insan davranışlarını etkileme gücüne sahiptir. Yapılan araştırmalar, aynı kişinin ya da belli bir grubun farklı çevrelerde farklı davranışlar sergilediğini ortaya çıkarmıştır (Barker ve Gump, 1964). Kalabalık ortam gerek hayvanlar, gerekse insanlar üzerinde birtakım olumsuz etkiler yaratır. Kalabalık ortamlarda yaşamak zorunda kalan insanların, birbirleriyle çatışma ve fiziksel hastalıklara yakalanma oranlarında artış görülür (Dökmen, 1994, s. 131). 2.10.4.11. Mesajın niteliği Kişilerarası çatışmalara bazen, kişilerin kendilerine ait özellikler değil, ürettikleri ve birbirlerine ilettikleri mesajlar yol açar. Bu mesajların niteliği, yani taşıdıkları anlam, çatışmanın kaynağını oluşturur. Örneğin karşımızdaki kişi, doğruluğundan emin olduğumuz bir bilgiden farklı bir bilgi ileri sürerse, onunla çatışmaya girilebilir. (Dökmen, 1994, s. 133). 2.10.4.12. İletişimde dinlemenin önemi Dinlemek, ileti (mesaj) alışverişinde çok büyük önem taşıyan bir süreçtir. Çünkü zamanın büyük bir bölümünü ileti (mesaj) vermekten çok almakla geçirilir. Alınan ileti (mesajı) sonuna kadar dinlenmeden değerlendirmeye ve sonuca varmaya çalışıldığında da iletişim sorunlarıyla karşı karşıya kalınır. İyi bir iletişim dinleme ile başlar. Dinlemenin ön koşulu ise duyabilmek ve görebilmektir. Nasıl iyi bir dinleyici olunur? Karşınızdaki kişiye bakılır, hatta ona doğru eğilinir. İlgilenildiği gösterilir, söylediklerini pekiştirmek için yaptığı hareketler gözlerle takip edilir. Sözü kesilmez, ancak daha fazlasını söylemesi için tamamlayıcı sorular sorulur. Konu dağıtılmadan, konuşmasının bitirilmesi beklenir ve konudan konuya atlanmaz. Söylenenler tekrar ele alınırken onun sözcükleri kullanılır. Bu, onun gerçekten dinlenildiğini kanıtlar. Hangi canlandırma tipinin baskın olduğunu anlamak için göz hareketleri takip edilir. Bu, onun canlandırma tipine uygun kelimeleri kullanmayı sağlar. Yapılan ya da söylenen şey, beklenen sonucu getirmiyorsa, başka bir şey yapmak ya da söylemek gerekebilir. Özellikle de “ama…”, “evet ama…”, “evet, ama bence…” gibi sözcükleri asla kullanılmamalıdır. “Ama” yerine “bu arada”, “bununla birlikte” gibi sözcükleri seçilmelidir. “Evet, bu arada…”, “evet, bununla birlikte…” gibi sözler “ama” sözü kadar irkiltici değildir ve iletişimi kolaylaştırır. Olumsuz dinleme davranışları Dinliyormuş Gibi Görünmek Seçici Dinleme Muhalif Olma Baltalamak Rasgele Dinlemek Olumlu Dinleme Davranışı Kişiyi anlama amacını güden dikkatle dinleme, konuşanı rahatlatır ve dinleyene güven duymasını sağlar. Bu güven kişinin kendisini dinleyene açmasını sağlar. Kişi içgörü kazanır, Kendi sorunlarının ayırdına varır. Dinleyenin çözüm bulmak gibi bir amacı olmadığı için konuşanı dinlemesi ve anlaması kolaylaşır. Konuşmanın derin anlamları kolayca ortaya çıkar. Gereksiz ayrıntılara girilmeksizin, iletiler net ve açık verilir. Kişilerin birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlar. Kişi kendisini dinleyenle paylaşır. İletişim ve ilişki güçlenir. Olumlu dinleme dürüstçe ve içtenlikle yapılmalıdır. Olumlu dinleme, açık iletişim biçiminin oluşmasına olanak sağlar. Açık iletişim davranışını kazanan bireyler karşılarındaki bireyi yargılamadan olduğu gibi kabul ederler, güven vericidirler, anlaşılmaları kolaydır. Açık iletişimde bulunan bireyler, sorumluluklarının bilincindedirler. İletişime katkıda bulunurlar. İçten pazarlıklı ve ikiyüzlü değillerdir. Doğal davranırlar. Karşısındaki insanların duygu ve düşüncelerine anlayış gösterirler. Empatik düşünce ve davranış kazanmışlardır. Açık iletişimde bulunan bireyler, ilişkilerinde eşit davranırlar. Üstünlük belirten tutum ve davranışlardan kaçınırlar. Çok yönlü, araştırmacı ve bağımsızdırlar. Açık iletişimin tek taraflı yürümesinin olanağı yoktur. Bu nedenle açık iletişimin karşılıklı olması gerekmektedir. İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerini değil, yüzü, eli, kolları ve bedeniyle yaptıklarını da "duyar"; çünkü yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş biçimi, ses tonu gibi sözsüz iletiler da iletişimin bir parçasıdır. Hatta bazen tek başına iletişimdir. Çevredeki bazı insanlarla konuşmak kolay ve zevk vericiyken, bazılarıyla kurulan iletişim çok yüzeysel olabilir. Benzer kişilik özellikleri, ortak ilgi ve hobiler, birbirine yakın değer ve dünya görüşü, yakın ahlak anlayışı ve eğitim düzeyi gibi pek çok etken, insanlar arası ilişkilerde temel öneme sahiptir. Karşılıklı konuşmaları yüzeysel kılan ve gerçek dinlemeyi engelleyen davranışlara bir göz atalım; 1.Öğüt vermek, çözüm getirmek, yönlendirmek: Genellikle öğüt, ahlak dersi vermek, direk önerilerde bulunmak, size sorununu açan kişide baskı veya suçluluk duyguları uyandırarak, iletişimin kesilmesine veya yön değiştirmesine neden olabilir. “Ben olsam öyle değil, böyle yapardım. Sen de denesene…” “Bak sana şöyle bir yol önereyim” “Benim de başıma böyle bir şey gelmişti. Bak ne yaptığımı sana anlatayım.” Şeklindeki ifadeler; karşıdaki kişiye, sorunlarını çözmekte aciz olduğu mesajını verir. Kişide, ya sorunlar karşısında sıklıkla çözüm isteyen bir bağımlılık, ya da kendi açısına sıkı sıkıya bağlanarak direnme yaratabilir. 2. Yargılamak, eleştirmek, ad takmak: Genellikle yargılama ve eleştirme tepkileri ile karşılaşan kişiler, kendilerini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlığa uğramış, daha çaresiz hissederler. Bunun sonucunda iletişimi keser ya da öfkeyle karşılık verebilirler. Özellikle çocuğunuzla iletişiminizde bu yöntemi sık kullanıyorsanız, "o" sizin yargı ve eleştirilerinizi ve sık kullandığınız isimlendirmeleri (yaşına göre) gerçek olarak algılayabilir. Bu, kendilik algısı üzerinde olumsuz etkiler bırakır, kendine güveni sarsıldığı gibi, başarısı üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir. “Sende amma çabuk pes ediyorsun” “Kabahat sende kardeşim. Adamları işin içine ne katarsın ki!” “Sen zaten oldun olası fazla uzlaşmacısındır…” Yargılama, suçlama ve eleştirme niyeti taşıyan bu ve benzeri mesajlar, sadece o anda söz konusu olan iletişimi kesmekle kalmaz, uzun dönemde olası iletişim girişimlerini de ortadan kaldırır. Kişilerde bir yanda, yetersizlik, öbür yanda karşı koyma duygularına neden olur. 3. Soru sormak, araştırmak, incelemek: Genellikle soru, inceleme, nedenini arama gibi yaklaşımların içinde önyargı, eleştiri veya zorunlu çözüm bulunur, ayrıca konuşma sorulara yanıtlar bulmaya takılarak, yön değiştirip asıl konudan uzaklaşabilir. Sorularla yürüyen iletişimde, genellikle soru soranın nereye varmak istediği konuşan kişi tarafından anlaşılamadığından, konuşan endişeye kapılabilir veya savunmaya geçebilir. 4. Teşhis, tanı koymak, tahlil etme: Bu tür yaklaşımlarda, dinleyen kişi sanki konuşanın niyetini, söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş, onun kafasının içindekileri okuyormuş gibi bir davranış içine girdiğinden, konuşanı savunmaya ittiği gibi, sinirlenmesine, sabırsızlanmasına veya öfkeli yanıtlar vermesine neden olabilir. Konuşan kişi kendini kıstırılmış, yanlış anlaşılmış, yanlış yorumlanmış gibi hissedebileceği için büyük olasılıkla iletişimi keser. “Bak arkadaşım, senin derdin ne biliyor musun? Herkes seni sevsin diye çok fazla çalışıyorsun” “Aslında bu anlattığın olay, mesai arkadaşlarının ekip çalışmasına pek yatkın olmadıklarını gösteriyor” Amatör psikologluk olarak da tanımlanabilecek tanı koyma eğiliminin en belirgin sonucu, kişide kendisine inanılmadığı veya yanlış anlaşıldığı duygularının ortaya çıkmasına neden olabilmesidir. 5. Avutmak, konuyu değiştirmek: Aslında avutmak çok güzel ve yararlıdır, ancak önemli olan teselliyi kişiyi duyduğumuzu belirttikten sonra verebilmektir. Söyledikleri duyulmadan, teselli ediliyormuş hissini yaşayan kişi, kendini anlaşılmamış, dinlenilmemiş, söyledikleri saçma sapan gibi algılanmış hissedebilir. Önemsenmemiş veya tam olarak dinlenilmemiş olmaktan dolayı kızgınlık duyabilir. Genellikle, dinlemeden verilen teselli iletileri, konuşan kişide sorununun küçümsendiği duygusunu yaratabilir. 2.10.4.13.Yapıcı tartışma becerisi Yapıcı tartışma, iki birey arasında gerçekleşen, farklı aşamalardan oluşan, seçilmiş bir konusu olan ve çoğunlukla sorun olan konularda yapılan bir tartışma biçimidir. Amacı sorunu belirlemek, sorun üzerinde açık iletişim kurarak konuşmak ve sorunu çözmektir. Bu yapılırken dinleme, anlama, paylaşma, tanıma hedefleri tartışmanın temelini oluşturur. Bu türden bir tartışma için iki kişinin de buna hazır olması ve tartışma ortamının rahat olması gerekmektedir. Yapıcı Tartışma Becerisinin Aşamaları Tanı Koyma: Birey öncelikle neyi tartışacağını bilmelidir. Tartışma konusunu ve bu konuya ilişkin duygu ve düşüncelerini netleştirmeli, kafasındaki dağınık sorunları bir araya getirerek ilişkilendirmeli. Zaman Belirleme: Bu ikinci aşamada tartışma zamanı belirlenir. Kişi tartışacağı kişiye sorunu net olarak açar ve tartışma zamanı belirlenir. Bu zaman çok önemli gerekçeler yoksa ertelenmemelidir. Sorunun Tanımlanması: Karşılıklı sorunun tanımlaması yapılarak durum netleştirilir. Karşılıklı suçlama ve yargılamadan kaçınmaya özen gösterilerek bu konuya ilişkin duygu ve düşünceler karşılıklı aktarılır. Sorunun Anlaşılıp Anlaşılmadığını Test Etme: Karşılıklı anlatılan duygu ve düşünceler tekrarlanılarak konunun her iki taraf için de anlaşılır olması sağlanır. Beklentilerin Açıklanması: Sorunun çözüme ulaşabilmesi için karşılıklı beklentiler net bir biçimde açıklanır. Beklentilerin Anlaşılıp Anlaşılmadığını Test Etme: Karşılıklı beklentiler her iki tarafça tekrarlanır. Beklentilerin gerçekleştirilme Yerine Getirilip olasılıkları Getirilmeyeceğinin tartışılır. Açıkça gerçekleştirmeyeceğini sormak iyi bir yöntemdir. Başarılı İletişimin Temel Koşulları Sorulması: Beklentilerin beklentilerini gerçekleştirip Başarılı bir iletişimin temel koşulları şunlardır: 1. Karşımızdaki kişilere saygı duymak; onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını duyumsatmak, olduğu gibi benimsemek anlamını taşır. 2. Gerçekçi ve doğal davranmak; abartıdan uzak, olduğu gibi davranmaktır. 3. İletişimin belki de en önemli öğesi empatidir. Empati kavramını, dış dünyayı karşımızdakinin penceresinden görmeye çalışmak olarak tanımlayabiliriz. Kurulan bu duygu ortaklığı, iletişimin gücünü arttırır, karşılıklı anlaşılma ve iletilerin doğru aktarılmasına olanak sağlar. İletişim Sadece Konuşma Değildir İletişim aynı zamanda; Ne söyleyeceğimizi bilmek, Bunu ne zaman söylemenin daha uygun olacağına, Nerede söylemenin doğru olduğuna karar vermek, En iyi nasıl söyleneceğini düşünmek, Olayları basitçe anlatabilmek, Akıcı bir dille ve karşımızdaki kişiyle göz kontağı kurarak konuşabilmek, Dikkati yoğunlaştırmak ve verdiğimiz iletilerin alınıp alınmadığını ayırt edebilmektir. İletişimde temel ilke kabul etmedir. Başkasını olduğu gibi kabul etmek, onu gerçekten sevmektir. Kabul edildiğini duyumsamak, sevildiğini de duyumsamaktır. Ancak "kabul etme" kavramı, karşımızdakinin söylediği her şeyi onaylama, ileri sürdüğü düşüncelere katılma veya tüm yorumlarını kabullenmeyle karıştırılmamalıdır. Burada sözü edilen; düşünce ya da yorumlarda tümüyle karşıt düşüncelerde yer alınsa bile, karşıdakinin duygularını anlama ve saygı gösterme çabasıdır. 2.10.4.14. Empati Bir kişinin, kendisini karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısı ile bakması, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine ''empati '' adı verilir . Yukarıdaki empati tanımı üç temel öğeden oluşmaktadır. Bir kişinin empati kurması için gerekli olan öğeler; a) Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısı ile bakmalıdır. Bir insanı anlamak için, dünyaya onun bakış tarzı ile bakılmalı, olayları onun gibi algılanmalı ve yaşamaya çalışılmalıdır. b) Empati kurmak için, karşıdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamak gereklidir. c) Empati kuran kişinin, zihninde oluşan empatik anlayışın karşıdaki kişiye iletilmesi gerekir. Karşıdaki kişinin duygu ve düşünceleri tam olarak algılansa bile, bu ona ifade edilmezse empati kurma süreci tamamlanmamıştır demektir (Dökmen, 1994, s. 135–137). Günlük yaşamın hemen her kesiminde empatik anlayış, insanları birbirine yaklaştırma, iletişimi kolaylaştırma özelliğine sahiptir. İnsanlar, kendileri ile empati kurulduğunda, anlaşıldıklarını ve kendilerine önem verildiğini hissederler, bu durum kişiyi rahatlatır, iyi hissetmesine yol açar. Empatik becerileri ve eğilimleri yüksek olan ve diğer insanlara yardım eden kişilerin, çevreleri tarafından sevilme olasılıkları da artar. Empatinin kendini açma, toplumsallaşma, toplumsal duyarlılık ve topluma uyum ile pozitif ilişkisi vardır. 2.10.5. İnsan İlişkileri Alanında 1970’li yıllardan Sonraki Gelişmeler Sosyal Psikolojide kişiler arası çekicilik (interpersonal attraction) adı altında yürütülen araştırmalar, birden çok kuramsal çerçeve altında yürütülmüş ve bazı genel doğrular ortaya koymuştur. Örneğin, fiziksel yakınlık, tutum, inanç, yaş, sosyal seviye, coğrafi bölge, eğitim, boy, güzellik, yakışıklılık gibi boyutlarda benzerlik, insan ilişkilerini (bazı özel durumlar dışında) olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca, insanların kendilerini maddi veya sosyal yönde ödüllendiren, akla yakın ölçülerde kişisel bilgi veren, konuşurken gözünün içine bakan, duyarlılık gösteren insanlardan hoşlandıkları da saptanmıştır (Bercheid, 1985; Bercheid ve Walster, 1978; Huston ve Levinger, 1978; Mikula, 1984; Walter ve Walster 1979). Sosyal Psikolojide 1970’li yıllarda kriz ve insanlar arası çekicilik alanında özeleştiri dönemi yaşanırken, birikimimiz olan yirmi yıllık ürünün de değerlendirilmesine başlanmış ve bu alandaki yöntem, kavram ve yaklaşımlara eleştiriler getirilmiştir (Bercheid, 1985; Huston, 1974; Huston ve Levinger, 1978). Bu alana yöneltilen eleştiriler şöyle özetlenebilir: 1. İnsanlar arası ilişkiler konusu, çoğunlukla laboratuar ortamında birbirlerini hiç tanımayan ve yalnızca bir defa karşılaşan insanların tepkileri biçiminde incelemiştir. 2. Bu araştırmaların çoğunda gerçek etkileşim incelenmemiş, genellikle kişilerin düşünce, algı ve değerlendirmeleri üzerinde durulmuştur (Kenny, 1988). 3. İnsan ilişkileri incelenirken, 1970’li yıllardan önce üniversite öğrencilerinin arkadaşlık ve flört ilişkileriyle, ilk defa karşılaşan kişilerin birbirlerinden hoşlanıp hoşlanmama nedenleri üzerinde durulmuştur. Çocuk ve yaşlıların ilişkileri ile ilişkilerin başlangıçtan bitişe kadar geçen zaman içinde geçirdikleri evreler üzerinde durulmamıştır. 4. Bu alandaki araştırmalara adını veren “insanlar arası çekicilik” kavramı, Sosyal Psikolojinin önemli kavramlarından biri olan “ tutum” (attitude) kavramından etkilenmiş, bu nedenle olumlu olumsuz uçları olan (hoşlanmak-hoşlanmamak) tek boyutlu bir değerlendirme ölçütü olarak düşünülmüştür (Bercheid, 1985). 5. Kişilerarası çekicilik kavramına ilişkin başka bir eleştiri de, bu kavramın, her türden ilişki için kullanılan çok genel bir kavram olduğu ve farklı duygu ve düşünceleri belirlemekte yetersiz kaldığı görüşüdür. 6. Araştırmaların çoğunda ikili ilişkiler, sosyal çevreden soyutlanmış biçimde incelenmiştir. Sonuç olarak, 1970’li yıllara kadar yapılan araştırmalar bilgi birikimi sağlamakla birlikte, konular, kullanılan kavram ve yöntemler açısından eleştirilmiş ve 1970’li yıllardan sonra bu eleştiriler ışığında, insan ilişkilerinin incelenmesinden önceki yıllardan farklı birtakım gelişmeler gözlenmiştir. Bu gelişmelerden, en önemlileri aşağıda özetlenmiştir. 1) Bu gelişmelerden belki de en önemlilerinden biri, “kişiler arası çekicilik” kavramının yerini “kişilerarası ilişkiler”e (interpersonal relationships) bırakmasıdır. “İlişki” kavramının kendi başına önem kazanmasıyla birlikte, “ilişkilerin” ilgili kişilerin özelliklerinin dışında ve üstünde, karşılıklı etkileşiminden kaynaklanan özellikleri olabileceği ortaya çıkmıştır. 2) İnsan ilişkileri ile fiziki ve toplumsal çevrenin etkileşimi de göz önüne alınmaya başlamıştır (Hinde ve Stevenson-Hinde, 1986,1987). Durumsallık (contextualism) olarak adlandırılan görüşe göre, çevre ve durum, hem insanların kimlerle hangi tür etkileşimlerde bulunduklarını, hem de değişik davranışların olasılık, yorum ve değerlendirmelerini belirlemektedir. 3) İkili ilişkiler daha geniş ilişkiler ağı çerçevesinde (network) ele alınıp, değişik ilişkiler arasındaki karşılıklı etkileşimin önemi vurgulanmıştır. 4) Önceki araştırmaların örneklerinin genellikle genç, erişkin ve/veya ergenlerden seçilmesine karşın, 1970’ li yıllarda insan ilişkileri gelişimsel açıdan da incelenmeye başlanmış, bu nedenle çocuklar ve yaşlılarla da araştırmalar yapılmıştır. 5) Hem Sosyal hem de Gelişim Psikolojisinde 1970’li yıllardan sonra, bir yandan insan ilişkileri ile ilgili yeni kuramlar ve kavramlar üretilirken (Bowlby, 1969, 1973; Duck, 1982; Rubin, 1974; Walster ve Bercheid, 1974), bir yandan da eski kuramlar 1970’li yılların moda akımı olan bilişsel (cognitive) görüş ışığında yenilenmiştir (Altman ve Taylor, 1973; Huesstmann ve Levinger,1976). 6) Önceki yıllarda, kişiler arası çekicilik kavramı çerçevesindeki araştırmalar, daha çok, insan ilişkilerinin başlamasını ve gelişmesini etkileyen etmenler üzerinde yoğunlaşırken, “insan ilişkileri” görüşünden kaynaklanan araştırmalar; ilişkilerin bozulması ve sona ermesini de inceleme konusu yapmış, ilişkilerin bozulma nedenlerini, kişilerin biten ilişkilerle ilgili duygu ve düşüncelerini de irdelemiştir. 7) Son on-onbeş yıl içinde, psikolojinin genelinde baskın olan bilişsel akımın etkisi ile insan ilişkilerinin bilişsel kalıpları (schemata) ve bunların yaşla gelişimi, yükleme boyutları (attributional dimensions), bilişsel-duygusal tepkiler, araştırma konuları olarak belirmiş ve önem kazanmıştır. Sosyal Gelişim Psikolojisinde İnsan İlişkileri İle İlgili Kuramlar Psikolojinin tarihinde, değişik insan ilişkilerini konu eden çeşitli kuramlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları kuramın genel çerçevesi içinde insan ilişkilerine yer vermişler, bazıları ise insan ilişkilerini odak noktası olarak almışlardır. Aşağıda, insan ilişkilerinden söz eden kuramlar, Sosyal Psikoloji ve Gelişim Psikolojisi başlıkları altında kısaca özetlenmiştir. 2.10.6. Sosyal Psikoloji Kuramları 2.10.6.1. Bilişsel tutarlılık (cognitive consistency) kuramları Bu kuramlar temelde bilişsel (cognitive) kuramlardır. Başka bir değişle, odak noktası olarak bireylerin düşüncelerini alırlar. Bu nedenle “ilişki” ve “toplumsal çevre” ile ancak bu kavramların, kişilerin düşüncelerine yansıdığı ölçüde ilgilenirler (“bir Ege’li olan ben”, “benim ailem” gibi). Bu kuramlar, her türlü ilişki için aynı temel varsayımların geçerli olduğunu savunurlar ve ilişkilerin çevrelerinden söz etmezler. Bu kuramların ortak temel varsayımları, insanların düşüncelerin arasında uyum aradıklarıdır. Başka bir deyişle, bir insanın iki düşüncesi arasında çelişki bulunmamalıdır. Heider’in denge (balance) kuramı Heider’a göre, aynı birimin öğeleri arasında olumlu duygular dengeye, olumsuz duygular dengesizliğe neden olur ( Ben aynı aileden olan kardeşimi seversem uyum, sevmezsem uyumsuzluk oluşur). Newcomb’un simetri eğilimi (strain for symmetry) kuramı (1963) Bu kuram Heider’ in denge kuramına çok benzemekte, ancak üçlü öğeler arasındaki ilişkilerden değil, daha çok sayıda kişiler arasındaki ilişkilerden söz etmektedir. Festinger’in bilişsel çelişki (cognitive dissonance) kuramı (1957) Bu kuramda da Heider’a benzer olarak, iki çelişkili düşüncenin kişilerde olumsuz duygusal bir duruma yol açtığı savunulur. Festinger’in araştırmalarında kullanılan durumlardan bir örnek verilecek olursa, ıspanağı sevmeyen bir çocuk anaokulunda dayak korkusu olmaksızın ıspanak yemişse ve yediğinin annesine söyleneceğini biliyorsa, ıspanağı isteyerek yediğini düşünüp sevmeye başlayacaktır. 2.10.6.2. Ödül ve zararı temel olarak alan görüşler Birbirlerinden çok farklı çeşitleri olan bu gruptaki kuramlar, temelde insanların çıkarlarından etkilendiklerini, amaçlarının ödüllerini çoğaltmak, zararlarını da en aza indirmek olduğunu savunur. Lott ve Lott’un klasik şartlanmaya dayanan kuramı Lott ve Lott (1961)’a göre, insanların mutlu oldukları durumlardaki olumlu duyguları, o anda çevrelerinde bulunan kişi ve nesnelere de genellenir. Byrne’in tutum benzerliği ve kişiler arası çekicilik kuramı (1969) (Clore ve Byrne, 1974) Benzer tutumların sosyal ödüller olduğu savından yola çıkan bu görüş, kişilerin karşılarındakilerden hoşlanmalarının, o kişilerle ortak tutumlarının oranı ile doğrudan ilişkili olduğunu savunur. Aranson ve Linder’in kazanç-zarar (gain-loss) modeli Bu model, aynı insandan birbiri ardından alınan olumlu ve olumsuz değerlendirmelerin, bu değerlendirmeleri yapan kişiye karşı oluşturduğu tepkilerle ilgilidir. Homans’ın toplumsal değiş-tokuş (Sociol exchange) kuramı (1961) Skinner’in öğrenme kuramının toplumsal yaşama uygulanması olan bu kuram, insanların kendilerine ödül veren veya verebilecek kişilerle ilişki kuracaklarını ve alınan ödül sayısının hoşlanma derecesini etkileyeceğini savunmaktadır. Hakkaniyet (Equity) kuramı Homans’ın “adil paylaşım” kavramı ile “bilişsel çelişki” kuramının, “çelişkili duyguların yarattığı huzursuzluk duygusu” öğelerini bir araya getiren Adams (1965), Hakkaniyet Kuramı’nı ortaya atan ilk kişidir. Bu kurama göre, hakkaniyet, herhangi bir ilişkide, iki kişinin girdi çıktı oranlarının eşit olma durumudur. Bir örnekle açıklanacak olursa, çok çalışanın çok az çalışanın az kazanması veya iki kişinin de çok çalışıp az kazanması, hakkaniyet kavramına uygundur. Adams’a göre herhangi bir durumun hakkaniyete uymaması rahatsız edicidir ve kişiler bu rahatsız edici durumdan davranışlarını ya da girdi ve çıktılarla ilgili değerlendirmelerini değiştirerek kurtulmayı düşünürler. Thibaut ve Kelley’nin değiş-tokuş (exchange) kuramı (1959) Kişilerarası ilişkiler alanının en önemli kuramlarından biri olan bu kuramın başlıca kavramları, ödül (reward), bedel (cost), çıktı (out-come), kıyaslama düzeyi (KD) (comparison level CL) ve seçeneklerin kıyaslama düzeni (SKD)’ dir (comparison level for alternatives C.Lalt). Ödüle dayanan bütün kuramlardaki gibi, bu modelde de temel varsayım, kişilerin başlıca amaçlarının çıktılarını (ödül-bedel) olanaklarınca en yüksek düzeye ulaştırmak olduğudur. Kıyaslama düzeyi, kişinin geçmiş çıktıları, gelecekte beklediği çıktıları ile kendisini kıyasladığı benzer kişilerin çıktılarının ağırlıklı bir ortalamasıdır ve zaman içinde belirleyici öğelerin değişmesiyle değişebilir. Huessman ve Levinger’in çoğalan değiş-tokuş (incremental exchange) kuramı (1976) Bu kuram temelde Thibaut ve Kelley’in (1959) değiş-tokuş kuramına dayanmakta, Altman’ın kuramı (1973) ile de her karşılaşmadan sonra bir değerlendirme ve ileriye dönük karar alma süreci olduğu varsayımını paylaşmaktadır. Bu benzerlikle birlikte, önceki kuramlarda bulunmayan 3 öğeyi içermektedir. Bunlar, kişiden kişiye ve ilişkiden ilişkiye değişebilir. a) Gelecek ve şimdiki zamana verilen ağırlıklı önem, b) Kişinin kendi ve ilişkide bulunduğu kişinin çıktısına verdiği ağırlıklı önem, c) Kişinin, ilişkinin geçmişinden yola çıkıp karşısındaki kişiyle ilgili bilgi edinerek, onun davranışlarına ilişkin zamanla daha doğru tahminler yürütebilme veya geçmiş deneyimlerden öğrenebilme yetisidir. 2.11.6.3 Duygusal kuramlar Schacter’in birlikte olma isteğini ( affiliation) açıklaması (cefa dost arar-misery loves company) deneyi (1959) Bu kuram başka insanları bilgi kaynağı olarak değerlendiren bir insan modeli öngörmektedir. Birlikte olma isteğinin nedenlerinin açıklanması, aslında insan ilişkilerinin sadece başlangıcı ile ilgilidir. İlişkilerin değişik devre ve türleri ile ilgili değildir ve tek tek bireylerin düşünce süreçlerini odak noktası olarak almaktadır. Walster’in romantik aşk (romantic love) kuramı (Walster ve Walster, 1979) bu kuram, Schacter’in, insanların, kendi duygularını yorumlamakta sosyal veya fiziksel çevrenin koşullarından yararlandıkları savına dayanmaktadır. 2.10.6.4. Sevgi ve hoşlanma türlerine ilişkin görüşler Bu türden yaklaşımlar, kişiler arası çekicilik kavramının çok genel bir kavram olduğu eleştirisine yanıt olarak 1970’li yıllardan sonra ortaya atılmış ve genelde bütün ilişki türlerini kapsayacak modeller geliştirme amacını gütmemişlerdir. Her yaklaşım, yaratıcısının ilgilerine göre yönlendirilmiş izlenimini vermektedir. Zick Rubin’in modeli dışındaki yaklaşımlar son yıllarda ortaya atıldıklarından, bunlarla ilgili görgül araştırmalar henüz birikmemiştir. Zick Rubin’in sevgi-hoşlanma ( love-like) ayrımı (1974) Sevgiliye duyulan sevgi (aşk) ile arkadaşa duyulan hoşlanma duygularını ayırt etmek için iki ayrı ölçek geliştiren Rubin, sevginin, bağlılık, şefkat, gözetme (attachment, affection, caring) ve yakın sırdaşlıktan (intimacy), hoşlanmanın ise, olumlu değerlendirme ve benzerlikten (positive evaluation, similarity) oluşturduğunu söylemiştir. Rubin, kadın ve erkeklerin sevgilileri için doldurdukları ölçeklerde, hem sevgi hem hoşlanma düzeylerinin yüksek olduğu, arkadaşları için doldurdukları ölçeklerde ise sevgi düzeyinin hoşlanma düzeyinden daha düşük kaldığı sonucuna varmıştır.(Rubin, 1974) Hendrick ve Hendrick’in sevgi türleri (1986) Bir ölçek geliştirme çalışması yapan araştırmacılar, iki örneklem grubunun yanıtları üzerinde yaptıkları istatistiksel çözümler (faktör analiz) sonucu altı değişik sevgi bulmuşlardır. Bunlar: a) Romantik aşk-Eros-Fiziksel çekiciliğe dayanan romantik (ilk görüşte) aşk. b) Ludus-(aşk oyunu)-bağlayıcılığı düşük, eğlencesi ön planda, kısa süreli aşk oyunu. c) Storge (dostluk,arkadaşlık sevgisi)-ihtirasa değil,benzerlik ve birbirini gözetmeye dayanan, zamanla gelişen sevgi. d) Pragma-(pratik aşk)-yürüyeceğine, olumlu gelecek vaat edebileceğine inanılan ilişkilerdeki eşlere duyulan sevgi (evimin direği, çocuğumun babası/ anası). e) Mania-(bağımlı,sahip olucu,manyak aşk)-kıskanç, güvensiz yapışkan (biraz da hasta) sevgi. f) Agape (verici, fedakar sevgi)- Yunus Emre öğretisi doğrultusunda, karşısındakini kusurlarına rağmen seven, onun iyiliğini kendi iyiliğinden çok düşünen sevgi türü. Bu araştırmanın bulguları, erkeklerin kadınlara kıyasla aşkı daha çok oyun (ludus) olarak gördüklerini, kadınların ise arkadaşlık sevgisi (storge), pratik sevgi (pragma) ve bağımlı sevgi (mania) puanlarının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Üçgen sevgi kuramı (Sternberg, 1986) Bu kuramda sevginin yakınlık- samimiyet (intimacy), ihtiras ve fiziksel sevgi (passion) ve kararlılık-bağlılık (commitment) olarak adlandırılan 3 öğesi bulunduğu savunulmaktadır. Bu 3 öğe kalıcılık, kontrol edebilirlik, dikkat çekicilik, kısa ve uzun süreli ilişkilerdeki önem derecesi, her tür sevgi ilişkisi için geçerli olup olmama, psiko-fizyolojik boyutun (sinir salgı sistemlerinin) ise karışması ve bilinçli olma düzeyi açılarından farklılık göstermektedir. Örneğin, yakınlık, uzun süreli ilişkiler için önemli ve hemen hemen her türlü ilişki için geçerlidir. Oldukça da kalıcı ve kontrol edilebilir niteliktedir. Öte yandan, kararlılık- bağlılık kontrol edilebilir, kalıcı ve bilinçlidir. Bütün ilişkiler için önemli olmayıp, uzun süreli ilişkiler için önemlidir. İhtiras ise kontrol edilemez, geçici bilinçsizdir; bütün ilişkiler ve uzun süreli ilişkiler için pek önemli değildir. Yakınlık, ihtiras ve bağlılık, değişik ilişkilerde düşük veya yüksek düzeylerde bulunarak, ilişkiler arasındaki niteliksel farkların açıklanması için kullanılabilirler. 2.10.6.5. İlişki kuramları Bu kategorideki kuramlar, genelde 1970’li yıllardan sonra ortaya çıkmış ve araştırmacı birimi olarak “ilişkiye” önem vermişlerdir. Bu kuramlarda kişiler önemlerini korurken, bu kişilerin değişik ilişkilerde ve / veya ilişkilerin değişik devrelerinde farklı algı, düşünce ve davranışları olabileceği savunulmuştur. Bir başka değişle, kişilerle “ ilişkiler” arasında bir etkileşimden söz edilmiştir. Levinger ve Snoek’un (Levinger, 1984) ilişki düzeyleri ( levels of human relatedness) görüşü: Bu modelde dört ilişki düzeyinden söz edilmektedir. İlk düzey olan sıfır ilişki (zero contact) düzeyinde, birinin varlığından habersiz iki kişiden söz edilmektedir. Fark etme (awarences) olarak adlandırılan ikinci düzeyde, kişilerde, kişilerarası ilişki yoktur; yanlızca kişilerden biri, diğerinin dış görünümünün farkına varmıştır. Yüzeysel ilişki düzeyinde ise, kişiler arasında ilişki vardır. Bu ilişkiler iki türlü olabilir. Otobüste veya kafeteryada bir seferlik karşılaşılan kişilerle girişilen geçici ilişkiler yada sürekli karşılaşıp, selamlaşmanın ötesine gitmeyen, postacı, veznedar, gazeteci gibi insanlarla olan “ rol dilimi” ilişkileri. Dördüncü düzeyde, karşılıklı ilişkiler yer almaktadır. Bu düzeydeki ilişkiler, kişilerin etkileşiminin yoğunluğu boyutunda değişmektedir. Kişiler yaşantı ve / veya kişiliklerinin az ya da çok bölümlerini paylaşabilmektedirler. Bu kurama göre, ilişkiler bu dört düzey arasında ileriye ve geriye doğru değişiklik gösterebilir. Örneğin, boşanan bir çift, karşılıklı ilişki düzeyinden yüzeysel ilişki düzeyine geçebilmektedir. Görüldüğü gibi, bu kuramda ilişki ön planda ele alınmış, fazla ayrıntıya girilmemekle birlikte, değişik ilişki tür ve düzeylerinden söz edilmiştir. Hinde’nin kişilerarası ilişkiler görüşü (1979): Bu görüşe göre ilişkiler, davranışlar dizisi olmayıp, etkileşimler dizisidir. Başka bir değişle görüşün odak noktası bireyler değil, bireylerin birbirleri üzerindeki etkileri ve birbirinden etkilenmeleridir. Bu nedenle ilişkiler, onları meydana getiren kişilerin etkileşimlerinden doğarlar, ancak yanlızca o kişilerin davranış ve kişilik özellikleri ile açıklanamayacak niteliklere sahiptirler. Ayrıca, her ilişki, bir ilişkiler ağı içinde yer alır. Bu nedenle, bir yandan başka ilişkilerden etkilenirken öte yandan da onları etkiler. Bu görüşe göre, ilişkiler değişik boyutlarda farklılık gösterebilir. Bu boyutlar, etkileşimlerin içeriği (ne yapıldığı-content), çeşitliliği (diversity), niteliği (quality), farklı etkileşimlerin göreceli sıklık ( frequency) ve örüntülerinden (pattern) doğan nitelikleri (çocuğu kaç isteğinin kabul edildiği), ilişkideki kişilerin davranışlarındaki karşılıklı (reciprocity) birbirini tamamlayıcılık (complementarity), benzerlik (similarity), kendilerini ve ilişkide bulundukları kişileri algılayışları (self and other perception) ve bu algıların ideal kişi ve ilişki kavramlarına benzerliği, kişilerin ilişkinin devam ve gelişmesine bağlılıkları ( commitment) olarak belirlenmiştir. Duck’un ilişkilerin gelişmeleri ve çözülmelerine ilişkin modeli (1983): İlişkilerin gelişme ve çözülmelerini bir kararlar dizisi olarak ele alan Duck, bu iki devrede de temelde yükleme (attribution), kişinin kendisini, eşini ve ilişkisini değerlendirmesi (evaluation), geleceğe ilişkin tahmin yürütmesi (prediction), duygusal iletişimi (affective communication) gibi aynı süreçlere yer verilmesini ancak bu süreçlerin yoğunluğu söz konusu olduğunda, devreler arasındaki farklılıklar olabileceğini savunmaktadır. Bu görüşe göre, ilişkiye girilen kişiler, kendileri, ilişkileri, karşılarındaki kişiyle ilgili yüklemeler yaparlar (ben nasıl bir insanım, o nasıl bir insan, aramızdan ne türden bir ilişki var? sorularını yanıtlamaya çalışırlar). Yüklemelerin sonuçlarını ideal eş ve ilişki kavramları ile kıyaslayarak, değerlendirmeler ve ileriye dönük tahminler yaparlar. Bu süreçler sonucu, olumlu karar verilirse, ilişkileri belli bir raya oturur ve önemli bir olay olmadıkça bu konuda çok fazla düşünmez, yorum ve çözümlemeye girişmezler. İlişkinin ters gitmekte olduğu anlaşılıp, önemli bir karar alınması gerektiğinde veya olumsuz durumlarla karşılaştıkları izlenimine kapıldıkların da, önce bu durumun nedenlerini kendilerinde ve veya eşlerinde ararlar, bu ilişkiden çıkmanın bedelini ve diğer olası ilişkileri düşünürler. Duck’un “kişi içi” (intra- psychic) devre olarak adlandırdığı bu devrenin en önemli kararı, bu hoşnutsuzluğu diğer kişiye açıklamak veya içine gömmek kararıdır. Kişi hoşnutsuzluğunu açıklama kararı almış ise “ikili” devreye (dyadic) geçilmiştir. Bu devrede eşler ilişkilerini tartışırlar, durumu düzeltme çabaları veya ayrılma planları oluştururlar. Sevginin evrim kuramı çerçevesinde açıklanması (Wilson, 1981; Sternberg, 1987’de): Bu kurama göre, sevgi üç içgüdüden kaynaklanmaktadır. Bunlardan ilk ikisi, koruma ve korunma, üçüncüsü ise cinsel dürtüdür. İlk iki içgüdü, sevgililerin birbirlerine hem çocuklarına benzer bir biçimde davranmaları (yavrum demek gibi), hem de onlardan, anababalarından bekledikleri güven ve korumayı beklemelerini açıklamaktadır. Bu görüşe göre, özellikle erkekler, sevgililerini annelerine benzer kişiler arasından seçerler ( gelin kaynana toprağından). Cinsel dürtünün başlıca amacı çoğalmaktır. Ancak, bu amaç, kadın ve erkeklerde farklı davranışlara yol açmaktadır. 2.10.7. Gelişim psikolojisi kuramları Gelişim psikolojisi geleneksel olarak anne çocuk ilişkisi ile ilgilenmiştir. Biyolojik ve öğrenme kökenli kuramlar ile psikanalitik kuramlar, anne-çocuk ilişkisinin daha sonraki ilişkilerin çekirdeğini oluşturduğunu, bu ilişkinin yokluk veya yetersizliğinin çocuğun sonraki kişilik yapısı ve insan ilişkilerinde önemli aksaklıklara yol açabileceğini savunmuşlardır. Gelişim psikolojisinde insan ilişkilerine değinen başlıca iki kavram kullanılmıştır. Bunlar, bağlılık (attachment) ve bağımlılıktır (dependency). Bağlılık sözcüğü, daha çok, duygusal yönü ağır basan ikili ilişkiler için kullanılmıştır. Genelde, bir kişinin yaşamının ilk günlerinden başlayan bir bağımlılık ilişkisi olması beklenir ve arzu edilir. Bağımlılık ise bir ilişki türü olmaktan çok kişilik özelliği veya durumu olarak ele alınır ve özellikle batı kültüründe pek olumlu değerlendirilmeyen bir niteliktir. Gelişim psikolojisinde biyolojik ve psikanalitik görüşler, bağlılık öğrenme kökenli görüşler ise bağımlılık üzerine eğilmişlerdir. Son yıllarda arkadaşlık ilişkileri de araştırma konusu olduğundan, birlikte olma isteği (affiliation) kavramından da söz edilmeye başlanmıştır. 2.10.7.1. Psikanalitik kuramlar Bu görüşler Freud’un kuramından kaynaklanmışlardır. Freud’a (1958) göre, bebeklik döneminde bütün çocuklar gereksinimlerini karşılayıp gerilimlerini azaltan annelerine bağlanırlar. Cinsel dürtünün önemini vurgulayan Freud, anne-baba-çocuk ilişkisinin özellikle genital dönemde (3–5 yaş) önem kazandığını, bu dönemde çocukların karşı cinsten olan ana babalarına karşı cinsel duygular beslediklerini savunmuştur. Ergenlikte cinsel dürtülerin tekrar ön plana çıkması ile genç bu kez karşı cinsten olan ana-babasına fizik ve psikolojik olarak benzeyen birisine aşık olmaktadır. Freud’dan etkilenen Reik (1957), Mathes ve Moore, (1985)’te insanların aşık olacakları kişide ideallerini ve bu yönde kendilerinin karşıtını aradıklarını savunmaktadır. Freud’dan daha toplumcu bir bakış açısından yola çıkan Erikson (1959), kişinin değişik devrelerden geçtiğini ve her devrenin başarılması gereken bir amacı olduğunu savunur. Erikson’a göre, her devrede amaca ulaşıp ulaşmamanın, daha sonraki devrelerdeki başarıyı etkilemesi beklenir, ancak bu, ilk devrelerdeki başarısızlıkların sonucunun tersine çevrilememesi demek değildir. Erikson’a göre bebeklik dönemindeki ana-çocuk ilişkisi çocukta temel güven (basic trust) duygusunun gelişmesi açısından çok önemlidir. Bu duygunun gelişebilmesi için çocuğun isteklerinin bebek çok bekletilmeden ve üzülmeden karşılanması gerekmektedir. Erikson’un kuramında insan ilişkilerinin ön plana çıktığı ikinci dönem, ergenlikten sonra gelen genç erişkinlik ( young adulthood) dönemidir. Bu dönemde, kişinin başka bir insanla yakın bir ilişkiye girip “ yakınlık” (inmacy) duygusunu yaşaması gerekmektedir. Bu ilişki, genellikle karşı cinsten birisiyle olur, ancak; aynı cinsten bir kişi ile olan dostluk-arkadaşlık ilişkisinde de edinilebilmektedir. Erikson’a göre yakınlık duygusu, kişinin benliğini (identity) bulmasından sonra, yaratıcılık (generativity) göstermesinden ise önce kazanılmaktadır. Psikanalitik kuramcılar arasında insan ilişkilerine en önemli yeri veren Sullivan, kişiliğin ilişkiler içinde geliştiğini savunur. Sullivan’a göre, ilişkileri dışlayarak kişiliğin gelişmesinden söz etmenin anlamı yoktur (Hall ve Lindzey, 1970). Görüldüğü gibi, psikanalitik kuramlar genelde anne-çocuk ve karşı cinsle olan ilişkilere önem vermekle birlikte, arkadaşlık ilişkilerinden de söz etmektedirler. Bu kuramda ilişkiler kişiliği etkilemektedir. 2.10.7.2. Öğrenme kuramından kaynaklanan açıklamalar Bu görüşe göre (Caims, 1972; Gewirtz, 1972) bağlılık ve bağımlılık, öğrenme kuralları sonucu oluşur. Çocuk rahatlamaktan veya doymaktan kaynaklanan olumlu duygularını o sırada çevrede bulunan kişi veya nesnelere geneller. Çocuğun annesine duyduğu olumlu duyguları, Pavlov’un köpeğinin zil sesine ağzının sulanması örneği ile aynı süreç içinde açıklanmaktadır. 2.11.7.3. Biyolojik kökenli görüş (Bowlby, 1969,1973) Bu görüşe göre, insanlarda hayvanlar gibi yaşamlarının ilk devresinde kendi cinslerinden bir erişkin ile bağlılık ilişkisi kurmak için programlanmışlardır. Böyle bir ilişkinin temel amacı, bebeklerin korunması ve yaşamlarını sürdürebilmeleridir. 2.11.7.4. Bilişsel görüş (cognitive view) (Selman, 1980): Gelişim psikolojisinde, Piaget (1968) ve Kohlberg’in (1969) açtıkları yoldan yürüyen ve onların kullandıkları mülakat yöntemini kullanan Selman, arkadaşlık, arkadaşlar arası çatışmalar, arkadaş grubu, liderlik ve ana-baba-çocuk ilişkilerindeki ceza kavramlarının gelişimini incelemiştir. Piaget ve Kohlberg gibi, bilişsel gelişmeyi düzeylere bölen Selman, beş devreden söz etmiştir. Birinci devrede, arkadaşlık ilişkisi fiziksel yakınlıkla belirlenmekte, çatışmalar ise, ya bir kişinin olay yerinden uzaklaşması, yada fiziksel yöntemlerle çözülmektedir. İkinci düzeyde, arkadaşlar arası çatışmaların tek kişiden kaynaklandığı ve tek tarafın davranışı ile çözülebileceğine inanılmaktadır. Üçüncü düzeyde arkadaşlıklar çift yönlü ilişkiler olarak düşünülmekte, çatışmaların çözülmesi için sözel olarak özür dilemenin yeterli olmadığı, özür dileyenin içtenliğinin önemli olduğu vurgulanmaktadır. Dördüncü düzeyde arkadaşlıkların kalıcılığı vurgulanmakta, çatışmaların iki tarafça kabul edilen biçimlerde çözülmesinin gereğine değinilmektedir. En yüksek düzeyde, arkadaşların karşılıklı bağımlılıkları ile birlikte özerkliklerinin (autonomy) de olduğu söylenmekte, çatışmaların çözümünde sözel olmayan sembolik davranışların da yeterli olabileceği düşünülmektedir. 2.11. İyi Bir İletişim İçin Öğrenme Kuramlarından Nasıl Yararlanabiliriz? 2.11.1.Klasik şartlanmanın eğitim öğretimde uygulanışı Küçük yaşlarda birçok kaygı ve korku klasik şartlanma yolu ile meydana gelir ve daha sonra bu davranışların ortadan kaldırılması oldukça zor olur. Bu nedenle öğretmenler, öğrencilerine sundukları uyarıcılara çok dikkat etmelidirler. Bir öğretmen yanlış bir iletişimle çocukta okul korkusu, sınav kaygısı, içine kapanıklık gibi şartlı tepkilerin meydana gelmesine sebep olabilir. Bu tepkiler başta nötr iken öğretmen davranışı ile birleşerek şartlı tepkilerin oluşmasına neden olabilmektedir. Klasik şartlanma yoluyla öğrenilen bu durum öğrencinin tüm kişilik gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir (Akbaba, 1995). “Öğretmenler, öğrencilerin yaptıkları yanlış genellemelere dikkat etmeli ve gerekli ayırt etme öğrenmelerini gerçekleştirmelidir” (Selçuk, 1994). 2.11.2.Klasik şartlanmanın psikoterapide uygulanışı Bu gün davranış terapisi başlığı altında verdikleri ağırlıklar bakımından farklı fakat temelde müşterek birçok yönleri olan dört yaklaşımı toplayabiliriz. Bunlar zıt yönde şartlama, operant şartlama, modelle tedavi veya sosyal öğrenmeci yaklaşım ve bilişsel yeniden yapılanma veya bilişsel davranış değişmesidir ( Akt: Akbaba, 1995 ). Bu dört yaklaşımdan zıt yönde şartlama klasik şartlama esaslarına dayanır. Altını ıslatanları bu davranışından vazgeçirmek, birçok fobiyi sistematik olarak duyarsızlaştırmak, kişiyi anksiyeteden kurtarmak için zıt yönde şartlama tekniği kullanılmaktadır. Anksiyete ve fobilerden kurtulmak için hoşa giden bir şartlı uyarıcı ile korku ve anksiyete objesi (şartsız uyarıcı) arasında bağ kurulur ve sonuçta fobi anksiyete objesi korkutucu ve sıkıcı olmaktan çıkarılır. Anksiyete veya fobi ( şartlı tepki) bireyde olumsuz (kötü) bir şartlı uyarıcı ile korku veya anksiyete objesinin birleşmesi (aralarında bağ kurmaları) sonucu meydana gelmiştir (Akbaba, 1995). Şimdi ise terapi için zıt yönde şartlandırma gerekmektedir. Davranış tedavisinin (behavior therapy) temeli, Pavlov’un koşullu tepkilerine ve öğrenmeye dayanır. Bu tür tedavide davranışı oluşturan etkenler üzerinde durulmadan doğrudan doğruya davranışın kendisi ele alınır. Kişi ve toplum açısından uyumsuz görülen davranışlar söndürülerek yeniden koşullandırma yoluyla uyumlu davranışların orta çıkmasına çalışır. 2.11.3.Operant şartlanmanın eğitim öğretimde uygulanışı Pekiştirme hemen bir davranışın arkasından gelirse diğer bir ifade ile bir davranış ne kadar çabuk ödüllendirilirse o davranış o kadar çabuk benimsenir. Ödülün miktarı doyurucu olmalıdır. Ödülün doyuruculuğu, öğrencinin öğrenme konusundaki başarı seviyesini yükseltmektedir. Öğretmen, öğrencilerini tüm yönleriyle tanımalı ve hangi pekiştiricinin ne zaman ve ne miktarda ve hangi şartlar altında ona sunulmasının daha yararlı olacağına karar verebilmelidir. Bununla birlikte değişken aralıklı ve değişken oranlı pekiştiricilerin davranışın kalıcı kılınmasında daha etkili olduğunu da göz önünde bulundurmalıdır. 2.11.4. Operant şartlanmanın psikoterapide uygulanışı Markayla ödüllendirme tekniği: Operant şartlanma teorisinin psikoterapiye getirdiği önemli bir teknik olan markayla ödüllendirmenin evlilik problemlerinin çözümünde kullanıldığı 4 yaşındaki çocuklara bu yolla okuma öğretildiği ve hatta şizofren hastalara marka ödülü vererek davranışlarının düzeltilebildiği gösterilmiştir ( Akt: Akbaba, 1995 ). Biçimlendirme (Shaping) tekniği: Bu tekniğin özü istenilen davranışı adım adım pekiştirerek öğretmektir. 2.11.5. Deneme-yanılmanın eğitim öğretimde uygulanışı Thorndike, öğrenmede motivasyona büyük önem vermiştir. Geliştirdiği motivasyon ilkeleri günümüzde sınıf ortamlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Egzersiz kanunu ve sınıfta uygulanışı: Sınıf ortamında öğrencilere katılım şansı tanınması, demokratik bir ortam yaratacağından öğrenciler arasında etkileşim artar. Öğrencinin kendine güvenini, katılımını, öğrenme derecesini etkiler ve öğrenciyi pasif bir dinleyici olmaktan kurtarır. Hazır bulunuşluk ve sınıf uygulamaları: Öğrenciler, doğuştan bir potansiyele sahiptir. Öğrenme, ancak bu potansiyelin iş yapabilecek olgunluğa ulaşmasıyla mümkündür. Öğretmen bir sınıfın öğrencileri arasındaki bazı bireysel farklılıkları göz önünde bulundurarak, onların hazır bulunuşluğunu kabul etmeli ve öğretimi bu doğrultuda planlamalıdır. Öğretmenler ölçü tutulan düzeye asla ulaşamayan öğrencileri tanımalı ve belli konulardaki soyutlamaları kavramaları için onlara yardımcı olmalıdır. Etki kanunu ve sınıfta uygulanışı: Bu öğrenme durumunda öğrencinin etkili olması isteniyorsa başarılı olabileceği durumlar yaratılmalıdır. Başlangıçta meydana gelecek bir başarı öğrencinin daha sonraki öğrenmeleri de gerçekleştirmesi için motive edici bir güç kazandırır. 2.11.6. Deneme-yanılmanın psikoterapide uygulanışı Terapistin ilk işi eski öğrenilmiş işaret-tepki bağlarını kırmaktır. Bunu, korku ve kaygı yaratan düşüncelerini korkmadan danışanın anlatmasına imkân hazırlamakla başarabilir. 2.11.7. Çağrışım tekniğinin eğitim öğretimde uygulanışı Zor bir konunun öğrenilmesi için; öncelikle yalın ve basit basamaklara ayrılan alt birimleri arasında çağrışım yaptırılmalıdır. Daha sonra basit alt birimlerin kendi aralarında birleştirilmeleriyle karmaşık bütün öğrenilmiş olur. 2.11.8.Çağrışım tekniğinin psikoterapide uygulanışı Guthrie’ye göre istenilmeyen alışkanlıklar, birçok uyarıcı ile birleşmeleri sonucunda meydana gelirler. Bu uyarıcıların sayısı ne kadar çok olursa alışkanlıkta o kadar güçlü olur. Guthrie istenilmeyen davranışların değiştirilmesinde etkili olabilecek 3 temel yöntem geliştirmiştir. Eşik yöntemi: Uyarıcıyı tepki için eşik seviyesinin altında vermektir. Yorma yöntemi: Kişiyi yorgun düşürüp yapamayacak bir hale gelinceye kadar istenilmeyen tepkisini tekrarlatmak ve tepkiyi bıraktığında, bu tepkiyi yapmaması aynı tepkinin uyarıcısı ile birleşmesini sağlamaktır. Zıt uyarıcılar yöntemi: Bu yöntemle yapılan; istenilmeyen tepkinin kendisini çıkaran uyarıcılardan farklı uyarıcılarla karşılaştırılmasıdır. 2.11.9.Sosyal öğrenme kuramının eğitim öğretimde uygulanışı Bandura’ya göre kişilik başkalarının davranışını taklit ve gözlem yoluyla öğrenilmiş davranışlar örüntüsüdür ( Akt: Akbaba, 1995 ). Kişilik bozuklukları da aynı yollarla (taklitgözlem) meydana gelmiştir denilebilir. Kötü alışkanlıkların başlangıçta gözlem ve taklitle oluştuğu herkesçe bilinmektedir bunu önlemek için de bütün toplumun duyarlı olması gerekmektedir. 2.11.10. Sosyal öğrenme kuramının psikoterapide uygulanışı Rotter beklentileri değiştirmek için 4 yol tavsiye etmiştir. Dolaysız pekiştirme: Uyumsuz davranışlara sahip kimseler zaman zaman uyumlu davranışlarda da bulunurlar. Terapist bu uyumlu davranışları sözle pekiştirmelidir. Grupla psikolojik danışma: Terapist hastayı değişik alternatifleri var olduğu durumlarla yüz yüze getirmeli ya da ona yardımcı olmalıdır. Alternatif davranış: Hastanın geçmişteki davranışları ve onların alternatifleri ele alınmalıdır. Doyum sağlayan davranış: Terapist bizzat belli bir durumda mümkün davranış çeşitlerini göstermeli, hangilerinin daha fazla doyum sağladığını belirtmelidir ( Akt: Akbaba, 1995 ). 2.11.11. Ani kavrama yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı Öğretmen öğrencinin göremediği parçayı görmesini sağlamalı ve son algıladığı bu parçayı önceden algıladıkları ile ilişkilendirerek manalı bir bütün oluşturmada ona yardımcı olmalıdır. 2.11.12. Ani kavrama yoluyla öğrenmenin psikoterapide uygulanışı Psikolojik danışmanın en önemli amacı danışana içgörü kazandırmaktır. Kendini ve çevresini gerçekçi bir gözle değerlendirmeyen danışandan problemlerine istenilir çözümler bulması beklenemez. Danışanın kendi problemlerini bir bütün olarak görmesi; problemiyle ilgili tüm bilgileri bir araya toplaması ve toplanan bilgiler arasında anlamlı bağlar kurmasına bağlıdır. 2.11.13. İşaret yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı Öğrencilerin yeni öğrenecekleri bir konuyu veya çözecekleri bir problemi en verimli bir şekilde öğrenmeleri için öğretmen, konu ya da probleme ait ipuçlarından yararlanmalıdır. Problemin kuşbakışı haritasını bir bütünlük içerisinde zihinde çizdikten sonra kişinin çözüme gitmesi oldukça kolay olacaktır. 2.11.14. İşaret tekniğinin psikoterapide uygulanışı Bireyin küçük yaşlardan itibaren birçok konu hakkında yanlış bilgilendirilmesi onun zihninde yanlış, hedefe götürmeyen haritaların çizilmesine sebep olur. Hedefe ulaşmayan bireyde ise, birtakım davranış bozuklukları meydana gelir. Bu durumdaki bir danışana önce ilk yaşlardan itibaren edindiği haritayı zihninde çıkarmasını ve sonra yerine amaca götürebilen doğru haritanın konması sağlanarak yardımcı olabiliriz. 2.11.15. Alan kuramının eğitim öğretimde uygulanışı Öğretmen, öğrencisinin bilişsel yapısında değişiklik yapan kişidir. Bu değiştirme işinin farklılaşma ve genellemelerden geçtiğini alan teorisinden öğrenen öğretmen, yaşa uygun olarak farklılaşmalar ve genellemeler yaptırabilmekte ve bu yolla bilişsel yapıda yeniden inşayı gerçekleştirebilmektedir. 2.11.16. Alan kuramının psikolojik danışmada uygulanışı Lewin’in alan teorisi hayat alanındaki zıtlıkları vurgulamasıyla, insanı gerilime iten sebepleri göstermiştir. Birey hayat alanındaki amaçlarına ulaşmaya çabalarken, bu amaçlarına varmada engel teşkil eden ve bireyi farklı yönlere iten bazı güçler ortaya çıkar. Bunlar: yaklaşma-yaklaşma, kaçınma-kaçınma ve yaklaşma kaçınma zıtlıklarıdır. Davranışlar bu zıtlıkların birini tercih etmeyle ortaya çıkar. Bazen bu zıtlıklar insanı kararsızlığa ve dolayısıyla iç çatışmaya götürebilir. Danışman ya da terapist, danışanın biliş alanında yeniden yapılanmalar sonucu çevresiyle arasındaki duvarı kaldırmasına yardımcı olmalıdır. 2.11.17. Bilgi-işlem yaklaşımının eğitim öğretimde uygulanışı Gagne (1979) öğrenme anında insan zihninde nelerin olduğunu bilen öğretmenin öğrencisine faydalı olacağına inanmıştır. Öğreten, öğrenenin dikkatini toplamalı, güdülenmeli, hafızadakileri canlı tutmalı ve bilgiyi anlamlandırmada ona yardımcı olmalıdır. 2.11.18. Bilgi-işlem yaklaşımının psikolojik danışmada uygulanışı Bilgi-işlem yaklaşımında daha çok öğrenme güçlüğü olan bireylerle yapılan psikolojik danışmada yararlanılabilir. Bilgi-işlem yaklaşımı ile öğrenmenin nasıl meydana geldiğini bilen danışman, öğrenme güçlüğüne yol açan zihinsel alanı kolayca tespit edebilir. Uyarıcıları alan organlarda mı, bilginin kaydedilmesinde mi yoksa hafızada mı bir problemin olduğuna karar vererek töropotik çalışmalarını yönlendirebilen danışman, amacına ulaşmada başarılı olabilir. 2.11.19. Anlamlı öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı Anlamlı bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için; organize edici bilgiler belirlenmeli, bilgiler anlamlı bir bütün oluşturabilecek nitelikte olmalı, öğreneni ezberden korumalı, öğrenenin hazır bulunuşluk seviyesine uygun olmalı, öğrenenin geçmiş yaşantısı iyi bilinmeli, oldukça fazla sözlü etkileşime yer verilmeli ve tümdengelim düşünce yolu kullanılmalıdır. 2.11.20. Anlamlı öğrenmenin psikolojik danışmada uygulanışı Aile ve okul eğitimcilerinin birbirinden kopuk olması, farklı kişiliklerin bir bedende yaşatılmaya çalışılması, anlamsızlık ve uyumsuzluğun doğmasına zemin hazırlamaktadır. Anlamlı öğrenme ileri sürdüğü fikirlerle; bireyin geçmişi, anı ve geleceğin uyumlu bir bütün oluşturmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Verilecek eğitimin bu noktada paralellik göstermesi gerekmektedir. 2.11.21.Buluş yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı Öğrenmenin gerçekleşmesi için şunları önermiştir. Öğrenenin öğrenmeye hazır oluşunu sağlayarak yaşantılarını belirlemesini, öğretim muhtevasının yapılaştırılmasını, bilginin öğrenenin zihinsel gelişmişlik düzeyine uygun bir şekilde sıralanmasını ve kendi kendine öğrenecek nitelikte olması gerektiğini ileri sürmüştür ( Akt: Akbaba, 1995 ). 2.11.22. Buluş yoluyla öğrenmenin psikolojik danışmada uygulanışı Bireyin problemi yine bireye çözdürülür. 2.12.Gestalt Terapi Gestalt terapinin amacı; danışanın bütünlüğe kavuşması için ona yeterli gücü kazandırmada yardımcı olmaktır. Bu amaca ulaşmak için de bazı teknikler kullanılmaktadır. Bunlar: Bilinçlenme: danışanı asıl kişiliğine kavuşturmak için yansıtmalarla içgörü kazanması ve dolayısıyla kişiliği hakkında bilinçlendirilmesi gerekiyor. Şimdi ve burada: duyguların açığa çıkmasına yardımcı olmaktır. Boş sandalye tekniği: rol değişimiyle içgörü kazandırmaktır. Rüyaları bütünleştirme: rüya danışana yeniden yaşatılır ve anlamlı bütün haline getirilir. Şiddetini artırma: danışana düşünce ve duygularının şiddeti artırılarak söyletilir. 2.13.Bilişsel Terapi Öncelikle düşüncede, zihinde, bilgiyle ilgili süreçlerde, başka bir deyişle bilişlerde değişiklik yaparak davranış bozukluklarını, ruhsal bozukluk ve hastalıkları düzeltmek, hastaların topluma uyumunu sağlamaktır. 2.14.Problem Çözme Yoluyla Öğrenmenin Eğitim Öğretimde Uygulanışı Öğreten öğreneni sık sık çözebileceği problemlerle karşı karşıya getirmeli ve çözebilmeleri için onlara yardım etmelidir. 2.15.Problem Çözme Yoluyla Öğrenmenin Psikolojik Danışmada Uygulanışı Küçük yaşlardan itibaren kişiye kendi problemlerini kendisi çözme alışkanlığı kazandırılmalıdır. 2.16.Orijinal Düşünce Üretme Yoluyla Öğrenmenin Eğitim Öğretimde Uygulanışı Bireye kendini rahat ifade edebileceği ortamlar yaratılmalıdır. 2.17.Orijinal Düşünce Üretme Yoluyla Öğrenmenin Psikolojik Danışmada Uygulanışı: Psikolojik danışmada danışanın problemini kendisine çözdürebilmek için, onun problemini gerçekçi gözle görüp, kendine özgü yeni bakış açıları geliştirmesine çalışılır ( Akbaba,1995) . ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. YÖNTEM Bu bölümde, araştırmanın evren ve örneklemi, veri toplama araçları, verilerin toplanması ve verilerin analizinde kullanılan istatistiksel yöntemler hakkında bilgi verilmektedir. 3.1. Evren Araştırmanın evrenini; Mersin iline bağlı Bozyazı ve Anamur ilçelerindeki Bozyazı Anadolu Lisesi, Bozyazı Lisesi ve Anamur Ticaret Meslek Lisesi’nde 2005-2006 eğitim öğretim yılında eğitim görmüş öğrenciler oluşturmuştur. 3.2. Örneklem Araştırmanın örneklemi; Bozyazı Anadolu Lisesi’nden 267, Bozyazı Lisesi’nden 238, Ticaret Meslek Lisesi’nden 267 olmak üzere toplam 706 öğrenciden meydana gelmiştir. Örnekleme alınanların 332’si kız, 374’ü erkek öğrencidir Test sonuçlarının daha sağlıklı olması amacıyla anne veya babası üvey ya da ölü olanlar araştırmaya alınmamıştır. Kendini Açma envanterini eksik veya yanlış dolduran öğrenciler de örneklem dışında bırakılmıştır. Örneklemi oluşturan lise öğrencileri ile ilgili demografik bilgiler Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Örneklemle ilgili demografik bilgiler Sınıflar Cinsiyet Kız Erkek Toplam 9. n 179 164 343 % 53.92 543.8 48.58 10. n 91 114 205 % 27.40 30.48 29.03 Toplam 11. n 62 96 158 % 18.67 25.66 22.37 332 374 706 Tablo 2’ nin Devamı meslek Okullar Anadolu lisesi Genel lise % 25.30 31.28 28.47 n 131 136 267 n 117 121 238 Cinsiyet Ticaret lisesi n Kız 84 Erkek 117 Toplam 201 % 39.45 36.36 37.81 Toplam % 35.24 32.35 33.71 332 374 706 3.3. Araştırmada Kullanılan Veri Toplama Araçları Bu araştırmada veri toplamak amacıyla iki araç kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni olan kendini açma düzeyi Selçuk (1989) tarafından geliştirilmiş olan “Kendini Açma Envanteri” kullanılarak, bağımsız değişkenlere ait bilgileri elde edebilmek için de araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. 3.3.1. Kendini açma envanteri Kendini açma envanteri, üniversite öğrencilerinin kendini açma davranış örüntülerini belirlemek amacıyla Selçuk (1989) tarafından geliştirilmiştir. Bu envanter Jourard (1958) tarafından geliştirilen “Self-Disclosure Questionnaire” ile Flanders (1976) tarafından geliştirilen “Inventory of Self-Disclosure” ölçeklerinden şekil ve içerik yönünden faydalanılarak hazırlanmıştır. Ayrıca Jourard’ın geliştirdiği orijinal formun yanı sıra, bu formun Baymur (1971) tarafından Türkçeye adapte edilmiş halinden de faydalanılmıştır. Envanter, düşünce ve görüşler, aile, okul, cinsellik, kişilik, zevk ve ilgiler konularında 8’er madde olmak üzere toplam 48 maddeden oluşmaktadır. Envanterde ayrıca, açınılan bireyler olarak anne, baba, aynı cins yakın arkadaş, karşı cins yakın arkadaş, öğretmen ve danışman yer almaktadır. 3.3.1.1. Kendini açma envanterinin puanlanması Kendini açma envanterini cevaplandırma 48 maddenin her birine “0”, “1”, ya da “2” derecelerinden birini işaretleyerek yapılmaktadır. Kişi eğer belirli bir konuda kendini, kendini açtığı bireye olduğu gibi rahatlıkla anlatabiliyorsa cevap kâğıdına “2”, eğer rahatlıkla anlatamıyor veya yüzeysel olarak geçiştiriliyorsa “1”, kendini açtığı bireyle hiç konuşmuyorsa “0” rakamını yazmaktadır. 1. Bireylere Açılma Puanı: Envanterde açılınan kişi sayısı 6 olarak düzenlendiğinden deneğin 6 “açılma puanı” olmaktadır. Bu kişiler anne, baba, aynı cins yakın arkadaş, karşı cins yakın arkadaş, öğretmen ve psikolojik danışman olarak belirtilmiştir. Açılınan belirli bir bireye açılma puanı asgari 0 azami 96’dır. Bir deneğin bireylere açılma puanları sütunlardaki rakamların toplanması yoluyla elde edilmektedir. 2. Konusal Açılma Puanı: KAE’nde 6 açılma konusu bulunmaktadır. Her bir konuyla ilgili olarak 8’er madde vardır. Envanterdeki 1’den ve 8’e kadar olan maddeler “Düşünce ve Görüşler” konusuyla, 9’dan 16’ya kadar olan maddeler “Okul” konusuyla, 17’den 24’e kadar olan maddeler “Aile” konusuyla, 25’den 32’ye kadar olan maddeler “Cinsellik” konusuyla, 33’den 40’a kadar olan maddeler “Kişilik” konusuyla, 41’den 48’e kadar olan maddeler ise “Zevk ve İlgiler” konusuyla ilgilidir. Her bir açılınan konuda açılma puanı asgari 0, azami 96’dır. Bir deneğin konusal açılma puanları, her bir konuya ait satırdaki rakamlarının toplanması yoluyla elde edilmektedir. 3. Toplam Puan: Toplam puan, açılınan bireylere açılma puanlarının toplanmasıyla ya da 6 açılınan konudaki açılma puanlarının toplanmasıyla elde edilmektedir. Envanterden en az 0, en fazla 576 toplam puan alınabilmektedir. Puanların yüksek olması yüksek düzeyde kendini açmayı, puanların düşük olması düşük düzeyde kendini açmayı ifade etmektedir. 3.3.1.2. Kendini açma envanterinin güvenirliği Selçuk (1989) tarafından yapılan güvenirlik çalışmasında testin aralıklı tekrarı yöntemi kullanılmıştır. Bu amaçla Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Matematik ve Almanca Bölümlerinin çeşitli sınıflarına 21–24 gün aralıklarla envanter 2 kez uygulanmıştır. Öğrencilerin 1. ve 2. uygulamadan aldıkları puanlar arasındaki korelâsyon katsayıları .79 ve .91 arasında olmak üzere ortalama güvenirlik katsayısı .84 olarak bulunmuştur. 3.3.1.3. Kendini açma envanterinin geçerliliği Kendini açma envanterinin geçerlilik çalışması Selçuk (1989) tarafından yapılmıştır. Mantıksal geçerlilik yönünden öncelikle uzman kanısına başvurulmuştur. Psikoloji doktorası yapmış veya yapmakta olan ve aynı zamanda kendini açma konusunda bilgilendirilmiş olan 10 uzman, envanteri oluşturacak maddelerin seçiminde görünüş ve kapsam geçerliği yönünden yardımcı olmuşlardır. Öncelikle 120 madde olarak hazırlanan envanter, uzman değerlendirmesi sonrasında 60 maddeye indirilmiştir. Hazırlanan deneme formu Selçuk Üniversitesinde okuyan 220 öğrenciye uygulanmıştır. Öğrencilerin açık ve anlaşılır bulmadığı 7 madde ile açılma alanlarındaki madde sayılarını eşitlemek amacıyla 5 madde Selçuk tarafından deneme formundan çıkarılmıştır. Sonuç olarak altı açılma alanında 8’er madde olmak üzere toplam 48 maddelik son ölçek hazırlanmıştır. Geçerlik çalışmasının ikinci aşamasında benzer ölçekler geçerliği uygulanmıştır. Bu amaçla, Baymur (1971) tarafından Türkçeye uyarlanan “Kendini Anlatma Envanteri” ölçüt olarak kullanılmıştır. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Almanca Bölümü öğrencilerine her iki envanter uygulanmış ve benzer ölçekler katsayısı. 68 olarak bulunmuştur(Selçuk,1989). 3.3.2. Kişisel bilgi formu Bu form araştırmada ele alınan cinsiyet, sınıf ve okulu ile ilgili bilgileri toplamak amacıyla uygulanmıştır. 3.4. Verilerin Toplanması Verilerin toplanması aşamasında, Kendini Açma Envanteri ve Kişisel Bilgi Formu bireylere tek oturumda ve araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Örnekleme giren öğrencilerin bulundukları okulların bağlı bulunduğu ilçe milli eğitim müdürlüklerinin onayıyla ilçe kaymakamlığından olur alınmış daha sonra ilgili okul müdürleriyle görüşülerek randevu alınmıştır. Randevu saatlerinde okullara gidilerek sınıf sınıf anketler uygulanmaya başlanmıştır. Uygulama öncesinde öğrencilere yapılacak araştırmanın amacı kısaca anlatılarak, verecekleri cevaplarda samimi olmalarının gerekçeleri anlatılmıştır. Cevaplarının gizli tutulacağı kişisel bilgi formunun da yalnızca istatistiksel işlemlerde kullanılacağı kendilerine anlatılmış ve cevaplamaya başlamaları istenmiştir. Uygulama bitikten sonra veri toplama araçları toplanmış, bazı öğrencilerin isteksizliği dışında herhangi bir problem ortaya çıkmamıştır. 3.5. Verilerin Analizi Araştırmada kız ve erkek öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar t testi ile incelenmiştir. Farklı sınıf düzeyindeki ve farklı okul programındaki öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans analiziyle (ANOVA) incelenmiştir. Açılma durumları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla da LSD (Least Significiant difference / en küçük önemli fark) Post Hoc testi uygulanmıştır. Araştırmada verilerin analizleri SPSS for Windows 10.00 istatistik paket programıyla bilgisayarda gerçekleştirilmiştir. Hata payı 0.05 olarak alınmıştır. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. BULGULAR ve YORUM Bu bölümde denencelerle ilgili bulgulara ve yorumlara yer verilmiştir. 4.1. Kız ve Erkeklerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum: Kız ve erkek öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar t testi ile incelemiş ve bulgular Tablo 3’te verilmiştir. Tablo 3. Kız ve erkeklerin kendini açma puanları arasındaki farkla ilgili bulgular Anneye açılma Babaya açılma Aynı cins yakın arkadaşa açılma Farklı cins yakın arkadaşa açılma Öğretmene açılma Psikolojik danışmana açılma Kendini açma toplam puanı Düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma Okul konusu ile ilgili açılma Cinsiyet N X S.S. t kız erkek kız erkek kız erkek kız erkek kız erkek kız erkek kız erkek kız erkek 332 374 332 374 332 374 332 374 332 374 332 374 332 374 332 374 71,84 60,07 54,72 55,34 79,11 68,42 58,43 50,47 47,40 39,90 49,00 37,40 360,49 311,60 67,27 59,48 19,08 20,21 23,35 22,53 16,50 18,14 22,21 22,54 21,82 21,28 29,45 27,42 97,27 104,03 18,06 19,33 7,927 kız erkek 332 374 70,04 60,72 17,83 19,61 6,575 0,360 Önem düzeyi P<0.05 anlamlı p>0.05 anlamsız 8,154 P<0.05 anlamlı 4,715 P<0.05 Anlamlı 4,620 P<0.05 Anlamlı 5,415 P<0.05 Anlamlı 6,425 P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı 5,511 P<0.05 Anlamlı Tablo 3’ün devamı kız 332 57,79 20,36 Aile konusu ile ilgili açılma erkek 374 47,12 20,35 Cinsellik konusu kız 332 41,43 17,91 ile ilgili açılma erkek 374 35,84 18,29 Kişilik konusu ile kız 332 52,06 21,21 ilgili açılma erkek 374 45,34 21,80 Zevk ve ilgiler kız 332 71,90 20,19 konusu ile ilgili açılma erkek 374 63,10 23,57 S.D.=704 Tablo 3 incelendiğinde, kız ve erkek öğrencilerin kendini açma 6,954 4,090 4,142 5,295 P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla t testi uygulanmıştır. Babaya açılma boyutu dışında diğer tüm boyutlarda kız ve erkek öğrencilerin açılma puanları arasındaki farklar p<0.05 önem düzeyinde anlamlı bulunmuştur. Tabloya bakıldığı zaman, anneye açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 71,84 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 60,07’den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre anneye daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Yapılan araştırmaların birçoğu bu bulgularla paralellik gösterirken tutarsızlık gösterenler de vardır. Kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranla anneye kendini açma davranışında daha yüksek bir puana sahip olduğuna ilişkin araştırmalar (Doğan, 1983; Selçuk, 1989; Çakır, 1994; Ekebaş, 1994; Beydoğan (1995); Aker, 1996) vardır. Diğer taraftan Ataşlar (1996) ve Aşık (1992) ın yaptıkları araştırmalar ise cinsiyetin kendini anneye açma davranışına etkisi olmadığı sonucunu ortaya çıkartmıştır. Yurt dışında yapılan çalışmalarda da kızların erkeklere oranla anneye daha rahat açıldıkları (Hood ve Beck, 1971; Jourard, 1971; Jourard ve Lasakow, 1958; Papini ve diğerleri, 1990; Franco ve diğerleri, 1984) sonucunu bulan araştırmacılar mevcutken bu sonuçların aksine cinsiyetin kendini anneye açma davranışına etkisinin olmadığı sonucuna ulaşan araştırmacılar da vardır. (Plog, 1965; Mulcahy, 1973; Schneider, 1983; Garcia ve Geister, 1988). Aynı cins yakın arkadaşa açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 79,11 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 68,42 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre aynı cins yakın arkadaşa daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Yapılan araştırmalarda (Selçuk, 1989; Kelley ve diğerleri, 1983; Çakır, 1994; Aker, 1996; Ekebaş, 1994; Aşık, 1992, Avşaroğlu) kız öğrencilerin aynı cins yakın arkadaşa açılmasının erkeklere oranla daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Reisman (1990) lise ve üniversitede okuyan kız ve erkek öğrenciler üzerinde yaptığı araştırmada her iki cinsiyete de bu dönemlerde aynı cins yakın arkadaşa açılmanın artığını ve kızların duygu ve problemlerini erkeklerden daha fazla açtıkları bulgusunu elde etmiştir. Snell ve arkadaşları (1989) kız ve erkek öğrencilerin kişisel duygularını aynı cins yakın arkadaşlarına daha fazla açtıklarını, Hatch ve Leighton (1986), kadınların güçlü gördükleri yönlerini açmada erkeklerden daha ileri düzeyde olduklarını, Schnider (1983) ise, kişisel konularda bilgi verme ile kendini açma davranışında cinsiyet rolleri, yaş ve statü bakımından bir fark bulunmadığını belirtmektedirler. Cline (1983) aynı cinse kendini açma davranışında kadınlarda erkeklerden daha fazla samimi açma davranışı görüldüğünü belirtmektedir. Franko ve arkadaşları (1984) ise kızların erkeklerden daha fazla açıldıklarını ve açılmak için ise daha çok aynı cins yakın arkadaşlarını tercih ettiklerini bildirmişlerdir. Bunlar da araştırma bulgusu ile paralellik göstermektedir. Farklı cins yakın arkadaşa açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 58,43 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 50,47 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre farklı cins yakın arkadaşa daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Yapılan çalışmalar bakıldığında Ekebaş (1994), Kelley ve diğerlerinin (1983) erkeklerin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının kızlardan daha yüksek olduğunu söyledikleri; Aker (1996), Çakır (1994), Selçuk (1989), Aşık (1992) ın yaptıkları araştırmalarda ise kız ve erkek öğrencilerin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanları arasında bir fark olmadığı bulunmuştur. Ünver ve arkadaşları (1986) tarafından yapılan bir araştırmada kız ve erkek deneklere “her türlü konuyu konuşabileceğiniz karşıt cinsten arkadaşınız var mı? Şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya verilen cevaplarda kız ve erkek deneklerin cevaplarının birbirine yakın olduğu gözlenmiştir. Yurt içinde ve yurt dışında yapılan bütün bu çalışmalara bakıldığında ilgili araştırma bulgusunun desteklenmediği görülmektedir. Reisman (1990), lise ve üniversitede okuyan kız ve erkek öğrenciler üzerinde yaptığı bir araştırma sonucunda her iki cinsiyette de bu dönemlerde farklı cins yakın arkadaşa açılmanın artığını ve kızların duygu ve problemlerini erkeklerden daha fazla açtıklarını belirtmiştir. Avşaroğlu (1999) da benzer bulgular elde etmiştir. Bu da araştırma bulgusuyla paralellik göstermiştir. Öğretmene açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 47,40 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 39,90 dan büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre öğretmene daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Çakır (1994) ve Ekebaş (1994) ın yaptığı kız öğrencilerin öğretmene kendini açma puanı ile erkek öğrencilerin öğretmene kendini açma puanı arasında anlamlı bir fark yoktur çalışmasıyla (Aker, 1996; Aşık, 1992; Selçuk, 1989) yaptıkları erkek öğrenciler kız öğrencilere nazaran öğretmene kendilerini daha fazla açarlar çalışması araştırma bulgusu ile tutarsızlık göstermiştir. Gökçe (1984), tarafından lise öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada öğrencilere öğretmenleriyle ders dışı sorunlarına ilişkin görüşüp görüşmedikleri sorulmuştur. Öğrencilerin %71’i öğretmenleriyle hiç görüşmediklerini belirtmiştir. Bu bilgi araştırma bulgusuyla paralellik göstermiştir. Psikolojik danışmana açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 49,00 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 37,40 tan büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre psikolojik danışmana daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Yapılan çalışmalarla Selçuk (1989), Ekebaş (1994), Çakır (1994) ve Ataşlar’ın yapmış oldukları kızlar danışmana kendilerini daha fazla açarlar ve Kepçeoğlu (1984) Türkiye de danışmanlık hizmetlerinin yaygın olmaması ve psikolojik yardım veren uzmanlara başvurma bilincinin gelişmemiş oluşu nedeniyle öğrencilerin en az danışmana açılacağı ileri sürülmüştür. Timley ve arkadaşları (1984) yaptıkları araştırmalarında insanların kişisel ve mesleki problemlerini danışmandan ziyade arkadaşlarına açmayı tercih ettiklerini bulmuşlardır. Bu çalışmalarla ilgili araştırma bulgusu tutarlılık göstermiştir. Stokes ve arkadaşları (1980) kızların yabancılara açılma oranının erkeklerden daha düşük olduğunu belirtmektedir. Bu bilgi araştırma bulgusuyla tutarsızlık göstermektedir. Düşünce ve görüşler ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 67,27 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 59,48 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre düşünce ve görüşler ile ilgili daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Yapılan araştırmalarla (Selçuk,1989) en çok açılınan konular boyutunda diğer çalışmalarla paralellik gösteren araştırma bulgularından biri de düşünce ve görüşler konusunda kendini açmadır. (Geçtan, 1978), Pek çok kişi bir araya geldiklerinde duygularını yaşayacak yerde sürekli olarak edebiyat, sanat ya da siyasetten söz etmektedir Mulcahy (1973), yaptığı araştırma sonucunda kızların erkeklere oranla kişilik, zevkler ve ilgiler gibi konularda daha çok açılırlarken erkeklerin ise meslek, tutum ve görüşler konularında daha fazla açıldıklarını, Gorcyca (1993) kadınların kendilerini daha çok duygusal seviyede açtıklarını, erkeklerin ise faaliyetler çerçevesinde kendilerini açmaya eğilimli olduklarını belirtmiştir. Okul konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 70,04 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 60,72 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre okul konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. En çok açılınan konular boyutunda yapılan çalışmalarda Doğan(1983); Çakır, (1994); Selçuk (1989) ve Melikan (1962) okul konusu en çok açılınan konu iken araştırmamız bulgusu ile tutarsızlık göstermiştir. Aynı çalışmalarda kızlar okul konusunda erkeklerden daha fazla açılmışlardır bulgusu araştırma bulgusuyla paralellik göstermiştir. Aşık (1992) ve diğer araştırmalarda belirtilen kız öğrenciler erkek öğrencilerden daha fazla açılmaktadır görüşü ise araştırmamızla paralellik göstermektedir. Aile konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 57,79 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 47,12 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre aile konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Orta sıralarda yer alan aile konusu ile ilgili açılma, yapılan çalışmalarla Doğan(1983); Çakır, (1994); Selçuk (1989) ve Melikan (1962) ilgili araştırma bulgusu desteklenmiş olmaktadır. Kız öğrenciler erkek öğrencilerden daha fazla kendilerini açmaktadırlar bulgusu da araştırma bulgularıyla paralellik göstermektedir. Cinsellik konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 41,43 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 35,84 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre cinsellik konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Doğan(1983); Çakır (1994); Selçuk (1989); Çakır (1994); Duke ve Murdock (1992); Melikan (1962) ve Jourard ve Lasakow (1958) tarafından yapılan araştırmalarda cinsellik konularında açılma en düşük açılınan konu olmuştur. Üniversite öğrencileri üzerinde psikososyal bir araştırma yapan Başaran (1990), arkadaşları ile en çok konuşup tartıştıkları konuları genel problemler ve kişisel konular olarak belirlemiş, cinsel konular gibi konuların beklenilen oranda olmadığını ifade etmiştir. Bu anlamda da ilgili araştırma bulgusu desteklenmiş olmaktadır. Kişilik konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 52,06 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 45,34 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre kişilik konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Jourard ve Lasakow (1958) tarafından yapılan araştırmada kişilik konularında açılma oldukça düşük çıkmıştır. Mulcahy (1973), yaptığı araştırma sonucunda kızların erkeklere oranla kişilik konusunda daha çok açıldıklarını belirtmiş bu bilgiler de araştırma bulgularıyla paralellik göstermiştir. Zevk ve ilgiler konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 71,90 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 63,10’ dan büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre zevk ve ilgiler konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini göstermektedir. Zevkler ve ilgiler konusu araştırmamızda en çok açılınan konu olmuştur. Yapılan diğer çalışmalarda Doğan(1983); Çakır, (1994); Selçuk (1989); Melikan (1962) ve Jourard ve Lasakow (1958) orta sıralarda açılınan konu iken; mevcut araştırmada en yüksek puanı alan konu olmuş ve araştırma bulgusuyla tutarsızlık göstermiştir. Mulcahy (1973), Aşık (1992) de yaptığı araştırma sonucunda kızların erkeklere oranla zevkler ve ilgiler konusunda daha çok açıldıklarını belirtmişler bu da araştırma bulgusuyla paralellik göstermiştir. Toplam açılma puanı bilgilerine bakıldığında cinsiyet faktörünün kendini açma davranışı üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Buna göre, tüm konularda kendini açma toplam puanlarında, kişilere açılma toplam puanlarında ve genel toplamda kendini açma toplam puanlarında kız öğrenciler daha yüksek puanlar almışlardır. Bu bulgular; Body (1995), kızların erkeklere oranla daha yakın olduklarını ve kendilerini daha fazla açtıklarını, Mulcahy (1973); Hood ve Beck (1971); Hatch ve Leighton (1986), kız ve erkeklerin kendi cinslerine karşıt cins arkadaşlarından daha fala açıldıklarını, Selçuk (1989), Avşaroğlu (1999), Öz (1999), Doğan (1983), Aker (1996), Ekebaş (1994), Schneider (1983), Çakır (1994), Hatch ve Leighton (1986), Gültekin (2001), Beydoğan (1994), kızların kendilerini erkeklerden daha fazla açtıklarını, Aşık (1992), cinsiyet faktörünün genel olarak kendini açmada etkili olmadığını, bununla birlikte anne ve aynı cins yakın arkadaşa kendini açma düzeyinin kızlarda daha yüksek olduğunu, Franko ve arkadaşları (1984) ise kızların erkeklerden daha fazla açıldıklarını ve açılmak için ise daha çok aynı cins yakın arkadaşlarını tercih ettiklerini bildirmişlerdir. Hortaçsu (1989), 12–18 yaşındaki Türk ergenleri ile yaptığı çalışmasında konuşmaktan en fazla hoşlandıkları beş insana ilişkin bir liste sunulmuştur. Her iki cinsten de anneye ve aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının yüksek olduğu görülmüştür. Bu bulgular araştırma bulgularıyla paralellik göstermiştir. Elde edilen genel bulgulara bakıldığında kızların erkeklere nazaran kendilerini daha fazla açtıkları görülmektedir. Erkeklerin kendilerini açmalarının teşvik edilmemesi, kızların toplumsal, psikolojik ve fizyolojik faktörlerin etkisiyle duygusal olayları paylaşmada daha istekli ve iyi iletişim kurmaları, dünyadaki kadın hareketlerinden etkilenmeleri ve bu hareketlerin içinden kendilerine belli oranlarda pay çıkarmaları yüz yıllarca baskı altında tutulan kadınların günümüz koşullarını bir fırsat olarak değerlendirmeleri kendilerini daha fazla açmalarının nedenleri olarak düşünülmüştür. 4.2. Farklı Sınıf Düzeyindeki Öğrencilerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum: Farklı sınıf düzeyindeki öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla, 9., 10. ve 11. sınıftaki öğrencilerin kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans analiziyle (ANOVA) incelenmiştir. Tablo 4’te aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri ve Tablo 5’te Tek Yönlü Varyans analiziyle ilgili bulgular verilmiştir. Tablo 4. Farklı sınıflara göre kendini açma puanlarına ilişkin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri Anneye açılma Babaya açılma Aynı cins yakın arkadaşa açılma Farklı cins yakın arkadaşa açılma Öğretmene açılma Psikolojik danışmana açılma Sınıf 9,00 10,00 11,00 Toplam 9,00 10,00 11,00 Toplam 9,00 10,00 11,00 Toplam 9,00 10,00 11,00 Toplam 9,00 10,00 11,00 Toplam 9,00 10,00 11,00 Toplam N 343 205 158 706 343 205 158 706 343 205 158 706 343 205 158 706 343 205 158 706 343 205 158 706 X 67,96 64,00 62,56 65,60 58,40 53,25 50,09 55,05 72,85 74,72 73,08 73,44 52,93 54,60 56,51 54,22 44,32 41,97 43,36 43,42 44,92 36,97 46,02 42,86 S.S. 19,80 21,32 20,58 20,53 21,99 23,37 23,22 22,90 18,51 18,34 17,25 18,18 22,63 23,99 21,11 22,72 22,75 22,91 18,13 21,84 29,87 29,71 24,70 28,96 Tablo 4’ün devamı Kendini açma toplam puanı Düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma Okul konusu ile ilgili açılma Aile konusu ile ilgili açılma Cinsellik konusu ile ilgili açılma Kişilik konusu ile ilgili açılma Zevkler ve ilgiler konusu il ilgili açılma 9,00 343 341,39 103,70 10,00 205 325,50 107,87 11,00 158 331,61 97,82 Toplam 706 334,59 103,75 9,00 343 63,58 19,15 10,00 205 61,20 19,27 11,00 158 64,68 18,82 Toplam 706 63,14 19,13 9,00 343 66,80 18,97 10,00 205 63,37 19,61 11,00 158 63,66 19,63 Toplam 706 65,10 19,35 9,00 343 53,00 20,81 10,00 205 51,26 21,93 11,00 158 51,41 20,37 Toplam 706 52,14 21,03 9,00 343 39,07 18,79 10,00 205 38,02 18,88 11,00 158 37,73 16,49 Toplam 706 38,47 18,31 9,00 343 50,55 22,29 10,00 205 46,19 21,09 11,00 158 47,07 21,20 Toplam 706 48,50 21,77 9,00 343 68,39 21,47 10,00 205 65,46 24,04 11,00 158 67,06 22,45 Toplam 706 67,24 22,46 Tablo 5. Farklı sınıflara göre kendini açma puanları arasındaki farkla ilgili bulgular Kareler toplamı Anneye açılma Babaya açılma Aynı cins yakın arkadaşa açılma Farklı cins yakın arkadaşa açılma Öğretmene açılma Psikolojik danışmana açılma S.D. Kareler ortalaması Gruplararası 3895,577 2 1947,789 Gruplariçi Toplam 293295,374 297190,952 703 705 417,205 Gruplararası 8405,410 2 4202,705 Gruplariçi Toplam 361364,047 369769,458 703 705 514,031 Gruplararası 472,955 2 236,478 Gruplariçi Toplam 232509,390 232982,346 703 705 330,739 Gruplararası 1422,928 2 711,464 Gruplariçi Toplam 362432,347 363855,275 703 705 515,551 Gruplararası 714,093 2 357,047 Gruplariçi Toplam 335616,276 336330,370 703 705 477,406 Gruplararası 10135,948 2 5067,974 Gruplariçi Toplam 581021,316 591157,263 703 705 826,488 Gruplararası 34192,530 2 17096,265 Gruplariçi Toplam 7554402,348 7588594,878 703 705 10745,949 F 4,669 Önem düzeyi P<0.05 anlamlı 8,176 P<0.05 Anlamlı 0,715 P>0.05 Anlamsız 1,380 P>0.05 Anlamsız 0,748 P>0.05 Anlamsız 6,132 P<0.05 Anlamlı 1,591 P>0.05 TOPLAM Anlamsız Tablo 5’in Devamı Düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 1211,442 256760,954 257972,397 2 703 705 605,721 365,236 Okul konusu ile ilgili açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 1925,100 261962,760 263887,860 2 703 705 962,550 372,636 Gruplararası Gruplariçi Toplam 498,299 311271,374 311769,673 2 703 705 249,150 442,776 Gruplararası Gruplariçi Toplam 250,923 236156,891 236407,814 2 703 705 125,462 335,927 Kişilik konusu ile ilgili açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 2860,348 331132,147 333992,494 2 703 705 1430,174 471,027 Zevkler ve ilgiler konusu il ilgili açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 1110,030 354625,035 355735,065 2 703 705 555,015 504,445 Aile konusu ile ilgili açılma Cinsellik konusu ile ilgili açılma 1,658 P>0.05 Anlamsız 2,583 P>0.05 Anlamsız 0,563 P>0.05 Anlamsız 0,373 P>0.05 Anlamsız 3,036 P<0.05 Anlamlı 1,100 P>0.05 Anlamsız Tablo 5 incelendiği zaman, farklı sınıf düzeyindeki öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla, 9. 10. ve 11. sınıftaki öğrencilerin kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans analiziyle (ANOVA) incelendiği görülmektedir. Tablodan anneye açılma, babaya açılma, psikolojik danışmana açılma ve kişilik konusunda açılma davranışları açısından sınıflar arasındaki farklar p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Aynı cinsten arkadaşlara açılma, farklı cinsten arkadaşlara açılma, öğretmene açılma, düşünce ve görüşler ile ilgili açılma, okul konusu ile ilgili açılma, aile konusu ile ilgili açılma ve cinsellik konusu ile ilgili açılma davranışları açısından sınıflar arasındaki farklar p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Hangi sınıf düzeyindeki öğrencilerin açılma durumları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla LSD (Least significiant difference / en küçük önemli fark) Post Hoc testi uygulanmış ve bulgular Tablo 6’da verilmiştir Tablo 6. Açılma durumlarına ilişkin sınıflar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc testi bulguları Sınıf (I) Sınıf Ortalamalara (J) rası fark (I-J) Önem düzeyi 9,00 10,00 3,9621 P<0.05 Anlamlı 11,00 5,3988 P<0.05 Anlamlı 10,00 5,1487 P<0.05 Anlamlı 11,00 8,3137 10,00 -1,8628 P<0.05 Anlamlı P>0.05 Anlamsız 11,00 -,2217 10,00 11,00 1,6411 9,00 10,00 -1,6622 P>0.05 Anlamsız 11,00 -3,5734 11,00 -1,9112 P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız Anneye açılma 9,00 Babaya açılma 9,00 Aynı cins yakın arkadaşa açılma Farklı cins yakın arkadaşa açılma 10,00 P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız Tablo 6’nın Devamı 9,00 10,00 2,3578 11,00 ,9629 10,00 11,00 -1,3949 9,00 10,00 7,9447 11,00 -1,1035 10,00 11,00 -9,0483 9,00 10,00 15,8882 11,00 9,7767 10,00 11,00 -6,1115 9,00 10,00 2,3782 11,00 -1,1005 10,00 11,00 -3,4787 9,00 10,00 3,4252 11,00 3,1314 10,00 11,00 -,2938 9,00 10,00 1,7415 11,00 1,5949 10,00 11,00 -,1465 9,00 10,00 1,0485 11,00 1,3387 11,00 ,2902 Öğretmene açılma Psikolojik açılma danışmana Toplam açılma puanı Düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma Okul konusu ile ilgili açılma Aile açılma konusu ile ilgili Cinsellik konusu ile ilgili açılma 10,00 P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P<0.05 Anlamlı P>0.05 Anlamsız P<0.05 Anlamlı P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P<0.05 Anlamlı P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız Tablo 6’nın Devamı Kişilik konusu ile ilgili açılma Zevkler ve ilgiler konusu il ilgili açılma 9,00 10,00 4,3627 11,00 3,4785 10,00 11,00 -,8843 9,00 10,00 2,9321 11,00 1,3337 11,00 -1,5984 10,00 P<0.05 Anlamlı P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız P>0.05 Anlamsız Tablo 6’daki açılma durumlarına liken sınıflar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc testi bulguları incelendiğinde; Tablodan 9. sınıf öğrencilerinin anneye açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin anneye açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Kökdemir (1995), lise ve üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını kişiçevre ilişkisi açısından incelediği bir araştırma sonucunda ergenlerde ve genç yetişkinlerde gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer bakımından farklılıklar bulunduğunu belirtmektedir. Araştırma sonucunda kişinin kendisini açması için en uygun kişiler olarak ebeveynleri ve arkadaşları olduğu, arkadaşlara ebeveynlerden daha fazla açıldıkları, ebeveynlerden de daha çok anneye açıldıkları görülmüştür. Garcia ve Geisler (1988), kendini açma, cinsiyet ve yaş farklılığı arasındaki ilişkiyi incelediği araştırması sonucunda yaş ortalaması 14 olan altıncı sınıf ile yaş ortalamaları 17 olan sekizinci sınıf öğrencilerinin ebeveynlerden en çok anneye açıldıkları bulgusunu elde etmiştir. Bu da yaş ortalaması 16– 18 arasında değişen ve araştırmaya katılan öğrencilerin anneye açılma puanı daha yüksek olan araştırma bulgusunu destekler niteliktedir. 9. sınıf öğrencilerinin babaya açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin babaya açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Garcia ve Geisler (1988), kendini açma, cinsiyet ve yaş farklılığı arasındaki ilişkiyi incelediği araştırması sonucunda yaş ortalaması 14 olan altıncı sınıf ile yaş ortalamaları 17 olan sekizinci sınıf öğrencilerinin en az babaya açıldıkları bulgusunu elde etmiştir. Kökdemir (1995), lise ve üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını kişi-çevre ilişkisi açısından incelediği bir araştırma sonucunda ergenlerde ve genç yetişkinlerde gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer bakımından farklılıklar bulunduğunu belirtmektedir. Araştırma sonucunda kişinin kendisini açması için en uygun kişiler olarak ebeveynleri ve arkadaşları olduğu, arkadaşlara ebeveynlerden daha fazla açıldıkları, ebeveynlerden de daha az babaya açıldıkları görülmüştür. Bu da yaş ortalaması 16–18 arasında değişen ve araştırmaya katılan öğrencilerin babaya açılma puanı anneden daha düşük olan araştırma bulgusunu destekler niteliktedir. Garcia ve Geisler (1988), kendini açma, cinsiyet ve yaş farklılığı arasındaki ilişkiyi incelediği araştırması sonucunda yaş ortalaması 14 olan altıncı sınıf ile yaş ortalamaları 17 olan sekizinci sınıf öğrencilerinin en az babaya açıldıkları bulgusunu elde etikleri araştırmasıyla mevcut araştırma sonucunda elde edilen en az açılınan bireyler olarak öğretmen ve psikolojik danışman bulgusu Garcia ve Geisler (1988) in en az açılınan bireyler konusundaki araştırma bulguları bir tutarsızlık göstermektedir. 9. sınıf öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir Garcia ve Geisler (1988), kendini açma, cinsiyet ve yaş farklılığı arasındaki ilişkiyi incelediği araştırması sonucunda yaş ortalaması 14 olan altıncı sınıf ile yaş ortalamaları 17 olan sekizinci sınıf öğrencilerinin en çok kız arkadaşlarına açıldıkları bulgusunu elde etmiştir. Kökdemir (1995), lise ve üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını kişi-çevre ilişkisi açısından incelediği bir araştırma sonucunda ergenlerde ve genç yetişkinlerde gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer bakımından farklılıklar bulunduğunu belirtmektedir. Araştırma sonucunda kişinin kendisini açması için en uygun kişiler olarak ebeveynleri ve arkadaşları olduğu, arkadaşlara ebeveynlerden daha fazla açıldıkları, ebeveynlerden de daha çok anneye açıldıkları görülmüştür. Bu da araştırmada en çok açıldıkları kişi olarak aynı cins yakın arkadaşı tercih etikleri bulgusunu destekler niteliktedir. 9. sınıf öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. 9. sınıf öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından daha yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de öğretmene açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. 9. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarının 10. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu,9. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarının 11. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu ve 10. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarının 11. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarından düşük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. 9. sınıf öğrencilerinin düşünce ve görüşler ile ilgili açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin düşünce ve görüşler ile ilgili açılma puanlarından yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de düşünce ve görüşler ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin düşünce ve görüşler ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. 9. sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının 10. sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu, 9. sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının 11. sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarından yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu ve 10. sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının11.sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. 9. sınıf öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarından büyük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de aile konusu ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarından düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. 9. sınıf öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından büyük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Ataşalar (1996), cinsellik konusunda yaşları 20–22 arasında olan üniversite öğrencilerinin yaşları 17–19 arasında olan üniversite öğrencilerinden daha fazla açıldıkları sonucunu elde etmiştir. Mevcut araştırmada yaşları küçük olan 9.sınıf öğrencileri yaşları büyük olan 10. ve 11. sınıf öğrencilerinden cinsellik konusunda daha fazla açılmışlardır. Burada tam tersi bir sonuç elde edilmiştir. 9. sınıf öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarının10. sınıf öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu, 9. sınıf öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu ve 10. sınıf öğrencilerinin de kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. 9. sınıf öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarından büyük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu, 10. sınıf öğrencilerinin de zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. 9. sınıftan 11. sınıfa doğru gidildikçe kendini açma puanı ortalamalarında doğrusal bir artış ya da azalış görülmemiştir. Bazı puan türlerinde sınıfların ortalaması yüksek çıkarken bazılarında düşük çıkmıştır. Toplam puanlarının p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olması 9. sınıf ve 11. sınıf öğrencileri arasındaki yaş farkının az olmasına bağlanabilir. Selçuk (1989) üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmasında benzer sonuçlar bulmuştur. Hargie (1981) kendini açmanın yaşla birlikte artığını söylemiş fakat araştırma bulgularında 10. sınıf öğrencilerinin 9. sınıf ve 11. sınıf öğrencilerine nazaran daha düşük puan almaları bu araştırmayla tutarsızlık göstermektedir. Çakır (1994)’ın lise öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen faktörleri incelediği araştırmasında, kızların erkeklerden daha fazla kendilerini açtıklarını, karma lisede okuyor olmanın, bulunduğu sınıfın, takip edilen alanın, genel veya özel lise okumanın kendini açma davranışını etkilemediğini söylemiştir. Çetinkaya (2005) üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmasında 4. sınıfta okuyan öğrencilerin öğretmene 1. sınıfta okuyan öğrencilerin ise psikolojik danışmana daha çok açıldıkları sonucunu elde etmiştir. Ayrıca, Papini ve arkadaşları (1990) yaşın ilerlemesi ile kendini açma düzeyinin arttığını tespit etmiştir. Mevcut çalışmada 9. sınıfların kişiler ve konular bazında kendini açmada daha yüksek puanlar aldıkları düşünüldüğünde araştırmanın diğer araştırma bulgularıyla tutarsızlık gösterdiği görülmektedir. Hortaçsu (1989), 12–18 yaşındaki Türk ergenleri ile yaptığı çalışmasında konuşmaktan en fazla hoşlandıkları beş insana ilişkin bir liste sunulmuştur. Her iki cinsten de anneye ve aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının yüksek olduğu görülmüştür. Araştırmaya bakıldığında açılınan kişiler ve açılınan konular bazında tüm sınıflar düzeyinde kız öğrencilerin erkek öğrencilere nazaran daha yüksek puanlar aldıkları görülmektedir. Diğer araştırmalarda yaş ilerledikçe kendini açmanın artığı sonucu mevcut araştırmayla tutarsızlık göstermektedir. Çünkü 9. sınıf öğrencileri 10. ve 11. sınıf öğrencilerinden daha çok açılmışlardır. 11. sınıflar da 10. sınıflardan daha çok açılmışlardır. 9. sınıfların kendilerini daha çok açmalarının nedenleri toplumsal gelişmeler, eğitimdeki yenilikler, anne baba tutumlarındaki değişmeler ve iletişim teknolojisinin birey üzerindeki etkileri olarak düşünülmüştür. 11. sınıfların kendilerini daha çok açmalarının nedenleri diğer araştırma sonuçlarıyla açıklanabilir yani yaş ilerledikçe kendini açma da artmaktadır. 4.3. Farklı Okul Programlarındaki Öğrencilerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum: Farklı okul programındaki öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla, Ticaret Meslek Lisesi, Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans analiziyle (ANOVA) incelenmiştir. Tablo 7’de aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri ve Tablo 8’de Tek Yönlü Varyans analiziyle ilgili bulgular verilmiştir. Tablo 7. Farklı okul programlarına göre kendini açma puanlarına ilişkin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri Anneye açılma Babaya açılma Aynı cins yakın arkadaşa açılma Okul Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi N 201 267 X 63,68 65,55 S.S. 20,74 19,95 Genel lise 238 67,29 20,94 Toplam 706 65,60 20,53 Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi 201 267 48,61 57,90 24,86 20,97 Genel lise 238 57,29 22,26 Toplam 706 55,05 22,90 Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi 201 267 67,63 75,03 20,10 16,11 Genel lise 238 76,57 17,59 Toplam 706 73,44 18,18 Tablo 7’nin Devamı Farklı cins yakın arkadaşa açılma Öğretmene açılma Psikolojik açılma Kendini puanı danışmana açma toplam Düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma Okul konusu ile ilgili açılma Aile açılma konusu ile ilgili Cinsellik konusu ile ilgili açılma Kişilik konusu ile ilgili açılma Zevkler ve ilgiler konusu il ilgili açılma Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam 201 267 238 706 201 267 238 706 201 267 238 706 48,10 56,10 57,26 54,22 39,18 41,75 48,88 43,42 28,35 43,71 54,15 42,86 24,35 21,34 21,87 22,72 24,00 19,95 20,92 21,84 28,53 25,26 28,00 28,96 Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam 201 267 238 706 201 267 238 706 201 267 238 706 201 267 238 706 201 267 238 706 201 267 238 706 295,55 340,05 361,44 334,59 53,96 66,19 67,47 63,14 55,49 68,50 69,40 65,10 45,74 52,26 57,40 52,14 39,17 34,96 41,81 38,47 44,89 47,23 52,98 48,50 106,06 95,77 100,91 103,75 18,61 17,84 18,40 19,13 19,74 17,14 18,57 19,35 20,55 19,28 21,89 21,03 19,00 16,70 18,82 18,31 21,29 22,11 21,09 21,77 Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Toplam 201 267 238 706 56,30 70,90 72,38 67,24 21,73 21,16 21,38 22,46 Tablo 8. Farklı okul programlarına göre kendini Açma puanları arasındaki farkla ilgili bulgular Kareler toplamı Gruplararası 1423,909 Gruplariçi 295767,043 Toplam 297190,952 S.D. Kareler ortalaması 2 711,954 703 420,721 705 F Gruplararası Gruplariçi Toplam 11700,666 358068,791 369769,458 2 703 705 5850,333 509,344 11,486 Gruplararası Gruplariçi Toplam 9792,607 223189,739 232982,346 2 703 705 4896,304 317,482 15,422 Farklı cins yakın arkadaşa açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 10680,672 353174,603 363855,275 2 703 705 5340,336 502,382 10,630 Öğretmene açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 11439,029 324891,341 336330,370 2 703 705 5719,514 462,150 12,376 Gruplararası Gruplariçi Toplam 72842,995 518314,269 591157,263 2 703 705 36421,497 737,289 49,399 Gruplararası Gruplariçi Toplam 485888,156 7102706,723 7588594,878 2 703 705 242944,078 10103,424 24,046 Anneye açılma Babaya açılma Aynı cins yakın arkadaşa açılma Psikolojik danışmana açılma Toplam açılma puanı Önem düzeyi 1,692 P>0.05 Anlamsız P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı P<0.05 Anlamlı Tablo 8’in devamı Düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 23878,225 234094,171 257972,397 2 703 705 11939,113 332,993 Okul konusu ile ilgili açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 26069,614 237818,245 263887,860 2 703 705 13034,807 338,291 Gruplararası Gruplariçi Toplam 14816,398 296953,275 311769,673 2 703 705 7408,199 422,409 Gruplararası Gruplariçi Toplam 6039,449 230368,366 236407,814 2 703 705 3019,724 327,693 Kişilik konusu ile ilgili açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 7822,404 326170,090 333992,494 2 703 705 3911,202 463,969 Zevkler ve ilgiler konusu il ilgili açılma Gruplararası Gruplariçi Toplam 33920,740 321814,326 355735,065 2 703 705 16960,370 457,773 Aile konusu ile ilgili açılma Cinsellik konusu ile ilgili açılma 35,854 P<0.05 Anlamlı 38,531 P<0.05 Anlamlı 17,538 P<0.05 Anlamlı 9,215 P<0.05 Anlamlı 8,430 P<0.05 Anlamlı 37,050 P<0.05 Anlamlı Tablo 8 incelendiği zaman, farklı okul programındaki öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla, Ticaret Meslek Lisesi, Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans analiziyle (ANOVA) incelendiği görülmektedir. Tablodan anneye açılma davranışı dışında diğer açılma davranışları açısından sınıflar arasındaki farklar p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Hangi sınıf düzeyindeki öğrencilerin açılma durumları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla LSD (Least significiant difference / en küçük önemli fark) Post Hoc testi uygulanmış ve bulgular Tablo 9’da verilmiştir. Tablo 9. Açılma durumlarına ilişkin okullar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc testi bulguları Anneye açılma Okul (I) Okul (J) Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Ortalamalararası fark (I-J) -1,8739 Önem düzeyi P>0.05 Anlamsız Genel lise -3,6133 P>0.05 Anlamsız Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi 1,8739 P>0.05 Anlamsız Genel lise -1,7394 P>0.05 Anlamsız Genel lise Ticaret meslek lisesi 3,6133 P>0.05 Anlamsız Anadolu lisesi 1,7394 P>0.05 Anlamsız Tablo 9’un devamı Babaya açılma Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi -9,2919 P<0.05 Anlamlı Genel lise -8,6787 ,P<0.05 Anlamlı Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi 9,2919 P<0.05 Anlamlı Genel lise ,6132 P>0.05 Anlamsız Genel lise Ticaret meslek lisesi 8,6787 P<0.05 Anlamlı Anadolu lisesi -,6132 P>0.05 Anlamsız Aynı cins yakın Ticaret arkadaşa açılma meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi Genel lise -7,4019 P<0.05 -8,9396 Anlamlı P<0.05 7,4019 Anlamlı P<0.05 -1,5377 Anlamlı P>0.05 Anlamsız Genel lise Ticaret meslek lisesi 8,9396 P<0.05 Anadolu lisesi 1,5377 Anlamlı P>0.05 Anlamsız Tablo 9’un devamı P<0.05 Farklı cins yakın arkadaşa açılma Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi -8,0016 Anlamlı -9,1652 P<0.05 Genel lise Anlamlı P<0.05 Anadolu lisesi Genel lise Öğretmene açılma Ticaret meslek lisesi 8,0016 Anlamlı -1,1636 P>0.05 Ticaret meslek lisesi 9,1652 Anlamsız P<0.05 Anadolu lisesi 1,1636 Anlamlı P>0.05 -2,5687 Anlamsız P>0.05 -9,6941 Anlamsız P<0.05 2,5687 Anlamlı P>0.05 -7,1253 Anlamsız P<0.05 9,6941 Anlamlı P<0.05 7,1253 Anlamlı P<0.05 Ticaret meslek lisesi Genel lise Anadolu lisesi Genel lise Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi Genel lise Genel lise Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Anlamlı Tablo 9’un devamı Psikolojik danışmana açılma Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi Genel lise Genel lise Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Toplam puanı açılma Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi Genel lise Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi Genel lise Genel lise Ticaret meslek lisesi Anadolu lisesi -15,3634 P<0.05 -25,7988 Anlamlı P<0.05 15,3634 Anlamlı P<0.05 -10,4354 Anlamlı P<0.05 25,7988 Anlamlı P<0.05 10,4354 Anlamlı P<0.05 -44,5014 Anlamlı P<0.05 -65,8897 Anlamlı P<0.05 44,5014 Anlamlı P<0.05 -21,3883 Anlamlı P<0.05 65,8897 Anlamlı P<0.05 21,3883 Anlamlı P<0.05 Anlamlı Tablo 9’un devamı Düşünce ve Ticaret görüşler konusu ile meslek lisesi ilgili açılma Anadolu lisesi -12,2308 P<0.05 Anlamlı Genel lise -13,5062 P<0.05 Anlamlı Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi 12,2308 P<0.05 Anlamlı Genel lise -1,2754 P>0.05 Anlamsız Genel lise Ticaret meslek lisesi 13,5062 P<0.05 Anlamlı Anadolu lisesi 1,2754 P>0.05 Anlamsız Okul konusu ile Ticaret ilgili açılma meslek lisesi Anadolu lisesi -13,0143 P<0.05 Anlamlı Genel lise -13,9158 P<0.05 Anlamlı Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi 13,0143 P<0.05 Anlamlı Genel lise -,9015 P>0.05 Anlamsız Genel lise Ticaret meslek lisesi 13,9158 P<0.05 Anlamlı Anadolu lisesi ,9015 P>0.05 Anlamsız Tablo 9’un devamı Aile konusu ile Ticaret ilgili açılma meslek lisesi Anadolu lisesi -6,5209 P<0.05 Anlamlı Genel lise -11,6579 P<0.05 Anlamlı Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi 6,5209 P<0.05 Anlamlı Genel lise -5,1370 P<0.05 Anlamlı Genel lise Ticaret meslek lisesi 11,6579 P<0.05 Anlamlı Anadolu lisesi 5,1370 P<0.05 Anlamlı Cinsellik konusu Ticaret ile ilgili açılma meslek lisesi Anadolu lisesi 4,2066 P<0.05 Anlamlı Genel lise -2,6418 P>0.05 Anlamsız Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi -4,2066 P<0.05 Anlamlı Genel lise -6,8484 P<0.05 Anlamlı Genel lise Ticaret meslek lisesi 2,6418 P>0.05 Anlamsız Anadolu lisesi 6,8484 P<0.05 Anlamlı Tablo 9’un devamı Kişilik konusu il Ticaret Anadolu ilgili açılma meslek lisesi lisesi -2,3417 P>0.05 Anlamsız -8,0884 P<0.05 2,3417 Anlamlı P>0.05 -5,7468 Anlamsız P<0.05 Ticaret meslek lisesi 8,0884 Anlamlı P<0.05 Anadolu lisesi 5,7468 Anlamlı P<0.05 -14,6004 Anlamlı P<0.05 Genel lise Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi Genel lise Genel lise Zevkler ve ilgiler Ticaret Anadolu konusu ile ilgili meslek lisesi lisesi açılma -16,0796 P<0.05 14,6004 Anlamlı P<0.05 -1,4793 Anlamlı P>0.05 Ticaret meslek lisesi 16,0796 Anlamsız P<0.05 Anadolu lisesi 1,4793 Genel lise Anadolu lisesi Ticaret meslek lisesi Genel lise Genel lise Anlamlı Anlamlı P>0.05 Anlamsız Tablo 9. Açılma durumlarına ilişkin okullar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc testi bulguları incelendiğinde; Tablodan Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin anneye açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin anneye açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu, Anadolu Lisesi öğrencilerinin Genel Lise öğrencilerinin anneye açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin babaya açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin babaya açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin babaya açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin babaya açılma puanlarından büyük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarının Anadolu Lisesi öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu, Genel Lise öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin öğretmene açılma puanı Genel Lise öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu, Anadolu Lisesi öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu, Anadolu Lisesi öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin aile konusu ile ilgiliaçılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu Lisesi öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu, Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu, Anadolu Lisesi öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu Lisesi öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu, Genel Lise öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanı Genel Lise öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. Elçi (1998), Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri bölümündeki öğrencilerin kendini açma özelliklerini incelediği araştırmasında farklı okul programındaki öğrencilerin kendini açma davranışı açısından anlamlı farklar tespit etmiştir. Kökdemir (1995), lise ve üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını kişiçevre ilişkisi açısından incelediği bir araştırma sonucunda ergenlerde ve genç yetişkinlerde gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer bakımından farklılıklar bulunduğunu belirtmektedir. Selçuk (1989) üniversitede farklı bölümlerde okuyan öğrencilerin kendini açma davranışları açısından anlamlı farklar bulmuş bunu da aldıkları farklı eğitimle ilgili olabileceğini belirtmiştir. Demirhan (2002), lise öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmasında, kendini açma düzeyi düşük olan genel lise öğrencilerinin en az cinsellik ve kişilik konularında, kendini açma düzeyi yüksek olan genel lise öğrencilerinin ise en az cinsellik konusunda kendilerini açtıklarını söylemektedir. Yine kendini açma düzeyi düşük olan genel lise öğrencilerinin en fazla görüş ve düşünceler, okul, zevk ve ilgiler konularında; kendini açma düzeyi yüksek olan genel lise öğrencilerinin en fazla zevk ve ilgiler konusunda kendilerini açtıklarını söylemektedir. Bireyler açısından en az psikolojik danışman ve öğretmene en fazla aynı cins yakın arkadaşa ve anneye açıldıklarını söylemektedir. Çakır (1994)’ın lise öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen faktörleri incelediği araştırmasında, kızların erkeklerden daha fazla kendilerini açtıklarını, karma lisede okuyor olmanın, bulunduğu sınıfın, takip edilen alanın, genel veya özel lise okumanın kendini açma davranışını etkilemediğini söylemiştir. Faklı okul programlarının kendini açmaya etkisinin araştırıldığı bu bölümde genel lise öğrencilerinin puanlarının yüksek olduğu görülmektedir. Genel Lise öğrencilerinin derslerinden daha çok sosyal etkinliklere önem verdikleri ve bunun da kendini açmaya etkisinin olduğu düşünüldüğünde sonuç normal karşılanmıştır. Ticaret meslek lisesi öğrencileri ise kendilerini en az açan öğrenciler olmuştur. Meslek lisesine giden öğrencilerin toplum tarafından başarısız olarak görülmeleri, kendilerine güvenmemeyi, içine kapanmayı ve dolayısıyla kendini yeterince ifade etmemeyi de beraberinde getirmektedir. BEŞİNCİ BÖLÜM 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Bu bölümde; araştırma sonucunda elde edilen cinsiyet, sınıf ve okul değişkenlerinin kendini açma davranışına etkisi incelenmiş ve aşağıdaki sonuçlara elde edilmiştir. 5.1. Sonuçlar Araştırma sonuçlarına göre cinsiyet, öğrencilerin kendini açma davranışını etkilemektedir. Kız öğrencilerin kendini açma puanları erkek öğrencilerin kendini açma puanından önemli düzeyde yüksek bulunmuştur. Kız öğrencilerin anneye, aynı cins yakın arkadaşa, farklı cins yakın arkadaşa, öğretmene ve psikolojik danışmana açılma puanları erkek öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Babaya açılma puanlarında ise anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Öğrenciler genel olarak kendilerini en çok aynı cins yakın arkadaşa açmaktadır. Daha sonra sırasıyla anneye, farklı cins yakın arkadaşa, öğretmene ve psikolojik danışmana açmaktadırlar. En çok açılınan konu çok yadırganmayan ve genellemeler yapılabilen zevkler ve ilgiler konusu olmuş bunu düşünce ve görüşler, okul, aile konuları takip etmiştir. Cinsellik konusu daha samimi bir ortam gerektirdiğinden en az açılınan konu olmuştur. 9. sınıf öğrencileri kendilerini en çok açan sınıf olmuştur bunları 11. ve 10. sınıflar izlemiştir. 9. sınıflar en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmaktadır. Bunu anne, baba, farklı cins yakın arkadaş takip etmiştir. Öğretmen ve psikolojik danışman en az açılınan bireyler olmuştur. En çok açılınan konular bazında 9. sınıflar zevkler ve ilgiler konusunda yüksek puanlar almışlardır. Bunu okul konusu, düşünce ve görüşler konusu takip etmiştir. Cinsellik yine az açılınan konuların başında gelmiştir. 10. sınıflar 9. ve 11. sınıflara nazaran kendilerini en az açan sınıf olmuşlardır. 10. sınıflar en çok aynı cins yakın arkadaşa açmışlardır. Bunu anne, farklı cins yakın arkadaş ve baba takip etmiştir. Öğretmen ve psikolojik danışman en az açılınan bireyler olmuştur. 10. sınıflarda 9. sınıflar gibi en çok zevkler ve ilgiler konusunda açmışlar ve yüksek puanlar almışlardır. Bunu okul konusu, düşünce ve görüşler konusu takip etmiştir. Cinsellik burada da az açılınan konuların başında gelmiştir. 11. sınıflar 9. sınıflardan daha az 10. sınıflardan daha fazla kendilerini açmaktadır. 11. sınıflar 9. sınıflar gibi en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmaktadır. Bunu anne, baba, farklı cins yakın arkadaş takip etmiştir. Öğretmen ve psikolojik danışman buruda da en az açılınan bireyler olmuştur. 11. sınıflar en çok açılınan konular bazında zevkler ve ilgiler konusunda yüksek puanlar almışlardır. Bunu düşünce ve görüşler konusu, okul konusu takip etmiştir. Cinsellik 11. sınıflarda da en az açılınan konu olmuştur. Farklı okul programlarındaki kendini açma davranışına bakıldığında kendilerini en fazla açan okulun genel lise olduğu görülmektedir. Genel Liseyi Anadolu Lisesi ve meslek lisesi takip etmiştir. Genel lise öğrencileri en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmaktadır. Bunu anne takip etmiştir babaya ve farklı cins yakın arkadaşa aynı oranda kendilerini açtıkları görülmektedir. Psikolojik danışman ve öğretmen en az açılınan bireyler olmuştur. Açılınan konular bazında genel lise öğrencileri en çok zevkler ve ilgiler konusunda kendilerini açmışlardır. Bunu okul konusu, düşünce ve görüşler konusu, aile konusu takip etmiştir. Cinsellik genel lise öğrencilerinin de en az açıldıkları konu olmuştur. Anadolu lisesi öğrencileri de en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmaktadır. Bunu anne, baba, farklı cins yakın arkadaş takip etmiştir. Psikolojik danışman ve öğretmen burada da en az açılınan bireyler olmuştur. Açılınan konular bazında anadolu lisesi öğrencileri en çok zevkler ve ilgiler konusunda kendilerini açmışlardır. Bunu okul konusu, düşünce ve görüşler konusu, aile konusu takip etmiştir. Cinsellik anadolu lisesi öğrencilerinin de en az açıldıkları konu olmuştur aynı zamanda okullar bazında da en düşük puanı aldıkları konu olmuştur. Meslek lisesi öğrencileri toplam puanda en düşük puanı alan okul olmuş fakat açılınan bireyler ve açılınan konular bazında diğer okullarla benzerlikler göstermiştir. Meslek lisesi öğrencileri en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmıştır. Bunu anne takip etmiştir babaya ve farklı cins yakın arkadaşa aynı oranda kendilerini açtıkları görülmektedir. Öğretmen ve psikolojik danışman en az açılınan bireyler olmuştur. Meslek lisesi öğrencileri en çok açılınan konular bazında en yüksek puanı zevkler ve ilgiler konusunda almıştır. Diğer okullarda aralarında anlamlı farklar olmasına rağmen meslek lisesinde okul konusunda açılma puanları zevkler ve ilgiler konusuna yakındır. Bunu düşünce ve görüşler, aile, kişilik konusu ile ilgili açılma takip etmiştir. Cinsellik bu okulda da en az açılınan konu olmuştur. 5.2. Öneriler Araştırma sonuçlarına bakılarak aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir. 1. Araştırma sonuçları göstermektedir ki kız öğrenciler hemen hemen her bireye ve her konuda kendini daha fazla açan taraf olmuştur. Burada erkekler açısından bir sorun olan kendini daha az açma davranışının nedenleri, özelde okullardaki psikolojik danışman ve rehberlerin koordinatörlüğünde öğretmen ve velilerle, genelde ise kurulacak veri bankasına bilgiler transfer edilerek bulunmalıdır. Bilimsel çalışmalarla tespit edilecek olan nedenler çözüm yollarıyla birlikte gerek eğitim- öğretim kurumları kanalıyla gerekse yazılı veya görsel medyayla kişilere ulaştırılmalıdır. Burada kızların kendilerini erkeklerden daha fazla açıyor olmaları onların her konuda her bireye yeterince açıldıkları anlamı çıkarılmamalıdır. Bunun için böyle bir çalışmaya kızlar da dâhil edilmelidir. 2. Babaya açılma hem kızlarda hem de erkeklerde düşük puanlar almıştır. Bunun nedenleri toplumsal yönleriyle birlikte benzer fakat bağımsız bir çalışmayla araştırılmalıdır. Çünkü otoriteyi elinde bulunduran babanın doğrudan veya dolaylı olarak bireyin kendini ifade etmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. 3. Bu dönemde arkadaşlık ilişkileri önemlidir. Bu ilişkileri daha da geliştirmek için sosyal faaliyetlere ayrı bir önem verilmeli, yeterli zaman ayrılmalıdır. 4. Öğretmenler en az açılınan bireyler olmuştur. Bu hepsinden daha önemli bir konudur. Çünkü bireyin her yönüyle şekillenmesinde en önemli faktördür. Ölçme değerlendirmeyi bizzat yapması öğrencinin de bunu tehdit olarak algılaması ve hata yapmaktan korkması öğretmenin en az açılınan birey olmasında büyük rol oynamaktadır. Bunu ortadan kaldırmak yılda birkaç kez Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak orta öğretim kurumları sınavı gibi merkezi sınavlarla mümkündür. Ayrıca öğretmen ve öğretmen adayları etkili iletişim konusunda bilgilendirilmeli ve daha sıkı denetimlere tabii tutulmalıdır. Öğretmenlerin her türlü ekonomik ve sosyal sorunları çözülmeli, çalışma koşulları iyileştirilmeli bununla da öğrencilere daha fazla zaman ayırmaları sağlanmalıdır. 5. Bireylerin psikolojik danışmana açılmamalarının en büyük nedeni olarak böyle bir mesleğin toplumda yeterince tanınmıyor olmasına bağlanabilir. Bununla ilgili alt kültürü olmayan bireyin rahatlıkla psikolojik danışmana açılması da beklenemez. Okullardaki rehberlik servislerinde görevli psikolojik danışman ve rehberlerin de bu anlamda işleri güçleşmektedir. Diğer bir neden ise derslere girmeyen rehber öğretmenlerin öğrenciler ile aralarındaki diyalogun ve güvenin kendini açmayı etkileyecek kadar yeterli olmamasıdır. Bununla ilgili öncelikle mesleği tanıtıcı çalışmalara hız verilmelidir. Okullarda öğrencilerin özel sorunları dışında diğer konuları konuşabilecekleri ders saatleri ayarlanmalı ve bu derslere rehber öğretmen bizzat katılmalıdır. Meslek dışındaki kişilerin bu alanda görevlendirilmeleri mesleğe ve kişiye zarar verdiği düşünülerek engellenmelidir. Psikolojik danışman ve rehber yetiştiren eğitim kurumlarının kalitesi artırılarak daha donanımlı ve bilgili elemanların bu işi yapmaları sağlanmalıdır. 6. Cinsel konular çağlar boyunca hep bir tabu olarak kalmıştır. İnsanların bu konuda açılmamalarının en büyük nedeni de bu tabuları yıkmaya kalkanların yine aynı kültüre mensup kişilerce cezalandırılmalarıdır. Yapılan araştırmalarda farklı kültürdeki insanların da aynı özellikleri taşıyor olması işi daha da zorlaştırmaktadır. Bu da cinsel konularda kendini açma ile ilgili yapılacak çalışmaların evrensel boyutta olmasını gerekli kılmaktadır. Bu çalışmaların ilk adımı yine eğitim olmalıdır. Eğitim kurumlarında cinsellikle ilgili derslerin programlara dâhil edilmesi, bu derslerin uzman kişilerce işlenmesi sorunu bir nebze çözecektir. 7. Bölüm ikide belirtilen konuların iyi bilinmesi ve ihtiyaç duyulduğunda profesyonelce uygulanması kendini açmayı olumlu yönde etkileyecektir. EKLER EK 1: KENDİNİ AÇMA ENVANTERİ Değerli Katılımcı, Bu envanter, sizin çevrenizdeki bazı bireylere karşı kendinizi açma davranışlarınızı ölçmeyi amaçlamaktadır. Lütfen, envanterde yer alan ifadeleri dikkatle okuyunuz. Bu ifadelerde belirtilen konularda, annenize, babanıza, aynı cins yakın arkadaşınıza, karşı cins yakın arkadaşınıza, öğretmeninize ve psikolojik danışmana ne ölçüde içinizi dökebileceğinizi, düşünce ve duygularınızı açıklayabildiğinizi düşününüz. Eğer bir konuyu bu bireylerden herhangi birine olduğu gibi rahatlıkla anlatabiliyorsanız ilgili boşluğa “2” rakamını yazınız. Eğer bir konuyu rahatlıkla anlatamıyor ve yüzeysel geçiştiriyorsanız ilgili boşluğa “1” rakamını yazınız. Yine bir konuyu herhangi bir bireyle hiç konuşmuyorsanız ve ona bu konuda kendinizi açmıyorsanız bu defa da ilgili boşluğa “0” rakamını yazınız. Lütfen bu işlemi envanterde bulunan her bir ifade ve her bir birey için yapınız. Bu envantere vereceğiniz cevaplarınız kesinlikle gizli tutulacaktır. Ayrıca, bu envanter bilimsel bir araştırmada kullanılmak üzere uygulanmaktadır. Bu nedenle cevaplarınızı verirken daha dikkatli ve içten olacağınızı umuyoruz. Katılımızdan ötürü teşekkür ederiz. Not: Açılınan bireylerden olan “psikolojik danışman” psikolojik ve akademik problemlerle ilgilenen uzman kişileri ifade etmektedir. Şimdiye kadar psikolojik danışmana gitmediyseniz bile, eğer gitseydiniz nasıl bir açılma davranışı gösterirdiniz düşüncesini dikkate alarak cevaplayınız. 1 (Bazen konuşurum) 2 (Her zaman konuşabilirim) Anne İFADELER 0 Kadın erkek eşitliği ile ilgili düşüncelerim 1 Günlük siyasal konularla ilgili düşüncelerim 2 Paranın insan hayatındaki yerine ilişkin düşüncelerim 3 Yeni ve değişik olaylara karşı tavrım 4 Çevremdeki insanlar hakkındaki düşüncelerim 5 Günlük hayatımda dinin yeri 6 Ana-baba çocuk ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine ilişkin görüşlerim 7 İnsanların nasıl daha mutlu olacağına ilişkin görüşlerim T1 0 Sınavlardaki başarım 1 Derslerin hoşuma giden ve gitmeyen yanları 2 Öğretmenlerimle olan ilişkilerdeki problemlerim 3 Aldığım kırık notlar 4 Sınıf arkadaşlarımla olan anlaşmazlıklarım 5 Okuldaki kuralların gerekliliği veya gereksizliği 6 Sınav zamanlarına ilişkin problemlerim 7 Mesleki geleceğimle ilgili planlarım T2 0 Annemle olan ilişkilerimin iyi ve kötü yanları 1 Babamla olan ilişkilerimin iyi ve kötü yanları 2 Ailemin maddi durumu Baba Aynı cins yakın arkadaş Karşıt cins yakın arkadaş Öğretmen Psikolojik Danışman 0 (Hiç konuşmam) 3 Kardeşimle olan ilişkilerim 4 Ailemin beni desteklediği konular 5 Ailemin beni engellediği konular 6 Anne ve babamın benimle ilgili düşünce ve istekleri 7 Ailemin sosyal ve kültürel özellikleri T3 0 Toplumumuzdaki cinsel davranış standartları konusundaki görüşlerim 1 Karşıt cinsten biri ile olan arkadaşlık ve ilişkilerim 2 Karşıt cinsten bireylere nasıl davrandığım 3 Kız-erkek arkadaşlığının sınırları konusundaki düşüncelerim 4 Karşıt cinsle ilgili güzellik ve yakışıklılık standartlarım 5 Cinsel yaşamımla ilgili konular 6 Karşıt cinsten ilgi duyduğum biriyle ilgili düşünce ve duygularım 7 Cinsel problemlerim T4 0 Beğendiğim kişilik özelliklerim 1 Huylarım ve alışkanlıklarım 2 Kişiliğimin beni kaygılandıran yanları 3 Kendimi suçladığım konular 4 İnsanların beğenisini kazanmak için neler yaptığım 5 Günlük duygusal değişmelerim 6 Gizli sırlarım 7 Başka insanların beni nasıl gördükleri T5 0 Okuduğum kitaplar 1 Hoşlandığım müzik türü 2 Sevdiğim sinema, tiyatro eserleri ve televizyon programları 3 Giyimle ilgili zevklerim 4 Boş zaman uğraşlarım 5 Ne tür arkadaşlardan hoşlandığım 6 Hoşlandığım sportif faaliyetler 7 İlgimi çeken insanlar ve olaylar T6 KAYNAKLAR Adams, J.S. (1965) Ineguity in social exchange L. Berkowitz (Ed) Advances Experimental Social Psychology, Cilt 2, Acedemic Press, New York. in Aker, Ç. (1996) Lise Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışları İle Cinsiyetleri Açısından İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara. Akbaba S. (1995) Psikolojik Danışma ve Sınıf Ortamlarında Öğrenme Psikolojisi, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum. Akman, T.Siberneting. (1982). Karacan Yayınları, İstanbul. Alport, Gordon W. (1954) The Nature Of Prejudice. Addison Wesley Publishing Company İnc, Boston. Altman, I. and D.A. Taylor. (1973) Social Penetration The Development Of Interpersonal Relationships, Holt Renihat and Winston, New York. Andersen, B. Ve Anderson, W. (1985) Client Perceptions of Counselours Using Positive and Negative Self Involung Statements, Dissertation Abstracts International. Araz, Arzu. (1998) Çeşitli Değişkenler Açısından Benlik Sunumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi SBE, İzmir. Archer, John A. and Anita E. Kelly. (1995) Self Concealment and Attitudes Toward Counselling in University Students, Journal of cousellig Psychology. Argyle, M., L. Trimboli and j. Forgas. (1988) The Bank Manager / Doctor Effect: Disclosure Profiles in Different Relationships, Journal of Social Psychology. Aşık, Esra. (1992) Üniversite Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarını Etkileyen Bazı Etmenler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara. Ataşalar, J. (1996) Üniversite Öğrencilerinin Empatik Eğilim Düzeylerine Cinsiyet ve Yaşlarına Göre Kendini Açma Davranışları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara. Avşaroğlu, Selahattin. (1999) Grupla Psikolojik Danışmanın Üniversite Öğrencilerinin Kendilerini Açma Davranışına Etkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE, Konya. Barker, R.G. and Gump, P.V. (1964). Big school, small school CA: Stanford Ünivesity. Baumeıster, R. F. (1976) How The Self Become A Problem: A Psychological Review Of Historical Research, J. Of Personality and Social Psychology. Bercheid, E. (1985). Interpersonal Attraction G. Lindzey ve E. Aronson (Ed). Handbook of Social sychology, Üçüncü cilt 2, Random House, New York. Bercheid E. ve Walster, E. (1978). İnterpersonal Attraction (2.ed) Reading, Mass, AddisonWesleyi Beydoğan, M. (1994) Buca Eğitim Fakültesi, Eğitim Yüksek Okulu Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışları, VIII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bildirisi, İzmir. Boyd, K. Louise (1995) The Relationships Between Self-Disclosure Intimacy and Satisfaction in Afrikan-American and Europan-American Heterosexual, Dissertation Abstracts International. Bowlby, J. (1969-1973). Attachment and Loss Cilt 1. Attachment, Cilt 2. Separation Anxiety and Anger, Basic Books, New York. Brown, M. ve Helms, J. (1986) The Relationship Between Psyhological Development Issues and Anticipated Self-Disclosure, Dissertation Abstract International. Cairns, R.B. (1972) Attachment and Dependency: A Psychobiological and social learning synthesis. J.L., Gewitz (Ed) Attahment and Dependency. Wiley, New York. Calaway, R. C. (1992) Male Intimate Self-Disclosure in Earlyand Middle Adulthood, Dissertation Abstracts International. Chaffee, S.H. and Bergen. C.R (1987). What Communication scientistdo C.R. Berger and S.H. Chaffee (Eds) Hanbook of Communication science. CA:SAGE. Chaikin, A. D. ve Diğerleri. (1975) Neuroticism and Disclosure Reciprocity, J. Of Consulting and Clinical Psychology. Chelune, G. (1976) The Self-Disclosure Stiuations Survey: A New Approach to Measuring Self-Disclosure, Jsas Catolog of Selected Documents in Psychology. Cooper, Cary. L. (1981) Improving Interpersonal Relations, Gower Publishing Company. Corcoran, Kevin J. (1987) The Relationship of Interpersonal Trust to Self-Disclosure When Confidentiality Is Assured, The Journal of Psychology. Corey, G. (1982) Theory and Practice of Counseling and Psychotherapy, Brooks/ Cole Pub. Comp, California. Cozby, P. C. (1972) Self-disclosure Reciprocity and Liking, Sociometry. ……..., P.C. (1973) Self Disclosure, A Literature Review Psychological Bulletin. Cüceloğlu, D. (1984) İnsan İnsana, Altın Kitaplar, 4. Baskı, İstanbul. ..……….., D. (1992) İnsan İnsana, Remzi Kitapevi 2. Baskı, İstanbul. ……..…., D. (1994) İnsan ve Davranışı, Remzi Kitapevi 5. Baskı, İstanbul. ……...…, D. Yeniden İnsan İnsana, Evrim matbaacılık ve Dağıtım, İstanbul. Çakır, M. Ali. ( 1994) Lise Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarını Etkileyen Faktörler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi SBE, Samsun. Çetinkaya, B. (2005) Üniversite Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışları İle Bağlanma Stilleri Arasındaki İlişki, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi SBE, Erzurum. Davitz, J.R. (1964). The communication of emotional meaning. Mc Graw-Hill Book Company, New York. Demirhan, M. (2002) Kendini Açma Düzeyleri Farklı Genel Lise Öğrencilerinin Bazı Değişkenler Açısından Saldırganlık Düzeylerinin İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir. Derlega, V.J. A.L. Chaikin. (1975) Sharing Intimacy- What We Reveal To Others and Why, Perentice Hall Inc, London. ………, V.J. Grezlak. (1979) V. Appropriateness Of Self Disclosure In G. Cheline (ed) Self, D. Jossey Bass, San Francisco. ………., V J. , Stephen T. Margulus, Barbara A. Winstead. (1987) A Social Psychological Analysis Of Self-Disclosure in Psychotherapy, Journal Of Social and Clinical Psychology. De Vito, J. A. (1986) The Interpersonal Communication Book, Harper/ Row Publishers, New York. Diamont, R. E. ve Munz, D. C. (1967) Ordinal Position of Birth and Self- Disclosure in High School Students, Psychological Reports. ……….., R. E ve Hellkamp, D. T. (1969) Race, Sex, Ordinal Position or Birth and SelfDisclosure in High School Students, Psychological Reports. Diaz, R. and Berndt, T. (1982) Childeren’s Knowledge of a Best-Friend: Fact or Fancy?, Development Psychology. Doğan, Servet. (1983) Lise Son Sınıf Öğrencileri Hangi Konularda Kime Açılıyorlar?, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi SBE, Ankara. Doster, J. A. ve Strickland, B. R. (1969) Perceived Child Rearing Practices and SelfDisclosure Patterns, J. of Consulting and Clinical Psychology. Dökmen, Ü. (1994) İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul. Duck, S. (1982). A topography of relationship disengagement and dissolution. S. Duck (Ed) Personal Relationships 4: Dissolving Personal Relationships, Academis Press, New York. ……., S. (1986). Human Relationhips: An İntroduction to social psyhology. Beverly Hills, CA:SAGE. Duncan, J.S. (1969) Nonverbal communication. Psychological Bulletin. Edwards, Corla E. ve Murdock, Nancy L. (1994) Characteristics of Therapist SelfDisclosure in the Counseling Process, Journal of Counseling & Development. Elçi, S. (1998) Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Bölümlerindeki Öğrencilerinin Kendini Açma Özeliklerinin İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 1998 Egan, Gerald. (1970). Enconter: Group Process For Interpersonal Growth. Wadswort Pub.Comp., California. ……., Gerald. Psikolojik Danışmaya Giriş. (Çev. Füsun Akkoyun ve Diğerleri) Brooks/ Cole Publishing Company Monterey, California. Ekebaş, M. (1994). Lise Son Sınıf Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarının Cinsiyet ve Kendini Gerçekleştirme Düzeyleri Açısından İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara. ………, E. H. (1959). İdentity and Life Cycle Psychologial Issues Cilt 1 No.1. İnternational Üniversities Press, New York. Erikson, E. H. (1963). Childhood and Society, New York Norton,Sec. Ed., New York. Ersever, O. G. (1996). Grupla Psikolojik Danışmanın Kişilerarası ilişkiler Dersini Alan Öğrencilerin Kendini Açma Davranışlarına, Empatik Eğilimlerine ve Empatik Becerilerine Etkisi,Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Bursa. ………., O. G. (1996). İlköğretim Müfettiş Adaylarınının Kendini Açma Davranışlarının Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Bursa. Farber, Barry A. ve Diğerleri (2004). Clients Perceptions of the Process and Consequences of Self-Disclosure in Psychotherapy. Fisher, Aubrey. (1987). Interpersonal Communication Relationships,. Random Hause, Inc., New York. Pragmatics Of Human Franco, J.A ve Diğerleri, (1984). Ethnic and Acculturation Differences in Self-Disclosure, The Journal of Social Psychology. Freud, S. (1958). A. General İntroduction to Psychoanalysis, Perma-Books, New York Foubert, John D. And Barbara K. Sholley. (1996). Effects of Gender, Gender role and Individualized Trust on Self-Disclosure, Journal of Social Behavior & Personality. Forst, I.J. (1987) Androghy As A Predictor Of Disclosure To Parents, The Annual Meeting Of The Eastern Communication Association. Freydberg, S. (1991) Women’s Same Sex Friendship and Marriage or Self-Disclosure Among Others of Nursery School Children, Dissertation Abstracts International. Garcia, P.A. and J.S. Geisler. (1988) Sex and Age Grade Differences in Adolescents SelfDisclosure. Perceptual and Motor Skills. Gültekin, Filiz (2001) Lise Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarının Kimlik Gelişim Düzeyleri Açısından İncelenmesi, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Bursa. Hall, C.S. ve Lindzey, G. (1970). Theoriyes of Personality, (2. basım), Wiley, New York. Halverson, C.F. ve Shore, R. E (1963) Self-disclosure and Interpersonal Functioning, J. of Consulting and Clinical Psychology. Hargie, O, Saunders, C., Dickson, D. (1981) Communication, Brookline Books, Cambridge. Social Skill In Interpersonal .……, Owen D.W. (1997) The Handbook Of Communication Skills, 11 New Fetter Lane Published, London. Hartley, Peter. (1999) Interpersonal Communication, 11 New Fetter Lene Published, London. Hatch, D. ve Leighton, L. Comparison of Man and Psychological Reports. Woman on Self-Disclosure, Himelstein, P. ve Lubin, B. (1965) Attempted Validation of the Self-Disclosure Inventory by the Peer Nomination Technique, J. Of Psychology. Hinde., R.A., ve Stevenson-Hinde, J. (1986). Relating childhood relationships to individal characteristics. W.W. Hartup ve Z.Rubin (Ed) Relationships and Development, Hillsdale, Lawrence Erbaum Associates, New Jersey. …….., R.A. ve Sevenson-Hinde, J.(1987) İnterpersonal relationhips and child development. Developmental Review. Hood, T. C. ve Back, K. W. (1971) Self-Disclosure and the Volunteer: Source of Bias in Laboratory Experiments, J. Of Personality and Social Psychology. Hortaçsu, N. (1989). argets of Communication During Adolescence, Journal of Adolescence. ………., N. (1997).İnsan İlişkileri, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara Hosman, L. A. (1986).Disclosing Self to Friends and Family, Communication Quarterly. Huesstmann, L.R. ve Levinger, G. (1976). Incremental Exchange theory: a formal model for prog ression in dyadic interaction. L. Berowitz ve E. Waster (Eds) Advances İn Experimental Social Psychology, Cilt 9. Academic Press. New York. Huston, T.L., (1974). perspective on interpersonal attraction. T.L, Huston (Ed). Foundations of İnterpersonal attaction. Academic Press. New York. Huston, T.L ve G. Levinger (1978). İnterpersonal Attraction and relationships. Annual Review of Psychology. Ingodabsby, B, Mckim, S. (1983).Family Expressiveness: Sex and Socioeconomic Class Differeness, The Annual Meeting Of The National Council On Family Relations, St Paul. Johnson, D. W. (1972) Reaching Out Interpersonal Effectiveness and Self Actualisation, New Jersey. Jourard, S. (1964) The Transparent Self, Von Nostrad, Reinhord Pub, New York. ………, S.M. (1971) The Transparent Self, Princeton N.J. Van Nostrand Pub. ………, S.M. (1971) Self Disclosure: An Experimental Analysis Of The Tranparent Self, New York: Wiley. ………, S. M. ve Lasakow, P. (1958) Some Factors in Self-Disclosure, Journal of Abnormal and Social Psychology. Kağıtçıbaşı, Ç. (1976). İnsan ve İnsanlar: Sosyal Psikolojiye Ankara. Giriş. Seviç Matbaası, Kelley, H. ve diğerleri. (1983) Close Relationships, W. H. Freemen and Co. , Newyork. Kempler, B. (1987) The Shadow Side Of Self-Disclosure, J. Of Humanistic Psychology, 27: ss. 109–117 Kenny, D.A. (1988). Interpersonal perception. Journal of Social and Personal Relationships. Kılıççı, Yadigar. (1989). Okulda Ruh Sağlığı, Şafak Yayınları, Ankara. Kökdemir, Doğan. (1995). Kim Kendini Kime ve Nerede Açar, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Başkent Üniversitesi SBE, Ankara. Kunkle, Suzanne and Deborah A. Gerrity. (1997). Gender, Expressiveness, Instrumentality and Group Social Environment As Predictors Of Self-Disclosure, Journal Of Specialists in Group Work. Lewin, K. (1984). Some Social Psychological Differences Between The United States and Germany, Resolving Social Conflicts: Selected Papers in Group Dynamics, New York. Lewis, R. A. (1978). Emotional Intimacy Among Man, J. of Social Issues. Lombardo, J. ve Wood, R. D. (1979). Satisfaction with İnterpersonal Relations as a Funnction of Level of Self- Disclosure, J. of Psychology. Lott, A.J. ve Lott, B.E. (1961) Group Cohesiveness, communication level, and conformity. Journal of Abnormal, and Social Psychology. Luft, J. (1969) Of Human Interaction, Press Books, California. Mathes, E.W. ve Moore , C.L. (1985). Reik’s comptementarity theory of fromantic love. The Journal of Social Psychology. Mehrabian, A. (1968). Communication without words Psychology Today. …………..,A. (1970) Tacties Of Social Inflverce, Englewood Cliffs N, J; Prentice Hall. Melikan, L. H. (1962) Self Disclosure Among University Student In The Middle East, The Journal of Social. Mikula, G. (1984). Personal relationships: Remarks on the current state of researc. European Journal of Social Psychology. Mikulincer, M. ve Nachson, O. (1991) Attachment Styles and Patterns of Self-Disclosure, journal of Personality and Social Psychology. Mowrer, O. H. (1968) Loss and Recovery Of Community: A Guide To The Theory and Practive Of Integrity Therapy Innovations To Group Psycho-Therapy. Ed.G.M. Gazda Springfielt: C. Thomas. Mulcahy, G. (1973) Sex Differences in Patterns of Self-Disclosure among Adollescents: A Development Perspective, Journal of Yought and Adolescence. Muşta, M.C. (1987) Gabriel Marcel’ in Varoluşçuluğunda Varlık Sırrı, Ankara Üniversitesi Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara. Noller, P. And V. Callon. (1990) Adolescents Perceptions of Nature of their Communication With Parents, Journal of Youth and Adolescence. Oral, E. Arzu, (1994) İntihar Girişimi Olan Kadınların Duygularını Açma Davranışı İle Kaygı Durumları Arasındaki İlişki, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara. Öksüz, Y. (1997) Duyguların Açılması Eğitiminin Üniversite Öğrencilerinin Özerklik Düzeyine Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun. Ören, N. (1981) İnsan İlişkileri Dersinin Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik Sağlık Düzeylerine Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara. Öz, F. Selda. (1999) Bir Grup Lise Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışları İle Kendini Kabul Düzeyi Arasındaki İlişki, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Özgür, İ.N. (1974) Gençlik Psikolojisi, Gür Matbaası, ss, 300–301,İstanbul. Özgüven, İbrahim Ethem ve Bilge, Filiz. (1997) Üniversite Öğrencilerinin Karşı Cins Arkadaşlığı, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi. Öztabağ, L. (1983) Psikolojide İlk Adım, İnkılâp ve Aka kitap, ss. 182–183, İstanbul. Papini R. D. ve Farmer, F. ( 1990) Early Adolescent Age Gerde- Differences in Patterns of Emotional Self-Disclosure to Parents and Friends, Adolescense. Pennebaker, J. W. And J.R. Susman. (1988) Department Of Psychology: Disclosure Of Traumas and Psychosomatic Processes, Social Science Medical. Pederson, D. M. ve Breglio, V. J. (1968) Personality Correletes of Actual Self-Disclosure, Psychological Reports. Piaget, J. (1968). Six Psychological Studies, Anita Tenzer, Vintage Books, New York. Plog, S.C. (1965) The Disclosure Of Self In The United States and Germany, The Journal of Psychology. Raphael, Karen G.and Bruce P.Dohrenwend. (1987) “Self-Disclosure and Mental Health: A Problem of Confounded Measurement, Journal Of Abnormal Psychology. Roloff, M.E. (1987). Communication and conflict In C.R. Berger and S.H Chaffee (Ed), Handlook of communication science CA:Sage. Rosenthal, Doreen A., Anastasia Efklides and Andreas Demetriou. (1988) Parental Criticism and Young Adolescent Self-Disclosure: A Cross-Cultural Study, Journal of Youth and Adolescence. Rubin, Z. (1974). From liking to loving: Patterns of attraction in dating relationhips. T.L. Huston (Ed) Foundations of Interpersonal Attraction, Academic Press, New York. Schein, E.H. (1978). Örgüt Psikolojisi. Çev. M. Tosun. Doğan Basımevi, Ankara. Schneider, D. M. (1983) Comparison of Mid. Aged Male- Female Disclosure Responses on the Jourard Self-Disclosure Questionnare, Dissertation Abstracts International. …………, D., Lawrence, J. (1986) Pursuing Therapeugenic Consequeneses Of Restricting Client Smoking During Countseling, The Annual Convention Of American Psycological Association., ss, 22-26 Washington. Selçuk, Ziya. (1989) Üniversite Öğrencilerinin Kendini Açma Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara. Davranışları, ……., Ziya. (1992) İnsan İlişkilerinde Kendini Açma, Vadi Yayıncılık, Ankara. Shaffer, David R. And Linda J. Pegalis. (1992) Gender and Self- Disclosure Revisited: Personal and Contextual variations in Self- Disclosure to Same Sex Acquaintances, Journal of Social Psychology. Snell, W. E. ve Diğerleri (1989) Men’s and Women’s Emotional Disclosure: The Impact of Disclosure Recipent, Culture and The Masculine Role, Sex Roles. Sollie, D. L., Fisher, J. L. (1985) Sex Role Orientation Intimacy of Topic and Target Person Differences in Self-Disclosure Anong Woman, Sex Role. Stanley, G ve Bownes, A. F. (1966) Self-Disclosure and Neuroticism, Psychological Reports. Stokes, J. ve Diğerleri (1980) Gender Differences in Self-Disclosure to Various Target Persons, J. of Counseling Psychology. Sullıvan, H.S. (1953) Interpersonal Theory Of Psychiatry, New York, Norton. Tan, H. (1989) Psikolojik Yardım İlişkileri Danışma ve Psikoterapi, İstanbul Öğretmen Kitapları Dizisi: 106, ss. 124–133, İstanbul. Tardy, Charles H.and Cathrine Dindia. (1997) Self-Disclosure, The Handbook of Communication Skills, London. Taylor, D. A (1968) The Development of Interpersonal Relationship, Social Penetration Process, J. of Counseling Psychology. Thibaut, J.W. ve Kelley, H. (1959). The Social Psycholgy of Groups, Wiley, New York. Truax, C. B ve Carkhuff, R. R. (1965) Client and Therapist Transparency in The Psychotherapeutic Encounter, J. of Counseling Psychology. Tubbs, S.L. and Moss, S. (1974). Human communication: An Interpersonal perpective. Random House, New York. Tuckman, B. W. (1966) Interpersonal Probing and Revealing and Systems of Integrative Complexity, J. of Personality and Social Psychology. Türk Dil Kurumu. (1969) Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara Uygur, N. (1984) Kültür Kuramı, İnkılâp Yayınevi, İstanbul. Vondracek, F. W. ve Marshall, M. J. (1971) Self-Disclosure and Interpersonal Trust: An Exploratory Study, Psychological Reports. Zuckerman, M. Spiegel, N. (1982) Nonverbal Strategies For Decoding Deception, Journal Of Nonverbal Behavior. ss. 6, 171–187 Walster, E. ve Bercheid, E. (1974) A Litle bit about love: a minor essay an a major topic. T.L Huston (Ed) Foundations of Interpersonal Attraction, Academic Press, New York. Walster, E.H. ve Walster W. (1979). A new look at love, Reading Mass: Addison-Wesley. Wirth, L. (1969) On Cities and Social Life, University Press, Chicago ÖZGEÇMİŞ FERHAT DİZMEN 1972 yılında Adıyaman da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Malatya da tamamladı. 1994 yılında Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü kazandı ve 1998 yılında mezun oldu. Aynı yıl Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık programında yüksek lisans eğitimine başladı. Çeşitli gerekçelerle buradaki eğitimine 2005 yılına kadar ara vermek zorunda kaldı. 1998 yılında Mersin, Bozyazı Anadolu Lisesi’nde Rehber öğretmen olarak göreve başladı. Halen aynı kurumda görev yapmaktadır. 2003–2004 yılları arasında askerliğini Konya da yedek subay olarak yaptı. Evli ve bir çocuk babasıdır.