ticarette teknik engellerin önlenmesinde uluslararası girişim ve

advertisement
T.C.
EKONOMİ BAKANLIĞI
TİCARETTE TEKNİK ENGELLERİN
ÖNLENMESİNDE ULUSLARARASI GİRİŞİM VE
ÖRGÜTLERİN ROLÜ NEDİR?
Hazırlayan:
Tez Danışmanı:
Birim Amiri:
Alper AKYÜREK
Gökhan ÖRNEK
Dr. Mehmet KARABAY
TEZ JÜRİSİ KABUL VE ONAY SAYFASI
İsim-Soyisim: Alper AKYÜREK
Bakanlığa Giriş Tarihi: 09.01.2012
Birimi: Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü
Tez Danışmanı: Gökhan ÖRNEK
Tez Teslim Tarihi: 04.05.2015
Kelime Sayısı (Dip Notlar ve Kaynakça Hariç): 45.809
i
SİMGELER VE KISALTMALAR
Kısaltma
Açıklama
AB
Avrupa Birliği
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
AET
Avrupa Ekonomik Topluluğu
AGİT
Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı
AKÇT
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
APEC
Asya Pasifik Ekonomik İş birliği Konferansı
APLAC
Asya Pasifik Laboratuvar Akreditasyon Birliği
AQAP
Müttefik Kalite Güvence Yayınları NATO
ASEAN
Güney Doğu Asya Ulusları Birliği
AT
Avrupa Topluluğu
ATC
Giyim Anlaşması
BDT
Bağımsız Devletler Topluluğu ve Baltık Gümrük Birliği
BM (UN)
Birleşmiş Milletler
BM/AEK
Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu
CACM
Merkezi Amerika Ortak Pazarı
CARICON
Karayip Ülkeleri Topluluğu
CE
Avrupa Normlarına Uygunluk (Conformity of Europe)
CEN
Avrupa Standardizasyon Komitesi
CENELEC
Avrupa Elektronik Standardizasyon Komitesi
CGPM
İzlenebilirlik
D–8
Gelişmekte Olan 8 Ülke
DAC
Kalkınma Yardımları Komitesi
DG Enterprise
Girişimcilik Genel Müdürlüğü
DPT
Devlet Planlama Teşkilatı
DTM
Dış Ticaret Müsteşarlığına
DTÖ
Dünya Ticaret Örgütü- WTO
ii
DTTDS
Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon
EA
Avrupa Akreditasyon İş birliği
ECO
Ekonomik İş birliği Teşkilatı
ECOWAS
Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu
EEA
Avrupa Ekonomik Alanı
EFTA
Avrupa Serbest Ticaret Birliği
EURAMET
Ulusal Metroloji Enstitüleri Avrupa Birliği
ETSI
Avrupa Telekomünikasyon Standart Enstitüsü
EURACHEM
Avrupa Analitik Kimya
EUROLAB
Ölçme, Test ve Analiz Laboratuvarları Ulusal Birlikleri
Avrupa Federasyonu
EUROMED
Euromed Kalite Programı
FMH
Fikri Mülkiyet Hakları
GTİP
Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu
G–7
Gelişmiş Olan 7 Ülke
GATS
Hizmet Ticaret Genel Anlaşması
GATT
Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması
GB
Gümrük Birliği
GCC
Körfez İş birliği Konseyi
GLP
İyi Laboratuvar Uygulamaları OECD İlkeleri
GMP
İyi Üretim Uygulamaları
GOÜ
Gelişmekte Olan Ülkeler
GSP
Genel Preferanslar Sistemi
GSYİH
Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla
GYÜ
Gelişme Yolundaki Ülkeler
IACC
Amerika Akreditasyon Birliği
IBRD
Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası
ICSID
Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi
IDA
Uluslararası Kalkınma Birliği
iii
IEC
Uluslararası Elektronik Komisyonu
IFC
Uluslararası Finans Kuruluşu
ILAC
Uluslararası Laboratuvar Akreditasyon İş birliği
IAF
Uluslararası Akreditasyon Forumu
ILO
Uluslararası Çalışma Örgütü
IMF
Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund)
ISO
Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu
ITO
Uluslararası Ticaret Örgütü
KEİB
Karadeniz Ekonomik İş birliği Bölgesi
KOBİ
Küçük ve Orta Boy İşletmeler
LAFTA
Latin Amerika Serbest Ticaret Bölgesi
MAGREB
Fas, Tunus ve Cezayir Ekonomik İş birliği Teşkilatı
MAI
Çok Taraflı Yatırım Anlaşması
MAŞREK
Mısır, Suriye Ürdün ve Lübnan Ekonomik İş birliği Teşkilatı
MERCOSUR
Güney Amerika Ortak Pazarı
MFN
En Çok Kayrılan Ülke Kuralı (Most Favored Nation)
MIGA
Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı
MSTQ
Metroloji, Standardizasyon, Test ve Kalite Yönetimi
NAFTA
Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması
NATO
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
NC
Kuzey Avrupa Ülkeleri Topluluğu
OECD
Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü
OEEC
Avrupa Ekonomik İş birliği Örgütü
OGT
Ortak Gümrük Tarifesi
OKK
Ortaklık Konseyi Kararı
PAC
Pasifik Akreditasyon İş birliği
STA
Serbest Ticaret Anlaşmaları
TAREKS
Dış Ticarette Risk Esaslı Kontrol Sistemi
TPRM
Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizması
iv
TPSA
Ticaret Politikası Savunma Araçları
TRIMS
Ticaretle Bağlantılı Yatırım Önlemleri Anlaşması
TRIPS
Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması
TSE
Türk Standartları Enstitüsü
TSEK
Türk Standartları Enstitüsü Kalite Uygunluk Markası
TTE
Ticarette Teknik Engeller Anlaşmasına
TÜRKAK
Türkiye Akreditasyon Kurumu
TÜSİAD
Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği
UDEAC
Merkezi Afrika Gümrük ve Ekonomik Birliği
UNCTAD
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü
UNDP
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
UNECE
Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi
v
İÇİNDEKİLER
SAYFA
KAPAK
KABUL VE ONAY SAYFASI
SİMGELER VE KISALTMALAR
i
İÇİNDEKİLER
v
ÖZET-ABSTRACT
x-(xi)
GİRİŞ
1. KÜRESELLEŞME VE KÜRESEL TİCARETİN ÖRGÜTLENMESİ ..................4
1.1. Küreselleşme tanımları .......................................................................................4
1.2. Küreselleşmenin tarihsel gelişim süreci ............................................................9
1.3. Küresel ticaretin örgütlenmesi ........................................................................12
1.4. Küresel Ekonomik Örgütler .............................................................................14
1.4.1. IMF ..................................................................................................................14
1.4.2. WB....................................................................................................................17
1.4.3. OECD ...............................................................................................................19
1.4.4. WTO ................................................................................................................20
1.5. Ekonomik Entegrasyonlar ................................................................................21
1.5.1. Ekonomik Entegrasyonların Oluşma Sebepleri ..........................................22
1.5.2. Ekonomik Entegrasyonların Etkileri............................................................23
1.5.3. Ekonomik Entegrasyonların Aşamaları .......................................................24
1.5.4. Uluslararası Bölgesel Entegrasyonlar ...........................................................25
1.5.5. Uluslararası ve Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlar ...................................27
1.5.6. AB .....................................................................................................................28
1.6. DTÖ.....................................................................................................................30
1.6.1. DTÖ’nün getirdiği yenilikler .........................................................................34
1.6.2. DTÖ'ye katılım üyelik ve çekilme .................................................................35
1.6.3. DTÖ’nün amaçları .........................................................................................37
vi
1.6.4. DTÖ’nün görevleri .........................................................................................38
1.6.5. DTÖ’nün hukuki yapısı .................................................................................39
1.6.6. DTÖ’nün Organları .......................................................................................40
1.6.6.1. Bakanlar Konferansı ...................................................................................40
1.6.6.2. Genel Konsey ve Organları .........................................................................41
1.6.6.3. Komite Düzeyi Organları ............................................................................41
1.6.6.4. Genel Kurula Bağlı Organlar .....................................................................42
1.6.6.5. Çoklu Ticaret Anlaşmaları Komite ve Konseyleri ...................................43
1.6.6.6. Genel Direktör .............................................................................................44
1.6.7. DTÖ’nün Karar Alma Mekanizmaları ........................................................44
1.6.8. DTÖ’nün Temel İlkeleri ................................................................................45
1.6.8.1. En Çok Kayırılan Ülke İlkesi .....................................................................45
1.6.8.2. Piyasa Mekanizmasına Bağlılık İlkesi .......................................................46
1.6.8.3. Ticaret Savaşına Karşı Çıkma İlkesi .........................................................47
1.6.8.4. Ticaret Kısıtlamalarını Giderek Azaltılması İlkesi ..................................47
1.6.9. DTÖ’nün İlkelerden İstisnai Durumlar .......................................................47
1.6.9.1. Bölgesel İktisadi Birleşmeler ......................................................................48
1.6.9.2. Dış Ödeme Zorlukları İçinde Bulunan Ülkeler ........................................49
1.6.9.3. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları ....................................................................50
1.6.9.4. Sınır-Kıyı Ticareti ........................................................................................51
1.6.10. DTÖ ve Çok Taraflı Ticaret Görüşmeleri ..................................................51
1.6.10.1. Cenevre 1947 Görüşmeleri .......................................................................51
1.6.10.2. Annecy 1949 Görüşmeleri .........................................................................51
1.6.10.3. Torquay Görüşmeleri ................................................................................52
1.6.10.4. Cenevre Görüşmeleri ................................................................................52
1.6.10.5. Dillon Görüşmeleri ....................................................................................52
1.6.10.6. Kennedy Görüşmeleri ...............................................................................53
1.6.10.7. Tokyo Görüşmeleri ....................................................................................54
1.6.11. Uruguay Görüşmeleri ve Etkileri ................................................................55
1.6.11.1. DTÖ ve İthalat ...........................................................................................56
1.6.11.2. DTÖ ve GATS ............................................................................................56
1.6.11.3. DTÖ ve Fikri Mülkiyet Hakları ...............................................................59
vii
1.6.11.4. DTÖ ve Anlaşmazlıkların Çözümlenmesi ...............................................61
1.6.11.5. DTÖ ve TPRM ...........................................................................................62
1.6.11.6. DTÖ ve Tarife Dışı Kısıtlamalar ..............................................................62
1.6.11.7. DTÖ ve Damping .......................................................................................72
1.6.11.8. DTÖ ve Sübvansiyonlar ............................................................................75
1.6.11.9. DTÖ ve Tekstil ve Hazır Giyim Sektörü .................................................80
1.6.11.10. DTÖ ve Tarım Sektörü ...........................................................................81
1.6.11.11. DTÖ ve Devlet Yardımları......................................................................82
1.6.11.12. DTÖ ve Koruma Önlemleri ....................................................................83
1.6.11.13. DTÖ ve Sanayi Sektörü ...........................................................................83
1.6.11.14. DTÖ ve Teknik Engeller .........................................................................84
1.6.11.15. DTÖ ve Kamu İhaleleri ile Kamunun Satınalma Politikaları .............84
1.6.11.16. DTÖ ve GATT Kurallarının Gözden Geçirilmesi ................................85
1.6.11.17. DTÖ ve TRIMS ........................................................................................86
1.6.11.18. DTÖ Ve Dış Ticarete Etkisi ....................................................................86
1.6.12. DTÖ ve Türkiye ............................................................................................86
2. KÜRESEL TİCARETTE TEKNİK ENGELLER .................................................88
2.1.Küresel Yeni Korunma Kuralları .....................................................................88
2.2.Küresel Ticarette Engeller .................................................................................90
2.2.1.Tarife ve Tarife Dışı Engeller .........................................................................90
2.2.1.1.Tarife ve Tarife Dışı Engellerin Uygulanma Nedenleri ............................91
2.2.1.2.Tarife Dışı Engellerin Türleri ......................................................................93
2.2.2.Teknik Engeller (GATT-DTÖ).......................................................................96
2.2.2.1.Ticarette Teknik Engeller Anlaşması .........................................................98
2.2.2.2.Menşe Kuralları Anlaşması .......................................................................102
2.2.2.3.Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması ............................................................107
2.3.Teknik Düzenlemeler ve Akreditasyon ...........................................................113
2.3.1.Akreditasyon ve Belgelendirme ....................................................................114
2.3.2.Uluslararası Akreditasyon Sistemleri ..........................................................115
2.3.3.Ürün Belgelendirme ......................................................................................119
2.3.4.Uygunluk Değerlendirme ..............................................................................121
viii
2.4.Teknik Düzenlemeler ve Standartlar ..............................................................123
2.4.1.Uluslararası Standardizasyon Kuruluşları .................................................126
2.4.2.Avrupa Standardizasyon Kuruluşları .........................................................126
2.4.3.Türkiye Ulusal Standartları .........................................................................127
2.5.Türkiye'nin GATT-DTÖ-AB Anlaşmalarına Uyumu...................................128
2.5.1.Korumacılık Politikaları ve Türkiye............................................................129
2.5.2.Türkiyenin Teknik Düzenlemeler Mevzuatı ...............................................131
2.5.3.Türkiye Dış Ticaret Standardizasyonu........................................................132
2.5.3.1.İhracatta Standardizasyon.........................................................................133
2.5.3.2.İthalatta Standardizasyon ..........................................................................134
2.5.4. Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliğleri ......................................................136
2.5.5.AB Teknik Mevzuatının Zorunlu İşaretlemeleri ........................................138
2.5.6.Made in EU Uygulaması ...............................................................................141
2.5.7.Kalite Belgeleri ...............................................................................................143
2.5.7.1.Güvenlik: CE- İşareti .................................................................................143
2.5.7.2.AQAP ...........................................................................................................144
2.5.7.3.Çevre: ISO 14000 ........................................................................................144
2.5.7.4.ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi ..............................................................145
2.5.7.5.GMP .............................................................................................................147
2.5.7.6. TSE Uygunluk Belgesi: .............................................................................147
2.5.7.7.TSEK Belgesi...............................................................................................147
2.5.7.8.Tip Onayı Belgesi ........................................................................................148
2.5.8.Avrupa Birliği'nde Malların Serbest Dolaşımı ...........................................148
2.5.9.AB Teknik Mevzuatına Uyum Sürecinde Standartlar ...............................150
2.5.9.1.Teknik Açıdan Standartlar ........................................................................150
2.5.9.2.Hukuki Açıdan Standartlar .......................................................................151
2.5.9.3.Dış Ticaret Açısından Standartlar ............................................................152
2.5.9.4.CE İşareti ve İthalatta Standartlar ...........................................................154
2.5.9.5.Üçüncü Ülke İthalatı Uygunluk Değerlendirme ......................................154
2.5.10.Piyasa Gözetimi Ve Denetimi .....................................................................157
2.5.10.1.AB’de Piyasa Gözetimi ve Denetimi .......................................................157
2.5.10.2.Türkiye'de Piyasa Gözetimi ve Denetimi ...............................................158
ix
2.5.11.AB Sürecinde Teknik Engellere İlişkin Çalışmalar .................................159
2.5.12.Katılım Ortaklığı Belgeleri (2001–2005)....................................................163
2.5.13.İlerleme Raporları (2004–2013) .................................................................166
SONUÇ .........................................................................................................................182
KAYNAKÇA
x
ÖZET
Küreselleşen dünya ekonomisinde üretim, tüketim, taşıma, tarım, tekstil, çevre,
lojistik, vb. gibi hemen her alanda standartların belirlenmesi hususu önem
kazanmaktadır. Küresel ticaretin en üst kurumu ve en belirleyici aktörlerinden biri
olan Dünya Ticaret Örgütü serbest ticaret politikası uygulamalarında ortaya çıkan
piyasa
aksaklıklarını
engellemeyi
amaçlamaktadır.
Dünya
standartlarının
belirlenerek hayata geçirilmesi ise hem ticari hem de sosyal-kültürel politik etkisi ile
yönetimsel ve kurumsal değişimleri de beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada
küreselleşen ticarette teknik engeller belirleyici örgütler, teknik engel düzenlemeleri,
ortaya çıkan standartlar gerek Dünya Ticaret Örgütü gerekse Avrupa Birliği ile
ilişkiler müktesebatı ve mevzuatı çerçevesinden ele alınarak incelenmiştir.
xi
ABSTRACT
Standard setting is becoming more and more important in the globalizing world
economy in every area such as production, consumptioni transportation, agriculture,
textile, environment and logistics. As the top authority and one of the most
significant actors of global trade, the World Trade Organization strives to prevent
market distortions in the enforcement of free trade policies. The process of setting
and applying global standards, on the other hand, accompanies commercial and
socio-cultural effects along with administrative and corporate changes. In this study,
globalizing technical barriers of trade are evaluated in the context of technical barrier
measures and standards for both the World Trade Organization and relations with the
European Union in terms of its acquis communautaire and legislation.
1
GİRİŞ
Ulusal kültürlerin, sınırların ve ekonomilerin bütünleştiği hemen hemen her
alanda yeni eğilimlerin anlayışların giderek güç kazandığı günümüz dünyasında;
bilgi, iletişim, ulaşım, teknoloji, çevresel alanda endüstriyel yeni ham maddelerin,
yeni enerji sistemlerinin, üretim sistemindeki dönüşüm, teknoloji ve yenilik alanında
yapılan yatırımların yönlendirdiği yeni yapılanma küreselleşme olgusu olarak ortaya
çıkmıştır. Küreselleşmenin etkilerini ise yaşanan gelişmelere ve gelişmelerin hızına
paralel olarak teknolojik, kültürel, sosyolojik, çevre, sağlık, ekonomik ve politika
alanlarında yaygın bir şekilde yaşanmaktadır. Dünyanın değişen koşullarında,
küreselleşme ve entegrasyon alanında da oldukça hızlı bir süreç yaşanmakta ve bu
süreç içinde de bir takım bütünleşme hareketleri gerçekleşmektedir.
Ülke ve işletmelerin kendi milli sınırları ötesine yaptıkları mal, hizmet ya da
fayda üretmeye ilişkin bütün eylemleri uluslararası dış ticareti meydana
getirmektedir. Dış ticaret; bağımsız ülkeler arasında gerçekleştirilen mal, hizmet,
sermaye ve fikri mülkiyet hakları ticaretinin tümüdür (Gültekin- Savcı, 2008, s.2).
Günümüz üretim sektörü gerek ham madde, giderek artan pahalı iş gücü, taşıma ve
ulaşım maliyetlerindeki artışlar sebebiyle olsun artık hiçbir ülke tam olarak ihtiyacı
olan bütün mal ve hizmetleri tek başına imal edememektedir. Bu mal ve hizmetlerin
tedariki, üretimi, üretim sonunda yeniden pazara iletilmesi açısından ise uluslararası
dış ticaret faaliyetleri açısından büyük önem arz etmektedir.
Ancak, uluslararası ticaret, her ne kadar, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)
uygulamaları ile serbestleşiyor görünse de, yine de zaman zaman tarife veya tarife
dışı olmak üzere bazı engellere de rastlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı ise, tarife
dışı engellerden biri sayılan ticarette teknik engeller konusunu kuramsal temelde
inceleyip, ulusal ve uluslararası kaynaklara dayanarak ve de ticari gerçekleşmeleri de
göz önüne alarak dış ticaret ilişkileri açısından Türkiye de oluşan değişimleri
müktesebat ve mevzuatlar ışığında incelemektir. Ayrıca teknik engellerin ortadan
2
kaldırılması yönünde yapılan teknik düzenlemelerin Dünya Ticaret Örgütü başta
olmak üzere diğer uluslararası kuruluşların da etkisiyle ihracat ve ithalat ilişkilerini
düzenleyen uluslararası ve ulusal mevzuatlar değişime uğramaktadır. Üye ülkelerin,
dünya ticaretinden, hakça, adaletli ve karşılaştırmalı üstünlüklerine göre pay
alabilmelerinin sağlanması amacıyla kurulan DTÖ, uluslararası serbest ticareti
engelleyen, teknik engeller, sağlık ve bitki sağlığı önlemleri ve uluslararası
standartlar konusunda düzenlemeler getirmektedir (Gültekin, 2010: 33). Bu teknik
düzenlemeler gerek üretimde, gerek anlayışta, gerekse ölçme, izleme ve
değerlendirmede örneklik anlamına gelen standartlaşma yapılan faaliyetlere ise
standardizasyon, bu faaliyetleri yürüten kuruluşlara da standardizasyon kuruluşları
denmektedir. Gerek iş dünyasının ve gerekse toplumların üretimden tüketime,
üründen, hizmete pazara yönelik karşılaştığı tüm teknik ve ekonomik sıkıntıları
aşmak için oluşturdukları bu çözümleri standart olarak yayınlamaktadır. Uluslararası
standartlar üretici ile son kullanıcı arasındaki ilişkilerin her yerde ve koşulda tek tip
haline gelmesini sağlayarak ticaretin çok hızlı, emniyetli ve ekonomik olmasını da
sağlamakta; dünya genelinde paylaşılan ve benimsenen en iyi uygulamalar
konusunda ki mutabakattır.
Bu çalışma; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de dış ticaretinde DTÖ
Ticarette Teknik Engeller anlaşması çerçevesinde önemli etkileri olan bu teknik
düzenlemelerin öncelikle DTÖ ve Türkiye’nin giriş sürecinde olduğu Avrupa Birliği
standardizasyon, yapısı ve ihraç edilen ürünlerde aranan standartları incelemektedir.
Bu çalışmanın birinci bölümünde küreselleşme, tarihsel süreci, boyutları ile ele
alınmış ve ticaretin küreselleşerek küresel örgütlere dönüşmesi, küresel örgütlerin ve
entegrasyonların tanımlanması, küresel ticaretin en önemli aktörü sayılan DTÖ
incelenmesine geniş yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise küresel
ticarette teknik engeller konusuna; küresel ticarette korunma yöntemleri, küresel
ticaretin engelleri, teknik engellerin incelenmesi teknik engel sayılan hususların
incelenmesi çerçevesinde teknik engeller, menşe kuralları, fikri mülkiyet hakları
anlaşmalarına yer verilmiştir. Çalışmanın devamında teknik düzenlemelerin doğal
faaliyetlerinden biri olan akreditasyon, standardizasyon, Türkiye’nin uluslararası
anlaşmalarla uyumu, korumacılık politikaları, teknik düzenlemeler mevzuatı, teknik
3
düzenlemelerin getirdiği standart kurum ve belgeler, GATT, DTÖ ve AB açısından
geniş çerçevede incelenmiştir. Çalışmanın hazırlanmasında literatür taraması, konu
ile ilgili anlaşmalara dayalı müktesebat incelemeleri ve ortaya çıkan mevzuatlardan
yararlanılmıştır. Çalışmanın kısıtlılığı küreselleşme kavramında gördüğümüz gibi
ekonomik, sosyal, çevre, teknolojik vb. gibi konuları kapsadığı çok boyutlu bir
yapıda olması sebebiyle ana mevzuat konularında kalınmasıdır. Bu kısıtlılık ve
zorluk teknik düzenlemelerin üretimden tüketime, ithalattan ihracata, ürünün
paketlenmesinden taşınmasına, satışından depolanmasına, ham madde sürecinden
mamul ürün olmasına değin, çok geniş bir alanda ve oldukça geniş yaptırım alanı
olması, mevzuata konu yönününde olmasından kaynaklanmaktadır.
4
1. KÜRESELLEŞME VE KÜRESEL TİCARETİN
ÖRGÜTLENMESİ
1.1. Küreselleşme tanımları
Küreselleşme, meydana getirdiği tartışma ortamı ve gerçek olarak neden olduğu
sorunlar dolayısıyla, içerik, yapı ve işlevlerinin açıklanmasına fazlasıyla ihtiyaç
duyulan bir kavramdır. Diğer taraftan, küreselleşme sürecinin etkileyiciliği birçok
düşünce akımı ve ideolojinin bu kavramı sahiplenmesine ve kendi bakış açılarıyla
tanımlamaya çalışmalarına yol açmıştır. Bu nedenle birçok küreselleşme tanımının
ve kavramsal açıklamanın tarafsız olmadığı değerlendirilmekte olup, toplumsal
dengelerde etkili olan güç ilişkilerinin tanımlara yansıdığı gözlemlenmektedir.
Kültürel altyapı, coğrafi konum, sosyal ve uluslararası statü, bireysel kişilik verileri,
politik duruş ve bunların hepsini kapsayan tarihsel momentum gibi sebeplerle
yapılan bu tanımlamalar sübjektiftir ve bire bir evrensel kabul görmüş olmadıkları
gibi, tam, eksiksiz ve kesin değildirler. (Kakınç, 2004: 15–17; B. Günsoy, 2006: 4;
Çelik, 2012: 58–61)
Yerli ve yabancı yazın alanında küreselleşme kavramının değişik tanımlarına
rastlamak mümkündür. Bu tanımlar çeşitli sınıflandırmalara tabi olsalar da
küreselleşme, küresellik karşıtları ve ya savunucuları olarak iki ana gruba
ayrılabilmektedir.
Küreselleşme tariflerini savunucuları açısından ele alındığında;
Peter Dicken “(Dicken, 1992: 1), uluslararasılaşmadan daha ileri ve karmaşık bir
kavram olup; mal ve hizmet akımlarının ülke ve bölge sınırları içinde artmasını
sağlayan ve ekonomik faaliyetlerin uluslararası alanda dağılımını artırmak suretiyle
ulusların fonksiyonel uyumu sağlayan bir olgudur” şeklinde tarif eder. Bu tarife göre
ülke ve bölge sınırlarını aşan mal ve hizmetlere atıfta bulunur.
Bir başka tanımda ise Giddens küreselleşmeyi,
“(Giddens, 2000: 67), artan
karşılıklı ilişkileri ve bu ilişkilerin sadece ekonomik değil toplumsal, kültürel ve
5
politik alanlarda da etkili olması” biçiminde ifade eder. Bu tarif ile küreselleşmenin
sadece ekonomik sonuçları dışında, sosyo-kültürel ve politik etkinliğine de vurgu
yapar.
Harvey’e göre küreselleşme “Dünyanın küçülerek yoğunlaşması, iletişim ve
bilişim teknolojisindeki gelişmelerin, haberleşme ve ulaşımı daha kolay, daha hızlı
ve daha ucuz hale getirmesinin ve böylelikle karşılıklı bağımlılığın artmasının
sonucudur. David Harvey’in “zaman-mekân sıkışması” olarak da tanımladığı bu
durum, dünyanın “tek bir mekân” olarak küçülmesini, yani Mc. Luhan’ın tabiriyle
dünyanın “küresel köye” dönüşmesini hızlandırmıştır. Böylece, bilgiyi toparlama,
değerlendirme, kullanma ve üretime uygulama daha hızlı ve daha verimli hale
gelirken, toplumsal yapıyı etkileyen yönetim, üretim, tüketim ve dağıtım alanlarında
köklü değişim ve dönüşümler yaşanmıştır (Coştu, 2005: 97).
Cerny küreselleşmeyi, “(Cerny, 1995: 10) mal ve varlıkların yapısal
farklılıklarının artarak uluslararası politik ekonominin temelinin kapsamı içinde
ekonomik ve politik yapının bütünleşmesi,” olarak tarif etmektedir.
Oman küreselleşmenin “(Oman, 1994: 33), mal ve hizmet akımlarını kapsayan
ekonomik aktiviteleri ve bu aktivitelerin bölge ve ülke sınırları içinde artmasını
sağlayan, ülke ve bölgeler arası insan akımlarını da dikkate alan mikro ekonomik bir
süreç” olduğunu ifade eder. Oman bu süreci yaratan aktörleri ise; firma, banka ve
birey gibi birimler olarak ele alırken bu sürecinde, genelde bir rekabet süreci içinde
oluşmasına bağlar.
Harris, “(Harris, 1993: 1) mal ve hizmetlerin üretiminin, dağılımının ve
pazarlamasının uluslararasılaştırılmasının artması” olarak tanımlar. Winham’a göre
küreselleşme, “(Winham, 1996: 37), uluslararası ticaretteki yayılma, sınırlararası
parasal akımların artması, şirketlerin birleşmeleri ve çok uluslu şirketlerin
büyümesidir.” Harris, mal ve hizmet üretiminin sınır ötesi boyutuna dikkat çekerken;
Winham aynı ortak tespite mali serbest dolaşım, şirket birleşimlerine yol açacağı ve
çok uluslu şirketlerin büyümesini de ilave ederek tanımı genişletmiştir.
6
Devlet Planlama Teşkilatının tanımında ise “küresel bütünleşme, ülkeler
arasındaki iktisadi, siyasi, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi ideolojik
ayırımlara dayalı kutuplaşmaların çözülmesi, farklı toplumsal kültürlerin, inanç ve
beklentilerin daha iyi tanınması, ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi
farklı görünen ancak, birbirleriyle bağlantı olguları içerir” (DPT, 1995: 23).
Küreselleşme sürecine pozitif bir açıdan değerlendiren bu tanımlar, küreselleşme
sürecinde ülkelerin daha bütünleşmiş hale gelerek ülkeler arası ilişkilerin arttığı ve
kutuplaşmanın çözümlenerek başta ekonomik olmak üzere her alanda bütünleşme ve
uluslararasılaşmanın öne çıktığı fikrini ortaya koymaktadır (Çelik, 2012: 58–61).
Küreselleşme karşıtlarının tariflerini incelendiğinde ise;
Boratav “(Boratav, 2001: 16), soğuk savaş döneminden sonra, kapitalizmin yeni
bir açılımla dünya geneline yayılması” olarak nitelendiriken, küreselleşmenin
ideolojik yayılmacı yönü olduğuna dikkat çekmiştir. Hirst ve Thompson ise, “(Hirst
ve Thompson, 2007: 26–28), ekonomik anlamda ülkeler arasında büyük ve artan bir
ticaret akışı ile sermaye yatırımının gerçekleştiği açık bir uluslararası ekonomi olarak
tanımlanırsa, kesinlikle yeni ve farklı bir olgu değildir. 1860’ lı yıllardan bu yana var
olan bir takım farklı uluslararası ekonomi konjonktürlerinden biri”olarak ifade
etmiştir. Hirst ve Thompson, kürselleşmenin kökenine ve bu kökenin daha eskilere
dayandığı noktasından yaklaşmıştır.
Kepenek’in küreselleşme tarifi ise, “(Kepenek, 1990: 26), bilim ve teknoloji
alanında ortaya çıkan gelişmelerin bir sonucu olarak, kapitalizmin yaşamakta olduğu
nitelik dönüşümüdür.” Uygarlığımızın geldiği son noktada kapitalizmin kendi iç
evrimi olduğunu ortaya koymaktadır. Chomsky için kürselleşme, “devlet merkezli
kurumların ve devlet merkezliliğiyle yapılan atıfların, salt uluslararası değil,
tamamıyla küresel bir anlamda faal olan farklı aktörler arasındaki ilişkilerin yapısı
içinde eridiği süreçtir” (Fox, 2002: 22).
Kazgan ise, “(Kazgan, 2002: 67), ciddi bir olgu ve gerçekliktir, son derece yıkıcı
sonuçlar ve sorunlar yaratmaktadır ve bütün parlak söylemlere rağmen, büyük
sermayenin içine girdiği bunalımdan kurtulmanın arayışından başka bir şey değildir”
7
şeklinde tanımlamaktadır. Jessop’a göre küreselleşme “(Jessop, 2007), neoliberalizmin daha insani bir maskeyle pazara sunulması projesidir.” Bu proje son
zamanlarda beklenmedik krizlerle ve karşı duruşlarla karşılaşmıştır. Bu projenin
gerçekleşmesi uğruna insanlığın dünya ölçeğinde ödediği bedel, gittikçe artan
yoksulluk, işsizlik ve sosyal dışlanmışlık olmuştur (Güney, 2006: 160; Çelik, 2012:
58–61).
Greider küreselleşmenin, “(Greider, 1997: 11), yok ederek ürün elde eden tuhaf
bir makine gibidir. Modern ziraat makineleri gibi büyük ve değişkendir. Fakat daha
karmaşık ve güçlüdür, aşina olduğu sınırları önemsemez ve açık arazide çalışabilir”
yönü üzerinde durarak karşıtlığı açısından diğer tanımlamalara göre nispeten katı
olarak değerlendirilebilecek bir küreselleşme tanımlaması yapmaktadır.
Yeldan, “(Yeldan, 2003: 428), neo-liberalizmin ideolojik bir söylemidir ve
küreselleşme olgusu, ulusal ekonomilerin dünya piyasalarıyla eklemlenmesi ve bütün
iktisadi karar süreçlerinin giderek dünya kapitalizminin sermaye birikimine yönelik
dinamikleriyle belirlenmesidir” olarak küreselleşme olgusuna farklı bir noktadan
açıklama getirmiştir.
Küreselleşme sürecine ve olgusuna gerek temkinli gerekse eleştirel bir gözle
bakan bütün bu tanımlar ayrı ayrı ele alınacak olsalar da her biri olgunun bir yönüne
sürecin getirilerine kazanım ve kayıplarına dikkat çekmeleri açısından önemlilerdir.
Bu tanımlardan yola çıkarak; “sürecin aslında yeni bir olgu olmadığını ve
kapitalizmin bir nitelik dönüşümü olarak ortaya çıktığını, bu sürecin yok ederek ürün
elde eden bir makine olduğunu ve ülkelerin bu süreç sonunda karşılaştıkları
durumların yoksulluk, işsizlik ve krizlerden ibaret olduğu” (Çelik, 2012: 58–61)
çıkarımı yapılabilmektedir.
Bu tanımları
daha da çoğaltmak
mümkün
olmakla birlikte,
tanımlar
incelendiğinde küreselleşmenin karmaşık ve geniş bir içeriğe sahip olduğunu ve
tanımları arasında genel olarak farklılıklar olduğu kadar benzerliklerin de olduğu
görülmektedir.
8
Tanımlardan yola çıkarak küreselleşmeyi anlamlandırıldığında, ağırlıklı olarak
ekonomik ve ideolojik tek bir yönü olduğu görüşünün daha geniş bir bakış açısından
yanlış olabileceği sonucuna ulaşmak da mümkündür. Küreselleşme sürecini yalnızca
ekonomik ve ideolojik süreçle sınırlamak hatasından kaçınarak; ekonomik, sosyokültürel, teknolojik, siyasal ve politik boyutlarının da bulunduğunu ve bunların kesin
çizgilerle birbirinden ayırmanın ise mümkün olmadığını, aralarında bütüncül bir
etkileşim ilişkisinin de söz konusu olduğunun göz önünde bulundurulmasında yarar
görülmektedir.
Bu tanımlardan ve analizlerden hareketle küreselleşme; ülkelerarası, ekonomik,
sosyo-kültürel, teknolojik, siyasal ve politik ilişkilerin artması, rekabetin
uluslararasılaşması, üretim faktörlerinin ve tekniklerinin bütünleşmesi, bilişim
teknolojileriyle zaman ve mekân boyutunun ortadan kalkmaya yönelmesi ve üretilen
malların milliyetinin olmamasıdır (Çelik, 2012: 60).
Kavramsal olarak, günümüzün bilgi toplumları açısından küreselleşmenin anlamı
is özetle; bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığıyla, iletişimin hızını artırıp maliyetini
ise düşürerek, daha hızlı ve ucuz etkileşim imkânı sağlayarak, birçok ürünü, hizmet
ve faaliyeti bölgeselleştirip bütünleşmiş ağlar sayesinde dağıtımını da kolaylaştırarak
küresel yönden hareketliliklerini mümkün kılmasıdır. Bunun yanı sıra, günümüzün
bilgi ve iletişim teknolojileri doğrudan ve hızlı iletişim bağları kurarak, bir yandan
ekonomik mesafeleri azaltırken, aynı zamanda iş dünyasının faaliyetlerinin
koordinasyonu için gereken zaman tasarrufunu sağlayarak, değişim maliyetlerini
düşürüp ve mali işler piyasalarını gerek ülkeler gerekse kıtalar boyutunda gün boyu
faal konuma getirmektedir. Günümüz bilgi ve iletişim teknolojileri içinde dünya
ekonomisinin de dâhil olduğu entegrasyonların küreselleşmesi lehine çalışan güçlü
bir faktördür.
9
1.2. Küreselleşmenin tarihsel gelişim süreci
Küreselleşme sürecinin ne zaman başladığına ilişkin ortaya konulan bütün
yaklaşımlar da tıpkı küreselleşme kavramının tarifinde olduğu gibi tek ve mutlak bir
tarihi başlangıcın somut kabulünü içermemektedir. Küreselleşme sürecinin
başlangıcını anlamak için tanmlarda olduğu gibi bu husustaki çeşitli yaklaşımların ve
olayların incelenmesinde fayda görülmektedir.
Bu itibarla; ileri sürülen bazı görüşler, küreselleşmenin aslında yeni bir olgu
olmadığı ve tarihin başlangıcından beri var olduğu üzerinde duruken, bazı görüşler
ise küreselleşmenin hem modernleşme hem de kapitalizm ile yaşıt olduğu kanaatinde
birleşmektedir. Bunlardan farklı diğer grup olan kapitalist düzenin çözülmesi ile
ilgili olarak ele alınan görüşlere göre ise, küreselleşmenin gerek sanayi ötesi bir
toplum, gerekse modern ötesi bir toplum çerçevesinde birleştiklerinin ileri sürülmesi
mümkündür.
1945 yılında ABD öncülüğünde, BM (Birleşmiş Milletler) ve 1946 yılında IMF
(International Monetary Fund-Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası gibi
küresel ölçekli ilk örgütlerin kurulması ile uluslararası ekonomik entegrasyonlar
alanında da ilk adımların atılmasına başlanmıştır. Bunlara ek olarak ABD’nin
öncülüğünü yaptığı GATT (The General Agreement on Tariffs and Trade- Gümrük
Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması), OECD (Organisation For Economic Cooperation and Development- Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) gibi
uluslararası kuruluşların kurulması ile küreselleşme sürecine hız kazandırılmaya
çalışılmıştır. Bütün bu uluslararası kuruluş örgüt ve organizasyonların 1940’ların
ikinci yarısından sonra kurulmuş olması ile 1950’li ve 1960’lı yıllarda dönem içinde
ikinci bir küreselleşme dalgası daha ortaya çıkarmıştır.
Üçüncü dönemin son on yılında ortaya çıkan gelişmeler küreselleşme sürecininde
önemli dönüm noktalarından biri olmuş, 1970'lerin durgunluk dönemi Bretton
Woods Sistemininde çökmesine yol açmış, 1971 yılından itibaren ise Bretton Woods
Sistemi terk edilerek sabit kur sisteminden vazgeçilmiştir. ABD başta olmak üzere
diğer gelişmiş ülkeler Almanya, İngiltere ve Japonya’da yaşanan bu gelişmeler
10
karşısında sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırmışlar, gerek sermaye
hareketleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması gerekse finansal alanda gerçekleşen
hızlı gelişmeler ticaretin serbestleşmesinin yanı sıra sermayenin de serbestleşmesi ve
küreselleşmesi sürecinide hızlandırmıştır.
Etkileri günümüze kadar uzanan ve küreselleşme sürecinin son evresi olarak ele
alınan dönemin 1980'lerde başladığı kabul edilmektedir. Dünya Bankasına göre bu
dördüncüncü dönemi diğer önceki üç dönemden ayıran temel özellikleri şunlardır.
Küreselleşmenin bu son evresine gelişmekte olan ülke ekonomilerinin büyük bölümü
dâhil olması, diğer gelişmekte olan ülkelerin ise, azalan gelir ve artan fakirlik
sorunlarından ötürü güç durumlarla karşılaşmışları, Uluslararası sermaye akımları ve
emek faktörünün hareketliliğinin de bu dönemde önemli düzeylere ulaşmış
olmasıdır. Günümüz sanayisinde üretilen birçok nihai malın, dünyanın farklı
bölgelerinde ve ülkelerinde üretilmesi ve yan sanayi adıda verilen bu ara malların bir
araya getirilmesi ile oluştuğunu düşünürsek eğer, küreselleşmenin bu son evresine
uluslararası uzmanlaşma ve üretim sürecinin geniş coğrafi dağılımı gibi unsurları da
diğer bir madde olarak ekleyebiliriz.
1980’li yıllar gelişmekte olan ülkelerinde sürece dâhil oldukları ve özelleştirme,
piyasa ekonomisi, mali serbestleşme, dünya ile bütünleşme gibi gelişmiş
ekonomilerin ilgilendiği kavramların; eski dönemlere nazaran çok daha fazla ön
plana çıkmaya başladığı, gelişmiş ülke ekonomileri ile gelişmekte olan ülke
ekonomilerinin birbirleri ile çok daha fazla temas kurar hale geldiği dönem olmuştur.
Gerek sanayi alanında gerçekleşen firma faaliyetleri gerekse hızlı pazar
değişiklikleri, ürün ve üretim teknolojisinde yaşanan önemli gelişmeler, rekabetin
artması sonucunu doğururken 1980’li yıllar ile birlikte küreselleşme süreci dünya
üzerinde çok daha etkin ve çok daha belirgin bir hal almaya başlamıştır.
1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, 1990’ların başlarında ise eski Doğu Bloku
ülkelerinin ekonomik ve siyasi yönden çökmesi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliğinin dağılma sürecine girmesi, Küreselleşmenin günümüzde ulaştığı en son
noktaya gelmesindeki en önemli etkenler olarak gösterilmektedir. Sosyalist Blokun
yıkılması sonucu, planlı ekonominin uzun dönem hâkim olduğu Doğu Bloku
11
içerisinde yer alan ülkelerin zamanla hem ekonomik hem de siyasi açıdan Batı
ülkeleri ile temas kurmaya başlamaları, uzun yıllardan beri hâkimiyetini devam
ettiren komünist rejimin çökmesi ile birlikte bu rejim yerini demokrasi ve piyasa
ekonomisine dayalı bir sisteme bırakmıştır.
1993 yılında GATT (Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması) müzakereleri
çerçevesinde 117 ülkenin katılımı ile gerçekleştirilen ve tarihin en kapsamlı ticari
anlaşması olarak nitelendirilen Uruguay Raundu ekonomik küreselleşme açısından
en önemli gelişmelerden biri olarak gösterilmektedir. 1986 yılında Uruguay Round
ile başlayan ve 1993’e kadar süren müzakereler sonuçlanmış, 1994’te Fas’ta GATT
Nihai Senedi imzalanmış ve söz konusu anlaşma uygulamaya konulmuştur. GATT
ile
dünya
ticaretinin
serbestleşmesine
olanak
sağlayan,
anti-damping
uygulamalarının sona erdirildiği, ihracattaki sübvansiyonlar ile ticaretteki engellerin
kaldırıldığı ve koruma tedbirlerine yönelik alanlarda da önemli adımların atıldığı,
çok taraflı ilke ve kuralların uygulanmasına yönelik şartların da ele alındığı bir
anlaşma olarak yürürlüğe sokulduğu, anlaşma şartlarının uygulanmasına ve işleyişine
yönelik olarak kurulan DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü- WTO) ile küreselleşme
sürecinde önemli bir dönem başlamıştır.
Küreselleşme yolunda oldukça mesafe kaydedilen bu son dönemde; mali
kontroller kaldırılarak piyasaların işleyişindeki kurallar daha serbest hale getirilmiş
ve bu sayede uluslararası sermaye, bütün dünyada sınırlama olmaksızın hareket
serbestisine kavuşmuştur. Uzun yıllar süren Soğuk Savaş’ında sona ermesi ile tek
kutuplu bir dünyada küresel pazar oluşumu büyük ölçüde tamamlanarak, daha
kurumsal ve daha genişleyici bir yönde hareket etmektedir. Yaşanan bu son süreç
bölgeselleşmenin de hızlanmasına neden olmuştur. AB (Avrupa Birliği), NAFTA
(Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması), APEC (Asya Pasifik
Ekonomik İşbirliği Konferansı), EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Birliği), G–7
(Gelişmiş Olan 7 Ülke), D–8 (Gelişmekte Olan 8 Ülke) gibi örgütlenmeleri günümüz
bölgesel küreselleşme blokları olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Küresel ticari serbestleşmenin kurumsal üst yapısını DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü
WTO), mali serbestleşmenin kurumsal üst yapısını IMF (International Monetary
12
Fund) oluştururken, WB- DB (Dünya Bankası-WB), BM (Birleşmiş Milletler-UN),
UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü), OECD (Ekonomik
Kalkınma ve İş Birliği Örgütü), ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve UNDP
(Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) gibi kuruluşlarda küreselleşmenin alt
yapılarını oluşturmaktadırlar.
Küreselleşme sürecinin kazanımlarını tarihsel seyri içinde çok kısaca özetlersek
dünya ticaret hacminde artışlar ve önemli ölçüde büyüme meydana getirmesine
karşın; artan dış borçlar, yaşanan küresel krizler ve giderek bozulan gelir dağılımları
ile yarattığı sorunlar sebebiyle de içinde çok önemli tartışma alanlarını beraberinde
getirdiği söylenebilir.
1.3. Küresel ticaretin örgütlenmesi
1980’li yılların başında teknoloji alanındaki hızlı gelişmelerle ortaya çıkan
küreselleşme, kendini İkinci Dünya savaşı sırasında ideolojik bazda göstermeye
başlamıştır. Savaş sonrasındaki süreçte ise, dünyadaki Komünizm tehdidi, Avrupa
’nın tekrar sömürge imparatorluklarına dönmesini engellemiştir. 1940’lı yıllarda
Komünizm’in Doğu Avrupa ve Çin’de kurulması ve Sovyetler Birliği ile birleşmesi,
“Küresel Komünizm” karşısında Kapitalizmin de küreselleşmesi sorununu ortaya
çıkarmıştır. Bu dönemde A.B.D. için dış ekonomik büyüme iç ekonomik büyümeden
daha önemli bir hale gelmiştir. Küreselleşme yolunda atılan adımlardan GATT
(Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması) – Bretton Woods Sistemi II. Dünya
Savaşı’ndan önce ortaya çıkmakla birlikte, dünya ticaretini serbestleştirmek amacıyla
başlatılan girişimler savaş sonrasında daha da hızlanmıştır. (Thurow, 1997: 98)
1980’li yıllarda dünya ticaretindeki farklı gelişmelerle, sermaye hareketlerinin
önündeki engeller de ortadan kalkmaya başlamış; Ticaret, üretim, sermaye
hareketleri ve teknolojideki gelişmeler, ülkeler arasındaki rekabeti arttırırken, mal ve
faktör piyasalarının serbestleşmesini ve bütünleşmesini ortaya çıkarmıştır. Bununla
birlikte ülkelerin dış ticaret politikaları, Mali politikaları ve iktisat politikaları da
birbirine bağımlı hale gelmiştir. Şirketler ve bireyler arası ekonomik ilişkiler daha
sıkılaşırken (İncekara, 1995: 50) devletlerin de ulusal politikayı belirlemedeki ve
ekonomideki rolleri değişmiştir. Artık devletler küresel düzenin vazgeçilmezi olan
13
piyasa ekonomi-sinin boşluklarını doldurmak, ulusal ekonomiyi uluslararası arenada
rekabete hazırlayacak tedbirleri almak görevini üstlenmişlerdir (Kılıçbay, 1997: 137138).
Küreselleşme olarak nitelendirilen
bu serbestleşme hareketi iki
yönde
gelişmektedir. Bunlardan biri, 1990’lı yılların başında adından sıkça bahsettirmeye
başlayan ve “evrensel yaklaşım” olarak da ifade edilebilen; olabildiğince çok ülke
arasındaki gümrük tarifeleri ve diğer ticaret kısıtlamalarının kaldırılması ya da
azaltılmasını öngören GATT, diğeri ise genellikle belli bir coğrafi bölgede yerleşik
olan ve birbirleriyle yakın ekonomik ilişkilerde bulunan ülkeler arasındaki ticaret ve
diğer akımların serbestleştirilmesi amacını güden, “Bölgesel İktisadi Birleşmeler”
yani Ekonomik Entegrasyonlar’dır (Seyidoğlu, 1993: 407).
2. Dünya Savaşı’ndan sonra küreselleşmenin hız kazanması ile korumacılık ve
düşük uluslararası ekonomik entegrasyonun olumsuz yanlarını gören ekonomistler, iş
adamları ve politikacıların planlamalarının sonucudur. Bretton Woods Konferansının
getirisi büyümenin teşvik edilmesi, olumsuz etkilerin giderilmesi ve küreselleşme
sürecinin yönetilmesi için gerek duyulan pek çok uluslararası kurumun kurulması
sonucunu doğurmuştur. Küresel ticaretin yönetilmesi ve düzenlenmesi için kurulan
kurumlar; Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası, Dünya Bankası ve IMF’dir.
Uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırmak için Ticaret ve Gümrük Tarifeleri
Genel Anlaşması (General Agreement on Trade and Tariffs-GATT) imzalanarak,
1984–1995 arası Uruguay Toplantısı’nda (Round) ise ticari anlaşmazlıkların çözümü
ve ticaret için standart uluslararası bir üst platformun inşası amacıyla Dünya Ticaret
Örgütü DTÖ kurulmuştur. Bunları aynı amaçlar doğrultusunda Maastricht Anlaşması
ve NAFTA gibi iki veya çok taraflı ticaret anlaşmalarıın imzalanması izlemiştir.
Bu kurum ve anlaşmaların ortaya çıkmasında etkin olan, kürselleşme sürecinin
sosyal, siyasi, çevresel-ekolojik, güvenlik, ekonomik ve finansal her boyutunda ayrı
ayrı görev alanları ve sorumluluklarına dahil faktörler aşağıda sıralanmaktadır.
1. Dünyadaki tüm siyasi gelişmeleri etkileyerek düzenlemeye ve
olabildiğince kontrol altında tutmaya çalışan dev uluslararası örgütler;
Birleşmiş Milletler gibi,
14
2. Birçok devleti içeren geniş kapsamlı güvenlik ile ilgili işbirliği sağlayan
anlaşmalar çerçevesinde oluşturulan paktlar örgüt ve teşkilatlar ; AGİT
(Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) gibi,
3. Yine oldukça geniş kapsamlı ve birden çok ülkeyi kapsayarak
bütünleşmelerini sağlayan uluslarüstü ekonomik birlikler; Avrupa Birliği,
Kuzey Amerika Birliği, Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi,
4. Küresel ölçekte dünya üzerinde birden çok ülkede faaliyet yürüten, iş,
imalat ve ticaret merkezleri olan çokuluslu şirketler, bankalar ve
ortaklıklar.
5. Dünya üstünde kıtaları ve ülkelerdeki kitleleri çok derinden etkileyen
belli sosyo-politik akımlar, fikirler, trendler, sivil veya siyasi ekoller,
inisiyatifler: etnik milliyetçilik, fundamentalizm, feminizm, çevreci veya
ekolojik akımlar gibi.
Yukarıda sıralanan küresel etkiler, gelişme ve faktörler uluslararası örgütler,
anlaşmalar
ve
entegrasyonların
doğmasına,
küreselleşmeyi
yönetmek
ve
yönlendirmeleri açısından büyük önem arz etmektedir.
1.4. Küresel ekonomik örgütler
Uluslararası kuruluşlar; ülkeler düzeyinde faaliyet gösteren, ticari amaç taşımayan
ve birden çok devleti ilgilendiren fakat devlet niteliği taşımayan her çeşit kuruluştur.
Uluslararası kuruluşlar bu tanımlamayla hem hükümetler-arası, hem de hükümetlerdışı uluslararası kuruluşları (örgütleri) kapsamaktadır. Fakat genellikle dar anlamlı
kullanımı tercih edilmekte olup “uluslararası kuruluş” denildiğinde yalnızca
“hükümetler arası uluslararası kuruluşlar” anlaşılmaktadır. Bunlar devletlerarasında
oluşturulmakta
ve
uluslararası
hukuk
kurallarına
bağlıdırlar.
Uluslararası
derneklerden oluşan “hükümetler-dışı uluslararası kuruluşlar” ise, farklı milletlerden
özel ya da kamu kişileri arasında kurulmakta ve uluslararası düzeyde faaliyet
göstermekle birlikte hiçbir devletlerarası anlaşma konusu oluşturmayan ve değişik
milli hukuk düzenlerine bağlı bulunan kuruluşlardır (Güran ve Aktürk, 1999: 1).
1.4.1. IMF
Birleşmiş Milletler Uluslararası Para ve Maliye Konferansı 1 Temmuz 1944’de
Bretton Woods’da toplandı. Bahsi geçen konferans sonrası dünya ekonomik
15
sisteminde genel bir şema oluşturan ve sistemi somutlaştıran kararlar alınmıştır. Bu
alınan kararların arka planında Amerikalı iktisatçı Harry Dexter Whiteve ve İngiliz
iktisatçı John Maynard Keynes bulunmaktadır. Alınan kararlar arasında Uluslararası
Para Fonu (IMF)’nun kurulması ve Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası
(IBRD)’nın kurulması da vardır (Boratav, 1982: 30).
IMF; uluslararası alanda örgütlenen ve parasal mali konularda üye ülkelere
yaklaşık altı ana başlıkta sorunlarını gidermek üzere kurulmuş bir kurumdur. Genel
olarak bakıldığı zaman sırasıyla; uluslarası parasal işbirliğini artırmak, uluslararası
ticaretin dengeli bir şekilde büyümesini sağlayarak üyesi bulunan ülkelerin üreten
kaynaklarının geliştirilmesine ve yüksek istihdam, reel gelir düzeylerinin
korunmasını gerçekleştirmek, kambiyo istikrarını sağlamak, dünya ticaretinin
büyümesine engel oluşturan kambiyo kısıtlamalarını ortadan kaldırmak, ödemeler
dengelerinde ortaya çıkacak geçici bozulmaları gidermek amacıyla uluslararası
ticaret ve karşılıklı refahı bozacak önlemlere başvurmalarını önlemek üzere üye
ülkelere fon kaynaklarını kullanabilmek imkanı sağlamak ve belirtilen amaçlara
paralel üye ülkelerin uluslararası ödemeler dengelerinde meydana gelebilecek
dengesizliklerin derecesini azaltmak ve süresini kısaltmak (Eğilmez, 1997: 22). Bu
genel amaçlara bakıldığı zaman IMF’nin genel bir çerçeve üzerinden dünya
ekonomik sistemini algıladığını görebilmek mümkündür. Dr. Mahfi Eğilmez’e göre;
“Bu tanımdan hareketle IMF’nin temel teorik yaklaşımının dış ticaret teorisinin bel
kemiğini oluşturan karşılaştırmalı üstünlükler teorisine ya da daha geniş ifadeyle
uluslararası ticarette iş birliğinin genel dünya refahını arttıracağı inancına dayalı
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır (Eğilmez, 1997: 21).”
Bu anlamda 188 üye ülke IMF Anasözleşmesini kabul eder ve Fon ile ilişkilerini
bu Anasözleşme’nin V/1’nci maddesi uyarınca Hazine, Maliye Bakanlığı, Merkez
Bankası veya bu görevlere yakın yükümlülüğü olan bir kuruluş üzerinden yürütür
(Eğilmez, 1997: 23). Bu kurumlardan gelen Bakan ve Kurum Başkanları, IMF
Guvernörler Kurulu’nda guvernor ve vekil olarak ülkelerini temsil ederler.
16
Türkiye’nin anılan Kurumla resmi ilişkisinin başlangıcı 1947 yılını gösterse de
geniş kapsamlı olarak yapısal değişikliklere işaret eden program uygulamalarının
başlangıcı “1958 İstikrar Tedbirleri” ile gerçekleşmiştir (Alpago, 2002: 98).
Küreselleşme dünya çapında kalkınma için geniş fırsatlar sunmaktadır, fakat bu
adil olarak gelişmemektedir. Bazı ülkeler küresel ekonomiye diğerlerinden daha
çabuk adapte olmaktadırlar. Entegre olmayı başaran ülkeler daha hızlı büyümekte ve
yoksulluğu daha hızlı azaltmaktadırlar. Dışa dönük politikalar 40 yıl önce Dünyanın
en fakir bölgelerinden biri olan Doğu Asya’yı değişime uğratmış olup, söz konusu
bölgenin büyük bir kısmına dinamizm ve zenginlik getirmiştir. Hayat standartları
yükseldikçe, demokrasi ve çevre ve çalışma koşulları gibi ekonomik konularda
gelişme imkânlı hale gelmektedir. Dolayısıyla, IMF’ye göre bu eğilime karşı durmak
yerine bu eğilimin desteklenmesi büyümeyi, kalkınmayı ve yoksulluğun azaltılması
için en iyi yöntemdir. IMF, küreselleşme sürecini etkin bir şekilde yönetmek ve
süreçten faydalanmak için ülkelere aşağıdaki politika önerilerini uygulamayı tavsiye
etmektedir: (Dulupçu ve Demirel. 2005: 34)
1. Yatırım ve tasarruf için uygun koşulları yaratacak makro ekonomik
istikrar,
2. Artan ticaret ve yatırım aracılığıyla etkinliği arttıracak dışa dönük
politikalar,
3. Yurt içi rekabeti destekleyici yapısal reformlar,
4. İyi bir yönetişim için güçlü kurumlar ve etkin bir hükümet,
5. Üretkenliği destekleyici eğitim ve Ar-Ge,
6. Sürdürülebilir kalkınma için yeterli kaynakları sağlayacak dış borç
yönetimi.
IMF’nin kontrol ve düzenleme süreçleri gözetim (bilgi toplama amaçlı ziyaretler,
hükümetler ve merkez bankası görevlileri ile müzakereler ve yıllık raporlar
aracılığıyla), finansal yardım (Yoksulluğun Azaltılması ve Büyüme Kolaylığı, Dış
Şoklar Kolaylığı, Stand-By Anlaşmaları, Genişletilmiş Fon Kolaylığı, İlave Rezerv
Kolaylığı, Telafi Edici Finansman Kolaylığı ve acil yardım aracılığıyla) ve teknik
yardımı (merkezden sınırlı süre için yapılan personel görevlendirmeleri veya birkaç
haftadan birkaç yıla kadar değişen sürelerle uzmanların ve/veya yerleşik
danışmanların yerleştirilmesi, teknik ve tanısal çalışmalar, eğitim kursları,
17
seminerler, atölye çalışmaları ve “online” tavsiye ve destekler aracılığıyla)
içermektedir (Dulupçu ve Demirel, 2005: 34).
1.4.2. WB
Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD- International Bank for
Reconstruction and Development)’ nin kurulması 1944 yılında toplanan BrettonWoods Konferansında kararlaştırıldı. Anılan Konferans’a katılan 44 ülke tarafından
parafe edilen IBRD Ana Sözleşmesi üye ülkelerden 41’in onayıyla 27 Aralık 1945
tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 25 Haziran 1946 tarihinde çalışmalarına başlamıştır.
Bankanın merkezi Washington, ABD’dedir. IBRD bünyesinde faaliyetleri çeşitli
yönlerden tamamlamak üzere daha sonraki yıllarda Uluslararası Kalkınma Birliği
(IDA), Uluslararası Finansman Kurumu (IFC) ve Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı
(MIGA) kurulmuştur. Bu kuruluşlar, “Dünya Bankası Grubu” (World Bank Group)
çatısında birleşmiştir (Güran ve Aktürk, 1999: 83).
Dünya Bankasının kuruluş
amacı; üye ülkelerin imarlarını kolaylaştırmak ve özellikleüretim kapasiteleri büyük
ölçüde yok olmuş Batı Avrupa ülkelerine yardım yapmaktır. Ancak, zaman
içerisinde Dünya Bankası’ nın faaliyetleri gelişmekte olan ülkelere yönelmiştir.
Genel olarak, Dünya Bankası Grubu kuruluşlarının amacı; mali kaynakların gelişmiş
ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kanalize edilmesiyle gelişmekte olan ülkelerin
hayat standartlarının yükseltilmesine yardımcı olmaktır (Parasız, 1986: 107).
Kuruluşlar arasında kaynak ve hesaplar açısından bağımsız bir durum olması ile
beraber yönetimsel olarak Dünya Bankası ile ilişki içerisindedir (Eğilmez, 1997: 64).
İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden yapılandırma programı ile eş güdümlü bir
şekilde faaliyet gösteren Dünya Bankası, daha sonra ana sözleşmesinde yapılan
değişikliklerle hedeflerinde farklılıklara sahip olmuştur. Günümüz hedefleri arasında
“yoksulluğu azaltmak” temel hedefi olarak önümüze çıkmaktadır. Bu temel hedef
Dünya Bankası sitesinde özetle şu şekilde belirtilmektedir;
“Dünya Bankası’nda, dünyanın mücadelesini – yani küresel yoksulluğun
azaltılmasını – kendi mücadelemiz haline getirdik. Çalışmalarımızı, yoksulluğun
18
ortadan kaldırılmasını ve sürdürülebilir kalkınmayı gerektiren Milenyum
Kalkınma Hedeflerine ulaşmak üzerine yoğunlaştırıyoruz. Hedefler bize amaç ve
sonuçları ölçmemiz için kıstas sağlıyor. Misyonumuz, ortaklarımızla birlikte
yoksulluğu azaltmak için çalışarak gelişmekte olan ülkelere ve bu ülkelerde
yaşayan kişilere bu hedeflere ulaşmalarında yardımcı olmak. Bunu
gerçekleştirebilmek amacıyla ekonomilerin gelişmesini sağlamak için yatırım
ortamını geliştirmeye, istihdam ve sürdürülebilir büyüme yaratmaya
odaklanıyor ve yoksullara yatırım yaparak ve yoksul kişileri güçlendirerek
kalkınmaya katılmalarını sağlamaya çalışıyoruz.”
Kurumun ana sözleşmesi incelendiğinde dünya ekonomisine bakış açısına ilişkin
genel bir bilgi edinilmektedir. Buna göre, Kurumun, kalkınma çabalarına verimli
sermaye yatırımları kanalıyla yardımcı olmak, yabancı sermaye yatırımlarına garanti
vermek veya kredi yoluyla desteklemek, uluslararası ticareti geliştirmek ve bu
amaçla ödemeler dengesinin kurulmasını sağlayacak uluslararası yatırımları çekici
kılmak şeklinde detaylı amaçları bulunmaktadır (Eğilmez, 1997: 64). 187 üyesi
bulunan Dünya Bankası, IMF üyesi olan ülkelerin üyeleri tarafından oluşturulmuş
olup, IMF üyesi olmak Dünya Bankası üyeliği için bir ön koşuldur.
WB’ye göre küreselleşme için beklenmedik yeni fırsatlar doğurmaktadır. Fakat
dışlanma, ölümcül fakirlik ve çevresel zararlar tehlikeler yaratmaktadır. Bu
durumdan en fazla zarar görecek kişiler ise başlangıçta en geride olanlar – yerli
insanlar, gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar, köylü fakirler, Afrikalılar ve bunların
çocukları – olacaktır. Dolayısıyla, WB Grubu ülkelerin fikirlerin ve deneyimlerin bir
karışımı aracılığıyla bu ülkelerdeki sermaye ve politikaları, özel piyasa fırsatlarının
gelişini ve iyi yönetişim ve yozlaşma-karşıtı destekleri hızlandırarak kendilerine
yardımcı olmalarına yardımcı olmaktadır. WB’nin vizyonu – yoksulluğu azaltmak,
büyümeyi çevreye zarar vermeden hızlandırmak, bireysel fırsat ve umut yaratmak ve
ticaret, mali işler, sağlık, yoksulluk, eğitim ve iklim değişimi konularındaki
anlaşmalar ve uluslararası projeler hakkındaki fikirleri geliştirmek amacıyla –
kapsayıcı ve sürdürülebilir bir küreselleşmeye katkıda bulunmaktır. Bu sayede
herkes, özellikle de yeni fırsatlar arayan fakirler bu süreçten faydalanabilecektir.
Süreç, fon yaratılmasını, borçları, hibeleri, analitik ve tavsiye niteliğindeki hizmetleri
ve kapasite inşasını içermektedir (Dulupçu ve Demirel, 2005: 35).
19
1.4.3. OECD
İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), 14 Aralık 1960 tarihinde
Paris’te kurulmuştur. OECD, Batı ülkeleri arasında iş birliğini ve dayanışmayı
sağlayan önemli bir kuruluştur. Marshall Planı doğrultusunda, Avrupa ekonomisini
yeniden inşa etmek amacıyla kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü
(OEEC)’nün yerine kurulmuştur. Ayrıca Batılı sanayileşmiş ülkeleri tek çatı altında
toplamayı da amaçlamıştır (Seyidoğlu, 1995: 559). OECD’ nin kurucuları OEEC’
nin 18 Avrupa üyesi ve ABD ile Kanada’dır. 2015 yılı itibariyle OECD üyesi ülke
sayısı 34’tür. OECD genelde sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu bir örgüt olmasına
karşın nispeten daha az gelişmiş olan ülkeler de (örneğin; Türkiye, Portekiz,
Yunanistan gibi) üyedir. Türkiye, 29 Mart 1961 yılında 293 sayılı kanunla örgüte
katılmıştır. OECD’ nin temel amaçları şunlardır (Güran ve Aktürk, 1999: 207).
1. Ekonomik kalkınma içerisindeki üye olan veya olmayan ülkelerde
ekonominin sağlam biçimde gelişmesine yardımcı olmak,
2. Üye ülkelerde mali istikrarın sağlanmasıyla sürdürülebilir düzeyde en
yüksek ekonomik büyüme ve istihdamı sağlamak; bu itibarla dünya
ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunmak,
3. Dünya ticaretinin, uluslararası yükümlülüklere uygun olarak çok taraflı ve
ayrımcı olmayan bir biçimde gelişmesine katkıda bulunmak.
OECD’nin en yüksek karar organı Konsey’dir. Üye ülkeler için bağlayıcı kararlar
alma yetkisine sahiptir. Konsey, Genel Sekreter başkanlığında üye ülke daimi
temsilcileri ve AB Komisyonu temsilcilerinin katılımıyla yılda bir defa genellikle
Mayıs ayı sonu ya da Haziran ayı başında Bakanlar düzeyinde toplanır. Üye
ülkelerin ekonomi, maliye ve ticaretten sorumlu bakanları ile Dışişleri Bakanları
toplantıya katılır. OECD’ nin genel faaliyetlerini Genel Sekreter yürütür. Konsey’de
alınan bütün kararlar, üye ülkelerin oy birliğiyle kabul edilir. OECD içinde faaliyet
gösteren Kalkınma Yardımları Komitesi (DAC), gelişmekte olan ülkelere dış
yardımlarda bulunur. Yine OECD içinde başta enerji sorunu, çevre kirliliği, sermaye
hareketleri, dünya para sistemi, ticaretin serbestleştirilmesi, sanayi, bilim ve eğitim,
emek gücü ve istihdam gibi konularda çalışmalar yapmak ve ortak politikalar
20
belirlemek için çeşitli komiteler kurulmuştur (Seyidoğlu, 1995: 560). Örgütün
görevleri:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek,
İstihdamı arttırmak,
Yaşam standartlarını iyileştirmek,
Finansal istikrarı devam ettirmek,
Diğer ülkelerin ekonomik kalkınmasına yardımcı olmak,
Dünya ticaretinde büyümeye katkıda bulunmaktır.
Dünya ekonomisinin gelişimine katkıda bulunmak için OECD’nin odağı
demokrasi ve piyasa ekonomisine dayalı mevcut üyelerine ek olarak artan sayıda
ülkeyi kapsayacak şekilde aşamalı olarak genişletilmiştir. Örgüt günümüzde 70’ten
fazla gelişmekte olan piyasa ekonomisi ile uzmanlığını ve birikmiş tecrübelerini
paylaşmaktadır. OECD’nin küreselleşme üzerine görüşü belki de en yi şekilde
Avustralyalı Hazineci Peter Costello’nun 2000 yılındaki OECD Yıllın Zirvesi’ndeki
konuşması ile açıklanabilir: “Küreselleşmeyi durdurma veya durdurmama gibi bir
seçeneğimiz
yoktur.
Seçenek
olarak
sadece
onun
nasıl
yönetileceği
ve
vatandaşlarımızın faydası için nasıl yönetileceği söz konusudur”. Bu açıdan,
OECD’nin küreselleşmeyi kaçınılamaz bir süreç olarak gördüğü ve sadece bu süreci
yönetmek ve düzenlemeyi amaçladığı söylenebilir (Dulupçu ve Demirel, 2005: 35–
36).
1.4.4. WTO
WTO’nun
dünya
ticaretinin
%97’sini
oluşturan
161
üyesi
vardır
ve
küreselleşmenin ana katalizörü olan uluslararası ticaretin kuralları ile ilgilenen tek
küresel örgüttür. Örgütün kalbinde müzakere edilmiş ve dünyanın ticaret yapan
ülkelerinin büyük çoğunluğu tarafından imzalanmış ve parlamentoları tarafından
onaylanmış WTO anlaşmaları yatmaktadır. Günümüzde mal, hizmet ve fikri
mülkiyet hakları üzerine WTO anlaşmaları mevcuttur. GATT, mal ticareti için ana
kaynak niteliğindeki bir kurallar kitabı niteliğindendir. WTO aynı zamanda
anlaşmazlıkların çözümlenmesi ve politika gözden geçirmeleri gibi hizmetler de
21
sunmaktadır. Örgütün ana fonksiyonları: ticaret anlaşmalarını yönetmek, ticaret
görüşmelerinde forum olarak hareket etmek, ticaret anlaşmazlıklarını çözmek, ulusal
ticaret politikalarını gözden geçirmek, gelişmekte olan ülkelere teknik yardım ve
eğitim programları aracılığıyla ticaret politikası konularında yardımcı olmak ve diğer
uluslararası örgütlerle iş birliği yapmaktır. Örgütün ana amaçları daha serbest
ticareti, adil rekabeti ve kalkınma ve ekonomik reformu teşvik etmek olduğu için
örgüt ekonomik küreselleşmenin önemli katkı sağlayıcılarındandır (Dullupçu ve
Demirel, 2005: 36).
1.5. Ekonomik Entegrasyonlar
Dünyadaki
küresel
eğilimler
tanımlanırken
bunların
iki
doğrultuda
gerçekleşmekte; uluslararası ticaretin tüm ülkeleri kapsayacak şekilde yani küresel
bir ölçekte liberalleştirilmesi “evrensel yaklaşım” olan GATT’ı ifade ederken;
değişik ülkelerin bölgesel bir Blok içinde ticareti serbestleştirici politikalar izleyerek
ekonomik birlikler oluşturmaları “Ekonomik Entegrasyon” olarak tanımlanmıştır
(Şanlı, 2004: 163).
Ekonomik Entegrasyonlar, genel bir kanıya göre siyasi açıdan bağımsız ülkeleri
ekonomik açıdan birbirine bağımlı hale getirir (Seyidoğlu, 1993: 415; İncekara,
1995: 60). Ekonomik Entegrasyon için daha açık bir tanım yapmak gerekirse;
B.Balassa’ya göre, en basitinden en ileri aşamasına kadar bunlar; ticareti engelleyici
unsurların ortadan kaldırılması, yani ticaretin entegrasyonu; ülkelerarası faktör
hareketlerine serbestlik kazandırılması faktör entegrasyonu, ulusal ekonomi
politikalarının uluslararası ilişkileri güçlendirecek şekilde uyumlu hale getirilmesi
politika entegrasyonu ve son olarak da bunların birleştirilmesi sonucu tam
entegrasyondur (Ertürk, 1997: 5).
Entegrasyon hareketleri yoğun olarak II. Dünya Savaşı sonrasında başlamış;
1960’lı yıllardan itibaren de hız kazanmıştır. Ancak dünya ticaretine sağladığı etki
bakımından asıl gelişmeler 1980 sonrasında ülke ekonomilerindeki büyüme, gelişme
22
ve uluslararası rekabetin artmasıyla ortaya çıkmıştır. Ekonomik açıdan küreselleşme
ile aynı anda meydana gelen bir diğer oluşum olan Bölgesel Ekonomik
Entegrasyonların son dönemde hızlanmasının nedeni, ülkelerin zorlaşan rekabet
şartlarına birlikte karşı koyma ve artan pazar imkanlarını verimliliklerini
yükseltmede kullanma çabasıdır. (İncekara, 1995: 52,103). Entegrasyona girmekle
üye ülkelerin üretim kapasitelerinde ilave artışlar olurken kaynakların optimum
bileşimine de ulaşılır (Kara, 1996: 7-8).
1.5.1. Ekonomik Entegrasyonların oluşma sebepleri
Ekonomik Entegrasyonun sebepleri üç başlık altında toplanabilir (İncekara, 1995:
63-64):
1. Ülkeler ekonomik bakımdan üretim kapasitelerini genişleterek verimliliği
arttırmak ve bunun neticesinde de toplumsal refah düzeyini yükseltmek
amacıyla ekonomik entegrasyona girebilirler. Böylece ekonomik ve
siyasal egemenliklerinden kısmi olarak vazgeçmeleri karşısında toplumsal
refahı arttırıcı garantiler alırlar.
2. Ülkelerin bölge dışı bloklara karşı daha büyük bir rekabet gücüne sahip
olarak, politik alanda daha etkili olmak istemeleri yani politik potansiyelin
yükseltilmek istenmesidir.
3. Ekonomik entegrasyonun bir diğer nedeni ise, bölgesel olarak bir arada
yaşamak durumunda olan komşu ülkelerin birbirleri ile çatışmaları yerine
güçlerini bir araya getirerek çıkar çatışmalarını önlemektir.
23
1.5.2. Ekonomik Entegrasyonların etkileri
Ekonomik Entegrasyonların, ülke ekonomileri üzerinde yarattığı etkiler; statik ve
dinamik etkiler olarak iki ana başlık altında toplanabilir (İncekara, 1995: 80-84):
Statik Etkiler: Ekonomik yapı ve teknolojinin değişmediği varsayımında, üretim
faktörlerinin yeniden dağılımından doğacak etkilerle ilgilidir. Statik etkiler, ticaret
yaratıcı ve ticaret saptırıcı olarak iki şekilde ortaya çıkmaktadır.
1. Ticaret yaratıcı etki; Entegrasyon dahilindeki ülkenin, ortaklık içindeki
diğer bir ülkeden daha ucuza ithalat yapabilmesiyle ortaya çıkar.
2. Ticaret saptırıcı etki; Entegrasyon dışındaki ülkeden daha düşük maliyetle
ithalat yapmak yerine, birlik üyesi bir ülkeden daha yüksek maliyetli
ithalat yapma durumunda ortaya çıkar.
Dinamik Etkiler: Ekonomik Entegrasyonların, ülkelere sağladığı statik etkiler
dışında dinamik etkileri de bulunmaktadır:
1. Rekabetin artması (rekabet diğer taraftan kal-kınma ve ileri teknoloji
kullanımını teşvik eder)
2. Pazarın genişlemesi sonucu ortaya çıkan ölçek ekonomilerinden
faydalanma
3. Rekabet ve genişleyen pazarın yatırımcılar için cazip hale gelmesi sonucu
yatırımların artması
4. Dışsal ekonomilerin oluşması (genellikle kamu kesiminde, herhangi bir
iktisadi birimin, üretim faaliyetleri sırasında, maliyeti içinde yer almayan
ekonomik faaliyetin sonuçlarından yararlanmasıdır)
5. Üretim faktörlerinin serbest dolaşımı sonucu kaynak etkinliğinin
sağlanması (Entegrasyon içinde emek ve sermaye gibi üretim
faktörlerinin serbestçe dolaşması, ekonomide kaynakların daha etkin
kullanılmasını sağlar)
6. Döviz tasarrufu yaratmasıdır.
Bugün için Dünya’daki Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlara verilebilecek en
önemli örnek; temelleri 1957 yılında atılan AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu)’dir.
Üye ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal vb. konularda
uyum sürecini sağlayan
24
topluluk, 1991 yılında imzalanan Maastricht Anlaşması ile Birlik haline gelmiştir.
Bir diğer önemli Bölgesel Ekonomik Entegrasyon hareketi, üye ülkelerin arasındaki
ticareti yeniden düzenleyerek yeni avantajlar elde etmek amacıyla ABD ve Kanada
arasında (STA) 1992 yılında başlamış, 1994 yılında Meksika’yı da içine alarak
“Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması” (NAFTA) adı altında faaliyete
geçmiştir. Üçüncü bir ekonomik grup da Japonya ve çevresindeki Güneydoğu Asya
Ülkelerinin oluşturdukları ekonomik entegrasyon hareketidir. Söz konusu bu üç
kutup, Dünya’daki bölgeselleşme eğiliminin de odakları haline gelmiştir (İncekara,
1995: 4, 53).
Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya-Pasifik bölgelerinden oluşan bu üç kutup,
dünya ticaretinin yaklaşık ¾’ünü gerçekleştirmektedir. Ülkelerin bu ekonomik
entegrasyonlara katılmalarında rol oynayan en önemli unsurlar;
1.
2.
3.
4.
5.
İyi ikili siyasi ilişkiler
Coğrafi yakınlık
Ortak bir sınır
Küçük ekonomik ölçek
Ticarette açıklık şeklinde sıralanabilir (İncekara, 1995: 54).
1.5.3. Ekonomik Entegrasyonların aşamaları
Ekonomik Entegrasyonların aşamalarına bakıldığı zaman; temelde iki ülke
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri kuvvetlendirmek ve ticaret hacmini arttırmak
için iş bölümü ve uzmanlaşmanın faydalarından yararlanmayı amaçlayan en dar
kapsamlı ekonomik işbirliği şekli Tercihli Ticaret Anlaşmaları’dır. (Çelen, 1995;
Seyidoğlu; 1993: 415). Ancak bu tür anlaşmalar entegrasyon sürecini kapsamadığı
gibi coğrafi bölge bazında da bir ticari blok oluşturamamaktadır. Bu nedenle,
Ekonomik Entegrasyonun ilk aşaması Serbest Ticaret Bölgeleri’dir. Serbest Ticaret
Bölgeleri, üye ülkeler arasındaki ticaret engellerini yani tarife ve miktar
kısıtlamalarını ortadan kaldırarak malların serbestçe dolaşımını sağlarken, üçüncü
ülkelere karşı da her ülkenin kendi özel dış ticaret politikalarını uygulamaya devam
25
etmesini öngörmektedir. Serbest Ticaret Bölgelerine üye ülkeler, anlaşmaya taraf
ülkelerle dış ticaret ilişkilerinde bağımlı; dış ekonomik ilişkilerde ise serbest hareket
etme imkanına sahiptirler. (İncekara, 1995: 65; Ertürk, 1997: 7; Karluk, 1991: 235).
Ekonomik Entegrasyon sürecinin son aşaması İktisadi Birlik’tir. Bu aşamada daha
önce belirlenen şartlara ek olarak ekonomik, mali ve sosyal politika ile kurumların da
birleştirilmesi hedeflenir. Dolayısıyla tek pazar sistemi, tek bir Merkez Bankası ve
ortak bir dış ticaret politikası öngörmektedir (Karluk, 1991: 237). İktisadi Birliğin
içerdiği bir diğer unsur ise Parasal Birlik’tir. Parasal Birlik “üye ülkelerin ulusal
paraları arasında sabit bir kur ilişkisine dayanmakta ve ulusal para ve mali
politikaların uyumlaştırılmasını öngörmektedir”. Parasal Birliğe geçişteki önemli
nedenlerden
biri
de,
uluslararası
ödemeleri
kolaylaştıracak
bir
rezervin
oluşturulmasıdır (Seyidoğlu, 1993: 416; Karluk, 1984: 2-3).
Bugün İktisadi Birlik aşamasına ulaşan ilk entegrasyon hareketi AET’dir. 1991
yılında Birlik haline gelen ve AB (Avrupa Birliği) adını alan bu hareket 1999 yılı
başında Parasal Birliği de gerçekleştirerek tek para birim ECU’ya (kaydi para olarak)
geçmiştir (İncekara, 1995: 69). 2002 yılı başında ise ECU, EURO adıyla Avrupa
Birliği ülkelerinde tedavüle konarak tek para birimi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Uluslar üstü bir örgüt olan AB, kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest
dolaşımının sağlanması şeklinde amaçları taşıyan, dünyanın en koordine ekonomik
ve siyasi güçlerinden biri olurken, geleceğin siyasi örgütlenmesi açısından da bir
örnek teşkil etmektedir. Birlik ülkelerarası ekonomik işbirliği ile sağladığı
yakınlaşmayı ileride “Birleşik Avrupa Devletleri” şekline çevirmeyi istemektedir
(Kurubaş, 1998: 23-24; Şanlı, 2004: 165).
1.5.4. Uluslararası Bölgesel Entegrasyonlar
Bölgesel ekonomik entegrasyonlar uygulamada değişik derecelerde/şekillerde
ortaya çıkmaktadır: Serbest ticaret alanı, gümrük birliği, ortak pazar, ekonomik ve
parasal birlik ve siyasal birlik (Ertürk, 1991). Bölgesel entegrasyonun başarı
düzeyinin ve elde edilecek net refah etkisinin hesaplanması, statik ve dinamik
26
etkilerinin birlikte ele alınmasını gerektirir. Statik etkileri kısa dönemde ölçülebilen
etkiler olduğundan daha net görülebilirken, dinamik etkiler daha uzun sürede ortaya
çıkar ve ölçülmesinde bazı güçlükler barındırır. Ancak teoride ekonomik
entegrasyonun
başarı
koşulları
genel
olarak
şu
şekilde
sıralanabilir
(Küçükahmetoğlu, 2006: 51):
1. Ekonomik alanın büyük olması ve çok sayıda ülkeden oluşması.
2. Ülkelerin rakip ekonomiler olması durumunda elde edecekleri kazanç
daha yüksek düzeyde olur. Bir ürünü yakın maliyetlerle üreten ülkeler de
gümrük birliğinin oluşması sonucunda o malı daha ucuza üreten ülkeler
piyasaya hâkim olur ve daha maliyetli üreten ülkeler ithalata başlarlar.
3. Birlik öncesi uygulanan tarifeler ne kadar yüksekse, entegrasyon
durumunda ticaret yaratma etkisi o kadar yüksek olur.
4. Ülkelerin arz ve talep esnekliklerinin yüksek olması yüksek düzeyde
ticaret yaratma etkisinin ortaya çıkmasını sağlar.
5. Ülkelerin coğrafi olarak birbirlerine yakın olması taşıma maliyetlerini
azaltarak dış ticareti arttırıcı etkide bulunur.
6. Ülkelerin birbirlerinin ürünlerine yönelik talebin şiddetinin yüksek olması
entegrasyonu hızlandırır.
Yapılan araştırmalar, ülkelerin bir entegrasyon sürecine katılmalarında rol
oynayan ekonomik ve siyasal faktörlerin, iyi ikili siyasal ilişkiler, yakınlık, ortak bir
sınır, ticarete açıklık ve küçük ekonomik ölçek gibi faktörler olduğunu
göstermektedir. Ülkeler arasında kaynak donanımlarını doğrudan yansıtan özellikler,
önemli bir açıklayıcı güce sahip değildir (Brada ve Méndez, 1993: 183–201). Avrupa
Birliği, belirtilen etki gücünü oluşturan en eski ve en güçlü ticari ve ekonomik blok
durumundadır (Borrmann ve Koopmann, 1994: 163–170).
Uluslararası ticareti teşvik eden uluslararası anlaşmalar küreselleşmenin önemli
araçlarıdır. Serbest ticaret anlaşması veya bölgesinin ötesinde bir entegrasyon
oluşturan en tanınmış entegrasyon AB ’dir. Uluslararası ticareti arttıran diğer
anlaşmalar da bulunmaktadır. Gerek serbest ticaret, gerekse entegrasyon, ticareti,
27
mal, hizmet ve emek ve dolayısıyla kültür değişimini arttırarak küreselleşme sürecini
hızlandırmaktadır (Dulupçu ve Demirel, 2005: 36).
1.5.5. Uluslararası ve Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlar
Uluslararası ve bölgesel ekonomik entegrasyonlar bölge bazında aşağıda yer
almaktadır.
1. Avrupa’da: Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA), Avrupa Birliği (AB),
Kuzey Avrupa Ülkeleri Topluluğu (NC), Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Bölgesi (KEİB), Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Baltik Gümrük
Birliği.
2. Asya’da: Güneydoğu Asya Ulusları Birliği (ASEAN), Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı (ECO), Körfez İşbirliği Konseyi (GCC), Mısır, Suriye Ürdün ve
Lübnan arasında ekonomik ve siyasal amaçlı (MAŞREK).
3. Amerika’da: Latin Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (LAFTA 1980
sonrasında LAIA adını almıştır.), Cartagena Anlaşması ile 1969’da
kurulmuş olan (AND Paktı), Merkezi Amerika Ortak Pazarı (CACM),
Karayip Ülkeleri Topluluğu (CARICON), Kuzey Amerika Serbest Ticaret
Anlaşması (NAFTA), Brezilya, Arjantin, Paraguay ve Uruguay arasında
1991’de imzalanan (MERCOSUR).
4. Afrika’da: Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS),
Merkezi Afrika Gümrük ve Ekonomik Birliği (UDEAC), Fas, Tunus ve
Cezayir arasında kurulan Siyasi ve Ekonomik İş birliği Teşkilatı
(MAGREB).
Ekonomik Entegrasyonun bir diğer aşaması; serbest ticaret bölgelerinden bir adım
daha ileride olan Gümrük Birlikleri’dir. Gümrük Birliği’nde üye ülkeler arasında her
türlü ticaret yasakları ortadan kaldırılırken, üçüncü ülkelere ortak bir gümrük tarifesi
uygulanmaktadır (Kara, 1996: 71). Gümrük Birliği’nin bir diğer aşaması Ortak
Pazar’dır. Ortak Pazar’da; Gümrük Birliği’nde olduğu gibi üye ülkeler arasındaki
28
ticaret serbestleştirilmekte ve üçüncü ülkelere karşı ortak bir tarife uygulanmaktadır.
Bunun yanı sıra, emek ve sermaye gibi üretim faktörlerinin de bölge içinde serbest
hareketi sağlanmaktadır (Seyidoğlu; 1993: 416).
Genel olarak, söz konusu birleşme hareketlerinden Gelişmiş Ülkelerin ve
Gelişmekte Olan Ülkelerin bekledikleri faydalar, karşılaşacakları sorunlar ve
sonuçları farklı olabileceği gibi, eğer gelişmişlik düzeyleri farklı olan bu ülkeler aynı
ekonomik entegrasyon içinde yer alırsa, bu katılımdan doğacak sonuç ve beklentiler
de farklı olacaktır. (Ertürk, 1996: 169). Çünkü, Gelişmekte Olan Ülkeler,
entegrasyonu sanayileşmeyi başlatan bir araç olarak görürken; Gelişmiş Ülkeler,
sanayileşme hızını arttırmak kadar sanayileşmede ulaşılan düzeyi de koruma aracı
olarak entegrasyona yönelirler. (İncekara, 1995:87). Dolayısıyla, farklı gelişmişlik
düzeyinde bulunan ülkelerin aynı grup içinde yer alması gelişmişlik düzeyi düşük
olan ülkelerin bu durumdan olumsuz etkilenmesine sebep olur. (Tuna, 1995: 22).
Ekonomik Entegrasyon kuran blokların genişlemesi, gittikçe daha fazla ülkenin
ekonomi alanındaki kapasitelerini birleştirmeleri, ancak blok dışına karşı kendi ortak
ticari kurallarını koyarak kendilerini korumaları hem küreselleşmeyi hem de
bölgeselleşmeyi birarada sağlayan bir düzen ortaya çıkarmaktadır. Bulunulan
dönemin şartlarına göre küreselleşme, belli bir bölge ve ideolojiyi paylaşan ülkeler
arasında olabileceği gibi, her bölgeyi ve ekonomik yapıyı kendisine yaklaştırarak
belirli bir sistem ve düzen dahilinde işbirliklerini sağlamaya yönelik de
olabilmektedir. Birbirine zıt gibi değerlendirilebilecek bu iki gelişim, küreselleşme
ve bölgeselleşme; genel görüş itibarıyla aslında birbirinin zıttı olmak yerine
tamamlayacısıdır. Bölgesel bir entegrasyona dahil olmak küreselleşme yolunda atılan
ilk adımdır (Şanlı, 2004: 166).
1.5.6. AB
Dünyada ekonomik anlamdaki ilk entegrasyon hareketleri 1834 yılında Alman
devletleri arasında düzenlenen Zollverein gümrük birliği ile başlamış (Encyclopedia
29
of 1848 Revolutions, 2011) takip eden dönemde ABD ve Avrupa’da küçük çaplı
benzer oluşumlar görülmüştür. Ekonomik entegrasyon hareketlerini hızlandıran
gelişme ise II. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1948 yılında GATT’ın kabulü ve WTO’ya
dönüşerek kurumsallaşmasıdır. Bu gelişmenin ardından Kuzey Amerika, Avrupa ve
Asya-Pasifik’te büyük ekonomik bütünleşme hareketleri yaşanmıştır (İncekara ve
Savrul. 2011: 12). AB süreci, 1951 yılında Avrupa Kömür – Çelik Birliği ile Fransa
ve Almanya başta olmak üzere toplam 6 ülke arasında başlatılmıştır. Avrupa KömürÇelik Birliği sadece kömür ve çelik konusunu ilgilendirdiği için sınırlı bir birliktelik
olduğu değerlendirilmektedir. AKÇT ile tarihte ilk defa devletler kendi elleriyle
ulusal egemenliklerinin bir kısmını uluslar üstü özerk bir kuruma devretmişlerdir.
Birlik, 1 Temmuz 2013 tarihinde Hırvatistan’ın katılımıyla 28 ülkeyi kapsayan
mevcut boyutuna ulaşmıştır. Avrupa bütünleşmesi, demokratik normları ve sosyal
değerlere sahip, kendine özgü, kapitalizmin sosyal bir modeli olarak ifade
edilmektedir (Koray, 2002; Güler, 2011: 54).
AB kronolojik olarak ortak pazar, ortak politikalar, tek pazar ve nihayetinde
parasal birliği kurmuştur. Üyelerine faydalı olacak şekilde ekonomik, sosyal,
düzenleyici ve finansal olmak üzere pek çok politika alanında görev yapmaktadır.
Bölgesel, tarımsal ve sosyal işlerde iş birliği politikaları (uyum politikaları) ve son
teknolojileri çevre koruması, Ar-Ge ve enerji gibi alanlara taşıyan inovasyon birliğin
politikalarını içermektedir. Avrupa’nın 21. yy’da misyonu: üyeleri için barış, refah
ve istikrar sağlamak, kıtadaki bölünmeleri ortadan kaldırmak, üyelerinin güven
içinde yaşamalarını sağlamak, dengeli bir ekonomik ve sosyal kalkınma sağlamak,
küreselleşmenin getirdiği zorlukları çözmek ve Avrupa insanının çeşitliliklerini
korumak, Avrupalıların sürdürülebilir kalkınma, iyi bir çevre, insan haklarına saygı
ve sosyal piyasa ekonomisi gibi değerlerini desteklemek. Bölgesel bir entegrasyon
olan AB serbest ticaret anlaşması veya serbest ticaret birliğinden daha ileri bir
uygulamadır. Dolayısıyla, küreselleşme için bir katalizör değil, tüm alanlarda
küreselleşmeyi teşkil etmektedir ve Avrupa entegrasyonu üye devletlerin geleneksel
AB çerçevesi içerinde çalışmanın kendilerine fayda sağlayacağını düşündükleri
alanlarda (ticaret, küreselleşme, ortak Pazar, bölgesel ve sosyal kalkınma, Ar-Ge,
30
büyümeyi ve istihdamı teşvik edici önlemler ve pek çok diğer konu gibi alanlarda)
genişlemeye devam edecektir (Dulupçu ve Demirel, 2005: 36–37).
1.6. DTÖ
1929 Dünya Ekonomik Krizi ile ortaya çıkan sorunlar, artık devletin ekonomiye
müdahalesini kabul etmeyen Klasik görüşün bir kenara bırakılarak yerine yüksek
tarifeler, ithalat kısıtlamaları ve yasakları, yüksek oranlı devalüasyonlar ve ihracat
teşvikleri ile iç ve dış dengeyi sağlamayı amaçlayan müdahaleci bir iktisat
politikasına başvurulmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu da, dünya ticaretinin
azalmasına ve krizin tüm dünyaya yayılmasına sebep olmuştur (İncekara, 1995: 3435).
II. Dünya Savaşı’ndan sonra savaşta yıkılan ekonomilerin düzelmesini
hızlandırmak, uluslararası ekonomik ve Mali sistemleri kurmak ve dünya ticaretini
serbestleştirmek amacıyla başlatılan girişimler hız kazanmış ve daha henüz savaş
bitmeden 1944 yılında Amerika’da Bretton Woods konferansları yapılmıştır.
Uluslararası bir para sistemi yaratmak için, biri İngiltere diğeri de Amerika
tarafından hazırlanan iki plan sonucunda sistem şekillenmiştir. Konferanslara Sovyet
Rusya ve Doğu Avrupa Ülkeleri de dahil olmak üzere 44 ülke temsilcisi katılmıştır.
Bu konferanslar sonucunda 1 Temmuz 1944’de uluslararası para sisteminin
işleyişinden sorumlu olacak olan IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Avrupa’nın imar
ve kalkınma çabalarına katkıda bulunacak olan IBRD - Dünya Bankası (Uluslararası
İmar ve Kalkınma Bankası) kuruluş yasaları kabul edilmiştir (Seyidoğlu, 1993: 634635).
Uluslararası para sistemi konusunda sağlanan işbirliğinin yanısıra uluslararası
ticaretin serbestleştirilmesi yönünde de kurulan ilk ticari organ, öncülüğünü
ABD’nin yaptığı, İngiltere ve Kanada’nın da destek verdiği ITO (Uluslararası
Ticaret Örgütü) olmuştur (Ertürk, 1997: 177). Bu kuruluşun amacı, uluslararası
31
ticarette gümrük tarifeleri ve diğer kısıtlamaların kaldırılarak dünya ticaretinin
serbestleştirilmesi için çalışmalar yapmak olarak belirlenmiştir. Ancak, bu amacı
gerçekleştirme yolunda ülkelerin iç ekonomi politikalarına müdahale ettiği
gerekçesiyle ITO sözleşmesi başta ABD olmak üzere bazı Gelişmiş Ülkelerin
yasama organları tarafından onaylanmamıştır. ITO’nun kuruluş görüşmeleri
sürerken, ülkeler dünya ticaretinin serbestleştirilmesi yönündeki çalışmaları
hızlandırarak “belirli mallar üzerinde tarife indirimlerinde bulunmak için birbirleriyle
anlaşmaya varmışlardır”. Bu şekilde geçici bir anlaşma olarak ortaya çıkan ve 30
Ekim 1947’de imzalanan GATT, ITO’nun onaylanmaması üzerine devamlı bir
kuruluş haline gelmiştir (Seyidoğlu, 1993: 409).
Dünya ticaretini geliştirmeyi hedefleyen ve dört ana bölümden oluşan bu
anlaşmanın kısaca temel ilke ve kuralları:
1. En Çok Kayırılan Ülke Kuralı: Bu kurala göre “üye ülkelerden birinin
başka bir ülkeye gümrük kolaylıkları sağlaması halinde diğer ülkeler
herhangi
bir
yükümlülük
altına
girmeksizin
aynı
kolaylıktan
yararlanabilirler”. Bu kuralın temel amacı ihracatçı ülkelerin çıkarlarını
korumaktır (GATT Madde 1, GATS Madde 2, TRIPS Madde 4).
2. Fiyat Mekanizmasına Sadakat Kuralı: Bu kural dış ticarette her zaman
piyasa mekanizmasını, koruyuculuğun önünde tutmuş ve dış ticarette
uygulanan gümrük tarifeleri, kotalar gibi katı koruma araçlarına destek
vermemiş, makul şartlarda hem korumayı hem de rekabetin sağladığı
dinamikleri canlı tutmayı ilke haline getirmiştir (Şanlı, 2004: 162).
3. Ticaret Savaşına Muhalefet Kuralı: Uluslararası ticarette ülkelerin
uyguladığı koruma, bazen koruma savaşı haline gelerek ticaret hacminde
daralmalara neden olmakta bu da dünya refahını etkilemektedir (Ertürk,
1996: 217). GATT’ın bu konudaki prensibi, üye ülkeler arasındaki
anlaşmazlık durumunda sert ticari önlemlere başvurulmadan arabuluculuk
yolu ile dünya ticaretini serbestleştirmek ve refahı arttırmak olmaktadır
(Seyidoğlu, 1993: 410).
32
4. Ticaret Kısıtlamalarını Tedricen Azaltma Kuralı: Dünya ticaretini
serbestleştirme hareketleri iki koldan yürütülmektedir. Bunlardan biri
GATT çerçevesinde üye ülkelerin tamamını kapsayan ve tarife oranlarını
aşağı çekmeyi hedefleyen görüşmeler, diğeri ise bölgesel entegrasyonlar
yoluyla söz konusu bölgedeki ülkeler arasındaki kısıtlamaların kalkması
ancak üçüncü ülkelere yeni kısıtlamaların getirilmesi şeklindedir. GATT
üyesi ülkeler dış ekonomik ilişkilerde krizle karşılaştıklarında, Kota
uygulamasına başvurabilirler. Ancak “bu uygulama geçici olmak
zorundadır ve amacına ulaştığında da bırakılmalıdır” (Ertürk, 1997: 181).
Uluslararası ticarette tekelleşme yoluyla piyasanın bozulması, damping ve yurt içi
sübvansiyonlar nedeniyle gerçekleşen haksız rekabete karşı GATT; anlaşmanın 6.
Maddesinde anti-damping ve telafi edici vergiler düzenlemekte ve haksız rekabete
maruz kalan ihracatçı ülkeler tarafından uygulanabileceği kuralını kabul etmektedir
(Karluk, 1991: 271; Ertürk, 1996: 219–220). GATT’ın amaçları incelendiğinde;
ticari ve ekonomik alandaki ilişkilerin arttırılması, üye ülkelerin yaşam
standartlarının yükseltilmesi, tam istihdamın gerçekleştirilmesi, dünyadaki üretim
kaynaklarının etkin kullanımı gibi hedeflerin dışında, anlaşmada belirtilmemiş olan
temel düşünce ise; uluslararası rekabet sistemini kurabilmek için üye ülkeleri,
korumacı politikalardan uzaklaştırarak uluslararası ticareti serbestleştirme, yani dış
ticarette liberalizmi teşvik etme (GATT Dosyası, 1995: 56) olarak belirlenmiştir.
Bu doğrultuda, başta gümrük tarife oranlarındaki indirim olmak üzere dış ticareti
engelleyici kısıtlamaları ortadan kaldırmak için; 1947 Cenevre, 1949 Annency, 1951
Torguay, 1956 Cenevre, 1960-61 Dilon, 1964-67 Kennedy, 1978-79 Tokyo, 1986-94
Uruguay ve nihai olarak da 1995 MAI (Çok Taraflı Yatırım Anlaşması) görüşmeleri
yapılmıştır. Bu görüşmelerden en önemlisi Uruguay Round olup, sözkonusu
müzakereler sonucunda GATT’ın temelinde bir takım değişiklikler yapılmıştır
(Minibaş, 1998:28). Uruguay’ın başkenti Punta del Este’de 1986 yılının Eylül ayında
başlayan çok taraflı ticaret müzakereleri 15 Nisan 1994 tarihinde Fas’ın Marakeş
kentinde Türkiye’nin de dahil olduğu üye ülkeler tarafından “Dünya Ticaret Örgütü”
(WTO) Anlaşmasının imzalanmasıyla sona ermiş ve anlaşma 01.01.1995 tarihinde
yürürlüğe girmiştir (Vellas and Becherel, 1995: 264-265).
33
Dünya ticaretinin geliştirilmesi kapsamındaki bu atılımlar, üye ülkelerin birbirleri
ile yaptıkları ticarette engellerin ortadan kalkmasına, yüksek maliyetle üretilen
malların yerine anlaşmaya imza atan diğer ülkelerden daha ucuzlarının ikame
edilerek fiyatların düşmesine, bu sayede sağlanan kaynak tasarrufunun da dış ticarete
yönlendirilmesine yardımcı olurken, entegrasyon sonucu pazarların genişlemesine ve
rekabetin de artmasına katkıda bulunmaktadır (Tuna, 1995: 22).
Ancak
mesele
Gelişmiş
ve
Gelişmekte
Olan
Ülkeler
açısından
değerlendirildiğinde; Gelişmiş Ülkeler bakımından GATT fonksiyonlarını yerine
getirmektedir. Söz konusu ülkeler arasında ticarete konan tarife ya da tarife dışı
engeller yavaş yavaş kaldırılmakta ve üretilen mallar birbirleriyle rekabet edebilecek
düzeyde olduğu için ticaret hacmi genişlemektedir. Ancak Gelişmekte Olan Ülkeler
açısından; GATT, anılan ülkelere fazla yükümlülük getirmezken, tarifelerin yavaş
yavaş kaldırılması, Gelişmiş Ülkelerle aynı güçte olmayan Gelişmekte Olan Ülkeleri
zarara uğratmaktadır. Çünkü, bu ülkelerin ihraç ettikleri tarım ürünleri, bütün
ülkelerde korunmaya tabi olduğundan, Gelişmekte Olan Ülkeler mallarını dünya
piyasalarına ancak ek bir ihtiyaç durumunda sunabilmekte, hammadde ihracatı
konusunda da dünya piyasalarından gerekli tavizleri elde edememektedirler (Ertürk,
1996: 227).
Temelleri 1947 yılında Cenevre’deki ilk toplantıda atılan Dünya Ticaret
Örgütünün, GATT’ın kurumsallaştırılmış ve örgüte evrilmiş bir biçimi olduğu
değerlendirilmektedir. GATT kapsamında tarifelerin ele alındığı 1947 Cenevre, 1949
Annency, 1951
Torquay, 1956 ikinci kez Cenevre, 1960-1961 deki Dillon,
toplantılarına kadar 5 toplantı gerçekleştirilmiştir. Bunları, 1964-1967 yıllarında
tarifeler ve anti - damping önlemlerinin ele alındığı Kennedy Round izlemiştir. 19731979 daki Tokyo Round’da ise tarifeler, tarife dışı önlemler ve çerçeve anlaşmalar
gündemiyle müzakerelere devam edilmiştir. 1986-1994 Uruguay turunda: Tarifeler,
tarife dışı önlemler, kurallar, hizmetler, fikri mülkiyet hakları, anlaşmazlıkların halli,
tekstil, tarım gibi konularda alınan önemli kararlara DTÖ ’nün kurulması da
eklenmiştir. 1994 tarihinde ise nihai anlaşma imzalanmış olup, DTÖ, 1995 tarihinden
itibaren faal statü kazanmıştır.
34
1947 yılında 23 üye ülke ile kurulmuş olan ve 100 ’ün üzerinde üye sayısına
ulaşan GATT, 1995 yılından itibaren yeni bir oluşuma dönüştürülmüştür. Böylece
“sadece sanayi malları ticaretinin serbest dolaşımını gerçekleştirmekle yükümlü
kalmayıp, tarım ürünlerinden, çevre korumaya, patent hakkı ve fikri mülkiyet
haklarına kadar GATT’tan daha geniş kapsamlı ve yaptırım gücü olan bir kuruluş,
Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kurulmuştur” (Akalın, 1994: 4).Yine bu anlaşmayla
birlikte, “Hizmet Ticaret Genel Anlaşması” (GATS) da yürürlüğe girmiştir. GATS’ın
dayandığı
prensip,
hizmet
ticaretinin
serbestleştirilmesidir.
Bu
amacın
gerçekleştirilmesi için; üye ülkelerin ekonomik büyüme ve gelişmelerinin sağlanması
öngörülmektedir. (Vellas ve Becherel, 1995: 264-265).
Yepyeni bir organ niteliğindeki DTÖ’nün genel amacı; dünya ticaretini
geliştirerek refahı arttırmak ve bu doğrultuda 1947 yılında GATT’la belirlenen
ilkeleri tekrar düzenleyerek Gelişmekte Olan Ülkeleri de dünya ticaretine ve
ekonomik ilişkilere dahil etmenin yanı sıra, dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının
bu ülkelere de yönelmesini sağlamaktır (Ertürk, 1996: 213; Ministerial Conference,
1996). Söz konusu örgütün uzun dönemli hedefi ise, uluslararası ticareti sınırlayan
tüm engellerin en geç 2020 yılına kadar kaldırılmasıdır. (Tüyen, 1995:8)
1.6.1. DTÖ’nün getirdiği yenilikler
Dünya Ticaret Örgütü’nün GATT’tan farklı olarak getirdiği en önemli yenilik,
GATT ilke ve kurallarının önemli ölçüde değiştirilerek, yenilenmesi ve
düzenlenmesi olurken, GATT’ın, örgüt haline dönüştürülerek yaptırım gücüne
kavuşturulmuş olmasıdır. GATT sadece sanayi malları ticareti alanında çalışmalar
yürütürken, DTÖ; tarımdan, hizmet ticaretine, yatırımların korunmasından, çevre ve
kalkınma-çevre ilişkilerine, ticaretle bağlantılı fikri mülkiyet hakları gibi alanları da
kapsamaktadır.
Taraflar arasında ticaret ihlalleri sonucu yaşanan sorunların çözümünde yetersiz
kalan GATT’tan farklı olarak, DTÖ de Anlaşmazlıklar için Çözüm Sistemi ve
35
Organı yaratılmıştır. DTÖ Nihai Senedine göre, üye ülkeler ticaret kurallarının ihlal
edilmesine karşı tek taraflı önlem alamayacaklar, uyuşmazlıkların çözümü için Nihai
Senet ile getirilen sisteme ve bu sistemin gerektirdiği prosedürlere uygun
davranacaklardır.
1.6.2. DTÖ katılım, üyelik ve çekilme
Anlaşmanın yürülüğe girdiği tarihten geçerli olarak, GATT 1947 'nin mevcut Akit
Tarafları ve Avrupa Toplulukları DTÖ’nün asil ve doğal üyeleri sayılmışlardır.
Ticaret politikalarını uygulamak konusunda tam bir özerkliğe sahip herhangi bir
devlet ya da gümrük sahası DTÖ'ye üye olabilmektedir. Kuruluşundan itibaren
uygulanmakta olan DTÖ'ye katılım ve üyelik prosedürü başlıca dört aşamadan
oluşan bir süreç olarak değerlendirilmektedir.
1. Resmi Başvuru ve Çalışma Grubunun Kurulması: Aday ülke DTÖ'ye
resmi başvuruda bulunmakta ve Genel Konsey bu talebi olumlu
değerlendirerek, söz konusu ülkenin DTÖ'ye katılımına ilişkin bir
"çalışma grubu" (working party) kurulmasına karar vermektedir. Çalışma
grupları DTÖ üyesi tüm ülkelerin katılımına açıktır. Aday ülkenin, DTÖ
anlaşmaları kapsamına giren ticari ve ekonomik politikaları ile
uygulamalarını tüm yönleriyle açıklaması gerekmektedir. Bu bilgiler, ilgili
çalışma grubu tarafından incelendikten sonra DTÖ Sekreteryasına bir
belge (memorandum) halinde sunulmaktadır.
2. Çalışma Grubunun İncelemeleri ve İkili Taviz Müzakereleri: Çalışma
grubunun ilke ve politikalar üzerindeki incelemelerinde yeterli bir ilerleme
kaydedildikten sonra, aday ülke ve üye ülkeler arasında ikili müzakereler
başlatılmaktadır. Her ülkenin farklı ticari öncelikleri ve çıkarları olması
nedeniyle söz konusu müzakereler ikili düzeyde yürütülmektedir.
Müzakerelerde, tarife oranları, spesifik pazara giriş taahhütleri, mal ve
hizmetlere ilişkin diğer politikalar ele alınmaktadır. Aday ülkenin
36
üstleneceği taahhütler ikili düzeyde müzakere edilmekle birlikte, bu
taahhütlerin
"ayrım
gözetmeme"
(non-discrimination)
prensibi
çerçevesinde tüm DTÖ üyesi ülkelere eşit olarak uygulanması
gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, müzakerelerin sonuçları, aday ülkenin
katılımıyla birlikte diğer üye ülkelerin elde edecekleri ticari fırsatları
belirlemektedir.
3. Katılım Protokolü: Çalışma grubunun aday ülkenin ticaret düzenlemeleri
hakkındaki incelemeleri ve ikili taviz müzakerelerinin tamamlanmasının
ardından, yine ilgili çalışma grubunda bir rapor, "katılım protokolü"
(protocol of accession) ve "taahhüt listeleri" (schedules / lists of
commitments) sonuçlandırılmaktadır.
4. Karar: Sonuncu aşama karar aşamasıdır. Rapor, protokol ve listelerden
oluşan belgeler DTÖ Genel Konseyi veya Bakanlar Konferansına
sunulmaktadır. Tüm
DTÖ üyesi ülkelerin
mutabakatıyla katılım
protokolünü imzalayan aday ülke, üye statüsünü kazanmaktadır.
Katılma konusundaki kararlar Bakanlar Konferansı tarafından alınır. Katılma
şartlarıyla ilgili anlaşma, Bakanlar Konferansı tarafından DTÖ üyelerinin üçte iki
oyu ile onaylanır. Çoklu Ticaret Anlaşmalarına katılma, ilgili Anlaşma'nın
hükümlerine göre yapılır. DTÖ Kuruluş Anlaşması, ülkelerden biri Anlaşmaya taraf
olduğunda, diğer bir ülke rıza göstermezse, uygulanmaz. Bir üye, Anlaşmadan
çekilebilir. Çekilme, DTÖ Kuruluş Anlaşması ve çok taraflı ticaret Anlaşmaları için
geçerlidir. Çekilme bildirimi DTÖ Genel Direktörüne yazılı olarak verildikten 6 ay
sonra çekilme işlemi yürürlüğe girer. Çoklu Ticaret Anlaşması'ndan çekilme, o
anlaşmada yazılı hükümlere göre belirlenir. Birleşmiş Milletler tarafından en az
gelişmiş ülke olarak tanınan ülkelere, DTÖ’ne katıldıklarında, sadece kendi
kalkınma, mali ve ticari ihtiyaçları veya idari ve yapısal kapasiteleri ile bağdaşan
yükümlülük ve tavizler üstlenirler. Türkiye de gerekli yasal düzenlemeleri yaparak,
DTÖ Kuruluş Anlaşmasını 26.1.1995 tarih ve 4067 sayılı Kanunla onaylamış,
31.12.1995 tarihinden itibaren ise geçerlilik kazanmıştır.
37
1.6.3. DTÖ’nün amaçları
Dünya Ticaret Örgütünün amaçları, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş
Anlaşması 'nın önsözünde açıklanmıştır. Bu amaçları, GATT'ın amaçları ile büyük
benzerlik göstermektedir. Amaçları ise aşağıda yer almaktadır.
1. Üyelerin, karşılaştırmalı üstünlük ilkesine dayalı serbest ticaretin dinamik
ve statik yararlarından en üst düzeyde yararlanmasını sağlayarak, tüm
Dünya’da hayat standardını yükseltmek, Dünya ticaretinde ciddi bir
liberalizasyon ve genişlemenin sağlanılması,
2. İstihdamı artırmak ve istikrarlı bir şekilde artan reel gelir ve reel talep
hacmini yükseltmek,
3. Mal ve hizmet ticaretini önleyen engelleri aşamalı olarak kaldırarak üyeler
arasında mal ve hizmet ticaretini geliştirmek,
4. Dünya kaynaklarının sürdürülebilir kalkınma hedefine en uygun şekilde
dağıtımını sağlamak üzere, üretim ve çevre standartları ve sözleşmeleri
oluşturmak, önlemler almak, çevreyi korumak,
5. Farklı ekonomik düzeydeki ülkelerin ihtiyaç ve endişelerine cevap verecek
şekilde mevcut kaynakları geliştirmek,
6. Gelişme yolundaki ülkelerin ve özellikle az gelişmiş olanların artan dünya
ticaretinden ekonomik kalkınma ihtiyaçları ile orantılı bir pay almalarını
sağlamak,
7. Karşılıklı çıkar esasına dayalı ve gümrük tarifelerinde ve ticaretin
karşılaştığı diğer engellerde önemli indirimler sağlamak ve uluslararası
ticarette ayırımcı muameleyi ortadan kaldırmak amacıyla anlaşmalar
yapmak,
8. Uruguay Turu Çoktaraflı Ticaret Müzakereleri 'nin sonuçlarını içeren,
bütünleştirilmiş, uygulanabilir ve kalıcı bir Çoktaraflı Ticaret Sistemi
38
geliştirmek ve Çoktaraflı ticaret sisteminin ana ilkelerini korumayı
amaçlamak,
9. Sübvansiyonlar, anti-damping, gümrük kıymeti ve ticarette teknik engeller
konuları ile koruma önlemleri alanında çok taraflı ilke ve kuralların
geliştirilmesi,
10. Anlaşmazlıkların Çözümü Mekanizmasının iyileştirilmesi,
11. Ticaretle bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları ve Ticaretle bağlantılı Yatırım
Önlemleri için yeni kurallar oluşturulması, Fikri mülkiyet haklarında
asgari normlara uyulmasının sağlanılması,
12. Tarımda ihracat sübvansiyonları ve iç destek seviyesinin aşağı çekilmesi,
13. Belirli bir geçiş döneminden sonra dokuma ve hazır giyim sektöründe
miktar kısıtlamalarının kaldırılması,
14. Gönüllü ihracaat kısıtlamalarına son verilmesi,
1.6.4. DTÖ’nün görevleri
1. DTÖ
Kuruluş
Anlaşması
ile
Çoktaraflı
Ticaret
Anlaşmaları'nın
uygulanmasını, yönetimini ve işlemesini kolaylaştırmak ve örgüt
amaçlarına ulaşılmasına katkıda bulunmak, bunun için gerekli zemini
hazırlamak,
2. DTÖ anlaşması ve bu anlaşmaya ek anlaşmalarda ele alınan konularla
ilgili çoktaraflı ticaret ilişkilerinde üyeler arasında müzakereler için bir
forum oluşturmak, anlaşmazlıkları DTÖ tarafından belirlenen mekanizma
ile sonuçlandırmak,
3. Bakanlar Konferansı'nda alınacak kararlara göre, üyeler arasındaki
müzakere sonuçlarının uygulanması için bir çerçeve oluşturmak,
39
4. Nihai senedin ekinde yeralan GATS ve TRIPS Anlaşmaları ile konulmuş
ilke ve kurallar gereğince, malların yanında, hizmet ve fikri mülkiyet
haklarında da ticari yaptırımlar konulması ve giderek tüm ticari hakların
uluslararası düzeyde korunmasının sağlanılması,
5. Üye ülkelerin Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizmasını
(TPRM) yönetmek,
6. Küresel ekonomi politikasının oluşturulmasında daha fazla tutarlılık
sağlamak amacıyla, gerekli olduğu durumlarda
7. Uluslararası Para Fonu ve Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası ile ona
bağlı kurumlarda iş birliği yapmak,
8. DTÖ Kuruluş Anlaşması ve Eklerinde yer alan hukuki metinlerle
kendisine tanınan diğer yetkileri kullanmak görevleri yapmak,
1.6.5. DTÖ’nün hukuki yapısı
DTÖ, uluslararası hukukun öznesi ve bir uluslararası hukuk tüzel kişisidir. Bu
statüsü nedeniyle, uluslararası hukukun tüzel kişilerine tanıdığı haklardan yararlanır
ve borçlara katlanır. Kendi kurallarını koyar, personelini atar, iç uyuşmazlıklarını
çözer, uluslararası alanda bir tüzel kişilik olarak temsil edilir. DTÖ'nün görevlerini
yerine getirebilmesi için gerekli imtiyaz ve dokunulmazlıklar her üye tarafından
kendisine tanınmıştır. DTÖ'nün görevlileri ve üyelerin temsilcilerine de, her üye
tarafından görevlerini bağımsız bir şekilde yapabilmeleri için gerekli imtiyaz ve
dokunulmazlıklar verilmiştir. DTÖ'ne, üyelerine, üyelerin temsilcilerine ve
görevlilerine tanınan imtiyaz ve dokunulmazlıklar, Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu'nun
21
Kasım
1947'de
onaylanan
Uzman Kuruluşların İmtiyaz ve
Dokunulmazlıkları Anlaşması'nda gösterilen imtiyaz ve dokunulmazlıklara paralel
düzenlenmiştir.
40
1.6.6. DTÖ’nün Organları
1.6.6.1. Bakanlar Konferansı
Bakanlar Konferansı, en az iki yılda bir toplanır ve tüm üye ülkelerin
temsilcilerinden oluşur. GATT'ın Genel Kurul'una denktir. Bir üyenin talebi üzerine
ve Anlaşma ile ilgili Çoktaraflı Ticaret Anlaşmasının karar alma konusundaki özel
hükümlerine uygun olarak, Anlaşma kapsamına giren konulardan herhangi birinde
karar almaya yetkilidir.
Onuncusu 15-18 Aralık 2015 de yapılacak olan Bakanlar Konferansı
günümüze kadar dokuz toplantı gerçekleştirmiştir.









Singapur
Cenevre
Seattle
Doha
Cancun
Hong Kong
Cenevre
Cenevre
Bali
I. Bakanlar Konferansı
II. Bakanlar Konferansı
III. Bakanlar Konferansı
IV. Bakanlar Konferansı
V. Bakanlar Konferansı
VI. Bakanlar Konferansı
VII. Bakanlar Konferansı
VIII. Bakanlar Konferansı
IX. Bakanlar Konferansı
(1996)
(1998)
(1999)
(2001)
(2003)
(2005)
(2009)
(2011)
(2013)
1.6.6.2. Genel Konsey ve Organları
Genel Konsey, tüm üye ülkelerin temsilcilerinden oluşur. Bakanlar Konferansının
toplantıları arasında kalan dönemde Anlaşma ile kendisine verilen görevleri yapar ve
yıllık bütceyi onaylar. Bağlı konsey ve grupları çeşitli konularda görevlendirir ve bu
organların çalışmalarını gözetir. GATT'ın Temsilciler Konseyi'ne eşdeğer bir
organdır. Genel Konsey, gerekli görüldükçe toplanmaktadır. Genel Konseye Bağlı
41
Mal Ticareti Konseyi, Hizmetler Ticareti (GATS) Konseyi, Ticaretle Bağlantılı Fikri
Mülkiyet Hakları (TRIPS) Konseyi bulunmaktadır. Mal Ticareti Konseyi'ne bağlı 11,
Hizmet Ticareti Konseyine bağlı 5 alt çalışma grubu oluşturularak faaliyetlerini
sürdürmektedir. Anılan Konseyler ilgili Anlaşmaların ve Genel Konsey kararlarının
kendilerine verdiği görevleri yerine getirirler. Konseyler tüm üyelere açıktır,
gerektiği kadar yardımcı organ ya da gruplar oluşturabilirler.
1. Mal Ticareti Konseyi: GATT 1994'ün işleyişi ve idaresinden sorumlu
konseydir. Çoktaraflı Ticaret Anlaşmaları 'nın uygulanmasını sağlar. Mal
Ticareti Konseyi'ne bağlı çalışma grupları şunlardır: Pazara Giriş, Tarım,
Sağlık Önlemleri, Ticaretle İlgili Menşe Kuralları ,Sübvansiyonlar ve
Telafi Edici Önlemler, Gümrük Değerlemesi, Ticarette Teknik Engeller,
Anti-Damping Uygulamaları, İthalat Lisansı, Korunma Önlemleri,
Ticaretle İlgili Yatırım Önlemleri, Tekstil İzleme Organı.
2. Hizmetler Ticareti Konseyi: Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ve
eklerinin uygulanmasından sorumludur. Hizmet Ticareti Konseyi'ne bağlı
çalışma grupları şunlardır: Mesleki Hizmetler Çalışma Grubu, Mali
Hizmetler Ticaret Grubu, Deniz Taşımacılık Hizmetleri Müzakere Grubu,
Gerçek Kişilerin Dolaşımı Müzakere Grubu, Temel Telekomünikasyon
Hizmetleri Müzakere Grubu.
3. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları (TRIPS) Konseyi: Ticaretle
Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşmasının uygulanmasını denetler.
Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Konseyi'ne bağlı çalışma grubu
henüz oluşturulmamıştır.
1.6.6.3. Komite Düzeyi Organları
Dünya Ticaret Örgütü'nde Genel Konsey'e bağlı çeşitli konularda çalışan komite,
konsey ve organlar bulunmaktadır. Bu alt kuruluşlar aşağıda sınıflandırılarak kısaca
belirtilmektedir:
42
1. Ticaret ve Kalkınma Komitesi; Çoktaraflı Ticaret Anlaşmaları'nda yeralan
en az gelişmiş üye ülkeler lehine olan hükümleri gözden geçirir ve Genel
Konsey'e gerekli önlemlerin alınması amacıyla rapor verir.
2. Ticaret
ve
Çevre
Komitesi;
Sürdürülebilir
Kalkınma
hedefleri
doğrultusunda çevre ve ticaretle ilgili çevre sorunları konusunda çalışır ve
bulgularını Genel Konsey'e sunar.
3. Ödemeler Dengesi Kısıtlamaları Komitesi; Ödemeler bilançosu açıkları
nedeniyle ithalatlarını azaltan üyelerin durumlarını yakından izler ve bu
konuda IMF’nin verilerini temel alır.
4. Bütce, Mali ve İdari İşler Komitesi: GATT’ın bütçe ve yönetim işlerini
yürütmektedir. Bu komiteler, Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları uyarınca,
ayrıca Genel Konsey tarafından kendilerine verilen görevleri yerine
getirirler. Bakanlar Konferansı gerekli gördüğü konular için ek komiteler
oluşturabilir. Bu komiteler tüm üyelerin temsilcilerine açıktır.
5. Bölgesel Ticaret Anlaşmaları Komitesi: Bölgesel ticaret anlaşmaları ile
ilgili çalışmaları yürütmektedir.
1.6.6.4. Genel Kurula bağlı Organlar
Doğrudan Genel Kurula bağlı olan Organlar:
1. Anlaşmazlıkların Çözümü Organı:
Anlaşmazlıkların Çözümü Organı,
DTÖ Kuruluş Anlaşması, Anlaşmazlıkların Çözümlenmesinde Kural ve
Yöntemleri Tespit Eden Mutabakat Metni uyarınca kurulmuş bir organdır.
DTÖ 'nde de GATT 1947'de olduğı gibi Panel sistemi vardır. Paneller,
üyeler arasında ortaya çıkan uyuşmazlığı çözmek için kurulan ve
uluslararası ticari mahkeme niteliğinde organlardır. GATT'da olduğu gibi
DTÖ'nün amaçlarının başında, üyeleri arasında çıkan ticari uyuşmazlıkları
çözmek gelmektedir. Eğer bu uyuşmazlıklar, danışma yoluyla çözüme
43
ulaştırılamazsa, çözüm için Panel kurulmaktadır. Bir Panel, sorun ile
doğrudan ilgili olmayan ülkelerden gelen üç uzmandan oluşur. Uzmanlar
bir mahkeme gibi hareket ederek, tarafları dinler, belge ve bilgi toplar ve
uyuşmazlık konusuyla ilgili bir rapor hazırlar. GATT 1947'den farklı
olarak, İlgili tarafların bu raporlara itiraz hakları vardır. İtiraz panel
kararları için daimi nitelikteki İtiraz Merciine yapılır. Panel kararlarına
göre, yasaklanmış sübvansiyon uygulayan üyeye karşı şikayetçi üyenin
karşı önlem alma hakkı vardır. GATT'da panel kurulması veya panel
raporlarının kabulü için oybirliği gerekli olmasına karşın, DTÖ'nde
Anlaşmazlık Çözüm Organı tarafından panellerin kurulması veya panel
raporlarının kabul edilmemesi ancak oybirliği ile mümkün olabilmektedir.
Ayrıca anlaşmazlığa taraf olanlar panel kararlarını veto edemezler.
2. Ticaret Politikası Gözetim Organı: Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme
Mekanizması uyarınca kurulmuştur. Üye ülkelerin ticaret politikalarının
DTÖ kurallarına uyup uymadığını, ülkelerin özelliklerine göre 2, 4 veya 6
yıllık sürelerle izlemektedir.
1.6.6.5. Çoklu Ticaret Anlaşmaları Komite ve Konseyleri
Çoklu Ticaret Anlaşmaları'nda öngörülen ve Genel Konsey'e bağlı çalışan bu
organlar, Anlaşmalarla kendilerine verilen görevleri yerine getirir ve DTÖ'nün
kurumsal çerçevesi altında faaliyette bulunurlar. Bu organlar faaliyetleri hakkında
Genel Kurul'a bilgi verirler. Sivil Hava Taşıtları Komitesi ve Devlet Alımları
Komitesi olmak üzere iki komitesi bulunmaktadır. Mevcut iki konseyi ise
Uluslararası Süt Ürünleri Konseyi ve Uluslararası Et Ürünleri Konseyidir.
44
1.6.6.6. Genel Direktör
Dünya Ticaret Örgütünün yürütme organıdır. Bakanlar Konferansı tarafından
atanır. DTÖ'nün Sekreteryasını yönetir. Genel Direktörün yetki, görev, hizmet
şartları ile süresini Bakanlar Konferansı belirler. Genel Direktör ve Sekreteryanın
sorumlulukları uluslararası niteliktedir. Genel Direktör ve Sekreterya mensupları,
görevlerini yaparken herhangi bir hükümetten veya DTÖ dışında kalan herhangi bir
kuruluştan talimat, emir ve direktif almazlar.
1.6.7. DTÖ’nün Karar Alma Mekanizmaları
DTÖ, GATT 1947' de izlenen oy birliği karar alma yöntemini sürdürmektedir. Bu
yöntemde toplantıya katılan üyelerden hiç biri karara itiraz etmezse, ilgili organın
konsensüsle karar aldığı varsayılır. Ayrıca, oybirliği gerektiren konular hariç,
konsensüsle karar alınamadığında, o konuda oylama yapılmaktadır. Bakanlar
Konferansı ve Genel Konseyin toplantılarında her üyenin bir oyu vardır. Avrupa
Topluluklarının oy hakkını kullandıkları durumlarda, oy sayısı DTÖ'deki topluluk
üyesi ülke sayısına eşittir. Bakanlar Konferansı ve Genel Konsey Kararları,
Anlaşmada veya ilgili Çoktaraflı Ticaret Anlaşması'nda aksine bir hüküm
bulunmadığı takdirde, oy çoğunluğu ile alınır.
Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve Çoktaraflı Ticaret Anlaşmalarını
uygulamasında karşılaşılan bazı özel durumlarda anlaşma metinlerinin yorumlanması
gerekebilir. Bu yorum yine örgüt içinde, ilgili konsey yada komisyonlarca yapılır.
Bakanlar
Konferansı
ve
Genel
Konsey,
Anlaşma
ile
Çoktaraflı
Ticaret
Anlaşmaları'nın yorumlarını onaylamakta yetkili organlardır. Bu yetkilerini,
Çoktaraflı Ticaret Anlaşmaları 'nın yorumu durumunda ilgili Çoktaraflı Ticaret
Anlaşması uyarınca kurulmuş bulunan ve bu anlaşmanın uygulanmasını denetleyen
konseyin tavsiyesi üzerine kullanır. Bu yorumun kabul kararı üyelerin üçte iki
çoğunluğu kararı ile alınır.
45
Dünya Ticaret Örgütünde ilke ve kuralların değiştirilmesi veya karar alınmasında
farklı oy oranları belirlenmiştir. Buna göre, En Çok Kayırılan Ülke Prensibi gibi
temel ilkelerin değiştirilmesi için oybirliği gerekir. Anlaşma hükümlerinin
yorumlanması, bir üye ülkenin geçici olarak yükümlülüklerinin kaldırılması gibi
konularda dörtte üç oy çokluğu ile karar verilir. Genel ilkeler dışında kalan kuralların
değiştirilmesinde ise üçte iki oy çokluğu aranır. Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş
Anlaşması'nın
veya
Çoktaraflı
Ticaret
Anlaşmalarından
herhangi
birinin
değiştirilmesi teklifi, herhangi bir üye tarafından Bakanlar Konferansı 'na sunulabilir.
Bakanlar Konferansı, daha uzun bir süre belirlemezse, değişiklik teklifini oybirliği
ile alacağı bir kararla üyelere sunar. Ancak, bazı kuralların değiştirilmesi ancak
oybirliği ile mümkündür.
1.6.8. DTÖ’nün temel ilkeleri
GATT 1947, genel ve özel nitelikteki amaçlara ulaşabilmek için başlıca 4 temel
ilkeden hareket etmiştir. Aşağıda belirtilen bu ilkeler DTÖ tarafından GATT’dan
devralınmıştır.
1.6.8.1. En çok kayrılan ülke ilkesi
Üye ülkeler arasındaki dış ticaret, ayırımcı olmayan bazda yapılmalıdır. Kural, her
DTÖ üyesinin tüm taraflara aynı gümrük tarife oranının uygulanmasını ve
ayırımcı işlemde bulunulmamasını öngörür. Bu kurala göre üye ülkelerin biri eğer
diğer bir ülkeye herhangi bir gümrük kolaylığı sağlarsa, Anlaşmaya taraf bütün
ülkeler de bu ayrıcalıktan otomatik olarak yararlanırlar. Bu yararlanma içine dış
ticaret ile ilgili her çeşit gümrük vergisi, vergi uygulaması ve gümrük formaliteleri
girmektedir.
46
En çok kayrılan ülke kuralı ile ihracatçı ülkelerin çıkarları korunmaya
çalışılmıştır. Çünkü DTÖ’ye üye bir ülke, ihracatçı ülkelere rakip başka bir ülkeye
gümrük kolaylığı sağladığında, aynı indirimden diğer ihracatçı ülkelerde otomatik
olarak yararlanacaklardır. Bu sebeple ilke ile, belli bir ülkeye üstünlük
sağlanmamakta, Anlaşmaya taraf tüm ülkeler eşit işleme tabi tutulmakta, böylece
uluslararası pazarlarda ihracatçılar eşit gümrük vergi yükü ile karşılaşmaktadırlar.
1.6.8.2. Piyasa mekanizmasına bağlılık ilkesi
DTÖ üyesi ülkeler, sanayilerini sadece gümrük tarifeleri ile koruyacaklar ve bu
amaçla diğer önlemlere başvurmayacaklardır. Dolayısıyla ithal kotalarının yerli
sanayinin korunması amacıyla kullanılması yasaklanmıştır. Miktar kısıtlamalarının
istisnai olarak hangi şartlarda ve kimler tarafından kullanılabileceği, ayrıca
belirtilmiştir.
DTÖ’nün dayandığı bu temel ilke, tarifelerin diğer koruma araçlarına göre piyasa
mekanizmasına daha uygun olmasıyla açıklanabilir. Çünkü gümrük vergileri,
ekonomide serbest piyasa düzeninin işleyişini temelde aksatmamaktadır. Vergi
sonucunda gümrüğe tabi malın iç fiyatı tarife oranı kadar yükselir ancak tüketici bu
malı yüksek bir bedel karşılığında her zaman satın alabilir. Kota uygulamasında
ülkeye mal girişi kesin olarak kısıtlandığı için tüketici, çok yüksek fiyat ödemeye
razı olsa bile, istediği malı temin edemez. Bu durum, ekonomide karaborsa ve
kaçakçılığı teşvik ederek toplumsal düzeni bozar. Kotalar, dış rekabeti tamamıyla
ortadan
kaldırır.
Bu
sebeple
yerli
üreticileri
tekelciliğe
yöneltir.
Tarife
uygulamasında azda olsa ülkeye ithal malı girer ve bu durum ithal ikamesi sanayi
dallarını terbiye eder.
47
1.6.8.3. Ticaret Savaşına Karşı Çıkma İlkesi
Bu ilke, DTÖ üyelerinin ticarete zarar vermekten kaçınmalarına ve ortaya
çıkabilecek sorunların danışmalar ile çözümlenmesine ilişkindir. Uluslararası
ticarette, taraflar arasında koruma bazen koruma savaşına dönüşerek, dünya
ticaretinin büyük ölçüde daralması sonucunu doğurabilmektedir. Bu alanda getirilen
ilke, ticaret savaşı değil, karşılıklı görüşmeler yoluyla koruma savaşına son
vermektir.
Üyeler arasında anlaşmazlık çıkması durumunda, DTÖ’nün bir arabulucu olarak
görev yapması öngörülmektedir. Uluslararası ticaretten zarar gören veya zarar görme
tehditi altına giren her üye ülke, kendisi önlem almadan önce DTÖ kurallarına
uyulmasını sağlamak amacıyla örgüte başvurma hakkına sahiptir. Böylece akit
taraflar, herhangi bir ticari uyuşmazlık karşısında DTÖ’nün danışma, uzlaştırma ve
görüş farklılıklarını giderme fonksiyonlarından yararlanabilirler.
1.6.8.4. Ticaret kısıtlamalarını giderek azaltılması ilkesi
Bu ilke, üye ülkelerin ticareti serbestleştirmek amacıyla zaman zaman tarife
indirimleri yapmalarını ve diğer ticareti kısıtlayıcı önlemleri azaltmak için kendi
aralarında görüşmelerde bulunmalarını öngörmektedir. Bu konuda, Kennedy ve
Tokyo görüşmeleri oldukça başarılı olmuş ve tarifeler büyük ölçüde azaltılmıştır.
1.6.9. DTÖ ilkelerinden istisnai durumlar
Yukarıda belirtilen temel ilkelerinden, bölgesel iktisadi birleşmeler, dış ödeme
güçlükleri içinde olan ülkeler, gönüllü ihracat kısıtlamaları ve sınır-kıyı ticareti
konularında bazı istisnalar bulunmaktadır.
48
1.6.9.1. Bölgesel iktisadi birleşmeler
Dünya
ticaretinin
serbestleştirilmesi,
DTÖ’nün
faaliyetleri
ile
küresel
yaklaşımlarla olduğu gibi, bölgesel iktisadi birleşmeler yoluyla da olmaktadır.
Ancak, bölgesel iktisadi birleşmeler, bölgeyi oluşturan ülkeler arasındaki
kısıtlamaların kaldırılmasını sağlarken, üçüncü ülkelere karşı yeni kısıtlamalar
getirmektedir. Dolayısıyla, bölgeselleşme bir anlamda yeni korumacılık anlamına
gelmektedir.
Genel Anlaşmanın 24. Maddesinde düzenlenen gümrük birlikleri ve serbest ticaret
bölgeleri gibi bölgesel iktisadi birleşmeler yaratmaya yönelik anlaşmalar, bu temel
ilkenin uygulama alanı dışında bırakılmıştır. Bir grup ülke kendi aralarında bu tipte
bir ekonomik birleşme kurmaya karar vermiş ve Anlaşma’da öngörülmüş şartları da
yerine getirmişlerse, gümrük indirimleri ile miktar kısıtlamalarının kaldırılması,
sadece birleşmeye dahil olan ülkeler için geçerli olacaktır. Ekonomik birleşmenin
gerçekleşmesi ile birleşmeye giden ülkeler arasında serbest dış ticaret sağlanmakta
fakat birleşme dışında kalan DTÖ üyelerine ayırımcı bir politika izlenmektedir.
Aslında bu durum, MFN ilkesine terstir.
Bu tip ayırımcı bir politikanın uygulanabilmesi, iki şarta bağlanmıştır:
Birleşmeden sonra üye ülkelerin üçüncü ülkelere karşı uygulayacakları ortak gümrük
tarifesi, önceki tarife seviyesinden daha yüksek olmamalıdır. Bunun yanı sıra,
DTÖ’nün kapsamındaki vergilerden de daha fazla olamaz.
1. Birleşmeyi öngören anlaşma belli sürede gerçekleştirilmelidir. Bu konuda
üye ülkeler, diğer DTÖ üyelerine bilgi vermek ve bu süreyi açıklamak
durumundadırlar. Bölgesel iktisadi birleşmede ortaya çıkacak yeni
durumlardan tüm DTÖ ülkeleri haberdar edilmelidir.
2. Eğer diğer ülkeler, bir bütün olarak gerçekleştirilmesi öngörülen
birleşmenin süresine itiraz ederlerse, birleşmeye giden ülkeler süreyi
yeniden belirlemek veya birleşmeden vazgeçmek zorundadırlar. DTÖ
üyesi ülkelerin yaklaşık dörtte üçü, bugün belli seviyede bir ekonomik
49
birleşmeye üyedir. Dolaysıyla, ekonomik entegrasyon amacıyla DTÖ’nün
en çok kayrılan ülke ilkesinden istisnaya, sistem içinde çok fazla
başvurulmaktadır.
1.6.9.2. Dış ödeme zorlukları içinde bulunan ülkeler
Bir ülke dış ödemeler dengesinde zorluklar ile karşılaşıyor ise, bu durumda
ithalatına kota uygulayabilir. Fakat uygulama mutlaka geçici olmalı ve diğer
DTÖ üyelerinin ticari ve ekonomik çıkarlarına zarar vermemelidir. Ödemeler
dengesindeki güçlükler giderildiği zaman, kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Genel
Anlaşma’ya göre geçici ödemeler dengesi zorluğu çeken ülkelerin bir süre için
ithalatlarını kısıtlamaları mümkündür. Bu çerçevede Genel Anlaşma’da gelişmiş
ülkeler için 12 nci madde, GYÜ’ler için ise 18/B maddesi yer almaktadır. Ödemeler
dengesi sorunlarıyla ilgili olarak GATT içinde özel bir komite mevcuttur. Komite,
başvuruda bulunan
ülkenin
durumuna
göre
ayrıntılı
bir
araştırma
gerçekleştirmekte ve bunun için IMF ile de işbirliği yapmaktadır. Çok sıkı
kurallara tabi 12 nci madde uygulamada çok az kullanılmış ise de, GYÜ’ler 18/B
maddesini sürekli istismar etmişlerdir. Genel Anlaşma’nın 18/B maddesine göre
uygulanan kota ile bir üründen ithal edilebilecek olan miktar, dolaysız olarak
sınırlanmaktadır. Bu sebeple kota bağlayıcı olduğu sürece, ekonomideki ayarlama
yurtiçi fiyatın yükselmesi ile sağlanmaktadır. Kota gümrük vergisine eşdeğer bir
etkiye yol açmaktadır. Kota kârlarından yararlanacak kesim, genelde gümrük
vergisinden yararlanacak kesimden farklı olmaktadır.
Bu istisna, gelişme yolunda olan ve döviz darboğazıyla karşılaşan ülkeler lehine
genişletilmiştir. Çünkü bu ülkeler, kalkınma dönemlerinde ekonomi politikaları
gereği zaman zaman kota uygulamalarına başvurmak zorunda kalabilmektedirler. Bu
istisna ile Genel Anlaşma, GYÜ’ler için daha çok geçerli olan genç sanayiler tezi ile
ödemeler dengesi sorunlarını bu ülkeler lehine düzenlemiştir. DTÖ, gelişme yolunda
olan ülkelerin karşılaşmış oldukları dış dengesizlik ve döviz darboğazıyla ilgili
konularda, IMF’nin verilerinden yararlanmaktadır.
50
GATT sistemi 1948 yılında kurulduğu zaman, uluslararası ticarete getirilen en
büyük engel kotalardır. Özellikle 1950’li yıllarda GATT üyelerinin üçte ikisi
ödemeler dengesini sağlamak için bu araçtan yararlanmaktaydı. Fakat 1958’lerde
Batı Avrupalı ülkelerin büyük bir bölümü konvertibl kura geçtiğinden, ödemeler
dengesi amacıyla miktar kısıtlamalarını istisnalar dışında uygulamamışlardır.
Bununla beraber, bazı tarımsal ürünlerde, tekstil, giyim sanayi ve demir-çelik
mamullerinde kotalara başvurmuşlardır. Bu ürünlerin bir kısmı, gelişmekte olan
ülkelerden ihraç edilmektedir. Sanayileşmiş GATT üyeleri günümüzde, bu istisnalar
dışında daha çok ek ithal vergilerini, miktar kısıtlamaları yerine kullanmaktadırlar.
Çünkü bu tip uygulamalar, kotalara göre dış ticareti daha az kısıtlamaktadır. Sınai
ürünlerde kota uygulayan sanayileşmiş ülkeler, bunu daha çok damping ve pazar
bozulması gerekçelerine dayandırmaktadırlar. Bir ülke ithalatına miktar kısıtlaması
uygularken üç noktaya dikkat etmelidir: Miktar kısıtlamaları mümkün olduğu ölçüde
gerekli ürünlerle sınırlı olmalıdır, Diğer üye ülkelerin ekonomik ve ticari çıkarlarına
asgari seviyede zarar vermelidir, Küçük miktarlardaki ithal mallarına kota
uygulanmalıdır.
1.6.9.3. Gönüllü ihracat kısıtlamaları
Bu istisna, DTÖ’nün temel ilkelerinden gümrük tarifelerinin tek koruma aracı
olarak kullanılması ve koruma amacıyla miktar kısıtlamalarına başvurulması
prensibinden bir sapmadır. Bu tür anlaşmalar 1970’li yıllarda, özellikle ABD ve AT
tarafından sıkça uygulanmıştır. Aslında gönüllü ihraç kotaları yabancı üreticilerle
rekabet edemeyen ithalatçı ülkeler tarafından yerli üreticileri korumak amacıyla
ihracatçı ülkelere yapılan baskı sonucunda ortaya çıkmıştır. İhracatçı ülkelerin
kendi istekleri ile ihracatlarını kısıtlamalarında, ithalatçı ülkenin politik nüfuzunu
kullanması önemli bir etkendir. Nitekim 1960’ların ortalarında ABD, Japonya’dan
tekstil ürünleri ihracatını sınırlandırmasını istemiş, aksi takdirde tekstil ithalatına
uyguladığı gümrük vergilerini arttıracağını belirtmiştir. Bunun üzerine Japonya,
ABD’e yönelik tekstil ihracatına gönüllü kota uygulamak zorunda kalmıştır.
51
1.6.9.4. Sınır-kıyı ticareti
Bu ticaretten amaç, herhangi bir birleşmeye gitmeden ortak sınırlara sahip ülkeler
arasında belli miktarda malların serbest bir şekilde geçişini sağlamaktır. Sınır
şehirlerindeki halkların kendi ihtiyaçlarını karşılıklı olarak ucuz temin etmesini
amaçlamaktadır.
1.6.10. DTÖ ve Çok Taraflı Ticaret Görüşmeleri
GATT çerçevesinde yapılan tarife indirimi turlarına Çok Taraflı Ticaret
Görüşmeleri veya Ticaret Turları olarak adlandırılmaktadır. GATT'ın kurulduğu
tarihten DTÖ'nün kurlduğu 1995 yılına kadar sekiz adet Çok Taraflı Ticaret
Görüşmesi düzenlenmiştir.
1.6.10.1. Cenevre 1947 Görüşmeleri
GATT'ın birinci tur tarife indirimi görüşmeleridir. Bu görüşmelerde ithalatın
yüzde 53.6'sı indirime konu olmuş, görüşmeler sonucunda yüzde 35 oranında
ortalama tarife indirimi sağlanmıştır. Bu görüşmeler esas olarak 10 Nisan- 30 Ekim
1947 tarihleri arasında yapılmıştır. Bu karşılıklı tarife indirimi görüşmelerinin
sonunda 30 Ekim 1947'de GATT imzalanmıştır.
1.6.10.2. Annecy 1949 Görüşmeleri
GATT'ın ikinci tur tarife indirimi görüşmeleridir. Bu görüşmelerde de madde
bazında indirimler sağlanmıştır. Görüşmeler sonucunda ithalatın çok küçük bir oranı
52
görüşme konusu yapılmış ancak, yüzde 35.1 oranında ortalama tarife indirimi
sağlanmıştır.
1.6.10.3. Torquay Görüşmeleri
GATT'ın üçüncü tur tarife indirimi görüşmeleridir.Görüşmeler 1950 ve 1951
yıllarında yapılmıştır. Görüşmeler sonucunda ithalatın yüzde 11.7'lik oranı görüşme
konusu yapılmış, yüzde 26 oranında ortalama tarife indirimi sağlanmıştır. Türkiye
GATT'a bu üçüncü GATT konferansında üye olarak katılmış ve 1953 tarihli bir yasa
ile de bu katılımı onaylamıştır. Bu tarihten sonra Türkiye, gümrük tarife
cetvellerine
akdi
tarife
stunu
ekleyerek
GATT kapsamında indirimli tarife
uygulamaya başlamıştır.
1.6.10.4. Cenevre Görüşmeleri
GATT'ın dördüncü tur tarife görüşmeleridir. Bu görüşmelerde indirim
kapsamındaki ithalattan alınan vergilerin yüzde 16 oranında indirilmesi kabul
edilmiştir. Bu oran ortalama tarife indirminde yüzde 15.6'dır.
1.6.10.5. Dillon Görüşmeleri
GATT'ın 1961-1962 yılları arasında Cenevre'de yaptığı beşinci tur görüşmelerdir.
Bu görüşmelerde yedi sanayileşmiş ülkenin birincisi olan ABD, diğer altı ülke ile
olduğu gibi, sanayileşmiş 11 ülke ve AET ile de tarife görüşmeleri yapmış ve 1960
yılı baz alınarak, ithalat tutarı 2 milyar doları bulan bazı ürünler üzerinden alınan
53
vergilerde indirime gitmeyi kabul etmiştir. Bu vergilenebilir ithalatın yüzde 20'si
oranında bir indirim demektir. Ortalama yüzde 12 tarife indirimi sağlanmıştır.
1.6.10.6. Kennedy Görüşmeleri
Kennedy görüşmeleri 1964-1967 yılları arasında gerçekleştirilen altıncı GATT
turu görüşmeleridir. Kennedy görüşmelerinin başlatılmasında ABD-AET ilişkileri
önemli rol oynamıştır. AET'nin kurulmasıyla, üye ülkelerin dışa karşı uyguladıkları
ortak
gümrük
tarifesinden
kurtularak
Amerikan
mallarının
tekrar
AET
piyasasına serbestçe girmesini sağlamak, ABD açısından önem kazanmıştı. Bunun
yolu gümrük tarifelerinin kaldırılmasından geçiyordu ve gerçekleşmesi ABD ile
AET'nin birbirlerine karşılıklı ödünler vermesine bağlıydı. ABD Kongresi, bu
düşünceden hareketle, 1962 yılında Ticareti Geliştirme Yasasını kabul ederek,
Başkana ithalattan alınan gümrükleri %50 oranında indirme yetkisini verdi. Bu yeni
yaklaşım o güne kadar yalnız madde bazında yapılan indirimlerin bu kez genel
olarak gerçekleştirilmesini sağladığı için önemli bir aşamadır. ABD Kongresinin,
Başkana tanıdığı yetkiler ve ABD'nin ithal mallarına sağladığı ödünler, Avrupa
ülkelerini harekete geçirmiş ve yeni bir GATT turunun başlamasını sağlamıştır.
Kennedy görüşmeleri, AET ülkelerinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle,
görüşmeler sonucunda alınan kararların yetersiz kalması sonucunu doğurmuştur.
Daha çok tarım ürünlerinin serbest ticareti konusu, görüşmelerin en önemli
uzlaşmazlık konusu olmuştur. Kennedy görüşmelerinin sonuçları şunlardır:
1. Taraflar, Dünya ticaretinin yaklaşık %75'ini oluşturan maddelerde tarife
indirimini kabul etmişlerdir.
2. Belli başlı gelişmiş ülkeler, hububat, et ve süt ürünleri dışında, vergiye
tabi ithalatta %70'e yakın tarife indirmi gerçekleştirmişlerdir.
3. Tarım kesiminde tarife indirimleri engellerle karşılaşmıştır.
Sonuçta,
buğday taban ve tavan fiyatlarını belirleyen bir anlaşma imzalanmış, bazı
54
tarım ürünlerine uygulanan gümrük vergileri de indirilmiştir. Et ürünlerini
kapsayan ikili anlaşmalar yapılmış ancak süt ürünlerinde önemli bir
gelişme sağlanamamıştır. Kennedy görüşmelerinde gelişmiş ülkeler
oldukça geniş kapsamlı istisna listeleri düzenlemişler, bir kısım önemli
maddeleri görüşme dışı bırakmışlardır.
4. Az gelişmiş ülkelerin başlıca ihraç ürünlerinin ortalama %80'ini kapsayan
bir bölümü tarife indirimlerine konu olmuştur. Ancak, bu görüşmelerin
sonuçları, az gelişmiş ülkeleri tatmin etmemiştir.
1.6.10.7. Tokyo Görüşmeleri
1973-1979 yılları arasında gerçekleştirilen yedinci tur görüşmeleridir. 1970'lerin
ortasında baş gösteren dünya ekonomik buhranı, Kennedy görüşmelerinde varılan
kararları uygulanamaz hale getirmiş, yeni çok yanlı görüşmelerin başlaması gündeme
gelmiştir. Görüşmelerde ulaşılan sonuçlar şöyle özetlenebilir:
1. 1980- 1987 döneminde ortalama %30 oranında, yıllık eşit oranlar
halinde tarife indirimleri gerçekleştirilecektir.
2. Tarife dışı engellerle ilgili 6 kod imzalanmıştır. Bunlara göre:
a. Devlet Alımları Kodu: Sivil ithalatta devletin ve resmi kuruluşların
yerli üreticiyi kayırıcı işlemler yapması yasaklanmıştır.
b. Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Vergiler Kodu: İhracaatın
sübvansiyonu dışında tüm diğer sübvansiyon uygulamaları izne
bağlanmış, bunun için karşı tarafa zarar vermeme koşulu konmuştur.
Ayrıca bu türde sübvansiyonların yarattığı haksız rekabet karşısında
telafi edici verginin alınabilmesi de belli kurallara bağlanmıştır.
c. Gözden Geçirilmiş Anti- Damping Kodu: GATT üyeleri, Kennedy
Turu'nda kabul edilen Anti-Damping Kodu'nu gözden geçirerek kabul
etmişler ve dampig yapan ülkelere karşı Anti-Damping Vergisi
uygulaması getirmişlerdir. Buna göre gerekli araştırmalar sonucu
bir devletin damping uyguladığı kanısına varılırsa, damping
miktarına eşit yada bundan daha az tutarda anti-damping vergisi, zarar
gören devletçe uygulanabilir.
55
d. Ticarette Teknik Engeller Kodu (Standart Kod): Ticarette teknik
engeller kodu ile ithal mallarına yurt içinde üretilen benzer mallara
uygulanan standartların uygulanması ve tüm kaynaklardan yapılan
ithalatın aynı işleme tabi olması öngörülmüştür. Koda katılan ülkeler,
sağlık, tüketicinin ve çevrenin korunması veya diğer amaçlarla teknik
düzenlemeler uygulayarak ticarete gereksiz engeller çıkaramazlar.
Standart Kod, 1 Ocak 1980' de yürürlüğe girmiş ve Koda Türkiye
gözlemci statüsünde katılmıştır.
e. İthal Lisans Usulleri Kodu: Kod ile ithal lisanslarının temel ilkeleri
saptanmış, ayrımcı uygulamalar önlenmek istenmiştir. Koda taraf
ülkeler, dış ticarete engel olan ithal lisans uygulamalarına
başvuramazlar ve bu konuda basit, açık ve tarafsız ithal lisans
usullerini kabul etmek zorundadırlar. İthal lisansları ayırımcı bir
işleme yol açamaz. Koda katılan ülkeler, bu konuda ayrıntılı milli
mevzuatlarını GATT'a bildirmekle yükümlüdürler. Türkiye Koda
gözlemci statüsünde katılmıştır.
f. Gümrük Değeri Anlaşması: Tokyo görüşmelerinde her ülkenin
kendine göre farklı gümrük değerini belirleme mevzuatı
bulunmaktaydı. Bu durum, gümrük vergisine esas olacak matrahın
belirlenmesinde ülkeler arasında farklılık, haksız rekabet ve
güçlüklere sebep olmaktaydı. 12.04.1979 tarihinde imzalanan ve
01.01.1981'de yürürlüğe giren bu Kod ile gümrükler açısından
malların açık, tarafsız ve tek bir sistem içinde değerlerinin
belirlenmesi amaçlanmıştır.
1.6.11. Uruguay Görüşmeleri ve etkileri
GATT görüşmeleri içinde ele alınan konular, katılan ülkelerin sayısı ve alınan
kararlar bakımından en kapsamlı konulardır. Görüşmeler, 1986-1994 yılları arasında
yapılmış olup, en uzun süren görüşme zinciridir. Aslında 4 yıl sürmesi planlanmış,
ancak ABD ile AB arasında,
ürünleri
özellikle
ABD
ile
Fransa
arasında
tarım
ticaretinin serbestleştirilmesi ve tarıma verilen sübvansiyonların
kaldırılması konularında çıkan derin görüş ayrılıkları nedeniyle 4 yıl uzamıştır.
DTÖ’nün kuruluşu da dahil olmak üzere birçok alanda yeni kararlar alınmıştır.
56
1.6.11.1. DTÖ ve ithalat
Genel Anlaşmanın ekinde yer alan ithalatla ilgili Çok Taraflı Anlaşmalar aşağıda
sıralanmaktadır.
1. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT 1994),
2. Tarım Anlaşması,
3. Bitki ve Hayvan Sağlığı Önlemleri Uygulama Anlaşması, Tekstil ve
Giyim Anlaşması (ATC),
4. Ticarette Teknik Engeller Anlaşması,
5. Ticaretle Bağlantılı Yatırım Önlemleri Anlaşması (TRIMs), Gümrük
Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasının (GATT 1994) maddesinin
tatbikine dair anlaşma,
6. Sevk Öncesi İnceleme Anlaşması,
7. Menşe Kuralları Anlaşması,
8. İthalat Lisansları Anlaşması ve
9. Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması’dır
1.6.11.2. DTÖ ve GATS
Uruguay Turu Nihai Senedi içinde yar alan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması
(GATS) ve Ekleri ile üye ülkelerin çok çeşitli ve karmaşık milli mevzuatına göre
yürütülen hizmet ticaretine bir çerçeve düzenleme getirilmiştir. Bu anlaşma
GATT
1947
'nin
hizmet
sektörünü
kapsayan
bir
uzantısı
olarak
değerlendirilebilmektedir. Tokyo Turu sonuç belgesinde ve ABD 'nin 1973 Ticaret
Yasası doğrultusunda ABD’nin talebi ile hizmetlerin görüşmelere alınması
57
önerilmiştir. Mallardan ayrı olarak hizmetlerin de liberalizasyonu konusu, grup
teklifleri haline getirilerek 1991 Dunkel Taslağı 'na konulmuş ve daha sonra Nihai
Senete bağlanmıştır. Bu anlaşma ile, GATT'la mal ticaretinde olduğu gibi, GATS'la
da
hizmet
ticaretinde
liberalleşme
ve
hizmet
ticareti
hacminin
artması
beklenmektedir. Ayrıca bu anlaşma ile, doğrudan yabancı sermaye yatırımları
düzenlenmekte, insani hizmetlerin ve elektronik verilerin sınırlar ötesine geçiş
kuralları belirlenmekte ve bundan böyle gerçekleştirilecek Çok Taraflı Ticaret
Görüşmelerinde de hizmetler ticareti konularının ele alınarak genişletilmesi
öngörülmektedir.
GATS, GATT 'a paralel olarak, MFN İlkesini devam ettirmekte ve bunu şartsız ve
genel bir yükümlülük olarak belirlemektedir. Gelişmekte olan ülkelerin katkısının
giderek artacağı tespit edilmiştir. Hizmet ticaretinde iktisadi birleşmeleri kayırıcı tüm
önlemlerin giderek ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. GATT'ın Ayırım
Gözetmeme ilkesinin hizmetler ticaretinde de DTÖ anlaşmasını yürürlüğe
girmesinden itibaren üç yıl içinde sonuçlandırılmasını şart koşmuştur.
GATT, sadece mal ticaretini düzenlemiş, hizmet sektörü sistem dışında
bırakılmıştır. Son yıllarda teknolojik yeniliklerin katkısıyla bu sektör büyük
gelişme göstermiş ve hizmet ticareti önemli artışlar kaydetmiştir. Bazı hizmetler
diğer malların üretimi ve ihracatı için vazgeçilmez bir nitelik kazanmış, mal ve
hizmet ticareti iç içe geçmiştir. Fakat hizmetlere ilişkin milli mevzuatlar, çeşitli
kısıtlayıcı hükümler içermektedir. Hizmetlerin, kullanılan teknolojinin ve bu
alandaki gelişmelerin ülke kalkınmasına etkisi büyüktür. Hizmet sektörünün çok
taraflı ilke ve kurallar dışında kalmasının sakıncalı olması yüzünden, konu Uruguay
Turu görüşmelerinde ele alınmıştır. Hizmet sektörünün nisbi ağırlığı, hem işgücü
kullanımı hem de katma değer açısından bütün ülkelerde zamanla artmıştır.
Uluslararası taşımacılık, turizm, sigortacılık, bankacılık, reklamcılık, inşaat, mesleki
ve haberleşme vb.ni kapsamaktadır. Uruguay Turu Nihai Senedi içinde yer alan
Hizmetler Anlaşması ile, üye ülkelerin çok çeşitli ve karmaşık milli mevzuatına göre
yürütülen hizmet ticaretine bir çerçeve düzenleme getirilmiştir.
Nihai Senet’in bir parçasını oluşturan Hizmetler Anlaşmasının üç kısmı vardır.
58
1. Birincisi, bir tarafın topraklarından diğer tarafın topraklarına sağlanan
hizmetleri (turizm), bir tarafa ait kuruluşların, bir başka tarafın
topraklarında sağladığı hizmetleri (bankacılık), bir tarafın vatandaşlarının
bir başka tarafın topraklarından sağladığı hizmetleri (inşaat projeleri,
danışmanlık) kapsar.
2. İkincisi, genel yükümlülükleri ve ilkeleri belirler. Esas olan, en çok
kayırılan ülke yükümlülüğüdür. Taraflardan her biri, diğer tarafın hizmet
sağlayanlarına, bir başka ülkenin benzer hizmet sağlayanlarından daha az
kayrılan bir statüyü uygun göremez. En çok kayrılan ülke prensibinin her
hizmet faaliyeti için mümkün olamayacağı bilindiği için, taraflar özel
istisnaları gösterebilirler. Bu tür istisnaların şartları beş yıl, normalde on
yıllık süre sonunda gözden geçirilecektir.
3. Üçüncüsü, genel yükümlülük olmayan fakat milli programlar çerçevesinde
taahhüt edilmiş olan milli işlemler ile girişler konusunda hükümler içerir.
Böylece, piyasaya girme durumunda tarafların her biri, diğer tarafların
hizmetlerine ve bu hizmeti sağlayanlarına, kendi programında anlamaya
varılan ve belirlenen kısıtlamalar ve şartlar çerçevesinde sağlanandan daha
az kayrılan bir statüyü uygun görmeyecektir. Piyasaya giriş hükmünün
amacı, hizmet sağlayanların sayısında ve toplam değerinde, toplam hizmet
işlemlerinin ya da istihdam edilen toplan personel sayısında yapılan
kısıtlamaları zaman içinde ortadan kaldırmaktır.
Uruguay
Turu
öncesinde,
dünya
ekonomisinde
bankacılık,
sigortacılık,
taşımacılık, turizm, danışmanlık ve haberleşme hizmetlerini düzenleyen uluslar arası
ticaret kuralları yoktu. Ülkeler, bu sektörleri dış rekabetten kendi mevzuatlarına göre
korumakta idiler. Hizmetler sektörü ile ilgili olarak Uruguay Turu’nda alınan
kararlar sonucunda, anti-damping
önlemleri
ve
milli
ayrıcalık
gözetmeme
prensiplerinin bu sektörlere de uygulanması konusunda anlaşmaya varılmıştır.
ABD ve Avrupa Birliği arasında bir uzlaşma oluşamadığı için, mali hizmetler
ve deniz taşımacılığı hakkında bir anlaşmaya varılamamıştır. Ayrıca, başta ABD
59
olmak üzere dünyada hızla büyüyen film, müzik ve diğer eğlence sektörleri
konusunda da bir uzlaşma sağlanamamıştır.
1.6.11.3. DTÖ ve Fikri Mülkiyet Hakları
Uruguay Turu Nihai Senedi ile halen yürürlükte bulunan GATT kurullarının
FMH’nin korunmasına imkan verecek şekilde değiştirilmesi amaçlanırken, bu
hakların uluslararası ticarete engel oluşturmaması gerektiği de vurgulanmıştır.
Uruguay Turu Nihai Senedi’ndeki dış ticarete ilişkin FMH konusundaki Ticaret
ile İlgili Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması, (Trade Related Intellectual Property
Rights: TRIPS) ülkeler arasındaki iç düzenleme farklılıklarını gidermeyi, kapsam,
koruma süresi, tanınan haklar ve şekil yönünden hakkın kazanılmasında ortak
normları ve asgari standartları sağlamayı amaçlamıştır.
Anlaşma, fikri mülkiyet haklarının korunmasında ve uygulanmasında çok
çeşitli standartların ve sahte malların uluslararası ticareti ile ilgili ilkeler ve yasal
düzenlemelerin çok taraflı bir yapı kazanmamış olmasının, uluslararası ekonomik
ilişkilerde önemli sorunlara sebep olduğunu belirtmektedir. Anlaşma, bir tarafın
diğer bir tarafın vatandaşlarına sağladığı avantajı, tüm tarafların vatandaşlarına da
tanınmasını zorunlu kılan, uluslararası fikri mülkiyet anlaşmasında bir yenilik olan
en çok kayrılan ülke ilkesini de kapsamaktadır.
Telif hakları konusunda taraflara, edebiyat ve güzel sanatlarla ilgili çalışmaların
korunması için 1971 Bern Anlaşmasındaki etik haklarının korunması zorunluluğunu
getirmektedir. Fakat asli hükümlerine uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Anlaşma, ne
tür markaların korunacak ticari tasarımların da hizmet markaları olduğunu ve
bu markaların sahiplerine verilecek hakların ne olacağını tanımlamıştır. Anlaşma,
ticari ve hizmet markalarının kullanımı, koruma şartları, lisans ve yetki verilmesi
ile ilgili bazı yükümlülükler getirmektedir. Yabancı markaların yerel markalarla
birlikte kullanılması yasaklanmaktadır. Sınai tasarımlar, Anlaşma çerçevesinde on yıl
süreyle korunacaktır. Korunan tasarımların sahipleri, korunan tasarımların kopyası
60
olan bir tasarıma dayanan ya da o tasarımı içeren ürünlerin üretimini, satışını ya da
ithalatını engelleyebileceklerdir.
Anlaşmada patentlerle ilgili olarak, 1967 Paris Anlaşmasına göre yükümlülük
vardır. Ayrıca Anlaşma tüm teknolojik alanlarda, ister ürün isterse işlem halinde
olsun tüm buluşların patentlerinin 20 yıl süreyle korumasını zorunlu kılmaktadır.
Eğer buluşların ticari kullanımı kamu düzeni ya da ahlaki sebeplerle yasaklanmış ise,
bu buluşlar patent hakları kapsamına alınmamaktadır.
Bitki
türlerinin
ya
patentlerle ya da “sui generis” sistemi (UPOV Sözleşmesi ile sağlanan üretim
hakları gibi) ile korunması zorunludur.
Uruguay Turu kararlarına göre DTÖ’ne üye ülkeler, ihtiyaç duydukları patent
veya uygun teknolojiyi, acil durumlarda ya da ticari olmayan kamusal amaçlı
kullanımlar için patent sahibinin olurunu almaksızın kullanabileceklerdir. Ancak
patenti kullanan ülke, bu gibi durumlar için patent sahibi ülkeye bir bedel
ödeyecektir. Ticaret İle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları daha önce 10 yıl olan patent
korunmasını, ürünün icat edildiği yere, ithal edilip edilmemesine, yurt içinde veya
yurt dışında imal edilmesine bağlı olmaksızın 20 yıla yükseltmektedir. Telif hakkının
en az 50 yıl korunması, bilgisayar programlarının ve senaryo yazarlarının ürünlerini
tek bir kullanıcıya kiralama hakkına sahip olunması konularında da anlaşmaya
varılmıştır. Ayrıca bu haktan, oyuncular ve prodüktörler de yararlanabileceklerdir.
Uruguay Turu’nda alınan diğer kararlara göre; Avrupa’da şarap üreticileri için
önemli olan tescilli markalar ve coğrafi göstergeler daha sıkı korunacak ve
denetlenecek, yarı iletken dizaynların korunma süresi 10 yıl olacak ve ticari sırların
izinsiz açıklanmasını önleyici önlemler alınacaktır. Bütün bu kurallar milli yasalar
çerçevesinde yerli ve yabancı ürüne eşit muamele kuralına bağlı olarak
uygulanacak ve anlaşmazlıkların çözümlenmesi için DTÖ çerçevesinde bir tahkim
mekanizması kurulacaktır.
61
1.6.11.4. DTÖ ve Anlaşmazlıkların Çözümlenmesi
Uruguay Turu sonuçlanmadan önce uyuşamazlık çözümleme süreçleri, hizmetler,
fikri ve sınai mülkiyet hakları gibi önemli alanları kapsamakta ve ülkeler bu konuda
GATT kapsamında yapılan tavsiyelere önem vermekteydiler. Genel Anlaşmadan
kaynaklanan hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinde ortaya çıkabilecek
anlaşmazlıkları çok taraflı çerçevede çözüme kavuşturmak için, anlaşmazlıkların
çözümüne ilişkin kurallar geliştirilmiştir. GATT’ın uyuşmazlıkları çözümleme
sistemi, Aralık 1988’de Montreal’de yapılan Bakanlar toplantısında kararlaştırılan
reformlardan sonra düzenlenmiş ve güçlendirilmiştir.
GATT, akit taraflar arasında ticaret ihlalleri sonucu doğan sorunların çözümünde
yetersiz kalmıştır. Bunun üzerine konu GATT Uruguay turu gündemine alınmıştır.
Uruguay Turu ’nun uyuşmazlıkları giderme kuralları, jürilerin oluşturulmasını ve
İtiraz Merciine başvuru imkanlarını genişleterek, mevcut sistemi daha da
güçlendirmiştir. Uruguay Turu’nun sonuçlanmasından sonra, anlaşmazlıklarda
GATT kurallarının doğrudan uygulanmasını arttıran raporların kabul edilmesi ve
uygulanışındaki
gecikmeleri
azaltıcı
düzenlemeler
yapılmıştır.
Uyuşmazlık
çözümlemede hakemliğe başvuru konusunda bağlayıcı hükümler kabul edilmiştir.
Bunun yanı sıra, tüm ticaret alanları için tek bir uyuşmazlık çözümleme sürecinin
uygulanması kararı alınmıştır. DTÖ anlaşmasında yer alan Anlaşmazlıkların
Çözümlenmesi Konusundaki Kural ve Yöntemleri Tespit Eden Mutabakat Metni ile
"Anlaşmazlık Çözüm Organı" kurulmuştur.
Nihai Senette DTÖ’ne üye ülkeler,
ticaret kurallarının ihlaline karşı tek taraflı önlem alamayacaklardır. Üye ülkeler,
anlaşmazlıkların çözümü için Nihai Senet ile getirilen sisteme ve bu sistemin
gerektirdiği prosedürlere uygun davranmak zorundadır.
62
1.6.11.5. DTÖ ve TPRM
Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizması (TPRM) ilk kez Uruguay
görüşmelerinde ele alınmıştır. DTÖ sisteminin işleyişini iyileştirme amacına
yöneliktir. Üye ülkelerin ticaret politikaları ve uygulamalarının çok taraflı ticaret
sistemi üzerindeki etkilerini 2, 4 veya 6 yıl gibi sürelerle düzenli olarak gözetlenir.
1.6.11.6. DTÖ Ve Tarife Dışı Kısıtlamalar
Gümrük tarifeleri, serbest dış ticarete getirilen önemli bir kısıtlama türü olup,
hükümetlerin dış ticarete müdahale için kullandıkları klasik ve geleneksel bir dış
ekonomi politikası aracıdır. GATT çerçevesinde gerçekleştirilen Çok Taraflı
Ticaret Görüşmeleri sonucunda, çeşitli tarihlerde gümrük tarifelerinde çok
önemli indirimler sağlanmıştır. Bundan dolayı artık gümrük tarifeleri, dış
ticarete müdahale aracı olarak çok daha az kullanılan ve fazla etkin olmayan bir
araç durumuna gelmiştir. Ancak, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren dış
ticarette tarife dışı kısıtlamalar, önemli bir yer tutmaya başlamıştır.
Geniş anlamda tarife dışı kısıtlamalar, hükümetlerin gümrük vergisi dışında dış
ticaret üzerinde daraltıcı etki yaratan kanuni, idarî, politik bütün uygulamalarıdır.
Tarife dışı kısıtlama politikası ise, uluslararası ticarete konu olan mallar, hizmetler
veya kaynakların potansiyel dünya reel gelirini artıracak şekilde tahsisine engel olan
kamu veya özel kesim tarafından dış ticarete getirilen bütün kısıtlayıcı önlemleri
kapsar.
Günümüzde tarife dışı kısıtlamaların gümrük vergilerinin yerini almaları ve
korumacılık açısından tercih edilmelerinin iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi,
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra GATT’ın yürürlüğe girmesi ile birlikte, o tarihe
kadar temel koruma aracı olan gümrük vergilerinin eski önemlerini kaybetmeleridir.
Çok Tarafı Ticaret Görüşmelerinde ortalama gümrük vergileri, yüzde 40’ladan yüzde
7’lere kadar düşmüştür. İkinci neden ise, gümrük tarifelerinin uygulama zorluğu ve
63
yoğun bir bürokratik formaliteleri gerektirmesidir. Çoğu ülkede gümrük tarifesi
uygulamak yasa ile olur. Ayrıca GATT kurallarına göre gümrük vergisinde yapılacak
bir artış için diğer üye ülkelerle görüşmeler sonucunda tavizler verilmesi gereklidir.
Çünkü, gümrük vergilerini gizli bir şekilde arttırmak mümkün değildir. Oysa tarife
dışı engeller daha kolay uygulanabilirler.
Tarife dışı kısıtlamalar, gümrük tarifelerinden ayrı olarak dış ticarete müdahale
için kullanılan araçların tümünü kapsar. Büyük çoğunluğu ithalat kısıtlamalarına
yönelik olmakla beraber, ihracatın ve diğer döviz kazandırıcı işlemlerin teşvik
edilmesi amacıyla da kullanılmaktadır. Dünya ekonomisinde tarife dışı kısıtlamalar,
gelişme
yolundaki
ülkelere
karşı
daha
çok,
gelişmiş
ülkeler
tarafından
uygulanmaktadır. Tarife dışı kısıtlama koyma eğilimi, son yıllarda küresel ticareti
engelleyen önemli bir faktör olmuştur. Tarife indirimlerinde ulaşılan başarı bu alanda
yetersiz kalmıştır. Diğer taraftan, tekstil ve hazır giyim, kimya, deri, ayakkabı ve
çelik gibi bazı mallar için tarifeler, tarife dışı kısıtlamalardan daha az önemlidir.Bu
nedenle tarife dışı kısıtlamalar da sayılan alanlarda yoğunlaşmaktadır.
GATT’ın 1994’te biten Uruguay Turu ile tarife dışı kısıtlamalar uygulaması
konusunda da sınırlamalara gidilmiştir. Tarife dışı kısıtlamaların Dünya ticaretini
önemli ölçüde daralttığı bir gerçektir. Bu nedenle, tarife dışı kısıtlamaların
kaldırılması da DTÖ’nün görevlerinden biridir. Uluslararası ticarette miktar
kısıtlamaları dışında oldukça fazla miktarda tarife dışı kısıtlamalar vardır. Bu
kısıtlamaları ithal yönlü ve ihraç yönlü olmak üzere iki temel gruba ayırmak
mümkündür. İthal yönlü tarife dışı kısıtlamalar, ithal mallarının yurt içi fiyatlarını
yükselterek ithal malları yurt içinde üreten sanayicileri korur. Bunu için;
1. Yabancı ihracatçılara veya dâhili tüketicilere, ek vergiler uygulanır, İthal
edilecek mal miktarı sınırlanır,
2. Dış ticaret hacmini daraltmak amacıyla ithalatçılar veya yabancı
ihracatçılar üzerindeki risk ve belirsizlikleri artıran yeni şartlar konur.
Yukarıda sayılan tedbirlerden birkaçı birlikte uygulanmalıdır. İhraç yönlü tarife
dışı kısıtlamalar ise, suni olarak dış satışları artırmak için ihracata yapılan yardımlar
64
ile ihracatın kısıtlanması için alınan tedbirleri kapsar. Tarifelerden farklı olarak tarife
dışı kısıtlamalar, ihracat ve ithalat üzerinde artan bir risk ve belirsizlik getirir. Bu
kısıtlamalar, zaman içinde büyük değişiklikler gösterir, kesinliği yoktur ve geniş
ölçüde idarî kararlara bağlıdır.
Tarife dışı kısıtlamaları genel olarak birçok uluslararası kuruluşun uyguladığı
şekilde on iki grup altında incelemek mümkündür. Bunlar:
1. Devletin dış ticarete müdahale politikası yoluyla belirli bazı mallarda dış
ticarette tekel oluşturması ve bu malların ticaretini bizzat kendisinin
yürütmesi,
2. İhracatçı üreticilere maliyet azaltıcı yardımlar ve sübvansiyonlar,
3. Hükümetlerin ve
engellemeleri,
özel
kuruluşların
ithalatı
kısıtlayıcı
bürokratik
4. Selektif dolaysız vergiler,
5. Selektif dâhili yardımlar,
6. Kısıtlayıcı gümrük işlemleri,
7. Anti damping düzenlemeler,
8. Kısıtlayıcı idari ve teknik düzenlemeler,
9. İşletmelerin faaliyetlerini kısıtlayıcı uygulamalar,
10. Yabancı yatırımlar üzerinde kontroller,
11. Uluslararası emek ve sermaye hareketlerini kısıtlayıcı politikalar,
12. Selektif parasal kontroller ve ayırımcı döviz kuru politikaları.
Diğer taraftan GATT Sekreteryası, tarife dışı kısıtlamaları kırk farklı kategoride
sınıflandırmıştır. Bunların önemli bir bölümü, sınır kapısında ithal malların ülkeye
girişini engellemeye veya sınırlandırmaya yönelik önlemlerdir. Bu önlemleri, yedi
ana grup altında toplamak mümkündür:
1. Miktar Kısıtlamaları (Kotalar),
2. İhracatın Kontrolü
3. Tarife Benzeri Önlemler
65
4. Görünmeyen Engeller
5. Fiyat Denetimleri
6. Gözetleme ve İzleme Önlemleri
7. Diğerleri
Dünya ticaretinde en çok karşılaşılan tarife dışı kısıtlama türleri aşağıda
açıklanmaktadır.
1.6.11.6.1. İthalat Kotaları
Tarifeler, serbest uluslar arası ticarete getirilen önemli bir kısıtlamadır. Ancak
ekonomide piyasa işleyişini aksatmaz. Tarifeler dışında miktar kısıtlamaları diğer bir
deyişle kotalar, tarife dışı kısıtlamalar içinde en önemli olanıdır ve piyasa işleyişini
aksatabilir. Kota, gümrük tarifesinden farklı olarak, ithalat miktar veya değeri
üzerinde mutlak bir sınırlama getirir. Kotalar çeşitli şekillerde uygulanır. Ülkenin
ithalat miktarını belirleyen kotalar ithal kotası olarak adlandırılmaktadır. Bir ülkenin
belli bir süre içinde yapmayı planladığı ihracat miktarını sınırlayan kota ise ihraç
kotasıdır. Bazı kotalarda, kota sınırları içinde kalmak şartıyla ithalat ve ihracat her
ülkeden yapılabilir. Sınıra ulaşıldıktan sonra ithalat veya ihracata izin verilmez. Bu
tip kotalar ise global kotalar olarak tanımlanmaktadır. Buna karşılık seçici kotalarda
toplam hacim sınırı yanında ülke ayırımı da yapılmaktadır. Diğer bir kota şekli de
tarife kotalarıdır. Tarife kotasında ithal olunacak malın miktar veya değeri üzerine
limit konur ve bu sınır içindeki ithalata düşük tarife uygulanmaktadır. Sınır
aşıldığında ise ithalat yüksek tarifeden yapılmaktadır.
Kotalar dünyada ilk defa 1929-1930’lada uygulamaya konulmuştur.
Tarifelerin daha eski tarihlere kadar gitmesinin sebebi, hükümetlerin tarifeler ile
kolayca gelir elde etmek istemeleridir. Oysa kotalar, doğrudan gelir sağlayıcı bir
fonksiyona sahip değildir. 1930 yılında dünyada ilk defa kota uygulayan ülke olan
Fransa, buğday fiyatını kota ile yükselterek buğday üreticisini korumak istemiştir.
66
DTO sisteminde bazı şartlarda kota uygulamasına gidilebilir. Genel Anlaşmaya göre
geçici ödemeler dengesi zorluğu çeken ülkeler, bir süre için ithalatlarını
kısıtlayabilirler. Ödemeler dengesi sorunlarıyla ilgili olarak DTÖ içinde Ödemeler
dengesi Komitesi vardır. Komite, başvuruda bulunan ülkenin durumuna göre ayrıntılı
bir araştırma gerçekleştirir ve bunun için IMF ile işbirliği yapar. Gelişme yolunda
olan ülkelerin kota başvurularının yüzde 80’i kabul edilmiştir.
Kota gümrük vergisine eşdeğer bir etkiye yol açmakta, fakat kota kârlarından
yararlanacak kesim genelde gümrük vergisinden yararlanacak kesimden farklı
olmaktadır. DTO çerçevesinde kotalar, ithal yasaklarının yanında ithalatı izne tabi
tutmayı veya şartlı ithal izinlerini de kapsamaktadır. DTO’ne göre ancak kamu
güvenliği veya sağlığına zarar verme gibi durumlarda ithal yasakları tam olarak
uygulanabilir. Şartlı ithal izinleri ise, bir malın ithalatına ancak ihracat yapma veya
diğer yollarla döviz getirme gibi şartların gerçekleşmesi durumunda izin verilmesi
sistemidir.
İthalat
şartlara
bağlı
olduğundan,
ithal
edilebilecek
miktar
kısıtlanmaktadır.
1.6.11.6.2. İhracatın kontrolü
Günümüz
ekonomilerinde
en
önemli
sorunlardan
biri,
ihracatın
arttırılmasıdır. DTÖ sisteminde ihracatın kontrolü de dış ticareti önemli ölçüde
daraltan kısıtlamalardır ve bunların kademeli olarak azaltılarak tamamen ortadan
kaldırılması hedeflenmektedir. İhracatın kontrolünün uygulamada iki türü vardır:
Bunlar, İhracat Kontrolünün İthalat Yapan Ülkenin İsteği Üzerine Uygulanması
(Gönüllü İhracat Kısıtlamaları) ve İhracat Kontrolünün İhracat Yapan Ülkenin Kendi
İsteği İle Uygulanması (ihracat yasakları ve ihracat lisansları) dır.
Gönüllü İhracat Kısıtlamaları: İthalatçı yabancı ülkeler tarafından uygulattırılan
ihraç kotaları, ithalatçı ülkenin uygulamış olduğu ithal kotaları ile aynı etkileri
yaratır. Gönüllü ihracat kısıtlaması, ithalatçı ülkedeki yerli üreticileri yabancı
üreticilere karşı korumak için uygulanır. Aslında bu kısıtlamaları gönüllü olarak
67
isimlendirmek yanıltıcıdır. Örneğin, AB ülkelerinin Türkiye çıkışlı bazı tekstil ve
konfeksiyon ürünlerine mevcut anlaşmalara aykırı bir şekilde tek taraflı miktar
kısıtlama koyma baskısı, Türkiye’yi bu ürünlerde sözde gönüllü bir ihracat kotası
uygulamaya zorlamıştır. Bu tür anlaşmalarla kendi iç piyasasını en fazla koruyan
grup Avrupa Birliği, bu tür anlaşmalarla ihracatı en fazla kısıtlananlar ise Japonya,
G. Kore ve çeşitli gelişmekte olan ülkelerdir. Gönüllü ihracat kısıtlamaları eş değer
bir kota uygulamasıyla benzer etkiler yaratır. İhracat miktarını, belirli bir süre
içerisinde değer veya miktar olarak sınırlandıran bir anlaşmadır. Anlaşma, karşı
ülkenin talebi üzerine bir hükümetin belli malların talepte bulunan ülkeye ihracatı
üzerine kısıtlamalar getirir. İthalat miktarını düşürerek içi pazardaki fiyatların
yükselmesine yol açar. Ekonomi dünya pazarlarını etkileyebilecek kadar büyükse, bu
uygulama sonucunda dış pazarlardaki fiyatlar düşer. Yüksek iç Pazar fiyatları yerli
üreticileri desteklerken, tüketiciyi olumsuz yönde etkiler.
İhracat Yasakları veya İhracat Lisansları: Bir ülke belirli malların ihracını kendi
isteği ile yasaklayabilir veya lisansa bağlayabilir. Bu yasaklamada siyasi, askeri ve
ekonomik faktörler rol oynar. (Örnek, bazı silahların dost olmayan ülkelere ihracının
yasaklanması ve ambargo konulması gibi). Bir ülke, yurt içinde kıt olarak üretilen
her türlü ham madde, yarı mamul ve mamul madde ile gıda maddeleri ihracatını ise
ülke içindeki ekonomik istikrarı bozmamak için kısıtlayabilir. Ayrıca, ham madde
üretiminde monopolcü bir ülke, bu maddenin ihracatını kısıtlayarak, bu maddeden
üretilen diğer ürünler üzerinde de monopol kurmak isteyebilir. Böylece sonuçta
malın fiyatı yükselir, ihracatçının kazancı ise artar. Türkiye’de ilkeleri her yıl
yeniden belirlenen ihracat rejimleri ile bazı malların ihracı kısıtlanmıştır. Örneğin
ihracat rejimleri ile buğday, arpa, yulaf, mısır, demir ve cevheri, ham manyezit,
bitkisel ve hayvansal yağlar, canlı hayvanlar gibi malların ihracı izne bağlanmıştır.
Bunların ihracatının lisansa bağlanması, aynı zamanda ülke ekonomisi için gerekli
olan bu malların yurt dışına çıkartılarak ülke içinde arz darlıkları yaratmamaktadır.
Bu arada fındık gibi Türkiye ’nin dünyada en fazla üretimini yaptığı bir malda da
zaman zaman kısıtlı arz politikası ile yüksek fiyatla ihracat amaçlanmaktadır.
68
1.6.11.6.3. Tarife benzeri önlemler
Gümrük tarifeleri gibi ithal mallarının fiyatlarını arttırarak ithalat hacmini daraltan
bütün diğer kısıtlamalar tarife benzeri önlemler olarak kabul edilir. Bu önlemler
arasında dolaylı vergiler en önemlisidir.
Dolaylı Vergiler: Dolaylı vergiler, üretim veya satış aşamalarında bir mal üzerine
konulan vergilerdir. Dolaylı vergiler, bütün mal ve hizmetleri kapsar. AB ülkelerinde
uygulanan genel satış ve katma değer vergileri, bu tür vergilerdir. Selektif dolaylı
vergiler nispeten daha az sayıda malı kapsar. Genel dolaylı vergilerdeki bir değişiklik
bütün mal ve hizmetleri etkiler. Bunun sonucunda ekonomideki tüketim, yatırım,
ihracat ve ithalat gibi global büyüklüklerde de değişmeler meydana gelir. Genel
dolaylı vergiler,
genel olarak nihai fiyatlara yansıtıldığı için yerli üreticilerin
rakipleri karşısındaki rekabet gücünü azaltır. Bu sebeple, yerli üreticilerin yabancılar
karşısındaki rekabet gücünü koruyabilmeleri için ithal mallarından gümrük vergileri
dışında yurt içinde uygulanan dolaylı vergiler kadar ek bir vergi alınır. İhracat
esnasında ihracatçıya geri verilmesi mümkündür. Ülkelerin vergi sistemlerindeki
farklılıklar, zaman zaman dolaylı vergiler üzerinde büyük tartışmaların ortaya
çıkmasına yol açmıştır. AB ülkelerinde vergi sistemi, esas olarak dolaylı vergilere
dayanmaktadır. Buna karşılık ABD vergi sistemi, dolaysız vergilere daha çok önem
vermektedir. AB ülkeleri, ABD’den olan ithalatlarında gümrük vergileri dışında,
kendi ülkelerindeki dolaylı vergi farkını giderecek ölçüde ek bir vergi alırken,
ABD’ye yapılan ihracatta daha önce tahsil edilen dolaylı vergileri ihracatçılara geri
ödemektedirler. Aynı uygulamayı ABD yapamadığı için, bu durumdan zarar
görmektedir.
İthalat Teminatları: Dolaylı vergilerin dışında ithal teminatları da diğer bir tarife
benzeri önlemdir. İthal teminatı, ithalatçının ithal edeceği mal bedelinin belli oranını
ithalat öncesinde yetkili bankalara yatırmasıdır. İthal teminatı karşılığı olan paralar,
ithal malları ülkeye gelinceye kadar yetkili bankalar veya merkez bankasında bloke
edilir. Böylece ithalatçı elindeki likiditenin bir kısmını ithal teminatı olarak yatırdığı
için ithalata ayıracağı fonlar azalır. Ayrıca âtıl bir kaynak olan bu fonlardan faiz
69
geliri elde edemeyeceği için gelir kaybına uğrar. Bu fonların yetkili bankalarda bloke
edilmesi, piyasada para hacmini sınırlandıracağı için ekonomide deflasyonist bir etki
de yaratır. Bunun sonucunda genel talep hacmi ile birlikte ithal mallarına yönelik
talepte bir düşme olur ve ithal hacmi küçülür. Ancak, ülkemizde ithalat teminatı
uygulaması yürürlükten kaldırılmıştır.
Tarife Kotaları: Tarife kotaları, ilan edilen gümrük vergisinin (fiili vergi) ancak
belli bir miktar ithalat için geçerli olması, bunun aşılması durumunda yasal vergi
oranına kadar yavaş yavaş yükseltilmesidir. Vergi oranının yüksek olduğu mallar
için uygulama, çok taraflı ticaret sistemi çerçevesinde yasal olarak yapılabilmektedir.
Mevsimlik Gümrük Vergileri: Mevsimlik gümrük vergileri özellikle tarım ürünleri
için değişik mevsimlerde farklı ithal vergileri uygulanarak ortaya çıkmaktadır.
Vergilerin yüksek tutulduğu mevsimler yerli üretimin bol olduğu döneler olup,
böylece iç fiyatlardaki düşüşler önlenmektedir.
İthalat Vergileri ve Fonları: Gümrük vergisine eş değer ithalat vergileri de bir
tarife dışı kısıtlamadır. Türkiye’de 1993’e kadar belediye hissesi, damga resmi,
destekleme fonu, maden fonu, konut fonu, ulaştırma alt yapıları resmi gibi çok
sayıda gümrük vergisine eş değer ithalat vergisi uygulanmıştır. GATT bu tür
vergilere, ancak bir hizmet karşılığı tahsil edilmeleri ve ayırımcılık yapılmaması
şartıyla izin vermiştir. Diğer bazı vergiler ise 1993 yılı başında tek vergiye
dönüştürülerek tarife konsolidasyonuna dâhil edilmiştir. Konut Fonu ise, 1996
yılında AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği ’nin gerçekleştirilmesiyle, AB
ülkelerinden yapılan sınai ürün ithalatında sıfırlanmıştır.
1.6.11.6.4. Görünmez engeller
İthal hacmini doğrudan etkileyen bütün irâdi ve teknik düzenlemeler görünmeyen
engellerdir. Günümüzde özellikle gelişme yolunda olan ülkelerin hızla sanayileşme
arzuları, bu ülkelerin dış ticaret üzerindeki denetimlerinin artmasına yol açmıştır.
Gelişmiş ülkelerin de dış ticareti düzenleme ve yönlendirme çabalarının
70
yoğunlaşması görünmeyen dış ticaret engellerinin çoğalmasına sebep olmuştur. Bu
engellerin uygulamada pek çok çeşitleri vardır. Paketleme ve etiketlemeye ilişkin
düzenlemeler, sağlıkla ilgili kurallar, kalite standartları, sanayi standartları (ISO 9000
serisi gibi), gümrük işlemleri ve bu işlemlerle ilgili formaliteler, milli standart
düzenlemeleri, lisanslar, menşe şehadetnameleri, sınırlardaki bürokratik işlemler,
çeşitli sebeplerle konan ambargolar görünmeyen dış ticaret engellerine örnektir.
Son yıllarda görünmeyen engellerin özellikle yerli üreticileri korumak için
gereğinden fazla çıkarılması üzerine GATT tarafından Ticarette Teknik Engeller
Kodu (Standart Kod) hazırlanmıştır. Kod’a katılan ülkeler, sağlık, tüketicinin ve
çevrenin koruması veya diğer amaçlar ile teknik düzenlemeler (standartlar)
uygulayarak ticarete gereksiz engeller çıkarmayacaklardır. Standart Kod, 1 Ocak
1980’de yürürlüğe girmiştir. Kod’a üye ülkeler,bu konuda aldıkları önlemleri
GATT’a bildirmek zorundadırlar. 1990’da 36 ülke Kod’u onaylamış, ancak henüz 2
ülke imzalamıştır. Türkiye dahil 21 ülke, Kod’da gözlemci statüsündedir.
1.6.11.6.5. Fiyat denetimleri
Bu tür kısıtlamalar değişken vergiler, asgari fiyat ve gönüllü ihracat fiyatı gibi
uygulamalardır. Özellikle ortak tarım politikası çerçevesinde AB tarafından
kullanılan değişken ithalat vergileri ile yurt içi fiyatın dünya fiyatındaki
değişmelerden etkilenmesi önlenmek istenmektedir. Böylece gümrük tarife oranı iç
fiyatı belirli bir seviyede sabit tutacak ve malın dünya fiyatında meydana gelen
değişikliklerin
etkilerini
azaltacak
şekilde
değiştirilmektedir.
Asgari
fiyat
uygulamasında ithal edilen malın fatura fiyatı ne olursa olsun iç fiyata yakın bir
bedel
üzerinden
ad
valorem
vergilendirilmesi
suretiyle
ithalat
artışı
engellenebilmektedir. GATT çerçevesinde bu kısıtlama ile mücadele için Tokyo
Turu’nda bir Gümrük Kıymet Kodu kabul edilmiştir. Tokyo Turu esnasında her
ülkenin kendine göre farklı gümrük değerini belirleme mevzuatı bulunuyordu. Bu
durum, gümrük vergisine esas olacak malın matrahının belirlenmesinde ülkeler
arasında farklılıklara ve haksız rekabete yol açmakta idi. 12.4.1979 tarihinde
71
imzalanan ve 1.1.1981’de yürürlüğe giren Kod, ülkeler arasındaki bu farklılıkları
ortadan kaldırmıştır. Gönüllü ihracat fiyatı ise, ihracatçı ile yapılan ikili anlaşmayla
ithal fiyatının belirlenmesidir. Bu karşılaştırmalı üstünlüklere aykırı bir uygulamadır.
1.6.11.6.6. Gözetleme ve izleme önlemleri
Gözetleme ve izleme önlemleri; Fiyat ve miktar araştırmaları ile anti-damping ve
telâfi vergilerdir. Bunlar:
1. Fiyat ve Miktar Kısıtlamaları: Fiyat ve miktar araştırmaları, malın
gümrüğe gelişinden sonra ithalata hemen izin verilmemesi ve bu sebeple
ithalatın yavaşlatılması sonucunu doğurmaktadır.
2. Anti-Damping Ve Telâfi Edici Vergiler: GATT 1947' nin VI’nci maddesi,
uluslar arası ticarette haksız rekabete yol açan anti damping ve telâfi edici
vergileri düzenlemektedir. Kennedy Turu sonucunda (1 Temmuz 1968)
GATT Anti Damping Kodu hazırlanmıştır. Ancak ABD onaylamadığı için
geçerlilik kazanamamıştır.
GATT’ın Tokyo Turu sonucunda ise GATT’ın 1968 tarihli Anti Damping Kodu,
yeniden düzenlenerek 1980 yılında yürürlüğe konmuştur. Böylece, GATT’ın haksız
rekabet ile ilgili maddelerine açıklık kazandırılmıştır. Yeni Kod, ithalatçı ülke
sanayicilerinden gelecek haksız rekabet iddiaları karşısında yapılacak soruşturmanın
esaslarını belirlemiş ve ülkeleri bağlayıcı düzenlemeler getirmiştir. GATT
kurallarına göre, dampingden zarar gören ülkenin “anti damping vergisi” koyma
hakkı ortaya çıkar.
72
1.6.11.6.7. İthalat Lisansı Uygulamaları
GATT tarafından hazırlanan İthalat Lisans Usulleri Kodu’na taraf ülkeler, dış
ticarete engel olan ithal lisans uygulamalarına başvurmayacaklar ve bu konuda basit,
açık ve tarafsız ithal lisans usullerini kabul edeceklerdir. İthalat lisansları, hiçbir
zaman ayırımcı bir işleme yol açamayacaktır. Ayrıca imzalayıcı ülkeler, bu konu ile
ilgili ayrıntılı milli mevzuatlarını GATT’a bildireceklerdir. 1990 yılında Kodu 27
ülke onaylamış, 1 ülke ise imzalamıştır. Türkiye dahil 28 ülke de Koda gözlemci
olarak katılmıştır.
1.6.11.7. DTÖ ve Damping
Damping, bir malın ülke içinde satıldığı fiyattan daha düşük bir fiyatla, dış
piyasalarda satılmasıdır. Hatta bazen maliyet fiyatının altında bir fiyat uygulayarak
uluslararası piyasaları ele geçirme amacını da taşır. Damping ucuz mal satmak
değildir. Her ülke iç maliyet avantajlarını kullanarak Dünya piyasalarına ucuz mal
satabilir. Damping, ithalatçı ülkenin potansiyel üretim gücünü zayıflatmak ve zarar
vermek veya zarar tehdidinde bulunmak gibi bilinçli bir politika izlenilmesi
nedeniyle doğar.
GATT kurallarına göre, bir ülke diğer üyelere karşı damping yapıp bir malı kendi
iç Pazar değerinin altında bir fiyatla ihraç eder, ithalatçı ülkedeki üreticiler aleyhine
o ülkedeki pazar payını arttırır veya iç pazardaki fiyat seviyesini düşürmemek
amacıyla ülke içindeki satılmayan malları dış pazarlara ucuz fiyatlar ile satarsa,
bundan zarar gören ülkenin anti-damping vergisi koyma hakkı ortaya çıkar. Bu vergi,
ithalat dolayısıyla zarara uğrayan yerli sanayiciyi tatmin etmeye yönelik tarife dışı
bir vergidir. Sadece, dampingli ithal mallarına karşı koruyucu önlem olarak,
soruşturma sonucunda uygulanabilir. Bunun için, ithalatçı ülke sanayinin
dampingden zarar gördüğünün kanıtlanması gerekir.
73
Bu zararların belirlenmesinde göz önünde tutulan kriterler ise, ithal malının
fiyatının yerli pazardaki benzer ürün fiyatına göre düşük olması ve bunun için
fiyatlarda yükselişi engellemesi, malın son yıllardaki ithalatının toplam içi üretim ve
tüketime olan oranlarının artması, söz konusu ithalatın verimlilik, kârlılık, kapasite
kullanımı gibi makro ekonomik göstergeleri olumsuz yönde etkilemesidir. Damping
tanımında yeralan piyasanın bozulması olayı 1959 yılındaki GATT Genel Kurulunda
ele alınmış ve bunun şartları belirlenmiştir. Buna göre damping uygulaması ile
bir ülkede pazarın bozulabilmesi için aşağıda belirtilen şartların gerçekleşmesi
gerekir:
1. Belli ülkelerden belirli ürünlerin ithalatında çok hızlı ve önemli artışların
olması veya potansiyel bir artış tehlikesinin bulunması,
2. İthal ürünlerin, ithalatçı ülkedeki benzer kalitedeki ürünlerin fiyatlarının
çok altında bir fiyatla satılması,
3. Yerli üreticilerin bu durumdan şikâyetçi olmaları veya bu ithalat yüzünden
tehlikeli bir duruma düşmeleri,
4. Fiyat farklılıklarının hükümet müdahalesi sonucunda ortaya çıkmamasıdır.
Dampingde esas konu, ticari ürünlerin fiyatları olduğu için bu durum,
GATT içinde merkezi planlı ekonomiler açısından sorun yaratmıştır. Nitekim 1956
yılında Çekoslovakya, GATT’ın damping tanımının sosyalist ekonomiler için
uygulanamayacağını öne sürmüştür. bu ülke, merkezi planlı ekonomilerde iç pazarda
malların, üretim maliyetlerinin çok üzerinde fiyatlarla satıldığını fakat bu ürünler
ihraç edildiği zaman fiyatlarının iç fiyatların altında tutulduğunu belirtmiştir. Bunun
üzerine GATT’ın 6’ncı maddesinin, sadece özel ticari işletmeler uygulanabileceği
kabul edilmiştir. 1990 yılında yürürlükte bulunan 1980 tarihli Anti Damping
Kodu’nu 37 ülke onaylamış, 24 ülkede gözlemci statüsü ile Kod’a taraf olmuştur. Bu
Kodu kabul eden ülkelerin altışar aylık dönemler içinde geçmişte aldıkları anti
damping kararlarını GATT’a bildirmeleri zorunludur.
Anti-damping vergisinin uygulanabilmesi için üç aşamalı bir soruşturmanın
yapılması gerekir. Birinci aşamada ilgili hükümet; dampingli ithalatın ilgililere zarar
74
vermesi, maddi zarar verme ihtimali yaratması, Pazar bozulmasına yol açması veya
bir üretimin yapılmasını geciktirmesi üzerine bir soruşturma başlatır. İkinci aşamada,
ilk toplanan bilgilere göre bir damping olayı meydana gelmiş ve bu konuda zarar
ortaya çıkmış ise, geçici vergi konur. Üçüncü aşamada, soruşturma sonucunda
damping olayı kanıtlanırsa, geçici anti-damping vergisi kesinleştirilir. Soruşturma
esnasında dampingli ithalatın, ilgili sektörde bir zarar yarattığının kanıtlanması
gerekir. Bu zarar, ithalat sebebiyle sektörde ortaya çıkan olumsuz etkilerdir. bunlar;
Kâr paylarının ve satışların azalması, pazar payının daralması, kapasite kullanım
oranlarının, prodüktivitenin ve istihdam seviyesinin düşmesi, ücretlerin artmaması,
sektördeki büyümenin ve yatırımların durması gibi gerçek veya potansiyel etkilerdir.
Bu faktörlerden biri veya birkaçının birlikte bulunması karar almada yeterli sebeptir.
Anti-damping soruşturması, yabancı ihracatçıların faaliyetlerini kapsar. Tek ülke ve
hatta tek bir şirkete karşı açılabilir.
Yeni Anti-Damping Kodu, anti-damping vergileri konusunda gelişme yolunda
olan
ülkelerin
çıkarlarının
korunmasına
ilişkin
bazı
önlemler getirmiştir.
Sübvansiyon Kodu ile de bu önlemler aynen benimsenmiştir. Buna göre;
1. Gelişme Yolundaki Ülkelere karşı alınacak anti damping önlemlerinde, bu
ülkelerin özel durumlarına dikkat edilecekti.
2. GYÜ’lere yönelik anti damping vergisi konulmadan önce diğer çözüm
yolları aranacaktır.
3. Sübvansiyonların, GYÜ’lerin ekonomik kalkınma programlarının bir
parçası olduğu hesaba alınarak, bazı durumlarda bu ülkeler için
sübvansiyonların kaldırılması istenmeyebilecektir.
GATT tarihinde ilk defa anti damping vergisi, Şubat 1955’de İsveç tarafından
İtalya’ya karşı uygulanmıştır. İtalyan naylon çoraplarına konan anti-damping vergisi,
birkaç ay sonra bu ülke tarafından kaldırılmıştır. Günümüzde bu vergi, sanayileşmiş
ülkelerin karşılaştırılmalı üstünlüklerini kaybettikleri dallarda yoğunlaşmakta ve bu
ülkelerce
uygulanmaktadır.
GYÜ’lerin
anti-damping
vergisine
sıkça
75
başvurmamalarının sebebi, bu konuda yeterli bilgiye ve sistemi işletecek kurumlara
sahip olmamalarıdır.
Uygulamada
misilleme
ya
da
damping politikaları,
ülkeler
arasındaki
anlaşmazlıkların derinleşmesine yol açabilmektedir. Önemli bir tartışma konusu,
üzerinde damping kuşkusu bulunan mallarda hangi oranlarda bölgesel girdilerin
kullanıldığıdır. Haziran 1987’de AB, Birlik üyelerinde montajı yapılan ve ithal
girdilerinin
kullanıldığı
mallara
anti
damping
vergisi
uygulanabileceğini
kararlaştırmıştır. Amaç, damping yapan ülkelerin dolaylı yoldan cezadan kaçmalarını
önlemekti. Bu kararın sonucunda AB içinde montaj yapan Japon elektronik firmaları,
büyük zarar görmüştür. AB kararın GATT çerçevesinde olduğunu savunurken, Japon
firmaları durumu GATT’a götürmüşlerdir. GATT panel Raporu, Japonya lehine
sonuçlanmıştır. Çünkü Japonların AB sınırları içinde montaj yaparak anti damping
uygulamasından kaçmaları, GATT’ta herhangi bir hükümle açık bir çelişki
oluşturmamaktadır. Uruguay Nihai Senedi’nin yürürlüğe girmesinden 5 yıl sonra
hükmünü
kaybedecek,
anti-damping vergilerinden kaçmak için üretim yerini
değiştirenlere uygulanacak kurallar belirlenecektir.
1.6.11.8. DTÖ Ve Sübvansiyonlar
Sübvansiyonlar, devlet eliyle piyasalarda haksız rekabet yaratılmasıdır. İster
dolaylı ister doğrudan yapılsın, firmalara, uluslararası pazarlara girmek veya bu
pazarlara
yerleşmek
amacıyla
devletlerin
sağladıkları
desteklerin
tamamı
sübvansiyon olarak tanımlanabilir. GATT Anlaşmasının 6. Maddesinde haksız
rekabet araçlarının ticareti koruma amacıyla kullanılamayacağı ifade edilmiş, ayrıca
16. Maddesinde sübvansiyonlar konusu yer almıştır. Ancak, sübvansiyonlar
konusunda esas düzenleme Tokyo Turu sonucu benimsenen Sübvansiyonlar Kodu ile
yapılmıştır.
Sübvansiyonlar
Kodu'na
göre,
bir
ülke,
başka
bir
ülkenin
sübvansiyonları nedeniyle, kendi üretim veya ihracatına zarar verdiğini ispatlarsa,
telafi
edici
vergi
uygulama
hakkına
sahiptir.
Ancak bu vergiler, rekabeti
bozmamak amacıyla, uygulanan sübvansiyon oranını veya miktarını aşamaz.
76
Firmaların katlandıkları her türlü maliyetler sübvansiyonlaştırılabilir. Örneğin,
vergi indirimleri, muaflık ve istisnaları, vergilerin affedilmesi, birikmiş sigorta primi
borçlarının affedilmesi, sanayiye ucuz enerji sağlanılması, düşük faizli tarımsal
krediler gibi.
1. İhracat Sübvansiyonları: GATT’ın daha önceki Tokyo Turu’nda görüşülen
Sübvansiyonlar Kodu son Uruguay Turu’nda Nihai Senet içine dâhil
edilmiştir. Böylece Anlaşmaya imza koyan ülkelerin buna uyma
zorunluluğu otomatik hale getirilmiştir. Uruguay Turu ile, spesifik
sübvansiyon kavramı getirilmiştir. Eğer bir sübvansiyon, sadece bir
firmaya, bir sanayiye veya bir firmaya da sanayi grubuna uygulanıyorsa,
bu tür sübvansiyonlara spesifik sübvansiyon denilmektedir. Nihai Senete
göre sübvansiyon, devlet veya herhangi bir kamu kuruluşu tarafından bir
mâli katkının olduğu durumlardır. Sübvansiyonları üç ayrı kategoride
sınıflandırmıştır. Bunlar yasaklanmış sübvansiyonlar, karşı önlem
alınabilir sübvansiyonlar ve karşı önlem alınmayan sübvansiyonlar olmak
üzere üçe ayrılmıştır.
2. Yasaklanmış Sübvansiyonlar: Yasaklanmış Sübvansiyonlar Anlaşmaya ek
olarak verilen ihracat sübvansiyonları listesinde yer almaktadır. Bunlar:
a. Hükümetler tarafından ihracat performansına bağlı olarak doğrudan
yapılan sübvansiyonlar, İhracata prim verilmesi anlamına gelen döviz
muhafaza imkânına yol açan (ihracatçının kazandığı döviz yurt dışında
tutabilme imkânı) uygulamalar,
b. İhraç malları için iç piyasada avantajlı taşıma ücretleri uygulaması,
c. İhraç amaçlı üretime, tüketim amaçlı üretimden daha elverişli şartlarda
ithal veya yerli mal ve hizmet sağlanması,
d. Ödenmesi gereken dolaysız vergiler ile sigorta primlerinin, ihracatla
ilgili üretimde muafiyeti, iadesi veya ertelenmesi,
77
e. İhracata dönük üretimde dolaysız vergi matrahının hesaplanmasında,
iç tüketime dönük üretime göre avantaj sağlanması,
f. İhracata yönelik üretimde kullanılan mal ve hizmetlerin daha önceki
üretim aşamalarına ait kümülatif dolaylı vergilere, iç tüketime dönük
üretime göre daha yüksek oranda muafiyet tanınması, bu vergilerin
iadesi veya ertelenmesi (KVD iadeleri hariç),
g. İhraç mallarının üretim maliyetlerine giren ithal mallarına tanınan
vergi iadesi veya indirimi oranlarının normal ithalata tanınandan daha
yüksek tutulması,
h. İhracat kredi garantisi veya sigortası programlarının, uzun dönemde
doğan giderleri karşılamayacağı açık olan prim oranlarıyla yürürlüğe
konması,
i. Hükümetlerce ihracatçılara serbest piyasa şartlarından daha elverişli
ihracat kredisi sağlanması veya kredi temininde ortaya çıkan gider ve
kayıpların üstlenilmesi,
j. GATT kurullarına göre ihracat sübvansiyonu oluşturan ve devlet
hazinesine yük olan diğer bütün uygulamalar.
Bu sübvansiyonların uygulandığı kanısında olan ülke, uygulamayı yapan ülkeden
danışma talep edilebilir. Bu talebin yapılışından sonra geçen 30 gün içinde taraflar
durumu aydınlatarak karşılıklı olarak kabul edilebilecek bir çözümde uzlaşmaya
çalışacaklardır. Bundan sonuç alamazlarsa şikayetçi taraf Anlaşmazlık Çözüm
Organına başvuracak, bu organ gerek gördüğü taktirde panel kuracaktır. Panel, nihai
raporunu ilgili ülkelere ve diğer tüm üye ülkelere gönderir. Panel, yasaklanmış
sübvansiyonun varlığını belirlediği takdirde, kendisinin tâyin ettiği zaman içinde
bunun kaldırılmasını tasfiye eder. Tavsiyeye uyulmaz ise, Anlaşmazlık Çözüm
Organı, temyiz yolu açık olmak şartıyla şikayetçi ülkeye “karşı önlem alma” ve daha
önce verilen tavizler ile taahhütlerin askıya alınması yetkisini vermektir.
78
1. Karşı Önlem Alınabilir Sübvansiyonlar: Bir sübvansiyon uygulamasının,
diğer üye ülkelerin çıkarlarını olumsuz yönde etkilememesi gerekir.
Sübvansiyon, aşağıdaki sonuçları yaratmamalıdır: Bir üye ülkenin yerli
sanayiine zarar vermemelidir. Diğer üye ülkeler lehine ortaya çıkacak bir
kazancın yok edilmesine veya eksik oluşmasına yol açmamalıdır. Bir üye
ülkenin çıkarlarına ciddi zarar getirmemelidir. Ciddi zararın var olduğu
durumlar
şunlardır:
Bir
ürüne
değer
üzerinden
verilen
toplam
sübvansiyonların ürünün değerinin yüzde 5’ini aşması, bir sanayi veya bir
işletme tarafından sürdürülen işletme zararlarının kapatılmasına yönelik
olması ve devlet tarafından borçların affedilmesi veya borç geri
ödemelerinin karşılanması. Yukarıda belirtilen sübvansiyonların ciddi
zarar sayılabilmesi için aşağıdaki şartların varlığı da gereklidir:
Sübvansiyon yapılan malın fiyatının, aynı pazardaki bir başka ülkenin
benzer mallarının fiyatına oranla belirgin bir şekilde düşük olması,
Sübvansiyonu yapan ülkenin, önceki 3 yıl ortalamasına oranla dünya
pazarındaki payının artması. Bu şartlar varsa, ortada ciddi zarar var
demektir. Karşı önlem Alınabilir Sübvansiyon uygulanması iddiası
durumunda
şikayetçi
tarafın
izleyeceği
yol,
yasaklanmış
sübvansiyonlarda olduğu gibidir. Taraflar bu defa 50 gün içinde
anlaşamazlarsa, Anlaşmazlık Çözüm Organı ’na gidilmektedir. Ardından
gerekirse panel oluşturulmaktadır. Panel, söz konusu sübvansiyona
atfedilen
zararın
tesbitini
yaptığı
takdirde,
bu
sübvansiyonun
kaldırılmasını diğer taraftan istemektedir. Bu çağrıdan itibaren 6 ay içinde
gerekenler yapılmadığı takdirde. Anlaşmazlık Çözüm Organı şikayetçi
tarafa karşı önlem uygulama yetkisi vermektedir. Burada da panel
raporlarına temyiz yolu açıktır.
2. Karşı
Önlem
Alınmayan
Sübvansiyonlar:
Spesifik
olmayan
sübvansiyonlar. Spesifik olmakla birlikte aşağıda belirtilen şartlara uyan
sübvansiyonlar Firmalarca veya yüksek eğitim ve araştırma kuruluşlarınca
firmalarla yapılan ve sözleşme bazında yürütülen araştırma faaliyetleri için
yapılan yardımlar. Ancak yardımın, sınai araştırma giderlerinin yüzde 75
79
’ni ya da pazara giriş öncesi geliştirme faaliyeti giderlerinin yüzde 50’sini
aşmaması gerekir. Bir üye ülke topraklarında, bölgesel kalkınma genel
çerçevesi içinde dezavantajlı bölgelere verilen ve spesifik olmayan
yardımlar. Ancak bu yardımların aşağıda belirtilen şartlara uyması gerekir.
a. Her dezavantajlı bölge coğrafi, ekonomik ve idari kimliği ile açık bir
şekilde belirlenmelidir.
b. Bölgenin dezavantajlılığı, tarafsız ve objektif kriterlere dayanmalı,
bölgenin sorunlarının geçici nitelikteki şartlardan kaynaklandığına
işaret edilmeli, bu tür kriterler yasa, tüzük veya diğer resmi
belgelerde açıkça belirtilmiş olmalıdır.
c. Kriterler, belirli ekonomik gelişmişlik ölçüleri de içermelidir. Bu
konuda kişi başına düşen gelir veya kişi başına GSYİH (Gayri Safi
Yurt İçi Hasıla) esasa alınabilmektedir. Alternatif olarak işsizlik oranı
da esas alınabilmektedir.
Mevcut tesislerin, firmalara ek mali yük getiren yeni çevre mevzuatına adapte
edilmesine yönelik yardımlar. Bu yardımların şu şartlara uyması gerekmektedir:
Yardım, bir defaya mahsus olmalıdır. Adaptasyon giderlerinin yüzde 20’si ile sınırlı
olmalıdır. Yardım doğrudan çevre kirliliğindeki planlanan azalmayla bağlantılı ve
uygun ölçüde olmalıdır. Yeni ekipman ve/veya imalat prosesini benimseyebilecek
olan tüm firmalara açık olmalıdır.
Karşı önlem alınmayan sübvansiyon uygulamalarında ülke, bunun kendi
sanayiinde ciddi ters etkiler yaptığı kanısında olduğu takdirde, sübvansiyon
uygulayan ülkeden danışma talep edebilir. Danışma yoluyla her iki taraf için makul
bir çözüm bulunamazsa, şikayetçi taraf durumu Sübvansiyonlar ve Telafi Edici
Önlemler Komitesi’ne bildirir. Eğer Komite inceleme sonucunda iddia edilen ters
etkinin geçerli olduğuna karar verirse, sübvansiyonu veren ülkeye ters etkileri telafi
edecek değişikliği yapmasını önerir. Eğer 6 ay içinde söz konusu tavsiyenin dikkate
alınmadığı görülürse, o zaman Komite, şikayetçi ülkeye uygun olan karşı önlemleri
alma yetkisi verir.
80
1.6.11.9. DTÖ ve tekstil ve hazır giyim sektörü
GATT Anlaşması çerçevesinde hazır giyim ve tekstilde uygulanan gümrük
vergileri ve miktar kısıtlamaları, 1995’den sonraki 10 yıl içerisinde tamamen
kaldırılacaktır. Bu kararların amacı, 1974’de imzalanan (MFA) Çok Elyaflılar
Sözleşmesini yürürlükten kaldırmaktır. Çok Elyaflalar Sözleşmesi tekstil ve giyim
ihraç eden bir ülke ile bu ürünleri ithal eden ülkenin karşılıklı anlaşmaları
sonucunda, ihracatçı ülkenin ihracatını gönüllü olarak kısıtlamasını öngörüyordu. Bu
sektör ürünlerinin GATT’a uyumu, üç aşamada gerçekleştirilecektir.
1. 1 Ocak 1995’te başlayan ilk aşamada, taraflar Anlaşma’daki özel listelerde
belirlenen ürünleri 1990 yılı toplam ithalat hacimlerinin %16’dan az
olmayacak şekilde GATT’a entegre edeceklerdir.
2. İkinci aşamanın başında, (1 Ocak 1998’de), bu ürünlerin GATT’a
entegrasyonu 1990 yılı toplam ithalat hacminin %17’den az olmayacak
şekilde gerçekleştirilecektir.
3. 1 Ocak 2002 tarihinde başlayacak olan üçüncü ve son aşamada ise, bu
oran yine 1990 yılı toplam ithalat hacminin, %18’den az olmayacaktır.
Geçiş dönemin sonunda 1 Ocak 2005 tarihinde tekstil ürünlerinin GATT’a
tamamen entegrasyonu sağlanacaktır.
Çokelyaflılar Sözleşmesi’nin kısıtlamaları 31 Aralık 1994 ’te yeni bir Anlaşmaya
taşınacak ve bunlar tamamen ortadan kalkana kadar bu Sözleşme ile düzenlenecektir.
Kısıtlama altında bulunan ürünler için hangi aşamada olunursa olunsun Anlaşma,
Çokelyaflılar Sözleşmesi’nde belirlenen karşılıklı ticaret hacminin yıllık büyüme
oranını arttırmak için bir formül oluşturulacaktır. Buna göre, birinci aşamada
büyüme oranı, Çokelyaflılar Sözleşmesi’ndeki kısıtlamalar için belirlenen büyüme
oranından en az %16 oranında, ikinci aşamada (1998-2001) yıllık büyüme oranı
birinci aşamanınkinden %25 oranında, üçüncü aşamada ise yıllık büyüme oranı
ikinci aşamanınkinden %27 oranında daha fazla olacaktır. Uruguay Turu’nda tekstil
ve konfeksiyon malları ticaretinin belirli bir süre sonra çoktaraflı ticaret kurallarına
81
tabi tutulmasının 15.12.1993’de kabul edilen Nihai Senet’le kararlaştırılmış
olmasının, ülkelerin ihracatını arttırıcı etkide bulunması beklenmektedir.
1.6.11.10. DTÖ ve tarım sektörü
GATT Anlaşması, tarım sektörünü çoktaraflı ticaret kuralları dışında tutmuştur. 2.
Dünya Savaşı sonrasında hiçbir ülke, tarımın liberalizasyon kapsamına alınmasını
istememiştir. Konu, Uruguay görüşmelerinde ele alınmış ve tarım ticaretinin de çok
taraflı ticaret kurallarına belirli bir süre sonra tabi tutulması, 15.12.1993 ’te Nihai
Senetin imzalanmasıyla kararlaştırılmıştır.
Uruguay Turu tarım görüşmelerinde, tarım sektöründe bir reform süreci
başlatılarak, bu sektördeki ticaretin piyasa kurallarına göre işlemesini sağlamak
amaçlanmıştır. Serbest ticareti ve rekabeti bozucu mali yardımların ve ithalat
engellerinin, Anlaşma uygulamaya konulduktan sonraki 6 yıl içinde azaltılması
öngörülmektedir. Tarım konusunda alınan kararlara göre iç destekleme olarak
yapılan sübvansiyonlar %15, tarım ürünleri ihracatı olarak yapılan sübvansiyon ise
bütçe harcamalarında %36, miktar olarak da %21 oranında azaltılacaktır. Diğer
taraftan asgari destek durumunda iç desteğin azaltılması gerekmektedir. Diğer
taraftan asgari destek durumunda iç desteğin azaltılması gerekmektedir. Buna göre,
yapılan yardım, üretim değerinin gelişmiş ülkelerde % 5 ‘ini, GYÜ’lerde ise %10 ’nu
geçememektedir. Ticaret veya üretim üzerinde bozucu etkileri olmayan veya çok az
bozucu etkiye sahip iç destekleme politikaları da indirim taahhüdü dışında
bırakılmaktadır. Tarım ithalatındaki tarife dışı engeller gümrük vergilerine çevrilecek
ve % 36 oranına çekilecektir.
İhracat sübvansiyonları, bütçe harcamalarının ve sübvansiyon miktarının
azaltılması şeklinde indirim taahhüdüne tabi olacaktır. İndirim için 1986-1990
dönemi esas alınmaktadır. Gelişmiş ülkelerin bütçe harcamaları ve sübvansiyon
miktarları 1993-1999 yılları arasında sırasıyla % 36 ve % 24 oranlarında
azaltılacaktır. GYÜ’ler için bu oranlar % 24 ve %16 olacak ve indirimler 10 yıl
82
içinde gerçekleştirilecektir. Kalkınmakta olan ülkeler ayrıca tarım ürünlerinin
ihracatında pazarlama maliyetlerini azaltmak amacıyla yapılan sübvansiyonları ve iç
sevkiyata tanınandan daha elverişli taşıma şartlarını ihracata yönelik sevkiyatlar için
uygulayabileceklerdir. Japonya ve Güney Kore, pirinç pazarlarını kademeli olarak
açacaklar, ayrıca tropik ürünlere uygulanan gümrük vergileri % 40 oranında
azaltılacaktır.
1.6.11.11. DTÖ ve devlet yardımları
Haksız rekabeti önleyici önlemler çerçevesinde ithalatçı ülkeler, devlet yardımları
ile yapılan ihracata karşı telafi edici vergiler ile korunmaktadırlar. Uruguay Turu
sonunda bu vergiler konusunda da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre;
1. Uluslar arası ticareti etkileyen her türlü sübvansiyonlar ve telafi edici
önlemlere ilişkin tüm GATT disiplinlerinin güçlendirilmesine imkan
tanımak,
2. Bu disiplinlerin iyileştirilmesi yönündeki gelişimin dengeli olmasını
gözetmek,
3. GATT’dan kaynaklanan hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesini
temin etmek ve bu hak ve yükümlülüklerin uygulanmasına ilişkin açıklık
ve tahmin edilebilirliği sağlamak hedef alınmıştır.
Bu kapsamda devlet yardımlarının yasal olup olmadığının belirlenmesine,
bunlardan bir kısmının yasaklanmasına, diğer kısmına ise uluslararası rekabete zarar
vermediği sürece izin verilmesine karar verilmiştir. Sübvansiyon tanımı ayrıntılı
olarak ele alınmış ve bazı sübvansiyonlar kesin olarak yasaklanmıştır. GYÜ’ler için
lehte ve farklı muameleyi içeren hükümlere yer verilmiş, bu ülkelerin mevcut
sübvansiyonlarını 8 yıl içinde ortadan kaldırmaları öngörülmüştür. Söz konusu 8
yılın sonunda, ilgili ülkeler en fazla 2 yıl ek üre kullanabileceklerdir.
83
1.6.11.12. DTÖ ve Korunma Önlemleri
Korunma Önlemleri, ülkelerin kendi sanayilerinde önemli bir zarar tehdidi
yaratan ithalatlara karşı kullandıkları araçların başında gelmektedir. Özellikle
Avrupa Birliği ve ABD, yeni sanayileşmiş ülkelere gönüllü ihracat kısıtlaması
uygulamaktadırlar. Bir üye, bir malın artan miktarlarda ülkesine ithal edildiğini ve bu
ithalatın yerli sanayine ciddi zarar verdiğini belirlerse, bu Anlaşmada belirtilen
kurallara uygun olarak korunma önlemi uygulayabilecektir. Ciddi zarar ifadesinden,
söz konusu yerli sanayi dalında genel ve belirgin bir bozulma olduğu anlaşılmalıdır.
Korunma önlemleri ithal edilen malın kaynağına bakılmaksızın ve ayırım
yapılmadan,
sadece
ciddi
zararı
önleyecek
veya
düzeltecek
boyutta
uygulanabilecektir. Kısıtlamayı yapan üye, o malda öneli çıkarı bulunan bütün
tedarikçi üyeler ile uzlaşma yoluna gidilecektir. Uruguay Turu sonunda alınan
kararlar sonucunda koruma önlemleri, 4 yıldan fazla süremeyecek ve kademeli
olarak ortadan kalkacaktır. Gizli teşvik ve koruma önlemleri kaldırılacak, gelecekteki
kullanımları da engellenecektir.
1.6.11.13. DTÖ ve sanayi sektörü
Dünya ekonomisinde gelişmiş ülkelerin sanayi ürünlerine uyguladıkları gümrük
vergileri, ortalama %5 ’dir, bu vergi oranının 1940’lı yıllarda oranların %40 altına
kadar çekilebilmiş olması, GATT’ın büyük başarısıdır. Uruguay Turu’nda
uzlaşmaya
varılan
kararlara
göre
sanayileşmiş
ülkeler
tarafından
sanayi
ürünlerine uygulanan gümrük vergileri üçte bir oranında azaltılacak ve sanayi ürünü
ithalatının %40’ından fazlası vergisiz ithal edilecektir. İlaç iş makinaları, tıbbi
teçhizat, çelik, mobilya, tarım araçları, alkolsüz içecekler, kereste, kağıt ve oyuncak
ticaretinde uygulanan gümrük vergileri ve kotalar tamamen kaldırılacaktır. Uruguay
turu sonuçlarına göre gelişmiş ülkeler sanayi ürünlerine uyguladıkları gümrük
tarifelerini 1995 yılı başından itibaren dört yıl içinde %34 oranında düşüreceklerdir.
84
Böylece Uruguay turu öncesinde sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergileri
ortalama olarak % 4.7 ’den yüzde 3 ’e düşürülecektir.
1.6.11.14. DTÖ ve Teknik Engeller
Ürünlerin tüketici ve çevre için güvenli olmasını sağlamak amacıyla
ülkeler, bazı standartları kullanmaktadırlar. Fakat bu değişik standart uygulamaları
farklı ticaret engellerini de oluşturabilmektedir. Uruguay Turu bu konu da çalışmalar
yaparak, bir çok alanda gerekli teknik normları sağlamak için daha geniş kurallar
düzenlenmiştir. Testler ve lisans süreçleri uluslararası ticaret için gereksiz engeller
oluşturamayacaktır. Bunların yanı sıra hayvan teknik anlamda çevre, tarım, sanayi
ürünleri, ile ilgili üretimden, lojistiğe, depolamadan taşımacılığa yeni standartlar
oluşturularak konu mal ticaretine ilişkin güvenlik önlemleri üzerine konulmuş
kısıtlamalarda zamanla kaldırılacaktır.
1.6.11.15. DTÖ ve Kamu İhaleleri İle Kamu’nun satınalma politikaları
Uluslararası kamu ihalelerinin kapsamı, çeşitli hizmetleri, kamu işlerini,
bölgesel ve yerel yönetimlerin ihalelerini ve kamu hizmet kurumlarını da içerisine
alacak şekilde genişletilecektir Uruguay Turu Nihai Senedi, kamu alımlarını
uluslararası kurallara bağlamış ve bu kurallar bütün üyeler için zorunlu olmuştur.
GATT tarafından hazırlanan Devlet Alımları Kodunu kabul eden ülkeler, devlet satın
alımları için ihale açmak ve bu ihalelerde daha açık davranmak zorundadırlar. Kod
hükümleri 130.00 SDR ve daha fazla değerdeki devlet alımları için geçerlidir. Kamu
ihalelerinde, yerli üreticilerin korunması ile onlar lehine ayırımcı işlemler yapılması
yasaklanmıştır. Çünkü günümüzde devlet, en küçük üründen en ileri teknoloji
gerektiren mala kadar her alanda en büyük alıcıdır. Dolayısıyla bu alanda uluslararası
rekabeti sağlamak, serbest dış ticaret açısından zorunlu olarak ortaya çıkmıştır.
Türkiye gözlemci statüsündedir.
85
1.6.11.16. DTÖ ve GATT kurallarının gözden geçirilmesi
Uruguay Turu sonucunda GATT kurallarının bir kısmının gözden geçirilmesi
konusunda fikir birliğine varılmıştır. Gözden geçirilecek kurallar şunlardır:
1. Değerlendirme kodları,
2. İthalat izinleri,
3. KİT’lere uygulanan hükümler,
4. Gümrük birliği anlaşmaları ve serbest ticaret bölgeleri,
5. GATT kurallarının dışında kalan ticaret uygulamaları,
6. Ödemeler dengesi zorluklarının giderilmesinde kamu müdahaleleri
izinleri,
7. Ulaşım öncesi muayeneler,
8. Yabancı sermayeye uygulanacak ticari kısıtlamalar,
9. Menşe kuralları.
1.6.11.17. DTÖ ve TRIMS
Nihai Senet, bazı yatırım önlemlerinin ticareti kısıtladığını kabul etmektedir. Bu
amaçla, TRIMs’leri gösteren bir liste Senete eklenmiştir. Liste, yerli girdi kullanma
zorunluluğu ile bir işletmenin satın alabileceği ya da ihracat için kullanabileceği ithal
mallarının miktar ve değerini sınırlayan önlemleri kapsamaktadır. Senet, tüm
çelişkili TRIMs’lerin GATT ’a bildirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Bunların,
gelişmiş ülkelerde iki yıl, GYÜ’lerde beş yıl, az gelişmiş ülkelerde ise yedi yıl
içinde uygulamadan kaldırılmalarını hükme bağlamaktadır. Senet, bu amaçla bir
86
Komite oluşturmuştur. Bu Komite, diğer görevlerinin yanı sıra, bu taahhütlerin
uygulanmasını da izleyecektir.
1.6.11.18. DTÖ ve dış ticarete etkisi
Gelişmiş ülkeler Nihai Sened’in uygulanması ile, GYÜ’lerin de yararlandıkları
haklar karşılığında, kalkınma seviyelerine uygun bir disiplin altına girmelerini ve
sorumluluk üstlenmelerini beklemektedirler. Böylece uluslar arası ticarete yeni
kuralların uygulanması
ile, ülkeler eski sisteme göre daha fazla yarar
sağlayacaklardır. Sağlanacak yararın büyüklüğü, önemli ölçüde ülkenin dünya
ticaretindeki payı tarafından belirlenecektir. Dolayısıyla dünya ihracatının dörtte
üçünü gerçekleştiren Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Doğu Asya’daki gibi ülkeler,
ihracatları
az
olan
ülkelere
göre
daha
çok
kazanacaklardır.
Ticaretin
liberalleşmesinden en fazla yararlanacak olanlar, çokuluslu şirketler ve OECD
üyeleridir. Uruguay Turu bu şirketlere stratejik bir güven sağlamaktadır. Ürün
ticareti, hizmet ticaretine, TRIPs ve TRIMs’lere bağlanmıştır. Çok Uluslu Şirketler
küreselleşmeyi destekledikleri için, bu ilişki, patentlerin uzun süre korunması ve
dünyanın herhangi bir yerinde yatırım yapma serbestliği ile bu şirketlere bir
genişleme ortamı sağlayacaktır. Hizmet ticareti, TRIPs ve TRIMs’ler uluslararası
kurallara bağlı olacaklar ve denetimleri uluslararası platformlarda yapılacaktır.
1.6.12. DTÖ ve Türkiye
Ülkemiz Uruguay Round sonunda Marakeş’te DTÖ’nü kuran anlaşmayı
imzalamıştır. Bu kapsamda çıkartılan Bakanlar Kurulu Kararı ile 26 Mart 1995
tarihinden itibaren DTÖ'ye kurucu olarak üye olmuştur. DTÖ üyeleri arasında
GYÜ'ler grubunda yeralan ülkemiz, “Uruguay Round” anlaşmalarında öngörülen
taahhütlerini yerine getirmiştir. Ülkemiz DTÖ'de GYÜ'ler grubunda yer almakla
birlikte 01.01.1996 tarihi itibariyle AB ile tamamlanan Gümrük Birliği çerçevesinde
87
Uruguay Round taahhütlerinin çok daha ötesine giderek uluslararası ticaretin
serbestleştirilmesi konusunda diğer üye GYÜ'lerin ilerisinde bulunmaktadır.
88
2. KÜRESEL TİCARETTE TEKNİK ENGELLER
2.1.KÜRESEL YENİ KORUNMA KURALLARI
Tarifelerdeki
indirimlere
paralel
olarak
1980'ler
sonrasında,
normlar,
yönetmelikler, sübvansiyonlar, gönüllü kısıtlamalar, devalüasyon ve anti damping
önlemleri gibi tarife dışı sayılabilecek bir takım yeni koruma önlemleri ortaya
çıkmıştır. Tarife dışı engellerin tanımının son derece tartışmalı olduğu açıktır:
örneğin tüm AB şirketlerine de uygulanan AB çevre kuralları veya sağlık normları
gerçekten bir tarife dışı engel midir? Yoksa bu gibi önlemler ülkelerin kendi
toplumsal yaşamına uygun aldığı kararlar mıdır? GATT 'dan bu yana tarife
korumalarının yerini daha akılcı olarak nitelenen sübvansiyonlar ve pazara giriş
imkanları almaktadır. Detaylı bir incelemede aslında son 20 yılda daha çok
serbestleşmeden ziyade tarife indiriminden söz edilebilir. Tarifeler ile koruma
yönünde bir geri dönüş olması beklenmemektedir (Oğuz, 2004: 94–95).
Ancak gelecekteki dış ticarette kilit rol oynayacak bazı kaçınılmaz konular vardır:
1. Tarımdaki gelişmeler gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere karşı iyi
niyetinin bir göstergesi olacaktır.
2. Fikri mülkiyet hakları özellikle bilgi teknolojilerindeki gelişmeler
nedeniyle son derece önemlidir. Fikri mülkiyet haklarına riayet
edilmemesi geliştirme ve yaratıcılığı frenleyeceğinden kalkınmanın
önünde bir engel oluşturacaktır.
3. Menşe kuralları iki ülke bloğu arasındaki ticareti direk etkileyecek
niteliktedir.
89
Özellikle son 10 yıldaki tarife indirimine paralel olarak sınırların dışında oluşan
yeni engeller yükselmiştir. Tarifelerin indirilmesi konusunda varılan uluslararası
uzlaşma sonrasında tarife dışı engellerin yaygınlığı ve etkinliği ortaya çıkmıştır. Bir
ülke tek taraflı olarak tarifelerini arttırmaya gücü olmadığında diğer daha az
maliyetli korunma önlemlerini tercih etmektedir. İthalat izinleri, gönüllü ihracat
kısıtlamaları gibi önlemlerde bir azalma olmasına karşın miktar kısıtlamaları,
standartlar, normlar daha fazla kullanılır olmuştur. Tarife dışı engel olarak
adlandırılan önlemlerin tamamının ticarette koruma aracı olarak kullanıldığını
söylemek de zordur; çünkü bazı önlemler adil rekabeti veya sıhhi korumayı veya
beslenme güvenliğini sağlamaya yöneliktir. Ancak, tarifeler indikçe bu engellerin
arttığı saptanmaktadır (İto, 2006: 25–26).
Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin bu standartlara cevap vermesi, testler, üretim
prosedürlerine getirdiği ek maliyetler nedeniyle son derece güçtür. Tüm bu yeni
korunma kuralları GATT 94 anlaşması ile belirmiştir (Oğuz, 2004: 94–95).
1. Ticarette Teknik Engeller Anlaşması
2. Menşe Kuralları Anlaşması
3. Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması
4. GATT-94'ün 4.Maddesinin Uygulanmasına Dair Anlaşma (Anti-damping
Önlemleri İşleyişi)
5. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS)
90
2.2.KÜRESEL TİCARETTE ENGELLER
2.2.1.Tarife ve Tarife Dışı Engeller
Uluslararası ticaret, malların, hizmetlerin ve sermayenin ülke sınırları ya da
bölgeler arasında değişimini ifade eder. Birçok ülkede ise, uluslararası ticaret
uğraşıları, o ülke Gayri Safi Yurt içi Hasılası’nın (GSYH) önemli bir kısmını teşkil
eder. Uluslararası ticaret binlerce yıldan beri insanlığın önemli bir uğraşısı olmasına
rağmen, günümüz itibarı ile iktisadi, toplumsal, kültürel ve siyasi etkileri yoğun
biçimde hissedilir hale gelmiştir.
Ülkelerin sanayileşme hızının yükselmesi,
küreselleşme ile birlikte bilgi, iletişim teknolojileri ve taşımacılığın hızla gelişmesi
hem uluslararası ticaret işlemlerini kolaylaştırmakta,
hem de önemli etkilerde
bulunmaktadır. Bu bağlamda, uluslararası ticaretin gelişmesi, küreselleşmeden
ayrılamayacak bir süreç olarak devam etmektedir. Artık sınırların iyice azaldığı ve
ülke iktisatlarının birleşmeye başladığı bir dünyada uluslararası ticaretin serbestçe
gerçekleştirilemediği bir ortamda, ülkeler sınırlı üretim faktörleri ve gidiler ile
ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalırlar (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 70-73; Hill,
2009: 6-8; Keegan, Gren, 2013: 50; Cullen, Parboteeah, 2010: 7-13; Johnson,
Turner, 2006: 4-8; Stonehose ve diğerleri, 2004:4-6; Ball ve diğerleri, 2004: 8-12;
Wild ve diğerleri, 2003: 4-8, Daniels, Radebaugh, 2003: 6-8; Harrison ve diğerleri,
2000: 4-6; Kotabe, Helsen, 1998: 2-6).
Uluslararası ticaret, aslı itibarı ile yerel ticaret uğraşılarından çok farklı bir işlem
değildir. Temel fark ise, uluslararası ticaretin daha maliyetli olması ve daha çok
deneyim gerektirmesidir. Maliyetin artması ise genelde uluslararası ticaret uğraşıları
yerin getirirken karşılaşılan tarife ve tarife dışı engellerden kaynaklanır. Uluslararası
ticaretin, yerel uğraşılardan diğer bir farkı ise, ulusal sınırlar içinde emek akışkan
olduğu halde, bunun yerine uluslararası ticarette mal, hizmetler ve diğer girdilerin
akışkan olmasıdır (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 178-184; Hill,2009: 538-540;
Keegan, Gren, 2013: 248-250; Cullen, Parboteeah, 2010: 244-248; Taoka, Beeman,
1991: 353-355; Stonehose ve diğerleri, 2004: 41-46; Ball ve diğerleri, 2004: 58-64;
91
Wild ve diğerleri, 2003: 138-144; Daniels, Radebaugh,2003: 9-12; Harrison ve
diğerleri, 2000: 6-8; Kotabe, Helsen, 1998: 6-14).
Bu akışkan olan mal, hizmet ve girdilerin önündeki en önemli engel tarife ve
tarife dışı engellerdir. Tarife en yalın tanımı ile ürünün ülkeye girişi esnasında
uygulanan vergidir. İthal edilen ürünlerin maliyetini arttırır ve devletlere önemli
gelirler sağlar. Tarife dışlı engeller ise, uluslararası ticareti vergi haricinde kısıtlayan
uygulamalardır. Bazı örnekleri ise, ithalat kotaları, teknik sınırlamalar, ambargo,
damping karşıtı önlemler, lisanslar, gümrük işlemlerinin aşırı bürokrasiye tabi
olması, munzam gümrük vergisi, menşe kurallar ve yerel girdi kullanma
mecburiyetleridir. Tarife dışı engellerin kullanılması, özellikle Dünya Ticaret Örgü
(DTÖ) anlaşmaları ile tarifelerin önemli derecede indirilmesi ile hız kazanmıştır.
Tarife dışı engeller sadece belirli iktisadi sebepler ile ithalatı kısıtlama amaçlı
değildir. İktisadi sebepler yanında sağlık, emniyet, gıda güvenliği ve kaynakların
tükenmemesi için tarife dışı engeller uygulanabilir (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 238–
240; Keegan, Gren, 2013: 253–254; Hill, 2009: 206; Cullen, Parboteeah, 2010: 252;
Johnson, Turner, 2006: 142–148; Stonehose ve diğerleri,2004: 47; Ball ve diğerleri,
2004: 123).
“…sorunlarından bir diğeri de tarife dışı engellerden oluşmaktadır. Kotalar,
standartlar ve sağlık şartları gibi sınırlamalar ihracat işlemini güçleştiren engeller
olarak ortaya çıkmaktadır” (Bağrıaçık, 1989: 125).
2.2.1.1.Tarife ve Tarife Dışı Engellerin uygulanma nedenleri
Uluslararası ticaret işlemlerinde tarife ve tarife dışı engelleri uygulamamanın
çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan ilki ürünlerin ucuz ithalatını kısarak ülke içindeki
istihdam olanaklarını ve sanayi dallarını korumaktır. Rekabet yeteneği yüksek ve
ucuz ürünlerin ithalatı, ülke içinde yerli rekabeti arttırarak, yerli sanayi dallarını
dışlama etkisi bakımından tehdit edebilir. Oluşabilecek olası yoğun rekabete
dayanamayan yerel işletmeler maliyetleri kısmak için üretim hacminin azaltılması ve
92
işçi çıkartma yoluna başvurabilir. Bu durumda doğal olarak yerel sanayi dalları ve
iktisada zarar verir. Uluslararası ticarete çeşitli engeller koymanın diğer bir nedeni de
tüketicileri korumaktır. Eğer bir ülke, belirli ülkeler ya da bölgelerden ithal edilen
ürünlerin kamu çıkarları açısından zararlı olabileceğini düşünüyorsa, ithalat vergisini
arttırarak söz konusu ürünün ticaretine müdahalede bulunabilir. (Çavuşgil ve
diğerleri, 2012: 240–241; Keegan, Gren, 2013: 254–256; Hill, 2009: 212–214;
Taoka, Beeman, 1991: 170–175; Johnson, Turner, 2006: 146–150; Wild ve diğerleri,
2003: 166–168; Daniels, Radebaugh, 2003: 209–210).
Emeklemekte olan sanayi dallarını korumak amaçlı tarife ve tarife dışı engeller
koymak ise başka bir ticaret savunma aracıdır. Geçmişte bu işlem ithal ikamesi
politikası ile uygulanıyordu. Bugün ise devletler emeklemekte ve zayıf olan sanayi
dallarını korumak için ithal ürünlere maliyetleri arttıran gümrük vergileri
uygulayabilmektedirler.
Ayrıca,
yerel işletmelere vergi indirimi, vergilerin
ertelenmesi, vergi iadesi, ucuz kredi ve ayni biçimlerde devlet desteği sağlanması da
mümkündür. Böylece, yerel sanayi dallarında faal olan yerel işletmeler, yabancı
işletmeler karşısında rekabet gücünü koruyabilmekte, üretim ve istihdam hacmini
arttırabilmektedir. Ancak, bu politikanın ne kadar sağlıklı olduğu ise tartışmalıdır.
Birincisi, emeklemekte olan sanayi dallarının sübvansiyonu devletin omzunda ek bir
giderdir. Eğer sübvanse edilen sanayi dalı yeterli gelişme göstermezse sonuç boşa
harcanılan kaynaklar olur. “İkincisi ve daha önemlisi ise emekleyen sanayi dallarının
sübvansiyonu ve ithalatın ikame edilmesi düşük kaliteli ürünlerin imal edilmesine ve
iktisadi gelişimin istenilen düzeyde gerçekleşmemesine neden olur”. (Çavuşgil ve
diğerleri, 2012: 241–242; Keegan, Gren, 2013: 254–256; Hill, 2009: 217–218;
Taoka, Beeman, 1991: 170–175; Johnson, Turner, 2006: 146–150; Wild ve diğerleri,
2003: 169–170).
Milli çıkarların korunması ve milli güvenlik ise diğer bir ticari engel uygulanması
nedenidir. Bu tarz bir uygulama, bir ülke için eşitli sanayi dalları milli öncelik olarak
geldiğinde uygulanır. Ticari kısıtlamaların uygulandığı sanayi dallarına örnek
vermek gerekirse, savunma sanayi öncelik alır. Savunma sanayi ile birlikte, iletişim,
bankacılık, finans, ulaştırma ve madencilik milli çıkarları ilgilendiren diğer önemli
93
alanlardır (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 241; Taoka, Beeman, 1991: 170–175; Wild
ve diğerleri, 2003: 166–168).
Tarife ve tarife dışı engellerin uygulanmasının diğer bir nedeni ise misilleme
yapmak ve bazen de zararla karşılık verme niyetidir. Eğer bir ülke diğer bir ülkeye
ihraç ettiği ürünleri kendi üreticisini korumak için aşırı derecede sübvanse eder ve bu
ihracat yapılan ülke tarafından anlaşılırsa, ithalatçı ülke karşılık vermek ister. Bu
anlamada, ithalatçı ülke telafi edici vergiler uygulayabileceği gibi, ihracatçı ülkeye
satılan ürünleri kendisi de sübvanse ederek karşılık verebilir (Hill, 2009: 214; Wild
ve diğerleri, 2003: 166–168).
2.2.1.2.Tarife Dışı Engellerin türleri
Tarife dışı engellerin birçok türü vardır. Bu anlamda, tarife dışı engeller ticaret
üzerinde kesin engellemeler, bürokrasi ve uzun gümrük işlemleri, teknik
sınırlamalar, standartlar, ithalat üstünde ekstra maliyet arttırıcı önlemler ve her
ülkeye göre değişen sınıflamalarda farklılaşabilir. Ticaret önünde tarife dışı engel
olarak ifade edilebilecek ilk uygulama ithalat ve ihracat lisanslarıdır. Nerdeyse
dünyanın tamamında kabul gören bir uygulamadır. Uygulanan lisanslama sistemi,
ithalat ve ihracatı yapılacak ürünlerin lisansa konu olan ve hükümet tarafından resmi
olarak belirlenen listede yer almasıdır. Ürünlerin lisansa tabi olması birçok biçimsel
usulü içerir. Uygulaması en genel olan lisanslar hükümetçe belirlenen resmi liste
dâhilindeki ürünlerin, belirli bir süre dâhilinde hiçbir sınırlamaya muhatap olmadan
ithalat ve ihracatının yapılabilmesidir. Ya da, belirli özel bir ürünün, belirli bir süre
içinde bir defa ithalat veya ihracatı da bu konuya dâhildir.
İthalat ve ihracat
lisanslamasının amacı ticareti yapılan ürünleri açık bir sınıflamaya tutmak, ülkeye
ithal ve ihraç edilen ürünleri denetim altına almak ve de belirli ithalatçı ve
ihracatçılara imtiyaz sağlamaktır (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 244–245; Johnson,
Turner, 2006: 185–188; Ball ve diğerleri, 2004: 125–126).
94
Belirli ürünlerin ithalat ve ihracatına ilişkin lisanslama faaliyeti ile yakından ilgili
olan diğer bir tarife dışı engel ise adı geçen listede yer alan ürünlere kota
uygulamasıdır. Kota ithalatı ya da ihracatı yapılacak belirli bir ürüne, belirli bir süre
boyunca uygulanan miktar ya da değer kısıtlamasıdır. Kotalar seneliktir, belirli
ülkelere veya dönemsel olarak uygulanabilir. İthalatı veya ihracatı yapılan ürünlere
uygulanan miktar kısıtlamasına dayalı kotalar da hükümetin resmi denetimi sıkı
biçimde uygulanır. Lisans ya da kota ile bağımsız işletmelerin bir pazara girmesi
veya ticaret yapılabilecek ülkelerin sayıları kısıtlanır. Kota uygulamaları dünya
ülkelerinin çok büyük bir miktarı tarafından uygulanan ve ülkelerin ekonomileri ve
sanayilerini korumalarına ve denetlemelerine yardımcı olan çok önemli bir
uygulamadır. Kota uygulamasının en önemli sonucu ise bu ticari engelin
uygulanması ile ürünlerin maliyetlerinin artması ve çeşidin azalmasıdır. Ayrıca, kota
önleminin sanayi dallarında girdilere uygulanması ile sanayi üretimi de bu süreçten
artan masraflar nedeni ile olumsuz olarak etkilenebilecektir. (Çavuşgil ve diğerleri,
2012: 245; Hill, 2009: 2008–2009; Keegan, Gren, 2013: 256; Cullen, Parboteeah,
2010: 65; Taoka, Beeman, 1991:181–183; Johnson, Turner, 2006: 185–188;
Stonehose ve diğerleri, 2004: 47–48; Ball ve diğerleri, 2004: 123–125; Wild ve
diğerleri, 2003: 178–180).
Tarife dışı engellerden bir diğeri ise, kota benzeri olan, gönüllü ihracat
kısıtlamasıdır. Burada amaç, ithalatçı ülkenin belirli bir nedensellik ve gereksinimler
çerçevesinde ihracat yapmak isteyen işletmeleri engellemesidir. Bu işlem belirli bir
miktar sınırlaması olarak yapılabileceği gibi, gümrük merkezlerinde ithal ürünlerin
maliyetini arttırıcı tedbirler almak gibi de olabilir;
Bunu yapmanın en önemli
nedeni, ihracatçı işletmenin çok önemli maliyet üstünlükleri olması veya ürünü
konuk ülkede piyasa dengesini kendi lehine bozmak için maliyetin eşit ya da daha
düşük fiyatlara satılabilmesi olabilir. Kota ya da gönüllü olarak uygulanan ihracat
kısıtlamaları sadece yerel sanayi dallarını, üretim ve istihdam olanakları korumak ve
iyileştirmek için değil, farklı nedenlerle de uygulanabilir. Örneğin, bir ülkenin
gelecekte müzakere edebileceği olası yeni ekonomik ve ticari anlaşmalar için elinde
koz bulundurması sebebi ile bu tür uygulamalar yapması olasıdır. Ayrıca but tarz
uygulamalar ile hem yerel üreticin rekabet gücü korunur, hem de yerel kaynakların
95
çabuk tükenmesi engellenmiş olur (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 245–246; Hil, 2009:
210; Keegan, Gren, 2013:256; Taoka, Beeman, 1991: 181–183; Johnson, Turner,
2006: 185–188).
Menşe ülke uygulaması bu kapsamda göz önüne alınabilecek diğer bir önlemdir.
Menşe ülke ölçütü ürünün hangi ülkede yapıldığını tespit etmek için kullanılır.
Menşe ülke uygulaması hem belirli ülkeler arasında özellikle politik amaçlı sınıflama
yapılması, hem de istatistiksel açıdan ülkeler veya bölgeler anlamında ticari
rakamların sağlıklı tutulabilmesini sağlar.
Menşe ülke uygulaması ürünün imal
edildiği yerin açık seçik olarak belirlenmesini sağlar. Bu anlamda, uluslararası
ticareti kısıtlayan ya da tahrip edebilen işlemler engellenebilir. Amaç, her ülkenin
olabildiğince DTÖ uygulamaları kapsamında çağdaş ve eşit standartlara dayalı,
tutarlı, şeffaf, yeknesak ve tarafsız uygulamalar yapmasıdır (Cullen, Parboteeah,
2010: 72–74).
Teknik standartlar ve sınırlamalar ise diğer önemli engellerdir. Ancak, ülkeden
ülkeye değişir. Teknik standartlar ve sınırlamaların ülkeden ülkeye değişmesi
uluslararası ticaret ile uğraşan işletmeleri zor durumda bırakır; çünkü, çeşitli teknik
standartlar ve sertifikalar talep edilmesi, hem tasarım ve üretimi zorlaştırır, hem de
maliyetlerin artmasına neden olur. Bir anlamda, vergi koymak yerine, teknik
standartlar ve alınması gereken sertifika zorunlulukları getirmek korumacılık için iyi
bir neden teşkil eder. Ancak, teknik standartlar koyulması milli güvenlik, çevrenin
korunması, zararlı olabilecek ürünlerin piyasadan uzak tutulması ve kamu sağlığı
gibi nedenlerle yerinde bir uygulamadır. Burada asıl amaç, ithal edilen ürünlere
çeşitli ölçütler uygulanarak ürünün tüketici açısından güvenli ve kaliteli olmasını
sağlamaktır. Ürünlerin kamu çıkarları açısından güvenli ve kaliteli olması ise ithal
mal ve hizmetlere belirli testlerin uygulanması ve bu testleri geçemeyen mal ve
hizmetlerin piyasadan uzak tutulması ile mümkündür. (Çavuşgil ve diğerleri, 2012:
246; Taoka, Beeman, 1991: 185–186; Stonehose ve diğerleri, 2004: 114–115; Ball ve
diğerleri, 2004: 16–127).
Tarife dışı engeller arasında diğer önemli bir tanesi ise, ispat etmesi en zor ve
uygulaması en kolay olanlardan biri olan yönetimsel ve bürokratik engellerdir. Bu
96
tarz engeller ithal ürünlerin gümrük işlemlerinin uzamasına ve ürünlerin gereğinden
fazla depolarda beklemesine neden olur. Bu nedenle, ürün maliyetleri de olması
gerekenin üstüne çıkar (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 246; Hill, 2009:211; Ball ve
diğerleri, 2004: 127; Wild ve diğerleri, 2003: 18181).
Tarife ya da tarife dışı engellerin uygulanmasının pek çok etkisi vardır. Bu etki
hem ithalat yapılan, hem de ithalatı yapan ülke açısından farklıdır. İlk olarak, tarife
ithalatçı ülke açısından vergi gelirlerini arttıracağı için ülke refahına katkıda bulunur.
Bununla beraber, maliyetler yapay olarak arttırıldığı için yerel sanayi dalları
rekabetten korunmuş olur. Ancak, diğer bir açıdan bakılırsa, önemli girdi
maliyetlerinde ortaya çıkabilecek artışlar, yerel işletmelerin üretim masraflarına ek
maliyetler olarak yansır. Bu ek maliyetler tüketici talebini de ilk zamanlarda
azaltacak, fakat arz ve talep bir süre sonra yeniden dengeye gelecektir. Ancak, tarife
ve tarife dışı engellerin çok iyi hesaplar yapmadan uygulandığı durumlarda,
istenilmeyen ve ortaya çıkması muhtemel diğer önemli bir sonuç ise rekabetin
azalması sonucu kalitenin de düşmesi olur (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 249–252;
Hill, 2009: 218–220; Taoka, Beeman, 1991: 187–189; Johnson, Turner, 2006: 188–
193; Wild ve diğerleri, 2003: 166–168).
2.2.2.Teknik Engeller (GATT-DTÖ)
Dünya Savaşı öncesinde uluslararası ticaret, yoğun korumacı politikaların
izlendiği, ülkeler arasında önemli uygulama farklılıkJarının bulunduğu ve bunun
sonucu haksız rekabetin yaşandığı bir dönem olarak göze çarpmaktadır. 2. Dünya
Savaşının hemen ertesinde sanayileşmiş ülkeler, dünya pazarlarında serbest ticaretin
geliştirilmesi, ticarette rekabetçi bir ortamın oluşturulması ve uluslararası ticaret
kurallarının oluşturulması ve yönetilmesi amacıyla, 1948 yılında "Gümrük Tarifeleri
ve Ticaret Genel Anlaşması" yaygın adıyla GATT kurallarını ortaya koymuşlardır.
GATT, dünya ticaretinin serbestleştirilebilmesi için, tarifelerin (Gümrük vergisi
ve benzerleri) ve tarife dışı engellerin (kotalar, ithalat yasakları ve teknik
97
engeller)azaltılması ile ilgili düzenlemeler getirmiştir. Bu çerçevede, 1973–1979
yılları Tokyo Turu görüşmeleri ve daha önce yapılan altı GATT Turu
görüşmelerinde olduğu gibi, Tarifelerde geniş ölçüde indirimler sağlanmıştır. GATT
kuralları ve tamamlayıcı Anlaşmaları, 1986- 1994 yılları arasında gerçekleştirilirken
Uruguay Turu görüşmelerinde dünya ticaretirıirı değişen koşullarını karşılamak için
gözden geçirilmiş ve güncellenmiştir. GATT metninin yanı sıra, süreç içerisinde
GATT uyarınca alınan kararlar ve Uruguay Turunda geliştirilen bazı mutabakatlar,
GATT 1994 olarak bilinmektedir. Tarım, tekstil, sübvansiyon, antidamping,
korunma önlemleri ve diğer konularda ayrı Anlaşmalar kabul edilmiştir. Sözkonusu
Anlaşmalar GATr 1994 ile birlikte mal ticaretine ilişkin Çok Taraflı Anlaşmaların
unsurlarını oluşturmaktadır. Uruguay Turu, hizmetler ticareti ve ticaretle bağlantılı
fıkri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin yeni kurallar bütünün kabul edilmesi ve 1
Ocak 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Uruguay Turu görüşmelerinde ortaya çıkan DTÖ sistemi, temel olarak aşağıdaki
Anlaşmaları içermektedir.
1. Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT 1994) ve bağlı Anlaşmaları
da dâhil olmak üzere, Mal Ticaretine İlişkin Çok Taraflı Anlaşmalar
2. Hizmetler Ticaretine İlişkin Genel Anlaşma (GATS)
3. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS)
GATT-DTÖ süreci incelendiğinde, 1948 yılında ilk görüşmelerde Tarife Dışı
Engellere çok genel bir referansta bulunulduğu gözlemlenmektedir. Tarife Dışı
Engellerin serbest ticaret üzerindeki etkilerini inceleyen GATT çalışma grubunun
yürüttüğü
araştırma
sonucunda,
teknik
engellerin
Tarife
Dışı
Engeller
içerisindeihracatçılar tarafından karşılaşılan en geniş kategoriyi oluşturduğu ortaya
çıkmıştır.
Bu çerçevede, 1979 yılı GATT Tokyo görüşmelerinden sonra, 32 GATT üyesi
"Ticarette Teknik Engeller" konusunda bir Anlaşma imzalamıştır. Anlaşma ile
ortayaçıkan "Standartlar Kodu" teknik düzenlemelerin, standartların ve uygunluk
değerlendirme prosedürlerinin hızlandırılması konusunda kurallar ortaya koymuştur.
98
Bu çalışmalar, Uruguay Turu görüşmelerinde de devam etmiş ve DTÖ bünyesindeki
"Ticarette Teknik Engeller Anlaşması" Tokyo görüşmelerini güçlendirmiş ve bu
hükümlere açıklık getirmiştir.
Genel olarak teknik engeller, ülkeler arasındaki standart, teknik düzenleme
veya uygunluk değerlendirmeleri farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Ticarette
teknik engeller; ülkelerin, uluslararası ticaret alanında temel gerekleri (insan can ve
mal güvenliği ve sağlığı, hayvan veya bitki yaşam veya sağlığı ileçevre ve
tüketicinin korunması vb.) gerekçe göstererek aldıkları önlemlerin (teknik
düzenleme,
standartlar)
amacından
saparak
ticareti
kısıtlayıcı
bir
nitelik
kazanmasıdır. Özellikle, GATT müzakereleriyle birlikte tarife oranlarının tedricen
azaltılması, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, dış ticaret açığı veren veya ulusal
üreticilerini dış dünyanın rekabetinden korumak isteyen ülkeleri; insan sağlığı, mal
ve can güvenliği, çevrenin korunması gibi gerekçelerle çeşitli önlemler almaya
yöneltmiştir. Zamanla bu önlemler, uluslararası ticareti engelleyecek düzeye
gelmiştir. Bunun önüne geçebilmek amacıyla Dünya Ticaret Örgütü tarafından
Ticarette TeknikEngeller Anlaşması (TTE) oluşturulmuştur.
2.2.2.1.Ticarette Teknik Engeller Anlaşması
Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde üye ülkelerin ulusal teknik mevzuatlarının
ticarette engel yaratmasının önüne geçmek ve gereksiz engellemeler olmaması için
uluslararası
kurallara
EngellerAnlaşması”
uyum
sağlanması
amacıyla
“Ticarette
Teknik
1995 yılında Uruguay görüsmeleri sonucunda imzalanan
Marakeş Anlaşmalarının bir eki olarak oluşturulmustur. Ticarette Teknik Engeller
Anlaşması,
uluslararası
mal
ticaretinde
uygulanmakta
olunan
standartları,
uygulanmasında kullanılan idari yöntemleri ve kurallara uyuma yönelik teknik
yönetmelikleri içermektedir. Buna göre, üye ülkeler uluslararası standartları ulusal
standartları için dayanak yapacak ve ayrıca ulusal standart uyguladıkları ürünlerin
uluslararası standartlaşması sürecine katkıda bulunacaklardır (İstanbul Ticaret Odası,
2006). Ticarette Teknik Engeller Anlaşması kapsamında, ithal edilen malların kamu
99
sağlığı ve güvenliğini korumak amacıyla benimsenen zorunlu standartlarla uyum
içinde olması gerekmektedir. Bu tür engeller; örnegin, ithal malların ambalaj
malzemelerini belirli özellikte olmaya zorlayarak ithalat maliyetinin artırılmasının
yanı sıra çevre, sağlık ve güvenlik standartları gerekçe gösterilerek ithalatı tümüyle
durduracak şekilde uygulanabilirler. Anlaşma, ithal edilecek ürünlere uygulanacak
standartların uluslararası nitelikte olmasını, uluslararası standartların mevcut
olmaması durumunda bu standartların ülkece bilimsel bilgi ve kanıtlara dayanarak
vegereksiz ticari engel yaratmayacak şekilde hazırlanmasını da öngörmektedir
(Önen, 2008: 23–26).
Uluslararası ticarette, ithal edilen mal üzerinde rekabet gücü sağlamak ve haksız
rekabeti önlemek amacıyla uygulanan kısıtlamalar, ürün bazında ve standartlarla
ilgili teknik gerekçeler kullanılarak yapılmaktadır (TÜSAD 1998). Teknik mevzuat
esas olarak temelinde her na kadar insani kaygılar taşısada uygulanma aşamasında
zaman zaman geri planda gizli bir korumacılık görevide üstlendiği için ve
uluslararası ticarete bir tür engel yarattığından dolayı “Ticarette Teknik Engeller”
olarak adlandırılmaktadır. TTE Anlaşması, aşağıdaki iki temel ilkeye dayanır;
1. Eşit muamele ilkesi: Yerli ve yabancı ürünlerin aynı muameleye tabi
olması
2. Üye ülkeler arasında teknik mevzuat uygulamada ayrımcılık yapılmaması
(Ençok kayrılan ülke ilkesi) (Oguz 2004) Anlaşma, paketleme, etiketleme,
standartlar, muayene ve sertifikasyon prosedürlerinin uluslararası ticarette
gereksiz engel yaratmalarını önlemeyi amaçlar (Önen, 2008: 23–26).
Anlaşma maddelerine kısaca göz atacak olursak;
1. Sanayi ve tarım ürünleri de dâhil olmak üzere, tüm ürünler bu anlasmanın
hükümlerine tabi olacaktır (madde 1/3).
2. Üyeler, herhangi başka bir üyeden ithal edilen ürünlerin, teknik
düzenlemeler konusunda ulusal menşeli ve herhangi başka bir ülke
menşeli benzer ürünlere yapılan muameleden daha az kayırıcı bir
muameleye tabi tutulmamasını temin edecektir (madde 2/1).
100
3. Üyeler, teknik düzenlemelerin uluslararası ticaret üzerinde gereksiz engel
yaratması amacıyla ya da yaratacak şekilde hazırlanmaması, kabul
edilmemesi ya da uygulanmamasını temin edecektir (madde 2/2).
4. Teknik düzenlemelerin, meşru bir amaca hizmet etmek için gerekli
olandan daha fazla ticareti kısıtlayacak şekilde hazırlanmayacağı ve bu
meşru amaçları yerine getirmemenin yaratacağı risklerin de göz önüne
alınacağı düzenlenmiştir (madde 2/2).
5. Üyeler, merkezi hükümet standardizasyon kuruluşlarının, bu Anlasmanın
Ek 3’ünde yer alan Standartların Hazırlanması, Kabulü ve Uygulanmasına
Dair İyi Uygulama Kodunu (bu Anlaşmada “İyi Uygulama Kodu” olarak
kullanılmaktadır) kabul etmelerini ve uygulamalarını temin edecektir.
Sınırları dâhilindeki merkezi hükümet ve hükümet dışı standardizasyon
kurulusları ve ayrıca sınırları dâhilindeki bir ya da daha fazla kuruluşun
üyesi olduğu bölgesel standardizasyon kuruluşlarının, İyi Uygulama
Kodunu kabul etmelerini ve bu Koda uymalarını temin etmek üzere
olanakları dâhilinde makul önlemleri alacaktır. Ayrıca, üyeler söz konusu
standardizasyon kuruluşlarının İyi Uygulama Koduyla bagdaşmayacak
şekilde hareket etmelerini talep ya da tesvik edecek yönde dolaysız veya
dolaylı
bir
etki
yaratacak
önlemleri
almayacaktır.
Üyelerin,
standardizasyon kuruluşlarının iyi Uygulama Kodunun hükümlerine
uymaları ile ilgili yükümlülükleri, standardizasyon kuruluşunun iyi
Uygulama Kodunu kabul edip etmemesinden bagımsız olarak geçerli
olacaktır (madde 4/1).
Ticarette engel yaratacak nitelikte ve uluslararası standartlardan farklılık gösteren
yapıda olan mevzuata oluşum aşamasında müdahale edilebilmesi ve şeffaflık
sağlanması amacıyla, üye ülkeler uygulamaya koyacakları teknik mevzuatı taslak
halindeyken DTÖ Genel Sekreterliği 'ne ve talep edilirse diğer üye ülkelere
bildireceklerdir. Gelişmekte olan ülkelerdeki ihracatçı firmaların hedef pazarlara
karşılaştığı en önemli sorun ürünlerini ihraç ettikleri ülkelerdeki sağlık ve sıhhi
tedbirler ve teknik mevzuat hakkında tam bilgi sahibi olmamalarıdır. Bu sorunu
101
bertaraf ederek ihracatçı firmaların ürünleri ihraç ettikleri ülkelerdeki standart ve
mevzuat hakkında bilgi sahibi olması amacıyla her üye ülkenin bilgi vermekle
yükümlü olduğu 'Danışma Noktası' oluşturulması öngörülmüştür (Önen, 2008: 23–
26).
Teknik Engeller Anlaşmasını temel prensipleri ile inceleyecek olursak; teknik
düzenlemeler, standartlar, uygunluk değerlendirmesi alanlarında serbest ticareti
engelleyen korumacı nitelikteki uygulamaları ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Anlaşmanın temel unsurlarını şöyle sıralamak mümkündür.
1. İlgili alandaki uygulamalarda mevcut ise uluslararası standartların ve
uluslararası standart kuruluşlarının tavsiyelerinin baz alınması,
2. Teknik düzenlemeler, standartlar ve uygunluk değerlendirmesinde yerli ve
ithal ürünlerin hem maliyet hem de prosedür yönünden eşit şartlara tabi
tutulması ve ayrım yapılmaması,
3. Üyeler arasında özellikle yeni oluşturulan düzenlemeler, standartlar ve
uygunluk değerlendirmesi konularında karşılıklı haberleşme ve fıkir
değişiminin sağlanması,
4. Aynı amaçlara yönelik olmaları şartıyla ülkelerin teknik düzenlemeler,
standartlar
ve
uygunluk
değerlendirmesi
alanlarındaki
farklı
uygulamalarını karşılıklı olarak tanımaları,
5. Gelişmekte
olan
ülkelerin
yetersiz
koşullarının
göz
önünde
bulundurulması ve bu ülkelere teknik yardım yapılması.
TTE Anlaşması uluslararası standartları teşvik etmekte ve üye ülkelerde
uygulamaların bu standartlarla uyum içinde yapılmasını öngörmektedir. Uluslararası
standartlara uygun olarak yapılmış düzenlemelerin teknik engel oluşturmayacağı
kabul edilmektedir. Üye ülkelerin uluslararası standartlardan ancak hayati çıkarlarını
içeren ve Yanıltıcı uygulamaların engellenmesi, İnsan sağlığı ve güvenliğinin
korunması, Hayvan ve bitki sağlığının korunması, Çevrenin korunması gibi belirtilen
koşullarda sapmalarına izin verilmektedir.
102
Bu koşulların dışında bir ülke teknolojik ve coğrafı şartlardan ötürü bu
standartların uygulanmasından vazgeçebilmektedir. Bu uygulamada, mevcut bir
uluslararası standart bulunmaması halinde uygulamayı getiren ülke diğer üyeleri
uygun bir süre içinde haberdar etmek ve gerektiğinde bilgilendirmek zorundadır.
Acil durumlarda herhangi bir ara süre kullanılmamaktadır. Üye ülkelerdeki
standardizasyon kuruluşları "İyi Davranış Hükümlerine" uymak zorundadır. Bu
hükümlerin amacı, standardizasyon kurumlarını yeni teknik engeller ortaya
çıkarmayacak şekilde disipline etmektir. Uygulamalarda gelişmekte olan ülkelerin
yetersizlikleri göz önünde bulundurulmakta ve bu ülkelere teknik yardım yapılması
ve bu devletlerin uluslararası standardizasyon kuruluşlarıyla birlikte çalışması teşvik
edilmektedir.
2.2.2.2.Menşe Kuralları Anlaşması
Menşe kurallarının bölgesel anlaşmaların çoğalması ile birlikte ortaya çıktığı ve
bir ürünün menşeine dair ayırımcılık aracı olduğu varsayılırsa bunun DTÖ 'nün çok
taraflılık ilkesi ile çeliştiği aşikârdır. GATT üyesi ülkeler, birbirlerine karşılıklı
olarak
tavizli
vergiler,
ihracatçı
ülkenin
menşeini
taşıyan
ürünler
için
uygulamaktadırlar. İşlem görmeden ithal edilmiş ürünleri karşı tarafa ihraç etmek
GATT kuralları çerçevesinde de katma değeri olmadığından teşvik edilen bir unsur
değildir.
İthal edilmiş bir ürünün ne ölçüde işlenmesi halinde menşe kazanacağı konusunda
kuralların belirlenmesi gerekmiştir. GATT kuralları çerçevesinde, ithal edilmiş bir
malın menşe değiştirebilmesi için, malın işlenmesinden sonra gümrük tarifesinin
(4'lü Armonize Sistem tanımlamasının) değişmesi, belirli bir oranda katma değer
artışı sağlanmış olması veya önemli ölçüde işlem görmesi gibi hususlar
düzenlenmiştir. Bu genel kuralın dışında, ikili tercihli ticaret anlaşmaları ve serbest
ticaret bölgesi anlaşmaları çerçevesinde veya bazı tek taraflı GSP ler de verilen
tavizlerin uygulanması daha sıkı menşe kurallarına bağlanabilmektedir. Daha sıkı
kurallar ile yüksek katma değer katkısı veya önemli ölçüde değişime uğramak teşvik
103
edilmektedir. Türkiye'nin 3. ülkelere vereceği tavizler AB menşe kurallarında yer
almakta olup, AB'nin tercihli rejimlerinin üstlenilmesi paralelinde gelişmektedir.
Tercihli anlaşmaların çoğalması menşe kümülasyonunu zorunlu kılmaktadır.
Menşe kurallarının kümülasyonu, ülkelerin aralarında uyguladıkları tercihli ticaret
rejimlerinin bir uzantıdır. Normalde, tercihli ticaret ilişkisi içerisindeki iki ülke
arasında ticarete konu olan bir ürünün tercihli rejimden yararlanabilmesi için,
ihracatçı ülke menşeini taşıması gerekmektedir. Diğer taraftan, benzeri tavizler
içeren tercihli anlaşmaların birden fazla ülke ile imzalandığı durumlarda örneğin
doğrudan ihracatta aynı tavizden yararlanma hakkına sahip olan ülkeler, birbirleri
menşeli ürünleri satarken tavizden yararlanamamaktadırlar.
Bu hususa bir çözüm olarak, AB, Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile
imzaladığı Avrupa Anlaşmalarına, "menşe kümülasyonu" hükmünü koymuştur. Bu
hüküm çerçevesinde, bahse konu ülkelerin üçüncü ülke menşeli girdilerin işlenmesi
sırasındaki katkıları, menşe kuralları çerçevesinde ihtiyaç duyulan toplam yerli katkı
payında birbirlerine
eklenebilmektedir (kümüle edilebilmektedir).Türkiye'nin,
Gümrük Birliği'nin tamamlanması kapsamındaki yükümlülüklerinden biri, AB'nin
üçüncü ülkelerle imzalamış bulunduğu tercihli ticaret anlaşmalarını üstlenmektir.
Türkiye'nin bu ülkelerle imzalayacağı anlaşmalarda Topluluğunkine benzer biçimde
menşe kurallarının kümülasyonuna ilişkin hükümlerin yer alması, ayrıca, Türkiye ile
Topluluk arasındaki ticari ilişkiler açısından da konuya açıklık getiren bir
düzenlemenin yapılması; aralarında menşe kurallarının kümülasyonu bulunan ve
bulunmayan ülkelerin ticareti esnasında Gümrük Birliğinin işlemesi nedeniyle ortaya
çıkabilecek trafik sapmalarının önlenebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
AB'nin tercihli ticaret ilişkisi tesis ettiği ve 2010 yılına kadar bu tercihli ilişki
ağına dâhil olacak ülkelerle çapraz menşe kümülasyonuna imkân verecek bir sistem
oluşturulması öngörülmektedir. Ancak, Pan Avrupa Akdeniz Kümülasyonunun
gerçekleşmesi oldukça zor gözükmektedir. Tercihli menşe için olması için AB-Tunus
STA 'sı benzeri bir anlaşma ve menşe kurallarına dair bir protokol gereklidir.
Bir ürünün menşeli olması için ya hiç ithal mal kullanılmaması ya da ithal edilen
malların yeterince işleme tabi tutulması gerekmektedir. Örneğin tekstilde iki aşamalı
104
işlem olması gibi, Menşe Kümülasyonunda ise yeterli işlem veya dönüşüm şartı
partner ülkeye işlememektedir, (ikili kümül) . Bu kural partnerin anlaşmasının
olduğu
diğer
ülkeye
de
uygulanmamaktadır,
(diyagonal
kümül):
örneğin
konfeksiyonda Pan Avrupa kümülü Akdeniz’e uygulanmaktadır; Cezayir, Kıbrıs,
Mısır, Malta, İsrail, Ürdün, Fas, Suriye, Lübnan, Gaza. Pan Avrupa kümülü 30
ülkeyi içermektedir. Pan Avrupa Akdeniz kümülasyonu ile 41 ülkeye ulaşılacaktır.
Bu ülkelere genişlemesi için
1. Tüm katılan ülkelerin onayı şarttır,
2. Katılan ülkeler arasında STA gerekmektedir,
3. Bu ülkeler arasında aynı menşe kuralları uygulanmalıdır.
4. Tüm anlaşmalarda diyagonal kümül maddesi bulunmalıdır.
AB'nin Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri ve Türkiye'nin de dâhil olduğu PanAvrupa
Menşe
Kümülasyonu
Alanı
incelendiğinde
bütün
anlaşmaların
tamamlanması ve yürürlüğe konulması şartı ile çapraz kümülasyon işletildiği
görülmektedir. Bu zorluk nedeniyle PAAMK 'da önceleri; sisteme dâhil bütün
ülkelerin gerekli anlaşmaları tamamlamaları istenmişse de daha sonra, sistemin
işlemesi için gereken asgari 3 tarafın (örneğin AB, Türkiye, Tunus gibi) anlaşmaları
tamamlamış ve eğer var ise daha önce geçerli olan menşe protokollerinde uygun
hükmi değişiklikleri yapmış olmalarının yeterli olacağı kabul edilmiştir. Böylece,
2003yılı Palermo Euromed Konferansında, çapraz kümülasyonu kümülasyonu
öngören model menşe protokolü de onaylanmıştır.
EUROMED ülkeleri arasında ortak menşe kurallarının kullanılması ve
çapraz(diagonal) kümülasyon imkanının sağlanması amacıyla hazırlanan yeni Model
Pan-Avrupa-Akdeniz Menşe Protokolü henüz tamamlanmış bulunmaktadır ve henüz
hiç bir taraf ülke bu yeni Protokolü kullanmaya başlamamıştır. Türkiye'nin buna göre
son durumu:
1. İsrail, Romanya ve Bulgaristan ile STA mevcut
2. Model menşe protokolüne uygun hale getirilmesi gerekmektedir.
105
3. Bu ülkeler nezdinde Türkiye girişimini tamamlamıştır,
4. AB'nin benzer girişimi bekleniyor.
5. Tunus, Mısır ve Suriye ile süren müzakereler de bu model esas
alınmaktadır.
Menşe kuralları anlaşmasının amacı: ithalata konu ürünün menşe ülkesinin tespit
edilerek,
1. Genelleştirilmiş Tercihli Anlaşmalar kapsamında ithal edilen mal, mal
tamamıyla ithal edilen ülkede üretilmese bile menşei itibariyle tercihten
yararlanan ülkede dönüştürüldüyse malın menşei o ülkenin tercihli veya
daha düşük oranların uygulanmasını sağlamaktadır.
2. Anti-damping ve telafi edici vergiler, korunma tedbirleri dahilindeki
kısıtlamalar, Tekstil ve Konfeksiyon Anlaşması hükümleri uygulamaları,
tarife kotalarının idaresi, menşe işaretleri ve menşe ülkeyi gösteren
etiketlerin kullanılması gibi sınırda uygulanan önlemler malın menşeini
gerekli kılıyorsa, menşein belirlenmesi önem kazanmaktadır.
Malın menşei ticaret istatistikleri için gereklidir (Internatonal trade Center, 1913).
Menşe Kuralları Anlaşması, En Çok Kayrılan Ülke ilkesi çerçevesinde ithalata konu
malın menşeinin yeknesak kurallar çerçevesinde tespit edilmesini hedeflemektedir.
Bu uyumlaştırılmış yeknesak kurallar yürürlüğe girene kadar 'Geçiş döneminde
uygulanacak hükümler' uygulanacak, yürürlüğe girmesiyle de 'Geçiş dönemi sonrası
hükümleri' uygulanacaktır. Geçiş döneminde uygulanacak hükümleri şeffaflık,
ayırımcılık yapmama, idari kararların değerlendirilmesi ve adli gözden geçirilmeye
ilişkin ilkelerini esas alır.
Uyumlaştırma çalışmaları tamamlanan kadar, üye ülkeler DTÖ Sekretaryasına
bildirmek kaydıyla, 1995 Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmalarının yürürlüğe girdiği
zaman uygulamakta oldukları menşe kurallarını uygulamaya devam edeceklerdir.
Menşe Kuralları Anlaşması 3.Maddesi b bendine göre, ithalata konu malın menşei
ürünün tamamen imal edildiği veya son dönüşümün gerçekleştiği ülke olacaktır. Bu
106
nedenle, uyumlaştırma çalışmalarını yürüten DTÖ Menşe Kuralları Komitesi
rehberliğindeki DGT Teknik Komitesinin bir ülkenin menşe ülkesi olabilmesi için
belirli ürünler veya sektörlerin tarife pozisyonunun veya alt pozisyonunda üretim ve
işleme
yoluyla
yapılması
gereken
değişiklikleri
belirlemek
zorundadır.
Uygulanmakta olan menşe kriterleri sistemi, esaslı dönüşüm testine ilişkin
özelliklerde
dâhil
olmak
üzere
ayrıntılı
olarak
tanımlanmalı
ve
derhâl
yayınlanmalıdır. Buna göre,
1. Tarife değişikliği uygulandığında, bu menşe kuralında ve kuraldaki
istisnalarda 'Armonize sistem nomenklatürü 'nde ele alman başlıklar ve alt
başlıklar belirlenmelidir.
2. 'Kıymetin yüzdesi' kriteri uygulandığında bu yüzde oranının hesaplanma
yöntemi menşe kurallarında belirtilecektir.
'Üretim ve işleme faaliyetleri' kriteri uygulandığında ithalata konu malın menşeini
veren faaliyet belirtilmek zorundadır (Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmaları). Menşe
Kuralları Anlaşması Madde 3.b ye göre malın menşei tamamen üretildiği veya son
dönüşümünün gerçekleştiği ülke olmakla beraber, ABD'de tekstil sektöründe ürün
bazında farklı uygulamalar olduğu görülmektedir. Buna göre, ABD'de özel menşe
kurallarına tabii olan tekstil ve hazır giyim ürünleri 16 grupta farklı bir biçimde
değerlendirilmektedir (Internatonal trade Center, a.g.e. s. 191).
Menşe Kurallarının ve Türkiye Uygulaması ise şu şekildedir;
Made in EU gibi etiket taşınması doğrudan fikri mülkiyeti ilgilendirmekle birlikte
menşe belirtilmesine dair kurallar uluslararası ticaret kuralları ve tüketicinin
korunması yasalarını ilgilendirmektedir. AB de üye ülkelerin korumayı kabul ettiği
ürünler resmi gazetede yayınlanmıştır: (No. 1107/96, OJ L 148/1,21.6.96).
Türkiye'de ise mevzuatın hem TRIPS 'in hem de Gümrük Birliği Kararının
gereklerine uyumluluğu için kanun hükmünde bir kararname yayınlanmıştır. 27.6.95
tarihli Resmi Gazete 'de yayınlanan ve 7.11. 95 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan
4128 sayılı kanunla değişiklik yapılan 555 no.lu KHK Madde l'de coğrafi özellikler
107
altında doğal, tarımsal, madencilik ve sanayi ürünlerinin ve el sanatlarının korunması
amaçlanıyor.
Ürünün Türk Patent Enstitüsünde tescil ettirilmesi gerekmektedir. Tescil
işlemi Türkiye'de ikamet eden veya Türkiye'de sınai veya ticari kuruluşları olan;
Paris veya Bern Sözleşmeleri uyarınca haklara sahip olan ve Dünya Ticaret Örgütü
üyesi hükmü şahıslara açıktır. Ancak, DTÖ'deki genişletmeler ve küresel ticaretin
artması nedeniyle bugün bu gibi etiketler fikri mülkiyet haklarından farklı yasaların
kapsamına
da
alınmışlardır.
Menşe
belirtilmesi
sadece
son
tüketicinin
yanıltılmamasına yönelik değildir AB'ye girişte (ithalatı sırasında) Türk malları
Gümrük Birliği kapsamındaki ayrıcalıklı durumlarının garantiye alınması gerekse
anti-damping vergileri konusunda ortaya herhangi bir sorun çıkıp çıkmayacağını
belirlemek üzere menşe gösterilmesi gereklidir. Malların üzerinde son tüketiciye
menşe bildirmek üzere bir bilgi olmasının gerekip gerekmediği ayrıca ele alınacak
bir konudur.
2.2.2.3.Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS)
Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS), uluslararası
anlaşmalar temelinde fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması ve yürürlüğe
koyulması amacıyla minimum standartlar tespit edilmesini gerekli kılmaktadır.
Anlaşma, patent, telif hakkı, markalar, sınai yatırımlar, entegre devrelerin
topografyaları, ticari sırlar dahil açıklanmamış bilgiler, menşe adları dahil coğrafi
işaretlerini
kapsayan
mülkiyet
haklarının
korunmasının
temel
unsurlarına,
korumadan yararlanma hakkına ve asgari koruma süresine düzenlemeler getirmiştir.
TRIPS Anlaşmasına uyulmaması durumunda üye ülkelerin hukuki ve idari telafi
yöntemleri (tazminat, gümrük yetkililerince mallara el koyulması vb.) kullanma
hakları vardır. Üye ülkelerin TRIPS Anlaşması uygulamalarını denetlemek amacıyla
'Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Konseyi' kurulmuştur.
108
Fikri mülkiyet hakları gelişmiş ülkelerin korunmada en etkin aracı ve dayanağı
olma konumundadır. DTÖ'nün fikri mülkiyet haklarını güçlendirerek bunları en
yüksek uluslararası standartlara çekme çabası teknoloji ve buluşu elinde tutan
ülkeleri kollama gayretinden kaynaklanmaktadır. Küreselleşme ile ticaretin aldığı
boyut, ulaşım ve iletişim teknolojisinde kaydedilmekte olan gelişmeler, fikri
mülkiyet hakları konusunu uluslararası platformda müzakere edilen bir konu yapmış
ve bazı uluslararası anlaşma ve örgütlenmelere neden olmuştur.
Küreselleşme sonucunda genişleyen ticaret hacmi, tüm tarife ve tarife dışı
engellerin kalkacak olması bunun getirdiği dünya çapında rekabet ve üretim
sürecinin değişen özellikleri, yüksek teknolojiyi elinde tutan ülkelere daha büyük bir
öncelikler kazandırmaktadır. Bu önceliklerin korunması uluslararası anlaşma ve
örgütlerin gündeminde ayrı bir önem kazanmıştır.
"Uruguay Round" Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri 'nin sonucunda, 1995 yılında
imzalanan Marakeş Anlaşması ile oluşturulmuş olan Dünya Ticaret Örgütü
sisteminin temel anlaşmalarından biri. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
(TRIPS) Anlaşması'dır.1883'de sınai mülkiyet konusunda ortaya çıkan uluslararası
Paris sözleşmesi (Paris Convention for the Protection of Industrial Property) TRIPS
anlaşmasına temel olmuştur.
TRIPS Anlaşması, GATT 'ın temel ilkelerinden En Çok Kayrılan Ülke (MFN)
Kuralı ile ticarette ayırımcılık yapılmaması ve ayrıca Ulusal Muamele Kuralı ile ithal
ürün ile yerli ürün arasında farklılık gözetilmemesi ilkelerini esas almaktadır.
GYÜ’ler
tarafından
gelişmiş
ülkelerin
kayırılması
ve
korunması
olarak
değerlendirildiğinden imzalanmak istenmeyen Paris Konvansiyonu da birçok
esneklikten sonra kabul edilmiş ve bilgisayar ve yazılım teknolojilerindeki
değişimler sonucunda üreticiler tarafından gelen baskılara kadar geçerliliğini
korumuştur.
Ancak, teknolojik gelişmelerin getirdiği Ar-Ge maliyetlerinin artmasına ve
rekabete paralel olarak GYÜ'lerin taklit ve uyarlamaya hız vermeleri fikri ve sınai
mülkiyet konularının Uruguay Round'da ele alınmasını gerektirmiştir. Bu
müzakereler ekindeki TRIPS 'e göre fikri mülkiyet hakları iki ana başlıkta toplanır:
109
1. Telif hakları: edebiyat, müzik, sanat ürünleri ve görsel-işitsel ürünler,
filmler. Bilgisayar program ve yazılımlarını ortaya çıkaran kişilerin bu
ürünler üzerindeki hakları ile bunların asıl üreticileri dışında kalan icracı,
yapımcı ve yayıncılarının, komşu haklar (veya ilgili haklar) olarak
adlandırılan ikincil hakları.
2. Sınai mülkiyet hakları ve telif hakları: Sınai mülkiyet hakları; teknolojik
buluşlar, modeller, mal ve hizmetlerin ticari markaları, endüstriyel
tasarımları ve coğrafi işaretler. Coğrafi alan ve ticari markalar ile ayırt
edici özelliklerin korunmasının yanı sıra, teknoloji yaratılması ve yeniliğin
korunması esas alınmaktadır. Bu çerçevede patentler, endüstriyel
tasarımlar ve ticari sırlar yer almaktadır.
Bu hukuki çerçevenin gerisinde ülkelerin çıkarlarının korunması, söz konusu
haklara uluslararası nitelik kazandırılmasının istenmesi gelişmiş ülkelere küresel
güvence sağlamaktır.
Geçtiğimiz Round da benimsenen fikri mülkiyet hakları rejimi -TRIPS- GYÜ’ler
deki milyonları birçok önemli ilaçtan mahrum etmektedir. İlaç firmaları tarafından
zorlanan hükümler bilimsel ilerleme için de elverişsiz bir ortam yaratıyorlar.
ABD'nin talep ettiği şartlar özellikle küçük ülkeler için ilaçlara erişimi güçleştirici
niteliktedir ve sağlanan ilerlemeler yetersiz kalmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerin ikna edilmeleri için kullanılan en önemli gerekçe, fikri
mülkiyet haklarının korunmasının yabancı yatırımların gelişini kolaylaştıracağı
iddiası olmuştur. TRIPS Anlaşması; Paris ve Bern Sözleşmelerinin belirlediği
ötesinde bir koruma sistemi geliştirmiştir ve üye ülkelerde yaptırımlarla uygulanması
ve çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümü konusunu da hükme bağlamıştır. DTÖ
sistemi, fikri mülkiyet haklarının ticarete konu olan yönleri bakımından, DTÖ
Anlaşmazlıkların Halli Organına başvurma ve gereken hallerde yaptırımlar uygulama
olanağı sağlamaktadır. TRIPS Konseyi:
1. Bu anlaşmanın uygulanmasına dair konular ile kapsamının geliştirilmesine
ilişkin müzakerelere
110
2. DTÖ üyelerinin fikri mülkiyet hakları mevzuatlarının DTÖ ve TRIPS
kurallarına uygunluğuna karar vermektedir.
TRIPS 'in DTÖ'de bu derece sıkı tutulmasına gelişmekte olan ülkeler itiraz
ederken, gelişmiş ülkeler teknolojik ilerlemenin kendilerine verdiği üstünlüğü
sürdürmek ve ticari avantajı uzatmak istemektedirler. Fikri mülkiyet konusu diğer
yandan kamu yararının öncelik kazanması fikri ile çelişmektedir; uluslararası
kamuoyunun bir bölümü etik, insani, çevreci vb. kaygılarla fikri mülkiyet
korumasında kamu yararının ön plana çıkması gerekliliğini öne sürmektedirler.
Gelişmekte olan ülke niteliğindeki Türkiye'nin konumu bu alanda da oldukça
özeldir. Gelişmiş ülkelerin uyguladığı AB müktesebatına uyum çerçevesinde
ülkemiz diğer GYÜ 'lere göre ilerleme kaydetmiş sayılabilir. Bugün Türkiye Çin'in
fikri mülkiyet hakları ihlallerinin ortadan kalkması için gerekli tedbirleri alması
gerekliliğini dile getirmektedir. 2005 sonrasında kotaların kalkacağı yeni düzende
özellikle tekstilde Çin yasalarının fikri mülkiyet hakları ilgili TRIPS anlaşmasının
tekstil tasarımı ve modelleri ile ilgili 25/2 maddesi ile uyumluluğunun gerekliliği
ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır.
AB müktesebatına uyum çerçevesinde yaptığı bu çabalar sonucunda Türkiye'nin
2000–2001 döneminde TRIPS ile ilgili incelemesi olumlu sonuç vermiştir.
Mevzuatımızın TRIPS Anlaşması ile uyumlu olması ve TRIPS Anlaşması ile
öngörülen asgari standartları taşıması önemlidir. "Türkiye-AB Ortaklık Konseyi
Kararında, Yasaların Yakınlaştırılması Kısmının 1. Bölümünün, Madde 29 Ek.8'deki
yüklenilmesi istenen fikri ve sınai mülkiyete yönelik yükümlülüklere bakıldığında,
bunların
tamamıyla
Uruguay-TRIPS
anlaşmasının
uygulanmasıyla
ilişkili
yükümlülükler olduğu görülecektir. Türkiye TRIPS Anlaşması uyarınca fikri ve sınai
mülkiyete yönelik mevzuat uyumu açısından beş yıllık bir süreye sahipken, Ortaklık
Konseyi Kararı ile TRIPS hükümlerini üç yıl içinde uygulama yükümlülüğüne girmiş
ve bu yükümlülükleri 1999 yılı sonuna kadar tamamlamak zorunda kalmıştır.
AB ve TRIPS paralelinde Türk Patent Enstitüsü, Fikri Mülkiyet Hakları
çerçevesinde yapılan düzenlemelerden sorumludur. Telif hakları ile ilgili
111
düzenlemeler ve denetimler ise Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Telif
Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü sorumluluğundadır.
Türk Patent Enstitüsü, Sınai mülkiyet hakları kapsamında
1. Patentler ve Faydalı Modelleri,
2. Ticaret ve Hizmet Markalarını,
3. Coğrafi İşaretleri,
4. Endüstriyel Tasarımları,
5. Entegre Devre Topoğrafyaları İle ilgili düzenlemeleri geliştirmekte ve
denetlemektedir.
Bu çerçevede AB ve DTÖ Anlaşmaları paralelinde uluslararası anlaşmalara da
uyum sağlamak üzere yürürlüğe giren yasal düzenlemeler şöyledir:
1. Patent Haklarının Korunması Hakkında 551 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname;
2. Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında 554 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname;
3. Coğrafi işaretlerin Korunması Hakkında 555 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname;
4. Markaların
Korunması
Hakkında
556
Sayılı
Kanun
Hükmünde
Kararname;
5. İlaçların Patent Kapsamına Alınmasına İlişkin 566 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname.
Bu kararnameler ve çıkarılan yönetmeliklerle gerekli tanımlar yapılmış ve
işleyişler anlatılmıştır. Belirtilen yasalar dışında oluşturulan 'Özel İş Mahkemeleri' ve
taklit/kopya üretimlerin cezalarının artırılması da kaydedilen ilerlemeler arasındadır.
Korsan üretim, Türkiye'de özellikle müzik/film piyasasında ve ayrıca taklit marka
112
üretimi ile tekstil ve hazır giyim sektöründe görülmektedir. Tekstil ve hazır giyim
sektöründe marka ürünleri pahalı olmalarından dolayı elde tutma maliyeti artmakta
ve bu durum marka taklit üretimin maliyet avantajıyla konu markanın yerine
geçmesine neden olmaktadır. Korsan üretime engel olarak, patent sahiplerinin
haklarını korumak için, mahkemeler, güvenlik güçleri ve denetleyicilerin
Koordinasyon içinde çalışmasının zorunluluğu AB tarafından vurgulanmaktadır.
Türkiye'de yasal çerçeve AB ve DTÖ uyumlu oluşturulduğu halde koordinasyon
eksikliği, uygulamada bölgesel etkinlik farklılıkları mevcuttur. Resmi yetkililerin bu
konularda eğitilmeleri de yapılması gerekenlerin başında yer almaktadır. TRIPS
konusu coğrafi işaretler açısından ülkemiz için büyük önem taşıdığından bunun
kapsamının genişletilmesi konusunda Türkiye AB, Bulgaristan, Hindistan gibi
ülkelerle aynı safta yer alırken ABD, Yeni Zelanda, Arjantin gibi ülkelerle zıt bir
tutum izlemiştir. Coğrafi işaretler "belirgin bir niteliği, ünü ya da diğer özellikleriyle
kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren
işaretlerdir. Bu işaretler belli bir bölge veya hatta ülkenin rekabet gücünün korunma
altına alınması anlamını taşımaktadır.
Coğrafi işaretlerin tescili Türk Patent Enstitüsüne başvuru ile yapılmaktadır.
Coğrafi işaret tescili temel olarak;
1. Coğrafi işarete konu ürünün kalitesinin korunması ve belli bir standartta
üretiminin sağlanması,
2. Coğrafi işaret konusu yörede üretim yapanların tescilin sağladığı
korumadan öncelikli olarak yararlanmaları,
3. Kırsal bölgelerdeki her türlü tarım ve el sanatları ürünlerinin korunması ve
böylece bu bölgelerde ekonomik kalkınmanın desteklenmesi amacına
yöneliktir.
555 Sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'ye
göre
Türk
Patent
Enstitüsüne
coğrafi
işaret
başvurusunda
bulunabilecekler: Ürünün üreticisi olan gerçek veya tüzel kişiler, Tüketici dernekleri,
Konu ve coğrafi yöre ile ilgili kamu kuruluşlarıdır. Coğrafi işaretlerin korunması
113
konusu bir şekilde menşein gösterilmesi ve belirtilmesi konusu ile de beraber
gitmektedir. Coğrafi İşaretlerin Korunması Hukuku (bazen menşein gösterilmesi
olarak da anılmaktadır) bir ürünün ortaya çıktığı menşe göre adlandırılmasıyla
ilgilenen ve ürünü, bu adı başka yerlerde üretilen ürünler üzerinde kullanmak isteyen
üreticilere karşı koruyan hukuktur.
Hukukun bu bölümü uluslararası alanda TRIPS (22–24. Maddeler) kanalıyla
AB'nde, 2081/92 sayılı, tarım ürünleri ve besin maddelerinin coğrafi belirtici
özelliklerinin ve menşe gösteren işaretlerinin korunmasına ilişkin Konsey
Yönetmeliğinin 17nci Maddesinde belirtilen usuller (OJ L 208, 24.7.1 992)
çerçevesinde önemli ölçüde bir uyum uygulamasına tabi tutulmuştur.
2.3.TEKNİK DÜZENLEMELER VE AKREDİTASYON
Ticaretin küresel ölçekte rekabet esaslarına göre gelişmesini gözeten uluslararası
Dünya Ticaret Örgütü, malların ve hizmetlerin istenen şartlara uygun nitelikler
taşıdığını tespit etmek amacıyla yapılan test/analiz, muayene ve belgelendirme
işlemlerini yani uygunluk değerlendirme işlerini yapacak kuruluşların uluslararası
standartlara göre yeterlilik bakımından akredite edilmelerini ve takip altında
olmalarını istemektedir. DTÖ’ne göre uygunluk değerlendirme prosedürleri ve
uygulamaları, yabancı menşeli ürün ve üreticiler ile yerli ürün ve üreticiler arasında
ayrımcı nitelikte olamayacaktır. Aynı mantıkla uygunluk değerlendirme işlemleri
yabancı ürünlere zorluk çıkarıcı şekilde uygulanmayacaktır ve gereğinden daha sıkı
ve yargılayıcı da yapılamayacaktır. Bu kararlarla Hükümetlerin etkisini azaltmak,
üreticilerin ürettikleri ile ilgili en yüksek sorumluluğu almasını özendirmek ve
yeterliliği kanıtlanmış üreticilerin pazarda serbestçe hareketinin sağlanması
amaçlanmıştır.
Sürekli tekrarlanan uygunluk için belgelendirme ve yeterlilik için de akreditasyon
sistemlerinin kurgulanması ile esas amaç olarak küresel ticarette teknik engellerin
kaldırılmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Ancak uygulamada bu düzenlemeleri
114
uluslararası geçerlilik sağlayacak şekilde yapamamış ya da henüz tamamlayamamış
bizim gibi ülkeler için teknik engel yaratacak şekilde kullanıldığı görülmektedir.
Ticaretteki ilişkilerin uygunluk değerlendirmesi ile kontrol altına alınması sürecinde
ticaret-uygunluk değerlendirmesi ilişkisini uluslararası anlaşmalarla etkileyen ana
mekanizmalar şunlardır;
1. Standardizasyon çalışmaları (ISO)
2. Akreditasyon-Belgelendirme (ILAC-IAF)
3. İzlenebilirlik (CGPM)
2.3.1.Akreditasyon ve Belgelendirme
Serbest ticaretin gereklilikleri olarak sunulan haliyle, teknik düzenlemeler ve bu
kapsamda harmonizasyon öne çıkarılmış ve bu amaçla uluslararası standartlar ve
yeterlilik değerlendirme sistemleri gün geçtikçe mal ve hizmet ticaretini
biçimlendiren bir şekil almıştır. Serbest rekabet ortamının güvenceye alınması için
olduğu öne sürülen ancak temelinde gelişmiş ülkelerin bu gelişmişliklerini sağlayan
temel unsurları korumayı amaçlayan fikri ve sınai mülkiyet hakları, tüketiciyi
koruma, serbest rekabeti teşvik, anti-kartel gibi pek çok yasayı içeren hukuksal
düzenlemeler yanında çok kapsamlı teknik düzenlemeler de hayata geçirilmiştir.
Belirtilen hedef, her ülkenin üretim, hizmet ve ticaret sektörlerinin oto-kontrol
mekanizmaları ile uluslararası sisteme uygunluğunun tescil edilmesidir. Oysa bu
düzenlemelerin varlığı sözü edilen teknik engellerin kaldırılması için büyük önem
taşırken oluşturulmaması ise tersine teknik engeller nedeni ile büyük kayıplar anlamı
taşımaktadır. Öte yandan bu teknik sistemler entegrasyonu ile bir yandan tüketicinin
korunması, diğer yandan da farklı talepler nedeni ile çok sayıda rapor ve belge yerine
ortak kabul ölçütlerinin belirlenmesi ile üreticinin de korunmasının amaçlandığı ileri
sürülmektedir. Başta bu sistemleri oluşturmamanın ülke ticaretine getireceği büyük
zararlar nedeni ile her ülke ulusal Ölçüm, Standardizasyon, Test ve Kalite (MSTQ)
115
sisteminin iyileştirilmesi ve dünya ile entegrasyonu için çok büyük çabalar içine
girmişlerdir.
2.3.2.Uluslararası Akreditasyon Sistemleri
Belgelendirme, belirlenen kapsamlarda uygunluğun onaylanması için ilgili
standart, direktif, yönetmelik veya kurallara göre yapılan işlerin uygunluğunun ilgili
belgelendirme kuruluşu tarafından yapılan inceleme ve değerlendirme kapsamında
yasal olarak onanması anlamı taşır. Her türlü belgelendirme faaliyetinde bulunan
kuruluşların belirlenen kapsamlar için yetkilendirilmeleri veya bir başka deyişle
akredite edilmeleri gerekmektedir.
Akreditasyon ise; otorite kuruluş tarafından ilgili laboratuvar, belgelendirme
kuruluşu ya da muayene kuruluşu veya personelin belirli iş ya da hizmetleri yapmak
için yeterli olduğuna ilişkin formal tanıma sistemini içeren prosedür olarak
tanımlanmaktadır. En kısa tanımı ile akreditasyon, yeterli kalite için güvenilirliğin
konfirmasyonudur. Son 15 yılda, laboratuvar, sertifikasyon ve muayene hizmetleri
veren kuruluşların ilgili teknik düzenlemelere göre asgari koşullarda sağlamaları
gereken yeterlilik ölçme ve onaylama çalışmalarını yürütmek üzere ulusal
akreditasyon sistemleri oluşturulmuştur.
Özellikle Avrupa Birliği, ticarette teknik engelleri azaltabilmek için 1960’lardan
beri devam eden eski yaklaşım direktifleri yerine 1985’de ‘Yeni Yaklaşım’
kavramını geliştirmiş ve 1987’de ‘Yeni Yaklaşım’ direktifleri kapsamında EN45000
serisi standartları uygulamaya başlamıştır. 1990’da ‘Global Yaklaşım’ olarak
benimsenen stratejinin temel amacı da akreditasyon sistemi içinde güvenilir ve diğer
ülkelerde de tanınır test, belgelendirmeve muayene oluşumlarını yani uygunluk
değerlendirme kurumlarını hayata geçirmek olarak özetlenebilir. Avrupa Birliği’nce
geliştirilen bu sistem 1994’de yapılan Avrupa Ekonomik Alanı (EEA) kapsamında
da kabul görmüş ve 1995’de GATT turunda uyulması gerekli bir hal almıştır. Bu
sistem, uluslararası veya Avrupa standartlarına göre (örneğin EN 45000 serisi, ISO
116
17025) sertifikasyon ve muayene kuruluşları ile laboratuvarların yeterlilik
göstermeleri için gerekler ile bu kapsamdaki yeterlilikleri değerlendirecek ve
belgeleyecek olan ulusal akreditasyon otoritesine ilişkin harmonize kriterleri
(örneğin EN 45010, EN45003, ISO Guide 61, 58) belirlemektedir.
Her ülkenin ulusal akreditasyon sistemleri yapı olarak bazı farklılıklar
göstermekte ancak amaç ve çalışmalarda çok büyük benzerlikler bulunmaktadır.
Ulusal Akreditasyon otoritesi ile ilgili Avrupa Komisyonunun ‘Avrupa’da
Akreditasyon Prensipleri’ olarak belirlediği gerekler şunlardır:
1. Akreditasyon kuruluşu bağımsız olarak çalışmalı, ülke hükümetinden
kabul görmeli ve kar amacı gütmemelidir.
2. Akreditasyon endüstriye sunulan bir servistir.
3. Her ülkede sadece bir akreditasyon kurumu olmalı ve bu otorite şeffaf
birçalışma sistemi uygulamalıdır.
4. Ulusal akreditasyon sistemi, akreditasyon kriterleri ve sertifika ve test
raporlarının tüm ülkelerde çoklu tanınma anlaşmaları kapsamında
(özellikle EA) tanınması için işbirliğinde bulunmalıdır.
Bu kuralların ardından her ülkenin gelenek ve gereksinimlerine göre oluşturulmuş
akreditasyon yapılarında yeniliklere gidilmiş, örneğin İngiltere’de NAMAS ve
NACCB birleşerek UKAS oluşturulmuş, Almanya’da çok sayıdaoluşmuş bulunan
yapılar bozulamamış ancak uyum sağlamak üzere en üsttebir organizasyon (DAR)
oluşturulmuştur.
Avrupa
Birliği,
akreditasyonun
yararlarını
şu
şekilde
özetlemektedir:
1. Test ve sertifikasyon sistemlerinde geliştirme,
2. Avrupa menşeli ürünlerin kalitesine güvenin artması,
3. Avrupa ya da dünya ölçeğinde tanınır test raporları ve sertifikalar ve
böylece bir ürün için farklı sertifika ve markalar ile tekrarlanan testlerin
önlenmesi,
117
4. Avrupa tek pazarının gobal pazarda rekabet kazanması,
5. Teknoloji transferi için önemli bir araç,
6. Sertifikasyon ve muayene kuruluşları ile laboratuvarların teknik olarak
üstünlük kazanması.
Açıkça belirtilmemekle birlikte en önemli yarar, akreditasyon sistemleri karşılıklı
yada çoklu tanınma anlaşmalarına dahil olmamış ülkelerin her türlü ticareti için
teknik
engel
mekanizmalarının
sağlanmış
olmasıdır.
Ulusal
Akreditasyon
Kuruluşlarının en önemli görevleri şunlardır;
1. Test ve kalibrasyon laboratuvarları ile sertifikasyon ve muayene
kuruluşlarının ilgili yasa, kural ve yönetmelikler, standartlar ile rehber
dokümanlara göre akreditasyon işlemlerini yürütmek.
2. Akreditasyon kayıtlarını tutmak ve akreditasyon ve tanınma kapsamında
ulusal çıkarları uluslararası organizasyonlar nezdinde temsil etmek ve
korumak.
3. Ulusal düzenlemelere bağlı olarak atanmış (notified) kuruluşları
belirlemek ya da atanmış kuruluşların akreditasyon için denetlenmeleri ve
belgelendirmelerini sağlamak.
4. Düzenlemelere bağlı olarak ürünlerin pazar takibini gerçekleştirmek, yada
bu işlemin gerekliliğini teknik gerekçelerle ortaya koymak. İlgili
dokümanlarda çok detaylı verilen akreditasyon kuruluşunun sağlaması
gereken temel koşullar özetle Tarafsızlık, İdari ve Mali Bağımsızlık,
Temsiliyet ve konsensüs, Teknik yeterlilik, Şeffaflık ve son olarak
Güvenilirliktir.
Uluslararası gelişmeler paralelinde ulusal akreditasyon kapsamları temel olarak 3
ana gruba ayrılmış durumdadır. Bunlar;
1. Kalibrasyon ve test/analiz laboratuvarlarının akreditasyonu grubu
2. Sertifikasyon yapılarının akreditasyonu grubu
118
3. Muayene kuruluşlarının akreditasyonu grubu.
Ürün, Kalite Sistem, Personel yanında Çevre, Gıda vb. belgelendirme yapacak
sertifikasyon kuruluşlarının akreditasyonu da 2. grupta yer almaktadır. Bu temel
akreditasyon alanları dışında Ulusal Akreditasyon sistemleri içinde özellikle kimya
ve medikal alanlarda çalışan laboratuvarların uygulaması beklenen GLP (Good
Laboratory Practices) sisteminin uygunluk değerlendirmesi; GLP uygulamaları için
OECD consensus dokümanları ya dailgili EC direktifleri yapılması gerekenleri
kapsamlı olarak açıklamakta, bu yöndeki çalışmaları da dâhil edilebilmektedir.
Ayrıca ulusal düzenlemelere bağlı olarak değişik alanlarda ve kapsamlarda
akreditasyon
çalışmaları
için
de
ulusal
akreditasyon
kuruluşu
yetkilendirilebilmektedir. Ulusal akreditasyon kuruluşlarının işbirliğini sağlamak
yada karşılıklı ve çok taraflı tanınma anlaşmalarını yürütmek üzere oluşturulan
uluslararası organizasyonlardan önde gelenleri şunlardır;
1. ILAC: International Laboratory Accreditation Conference
2. IAF: International Accreditation Forum
3. EA: European co-operation for Accreditation
4. APLAC: Asian Pasific Laboratory Accreditation Co-operation
5. PAC: Pasific Accreditation Co-operation
6. IACC: Interamerican Accreditation Co-operation
Bu organizasyonlar ve uluslararası standartlar geliştiren ISO, CEN/CENELEC
gibi yapılar dışında özellikle uluslararası harmonizasyon çalışmalarının en kapsamlı
ve en sancılı süreçlerini oluşturan laboratuvar kapsamında EURACHEM,
EUROLAB, EOROMET gibi uluslararası organizasyonlar detaylı çalışmalar
yürütmektedir.
119
2.3.3.Ürün Belgelendirme
Yukarıda ifade edilen tüm akreditasyon ve belgelendirme sistemi gönüllü alanlar
olarak değerlendirilmektedir. Yani müşteri ya da bazı düzenleyici kuruluşlar
tarafından zorunlu hale getirilmedikçe, belgelendirme zorunlu tutulamaz. Ancak,
genellikle belge sahibi olmayanlar mal ve hizmet ticaretinde kabulgörmedikleri için
hemen tüm taraflar belge almaya çalışmaktadırlar.
Ürün belgelendirmede ise durum bundan farklıdır. Direktiflerle genel esasları
belirlenmiş bazı ürün grupları için belgelendirme zorunludur. AB’de mevcut
durumda 21 direktifle CE işareti alması zorunlu tutulmuş, 2 direktifle ise CE işareti
zorunlu olmayan toplam 23 direktif kapsamındaki ürünlerin belgelendirilmesi
zorunludur. Direktif kapsamları-makina direktifi, basınçlı kaplar direktifi vb.- belli
bir ürüne değil bir ürün grubuna yöneliktir. Giderek sayıları artan bu direktif
kapsamındaki ürünler, AB’de dolaşan toplam ürünlerin yaklaşık %70’ini
oluşturmaktadır. Tahmin edilebileceği gibi, zamanla tüm ürünler bu kapsama
girecektir.
Avrupa komisyonu, 1985’e kadar her bir ürün için ayrı direktifler
oluşturmuştur. Bunun sonucu olarak çok fazla sayıda ve karmaşık direktifler yığını
oluşmakta ve büyük zaman kayıplarının yanında giderek hızlanan teknik ve
teknolojik gelişmeler sonucunda direktifler geçerliliğini yitirmekteydi. 1985
sonrasında yeni bir çizgi belirlenmiş ve sağlık, güvenlik, çevre ve tüketici koruma
amaçları ile sınırlı olarak harmonize direktifler oluşturulmaya başlanmıştır (Yeni
Yaklaşım).
Ürünlerin serbest dolaşımının, Avrupa Birliği’nin tek pazar temel amacını
oluşturması nedeni ile de sadece belirtilen amaçları karşıladığını belgeleyen
ürünlerin dolaşımına müsaade edilmektedir. Avrupa Birliği’nin yukarıda belirtilen
amaçlar kapsamında, ürünlerin serbest dolaşımı ile ilgili kurallar ve uygulamalarına
geçmeden önce Avrupa Ekonomik Alanı kapsamındaki ülkeleri olduğu kadar, bu
ülkelerle ticareti olan diğer ülkeleri de yakından ilgilendiren AB politika araçları ile
ulusal düzenlemeler arasındaki ilişki ve hiyerarşiye ait bilgiler aşağıda verilmektedir.
120
Avrupa Birliği’nin harmonizasyonu sağlamak için kullandığı araçlar:
1. Yönetmelikler:
Her
üye
ülkede
direk
olarak
uygulanması
zorunludur.(Örnek: Yol trafiği için sosyal yönetmelikler)
2. Direktifler: Kapsam zorunludur ancak uygulama yöntemi için ülkeler
serbesttir.(Örnek: Ürünlerin ticareti- EMC direktifi, Düşük Voltaj Direktifi
VB.)
3. Kararlar: İlgili kesimler için zorunludur. (Örnek: CE İşareti Modülleri)
4. Tavsiyeler: Zorunlu değildir (Örnek: EMC direktifi ile ilgili öneriler)
Hiyerarşik sırada da en üstte yönetmelik bulunmaktadır. Ancak harmonize
yönetmelikler, kullanıcıların ilgili gerekleri nasıl yerine getireceğine ilişkin teknik
spesifikasyonları içermez. Teknik spesifikasyonlar, normalizasyon işlevini sürdüren
bağımsız ve ilgili ülke ve kuruluş temsilcilerinin de çalışmalarakatıldığı
normalizasyon kuruluşları tarafından yayınlanan standartlarile açıklanmaktadır.
Yeni yaklaşım direktifleri kapsamındaki bir ürün için modüllerden hangisinin
uygunluk değerlendirmesi amacı ile kullanılacağı direktiflerde açıklanmıştır. Seçme
şansı olan durumlarda, üretici uygun gördüğü bir modülü uygulayabilir. Örneğin,
düşük voltaj donanımlarında Modül A kullanımı istenirken, basınçlı kaplarda
kapsama da bağlı olarak Fb dışındaki modüllerden biri seçilebilir (Modüler
Yaklaşım-Yeni Yaklaşım direktifleri kapsamında, A ileH arasında modüller ve
bunların alt modülleri bulunmaktadır.)
Yukarıda açıklanan uygunluk beyanı ardından ürün üzerine CE işaretini taşıyan
etiket konulur. Bunun anlamı, CE etiketli ürün ilgili EC direktiflerinde belirtilen tüm
koşulları sağlamaktadır ve bu ürünün Avrupa ekonomik alanı içinde serbest
dolaşımı, uygunsuzluğun açık kanıtlarla ispatlanması hali dışında engellenemez. Bu
etiket, ürünün sağlık, güvenlik ve tüketici koruma kapsamında belirtilentüm koşulları
sağladığını gösterir ancak kalitenin garantisi anlamı taşımaz.
CE işareti kullanabilmenin temel kuralları şunlardır:
121
1. Bu işaret, ilgili EC direktif(ler)ine uygunluğu belirtir ve şayet bu
kapsamda ulusal kural ya da kanunlar varsa onların üstünde ve yerine
geçen konumdadır.
2. Bu işaret, ürün ya da üreticinin ilgili tüm koşulları sağladığını ve
üreticiveya ithalatçı ya da 3. taraf kuruluşu tarafından uygunluk
değerlendirme işlemlerinin yerine getirildiğini gösterir.
3. Bu işaret, ilgili EC direktifi tarafından ambalaj ya da ürünle ilgili
dokümantasyonakonabileceği yönünde bir izin olmadığı durumlarda ürün
üzerinde bulunmalıdır. Şayet ürünle ilgili birden çok direktif mevcutsa, bu
işaretin anlamı bunların tümünde belirtilen koşulların sağlandığıdır.
4. Bu işaret, ürünün diğer standardlar ya da normlara uygunluğunu
göstermez.
5. Bu işareti, ilgili EC direktifinin sağlandığını gösteren tek semboldür. Şayet
ulusal ya da uluslararası başka işaret de kullanılmak isteniyorsa, CE
işaretinin görünmesini engellemeyecek şekilde kullanılmalıdır.
6. CE işareti, 93 465 EEC sayılı konsey kararında belirtilen formda
olmalıdır. Bu form orantılı olarak büyültülebilir ya da küçültülebilir ancak
boy en az5 mm. olmalıdır. CE işareti ile birlikte Notifiye (atanmış)
kuruluşun kimlik No.su olmaması, yaüreticinin kendi sorumluluğu altında
(Modül A) ya da EC Tip inceleme ile(Modül B+C) uygunluk beyanı
anlamı taşımaktadır. CE işareti ile birliktebir kimlik no.su olması ise,
uygunluk beyanı sürecinde notifiye kuruluşun bulunduğunu (Modül D-H)
göstermektedir.
2.3.4.Uygunluk Değerlendirme
Ticarette teknik engellerin kaldırılması amacı ile yapıldığı bildirilen harmonize
standardizasyon, akreditasyon ve uygunluk değerlendirme sistemleri, gerekleri
122
yerine getirilmediği zaman teknik engellerin en büyüğü olarak dikkat çekmektedir.
Bu teknik engeller, ticarette pek çok sakıncayı da beraberinde getirmektedir. Bu
sakıncalar;
1. Ölçek ekonomisinin kaybedilmesi: Farklı ülkeler için farklı standartta
ürünler nedeniyle farklı hatların getirdiği maliyet.
2. Uygunluk Değerlendirme Prosedürlerinin Maliyeti: Tüm bu işlemler
yüksek maliyet getirmektedir.
3. Bilgilenme Maliyeti: Teknik düzenlemelerin anlaşılıp yorumlanma
maliyeti.
4. Sürpriz Maliyetler: Yeni ve değişen düzenlemelerin maliyeti.
5. Gizli Korumacılık: Gümrük duvarlarının kalkması ardından en önemli
korumacılıktır.
6. Serbest Ticaretin Önlenmesi: İç pazarlar daha cazip olabilmektedir.
7. Yeni
Yatırımları
Engelleyici
Etkiler:
Ülkeler
arası
farklılıklar,
yatırımcıları caydırmaktadır.
8. Teknoloji de geri kalma: Akreditasyon-Belgelendirme ile teknoloji
arasında yakın paralellik vardır.
123
2.4.TEKNİK DÜZENLEMELER VE STANDARTLAR
Standardizasyon,
Uluslararası
Standardizasyon
Teşkilatı'nın
(iSO)
tanımıyla;"Belirli bir faaliyetle ilgili olarak ekonomik fayda sağlamak üzere bütün
ilgili taraflarınyardım ve iş birliği ile belirli kurallar koyma ve bu kuralları uygulama
işlemidir. Standardizasyon tüketicinin kaliteli ve ekonomik ürünleri talep etmesi
sonucu olarakortaya çıkan bir faaliyettir. Standardizasyonun üreticiye, tüketiciye ve
ekonomiye olanyararlarının yanı sıra, insan hayatı için hayati öneme haiz olan
çevreyi koruma yönündende çok büyük faydaları bulunmaktadır.
Standart ise, standardizasyon çalışması sonucu ortaya çıkan belge veya
dokümanolarak tanımlanabilir. Standartlar bilimsel, teknik ve deneysel çalışmaların
kesinleşmişsonuçlarını esas alır. Bugün dünyada standartlar ürün, hizmet, sistem,
performans, güvenlik gibi çeşitli konularda ulusal, bölgesel ve uluslararası standart
kuruluşlarıtarafından hazırlanmaktadır.
Standartlar, yönetmelik ve direktiflerin aksine uygulanması zorunlu dokümanlar
değildir.
Üreticiler,
direktiflerde
belirtilen
gerekleri
başka
yollarla
da
kanıtlayabilirler. Ancak genellikle bu çok zaman ve fazla masraf gerektirdiği için,
standartlar tercih edilmektedir.
Standard Organizasyonlarını arasındaki hiyerarşiyi şu şekilde sıralayabiliriz.
1. Uluslararası
2. Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu (ISO)
3. Uluslararası Elektronik Komisyonu (IEC)
Avrupada Standardizasyon
1. Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN)
2. Avrupa Elektronik Standardizasyon Komitesi (CENELEC)
3. Avrupa Telekominikasyon Standart Enstitüsü (ETSI)
124
Ulusal Standardizasyon Ulusal Standardizasyon Organizasyonları
Özellikle 1985’lerden sonra yeni yaklaşım ve 1990’ların başında da küresel
yaklaşım politika ve sistemlerinin benimsenmesi ardından standardizasyon
kuruluşları çok daha büyük önem kazanmıştır.
“Standart”, resmiyeti tanınmış bir kuruluş tarafından yaygın olarak ve tekrar
kullanılmak üzere kabul edilen, ürün veya ilgili işlem ve üretim yöntemleri için
kurallar, rehberler ya da özellikler temin eden ve uyulması zorunlu olmayan belgedir.
Ülkemizde standartlar yasa gereği, yalnızca Türk Standartları Enstitüsü tarafından
hazırlanmaktadır. “Teknik düzenleme” ise, idari hükümler de dâhil olmak üzere,
ürünlerin özelliklerini veya ürünlere dair işleme ve üretim yöntemlerini belirten ve
uyulması zorunlu olan metindir.
Devletler, piyasaya arz edilecek ürünlerin insan sağlığına, can ve mal güvenliğine,
çevreye, hayvan ve bitki sağlığına, tüketici haklarına veya korunması amaçlanan
benzeri temel değerlere zarar vermemesi ve tehlike oluşturmaması için gerekli
önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla,
ülkemizdeki ilgili kurumlar, sorumlu oldukları ürünlere ilişkin teknik düzenlemeler
yayımlamakta ve uygulamaktadır. Teknik düzenlemelerin dış ticaret sistemine
yansıtılması ise, Ekonomi Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmektedir. Teknik
düzenlemelere uyum, ürünlerin yurt dışı pazarlara erişiminde hayati rol oynarken,
tersi de ciddi teknik engeller yaratabilmektedir. Ülkelerin uyguladığı birbirinden
farklı teknik düzenlemelerin dünya ticaretinde malların serbest dolaşımına engel
teşkil etmemesi amacıyla ülkemizin de üyesi olduğu Dünya Ticaret Örgütü
çerçevesinde Ticarette Teknik Engeller Anlaşması hazırlanmıştır. Söz konusu
Anlaşma, teknik düzenlemelerin hazırlanması ve uygulanması aşamasında yerli ve
yabancı ürünler arasında ayırım yapılmaması, teknik düzenlemelerin amaçlanan
hedefe ulaşmak için gerekenden daha fazla ticareti kısıtlayıcı etkisi olmaması ve
ülkelerin teknik düzenleme taslaklarını diğer ülkelere önceden bildirmeleri yoluyla
şeffaflık sağlanmasını temel ilkeler olarak belirlemektedir.
Öte yandan, ülkemiz ile Avrupa Birliği (AB) arasında tesis edilen Gümrük Birliği
hükümleri, AB’nin ürünlere ilişkin teknik mevzuatının ve CE işareti, onaylanmış
125
kuruluşlar, piyasa gözetimi ve denetimi, genel ürün güvenliği ve bildirimler gibi
yatay kurallarının Türkiye tarafından uyumlaştırılmasını gerektirmektedir. Söz
konusu uyumlaştırma faaliyeti de, ülkemiz ile AB arasında malların serbest
dolaşımının önündeki engelleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda,
AB’nin teknik düzenlemelere ilişkin yatay kuralları, 4703 Sayılı Ürünlere İlişkin
Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve bu Kanunun
Uygulama Yönetmelikleri ile ulusal mevzuatımıza aktarılmıştır. AB’nin özellikli
olarak ürünlere ilişkin teknik düzenlemelerinin önemli bir bölümü ise, ilgili
Bakanlıklar tarafından uyumlaştırılmış olup, uyum faaliyetleri halen devam
etmektedir. İthalatta ve ihracatta ürünlerin tabi olacağı teknik düzenlemeler ise Dış
Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi Kararı, Yönetmeliği Ürün
Güvenliği ve Denetimi Tebliğleri ile belirlenmektedir.
Standartlaşma, bazı ürünlerin ayrımında kullanılan ve üretilen ürünlerin uymak
zorunda olduğu sınırların, derecelerin belirlenmesidir. Standart, ürünlerin kalitelerini,
niteliklerini,
özelliklerini
belirleyen
bir
tanımlama
listesidir.
Ürünler
standartlaştırılarak, belirli bir standarda göre, bir örneklik, beraberlik sağlanmış olur.
Bir işletmeci kendi mallarına özgün standartlar belirleyebileceği gibi, içinde yer
aldığı endüstrinin koyduğu standartlara ulusal ve uluslararası standartlara uyabilir.
Standartlar, ağırlık, büyüklük, dayanıklılık, olgunluk, kimyasal bileşim vb. olabilir
(Tenekecioğlu, 1994: 180). Yan sanayii firmalarının çoğu küçük ve orta ölçeklidir.
Üretimlerinde standartlaşma yoktur. Atölye bazında çalışan ve iç piyasada tamamen
yedek parça ihtiyacını karşılamaya yönelik, organize olmamış firmalardır.
Ülkemizde
yaklaşık
1.000
civarında
olan
bu
firmalar,
hassas
teknoloji
gerektirmeyen, basit sayılabilecek üretim yöntemlerini kullanarak üretimde
bulunmaktadırlar (Özbek;2000: 10).
Kalite ve standardizasyondaki eksiklikler: çoğu firma, kalite faaliyetini sadece
malın nihaî safhası ile ilgili olarak görmektedir. Halbuki modern anlayışa göre kalite
faaliyeti; malın üretimi için girdi temininden başlayıp, ürün haline getirilmesi,
etiketlenmesi, ambalajlanması ve tüketiciye ulaştırılmasına kadar olan süreci içerir
(Bağrıaçık, 1989: 155).
126
2.4.1.Uluslararası Standardizasyon Kuruluşları
Uluslararası
Standardizasyon
Standardization-ISO),
Uluslararası
Teşkilatı
(InternationalOrganization
Elektroteknik
Komisyonu
for
(International
Electrotechnical Commission-IEC) ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği
(International Telecommunication Union-ITU) uluslararası alanda standart yapma
faaliyetlerini yürüten kuruluşlardır. IEC, elektrik, elektronik ve ilgili teknolojiler
konusunda uluslararası standartları oluştururuken, ITU, telekomünikasyon alanındaki
uluslararası standartları hazırlamaktadır. ISO ise, IEC ve ITU'nun çalışma konuları
dışında kalan tüm alanlarda standardizasyon çalışmalarını yürüten en büyük
kuruluştur.
2.4.2.Avrupa Standardizasyon Kuruluşları
Avrupa standardizasyon kuruluşları da standardizasyon konuları açısından
uluslararası standardizasyon kuruluşlarıyla benzer bir yapı arz etmektedir. Avrupa
Elektroteknik Standardizasyon Komitesi (European Committee for Electrotechnical
Standardization- CENELEC), Avrupa'nın elektroteknik alanındaki standartlarını
hazırlamaktadır. Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsü (European
Telecommunications Standarts Institute-ETSI) ise, telekomünikasyon sektöründeki
standart çalışmalarını yürütmektedir. CENELEC ve ETSI'nin faaliyet alanına giren
konuların dışındaki tümstandartlar, Avrupa Standardizasyon Komitesi (European
Committee for Standardization- CEN) tarafından hazırlanmaktadır.
127
2.4.3.Türkiye Ulusal Standartları TSE
Her türlü madde ve mamul ile usul ve hizmet standartlannı hazırlamak amacıyla
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesinde 16 Ekim 1954 tarihinde Türk
Standardları Enstitüsü kurularak çalışmalarına başlamıştır.
Kısa adı ve markası TSE olan Enstitü, 18 Kasım 1960 tarih ve 132 sayılı Kanunla
bugünkü tüzel kişiliğe haiz, özel hukuk hükümlerine göre yönetilen bir kamu kurumu
niteliği kazanmıştır. Bu günlerde TSE kuruluş kanunun uluslararası standart
kuruluşlarının yapıları dikkate alınarak güncellenmesi çalışmaları devam etmektedir.
Türk Standardları Enstitüsünün yapısı incelendiğinde, en üst yönetim ve karar
organının Genel Kurul olduğu gözlemlenmektedir. Yönetim Kurulu TSE'nin yürütme
organı olup, üç yıl için seçilen bir Başkan ve dört üyeden oluşmaktadır. Denetleme
Kurulu,
TSE'nin
hesaplannı
ve
bununla
ilgili
faaliyetlerini
denetlemekle
yükümlüdür. Teknik Kurul, Enstitüce hazırlanan standart tasarılannı kabul eden
teknik bir organdır, söz konusu standart tasarıları, standardın ilgili olduğu alanda
uzman olan kişilerden oluşan ihtisas Kurullarında hazırlanmaktadır. YaInız Türk
Standardları Enstitüsü tarafından kabul edilen standartlar Türk Standardı adını alır.
Bu standartlar ihtiyari olup, standardın ilgili olduğu Bakarılığın onayı ile mecburi
kılınabilir. Bir standardın mecburi uygulamaya alınabilmesi için Türk Standardı
olması gereklidir, Mecburi kılınan standartlar Resmi Gazete'de yayınlanır.
Türk Standardları Enstitüsü, temel fonksiyonu olan standart hazırlama
faaliyetlerini, ihtisas Kurulları adı verilen organlar vasıtasıyla yerine getirmektedir.
Türk standartlarının hazırlanmasında, standart ve standardizasyon ile ilgili tüm
tarafların (üretici, tüketici, üniversiteler, kamu, sivil toplum örgütleri v.b)
görüşlerinin alınması ve standartların bu görüşlerin değerlendirilmesi sonucunda
yayınlanması prensibi ile hareket edilmektedir.
Standart hazırlama faaliyetlerinin daha çağdaş bir yapıya kavuşturulması
amacıyla, 2004 yılında ihtisas Kurullarına ilaveten "Ayna Komiteleri" kurulmuş ve
çalışmalarına başlamıştır. Ayna Komitelerinin temel amacı; ulusal, bölgesel veya
uluslararası standart hazırlama faaliyetlerine ilgili tüm tarafların aktif katılımını
128
sağlamak,
standart
hazırlama
faaliyetleri
konusunda
tüm
ilgili
tarafları
bilgilendirmek, resmi ülke görüşünü belirlemek ve bu görüşlerin uluslararası
/bölgesel standartlarda yer almasını sağlamaktır.
2.5.TÜRKİYE'NİN GATT-DTÖ-AB ANLAŞMALARINA UYUMU
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Anlaşması ve eki Anlaşmalar Türkiye
tarafından 26.1.1995 tarih ve 4067 sayılı Kanun ile onaylanmış ve 3.2.1995 tarih
ve95/6225 sayılı Kararname ile 31.12.1994 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş
bulunmaktadır. Söz konusu Anlaşmaya taraf devletler aynı zamanda, bu paket içinde
yer alan "Ticarette Teknik Engeller Anlaşmasına (TTE) da taraf olmuşlardır.
Dış Ticarette standardizasyon uygulamaları ilk olarak 1985 yılında Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan Tebliğlerle yürütülmeye başlamıştır. İhracat ve
ithalatta standardizasyon ve uygunluk değerlendirmesine yönelik faaliyetleri tek
mevzuat altında toplamak, uygulamalara etkinlik getirmek, ayrıca bu faaliyetlerin
uluslararası anlaşma ve teamüllere uygun olarak yürütülmesini sağlamak amacını
taşımaktadır.
Dış Ticarette Standardizasyon Rejimi Kararı, bu Karara dayalı
Yönetmelik ve Tebliğler, Dış Ticaret Müsteşarlığı Dış Ticarette Standardizasyon
Genel Müdürlüğü tarafından 9 Mart 1995 tarih ve 22222 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanarak, 8 Nisan 1995 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Daha sonra, Gümrük
Birliği'nin
gerektirdiği
bazıdüzenlemelerin
yapılmasına
imkân
verecek
mekanizmalarla genişletilmiş olarak, Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve
Standardizasyon
(DTTDS)
Rejimi
adıyla
01.02.1996
tarihinde
yeniden
yayımlarımıştır.
Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi ile ithalat ve
ihracat alanındaki uygulamalar Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması'ndan doğan
yükümlülüklere uygun hale getirilmiştir. Bu suretle, Avrupa Birliği ile Gümrük
Birliği Kararı çerçevesinde, Türkiye'nin AB standardizasyon sistemine geçişi için
129
tanınan 5 yıllık sürede doğabilecek boşluk giderilerek, DTTDS Rejimi, AB mevzuat
uyumu için bir geçiş rejimi olarak uygulamaya konmuştur.
Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi ile iç piyasada
Türk Standardına uygunluğu zorunlu bulunan ürünlerin, itlıalatında da, Türk
standardına veya uluslararası standarda uygun olmaları zorunluluğu getirilmiştir. Söz
konusu uygulama ile yerli sanayimiz standart dışı ve ucuz itlıal ürünlerin haksız
rekabetinden, tüketicimiz de kalitesiz ürünlerden korunmaya çalışılmıştır.
2.5.1.Korumacılık Politikaları ve Türkiye
Tarife ve tarife dışı engellere değindikten sonra Türkiye açısından Ticaret
Politikası Savunma Araçları (TPSA) nedir ve nasıl uygulanmaktadır konusuna
değinmekte yarar vardır. TPSA, DTÖ karaları ve uygulamaları ile uyumlu olarak
tasarlanan ve yine Türk yasaları ile uyumlu olarak uygulanan savunma araçlarıdır.
TPSA ithal edilen benzer ve rakip ürünler nedeni ile yerli imalatçının ciddi zarar
görmesi ya da ciddi zarar görmesi olasılığı olduğu zamanlarda uygulanır. Bu TPSA,
yerli üretici, sanayi dalları veya emekleyen sanayi dallarını korumayı amaçlayan
önlemler, damping karşıtı önlemler ve sübvansiyon karşıtı önlemleri içerir. TPSA
birçok mevzuat ve hükümlere tabidir. Güncel olarak yasalar ve mevzuat kapsamında
kullanılan ve uygulanan TPSA’nı sayarsak:
1. İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun,
2. İthalatta Koruma Önlemleri Hakkında Mevzuat,
3. İthalatta Kota ve Tarife Kontenjanı İdaresi Hakkında Mevzuat,
4. İthalatta Gözetim Uygulanması Hakkında Mevzuat,
5. Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri
Hakkında Mevzuat,
130
6. İkili Anlaşmalar ve Protokoller veya Diğer Düzenlemeler Kapsamı
Dışında, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve
Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat,
7. Türkiye'nin Ticari Haklarının Korunması Hakkında Mevzuat ve Çin Halk
Cumhuriyeti Menşeli Malların İthalatında Korunma Önlemleri Hakkında
Mevzuat (Gökmen, 2013: 23–25).
Yukarıda ifade edilen mevzuat gereği, TPSA ayıltılı olduğu ve çağdaş standartlar
çerçevesinde Türk ticareti, ekonomisi, üretici ve tüketiciyi korumayı amaçladığını
söyleyebiliriz. Ek olarak, serbest ticaret ve girişimciliği temel ekonomik taşlar olarak
benimsemiş Türkiye Cumhuriyeti’nin bu koruma önlemlerinin uygulanabilmesi için
bir ürünün benzer ya da aynı çeşit rakip ürünler imal eden üreticiler üzerinde ciddi
zararlar veren veya ciddi zararlar verebilecek hacim ve miktarlarda ithal edilmesi ve
haksız rekabetin oluşmaya başlaması halinde uygulanabilir. Uygulamalar sınırlı ve
geçici olmak ve zararı ortadan kaldırmak üzere uygulanabilir. Yoksa serbest ve adil
ticareti önleyici uygulamalarda bulunulmaz. Sınırlamalar ise daha çok gümrük
vergilerinin oranın arttırılması veya miktar sınırlamaları ile gerçekleştirilir. Eski
durumuna sağlıklı bir biçimde geri dönülmesi ve serbest rekabet ortamının yeniden
sağlanması ise bu tarz uygulama ve önlemlerin de ortadan kalkacağı açıktır
(Gökmen, 2013: 23–25).
İthalat ve ihracatta uyulması gereken ölçütler resmi kurumlar tarafından çıkartılan
standartlar tarafından belirlenir. Bu anlamda standart, resmi bir kurum tarafından
belirlenen,
yaygın olarak tekrar uygulanan,
rehber özelliği taşıyan resmi
metinlerdir. Buna çok benzeyen teknik özelikler ise standartları somut hale getiren ve
uyulması kesinlikle mecburi olan ölçütlerdir. Devletlerin bu tarz önlemleri
almalarının nedeni ise piyasada dolaşacak ve sürekli olarak el değiştirebilecek
ürünlerin kamu sağlığı, can güvenliği, çevre, diğer canlılar ve tüketiciler açısından
zarar verme olasılığını ortadan kaldırmaktır. İthal edilen ürünlerin tüketici ve çevreye
olası zararını önlemek için, Ekonomi Bakanlığı, gerekli kurumlar ile çalışarak resmi
düzenlemeleri yapar. Bu anlamada, standart ve teknik düzenlemelerin yapılması
sadece ithalat açısından değerlendirilmemeli, ayrıca ihracatı yapılacak ürünlerinde
131
gerekli standartlar ve teknik düzenlemelere uyulması, yurt dışına açılırken yerli
işletmelerinin olası sorunlar ile karşılaşmalarının önün geçilmesini sağlar (Gökmen,
2013: 23–25) .
Koruma politikası araçları içinde ithalat denetimleri önemlidir. Kamu sağlığı ve
çıkarı açısından özellikle tarım ürünlerinin ithalatında yapılan denetimler etkindir.
Tarım Ürünlerine Dair Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliği kapsamında, ithal edilen
tarım ürünlerinin denetimi sağlık ve güvenlik açısından ayrıntılı olarak yapılır.
Ayrıca, sanayi ürünlerinin ithalatı ve bu ürünlerin nitelik ve güvenilirliliğinin
sağlanması için,
ithal edilen ürünlerin Türk Standartları Enstitüsü
(TSE)
koşullarına uyması mecburidir. Bunlara ek olarak sağlık sektöründe yerine
getirilecek ithalat tedbirleri Sağlık Bankalığı’nın belirlediği koşullar ve özel izinlere,
çevrenin korunmasını ve zarar görmesini engelleyici önlemler Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın uygulama ve standartlarına tabidir.
Bunlarla birlikte tütün ve alkol ürünleri ilgili üst kurul tarafından belirlenen
standartlara tabidir. Burada sayılan denetimlerin yapılması için eş güdümlü
çalışmalar sonucunda her konu için ayrı bir tebliğ çıkartılmış ve işlemler bu tebliğler
doğrultusunda ve Ekonomi Bakanlığı yerine getirilmektedir (Gökmen, 2013: 23–25).
2.5.2.Türkiye’nin Teknik Düzenlemeler Mevzuatı
13.10.2005 tarih ve 25965 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan2005/9454 sayılı Dış
Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi Kararı’ nın amacı, dış
ticarette teknik düzenlemeler, standartlar, uygunluk değerlendirmesi ve denetimler
çerçevesinde; (Hacılıoğlu, 2009: 35)
1. Dış ticarette uygulanacak teknik düzenlemeler, standartlar, uygunluk
değerlendirmesi ve denetimlerin uluslararası ticarete gereksiz engel teşkil
etmesini önlemek ve ticareti geliştirmek,
132
2. İhraç ürünlerin güvenli ve kaliteli olmasını sağlamak suretiyle, ihracatta
rekabet gücünü artırmak ve dış alıcıların ürünlerimizi tercih etmesini
sağlamak,
3. İthal ürünlerde düşük kaliteden kaynaklanan haksız rekabeti ve yanıltıcı
uygulamaları önlemek, tüketiciyi koruyucu ve kaliteyi yükseltici tedbirleri
almak,
4. İthal ve yerli ürünler arasında ayrımcılık yaratmayacak şekilde ithal
ürünlerin ilgili teknik düzenlemelere uygun ve/veya güvenli olmasını
temin etmek; insan sağlığı ve emniyetinin, hayvan ve bitki varlığının ve
çevrenin korunması ile kamu ahlakı, kamu düzeni ve kamu güvenliği
gereklerini yerine getirmek,
5. Uluslararası anlaşmalar ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasında kurulan
Gümrük Birliği kapsamındaki teknik mevzuatın dış ticaret sistemine
uyarlanmasını sağlamak,
6. Dış ticarette teknik düzenlemeler, standartlar, uygunluk değerlendirmesi
ve denetimlerde yetkili kuruluşları, yapılacak işlemleri ve uygulama usul
ve esaslarını belirlemektir
2.5.3.Türkiye Dış Ticaret Standardizasyonu
Dış Ticarette Standardizasyon uygulamalarının hukuki temelini, 8.1.1996 tarih ve
96/7794 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Dış Ticarette Teknik
Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi Kararı'nın 2. maddesinin (a) ve (b) bentleri
ile Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Yönetmeliği'nin 11.
Maddesi oluşturmaktadır.
Dış Ticarette Standardizasyon uygulamalarının genel amacı; dış ticarette
uygulanacak teknik mevzuat, spesifıkasyon ve standartların uluslararası ticarete
teknik engel teşkiletmesini önlemek ve ticaret hacmini arttırmaktır. Genel amacın
133
yanı sıra, ihracatta ürünlerin dış ülkelerdeki iyi şöhretini muhafaza etmek ve dış
alıcıların ürünlerimizi tercih etmesini sağlamak, İthalatta ise, ithal malları ile
ülkemizde üretilen ürünler arasında oluşabilecek haksız rekabeti önlemek, ithal
ürünlerden kaynaklanabilecek insan, hayvan ve çevre sağlığına olumsuz tesir
edebilecek hususları bertaraf etmek amacıyla gerçekleştirilir. Bu çerçevede, gerek
ihracat gerekse ithalat uygulamalarında ürünlerin ilgili teknik düzenleme,
spesifikasyon
ve
standartlara
uygunluğu,
ilgili
kuruluşlar
tarafından
denetlenmektedir.
2.5.3.1.İhracatta Standardizasyon
İhracatta standardizasyon uygulamaları, Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve
Standardizasyon Yönetmeliği çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Söz konusu
Yönetmeliğin Ek 1'inde yer alan yaş meyve ve sebze, bitkisel yağlar, pamuk ve
kurutulmuş meyvelerden oluşan ürünler ihracat aşamasında standardizasyon
denetimine tabi tutulmaktadır.
İhracatta standardizasyon denetimleri için Ekonomi Bakanlığına bağlı Ürün
Denetmenleri Grup Başkanlıklarına müracaat edilmesi gerekmektedir. Yönetmelik
hükümlerine göre; ihraç edilecek ürün Yönetmeliğin Ek 1'i içerisin deyer alan bir
ürün ise, ihracatçı veya temsilcisi standardizasyon denetimi için Ürün Denetmenleri
Grup Başkanlığına müracaat etmelidir. Müracaat sonrası Ürün Denetmenleri en geç
yirmi dört saat içerisinde ihraç edilecek ürünü, ilgili tüzük veya standardında
belirtilen kriterler çerçevesinde tetkik eder. Eğer ürün, ilgili tüzük veya standardına
uygun görülürse, ihracatçıya Gümrüklere ibraz edilmek üzere Kontrol Belgesi verilir.
İhraç edilecek ürünün Kontrol Belgesinin bulunmaması, süresinin geçmiş olması,
ambalajlarının üzerinde parti numarası ve diğer resmi işaretlerne bilgilerinin
bulunmaması halinde ilgili Gümrük İdaresince söz konusu ürünün ihracatına izin
verilmez. Denetime konu olan ürünler ve ilgili standartlar ile denetim hususları,
ayrıntılı bir şekilde Yönetmelikte açıklanmaktadır.
134
Aşağıdaki durumlarda, gümrük idarelerince Kontrol Belgesi aranmaz:
1. İhraç edilecek ürünle ilgili Ticari Kalite Denetim Yeterlilik Belgesi'nin ve
gerektiğinde malın özelliğine göre Müsteşarlıkça istenebilecek ilave belge
ve/veya analiz raporlarının, anılan belge sahibi imalatçı-ihracatçılar
tarafından ilgili gümrük idaresine ibrazı halinde,
2. Yurt dışında inşaat, tesisat ve montaj işi alan müteahhitler tarafından,
işçilerinin ihtiyacı olan zorunlu standartlar kapsamındaki maddelerin
ihracatında, ilgili merci tarafından düzenlenecek ihraç müsaadesinin ilgili
gümrük idaresine ibrazı halinde,
3. Hariçte İşleme Rejimi kapsamında yapılacak ihracatta,
4. Bedelsiz ihracatta 21 sayılı Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliği'nde,
Ticari Kalite DenetimYeterlilik Belgesi verilecek ürün ve ürün grupları,
belge alması gereken firmaların sahip olması gereken asgari koşullar,
belgeli fırmaların mükellefiyetleri ve denetleme şartları ile sorumluklarına
ilişkin düzenlemeler ayrıntılı bir şekilde ifade edilmektedir.
2.5.3.2.İthalatta Standardizasyon
İthalatta standardizasyon denetimleri, Dünya Ticaret Örgütünün Ticarette Teknik
Engeller Anlaşması'na uygun olarak, can ve mal güvenliği, tüketicinin korunması ve
haksız rekabetin önlenmesi amacıyla gerçekleştirilmektedir. İthalatta uygunluk
değerlendirme işlemleri, bir başka deyişle standardizasyon denetimleri, kontrol
kapsamındaki ürünler dikkate alınarak Ekonomi Bakanlığı Ürün Güvenliği ve
Denetimi Genel Müdürlüğünce yayımlanan Tebliğlerin hükümleri gereğince
gerçekleştirilmektedir.
Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliği (2015/1): Söz konusu Tebliğ, ürünlerin risk
dereceleri dikkate alınarak üç ayn ürün grubu ve buna bağlı standartlistesi
belirlenerek oluşturulmuştur. Genel anlamda bir çok sınai ürünün ithalatta uygunluk
135
değerlendirmesi prosedür ve şartlarını açıklayan bu Tebliğ, risk derecelerine göre
ürünleri yüksek, orta ve düşük riskli ürünler olarak sınıflandırarak her biri için ayrı
bir uygunluk değerlendirme prosedürü öngörmektedir. Buna göre;
1. Yüksek Riskli Ürünler: Tebliğin Ek 1 no.lu listesi kapsamında yer
alanürünlerin
uygunluk
değerlendirme
işlemleri,
ilgili
standart,
Yönetmelik ve Teknik Belgeye göre ürün spesifikasyonlarının ve teknik
özelliklerinin Türk Standartları Enstitüsü tarafından test edilmesi ile
değerlendirilir.
2. Orta Derecede Risk Taşıyan Ürünler: Tebliğin Ek 2 no.lu listesinde
yeralan ürünler olup, bu kapsamda bir ürün ithal edilirse, ilgili standardına
göre bir defaya mahsus olarak test edilen ürün, gerekli görülen haller
dışında, tipi, türü, sınıfı, menşei ithalatçısı ve üreticisinin aynı olduğu
müteakip ithalatlarda tekrar teste tabi tutulmamaktadır. Ancak, ithalatçının
test edilen partiden sonra yaptığı ithalatlarda, ürünlerin test edilen
ürünlerle aynı ve ilgili mevzuata uygun olup olmadığının kontrolü
amacıyla, her takvim yılı içinde bir defa olmak üzere, ithal edilen
ürünlerin herhangi bir partisinden alınacak numuneler uygunluk
tabi
değerlendirmesine
değerlendirmesinden
tutulur.
olumsuz
Bu
sonuç
şekilde
alınan
yapılan
ürünlerin
uygunluk
ithalatçıları
tarafından daha sonra ithal edilecek aynı GTİP numaralı ürünler, arka
arkaya gelecek partilerden alınacak numuneler uygun çıkıncaya kadar
kontrole tabi tutulur. Bu uygunluk sağlandıktan sonra tekrar normal
uygulamaya geçilir.
3. Düşük Riskli Ürünler: Tebliğin Ek 3 no.lu listesinde yer alan
ürünlerinuygunluk değerlendirme işlemleri, evrak üzerinden gerekirse test
yapılmak suretiyle gerçekleştirilir. Bu çerçevede, 2015/1 Tebliği
kapsamında bir ürün risk derecesine göre hangi liste kapsamında yer
alıyorsa, buna göre belirlenmiş uygunluk değerlendirme prosedürü
izlenerek standardizasyon denetimine tabi tutulmaktadır. Türk Standardları
Enstitüsü (TSE)
tarafından yapılan uygunluk değerlendirme işlemleri
136
sonucunun olumlu sonuçlanması halinde, ithalatçıya gümrüklere ibraz
edilmek üzere"Uygunluk Belgesi" verilir. Uygunluk değerlendirmesinden
olumsuz sonuç alınmasıhalinde ise, TSE tarafından ret sebeplerini de
içeren biryazı ithalatçı firma, gümrük idaresi ve Ekonomi Bakanlığı Ürün
Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğüne verilerek bu mevzuat
hükümleri gereği malın ithaline izin verilmez.
Söz konusu Tebliğ; kapsamında yapılacak ithalatlarla ilgili hükümleri, uygunluk
değerlendirme işlemlerine taraf olan kuruluşların izlemesi gereken prosedürleri ve
düzenlenecek belge ve raporları ve uygunluk değerlendirme işlemleri ile ilgili
muafiyet hususlarını detaylı bir şekilde düzenlemektedir.
2.5.4.Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliğleri
1. Tebliğ 2015/2: ithal edilen ürünün Tebliğin Ek 1 no.lu listesinde yer alan
bitkisel ve hayvansal ürünleri kapsaması halinde, ilgili standartlarına
uygun olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu Tebliğ kapsamında ithal edilen
ürünün ticari kalite ve standartlara uygunluğu, Ekonomi Bakanlığına bağlı
Ürün Denetmenleri tarafından kontrol edilir. Yapılan denetimin olumlu
sonuçlanması halinde ithalatçıya Gümrüklere ibraz edilmek üzere "kontrol
belgesi" verilmektedir. Kontrol belgesi bulunmayanmalların ithaline izin
verilmemektedir.
2. Tebliğ 2015/3: Söz konusu Tebliğ, Tebliğin Ek I ve Ek II/A-B sayılı
listelerinde yer alan yakıt, atık ve metal hurdaların ithalatında, bu yakıt
atık ve metal hurdaların çevrenin korunması yönünden uygunluğunu
"kontrol belgesi" ile belirler. Tebliğin Ek III'ünde yer alan atıkların ithalatı
yasaktır. 2015/3 Tebliğinin Eki ve Ek II/A-B listeleri kapsamındaki
ürünler ithal edilmekistenildiği takdirde kontrol belgesi alınabilmesi için,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca istenecek taahhütname ve Tebliğde
istenen bilgi ve belgelerle birlikte malların ihracatçı ülkede çıkış işlemleri
137
tamamlanmadan önce, söz konusu Bakanlığa başvurulması gerekmektedir.
Ayrıca, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gerekli gördüğü takdirde, eşyanın
ilgilisine teslimi öncesinde uluslararası şirket veya resmi kuruluşlardan
denetim isteyebilmektedir. Tebliğin Ek II/C listesinde yer alan atıkların
ithalatı için, bu atıkların çevreye karşı duyarlı bir şekilde kullanılacağının
belgelenmesi halinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından süresi 1 yıl
olan "Uygunluk Yazısı" verilmektedir. Uygunluk Yazısının alınabilmesi
için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından istenen bilgi ve belgelerle
Bakanlığa müracaat edilmesi gerekmektedir. Uygunluk Yazısı ile her parti
ithalat için düzenlenecek analiz belgesinin gümrük idaresine ibrazı
halinde, Ek II/C listede yer alan atıklar için Kontrol Belgesi
aranmamaktadır.
3. Tebliğ 2015/4: Bu Tebliğ ekinde yer alan Ek I, Ek II/A-B-C ve Ek III
listeleri kapsamındaki; ilaç ve kozmetik sanayiinde kullanılan ham madde,
madde, mamul ve müstahzarlarının ithalatında, bu maddelerininsan sağlığı
ve güvenliği yönünden uygunluğu, "kontrol belgesi" ile belirlenmektedir.
Kontrol Belgesi Sağlık Bakanlığı tarafından verilmektedir.
4. Tebliğ 2015/5: Tebliğ eki listelerde (Ek I, Ek I1/A-B, Ek III, Ek LV, Ek
V/A-B, Ek VI-A) yer alan ürünlerin ithalatında ilgili gümrük idaresince
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından düzenlenen Kontrol
Belgesi aranır. Kontrol Belgesi alınması için; Kontrol Belgesi Formu (Ek
VII), proforma fatura veya fatura ile ürünün çeşidine göre Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığınca istenebilecek diğer belgelerle birlikte adı geçen
Bakanlığa veya bu Bakanlıkça yetki verilen taşra teşkilatına başvurulur.
Tebliğ eki (Ek Il-C ve VI-B) sayılı listelerde yer alan ürünlerin ithalatında,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca düzenlenen Kontrol Belgesi
aranmaz. Ancak, bu ürünlerin ithalatına, Ek Il-C listede yer alan ürünlerin
insan ve hayvan sağlığı yönünden, EkVI-B listede yer alan ürünlerin ise
gıda güvenliği yönünden uygunluğunun adı geçen Bakanlık veya
Bakanlığın
yetkili
birimlerince
tespit
edilmesi
koşuluyla
izin
verilmektedir. Damızlık harici canlı hayvanlar ile hayvan maddelerinin
138
ithalatında Kontrol Belgesi alınabilmesi için yapılan başvurularda, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yayımlanan "Damızlık Harici
Canlı Hayvanlar ile Hayvan Maddelerinin ithalatında, Kontrol Belgesi
Düzenlenmesi
için
Aranacak
Belgeler
Hakkında
Tebliğ
(Tebliğ
No.2015/32)" ile "Damızlık Harici Canlı Hayvanlar ile Hayvan
Maddelerinin ithalatındaKontrol Belgesi Düzenlenmesi için Aranacak
Belgeler Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ
(Tebliğ No. 2004/8)" hükümleri uygulanır. Kontrol Belgesine istinaden
ithal edilmek istenen maddelerin ilgilisine teslimi aşamasında insan sağlığı
ve güvenliği, hayvan ve bitki varlığı ve sağlığı yönünden uygunluğunun
Bakanlık veya Bakanlığın yetkili birimlerince tespit edilmesi halinde, bu
maddelerin ithalatına izin verilmektedir.
5. Tebliğ 2015/6: Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan
Kimyasallara İlişkin Tebliğ Bu Tebliğin Ek I-A-B sayılı listesinde yer alan
kimyasalların ithalatında, bu kimyasalların çevrenin korunması yönünden
uygunluğu, "Kontrol Belgesi" ile belgelenir. Bu Tebliğin Ek II sayılı
listesinde yer alan kimyasalları ithal etmek isteyenlerin ise Çevre ve
Şehircilik Bakanlığından "Kimyasal Madde ithalat Belgesi" almaları
zorunludur. Ek III sayılı listede yer alan kimyasalların ithalatı yasaktır.
6. Tebliğ 2015/7: Söz konusu Tebliği içerisinde yer alan maddelerin Serbest
Dolaşıma Giriş Rejimi, Dâhilde İşleme Rejimi, Gümrük Kontrolü Altında
işleme Rejimi ve Geçici ithalat Rejimine tabi tutulması halinde, gümrük
idarelerince, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunca düzenlenen
"Uygunluk Belgesi"aranmaktadır.
2.5.5.AB Teknik Mevzuatının Zorunlu İşaretlemeleri
AB teknik mevzuatı, beraberinde mevzuata uygunluğu simgeleyen bir takım
işaretlemeler getirmektedir. Bu işaretlemeler başlı başına bir çalışma konusu olup,
139
AB tarafından oluşturulacak yeni direktiflerle bu işaretlerin sayısının artması
muhtemeldir. Aşağıda, AB teknik mevzuatının gerektirdiği bazı işaretlemelere yer
verilmektedir.
1. CE Uygunluk Işareti: Türkiye ile AB arasında 1.1.1996 yılında
imzalanarak yürürlüğe giren 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK)
ile iki taraf arasında Gümrük Birliği tesis edilmiştir. Söz konusu kararın 8–
11. maddeleri teknik mevzuat uyumu ile ilgili olup, 8. Maddenin birinci
fıkrası, Türkiye'nin kararın yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yıl içinde AB
teknik mevzuatını kendi iç yasal düzenlemelerine dâhil etmesi gereğini
hükme bağlamıştır. 1/95 sayılı OKK da belirtilen mevzuatın listesi ile
bunların Türkiye tarafından uygulama koşulları ise, 21.5.1997 tarihli 2/97
sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile belirlenmiştir. Bugün itibariyle, söz
konusu mevzuat uyum çalışmaları çerçevesinde oluşturulan 28 adet yeni
yaklaşım direktifi mevcuttur. Yeni Yaklaşım politikası ile basınçlı
kaplardan gezi teknelerine, oyuncaklardan elektro manyetik uyumluluğa
kadar hazırlanan23 adet direktif kapsamındaki ürünlerin CE uygunluk
işareti taşıma zorunluluğu vardır. CE işareti bir anlamda ürünün pasaportu
işlevini görmekte ve bu işareti taşıyan bir malın teknik anlamdaki serbest
dolaşırnı sağlanmaktadır. Bu işaret; ilgili ürünün üretim amaçlarına ve
kullanım kurallanna uygun kullanıldığı takdirde insan, çevre ve tüketiciye
zarar vermeyeceğinin ve ayın zamanda birlikte çalışması öngörülen diğer
ürünler üzerinde olumsuz bir etki yaratmayacağının kanıtıdır. AB, 23
direktif kapsamındaki ürünler için iç tüketime ve kullanıma yönelik olsa
da CE işaretinin varlığını talep etmekte, aynı şekilde üçüncü ülkelerden
gerçekleştirilen ithalatta da CE işareti aramaktadır. CE işareti, Avrupa
Birliği'nin uyulması mecburi olan yeni yaklaşım direktifleri kapsamında
yer alan ürünlere yerleştirilen bir güvenlik işareti olduğundan, bahsi geçen
mevzuat kapsamına giren ve AB ekonomik alanında üye ülkelere arz
edilecek ürünlerin bu işareti taşıması zorunludur. CE işareti taşıması
gerektiği halde taşımayan ürünlerin AB üyesi ülkelere ilhracatı mümkün
değildir. Tiirkiye'nin de Avrupa Birliği mevzuatına uyumlaştırarak
140
uygulayacak olması nedeniyle, ulusal mevzuatımıza aktarılan ve
uygulamaya giren AB direktifleri kapsamındaki ürünlerin yurt içinde de
piyasaya arzında bu işaret aranmaktadır.
2. E Işareti: Türkiye, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi
(UNECE) çerçevesinde 20 Mart 1958 tarihinde Cenevre'de imzaya
açılmıştır. "Motorlu KaraTaşıt Araçları Malzeme ve Aksamının Onayı ve
Bu Onayın Karşılıklı Tanınması için Müşterek Koşulların Kabulüne Dair
Anlaşma"ya, 30 Haziran 1994 tarih ve 94/5822 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile 27 Şubat 1996 tarihinden itibaren taraf olmuştur. Anlaşmanın
amacı, taşıt araçlarında sürücü ve yolcuların güvenliğini sağlamaktır.
Anlaşmanın genel hükümleri çerçevesinde, Anlaşmanın ve buna bağlı
konuların görüşüklüğü BM/AEK İç Ulaşım Komitesine bağlı uzman
gruplarınca hazırlanan yönetmeliklere uygunluk, "E Tip Onayı Belgesi" ile
tescil edilmektedir. Bu onay belgeleri, ancak Anlaşmaya üye ülkelerin
yetkili idarelerince verilebilmekte ve üye ülkelerin tamamında geçerli
olmaktadır. Herhangi bir teknik yönetmelik konusu mal ile ilgili E Tip
Onayı Belgesi verilebilmesi için, belgeyi verecek ülkenin ilgili
yönetmeliği uygulayacağını BM/AEK'ya bildirmiş olması gerekmektedir.
Ayrıca, herhangi bir yönetmeliğe taraf olan ülke, yönetmeliğe uygun
olmayan malzeme ve aksamın ve bunların monte edildikleri araçların
ithalini ve satışını engelleyebilmektedir. Türkiye için E işaretini gösteren
sembol E37 dir. Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi tarafından
Türkiye için verilen numara 37'dir.
3. e37 işareti: Otomotiv ürünlerinin ilgili AB direktifine uygunluğunu
gösterentip onayı işaretidir. Ülkemizde otomotivaksam ve parçalarına
ulusal tip onayı verilerek “e" işareti kullanılmaktadır. Ancak, Türkiye
tarafından ulusal tiponaylarına verilen e37 işareti AB' de henüz
tanınmamaktadır. Ülkemizde verilentip onayı belgelerinin AB' de
tanınmasına yönelik kamu kuruluşlarınca yapılan çalışmalar devam
etmektedir.
141
4. pi işareti: Karayolu İle tehlikeli mal taşımacılığına ilişkin (94/55/EC)ve
Demiryolu İle tehlikeli maddelerin taşınması İle ilgili (96/49/EC) AB
direktiflerinin öngördüğü işaretlemeler saklı kalmak kaydıyla, Taşınabilir
Basınçlı Ekipmanlar Direktitine (99/36/EC) uygunluğu simgeleyen
işarettir.
5. Ters Epsilon işareti: Avrupa Birliği'nin klasik yaklaşım politikası ile
hazırlanmış olan Aerosol Kaplar Direktifinin (75/324/EEC) ulusal
mevzuatımıza aktarılmasıyla oluşturulan Aerosol Kaplar Yönetmeliğine
uygunluğu simgeleyen işarettir. Aerosol kaplarda bulunabilen işaretlere
dair bir örnek aşağıda belirtilmiştir.
Ölçü Aletlerinin Metrolojik Kontrollerinde Kullanılan İşaretlemeler
1. (71/316/ AT) Tip Onayı Işareti: Bir ölçü aleti, Ölçü ve Ölçü Aletlerinin
Metrolojik Kontrolleri İçin Genel Esaslara Dair Yönetmelik (71/316/AT)
ile ürünün ilgili Yönetmeliklerde tip onayı için öngörülen kontrollerden
muayene kuruluşu marifetiyle başarı ile geçmiş ise, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından söz konusu ölçü aleti tipi için bir tip onay belgesi
düzenlenir. Tip onayı verilen ürünü imal eden firma aşağıda örneği verilen
tip onay işaretini her ölçü aleti üzerinde göstermek zorundadır.
2. Sınırlandırılmış Tip Onayı Işareti: Ölçü aletleri ile ilgili Yönetmeliklerde
öngörülmemiş yeni bir tekniğin uygulanması halinde sınırlı tip onayı
verilir. Sınırlı tip onayı, iki yıl için geçerli olup, bu süre üç yıla kadar
uzatılabilir.
2.5.6.Made in EU Uygulaması
Aralık 2003'de Komisyon EU menşeinin mallarda belirtilmesi yönünde Komite'ye
bir taslak çalışma dokümanı iletmiştir. Bu doküman şu anda üye ülkelerde yürürlükte
142
olan uygulamaları incelemektedir. Mevcut durumdan giderek 3 değişik opsiyon
sunulmuştur.
1. AB'de üretimde ve ithalatta gönüllü yaklaşım kullanılmaktadır,
2. AB'de üretimde gönüllü, ithalatta mecburi,
3. AB'de hem ithalatta hem de üretimde mecburidir.
Tüketicinin korunması, Taklit ile mücadele, AB'den 3. ülkelere ihracattaki
maliyetler ile AB de ithal edilen malların maliyeti arasında bir eşitlik sağlanması,
sayılabilecek avantajlarıdır. AB ülkeleri pazarları arasında daha fazla homojenlik
yaratmak ve AB mallarının daha çekici bir imaja sahip olmasıdır. Ancak, yapılan
yoklamaya 27 kadar değişik sanayii federasyonlarından gelen cevaplarda az da olsa
bazıları made in EU'nun ithalatta mecburi olmasına menşe kurallarının yeni
maliyetler çıkaracağını ve bunun AB ye yatırımları teşvik etmeyeceğini savunarak
karşı çıkmışlardır. Karşı çıkan görüşlerden bazılarına göre mevcut durumdan vaz
geçmek Avrupa sanayine engeller koymak anlamını taşımaktadır. Mecburi bir menşe
belirtme tarife dışı bir engel olacak ve GATT kuralları ile bağdaşmayan bir
korumacılık ile eş anlamlı olacaktır. Olası böyle bir gelişmenin TRIPS anlaşmaları,
ticareti kolaylaştırma anlaşmaları ile tezatlı olacağı belirtilmiştir.
Ancak, Komisyon bu konsültasyonlar sırasında özellikle 2. opsiyonun AB'nin
GATT yükümlülükleri ile tezatlı olmadığını açıklamıştır. Birçok reaksiyonda bu
inisiyatifin nedeninin korumacı motivasyonlardan kaynaklandığı veya Komisyonun
gizli hedefi olduğu açıklanmıştır; buna karşı Komisyon sadece konuyu tartışmaya
açtığını belirtmiştir. Konu görüldüğü üzere korumacılık gizli hedefini tekrar
gündeme taşımıştır. Bu nedenle Türk sanayicileri haklı olarak EU tanımına mutlaka
GB ülkelerinin de katılması gerekliliğini hatırlatmışlardır. GATT madde XXIV 'e
göre GB ülkeleri ithalatta böyle bir ibare belirtmek zorunda kalmayacaktır. GATT
XXIV GATT madde l 'e ve bölgesel anlaşmalar maddesi IX 'a bir istisna
getirmektedir (Oğuz, 2004: 94–111).
143
2.5.7.Kalite Belgeleri
Ürün Güvenliği ve Denetimi mevzuatı çerçevesinde, özellikle söz konusu
mevzuatın muafiyet ile ilgili hükümlerinde yer alan bazı ürün ve sistem belgelerinin
açıklanması, mevzuatın sanayicimiz tarafından daha iyi anlaşılması ve uygulanması
açısından yararlı olacağı düşünülmüştür. Bu çerçevede; AQAP, ıso 9000, GMP,
TSE, TSEK ve Tip Onayı belgeleri hakkında özet bilgiler aşağıda sunulmaktadır.
2.5.7.1.Güvenlik: CE- İşareti
Ürünlere CE işareti vurulması bu ürünlerin AB ülkeleri için serbest dolaşım
“pasaportu” na sahip oldukları anlamına gelir (Akın; 1996: 66). Avrupa Birliği
ülkelerinde malların serbest dolaşımının temini amacıyla yeni yaklaşım direktifleri
ile test ve belgelendirmede küresel yaklaşım politikaları çerçevesinde ortak resmi bir
işaret uygulaması 1989 yılında başlamıştır. Uygulamanın yeni olması nedeniyle söz
konusu direktifler ve bunların üye ülke versiyonlarının yürürlüğe girmesi için bir
tarih verilmekte, belirtilen bu tarih itibari ile CE işaretinin kullanımı başlamaktadır.
Geçiş süresi sonunda ise bu işareti taşımayan malların toplulukta üretimi veya satışı
yasaklanmaktadır (TSE Bülteni: CE). CE işareti her ne kadar bir kalite belgesi
değilse de, hiç bir üretici CE işareti koyduğu malının kalitesiz olma riskini göze
alamaz. CE işareti taşıyan herhangi bir ürün, tüketicinin canına, malına veya çevreye
zarar verirse bunun yaptırımı 7 bin ile 70 bin ECU (EURO) civarında bir cezadır.
AB’ne ihracat yapmak isteyen firmalar CE işareti koyarken muhakkak bir uzman
kuruluşa danışmalıdır (Budak, 1996: 137).
144
2.5.7.2.AQAP (Allied Quality Assurance Publications):
AQAP standartları 1963 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde savunma
teknolojisindeki yüksek kalite istemleri nedeniyle hazırlanan MIL-Q–9858
standardına dayanmaktadır. MIL-Q–9858, bitmiş ürünlerin muayeneye tabi tutulması
yerine, üretim sisteminin muayeneye gerek bırakmayacak şekilde güvence altına
alınması esasına dayanır. 1968 yılında MIL-Q–9858 standartları yerini, Amerika
Birleşik Devletlerinde NATO için hazırlanan vetüm NATO üyesi ülkelerde askeri
kalite güvence standardı olarak kabul edilip yürürlüğegiren, AQAP (Allied Quality
Assurance Publications-Müttefikler Kalite GüvencesiYayınları) standartlarına
bırakmıştır. AQAP Standartları NATO'nun kalite güvence gereklerini tanımlar.
AQAP Standartlarında bir ürün kalitesinin kontrol edilmesi için gerekli
fonksiyonların düzenlenmesine yönelik bir formal ve metodik yaklaşım ihtiyacım
tanunlamak üzere"sistem" kelimesi kullanılmaktadır. Etkin bir sistem alıcıya sadece
kabul edilebilir ürünlerin istenilen zamanlarda teslim edilmesini sağlar. Bunun için,
ön tasarım çalışmalarından üretim ve kabul aşamaları dâhil, teslimat sonrası
istenilenlerin karşılanmasına kadar tüm aşamalarda gerekli kontrollerin ve
faaliyetlerin planlanması, tanımlanması ve uygulanması gerekmektedir.
2.5.7.3.Çevre: ISO 14000
Globalleşen dünyanın önde gelen unsurlarından biri çevresel değerlerin
korunmasıdır. Çevre unsurlarının sorumsuz kullanımı, çevresel kirlenmeyi önemli
boyutlara ulaştırmıştır. Kamuoyunun tepkisi çevre sorunlarına daha duyarlı hale
gelmektedir. Kamuoyunda artan bu çevresel hassasiyet işletmelerin çevreye bakışı
üzerinde etkili olmaktadır. Çevre yönetimi konusu genel işletme yönetiminin içinde
ağırlıklı bir konu haline gelmeye başlamıştır. İşletmelerin çevreyi kirletmeden üretim
yapabilmelerini ve ürettikleri ürünlerin çevreye karşı duyarlı olmalarını sağlamak
için ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi standartları yayınlanmıştır. Bugün bu
belgelere sahip işletmeler uluslararası pazarlara daha kolay girebilmektedir (TSE
145
Bülteni, :9). ISO 14000 Çevre Yönetim Sisteminin bir kuruluşa sağladığı başlıca
avantajlar şunlardır (TSE Bülteni, :9).
1. Tüketicinin çevre için beklentilerine cevap vermek,
2. Kuruluşun halkla ilişkilerini olumlu yönde geliştirmek,
3. Uluslararası yeni standartları uygulayarak alanında önder olmak,
4. İmajını ve pazar payını arttırmak,
5. Taşeronların belgelendirme ölçütlerine cevap vermek,
ISO 14000 standartlar serisi işletmelere çevre sorunlarını sistematik ve anlamlı bir
biçimde ele almalarını sağlayacak bir dizi araç sunmaktadır. Bu standartlar aşağıdaki
temel ilkeler göz önünde tutularak geliştirilmelidir.
1. İyi bir çevre yönetimi sağlanması,
2. Bütün ülkelerde uygulanabilirlik,
3. Kamunun ve standardı kullananların çıkarlarının gözetilmesi,
4. Düşük maliyetlere yol açmaları ve dünyanın her yerinde, her boyda
işletme için kolaylıkla uygulanabilirlik,
5. Esnekliğin içsel ve dışsal kontrol edilebilirliği,
6. Bilimsel tabana dayanmaları,
7. Pratik, yararlı ve kullanılabilir olmaları,
2.5.7.4.ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi:
Rekabetçi, küresel dünya pazarlarında, küreselleşen ekonomilerde başarılı
olabilmek için, rakip işletme ve ülkeler bazında asgari düzeyde sahip olunan bir
Kalite Güvence Sisteminin geliştirilmesi gerekir. Bunun sağlanması için de
146
geleneksel sistem ve düşüncelerin terk edilerek, çağdaş kalite düşüncesi ve yönetimi
işletmelerde hakim kılınmalıdır. Günümüzde uluslararası pazarlarda birçok ülke
kendi ülkesinin sınırları içine girecek olan mal ve hizmetlerde çeşitli kalite
belgelerini şart koşmaktadır (Kozlu, 1995: 104). AB ve EFTA (Avrupa Serbest
Ticaret Birliği) üyesi ülkeler üreticilerin kusursuzluğunu belgelemesi zorunluluğunu
getirmişlerdir. Yayınladıkları ISO9000 Kalite Standartları Serisi aranan şartları,
bunları tutturabilmek için gerekli yönetim sisteminin nasıl kurulabileceğini,
dokümante edilebileceğini ve sürdürülebileceğini özetlemektedir (Kozlu, 1995: 104).
Kalite Yönetim Sistemi, bir ürün ya da hizmetin kalite konusundaki
belirtilmişgerekleri yerine getirmesinde yeterli güveni sağlamak için uygulanan
planlı ve sistematiketkinlikler bütünü olarak tanımlanmaktadır. ISO 9000 standartlan
serisi, bir işletmedeki Kalite Yönetim Sisteminin karşılaması gereken asgari şartları
tanımlar. Bir ürün standardı değil, bir sistem standardıdır. ISO 9000 Kalite Yönetim
Sistemi Standartlan ilk kez 1987 yılında ISO tarafından yayınlanmıştır. Günümüzde
Avrupa, ABD ve Japonya dahil olmak üzere, dünyadaki hemen her ülkede geçerli
olan ISO 9000 Standartları ülkemizde Türk Standartları Enstitüsü tarafından TS EN
ISO 9000 standartları olarak yayınlanmıştır. TS EN ISO 9000 standartlar serisinde,
TS EN ISO 9001, TS EN ISO 9002 ve TS EN ISO 9003 olmak üzere
belgelendirmeye esas olan üç ayrı standart bulunmaktaydı.
Ancak, 15 Aralık 2000 tarihi itibariyle ıso 9000 standartlar serisi revize edilerek
2000 revizyonu olarak yayınlanmıştır. 2000 revizyonu ile birlikte, TS EN ISO 9002
ve TS EN ıso 9003 iptal edilmiş, ISO 9001: 2000 standardı işletmelerinfaaliyetlerine
bağlı olarak kapsamda daraltma yöntemi ile kullanılmak üzerebelgelendirmeye esas
tek bir standart olarak yayınlanmıştır. ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi belgesi, bu
alanda belgelendirmeye yetkili birkuruluş tarafından, işletmenin ISO 9000
standartlarına uygun bir kalite yönetimsistemini haiz olduğunu gösteren bir belgedir.
ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemininbelgelendirilmesini yapacak yetkili kuruluşlar,
tarafsızlık, teknik yeterlilik vegüvenilirlik gibi kriterlere sahip olması gerekmektedir.
Bu çerçevede, söz konusukuruluşların bahsi geçen kriterlere sahip olduğunu
göstermek üzere dünyada"akreditasyon" adı verilen bir mekanizma işletilmektedir.
147
2.5.7.5.GMP (Good Manufacturing Practices):
Sağlık Bakanlığı tarafından ilaçsanayicilerine verilen ve üretimin her aşamasında
gerekli kalite kontrolününyapıldığını gösteren "İyi İmalat Uygulamaları Belgesi" dir.
2.5.7.6.Türk Standartlarına TSE Uygunluk Belgesi:
Türk standardı bulunan konularda TSE tarafından imalat yeterlilikleri belgelenmiş
firmaların söz konusu ürünlerinin ilgili Türk standartlarına uygunluğunu belirten ve
akdedilen bir sözleşme ile TSE markası kullanma hakkı veren, firma adına
düzenlenen ve üzerlerinde TSE markası kullanılacak malların ticari markası, cinsi,
sınıfı, tipi ve türünü belirten, geçerlilik süresi bir yıl olan belgedir.
2.5.7.7.TSEK Belgesi (Kalite Uygunluk Belgesi):
Bu belge; Türk standardı bulunmayan konularda, imalata yeterlilikleri
belgelenmiş firmaların söz konusu ürünlerinin ilgili uluslararası standartlar, benzeri
Türk standartları, diğer ülkelerin milli standartları, teknik literatür esas alınarak Türk
Standardları Enstitüsü tarafından kabul edilen kalite faktör ve değerlerine
uygunluğunu belirten ve akdedilen sözleşme ile TSEK Markası kullanma hakkı
verilen firma adına düzenlenen ve üzerinde TSEK Markası kullanılacak ürünlerin
ticari markası, cinsi, sınıfı, tipi vetürünü belirten geçerlilik süresi bir yıl olan
belgedir. TSE tarafından verilen imalata yeterlilik belgesi; ürünlerin imal edildikleri
yerlerin tesis, personel makine-teçhizat ile kalite kontrol imkanları ve uygulamaları
yönünden yeterliliğini belirtmek amacıyla, ancak ürünün kalitesini temsil etmemek
kaydıyla, firma adına düzenlenen ve geçerlilik süresi bir yıl olan belgedir.
148
2.5.7.8.Tip Onayı Belgesi:
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından münhasıran otomotiv
imalatçılarına verilen ve prototip araç, sistem, aksam veya ayrı tekniküniteye ait
tipin, ilgili mevzuata uygunluğunu gösteren belgedir.
2.5.8.Avrupa Birliği'nde Malların Serbest Dolaşımı
Avrupa Birliğini kuran Roma Antlaşması, Birlik içinde malların serbest
dolaşımının sağlanması amacıyla, gümrük vergisi ve eş etkili vergilerin yanı sıra, üye
ülkeler arasındaki miktar kısıtlamaları ve eş etkili bütün tedbirleri yasaklamıştır.
Ancak, aynı Antlaşmanın 36. maddesinde bir istisnaya yer verilerek, bu kuralın üye
devletlerin genel ahlak, kamu güvenliği, kamu düzeni, insan, hayvan ve bitki sağlığı
ve güvenliği gibi nedenlerin haklı kıldığı ithalat ya da ihracat yasaklaması veya
kısıtlaması getirmelerini engel oluşturmayacağı hükme bağlanmıştır. Üye devletlerin
Antlaşmanın bu maddesini sıkça kullanmaya başlayarak bir korumacılık vasıtası
haline getirmeleri üzerine, Birlik Kurumları, ulusal düzenlemeler arasındaki
farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ticarette teknik engellerin ortadan kaldırılması için
bir Genel Program yürürlüğe koymuştur.
Klasik Yaklaşım olarak adlandırılan bu program ile mevzuat düzeyindeki teknik
kurallarla, eş etkiye sahip standartların tamamının uyumlaştırılması hedeflenmiştir.
Ancak, her üye devletin kendi ulusal teknik düzenlemelerinin uyumlaştırma
direktiflerinde yer almasını talep etmesi sonucu, bu direktifler en ince teknik
düzenlemeleri dahi içerecek şekilde hazırlanmış; bu da üreticiyi tek tip üretime
zorlamıştır.
Bu
uyduramamıştır.
düzenlemeler
ayrıca
hızla
gelişen
teknolojiye
de
ayak
149
Klasik Yaklaşımın en önemli eksikliklerinden bir diğeri ise, üye devletlerarasında
test ve belgelerin karşılıklı tanınması ile ilgili herhangi bir girişimde bulunulmamış
olmasıdır. Klasik Yaklaşım bu zaafları nedeniyle başarılı olamayınca, Birlik Yeni
Yaklaşım Politikasını ortaya koymuştur. Temelinde, bir üye devlette yasal olarak
üretilen ve piyasaya sürülen bütün ürünlerin ilke olarak diğer ülkelerde herhangi bir
kısıtlamayla karşılaşmaksızın piyasaya sürülebileceği ilkesinin yer aldığı Yeni
Yaklaşım Politikasının unsurları;
1. Ürünlerin tek tek standartlarının uyumlaştırılması yerine birbirine
benzeyen ürünlerin aynı grupta toplanarak bir Direktif ile asgari sağlık ve
güvenlik koşullarına ve çevrenin ve tüketicinin korunmasının gereklerine
uygunluğunun sağlanması,
2. Standartlar yoluyla teknik özelliklerin belirlenmesinin bu konuda yetkin
uluslararası ve ulusal standart yapma kuruluşlarına bırakılması (CEN,
CENELEC; ETSI gibi),
3. Standartların zorunlu değil, ihtiyari olması, şeklinde ortaya konmuştur.
1987 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi ile uygulamaya konan ve üye
devletlerarasındaki fiziki, mali ve teknik engellerin tamamen ortadan kaldırılmasını
amaçlayan "İç Pazarın" tamamlanması sürecinde hız kazanan Yeni Yaklaşım
Politikası, test ve belgelendirme işlemlerinin de sisteme dâhil edilmesini öngören
Global Yaklaşım ile desteklenmiştir.
Global Yaklaşıma göre; belirli ürünlerin test ve belgelendirme işlemlerinin
(Uygunluk değerlendirme) üye devletlerdeki uzman kuruluşlara yaptırılması ve bu
kuruluşların şeffaflığının ve güvenilirliğinin sağlanması amacıyla da bunların
akredite edilmesi söz konusudur. Bu çerçevede, ülkemizde de uygunluk
değerlendirme faaliyetlerini akredite etmek amacıyla 4 Kasım 1999 tarihinde
yayımlanan 4457 Sayılı Kanunla Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK)
kurulmuştur.
Akreditasyon işlemi çerçevesinde, her üye devlet kamusal veya özel nitelikte
kendi akreditasyon kuruluşlarını kurmakta; akreditasyon kuruluşları da test ve
150
belgelendirme işlemlerini yapabilecek laboratuvar, belgelendirme ve muayene
kuruluşlarını değerlendirmekte, onaylandığı taktirde ilgili kamu otoritesi tarafından
AB Komisyonuna bildirilmektedir. Komisyon gerekli incelemeyi yaptıktan sonra
uygun görürse "Onaylanmış Kuruluş" (Notified Body) statüsü kazanan bu kuruluşları
AB Resmi Gazetesinde yayınlamaktadır.
Her üye devlette birden fazla olabilen kamu ya da özel Onaylanmış Kuruluşlar
uygunluk
değerlendirme
faaliyetlerini
ancak
onaylandıkları
alanlar
için
gerçekleştirebilirler. Bazı direktiflerin kapsamı çok geniş olduğu için, ilgili kuruluş
direktifin kapsadığı bütün ürünler için değil, sadece bir kısmı için onay almış olabilir.
Onaylanmış
Kuruluşlar
uygunluk
değerlendirmesini
direktiflerde
belirtilen
prosedürlere uygun şekilde yürütmektedirler. Bu prosedürler de Modüler Yaklaşım
çerçevesinde belirlenmiştir. Modüler Yaklaşıma göre, uygunluk değerlendirmesi,
modül adı verilen prosedürlere dayanılarak yapılmaktadır.
2.5.9.AB Teknik Mevzuatına Uyum Sürecinde Standartlar:
2.5.9.1.Teknik Açıdan Standartlar
AB teknik mevzuatı içerisinde yeni yaklaşım direkrifleri olarak bilinen ve büyük
bir kısmı CE işareti kullanımınıöngören direktiflerin en önemli özelliği, kapsadığı
ürünleri tek tek listelemek yerine, kapsamına giren ürünlerin spesifikasyonlarmı
belirleyerek gruplandırınaktır. Yeniyaklaşım politikasıyla hazırlanan teknik mevzuat,
ürün grupları ile ilgili temel gerekleritarif etmekte ve bu gereklerin yerine getirilmesi
halinde ürünün güvenli olduğu kabul edilmektedir. AB direktifleri, yalnızca kapsama
giren ürünlerin hangi temel gereklere sahip olması gerektiğini açıklamakta, bu temel
gereklerin nasıl yerine getirileceği hususu ise standartlar tarafından belirlenmektedir.
Temel gereklerin yerine getirilmesinde standartların kullanımı bir zorunluluk
değildir. Ancak standartlar, denenmiş ve benimsenmiş uygulamaları ve çözümleri
151
ifade ettiğinden, temel gereklerin yerine getirilmesinde bu hazır çözümlerden
yararlanılması çok büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bu çerçevede, teknik mevzuat
uyum sürecinde standartların önemini kaybettiği yorumunu yapmak çok doğru
olmayacaktır.
2.5.9.2.Hukuki Açıdan Standartlar
Gümrük Birliği'nin öngördüğü AB teknik mevzuatına uyum çalışmalarından önce
standartlar, tüm dünyada olduğugibi ülkemizde de teknik mevzuat olma özelliğine
sahip hukuki bir enstrüman olarak kuIIanılmaktaydı. Aynı ürün için hazırlanan milli
standartlar, o ülkenin coğrafi şartlarıve diğer özel koşullarındaki farklılıkların
yansıtıldığı haklı gerekçeler dâhil olmaküzere, uluslararası ticarette teknik engel
oluşturabilecek nitelikte olabilmektedir. Kitabımızın ikinci bölümünde de ifade
edildiği gibi, gerek GATT müzakerelerinde ve DTÖ faaliyetlerinde, gerekse Avrupa
Birliği 'nde malların serbest dolaşımını temin etmek amacıyla, uluslararası ticarette
standartların teknik engel oluşturmasının önlenmesi yönünde çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Bugün Avrupa Birliği'nde, mallarınserbest dolaşımını sağlayabilmek için
ürünün güvenli olması yeterli görülmektedir.
Ürün güvenliği ile ilgili hususları belirleyen, AB teknik mevzuatına uygun olan
ürün, güvenli ürün olarak kabul edilmekte ve AB ekonomik alanında serbest
dolaşımagirebilmektedir. Bu nedenle, AB 'de standartlar, daha çok teknik
mevzuattaki temelgereklerin yerine getirilmesinde yararlanılan uyulması ihtiyari
yardımcı dokümanlar olarak kullanılmakta, mevzuat olma özelliğini ise direktiflere
bırakmaktadır.
152
2.5.9.3.Dış Ticaret Açısından Standartlar
Daha önce de bahsedildiği üzere, dış ticarette standardizasyon uygulamalarının
hem ihracat hem de ithalat boyutu bulunmaktadır. Bugüne kadar, sanayici ve
ithalatçı açısından dış ticarette standardizasyon uygulamalarında en ciddi sorunlar
ithalat boyutundayaşanmıştır. Bununla birlikte, ülkemizin AB teknik mevzuatına
uyumunun, dışticarette standardizasyon açısından en önemli tesirinın ithalatta
yaşanacağı öngörüldüğünden, kitabın bu bölümünden sonra aktarılacak bilgiler,
ithalatta standardizasyon uygulamalarıyönünde olacaktır.
Dış ticarette standardizasyon uygulamaları açısından geçiş dönemi içinde
bulunduğumuz bu süreçte, TSE tarafından hazırlanan ve ilgili Bakanlıkların onayı ile
Resmi Gazete'de yayımlanarak mecburi uygulamaya alınan standartlar, yerli
sanayiciiçin uyulması zorunlu teknik mevzuat statüsünü halen korumaktadır.
Yukarıda da bahsedildiği üzere, Avrupa Birliğine benzer bir şekilde standartlar
ülkemizde de zorunlu uygulamadan çıkarılarak ihtiyari uygulamaya alınmıştır. 4703
sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair
Kanunun standart tanımı incelendiğinde, standartların "uyulması ihtiyari olan
düzenlemeler" olduğu ifade edilmektedir. Bilindiği gibi, dış ticarette standardizasyon
mevzuatı hükümleri gereğince yurt dışından ithal edilen ürünler, ilgili standartları
çerçevesinde
Gümrüklerde
denetime
tabi
tutulmaktadır.
Ancak,
ithalatta
standardizasyon uygulamaları açısından bir geçişdönemi içinde bulunulması,
sanayimizin AB teknik mevzuatına kolaylıkla uyumsağlamasının temini ve piyasa
gözetim ve denetimi yapacak kamu otoritelerininbu faaliyetle ilgili alt yapı
eksiklikleri nedeniyle, ithalatta standardizasyon uygulamalarında, hem teknik
mevzuat hem de standartlar ile ilgili denetimler devam etmektedir. Bir başka
ifadeyle, dış ticarette standardizasyon mevzuatı kapsamına alınan Makine, LVD ve
EMC gibi direktiflerin kapsamındaki ürünlerin ithalatında bu direktiflerle ilgili
şartlar aranırken, söz konusu mevzuata dâhil edilmeyen direktiflerin kapsadığı
ürünlerin
standartları,
halen
ithalatta
mecburi
uygulamada
Gümrüklerde standardizasyon denetimlerine tabi tutulmaktadır.
olduğundan,
153
2.5.9.4.CE İşareti ve İthalatta Standartlar
Yeni yaklaşım direktifleri içinde CE işareti kullanımını gerektiren direktiflerin
tamamı mevzuatımıza aktarılmış olup, bu mevzuatın önemli bir bölümü yürürlüğe
girmiştir. Böylelikle, söz konusu mevzuat kapsamında yer alan ürünlerde CE işareti
kullanımı zorunlu hale gelmektedir. Bu durum, yurt içinde bu mevzuat kapsamında
üretim yapan sanayicilerimizin CE işareti kullanımına yönelik çalışmalarını
ivedilikle tamamlamalarının ve ürünlerinde CE işaretini kullarımaya başlamalarının
gerektiği anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, geçiş dönemi olarakadlandırdığımız
bu dönemde, henüz ülkemizde yerli onaylanmış kuruluşlarınbulunmayışı, kamu
otoriteleri tarafından yapılması gereken piyasa gözetim ve denetim sistemi alt
yapısının tam anlamıyla tamamlanmamış olması gibi bu sürecin temel sorunları
sebebiyle, AB teknik mevzuatının gerek yurt içinde gerekse ithalatta tam olarak
uygulanarnamasına neden olmaktadır.
AB teknik mevzuatı içerisinde, kapsadığı ürünler itibariyle çok geniş bir ürün
yelpazesine sahip olan ve CE işareti kullanımını gerektiren direktiflerin büyük bir
bölümünün yurt içinde uygulamaya girmesi ile oluşabilecek haksız rekabetin
önünegeçilmesi amacıyla aşağıda sıralanan direktifler kapsamındaki ürünlerin
ithalatında da CE işareti aranmaya başlanmıştır.
1. Oyuncaklar
2. Tıbbi Cihazlar (Tıbbi ürünler)
3. Vücuda Yerleştirilebilir Aktif Tıbbi Cihazlar (Tıbbi ürünler)
4. Makine Emniyeti (Makine tanımı kapsamına giren her türlü ürün)
5. Elektromanyetik Uyumluluk-EMC (Elektrik, elektronik ve elektromekanik
ürünler)
6. Belirli Gerilim Sınırları Dâhilinde Kullanılmak üzere tasarlanmış
Elektrikli Teçhizat LVD (Elektrik, elektronik ve elektro-mekanik ürünler)
154
Bununla birlikte, CE işareti kullanımını gerektiren "Kişisel Koruyucu
Ekipmanlar" Yönetmeliği de, Dış Ticarette Standardizasyon Tebliği (2005/14) ile dış
ticarette standardizasyon mevzuatına dâhil edilmiştir.
Dış ticarette standardizasyon mevzuatının ekinde yer alan ve yukarıda sıralanan
Yönetmelikler kapsamındaki standartlar artık bu mevzuat kapsatrunda yer
almamaktadır. Diğer bir deyişle, bu yönetmeliklere karşılık gelen ve dış ticarette
standardizasyon mevzuatının ekinde yer alan standartlar, teknik düzenleme olma
özelliğini ilgili yönetmeliklere bırakmıştır. Örneğin, (2004/22) Tebliği, Makine,
LVD ve EMC direktiflerini (2004/9) kapsarnma dâhil ederken, (2004/23) Tebliği, bu
üç direktif kapsamındaki standartları dış ticarette standardizasyon mevzuatmdan
çıkarmıştır. Bu direktifler kapsamında olmayan, ancak halen dış ticarette
standardizasyon mevzuatında yer alan standartlara karşılık gelen ürünlerin ithalatında
standardizasyon denetimleri yapılmaktadır.
Çok karmaşık gibi görünen bu uygulamalar, ülkemizde AB teknik mevzuat
uyumunun dış ticarette standardizasyon yapısına olan tesirinin bir sonucu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Aslında, Avrupa Birliği ülkeleri oluşturdukları teknik
mevzuat ile hukuksal anlamda malların serbest dolaşımını üye ülkeler arasında
sağlamış olup,3. ülkelerden yapacakları ithalatlarda ise, 339/93 sayılı Konsey
Tüzüğünü uygulamaktadır.
2.5.9.5.Üçüncü Ülke İthalatı Uygunluk Değerlendirme
AB Dışındaki Ülkelerden Yapılacak İthalat İçin Uygulanacak Yeni Sistem
Faaliyetlerine İlişkin Konsey Tüzüğü (339/93/EEC) Avrupa Birliği'nin, üçüncü
ülkelerden gelen ürünlerin ithalatında yapılan kontrollerinidüzenleyen temel
mevzuat, 339/93/EEC sayılı "Üçüncü ülkelerden Yapılanİthalattaki Uygunluk
Değerlendirme Faaliyetlerine İlişkin Konsey Tüzüğü"dür. Söz konusu Konsey
Tüzüğü,
ithal
edilen
ürünlerin
sağlık
ve
güvenlik
açısından
değerlendirmesine tabi tutulması ile ilgili hususları belirleyen bir sistemdir.
uygunluk
155
Bu sistem, uygunluk değerlendirme faaliyetleri için süre kısıtlarını içermekte, iyi
işleyen bir piyasa gözetim ve denetim mekanizmasının kurulmasını ve bu
mekanizmayı işletecek kamu otoritelerinin belirlenmesini öngörmektedir. Tüzüğe
göre; sistemi uygulayacak ülkeler tarafından belirlenecek olan piyasa gözetim ve
denetiminden sorumlu olacak kamu otoritesi ya da otoriteleri, denetimi yapılacak
ürünlerin Birlik ve ulusal mevzuata uygunluğunu doğrulayabilecek bir yapıya ve
yeterliliğe sahip olmalıdır. Bununla birlikte, gümrük otoritesi yapılan ilk kontrollerde
ürünün ciddi ve ani bir risk ihtiva ettiğinden şüphelenerek durumu piyasa
gözetiminden sorumlu kamu otoritelerine bildirirse, ilgili kamu otoritesi en kısa
zamanda ilgili teknik düzenlemeye göre gerekli uygunluk değerlendirme
faaliyetlerini tamamlamalıdır.
Piyasa gözetim ve denetiminden sorumlu kamu otoritesi, denetime başlamadan
önce, ürünle ilgili ara koruyucu önlemlerin alınmasına ve diğer ithalat
prosedürlerinin tamamlanmasına izin verebilmektedir.
Gümrük otoritesi, 3. ülkelerden ithal edilen ürünlerin sağlık ve güvenlik açısından
ciddi ve ani bir risk içerdiğinden şüphe duyarsa, ürünlerin serbest dolaşıma girmesini
askıya alabilecek ve piyasa gözetim ve denetiminden sorumlu kamu otoritesini
bilgilendirecektir. Ürünle birlikte o ürüne eşlik etmesi gereken dokümanların eksik
olması halinde ve/veya ürünün güvenlik açısından Birlik ve ulusal yasalarca
belirlenen kriterlere uymaması durumunda da aynı uygulamayı yapabilmektedir.
Belgesi ve beraberindeki dokümanları eksiksiz görülen, ancak şüphe duyulması
halinde, ilgili teknik mevzuata göre teste tabi tutulması gereken ürünlerin
gümrüklerde 3 günden daha fazla bekletilmemesi öngörülmektedir.
Piyasa gözetim ve denetiminden sorumlu kamu otoritesi ithal edilen ürünlerin
ürün güvenliği açısından ciddi ve ani bir risk ihtiva ettiğini tespit ettiği durumlarda
ya da ürün güvenliği ile ilgili Birlik ve ulusal mevzuat hükümlerine aykırı hususları
içerdiğini belirlemesi halinde, söz konusu ürünlerin piyasada yer almasını
engelleyecek tedbirleri alabilmektedir. Gümrük otoritesi tarafından, ürünlerin serbest
dolaşıma girmesi için yapılacak kontroller sonucu, ciddi ve ani bir risk ihtiva
156
etmediği tespit edilirse ya da ürün, Birlik ve ulusal mevzuatı ihlal edecek bir husus
içermiyorsa, ürünün serbest dolaşıma girmesine izin verilmektedir.
339/93 Tüzüğü çerçevesinde yapılan ithalat kontrolleri ve piyasa gözetim ve
denetim faaliyetleri sonucunda ilgili kamu otoriteleri, yüksek risk taşıdığı tespit
edilen ürünleri, tüm üye ülkelere bildirmekte ve böylece AB piyasasında güvenli
ürün dolaşımı kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır.
Konsey Tüzüğüne Uyum ile Elde Edilecek Sonuçlar 3. ülkelerden ithal edilen
ürünlerin piyasada ve gümrüklerde ürün güvenliği açısından yapılacak kontrollerI e
ilgili hususları belirleyen 339/93/EEC Tüzüğünün en önemli getirisi, etkin bir piyasa
gözetim ve denetimi ile pazarda güvenli ürürılerinin dolaşımıru temin ederek,
tüketicilerin korunmasım sağlamaktır.
Konsey Tüzüğü, ülkemiz tarafından henüz mevzuatırmza aktarılmamıştır. Söz
konusu Tüzüğün getireceği sistem incelendiğinde, gümrüklerde ve piyasalarda
yapılması gereken kontrolleri gerçekleştirecek kamu otoritelerinin belirlenmesinin,
sisteme dâhil olacak üyelerin inisiyatifıne bırakıldığı gözlemlenmektedir.
4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına
Dair Kanun'a bağlı olarak çıkarılan Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair
Yönetmelikte piyasa gözetim ve denetim faaliyetlerinin "yetkili kuruluş" olarak
adlandırılan kamu otoriteleri tarafından gerçekleştirileceği hükme bağlanmıştır.
Ancak, Tüzükte ürünlerle ilgili ilk kontrolleri yapan, ürün güvenliği açısından
şüpheli gördüğü durumlarda, ithalatı askıya alabilecek ve ilgili kamu otoritesini
bilgilendirecek olan gümrük otoritesi rolünün hangi kuruluşa verileceği, karara
bağlanması gereken önemli bir husustur. Bilindiği gibi, ülkemizde daha önce piyasa
gözetim ve denetim faaliyetleri mecburi standartlar çerçevesinde yapılmaktaydı.
Türkiye'nin AB teknik mevzuatına uyum çalışmaları ile bir çok ürünü disipline
edecek mevzuat hukuk sistemimize entegre edilmiştir. Bu yeni sistemle, ürünlerin
denetimi için ulusal standartlar yerine teknik düzenlemeler esas alınacaktır. Konsey
Tüzüğünün adaptasyonu ile gümrüklerde uygunluk değerlendirme faaliyetleri
nedeniyle oluşabilen zaman kayıplarının önüne geçilebilecektir. Gümrüklerde
157
kontrole tabi tutulsun ya da tutulmasın ithaline izin verilen tüm ürünler, ülke içinde
kamu kuruluşları tarafından piyasa gözetim ve denetimine tabi tutulacaktır.
339/93 Tüzüğünün sağlıklı bir şekilde işletilebilmesi için kamu kuruluşlarının
piyasa gözetimi ve denetimi ile ithalat kontrollerini gerçekleştirecek alt yapıyı
oluşturmaları, ilgili taraflar arasında on-line iletişimi sağlayacak sistemin kurulması,
denetimdensorumlu yetkili kuruluşların; diğer kamu kuruluşları, ilgili sektör ve sivil
toplum örgütleriyle iş birliği içinde olmaları yararlı olacaktır.
2.5.10.Piyasa Gözetimi Ve Denetimi
2.5.10.1.AB’de Piyasa Gözetimi ve Denetimi
Avrupa Birliğinde piyasa gözetiminin amacı, piyasa arz edilen ürünlerin ilgili
bulunduğu Yeni Yaklaşım Direktifleri veya diğer tüm Tek Pazar mevzuatına uygun
olarak üretilip üretilmediğini tespit etmek ve böylece anılan mevzuat hükümlerine
Birlik çapında uyulmasını sağlamaktır. Piyasa gözetimi yükümlülüğü, üye ülkelere
mevzuata uygun olmayan ürünlerin serbest dolaşımını engelleme hakkını
vermektedir.
Üye ülkeler piyasa gözetiminden sorumlu kuruluşları belirlemek veya oluşturmak
zorundadırlar. Her bir üye ülke piyasa gözetiminin alt yapısına kendisi karar
verebilmektedir. Böylece piyasa gözetimine ilişkin yasal ve idari alt yapı bir üye
ülkeden diğerine değişmektedir. Örneğin, piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri,
İngiltere'de yerel yönetimler, Fransa'da merkezi hükümet, Finlandiya'da ise gümrük
idareleri tarafından yürütülmektedir.
Piyasa gözetiminden sorumlu kuruluşlar faaliyetlerini yerine getirebilmek için
gerekli alt yapıya sahip olmalıdır. Yeterli personeli bulunmalı ve test verilerinin
doğruluğu sağlanmalıdır. Bu itibarla, piyasa gözetimi ve denetimi yapılan ürünlerin
ilgili mevzuata uygun olarak üretilip üretilmediği ve güvenli olup olmadığı
158
hususunun tespitinde yapılacak test ve muayeneler, bu konuda yeterli ve ehliyetli
laboratuarlarda yaptırılmalı ve yapılmalıdır. Bu laboratuarların yeterliliğinin tespiti
konusunda akreditasyon önem taşımaktadır.
Bu kuruluşlar bağımsız olmalı ve faaliyetlerini ayrı olarak ve ayrımcılık
yaratmayacak şekilde yürütmelidir. Bununla birlikte, bahse konu kuruluşlar piyasa
gözetimini oransallık ilkesine riayet ederek yürütmelidir. Oransallık ilkesi, alınan
önlemin ürünün taşıdığı riskle orantılı olması ve ürünün serbest dolaşımı üzerindeki
etkinin piyasa gözetiminin amaçlarını gerçekleştirmek için gerekenden fazla
olmamasıdır.
Piyasa gözetimini gerçekleştirmek kamu kuruluşlarının sorumluluğudur. Bu husus
özellikle
piyasa
gözetimi
faaliyetlerinin
tarafsızlığının
garantisidir.
Piyasa
gözetiminden sorumlu kamu kuruluşu piyasaya arz edilen ürünlerin izlenmesini
başka bir tarafsız kuruluşa yaptırabilir. Ancak piyasa gözetimi faaliyetleri sonucunda
alınan kararlardan tümüyle kamu kuruluşu sorumludur. Temel olarak, uygunluk
değerlendirmesi (ürün piyasaya arz edilmeden önce yürütülen faaliyetler) ile piyasa
gözetimi (ürün piyasa arz edildikten sonra gerçekleşen faaliyetler) arasında ayırım
yapmak gerekir. Eğer bir üye ülkede uygunluk değerlendirmesi yapan kuruluş ile
piyasa gözetiminden sorumlu kuruluş daha üst bir kuruluş altında bir araya gelmişse,
sorumluluk alanları piyasa gözetiminin uygunluk değerlendirmesinden bağımsız
olmasını sağlayacak şekilde organize edilmelidir. Piyasa gözetimi sonucunda elde
edilen bilgiler çerçevesinde, gerekli olduğu durumlarda, üye ülkeler Komisyonu ve
diğer üye ülkeleri bilgilendirmektedir. Piyasa gözetimi sırasında elde edilen gizli
bilgiler genellikle bildirime konu olmamaktadır.
2.5.10.2.Türkiye'de Piyasa Gözetimi ve Denetimi
AB'nin yukarıda belirtilen piyasa gözetimi ve denetimi sistemine paralel bir
sistemin ülkemizde kurulması için hukuki alt yapıyı oluşturan 4703 sayılı "Ürünlere
ilişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun" ile bu
159
Kanuna istinaden hazırlanan "Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair
Yönetmelik" 11 Ocak 2002 tarihinden itibaren yürürlükte bulunmaktadır. Sözkonusu
Kanun ve Yönetmelik kitabımızın ekinde yer almaktadır. Bugün itibariyle bazı
Bakanlıklarımızca birtakım ürün grupları açısından sürdürülen piyasa kontrollerinin
tüm ürünlere yönelik olarak ve ortak kurallar çerçevesinde ilgili bütün kamu
kuruluşları tarafından uygulanmasını öngören 4703 sayılı Kanunun piyasa gözetimi
ve denetimini düzenleyen maddeleri, Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair
Yönetmelikte ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Piyasa gözetimi ve denetimi esas olarak, ürüne ilişkin teknik mevzuatı
hazırlamaya ve yürütmeye yasal olarak yetkili bulunan kamu kuruluşlarının ürünün
piyasaya arzı veya dağıtımı aşamasında veya ürün piyasada iken ilgili teknik
düzenlemeye uygun olarak üretilip üretilmediğini, güvenli olup olmadığını
denetlernesi veya denetlettirilmesi faaliyetini içermektedir. Piyasa gözetimi ve
denetiminin usul ve esasları ile yetkili kuruluşların buçerçevedeki yetki ve
sorumluluklarını ayrıntılı olarak düzenleyen Yönetmelik, aynı zamanda bu sistemin
etkin işleyişinin sağlanabilmesi ve piyasa gözetimive denetimi yapacak kuruluşlar
arasında yakın iş birliğinin kurulmasını teminen Piyasa Gözetimi ve Denetimi
Koordinasyon Kurulunun oluşturulmasını da hükme bağlamaktadır. Bu Kurulun
oluşturulmasının temel amacı; ülkemizde tüm ürünlere yönelik olarak kurulması
öngörülen yeni sistemin getirdiği sorunların yetkili kuruluşlarla elbirliğiyle aşılması,
hâlihazırda piyasa kontrolleri konusunda bilgi birikimi bulunan ve tecrübe sahibi
olan kuruluşlarımızın bu sisteme yeni giren diğer kamu kuruluşlarına destek
olmasının sağlanması, yetkili kuruluşların görevi olan piyasa gözetimi ve denetimi
konusunun her an gündemde tutularak, etkinbir şekilde izlenmesidir.
2.5.11.AB Sürecinde Teknik Engellere İlişkin Çalışmalar
Malların serbest dolaşımı, Avrupa Birliğinin başarı hikâyelerinden bir tanesi olup,
Avrupa Birliğinin dört temel serbestisinden (kişilerin, hizmetlerin ve sermaye)
biridir. Bu yüzden AB Müktesebatı (acquis communautaire) fasıl başlıklarından ilki
160
malların serbest dolaşımı ilkesine uyumdur. Malların serbest dolaşımı dış ticaret
politikası araçlarından gümrük vergisi, ihracat ve ithalat miktar kısıtlamaları ve eş
etkili
önlemler,
tarife
benzeri
araçlar
ve
ticarette
görünmez
engellerin
kullanılmasının yasaklanması hedeflenir.
Bu amaçla, Birliğe üye ülkelerin kuruluş anlaşmasında belirlenen ortak ticaret
politikasına uyumu ve ticari malların belirlenen standartlara uyumunu sağlaması
gerekmektedir. Malların serbest dolaşımı fasılı, bu uyumla ilgili teknik şartları
belirlemektedir. Bu uyum sadece üye ülkeleri değil, Birlikle ortak Pazar içinde
ticaret yapan üçüncü ülkelerin ticari mallarını da kapsamakta bu yüzden üçüncü
ülkeler birlik içinde herhangi bir teknik engelle karılaşmamak adına belirlenen
kurallara uygun malları ithal etmelidirler. Birlik ayrıca 1968 yılında Gümrük birliği
kurduğu
için,
üçüncü
ülkelere
karşı
bir
Ortak
Gümrük
Tarifesi
(OGT)uygulanmaktadır. Serbest dolaşıma dâhil olan mallar; topluluk menşeli mallar,
üçüncü ülke menşeli mallar ve bir üye devlet gümrüğünce gümrüklenip topluluğa
giren malları içermektedir. Serbest dolaşım ile gümrük vergileri ve miktar
kısıtlamaları üyeler arasında kaldırılmıştır.
Avrupa
Ekonomik
Topluluğunu
Kuran
Antlaşma
1957
yılında
Roma
Anlaşmasıdır. Birliğin kuruluş anlaşması olan Roma Anlaşmasında 1957 yılında
malların serbest dolaşımı hakkındaki hükümler 28 ila 30.Madde ile üye ülkelerin,
ticarete engel koymalarını ve sürdürmelerini yasaklayan ''malların serbest dolaşımı''
ilkesine ilişkindir.
AB içinde malların serbest dolaşımı ilkesi üye ülkelerin mevzuat ve ortak dış
ticaret ve rekabet politikasına uyumunu ifade etmektedir. Üye ülkenin bir malının
birlik içinde satılmasının diğer ülkeler tarafından herhangi bir kısıtla karşılaşmasının
yasal garantisinin sağlanması ile başarılabilir. Bu amaçlar, üye ülkeler ürünlerinin
Birlik standartlarına uyumlu hale getirmeli ve bunun için gerekli kalite belgeleri ve
kalite standartlarını (EN 45001 standardı, bölgesel ve sektörel standartlar vb.)
yakalamadır.
Bu
amaçla
Birlik
Mevzuatına
uyumu
denetleyen
Avrupa
Standardizasyon Komitesi ve Girişimcilik Genel Müdürlüğü (DG Enterprise) gibi
kurumlar görev almaktadır. Bu kurumlar üye veya aday ülkelerin ürün uygunluk
161
değerlendirmesi, akreditasyon, standardizasyon ve piyasa denetleme konularını
incelemektedir. Bu nedenle, AB aday ülkeleri bu baslık altındaki mevzuatı
tamamlaması gözetime tabidir.
Malların serbest dolaşımında iki temel yaklaşım bulunmaktadır. “Yeni Yaklaşım”
adı verilen yöntemde malların uyumu daha temel kuralları içeren teknik mevzuat
düzenlemelerini ve teknik detayların standartlara bağlanması hedeflenmektedir. Bu
yaklaşıma aynı zamanda “Küresel Yaklaşım” da denilmekte ve malların uyumunda
test ve belgelendirme sistemi düzenlenmektedir. “Klasik Yaklaşım” da ise ayrıntılı
ürün tanımları yer almakta ve tüm üye ülkelerin kabul etmesi gereken detaylı ürün
uyumu belirlenmektedir.
Aynı zamanda üye ülkelerin malların serbest dolaşımında uyum sürecinin
esaslarını belirleyen AB mevzuatına uyumu “Çerçeve Kanun ve uygulama
yönetmeliklerine”
kapsamında
gelişmeler
“YatayMevzuat”
ta,
AB
teknik
mevzuatından aday ülkelerin mevzuatına alınan yenilikler ise “Dikey Mevzuat” ta
değerlendirilmektedir. Menşei belirtme zorunluluğu ve ithal ürünü dezavantaja sokan
her türlü uygulama malların serbest dolaşımını engelleyen doğrudan veya dolaylı
ayrımcılık olarak kabul edilmiştir. Malların serbest dolaşımının istisnaları 30.
maddede belirtilmiş olup; 28 ve 29. Maddeleri mali denetim, kamu güvenliği, kamu
sağlığı ve ahlakının korunması, ticari işlemlerde adaleti sağlamak, tüketicinin
korunması, çevrenin korunması nedenlerle ihlal edilebileceği belirtilmiştir7. Ancak
belirtilen nedenlerle malların dolaşımına engel koyulacaksa bile bu kısıdın
ayrımcılığa neden olmayacak şekilde uygulanması esastır.
1993 yılı Kopenhag zirvesi sonuçları üye ülkelerin Birliğe ekonomik olarak
entegrasyonunu, işleyen ve aynı zamanda Birlik içinde rekabetçi baskılara ve diğer
serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir serbest piyasa ekonomisinin varlığına
bağlamaktadır. Bu yüzden, malların serbest dolaşımına uyum Topluluk Mevzuatını
sağlamak adına önemi bir daha ortaya konmuştur. Türkiye’nin AB entegrasyonu
süreci güçlü bir makro ekonomi8 ve piyasa ekonomisini sağlamak amacıyla yaklaşık
50 yıldır süregelmektedir. Güçlü makro ekonomi politikaları, tahsis etkinliği, makro
ekonomik ve finansal istikrar, sosyal kapsayıcılık ve yönetişim etkinliğinisağlamak
162
için piyasa dışı kurumlara (çatışma yönetimi, düzenleyici kurumlar, makroekonomik
istikrarı denetleyen kurumlar, sosyalgüvenliği sağlayan kurumlar) sahip olmayı
hedefler (Togan, 2010). Bu ekonomik motivasyonla, Türkiye 1959 yılında o zamanki
adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvurmuş ve bu başvuru 1963 yılında
Ankara anlaşmasıyla Birlikle ortaklık ilişkisi kurulmuştur. Birliğe üyeliğin
hedeflendiği ancak kesin bir tarih verilmeyen bu dönemde, Birlikle olan entegrasyon
üç aşamada gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Hazırlık aşaması olan Ankara
Anlaşması 1963 yılında imzalanmıştır. Bu aşamada, Türkiye herhangi bir taahhüt
vermemiş geçiş döneminin usul ve esasları belirlenmiş, Türkiye’ye belli mallarda
tarife kolaylığı taahhüdü ve ilerde kendine düşecek yükümlülükleri üstlenmesi için,
Topluluk yardım yapmayı kararlaştırmıştır.
İkinci aşama Geçiş aşaması olup toplulukla imzalanan 1973 Katma Protokolle
başlamış, Türkiye bu anlaşma ile 12 ve 22 yıllık sürelere tabi olan sanayi mallarının
gümrük vergilerinin sıfırlanması kararlaştırılmıştır. AB ise çoğu sanayi malları
üzerinde vergileri kaldırmış, tarım ürünlerinde ise tercihl iticaret rejimi
uygulanmıştır. Son aşama 1996 yılında Birlikle ortaklık anlaşması imzalanarak son
bulmuştur.
Gümrük Birliği karşılıklı olarak sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünlerinde vergi
ve miktar kısıtlamalarının kaldırılmasını kapsamakta olup bu malların serbest
dolaşımı sağlanmıştır. Böylece iki ülke arsında %90 yakın mallar serbest ticarete tabi
olmuştur. 1982 ve 1997 yılında Birliğe üyeliği kabul edilmeyen Türkiye,1999 yılında
Helsinki zirvesiyle tam üyeliği kabul edilmiş ve 2002 yılında AB Türkiye ile katılım
müzakerilirini görüşmeyi kabul etmiştir. 2006 yılında ise taramalar başlamıştır
(Togan, 2010; 2). Böylece Türkiye için uzun ve yorucu bir dönem başlamış, Türkiye
AB’nin aday ülkelere uyması gerektiği 35 fasıla uyum için taahhütte bulunmuştur.
Bu 35 fasıl topluluğun müktesabatını uyumu için aday ülkenin uyum sağlayacağı
alanları ifade etmekte olup, AB Komisyonu, aday ülkeleri malların serbest
dolaşımından, işçilerin serbest dolaşımı, ortak para politikasına kadar birçok alanda
izlemektedir. Bu fasıllardan ilki Malların serbest dolaşımı olup, günümüzde Kuzey
Kıbrıs Rum kesiminin veto koyduğu fasıllardan biridir.
163
2.5.12.Katılım Ortaklığı Belgeleri (2001–2005)
8 Mart 2001 tarihli 2001/235/AT nolu Konsey Kararı ile alınan 2001 Yılı Katılım
Ortaklığı Belgesi’nde belirtilen kısa ve orta vadeli hedefler aşağıdaki gibi
özetlenebilir (Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesi,2001; 4–6):
Kısa Vadede;
1. Avrupa standartları, ehliyet ve uygunluk değerlendirmesi ve işaretlemeye
uyumun hızlandırılması,
2. Mevcut piyasa gözetimi ve uygunluk değerlendirmesi yapılarının, teçhizat
ve eğitim ile güçlendirilmesine başlanması,
3. Belirli sektörler (gıda, tıbbi malzemeleri, kozmetikler, tekstil) ile Yeni ve
Küresel Yaklaşım ilkelerinin üstlenilmesini sağlayacak çerçeve mevzuat
hakkındaki çalışmaların hızlandırılması ve uygun idari alt yapının
oluşturulması; ticarete yönelik teknik engellerin ortadan kaldırılması.
Orta Vadede;
1. AB müktesebatı ile uyumun tamamlanması,
2. Avrupa standartlarına uyumun tamamlanması,
3. Mevcut
ehliyet,
pazar
gözetimi
ve
uygunluk
değerlendirmesi
güçlendirilmesinin tamamlanması,
14 Nisan 2003 Tarihinde AB Konseyi Tarafından Kabul Edilen 2003 Yılı Katılım
Ortaklığı Belgesi’nde belirtilen hedefler ise (Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı
Belgesi, 2003; 10–11):
1. Ticaretin önündeki teknik ve idari engellerin kaldırılması,
2. Avrupa
standartlarının
hızlandırılması,
uyumlaştırılması
ve
uygulanmasının
164
3. İç pazar mevzuatına uygun olarak, etkin bir piyasa kontrolünün ve
malların serbest dolaşımının sağlanması,
4. Yeni ve Küresel Yaklaşım direktiflerine uygun olarak, belgelendirme,
uygunluk değerlendirme ve CE işaretlemesi uygulamalarına başlanması;
mevcut piyasa gözetim ve uygunluk değerlendirme yapılarının malzeme
ve eğitim bakımından güçlendirilmesi ve uygun idari kapasitenin
oluşturulması,
5. Uyumlaştırılmamış alanlarda karşılıklı tanıma ve müktesebat uyumuna
ilişkin çalışmaların tamamlanması,
6. Standardizasyon, belgelendirme ve piyasa gözetimine ilişkin işlevlerin
birbirinden ayrılmasını sağlayacak etkin bir metroloji alt yapısının
geliştirilmesi ve Türk Standartları Enstitüsünün yeniden yapılandırılması,
7. Gıda mevzuatı alanındaki müktesebata uyumun tedricen geliştirilmesi de
dâhil olmak üzere, gıda güvenirliğine ilişkin çabaların sürdürülmesi ve
kurumsal yapılar oluşturulması veya duruma göre mevcut kurumsal
yapıların yeniden yapılandırılması,
8. Kamu ihaleleri mevzuatının müktesebata uyumunun tamamlanması,
9. Yeni Kamu İhale Kanununun uygulanması ve izlenmesi için Kamu İhale
Kurumunun kapasitesinin artırılmasıdır.
26 Ocak 2006 tarihli 2006/35/AT kararlı 2005 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde
belirtilen hedefler (Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesi, 2006; 11–12):
1. Ticaretin önündeki teknik ve idari engellerin kaldırılması,
2. Etkili piyasa içi kontrolün ve malların serbest dolaşımının sağlanması,
3. Avrupa Topluluğunu kuran Antlaşmanın 28. ila 30. maddelerine aykırı
önlemlerin belirlenmesinin tamamlanması ve bunların kaldırılması.
Özellikle, bütün yasa dışı otomatik olmayan ithalat izinlerinin kaldırılması
ve uyumlaştırılmamış alanlarda karşılıklı tanıma ilkesinin uygulanması,
165
4. Tabiiyetleri ya da önceki yanaşma yerleri gerekçesiyle Üye Ülkelerin
taşıyıcılarına karşı yapılan ayrımcılıktan doğan malların serbest dolaşımı
önündeki bütün sınırlamaların kaldırılması,
5. Yeni ve Küresel Yaklaşım direktiflerine uygun olarak, CE işaretleme,
uygunluk değerlendirme ve belgelendirmenin uygulanmasının sağlanması;
mevcut piyasa gözetim ve uygunluk değerlendirme yapılarının malzeme
ve eğitim açısından güçlendirilmesi ve uygun idari alt yapının
oluşturulması,
6. Etkili bir yasal metroloji alt yapısının geliştirilmesi ve bilimsel ve
endüstriyel
metrolojinin
daha
geniş
şekilde
uygulanmasının
kolaylaştırılması,
26 Şubat 2008 tarihli 2006/35/EC kararlı 2007 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde
belirtilen hedefler ise (Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesi, 2008; 10):
1. Kullanılmış motorlu araçlar dışındaki ürünler ile ilgili sertifikalara yönelik
uygun olmayan taleplerin, ithalat izinlerinin ya da lisans şartlarının
kaldırılması,
2. Kullanılmış motorlu araçlara yönelik ithalat izinlerinin kaldırılmasına
yönelik Komisyona bir plan sunulması,
3. AT
Antlaşmasının
düzenlemelerin
28–30.
tespitinin
Maddelerine
tamamlanması,
aykırılık
bunların
teşkil
eden
yürürlükten
kaldırılmaları için bir plan hazırlanması ve Türk yasal sistemine, karşılıklı
tanıma şartının getirilmesi, Beşeri tıbbi ürünlerde düzenleyici veri koruma
ile ilgili kalan konulara eğilinmelidir.
166
2.5.13.İlerleme Raporları (2004–2013)
2.5.13.1. İlerleme Raporu 2004
Türkiye’de, özellikle sektör-spesifik mevzuata uyum olmak üzere malların serbest
dolaşımı alanında ilerleme kaydedilmiştir. Yatay ve usule ilişkin tedbirlerle ilgili
olarak önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Standardizasyon alanında, Türk Standartları
Enstitüsü (TSE), CEN, CENELEC ve ETSI standartlarını kabul etmeye devam
etmiştir. İlave Yeni Yaklaşım Direktiflerinin ve diğer uyumlaştırılmış AT
mevzuatının iç hukuka aktarılmasıyla birlikte, rapor döneminde zorunlu standartların
sayısı 1,150’den 500’ün altına düşmüştür (Avrupa Toplulukları Komisyonu,
Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004 Yılı Düzenli Raporu, 2004;
64).
Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) 24 kuruluşu akredite etmiştir. Bununla
birlikte TÜRKAK henüz Avrupa Akreditasyon Birliği (EA) ile birçok taraflı anlaşma
(MLA) imzalamamıştır. Bu nedenle TÜRKAK ’ın yapmış olduğu akreditasyon
işlemleri AB’de tanınmamaktadır (Avrupa Toplulukları Komisyonu, Türkiye’nin
Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004 Yılı Düzenli Raporu, 2004; 64). Klasik
Yaklaşıma ilişkin, yasal düzenlemelerin AB müktesebatıyla uyumlu hale getirilerek,
özellikle ilaçta veri imtiyazına ilişkin gerekli düzenlemeler tamamlanmıştır.
Rapor dönemi içerisinde belirli bir düzeyde uyum sağlanmış olmasına karşın,
malların serbest dolaşımına ilişkin müktesebata uyum eksik kalmış, Gümrük
Birliğinden kaynaklanan ve 2000 yılı sonuna kadar ticaretin önündeki teknik
engellerin kaldırılmasını öngören yükümlülükler yerine getirilmemiştir(Avrupa
Toplulukları Komisyonu, Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004
Yılı Düzenli Raporu, 2004; 66).
167
2.5.13.2. İlerleme Raporu 2005
Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeler alanında uyumda bir miktar
ilerleme olmasına karşın Türkiye ile AB arasında ürünlerin serbest dolaşımı hala tam
anlamıyla etkin değildir. Gümrük Birliği’nden kaynaklanan bir kısım taahhütler
yerine getirilmemiştir. Özellikle ürünlerin serbest dolaşımı ve karşılıklı tanınmasına
ilişkin genel ilkelere aykırı olan hükümlerin kaldırılması olmak üzere ve Gümrük
Birliği Antlaşmanın 28’inci ile 30’uncu maddelerinin uygulaması konusunda ciddi
ilerlemeler kaydedilmesi gerekmektedir. Ayrıca ithalat kontrolü hala kullanılmakta
ve zorunlu standartların azaltılmasına rağmen, hala ticarete yönelik teknik engeller
bulunmaktadır. Bunlara ilaveten, Kıbrıs bandıralı gemi veya uçaklara yönelik
kısıtlamalardan kaynaklanan malların serbest dolaşımına ilişkin mevcut engellerin
kaldırılması da gerekmektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2005 İlerleme Raporu,
2005; 67–68).
Yatay önlemler bakımından ise standardizasyon alanında bazı ilerlemeleri tespit
etmek
mümkündür.
Şöyle
ki,
TSE
bundan
böyle
zorlayıcı
standartlar
geliştirmemektedir ve ilave Yeni Yaklaşım Direktifleri ile diğer uyumlu AT
mevzuatının yürürlüğe girmesiyle zorlayıcı standartların sayısı azalmaktadır.
Standardizasyon alanında olumlu gelişmeler kaydedilse de, TSE’nin işleyişinin
iyileştirilmesi gerekmektedir. Uygunluk değerlendirmesi yapıları gelişmeye devam
etmekte olup, akreditasyona ilişkin ilerleme kayda değerdir. Metroloji bakımından
ise, sınırlı bir ilerleme kaydedilmiş olup, izlenebilirlik ve belirsizlik hesaplamaları
sistemin zayıf noktalarını oluşturmaktadır.
Teknik bakanlıklar, Pazar gözetlemesinin uygulanması alanında bazı ilerlemeler
kaydetmiştir. Bununla beraber, yeni yaklaşım ilkeleriyle uyumlu bir piyasa gözetimi
yürürlükte değildir. Her ne kadar mevzuatın uyumlaştırılmasında epey ilerleme
kaydedilmişse de, Yeni Yaklaşım Direktiflerinin tam olarak uygulanması bu raporda
eksiktir. Bu direktiflerin uygulanması kadar aktarılmış olan eski yaklaşıma ilişkin
mevzuatın da uygulanması için çaba gösterilmesi ve ticarete yeni teknik engeller
168
yaratan ilave teknik gerekçeleri uygulamaya koymaktan kaçınılması gerektiği
vurgulanmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2005 İlerleme Raporu, 2005; 68).
2.5.13.3. İlerleme Raporu 2006
Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeler alanında sınırlı bir ilerleme
söz konusu olmuştur. Yeni teknik düzenlemeler ve standardizasyon rejimi, üçüncü
ülkelerden ithal edilen ürünler için uygulanan AB güvenlik kurallarına (Tüzük: 33993) ve genel ilkelere uyumu amaçlamaktadır. Bunun sonucu olarak, tüm sektörler
dâhil olmak üzere ithalatta zorunlu standartlar ve teknik standardizasyonlara tabi
tutulan ürün sayısı yarıdan daha fazla azaltılmıştır. (Avrupa Komisyonu, Türkiye
2006 İlerleme Raporu, 2006; 30).
Yatay önlemlere ilişkin olarak ise kayda değer ilerleme sağlanmıştır. Uygunluk
değerlendirmesi alanında sınırlı sayıda sektör ve faaliyet için olsa da, önemli ölçüde
gelişme kaydedilmiştir. Türkiye, Komisyon’a uygunluk değerlendirme kuruluşu
bildirimi yapabilmektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2006 İlerleme Raporu, 2006;
30).
Yeni yaklaşım kapsamında sektörel düzenlemelere ilişkin olarak ilerleme
sağlanmıştır. Klasik yaklaşıma ilişkin uyum genel olarak ileri bir aşamadadır ve bazı
sektörlerde tamamlanmıştır. Malların serbest dolaşımına ilişkin “genel ilkeler”,
metroloji ve ilgili idari kapasite, “yeni yaklaşım ”mevzuatı ile piyasa gözetimi
alanında kısmi bir ilerleme söz konusudur. İlaçlara ilişkin mevzuat önemli ölçüde
gelişmesine karşın, bu alandaki ihtilaf konusunda sınırlı bir ilerleme mümkün
olabilmiştir.
Düzenlenmemiş alanda ilerleme kaydedilememiş, karşılıklı tanıma ve bildirime
ilişkin mevzuat kabul edilememiştir. Kültürel mallar ve ateşli silahlar konusunda bir
ilerleme sağlanamamıştır Türkiye, Kıbrıs bayrağı taşıyan ya da son olarak Kıbrıs
limanına uğrayan uçak ve gemilerin kendi limanlarına girişine izin vermemektedir.
Bu kısıtlamalar, en ekonomik ulaşım aracının seçilmesini engelleyerek, malların
169
serbest dolaşımı ve ticaret önünde engel oluşturmakta ve Gümrük Birliği Kararı’nı
ihlal etmektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2006 İlerleme Raporu, 2006; 31).
2.5.13.4. İlerleme Raporu 2007
Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeler alanında uyumda bir miktar
ilerleme
olmuştur.2007’de
uygulanmaya
başlanacak
olan
dış
ticarette
standardizasyon tebliği, ithalatta zorunlu standartlar ve teknik düzenlemelere tabi
olan eşyaların sayısını daha da azaltmış; inşaat alanında 35 zorunlu standart
kaldırılmıştır.
Yatay önlemler konusunda, standardizasyon alanında ilerleme sağlanmıştır. Türk
Standartları Enstitüsü (TSE), Avrupa Standartlar Komitesi (CEN), Avrupa
Elektroteknik Standardizasyon Komitesi (CENELEC) ve Avrupa Telekomünikasyon
Standartları Enstitüsü’nün (ETSI) EN standartlarını kabul etmeye devam etmiştir.
EN standartlarının %90’ı kabul edilmiştir. ETSI standartları, ilgili AB kararlarının
uyumlaştırılması sürecinin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde kullanımda
olan 382 standart bulunmaktadır. TSE standardizasyonla ilgili AB ilkelerine tam
uyum sağlamak amacıyla yeniden düzenlenmiştir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2007
İlerleme Raporu, 2007; 32).
Akreditasyon konusunda önemli ölçüde ilerleme kaydedilmiştir. Ulusal
akreditasyon ajansı olan TÜRKAK, Uluslararası Laboratuvar Akreditasyon İşbirliği
(ILAC) ile Avrupa Akreditasyon İşbirliği (EA)’nin çok taraflı anlaşmalarına eklenen
bir karşılıklı tanıma anlaşması imzalamıştır TÜRKAK’ın akreditasyon sayısı geçen
yıl %70 oranında artmış ve 217’ye ulaşmıştır. Metroloji ve bununla ilgili idari
kapasite konusunda bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Ürün mevzuatına ilişkin yeni yaklaşım konusunda önemli bir ilerleme
kaydedilmiştir. “Yeni Yaklaşım” direktifi çerçevesindeki 17 düzenleme yeniden
gözden geçirilmiş ve üç sektörde onaylanmış kuruluşlarının belirlenmesine izin
170
verecek şekilde, yirmi sektörde tam uyum sağlanmıştır (Avrupa Komisyonu,
Türkiye2007 İlerleme Raporu, 2007; 33).
Sonuç olarak, Akreditasyon, standardizasyon ve uygunluk değerlendirmesi
bağlamında ilerlemeden bahsedilebilir. Onaylanmış Türk Kuruluşlarının bazı
sektörlerde faaliyet göstermelerini sağlayacak düzenlemeler de dâhil olmak üzere,
AB teknik mevzuatını uygulamak için gerekli olan tüm sistem yürürlüktedir. Piyasa
gözetim alanında ilave ilerleme olmuştur. Buna karşın, piyasa gözetim faaliyetlerinin
kapsamı ve koordinasyonu ülkenin büyüklüğü düşünüldüğünde sınırlı kalmaktadır.
Uyum sağlanmayan ve eski yaklaşım mevzuatının kapsadığı alanlarda ticarette
teknik engeller bulunmaktadır. Karşılıklı tanıma ve lisans zorunlulukları konularında
bir ilerleme sağlanmamıştır. Birçok alanda, özellikle genel ilkeler, yatay önlemler,
yeni yaklaşım ve eski yaklaşım konularında, uyum ileri düzeydedir. Onaylama
prosedürleri konusunda uyum daha sınırlı bir düzeydedir (Avrupa Komisyonu,
Türkiye 2007 İlerleme Raporu, 2007; 34).
2.5.13.5. İlerleme Raporu 2008
Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeler alanında uyumda bir miktar
ilerleme olmuştur.2008’de uygulanabilir olan Dış Ticarette Standardizasyon Tebliği,
ithalatta uygunluk değerlendirmesine tabi ve 2007’de 150 olan eşyaların sayısını
daha da azaltarak 100’e indirmiştir. İlk defa 2008 yılının başında 20 adet dış ticarette
standardizasyon tebliği hep birlikte yayımlanmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye
2008 İlerleme Raporu, 2008; 37).
Yatay önlemler konusunda, standardizasyon alanında ilerleme sağlanmıştır. Türk
Standartları Enstitüsü’nün (TSE) Avrupa standartlarını kabul etme yönündeki hızı
artmıştır. Metroloji alanında sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Model tescil önlemleri ve
ölçme araçları alanında değiştirme yönetmeliği kabul edilmiştir. Akreditasyon
alanında ilave ilerleme kaydedilmiştir. Avrupa Akreditasyon İş Birliği’nin (EA)
geçen yıl imzalanan dört çok taraflı anlaşmasının ardından, Türk Akreditasyon
171
Kurumu’nun (TURKAK) ürün ve kişi sertifikasyonu alanlarındaki EA değerlendirme
sonuçları olumlu çıkmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2008 İlerleme Raporu,
2008; 38).
Piyasa gözetimi konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Telekomünikasyon
otoriteleri, Sağlık Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı dahil olmak üzere bazı
kamu kurumları piyasa gözetim sistemlerinin ilke ve yöntemleri üzerinde gözden
geçirilmiş yönetmelikler yayımlamışlardır.
Sonuç olarak, piyasa gözetimi ve yasal metroloji dışında ürün mevzuatı uyumu ve
yatay önlemler konularında ilerleme olmuştur. Görünürlük sağlanması ve risk
değerlendirme ilkeleri dikkate alınarak etkin piyasa gözetim faaliyetlerine ve
gözetim kurumları arasında eş güdüme ihtiyaç vardır. Bu fasıl için, kalan ithalat
lisanslarının belirlenmesi ve kaldırılması, kullanılmış motorlu araçların ithalatına
getirilen sınırlamalar, karşılıklı tanıma ilkesinin, Türk mevzuatına sokulması gibi
bazı anahtar hususlar ve eczacılık ürünleri için düzenleyici veri korunmasının
uygulanması ile bağlantılı geçici konular çözüm beklemektedir (Avrupa Komisyonu,
Türkiye 2008 İlerleme Raporu, 2008; 40).
2.5.13.6. İlerleme Raporu 2009
Genel ilkeler bakımından sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. 2009 yılında kabul edilen
dış ticarette standardizasyon mevzuatı ithalatta uygunluk değerlendirmesine tabi
tutulan ürün listelerini daha fazla azaltmıştır. Ancak, önceden bildirimde
bulunmadan yürürlüğe konulan yeni mevzuat üçüncü ülkelerden gelen ve AB’de
serbest dolaşımda olan mallara kısıtlamalar getirmiş ve ticari engeller yaratmıştır. Bu
malların, gümrüklerde belge üzerinden ve gerekli görüldüğünde fiziksel kontrollerle
uygunluk değerlendirme işlemlerine tabi tutulmasıyla Türk pazarına girişleri
geciktirilmekte ve bazı durumlarda engellenmektedir (Avrupa Komisyonu, 2009 Yılı
Türkiye İlerleme Raporu, 2009; 40).
172
Yatay tedbirlerle ilgili olarak bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Standardizasyon
konusunda, Avrupa standartlarının Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından
kabul edilmesine devam edilmiştir. Bugüne kadar TSE, Avrupa Standardizasyon
Komitesi (CEN) ve Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesinin (CENELEC)
toplam 15.406 standardını kabul etmiştir. TSE, Avrupa Telekomünikasyon
Standartları Enstitüsünün (ETSI) 350 standardını da kabul etmiştir. Bu çerçevede,
geçen yıl % 97,4 olan Avrupa standartlarını uyumlaştırma oranı bu yıl % 98,79’a
ulaşmıştır (Avrupa Komisyonu, 2009 Yılı Türkiye İlerleme Raporu, 2009; 40).
Piyasa gözetimi ve yasal metroloji konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir.
Yasal metroloji konusundaki gelişme; ölçü aletleri yönetmeliği kapsamı dışındaki
aletler için ölçü ve ölçü aletleri tip onayı yönetmeliği yayımlanmıştır.
Uyumlaştırılmamış alanda ise hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir.
Sonuç olarak, bu fasılda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Mevzuat uyumu oldukça
ileri seviyededir, fakat bazı konularda daha fazla çaba sarf edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, uygunluk değerlendirmesi ve standardizasyona ilişkin teknik engeller,
ticareti artan bir şekilde kısıtlamaktadır. Piyasa gözetiminde, kurumlar arası iş birliği
konusundakiler de dâhil olmak üzere önemli eksiklikler bulunmaktadır. Türkiye’nin,
özellikle ithalat lisanslarını ve kullanılmış motorlu araçların ithalatındaki
kısıtlamaları yürürlükten kaldırarak, karşılıklı tanıma ilkesini mevzuatına aktararak
ve beşeri tıbbi ürünlerde veri münhasıriyeti hükümlerini uyumlaştırarak malların
serbest dolaşımı alanında 1/95 sayılı Kararı uygulaması gerekmektedir(Avrupa
Komisyonu, 2009 Yılı Türkiye İlerleme Raporu, 2009; 42).
2.5.13.7. İlerleme Raporu 2010
Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkelere uyum bakımından ilerleme
kaydedilmemiştir. Dış ticarette standardizasyon mevzuatı, 2010 yılında, ithalatta
uygunluk değerlendirmesine tabi olan ürünlerin listesinde çok küçük bir oranda
azaltma yapmıştır. AB’ye üye olmayan ülkelerden gelen ve AB’de serbest dolaşımda
173
olan mallara yönelik olarak 2009 yılından beri uygulanmakta olan kısıtlamalar 2010
yılında da kaldırılmamıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2010 Yılı İlerleme Raporu,
2010; 45).
Yatay tedbirlerle ilgili olarak, standardizasyon konusunda daha fazla ilerleme
kaydedilmiştir. Geçen yıl% 98,79 olan Avrupa standartlarını uyumlaştırma oranı bu
yıl % 99,7’ye ulaşmıştır.
Uygunluk değerlendirmesine ilişkin olarak, onaylanmış kuruluşlar konusunda
daha fazla ilerleme sağlanmıştır. 2009’da 12 adet onaylanmış kuruluşu olan
Türkiye’nin, hâlihazırda oyuncaklar, kişisel koruyucu donanım, asansörler, sıcak su
kazanları, gaz yakan aletler, yapı malzemeleri (çimento), basınçlı kaplar, basınçlı
ekipman, tıbbi cihazlar, gezi tekneleri ve makineleri kapsayan 14 adet onaylanmış
kuruluşu bulunmaktadır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2010 Yılı İlerleme Raporu,
2010; 45).
Akreditasyon ve yasal metroloji konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir.
Akreditasyon konusundaki gelişme; TÜRKAK ’ın gerçekleştirdiği akreditasyon
sayısı geçen yıla göre % 17’lik bir artış göstererek 465’e yükselmiştir. Yasal
metroloji konusunda ise sanayi ve Ticaret Bakanlığı, otomatik olmayan tartı aletleri,
ölçüler ve ölçü aletlerinin tip onayları, muayene ve metrolojik kontrol yöntemleri ve
uluslararası ölçü birimleri sistemi ve hazır ambalajlı k gelişme ise; ürünlerin nominal
miktarı konularında yeni ve değişiklik getiren mevzuat çıkarmıştır.
Piyasa gözetimi konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Ekonomi Bakanlığı
piyasa gözetim raporları ve bildirimleri için bir ortak şablon getiren bir yönetmelik
yayımlamıştır. Düzenlenmemiş alanda da ilerleme kaydedilmemiştir. Karşılıklı
tanıma ilkesi ticaretle ilgili mevzuata henüz aktarılmamıştır. Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı Temmuz 2010’dan itibaren uygulanmak üzere, düzenlenmemiş alandaki
tüm yapı malzemelerine G işareti iliştirilmesine ilişkin uygunluk değerlendirmesi
prosedürü getiren bir yönetmelik çıkarmıştır.
Sonuç olarak, bu fasılda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Mevzuat uyumu oldukça
ileri seviyede olmasına rağmen ürünlerin piyasaya arzına ilişkin yeni mevzuat
174
çerçevesinin Türk hukuk düzenine aktarılması ve müktesebatın gereklerinin tam
olarak dâhil edilmesi gerekmektedir. Ticarette teknik engeller hâlâ malların serbest
dolaşımını kısıtlamaktadır ve ilaçlar ve yapı malzemeleri gibi alanlarda yeni engeller
getirilmiştir.
Piyasa
gözetimi
sistemindeki
yetersizlikler
mevcudiyetini
sürdürmektedir. Karşılıklı tanıma ilkesi Türkiye’nin ticarete ilişkin mevzuatına hâlâ
aktarılmamıştır
ve
ilaçlarla
ilgili
veri
münhasıriyeti
sorunu
çözüme
kavuşturulmamıştır. (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2010 Yılı İlerleme Raporu, 2010;
47–48).
2.5.13.8. İlerleme Raporu 2011
Bu alanda ileri seviyede bir uyum olmasına rağmen, malların serbest dolaşımına
uygulanan genel ilkelere uyum bakımından sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Ekonomi
Bakanlığı, pilot düzeyde, riske dayalı ithalat kontrol sistemi uygulamaya başlamıştır.
Ticarette teknik engeller ise hala devam etmektedir ve bazı alanlarda, örneğin
ilaçlarda malların serbest dolaşımını engellemektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye
2011Yılı İlerleme Raporu, 2011; 55).
Yatay tedbirlerle ilgili olarak, standardizasyon konusunda daha fazla ilerleme
kaydedilmiştir. Rapor döneminde, Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Avrupa
standartlarını kabul etmeye devam etmiştir. Avrupa standartlarına genel uyum oranı
yaklaşık % 98’tir.Uygunluk değerlendirmesine ilişkin olarak, onaylanmış kuruluşlar
konusunda daha fazla ilerleme sağlanmıştır. 2010’da 14 adet onaylanmış kuruluşu
olan Türkiye’nin, 2011 yılında potansiyel patlayıcı ortamlarda kullanılmak üzere
tasarlanmış
koruyucu
sistemleri
kapsayan
18
adet
onaylanmış
kuruluşu
bulunmaktadır. Akreditasyon konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Türk
Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK),Avrupa Akreditasyon İş Birliği’nin (EA) bir
üyesidir ve EA ’nın 7 adet çok taraflı anlaşmasını imzalamıştır. TÜRKAK ’ın
gerçekleştirdiği akreditasyon sayısı geçen yıla göre %23’lük bir artış göstererek
572’yeulaşmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu, 2011;
53).
175
Yasal metroloji ve piyasa gözetimi konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir.
Yasal metroloji konusundaki gelişme; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ölçüler
ve ölçü aletleri, bunların ithalatı ve ihracatı ve takograflar konusunda yeni ve
değişiklik getiren mevzuat çıkarmıştır.
Sonuç olarak, bu fasılda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Mevzuat uyumunun ileri
düzeyde olmasına ve nitelik alt yapısının belirli bir seviyeye ulaşmış olmasına
rağmen,
ticaretin
önündeki
teknik
engeller,
Türkiye’nin
Gümrük
Birliği
kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ederek, malların serbest dolaşımına engel
olmaktadır. Ürünlerin piyasaya arzına ilişkin yeni hukuki çerçeve henüz Türk
mevzuatına aktarılmamıştır.
Geçen yıl gelişme kaydedilmiş olsa da, piyasa gözetim sistemleri ve etkili şekilde
uygulanmaları konusunda eksiklikler bulunmaktadır. Karşılıklı tanıma ilkesi
Türkiye’nin ticarete ilişkin mevzuatına aktarılmamıştır ve bu durum uygulamada
ticari sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca, tıbbi ürünler konusunda, iyi üretim
uygulamaları belgelerinin tanınmamasıyla ilgili ciddi gecikmelerden ve iş birliği
içinde adil, istikrarlı ve öngörülebilir bir ticari ortam getirecek başka bir çözümün
bulunmamasından kaynaklanan sıkıntılar bulunmaktadır. (Avrupa Komisyonu,
Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu, 2011; 55).
2.5.13.9. İlerleme Raporu 2012
Genel ilkelere uyum bakımından bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Dış Ticarette
Risk Esaslı Kontrol Sisteminin (TAREKS) pilot düzeyde uygulaması, yeni ürün
kategorilerini kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Yatay tedbirlerle ilgili olarak,
standardizasyon konusunda daha fazla ilerleme kaydedilmiştir. Türk Standartları
Enstitüsü (TSE), Ocak 2012’de, Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) ve Avrupa
Elektroteknik Standardizasyon Komitesinin (CENELEC) tam üyesi olmuştur
(Avrupa Komisyonu, Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporu, 2012; 55).
176
Akreditasyon ve yasal metroloji konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir.
Akreditasyon konusundaki gelişme; TÜRKAK ’ın gerçekleştirdiği akreditasyon
sayısı, geçen yıla göre %13’lük bir artış göstererek 647’ye ulaşmıştır. Metroloji
konusundaki gelişme ise; Takografların bakımı, muayenesi ve doğrulanması ile ölçü
aletlerinin onarılması ve ayarlanması konularında yetkilendirilecek kişilerin
sertifikasyonu konusunda yeni ve değişiklik getiren mevzuat çıkarılmıştır.
“Klasik
Yaklaşım”
çerçevesindeki
ürün
mevzuatında
bazı
ilerlemeler
kaydedilmiştir. Türkiye, iki veya üç tekerlekli motorlu araçların fren sistemlerine,
motorlu araçların ve tarım ve orman traktörlerinin emisyonlarına ve motorlu
araçların radyo parazitine ilişkin tip onayına dair mevzuatta değişiklik yapan
mevzuatı kabul etmiştir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporu,
2012; 57).
Usule ilişkin tedbirlerle ilgili bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu alanda Türk
mevzuatı artık AB müktesebatı ile kısmen uyumludur. Kültürel mallar ve ateşli
silahlar konusunda ilerleme kaydedilmemiştir.
Sonuç olarak, malların serbest dolaşımı alanında bazı ilerlemeler kaydedilmiştir.
Ancak ticaretin önündeki teknik engeller, Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki
yükümlülüklerini ihlal ederek malların serbest dolaşımına engel olmaya devam
etmektedir. İyi imalat uygulamaları belgelerinin verilmesinde yaşanan gecikmelerin
ve ilaçlarda veri korumaya ilişkin sorunların çözülmesi gerekmektedir. Süregelen
ithalat ve ihracat lisansları ile kullanılmış ürünlerin ithalatındaki kısıtlamaların
kaldırılması gerekmektedir. Genel olarak, bu konudaki hazırlıklar ileri düzeydedir
(Avrupa Komisyonu, Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporu, 2012; 57–58).
2.5.13.10.İlerleme Raporu 2013
Ekonomi Bakanlığı, malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeleri,
TAREKS kapsamındaki diğer endüstriyel ürünlere de genişletmiştir. ATR belgesi
olan ve dolayısıyla AB’de serbest dolaşımda bulunan ürünler için, menşeine
177
bakılmaksızın ve ilave kontrol yapılmadan ithalat izni verilmektedir (Avrupa
Komisyonu, Türkiye 2013 Yılı İlerleme Raporu, 2013; 29).
2012 yılında kabul edilen karşılıklı tanıma ilkesi, 2013 yılında Ürün Güvenliği ve
Kontrolü Tebliği ile uygulanmaya başlamıştır. Yatay tedbirlerle ilgili olarak,
standardizasyon konusunda, Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) ve Avrupa
Elektroteknik Standardizasyon Komitesinin (CENELEC) tam üyesi olan Türk
Standartları Enstitüsü (TSE), bugüne kadar, toplam 17.395 CEN ve CENELEC
standardını ve Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsünün (ETSI) toplam
392 standardını kabul etmiştir. Avrupa standartlarına genel uyum oranı %99
civarında bulunmaktadır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2013 Yılı İlerleme Raporu,
2013; 30).
Klasik yaklaşım çerçevesindeki ürün mevzuatıyla ilgili olarak, motorlu araçlar ile
tarım ve orman traktörleri konusunda yeni ve değişiklik getiren mevzuat
yayımlanmıştır. Usule ilişkin tedbirlerle ilgili olarak, 98/34/AT sayılı Direktif
kapsamında teknik mevzuatın bildirim sayısına dair adımlar atılmıştır. Kültürel
mallar ve ateşli silahlar konusunda ilerleme kaydedilmemiştir (Avrupa Komisyonu,
Türkiye 2013Yılı İlerleme Raporu, 2013; 30–31).
Sonuç olarak, Malların serbest dolaşımı konusunda iyi düzeyde ilerleme
kaydedilmiştir. Ancak, ticaretin önündeki bazı teknik engeller, Türkiye’nin Gümrük
Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ederek(serbest bölgelerin Gümrük
Birliği kapsamına alınması, ilaçta veri imtiyazı, et ve ikinci el makine ithalatı vb.)
malların serbest dolaşımına engel olmaya devam etmektedir. Genel olarak, bu
fasıldaki uyum durumu ileri düzeydedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2013 Yılı
İlerleme Raporu, 2013; 31).
2.5.13.11.İlerleme Raporu 2014
Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkelere ilişkin olarak, Ekonomi
Bakanlığı ürünlerin serbest dolaşımına olanak sağlayan TAREKS uygulamasını
178
sürdürmüştür. TAREKS temel olarak, "Yeni Yaklaşım" alanındaki, düzenlenmemiş
alandaki ve piller ve ayakkabılar gibi diğer sınırlı kategorilerdeki ürünleri
kapsamaktadır. İkinci el ve yenilenmiş mallar, ilk kez TAREKS sisteminde işlem
görmüş, ancak bunlara yönelik lisans uygulamaları devam etmiştir. Motorlu araçlar
alanında AB tip onayı kabul edilmekte iken, özellikle tekstil ürünleri, kimyasallar ve
gıda ürünleri olmak üzere, " Klasik Yaklaşım" alanındaki ürünler ön izin ve lisans
uygulamalarına tabi tutulmaktadır.
Türkiye'de düzenlenmemiş alanda 2012 yılında getirilen karşılıklı tanıma ilkesi
işler durumdadır İlave olarak, Türkiye, Türkiye 2014 yılının Temmuz ayında tarım
ve orman traktörleri ile araçların imalatı, yenilenmesi ve montajına ilişkin
mevzuatına karşılıklı tanıma maddelerini de derç etmiştir
Ticaretin önünde, tekstil ürünleri, ikinci el mallar ve alkollü içkiler gibi alanlarda
malların serbest dolaşımına izin vermeyen teknik engeller bulunmaktadır. Tekstil ve
konfeksiyon ürünlerinin ithalatı için tescil gerekliliği yürürlükte kalmaya devam
etmektedir. İthalatta gözetim rejimi hâlâ mevcudiyetini korumaktadır ve kapsamı
genişletilmiştir. İkinci el mallar dahil olmak üzere, eski ve yenilenmiş veya defolu
olarak sınıflandırılan mallar için hala lisans alınması gerekmektedir. Alkollü içkilere
uygulanan lisans gereklilikleri azaltılmış olsa da, etiketlemeye ilişkin yeni engeller
getirilmiştir. Alüminyum, kâğıt ve bakır hurdası ihracatına uygulanan kısıtlamalar
Gümrük Birliği kurallarına aykırı şekilde fiili bir yasak teşkil etmektedir.
Yatay tedbirlere uyum ileri düzeydedir. Yeni Tüketici Ürün Güvenliği Tüzüğü ile
değiştirilecek olan, Genel Ürün Güvenliği Direktifiyle tam uyum henüz
sağlanmamıştır.
Standardizasyon konusunda, Türk Standartları Enstitüsü, bugüne kadar, Avrupa
Standardizasyon Komitesi (CEN)'nin ve Avrupa Elektronik Standardizasyon
Komitesi
(CENELEC)'nin
22266
standardı
ile
Avrupa
Telekomünikasyon
Standartları Enstitüsü (ETSI)'nün 391 standardını kabul etmiştir. Avrupa
standartlarına genel uyum oranı %98,6’dır. Bununla birlikte, Türkiye, çoğunluğu
düzenlenmemiş alanda olmak üzere bazı yeni zorunlu standartların yayınlanmasına
ve mevcut olanları değiştirmeye devam etmiştir.
179
Uygunluk değerlendirmesine ilişkin olarak, hâlen 32 Türk Onaylanmış Kuruluşu
bulunmaktadır. Türk Akreditasyon Kurumu tarafından verilen akreditasyon sayısı bir
önceki yıla göre %18 oranında artarak 954’e ulaşmıştır.
Türkiye Ulusal Metroloji Enstitüsü, bilimsel metrolojide ileri bir düzeyde olan
seviyesini korumaktadır Enstitü, kimyasal metroloji konusundaki niteliklerini
iyileştirmiştir.
Türkiye'de
yeterli
sayıda
endüstriyel
metroloji
sağlayıcısı
bulunmaktadır. Türkiye, yasal metroloji konusunda, taksimetrelerin ve tartı
aletlerinin muayenesine ilişkin iki adet mevzuat kabul etmiştir.
Türkiye, Piyasa Gözetimine ve Denetimine Dair Yönetmeliğini gözetim
faaliyetlerinin kapsamını ve imalatçılarla dağıtıcıların yükümlülüklerini daha açık
hale getirecek şekilde Şubat ayında tadil etmiştir. Kişisel koruyucu donanımlar,
çeşitli tüketici ürünleri, tarım ve orman traktörleri ve gübrelerin piyasa gözetimi ve
denetimi için yeni mevzuat yayımlanmıştır. Ekonomi Bakanlığına ait ulusal piyasa
gözetim ve denetimi veri tabanı işler durumdadır ve piyasa gözetimi yapan
kuruluşlar ile sınır kontrollerinden sorumlu kuruluşlar arasında uygunsuz ürünlere
ilişkin bilgi alışverişine olanak sağlamaktadır. Piyasa gözetimi ve denetiminde henüz
etkili bir uygulama bulunmamaktadır.
“Klasik Yaklaşım” çerçevesindeki ürün mevzuatıyla ilgili olarak, motorlu araçlar
ile tarım ve orman traktörleri konusunda yeni ve değişiklik getiren mevzuat
yayımlanmıştır. Türkiye, Biyosidal Ürünler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik'i yayımlamış ve bu ürünlerin kullanımına ilişkin mevzuatını
güncellemiştir. Organik tarımda kullanılan gübrelere ilişkin, Tarımda Kullanılan
Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
çıkarılmıştır. Türkiye, Maddelerin ve Karışımların Sınıflandırılması, Etiketlenmesi
ve
Ambalajlanması
Hakkında
Yönetmeliği
çıkarmıştır.
Klimaların
enerji
etiketlemesine ilişkin olarak "Klimaların Enerji Etiketlemesine Dair Tebliğ" iç
hukuka aktarılmıştır.
Hâlihazırda ileri düzeyde bulunan "Yeni ve Küresel Yaklaşım" çerçevesindeki
ürün mevzuatı kapsamında, Türkiye, son güncel AB mevzuatı ile uyumlu hale
getirilmesi amacıyla oyuncak güvenliği konusunda mevzuat yayımlamıştır.
180
Usule ilişkin tedbirlerle ilgili olarak, bildirimlerde halen büyük miktarda eksiklik
olmasına karşın, 98/34/AT sayılı Direktif kapsamında teknik mevzuatın bildirim
sayısının artırılmasına yönelik adımlar atılmıştır. Kültürel mallar ve ateşli silahlar
konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Kültürel mallar ve ateşli silahlar konusunda
ilerleme kaydedilmemiştir.
Sonuç olarak bu fasılda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Ancak, ticaretin önündeki
bazı teknik engeller, Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini
ihlal ederek malların serbest dolaşımına engel olmaya devam etmektedir. Gümrük
Birliğinin potansiyelinden tam anlamıyla yararlanılması için, "Klasik Yaklaşım"
alanındaki malların serbest dolaşımının iyileştirilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak,
bu fasıldaki uyum ileri düzeydedir.
Avrupa birliği Roma anlaşmasıyla başlayarak 1970’lerde hız kazanan bir süreçte,
malların serbest dolaşımını oluşturduğu parasal birliğin temel başarı şartı olarak
uygulamıştır. Türkiye ekonomisinin AB’ye entegrasyon çabaları 1959 yılına kadar
gitse de, malların serbest dolaşımıyla ilgili hükümler 1980 yılında ihracata dönük
büyüme politikaları, 1996 yılında Gümrük birliğine üyelikle başlamış, 1999 yılında
Helsinki konferansıyla tam üye adaylığının kabulü ve 2004 yılı tarama süreciyle
hızlanmıştır. Malların serbest dolaşımı, Avrupa Birliğinin dört temel serbestisinden
(kişilerin, hizmetlerin ve sermaye)biridir. Bu yüzden AB Müktesebatı (acquis
communautaire) fasıl başlıklarından ilki malların serbest dolaşımı ilkesine uyumdur.
Malların serbest dolaşımı ilkesi, ürünlerin ticaretinin Birliğin bir yerinden diğerine
serbestçe yapılması gereğini ifade etmektedir. Bir dizi sektör için bu genel ilkeye,
“eski yaklaşımı”(kesin ürün detaylarını getirerek) ya da “yeni yaklaşımı” (genel ürün
gereklerini getirerek) takip eden uyumlaştırılmış düzenleyici bir çerçeve eşlik
etmektedir. Bu Bölümün kapsamına giren müktesebatın en büyük bölümünü
uyumlaştırılmış Avrupa ürün mevzuatının üstlenilmesi teşkil etmektedir. Buna
ilaveten,
ticari
kısıtlamaların
bildirimi
ve
standardizasyon,
uygunluk
değerlendirmesi, akreditasyon, metroloji ve pazar gözetimi gibi alanlarda yatay ve
usule ilişkin tedbirlerin uygulanması için idari kapasitenin yeterli olması
gerekmektedir. Bu bölüm ayrıca uzmanlaşmış uygulayıcı kurumlar gerektiren kamu
181
ihalelerine ilişkin ayrıntılı AB kurallarını kapsamaktadır (Avrupa Komisyonu,
Türkiye 2013 Yılı İlerleme Raporu, 2014).
2014 yılına kadar “İlerleme Raporlarının” incelenmesi sonucunda elde edilen
veriler ışığında, Türkiye’nin mevzuat uyumunun ileri düzeyde olmasına ve kalite alt
yapısının belirli bir seviyeye ulaşmış olmasına rağmen, ticaretin önündeki teknik
engeller ve Gümrük Birliğine ortak üye ancak Avrupa Birliğine aday ülke olması
Türkiye’nin aleyhine bir durumdur. Bununla birlikte, malların serbest dolaşımını
daha etkin kılabilmesi adına Türkiye Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini
ihlal etmeden yerine getirmeye devam etmelidir. Ayrıca iyi imalat uygulamaları
belgelerinin verilmesinde yaşanan gecikmelerin ve ilaçlarda veri korumaya ilişkin
sorunların çözülmesi ve süregelen ithalat ve ihracat lisansları ile kullanılmış
ürünlerin ithalatındaki kısıtlamaların da kaldırılması gerekmektedir.
182
SONUÇ
Ekonomik küreselleşme süreci, mal ve hizmetlerin dolaşımını hızlandırırken
küresel ve yerel pazarlar ayrımını da ortadan kaldırmakta, ülkeler arası ekonomik
bütünleşmelerin de güçlenerek, ithalat-ihracat alanlarını da her geçen gün daha fazla
etkisi altına almaktadır. Dünya Ticaret Örgütü başta olmak üzere ilişkili olduğumuz
AB gibi uluslararası kuruluşların ve entegrasyonların etkisiyle ihracat ve ithalat
ilişkilerini düzenleyen uluslararası ve ulusal mevzuatlar değişime uğramaktadır.
Son yıllarda, DTÖ kapsamında yürütülen çok taraflı ticaret görüşmeleri
sonucunda uluslararası ticaret büyük ölçüde serbest kurallara bağlanmış olsa da, hali
hazırda pek çok ülke tarafından bu uluslararası standartlar serbest ticareti engellemek
amacıyla da kullanılabilmektedir. Türkiye’nin; iç piyasayı, yabancı ülkelerden
gelecek olan standart dışı, çevre, bitki, gıda teknoloji, insan ve hayvan sağlığına
zararlı ürünlerin pazarı ele geçirmesinden korunmak için yüksek standartlar
belirlemesi hemen her alanda ilgili düzenlemeleri zamanında yapması gerekir.
Ayrıca, ihracat ürünlerinin de dış ticarette rekabet gücü kazanarak gücünü devam
ettirebilmesi için de uluslararası standartlardaki gelişmeleri ve teknolojileri de
yakından izleyerek, bunlara uyum sağlaması gerekir.
Bugün gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde benimsenen iktisadi sistemin ve
uygulanan iktisat politikalarının giderek daha fazla uyumlaştırılması sonucu,
ekonomik sistemler giderek tek tipleşmekte, serbestleşmekte ve aynı zamanda
küreselleşmektedir. Teknolojinin de yardımıyla ülkeler ve kıtalar arasında azalan
mesafeler, yirmi dört saate yayılan piyasa işlemleri, dünya ticaretinin hızlı ve daha
serbest yapılabilmesi sonucunu doğurmuştur. Geçmişin siyasal ve savunma amaçlı
bloklaşmaları yerini ekonomik entegrasyonlar ve iş birliklerine bırakarak çok sayıda
ekonomik örgütler ve organizasyonlar kurulmuştur. 1944’te IMF ile başlayan ve
ardından Dünya Bankası devamında GATT, DTÖ ve bunları izleyen birçok
ekonomik örgütlenme, işbirliği teşkilatları ve kuruluşlar, dünyanın gerek ekonomik
gerek siyasal bütünleşmesi vizyonuna çok büyük katkılar yapmışlardır.
1980’lere gelindiğinde ekonomi başta olmak üzere siyasal ve yönetsel yapıda
başlayan hızlı dönüşümler, bütün dünya genelinde hem mali piyasaların hem de
183
sermaye hareketlerinin serbestleşmesi sonucunu doğurmuş bu hareketlilik ise yeni
liberal yaklaşımın bütün dünyaya yayılmasını sağlayacak biçimde ilerlemiştir.
Yaşanan değişimlerin temel politikası devletin işlevlerinin sermayenin işlerini
kolaylaştıracak uyumlukta olacak biçimde dönüşmesi biçiminde ifade edilmektedir.
Bu yeni dönemin yeni politikası ise sermaye birikiminin genişleyerek yeniden
üretilmesi ve sermayenin iktisadi gücünün yürütme ve yasama üzerindeki
egemenliğini gerçekleştirecek düzenlemelerin içeriğinde kendini bizlere daha net
bilgilerle sunmaktadır. Ortaya çıkan bu yeni dönemin bu politikalardan hareketle
uygulamaya konulan tüm düzenlemeler, özellikle Türkiye gibi kapitalist toplumsal
yapıya sahip olan ülkelerde ekonomik yapıdaki dönüşüme paralel olarak, hem
yönetsel hem de siyasal yapılarda da kapsamlı ve büyük değişimlere, dönüşümlere
sebep olmuştur. Bu değişim ve dönüşümler ise dünya ekonomisine yön veren küresel
ve uluslararası kuruluşların yönlendirdiği yapısal reform politikaları eliyle
gerçekleşmektedir.
Sonuç olarak; Ticarette Teknik Engellerin Önlenmesinde Uluslararası Girişim Ve
Örgütlerin Rolü Nedir? sorusu ile başlayan çalışmada kısaca küresel örgütlerin kural
ve anlaşmaları, geliştirdiği uygulamalar yoluyla bakış açısına dünya görüşüne göre
olumlu veya olumsuz bir değişim ve dönüşümün tek tipleşmeye doğru sürecek olan
küresel reformların taşıyıcıları oldukları değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın
konusu gereği ekonomik ve ticari alanda kalarak ekonomik tek tipleşmenin
sonuçlarını standartlaşmalarında gözlemlenmektedir.
184
KAYNAKLAR
AKTAN, C. C. Yoksullukla Mücadele Stratejileri. Ankara: Hak İş Konfederasyonu
Yayınları, 2002.
AKYÜZ Y. Ekonomide Liberalleşmenin Anahtarı. Finans Dergisi, 1993.
BARNET R. Cavanagh, J. Küresel Düşler: İmparator Şirketler ve Yeni Dünya
Düzeni, Sabah Yayınları, . İstanbul, 1996.
BORATAV, K. Küresel Rekabet. İz Yayıncılık, İstanbul, 1999.
BORATAV, K. 2000–2001 Krizinde Sermaye Hareketleri. İşletme ve Finans
Dergisi, 2001
BOZKURT, V. (Küreselleşmenin İnsani Yüzü. Alfa Yayınları, İstanbul, 2000
BOZKURT, V. (2007). Küreselleşme; Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar. http:
//www. genbilim. com/index. php? option=com_content&task=view&id=1659
(31. 03. 2008).
CERNY, G. P. (1995). Globalization and the Changing Logic of Coliective Action.
International Organization. 4. Coştu, Y. (2005). Küreselleşme Üzerine Bazı
Düşünceler, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, IV(7-8): 90105.
DİCKEN, P. (1992). Global Shift: The Internationalization of Economic Activity.
Newyork: Guilford Press.
DPT, (1995). Dünyada Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşmeler. Ankara: DPT
Yayınları 2375, ÖIK: 440.
ERBAY, Y. Kavram Olarak Küreselleşme, Milli Kültürler ve Küreselleşme. Türk
Yurdu Yayınları, Ankara.1997.
ERKAN, H. Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları. Ankara,1998.
ERKAN, H. Ekonomi Sosyolojisi. Fakülteler Kitabevi. İzmir,2004a
FOX, J. Chomsky ve Küreselleşme. Everest Yayınları. İstanbul, 2002.
GİDDENS, A. Küreselleşmenin İklimleri. Sosyal Demokrat Değişim Dergisi,
12,1999.
GİDDENS, A. Elimizden Kaçıp Giden Dünya, Alfa Basım Yayınları. İstanbul,2000.
GİDDENS, A. Üçüncü Yol, İstanbul: Birey Yayıncılık. İstanbul, 2000.
GİLL, S. Globalization, Market Civilisation and Disciplinary Neoliberalism. Journal
of International Studies, 24(3): 404–405, 1995.
GREİDER, W. (1995). One World Ready Or Not, Newyork: Touchstone Press.
GÜNSOY, B. (2006). Küreselleşmenin Ölçülmesinde Sistematik Yaklaşımlar;
Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Kırlangıç Yayınevi, Ankara,1993.
GÜLTEKİN, Sadettin. "Tarımsal Ticarette Teknik Engeller, Sağlık, Bitki Sağlığı
Önlemleri ve Standartlar Önlemler." Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi 5,2
(2010).
HARRİS, R, Globalization, Trade, and Income. Canadian Journal of Economics,
XXVI(4): 1–22, 1993.
HELD, D. ,McGrew, A. , Goldblatt D. , Perraton, J. Global Transformations: Global
Transformations-Politics, Economics and Culture. Cambridge: Polity Press,
1999.
HİRST P. , THOMPSON G., Küreselleşme Sorgulanıyor. Ankara: Dost Kitabevi,
185
2007.
HİSARCIKLIOĞLU, R. Küreselleşme ve Türkiye. İktisat Dergisi, 416, İFMC
Yayınları, İstanbul, 2001.
HUNTİNGTON, S. , The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order.
Newyork: Simon and Schuster, 1996
İÇDUYGU A. ,Çok Kültürlülük, Türkiye Vatandaşlığı Kavramı İçin Toplumsal Bir
Zemin, Türkiye Günlüğü Dergisi, Ankara, 33, 1995.
JESSOP B. , Good Governance and the Urban Question: On Managing the
Contradictions of Neo-Liberalism. 2007.
KAKINÇ H. , Kavramlar Açıklayıcılığını Yitirirken Küreselleşme Amerikanlaşma
İlişkisi. ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, ss. 15–17,
Derleyen Toktamış Ateş, Ümit Yayıncılık, Ankara, 2004.
KAPLAN A. , Küresel Çevre Sorunları ve Politikaları. Ankara: Mülkiyeliler Vakfı
Yayınları, Ankara, 2000.
KAZGAN G. Küreselleşme ve Ulus Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, Bilgi
Üniversitesi Yayınları, . İstanbul. 2002.
KEPENEK Y. Türkiye Ekonomisi, Verso Yayınları, Ankara, 1990.
MCGREW A. A Global Society, Modernity and Its Futures, Cambridge: Open
University Polity Press, 1999
OMAN C. Globalization and Regionalisation: The Challenge For Developing
Countries, OECD Development Center Studies, 1994.
ÖNDER İ. , Türkiye’de Kamu Maliyesi, Finansal Yapı ve Politikalar. Ankara: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, Ankara, 1993.
ÖZDEMİR M. Turizmin Türkiye'nin Sosyo Ekonomik Yapısına Etkileri. Ankara:
KÖKSAV Ankara, 1992.
ROBERTSON R. , Küreselleşme, Toplum Kuramı ve Küresel Kültür, Ankara: Bilim
Ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999.
SJOLANDER C. , The Rhetoric of Globalization: What’s İn A Wor(L)d,
International Journal, Autumn: 602¬616 1996.
SOMEL C. , Az gelişmişlik Perspektifinden Küreselleşme. Ankara: Doğu-Batı
Düşünce Dergisi, 5(18), Ankara, 2002.
ÜLMAN B. , “Uzun Süreçte Küreselleşme: Bir Sihirli Kavramı Tarihteki Yerine
Koyma Denemesi”, Küreselleşme ve Ulus-Devlet, Meryem Koray (der.), YTÜ
Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2001.
WATERS M., Globalization, Routledge, London, 1995.
WİNHAM, R. (1996). International Trade Policy in a Globalizing Economy.
International Journal.
YELDAN E. ,Neo-Liberalizmin Bir Söylemi Olarak Küreselleşme. İktisat Üzerine
Yazılar I, Küresel Düzen; Birikim Devlet ve Sınıflar. Derleyen Ahmet H.
Köse, Erinç yeldan, Fikret Şenses. İstanbul: İletişim yayınları İstanbul, 2003.
YILDIZOĞLU E. ,Globalleşme ve Kriz, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1996.
AKALIN Gülsüm Özkan; “WTO’ya Doğru Türk Tarım Sektörü’nün Durumu”,
Gümrük Birliği Dergisi, Gümrük Müfettişleri Derneği Yayını, Ankara,1994.
ÇELEN, Mustafa; “Globalleşme Sürecinde Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlar”,
Süreç, S.17–18, Özel Sayı, İstanbul, 1995.
186
ERTÜRK, Emin; Ekonomik Entegrasyon Teorisi ve Türkiye’nin İçinde Bulunduğu
Entegrasyonlar, 1.Baskı, Ezgi Kitabevi, Bursa, 1997.
ERTÜRK, Emin; Uluslararası İktisat, 1.Baskı, Ekin Kitabevi, İstanbul, 1996.
GATT Dosyası, Gümrük Dergisi, Y.5, Haziran, S.13, Ankara, 1995.
İNCEKARA, Ahmet; Globalleşme ve Bölgeselleşme Sürecinde NAFTA ve Etkileri,
İTO Yayınları, Yay. No:1995–14, İstanbul, 1995.
İSO Dergisi, S.388, İstanbul, Temmuz 1998.
KARA, Şinasi; Ekonomik Entegrasyon Teorisi, 1. Baskı, İstanbul, 1996.
KARLUK, Rıdvan; Avrupa Para Sisteminin Kuruluşu İşleyişi ve Sistem Karşısında
Türkiye’nin Durumu: Genel Bir Değerlendirme, DPT Yayınları, AET ile
İlişkiler Başkanlığı, DPT Yay. No: DPT:1952 AETB:13, Ankara, 1984.
KARLUK, Rıdvan; Uluslararası Ekonomi, 3.Baskı, Bilim Teknik Yayın evi,
İstanbul, 1991.
KILIÇBAY, Ahmet; Türkiye’nin Ekonomi Politikaları (1930–1996 ve Sonrası), Der
Yayınları, İstanbul, 1997.
KURUBAŞ, Erol; “Küreselleşme Sürecinde Yeni Toplumsal Örgütlenme ve Kimlik
Modelleri”, İktisat Dergisi, S.381, İFMC Yayını, İstanbul, 1998.
MİNİBAŞ, Türkel; “Küreselleşen Sermayenin Anayasası: MAI”, İktisat Dergisi,
S.381, IFMC Yayını, İstanbul, Ağustos 1998.
Ministerial Conference, “Comprehensive and Integrated WTO Plan of Action for the
Least-Developing Countries”, World Trade Organization, Singapore, 9–13
December
1996,
http://www.wto.org/wto/develop/action-plan.htm
(27.11.2002).
SEYİDOĞLU, Halil; Uluslararası İktisat, 9. Baskı, Güzem Yayınları, İstanbul, 1993.
THUROW Lester C. , Kapitalizmin Geleceği, 1. Baskı, Sabah Yayınları, İstanbul,
1997.
TUNA Yusuf; “Dünya’da Globalleşme Eğilimleri ve Dengeler”, Süreç, S.17–18,
Özel Sayı, İstanbul, 1995.
TÜYEN, Zeki; “Dünya Ticaretinde Yeni Eğilimler ve Gümrük Uygulamaları”,
Gümrük Dergisi, Y.5, S.18, Gümrük Müfettişleri Derneği Yayını, Ankara,
Eylül 1995.
187
VELLAS, François – Lionel BECHEREL; “Tourism Organizations and Tourism
Policies,” International Tourism-An Economic Perspective, Macmillan Press
Ltd., 1995, London
ŞANLI, Fatma Bahar, et al. "’’Küreselleşme ve Ekonomik Entegrasyonlar’’." Doğu
Anadolu Bölgesi Araştırmaları, C. 2, (2004): 3–2004.
Doç. Dr. Harun GÜMRÜKÇÜ, Türkiye ve Avrupa Birliği-ilişkinin Unutulan
Yönleri, Dünü ve Bugünü Beta Basım Yayım Dağıtım A.ş. , İstanbul 2002
İşletmeler İçin Dünya Ticaret Sistemi Rehberi, Uluslararası Ticaret Merkezi
UNCTAD/DTÖ ve Commonwealth Sekreteryası, 1999
Acar Şensoy, Avrupa Birliği'nin Malların Serbest Dolaşımı Mevzuatına Uyumda
Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TÜsİAD Yayınları, Lebib Yalkın Yayımları ve
Basım İşleri A.Ş. Aralık 2001
Avrupa Birliğinde CE Uygunluk Değerlendirmesi Yapan Onaylanmış Kurumlar,
İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları Mayıs 1996
Ömer Baysan, Osman Civelek, Türkiye'nin Avrupa Birliği Teknik Mevzuatına Uyum
Çalışmaları ve CE İşareti İstanbul Sanayi Odası Yayınları, Erler Matbaacılık
San. Ve Tic. A.Ş. Ağustos 2004
Türk Standardları Enstitüsünü Temsilen ISOIIEC Toplantılarına Katılacak için
Rehber, TSE Uluslararası Standartlar Müdürlüğü
Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonları, Türkiye-AT Mevzuat Uyumu
Sürekli Özel ihtisas Komisyonu Raporları, Cilt 2, Tüketicinin Korunması Alt
Komisyonu, Ankara, Kasım 1995
ÇELİK, Mehmet Yunus, Boyutları Ve Farklı Algılarıyla Küreselleşme. Journal Of
Socıal Scıences Dpujss, Sayı: 32 Cilt II Nisan 2012, 2012, 57
ÖZ Ersan, “Ekonomik Bütünleşme, GATT ve WTO”, Gümrük Dergisi, Yıl: 10, Sayı:
37, Haziran 2001, Gümrük Müfettişleri Derneği Yayını
Dış Ticaret Mevzuatı, Türk Dış Ticaret Vakfı, 6. Baskı, Mayıs 2014
Stratejik Plan 2012 – 2016, Türk Akreditasyon Kurumu, Ankara, 2011
Gatt Bilgilendirme Rehberi, Gelir İdaresi Başkanlığı, Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler
Daire Başkanlığı, GATT (90) Müdürlüğü, Yayın No: 95, 2009
ÖZKIVRAK ve DİLEYİCİ , “Globalleşme, Bölgeselleşme, Mega Rekabet ve
Türkiye, DTM Dış Ticaret Dergisi, Ocak 2001, Yıl: 6, Sayı:20, Ankara
ERTENLİCE, İsa, 1999. “Uluslararası Ticaretin Belirleyici Faktörleri ve 21.
Yüzyılda Dış Ticaretteki Gelişmeler”, İGEME ’den Bakış Dergisi Sayı 12 Yıl
3, Ankara
188
AKTAN, C. Can, ŞEN ve Hüseyin, “Küreselleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye”,
Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Serbest Meslek Mensupları ve
Yöneticileri Vakfı Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Serisi, Kasım
1999, No: 1, s.32, Ankara
AKTAN, Okan, “Bölgesel Bütünleşmeler: Global Serbestleşmeden Bölgesel
Anlaşmalara” 2000. Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:1, s.29–37,
Ankara
BAL, Kadir, 1997. “Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmazlıkların Halli Mekanizması”,
Dış Ticaret Dergisi Sayı 4 Yıl 2, Ankara
BÜYÜKTAŞKIN, Şener, 1997. Dünya Ticaret Sistemi (GATT, DTÖ ve Türkiye),
Ankara
EKİZOĞLU, Mehmet, Temmuz 1998. “GATT ’ın 50. Yılı Dolayısıyla DTÖ’nün
Geleceğine Bakış”, DTM Dış Ticaret Dergisi Sayı 10 Yıl 3, Ankara
HALICIOĞLU, Ferda, “Türkiye’nin Dünya Ekonomisine Entegrasyon Süreci”,
Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl: 35, Ağustos 1998, Ankara
YENİPAZARLI Aslı, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Gelişmekte Olan Ülkelerdeki
Rolü, Önemi Ve Türkiye, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İktisat Ana bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Nazilli, 2003
Fatih MANGIR, Hakan ACET, Serbest Ticaret ve Korumacılık, Avrupa Birliği’nde
Malların Serbest Dolaşımı ve Türkiye’nin Uyumu, Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi Dr. Mehmet YILDIZ Özel Sayısı, 2014, ss. 93–
108
SÜMER Beyza, Hizmetler Ticaretinde Fırsatlar ve Tehditler: AB ve Türkiye, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 10, Sayı:3, 2008
TOKGÖZ, Kerem, Dünyada Menşe Kurallarının Bir Dış Ticaret Politikası Aracı
Olarak Ve Dünya Ticaretine Etkileri, Türkiye İçin Öneriler. (Yayınlanmamış
Gümrük Uzmanlık Tezi), Ankara, 1998
EKREM Gül, Gatt / Wto Çerçevesinde Uluslararası Ticaret Ve Çevre İlişkisi,
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 9, 1–20, (2003).
TMMOB 2002/2004, 37. dönem çalışma raporu
İSAYEV Elmin, Bölgesel Entegrasyonların Başarı Durumu Yönünden Ab `nin
Değerlendirilmesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya
Strateji Dergisi 2(2): 193–222
BİLİCİ Nurettin, AB`de Ekonomik Bütünleşme ve Türkiye`nin Entegrasyonu,
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt:5, No:2, Ankara, 2006.
189
İNCEKARA, Ahmet; SAVRUL, Arş Gör Mesut. Küreselleşme, Büyüme Ve
Ekonomik Entegrasyonlar: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme. İktisat
Fakültesi Mecmuası, 2011, 61. 2: 3–22.
KORAY Meryem, Avrupa Toplum Modeli (Nereden Nereye), Tüses Yayınları,
İstanbul, 2002
GÜLER Begüm Şeren, Küreselleşmenin Merkezi Aktörlerinden Biri Olarak Avrupa
Birliği, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt: 10, No:2 2011 47–62
İNCEKARA, Ahmet; Globalleşme ve Bölgeselleşme Sürecinde NAFTA ve Etkileri,
İTO Yayınları, Yay. No:1995–14, İstanbul, 1995.
ALTAN Rıfat, Birleşmiş Milletler ’in Kalkınma Faaliyetleri ve Türkiye’ye
Yansımaları, Doktora Tezi
Ankara 2008
SEYİDOĞLU Halil, Uluslararası İktisat 2. Fasikül, Anadolu Üniversitesi Açık
Öğretim Fakültesi, Yayın no: 437, Eskişehir, 1995, s.559.
PARASIZ İlker, Uluslararası Para Sistemi, 1986, Bursa, s.107
DULUPÇU, Murat Ali; DEMIREL, O. I. Globalization and internationalization.
Research report under The project funded with support from the European
Commission (226388-CP–1–2005–1-DECOMENIUS-C21), 2005.
ALPAGO H, “IMF, Türkiye İlişkileri”, İstanbul, 2002, s. 98.
EĞİLMEZ Mahfi, “IMF, Dünya Bankası Grubu ve Türkiye”, İstanbul, 1997
BORATAV, TÜRKCAN, ERDOST, TÜREL, BERKSOY, KURUÇ, “IMF, İstikrar
Politikaları ve Türkiye”, Savaş Yayınları, 1982
SEYİDOĞLU Halil, Uluslararası İktisat, İstanbul, 1991, s.634.
KORKMAZ Nuray, Uluslararası Kuruluşlar Rehberi, İTO Yayın No:1997–49
GÜRAN Nevzat ve AKTÜRK İsmail, Uluslararası İktisadi Kuruluşlar, Isparta, 1999
KARATAŞ Muhammed, VATANSEVER Nursen, Uluslararası Ekonomik Ve Mali
Kuruluşlar, Muğla Üniversitesi SBE Dergisi Bahar Sayı 3 2001.
ALPAR, CEM ve ONGUN M. Tuba, Dünya Ekonomisi ve Uluslararası Ekonomik
Kuruluşlar, Ankara, 1985.
HATİBOĞLU Zeyyat, Uluslararası İktisada Giriş, Sedok Yayınları, İstanbul, 1996.
ÖZBİLEN Şevki, Maliye Politikası, Bursa, 1998.
PARASIZ İlker, Uluslararası Para Sistemi, Bursa, 1986.
SEYİDOĞLU Halil, Uluslararası İktisat, İstanbul, 1991.
190
SEYİDOĞLU Halil, Uluslararası İktisat 2. Fasikül, Anadolu Üniversitesi Açık
Öğretim Fakültesi, Yayın No: 437, Eskişehir, 1995.
TASMACI Mehmet, ULCAY Yusuf ve KAVUNCU Orhan, Pamuk Birliği, Müstakil
Sanayici ve İş Adamları Derneği- Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve
Sosyal Araştırmalar Vakfı, İstanbul, Aralık 1996.
The World Bank Report 1999/2000 Entering the 21 st Century , Oxford Unıv. Press
BAHARÇİÇEK Abdulkadir, Uluslar Arası Sistemdeki Yeni Yapılanmaların Türkiye
Açısından Yarattığı Bazı Önemli Sonuçlar Üzerine Bir Değerlendirme, Yeni
Türkiye Dergisi 21. yy. Özel Sayısı, Cilt 11, 1998
KAZGAN Gülten, Küreselleşme ve Yeni Ekonomik Düzen, Altın Yayınlar, İstanbul
1997
BAĞCI Hüseyin, Küresel ve Bölgesel Gelişmelerin Çağında Türk Dış Politikası
Üzerine Bir Değerlendirme, Yeni Türkiye Dergisi 21. yy. Özel Sayısı, Cilt 11
1998
GEREK Sevgi, Finansal Küreselleşme ve Türkiye, A.Ü. Yay. Esk. 1999
UZUN Turgay, Uluslar Arası Politik Sistemin Değişimi, Yeni Uluslar Arası Düzen
ve Türkiye, Yeni Türkiye Dergisi, 21. yy. Özel Sayı, Cilt 11, 1998
AKMAN Vedat, Gelecek Yüzyılın Gündemi, Rota Yayınları, İstanbul, 1999
ACAR M. “Ekonomik Siyasal ve Sosyal Kültürel Boyutlarıyla Küreselleşme: Tehdit
mi?
Fırsat mı?” Liberal Düşünce Kış-Bahar 2002, 7
AYDIN, M.K.(2000); ”Neo liberal Dalga ya da Küreselleşme” Bilgi (2),13–26.
AYDIN, M. K. Sermayenin Küreselleşmesi Kapitalizmin Altın Döneminden
Neoliberal
Dalgaya Uzanan Süreç” Değişim Yayınları, İstanbul, 2002
ATEŞ, D. ”Küreselleşme: Ne kadar Boyutlu?”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 7(1)
2006
BOZKURT V. “Küreselleşme: Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar” (Der. V. Bozkurt,
Küreselleşmenin İnsani Yüzü”, Alfa Yayınları, Bursa 2000
ÇALIŞ Ş. H. ”Üç Tarz-ı Siyasetten Globalizme” (Der.), M. A. Çukurçayır, Küresel
Sistemde Siyaset, Yönetim ve Ekonomi, Çizgi Kitabevi 2002
DULUPÇU M. A. , “Küresel Rekabet Gücü” Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme”,
Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2001
191
ERKIZAN H. N. “Küreselleşmenin Tarihsel ve Düşünsel Temelleri Üzerine ”, Doğu
Batı Düşünce Dergisi, Sayı:18 Şubat, Mart, Nisan 2002.
ESGİN, A. “Ulus-Devlet ve Küreselleşmeye İlişkin Bazı Tartışmalar” C. Ü. Sosyal
Bilimler Dergisi, Cilt:25,No:2 2001
EŞKİNAT R. ve KUTLU E. “Dünya Ekonomisi”, Anadolu Üniversitesi, Eğitim
Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayın No:50, Eskişehir 2002.
HABLEMİTOĞLU Şengül, “Küreselleşme Düşlerden Gerçekleri”, Toplumsal
Dönüşüm Yayınları, Ankara 2004
KIZILÇELİK, S. ”Kapitalizmin Diasporası
Araştırmaları Dergisi, Sayı:6, 2002
Olarak
Küreselleşme”,
Eğitim
KUTLU Ö. ,“Kamu Yönetiminde Küreselleşme”, (Der. M. A. Çukurçayır), Küresel
Sistemde Siyaset Yönetim Ekonomi Çizgi Kitabevi, Konya, 2003
ÖNDER İ. , “Küreselleşme, Kriz ve İstikrar Programı Nasıl Aldatılıyoruz?” Nazım
Kültür Evi Kitaplığı, İstanbul, 2002
SOMEL C. “Az Gelişmişlik perspektifinden küreselleşme Doğu Batı Düşünce
Dergisi Sayı:18 2002
ÖNEN Eda, DTÖ Yükümlülükleri Kapsamında Türkiye İle Avrupa Birliği
Arasındaki Tarım Ürünleri Ticareti ve Bu Ticarette Önem Arz Eden Tarife
Dışı Engeller Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği
Koordinasyon Dairesi Başkanlığı AB Uzmanlık Tezi ANKARA 2008
OĞUZ Dr. Binhan, Uluslararası Ticarette Korumacılığın Kaldırılmasının İç Ve Dış
Piyasalarda Türkiye Ekonomisine Muhtemel Etkileri, İTO, Yayın No: 2004–
46 İstanbul, 2004
Gelişmiş Ülkelerde İthalatın Ve Dış Rekabetin Kontrolü İTO YAYIN NO: 2006–6
İstanbul, 2006
GÖKMEN Dr. Aytaç Tarife Ve Tarife Dışı Engeller: Uluslararası Ticaret
Uygulamaları, Ayırt Edici Özellikler Ve Türkiye, Ekonomi Bilimleri Dergisi
Cilt 5, No 1, 2013 ISSN: 1309–8020
SAVCI Yasin, KOBİ’LERİN DIŞ TİCARETTE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR
Yüksek Lisans Tezi Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Edirne
2009
HACIOĞLU Ali, Türkiye’de Dış Ticaret Mevzuatı Ve Ekonomi Politikaları
Arasındaki Uyum Sorunlarına İlişkin Bir Analiz Trakya Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Edirne 2009 s.35
SUBİDEY Togan, Turkey Country Report. In: Bertelsmann Stiftung (ed.), Managing
the Crisis. A Comparative Assessment of Economic Governance in 14
Economies, 2010
192
Türkiye'de Dış Ticarette Standardizasyon Uygulamaları, İstanbul Sanayi Odası
Sanayi Şubesi, ISBN 975–512–951–0, İstanbul, Haziran 2005
SAVAŞ Halil, Avrupa Birliği Standardizasyon Kurumları Ve Ce İşareti, C.Ü.
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, 2003
Türkiye AB İlişkileri, Adaylık Sonrası Temel Belgeler, Düzenli İlerleme Raporları
http://www.ab.gov.tr/eva/ Erişim 03.04.2015
Türkiye AB İlişkileri, Adaylık Sonrası Temel Belgeler, Katılım Ortaklı Belgeleri
http://www.ab.gov.tr/eva/ Erişim 03.04.2015
Web Adresleri
http://www.iso.org
http://www.iec.ch
http://www.itıı.int
http://www.cenorm.be
http://www.cenelec.org
http://www.etsi.org
http://www. europa. eu. int
http://www.aselsan.com.tr
http://www.sattıırkey.com
http://www.un.org.tr
http://www.dtm.gov.tr
http://www.tse.org.tr
http://www.turkak.org.tr
http://www.abgs.gov.tr
http://www.koniks.com.tr
http://www.kobiticaretmerkezi.com
http://www.kalder.org
http://www.basbakanlik.gov.tr
http://europa.eu.int
http://www.igeme.org.tr
193
https://www.tse.org.tr
http://www.orgtr.org/
Download