T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI TİCARETTE TEKNİK ENGELLERİN ÖNLENMESİNDE ULUSLARARASI GİRİŞİM VE ÖRGÜTLERİN ROLÜ NEDİR? Hazırlayan: Tez Danışmanı: Birim Amiri: Alper AKYÜREK Gökhan ÖRNEK Dr. Mehmet KARABAY TEZ JÜRİSİ KABUL VE ONAY SAYFASI İsim-Soyisim: Alper AKYÜREK Bakanlığa Giriş Tarihi: 09.01.2012 Birimi: Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü Tez Danışmanı: Gökhan ÖRNEK Tez Teslim Tarihi: 04.05.2015 Kelime Sayısı (Dip Notlar ve Kaynakça Hariç): 45.809 i SİMGELER VE KISALTMALAR Kısaltma Açıklama AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri AET Avrupa Ekonomik Topluluğu AGİT Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı AKÇT Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu APEC Asya Pasifik Ekonomik İş birliği Konferansı APLAC Asya Pasifik Laboratuvar Akreditasyon Birliği AQAP Müttefik Kalite Güvence Yayınları NATO ASEAN Güney Doğu Asya Ulusları Birliği AT Avrupa Topluluğu ATC Giyim Anlaşması BDT Bağımsız Devletler Topluluğu ve Baltık Gümrük Birliği BM (UN) Birleşmiş Milletler BM/AEK Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu CACM Merkezi Amerika Ortak Pazarı CARICON Karayip Ülkeleri Topluluğu CE Avrupa Normlarına Uygunluk (Conformity of Europe) CEN Avrupa Standardizasyon Komitesi CENELEC Avrupa Elektronik Standardizasyon Komitesi CGPM İzlenebilirlik D–8 Gelişmekte Olan 8 Ülke DAC Kalkınma Yardımları Komitesi DG Enterprise Girişimcilik Genel Müdürlüğü DPT Devlet Planlama Teşkilatı DTM Dış Ticaret Müsteşarlığına DTÖ Dünya Ticaret Örgütü- WTO ii DTTDS Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon EA Avrupa Akreditasyon İş birliği ECO Ekonomik İş birliği Teşkilatı ECOWAS Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu EEA Avrupa Ekonomik Alanı EFTA Avrupa Serbest Ticaret Birliği EURAMET Ulusal Metroloji Enstitüleri Avrupa Birliği ETSI Avrupa Telekomünikasyon Standart Enstitüsü EURACHEM Avrupa Analitik Kimya EUROLAB Ölçme, Test ve Analiz Laboratuvarları Ulusal Birlikleri Avrupa Federasyonu EUROMED Euromed Kalite Programı FMH Fikri Mülkiyet Hakları GTİP Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu G–7 Gelişmiş Olan 7 Ülke GATS Hizmet Ticaret Genel Anlaşması GATT Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması GB Gümrük Birliği GCC Körfez İş birliği Konseyi GLP İyi Laboratuvar Uygulamaları OECD İlkeleri GMP İyi Üretim Uygulamaları GOÜ Gelişmekte Olan Ülkeler GSP Genel Preferanslar Sistemi GSYİH Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla GYÜ Gelişme Yolundaki Ülkeler IACC Amerika Akreditasyon Birliği IBRD Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası ICSID Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi IDA Uluslararası Kalkınma Birliği iii IEC Uluslararası Elektronik Komisyonu IFC Uluslararası Finans Kuruluşu ILAC Uluslararası Laboratuvar Akreditasyon İş birliği IAF Uluslararası Akreditasyon Forumu ILO Uluslararası Çalışma Örgütü IMF Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund) ISO Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu ITO Uluslararası Ticaret Örgütü KEİB Karadeniz Ekonomik İş birliği Bölgesi KOBİ Küçük ve Orta Boy İşletmeler LAFTA Latin Amerika Serbest Ticaret Bölgesi MAGREB Fas, Tunus ve Cezayir Ekonomik İş birliği Teşkilatı MAI Çok Taraflı Yatırım Anlaşması MAŞREK Mısır, Suriye Ürdün ve Lübnan Ekonomik İş birliği Teşkilatı MERCOSUR Güney Amerika Ortak Pazarı MFN En Çok Kayrılan Ülke Kuralı (Most Favored Nation) MIGA Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı MSTQ Metroloji, Standardizasyon, Test ve Kalite Yönetimi NAFTA Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü NC Kuzey Avrupa Ülkeleri Topluluğu OECD Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü OEEC Avrupa Ekonomik İş birliği Örgütü OGT Ortak Gümrük Tarifesi OKK Ortaklık Konseyi Kararı PAC Pasifik Akreditasyon İş birliği STA Serbest Ticaret Anlaşmaları TAREKS Dış Ticarette Risk Esaslı Kontrol Sistemi TPRM Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizması iv TPSA Ticaret Politikası Savunma Araçları TRIMS Ticaretle Bağlantılı Yatırım Önlemleri Anlaşması TRIPS Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması TSE Türk Standartları Enstitüsü TSEK Türk Standartları Enstitüsü Kalite Uygunluk Markası TTE Ticarette Teknik Engeller Anlaşmasına TÜRKAK Türkiye Akreditasyon Kurumu TÜSİAD Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği UDEAC Merkezi Afrika Gümrük ve Ekonomik Birliği UNCTAD Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü UNDP Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNECE Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi v İÇİNDEKİLER SAYFA KAPAK KABUL VE ONAY SAYFASI SİMGELER VE KISALTMALAR i İÇİNDEKİLER v ÖZET-ABSTRACT x-(xi) GİRİŞ 1. KÜRESELLEŞME VE KÜRESEL TİCARETİN ÖRGÜTLENMESİ ..................4 1.1. Küreselleşme tanımları .......................................................................................4 1.2. Küreselleşmenin tarihsel gelişim süreci ............................................................9 1.3. Küresel ticaretin örgütlenmesi ........................................................................12 1.4. Küresel Ekonomik Örgütler .............................................................................14 1.4.1. IMF ..................................................................................................................14 1.4.2. WB....................................................................................................................17 1.4.3. OECD ...............................................................................................................19 1.4.4. WTO ................................................................................................................20 1.5. Ekonomik Entegrasyonlar ................................................................................21 1.5.1. Ekonomik Entegrasyonların Oluşma Sebepleri ..........................................22 1.5.2. Ekonomik Entegrasyonların Etkileri............................................................23 1.5.3. Ekonomik Entegrasyonların Aşamaları .......................................................24 1.5.4. Uluslararası Bölgesel Entegrasyonlar ...........................................................25 1.5.5. Uluslararası ve Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlar ...................................27 1.5.6. AB .....................................................................................................................28 1.6. DTÖ.....................................................................................................................30 1.6.1. DTÖ’nün getirdiği yenilikler .........................................................................34 1.6.2. DTÖ'ye katılım üyelik ve çekilme .................................................................35 1.6.3. DTÖ’nün amaçları .........................................................................................37 vi 1.6.4. DTÖ’nün görevleri .........................................................................................38 1.6.5. DTÖ’nün hukuki yapısı .................................................................................39 1.6.6. DTÖ’nün Organları .......................................................................................40 1.6.6.1. Bakanlar Konferansı ...................................................................................40 1.6.6.2. Genel Konsey ve Organları .........................................................................41 1.6.6.3. Komite Düzeyi Organları ............................................................................41 1.6.6.4. Genel Kurula Bağlı Organlar .....................................................................42 1.6.6.5. Çoklu Ticaret Anlaşmaları Komite ve Konseyleri ...................................43 1.6.6.6. Genel Direktör .............................................................................................44 1.6.7. DTÖ’nün Karar Alma Mekanizmaları ........................................................44 1.6.8. DTÖ’nün Temel İlkeleri ................................................................................45 1.6.8.1. En Çok Kayırılan Ülke İlkesi .....................................................................45 1.6.8.2. Piyasa Mekanizmasına Bağlılık İlkesi .......................................................46 1.6.8.3. Ticaret Savaşına Karşı Çıkma İlkesi .........................................................47 1.6.8.4. Ticaret Kısıtlamalarını Giderek Azaltılması İlkesi ..................................47 1.6.9. DTÖ’nün İlkelerden İstisnai Durumlar .......................................................47 1.6.9.1. Bölgesel İktisadi Birleşmeler ......................................................................48 1.6.9.2. Dış Ödeme Zorlukları İçinde Bulunan Ülkeler ........................................49 1.6.9.3. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları ....................................................................50 1.6.9.4. Sınır-Kıyı Ticareti ........................................................................................51 1.6.10. DTÖ ve Çok Taraflı Ticaret Görüşmeleri ..................................................51 1.6.10.1. Cenevre 1947 Görüşmeleri .......................................................................51 1.6.10.2. Annecy 1949 Görüşmeleri .........................................................................51 1.6.10.3. Torquay Görüşmeleri ................................................................................52 1.6.10.4. Cenevre Görüşmeleri ................................................................................52 1.6.10.5. Dillon Görüşmeleri ....................................................................................52 1.6.10.6. Kennedy Görüşmeleri ...............................................................................53 1.6.10.7. Tokyo Görüşmeleri ....................................................................................54 1.6.11. Uruguay Görüşmeleri ve Etkileri ................................................................55 1.6.11.1. DTÖ ve İthalat ...........................................................................................56 1.6.11.2. DTÖ ve GATS ............................................................................................56 1.6.11.3. DTÖ ve Fikri Mülkiyet Hakları ...............................................................59 vii 1.6.11.4. DTÖ ve Anlaşmazlıkların Çözümlenmesi ...............................................61 1.6.11.5. DTÖ ve TPRM ...........................................................................................62 1.6.11.6. DTÖ ve Tarife Dışı Kısıtlamalar ..............................................................62 1.6.11.7. DTÖ ve Damping .......................................................................................72 1.6.11.8. DTÖ ve Sübvansiyonlar ............................................................................75 1.6.11.9. DTÖ ve Tekstil ve Hazır Giyim Sektörü .................................................80 1.6.11.10. DTÖ ve Tarım Sektörü ...........................................................................81 1.6.11.11. DTÖ ve Devlet Yardımları......................................................................82 1.6.11.12. DTÖ ve Koruma Önlemleri ....................................................................83 1.6.11.13. DTÖ ve Sanayi Sektörü ...........................................................................83 1.6.11.14. DTÖ ve Teknik Engeller .........................................................................84 1.6.11.15. DTÖ ve Kamu İhaleleri ile Kamunun Satınalma Politikaları .............84 1.6.11.16. DTÖ ve GATT Kurallarının Gözden Geçirilmesi ................................85 1.6.11.17. DTÖ ve TRIMS ........................................................................................86 1.6.11.18. DTÖ Ve Dış Ticarete Etkisi ....................................................................86 1.6.12. DTÖ ve Türkiye ............................................................................................86 2. KÜRESEL TİCARETTE TEKNİK ENGELLER .................................................88 2.1.Küresel Yeni Korunma Kuralları .....................................................................88 2.2.Küresel Ticarette Engeller .................................................................................90 2.2.1.Tarife ve Tarife Dışı Engeller .........................................................................90 2.2.1.1.Tarife ve Tarife Dışı Engellerin Uygulanma Nedenleri ............................91 2.2.1.2.Tarife Dışı Engellerin Türleri ......................................................................93 2.2.2.Teknik Engeller (GATT-DTÖ).......................................................................96 2.2.2.1.Ticarette Teknik Engeller Anlaşması .........................................................98 2.2.2.2.Menşe Kuralları Anlaşması .......................................................................102 2.2.2.3.Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması ............................................................107 2.3.Teknik Düzenlemeler ve Akreditasyon ...........................................................113 2.3.1.Akreditasyon ve Belgelendirme ....................................................................114 2.3.2.Uluslararası Akreditasyon Sistemleri ..........................................................115 2.3.3.Ürün Belgelendirme ......................................................................................119 2.3.4.Uygunluk Değerlendirme ..............................................................................121 viii 2.4.Teknik Düzenlemeler ve Standartlar ..............................................................123 2.4.1.Uluslararası Standardizasyon Kuruluşları .................................................126 2.4.2.Avrupa Standardizasyon Kuruluşları .........................................................126 2.4.3.Türkiye Ulusal Standartları .........................................................................127 2.5.Türkiye'nin GATT-DTÖ-AB Anlaşmalarına Uyumu...................................128 2.5.1.Korumacılık Politikaları ve Türkiye............................................................129 2.5.2.Türkiyenin Teknik Düzenlemeler Mevzuatı ...............................................131 2.5.3.Türkiye Dış Ticaret Standardizasyonu........................................................132 2.5.3.1.İhracatta Standardizasyon.........................................................................133 2.5.3.2.İthalatta Standardizasyon ..........................................................................134 2.5.4. Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliğleri ......................................................136 2.5.5.AB Teknik Mevzuatının Zorunlu İşaretlemeleri ........................................138 2.5.6.Made in EU Uygulaması ...............................................................................141 2.5.7.Kalite Belgeleri ...............................................................................................143 2.5.7.1.Güvenlik: CE- İşareti .................................................................................143 2.5.7.2.AQAP ...........................................................................................................144 2.5.7.3.Çevre: ISO 14000 ........................................................................................144 2.5.7.4.ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi ..............................................................145 2.5.7.5.GMP .............................................................................................................147 2.5.7.6. TSE Uygunluk Belgesi: .............................................................................147 2.5.7.7.TSEK Belgesi...............................................................................................147 2.5.7.8.Tip Onayı Belgesi ........................................................................................148 2.5.8.Avrupa Birliği'nde Malların Serbest Dolaşımı ...........................................148 2.5.9.AB Teknik Mevzuatına Uyum Sürecinde Standartlar ...............................150 2.5.9.1.Teknik Açıdan Standartlar ........................................................................150 2.5.9.2.Hukuki Açıdan Standartlar .......................................................................151 2.5.9.3.Dış Ticaret Açısından Standartlar ............................................................152 2.5.9.4.CE İşareti ve İthalatta Standartlar ...........................................................154 2.5.9.5.Üçüncü Ülke İthalatı Uygunluk Değerlendirme ......................................154 2.5.10.Piyasa Gözetimi Ve Denetimi .....................................................................157 2.5.10.1.AB’de Piyasa Gözetimi ve Denetimi .......................................................157 2.5.10.2.Türkiye'de Piyasa Gözetimi ve Denetimi ...............................................158 ix 2.5.11.AB Sürecinde Teknik Engellere İlişkin Çalışmalar .................................159 2.5.12.Katılım Ortaklığı Belgeleri (2001–2005)....................................................163 2.5.13.İlerleme Raporları (2004–2013) .................................................................166 SONUÇ .........................................................................................................................182 KAYNAKÇA x ÖZET Küreselleşen dünya ekonomisinde üretim, tüketim, taşıma, tarım, tekstil, çevre, lojistik, vb. gibi hemen her alanda standartların belirlenmesi hususu önem kazanmaktadır. Küresel ticaretin en üst kurumu ve en belirleyici aktörlerinden biri olan Dünya Ticaret Örgütü serbest ticaret politikası uygulamalarında ortaya çıkan piyasa aksaklıklarını engellemeyi amaçlamaktadır. Dünya standartlarının belirlenerek hayata geçirilmesi ise hem ticari hem de sosyal-kültürel politik etkisi ile yönetimsel ve kurumsal değişimleri de beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada küreselleşen ticarette teknik engeller belirleyici örgütler, teknik engel düzenlemeleri, ortaya çıkan standartlar gerek Dünya Ticaret Örgütü gerekse Avrupa Birliği ile ilişkiler müktesebatı ve mevzuatı çerçevesinden ele alınarak incelenmiştir. xi ABSTRACT Standard setting is becoming more and more important in the globalizing world economy in every area such as production, consumptioni transportation, agriculture, textile, environment and logistics. As the top authority and one of the most significant actors of global trade, the World Trade Organization strives to prevent market distortions in the enforcement of free trade policies. The process of setting and applying global standards, on the other hand, accompanies commercial and socio-cultural effects along with administrative and corporate changes. In this study, globalizing technical barriers of trade are evaluated in the context of technical barrier measures and standards for both the World Trade Organization and relations with the European Union in terms of its acquis communautaire and legislation. 1 GİRİŞ Ulusal kültürlerin, sınırların ve ekonomilerin bütünleştiği hemen hemen her alanda yeni eğilimlerin anlayışların giderek güç kazandığı günümüz dünyasında; bilgi, iletişim, ulaşım, teknoloji, çevresel alanda endüstriyel yeni ham maddelerin, yeni enerji sistemlerinin, üretim sistemindeki dönüşüm, teknoloji ve yenilik alanında yapılan yatırımların yönlendirdiği yeni yapılanma küreselleşme olgusu olarak ortaya çıkmıştır. Küreselleşmenin etkilerini ise yaşanan gelişmelere ve gelişmelerin hızına paralel olarak teknolojik, kültürel, sosyolojik, çevre, sağlık, ekonomik ve politika alanlarında yaygın bir şekilde yaşanmaktadır. Dünyanın değişen koşullarında, küreselleşme ve entegrasyon alanında da oldukça hızlı bir süreç yaşanmakta ve bu süreç içinde de bir takım bütünleşme hareketleri gerçekleşmektedir. Ülke ve işletmelerin kendi milli sınırları ötesine yaptıkları mal, hizmet ya da fayda üretmeye ilişkin bütün eylemleri uluslararası dış ticareti meydana getirmektedir. Dış ticaret; bağımsız ülkeler arasında gerçekleştirilen mal, hizmet, sermaye ve fikri mülkiyet hakları ticaretinin tümüdür (Gültekin- Savcı, 2008, s.2). Günümüz üretim sektörü gerek ham madde, giderek artan pahalı iş gücü, taşıma ve ulaşım maliyetlerindeki artışlar sebebiyle olsun artık hiçbir ülke tam olarak ihtiyacı olan bütün mal ve hizmetleri tek başına imal edememektedir. Bu mal ve hizmetlerin tedariki, üretimi, üretim sonunda yeniden pazara iletilmesi açısından ise uluslararası dış ticaret faaliyetleri açısından büyük önem arz etmektedir. Ancak, uluslararası ticaret, her ne kadar, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) uygulamaları ile serbestleşiyor görünse de, yine de zaman zaman tarife veya tarife dışı olmak üzere bazı engellere de rastlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı ise, tarife dışı engellerden biri sayılan ticarette teknik engeller konusunu kuramsal temelde inceleyip, ulusal ve uluslararası kaynaklara dayanarak ve de ticari gerçekleşmeleri de göz önüne alarak dış ticaret ilişkileri açısından Türkiye de oluşan değişimleri müktesebat ve mevzuatlar ışığında incelemektir. Ayrıca teknik engellerin ortadan 2 kaldırılması yönünde yapılan teknik düzenlemelerin Dünya Ticaret Örgütü başta olmak üzere diğer uluslararası kuruluşların da etkisiyle ihracat ve ithalat ilişkilerini düzenleyen uluslararası ve ulusal mevzuatlar değişime uğramaktadır. Üye ülkelerin, dünya ticaretinden, hakça, adaletli ve karşılaştırmalı üstünlüklerine göre pay alabilmelerinin sağlanması amacıyla kurulan DTÖ, uluslararası serbest ticareti engelleyen, teknik engeller, sağlık ve bitki sağlığı önlemleri ve uluslararası standartlar konusunda düzenlemeler getirmektedir (Gültekin, 2010: 33). Bu teknik düzenlemeler gerek üretimde, gerek anlayışta, gerekse ölçme, izleme ve değerlendirmede örneklik anlamına gelen standartlaşma yapılan faaliyetlere ise standardizasyon, bu faaliyetleri yürüten kuruluşlara da standardizasyon kuruluşları denmektedir. Gerek iş dünyasının ve gerekse toplumların üretimden tüketime, üründen, hizmete pazara yönelik karşılaştığı tüm teknik ve ekonomik sıkıntıları aşmak için oluşturdukları bu çözümleri standart olarak yayınlamaktadır. Uluslararası standartlar üretici ile son kullanıcı arasındaki ilişkilerin her yerde ve koşulda tek tip haline gelmesini sağlayarak ticaretin çok hızlı, emniyetli ve ekonomik olmasını da sağlamakta; dünya genelinde paylaşılan ve benimsenen en iyi uygulamalar konusunda ki mutabakattır. Bu çalışma; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de dış ticaretinde DTÖ Ticarette Teknik Engeller anlaşması çerçevesinde önemli etkileri olan bu teknik düzenlemelerin öncelikle DTÖ ve Türkiye’nin giriş sürecinde olduğu Avrupa Birliği standardizasyon, yapısı ve ihraç edilen ürünlerde aranan standartları incelemektedir. Bu çalışmanın birinci bölümünde küreselleşme, tarihsel süreci, boyutları ile ele alınmış ve ticaretin küreselleşerek küresel örgütlere dönüşmesi, küresel örgütlerin ve entegrasyonların tanımlanması, küresel ticaretin en önemli aktörü sayılan DTÖ incelenmesine geniş yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise küresel ticarette teknik engeller konusuna; küresel ticarette korunma yöntemleri, küresel ticaretin engelleri, teknik engellerin incelenmesi teknik engel sayılan hususların incelenmesi çerçevesinde teknik engeller, menşe kuralları, fikri mülkiyet hakları anlaşmalarına yer verilmiştir. Çalışmanın devamında teknik düzenlemelerin doğal faaliyetlerinden biri olan akreditasyon, standardizasyon, Türkiye’nin uluslararası anlaşmalarla uyumu, korumacılık politikaları, teknik düzenlemeler mevzuatı, teknik 3 düzenlemelerin getirdiği standart kurum ve belgeler, GATT, DTÖ ve AB açısından geniş çerçevede incelenmiştir. Çalışmanın hazırlanmasında literatür taraması, konu ile ilgili anlaşmalara dayalı müktesebat incelemeleri ve ortaya çıkan mevzuatlardan yararlanılmıştır. Çalışmanın kısıtlılığı küreselleşme kavramında gördüğümüz gibi ekonomik, sosyal, çevre, teknolojik vb. gibi konuları kapsadığı çok boyutlu bir yapıda olması sebebiyle ana mevzuat konularında kalınmasıdır. Bu kısıtlılık ve zorluk teknik düzenlemelerin üretimden tüketime, ithalattan ihracata, ürünün paketlenmesinden taşınmasına, satışından depolanmasına, ham madde sürecinden mamul ürün olmasına değin, çok geniş bir alanda ve oldukça geniş yaptırım alanı olması, mevzuata konu yönününde olmasından kaynaklanmaktadır. 4 1. KÜRESELLEŞME VE KÜRESEL TİCARETİN ÖRGÜTLENMESİ 1.1. Küreselleşme tanımları Küreselleşme, meydana getirdiği tartışma ortamı ve gerçek olarak neden olduğu sorunlar dolayısıyla, içerik, yapı ve işlevlerinin açıklanmasına fazlasıyla ihtiyaç duyulan bir kavramdır. Diğer taraftan, küreselleşme sürecinin etkileyiciliği birçok düşünce akımı ve ideolojinin bu kavramı sahiplenmesine ve kendi bakış açılarıyla tanımlamaya çalışmalarına yol açmıştır. Bu nedenle birçok küreselleşme tanımının ve kavramsal açıklamanın tarafsız olmadığı değerlendirilmekte olup, toplumsal dengelerde etkili olan güç ilişkilerinin tanımlara yansıdığı gözlemlenmektedir. Kültürel altyapı, coğrafi konum, sosyal ve uluslararası statü, bireysel kişilik verileri, politik duruş ve bunların hepsini kapsayan tarihsel momentum gibi sebeplerle yapılan bu tanımlamalar sübjektiftir ve bire bir evrensel kabul görmüş olmadıkları gibi, tam, eksiksiz ve kesin değildirler. (Kakınç, 2004: 15–17; B. Günsoy, 2006: 4; Çelik, 2012: 58–61) Yerli ve yabancı yazın alanında küreselleşme kavramının değişik tanımlarına rastlamak mümkündür. Bu tanımlar çeşitli sınıflandırmalara tabi olsalar da küreselleşme, küresellik karşıtları ve ya savunucuları olarak iki ana gruba ayrılabilmektedir. Küreselleşme tariflerini savunucuları açısından ele alındığında; Peter Dicken “(Dicken, 1992: 1), uluslararasılaşmadan daha ileri ve karmaşık bir kavram olup; mal ve hizmet akımlarının ülke ve bölge sınırları içinde artmasını sağlayan ve ekonomik faaliyetlerin uluslararası alanda dağılımını artırmak suretiyle ulusların fonksiyonel uyumu sağlayan bir olgudur” şeklinde tarif eder. Bu tarife göre ülke ve bölge sınırlarını aşan mal ve hizmetlere atıfta bulunur. Bir başka tanımda ise Giddens küreselleşmeyi, “(Giddens, 2000: 67), artan karşılıklı ilişkileri ve bu ilişkilerin sadece ekonomik değil toplumsal, kültürel ve 5 politik alanlarda da etkili olması” biçiminde ifade eder. Bu tarif ile küreselleşmenin sadece ekonomik sonuçları dışında, sosyo-kültürel ve politik etkinliğine de vurgu yapar. Harvey’e göre küreselleşme “Dünyanın küçülerek yoğunlaşması, iletişim ve bilişim teknolojisindeki gelişmelerin, haberleşme ve ulaşımı daha kolay, daha hızlı ve daha ucuz hale getirmesinin ve böylelikle karşılıklı bağımlılığın artmasının sonucudur. David Harvey’in “zaman-mekân sıkışması” olarak da tanımladığı bu durum, dünyanın “tek bir mekân” olarak küçülmesini, yani Mc. Luhan’ın tabiriyle dünyanın “küresel köye” dönüşmesini hızlandırmıştır. Böylece, bilgiyi toparlama, değerlendirme, kullanma ve üretime uygulama daha hızlı ve daha verimli hale gelirken, toplumsal yapıyı etkileyen yönetim, üretim, tüketim ve dağıtım alanlarında köklü değişim ve dönüşümler yaşanmıştır (Coştu, 2005: 97). Cerny küreselleşmeyi, “(Cerny, 1995: 10) mal ve varlıkların yapısal farklılıklarının artarak uluslararası politik ekonominin temelinin kapsamı içinde ekonomik ve politik yapının bütünleşmesi,” olarak tarif etmektedir. Oman küreselleşmenin “(Oman, 1994: 33), mal ve hizmet akımlarını kapsayan ekonomik aktiviteleri ve bu aktivitelerin bölge ve ülke sınırları içinde artmasını sağlayan, ülke ve bölgeler arası insan akımlarını da dikkate alan mikro ekonomik bir süreç” olduğunu ifade eder. Oman bu süreci yaratan aktörleri ise; firma, banka ve birey gibi birimler olarak ele alırken bu sürecinde, genelde bir rekabet süreci içinde oluşmasına bağlar. Harris, “(Harris, 1993: 1) mal ve hizmetlerin üretiminin, dağılımının ve pazarlamasının uluslararasılaştırılmasının artması” olarak tanımlar. Winham’a göre küreselleşme, “(Winham, 1996: 37), uluslararası ticaretteki yayılma, sınırlararası parasal akımların artması, şirketlerin birleşmeleri ve çok uluslu şirketlerin büyümesidir.” Harris, mal ve hizmet üretiminin sınır ötesi boyutuna dikkat çekerken; Winham aynı ortak tespite mali serbest dolaşım, şirket birleşimlerine yol açacağı ve çok uluslu şirketlerin büyümesini de ilave ederek tanımı genişletmiştir. 6 Devlet Planlama Teşkilatının tanımında ise “küresel bütünleşme, ülkeler arasındaki iktisadi, siyasi, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi ideolojik ayırımlara dayalı kutuplaşmaların çözülmesi, farklı toplumsal kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi tanınması, ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi farklı görünen ancak, birbirleriyle bağlantı olguları içerir” (DPT, 1995: 23). Küreselleşme sürecine pozitif bir açıdan değerlendiren bu tanımlar, küreselleşme sürecinde ülkelerin daha bütünleşmiş hale gelerek ülkeler arası ilişkilerin arttığı ve kutuplaşmanın çözümlenerek başta ekonomik olmak üzere her alanda bütünleşme ve uluslararasılaşmanın öne çıktığı fikrini ortaya koymaktadır (Çelik, 2012: 58–61). Küreselleşme karşıtlarının tariflerini incelendiğinde ise; Boratav “(Boratav, 2001: 16), soğuk savaş döneminden sonra, kapitalizmin yeni bir açılımla dünya geneline yayılması” olarak nitelendiriken, küreselleşmenin ideolojik yayılmacı yönü olduğuna dikkat çekmiştir. Hirst ve Thompson ise, “(Hirst ve Thompson, 2007: 26–28), ekonomik anlamda ülkeler arasında büyük ve artan bir ticaret akışı ile sermaye yatırımının gerçekleştiği açık bir uluslararası ekonomi olarak tanımlanırsa, kesinlikle yeni ve farklı bir olgu değildir. 1860’ lı yıllardan bu yana var olan bir takım farklı uluslararası ekonomi konjonktürlerinden biri”olarak ifade etmiştir. Hirst ve Thompson, kürselleşmenin kökenine ve bu kökenin daha eskilere dayandığı noktasından yaklaşmıştır. Kepenek’in küreselleşme tarifi ise, “(Kepenek, 1990: 26), bilim ve teknoloji alanında ortaya çıkan gelişmelerin bir sonucu olarak, kapitalizmin yaşamakta olduğu nitelik dönüşümüdür.” Uygarlığımızın geldiği son noktada kapitalizmin kendi iç evrimi olduğunu ortaya koymaktadır. Chomsky için kürselleşme, “devlet merkezli kurumların ve devlet merkezliliğiyle yapılan atıfların, salt uluslararası değil, tamamıyla küresel bir anlamda faal olan farklı aktörler arasındaki ilişkilerin yapısı içinde eridiği süreçtir” (Fox, 2002: 22). Kazgan ise, “(Kazgan, 2002: 67), ciddi bir olgu ve gerçekliktir, son derece yıkıcı sonuçlar ve sorunlar yaratmaktadır ve bütün parlak söylemlere rağmen, büyük sermayenin içine girdiği bunalımdan kurtulmanın arayışından başka bir şey değildir” 7 şeklinde tanımlamaktadır. Jessop’a göre küreselleşme “(Jessop, 2007), neoliberalizmin daha insani bir maskeyle pazara sunulması projesidir.” Bu proje son zamanlarda beklenmedik krizlerle ve karşı duruşlarla karşılaşmıştır. Bu projenin gerçekleşmesi uğruna insanlığın dünya ölçeğinde ödediği bedel, gittikçe artan yoksulluk, işsizlik ve sosyal dışlanmışlık olmuştur (Güney, 2006: 160; Çelik, 2012: 58–61). Greider küreselleşmenin, “(Greider, 1997: 11), yok ederek ürün elde eden tuhaf bir makine gibidir. Modern ziraat makineleri gibi büyük ve değişkendir. Fakat daha karmaşık ve güçlüdür, aşina olduğu sınırları önemsemez ve açık arazide çalışabilir” yönü üzerinde durarak karşıtlığı açısından diğer tanımlamalara göre nispeten katı olarak değerlendirilebilecek bir küreselleşme tanımlaması yapmaktadır. Yeldan, “(Yeldan, 2003: 428), neo-liberalizmin ideolojik bir söylemidir ve küreselleşme olgusu, ulusal ekonomilerin dünya piyasalarıyla eklemlenmesi ve bütün iktisadi karar süreçlerinin giderek dünya kapitalizminin sermaye birikimine yönelik dinamikleriyle belirlenmesidir” olarak küreselleşme olgusuna farklı bir noktadan açıklama getirmiştir. Küreselleşme sürecine ve olgusuna gerek temkinli gerekse eleştirel bir gözle bakan bütün bu tanımlar ayrı ayrı ele alınacak olsalar da her biri olgunun bir yönüne sürecin getirilerine kazanım ve kayıplarına dikkat çekmeleri açısından önemlilerdir. Bu tanımlardan yola çıkarak; “sürecin aslında yeni bir olgu olmadığını ve kapitalizmin bir nitelik dönüşümü olarak ortaya çıktığını, bu sürecin yok ederek ürün elde eden bir makine olduğunu ve ülkelerin bu süreç sonunda karşılaştıkları durumların yoksulluk, işsizlik ve krizlerden ibaret olduğu” (Çelik, 2012: 58–61) çıkarımı yapılabilmektedir. Bu tanımları daha da çoğaltmak mümkün olmakla birlikte, tanımlar incelendiğinde küreselleşmenin karmaşık ve geniş bir içeriğe sahip olduğunu ve tanımları arasında genel olarak farklılıklar olduğu kadar benzerliklerin de olduğu görülmektedir. 8 Tanımlardan yola çıkarak küreselleşmeyi anlamlandırıldığında, ağırlıklı olarak ekonomik ve ideolojik tek bir yönü olduğu görüşünün daha geniş bir bakış açısından yanlış olabileceği sonucuna ulaşmak da mümkündür. Küreselleşme sürecini yalnızca ekonomik ve ideolojik süreçle sınırlamak hatasından kaçınarak; ekonomik, sosyokültürel, teknolojik, siyasal ve politik boyutlarının da bulunduğunu ve bunların kesin çizgilerle birbirinden ayırmanın ise mümkün olmadığını, aralarında bütüncül bir etkileşim ilişkisinin de söz konusu olduğunun göz önünde bulundurulmasında yarar görülmektedir. Bu tanımlardan ve analizlerden hareketle küreselleşme; ülkelerarası, ekonomik, sosyo-kültürel, teknolojik, siyasal ve politik ilişkilerin artması, rekabetin uluslararasılaşması, üretim faktörlerinin ve tekniklerinin bütünleşmesi, bilişim teknolojileriyle zaman ve mekân boyutunun ortadan kalkmaya yönelmesi ve üretilen malların milliyetinin olmamasıdır (Çelik, 2012: 60). Kavramsal olarak, günümüzün bilgi toplumları açısından küreselleşmenin anlamı is özetle; bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığıyla, iletişimin hızını artırıp maliyetini ise düşürerek, daha hızlı ve ucuz etkileşim imkânı sağlayarak, birçok ürünü, hizmet ve faaliyeti bölgeselleştirip bütünleşmiş ağlar sayesinde dağıtımını da kolaylaştırarak küresel yönden hareketliliklerini mümkün kılmasıdır. Bunun yanı sıra, günümüzün bilgi ve iletişim teknolojileri doğrudan ve hızlı iletişim bağları kurarak, bir yandan ekonomik mesafeleri azaltırken, aynı zamanda iş dünyasının faaliyetlerinin koordinasyonu için gereken zaman tasarrufunu sağlayarak, değişim maliyetlerini düşürüp ve mali işler piyasalarını gerek ülkeler gerekse kıtalar boyutunda gün boyu faal konuma getirmektedir. Günümüz bilgi ve iletişim teknolojileri içinde dünya ekonomisinin de dâhil olduğu entegrasyonların küreselleşmesi lehine çalışan güçlü bir faktördür. 9 1.2. Küreselleşmenin tarihsel gelişim süreci Küreselleşme sürecinin ne zaman başladığına ilişkin ortaya konulan bütün yaklaşımlar da tıpkı küreselleşme kavramının tarifinde olduğu gibi tek ve mutlak bir tarihi başlangıcın somut kabulünü içermemektedir. Küreselleşme sürecinin başlangıcını anlamak için tanmlarda olduğu gibi bu husustaki çeşitli yaklaşımların ve olayların incelenmesinde fayda görülmektedir. Bu itibarla; ileri sürülen bazı görüşler, küreselleşmenin aslında yeni bir olgu olmadığı ve tarihin başlangıcından beri var olduğu üzerinde duruken, bazı görüşler ise küreselleşmenin hem modernleşme hem de kapitalizm ile yaşıt olduğu kanaatinde birleşmektedir. Bunlardan farklı diğer grup olan kapitalist düzenin çözülmesi ile ilgili olarak ele alınan görüşlere göre ise, küreselleşmenin gerek sanayi ötesi bir toplum, gerekse modern ötesi bir toplum çerçevesinde birleştiklerinin ileri sürülmesi mümkündür. 1945 yılında ABD öncülüğünde, BM (Birleşmiş Milletler) ve 1946 yılında IMF (International Monetary Fund-Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası gibi küresel ölçekli ilk örgütlerin kurulması ile uluslararası ekonomik entegrasyonlar alanında da ilk adımların atılmasına başlanmıştır. Bunlara ek olarak ABD’nin öncülüğünü yaptığı GATT (The General Agreement on Tariffs and Trade- Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması), OECD (Organisation For Economic Cooperation and Development- Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) gibi uluslararası kuruluşların kurulması ile küreselleşme sürecine hız kazandırılmaya çalışılmıştır. Bütün bu uluslararası kuruluş örgüt ve organizasyonların 1940’ların ikinci yarısından sonra kurulmuş olması ile 1950’li ve 1960’lı yıllarda dönem içinde ikinci bir küreselleşme dalgası daha ortaya çıkarmıştır. Üçüncü dönemin son on yılında ortaya çıkan gelişmeler küreselleşme sürecininde önemli dönüm noktalarından biri olmuş, 1970'lerin durgunluk dönemi Bretton Woods Sistemininde çökmesine yol açmış, 1971 yılından itibaren ise Bretton Woods Sistemi terk edilerek sabit kur sisteminden vazgeçilmiştir. ABD başta olmak üzere diğer gelişmiş ülkeler Almanya, İngiltere ve Japonya’da yaşanan bu gelişmeler 10 karşısında sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırmışlar, gerek sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması gerekse finansal alanda gerçekleşen hızlı gelişmeler ticaretin serbestleşmesinin yanı sıra sermayenin de serbestleşmesi ve küreselleşmesi sürecinide hızlandırmıştır. Etkileri günümüze kadar uzanan ve küreselleşme sürecinin son evresi olarak ele alınan dönemin 1980'lerde başladığı kabul edilmektedir. Dünya Bankasına göre bu dördüncüncü dönemi diğer önceki üç dönemden ayıran temel özellikleri şunlardır. Küreselleşmenin bu son evresine gelişmekte olan ülke ekonomilerinin büyük bölümü dâhil olması, diğer gelişmekte olan ülkelerin ise, azalan gelir ve artan fakirlik sorunlarından ötürü güç durumlarla karşılaşmışları, Uluslararası sermaye akımları ve emek faktörünün hareketliliğinin de bu dönemde önemli düzeylere ulaşmış olmasıdır. Günümüz sanayisinde üretilen birçok nihai malın, dünyanın farklı bölgelerinde ve ülkelerinde üretilmesi ve yan sanayi adıda verilen bu ara malların bir araya getirilmesi ile oluştuğunu düşünürsek eğer, küreselleşmenin bu son evresine uluslararası uzmanlaşma ve üretim sürecinin geniş coğrafi dağılımı gibi unsurları da diğer bir madde olarak ekleyebiliriz. 1980’li yıllar gelişmekte olan ülkelerinde sürece dâhil oldukları ve özelleştirme, piyasa ekonomisi, mali serbestleşme, dünya ile bütünleşme gibi gelişmiş ekonomilerin ilgilendiği kavramların; eski dönemlere nazaran çok daha fazla ön plana çıkmaya başladığı, gelişmiş ülke ekonomileri ile gelişmekte olan ülke ekonomilerinin birbirleri ile çok daha fazla temas kurar hale geldiği dönem olmuştur. Gerek sanayi alanında gerçekleşen firma faaliyetleri gerekse hızlı pazar değişiklikleri, ürün ve üretim teknolojisinde yaşanan önemli gelişmeler, rekabetin artması sonucunu doğururken 1980’li yıllar ile birlikte küreselleşme süreci dünya üzerinde çok daha etkin ve çok daha belirgin bir hal almaya başlamıştır. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, 1990’ların başlarında ise eski Doğu Bloku ülkelerinin ekonomik ve siyasi yönden çökmesi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılma sürecine girmesi, Küreselleşmenin günümüzde ulaştığı en son noktaya gelmesindeki en önemli etkenler olarak gösterilmektedir. Sosyalist Blokun yıkılması sonucu, planlı ekonominin uzun dönem hâkim olduğu Doğu Bloku 11 içerisinde yer alan ülkelerin zamanla hem ekonomik hem de siyasi açıdan Batı ülkeleri ile temas kurmaya başlamaları, uzun yıllardan beri hâkimiyetini devam ettiren komünist rejimin çökmesi ile birlikte bu rejim yerini demokrasi ve piyasa ekonomisine dayalı bir sisteme bırakmıştır. 1993 yılında GATT (Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması) müzakereleri çerçevesinde 117 ülkenin katılımı ile gerçekleştirilen ve tarihin en kapsamlı ticari anlaşması olarak nitelendirilen Uruguay Raundu ekonomik küreselleşme açısından en önemli gelişmelerden biri olarak gösterilmektedir. 1986 yılında Uruguay Round ile başlayan ve 1993’e kadar süren müzakereler sonuçlanmış, 1994’te Fas’ta GATT Nihai Senedi imzalanmış ve söz konusu anlaşma uygulamaya konulmuştur. GATT ile dünya ticaretinin serbestleşmesine olanak sağlayan, anti-damping uygulamalarının sona erdirildiği, ihracattaki sübvansiyonlar ile ticaretteki engellerin kaldırıldığı ve koruma tedbirlerine yönelik alanlarda da önemli adımların atıldığı, çok taraflı ilke ve kuralların uygulanmasına yönelik şartların da ele alındığı bir anlaşma olarak yürürlüğe sokulduğu, anlaşma şartlarının uygulanmasına ve işleyişine yönelik olarak kurulan DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü- WTO) ile küreselleşme sürecinde önemli bir dönem başlamıştır. Küreselleşme yolunda oldukça mesafe kaydedilen bu son dönemde; mali kontroller kaldırılarak piyasaların işleyişindeki kurallar daha serbest hale getirilmiş ve bu sayede uluslararası sermaye, bütün dünyada sınırlama olmaksızın hareket serbestisine kavuşmuştur. Uzun yıllar süren Soğuk Savaş’ında sona ermesi ile tek kutuplu bir dünyada küresel pazar oluşumu büyük ölçüde tamamlanarak, daha kurumsal ve daha genişleyici bir yönde hareket etmektedir. Yaşanan bu son süreç bölgeselleşmenin de hızlanmasına neden olmuştur. AB (Avrupa Birliği), NAFTA (Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması), APEC (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Konferansı), EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Birliği), G–7 (Gelişmiş Olan 7 Ülke), D–8 (Gelişmekte Olan 8 Ülke) gibi örgütlenmeleri günümüz bölgesel küreselleşme blokları olarak karşımıza çıkarmaktadır. Küresel ticari serbestleşmenin kurumsal üst yapısını DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü WTO), mali serbestleşmenin kurumsal üst yapısını IMF (International Monetary 12 Fund) oluştururken, WB- DB (Dünya Bankası-WB), BM (Birleşmiş Milletler-UN), UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü), OECD (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü), ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) gibi kuruluşlarda küreselleşmenin alt yapılarını oluşturmaktadırlar. Küreselleşme sürecinin kazanımlarını tarihsel seyri içinde çok kısaca özetlersek dünya ticaret hacminde artışlar ve önemli ölçüde büyüme meydana getirmesine karşın; artan dış borçlar, yaşanan küresel krizler ve giderek bozulan gelir dağılımları ile yarattığı sorunlar sebebiyle de içinde çok önemli tartışma alanlarını beraberinde getirdiği söylenebilir. 1.3. Küresel ticaretin örgütlenmesi 1980’li yılların başında teknoloji alanındaki hızlı gelişmelerle ortaya çıkan küreselleşme, kendini İkinci Dünya savaşı sırasında ideolojik bazda göstermeye başlamıştır. Savaş sonrasındaki süreçte ise, dünyadaki Komünizm tehdidi, Avrupa ’nın tekrar sömürge imparatorluklarına dönmesini engellemiştir. 1940’lı yıllarda Komünizm’in Doğu Avrupa ve Çin’de kurulması ve Sovyetler Birliği ile birleşmesi, “Küresel Komünizm” karşısında Kapitalizmin de küreselleşmesi sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu dönemde A.B.D. için dış ekonomik büyüme iç ekonomik büyümeden daha önemli bir hale gelmiştir. Küreselleşme yolunda atılan adımlardan GATT (Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması) – Bretton Woods Sistemi II. Dünya Savaşı’ndan önce ortaya çıkmakla birlikte, dünya ticaretini serbestleştirmek amacıyla başlatılan girişimler savaş sonrasında daha da hızlanmıştır. (Thurow, 1997: 98) 1980’li yıllarda dünya ticaretindeki farklı gelişmelerle, sermaye hareketlerinin önündeki engeller de ortadan kalkmaya başlamış; Ticaret, üretim, sermaye hareketleri ve teknolojideki gelişmeler, ülkeler arasındaki rekabeti arttırırken, mal ve faktör piyasalarının serbestleşmesini ve bütünleşmesini ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte ülkelerin dış ticaret politikaları, Mali politikaları ve iktisat politikaları da birbirine bağımlı hale gelmiştir. Şirketler ve bireyler arası ekonomik ilişkiler daha sıkılaşırken (İncekara, 1995: 50) devletlerin de ulusal politikayı belirlemedeki ve ekonomideki rolleri değişmiştir. Artık devletler küresel düzenin vazgeçilmezi olan 13 piyasa ekonomi-sinin boşluklarını doldurmak, ulusal ekonomiyi uluslararası arenada rekabete hazırlayacak tedbirleri almak görevini üstlenmişlerdir (Kılıçbay, 1997: 137138). Küreselleşme olarak nitelendirilen bu serbestleşme hareketi iki yönde gelişmektedir. Bunlardan biri, 1990’lı yılların başında adından sıkça bahsettirmeye başlayan ve “evrensel yaklaşım” olarak da ifade edilebilen; olabildiğince çok ülke arasındaki gümrük tarifeleri ve diğer ticaret kısıtlamalarının kaldırılması ya da azaltılmasını öngören GATT, diğeri ise genellikle belli bir coğrafi bölgede yerleşik olan ve birbirleriyle yakın ekonomik ilişkilerde bulunan ülkeler arasındaki ticaret ve diğer akımların serbestleştirilmesi amacını güden, “Bölgesel İktisadi Birleşmeler” yani Ekonomik Entegrasyonlar’dır (Seyidoğlu, 1993: 407). 2. Dünya Savaşı’ndan sonra küreselleşmenin hız kazanması ile korumacılık ve düşük uluslararası ekonomik entegrasyonun olumsuz yanlarını gören ekonomistler, iş adamları ve politikacıların planlamalarının sonucudur. Bretton Woods Konferansının getirisi büyümenin teşvik edilmesi, olumsuz etkilerin giderilmesi ve küreselleşme sürecinin yönetilmesi için gerek duyulan pek çok uluslararası kurumun kurulması sonucunu doğurmuştur. Küresel ticaretin yönetilmesi ve düzenlenmesi için kurulan kurumlar; Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası, Dünya Bankası ve IMF’dir. Uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırmak için Ticaret ve Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması (General Agreement on Trade and Tariffs-GATT) imzalanarak, 1984–1995 arası Uruguay Toplantısı’nda (Round) ise ticari anlaşmazlıkların çözümü ve ticaret için standart uluslararası bir üst platformun inşası amacıyla Dünya Ticaret Örgütü DTÖ kurulmuştur. Bunları aynı amaçlar doğrultusunda Maastricht Anlaşması ve NAFTA gibi iki veya çok taraflı ticaret anlaşmalarıın imzalanması izlemiştir. Bu kurum ve anlaşmaların ortaya çıkmasında etkin olan, kürselleşme sürecinin sosyal, siyasi, çevresel-ekolojik, güvenlik, ekonomik ve finansal her boyutunda ayrı ayrı görev alanları ve sorumluluklarına dahil faktörler aşağıda sıralanmaktadır. 1. Dünyadaki tüm siyasi gelişmeleri etkileyerek düzenlemeye ve olabildiğince kontrol altında tutmaya çalışan dev uluslararası örgütler; Birleşmiş Milletler gibi, 14 2. Birçok devleti içeren geniş kapsamlı güvenlik ile ilgili işbirliği sağlayan anlaşmalar çerçevesinde oluşturulan paktlar örgüt ve teşkilatlar ; AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) gibi, 3. Yine oldukça geniş kapsamlı ve birden çok ülkeyi kapsayarak bütünleşmelerini sağlayan uluslarüstü ekonomik birlikler; Avrupa Birliği, Kuzey Amerika Birliği, Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi, 4. Küresel ölçekte dünya üzerinde birden çok ülkede faaliyet yürüten, iş, imalat ve ticaret merkezleri olan çokuluslu şirketler, bankalar ve ortaklıklar. 5. Dünya üstünde kıtaları ve ülkelerdeki kitleleri çok derinden etkileyen belli sosyo-politik akımlar, fikirler, trendler, sivil veya siyasi ekoller, inisiyatifler: etnik milliyetçilik, fundamentalizm, feminizm, çevreci veya ekolojik akımlar gibi. Yukarıda sıralanan küresel etkiler, gelişme ve faktörler uluslararası örgütler, anlaşmalar ve entegrasyonların doğmasına, küreselleşmeyi yönetmek ve yönlendirmeleri açısından büyük önem arz etmektedir. 1.4. Küresel ekonomik örgütler Uluslararası kuruluşlar; ülkeler düzeyinde faaliyet gösteren, ticari amaç taşımayan ve birden çok devleti ilgilendiren fakat devlet niteliği taşımayan her çeşit kuruluştur. Uluslararası kuruluşlar bu tanımlamayla hem hükümetler-arası, hem de hükümetlerdışı uluslararası kuruluşları (örgütleri) kapsamaktadır. Fakat genellikle dar anlamlı kullanımı tercih edilmekte olup “uluslararası kuruluş” denildiğinde yalnızca “hükümetler arası uluslararası kuruluşlar” anlaşılmaktadır. Bunlar devletlerarasında oluşturulmakta ve uluslararası hukuk kurallarına bağlıdırlar. Uluslararası derneklerden oluşan “hükümetler-dışı uluslararası kuruluşlar” ise, farklı milletlerden özel ya da kamu kişileri arasında kurulmakta ve uluslararası düzeyde faaliyet göstermekle birlikte hiçbir devletlerarası anlaşma konusu oluşturmayan ve değişik milli hukuk düzenlerine bağlı bulunan kuruluşlardır (Güran ve Aktürk, 1999: 1). 1.4.1. IMF Birleşmiş Milletler Uluslararası Para ve Maliye Konferansı 1 Temmuz 1944’de Bretton Woods’da toplandı. Bahsi geçen konferans sonrası dünya ekonomik 15 sisteminde genel bir şema oluşturan ve sistemi somutlaştıran kararlar alınmıştır. Bu alınan kararların arka planında Amerikalı iktisatçı Harry Dexter Whiteve ve İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes bulunmaktadır. Alınan kararlar arasında Uluslararası Para Fonu (IMF)’nun kurulması ve Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD)’nın kurulması da vardır (Boratav, 1982: 30). IMF; uluslararası alanda örgütlenen ve parasal mali konularda üye ülkelere yaklaşık altı ana başlıkta sorunlarını gidermek üzere kurulmuş bir kurumdur. Genel olarak bakıldığı zaman sırasıyla; uluslarası parasal işbirliğini artırmak, uluslararası ticaretin dengeli bir şekilde büyümesini sağlayarak üyesi bulunan ülkelerin üreten kaynaklarının geliştirilmesine ve yüksek istihdam, reel gelir düzeylerinin korunmasını gerçekleştirmek, kambiyo istikrarını sağlamak, dünya ticaretinin büyümesine engel oluşturan kambiyo kısıtlamalarını ortadan kaldırmak, ödemeler dengelerinde ortaya çıkacak geçici bozulmaları gidermek amacıyla uluslararası ticaret ve karşılıklı refahı bozacak önlemlere başvurmalarını önlemek üzere üye ülkelere fon kaynaklarını kullanabilmek imkanı sağlamak ve belirtilen amaçlara paralel üye ülkelerin uluslararası ödemeler dengelerinde meydana gelebilecek dengesizliklerin derecesini azaltmak ve süresini kısaltmak (Eğilmez, 1997: 22). Bu genel amaçlara bakıldığı zaman IMF’nin genel bir çerçeve üzerinden dünya ekonomik sistemini algıladığını görebilmek mümkündür. Dr. Mahfi Eğilmez’e göre; “Bu tanımdan hareketle IMF’nin temel teorik yaklaşımının dış ticaret teorisinin bel kemiğini oluşturan karşılaştırmalı üstünlükler teorisine ya da daha geniş ifadeyle uluslararası ticarette iş birliğinin genel dünya refahını arttıracağı inancına dayalı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır (Eğilmez, 1997: 21).” Bu anlamda 188 üye ülke IMF Anasözleşmesini kabul eder ve Fon ile ilişkilerini bu Anasözleşme’nin V/1’nci maddesi uyarınca Hazine, Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası veya bu görevlere yakın yükümlülüğü olan bir kuruluş üzerinden yürütür (Eğilmez, 1997: 23). Bu kurumlardan gelen Bakan ve Kurum Başkanları, IMF Guvernörler Kurulu’nda guvernor ve vekil olarak ülkelerini temsil ederler. 16 Türkiye’nin anılan Kurumla resmi ilişkisinin başlangıcı 1947 yılını gösterse de geniş kapsamlı olarak yapısal değişikliklere işaret eden program uygulamalarının başlangıcı “1958 İstikrar Tedbirleri” ile gerçekleşmiştir (Alpago, 2002: 98). Küreselleşme dünya çapında kalkınma için geniş fırsatlar sunmaktadır, fakat bu adil olarak gelişmemektedir. Bazı ülkeler küresel ekonomiye diğerlerinden daha çabuk adapte olmaktadırlar. Entegre olmayı başaran ülkeler daha hızlı büyümekte ve yoksulluğu daha hızlı azaltmaktadırlar. Dışa dönük politikalar 40 yıl önce Dünyanın en fakir bölgelerinden biri olan Doğu Asya’yı değişime uğratmış olup, söz konusu bölgenin büyük bir kısmına dinamizm ve zenginlik getirmiştir. Hayat standartları yükseldikçe, demokrasi ve çevre ve çalışma koşulları gibi ekonomik konularda gelişme imkânlı hale gelmektedir. Dolayısıyla, IMF’ye göre bu eğilime karşı durmak yerine bu eğilimin desteklenmesi büyümeyi, kalkınmayı ve yoksulluğun azaltılması için en iyi yöntemdir. IMF, küreselleşme sürecini etkin bir şekilde yönetmek ve süreçten faydalanmak için ülkelere aşağıdaki politika önerilerini uygulamayı tavsiye etmektedir: (Dulupçu ve Demirel. 2005: 34) 1. Yatırım ve tasarruf için uygun koşulları yaratacak makro ekonomik istikrar, 2. Artan ticaret ve yatırım aracılığıyla etkinliği arttıracak dışa dönük politikalar, 3. Yurt içi rekabeti destekleyici yapısal reformlar, 4. İyi bir yönetişim için güçlü kurumlar ve etkin bir hükümet, 5. Üretkenliği destekleyici eğitim ve Ar-Ge, 6. Sürdürülebilir kalkınma için yeterli kaynakları sağlayacak dış borç yönetimi. IMF’nin kontrol ve düzenleme süreçleri gözetim (bilgi toplama amaçlı ziyaretler, hükümetler ve merkez bankası görevlileri ile müzakereler ve yıllık raporlar aracılığıyla), finansal yardım (Yoksulluğun Azaltılması ve Büyüme Kolaylığı, Dış Şoklar Kolaylığı, Stand-By Anlaşmaları, Genişletilmiş Fon Kolaylığı, İlave Rezerv Kolaylığı, Telafi Edici Finansman Kolaylığı ve acil yardım aracılığıyla) ve teknik yardımı (merkezden sınırlı süre için yapılan personel görevlendirmeleri veya birkaç haftadan birkaç yıla kadar değişen sürelerle uzmanların ve/veya yerleşik danışmanların yerleştirilmesi, teknik ve tanısal çalışmalar, eğitim kursları, 17 seminerler, atölye çalışmaları ve “online” tavsiye ve destekler aracılığıyla) içermektedir (Dulupçu ve Demirel, 2005: 34). 1.4.2. WB Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD- International Bank for Reconstruction and Development)’ nin kurulması 1944 yılında toplanan BrettonWoods Konferansında kararlaştırıldı. Anılan Konferans’a katılan 44 ülke tarafından parafe edilen IBRD Ana Sözleşmesi üye ülkelerden 41’in onayıyla 27 Aralık 1945 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 25 Haziran 1946 tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Bankanın merkezi Washington, ABD’dedir. IBRD bünyesinde faaliyetleri çeşitli yönlerden tamamlamak üzere daha sonraki yıllarda Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Uluslararası Finansman Kurumu (IFC) ve Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı (MIGA) kurulmuştur. Bu kuruluşlar, “Dünya Bankası Grubu” (World Bank Group) çatısında birleşmiştir (Güran ve Aktürk, 1999: 83). Dünya Bankasının kuruluş amacı; üye ülkelerin imarlarını kolaylaştırmak ve özellikleüretim kapasiteleri büyük ölçüde yok olmuş Batı Avrupa ülkelerine yardım yapmaktır. Ancak, zaman içerisinde Dünya Bankası’ nın faaliyetleri gelişmekte olan ülkelere yönelmiştir. Genel olarak, Dünya Bankası Grubu kuruluşlarının amacı; mali kaynakların gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kanalize edilmesiyle gelişmekte olan ülkelerin hayat standartlarının yükseltilmesine yardımcı olmaktır (Parasız, 1986: 107). Kuruluşlar arasında kaynak ve hesaplar açısından bağımsız bir durum olması ile beraber yönetimsel olarak Dünya Bankası ile ilişki içerisindedir (Eğilmez, 1997: 64). İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden yapılandırma programı ile eş güdümlü bir şekilde faaliyet gösteren Dünya Bankası, daha sonra ana sözleşmesinde yapılan değişikliklerle hedeflerinde farklılıklara sahip olmuştur. Günümüz hedefleri arasında “yoksulluğu azaltmak” temel hedefi olarak önümüze çıkmaktadır. Bu temel hedef Dünya Bankası sitesinde özetle şu şekilde belirtilmektedir; “Dünya Bankası’nda, dünyanın mücadelesini – yani küresel yoksulluğun azaltılmasını – kendi mücadelemiz haline getirdik. Çalışmalarımızı, yoksulluğun 18 ortadan kaldırılmasını ve sürdürülebilir kalkınmayı gerektiren Milenyum Kalkınma Hedeflerine ulaşmak üzerine yoğunlaştırıyoruz. Hedefler bize amaç ve sonuçları ölçmemiz için kıstas sağlıyor. Misyonumuz, ortaklarımızla birlikte yoksulluğu azaltmak için çalışarak gelişmekte olan ülkelere ve bu ülkelerde yaşayan kişilere bu hedeflere ulaşmalarında yardımcı olmak. Bunu gerçekleştirebilmek amacıyla ekonomilerin gelişmesini sağlamak için yatırım ortamını geliştirmeye, istihdam ve sürdürülebilir büyüme yaratmaya odaklanıyor ve yoksullara yatırım yaparak ve yoksul kişileri güçlendirerek kalkınmaya katılmalarını sağlamaya çalışıyoruz.” Kurumun ana sözleşmesi incelendiğinde dünya ekonomisine bakış açısına ilişkin genel bir bilgi edinilmektedir. Buna göre, Kurumun, kalkınma çabalarına verimli sermaye yatırımları kanalıyla yardımcı olmak, yabancı sermaye yatırımlarına garanti vermek veya kredi yoluyla desteklemek, uluslararası ticareti geliştirmek ve bu amaçla ödemeler dengesinin kurulmasını sağlayacak uluslararası yatırımları çekici kılmak şeklinde detaylı amaçları bulunmaktadır (Eğilmez, 1997: 64). 187 üyesi bulunan Dünya Bankası, IMF üyesi olan ülkelerin üyeleri tarafından oluşturulmuş olup, IMF üyesi olmak Dünya Bankası üyeliği için bir ön koşuldur. WB’ye göre küreselleşme için beklenmedik yeni fırsatlar doğurmaktadır. Fakat dışlanma, ölümcül fakirlik ve çevresel zararlar tehlikeler yaratmaktadır. Bu durumdan en fazla zarar görecek kişiler ise başlangıçta en geride olanlar – yerli insanlar, gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar, köylü fakirler, Afrikalılar ve bunların çocukları – olacaktır. Dolayısıyla, WB Grubu ülkelerin fikirlerin ve deneyimlerin bir karışımı aracılığıyla bu ülkelerdeki sermaye ve politikaları, özel piyasa fırsatlarının gelişini ve iyi yönetişim ve yozlaşma-karşıtı destekleri hızlandırarak kendilerine yardımcı olmalarına yardımcı olmaktadır. WB’nin vizyonu – yoksulluğu azaltmak, büyümeyi çevreye zarar vermeden hızlandırmak, bireysel fırsat ve umut yaratmak ve ticaret, mali işler, sağlık, yoksulluk, eğitim ve iklim değişimi konularındaki anlaşmalar ve uluslararası projeler hakkındaki fikirleri geliştirmek amacıyla – kapsayıcı ve sürdürülebilir bir küreselleşmeye katkıda bulunmaktır. Bu sayede herkes, özellikle de yeni fırsatlar arayan fakirler bu süreçten faydalanabilecektir. Süreç, fon yaratılmasını, borçları, hibeleri, analitik ve tavsiye niteliğindeki hizmetleri ve kapasite inşasını içermektedir (Dulupçu ve Demirel, 2005: 35). 19 1.4.3. OECD İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), 14 Aralık 1960 tarihinde Paris’te kurulmuştur. OECD, Batı ülkeleri arasında iş birliğini ve dayanışmayı sağlayan önemli bir kuruluştur. Marshall Planı doğrultusunda, Avrupa ekonomisini yeniden inşa etmek amacıyla kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (OEEC)’nün yerine kurulmuştur. Ayrıca Batılı sanayileşmiş ülkeleri tek çatı altında toplamayı da amaçlamıştır (Seyidoğlu, 1995: 559). OECD’ nin kurucuları OEEC’ nin 18 Avrupa üyesi ve ABD ile Kanada’dır. 2015 yılı itibariyle OECD üyesi ülke sayısı 34’tür. OECD genelde sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu bir örgüt olmasına karşın nispeten daha az gelişmiş olan ülkeler de (örneğin; Türkiye, Portekiz, Yunanistan gibi) üyedir. Türkiye, 29 Mart 1961 yılında 293 sayılı kanunla örgüte katılmıştır. OECD’ nin temel amaçları şunlardır (Güran ve Aktürk, 1999: 207). 1. Ekonomik kalkınma içerisindeki üye olan veya olmayan ülkelerde ekonominin sağlam biçimde gelişmesine yardımcı olmak, 2. Üye ülkelerde mali istikrarın sağlanmasıyla sürdürülebilir düzeyde en yüksek ekonomik büyüme ve istihdamı sağlamak; bu itibarla dünya ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunmak, 3. Dünya ticaretinin, uluslararası yükümlülüklere uygun olarak çok taraflı ve ayrımcı olmayan bir biçimde gelişmesine katkıda bulunmak. OECD’nin en yüksek karar organı Konsey’dir. Üye ülkeler için bağlayıcı kararlar alma yetkisine sahiptir. Konsey, Genel Sekreter başkanlığında üye ülke daimi temsilcileri ve AB Komisyonu temsilcilerinin katılımıyla yılda bir defa genellikle Mayıs ayı sonu ya da Haziran ayı başında Bakanlar düzeyinde toplanır. Üye ülkelerin ekonomi, maliye ve ticaretten sorumlu bakanları ile Dışişleri Bakanları toplantıya katılır. OECD’ nin genel faaliyetlerini Genel Sekreter yürütür. Konsey’de alınan bütün kararlar, üye ülkelerin oy birliğiyle kabul edilir. OECD içinde faaliyet gösteren Kalkınma Yardımları Komitesi (DAC), gelişmekte olan ülkelere dış yardımlarda bulunur. Yine OECD içinde başta enerji sorunu, çevre kirliliği, sermaye hareketleri, dünya para sistemi, ticaretin serbestleştirilmesi, sanayi, bilim ve eğitim, emek gücü ve istihdam gibi konularda çalışmalar yapmak ve ortak politikalar 20 belirlemek için çeşitli komiteler kurulmuştur (Seyidoğlu, 1995: 560). Örgütün görevleri: 1. 2. 3. 4. 5. 6. Sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek, İstihdamı arttırmak, Yaşam standartlarını iyileştirmek, Finansal istikrarı devam ettirmek, Diğer ülkelerin ekonomik kalkınmasına yardımcı olmak, Dünya ticaretinde büyümeye katkıda bulunmaktır. Dünya ekonomisinin gelişimine katkıda bulunmak için OECD’nin odağı demokrasi ve piyasa ekonomisine dayalı mevcut üyelerine ek olarak artan sayıda ülkeyi kapsayacak şekilde aşamalı olarak genişletilmiştir. Örgüt günümüzde 70’ten fazla gelişmekte olan piyasa ekonomisi ile uzmanlığını ve birikmiş tecrübelerini paylaşmaktadır. OECD’nin küreselleşme üzerine görüşü belki de en yi şekilde Avustralyalı Hazineci Peter Costello’nun 2000 yılındaki OECD Yıllın Zirvesi’ndeki konuşması ile açıklanabilir: “Küreselleşmeyi durdurma veya durdurmama gibi bir seçeneğimiz yoktur. Seçenek olarak sadece onun nasıl yönetileceği ve vatandaşlarımızın faydası için nasıl yönetileceği söz konusudur”. Bu açıdan, OECD’nin küreselleşmeyi kaçınılamaz bir süreç olarak gördüğü ve sadece bu süreci yönetmek ve düzenlemeyi amaçladığı söylenebilir (Dulupçu ve Demirel, 2005: 35– 36). 1.4.4. WTO WTO’nun dünya ticaretinin %97’sini oluşturan 161 üyesi vardır ve küreselleşmenin ana katalizörü olan uluslararası ticaretin kuralları ile ilgilenen tek küresel örgüttür. Örgütün kalbinde müzakere edilmiş ve dünyanın ticaret yapan ülkelerinin büyük çoğunluğu tarafından imzalanmış ve parlamentoları tarafından onaylanmış WTO anlaşmaları yatmaktadır. Günümüzde mal, hizmet ve fikri mülkiyet hakları üzerine WTO anlaşmaları mevcuttur. GATT, mal ticareti için ana kaynak niteliğindeki bir kurallar kitabı niteliğindendir. WTO aynı zamanda anlaşmazlıkların çözümlenmesi ve politika gözden geçirmeleri gibi hizmetler de 21 sunmaktadır. Örgütün ana fonksiyonları: ticaret anlaşmalarını yönetmek, ticaret görüşmelerinde forum olarak hareket etmek, ticaret anlaşmazlıklarını çözmek, ulusal ticaret politikalarını gözden geçirmek, gelişmekte olan ülkelere teknik yardım ve eğitim programları aracılığıyla ticaret politikası konularında yardımcı olmak ve diğer uluslararası örgütlerle iş birliği yapmaktır. Örgütün ana amaçları daha serbest ticareti, adil rekabeti ve kalkınma ve ekonomik reformu teşvik etmek olduğu için örgüt ekonomik küreselleşmenin önemli katkı sağlayıcılarındandır (Dullupçu ve Demirel, 2005: 36). 1.5. Ekonomik Entegrasyonlar Dünyadaki küresel eğilimler tanımlanırken bunların iki doğrultuda gerçekleşmekte; uluslararası ticaretin tüm ülkeleri kapsayacak şekilde yani küresel bir ölçekte liberalleştirilmesi “evrensel yaklaşım” olan GATT’ı ifade ederken; değişik ülkelerin bölgesel bir Blok içinde ticareti serbestleştirici politikalar izleyerek ekonomik birlikler oluşturmaları “Ekonomik Entegrasyon” olarak tanımlanmıştır (Şanlı, 2004: 163). Ekonomik Entegrasyonlar, genel bir kanıya göre siyasi açıdan bağımsız ülkeleri ekonomik açıdan birbirine bağımlı hale getirir (Seyidoğlu, 1993: 415; İncekara, 1995: 60). Ekonomik Entegrasyon için daha açık bir tanım yapmak gerekirse; B.Balassa’ya göre, en basitinden en ileri aşamasına kadar bunlar; ticareti engelleyici unsurların ortadan kaldırılması, yani ticaretin entegrasyonu; ülkelerarası faktör hareketlerine serbestlik kazandırılması faktör entegrasyonu, ulusal ekonomi politikalarının uluslararası ilişkileri güçlendirecek şekilde uyumlu hale getirilmesi politika entegrasyonu ve son olarak da bunların birleştirilmesi sonucu tam entegrasyondur (Ertürk, 1997: 5). Entegrasyon hareketleri yoğun olarak II. Dünya Savaşı sonrasında başlamış; 1960’lı yıllardan itibaren de hız kazanmıştır. Ancak dünya ticaretine sağladığı etki bakımından asıl gelişmeler 1980 sonrasında ülke ekonomilerindeki büyüme, gelişme 22 ve uluslararası rekabetin artmasıyla ortaya çıkmıştır. Ekonomik açıdan küreselleşme ile aynı anda meydana gelen bir diğer oluşum olan Bölgesel Ekonomik Entegrasyonların son dönemde hızlanmasının nedeni, ülkelerin zorlaşan rekabet şartlarına birlikte karşı koyma ve artan pazar imkanlarını verimliliklerini yükseltmede kullanma çabasıdır. (İncekara, 1995: 52,103). Entegrasyona girmekle üye ülkelerin üretim kapasitelerinde ilave artışlar olurken kaynakların optimum bileşimine de ulaşılır (Kara, 1996: 7-8). 1.5.1. Ekonomik Entegrasyonların oluşma sebepleri Ekonomik Entegrasyonun sebepleri üç başlık altında toplanabilir (İncekara, 1995: 63-64): 1. Ülkeler ekonomik bakımdan üretim kapasitelerini genişleterek verimliliği arttırmak ve bunun neticesinde de toplumsal refah düzeyini yükseltmek amacıyla ekonomik entegrasyona girebilirler. Böylece ekonomik ve siyasal egemenliklerinden kısmi olarak vazgeçmeleri karşısında toplumsal refahı arttırıcı garantiler alırlar. 2. Ülkelerin bölge dışı bloklara karşı daha büyük bir rekabet gücüne sahip olarak, politik alanda daha etkili olmak istemeleri yani politik potansiyelin yükseltilmek istenmesidir. 3. Ekonomik entegrasyonun bir diğer nedeni ise, bölgesel olarak bir arada yaşamak durumunda olan komşu ülkelerin birbirleri ile çatışmaları yerine güçlerini bir araya getirerek çıkar çatışmalarını önlemektir. 23 1.5.2. Ekonomik Entegrasyonların etkileri Ekonomik Entegrasyonların, ülke ekonomileri üzerinde yarattığı etkiler; statik ve dinamik etkiler olarak iki ana başlık altında toplanabilir (İncekara, 1995: 80-84): Statik Etkiler: Ekonomik yapı ve teknolojinin değişmediği varsayımında, üretim faktörlerinin yeniden dağılımından doğacak etkilerle ilgilidir. Statik etkiler, ticaret yaratıcı ve ticaret saptırıcı olarak iki şekilde ortaya çıkmaktadır. 1. Ticaret yaratıcı etki; Entegrasyon dahilindeki ülkenin, ortaklık içindeki diğer bir ülkeden daha ucuza ithalat yapabilmesiyle ortaya çıkar. 2. Ticaret saptırıcı etki; Entegrasyon dışındaki ülkeden daha düşük maliyetle ithalat yapmak yerine, birlik üyesi bir ülkeden daha yüksek maliyetli ithalat yapma durumunda ortaya çıkar. Dinamik Etkiler: Ekonomik Entegrasyonların, ülkelere sağladığı statik etkiler dışında dinamik etkileri de bulunmaktadır: 1. Rekabetin artması (rekabet diğer taraftan kal-kınma ve ileri teknoloji kullanımını teşvik eder) 2. Pazarın genişlemesi sonucu ortaya çıkan ölçek ekonomilerinden faydalanma 3. Rekabet ve genişleyen pazarın yatırımcılar için cazip hale gelmesi sonucu yatırımların artması 4. Dışsal ekonomilerin oluşması (genellikle kamu kesiminde, herhangi bir iktisadi birimin, üretim faaliyetleri sırasında, maliyeti içinde yer almayan ekonomik faaliyetin sonuçlarından yararlanmasıdır) 5. Üretim faktörlerinin serbest dolaşımı sonucu kaynak etkinliğinin sağlanması (Entegrasyon içinde emek ve sermaye gibi üretim faktörlerinin serbestçe dolaşması, ekonomide kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlar) 6. Döviz tasarrufu yaratmasıdır. Bugün için Dünya’daki Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlara verilebilecek en önemli örnek; temelleri 1957 yılında atılan AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu)’dir. Üye ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal vb. konularda uyum sürecini sağlayan 24 topluluk, 1991 yılında imzalanan Maastricht Anlaşması ile Birlik haline gelmiştir. Bir diğer önemli Bölgesel Ekonomik Entegrasyon hareketi, üye ülkelerin arasındaki ticareti yeniden düzenleyerek yeni avantajlar elde etmek amacıyla ABD ve Kanada arasında (STA) 1992 yılında başlamış, 1994 yılında Meksika’yı da içine alarak “Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması” (NAFTA) adı altında faaliyete geçmiştir. Üçüncü bir ekonomik grup da Japonya ve çevresindeki Güneydoğu Asya Ülkelerinin oluşturdukları ekonomik entegrasyon hareketidir. Söz konusu bu üç kutup, Dünya’daki bölgeselleşme eğiliminin de odakları haline gelmiştir (İncekara, 1995: 4, 53). Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya-Pasifik bölgelerinden oluşan bu üç kutup, dünya ticaretinin yaklaşık ¾’ünü gerçekleştirmektedir. Ülkelerin bu ekonomik entegrasyonlara katılmalarında rol oynayan en önemli unsurlar; 1. 2. 3. 4. 5. İyi ikili siyasi ilişkiler Coğrafi yakınlık Ortak bir sınır Küçük ekonomik ölçek Ticarette açıklık şeklinde sıralanabilir (İncekara, 1995: 54). 1.5.3. Ekonomik Entegrasyonların aşamaları Ekonomik Entegrasyonların aşamalarına bakıldığı zaman; temelde iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri kuvvetlendirmek ve ticaret hacmini arttırmak için iş bölümü ve uzmanlaşmanın faydalarından yararlanmayı amaçlayan en dar kapsamlı ekonomik işbirliği şekli Tercihli Ticaret Anlaşmaları’dır. (Çelen, 1995; Seyidoğlu; 1993: 415). Ancak bu tür anlaşmalar entegrasyon sürecini kapsamadığı gibi coğrafi bölge bazında da bir ticari blok oluşturamamaktadır. Bu nedenle, Ekonomik Entegrasyonun ilk aşaması Serbest Ticaret Bölgeleri’dir. Serbest Ticaret Bölgeleri, üye ülkeler arasındaki ticaret engellerini yani tarife ve miktar kısıtlamalarını ortadan kaldırarak malların serbestçe dolaşımını sağlarken, üçüncü ülkelere karşı da her ülkenin kendi özel dış ticaret politikalarını uygulamaya devam 25 etmesini öngörmektedir. Serbest Ticaret Bölgelerine üye ülkeler, anlaşmaya taraf ülkelerle dış ticaret ilişkilerinde bağımlı; dış ekonomik ilişkilerde ise serbest hareket etme imkanına sahiptirler. (İncekara, 1995: 65; Ertürk, 1997: 7; Karluk, 1991: 235). Ekonomik Entegrasyon sürecinin son aşaması İktisadi Birlik’tir. Bu aşamada daha önce belirlenen şartlara ek olarak ekonomik, mali ve sosyal politika ile kurumların da birleştirilmesi hedeflenir. Dolayısıyla tek pazar sistemi, tek bir Merkez Bankası ve ortak bir dış ticaret politikası öngörmektedir (Karluk, 1991: 237). İktisadi Birliğin içerdiği bir diğer unsur ise Parasal Birlik’tir. Parasal Birlik “üye ülkelerin ulusal paraları arasında sabit bir kur ilişkisine dayanmakta ve ulusal para ve mali politikaların uyumlaştırılmasını öngörmektedir”. Parasal Birliğe geçişteki önemli nedenlerden biri de, uluslararası ödemeleri kolaylaştıracak bir rezervin oluşturulmasıdır (Seyidoğlu, 1993: 416; Karluk, 1984: 2-3). Bugün İktisadi Birlik aşamasına ulaşan ilk entegrasyon hareketi AET’dir. 1991 yılında Birlik haline gelen ve AB (Avrupa Birliği) adını alan bu hareket 1999 yılı başında Parasal Birliği de gerçekleştirerek tek para birim ECU’ya (kaydi para olarak) geçmiştir (İncekara, 1995: 69). 2002 yılı başında ise ECU, EURO adıyla Avrupa Birliği ülkelerinde tedavüle konarak tek para birimi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Uluslar üstü bir örgüt olan AB, kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının sağlanması şeklinde amaçları taşıyan, dünyanın en koordine ekonomik ve siyasi güçlerinden biri olurken, geleceğin siyasi örgütlenmesi açısından da bir örnek teşkil etmektedir. Birlik ülkelerarası ekonomik işbirliği ile sağladığı yakınlaşmayı ileride “Birleşik Avrupa Devletleri” şekline çevirmeyi istemektedir (Kurubaş, 1998: 23-24; Şanlı, 2004: 165). 1.5.4. Uluslararası Bölgesel Entegrasyonlar Bölgesel ekonomik entegrasyonlar uygulamada değişik derecelerde/şekillerde ortaya çıkmaktadır: Serbest ticaret alanı, gümrük birliği, ortak pazar, ekonomik ve parasal birlik ve siyasal birlik (Ertürk, 1991). Bölgesel entegrasyonun başarı düzeyinin ve elde edilecek net refah etkisinin hesaplanması, statik ve dinamik 26 etkilerinin birlikte ele alınmasını gerektirir. Statik etkileri kısa dönemde ölçülebilen etkiler olduğundan daha net görülebilirken, dinamik etkiler daha uzun sürede ortaya çıkar ve ölçülmesinde bazı güçlükler barındırır. Ancak teoride ekonomik entegrasyonun başarı koşulları genel olarak şu şekilde sıralanabilir (Küçükahmetoğlu, 2006: 51): 1. Ekonomik alanın büyük olması ve çok sayıda ülkeden oluşması. 2. Ülkelerin rakip ekonomiler olması durumunda elde edecekleri kazanç daha yüksek düzeyde olur. Bir ürünü yakın maliyetlerle üreten ülkeler de gümrük birliğinin oluşması sonucunda o malı daha ucuza üreten ülkeler piyasaya hâkim olur ve daha maliyetli üreten ülkeler ithalata başlarlar. 3. Birlik öncesi uygulanan tarifeler ne kadar yüksekse, entegrasyon durumunda ticaret yaratma etkisi o kadar yüksek olur. 4. Ülkelerin arz ve talep esnekliklerinin yüksek olması yüksek düzeyde ticaret yaratma etkisinin ortaya çıkmasını sağlar. 5. Ülkelerin coğrafi olarak birbirlerine yakın olması taşıma maliyetlerini azaltarak dış ticareti arttırıcı etkide bulunur. 6. Ülkelerin birbirlerinin ürünlerine yönelik talebin şiddetinin yüksek olması entegrasyonu hızlandırır. Yapılan araştırmalar, ülkelerin bir entegrasyon sürecine katılmalarında rol oynayan ekonomik ve siyasal faktörlerin, iyi ikili siyasal ilişkiler, yakınlık, ortak bir sınır, ticarete açıklık ve küçük ekonomik ölçek gibi faktörler olduğunu göstermektedir. Ülkeler arasında kaynak donanımlarını doğrudan yansıtan özellikler, önemli bir açıklayıcı güce sahip değildir (Brada ve Méndez, 1993: 183–201). Avrupa Birliği, belirtilen etki gücünü oluşturan en eski ve en güçlü ticari ve ekonomik blok durumundadır (Borrmann ve Koopmann, 1994: 163–170). Uluslararası ticareti teşvik eden uluslararası anlaşmalar küreselleşmenin önemli araçlarıdır. Serbest ticaret anlaşması veya bölgesinin ötesinde bir entegrasyon oluşturan en tanınmış entegrasyon AB ’dir. Uluslararası ticareti arttıran diğer anlaşmalar da bulunmaktadır. Gerek serbest ticaret, gerekse entegrasyon, ticareti, 27 mal, hizmet ve emek ve dolayısıyla kültür değişimini arttırarak küreselleşme sürecini hızlandırmaktadır (Dulupçu ve Demirel, 2005: 36). 1.5.5. Uluslararası ve Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlar Uluslararası ve bölgesel ekonomik entegrasyonlar bölge bazında aşağıda yer almaktadır. 1. Avrupa’da: Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA), Avrupa Birliği (AB), Kuzey Avrupa Ülkeleri Topluluğu (NC), Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi (KEİB), Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Baltik Gümrük Birliği. 2. Asya’da: Güneydoğu Asya Ulusları Birliği (ASEAN), Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO), Körfez İşbirliği Konseyi (GCC), Mısır, Suriye Ürdün ve Lübnan arasında ekonomik ve siyasal amaçlı (MAŞREK). 3. Amerika’da: Latin Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (LAFTA 1980 sonrasında LAIA adını almıştır.), Cartagena Anlaşması ile 1969’da kurulmuş olan (AND Paktı), Merkezi Amerika Ortak Pazarı (CACM), Karayip Ülkeleri Topluluğu (CARICON), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), Brezilya, Arjantin, Paraguay ve Uruguay arasında 1991’de imzalanan (MERCOSUR). 4. Afrika’da: Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), Merkezi Afrika Gümrük ve Ekonomik Birliği (UDEAC), Fas, Tunus ve Cezayir arasında kurulan Siyasi ve Ekonomik İş birliği Teşkilatı (MAGREB). Ekonomik Entegrasyonun bir diğer aşaması; serbest ticaret bölgelerinden bir adım daha ileride olan Gümrük Birlikleri’dir. Gümrük Birliği’nde üye ülkeler arasında her türlü ticaret yasakları ortadan kaldırılırken, üçüncü ülkelere ortak bir gümrük tarifesi uygulanmaktadır (Kara, 1996: 71). Gümrük Birliği’nin bir diğer aşaması Ortak Pazar’dır. Ortak Pazar’da; Gümrük Birliği’nde olduğu gibi üye ülkeler arasındaki 28 ticaret serbestleştirilmekte ve üçüncü ülkelere karşı ortak bir tarife uygulanmaktadır. Bunun yanı sıra, emek ve sermaye gibi üretim faktörlerinin de bölge içinde serbest hareketi sağlanmaktadır (Seyidoğlu; 1993: 416). Genel olarak, söz konusu birleşme hareketlerinden Gelişmiş Ülkelerin ve Gelişmekte Olan Ülkelerin bekledikleri faydalar, karşılaşacakları sorunlar ve sonuçları farklı olabileceği gibi, eğer gelişmişlik düzeyleri farklı olan bu ülkeler aynı ekonomik entegrasyon içinde yer alırsa, bu katılımdan doğacak sonuç ve beklentiler de farklı olacaktır. (Ertürk, 1996: 169). Çünkü, Gelişmekte Olan Ülkeler, entegrasyonu sanayileşmeyi başlatan bir araç olarak görürken; Gelişmiş Ülkeler, sanayileşme hızını arttırmak kadar sanayileşmede ulaşılan düzeyi de koruma aracı olarak entegrasyona yönelirler. (İncekara, 1995:87). Dolayısıyla, farklı gelişmişlik düzeyinde bulunan ülkelerin aynı grup içinde yer alması gelişmişlik düzeyi düşük olan ülkelerin bu durumdan olumsuz etkilenmesine sebep olur. (Tuna, 1995: 22). Ekonomik Entegrasyon kuran blokların genişlemesi, gittikçe daha fazla ülkenin ekonomi alanındaki kapasitelerini birleştirmeleri, ancak blok dışına karşı kendi ortak ticari kurallarını koyarak kendilerini korumaları hem küreselleşmeyi hem de bölgeselleşmeyi birarada sağlayan bir düzen ortaya çıkarmaktadır. Bulunulan dönemin şartlarına göre küreselleşme, belli bir bölge ve ideolojiyi paylaşan ülkeler arasında olabileceği gibi, her bölgeyi ve ekonomik yapıyı kendisine yaklaştırarak belirli bir sistem ve düzen dahilinde işbirliklerini sağlamaya yönelik de olabilmektedir. Birbirine zıt gibi değerlendirilebilecek bu iki gelişim, küreselleşme ve bölgeselleşme; genel görüş itibarıyla aslında birbirinin zıttı olmak yerine tamamlayacısıdır. Bölgesel bir entegrasyona dahil olmak küreselleşme yolunda atılan ilk adımdır (Şanlı, 2004: 166). 1.5.6. AB Dünyada ekonomik anlamdaki ilk entegrasyon hareketleri 1834 yılında Alman devletleri arasında düzenlenen Zollverein gümrük birliği ile başlamış (Encyclopedia 29 of 1848 Revolutions, 2011) takip eden dönemde ABD ve Avrupa’da küçük çaplı benzer oluşumlar görülmüştür. Ekonomik entegrasyon hareketlerini hızlandıran gelişme ise II. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1948 yılında GATT’ın kabulü ve WTO’ya dönüşerek kurumsallaşmasıdır. Bu gelişmenin ardından Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya-Pasifik’te büyük ekonomik bütünleşme hareketleri yaşanmıştır (İncekara ve Savrul. 2011: 12). AB süreci, 1951 yılında Avrupa Kömür – Çelik Birliği ile Fransa ve Almanya başta olmak üzere toplam 6 ülke arasında başlatılmıştır. Avrupa KömürÇelik Birliği sadece kömür ve çelik konusunu ilgilendirdiği için sınırlı bir birliktelik olduğu değerlendirilmektedir. AKÇT ile tarihte ilk defa devletler kendi elleriyle ulusal egemenliklerinin bir kısmını uluslar üstü özerk bir kuruma devretmişlerdir. Birlik, 1 Temmuz 2013 tarihinde Hırvatistan’ın katılımıyla 28 ülkeyi kapsayan mevcut boyutuna ulaşmıştır. Avrupa bütünleşmesi, demokratik normları ve sosyal değerlere sahip, kendine özgü, kapitalizmin sosyal bir modeli olarak ifade edilmektedir (Koray, 2002; Güler, 2011: 54). AB kronolojik olarak ortak pazar, ortak politikalar, tek pazar ve nihayetinde parasal birliği kurmuştur. Üyelerine faydalı olacak şekilde ekonomik, sosyal, düzenleyici ve finansal olmak üzere pek çok politika alanında görev yapmaktadır. Bölgesel, tarımsal ve sosyal işlerde iş birliği politikaları (uyum politikaları) ve son teknolojileri çevre koruması, Ar-Ge ve enerji gibi alanlara taşıyan inovasyon birliğin politikalarını içermektedir. Avrupa’nın 21. yy’da misyonu: üyeleri için barış, refah ve istikrar sağlamak, kıtadaki bölünmeleri ortadan kaldırmak, üyelerinin güven içinde yaşamalarını sağlamak, dengeli bir ekonomik ve sosyal kalkınma sağlamak, küreselleşmenin getirdiği zorlukları çözmek ve Avrupa insanının çeşitliliklerini korumak, Avrupalıların sürdürülebilir kalkınma, iyi bir çevre, insan haklarına saygı ve sosyal piyasa ekonomisi gibi değerlerini desteklemek. Bölgesel bir entegrasyon olan AB serbest ticaret anlaşması veya serbest ticaret birliğinden daha ileri bir uygulamadır. Dolayısıyla, küreselleşme için bir katalizör değil, tüm alanlarda küreselleşmeyi teşkil etmektedir ve Avrupa entegrasyonu üye devletlerin geleneksel AB çerçevesi içerinde çalışmanın kendilerine fayda sağlayacağını düşündükleri alanlarda (ticaret, küreselleşme, ortak Pazar, bölgesel ve sosyal kalkınma, Ar-Ge, 30 büyümeyi ve istihdamı teşvik edici önlemler ve pek çok diğer konu gibi alanlarda) genişlemeye devam edecektir (Dulupçu ve Demirel, 2005: 36–37). 1.6. DTÖ 1929 Dünya Ekonomik Krizi ile ortaya çıkan sorunlar, artık devletin ekonomiye müdahalesini kabul etmeyen Klasik görüşün bir kenara bırakılarak yerine yüksek tarifeler, ithalat kısıtlamaları ve yasakları, yüksek oranlı devalüasyonlar ve ihracat teşvikleri ile iç ve dış dengeyi sağlamayı amaçlayan müdahaleci bir iktisat politikasına başvurulmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu da, dünya ticaretinin azalmasına ve krizin tüm dünyaya yayılmasına sebep olmuştur (İncekara, 1995: 3435). II. Dünya Savaşı’ndan sonra savaşta yıkılan ekonomilerin düzelmesini hızlandırmak, uluslararası ekonomik ve Mali sistemleri kurmak ve dünya ticaretini serbestleştirmek amacıyla başlatılan girişimler hız kazanmış ve daha henüz savaş bitmeden 1944 yılında Amerika’da Bretton Woods konferansları yapılmıştır. Uluslararası bir para sistemi yaratmak için, biri İngiltere diğeri de Amerika tarafından hazırlanan iki plan sonucunda sistem şekillenmiştir. Konferanslara Sovyet Rusya ve Doğu Avrupa Ülkeleri de dahil olmak üzere 44 ülke temsilcisi katılmıştır. Bu konferanslar sonucunda 1 Temmuz 1944’de uluslararası para sisteminin işleyişinden sorumlu olacak olan IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Avrupa’nın imar ve kalkınma çabalarına katkıda bulunacak olan IBRD - Dünya Bankası (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası) kuruluş yasaları kabul edilmiştir (Seyidoğlu, 1993: 634635). Uluslararası para sistemi konusunda sağlanan işbirliğinin yanısıra uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi yönünde de kurulan ilk ticari organ, öncülüğünü ABD’nin yaptığı, İngiltere ve Kanada’nın da destek verdiği ITO (Uluslararası Ticaret Örgütü) olmuştur (Ertürk, 1997: 177). Bu kuruluşun amacı, uluslararası 31 ticarette gümrük tarifeleri ve diğer kısıtlamaların kaldırılarak dünya ticaretinin serbestleştirilmesi için çalışmalar yapmak olarak belirlenmiştir. Ancak, bu amacı gerçekleştirme yolunda ülkelerin iç ekonomi politikalarına müdahale ettiği gerekçesiyle ITO sözleşmesi başta ABD olmak üzere bazı Gelişmiş Ülkelerin yasama organları tarafından onaylanmamıştır. ITO’nun kuruluş görüşmeleri sürerken, ülkeler dünya ticaretinin serbestleştirilmesi yönündeki çalışmaları hızlandırarak “belirli mallar üzerinde tarife indirimlerinde bulunmak için birbirleriyle anlaşmaya varmışlardır”. Bu şekilde geçici bir anlaşma olarak ortaya çıkan ve 30 Ekim 1947’de imzalanan GATT, ITO’nun onaylanmaması üzerine devamlı bir kuruluş haline gelmiştir (Seyidoğlu, 1993: 409). Dünya ticaretini geliştirmeyi hedefleyen ve dört ana bölümden oluşan bu anlaşmanın kısaca temel ilke ve kuralları: 1. En Çok Kayırılan Ülke Kuralı: Bu kurala göre “üye ülkelerden birinin başka bir ülkeye gümrük kolaylıkları sağlaması halinde diğer ülkeler herhangi bir yükümlülük altına girmeksizin aynı kolaylıktan yararlanabilirler”. Bu kuralın temel amacı ihracatçı ülkelerin çıkarlarını korumaktır (GATT Madde 1, GATS Madde 2, TRIPS Madde 4). 2. Fiyat Mekanizmasına Sadakat Kuralı: Bu kural dış ticarette her zaman piyasa mekanizmasını, koruyuculuğun önünde tutmuş ve dış ticarette uygulanan gümrük tarifeleri, kotalar gibi katı koruma araçlarına destek vermemiş, makul şartlarda hem korumayı hem de rekabetin sağladığı dinamikleri canlı tutmayı ilke haline getirmiştir (Şanlı, 2004: 162). 3. Ticaret Savaşına Muhalefet Kuralı: Uluslararası ticarette ülkelerin uyguladığı koruma, bazen koruma savaşı haline gelerek ticaret hacminde daralmalara neden olmakta bu da dünya refahını etkilemektedir (Ertürk, 1996: 217). GATT’ın bu konudaki prensibi, üye ülkeler arasındaki anlaşmazlık durumunda sert ticari önlemlere başvurulmadan arabuluculuk yolu ile dünya ticaretini serbestleştirmek ve refahı arttırmak olmaktadır (Seyidoğlu, 1993: 410). 32 4. Ticaret Kısıtlamalarını Tedricen Azaltma Kuralı: Dünya ticaretini serbestleştirme hareketleri iki koldan yürütülmektedir. Bunlardan biri GATT çerçevesinde üye ülkelerin tamamını kapsayan ve tarife oranlarını aşağı çekmeyi hedefleyen görüşmeler, diğeri ise bölgesel entegrasyonlar yoluyla söz konusu bölgedeki ülkeler arasındaki kısıtlamaların kalkması ancak üçüncü ülkelere yeni kısıtlamaların getirilmesi şeklindedir. GATT üyesi ülkeler dış ekonomik ilişkilerde krizle karşılaştıklarında, Kota uygulamasına başvurabilirler. Ancak “bu uygulama geçici olmak zorundadır ve amacına ulaştığında da bırakılmalıdır” (Ertürk, 1997: 181). Uluslararası ticarette tekelleşme yoluyla piyasanın bozulması, damping ve yurt içi sübvansiyonlar nedeniyle gerçekleşen haksız rekabete karşı GATT; anlaşmanın 6. Maddesinde anti-damping ve telafi edici vergiler düzenlemekte ve haksız rekabete maruz kalan ihracatçı ülkeler tarafından uygulanabileceği kuralını kabul etmektedir (Karluk, 1991: 271; Ertürk, 1996: 219–220). GATT’ın amaçları incelendiğinde; ticari ve ekonomik alandaki ilişkilerin arttırılması, üye ülkelerin yaşam standartlarının yükseltilmesi, tam istihdamın gerçekleştirilmesi, dünyadaki üretim kaynaklarının etkin kullanımı gibi hedeflerin dışında, anlaşmada belirtilmemiş olan temel düşünce ise; uluslararası rekabet sistemini kurabilmek için üye ülkeleri, korumacı politikalardan uzaklaştırarak uluslararası ticareti serbestleştirme, yani dış ticarette liberalizmi teşvik etme (GATT Dosyası, 1995: 56) olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda, başta gümrük tarife oranlarındaki indirim olmak üzere dış ticareti engelleyici kısıtlamaları ortadan kaldırmak için; 1947 Cenevre, 1949 Annency, 1951 Torguay, 1956 Cenevre, 1960-61 Dilon, 1964-67 Kennedy, 1978-79 Tokyo, 1986-94 Uruguay ve nihai olarak da 1995 MAI (Çok Taraflı Yatırım Anlaşması) görüşmeleri yapılmıştır. Bu görüşmelerden en önemlisi Uruguay Round olup, sözkonusu müzakereler sonucunda GATT’ın temelinde bir takım değişiklikler yapılmıştır (Minibaş, 1998:28). Uruguay’ın başkenti Punta del Este’de 1986 yılının Eylül ayında başlayan çok taraflı ticaret müzakereleri 15 Nisan 1994 tarihinde Fas’ın Marakeş kentinde Türkiye’nin de dahil olduğu üye ülkeler tarafından “Dünya Ticaret Örgütü” (WTO) Anlaşmasının imzalanmasıyla sona ermiş ve anlaşma 01.01.1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Vellas and Becherel, 1995: 264-265). 33 Dünya ticaretinin geliştirilmesi kapsamındaki bu atılımlar, üye ülkelerin birbirleri ile yaptıkları ticarette engellerin ortadan kalkmasına, yüksek maliyetle üretilen malların yerine anlaşmaya imza atan diğer ülkelerden daha ucuzlarının ikame edilerek fiyatların düşmesine, bu sayede sağlanan kaynak tasarrufunun da dış ticarete yönlendirilmesine yardımcı olurken, entegrasyon sonucu pazarların genişlemesine ve rekabetin de artmasına katkıda bulunmaktadır (Tuna, 1995: 22). Ancak mesele Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkeler açısından değerlendirildiğinde; Gelişmiş Ülkeler bakımından GATT fonksiyonlarını yerine getirmektedir. Söz konusu ülkeler arasında ticarete konan tarife ya da tarife dışı engeller yavaş yavaş kaldırılmakta ve üretilen mallar birbirleriyle rekabet edebilecek düzeyde olduğu için ticaret hacmi genişlemektedir. Ancak Gelişmekte Olan Ülkeler açısından; GATT, anılan ülkelere fazla yükümlülük getirmezken, tarifelerin yavaş yavaş kaldırılması, Gelişmiş Ülkelerle aynı güçte olmayan Gelişmekte Olan Ülkeleri zarara uğratmaktadır. Çünkü, bu ülkelerin ihraç ettikleri tarım ürünleri, bütün ülkelerde korunmaya tabi olduğundan, Gelişmekte Olan Ülkeler mallarını dünya piyasalarına ancak ek bir ihtiyaç durumunda sunabilmekte, hammadde ihracatı konusunda da dünya piyasalarından gerekli tavizleri elde edememektedirler (Ertürk, 1996: 227). Temelleri 1947 yılında Cenevre’deki ilk toplantıda atılan Dünya Ticaret Örgütünün, GATT’ın kurumsallaştırılmış ve örgüte evrilmiş bir biçimi olduğu değerlendirilmektedir. GATT kapsamında tarifelerin ele alındığı 1947 Cenevre, 1949 Annency, 1951 Torquay, 1956 ikinci kez Cenevre, 1960-1961 deki Dillon, toplantılarına kadar 5 toplantı gerçekleştirilmiştir. Bunları, 1964-1967 yıllarında tarifeler ve anti - damping önlemlerinin ele alındığı Kennedy Round izlemiştir. 19731979 daki Tokyo Round’da ise tarifeler, tarife dışı önlemler ve çerçeve anlaşmalar gündemiyle müzakerelere devam edilmiştir. 1986-1994 Uruguay turunda: Tarifeler, tarife dışı önlemler, kurallar, hizmetler, fikri mülkiyet hakları, anlaşmazlıkların halli, tekstil, tarım gibi konularda alınan önemli kararlara DTÖ ’nün kurulması da eklenmiştir. 1994 tarihinde ise nihai anlaşma imzalanmış olup, DTÖ, 1995 tarihinden itibaren faal statü kazanmıştır. 34 1947 yılında 23 üye ülke ile kurulmuş olan ve 100 ’ün üzerinde üye sayısına ulaşan GATT, 1995 yılından itibaren yeni bir oluşuma dönüştürülmüştür. Böylece “sadece sanayi malları ticaretinin serbest dolaşımını gerçekleştirmekle yükümlü kalmayıp, tarım ürünlerinden, çevre korumaya, patent hakkı ve fikri mülkiyet haklarına kadar GATT’tan daha geniş kapsamlı ve yaptırım gücü olan bir kuruluş, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kurulmuştur” (Akalın, 1994: 4).Yine bu anlaşmayla birlikte, “Hizmet Ticaret Genel Anlaşması” (GATS) da yürürlüğe girmiştir. GATS’ın dayandığı prensip, hizmet ticaretinin serbestleştirilmesidir. Bu amacın gerçekleştirilmesi için; üye ülkelerin ekonomik büyüme ve gelişmelerinin sağlanması öngörülmektedir. (Vellas ve Becherel, 1995: 264-265). Yepyeni bir organ niteliğindeki DTÖ’nün genel amacı; dünya ticaretini geliştirerek refahı arttırmak ve bu doğrultuda 1947 yılında GATT’la belirlenen ilkeleri tekrar düzenleyerek Gelişmekte Olan Ülkeleri de dünya ticaretine ve ekonomik ilişkilere dahil etmenin yanı sıra, dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının bu ülkelere de yönelmesini sağlamaktır (Ertürk, 1996: 213; Ministerial Conference, 1996). Söz konusu örgütün uzun dönemli hedefi ise, uluslararası ticareti sınırlayan tüm engellerin en geç 2020 yılına kadar kaldırılmasıdır. (Tüyen, 1995:8) 1.6.1. DTÖ’nün getirdiği yenilikler Dünya Ticaret Örgütü’nün GATT’tan farklı olarak getirdiği en önemli yenilik, GATT ilke ve kurallarının önemli ölçüde değiştirilerek, yenilenmesi ve düzenlenmesi olurken, GATT’ın, örgüt haline dönüştürülerek yaptırım gücüne kavuşturulmuş olmasıdır. GATT sadece sanayi malları ticareti alanında çalışmalar yürütürken, DTÖ; tarımdan, hizmet ticaretine, yatırımların korunmasından, çevre ve kalkınma-çevre ilişkilerine, ticaretle bağlantılı fikri mülkiyet hakları gibi alanları da kapsamaktadır. Taraflar arasında ticaret ihlalleri sonucu yaşanan sorunların çözümünde yetersiz kalan GATT’tan farklı olarak, DTÖ de Anlaşmazlıklar için Çözüm Sistemi ve 35 Organı yaratılmıştır. DTÖ Nihai Senedine göre, üye ülkeler ticaret kurallarının ihlal edilmesine karşı tek taraflı önlem alamayacaklar, uyuşmazlıkların çözümü için Nihai Senet ile getirilen sisteme ve bu sistemin gerektirdiği prosedürlere uygun davranacaklardır. 1.6.2. DTÖ katılım, üyelik ve çekilme Anlaşmanın yürülüğe girdiği tarihten geçerli olarak, GATT 1947 'nin mevcut Akit Tarafları ve Avrupa Toplulukları DTÖ’nün asil ve doğal üyeleri sayılmışlardır. Ticaret politikalarını uygulamak konusunda tam bir özerkliğe sahip herhangi bir devlet ya da gümrük sahası DTÖ'ye üye olabilmektedir. Kuruluşundan itibaren uygulanmakta olan DTÖ'ye katılım ve üyelik prosedürü başlıca dört aşamadan oluşan bir süreç olarak değerlendirilmektedir. 1. Resmi Başvuru ve Çalışma Grubunun Kurulması: Aday ülke DTÖ'ye resmi başvuruda bulunmakta ve Genel Konsey bu talebi olumlu değerlendirerek, söz konusu ülkenin DTÖ'ye katılımına ilişkin bir "çalışma grubu" (working party) kurulmasına karar vermektedir. Çalışma grupları DTÖ üyesi tüm ülkelerin katılımına açıktır. Aday ülkenin, DTÖ anlaşmaları kapsamına giren ticari ve ekonomik politikaları ile uygulamalarını tüm yönleriyle açıklaması gerekmektedir. Bu bilgiler, ilgili çalışma grubu tarafından incelendikten sonra DTÖ Sekreteryasına bir belge (memorandum) halinde sunulmaktadır. 2. Çalışma Grubunun İncelemeleri ve İkili Taviz Müzakereleri: Çalışma grubunun ilke ve politikalar üzerindeki incelemelerinde yeterli bir ilerleme kaydedildikten sonra, aday ülke ve üye ülkeler arasında ikili müzakereler başlatılmaktadır. Her ülkenin farklı ticari öncelikleri ve çıkarları olması nedeniyle söz konusu müzakereler ikili düzeyde yürütülmektedir. Müzakerelerde, tarife oranları, spesifik pazara giriş taahhütleri, mal ve hizmetlere ilişkin diğer politikalar ele alınmaktadır. Aday ülkenin 36 üstleneceği taahhütler ikili düzeyde müzakere edilmekle birlikte, bu taahhütlerin "ayrım gözetmeme" (non-discrimination) prensibi çerçevesinde tüm DTÖ üyesi ülkelere eşit olarak uygulanması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, müzakerelerin sonuçları, aday ülkenin katılımıyla birlikte diğer üye ülkelerin elde edecekleri ticari fırsatları belirlemektedir. 3. Katılım Protokolü: Çalışma grubunun aday ülkenin ticaret düzenlemeleri hakkındaki incelemeleri ve ikili taviz müzakerelerinin tamamlanmasının ardından, yine ilgili çalışma grubunda bir rapor, "katılım protokolü" (protocol of accession) ve "taahhüt listeleri" (schedules / lists of commitments) sonuçlandırılmaktadır. 4. Karar: Sonuncu aşama karar aşamasıdır. Rapor, protokol ve listelerden oluşan belgeler DTÖ Genel Konseyi veya Bakanlar Konferansına sunulmaktadır. Tüm DTÖ üyesi ülkelerin mutabakatıyla katılım protokolünü imzalayan aday ülke, üye statüsünü kazanmaktadır. Katılma konusundaki kararlar Bakanlar Konferansı tarafından alınır. Katılma şartlarıyla ilgili anlaşma, Bakanlar Konferansı tarafından DTÖ üyelerinin üçte iki oyu ile onaylanır. Çoklu Ticaret Anlaşmalarına katılma, ilgili Anlaşma'nın hükümlerine göre yapılır. DTÖ Kuruluş Anlaşması, ülkelerden biri Anlaşmaya taraf olduğunda, diğer bir ülke rıza göstermezse, uygulanmaz. Bir üye, Anlaşmadan çekilebilir. Çekilme, DTÖ Kuruluş Anlaşması ve çok taraflı ticaret Anlaşmaları için geçerlidir. Çekilme bildirimi DTÖ Genel Direktörüne yazılı olarak verildikten 6 ay sonra çekilme işlemi yürürlüğe girer. Çoklu Ticaret Anlaşması'ndan çekilme, o anlaşmada yazılı hükümlere göre belirlenir. Birleşmiş Milletler tarafından en az gelişmiş ülke olarak tanınan ülkelere, DTÖ’ne katıldıklarında, sadece kendi kalkınma, mali ve ticari ihtiyaçları veya idari ve yapısal kapasiteleri ile bağdaşan yükümlülük ve tavizler üstlenirler. Türkiye de gerekli yasal düzenlemeleri yaparak, DTÖ Kuruluş Anlaşmasını 26.1.1995 tarih ve 4067 sayılı Kanunla onaylamış, 31.12.1995 tarihinden itibaren ise geçerlilik kazanmıştır. 37 1.6.3. DTÖ’nün amaçları Dünya Ticaret Örgütünün amaçları, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması 'nın önsözünde açıklanmıştır. Bu amaçları, GATT'ın amaçları ile büyük benzerlik göstermektedir. Amaçları ise aşağıda yer almaktadır. 1. Üyelerin, karşılaştırmalı üstünlük ilkesine dayalı serbest ticaretin dinamik ve statik yararlarından en üst düzeyde yararlanmasını sağlayarak, tüm Dünya’da hayat standardını yükseltmek, Dünya ticaretinde ciddi bir liberalizasyon ve genişlemenin sağlanılması, 2. İstihdamı artırmak ve istikrarlı bir şekilde artan reel gelir ve reel talep hacmini yükseltmek, 3. Mal ve hizmet ticaretini önleyen engelleri aşamalı olarak kaldırarak üyeler arasında mal ve hizmet ticaretini geliştirmek, 4. Dünya kaynaklarının sürdürülebilir kalkınma hedefine en uygun şekilde dağıtımını sağlamak üzere, üretim ve çevre standartları ve sözleşmeleri oluşturmak, önlemler almak, çevreyi korumak, 5. Farklı ekonomik düzeydeki ülkelerin ihtiyaç ve endişelerine cevap verecek şekilde mevcut kaynakları geliştirmek, 6. Gelişme yolundaki ülkelerin ve özellikle az gelişmiş olanların artan dünya ticaretinden ekonomik kalkınma ihtiyaçları ile orantılı bir pay almalarını sağlamak, 7. Karşılıklı çıkar esasına dayalı ve gümrük tarifelerinde ve ticaretin karşılaştığı diğer engellerde önemli indirimler sağlamak ve uluslararası ticarette ayırımcı muameleyi ortadan kaldırmak amacıyla anlaşmalar yapmak, 8. Uruguay Turu Çoktaraflı Ticaret Müzakereleri 'nin sonuçlarını içeren, bütünleştirilmiş, uygulanabilir ve kalıcı bir Çoktaraflı Ticaret Sistemi 38 geliştirmek ve Çoktaraflı ticaret sisteminin ana ilkelerini korumayı amaçlamak, 9. Sübvansiyonlar, anti-damping, gümrük kıymeti ve ticarette teknik engeller konuları ile koruma önlemleri alanında çok taraflı ilke ve kuralların geliştirilmesi, 10. Anlaşmazlıkların Çözümü Mekanizmasının iyileştirilmesi, 11. Ticaretle bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları ve Ticaretle bağlantılı Yatırım Önlemleri için yeni kurallar oluşturulması, Fikri mülkiyet haklarında asgari normlara uyulmasının sağlanılması, 12. Tarımda ihracat sübvansiyonları ve iç destek seviyesinin aşağı çekilmesi, 13. Belirli bir geçiş döneminden sonra dokuma ve hazır giyim sektöründe miktar kısıtlamalarının kaldırılması, 14. Gönüllü ihracaat kısıtlamalarına son verilmesi, 1.6.4. DTÖ’nün görevleri 1. DTÖ Kuruluş Anlaşması ile Çoktaraflı Ticaret Anlaşmaları'nın uygulanmasını, yönetimini ve işlemesini kolaylaştırmak ve örgüt amaçlarına ulaşılmasına katkıda bulunmak, bunun için gerekli zemini hazırlamak, 2. DTÖ anlaşması ve bu anlaşmaya ek anlaşmalarda ele alınan konularla ilgili çoktaraflı ticaret ilişkilerinde üyeler arasında müzakereler için bir forum oluşturmak, anlaşmazlıkları DTÖ tarafından belirlenen mekanizma ile sonuçlandırmak, 3. Bakanlar Konferansı'nda alınacak kararlara göre, üyeler arasındaki müzakere sonuçlarının uygulanması için bir çerçeve oluşturmak, 39 4. Nihai senedin ekinde yeralan GATS ve TRIPS Anlaşmaları ile konulmuş ilke ve kurallar gereğince, malların yanında, hizmet ve fikri mülkiyet haklarında da ticari yaptırımlar konulması ve giderek tüm ticari hakların uluslararası düzeyde korunmasının sağlanılması, 5. Üye ülkelerin Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizmasını (TPRM) yönetmek, 6. Küresel ekonomi politikasının oluşturulmasında daha fazla tutarlılık sağlamak amacıyla, gerekli olduğu durumlarda 7. Uluslararası Para Fonu ve Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası ile ona bağlı kurumlarda iş birliği yapmak, 8. DTÖ Kuruluş Anlaşması ve Eklerinde yer alan hukuki metinlerle kendisine tanınan diğer yetkileri kullanmak görevleri yapmak, 1.6.5. DTÖ’nün hukuki yapısı DTÖ, uluslararası hukukun öznesi ve bir uluslararası hukuk tüzel kişisidir. Bu statüsü nedeniyle, uluslararası hukukun tüzel kişilerine tanıdığı haklardan yararlanır ve borçlara katlanır. Kendi kurallarını koyar, personelini atar, iç uyuşmazlıklarını çözer, uluslararası alanda bir tüzel kişilik olarak temsil edilir. DTÖ'nün görevlerini yerine getirebilmesi için gerekli imtiyaz ve dokunulmazlıklar her üye tarafından kendisine tanınmıştır. DTÖ'nün görevlileri ve üyelerin temsilcilerine de, her üye tarafından görevlerini bağımsız bir şekilde yapabilmeleri için gerekli imtiyaz ve dokunulmazlıklar verilmiştir. DTÖ'ne, üyelerine, üyelerin temsilcilerine ve görevlilerine tanınan imtiyaz ve dokunulmazlıklar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 21 Kasım 1947'de onaylanan Uzman Kuruluşların İmtiyaz ve Dokunulmazlıkları Anlaşması'nda gösterilen imtiyaz ve dokunulmazlıklara paralel düzenlenmiştir. 40 1.6.6. DTÖ’nün Organları 1.6.6.1. Bakanlar Konferansı Bakanlar Konferansı, en az iki yılda bir toplanır ve tüm üye ülkelerin temsilcilerinden oluşur. GATT'ın Genel Kurul'una denktir. Bir üyenin talebi üzerine ve Anlaşma ile ilgili Çoktaraflı Ticaret Anlaşmasının karar alma konusundaki özel hükümlerine uygun olarak, Anlaşma kapsamına giren konulardan herhangi birinde karar almaya yetkilidir. Onuncusu 15-18 Aralık 2015 de yapılacak olan Bakanlar Konferansı günümüze kadar dokuz toplantı gerçekleştirmiştir. Singapur Cenevre Seattle Doha Cancun Hong Kong Cenevre Cenevre Bali I. Bakanlar Konferansı II. Bakanlar Konferansı III. Bakanlar Konferansı IV. Bakanlar Konferansı V. Bakanlar Konferansı VI. Bakanlar Konferansı VII. Bakanlar Konferansı VIII. Bakanlar Konferansı IX. Bakanlar Konferansı (1996) (1998) (1999) (2001) (2003) (2005) (2009) (2011) (2013) 1.6.6.2. Genel Konsey ve Organları Genel Konsey, tüm üye ülkelerin temsilcilerinden oluşur. Bakanlar Konferansının toplantıları arasında kalan dönemde Anlaşma ile kendisine verilen görevleri yapar ve yıllık bütceyi onaylar. Bağlı konsey ve grupları çeşitli konularda görevlendirir ve bu organların çalışmalarını gözetir. GATT'ın Temsilciler Konseyi'ne eşdeğer bir organdır. Genel Konsey, gerekli görüldükçe toplanmaktadır. Genel Konseye Bağlı 41 Mal Ticareti Konseyi, Hizmetler Ticareti (GATS) Konseyi, Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları (TRIPS) Konseyi bulunmaktadır. Mal Ticareti Konseyi'ne bağlı 11, Hizmet Ticareti Konseyine bağlı 5 alt çalışma grubu oluşturularak faaliyetlerini sürdürmektedir. Anılan Konseyler ilgili Anlaşmaların ve Genel Konsey kararlarının kendilerine verdiği görevleri yerine getirirler. Konseyler tüm üyelere açıktır, gerektiği kadar yardımcı organ ya da gruplar oluşturabilirler. 1. Mal Ticareti Konseyi: GATT 1994'ün işleyişi ve idaresinden sorumlu konseydir. Çoktaraflı Ticaret Anlaşmaları 'nın uygulanmasını sağlar. Mal Ticareti Konseyi'ne bağlı çalışma grupları şunlardır: Pazara Giriş, Tarım, Sağlık Önlemleri, Ticaretle İlgili Menşe Kuralları ,Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler, Gümrük Değerlemesi, Ticarette Teknik Engeller, Anti-Damping Uygulamaları, İthalat Lisansı, Korunma Önlemleri, Ticaretle İlgili Yatırım Önlemleri, Tekstil İzleme Organı. 2. Hizmetler Ticareti Konseyi: Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ve eklerinin uygulanmasından sorumludur. Hizmet Ticareti Konseyi'ne bağlı çalışma grupları şunlardır: Mesleki Hizmetler Çalışma Grubu, Mali Hizmetler Ticaret Grubu, Deniz Taşımacılık Hizmetleri Müzakere Grubu, Gerçek Kişilerin Dolaşımı Müzakere Grubu, Temel Telekomünikasyon Hizmetleri Müzakere Grubu. 3. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları (TRIPS) Konseyi: Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşmasının uygulanmasını denetler. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Konseyi'ne bağlı çalışma grubu henüz oluşturulmamıştır. 1.6.6.3. Komite Düzeyi Organları Dünya Ticaret Örgütü'nde Genel Konsey'e bağlı çeşitli konularda çalışan komite, konsey ve organlar bulunmaktadır. Bu alt kuruluşlar aşağıda sınıflandırılarak kısaca belirtilmektedir: 42 1. Ticaret ve Kalkınma Komitesi; Çoktaraflı Ticaret Anlaşmaları'nda yeralan en az gelişmiş üye ülkeler lehine olan hükümleri gözden geçirir ve Genel Konsey'e gerekli önlemlerin alınması amacıyla rapor verir. 2. Ticaret ve Çevre Komitesi; Sürdürülebilir Kalkınma hedefleri doğrultusunda çevre ve ticaretle ilgili çevre sorunları konusunda çalışır ve bulgularını Genel Konsey'e sunar. 3. Ödemeler Dengesi Kısıtlamaları Komitesi; Ödemeler bilançosu açıkları nedeniyle ithalatlarını azaltan üyelerin durumlarını yakından izler ve bu konuda IMF’nin verilerini temel alır. 4. Bütce, Mali ve İdari İşler Komitesi: GATT’ın bütçe ve yönetim işlerini yürütmektedir. Bu komiteler, Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları uyarınca, ayrıca Genel Konsey tarafından kendilerine verilen görevleri yerine getirirler. Bakanlar Konferansı gerekli gördüğü konular için ek komiteler oluşturabilir. Bu komiteler tüm üyelerin temsilcilerine açıktır. 5. Bölgesel Ticaret Anlaşmaları Komitesi: Bölgesel ticaret anlaşmaları ile ilgili çalışmaları yürütmektedir. 1.6.6.4. Genel Kurula bağlı Organlar Doğrudan Genel Kurula bağlı olan Organlar: 1. Anlaşmazlıkların Çözümü Organı: Anlaşmazlıkların Çözümü Organı, DTÖ Kuruluş Anlaşması, Anlaşmazlıkların Çözümlenmesinde Kural ve Yöntemleri Tespit Eden Mutabakat Metni uyarınca kurulmuş bir organdır. DTÖ 'nde de GATT 1947'de olduğı gibi Panel sistemi vardır. Paneller, üyeler arasında ortaya çıkan uyuşmazlığı çözmek için kurulan ve uluslararası ticari mahkeme niteliğinde organlardır. GATT'da olduğu gibi DTÖ'nün amaçlarının başında, üyeleri arasında çıkan ticari uyuşmazlıkları çözmek gelmektedir. Eğer bu uyuşmazlıklar, danışma yoluyla çözüme 43 ulaştırılamazsa, çözüm için Panel kurulmaktadır. Bir Panel, sorun ile doğrudan ilgili olmayan ülkelerden gelen üç uzmandan oluşur. Uzmanlar bir mahkeme gibi hareket ederek, tarafları dinler, belge ve bilgi toplar ve uyuşmazlık konusuyla ilgili bir rapor hazırlar. GATT 1947'den farklı olarak, İlgili tarafların bu raporlara itiraz hakları vardır. İtiraz panel kararları için daimi nitelikteki İtiraz Merciine yapılır. Panel kararlarına göre, yasaklanmış sübvansiyon uygulayan üyeye karşı şikayetçi üyenin karşı önlem alma hakkı vardır. GATT'da panel kurulması veya panel raporlarının kabulü için oybirliği gerekli olmasına karşın, DTÖ'nde Anlaşmazlık Çözüm Organı tarafından panellerin kurulması veya panel raporlarının kabul edilmemesi ancak oybirliği ile mümkün olabilmektedir. Ayrıca anlaşmazlığa taraf olanlar panel kararlarını veto edemezler. 2. Ticaret Politikası Gözetim Organı: Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizması uyarınca kurulmuştur. Üye ülkelerin ticaret politikalarının DTÖ kurallarına uyup uymadığını, ülkelerin özelliklerine göre 2, 4 veya 6 yıllık sürelerle izlemektedir. 1.6.6.5. Çoklu Ticaret Anlaşmaları Komite ve Konseyleri Çoklu Ticaret Anlaşmaları'nda öngörülen ve Genel Konsey'e bağlı çalışan bu organlar, Anlaşmalarla kendilerine verilen görevleri yerine getirir ve DTÖ'nün kurumsal çerçevesi altında faaliyette bulunurlar. Bu organlar faaliyetleri hakkında Genel Kurul'a bilgi verirler. Sivil Hava Taşıtları Komitesi ve Devlet Alımları Komitesi olmak üzere iki komitesi bulunmaktadır. Mevcut iki konseyi ise Uluslararası Süt Ürünleri Konseyi ve Uluslararası Et Ürünleri Konseyidir. 44 1.6.6.6. Genel Direktör Dünya Ticaret Örgütünün yürütme organıdır. Bakanlar Konferansı tarafından atanır. DTÖ'nün Sekreteryasını yönetir. Genel Direktörün yetki, görev, hizmet şartları ile süresini Bakanlar Konferansı belirler. Genel Direktör ve Sekreteryanın sorumlulukları uluslararası niteliktedir. Genel Direktör ve Sekreterya mensupları, görevlerini yaparken herhangi bir hükümetten veya DTÖ dışında kalan herhangi bir kuruluştan talimat, emir ve direktif almazlar. 1.6.7. DTÖ’nün Karar Alma Mekanizmaları DTÖ, GATT 1947' de izlenen oy birliği karar alma yöntemini sürdürmektedir. Bu yöntemde toplantıya katılan üyelerden hiç biri karara itiraz etmezse, ilgili organın konsensüsle karar aldığı varsayılır. Ayrıca, oybirliği gerektiren konular hariç, konsensüsle karar alınamadığında, o konuda oylama yapılmaktadır. Bakanlar Konferansı ve Genel Konseyin toplantılarında her üyenin bir oyu vardır. Avrupa Topluluklarının oy hakkını kullandıkları durumlarda, oy sayısı DTÖ'deki topluluk üyesi ülke sayısına eşittir. Bakanlar Konferansı ve Genel Konsey Kararları, Anlaşmada veya ilgili Çoktaraflı Ticaret Anlaşması'nda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, oy çoğunluğu ile alınır. Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve Çoktaraflı Ticaret Anlaşmalarını uygulamasında karşılaşılan bazı özel durumlarda anlaşma metinlerinin yorumlanması gerekebilir. Bu yorum yine örgüt içinde, ilgili konsey yada komisyonlarca yapılır. Bakanlar Konferansı ve Genel Konsey, Anlaşma ile Çoktaraflı Ticaret Anlaşmaları'nın yorumlarını onaylamakta yetkili organlardır. Bu yetkilerini, Çoktaraflı Ticaret Anlaşmaları 'nın yorumu durumunda ilgili Çoktaraflı Ticaret Anlaşması uyarınca kurulmuş bulunan ve bu anlaşmanın uygulanmasını denetleyen konseyin tavsiyesi üzerine kullanır. Bu yorumun kabul kararı üyelerin üçte iki çoğunluğu kararı ile alınır. 45 Dünya Ticaret Örgütünde ilke ve kuralların değiştirilmesi veya karar alınmasında farklı oy oranları belirlenmiştir. Buna göre, En Çok Kayırılan Ülke Prensibi gibi temel ilkelerin değiştirilmesi için oybirliği gerekir. Anlaşma hükümlerinin yorumlanması, bir üye ülkenin geçici olarak yükümlülüklerinin kaldırılması gibi konularda dörtte üç oy çokluğu ile karar verilir. Genel ilkeler dışında kalan kuralların değiştirilmesinde ise üçte iki oy çokluğu aranır. Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması'nın veya Çoktaraflı Ticaret Anlaşmalarından herhangi birinin değiştirilmesi teklifi, herhangi bir üye tarafından Bakanlar Konferansı 'na sunulabilir. Bakanlar Konferansı, daha uzun bir süre belirlemezse, değişiklik teklifini oybirliği ile alacağı bir kararla üyelere sunar. Ancak, bazı kuralların değiştirilmesi ancak oybirliği ile mümkündür. 1.6.8. DTÖ’nün temel ilkeleri GATT 1947, genel ve özel nitelikteki amaçlara ulaşabilmek için başlıca 4 temel ilkeden hareket etmiştir. Aşağıda belirtilen bu ilkeler DTÖ tarafından GATT’dan devralınmıştır. 1.6.8.1. En çok kayrılan ülke ilkesi Üye ülkeler arasındaki dış ticaret, ayırımcı olmayan bazda yapılmalıdır. Kural, her DTÖ üyesinin tüm taraflara aynı gümrük tarife oranının uygulanmasını ve ayırımcı işlemde bulunulmamasını öngörür. Bu kurala göre üye ülkelerin biri eğer diğer bir ülkeye herhangi bir gümrük kolaylığı sağlarsa, Anlaşmaya taraf bütün ülkeler de bu ayrıcalıktan otomatik olarak yararlanırlar. Bu yararlanma içine dış ticaret ile ilgili her çeşit gümrük vergisi, vergi uygulaması ve gümrük formaliteleri girmektedir. 46 En çok kayrılan ülke kuralı ile ihracatçı ülkelerin çıkarları korunmaya çalışılmıştır. Çünkü DTÖ’ye üye bir ülke, ihracatçı ülkelere rakip başka bir ülkeye gümrük kolaylığı sağladığında, aynı indirimden diğer ihracatçı ülkelerde otomatik olarak yararlanacaklardır. Bu sebeple ilke ile, belli bir ülkeye üstünlük sağlanmamakta, Anlaşmaya taraf tüm ülkeler eşit işleme tabi tutulmakta, böylece uluslararası pazarlarda ihracatçılar eşit gümrük vergi yükü ile karşılaşmaktadırlar. 1.6.8.2. Piyasa mekanizmasına bağlılık ilkesi DTÖ üyesi ülkeler, sanayilerini sadece gümrük tarifeleri ile koruyacaklar ve bu amaçla diğer önlemlere başvurmayacaklardır. Dolayısıyla ithal kotalarının yerli sanayinin korunması amacıyla kullanılması yasaklanmıştır. Miktar kısıtlamalarının istisnai olarak hangi şartlarda ve kimler tarafından kullanılabileceği, ayrıca belirtilmiştir. DTÖ’nün dayandığı bu temel ilke, tarifelerin diğer koruma araçlarına göre piyasa mekanizmasına daha uygun olmasıyla açıklanabilir. Çünkü gümrük vergileri, ekonomide serbest piyasa düzeninin işleyişini temelde aksatmamaktadır. Vergi sonucunda gümrüğe tabi malın iç fiyatı tarife oranı kadar yükselir ancak tüketici bu malı yüksek bir bedel karşılığında her zaman satın alabilir. Kota uygulamasında ülkeye mal girişi kesin olarak kısıtlandığı için tüketici, çok yüksek fiyat ödemeye razı olsa bile, istediği malı temin edemez. Bu durum, ekonomide karaborsa ve kaçakçılığı teşvik ederek toplumsal düzeni bozar. Kotalar, dış rekabeti tamamıyla ortadan kaldırır. Bu sebeple yerli üreticileri tekelciliğe yöneltir. Tarife uygulamasında azda olsa ülkeye ithal malı girer ve bu durum ithal ikamesi sanayi dallarını terbiye eder. 47 1.6.8.3. Ticaret Savaşına Karşı Çıkma İlkesi Bu ilke, DTÖ üyelerinin ticarete zarar vermekten kaçınmalarına ve ortaya çıkabilecek sorunların danışmalar ile çözümlenmesine ilişkindir. Uluslararası ticarette, taraflar arasında koruma bazen koruma savaşına dönüşerek, dünya ticaretinin büyük ölçüde daralması sonucunu doğurabilmektedir. Bu alanda getirilen ilke, ticaret savaşı değil, karşılıklı görüşmeler yoluyla koruma savaşına son vermektir. Üyeler arasında anlaşmazlık çıkması durumunda, DTÖ’nün bir arabulucu olarak görev yapması öngörülmektedir. Uluslararası ticaretten zarar gören veya zarar görme tehditi altına giren her üye ülke, kendisi önlem almadan önce DTÖ kurallarına uyulmasını sağlamak amacıyla örgüte başvurma hakkına sahiptir. Böylece akit taraflar, herhangi bir ticari uyuşmazlık karşısında DTÖ’nün danışma, uzlaştırma ve görüş farklılıklarını giderme fonksiyonlarından yararlanabilirler. 1.6.8.4. Ticaret kısıtlamalarını giderek azaltılması ilkesi Bu ilke, üye ülkelerin ticareti serbestleştirmek amacıyla zaman zaman tarife indirimleri yapmalarını ve diğer ticareti kısıtlayıcı önlemleri azaltmak için kendi aralarında görüşmelerde bulunmalarını öngörmektedir. Bu konuda, Kennedy ve Tokyo görüşmeleri oldukça başarılı olmuş ve tarifeler büyük ölçüde azaltılmıştır. 1.6.9. DTÖ ilkelerinden istisnai durumlar Yukarıda belirtilen temel ilkelerinden, bölgesel iktisadi birleşmeler, dış ödeme güçlükleri içinde olan ülkeler, gönüllü ihracat kısıtlamaları ve sınır-kıyı ticareti konularında bazı istisnalar bulunmaktadır. 48 1.6.9.1. Bölgesel iktisadi birleşmeler Dünya ticaretinin serbestleştirilmesi, DTÖ’nün faaliyetleri ile küresel yaklaşımlarla olduğu gibi, bölgesel iktisadi birleşmeler yoluyla da olmaktadır. Ancak, bölgesel iktisadi birleşmeler, bölgeyi oluşturan ülkeler arasındaki kısıtlamaların kaldırılmasını sağlarken, üçüncü ülkelere karşı yeni kısıtlamalar getirmektedir. Dolayısıyla, bölgeselleşme bir anlamda yeni korumacılık anlamına gelmektedir. Genel Anlaşmanın 24. Maddesinde düzenlenen gümrük birlikleri ve serbest ticaret bölgeleri gibi bölgesel iktisadi birleşmeler yaratmaya yönelik anlaşmalar, bu temel ilkenin uygulama alanı dışında bırakılmıştır. Bir grup ülke kendi aralarında bu tipte bir ekonomik birleşme kurmaya karar vermiş ve Anlaşma’da öngörülmüş şartları da yerine getirmişlerse, gümrük indirimleri ile miktar kısıtlamalarının kaldırılması, sadece birleşmeye dahil olan ülkeler için geçerli olacaktır. Ekonomik birleşmenin gerçekleşmesi ile birleşmeye giden ülkeler arasında serbest dış ticaret sağlanmakta fakat birleşme dışında kalan DTÖ üyelerine ayırımcı bir politika izlenmektedir. Aslında bu durum, MFN ilkesine terstir. Bu tip ayırımcı bir politikanın uygulanabilmesi, iki şarta bağlanmıştır: Birleşmeden sonra üye ülkelerin üçüncü ülkelere karşı uygulayacakları ortak gümrük tarifesi, önceki tarife seviyesinden daha yüksek olmamalıdır. Bunun yanı sıra, DTÖ’nün kapsamındaki vergilerden de daha fazla olamaz. 1. Birleşmeyi öngören anlaşma belli sürede gerçekleştirilmelidir. Bu konuda üye ülkeler, diğer DTÖ üyelerine bilgi vermek ve bu süreyi açıklamak durumundadırlar. Bölgesel iktisadi birleşmede ortaya çıkacak yeni durumlardan tüm DTÖ ülkeleri haberdar edilmelidir. 2. Eğer diğer ülkeler, bir bütün olarak gerçekleştirilmesi öngörülen birleşmenin süresine itiraz ederlerse, birleşmeye giden ülkeler süreyi yeniden belirlemek veya birleşmeden vazgeçmek zorundadırlar. DTÖ üyesi ülkelerin yaklaşık dörtte üçü, bugün belli seviyede bir ekonomik 49 birleşmeye üyedir. Dolaysıyla, ekonomik entegrasyon amacıyla DTÖ’nün en çok kayrılan ülke ilkesinden istisnaya, sistem içinde çok fazla başvurulmaktadır. 1.6.9.2. Dış ödeme zorlukları içinde bulunan ülkeler Bir ülke dış ödemeler dengesinde zorluklar ile karşılaşıyor ise, bu durumda ithalatına kota uygulayabilir. Fakat uygulama mutlaka geçici olmalı ve diğer DTÖ üyelerinin ticari ve ekonomik çıkarlarına zarar vermemelidir. Ödemeler dengesindeki güçlükler giderildiği zaman, kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Genel Anlaşma’ya göre geçici ödemeler dengesi zorluğu çeken ülkelerin bir süre için ithalatlarını kısıtlamaları mümkündür. Bu çerçevede Genel Anlaşma’da gelişmiş ülkeler için 12 nci madde, GYÜ’ler için ise 18/B maddesi yer almaktadır. Ödemeler dengesi sorunlarıyla ilgili olarak GATT içinde özel bir komite mevcuttur. Komite, başvuruda bulunan ülkenin durumuna göre ayrıntılı bir araştırma gerçekleştirmekte ve bunun için IMF ile de işbirliği yapmaktadır. Çok sıkı kurallara tabi 12 nci madde uygulamada çok az kullanılmış ise de, GYÜ’ler 18/B maddesini sürekli istismar etmişlerdir. Genel Anlaşma’nın 18/B maddesine göre uygulanan kota ile bir üründen ithal edilebilecek olan miktar, dolaysız olarak sınırlanmaktadır. Bu sebeple kota bağlayıcı olduğu sürece, ekonomideki ayarlama yurtiçi fiyatın yükselmesi ile sağlanmaktadır. Kota gümrük vergisine eşdeğer bir etkiye yol açmaktadır. Kota kârlarından yararlanacak kesim, genelde gümrük vergisinden yararlanacak kesimden farklı olmaktadır. Bu istisna, gelişme yolunda olan ve döviz darboğazıyla karşılaşan ülkeler lehine genişletilmiştir. Çünkü bu ülkeler, kalkınma dönemlerinde ekonomi politikaları gereği zaman zaman kota uygulamalarına başvurmak zorunda kalabilmektedirler. Bu istisna ile Genel Anlaşma, GYÜ’ler için daha çok geçerli olan genç sanayiler tezi ile ödemeler dengesi sorunlarını bu ülkeler lehine düzenlemiştir. DTÖ, gelişme yolunda olan ülkelerin karşılaşmış oldukları dış dengesizlik ve döviz darboğazıyla ilgili konularda, IMF’nin verilerinden yararlanmaktadır. 50 GATT sistemi 1948 yılında kurulduğu zaman, uluslararası ticarete getirilen en büyük engel kotalardır. Özellikle 1950’li yıllarda GATT üyelerinin üçte ikisi ödemeler dengesini sağlamak için bu araçtan yararlanmaktaydı. Fakat 1958’lerde Batı Avrupalı ülkelerin büyük bir bölümü konvertibl kura geçtiğinden, ödemeler dengesi amacıyla miktar kısıtlamalarını istisnalar dışında uygulamamışlardır. Bununla beraber, bazı tarımsal ürünlerde, tekstil, giyim sanayi ve demir-çelik mamullerinde kotalara başvurmuşlardır. Bu ürünlerin bir kısmı, gelişmekte olan ülkelerden ihraç edilmektedir. Sanayileşmiş GATT üyeleri günümüzde, bu istisnalar dışında daha çok ek ithal vergilerini, miktar kısıtlamaları yerine kullanmaktadırlar. Çünkü bu tip uygulamalar, kotalara göre dış ticareti daha az kısıtlamaktadır. Sınai ürünlerde kota uygulayan sanayileşmiş ülkeler, bunu daha çok damping ve pazar bozulması gerekçelerine dayandırmaktadırlar. Bir ülke ithalatına miktar kısıtlaması uygularken üç noktaya dikkat etmelidir: Miktar kısıtlamaları mümkün olduğu ölçüde gerekli ürünlerle sınırlı olmalıdır, Diğer üye ülkelerin ekonomik ve ticari çıkarlarına asgari seviyede zarar vermelidir, Küçük miktarlardaki ithal mallarına kota uygulanmalıdır. 1.6.9.3. Gönüllü ihracat kısıtlamaları Bu istisna, DTÖ’nün temel ilkelerinden gümrük tarifelerinin tek koruma aracı olarak kullanılması ve koruma amacıyla miktar kısıtlamalarına başvurulması prensibinden bir sapmadır. Bu tür anlaşmalar 1970’li yıllarda, özellikle ABD ve AT tarafından sıkça uygulanmıştır. Aslında gönüllü ihraç kotaları yabancı üreticilerle rekabet edemeyen ithalatçı ülkeler tarafından yerli üreticileri korumak amacıyla ihracatçı ülkelere yapılan baskı sonucunda ortaya çıkmıştır. İhracatçı ülkelerin kendi istekleri ile ihracatlarını kısıtlamalarında, ithalatçı ülkenin politik nüfuzunu kullanması önemli bir etkendir. Nitekim 1960’ların ortalarında ABD, Japonya’dan tekstil ürünleri ihracatını sınırlandırmasını istemiş, aksi takdirde tekstil ithalatına uyguladığı gümrük vergilerini arttıracağını belirtmiştir. Bunun üzerine Japonya, ABD’e yönelik tekstil ihracatına gönüllü kota uygulamak zorunda kalmıştır. 51 1.6.9.4. Sınır-kıyı ticareti Bu ticaretten amaç, herhangi bir birleşmeye gitmeden ortak sınırlara sahip ülkeler arasında belli miktarda malların serbest bir şekilde geçişini sağlamaktır. Sınır şehirlerindeki halkların kendi ihtiyaçlarını karşılıklı olarak ucuz temin etmesini amaçlamaktadır. 1.6.10. DTÖ ve Çok Taraflı Ticaret Görüşmeleri GATT çerçevesinde yapılan tarife indirimi turlarına Çok Taraflı Ticaret Görüşmeleri veya Ticaret Turları olarak adlandırılmaktadır. GATT'ın kurulduğu tarihten DTÖ'nün kurlduğu 1995 yılına kadar sekiz adet Çok Taraflı Ticaret Görüşmesi düzenlenmiştir. 1.6.10.1. Cenevre 1947 Görüşmeleri GATT'ın birinci tur tarife indirimi görüşmeleridir. Bu görüşmelerde ithalatın yüzde 53.6'sı indirime konu olmuş, görüşmeler sonucunda yüzde 35 oranında ortalama tarife indirimi sağlanmıştır. Bu görüşmeler esas olarak 10 Nisan- 30 Ekim 1947 tarihleri arasında yapılmıştır. Bu karşılıklı tarife indirimi görüşmelerinin sonunda 30 Ekim 1947'de GATT imzalanmıştır. 1.6.10.2. Annecy 1949 Görüşmeleri GATT'ın ikinci tur tarife indirimi görüşmeleridir. Bu görüşmelerde de madde bazında indirimler sağlanmıştır. Görüşmeler sonucunda ithalatın çok küçük bir oranı 52 görüşme konusu yapılmış ancak, yüzde 35.1 oranında ortalama tarife indirimi sağlanmıştır. 1.6.10.3. Torquay Görüşmeleri GATT'ın üçüncü tur tarife indirimi görüşmeleridir.Görüşmeler 1950 ve 1951 yıllarında yapılmıştır. Görüşmeler sonucunda ithalatın yüzde 11.7'lik oranı görüşme konusu yapılmış, yüzde 26 oranında ortalama tarife indirimi sağlanmıştır. Türkiye GATT'a bu üçüncü GATT konferansında üye olarak katılmış ve 1953 tarihli bir yasa ile de bu katılımı onaylamıştır. Bu tarihten sonra Türkiye, gümrük tarife cetvellerine akdi tarife stunu ekleyerek GATT kapsamında indirimli tarife uygulamaya başlamıştır. 1.6.10.4. Cenevre Görüşmeleri GATT'ın dördüncü tur tarife görüşmeleridir. Bu görüşmelerde indirim kapsamındaki ithalattan alınan vergilerin yüzde 16 oranında indirilmesi kabul edilmiştir. Bu oran ortalama tarife indirminde yüzde 15.6'dır. 1.6.10.5. Dillon Görüşmeleri GATT'ın 1961-1962 yılları arasında Cenevre'de yaptığı beşinci tur görüşmelerdir. Bu görüşmelerde yedi sanayileşmiş ülkenin birincisi olan ABD, diğer altı ülke ile olduğu gibi, sanayileşmiş 11 ülke ve AET ile de tarife görüşmeleri yapmış ve 1960 yılı baz alınarak, ithalat tutarı 2 milyar doları bulan bazı ürünler üzerinden alınan 53 vergilerde indirime gitmeyi kabul etmiştir. Bu vergilenebilir ithalatın yüzde 20'si oranında bir indirim demektir. Ortalama yüzde 12 tarife indirimi sağlanmıştır. 1.6.10.6. Kennedy Görüşmeleri Kennedy görüşmeleri 1964-1967 yılları arasında gerçekleştirilen altıncı GATT turu görüşmeleridir. Kennedy görüşmelerinin başlatılmasında ABD-AET ilişkileri önemli rol oynamıştır. AET'nin kurulmasıyla, üye ülkelerin dışa karşı uyguladıkları ortak gümrük tarifesinden kurtularak Amerikan mallarının tekrar AET piyasasına serbestçe girmesini sağlamak, ABD açısından önem kazanmıştı. Bunun yolu gümrük tarifelerinin kaldırılmasından geçiyordu ve gerçekleşmesi ABD ile AET'nin birbirlerine karşılıklı ödünler vermesine bağlıydı. ABD Kongresi, bu düşünceden hareketle, 1962 yılında Ticareti Geliştirme Yasasını kabul ederek, Başkana ithalattan alınan gümrükleri %50 oranında indirme yetkisini verdi. Bu yeni yaklaşım o güne kadar yalnız madde bazında yapılan indirimlerin bu kez genel olarak gerçekleştirilmesini sağladığı için önemli bir aşamadır. ABD Kongresinin, Başkana tanıdığı yetkiler ve ABD'nin ithal mallarına sağladığı ödünler, Avrupa ülkelerini harekete geçirmiş ve yeni bir GATT turunun başlamasını sağlamıştır. Kennedy görüşmeleri, AET ülkelerinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle, görüşmeler sonucunda alınan kararların yetersiz kalması sonucunu doğurmuştur. Daha çok tarım ürünlerinin serbest ticareti konusu, görüşmelerin en önemli uzlaşmazlık konusu olmuştur. Kennedy görüşmelerinin sonuçları şunlardır: 1. Taraflar, Dünya ticaretinin yaklaşık %75'ini oluşturan maddelerde tarife indirimini kabul etmişlerdir. 2. Belli başlı gelişmiş ülkeler, hububat, et ve süt ürünleri dışında, vergiye tabi ithalatta %70'e yakın tarife indirmi gerçekleştirmişlerdir. 3. Tarım kesiminde tarife indirimleri engellerle karşılaşmıştır. Sonuçta, buğday taban ve tavan fiyatlarını belirleyen bir anlaşma imzalanmış, bazı 54 tarım ürünlerine uygulanan gümrük vergileri de indirilmiştir. Et ürünlerini kapsayan ikili anlaşmalar yapılmış ancak süt ürünlerinde önemli bir gelişme sağlanamamıştır. Kennedy görüşmelerinde gelişmiş ülkeler oldukça geniş kapsamlı istisna listeleri düzenlemişler, bir kısım önemli maddeleri görüşme dışı bırakmışlardır. 4. Az gelişmiş ülkelerin başlıca ihraç ürünlerinin ortalama %80'ini kapsayan bir bölümü tarife indirimlerine konu olmuştur. Ancak, bu görüşmelerin sonuçları, az gelişmiş ülkeleri tatmin etmemiştir. 1.6.10.7. Tokyo Görüşmeleri 1973-1979 yılları arasında gerçekleştirilen yedinci tur görüşmeleridir. 1970'lerin ortasında baş gösteren dünya ekonomik buhranı, Kennedy görüşmelerinde varılan kararları uygulanamaz hale getirmiş, yeni çok yanlı görüşmelerin başlaması gündeme gelmiştir. Görüşmelerde ulaşılan sonuçlar şöyle özetlenebilir: 1. 1980- 1987 döneminde ortalama %30 oranında, yıllık eşit oranlar halinde tarife indirimleri gerçekleştirilecektir. 2. Tarife dışı engellerle ilgili 6 kod imzalanmıştır. Bunlara göre: a. Devlet Alımları Kodu: Sivil ithalatta devletin ve resmi kuruluşların yerli üreticiyi kayırıcı işlemler yapması yasaklanmıştır. b. Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Vergiler Kodu: İhracaatın sübvansiyonu dışında tüm diğer sübvansiyon uygulamaları izne bağlanmış, bunun için karşı tarafa zarar vermeme koşulu konmuştur. Ayrıca bu türde sübvansiyonların yarattığı haksız rekabet karşısında telafi edici verginin alınabilmesi de belli kurallara bağlanmıştır. c. Gözden Geçirilmiş Anti- Damping Kodu: GATT üyeleri, Kennedy Turu'nda kabul edilen Anti-Damping Kodu'nu gözden geçirerek kabul etmişler ve dampig yapan ülkelere karşı Anti-Damping Vergisi uygulaması getirmişlerdir. Buna göre gerekli araştırmalar sonucu bir devletin damping uyguladığı kanısına varılırsa, damping miktarına eşit yada bundan daha az tutarda anti-damping vergisi, zarar gören devletçe uygulanabilir. 55 d. Ticarette Teknik Engeller Kodu (Standart Kod): Ticarette teknik engeller kodu ile ithal mallarına yurt içinde üretilen benzer mallara uygulanan standartların uygulanması ve tüm kaynaklardan yapılan ithalatın aynı işleme tabi olması öngörülmüştür. Koda katılan ülkeler, sağlık, tüketicinin ve çevrenin korunması veya diğer amaçlarla teknik düzenlemeler uygulayarak ticarete gereksiz engeller çıkaramazlar. Standart Kod, 1 Ocak 1980' de yürürlüğe girmiş ve Koda Türkiye gözlemci statüsünde katılmıştır. e. İthal Lisans Usulleri Kodu: Kod ile ithal lisanslarının temel ilkeleri saptanmış, ayrımcı uygulamalar önlenmek istenmiştir. Koda taraf ülkeler, dış ticarete engel olan ithal lisans uygulamalarına başvuramazlar ve bu konuda basit, açık ve tarafsız ithal lisans usullerini kabul etmek zorundadırlar. İthal lisansları ayırımcı bir işleme yol açamaz. Koda katılan ülkeler, bu konuda ayrıntılı milli mevzuatlarını GATT'a bildirmekle yükümlüdürler. Türkiye Koda gözlemci statüsünde katılmıştır. f. Gümrük Değeri Anlaşması: Tokyo görüşmelerinde her ülkenin kendine göre farklı gümrük değerini belirleme mevzuatı bulunmaktaydı. Bu durum, gümrük vergisine esas olacak matrahın belirlenmesinde ülkeler arasında farklılık, haksız rekabet ve güçlüklere sebep olmaktaydı. 12.04.1979 tarihinde imzalanan ve 01.01.1981'de yürürlüğe giren bu Kod ile gümrükler açısından malların açık, tarafsız ve tek bir sistem içinde değerlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. 1.6.11. Uruguay Görüşmeleri ve etkileri GATT görüşmeleri içinde ele alınan konular, katılan ülkelerin sayısı ve alınan kararlar bakımından en kapsamlı konulardır. Görüşmeler, 1986-1994 yılları arasında yapılmış olup, en uzun süren görüşme zinciridir. Aslında 4 yıl sürmesi planlanmış, ancak ABD ile AB arasında, ürünleri özellikle ABD ile Fransa arasında tarım ticaretinin serbestleştirilmesi ve tarıma verilen sübvansiyonların kaldırılması konularında çıkan derin görüş ayrılıkları nedeniyle 4 yıl uzamıştır. DTÖ’nün kuruluşu da dahil olmak üzere birçok alanda yeni kararlar alınmıştır. 56 1.6.11.1. DTÖ ve ithalat Genel Anlaşmanın ekinde yer alan ithalatla ilgili Çok Taraflı Anlaşmalar aşağıda sıralanmaktadır. 1. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT 1994), 2. Tarım Anlaşması, 3. Bitki ve Hayvan Sağlığı Önlemleri Uygulama Anlaşması, Tekstil ve Giyim Anlaşması (ATC), 4. Ticarette Teknik Engeller Anlaşması, 5. Ticaretle Bağlantılı Yatırım Önlemleri Anlaşması (TRIMs), Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasının (GATT 1994) maddesinin tatbikine dair anlaşma, 6. Sevk Öncesi İnceleme Anlaşması, 7. Menşe Kuralları Anlaşması, 8. İthalat Lisansları Anlaşması ve 9. Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması’dır 1.6.11.2. DTÖ ve GATS Uruguay Turu Nihai Senedi içinde yar alan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ve Ekleri ile üye ülkelerin çok çeşitli ve karmaşık milli mevzuatına göre yürütülen hizmet ticaretine bir çerçeve düzenleme getirilmiştir. Bu anlaşma GATT 1947 'nin hizmet sektörünü kapsayan bir uzantısı olarak değerlendirilebilmektedir. Tokyo Turu sonuç belgesinde ve ABD 'nin 1973 Ticaret Yasası doğrultusunda ABD’nin talebi ile hizmetlerin görüşmelere alınması 57 önerilmiştir. Mallardan ayrı olarak hizmetlerin de liberalizasyonu konusu, grup teklifleri haline getirilerek 1991 Dunkel Taslağı 'na konulmuş ve daha sonra Nihai Senete bağlanmıştır. Bu anlaşma ile, GATT'la mal ticaretinde olduğu gibi, GATS'la da hizmet ticaretinde liberalleşme ve hizmet ticareti hacminin artması beklenmektedir. Ayrıca bu anlaşma ile, doğrudan yabancı sermaye yatırımları düzenlenmekte, insani hizmetlerin ve elektronik verilerin sınırlar ötesine geçiş kuralları belirlenmekte ve bundan böyle gerçekleştirilecek Çok Taraflı Ticaret Görüşmelerinde de hizmetler ticareti konularının ele alınarak genişletilmesi öngörülmektedir. GATS, GATT 'a paralel olarak, MFN İlkesini devam ettirmekte ve bunu şartsız ve genel bir yükümlülük olarak belirlemektedir. Gelişmekte olan ülkelerin katkısının giderek artacağı tespit edilmiştir. Hizmet ticaretinde iktisadi birleşmeleri kayırıcı tüm önlemlerin giderek ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. GATT'ın Ayırım Gözetmeme ilkesinin hizmetler ticaretinde de DTÖ anlaşmasını yürürlüğe girmesinden itibaren üç yıl içinde sonuçlandırılmasını şart koşmuştur. GATT, sadece mal ticaretini düzenlemiş, hizmet sektörü sistem dışında bırakılmıştır. Son yıllarda teknolojik yeniliklerin katkısıyla bu sektör büyük gelişme göstermiş ve hizmet ticareti önemli artışlar kaydetmiştir. Bazı hizmetler diğer malların üretimi ve ihracatı için vazgeçilmez bir nitelik kazanmış, mal ve hizmet ticareti iç içe geçmiştir. Fakat hizmetlere ilişkin milli mevzuatlar, çeşitli kısıtlayıcı hükümler içermektedir. Hizmetlerin, kullanılan teknolojinin ve bu alandaki gelişmelerin ülke kalkınmasına etkisi büyüktür. Hizmet sektörünün çok taraflı ilke ve kurallar dışında kalmasının sakıncalı olması yüzünden, konu Uruguay Turu görüşmelerinde ele alınmıştır. Hizmet sektörünün nisbi ağırlığı, hem işgücü kullanımı hem de katma değer açısından bütün ülkelerde zamanla artmıştır. Uluslararası taşımacılık, turizm, sigortacılık, bankacılık, reklamcılık, inşaat, mesleki ve haberleşme vb.ni kapsamaktadır. Uruguay Turu Nihai Senedi içinde yer alan Hizmetler Anlaşması ile, üye ülkelerin çok çeşitli ve karmaşık milli mevzuatına göre yürütülen hizmet ticaretine bir çerçeve düzenleme getirilmiştir. Nihai Senet’in bir parçasını oluşturan Hizmetler Anlaşmasının üç kısmı vardır. 58 1. Birincisi, bir tarafın topraklarından diğer tarafın topraklarına sağlanan hizmetleri (turizm), bir tarafa ait kuruluşların, bir başka tarafın topraklarında sağladığı hizmetleri (bankacılık), bir tarafın vatandaşlarının bir başka tarafın topraklarından sağladığı hizmetleri (inşaat projeleri, danışmanlık) kapsar. 2. İkincisi, genel yükümlülükleri ve ilkeleri belirler. Esas olan, en çok kayırılan ülke yükümlülüğüdür. Taraflardan her biri, diğer tarafın hizmet sağlayanlarına, bir başka ülkenin benzer hizmet sağlayanlarından daha az kayrılan bir statüyü uygun göremez. En çok kayrılan ülke prensibinin her hizmet faaliyeti için mümkün olamayacağı bilindiği için, taraflar özel istisnaları gösterebilirler. Bu tür istisnaların şartları beş yıl, normalde on yıllık süre sonunda gözden geçirilecektir. 3. Üçüncüsü, genel yükümlülük olmayan fakat milli programlar çerçevesinde taahhüt edilmiş olan milli işlemler ile girişler konusunda hükümler içerir. Böylece, piyasaya girme durumunda tarafların her biri, diğer tarafların hizmetlerine ve bu hizmeti sağlayanlarına, kendi programında anlamaya varılan ve belirlenen kısıtlamalar ve şartlar çerçevesinde sağlanandan daha az kayrılan bir statüyü uygun görmeyecektir. Piyasaya giriş hükmünün amacı, hizmet sağlayanların sayısında ve toplam değerinde, toplam hizmet işlemlerinin ya da istihdam edilen toplan personel sayısında yapılan kısıtlamaları zaman içinde ortadan kaldırmaktır. Uruguay Turu öncesinde, dünya ekonomisinde bankacılık, sigortacılık, taşımacılık, turizm, danışmanlık ve haberleşme hizmetlerini düzenleyen uluslar arası ticaret kuralları yoktu. Ülkeler, bu sektörleri dış rekabetten kendi mevzuatlarına göre korumakta idiler. Hizmetler sektörü ile ilgili olarak Uruguay Turu’nda alınan kararlar sonucunda, anti-damping önlemleri ve milli ayrıcalık gözetmeme prensiplerinin bu sektörlere de uygulanması konusunda anlaşmaya varılmıştır. ABD ve Avrupa Birliği arasında bir uzlaşma oluşamadığı için, mali hizmetler ve deniz taşımacılığı hakkında bir anlaşmaya varılamamıştır. Ayrıca, başta ABD 59 olmak üzere dünyada hızla büyüyen film, müzik ve diğer eğlence sektörleri konusunda da bir uzlaşma sağlanamamıştır. 1.6.11.3. DTÖ ve Fikri Mülkiyet Hakları Uruguay Turu Nihai Senedi ile halen yürürlükte bulunan GATT kurullarının FMH’nin korunmasına imkan verecek şekilde değiştirilmesi amaçlanırken, bu hakların uluslararası ticarete engel oluşturmaması gerektiği de vurgulanmıştır. Uruguay Turu Nihai Senedi’ndeki dış ticarete ilişkin FMH konusundaki Ticaret ile İlgili Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması, (Trade Related Intellectual Property Rights: TRIPS) ülkeler arasındaki iç düzenleme farklılıklarını gidermeyi, kapsam, koruma süresi, tanınan haklar ve şekil yönünden hakkın kazanılmasında ortak normları ve asgari standartları sağlamayı amaçlamıştır. Anlaşma, fikri mülkiyet haklarının korunmasında ve uygulanmasında çok çeşitli standartların ve sahte malların uluslararası ticareti ile ilgili ilkeler ve yasal düzenlemelerin çok taraflı bir yapı kazanmamış olmasının, uluslararası ekonomik ilişkilerde önemli sorunlara sebep olduğunu belirtmektedir. Anlaşma, bir tarafın diğer bir tarafın vatandaşlarına sağladığı avantajı, tüm tarafların vatandaşlarına da tanınmasını zorunlu kılan, uluslararası fikri mülkiyet anlaşmasında bir yenilik olan en çok kayrılan ülke ilkesini de kapsamaktadır. Telif hakları konusunda taraflara, edebiyat ve güzel sanatlarla ilgili çalışmaların korunması için 1971 Bern Anlaşmasındaki etik haklarının korunması zorunluluğunu getirmektedir. Fakat asli hükümlerine uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Anlaşma, ne tür markaların korunacak ticari tasarımların da hizmet markaları olduğunu ve bu markaların sahiplerine verilecek hakların ne olacağını tanımlamıştır. Anlaşma, ticari ve hizmet markalarının kullanımı, koruma şartları, lisans ve yetki verilmesi ile ilgili bazı yükümlülükler getirmektedir. Yabancı markaların yerel markalarla birlikte kullanılması yasaklanmaktadır. Sınai tasarımlar, Anlaşma çerçevesinde on yıl süreyle korunacaktır. Korunan tasarımların sahipleri, korunan tasarımların kopyası 60 olan bir tasarıma dayanan ya da o tasarımı içeren ürünlerin üretimini, satışını ya da ithalatını engelleyebileceklerdir. Anlaşmada patentlerle ilgili olarak, 1967 Paris Anlaşmasına göre yükümlülük vardır. Ayrıca Anlaşma tüm teknolojik alanlarda, ister ürün isterse işlem halinde olsun tüm buluşların patentlerinin 20 yıl süreyle korumasını zorunlu kılmaktadır. Eğer buluşların ticari kullanımı kamu düzeni ya da ahlaki sebeplerle yasaklanmış ise, bu buluşlar patent hakları kapsamına alınmamaktadır. Bitki türlerinin ya patentlerle ya da “sui generis” sistemi (UPOV Sözleşmesi ile sağlanan üretim hakları gibi) ile korunması zorunludur. Uruguay Turu kararlarına göre DTÖ’ne üye ülkeler, ihtiyaç duydukları patent veya uygun teknolojiyi, acil durumlarda ya da ticari olmayan kamusal amaçlı kullanımlar için patent sahibinin olurunu almaksızın kullanabileceklerdir. Ancak patenti kullanan ülke, bu gibi durumlar için patent sahibi ülkeye bir bedel ödeyecektir. Ticaret İle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları daha önce 10 yıl olan patent korunmasını, ürünün icat edildiği yere, ithal edilip edilmemesine, yurt içinde veya yurt dışında imal edilmesine bağlı olmaksızın 20 yıla yükseltmektedir. Telif hakkının en az 50 yıl korunması, bilgisayar programlarının ve senaryo yazarlarının ürünlerini tek bir kullanıcıya kiralama hakkına sahip olunması konularında da anlaşmaya varılmıştır. Ayrıca bu haktan, oyuncular ve prodüktörler de yararlanabileceklerdir. Uruguay Turu’nda alınan diğer kararlara göre; Avrupa’da şarap üreticileri için önemli olan tescilli markalar ve coğrafi göstergeler daha sıkı korunacak ve denetlenecek, yarı iletken dizaynların korunma süresi 10 yıl olacak ve ticari sırların izinsiz açıklanmasını önleyici önlemler alınacaktır. Bütün bu kurallar milli yasalar çerçevesinde yerli ve yabancı ürüne eşit muamele kuralına bağlı olarak uygulanacak ve anlaşmazlıkların çözümlenmesi için DTÖ çerçevesinde bir tahkim mekanizması kurulacaktır. 61 1.6.11.4. DTÖ ve Anlaşmazlıkların Çözümlenmesi Uruguay Turu sonuçlanmadan önce uyuşamazlık çözümleme süreçleri, hizmetler, fikri ve sınai mülkiyet hakları gibi önemli alanları kapsamakta ve ülkeler bu konuda GATT kapsamında yapılan tavsiyelere önem vermekteydiler. Genel Anlaşmadan kaynaklanan hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinde ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları çok taraflı çerçevede çözüme kavuşturmak için, anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin kurallar geliştirilmiştir. GATT’ın uyuşmazlıkları çözümleme sistemi, Aralık 1988’de Montreal’de yapılan Bakanlar toplantısında kararlaştırılan reformlardan sonra düzenlenmiş ve güçlendirilmiştir. GATT, akit taraflar arasında ticaret ihlalleri sonucu doğan sorunların çözümünde yetersiz kalmıştır. Bunun üzerine konu GATT Uruguay turu gündemine alınmıştır. Uruguay Turu ’nun uyuşmazlıkları giderme kuralları, jürilerin oluşturulmasını ve İtiraz Merciine başvuru imkanlarını genişleterek, mevcut sistemi daha da güçlendirmiştir. Uruguay Turu’nun sonuçlanmasından sonra, anlaşmazlıklarda GATT kurallarının doğrudan uygulanmasını arttıran raporların kabul edilmesi ve uygulanışındaki gecikmeleri azaltıcı düzenlemeler yapılmıştır. Uyuşmazlık çözümlemede hakemliğe başvuru konusunda bağlayıcı hükümler kabul edilmiştir. Bunun yanı sıra, tüm ticaret alanları için tek bir uyuşmazlık çözümleme sürecinin uygulanması kararı alınmıştır. DTÖ anlaşmasında yer alan Anlaşmazlıkların Çözümlenmesi Konusundaki Kural ve Yöntemleri Tespit Eden Mutabakat Metni ile "Anlaşmazlık Çözüm Organı" kurulmuştur. Nihai Senette DTÖ’ne üye ülkeler, ticaret kurallarının ihlaline karşı tek taraflı önlem alamayacaklardır. Üye ülkeler, anlaşmazlıkların çözümü için Nihai Senet ile getirilen sisteme ve bu sistemin gerektirdiği prosedürlere uygun davranmak zorundadır. 62 1.6.11.5. DTÖ ve TPRM Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizması (TPRM) ilk kez Uruguay görüşmelerinde ele alınmıştır. DTÖ sisteminin işleyişini iyileştirme amacına yöneliktir. Üye ülkelerin ticaret politikaları ve uygulamalarının çok taraflı ticaret sistemi üzerindeki etkilerini 2, 4 veya 6 yıl gibi sürelerle düzenli olarak gözetlenir. 1.6.11.6. DTÖ Ve Tarife Dışı Kısıtlamalar Gümrük tarifeleri, serbest dış ticarete getirilen önemli bir kısıtlama türü olup, hükümetlerin dış ticarete müdahale için kullandıkları klasik ve geleneksel bir dış ekonomi politikası aracıdır. GATT çerçevesinde gerçekleştirilen Çok Taraflı Ticaret Görüşmeleri sonucunda, çeşitli tarihlerde gümrük tarifelerinde çok önemli indirimler sağlanmıştır. Bundan dolayı artık gümrük tarifeleri, dış ticarete müdahale aracı olarak çok daha az kullanılan ve fazla etkin olmayan bir araç durumuna gelmiştir. Ancak, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren dış ticarette tarife dışı kısıtlamalar, önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Geniş anlamda tarife dışı kısıtlamalar, hükümetlerin gümrük vergisi dışında dış ticaret üzerinde daraltıcı etki yaratan kanuni, idarî, politik bütün uygulamalarıdır. Tarife dışı kısıtlama politikası ise, uluslararası ticarete konu olan mallar, hizmetler veya kaynakların potansiyel dünya reel gelirini artıracak şekilde tahsisine engel olan kamu veya özel kesim tarafından dış ticarete getirilen bütün kısıtlayıcı önlemleri kapsar. Günümüzde tarife dışı kısıtlamaların gümrük vergilerinin yerini almaları ve korumacılık açısından tercih edilmelerinin iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra GATT’ın yürürlüğe girmesi ile birlikte, o tarihe kadar temel koruma aracı olan gümrük vergilerinin eski önemlerini kaybetmeleridir. Çok Tarafı Ticaret Görüşmelerinde ortalama gümrük vergileri, yüzde 40’ladan yüzde 7’lere kadar düşmüştür. İkinci neden ise, gümrük tarifelerinin uygulama zorluğu ve 63 yoğun bir bürokratik formaliteleri gerektirmesidir. Çoğu ülkede gümrük tarifesi uygulamak yasa ile olur. Ayrıca GATT kurallarına göre gümrük vergisinde yapılacak bir artış için diğer üye ülkelerle görüşmeler sonucunda tavizler verilmesi gereklidir. Çünkü, gümrük vergilerini gizli bir şekilde arttırmak mümkün değildir. Oysa tarife dışı engeller daha kolay uygulanabilirler. Tarife dışı kısıtlamalar, gümrük tarifelerinden ayrı olarak dış ticarete müdahale için kullanılan araçların tümünü kapsar. Büyük çoğunluğu ithalat kısıtlamalarına yönelik olmakla beraber, ihracatın ve diğer döviz kazandırıcı işlemlerin teşvik edilmesi amacıyla da kullanılmaktadır. Dünya ekonomisinde tarife dışı kısıtlamalar, gelişme yolundaki ülkelere karşı daha çok, gelişmiş ülkeler tarafından uygulanmaktadır. Tarife dışı kısıtlama koyma eğilimi, son yıllarda küresel ticareti engelleyen önemli bir faktör olmuştur. Tarife indirimlerinde ulaşılan başarı bu alanda yetersiz kalmıştır. Diğer taraftan, tekstil ve hazır giyim, kimya, deri, ayakkabı ve çelik gibi bazı mallar için tarifeler, tarife dışı kısıtlamalardan daha az önemlidir.Bu nedenle tarife dışı kısıtlamalar da sayılan alanlarda yoğunlaşmaktadır. GATT’ın 1994’te biten Uruguay Turu ile tarife dışı kısıtlamalar uygulaması konusunda da sınırlamalara gidilmiştir. Tarife dışı kısıtlamaların Dünya ticaretini önemli ölçüde daralttığı bir gerçektir. Bu nedenle, tarife dışı kısıtlamaların kaldırılması da DTÖ’nün görevlerinden biridir. Uluslararası ticarette miktar kısıtlamaları dışında oldukça fazla miktarda tarife dışı kısıtlamalar vardır. Bu kısıtlamaları ithal yönlü ve ihraç yönlü olmak üzere iki temel gruba ayırmak mümkündür. İthal yönlü tarife dışı kısıtlamalar, ithal mallarının yurt içi fiyatlarını yükselterek ithal malları yurt içinde üreten sanayicileri korur. Bunu için; 1. Yabancı ihracatçılara veya dâhili tüketicilere, ek vergiler uygulanır, İthal edilecek mal miktarı sınırlanır, 2. Dış ticaret hacmini daraltmak amacıyla ithalatçılar veya yabancı ihracatçılar üzerindeki risk ve belirsizlikleri artıran yeni şartlar konur. Yukarıda sayılan tedbirlerden birkaçı birlikte uygulanmalıdır. İhraç yönlü tarife dışı kısıtlamalar ise, suni olarak dış satışları artırmak için ihracata yapılan yardımlar 64 ile ihracatın kısıtlanması için alınan tedbirleri kapsar. Tarifelerden farklı olarak tarife dışı kısıtlamalar, ihracat ve ithalat üzerinde artan bir risk ve belirsizlik getirir. Bu kısıtlamalar, zaman içinde büyük değişiklikler gösterir, kesinliği yoktur ve geniş ölçüde idarî kararlara bağlıdır. Tarife dışı kısıtlamaları genel olarak birçok uluslararası kuruluşun uyguladığı şekilde on iki grup altında incelemek mümkündür. Bunlar: 1. Devletin dış ticarete müdahale politikası yoluyla belirli bazı mallarda dış ticarette tekel oluşturması ve bu malların ticaretini bizzat kendisinin yürütmesi, 2. İhracatçı üreticilere maliyet azaltıcı yardımlar ve sübvansiyonlar, 3. Hükümetlerin ve engellemeleri, özel kuruluşların ithalatı kısıtlayıcı bürokratik 4. Selektif dolaysız vergiler, 5. Selektif dâhili yardımlar, 6. Kısıtlayıcı gümrük işlemleri, 7. Anti damping düzenlemeler, 8. Kısıtlayıcı idari ve teknik düzenlemeler, 9. İşletmelerin faaliyetlerini kısıtlayıcı uygulamalar, 10. Yabancı yatırımlar üzerinde kontroller, 11. Uluslararası emek ve sermaye hareketlerini kısıtlayıcı politikalar, 12. Selektif parasal kontroller ve ayırımcı döviz kuru politikaları. Diğer taraftan GATT Sekreteryası, tarife dışı kısıtlamaları kırk farklı kategoride sınıflandırmıştır. Bunların önemli bir bölümü, sınır kapısında ithal malların ülkeye girişini engellemeye veya sınırlandırmaya yönelik önlemlerdir. Bu önlemleri, yedi ana grup altında toplamak mümkündür: 1. Miktar Kısıtlamaları (Kotalar), 2. İhracatın Kontrolü 3. Tarife Benzeri Önlemler 65 4. Görünmeyen Engeller 5. Fiyat Denetimleri 6. Gözetleme ve İzleme Önlemleri 7. Diğerleri Dünya ticaretinde en çok karşılaşılan tarife dışı kısıtlama türleri aşağıda açıklanmaktadır. 1.6.11.6.1. İthalat Kotaları Tarifeler, serbest uluslar arası ticarete getirilen önemli bir kısıtlamadır. Ancak ekonomide piyasa işleyişini aksatmaz. Tarifeler dışında miktar kısıtlamaları diğer bir deyişle kotalar, tarife dışı kısıtlamalar içinde en önemli olanıdır ve piyasa işleyişini aksatabilir. Kota, gümrük tarifesinden farklı olarak, ithalat miktar veya değeri üzerinde mutlak bir sınırlama getirir. Kotalar çeşitli şekillerde uygulanır. Ülkenin ithalat miktarını belirleyen kotalar ithal kotası olarak adlandırılmaktadır. Bir ülkenin belli bir süre içinde yapmayı planladığı ihracat miktarını sınırlayan kota ise ihraç kotasıdır. Bazı kotalarda, kota sınırları içinde kalmak şartıyla ithalat ve ihracat her ülkeden yapılabilir. Sınıra ulaşıldıktan sonra ithalat veya ihracata izin verilmez. Bu tip kotalar ise global kotalar olarak tanımlanmaktadır. Buna karşılık seçici kotalarda toplam hacim sınırı yanında ülke ayırımı da yapılmaktadır. Diğer bir kota şekli de tarife kotalarıdır. Tarife kotasında ithal olunacak malın miktar veya değeri üzerine limit konur ve bu sınır içindeki ithalata düşük tarife uygulanmaktadır. Sınır aşıldığında ise ithalat yüksek tarifeden yapılmaktadır. Kotalar dünyada ilk defa 1929-1930’lada uygulamaya konulmuştur. Tarifelerin daha eski tarihlere kadar gitmesinin sebebi, hükümetlerin tarifeler ile kolayca gelir elde etmek istemeleridir. Oysa kotalar, doğrudan gelir sağlayıcı bir fonksiyona sahip değildir. 1930 yılında dünyada ilk defa kota uygulayan ülke olan Fransa, buğday fiyatını kota ile yükselterek buğday üreticisini korumak istemiştir. 66 DTO sisteminde bazı şartlarda kota uygulamasına gidilebilir. Genel Anlaşmaya göre geçici ödemeler dengesi zorluğu çeken ülkeler, bir süre için ithalatlarını kısıtlayabilirler. Ödemeler dengesi sorunlarıyla ilgili olarak DTÖ içinde Ödemeler dengesi Komitesi vardır. Komite, başvuruda bulunan ülkenin durumuna göre ayrıntılı bir araştırma gerçekleştirir ve bunun için IMF ile işbirliği yapar. Gelişme yolunda olan ülkelerin kota başvurularının yüzde 80’i kabul edilmiştir. Kota gümrük vergisine eşdeğer bir etkiye yol açmakta, fakat kota kârlarından yararlanacak kesim genelde gümrük vergisinden yararlanacak kesimden farklı olmaktadır. DTO çerçevesinde kotalar, ithal yasaklarının yanında ithalatı izne tabi tutmayı veya şartlı ithal izinlerini de kapsamaktadır. DTO’ne göre ancak kamu güvenliği veya sağlığına zarar verme gibi durumlarda ithal yasakları tam olarak uygulanabilir. Şartlı ithal izinleri ise, bir malın ithalatına ancak ihracat yapma veya diğer yollarla döviz getirme gibi şartların gerçekleşmesi durumunda izin verilmesi sistemidir. İthalat şartlara bağlı olduğundan, ithal edilebilecek miktar kısıtlanmaktadır. 1.6.11.6.2. İhracatın kontrolü Günümüz ekonomilerinde en önemli sorunlardan biri, ihracatın arttırılmasıdır. DTÖ sisteminde ihracatın kontrolü de dış ticareti önemli ölçüde daraltan kısıtlamalardır ve bunların kademeli olarak azaltılarak tamamen ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. İhracatın kontrolünün uygulamada iki türü vardır: Bunlar, İhracat Kontrolünün İthalat Yapan Ülkenin İsteği Üzerine Uygulanması (Gönüllü İhracat Kısıtlamaları) ve İhracat Kontrolünün İhracat Yapan Ülkenin Kendi İsteği İle Uygulanması (ihracat yasakları ve ihracat lisansları) dır. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları: İthalatçı yabancı ülkeler tarafından uygulattırılan ihraç kotaları, ithalatçı ülkenin uygulamış olduğu ithal kotaları ile aynı etkileri yaratır. Gönüllü ihracat kısıtlaması, ithalatçı ülkedeki yerli üreticileri yabancı üreticilere karşı korumak için uygulanır. Aslında bu kısıtlamaları gönüllü olarak 67 isimlendirmek yanıltıcıdır. Örneğin, AB ülkelerinin Türkiye çıkışlı bazı tekstil ve konfeksiyon ürünlerine mevcut anlaşmalara aykırı bir şekilde tek taraflı miktar kısıtlama koyma baskısı, Türkiye’yi bu ürünlerde sözde gönüllü bir ihracat kotası uygulamaya zorlamıştır. Bu tür anlaşmalarla kendi iç piyasasını en fazla koruyan grup Avrupa Birliği, bu tür anlaşmalarla ihracatı en fazla kısıtlananlar ise Japonya, G. Kore ve çeşitli gelişmekte olan ülkelerdir. Gönüllü ihracat kısıtlamaları eş değer bir kota uygulamasıyla benzer etkiler yaratır. İhracat miktarını, belirli bir süre içerisinde değer veya miktar olarak sınırlandıran bir anlaşmadır. Anlaşma, karşı ülkenin talebi üzerine bir hükümetin belli malların talepte bulunan ülkeye ihracatı üzerine kısıtlamalar getirir. İthalat miktarını düşürerek içi pazardaki fiyatların yükselmesine yol açar. Ekonomi dünya pazarlarını etkileyebilecek kadar büyükse, bu uygulama sonucunda dış pazarlardaki fiyatlar düşer. Yüksek iç Pazar fiyatları yerli üreticileri desteklerken, tüketiciyi olumsuz yönde etkiler. İhracat Yasakları veya İhracat Lisansları: Bir ülke belirli malların ihracını kendi isteği ile yasaklayabilir veya lisansa bağlayabilir. Bu yasaklamada siyasi, askeri ve ekonomik faktörler rol oynar. (Örnek, bazı silahların dost olmayan ülkelere ihracının yasaklanması ve ambargo konulması gibi). Bir ülke, yurt içinde kıt olarak üretilen her türlü ham madde, yarı mamul ve mamul madde ile gıda maddeleri ihracatını ise ülke içindeki ekonomik istikrarı bozmamak için kısıtlayabilir. Ayrıca, ham madde üretiminde monopolcü bir ülke, bu maddenin ihracatını kısıtlayarak, bu maddeden üretilen diğer ürünler üzerinde de monopol kurmak isteyebilir. Böylece sonuçta malın fiyatı yükselir, ihracatçının kazancı ise artar. Türkiye’de ilkeleri her yıl yeniden belirlenen ihracat rejimleri ile bazı malların ihracı kısıtlanmıştır. Örneğin ihracat rejimleri ile buğday, arpa, yulaf, mısır, demir ve cevheri, ham manyezit, bitkisel ve hayvansal yağlar, canlı hayvanlar gibi malların ihracı izne bağlanmıştır. Bunların ihracatının lisansa bağlanması, aynı zamanda ülke ekonomisi için gerekli olan bu malların yurt dışına çıkartılarak ülke içinde arz darlıkları yaratmamaktadır. Bu arada fındık gibi Türkiye ’nin dünyada en fazla üretimini yaptığı bir malda da zaman zaman kısıtlı arz politikası ile yüksek fiyatla ihracat amaçlanmaktadır. 68 1.6.11.6.3. Tarife benzeri önlemler Gümrük tarifeleri gibi ithal mallarının fiyatlarını arttırarak ithalat hacmini daraltan bütün diğer kısıtlamalar tarife benzeri önlemler olarak kabul edilir. Bu önlemler arasında dolaylı vergiler en önemlisidir. Dolaylı Vergiler: Dolaylı vergiler, üretim veya satış aşamalarında bir mal üzerine konulan vergilerdir. Dolaylı vergiler, bütün mal ve hizmetleri kapsar. AB ülkelerinde uygulanan genel satış ve katma değer vergileri, bu tür vergilerdir. Selektif dolaylı vergiler nispeten daha az sayıda malı kapsar. Genel dolaylı vergilerdeki bir değişiklik bütün mal ve hizmetleri etkiler. Bunun sonucunda ekonomideki tüketim, yatırım, ihracat ve ithalat gibi global büyüklüklerde de değişmeler meydana gelir. Genel dolaylı vergiler, genel olarak nihai fiyatlara yansıtıldığı için yerli üreticilerin rakipleri karşısındaki rekabet gücünü azaltır. Bu sebeple, yerli üreticilerin yabancılar karşısındaki rekabet gücünü koruyabilmeleri için ithal mallarından gümrük vergileri dışında yurt içinde uygulanan dolaylı vergiler kadar ek bir vergi alınır. İhracat esnasında ihracatçıya geri verilmesi mümkündür. Ülkelerin vergi sistemlerindeki farklılıklar, zaman zaman dolaylı vergiler üzerinde büyük tartışmaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. AB ülkelerinde vergi sistemi, esas olarak dolaylı vergilere dayanmaktadır. Buna karşılık ABD vergi sistemi, dolaysız vergilere daha çok önem vermektedir. AB ülkeleri, ABD’den olan ithalatlarında gümrük vergileri dışında, kendi ülkelerindeki dolaylı vergi farkını giderecek ölçüde ek bir vergi alırken, ABD’ye yapılan ihracatta daha önce tahsil edilen dolaylı vergileri ihracatçılara geri ödemektedirler. Aynı uygulamayı ABD yapamadığı için, bu durumdan zarar görmektedir. İthalat Teminatları: Dolaylı vergilerin dışında ithal teminatları da diğer bir tarife benzeri önlemdir. İthal teminatı, ithalatçının ithal edeceği mal bedelinin belli oranını ithalat öncesinde yetkili bankalara yatırmasıdır. İthal teminatı karşılığı olan paralar, ithal malları ülkeye gelinceye kadar yetkili bankalar veya merkez bankasında bloke edilir. Böylece ithalatçı elindeki likiditenin bir kısmını ithal teminatı olarak yatırdığı için ithalata ayıracağı fonlar azalır. Ayrıca âtıl bir kaynak olan bu fonlardan faiz 69 geliri elde edemeyeceği için gelir kaybına uğrar. Bu fonların yetkili bankalarda bloke edilmesi, piyasada para hacmini sınırlandıracağı için ekonomide deflasyonist bir etki de yaratır. Bunun sonucunda genel talep hacmi ile birlikte ithal mallarına yönelik talepte bir düşme olur ve ithal hacmi küçülür. Ancak, ülkemizde ithalat teminatı uygulaması yürürlükten kaldırılmıştır. Tarife Kotaları: Tarife kotaları, ilan edilen gümrük vergisinin (fiili vergi) ancak belli bir miktar ithalat için geçerli olması, bunun aşılması durumunda yasal vergi oranına kadar yavaş yavaş yükseltilmesidir. Vergi oranının yüksek olduğu mallar için uygulama, çok taraflı ticaret sistemi çerçevesinde yasal olarak yapılabilmektedir. Mevsimlik Gümrük Vergileri: Mevsimlik gümrük vergileri özellikle tarım ürünleri için değişik mevsimlerde farklı ithal vergileri uygulanarak ortaya çıkmaktadır. Vergilerin yüksek tutulduğu mevsimler yerli üretimin bol olduğu döneler olup, böylece iç fiyatlardaki düşüşler önlenmektedir. İthalat Vergileri ve Fonları: Gümrük vergisine eş değer ithalat vergileri de bir tarife dışı kısıtlamadır. Türkiye’de 1993’e kadar belediye hissesi, damga resmi, destekleme fonu, maden fonu, konut fonu, ulaştırma alt yapıları resmi gibi çok sayıda gümrük vergisine eş değer ithalat vergisi uygulanmıştır. GATT bu tür vergilere, ancak bir hizmet karşılığı tahsil edilmeleri ve ayırımcılık yapılmaması şartıyla izin vermiştir. Diğer bazı vergiler ise 1993 yılı başında tek vergiye dönüştürülerek tarife konsolidasyonuna dâhil edilmiştir. Konut Fonu ise, 1996 yılında AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği ’nin gerçekleştirilmesiyle, AB ülkelerinden yapılan sınai ürün ithalatında sıfırlanmıştır. 1.6.11.6.4. Görünmez engeller İthal hacmini doğrudan etkileyen bütün irâdi ve teknik düzenlemeler görünmeyen engellerdir. Günümüzde özellikle gelişme yolunda olan ülkelerin hızla sanayileşme arzuları, bu ülkelerin dış ticaret üzerindeki denetimlerinin artmasına yol açmıştır. Gelişmiş ülkelerin de dış ticareti düzenleme ve yönlendirme çabalarının 70 yoğunlaşması görünmeyen dış ticaret engellerinin çoğalmasına sebep olmuştur. Bu engellerin uygulamada pek çok çeşitleri vardır. Paketleme ve etiketlemeye ilişkin düzenlemeler, sağlıkla ilgili kurallar, kalite standartları, sanayi standartları (ISO 9000 serisi gibi), gümrük işlemleri ve bu işlemlerle ilgili formaliteler, milli standart düzenlemeleri, lisanslar, menşe şehadetnameleri, sınırlardaki bürokratik işlemler, çeşitli sebeplerle konan ambargolar görünmeyen dış ticaret engellerine örnektir. Son yıllarda görünmeyen engellerin özellikle yerli üreticileri korumak için gereğinden fazla çıkarılması üzerine GATT tarafından Ticarette Teknik Engeller Kodu (Standart Kod) hazırlanmıştır. Kod’a katılan ülkeler, sağlık, tüketicinin ve çevrenin koruması veya diğer amaçlar ile teknik düzenlemeler (standartlar) uygulayarak ticarete gereksiz engeller çıkarmayacaklardır. Standart Kod, 1 Ocak 1980’de yürürlüğe girmiştir. Kod’a üye ülkeler,bu konuda aldıkları önlemleri GATT’a bildirmek zorundadırlar. 1990’da 36 ülke Kod’u onaylamış, ancak henüz 2 ülke imzalamıştır. Türkiye dahil 21 ülke, Kod’da gözlemci statüsündedir. 1.6.11.6.5. Fiyat denetimleri Bu tür kısıtlamalar değişken vergiler, asgari fiyat ve gönüllü ihracat fiyatı gibi uygulamalardır. Özellikle ortak tarım politikası çerçevesinde AB tarafından kullanılan değişken ithalat vergileri ile yurt içi fiyatın dünya fiyatındaki değişmelerden etkilenmesi önlenmek istenmektedir. Böylece gümrük tarife oranı iç fiyatı belirli bir seviyede sabit tutacak ve malın dünya fiyatında meydana gelen değişikliklerin etkilerini azaltacak şekilde değiştirilmektedir. Asgari fiyat uygulamasında ithal edilen malın fatura fiyatı ne olursa olsun iç fiyata yakın bir bedel üzerinden ad valorem vergilendirilmesi suretiyle ithalat artışı engellenebilmektedir. GATT çerçevesinde bu kısıtlama ile mücadele için Tokyo Turu’nda bir Gümrük Kıymet Kodu kabul edilmiştir. Tokyo Turu esnasında her ülkenin kendine göre farklı gümrük değerini belirleme mevzuatı bulunuyordu. Bu durum, gümrük vergisine esas olacak malın matrahının belirlenmesinde ülkeler arasında farklılıklara ve haksız rekabete yol açmakta idi. 12.4.1979 tarihinde 71 imzalanan ve 1.1.1981’de yürürlüğe giren Kod, ülkeler arasındaki bu farklılıkları ortadan kaldırmıştır. Gönüllü ihracat fiyatı ise, ihracatçı ile yapılan ikili anlaşmayla ithal fiyatının belirlenmesidir. Bu karşılaştırmalı üstünlüklere aykırı bir uygulamadır. 1.6.11.6.6. Gözetleme ve izleme önlemleri Gözetleme ve izleme önlemleri; Fiyat ve miktar araştırmaları ile anti-damping ve telâfi vergilerdir. Bunlar: 1. Fiyat ve Miktar Kısıtlamaları: Fiyat ve miktar araştırmaları, malın gümrüğe gelişinden sonra ithalata hemen izin verilmemesi ve bu sebeple ithalatın yavaşlatılması sonucunu doğurmaktadır. 2. Anti-Damping Ve Telâfi Edici Vergiler: GATT 1947' nin VI’nci maddesi, uluslar arası ticarette haksız rekabete yol açan anti damping ve telâfi edici vergileri düzenlemektedir. Kennedy Turu sonucunda (1 Temmuz 1968) GATT Anti Damping Kodu hazırlanmıştır. Ancak ABD onaylamadığı için geçerlilik kazanamamıştır. GATT’ın Tokyo Turu sonucunda ise GATT’ın 1968 tarihli Anti Damping Kodu, yeniden düzenlenerek 1980 yılında yürürlüğe konmuştur. Böylece, GATT’ın haksız rekabet ile ilgili maddelerine açıklık kazandırılmıştır. Yeni Kod, ithalatçı ülke sanayicilerinden gelecek haksız rekabet iddiaları karşısında yapılacak soruşturmanın esaslarını belirlemiş ve ülkeleri bağlayıcı düzenlemeler getirmiştir. GATT kurallarına göre, dampingden zarar gören ülkenin “anti damping vergisi” koyma hakkı ortaya çıkar. 72 1.6.11.6.7. İthalat Lisansı Uygulamaları GATT tarafından hazırlanan İthalat Lisans Usulleri Kodu’na taraf ülkeler, dış ticarete engel olan ithal lisans uygulamalarına başvurmayacaklar ve bu konuda basit, açık ve tarafsız ithal lisans usullerini kabul edeceklerdir. İthalat lisansları, hiçbir zaman ayırımcı bir işleme yol açamayacaktır. Ayrıca imzalayıcı ülkeler, bu konu ile ilgili ayrıntılı milli mevzuatlarını GATT’a bildireceklerdir. 1990 yılında Kodu 27 ülke onaylamış, 1 ülke ise imzalamıştır. Türkiye dahil 28 ülke de Koda gözlemci olarak katılmıştır. 1.6.11.7. DTÖ ve Damping Damping, bir malın ülke içinde satıldığı fiyattan daha düşük bir fiyatla, dış piyasalarda satılmasıdır. Hatta bazen maliyet fiyatının altında bir fiyat uygulayarak uluslararası piyasaları ele geçirme amacını da taşır. Damping ucuz mal satmak değildir. Her ülke iç maliyet avantajlarını kullanarak Dünya piyasalarına ucuz mal satabilir. Damping, ithalatçı ülkenin potansiyel üretim gücünü zayıflatmak ve zarar vermek veya zarar tehdidinde bulunmak gibi bilinçli bir politika izlenilmesi nedeniyle doğar. GATT kurallarına göre, bir ülke diğer üyelere karşı damping yapıp bir malı kendi iç Pazar değerinin altında bir fiyatla ihraç eder, ithalatçı ülkedeki üreticiler aleyhine o ülkedeki pazar payını arttırır veya iç pazardaki fiyat seviyesini düşürmemek amacıyla ülke içindeki satılmayan malları dış pazarlara ucuz fiyatlar ile satarsa, bundan zarar gören ülkenin anti-damping vergisi koyma hakkı ortaya çıkar. Bu vergi, ithalat dolayısıyla zarara uğrayan yerli sanayiciyi tatmin etmeye yönelik tarife dışı bir vergidir. Sadece, dampingli ithal mallarına karşı koruyucu önlem olarak, soruşturma sonucunda uygulanabilir. Bunun için, ithalatçı ülke sanayinin dampingden zarar gördüğünün kanıtlanması gerekir. 73 Bu zararların belirlenmesinde göz önünde tutulan kriterler ise, ithal malının fiyatının yerli pazardaki benzer ürün fiyatına göre düşük olması ve bunun için fiyatlarda yükselişi engellemesi, malın son yıllardaki ithalatının toplam içi üretim ve tüketime olan oranlarının artması, söz konusu ithalatın verimlilik, kârlılık, kapasite kullanımı gibi makro ekonomik göstergeleri olumsuz yönde etkilemesidir. Damping tanımında yeralan piyasanın bozulması olayı 1959 yılındaki GATT Genel Kurulunda ele alınmış ve bunun şartları belirlenmiştir. Buna göre damping uygulaması ile bir ülkede pazarın bozulabilmesi için aşağıda belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekir: 1. Belli ülkelerden belirli ürünlerin ithalatında çok hızlı ve önemli artışların olması veya potansiyel bir artış tehlikesinin bulunması, 2. İthal ürünlerin, ithalatçı ülkedeki benzer kalitedeki ürünlerin fiyatlarının çok altında bir fiyatla satılması, 3. Yerli üreticilerin bu durumdan şikâyetçi olmaları veya bu ithalat yüzünden tehlikeli bir duruma düşmeleri, 4. Fiyat farklılıklarının hükümet müdahalesi sonucunda ortaya çıkmamasıdır. Dampingde esas konu, ticari ürünlerin fiyatları olduğu için bu durum, GATT içinde merkezi planlı ekonomiler açısından sorun yaratmıştır. Nitekim 1956 yılında Çekoslovakya, GATT’ın damping tanımının sosyalist ekonomiler için uygulanamayacağını öne sürmüştür. bu ülke, merkezi planlı ekonomilerde iç pazarda malların, üretim maliyetlerinin çok üzerinde fiyatlarla satıldığını fakat bu ürünler ihraç edildiği zaman fiyatlarının iç fiyatların altında tutulduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine GATT’ın 6’ncı maddesinin, sadece özel ticari işletmeler uygulanabileceği kabul edilmiştir. 1990 yılında yürürlükte bulunan 1980 tarihli Anti Damping Kodu’nu 37 ülke onaylamış, 24 ülkede gözlemci statüsü ile Kod’a taraf olmuştur. Bu Kodu kabul eden ülkelerin altışar aylık dönemler içinde geçmişte aldıkları anti damping kararlarını GATT’a bildirmeleri zorunludur. Anti-damping vergisinin uygulanabilmesi için üç aşamalı bir soruşturmanın yapılması gerekir. Birinci aşamada ilgili hükümet; dampingli ithalatın ilgililere zarar 74 vermesi, maddi zarar verme ihtimali yaratması, Pazar bozulmasına yol açması veya bir üretimin yapılmasını geciktirmesi üzerine bir soruşturma başlatır. İkinci aşamada, ilk toplanan bilgilere göre bir damping olayı meydana gelmiş ve bu konuda zarar ortaya çıkmış ise, geçici vergi konur. Üçüncü aşamada, soruşturma sonucunda damping olayı kanıtlanırsa, geçici anti-damping vergisi kesinleştirilir. Soruşturma esnasında dampingli ithalatın, ilgili sektörde bir zarar yarattığının kanıtlanması gerekir. Bu zarar, ithalat sebebiyle sektörde ortaya çıkan olumsuz etkilerdir. bunlar; Kâr paylarının ve satışların azalması, pazar payının daralması, kapasite kullanım oranlarının, prodüktivitenin ve istihdam seviyesinin düşmesi, ücretlerin artmaması, sektördeki büyümenin ve yatırımların durması gibi gerçek veya potansiyel etkilerdir. Bu faktörlerden biri veya birkaçının birlikte bulunması karar almada yeterli sebeptir. Anti-damping soruşturması, yabancı ihracatçıların faaliyetlerini kapsar. Tek ülke ve hatta tek bir şirkete karşı açılabilir. Yeni Anti-Damping Kodu, anti-damping vergileri konusunda gelişme yolunda olan ülkelerin çıkarlarının korunmasına ilişkin bazı önlemler getirmiştir. Sübvansiyon Kodu ile de bu önlemler aynen benimsenmiştir. Buna göre; 1. Gelişme Yolundaki Ülkelere karşı alınacak anti damping önlemlerinde, bu ülkelerin özel durumlarına dikkat edilecekti. 2. GYÜ’lere yönelik anti damping vergisi konulmadan önce diğer çözüm yolları aranacaktır. 3. Sübvansiyonların, GYÜ’lerin ekonomik kalkınma programlarının bir parçası olduğu hesaba alınarak, bazı durumlarda bu ülkeler için sübvansiyonların kaldırılması istenmeyebilecektir. GATT tarihinde ilk defa anti damping vergisi, Şubat 1955’de İsveç tarafından İtalya’ya karşı uygulanmıştır. İtalyan naylon çoraplarına konan anti-damping vergisi, birkaç ay sonra bu ülke tarafından kaldırılmıştır. Günümüzde bu vergi, sanayileşmiş ülkelerin karşılaştırılmalı üstünlüklerini kaybettikleri dallarda yoğunlaşmakta ve bu ülkelerce uygulanmaktadır. GYÜ’lerin anti-damping vergisine sıkça 75 başvurmamalarının sebebi, bu konuda yeterli bilgiye ve sistemi işletecek kurumlara sahip olmamalarıdır. Uygulamada misilleme ya da damping politikaları, ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların derinleşmesine yol açabilmektedir. Önemli bir tartışma konusu, üzerinde damping kuşkusu bulunan mallarda hangi oranlarda bölgesel girdilerin kullanıldığıdır. Haziran 1987’de AB, Birlik üyelerinde montajı yapılan ve ithal girdilerinin kullanıldığı mallara anti damping vergisi uygulanabileceğini kararlaştırmıştır. Amaç, damping yapan ülkelerin dolaylı yoldan cezadan kaçmalarını önlemekti. Bu kararın sonucunda AB içinde montaj yapan Japon elektronik firmaları, büyük zarar görmüştür. AB kararın GATT çerçevesinde olduğunu savunurken, Japon firmaları durumu GATT’a götürmüşlerdir. GATT panel Raporu, Japonya lehine sonuçlanmıştır. Çünkü Japonların AB sınırları içinde montaj yaparak anti damping uygulamasından kaçmaları, GATT’ta herhangi bir hükümle açık bir çelişki oluşturmamaktadır. Uruguay Nihai Senedi’nin yürürlüğe girmesinden 5 yıl sonra hükmünü kaybedecek, anti-damping vergilerinden kaçmak için üretim yerini değiştirenlere uygulanacak kurallar belirlenecektir. 1.6.11.8. DTÖ Ve Sübvansiyonlar Sübvansiyonlar, devlet eliyle piyasalarda haksız rekabet yaratılmasıdır. İster dolaylı ister doğrudan yapılsın, firmalara, uluslararası pazarlara girmek veya bu pazarlara yerleşmek amacıyla devletlerin sağladıkları desteklerin tamamı sübvansiyon olarak tanımlanabilir. GATT Anlaşmasının 6. Maddesinde haksız rekabet araçlarının ticareti koruma amacıyla kullanılamayacağı ifade edilmiş, ayrıca 16. Maddesinde sübvansiyonlar konusu yer almıştır. Ancak, sübvansiyonlar konusunda esas düzenleme Tokyo Turu sonucu benimsenen Sübvansiyonlar Kodu ile yapılmıştır. Sübvansiyonlar Kodu'na göre, bir ülke, başka bir ülkenin sübvansiyonları nedeniyle, kendi üretim veya ihracatına zarar verdiğini ispatlarsa, telafi edici vergi uygulama hakkına sahiptir. Ancak bu vergiler, rekabeti bozmamak amacıyla, uygulanan sübvansiyon oranını veya miktarını aşamaz. 76 Firmaların katlandıkları her türlü maliyetler sübvansiyonlaştırılabilir. Örneğin, vergi indirimleri, muaflık ve istisnaları, vergilerin affedilmesi, birikmiş sigorta primi borçlarının affedilmesi, sanayiye ucuz enerji sağlanılması, düşük faizli tarımsal krediler gibi. 1. İhracat Sübvansiyonları: GATT’ın daha önceki Tokyo Turu’nda görüşülen Sübvansiyonlar Kodu son Uruguay Turu’nda Nihai Senet içine dâhil edilmiştir. Böylece Anlaşmaya imza koyan ülkelerin buna uyma zorunluluğu otomatik hale getirilmiştir. Uruguay Turu ile, spesifik sübvansiyon kavramı getirilmiştir. Eğer bir sübvansiyon, sadece bir firmaya, bir sanayiye veya bir firmaya da sanayi grubuna uygulanıyorsa, bu tür sübvansiyonlara spesifik sübvansiyon denilmektedir. Nihai Senete göre sübvansiyon, devlet veya herhangi bir kamu kuruluşu tarafından bir mâli katkının olduğu durumlardır. Sübvansiyonları üç ayrı kategoride sınıflandırmıştır. Bunlar yasaklanmış sübvansiyonlar, karşı önlem alınabilir sübvansiyonlar ve karşı önlem alınmayan sübvansiyonlar olmak üzere üçe ayrılmıştır. 2. Yasaklanmış Sübvansiyonlar: Yasaklanmış Sübvansiyonlar Anlaşmaya ek olarak verilen ihracat sübvansiyonları listesinde yer almaktadır. Bunlar: a. Hükümetler tarafından ihracat performansına bağlı olarak doğrudan yapılan sübvansiyonlar, İhracata prim verilmesi anlamına gelen döviz muhafaza imkânına yol açan (ihracatçının kazandığı döviz yurt dışında tutabilme imkânı) uygulamalar, b. İhraç malları için iç piyasada avantajlı taşıma ücretleri uygulaması, c. İhraç amaçlı üretime, tüketim amaçlı üretimden daha elverişli şartlarda ithal veya yerli mal ve hizmet sağlanması, d. Ödenmesi gereken dolaysız vergiler ile sigorta primlerinin, ihracatla ilgili üretimde muafiyeti, iadesi veya ertelenmesi, 77 e. İhracata dönük üretimde dolaysız vergi matrahının hesaplanmasında, iç tüketime dönük üretime göre avantaj sağlanması, f. İhracata yönelik üretimde kullanılan mal ve hizmetlerin daha önceki üretim aşamalarına ait kümülatif dolaylı vergilere, iç tüketime dönük üretime göre daha yüksek oranda muafiyet tanınması, bu vergilerin iadesi veya ertelenmesi (KVD iadeleri hariç), g. İhraç mallarının üretim maliyetlerine giren ithal mallarına tanınan vergi iadesi veya indirimi oranlarının normal ithalata tanınandan daha yüksek tutulması, h. İhracat kredi garantisi veya sigortası programlarının, uzun dönemde doğan giderleri karşılamayacağı açık olan prim oranlarıyla yürürlüğe konması, i. Hükümetlerce ihracatçılara serbest piyasa şartlarından daha elverişli ihracat kredisi sağlanması veya kredi temininde ortaya çıkan gider ve kayıpların üstlenilmesi, j. GATT kurullarına göre ihracat sübvansiyonu oluşturan ve devlet hazinesine yük olan diğer bütün uygulamalar. Bu sübvansiyonların uygulandığı kanısında olan ülke, uygulamayı yapan ülkeden danışma talep edilebilir. Bu talebin yapılışından sonra geçen 30 gün içinde taraflar durumu aydınlatarak karşılıklı olarak kabul edilebilecek bir çözümde uzlaşmaya çalışacaklardır. Bundan sonuç alamazlarsa şikayetçi taraf Anlaşmazlık Çözüm Organına başvuracak, bu organ gerek gördüğü taktirde panel kuracaktır. Panel, nihai raporunu ilgili ülkelere ve diğer tüm üye ülkelere gönderir. Panel, yasaklanmış sübvansiyonun varlığını belirlediği takdirde, kendisinin tâyin ettiği zaman içinde bunun kaldırılmasını tasfiye eder. Tavsiyeye uyulmaz ise, Anlaşmazlık Çözüm Organı, temyiz yolu açık olmak şartıyla şikayetçi ülkeye “karşı önlem alma” ve daha önce verilen tavizler ile taahhütlerin askıya alınması yetkisini vermektir. 78 1. Karşı Önlem Alınabilir Sübvansiyonlar: Bir sübvansiyon uygulamasının, diğer üye ülkelerin çıkarlarını olumsuz yönde etkilememesi gerekir. Sübvansiyon, aşağıdaki sonuçları yaratmamalıdır: Bir üye ülkenin yerli sanayiine zarar vermemelidir. Diğer üye ülkeler lehine ortaya çıkacak bir kazancın yok edilmesine veya eksik oluşmasına yol açmamalıdır. Bir üye ülkenin çıkarlarına ciddi zarar getirmemelidir. Ciddi zararın var olduğu durumlar şunlardır: Bir ürüne değer üzerinden verilen toplam sübvansiyonların ürünün değerinin yüzde 5’ini aşması, bir sanayi veya bir işletme tarafından sürdürülen işletme zararlarının kapatılmasına yönelik olması ve devlet tarafından borçların affedilmesi veya borç geri ödemelerinin karşılanması. Yukarıda belirtilen sübvansiyonların ciddi zarar sayılabilmesi için aşağıdaki şartların varlığı da gereklidir: Sübvansiyon yapılan malın fiyatının, aynı pazardaki bir başka ülkenin benzer mallarının fiyatına oranla belirgin bir şekilde düşük olması, Sübvansiyonu yapan ülkenin, önceki 3 yıl ortalamasına oranla dünya pazarındaki payının artması. Bu şartlar varsa, ortada ciddi zarar var demektir. Karşı önlem Alınabilir Sübvansiyon uygulanması iddiası durumunda şikayetçi tarafın izleyeceği yol, yasaklanmış sübvansiyonlarda olduğu gibidir. Taraflar bu defa 50 gün içinde anlaşamazlarsa, Anlaşmazlık Çözüm Organı ’na gidilmektedir. Ardından gerekirse panel oluşturulmaktadır. Panel, söz konusu sübvansiyona atfedilen zararın tesbitini yaptığı takdirde, bu sübvansiyonun kaldırılmasını diğer taraftan istemektedir. Bu çağrıdan itibaren 6 ay içinde gerekenler yapılmadığı takdirde. Anlaşmazlık Çözüm Organı şikayetçi tarafa karşı önlem uygulama yetkisi vermektedir. Burada da panel raporlarına temyiz yolu açıktır. 2. Karşı Önlem Alınmayan Sübvansiyonlar: Spesifik olmayan sübvansiyonlar. Spesifik olmakla birlikte aşağıda belirtilen şartlara uyan sübvansiyonlar Firmalarca veya yüksek eğitim ve araştırma kuruluşlarınca firmalarla yapılan ve sözleşme bazında yürütülen araştırma faaliyetleri için yapılan yardımlar. Ancak yardımın, sınai araştırma giderlerinin yüzde 75 79 ’ni ya da pazara giriş öncesi geliştirme faaliyeti giderlerinin yüzde 50’sini aşmaması gerekir. Bir üye ülke topraklarında, bölgesel kalkınma genel çerçevesi içinde dezavantajlı bölgelere verilen ve spesifik olmayan yardımlar. Ancak bu yardımların aşağıda belirtilen şartlara uyması gerekir. a. Her dezavantajlı bölge coğrafi, ekonomik ve idari kimliği ile açık bir şekilde belirlenmelidir. b. Bölgenin dezavantajlılığı, tarafsız ve objektif kriterlere dayanmalı, bölgenin sorunlarının geçici nitelikteki şartlardan kaynaklandığına işaret edilmeli, bu tür kriterler yasa, tüzük veya diğer resmi belgelerde açıkça belirtilmiş olmalıdır. c. Kriterler, belirli ekonomik gelişmişlik ölçüleri de içermelidir. Bu konuda kişi başına düşen gelir veya kişi başına GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) esasa alınabilmektedir. Alternatif olarak işsizlik oranı da esas alınabilmektedir. Mevcut tesislerin, firmalara ek mali yük getiren yeni çevre mevzuatına adapte edilmesine yönelik yardımlar. Bu yardımların şu şartlara uyması gerekmektedir: Yardım, bir defaya mahsus olmalıdır. Adaptasyon giderlerinin yüzde 20’si ile sınırlı olmalıdır. Yardım doğrudan çevre kirliliğindeki planlanan azalmayla bağlantılı ve uygun ölçüde olmalıdır. Yeni ekipman ve/veya imalat prosesini benimseyebilecek olan tüm firmalara açık olmalıdır. Karşı önlem alınmayan sübvansiyon uygulamalarında ülke, bunun kendi sanayiinde ciddi ters etkiler yaptığı kanısında olduğu takdirde, sübvansiyon uygulayan ülkeden danışma talep edebilir. Danışma yoluyla her iki taraf için makul bir çözüm bulunamazsa, şikayetçi taraf durumu Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Komitesi’ne bildirir. Eğer Komite inceleme sonucunda iddia edilen ters etkinin geçerli olduğuna karar verirse, sübvansiyonu veren ülkeye ters etkileri telafi edecek değişikliği yapmasını önerir. Eğer 6 ay içinde söz konusu tavsiyenin dikkate alınmadığı görülürse, o zaman Komite, şikayetçi ülkeye uygun olan karşı önlemleri alma yetkisi verir. 80 1.6.11.9. DTÖ ve tekstil ve hazır giyim sektörü GATT Anlaşması çerçevesinde hazır giyim ve tekstilde uygulanan gümrük vergileri ve miktar kısıtlamaları, 1995’den sonraki 10 yıl içerisinde tamamen kaldırılacaktır. Bu kararların amacı, 1974’de imzalanan (MFA) Çok Elyaflılar Sözleşmesini yürürlükten kaldırmaktır. Çok Elyaflalar Sözleşmesi tekstil ve giyim ihraç eden bir ülke ile bu ürünleri ithal eden ülkenin karşılıklı anlaşmaları sonucunda, ihracatçı ülkenin ihracatını gönüllü olarak kısıtlamasını öngörüyordu. Bu sektör ürünlerinin GATT’a uyumu, üç aşamada gerçekleştirilecektir. 1. 1 Ocak 1995’te başlayan ilk aşamada, taraflar Anlaşma’daki özel listelerde belirlenen ürünleri 1990 yılı toplam ithalat hacimlerinin %16’dan az olmayacak şekilde GATT’a entegre edeceklerdir. 2. İkinci aşamanın başında, (1 Ocak 1998’de), bu ürünlerin GATT’a entegrasyonu 1990 yılı toplam ithalat hacminin %17’den az olmayacak şekilde gerçekleştirilecektir. 3. 1 Ocak 2002 tarihinde başlayacak olan üçüncü ve son aşamada ise, bu oran yine 1990 yılı toplam ithalat hacminin, %18’den az olmayacaktır. Geçiş dönemin sonunda 1 Ocak 2005 tarihinde tekstil ürünlerinin GATT’a tamamen entegrasyonu sağlanacaktır. Çokelyaflılar Sözleşmesi’nin kısıtlamaları 31 Aralık 1994 ’te yeni bir Anlaşmaya taşınacak ve bunlar tamamen ortadan kalkana kadar bu Sözleşme ile düzenlenecektir. Kısıtlama altında bulunan ürünler için hangi aşamada olunursa olunsun Anlaşma, Çokelyaflılar Sözleşmesi’nde belirlenen karşılıklı ticaret hacminin yıllık büyüme oranını arttırmak için bir formül oluşturulacaktır. Buna göre, birinci aşamada büyüme oranı, Çokelyaflılar Sözleşmesi’ndeki kısıtlamalar için belirlenen büyüme oranından en az %16 oranında, ikinci aşamada (1998-2001) yıllık büyüme oranı birinci aşamanınkinden %25 oranında, üçüncü aşamada ise yıllık büyüme oranı ikinci aşamanınkinden %27 oranında daha fazla olacaktır. Uruguay Turu’nda tekstil ve konfeksiyon malları ticaretinin belirli bir süre sonra çoktaraflı ticaret kurallarına 81 tabi tutulmasının 15.12.1993’de kabul edilen Nihai Senet’le kararlaştırılmış olmasının, ülkelerin ihracatını arttırıcı etkide bulunması beklenmektedir. 1.6.11.10. DTÖ ve tarım sektörü GATT Anlaşması, tarım sektörünü çoktaraflı ticaret kuralları dışında tutmuştur. 2. Dünya Savaşı sonrasında hiçbir ülke, tarımın liberalizasyon kapsamına alınmasını istememiştir. Konu, Uruguay görüşmelerinde ele alınmış ve tarım ticaretinin de çok taraflı ticaret kurallarına belirli bir süre sonra tabi tutulması, 15.12.1993 ’te Nihai Senetin imzalanmasıyla kararlaştırılmıştır. Uruguay Turu tarım görüşmelerinde, tarım sektöründe bir reform süreci başlatılarak, bu sektördeki ticaretin piyasa kurallarına göre işlemesini sağlamak amaçlanmıştır. Serbest ticareti ve rekabeti bozucu mali yardımların ve ithalat engellerinin, Anlaşma uygulamaya konulduktan sonraki 6 yıl içinde azaltılması öngörülmektedir. Tarım konusunda alınan kararlara göre iç destekleme olarak yapılan sübvansiyonlar %15, tarım ürünleri ihracatı olarak yapılan sübvansiyon ise bütçe harcamalarında %36, miktar olarak da %21 oranında azaltılacaktır. Diğer taraftan asgari destek durumunda iç desteğin azaltılması gerekmektedir. Diğer taraftan asgari destek durumunda iç desteğin azaltılması gerekmektedir. Buna göre, yapılan yardım, üretim değerinin gelişmiş ülkelerde % 5 ‘ini, GYÜ’lerde ise %10 ’nu geçememektedir. Ticaret veya üretim üzerinde bozucu etkileri olmayan veya çok az bozucu etkiye sahip iç destekleme politikaları da indirim taahhüdü dışında bırakılmaktadır. Tarım ithalatındaki tarife dışı engeller gümrük vergilerine çevrilecek ve % 36 oranına çekilecektir. İhracat sübvansiyonları, bütçe harcamalarının ve sübvansiyon miktarının azaltılması şeklinde indirim taahhüdüne tabi olacaktır. İndirim için 1986-1990 dönemi esas alınmaktadır. Gelişmiş ülkelerin bütçe harcamaları ve sübvansiyon miktarları 1993-1999 yılları arasında sırasıyla % 36 ve % 24 oranlarında azaltılacaktır. GYÜ’ler için bu oranlar % 24 ve %16 olacak ve indirimler 10 yıl 82 içinde gerçekleştirilecektir. Kalkınmakta olan ülkeler ayrıca tarım ürünlerinin ihracatında pazarlama maliyetlerini azaltmak amacıyla yapılan sübvansiyonları ve iç sevkiyata tanınandan daha elverişli taşıma şartlarını ihracata yönelik sevkiyatlar için uygulayabileceklerdir. Japonya ve Güney Kore, pirinç pazarlarını kademeli olarak açacaklar, ayrıca tropik ürünlere uygulanan gümrük vergileri % 40 oranında azaltılacaktır. 1.6.11.11. DTÖ ve devlet yardımları Haksız rekabeti önleyici önlemler çerçevesinde ithalatçı ülkeler, devlet yardımları ile yapılan ihracata karşı telafi edici vergiler ile korunmaktadırlar. Uruguay Turu sonunda bu vergiler konusunda da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre; 1. Uluslar arası ticareti etkileyen her türlü sübvansiyonlar ve telafi edici önlemlere ilişkin tüm GATT disiplinlerinin güçlendirilmesine imkan tanımak, 2. Bu disiplinlerin iyileştirilmesi yönündeki gelişimin dengeli olmasını gözetmek, 3. GATT’dan kaynaklanan hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesini temin etmek ve bu hak ve yükümlülüklerin uygulanmasına ilişkin açıklık ve tahmin edilebilirliği sağlamak hedef alınmıştır. Bu kapsamda devlet yardımlarının yasal olup olmadığının belirlenmesine, bunlardan bir kısmının yasaklanmasına, diğer kısmına ise uluslararası rekabete zarar vermediği sürece izin verilmesine karar verilmiştir. Sübvansiyon tanımı ayrıntılı olarak ele alınmış ve bazı sübvansiyonlar kesin olarak yasaklanmıştır. GYÜ’ler için lehte ve farklı muameleyi içeren hükümlere yer verilmiş, bu ülkelerin mevcut sübvansiyonlarını 8 yıl içinde ortadan kaldırmaları öngörülmüştür. Söz konusu 8 yılın sonunda, ilgili ülkeler en fazla 2 yıl ek üre kullanabileceklerdir. 83 1.6.11.12. DTÖ ve Korunma Önlemleri Korunma Önlemleri, ülkelerin kendi sanayilerinde önemli bir zarar tehdidi yaratan ithalatlara karşı kullandıkları araçların başında gelmektedir. Özellikle Avrupa Birliği ve ABD, yeni sanayileşmiş ülkelere gönüllü ihracat kısıtlaması uygulamaktadırlar. Bir üye, bir malın artan miktarlarda ülkesine ithal edildiğini ve bu ithalatın yerli sanayine ciddi zarar verdiğini belirlerse, bu Anlaşmada belirtilen kurallara uygun olarak korunma önlemi uygulayabilecektir. Ciddi zarar ifadesinden, söz konusu yerli sanayi dalında genel ve belirgin bir bozulma olduğu anlaşılmalıdır. Korunma önlemleri ithal edilen malın kaynağına bakılmaksızın ve ayırım yapılmadan, sadece ciddi zararı önleyecek veya düzeltecek boyutta uygulanabilecektir. Kısıtlamayı yapan üye, o malda öneli çıkarı bulunan bütün tedarikçi üyeler ile uzlaşma yoluna gidilecektir. Uruguay Turu sonunda alınan kararlar sonucunda koruma önlemleri, 4 yıldan fazla süremeyecek ve kademeli olarak ortadan kalkacaktır. Gizli teşvik ve koruma önlemleri kaldırılacak, gelecekteki kullanımları da engellenecektir. 1.6.11.13. DTÖ ve sanayi sektörü Dünya ekonomisinde gelişmiş ülkelerin sanayi ürünlerine uyguladıkları gümrük vergileri, ortalama %5 ’dir, bu vergi oranının 1940’lı yıllarda oranların %40 altına kadar çekilebilmiş olması, GATT’ın büyük başarısıdır. Uruguay Turu’nda uzlaşmaya varılan kararlara göre sanayileşmiş ülkeler tarafından sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergileri üçte bir oranında azaltılacak ve sanayi ürünü ithalatının %40’ından fazlası vergisiz ithal edilecektir. İlaç iş makinaları, tıbbi teçhizat, çelik, mobilya, tarım araçları, alkolsüz içecekler, kereste, kağıt ve oyuncak ticaretinde uygulanan gümrük vergileri ve kotalar tamamen kaldırılacaktır. Uruguay turu sonuçlarına göre gelişmiş ülkeler sanayi ürünlerine uyguladıkları gümrük tarifelerini 1995 yılı başından itibaren dört yıl içinde %34 oranında düşüreceklerdir. 84 Böylece Uruguay turu öncesinde sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergileri ortalama olarak % 4.7 ’den yüzde 3 ’e düşürülecektir. 1.6.11.14. DTÖ ve Teknik Engeller Ürünlerin tüketici ve çevre için güvenli olmasını sağlamak amacıyla ülkeler, bazı standartları kullanmaktadırlar. Fakat bu değişik standart uygulamaları farklı ticaret engellerini de oluşturabilmektedir. Uruguay Turu bu konu da çalışmalar yaparak, bir çok alanda gerekli teknik normları sağlamak için daha geniş kurallar düzenlenmiştir. Testler ve lisans süreçleri uluslararası ticaret için gereksiz engeller oluşturamayacaktır. Bunların yanı sıra hayvan teknik anlamda çevre, tarım, sanayi ürünleri, ile ilgili üretimden, lojistiğe, depolamadan taşımacılığa yeni standartlar oluşturularak konu mal ticaretine ilişkin güvenlik önlemleri üzerine konulmuş kısıtlamalarda zamanla kaldırılacaktır. 1.6.11.15. DTÖ ve Kamu İhaleleri İle Kamu’nun satınalma politikaları Uluslararası kamu ihalelerinin kapsamı, çeşitli hizmetleri, kamu işlerini, bölgesel ve yerel yönetimlerin ihalelerini ve kamu hizmet kurumlarını da içerisine alacak şekilde genişletilecektir Uruguay Turu Nihai Senedi, kamu alımlarını uluslararası kurallara bağlamış ve bu kurallar bütün üyeler için zorunlu olmuştur. GATT tarafından hazırlanan Devlet Alımları Kodunu kabul eden ülkeler, devlet satın alımları için ihale açmak ve bu ihalelerde daha açık davranmak zorundadırlar. Kod hükümleri 130.00 SDR ve daha fazla değerdeki devlet alımları için geçerlidir. Kamu ihalelerinde, yerli üreticilerin korunması ile onlar lehine ayırımcı işlemler yapılması yasaklanmıştır. Çünkü günümüzde devlet, en küçük üründen en ileri teknoloji gerektiren mala kadar her alanda en büyük alıcıdır. Dolayısıyla bu alanda uluslararası rekabeti sağlamak, serbest dış ticaret açısından zorunlu olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye gözlemci statüsündedir. 85 1.6.11.16. DTÖ ve GATT kurallarının gözden geçirilmesi Uruguay Turu sonucunda GATT kurallarının bir kısmının gözden geçirilmesi konusunda fikir birliğine varılmıştır. Gözden geçirilecek kurallar şunlardır: 1. Değerlendirme kodları, 2. İthalat izinleri, 3. KİT’lere uygulanan hükümler, 4. Gümrük birliği anlaşmaları ve serbest ticaret bölgeleri, 5. GATT kurallarının dışında kalan ticaret uygulamaları, 6. Ödemeler dengesi zorluklarının giderilmesinde kamu müdahaleleri izinleri, 7. Ulaşım öncesi muayeneler, 8. Yabancı sermayeye uygulanacak ticari kısıtlamalar, 9. Menşe kuralları. 1.6.11.17. DTÖ ve TRIMS Nihai Senet, bazı yatırım önlemlerinin ticareti kısıtladığını kabul etmektedir. Bu amaçla, TRIMs’leri gösteren bir liste Senete eklenmiştir. Liste, yerli girdi kullanma zorunluluğu ile bir işletmenin satın alabileceği ya da ihracat için kullanabileceği ithal mallarının miktar ve değerini sınırlayan önlemleri kapsamaktadır. Senet, tüm çelişkili TRIMs’lerin GATT ’a bildirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bunların, gelişmiş ülkelerde iki yıl, GYÜ’lerde beş yıl, az gelişmiş ülkelerde ise yedi yıl içinde uygulamadan kaldırılmalarını hükme bağlamaktadır. Senet, bu amaçla bir 86 Komite oluşturmuştur. Bu Komite, diğer görevlerinin yanı sıra, bu taahhütlerin uygulanmasını da izleyecektir. 1.6.11.18. DTÖ ve dış ticarete etkisi Gelişmiş ülkeler Nihai Sened’in uygulanması ile, GYÜ’lerin de yararlandıkları haklar karşılığında, kalkınma seviyelerine uygun bir disiplin altına girmelerini ve sorumluluk üstlenmelerini beklemektedirler. Böylece uluslar arası ticarete yeni kuralların uygulanması ile, ülkeler eski sisteme göre daha fazla yarar sağlayacaklardır. Sağlanacak yararın büyüklüğü, önemli ölçüde ülkenin dünya ticaretindeki payı tarafından belirlenecektir. Dolayısıyla dünya ihracatının dörtte üçünü gerçekleştiren Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Doğu Asya’daki gibi ülkeler, ihracatları az olan ülkelere göre daha çok kazanacaklardır. Ticaretin liberalleşmesinden en fazla yararlanacak olanlar, çokuluslu şirketler ve OECD üyeleridir. Uruguay Turu bu şirketlere stratejik bir güven sağlamaktadır. Ürün ticareti, hizmet ticaretine, TRIPs ve TRIMs’lere bağlanmıştır. Çok Uluslu Şirketler küreselleşmeyi destekledikleri için, bu ilişki, patentlerin uzun süre korunması ve dünyanın herhangi bir yerinde yatırım yapma serbestliği ile bu şirketlere bir genişleme ortamı sağlayacaktır. Hizmet ticareti, TRIPs ve TRIMs’ler uluslararası kurallara bağlı olacaklar ve denetimleri uluslararası platformlarda yapılacaktır. 1.6.12. DTÖ ve Türkiye Ülkemiz Uruguay Round sonunda Marakeş’te DTÖ’nü kuran anlaşmayı imzalamıştır. Bu kapsamda çıkartılan Bakanlar Kurulu Kararı ile 26 Mart 1995 tarihinden itibaren DTÖ'ye kurucu olarak üye olmuştur. DTÖ üyeleri arasında GYÜ'ler grubunda yeralan ülkemiz, “Uruguay Round” anlaşmalarında öngörülen taahhütlerini yerine getirmiştir. Ülkemiz DTÖ'de GYÜ'ler grubunda yer almakla birlikte 01.01.1996 tarihi itibariyle AB ile tamamlanan Gümrük Birliği çerçevesinde 87 Uruguay Round taahhütlerinin çok daha ötesine giderek uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi konusunda diğer üye GYÜ'lerin ilerisinde bulunmaktadır. 88 2. KÜRESEL TİCARETTE TEKNİK ENGELLER 2.1.KÜRESEL YENİ KORUNMA KURALLARI Tarifelerdeki indirimlere paralel olarak 1980'ler sonrasında, normlar, yönetmelikler, sübvansiyonlar, gönüllü kısıtlamalar, devalüasyon ve anti damping önlemleri gibi tarife dışı sayılabilecek bir takım yeni koruma önlemleri ortaya çıkmıştır. Tarife dışı engellerin tanımının son derece tartışmalı olduğu açıktır: örneğin tüm AB şirketlerine de uygulanan AB çevre kuralları veya sağlık normları gerçekten bir tarife dışı engel midir? Yoksa bu gibi önlemler ülkelerin kendi toplumsal yaşamına uygun aldığı kararlar mıdır? GATT 'dan bu yana tarife korumalarının yerini daha akılcı olarak nitelenen sübvansiyonlar ve pazara giriş imkanları almaktadır. Detaylı bir incelemede aslında son 20 yılda daha çok serbestleşmeden ziyade tarife indiriminden söz edilebilir. Tarifeler ile koruma yönünde bir geri dönüş olması beklenmemektedir (Oğuz, 2004: 94–95). Ancak gelecekteki dış ticarette kilit rol oynayacak bazı kaçınılmaz konular vardır: 1. Tarımdaki gelişmeler gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere karşı iyi niyetinin bir göstergesi olacaktır. 2. Fikri mülkiyet hakları özellikle bilgi teknolojilerindeki gelişmeler nedeniyle son derece önemlidir. Fikri mülkiyet haklarına riayet edilmemesi geliştirme ve yaratıcılığı frenleyeceğinden kalkınmanın önünde bir engel oluşturacaktır. 3. Menşe kuralları iki ülke bloğu arasındaki ticareti direk etkileyecek niteliktedir. 89 Özellikle son 10 yıldaki tarife indirimine paralel olarak sınırların dışında oluşan yeni engeller yükselmiştir. Tarifelerin indirilmesi konusunda varılan uluslararası uzlaşma sonrasında tarife dışı engellerin yaygınlığı ve etkinliği ortaya çıkmıştır. Bir ülke tek taraflı olarak tarifelerini arttırmaya gücü olmadığında diğer daha az maliyetli korunma önlemlerini tercih etmektedir. İthalat izinleri, gönüllü ihracat kısıtlamaları gibi önlemlerde bir azalma olmasına karşın miktar kısıtlamaları, standartlar, normlar daha fazla kullanılır olmuştur. Tarife dışı engel olarak adlandırılan önlemlerin tamamının ticarette koruma aracı olarak kullanıldığını söylemek de zordur; çünkü bazı önlemler adil rekabeti veya sıhhi korumayı veya beslenme güvenliğini sağlamaya yöneliktir. Ancak, tarifeler indikçe bu engellerin arttığı saptanmaktadır (İto, 2006: 25–26). Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin bu standartlara cevap vermesi, testler, üretim prosedürlerine getirdiği ek maliyetler nedeniyle son derece güçtür. Tüm bu yeni korunma kuralları GATT 94 anlaşması ile belirmiştir (Oğuz, 2004: 94–95). 1. Ticarette Teknik Engeller Anlaşması 2. Menşe Kuralları Anlaşması 3. Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması 4. GATT-94'ün 4.Maddesinin Uygulanmasına Dair Anlaşma (Anti-damping Önlemleri İşleyişi) 5. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS) 90 2.2.KÜRESEL TİCARETTE ENGELLER 2.2.1.Tarife ve Tarife Dışı Engeller Uluslararası ticaret, malların, hizmetlerin ve sermayenin ülke sınırları ya da bölgeler arasında değişimini ifade eder. Birçok ülkede ise, uluslararası ticaret uğraşıları, o ülke Gayri Safi Yurt içi Hasılası’nın (GSYH) önemli bir kısmını teşkil eder. Uluslararası ticaret binlerce yıldan beri insanlığın önemli bir uğraşısı olmasına rağmen, günümüz itibarı ile iktisadi, toplumsal, kültürel ve siyasi etkileri yoğun biçimde hissedilir hale gelmiştir. Ülkelerin sanayileşme hızının yükselmesi, küreselleşme ile birlikte bilgi, iletişim teknolojileri ve taşımacılığın hızla gelişmesi hem uluslararası ticaret işlemlerini kolaylaştırmakta, hem de önemli etkilerde bulunmaktadır. Bu bağlamda, uluslararası ticaretin gelişmesi, küreselleşmeden ayrılamayacak bir süreç olarak devam etmektedir. Artık sınırların iyice azaldığı ve ülke iktisatlarının birleşmeye başladığı bir dünyada uluslararası ticaretin serbestçe gerçekleştirilemediği bir ortamda, ülkeler sınırlı üretim faktörleri ve gidiler ile ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalırlar (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 70-73; Hill, 2009: 6-8; Keegan, Gren, 2013: 50; Cullen, Parboteeah, 2010: 7-13; Johnson, Turner, 2006: 4-8; Stonehose ve diğerleri, 2004:4-6; Ball ve diğerleri, 2004: 8-12; Wild ve diğerleri, 2003: 4-8, Daniels, Radebaugh, 2003: 6-8; Harrison ve diğerleri, 2000: 4-6; Kotabe, Helsen, 1998: 2-6). Uluslararası ticaret, aslı itibarı ile yerel ticaret uğraşılarından çok farklı bir işlem değildir. Temel fark ise, uluslararası ticaretin daha maliyetli olması ve daha çok deneyim gerektirmesidir. Maliyetin artması ise genelde uluslararası ticaret uğraşıları yerin getirirken karşılaşılan tarife ve tarife dışı engellerden kaynaklanır. Uluslararası ticaretin, yerel uğraşılardan diğer bir farkı ise, ulusal sınırlar içinde emek akışkan olduğu halde, bunun yerine uluslararası ticarette mal, hizmetler ve diğer girdilerin akışkan olmasıdır (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 178-184; Hill,2009: 538-540; Keegan, Gren, 2013: 248-250; Cullen, Parboteeah, 2010: 244-248; Taoka, Beeman, 1991: 353-355; Stonehose ve diğerleri, 2004: 41-46; Ball ve diğerleri, 2004: 58-64; 91 Wild ve diğerleri, 2003: 138-144; Daniels, Radebaugh,2003: 9-12; Harrison ve diğerleri, 2000: 6-8; Kotabe, Helsen, 1998: 6-14). Bu akışkan olan mal, hizmet ve girdilerin önündeki en önemli engel tarife ve tarife dışı engellerdir. Tarife en yalın tanımı ile ürünün ülkeye girişi esnasında uygulanan vergidir. İthal edilen ürünlerin maliyetini arttırır ve devletlere önemli gelirler sağlar. Tarife dışlı engeller ise, uluslararası ticareti vergi haricinde kısıtlayan uygulamalardır. Bazı örnekleri ise, ithalat kotaları, teknik sınırlamalar, ambargo, damping karşıtı önlemler, lisanslar, gümrük işlemlerinin aşırı bürokrasiye tabi olması, munzam gümrük vergisi, menşe kurallar ve yerel girdi kullanma mecburiyetleridir. Tarife dışı engellerin kullanılması, özellikle Dünya Ticaret Örgü (DTÖ) anlaşmaları ile tarifelerin önemli derecede indirilmesi ile hız kazanmıştır. Tarife dışı engeller sadece belirli iktisadi sebepler ile ithalatı kısıtlama amaçlı değildir. İktisadi sebepler yanında sağlık, emniyet, gıda güvenliği ve kaynakların tükenmemesi için tarife dışı engeller uygulanabilir (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 238– 240; Keegan, Gren, 2013: 253–254; Hill, 2009: 206; Cullen, Parboteeah, 2010: 252; Johnson, Turner, 2006: 142–148; Stonehose ve diğerleri,2004: 47; Ball ve diğerleri, 2004: 123). “…sorunlarından bir diğeri de tarife dışı engellerden oluşmaktadır. Kotalar, standartlar ve sağlık şartları gibi sınırlamalar ihracat işlemini güçleştiren engeller olarak ortaya çıkmaktadır” (Bağrıaçık, 1989: 125). 2.2.1.1.Tarife ve Tarife Dışı Engellerin uygulanma nedenleri Uluslararası ticaret işlemlerinde tarife ve tarife dışı engelleri uygulamamanın çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan ilki ürünlerin ucuz ithalatını kısarak ülke içindeki istihdam olanaklarını ve sanayi dallarını korumaktır. Rekabet yeteneği yüksek ve ucuz ürünlerin ithalatı, ülke içinde yerli rekabeti arttırarak, yerli sanayi dallarını dışlama etkisi bakımından tehdit edebilir. Oluşabilecek olası yoğun rekabete dayanamayan yerel işletmeler maliyetleri kısmak için üretim hacminin azaltılması ve 92 işçi çıkartma yoluna başvurabilir. Bu durumda doğal olarak yerel sanayi dalları ve iktisada zarar verir. Uluslararası ticarete çeşitli engeller koymanın diğer bir nedeni de tüketicileri korumaktır. Eğer bir ülke, belirli ülkeler ya da bölgelerden ithal edilen ürünlerin kamu çıkarları açısından zararlı olabileceğini düşünüyorsa, ithalat vergisini arttırarak söz konusu ürünün ticaretine müdahalede bulunabilir. (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 240–241; Keegan, Gren, 2013: 254–256; Hill, 2009: 212–214; Taoka, Beeman, 1991: 170–175; Johnson, Turner, 2006: 146–150; Wild ve diğerleri, 2003: 166–168; Daniels, Radebaugh, 2003: 209–210). Emeklemekte olan sanayi dallarını korumak amaçlı tarife ve tarife dışı engeller koymak ise başka bir ticaret savunma aracıdır. Geçmişte bu işlem ithal ikamesi politikası ile uygulanıyordu. Bugün ise devletler emeklemekte ve zayıf olan sanayi dallarını korumak için ithal ürünlere maliyetleri arttıran gümrük vergileri uygulayabilmektedirler. Ayrıca, yerel işletmelere vergi indirimi, vergilerin ertelenmesi, vergi iadesi, ucuz kredi ve ayni biçimlerde devlet desteği sağlanması da mümkündür. Böylece, yerel sanayi dallarında faal olan yerel işletmeler, yabancı işletmeler karşısında rekabet gücünü koruyabilmekte, üretim ve istihdam hacmini arttırabilmektedir. Ancak, bu politikanın ne kadar sağlıklı olduğu ise tartışmalıdır. Birincisi, emeklemekte olan sanayi dallarının sübvansiyonu devletin omzunda ek bir giderdir. Eğer sübvanse edilen sanayi dalı yeterli gelişme göstermezse sonuç boşa harcanılan kaynaklar olur. “İkincisi ve daha önemlisi ise emekleyen sanayi dallarının sübvansiyonu ve ithalatın ikame edilmesi düşük kaliteli ürünlerin imal edilmesine ve iktisadi gelişimin istenilen düzeyde gerçekleşmemesine neden olur”. (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 241–242; Keegan, Gren, 2013: 254–256; Hill, 2009: 217–218; Taoka, Beeman, 1991: 170–175; Johnson, Turner, 2006: 146–150; Wild ve diğerleri, 2003: 169–170). Milli çıkarların korunması ve milli güvenlik ise diğer bir ticari engel uygulanması nedenidir. Bu tarz bir uygulama, bir ülke için eşitli sanayi dalları milli öncelik olarak geldiğinde uygulanır. Ticari kısıtlamaların uygulandığı sanayi dallarına örnek vermek gerekirse, savunma sanayi öncelik alır. Savunma sanayi ile birlikte, iletişim, bankacılık, finans, ulaştırma ve madencilik milli çıkarları ilgilendiren diğer önemli 93 alanlardır (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 241; Taoka, Beeman, 1991: 170–175; Wild ve diğerleri, 2003: 166–168). Tarife ve tarife dışı engellerin uygulanmasının diğer bir nedeni ise misilleme yapmak ve bazen de zararla karşılık verme niyetidir. Eğer bir ülke diğer bir ülkeye ihraç ettiği ürünleri kendi üreticisini korumak için aşırı derecede sübvanse eder ve bu ihracat yapılan ülke tarafından anlaşılırsa, ithalatçı ülke karşılık vermek ister. Bu anlamada, ithalatçı ülke telafi edici vergiler uygulayabileceği gibi, ihracatçı ülkeye satılan ürünleri kendisi de sübvanse ederek karşılık verebilir (Hill, 2009: 214; Wild ve diğerleri, 2003: 166–168). 2.2.1.2.Tarife Dışı Engellerin türleri Tarife dışı engellerin birçok türü vardır. Bu anlamda, tarife dışı engeller ticaret üzerinde kesin engellemeler, bürokrasi ve uzun gümrük işlemleri, teknik sınırlamalar, standartlar, ithalat üstünde ekstra maliyet arttırıcı önlemler ve her ülkeye göre değişen sınıflamalarda farklılaşabilir. Ticaret önünde tarife dışı engel olarak ifade edilebilecek ilk uygulama ithalat ve ihracat lisanslarıdır. Nerdeyse dünyanın tamamında kabul gören bir uygulamadır. Uygulanan lisanslama sistemi, ithalat ve ihracatı yapılacak ürünlerin lisansa konu olan ve hükümet tarafından resmi olarak belirlenen listede yer almasıdır. Ürünlerin lisansa tabi olması birçok biçimsel usulü içerir. Uygulaması en genel olan lisanslar hükümetçe belirlenen resmi liste dâhilindeki ürünlerin, belirli bir süre dâhilinde hiçbir sınırlamaya muhatap olmadan ithalat ve ihracatının yapılabilmesidir. Ya da, belirli özel bir ürünün, belirli bir süre içinde bir defa ithalat veya ihracatı da bu konuya dâhildir. İthalat ve ihracat lisanslamasının amacı ticareti yapılan ürünleri açık bir sınıflamaya tutmak, ülkeye ithal ve ihraç edilen ürünleri denetim altına almak ve de belirli ithalatçı ve ihracatçılara imtiyaz sağlamaktır (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 244–245; Johnson, Turner, 2006: 185–188; Ball ve diğerleri, 2004: 125–126). 94 Belirli ürünlerin ithalat ve ihracatına ilişkin lisanslama faaliyeti ile yakından ilgili olan diğer bir tarife dışı engel ise adı geçen listede yer alan ürünlere kota uygulamasıdır. Kota ithalatı ya da ihracatı yapılacak belirli bir ürüne, belirli bir süre boyunca uygulanan miktar ya da değer kısıtlamasıdır. Kotalar seneliktir, belirli ülkelere veya dönemsel olarak uygulanabilir. İthalatı veya ihracatı yapılan ürünlere uygulanan miktar kısıtlamasına dayalı kotalar da hükümetin resmi denetimi sıkı biçimde uygulanır. Lisans ya da kota ile bağımsız işletmelerin bir pazara girmesi veya ticaret yapılabilecek ülkelerin sayıları kısıtlanır. Kota uygulamaları dünya ülkelerinin çok büyük bir miktarı tarafından uygulanan ve ülkelerin ekonomileri ve sanayilerini korumalarına ve denetlemelerine yardımcı olan çok önemli bir uygulamadır. Kota uygulamasının en önemli sonucu ise bu ticari engelin uygulanması ile ürünlerin maliyetlerinin artması ve çeşidin azalmasıdır. Ayrıca, kota önleminin sanayi dallarında girdilere uygulanması ile sanayi üretimi de bu süreçten artan masraflar nedeni ile olumsuz olarak etkilenebilecektir. (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 245; Hill, 2009: 2008–2009; Keegan, Gren, 2013: 256; Cullen, Parboteeah, 2010: 65; Taoka, Beeman, 1991:181–183; Johnson, Turner, 2006: 185–188; Stonehose ve diğerleri, 2004: 47–48; Ball ve diğerleri, 2004: 123–125; Wild ve diğerleri, 2003: 178–180). Tarife dışı engellerden bir diğeri ise, kota benzeri olan, gönüllü ihracat kısıtlamasıdır. Burada amaç, ithalatçı ülkenin belirli bir nedensellik ve gereksinimler çerçevesinde ihracat yapmak isteyen işletmeleri engellemesidir. Bu işlem belirli bir miktar sınırlaması olarak yapılabileceği gibi, gümrük merkezlerinde ithal ürünlerin maliyetini arttırıcı tedbirler almak gibi de olabilir; Bunu yapmanın en önemli nedeni, ihracatçı işletmenin çok önemli maliyet üstünlükleri olması veya ürünü konuk ülkede piyasa dengesini kendi lehine bozmak için maliyetin eşit ya da daha düşük fiyatlara satılabilmesi olabilir. Kota ya da gönüllü olarak uygulanan ihracat kısıtlamaları sadece yerel sanayi dallarını, üretim ve istihdam olanakları korumak ve iyileştirmek için değil, farklı nedenlerle de uygulanabilir. Örneğin, bir ülkenin gelecekte müzakere edebileceği olası yeni ekonomik ve ticari anlaşmalar için elinde koz bulundurması sebebi ile bu tür uygulamalar yapması olasıdır. Ayrıca but tarz uygulamalar ile hem yerel üreticin rekabet gücü korunur, hem de yerel kaynakların 95 çabuk tükenmesi engellenmiş olur (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 245–246; Hil, 2009: 210; Keegan, Gren, 2013:256; Taoka, Beeman, 1991: 181–183; Johnson, Turner, 2006: 185–188). Menşe ülke uygulaması bu kapsamda göz önüne alınabilecek diğer bir önlemdir. Menşe ülke ölçütü ürünün hangi ülkede yapıldığını tespit etmek için kullanılır. Menşe ülke uygulaması hem belirli ülkeler arasında özellikle politik amaçlı sınıflama yapılması, hem de istatistiksel açıdan ülkeler veya bölgeler anlamında ticari rakamların sağlıklı tutulabilmesini sağlar. Menşe ülke uygulaması ürünün imal edildiği yerin açık seçik olarak belirlenmesini sağlar. Bu anlamda, uluslararası ticareti kısıtlayan ya da tahrip edebilen işlemler engellenebilir. Amaç, her ülkenin olabildiğince DTÖ uygulamaları kapsamında çağdaş ve eşit standartlara dayalı, tutarlı, şeffaf, yeknesak ve tarafsız uygulamalar yapmasıdır (Cullen, Parboteeah, 2010: 72–74). Teknik standartlar ve sınırlamalar ise diğer önemli engellerdir. Ancak, ülkeden ülkeye değişir. Teknik standartlar ve sınırlamaların ülkeden ülkeye değişmesi uluslararası ticaret ile uğraşan işletmeleri zor durumda bırakır; çünkü, çeşitli teknik standartlar ve sertifikalar talep edilmesi, hem tasarım ve üretimi zorlaştırır, hem de maliyetlerin artmasına neden olur. Bir anlamda, vergi koymak yerine, teknik standartlar ve alınması gereken sertifika zorunlulukları getirmek korumacılık için iyi bir neden teşkil eder. Ancak, teknik standartlar koyulması milli güvenlik, çevrenin korunması, zararlı olabilecek ürünlerin piyasadan uzak tutulması ve kamu sağlığı gibi nedenlerle yerinde bir uygulamadır. Burada asıl amaç, ithal edilen ürünlere çeşitli ölçütler uygulanarak ürünün tüketici açısından güvenli ve kaliteli olmasını sağlamaktır. Ürünlerin kamu çıkarları açısından güvenli ve kaliteli olması ise ithal mal ve hizmetlere belirli testlerin uygulanması ve bu testleri geçemeyen mal ve hizmetlerin piyasadan uzak tutulması ile mümkündür. (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 246; Taoka, Beeman, 1991: 185–186; Stonehose ve diğerleri, 2004: 114–115; Ball ve diğerleri, 2004: 16–127). Tarife dışı engeller arasında diğer önemli bir tanesi ise, ispat etmesi en zor ve uygulaması en kolay olanlardan biri olan yönetimsel ve bürokratik engellerdir. Bu 96 tarz engeller ithal ürünlerin gümrük işlemlerinin uzamasına ve ürünlerin gereğinden fazla depolarda beklemesine neden olur. Bu nedenle, ürün maliyetleri de olması gerekenin üstüne çıkar (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 246; Hill, 2009:211; Ball ve diğerleri, 2004: 127; Wild ve diğerleri, 2003: 18181). Tarife ya da tarife dışı engellerin uygulanmasının pek çok etkisi vardır. Bu etki hem ithalat yapılan, hem de ithalatı yapan ülke açısından farklıdır. İlk olarak, tarife ithalatçı ülke açısından vergi gelirlerini arttıracağı için ülke refahına katkıda bulunur. Bununla beraber, maliyetler yapay olarak arttırıldığı için yerel sanayi dalları rekabetten korunmuş olur. Ancak, diğer bir açıdan bakılırsa, önemli girdi maliyetlerinde ortaya çıkabilecek artışlar, yerel işletmelerin üretim masraflarına ek maliyetler olarak yansır. Bu ek maliyetler tüketici talebini de ilk zamanlarda azaltacak, fakat arz ve talep bir süre sonra yeniden dengeye gelecektir. Ancak, tarife ve tarife dışı engellerin çok iyi hesaplar yapmadan uygulandığı durumlarda, istenilmeyen ve ortaya çıkması muhtemel diğer önemli bir sonuç ise rekabetin azalması sonucu kalitenin de düşmesi olur (Çavuşgil ve diğerleri, 2012: 249–252; Hill, 2009: 218–220; Taoka, Beeman, 1991: 187–189; Johnson, Turner, 2006: 188– 193; Wild ve diğerleri, 2003: 166–168). 2.2.2.Teknik Engeller (GATT-DTÖ) Dünya Savaşı öncesinde uluslararası ticaret, yoğun korumacı politikaların izlendiği, ülkeler arasında önemli uygulama farklılıkJarının bulunduğu ve bunun sonucu haksız rekabetin yaşandığı bir dönem olarak göze çarpmaktadır. 2. Dünya Savaşının hemen ertesinde sanayileşmiş ülkeler, dünya pazarlarında serbest ticaretin geliştirilmesi, ticarette rekabetçi bir ortamın oluşturulması ve uluslararası ticaret kurallarının oluşturulması ve yönetilmesi amacıyla, 1948 yılında "Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması" yaygın adıyla GATT kurallarını ortaya koymuşlardır. GATT, dünya ticaretinin serbestleştirilebilmesi için, tarifelerin (Gümrük vergisi ve benzerleri) ve tarife dışı engellerin (kotalar, ithalat yasakları ve teknik 97 engeller)azaltılması ile ilgili düzenlemeler getirmiştir. Bu çerçevede, 1973–1979 yılları Tokyo Turu görüşmeleri ve daha önce yapılan altı GATT Turu görüşmelerinde olduğu gibi, Tarifelerde geniş ölçüde indirimler sağlanmıştır. GATT kuralları ve tamamlayıcı Anlaşmaları, 1986- 1994 yılları arasında gerçekleştirilirken Uruguay Turu görüşmelerinde dünya ticaretirıirı değişen koşullarını karşılamak için gözden geçirilmiş ve güncellenmiştir. GATT metninin yanı sıra, süreç içerisinde GATT uyarınca alınan kararlar ve Uruguay Turunda geliştirilen bazı mutabakatlar, GATT 1994 olarak bilinmektedir. Tarım, tekstil, sübvansiyon, antidamping, korunma önlemleri ve diğer konularda ayrı Anlaşmalar kabul edilmiştir. Sözkonusu Anlaşmalar GATr 1994 ile birlikte mal ticaretine ilişkin Çok Taraflı Anlaşmaların unsurlarını oluşturmaktadır. Uruguay Turu, hizmetler ticareti ve ticaretle bağlantılı fıkri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin yeni kurallar bütünün kabul edilmesi ve 1 Ocak 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Uruguay Turu görüşmelerinde ortaya çıkan DTÖ sistemi, temel olarak aşağıdaki Anlaşmaları içermektedir. 1. Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT 1994) ve bağlı Anlaşmaları da dâhil olmak üzere, Mal Ticaretine İlişkin Çok Taraflı Anlaşmalar 2. Hizmetler Ticaretine İlişkin Genel Anlaşma (GATS) 3. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS) GATT-DTÖ süreci incelendiğinde, 1948 yılında ilk görüşmelerde Tarife Dışı Engellere çok genel bir referansta bulunulduğu gözlemlenmektedir. Tarife Dışı Engellerin serbest ticaret üzerindeki etkilerini inceleyen GATT çalışma grubunun yürüttüğü araştırma sonucunda, teknik engellerin Tarife Dışı Engeller içerisindeihracatçılar tarafından karşılaşılan en geniş kategoriyi oluşturduğu ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, 1979 yılı GATT Tokyo görüşmelerinden sonra, 32 GATT üyesi "Ticarette Teknik Engeller" konusunda bir Anlaşma imzalamıştır. Anlaşma ile ortayaçıkan "Standartlar Kodu" teknik düzenlemelerin, standartların ve uygunluk değerlendirme prosedürlerinin hızlandırılması konusunda kurallar ortaya koymuştur. 98 Bu çalışmalar, Uruguay Turu görüşmelerinde de devam etmiş ve DTÖ bünyesindeki "Ticarette Teknik Engeller Anlaşması" Tokyo görüşmelerini güçlendirmiş ve bu hükümlere açıklık getirmiştir. Genel olarak teknik engeller, ülkeler arasındaki standart, teknik düzenleme veya uygunluk değerlendirmeleri farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Ticarette teknik engeller; ülkelerin, uluslararası ticaret alanında temel gerekleri (insan can ve mal güvenliği ve sağlığı, hayvan veya bitki yaşam veya sağlığı ileçevre ve tüketicinin korunması vb.) gerekçe göstererek aldıkları önlemlerin (teknik düzenleme, standartlar) amacından saparak ticareti kısıtlayıcı bir nitelik kazanmasıdır. Özellikle, GATT müzakereleriyle birlikte tarife oranlarının tedricen azaltılması, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, dış ticaret açığı veren veya ulusal üreticilerini dış dünyanın rekabetinden korumak isteyen ülkeleri; insan sağlığı, mal ve can güvenliği, çevrenin korunması gibi gerekçelerle çeşitli önlemler almaya yöneltmiştir. Zamanla bu önlemler, uluslararası ticareti engelleyecek düzeye gelmiştir. Bunun önüne geçebilmek amacıyla Dünya Ticaret Örgütü tarafından Ticarette TeknikEngeller Anlaşması (TTE) oluşturulmuştur. 2.2.2.1.Ticarette Teknik Engeller Anlaşması Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde üye ülkelerin ulusal teknik mevzuatlarının ticarette engel yaratmasının önüne geçmek ve gereksiz engellemeler olmaması için uluslararası kurallara EngellerAnlaşması” uyum sağlanması amacıyla “Ticarette Teknik 1995 yılında Uruguay görüsmeleri sonucunda imzalanan Marakeş Anlaşmalarının bir eki olarak oluşturulmustur. Ticarette Teknik Engeller Anlaşması, uluslararası mal ticaretinde uygulanmakta olunan standartları, uygulanmasında kullanılan idari yöntemleri ve kurallara uyuma yönelik teknik yönetmelikleri içermektedir. Buna göre, üye ülkeler uluslararası standartları ulusal standartları için dayanak yapacak ve ayrıca ulusal standart uyguladıkları ürünlerin uluslararası standartlaşması sürecine katkıda bulunacaklardır (İstanbul Ticaret Odası, 2006). Ticarette Teknik Engeller Anlaşması kapsamında, ithal edilen malların kamu 99 sağlığı ve güvenliğini korumak amacıyla benimsenen zorunlu standartlarla uyum içinde olması gerekmektedir. Bu tür engeller; örnegin, ithal malların ambalaj malzemelerini belirli özellikte olmaya zorlayarak ithalat maliyetinin artırılmasının yanı sıra çevre, sağlık ve güvenlik standartları gerekçe gösterilerek ithalatı tümüyle durduracak şekilde uygulanabilirler. Anlaşma, ithal edilecek ürünlere uygulanacak standartların uluslararası nitelikte olmasını, uluslararası standartların mevcut olmaması durumunda bu standartların ülkece bilimsel bilgi ve kanıtlara dayanarak vegereksiz ticari engel yaratmayacak şekilde hazırlanmasını da öngörmektedir (Önen, 2008: 23–26). Uluslararası ticarette, ithal edilen mal üzerinde rekabet gücü sağlamak ve haksız rekabeti önlemek amacıyla uygulanan kısıtlamalar, ürün bazında ve standartlarla ilgili teknik gerekçeler kullanılarak yapılmaktadır (TÜSAD 1998). Teknik mevzuat esas olarak temelinde her na kadar insani kaygılar taşısada uygulanma aşamasında zaman zaman geri planda gizli bir korumacılık görevide üstlendiği için ve uluslararası ticarete bir tür engel yarattığından dolayı “Ticarette Teknik Engeller” olarak adlandırılmaktadır. TTE Anlaşması, aşağıdaki iki temel ilkeye dayanır; 1. Eşit muamele ilkesi: Yerli ve yabancı ürünlerin aynı muameleye tabi olması 2. Üye ülkeler arasında teknik mevzuat uygulamada ayrımcılık yapılmaması (Ençok kayrılan ülke ilkesi) (Oguz 2004) Anlaşma, paketleme, etiketleme, standartlar, muayene ve sertifikasyon prosedürlerinin uluslararası ticarette gereksiz engel yaratmalarını önlemeyi amaçlar (Önen, 2008: 23–26). Anlaşma maddelerine kısaca göz atacak olursak; 1. Sanayi ve tarım ürünleri de dâhil olmak üzere, tüm ürünler bu anlasmanın hükümlerine tabi olacaktır (madde 1/3). 2. Üyeler, herhangi başka bir üyeden ithal edilen ürünlerin, teknik düzenlemeler konusunda ulusal menşeli ve herhangi başka bir ülke menşeli benzer ürünlere yapılan muameleden daha az kayırıcı bir muameleye tabi tutulmamasını temin edecektir (madde 2/1). 100 3. Üyeler, teknik düzenlemelerin uluslararası ticaret üzerinde gereksiz engel yaratması amacıyla ya da yaratacak şekilde hazırlanmaması, kabul edilmemesi ya da uygulanmamasını temin edecektir (madde 2/2). 4. Teknik düzenlemelerin, meşru bir amaca hizmet etmek için gerekli olandan daha fazla ticareti kısıtlayacak şekilde hazırlanmayacağı ve bu meşru amaçları yerine getirmemenin yaratacağı risklerin de göz önüne alınacağı düzenlenmiştir (madde 2/2). 5. Üyeler, merkezi hükümet standardizasyon kuruluşlarının, bu Anlasmanın Ek 3’ünde yer alan Standartların Hazırlanması, Kabulü ve Uygulanmasına Dair İyi Uygulama Kodunu (bu Anlaşmada “İyi Uygulama Kodu” olarak kullanılmaktadır) kabul etmelerini ve uygulamalarını temin edecektir. Sınırları dâhilindeki merkezi hükümet ve hükümet dışı standardizasyon kurulusları ve ayrıca sınırları dâhilindeki bir ya da daha fazla kuruluşun üyesi olduğu bölgesel standardizasyon kuruluşlarının, İyi Uygulama Kodunu kabul etmelerini ve bu Koda uymalarını temin etmek üzere olanakları dâhilinde makul önlemleri alacaktır. Ayrıca, üyeler söz konusu standardizasyon kuruluşlarının İyi Uygulama Koduyla bagdaşmayacak şekilde hareket etmelerini talep ya da tesvik edecek yönde dolaysız veya dolaylı bir etki yaratacak önlemleri almayacaktır. Üyelerin, standardizasyon kuruluşlarının iyi Uygulama Kodunun hükümlerine uymaları ile ilgili yükümlülükleri, standardizasyon kuruluşunun iyi Uygulama Kodunu kabul edip etmemesinden bagımsız olarak geçerli olacaktır (madde 4/1). Ticarette engel yaratacak nitelikte ve uluslararası standartlardan farklılık gösteren yapıda olan mevzuata oluşum aşamasında müdahale edilebilmesi ve şeffaflık sağlanması amacıyla, üye ülkeler uygulamaya koyacakları teknik mevzuatı taslak halindeyken DTÖ Genel Sekreterliği 'ne ve talep edilirse diğer üye ülkelere bildireceklerdir. Gelişmekte olan ülkelerdeki ihracatçı firmaların hedef pazarlara karşılaştığı en önemli sorun ürünlerini ihraç ettikleri ülkelerdeki sağlık ve sıhhi tedbirler ve teknik mevzuat hakkında tam bilgi sahibi olmamalarıdır. Bu sorunu 101 bertaraf ederek ihracatçı firmaların ürünleri ihraç ettikleri ülkelerdeki standart ve mevzuat hakkında bilgi sahibi olması amacıyla her üye ülkenin bilgi vermekle yükümlü olduğu 'Danışma Noktası' oluşturulması öngörülmüştür (Önen, 2008: 23– 26). Teknik Engeller Anlaşmasını temel prensipleri ile inceleyecek olursak; teknik düzenlemeler, standartlar, uygunluk değerlendirmesi alanlarında serbest ticareti engelleyen korumacı nitelikteki uygulamaları ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Anlaşmanın temel unsurlarını şöyle sıralamak mümkündür. 1. İlgili alandaki uygulamalarda mevcut ise uluslararası standartların ve uluslararası standart kuruluşlarının tavsiyelerinin baz alınması, 2. Teknik düzenlemeler, standartlar ve uygunluk değerlendirmesinde yerli ve ithal ürünlerin hem maliyet hem de prosedür yönünden eşit şartlara tabi tutulması ve ayrım yapılmaması, 3. Üyeler arasında özellikle yeni oluşturulan düzenlemeler, standartlar ve uygunluk değerlendirmesi konularında karşılıklı haberleşme ve fıkir değişiminin sağlanması, 4. Aynı amaçlara yönelik olmaları şartıyla ülkelerin teknik düzenlemeler, standartlar ve uygunluk değerlendirmesi alanlarındaki farklı uygulamalarını karşılıklı olarak tanımaları, 5. Gelişmekte olan ülkelerin yetersiz koşullarının göz önünde bulundurulması ve bu ülkelere teknik yardım yapılması. TTE Anlaşması uluslararası standartları teşvik etmekte ve üye ülkelerde uygulamaların bu standartlarla uyum içinde yapılmasını öngörmektedir. Uluslararası standartlara uygun olarak yapılmış düzenlemelerin teknik engel oluşturmayacağı kabul edilmektedir. Üye ülkelerin uluslararası standartlardan ancak hayati çıkarlarını içeren ve Yanıltıcı uygulamaların engellenmesi, İnsan sağlığı ve güvenliğinin korunması, Hayvan ve bitki sağlığının korunması, Çevrenin korunması gibi belirtilen koşullarda sapmalarına izin verilmektedir. 102 Bu koşulların dışında bir ülke teknolojik ve coğrafı şartlardan ötürü bu standartların uygulanmasından vazgeçebilmektedir. Bu uygulamada, mevcut bir uluslararası standart bulunmaması halinde uygulamayı getiren ülke diğer üyeleri uygun bir süre içinde haberdar etmek ve gerektiğinde bilgilendirmek zorundadır. Acil durumlarda herhangi bir ara süre kullanılmamaktadır. Üye ülkelerdeki standardizasyon kuruluşları "İyi Davranış Hükümlerine" uymak zorundadır. Bu hükümlerin amacı, standardizasyon kurumlarını yeni teknik engeller ortaya çıkarmayacak şekilde disipline etmektir. Uygulamalarda gelişmekte olan ülkelerin yetersizlikleri göz önünde bulundurulmakta ve bu ülkelere teknik yardım yapılması ve bu devletlerin uluslararası standardizasyon kuruluşlarıyla birlikte çalışması teşvik edilmektedir. 2.2.2.2.Menşe Kuralları Anlaşması Menşe kurallarının bölgesel anlaşmaların çoğalması ile birlikte ortaya çıktığı ve bir ürünün menşeine dair ayırımcılık aracı olduğu varsayılırsa bunun DTÖ 'nün çok taraflılık ilkesi ile çeliştiği aşikârdır. GATT üyesi ülkeler, birbirlerine karşılıklı olarak tavizli vergiler, ihracatçı ülkenin menşeini taşıyan ürünler için uygulamaktadırlar. İşlem görmeden ithal edilmiş ürünleri karşı tarafa ihraç etmek GATT kuralları çerçevesinde de katma değeri olmadığından teşvik edilen bir unsur değildir. İthal edilmiş bir ürünün ne ölçüde işlenmesi halinde menşe kazanacağı konusunda kuralların belirlenmesi gerekmiştir. GATT kuralları çerçevesinde, ithal edilmiş bir malın menşe değiştirebilmesi için, malın işlenmesinden sonra gümrük tarifesinin (4'lü Armonize Sistem tanımlamasının) değişmesi, belirli bir oranda katma değer artışı sağlanmış olması veya önemli ölçüde işlem görmesi gibi hususlar düzenlenmiştir. Bu genel kuralın dışında, ikili tercihli ticaret anlaşmaları ve serbest ticaret bölgesi anlaşmaları çerçevesinde veya bazı tek taraflı GSP ler de verilen tavizlerin uygulanması daha sıkı menşe kurallarına bağlanabilmektedir. Daha sıkı kurallar ile yüksek katma değer katkısı veya önemli ölçüde değişime uğramak teşvik 103 edilmektedir. Türkiye'nin 3. ülkelere vereceği tavizler AB menşe kurallarında yer almakta olup, AB'nin tercihli rejimlerinin üstlenilmesi paralelinde gelişmektedir. Tercihli anlaşmaların çoğalması menşe kümülasyonunu zorunlu kılmaktadır. Menşe kurallarının kümülasyonu, ülkelerin aralarında uyguladıkları tercihli ticaret rejimlerinin bir uzantıdır. Normalde, tercihli ticaret ilişkisi içerisindeki iki ülke arasında ticarete konu olan bir ürünün tercihli rejimden yararlanabilmesi için, ihracatçı ülke menşeini taşıması gerekmektedir. Diğer taraftan, benzeri tavizler içeren tercihli anlaşmaların birden fazla ülke ile imzalandığı durumlarda örneğin doğrudan ihracatta aynı tavizden yararlanma hakkına sahip olan ülkeler, birbirleri menşeli ürünleri satarken tavizden yararlanamamaktadırlar. Bu hususa bir çözüm olarak, AB, Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile imzaladığı Avrupa Anlaşmalarına, "menşe kümülasyonu" hükmünü koymuştur. Bu hüküm çerçevesinde, bahse konu ülkelerin üçüncü ülke menşeli girdilerin işlenmesi sırasındaki katkıları, menşe kuralları çerçevesinde ihtiyaç duyulan toplam yerli katkı payında birbirlerine eklenebilmektedir (kümüle edilebilmektedir).Türkiye'nin, Gümrük Birliği'nin tamamlanması kapsamındaki yükümlülüklerinden biri, AB'nin üçüncü ülkelerle imzalamış bulunduğu tercihli ticaret anlaşmalarını üstlenmektir. Türkiye'nin bu ülkelerle imzalayacağı anlaşmalarda Topluluğunkine benzer biçimde menşe kurallarının kümülasyonuna ilişkin hükümlerin yer alması, ayrıca, Türkiye ile Topluluk arasındaki ticari ilişkiler açısından da konuya açıklık getiren bir düzenlemenin yapılması; aralarında menşe kurallarının kümülasyonu bulunan ve bulunmayan ülkelerin ticareti esnasında Gümrük Birliğinin işlemesi nedeniyle ortaya çıkabilecek trafik sapmalarının önlenebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. AB'nin tercihli ticaret ilişkisi tesis ettiği ve 2010 yılına kadar bu tercihli ilişki ağına dâhil olacak ülkelerle çapraz menşe kümülasyonuna imkân verecek bir sistem oluşturulması öngörülmektedir. Ancak, Pan Avrupa Akdeniz Kümülasyonunun gerçekleşmesi oldukça zor gözükmektedir. Tercihli menşe için olması için AB-Tunus STA 'sı benzeri bir anlaşma ve menşe kurallarına dair bir protokol gereklidir. Bir ürünün menşeli olması için ya hiç ithal mal kullanılmaması ya da ithal edilen malların yeterince işleme tabi tutulması gerekmektedir. Örneğin tekstilde iki aşamalı 104 işlem olması gibi, Menşe Kümülasyonunda ise yeterli işlem veya dönüşüm şartı partner ülkeye işlememektedir, (ikili kümül) . Bu kural partnerin anlaşmasının olduğu diğer ülkeye de uygulanmamaktadır, (diyagonal kümül): örneğin konfeksiyonda Pan Avrupa kümülü Akdeniz’e uygulanmaktadır; Cezayir, Kıbrıs, Mısır, Malta, İsrail, Ürdün, Fas, Suriye, Lübnan, Gaza. Pan Avrupa kümülü 30 ülkeyi içermektedir. Pan Avrupa Akdeniz kümülasyonu ile 41 ülkeye ulaşılacaktır. Bu ülkelere genişlemesi için 1. Tüm katılan ülkelerin onayı şarttır, 2. Katılan ülkeler arasında STA gerekmektedir, 3. Bu ülkeler arasında aynı menşe kuralları uygulanmalıdır. 4. Tüm anlaşmalarda diyagonal kümül maddesi bulunmalıdır. AB'nin Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri ve Türkiye'nin de dâhil olduğu PanAvrupa Menşe Kümülasyonu Alanı incelendiğinde bütün anlaşmaların tamamlanması ve yürürlüğe konulması şartı ile çapraz kümülasyon işletildiği görülmektedir. Bu zorluk nedeniyle PAAMK 'da önceleri; sisteme dâhil bütün ülkelerin gerekli anlaşmaları tamamlamaları istenmişse de daha sonra, sistemin işlemesi için gereken asgari 3 tarafın (örneğin AB, Türkiye, Tunus gibi) anlaşmaları tamamlamış ve eğer var ise daha önce geçerli olan menşe protokollerinde uygun hükmi değişiklikleri yapmış olmalarının yeterli olacağı kabul edilmiştir. Böylece, 2003yılı Palermo Euromed Konferansında, çapraz kümülasyonu kümülasyonu öngören model menşe protokolü de onaylanmıştır. EUROMED ülkeleri arasında ortak menşe kurallarının kullanılması ve çapraz(diagonal) kümülasyon imkanının sağlanması amacıyla hazırlanan yeni Model Pan-Avrupa-Akdeniz Menşe Protokolü henüz tamamlanmış bulunmaktadır ve henüz hiç bir taraf ülke bu yeni Protokolü kullanmaya başlamamıştır. Türkiye'nin buna göre son durumu: 1. İsrail, Romanya ve Bulgaristan ile STA mevcut 2. Model menşe protokolüne uygun hale getirilmesi gerekmektedir. 105 3. Bu ülkeler nezdinde Türkiye girişimini tamamlamıştır, 4. AB'nin benzer girişimi bekleniyor. 5. Tunus, Mısır ve Suriye ile süren müzakereler de bu model esas alınmaktadır. Menşe kuralları anlaşmasının amacı: ithalata konu ürünün menşe ülkesinin tespit edilerek, 1. Genelleştirilmiş Tercihli Anlaşmalar kapsamında ithal edilen mal, mal tamamıyla ithal edilen ülkede üretilmese bile menşei itibariyle tercihten yararlanan ülkede dönüştürüldüyse malın menşei o ülkenin tercihli veya daha düşük oranların uygulanmasını sağlamaktadır. 2. Anti-damping ve telafi edici vergiler, korunma tedbirleri dahilindeki kısıtlamalar, Tekstil ve Konfeksiyon Anlaşması hükümleri uygulamaları, tarife kotalarının idaresi, menşe işaretleri ve menşe ülkeyi gösteren etiketlerin kullanılması gibi sınırda uygulanan önlemler malın menşeini gerekli kılıyorsa, menşein belirlenmesi önem kazanmaktadır. Malın menşei ticaret istatistikleri için gereklidir (Internatonal trade Center, 1913). Menşe Kuralları Anlaşması, En Çok Kayrılan Ülke ilkesi çerçevesinde ithalata konu malın menşeinin yeknesak kurallar çerçevesinde tespit edilmesini hedeflemektedir. Bu uyumlaştırılmış yeknesak kurallar yürürlüğe girene kadar 'Geçiş döneminde uygulanacak hükümler' uygulanacak, yürürlüğe girmesiyle de 'Geçiş dönemi sonrası hükümleri' uygulanacaktır. Geçiş döneminde uygulanacak hükümleri şeffaflık, ayırımcılık yapmama, idari kararların değerlendirilmesi ve adli gözden geçirilmeye ilişkin ilkelerini esas alır. Uyumlaştırma çalışmaları tamamlanan kadar, üye ülkeler DTÖ Sekretaryasına bildirmek kaydıyla, 1995 Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmalarının yürürlüğe girdiği zaman uygulamakta oldukları menşe kurallarını uygulamaya devam edeceklerdir. Menşe Kuralları Anlaşması 3.Maddesi b bendine göre, ithalata konu malın menşei ürünün tamamen imal edildiği veya son dönüşümün gerçekleştiği ülke olacaktır. Bu 106 nedenle, uyumlaştırma çalışmalarını yürüten DTÖ Menşe Kuralları Komitesi rehberliğindeki DGT Teknik Komitesinin bir ülkenin menşe ülkesi olabilmesi için belirli ürünler veya sektörlerin tarife pozisyonunun veya alt pozisyonunda üretim ve işleme yoluyla yapılması gereken değişiklikleri belirlemek zorundadır. Uygulanmakta olan menşe kriterleri sistemi, esaslı dönüşüm testine ilişkin özelliklerde dâhil olmak üzere ayrıntılı olarak tanımlanmalı ve derhâl yayınlanmalıdır. Buna göre, 1. Tarife değişikliği uygulandığında, bu menşe kuralında ve kuraldaki istisnalarda 'Armonize sistem nomenklatürü 'nde ele alman başlıklar ve alt başlıklar belirlenmelidir. 2. 'Kıymetin yüzdesi' kriteri uygulandığında bu yüzde oranının hesaplanma yöntemi menşe kurallarında belirtilecektir. 'Üretim ve işleme faaliyetleri' kriteri uygulandığında ithalata konu malın menşeini veren faaliyet belirtilmek zorundadır (Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmaları). Menşe Kuralları Anlaşması Madde 3.b ye göre malın menşei tamamen üretildiği veya son dönüşümünün gerçekleştiği ülke olmakla beraber, ABD'de tekstil sektöründe ürün bazında farklı uygulamalar olduğu görülmektedir. Buna göre, ABD'de özel menşe kurallarına tabii olan tekstil ve hazır giyim ürünleri 16 grupta farklı bir biçimde değerlendirilmektedir (Internatonal trade Center, a.g.e. s. 191). Menşe Kurallarının ve Türkiye Uygulaması ise şu şekildedir; Made in EU gibi etiket taşınması doğrudan fikri mülkiyeti ilgilendirmekle birlikte menşe belirtilmesine dair kurallar uluslararası ticaret kuralları ve tüketicinin korunması yasalarını ilgilendirmektedir. AB de üye ülkelerin korumayı kabul ettiği ürünler resmi gazetede yayınlanmıştır: (No. 1107/96, OJ L 148/1,21.6.96). Türkiye'de ise mevzuatın hem TRIPS 'in hem de Gümrük Birliği Kararının gereklerine uyumluluğu için kanun hükmünde bir kararname yayınlanmıştır. 27.6.95 tarihli Resmi Gazete 'de yayınlanan ve 7.11. 95 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 4128 sayılı kanunla değişiklik yapılan 555 no.lu KHK Madde l'de coğrafi özellikler 107 altında doğal, tarımsal, madencilik ve sanayi ürünlerinin ve el sanatlarının korunması amaçlanıyor. Ürünün Türk Patent Enstitüsünde tescil ettirilmesi gerekmektedir. Tescil işlemi Türkiye'de ikamet eden veya Türkiye'de sınai veya ticari kuruluşları olan; Paris veya Bern Sözleşmeleri uyarınca haklara sahip olan ve Dünya Ticaret Örgütü üyesi hükmü şahıslara açıktır. Ancak, DTÖ'deki genişletmeler ve küresel ticaretin artması nedeniyle bugün bu gibi etiketler fikri mülkiyet haklarından farklı yasaların kapsamına da alınmışlardır. Menşe belirtilmesi sadece son tüketicinin yanıltılmamasına yönelik değildir AB'ye girişte (ithalatı sırasında) Türk malları Gümrük Birliği kapsamındaki ayrıcalıklı durumlarının garantiye alınması gerekse anti-damping vergileri konusunda ortaya herhangi bir sorun çıkıp çıkmayacağını belirlemek üzere menşe gösterilmesi gereklidir. Malların üzerinde son tüketiciye menşe bildirmek üzere bir bilgi olmasının gerekip gerekmediği ayrıca ele alınacak bir konudur. 2.2.2.3.Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS) Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS), uluslararası anlaşmalar temelinde fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması ve yürürlüğe koyulması amacıyla minimum standartlar tespit edilmesini gerekli kılmaktadır. Anlaşma, patent, telif hakkı, markalar, sınai yatırımlar, entegre devrelerin topografyaları, ticari sırlar dahil açıklanmamış bilgiler, menşe adları dahil coğrafi işaretlerini kapsayan mülkiyet haklarının korunmasının temel unsurlarına, korumadan yararlanma hakkına ve asgari koruma süresine düzenlemeler getirmiştir. TRIPS Anlaşmasına uyulmaması durumunda üye ülkelerin hukuki ve idari telafi yöntemleri (tazminat, gümrük yetkililerince mallara el koyulması vb.) kullanma hakları vardır. Üye ülkelerin TRIPS Anlaşması uygulamalarını denetlemek amacıyla 'Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Konseyi' kurulmuştur. 108 Fikri mülkiyet hakları gelişmiş ülkelerin korunmada en etkin aracı ve dayanağı olma konumundadır. DTÖ'nün fikri mülkiyet haklarını güçlendirerek bunları en yüksek uluslararası standartlara çekme çabası teknoloji ve buluşu elinde tutan ülkeleri kollama gayretinden kaynaklanmaktadır. Küreselleşme ile ticaretin aldığı boyut, ulaşım ve iletişim teknolojisinde kaydedilmekte olan gelişmeler, fikri mülkiyet hakları konusunu uluslararası platformda müzakere edilen bir konu yapmış ve bazı uluslararası anlaşma ve örgütlenmelere neden olmuştur. Küreselleşme sonucunda genişleyen ticaret hacmi, tüm tarife ve tarife dışı engellerin kalkacak olması bunun getirdiği dünya çapında rekabet ve üretim sürecinin değişen özellikleri, yüksek teknolojiyi elinde tutan ülkelere daha büyük bir öncelikler kazandırmaktadır. Bu önceliklerin korunması uluslararası anlaşma ve örgütlerin gündeminde ayrı bir önem kazanmıştır. "Uruguay Round" Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri 'nin sonucunda, 1995 yılında imzalanan Marakeş Anlaşması ile oluşturulmuş olan Dünya Ticaret Örgütü sisteminin temel anlaşmalarından biri. Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları (TRIPS) Anlaşması'dır.1883'de sınai mülkiyet konusunda ortaya çıkan uluslararası Paris sözleşmesi (Paris Convention for the Protection of Industrial Property) TRIPS anlaşmasına temel olmuştur. TRIPS Anlaşması, GATT 'ın temel ilkelerinden En Çok Kayrılan Ülke (MFN) Kuralı ile ticarette ayırımcılık yapılmaması ve ayrıca Ulusal Muamele Kuralı ile ithal ürün ile yerli ürün arasında farklılık gözetilmemesi ilkelerini esas almaktadır. GYÜ’ler tarafından gelişmiş ülkelerin kayırılması ve korunması olarak değerlendirildiğinden imzalanmak istenmeyen Paris Konvansiyonu da birçok esneklikten sonra kabul edilmiş ve bilgisayar ve yazılım teknolojilerindeki değişimler sonucunda üreticiler tarafından gelen baskılara kadar geçerliliğini korumuştur. Ancak, teknolojik gelişmelerin getirdiği Ar-Ge maliyetlerinin artmasına ve rekabete paralel olarak GYÜ'lerin taklit ve uyarlamaya hız vermeleri fikri ve sınai mülkiyet konularının Uruguay Round'da ele alınmasını gerektirmiştir. Bu müzakereler ekindeki TRIPS 'e göre fikri mülkiyet hakları iki ana başlıkta toplanır: 109 1. Telif hakları: edebiyat, müzik, sanat ürünleri ve görsel-işitsel ürünler, filmler. Bilgisayar program ve yazılımlarını ortaya çıkaran kişilerin bu ürünler üzerindeki hakları ile bunların asıl üreticileri dışında kalan icracı, yapımcı ve yayıncılarının, komşu haklar (veya ilgili haklar) olarak adlandırılan ikincil hakları. 2. Sınai mülkiyet hakları ve telif hakları: Sınai mülkiyet hakları; teknolojik buluşlar, modeller, mal ve hizmetlerin ticari markaları, endüstriyel tasarımları ve coğrafi işaretler. Coğrafi alan ve ticari markalar ile ayırt edici özelliklerin korunmasının yanı sıra, teknoloji yaratılması ve yeniliğin korunması esas alınmaktadır. Bu çerçevede patentler, endüstriyel tasarımlar ve ticari sırlar yer almaktadır. Bu hukuki çerçevenin gerisinde ülkelerin çıkarlarının korunması, söz konusu haklara uluslararası nitelik kazandırılmasının istenmesi gelişmiş ülkelere küresel güvence sağlamaktır. Geçtiğimiz Round da benimsenen fikri mülkiyet hakları rejimi -TRIPS- GYÜ’ler deki milyonları birçok önemli ilaçtan mahrum etmektedir. İlaç firmaları tarafından zorlanan hükümler bilimsel ilerleme için de elverişsiz bir ortam yaratıyorlar. ABD'nin talep ettiği şartlar özellikle küçük ülkeler için ilaçlara erişimi güçleştirici niteliktedir ve sağlanan ilerlemeler yetersiz kalmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin ikna edilmeleri için kullanılan en önemli gerekçe, fikri mülkiyet haklarının korunmasının yabancı yatırımların gelişini kolaylaştıracağı iddiası olmuştur. TRIPS Anlaşması; Paris ve Bern Sözleşmelerinin belirlediği ötesinde bir koruma sistemi geliştirmiştir ve üye ülkelerde yaptırımlarla uygulanması ve çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümü konusunu da hükme bağlamıştır. DTÖ sistemi, fikri mülkiyet haklarının ticarete konu olan yönleri bakımından, DTÖ Anlaşmazlıkların Halli Organına başvurma ve gereken hallerde yaptırımlar uygulama olanağı sağlamaktadır. TRIPS Konseyi: 1. Bu anlaşmanın uygulanmasına dair konular ile kapsamının geliştirilmesine ilişkin müzakerelere 110 2. DTÖ üyelerinin fikri mülkiyet hakları mevzuatlarının DTÖ ve TRIPS kurallarına uygunluğuna karar vermektedir. TRIPS 'in DTÖ'de bu derece sıkı tutulmasına gelişmekte olan ülkeler itiraz ederken, gelişmiş ülkeler teknolojik ilerlemenin kendilerine verdiği üstünlüğü sürdürmek ve ticari avantajı uzatmak istemektedirler. Fikri mülkiyet konusu diğer yandan kamu yararının öncelik kazanması fikri ile çelişmektedir; uluslararası kamuoyunun bir bölümü etik, insani, çevreci vb. kaygılarla fikri mülkiyet korumasında kamu yararının ön plana çıkması gerekliliğini öne sürmektedirler. Gelişmekte olan ülke niteliğindeki Türkiye'nin konumu bu alanda da oldukça özeldir. Gelişmiş ülkelerin uyguladığı AB müktesebatına uyum çerçevesinde ülkemiz diğer GYÜ 'lere göre ilerleme kaydetmiş sayılabilir. Bugün Türkiye Çin'in fikri mülkiyet hakları ihlallerinin ortadan kalkması için gerekli tedbirleri alması gerekliliğini dile getirmektedir. 2005 sonrasında kotaların kalkacağı yeni düzende özellikle tekstilde Çin yasalarının fikri mülkiyet hakları ilgili TRIPS anlaşmasının tekstil tasarımı ve modelleri ile ilgili 25/2 maddesi ile uyumluluğunun gerekliliği ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. AB müktesebatına uyum çerçevesinde yaptığı bu çabalar sonucunda Türkiye'nin 2000–2001 döneminde TRIPS ile ilgili incelemesi olumlu sonuç vermiştir. Mevzuatımızın TRIPS Anlaşması ile uyumlu olması ve TRIPS Anlaşması ile öngörülen asgari standartları taşıması önemlidir. "Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararında, Yasaların Yakınlaştırılması Kısmının 1. Bölümünün, Madde 29 Ek.8'deki yüklenilmesi istenen fikri ve sınai mülkiyete yönelik yükümlülüklere bakıldığında, bunların tamamıyla Uruguay-TRIPS anlaşmasının uygulanmasıyla ilişkili yükümlülükler olduğu görülecektir. Türkiye TRIPS Anlaşması uyarınca fikri ve sınai mülkiyete yönelik mevzuat uyumu açısından beş yıllık bir süreye sahipken, Ortaklık Konseyi Kararı ile TRIPS hükümlerini üç yıl içinde uygulama yükümlülüğüne girmiş ve bu yükümlülükleri 1999 yılı sonuna kadar tamamlamak zorunda kalmıştır. AB ve TRIPS paralelinde Türk Patent Enstitüsü, Fikri Mülkiyet Hakları çerçevesinde yapılan düzenlemelerden sorumludur. Telif hakları ile ilgili 111 düzenlemeler ve denetimler ise Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü sorumluluğundadır. Türk Patent Enstitüsü, Sınai mülkiyet hakları kapsamında 1. Patentler ve Faydalı Modelleri, 2. Ticaret ve Hizmet Markalarını, 3. Coğrafi İşaretleri, 4. Endüstriyel Tasarımları, 5. Entegre Devre Topoğrafyaları İle ilgili düzenlemeleri geliştirmekte ve denetlemektedir. Bu çerçevede AB ve DTÖ Anlaşmaları paralelinde uluslararası anlaşmalara da uyum sağlamak üzere yürürlüğe giren yasal düzenlemeler şöyledir: 1. Patent Haklarının Korunması Hakkında 551 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; 2. Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında 554 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; 3. Coğrafi işaretlerin Korunması Hakkında 555 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; 4. Markaların Korunması Hakkında 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; 5. İlaçların Patent Kapsamına Alınmasına İlişkin 566 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname. Bu kararnameler ve çıkarılan yönetmeliklerle gerekli tanımlar yapılmış ve işleyişler anlatılmıştır. Belirtilen yasalar dışında oluşturulan 'Özel İş Mahkemeleri' ve taklit/kopya üretimlerin cezalarının artırılması da kaydedilen ilerlemeler arasındadır. Korsan üretim, Türkiye'de özellikle müzik/film piyasasında ve ayrıca taklit marka 112 üretimi ile tekstil ve hazır giyim sektöründe görülmektedir. Tekstil ve hazır giyim sektöründe marka ürünleri pahalı olmalarından dolayı elde tutma maliyeti artmakta ve bu durum marka taklit üretimin maliyet avantajıyla konu markanın yerine geçmesine neden olmaktadır. Korsan üretime engel olarak, patent sahiplerinin haklarını korumak için, mahkemeler, güvenlik güçleri ve denetleyicilerin Koordinasyon içinde çalışmasının zorunluluğu AB tarafından vurgulanmaktadır. Türkiye'de yasal çerçeve AB ve DTÖ uyumlu oluşturulduğu halde koordinasyon eksikliği, uygulamada bölgesel etkinlik farklılıkları mevcuttur. Resmi yetkililerin bu konularda eğitilmeleri de yapılması gerekenlerin başında yer almaktadır. TRIPS konusu coğrafi işaretler açısından ülkemiz için büyük önem taşıdığından bunun kapsamının genişletilmesi konusunda Türkiye AB, Bulgaristan, Hindistan gibi ülkelerle aynı safta yer alırken ABD, Yeni Zelanda, Arjantin gibi ülkelerle zıt bir tutum izlemiştir. Coğrafi işaretler "belirgin bir niteliği, ünü ya da diğer özellikleriyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretlerdir. Bu işaretler belli bir bölge veya hatta ülkenin rekabet gücünün korunma altına alınması anlamını taşımaktadır. Coğrafi işaretlerin tescili Türk Patent Enstitüsüne başvuru ile yapılmaktadır. Coğrafi işaret tescili temel olarak; 1. Coğrafi işarete konu ürünün kalitesinin korunması ve belli bir standartta üretiminin sağlanması, 2. Coğrafi işaret konusu yörede üretim yapanların tescilin sağladığı korumadan öncelikli olarak yararlanmaları, 3. Kırsal bölgelerdeki her türlü tarım ve el sanatları ürünlerinin korunması ve böylece bu bölgelerde ekonomik kalkınmanın desteklenmesi amacına yöneliktir. 555 Sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye göre Türk Patent Enstitüsüne coğrafi işaret başvurusunda bulunabilecekler: Ürünün üreticisi olan gerçek veya tüzel kişiler, Tüketici dernekleri, Konu ve coğrafi yöre ile ilgili kamu kuruluşlarıdır. Coğrafi işaretlerin korunması 113 konusu bir şekilde menşein gösterilmesi ve belirtilmesi konusu ile de beraber gitmektedir. Coğrafi İşaretlerin Korunması Hukuku (bazen menşein gösterilmesi olarak da anılmaktadır) bir ürünün ortaya çıktığı menşe göre adlandırılmasıyla ilgilenen ve ürünü, bu adı başka yerlerde üretilen ürünler üzerinde kullanmak isteyen üreticilere karşı koruyan hukuktur. Hukukun bu bölümü uluslararası alanda TRIPS (22–24. Maddeler) kanalıyla AB'nde, 2081/92 sayılı, tarım ürünleri ve besin maddelerinin coğrafi belirtici özelliklerinin ve menşe gösteren işaretlerinin korunmasına ilişkin Konsey Yönetmeliğinin 17nci Maddesinde belirtilen usuller (OJ L 208, 24.7.1 992) çerçevesinde önemli ölçüde bir uyum uygulamasına tabi tutulmuştur. 2.3.TEKNİK DÜZENLEMELER VE AKREDİTASYON Ticaretin küresel ölçekte rekabet esaslarına göre gelişmesini gözeten uluslararası Dünya Ticaret Örgütü, malların ve hizmetlerin istenen şartlara uygun nitelikler taşıdığını tespit etmek amacıyla yapılan test/analiz, muayene ve belgelendirme işlemlerini yani uygunluk değerlendirme işlerini yapacak kuruluşların uluslararası standartlara göre yeterlilik bakımından akredite edilmelerini ve takip altında olmalarını istemektedir. DTÖ’ne göre uygunluk değerlendirme prosedürleri ve uygulamaları, yabancı menşeli ürün ve üreticiler ile yerli ürün ve üreticiler arasında ayrımcı nitelikte olamayacaktır. Aynı mantıkla uygunluk değerlendirme işlemleri yabancı ürünlere zorluk çıkarıcı şekilde uygulanmayacaktır ve gereğinden daha sıkı ve yargılayıcı da yapılamayacaktır. Bu kararlarla Hükümetlerin etkisini azaltmak, üreticilerin ürettikleri ile ilgili en yüksek sorumluluğu almasını özendirmek ve yeterliliği kanıtlanmış üreticilerin pazarda serbestçe hareketinin sağlanması amaçlanmıştır. Sürekli tekrarlanan uygunluk için belgelendirme ve yeterlilik için de akreditasyon sistemlerinin kurgulanması ile esas amaç olarak küresel ticarette teknik engellerin kaldırılmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Ancak uygulamada bu düzenlemeleri 114 uluslararası geçerlilik sağlayacak şekilde yapamamış ya da henüz tamamlayamamış bizim gibi ülkeler için teknik engel yaratacak şekilde kullanıldığı görülmektedir. Ticaretteki ilişkilerin uygunluk değerlendirmesi ile kontrol altına alınması sürecinde ticaret-uygunluk değerlendirmesi ilişkisini uluslararası anlaşmalarla etkileyen ana mekanizmalar şunlardır; 1. Standardizasyon çalışmaları (ISO) 2. Akreditasyon-Belgelendirme (ILAC-IAF) 3. İzlenebilirlik (CGPM) 2.3.1.Akreditasyon ve Belgelendirme Serbest ticaretin gereklilikleri olarak sunulan haliyle, teknik düzenlemeler ve bu kapsamda harmonizasyon öne çıkarılmış ve bu amaçla uluslararası standartlar ve yeterlilik değerlendirme sistemleri gün geçtikçe mal ve hizmet ticaretini biçimlendiren bir şekil almıştır. Serbest rekabet ortamının güvenceye alınması için olduğu öne sürülen ancak temelinde gelişmiş ülkelerin bu gelişmişliklerini sağlayan temel unsurları korumayı amaçlayan fikri ve sınai mülkiyet hakları, tüketiciyi koruma, serbest rekabeti teşvik, anti-kartel gibi pek çok yasayı içeren hukuksal düzenlemeler yanında çok kapsamlı teknik düzenlemeler de hayata geçirilmiştir. Belirtilen hedef, her ülkenin üretim, hizmet ve ticaret sektörlerinin oto-kontrol mekanizmaları ile uluslararası sisteme uygunluğunun tescil edilmesidir. Oysa bu düzenlemelerin varlığı sözü edilen teknik engellerin kaldırılması için büyük önem taşırken oluşturulmaması ise tersine teknik engeller nedeni ile büyük kayıplar anlamı taşımaktadır. Öte yandan bu teknik sistemler entegrasyonu ile bir yandan tüketicinin korunması, diğer yandan da farklı talepler nedeni ile çok sayıda rapor ve belge yerine ortak kabul ölçütlerinin belirlenmesi ile üreticinin de korunmasının amaçlandığı ileri sürülmektedir. Başta bu sistemleri oluşturmamanın ülke ticaretine getireceği büyük zararlar nedeni ile her ülke ulusal Ölçüm, Standardizasyon, Test ve Kalite (MSTQ) 115 sisteminin iyileştirilmesi ve dünya ile entegrasyonu için çok büyük çabalar içine girmişlerdir. 2.3.2.Uluslararası Akreditasyon Sistemleri Belgelendirme, belirlenen kapsamlarda uygunluğun onaylanması için ilgili standart, direktif, yönetmelik veya kurallara göre yapılan işlerin uygunluğunun ilgili belgelendirme kuruluşu tarafından yapılan inceleme ve değerlendirme kapsamında yasal olarak onanması anlamı taşır. Her türlü belgelendirme faaliyetinde bulunan kuruluşların belirlenen kapsamlar için yetkilendirilmeleri veya bir başka deyişle akredite edilmeleri gerekmektedir. Akreditasyon ise; otorite kuruluş tarafından ilgili laboratuvar, belgelendirme kuruluşu ya da muayene kuruluşu veya personelin belirli iş ya da hizmetleri yapmak için yeterli olduğuna ilişkin formal tanıma sistemini içeren prosedür olarak tanımlanmaktadır. En kısa tanımı ile akreditasyon, yeterli kalite için güvenilirliğin konfirmasyonudur. Son 15 yılda, laboratuvar, sertifikasyon ve muayene hizmetleri veren kuruluşların ilgili teknik düzenlemelere göre asgari koşullarda sağlamaları gereken yeterlilik ölçme ve onaylama çalışmalarını yürütmek üzere ulusal akreditasyon sistemleri oluşturulmuştur. Özellikle Avrupa Birliği, ticarette teknik engelleri azaltabilmek için 1960’lardan beri devam eden eski yaklaşım direktifleri yerine 1985’de ‘Yeni Yaklaşım’ kavramını geliştirmiş ve 1987’de ‘Yeni Yaklaşım’ direktifleri kapsamında EN45000 serisi standartları uygulamaya başlamıştır. 1990’da ‘Global Yaklaşım’ olarak benimsenen stratejinin temel amacı da akreditasyon sistemi içinde güvenilir ve diğer ülkelerde de tanınır test, belgelendirmeve muayene oluşumlarını yani uygunluk değerlendirme kurumlarını hayata geçirmek olarak özetlenebilir. Avrupa Birliği’nce geliştirilen bu sistem 1994’de yapılan Avrupa Ekonomik Alanı (EEA) kapsamında da kabul görmüş ve 1995’de GATT turunda uyulması gerekli bir hal almıştır. Bu sistem, uluslararası veya Avrupa standartlarına göre (örneğin EN 45000 serisi, ISO 116 17025) sertifikasyon ve muayene kuruluşları ile laboratuvarların yeterlilik göstermeleri için gerekler ile bu kapsamdaki yeterlilikleri değerlendirecek ve belgeleyecek olan ulusal akreditasyon otoritesine ilişkin harmonize kriterleri (örneğin EN 45010, EN45003, ISO Guide 61, 58) belirlemektedir. Her ülkenin ulusal akreditasyon sistemleri yapı olarak bazı farklılıklar göstermekte ancak amaç ve çalışmalarda çok büyük benzerlikler bulunmaktadır. Ulusal Akreditasyon otoritesi ile ilgili Avrupa Komisyonunun ‘Avrupa’da Akreditasyon Prensipleri’ olarak belirlediği gerekler şunlardır: 1. Akreditasyon kuruluşu bağımsız olarak çalışmalı, ülke hükümetinden kabul görmeli ve kar amacı gütmemelidir. 2. Akreditasyon endüstriye sunulan bir servistir. 3. Her ülkede sadece bir akreditasyon kurumu olmalı ve bu otorite şeffaf birçalışma sistemi uygulamalıdır. 4. Ulusal akreditasyon sistemi, akreditasyon kriterleri ve sertifika ve test raporlarının tüm ülkelerde çoklu tanınma anlaşmaları kapsamında (özellikle EA) tanınması için işbirliğinde bulunmalıdır. Bu kuralların ardından her ülkenin gelenek ve gereksinimlerine göre oluşturulmuş akreditasyon yapılarında yeniliklere gidilmiş, örneğin İngiltere’de NAMAS ve NACCB birleşerek UKAS oluşturulmuş, Almanya’da çok sayıdaoluşmuş bulunan yapılar bozulamamış ancak uyum sağlamak üzere en üsttebir organizasyon (DAR) oluşturulmuştur. Avrupa Birliği, akreditasyonun yararlarını şu şekilde özetlemektedir: 1. Test ve sertifikasyon sistemlerinde geliştirme, 2. Avrupa menşeli ürünlerin kalitesine güvenin artması, 3. Avrupa ya da dünya ölçeğinde tanınır test raporları ve sertifikalar ve böylece bir ürün için farklı sertifika ve markalar ile tekrarlanan testlerin önlenmesi, 117 4. Avrupa tek pazarının gobal pazarda rekabet kazanması, 5. Teknoloji transferi için önemli bir araç, 6. Sertifikasyon ve muayene kuruluşları ile laboratuvarların teknik olarak üstünlük kazanması. Açıkça belirtilmemekle birlikte en önemli yarar, akreditasyon sistemleri karşılıklı yada çoklu tanınma anlaşmalarına dahil olmamış ülkelerin her türlü ticareti için teknik engel mekanizmalarının sağlanmış olmasıdır. Ulusal Akreditasyon Kuruluşlarının en önemli görevleri şunlardır; 1. Test ve kalibrasyon laboratuvarları ile sertifikasyon ve muayene kuruluşlarının ilgili yasa, kural ve yönetmelikler, standartlar ile rehber dokümanlara göre akreditasyon işlemlerini yürütmek. 2. Akreditasyon kayıtlarını tutmak ve akreditasyon ve tanınma kapsamında ulusal çıkarları uluslararası organizasyonlar nezdinde temsil etmek ve korumak. 3. Ulusal düzenlemelere bağlı olarak atanmış (notified) kuruluşları belirlemek ya da atanmış kuruluşların akreditasyon için denetlenmeleri ve belgelendirmelerini sağlamak. 4. Düzenlemelere bağlı olarak ürünlerin pazar takibini gerçekleştirmek, yada bu işlemin gerekliliğini teknik gerekçelerle ortaya koymak. İlgili dokümanlarda çok detaylı verilen akreditasyon kuruluşunun sağlaması gereken temel koşullar özetle Tarafsızlık, İdari ve Mali Bağımsızlık, Temsiliyet ve konsensüs, Teknik yeterlilik, Şeffaflık ve son olarak Güvenilirliktir. Uluslararası gelişmeler paralelinde ulusal akreditasyon kapsamları temel olarak 3 ana gruba ayrılmış durumdadır. Bunlar; 1. Kalibrasyon ve test/analiz laboratuvarlarının akreditasyonu grubu 2. Sertifikasyon yapılarının akreditasyonu grubu 118 3. Muayene kuruluşlarının akreditasyonu grubu. Ürün, Kalite Sistem, Personel yanında Çevre, Gıda vb. belgelendirme yapacak sertifikasyon kuruluşlarının akreditasyonu da 2. grupta yer almaktadır. Bu temel akreditasyon alanları dışında Ulusal Akreditasyon sistemleri içinde özellikle kimya ve medikal alanlarda çalışan laboratuvarların uygulaması beklenen GLP (Good Laboratory Practices) sisteminin uygunluk değerlendirmesi; GLP uygulamaları için OECD consensus dokümanları ya dailgili EC direktifleri yapılması gerekenleri kapsamlı olarak açıklamakta, bu yöndeki çalışmaları da dâhil edilebilmektedir. Ayrıca ulusal düzenlemelere bağlı olarak değişik alanlarda ve kapsamlarda akreditasyon çalışmaları için de ulusal akreditasyon kuruluşu yetkilendirilebilmektedir. Ulusal akreditasyon kuruluşlarının işbirliğini sağlamak yada karşılıklı ve çok taraflı tanınma anlaşmalarını yürütmek üzere oluşturulan uluslararası organizasyonlardan önde gelenleri şunlardır; 1. ILAC: International Laboratory Accreditation Conference 2. IAF: International Accreditation Forum 3. EA: European co-operation for Accreditation 4. APLAC: Asian Pasific Laboratory Accreditation Co-operation 5. PAC: Pasific Accreditation Co-operation 6. IACC: Interamerican Accreditation Co-operation Bu organizasyonlar ve uluslararası standartlar geliştiren ISO, CEN/CENELEC gibi yapılar dışında özellikle uluslararası harmonizasyon çalışmalarının en kapsamlı ve en sancılı süreçlerini oluşturan laboratuvar kapsamında EURACHEM, EUROLAB, EOROMET gibi uluslararası organizasyonlar detaylı çalışmalar yürütmektedir. 119 2.3.3.Ürün Belgelendirme Yukarıda ifade edilen tüm akreditasyon ve belgelendirme sistemi gönüllü alanlar olarak değerlendirilmektedir. Yani müşteri ya da bazı düzenleyici kuruluşlar tarafından zorunlu hale getirilmedikçe, belgelendirme zorunlu tutulamaz. Ancak, genellikle belge sahibi olmayanlar mal ve hizmet ticaretinde kabulgörmedikleri için hemen tüm taraflar belge almaya çalışmaktadırlar. Ürün belgelendirmede ise durum bundan farklıdır. Direktiflerle genel esasları belirlenmiş bazı ürün grupları için belgelendirme zorunludur. AB’de mevcut durumda 21 direktifle CE işareti alması zorunlu tutulmuş, 2 direktifle ise CE işareti zorunlu olmayan toplam 23 direktif kapsamındaki ürünlerin belgelendirilmesi zorunludur. Direktif kapsamları-makina direktifi, basınçlı kaplar direktifi vb.- belli bir ürüne değil bir ürün grubuna yöneliktir. Giderek sayıları artan bu direktif kapsamındaki ürünler, AB’de dolaşan toplam ürünlerin yaklaşık %70’ini oluşturmaktadır. Tahmin edilebileceği gibi, zamanla tüm ürünler bu kapsama girecektir. Avrupa komisyonu, 1985’e kadar her bir ürün için ayrı direktifler oluşturmuştur. Bunun sonucu olarak çok fazla sayıda ve karmaşık direktifler yığını oluşmakta ve büyük zaman kayıplarının yanında giderek hızlanan teknik ve teknolojik gelişmeler sonucunda direktifler geçerliliğini yitirmekteydi. 1985 sonrasında yeni bir çizgi belirlenmiş ve sağlık, güvenlik, çevre ve tüketici koruma amaçları ile sınırlı olarak harmonize direktifler oluşturulmaya başlanmıştır (Yeni Yaklaşım). Ürünlerin serbest dolaşımının, Avrupa Birliği’nin tek pazar temel amacını oluşturması nedeni ile de sadece belirtilen amaçları karşıladığını belgeleyen ürünlerin dolaşımına müsaade edilmektedir. Avrupa Birliği’nin yukarıda belirtilen amaçlar kapsamında, ürünlerin serbest dolaşımı ile ilgili kurallar ve uygulamalarına geçmeden önce Avrupa Ekonomik Alanı kapsamındaki ülkeleri olduğu kadar, bu ülkelerle ticareti olan diğer ülkeleri de yakından ilgilendiren AB politika araçları ile ulusal düzenlemeler arasındaki ilişki ve hiyerarşiye ait bilgiler aşağıda verilmektedir. 120 Avrupa Birliği’nin harmonizasyonu sağlamak için kullandığı araçlar: 1. Yönetmelikler: Her üye ülkede direk olarak uygulanması zorunludur.(Örnek: Yol trafiği için sosyal yönetmelikler) 2. Direktifler: Kapsam zorunludur ancak uygulama yöntemi için ülkeler serbesttir.(Örnek: Ürünlerin ticareti- EMC direktifi, Düşük Voltaj Direktifi VB.) 3. Kararlar: İlgili kesimler için zorunludur. (Örnek: CE İşareti Modülleri) 4. Tavsiyeler: Zorunlu değildir (Örnek: EMC direktifi ile ilgili öneriler) Hiyerarşik sırada da en üstte yönetmelik bulunmaktadır. Ancak harmonize yönetmelikler, kullanıcıların ilgili gerekleri nasıl yerine getireceğine ilişkin teknik spesifikasyonları içermez. Teknik spesifikasyonlar, normalizasyon işlevini sürdüren bağımsız ve ilgili ülke ve kuruluş temsilcilerinin de çalışmalarakatıldığı normalizasyon kuruluşları tarafından yayınlanan standartlarile açıklanmaktadır. Yeni yaklaşım direktifleri kapsamındaki bir ürün için modüllerden hangisinin uygunluk değerlendirmesi amacı ile kullanılacağı direktiflerde açıklanmıştır. Seçme şansı olan durumlarda, üretici uygun gördüğü bir modülü uygulayabilir. Örneğin, düşük voltaj donanımlarında Modül A kullanımı istenirken, basınçlı kaplarda kapsama da bağlı olarak Fb dışındaki modüllerden biri seçilebilir (Modüler Yaklaşım-Yeni Yaklaşım direktifleri kapsamında, A ileH arasında modüller ve bunların alt modülleri bulunmaktadır.) Yukarıda açıklanan uygunluk beyanı ardından ürün üzerine CE işaretini taşıyan etiket konulur. Bunun anlamı, CE etiketli ürün ilgili EC direktiflerinde belirtilen tüm koşulları sağlamaktadır ve bu ürünün Avrupa ekonomik alanı içinde serbest dolaşımı, uygunsuzluğun açık kanıtlarla ispatlanması hali dışında engellenemez. Bu etiket, ürünün sağlık, güvenlik ve tüketici koruma kapsamında belirtilentüm koşulları sağladığını gösterir ancak kalitenin garantisi anlamı taşımaz. CE işareti kullanabilmenin temel kuralları şunlardır: 121 1. Bu işaret, ilgili EC direktif(ler)ine uygunluğu belirtir ve şayet bu kapsamda ulusal kural ya da kanunlar varsa onların üstünde ve yerine geçen konumdadır. 2. Bu işaret, ürün ya da üreticinin ilgili tüm koşulları sağladığını ve üreticiveya ithalatçı ya da 3. taraf kuruluşu tarafından uygunluk değerlendirme işlemlerinin yerine getirildiğini gösterir. 3. Bu işaret, ilgili EC direktifi tarafından ambalaj ya da ürünle ilgili dokümantasyonakonabileceği yönünde bir izin olmadığı durumlarda ürün üzerinde bulunmalıdır. Şayet ürünle ilgili birden çok direktif mevcutsa, bu işaretin anlamı bunların tümünde belirtilen koşulların sağlandığıdır. 4. Bu işaret, ürünün diğer standardlar ya da normlara uygunluğunu göstermez. 5. Bu işareti, ilgili EC direktifinin sağlandığını gösteren tek semboldür. Şayet ulusal ya da uluslararası başka işaret de kullanılmak isteniyorsa, CE işaretinin görünmesini engellemeyecek şekilde kullanılmalıdır. 6. CE işareti, 93 465 EEC sayılı konsey kararında belirtilen formda olmalıdır. Bu form orantılı olarak büyültülebilir ya da küçültülebilir ancak boy en az5 mm. olmalıdır. CE işareti ile birlikte Notifiye (atanmış) kuruluşun kimlik No.su olmaması, yaüreticinin kendi sorumluluğu altında (Modül A) ya da EC Tip inceleme ile(Modül B+C) uygunluk beyanı anlamı taşımaktadır. CE işareti ile birliktebir kimlik no.su olması ise, uygunluk beyanı sürecinde notifiye kuruluşun bulunduğunu (Modül D-H) göstermektedir. 2.3.4.Uygunluk Değerlendirme Ticarette teknik engellerin kaldırılması amacı ile yapıldığı bildirilen harmonize standardizasyon, akreditasyon ve uygunluk değerlendirme sistemleri, gerekleri 122 yerine getirilmediği zaman teknik engellerin en büyüğü olarak dikkat çekmektedir. Bu teknik engeller, ticarette pek çok sakıncayı da beraberinde getirmektedir. Bu sakıncalar; 1. Ölçek ekonomisinin kaybedilmesi: Farklı ülkeler için farklı standartta ürünler nedeniyle farklı hatların getirdiği maliyet. 2. Uygunluk Değerlendirme Prosedürlerinin Maliyeti: Tüm bu işlemler yüksek maliyet getirmektedir. 3. Bilgilenme Maliyeti: Teknik düzenlemelerin anlaşılıp yorumlanma maliyeti. 4. Sürpriz Maliyetler: Yeni ve değişen düzenlemelerin maliyeti. 5. Gizli Korumacılık: Gümrük duvarlarının kalkması ardından en önemli korumacılıktır. 6. Serbest Ticaretin Önlenmesi: İç pazarlar daha cazip olabilmektedir. 7. Yeni Yatırımları Engelleyici Etkiler: Ülkeler arası farklılıklar, yatırımcıları caydırmaktadır. 8. Teknoloji de geri kalma: Akreditasyon-Belgelendirme ile teknoloji arasında yakın paralellik vardır. 123 2.4.TEKNİK DÜZENLEMELER VE STANDARTLAR Standardizasyon, Uluslararası Standardizasyon Teşkilatı'nın (iSO) tanımıyla;"Belirli bir faaliyetle ilgili olarak ekonomik fayda sağlamak üzere bütün ilgili taraflarınyardım ve iş birliği ile belirli kurallar koyma ve bu kuralları uygulama işlemidir. Standardizasyon tüketicinin kaliteli ve ekonomik ürünleri talep etmesi sonucu olarakortaya çıkan bir faaliyettir. Standardizasyonun üreticiye, tüketiciye ve ekonomiye olanyararlarının yanı sıra, insan hayatı için hayati öneme haiz olan çevreyi koruma yönündende çok büyük faydaları bulunmaktadır. Standart ise, standardizasyon çalışması sonucu ortaya çıkan belge veya dokümanolarak tanımlanabilir. Standartlar bilimsel, teknik ve deneysel çalışmaların kesinleşmişsonuçlarını esas alır. Bugün dünyada standartlar ürün, hizmet, sistem, performans, güvenlik gibi çeşitli konularda ulusal, bölgesel ve uluslararası standart kuruluşlarıtarafından hazırlanmaktadır. Standartlar, yönetmelik ve direktiflerin aksine uygulanması zorunlu dokümanlar değildir. Üreticiler, direktiflerde belirtilen gerekleri başka yollarla da kanıtlayabilirler. Ancak genellikle bu çok zaman ve fazla masraf gerektirdiği için, standartlar tercih edilmektedir. Standard Organizasyonlarını arasındaki hiyerarşiyi şu şekilde sıralayabiliriz. 1. Uluslararası 2. Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu (ISO) 3. Uluslararası Elektronik Komisyonu (IEC) Avrupada Standardizasyon 1. Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) 2. Avrupa Elektronik Standardizasyon Komitesi (CENELEC) 3. Avrupa Telekominikasyon Standart Enstitüsü (ETSI) 124 Ulusal Standardizasyon Ulusal Standardizasyon Organizasyonları Özellikle 1985’lerden sonra yeni yaklaşım ve 1990’ların başında da küresel yaklaşım politika ve sistemlerinin benimsenmesi ardından standardizasyon kuruluşları çok daha büyük önem kazanmıştır. “Standart”, resmiyeti tanınmış bir kuruluş tarafından yaygın olarak ve tekrar kullanılmak üzere kabul edilen, ürün veya ilgili işlem ve üretim yöntemleri için kurallar, rehberler ya da özellikler temin eden ve uyulması zorunlu olmayan belgedir. Ülkemizde standartlar yasa gereği, yalnızca Türk Standartları Enstitüsü tarafından hazırlanmaktadır. “Teknik düzenleme” ise, idari hükümler de dâhil olmak üzere, ürünlerin özelliklerini veya ürünlere dair işleme ve üretim yöntemlerini belirten ve uyulması zorunlu olan metindir. Devletler, piyasaya arz edilecek ürünlerin insan sağlığına, can ve mal güvenliğine, çevreye, hayvan ve bitki sağlığına, tüketici haklarına veya korunması amaçlanan benzeri temel değerlere zarar vermemesi ve tehlike oluşturmaması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla, ülkemizdeki ilgili kurumlar, sorumlu oldukları ürünlere ilişkin teknik düzenlemeler yayımlamakta ve uygulamaktadır. Teknik düzenlemelerin dış ticaret sistemine yansıtılması ise, Ekonomi Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmektedir. Teknik düzenlemelere uyum, ürünlerin yurt dışı pazarlara erişiminde hayati rol oynarken, tersi de ciddi teknik engeller yaratabilmektedir. Ülkelerin uyguladığı birbirinden farklı teknik düzenlemelerin dünya ticaretinde malların serbest dolaşımına engel teşkil etmemesi amacıyla ülkemizin de üyesi olduğu Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde Ticarette Teknik Engeller Anlaşması hazırlanmıştır. Söz konusu Anlaşma, teknik düzenlemelerin hazırlanması ve uygulanması aşamasında yerli ve yabancı ürünler arasında ayırım yapılmaması, teknik düzenlemelerin amaçlanan hedefe ulaşmak için gerekenden daha fazla ticareti kısıtlayıcı etkisi olmaması ve ülkelerin teknik düzenleme taslaklarını diğer ülkelere önceden bildirmeleri yoluyla şeffaflık sağlanmasını temel ilkeler olarak belirlemektedir. Öte yandan, ülkemiz ile Avrupa Birliği (AB) arasında tesis edilen Gümrük Birliği hükümleri, AB’nin ürünlere ilişkin teknik mevzuatının ve CE işareti, onaylanmış 125 kuruluşlar, piyasa gözetimi ve denetimi, genel ürün güvenliği ve bildirimler gibi yatay kurallarının Türkiye tarafından uyumlaştırılmasını gerektirmektedir. Söz konusu uyumlaştırma faaliyeti de, ülkemiz ile AB arasında malların serbest dolaşımının önündeki engelleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda, AB’nin teknik düzenlemelere ilişkin yatay kuralları, 4703 Sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve bu Kanunun Uygulama Yönetmelikleri ile ulusal mevzuatımıza aktarılmıştır. AB’nin özellikli olarak ürünlere ilişkin teknik düzenlemelerinin önemli bir bölümü ise, ilgili Bakanlıklar tarafından uyumlaştırılmış olup, uyum faaliyetleri halen devam etmektedir. İthalatta ve ihracatta ürünlerin tabi olacağı teknik düzenlemeler ise Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi Kararı, Yönetmeliği Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliğleri ile belirlenmektedir. Standartlaşma, bazı ürünlerin ayrımında kullanılan ve üretilen ürünlerin uymak zorunda olduğu sınırların, derecelerin belirlenmesidir. Standart, ürünlerin kalitelerini, niteliklerini, özelliklerini belirleyen bir tanımlama listesidir. Ürünler standartlaştırılarak, belirli bir standarda göre, bir örneklik, beraberlik sağlanmış olur. Bir işletmeci kendi mallarına özgün standartlar belirleyebileceği gibi, içinde yer aldığı endüstrinin koyduğu standartlara ulusal ve uluslararası standartlara uyabilir. Standartlar, ağırlık, büyüklük, dayanıklılık, olgunluk, kimyasal bileşim vb. olabilir (Tenekecioğlu, 1994: 180). Yan sanayii firmalarının çoğu küçük ve orta ölçeklidir. Üretimlerinde standartlaşma yoktur. Atölye bazında çalışan ve iç piyasada tamamen yedek parça ihtiyacını karşılamaya yönelik, organize olmamış firmalardır. Ülkemizde yaklaşık 1.000 civarında olan bu firmalar, hassas teknoloji gerektirmeyen, basit sayılabilecek üretim yöntemlerini kullanarak üretimde bulunmaktadırlar (Özbek;2000: 10). Kalite ve standardizasyondaki eksiklikler: çoğu firma, kalite faaliyetini sadece malın nihaî safhası ile ilgili olarak görmektedir. Halbuki modern anlayışa göre kalite faaliyeti; malın üretimi için girdi temininden başlayıp, ürün haline getirilmesi, etiketlenmesi, ambalajlanması ve tüketiciye ulaştırılmasına kadar olan süreci içerir (Bağrıaçık, 1989: 155). 126 2.4.1.Uluslararası Standardizasyon Kuruluşları Uluslararası Standardizasyon Standardization-ISO), Uluslararası Teşkilatı (InternationalOrganization Elektroteknik Komisyonu for (International Electrotechnical Commission-IEC) ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (International Telecommunication Union-ITU) uluslararası alanda standart yapma faaliyetlerini yürüten kuruluşlardır. IEC, elektrik, elektronik ve ilgili teknolojiler konusunda uluslararası standartları oluştururuken, ITU, telekomünikasyon alanındaki uluslararası standartları hazırlamaktadır. ISO ise, IEC ve ITU'nun çalışma konuları dışında kalan tüm alanlarda standardizasyon çalışmalarını yürüten en büyük kuruluştur. 2.4.2.Avrupa Standardizasyon Kuruluşları Avrupa standardizasyon kuruluşları da standardizasyon konuları açısından uluslararası standardizasyon kuruluşlarıyla benzer bir yapı arz etmektedir. Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesi (European Committee for Electrotechnical Standardization- CENELEC), Avrupa'nın elektroteknik alanındaki standartlarını hazırlamaktadır. Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsü (European Telecommunications Standarts Institute-ETSI) ise, telekomünikasyon sektöründeki standart çalışmalarını yürütmektedir. CENELEC ve ETSI'nin faaliyet alanına giren konuların dışındaki tümstandartlar, Avrupa Standardizasyon Komitesi (European Committee for Standardization- CEN) tarafından hazırlanmaktadır. 127 2.4.3.Türkiye Ulusal Standartları TSE Her türlü madde ve mamul ile usul ve hizmet standartlannı hazırlamak amacıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesinde 16 Ekim 1954 tarihinde Türk Standardları Enstitüsü kurularak çalışmalarına başlamıştır. Kısa adı ve markası TSE olan Enstitü, 18 Kasım 1960 tarih ve 132 sayılı Kanunla bugünkü tüzel kişiliğe haiz, özel hukuk hükümlerine göre yönetilen bir kamu kurumu niteliği kazanmıştır. Bu günlerde TSE kuruluş kanunun uluslararası standart kuruluşlarının yapıları dikkate alınarak güncellenmesi çalışmaları devam etmektedir. Türk Standardları Enstitüsünün yapısı incelendiğinde, en üst yönetim ve karar organının Genel Kurul olduğu gözlemlenmektedir. Yönetim Kurulu TSE'nin yürütme organı olup, üç yıl için seçilen bir Başkan ve dört üyeden oluşmaktadır. Denetleme Kurulu, TSE'nin hesaplannı ve bununla ilgili faaliyetlerini denetlemekle yükümlüdür. Teknik Kurul, Enstitüce hazırlanan standart tasarılannı kabul eden teknik bir organdır, söz konusu standart tasarıları, standardın ilgili olduğu alanda uzman olan kişilerden oluşan ihtisas Kurullarında hazırlanmaktadır. YaInız Türk Standardları Enstitüsü tarafından kabul edilen standartlar Türk Standardı adını alır. Bu standartlar ihtiyari olup, standardın ilgili olduğu Bakarılığın onayı ile mecburi kılınabilir. Bir standardın mecburi uygulamaya alınabilmesi için Türk Standardı olması gereklidir, Mecburi kılınan standartlar Resmi Gazete'de yayınlanır. Türk Standardları Enstitüsü, temel fonksiyonu olan standart hazırlama faaliyetlerini, ihtisas Kurulları adı verilen organlar vasıtasıyla yerine getirmektedir. Türk standartlarının hazırlanmasında, standart ve standardizasyon ile ilgili tüm tarafların (üretici, tüketici, üniversiteler, kamu, sivil toplum örgütleri v.b) görüşlerinin alınması ve standartların bu görüşlerin değerlendirilmesi sonucunda yayınlanması prensibi ile hareket edilmektedir. Standart hazırlama faaliyetlerinin daha çağdaş bir yapıya kavuşturulması amacıyla, 2004 yılında ihtisas Kurullarına ilaveten "Ayna Komiteleri" kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Ayna Komitelerinin temel amacı; ulusal, bölgesel veya uluslararası standart hazırlama faaliyetlerine ilgili tüm tarafların aktif katılımını 128 sağlamak, standart hazırlama faaliyetleri konusunda tüm ilgili tarafları bilgilendirmek, resmi ülke görüşünü belirlemek ve bu görüşlerin uluslararası /bölgesel standartlarda yer almasını sağlamaktır. 2.5.TÜRKİYE'NİN GATT-DTÖ-AB ANLAŞMALARINA UYUMU Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Anlaşması ve eki Anlaşmalar Türkiye tarafından 26.1.1995 tarih ve 4067 sayılı Kanun ile onaylanmış ve 3.2.1995 tarih ve95/6225 sayılı Kararname ile 31.12.1994 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Söz konusu Anlaşmaya taraf devletler aynı zamanda, bu paket içinde yer alan "Ticarette Teknik Engeller Anlaşmasına (TTE) da taraf olmuşlardır. Dış Ticarette standardizasyon uygulamaları ilk olarak 1985 yılında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan Tebliğlerle yürütülmeye başlamıştır. İhracat ve ithalatta standardizasyon ve uygunluk değerlendirmesine yönelik faaliyetleri tek mevzuat altında toplamak, uygulamalara etkinlik getirmek, ayrıca bu faaliyetlerin uluslararası anlaşma ve teamüllere uygun olarak yürütülmesini sağlamak amacını taşımaktadır. Dış Ticarette Standardizasyon Rejimi Kararı, bu Karara dayalı Yönetmelik ve Tebliğler, Dış Ticaret Müsteşarlığı Dış Ticarette Standardizasyon Genel Müdürlüğü tarafından 9 Mart 1995 tarih ve 22222 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak, 8 Nisan 1995 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Daha sonra, Gümrük Birliği'nin gerektirdiği bazıdüzenlemelerin yapılmasına imkân verecek mekanizmalarla genişletilmiş olarak, Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon (DTTDS) Rejimi adıyla 01.02.1996 tarihinde yeniden yayımlarımıştır. Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi ile ithalat ve ihracat alanındaki uygulamalar Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması'ndan doğan yükümlülüklere uygun hale getirilmiştir. Bu suretle, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Kararı çerçevesinde, Türkiye'nin AB standardizasyon sistemine geçişi için 129 tanınan 5 yıllık sürede doğabilecek boşluk giderilerek, DTTDS Rejimi, AB mevzuat uyumu için bir geçiş rejimi olarak uygulamaya konmuştur. Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi ile iç piyasada Türk Standardına uygunluğu zorunlu bulunan ürünlerin, itlıalatında da, Türk standardına veya uluslararası standarda uygun olmaları zorunluluğu getirilmiştir. Söz konusu uygulama ile yerli sanayimiz standart dışı ve ucuz itlıal ürünlerin haksız rekabetinden, tüketicimiz de kalitesiz ürünlerden korunmaya çalışılmıştır. 2.5.1.Korumacılık Politikaları ve Türkiye Tarife ve tarife dışı engellere değindikten sonra Türkiye açısından Ticaret Politikası Savunma Araçları (TPSA) nedir ve nasıl uygulanmaktadır konusuna değinmekte yarar vardır. TPSA, DTÖ karaları ve uygulamaları ile uyumlu olarak tasarlanan ve yine Türk yasaları ile uyumlu olarak uygulanan savunma araçlarıdır. TPSA ithal edilen benzer ve rakip ürünler nedeni ile yerli imalatçının ciddi zarar görmesi ya da ciddi zarar görmesi olasılığı olduğu zamanlarda uygulanır. Bu TPSA, yerli üretici, sanayi dalları veya emekleyen sanayi dallarını korumayı amaçlayan önlemler, damping karşıtı önlemler ve sübvansiyon karşıtı önlemleri içerir. TPSA birçok mevzuat ve hükümlere tabidir. Güncel olarak yasalar ve mevzuat kapsamında kullanılan ve uygulanan TPSA’nı sayarsak: 1. İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun, 2. İthalatta Koruma Önlemleri Hakkında Mevzuat, 3. İthalatta Kota ve Tarife Kontenjanı İdaresi Hakkında Mevzuat, 4. İthalatta Gözetim Uygulanması Hakkında Mevzuat, 5. Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat, 130 6. İkili Anlaşmalar ve Protokoller veya Diğer Düzenlemeler Kapsamı Dışında, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat, 7. Türkiye'nin Ticari Haklarının Korunması Hakkında Mevzuat ve Çin Halk Cumhuriyeti Menşeli Malların İthalatında Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat (Gökmen, 2013: 23–25). Yukarıda ifade edilen mevzuat gereği, TPSA ayıltılı olduğu ve çağdaş standartlar çerçevesinde Türk ticareti, ekonomisi, üretici ve tüketiciyi korumayı amaçladığını söyleyebiliriz. Ek olarak, serbest ticaret ve girişimciliği temel ekonomik taşlar olarak benimsemiş Türkiye Cumhuriyeti’nin bu koruma önlemlerinin uygulanabilmesi için bir ürünün benzer ya da aynı çeşit rakip ürünler imal eden üreticiler üzerinde ciddi zararlar veren veya ciddi zararlar verebilecek hacim ve miktarlarda ithal edilmesi ve haksız rekabetin oluşmaya başlaması halinde uygulanabilir. Uygulamalar sınırlı ve geçici olmak ve zararı ortadan kaldırmak üzere uygulanabilir. Yoksa serbest ve adil ticareti önleyici uygulamalarda bulunulmaz. Sınırlamalar ise daha çok gümrük vergilerinin oranın arttırılması veya miktar sınırlamaları ile gerçekleştirilir. Eski durumuna sağlıklı bir biçimde geri dönülmesi ve serbest rekabet ortamının yeniden sağlanması ise bu tarz uygulama ve önlemlerin de ortadan kalkacağı açıktır (Gökmen, 2013: 23–25). İthalat ve ihracatta uyulması gereken ölçütler resmi kurumlar tarafından çıkartılan standartlar tarafından belirlenir. Bu anlamda standart, resmi bir kurum tarafından belirlenen, yaygın olarak tekrar uygulanan, rehber özelliği taşıyan resmi metinlerdir. Buna çok benzeyen teknik özelikler ise standartları somut hale getiren ve uyulması kesinlikle mecburi olan ölçütlerdir. Devletlerin bu tarz önlemleri almalarının nedeni ise piyasada dolaşacak ve sürekli olarak el değiştirebilecek ürünlerin kamu sağlığı, can güvenliği, çevre, diğer canlılar ve tüketiciler açısından zarar verme olasılığını ortadan kaldırmaktır. İthal edilen ürünlerin tüketici ve çevreye olası zararını önlemek için, Ekonomi Bakanlığı, gerekli kurumlar ile çalışarak resmi düzenlemeleri yapar. Bu anlamada, standart ve teknik düzenlemelerin yapılması sadece ithalat açısından değerlendirilmemeli, ayrıca ihracatı yapılacak ürünlerinde 131 gerekli standartlar ve teknik düzenlemelere uyulması, yurt dışına açılırken yerli işletmelerinin olası sorunlar ile karşılaşmalarının önün geçilmesini sağlar (Gökmen, 2013: 23–25) . Koruma politikası araçları içinde ithalat denetimleri önemlidir. Kamu sağlığı ve çıkarı açısından özellikle tarım ürünlerinin ithalatında yapılan denetimler etkindir. Tarım Ürünlerine Dair Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliği kapsamında, ithal edilen tarım ürünlerinin denetimi sağlık ve güvenlik açısından ayrıntılı olarak yapılır. Ayrıca, sanayi ürünlerinin ithalatı ve bu ürünlerin nitelik ve güvenilirliliğinin sağlanması için, ithal edilen ürünlerin Türk Standartları Enstitüsü (TSE) koşullarına uyması mecburidir. Bunlara ek olarak sağlık sektöründe yerine getirilecek ithalat tedbirleri Sağlık Bankalığı’nın belirlediği koşullar ve özel izinlere, çevrenin korunmasını ve zarar görmesini engelleyici önlemler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın uygulama ve standartlarına tabidir. Bunlarla birlikte tütün ve alkol ürünleri ilgili üst kurul tarafından belirlenen standartlara tabidir. Burada sayılan denetimlerin yapılması için eş güdümlü çalışmalar sonucunda her konu için ayrı bir tebliğ çıkartılmış ve işlemler bu tebliğler doğrultusunda ve Ekonomi Bakanlığı yerine getirilmektedir (Gökmen, 2013: 23–25). 2.5.2.Türkiye’nin Teknik Düzenlemeler Mevzuatı 13.10.2005 tarih ve 25965 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan2005/9454 sayılı Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi Kararı’ nın amacı, dış ticarette teknik düzenlemeler, standartlar, uygunluk değerlendirmesi ve denetimler çerçevesinde; (Hacılıoğlu, 2009: 35) 1. Dış ticarette uygulanacak teknik düzenlemeler, standartlar, uygunluk değerlendirmesi ve denetimlerin uluslararası ticarete gereksiz engel teşkil etmesini önlemek ve ticareti geliştirmek, 132 2. İhraç ürünlerin güvenli ve kaliteli olmasını sağlamak suretiyle, ihracatta rekabet gücünü artırmak ve dış alıcıların ürünlerimizi tercih etmesini sağlamak, 3. İthal ürünlerde düşük kaliteden kaynaklanan haksız rekabeti ve yanıltıcı uygulamaları önlemek, tüketiciyi koruyucu ve kaliteyi yükseltici tedbirleri almak, 4. İthal ve yerli ürünler arasında ayrımcılık yaratmayacak şekilde ithal ürünlerin ilgili teknik düzenlemelere uygun ve/veya güvenli olmasını temin etmek; insan sağlığı ve emniyetinin, hayvan ve bitki varlığının ve çevrenin korunması ile kamu ahlakı, kamu düzeni ve kamu güvenliği gereklerini yerine getirmek, 5. Uluslararası anlaşmalar ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasında kurulan Gümrük Birliği kapsamındaki teknik mevzuatın dış ticaret sistemine uyarlanmasını sağlamak, 6. Dış ticarette teknik düzenlemeler, standartlar, uygunluk değerlendirmesi ve denetimlerde yetkili kuruluşları, yapılacak işlemleri ve uygulama usul ve esaslarını belirlemektir 2.5.3.Türkiye Dış Ticaret Standardizasyonu Dış Ticarette Standardizasyon uygulamalarının hukuki temelini, 8.1.1996 tarih ve 96/7794 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi Kararı'nın 2. maddesinin (a) ve (b) bentleri ile Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Yönetmeliği'nin 11. Maddesi oluşturmaktadır. Dış Ticarette Standardizasyon uygulamalarının genel amacı; dış ticarette uygulanacak teknik mevzuat, spesifıkasyon ve standartların uluslararası ticarete teknik engel teşkiletmesini önlemek ve ticaret hacmini arttırmaktır. Genel amacın 133 yanı sıra, ihracatta ürünlerin dış ülkelerdeki iyi şöhretini muhafaza etmek ve dış alıcıların ürünlerimizi tercih etmesini sağlamak, İthalatta ise, ithal malları ile ülkemizde üretilen ürünler arasında oluşabilecek haksız rekabeti önlemek, ithal ürünlerden kaynaklanabilecek insan, hayvan ve çevre sağlığına olumsuz tesir edebilecek hususları bertaraf etmek amacıyla gerçekleştirilir. Bu çerçevede, gerek ihracat gerekse ithalat uygulamalarında ürünlerin ilgili teknik düzenleme, spesifikasyon ve standartlara uygunluğu, ilgili kuruluşlar tarafından denetlenmektedir. 2.5.3.1.İhracatta Standardizasyon İhracatta standardizasyon uygulamaları, Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Yönetmeliği çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Söz konusu Yönetmeliğin Ek 1'inde yer alan yaş meyve ve sebze, bitkisel yağlar, pamuk ve kurutulmuş meyvelerden oluşan ürünler ihracat aşamasında standardizasyon denetimine tabi tutulmaktadır. İhracatta standardizasyon denetimleri için Ekonomi Bakanlığına bağlı Ürün Denetmenleri Grup Başkanlıklarına müracaat edilmesi gerekmektedir. Yönetmelik hükümlerine göre; ihraç edilecek ürün Yönetmeliğin Ek 1'i içerisin deyer alan bir ürün ise, ihracatçı veya temsilcisi standardizasyon denetimi için Ürün Denetmenleri Grup Başkanlığına müracaat etmelidir. Müracaat sonrası Ürün Denetmenleri en geç yirmi dört saat içerisinde ihraç edilecek ürünü, ilgili tüzük veya standardında belirtilen kriterler çerçevesinde tetkik eder. Eğer ürün, ilgili tüzük veya standardına uygun görülürse, ihracatçıya Gümrüklere ibraz edilmek üzere Kontrol Belgesi verilir. İhraç edilecek ürünün Kontrol Belgesinin bulunmaması, süresinin geçmiş olması, ambalajlarının üzerinde parti numarası ve diğer resmi işaretlerne bilgilerinin bulunmaması halinde ilgili Gümrük İdaresince söz konusu ürünün ihracatına izin verilmez. Denetime konu olan ürünler ve ilgili standartlar ile denetim hususları, ayrıntılı bir şekilde Yönetmelikte açıklanmaktadır. 134 Aşağıdaki durumlarda, gümrük idarelerince Kontrol Belgesi aranmaz: 1. İhraç edilecek ürünle ilgili Ticari Kalite Denetim Yeterlilik Belgesi'nin ve gerektiğinde malın özelliğine göre Müsteşarlıkça istenebilecek ilave belge ve/veya analiz raporlarının, anılan belge sahibi imalatçı-ihracatçılar tarafından ilgili gümrük idaresine ibrazı halinde, 2. Yurt dışında inşaat, tesisat ve montaj işi alan müteahhitler tarafından, işçilerinin ihtiyacı olan zorunlu standartlar kapsamındaki maddelerin ihracatında, ilgili merci tarafından düzenlenecek ihraç müsaadesinin ilgili gümrük idaresine ibrazı halinde, 3. Hariçte İşleme Rejimi kapsamında yapılacak ihracatta, 4. Bedelsiz ihracatta 21 sayılı Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliği'nde, Ticari Kalite DenetimYeterlilik Belgesi verilecek ürün ve ürün grupları, belge alması gereken firmaların sahip olması gereken asgari koşullar, belgeli fırmaların mükellefiyetleri ve denetleme şartları ile sorumluklarına ilişkin düzenlemeler ayrıntılı bir şekilde ifade edilmektedir. 2.5.3.2.İthalatta Standardizasyon İthalatta standardizasyon denetimleri, Dünya Ticaret Örgütünün Ticarette Teknik Engeller Anlaşması'na uygun olarak, can ve mal güvenliği, tüketicinin korunması ve haksız rekabetin önlenmesi amacıyla gerçekleştirilmektedir. İthalatta uygunluk değerlendirme işlemleri, bir başka deyişle standardizasyon denetimleri, kontrol kapsamındaki ürünler dikkate alınarak Ekonomi Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğünce yayımlanan Tebliğlerin hükümleri gereğince gerçekleştirilmektedir. Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliği (2015/1): Söz konusu Tebliğ, ürünlerin risk dereceleri dikkate alınarak üç ayn ürün grubu ve buna bağlı standartlistesi belirlenerek oluşturulmuştur. Genel anlamda bir çok sınai ürünün ithalatta uygunluk 135 değerlendirmesi prosedür ve şartlarını açıklayan bu Tebliğ, risk derecelerine göre ürünleri yüksek, orta ve düşük riskli ürünler olarak sınıflandırarak her biri için ayrı bir uygunluk değerlendirme prosedürü öngörmektedir. Buna göre; 1. Yüksek Riskli Ürünler: Tebliğin Ek 1 no.lu listesi kapsamında yer alanürünlerin uygunluk değerlendirme işlemleri, ilgili standart, Yönetmelik ve Teknik Belgeye göre ürün spesifikasyonlarının ve teknik özelliklerinin Türk Standartları Enstitüsü tarafından test edilmesi ile değerlendirilir. 2. Orta Derecede Risk Taşıyan Ürünler: Tebliğin Ek 2 no.lu listesinde yeralan ürünler olup, bu kapsamda bir ürün ithal edilirse, ilgili standardına göre bir defaya mahsus olarak test edilen ürün, gerekli görülen haller dışında, tipi, türü, sınıfı, menşei ithalatçısı ve üreticisinin aynı olduğu müteakip ithalatlarda tekrar teste tabi tutulmamaktadır. Ancak, ithalatçının test edilen partiden sonra yaptığı ithalatlarda, ürünlerin test edilen ürünlerle aynı ve ilgili mevzuata uygun olup olmadığının kontrolü amacıyla, her takvim yılı içinde bir defa olmak üzere, ithal edilen ürünlerin herhangi bir partisinden alınacak numuneler uygunluk tabi değerlendirmesine değerlendirmesinden tutulur. olumsuz Bu sonuç şekilde alınan yapılan ürünlerin uygunluk ithalatçıları tarafından daha sonra ithal edilecek aynı GTİP numaralı ürünler, arka arkaya gelecek partilerden alınacak numuneler uygun çıkıncaya kadar kontrole tabi tutulur. Bu uygunluk sağlandıktan sonra tekrar normal uygulamaya geçilir. 3. Düşük Riskli Ürünler: Tebliğin Ek 3 no.lu listesinde yer alan ürünlerinuygunluk değerlendirme işlemleri, evrak üzerinden gerekirse test yapılmak suretiyle gerçekleştirilir. Bu çerçevede, 2015/1 Tebliği kapsamında bir ürün risk derecesine göre hangi liste kapsamında yer alıyorsa, buna göre belirlenmiş uygunluk değerlendirme prosedürü izlenerek standardizasyon denetimine tabi tutulmaktadır. Türk Standardları Enstitüsü (TSE) tarafından yapılan uygunluk değerlendirme işlemleri 136 sonucunun olumlu sonuçlanması halinde, ithalatçıya gümrüklere ibraz edilmek üzere"Uygunluk Belgesi" verilir. Uygunluk değerlendirmesinden olumsuz sonuç alınmasıhalinde ise, TSE tarafından ret sebeplerini de içeren biryazı ithalatçı firma, gümrük idaresi ve Ekonomi Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğüne verilerek bu mevzuat hükümleri gereği malın ithaline izin verilmez. Söz konusu Tebliğ; kapsamında yapılacak ithalatlarla ilgili hükümleri, uygunluk değerlendirme işlemlerine taraf olan kuruluşların izlemesi gereken prosedürleri ve düzenlenecek belge ve raporları ve uygunluk değerlendirme işlemleri ile ilgili muafiyet hususlarını detaylı bir şekilde düzenlemektedir. 2.5.4.Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliğleri 1. Tebliğ 2015/2: ithal edilen ürünün Tebliğin Ek 1 no.lu listesinde yer alan bitkisel ve hayvansal ürünleri kapsaması halinde, ilgili standartlarına uygun olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu Tebliğ kapsamında ithal edilen ürünün ticari kalite ve standartlara uygunluğu, Ekonomi Bakanlığına bağlı Ürün Denetmenleri tarafından kontrol edilir. Yapılan denetimin olumlu sonuçlanması halinde ithalatçıya Gümrüklere ibraz edilmek üzere "kontrol belgesi" verilmektedir. Kontrol belgesi bulunmayanmalların ithaline izin verilmemektedir. 2. Tebliğ 2015/3: Söz konusu Tebliğ, Tebliğin Ek I ve Ek II/A-B sayılı listelerinde yer alan yakıt, atık ve metal hurdaların ithalatında, bu yakıt atık ve metal hurdaların çevrenin korunması yönünden uygunluğunu "kontrol belgesi" ile belirler. Tebliğin Ek III'ünde yer alan atıkların ithalatı yasaktır. 2015/3 Tebliğinin Eki ve Ek II/A-B listeleri kapsamındaki ürünler ithal edilmekistenildiği takdirde kontrol belgesi alınabilmesi için, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca istenecek taahhütname ve Tebliğde istenen bilgi ve belgelerle birlikte malların ihracatçı ülkede çıkış işlemleri 137 tamamlanmadan önce, söz konusu Bakanlığa başvurulması gerekmektedir. Ayrıca, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gerekli gördüğü takdirde, eşyanın ilgilisine teslimi öncesinde uluslararası şirket veya resmi kuruluşlardan denetim isteyebilmektedir. Tebliğin Ek II/C listesinde yer alan atıkların ithalatı için, bu atıkların çevreye karşı duyarlı bir şekilde kullanılacağının belgelenmesi halinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından süresi 1 yıl olan "Uygunluk Yazısı" verilmektedir. Uygunluk Yazısının alınabilmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından istenen bilgi ve belgelerle Bakanlığa müracaat edilmesi gerekmektedir. Uygunluk Yazısı ile her parti ithalat için düzenlenecek analiz belgesinin gümrük idaresine ibrazı halinde, Ek II/C listede yer alan atıklar için Kontrol Belgesi aranmamaktadır. 3. Tebliğ 2015/4: Bu Tebliğ ekinde yer alan Ek I, Ek II/A-B-C ve Ek III listeleri kapsamındaki; ilaç ve kozmetik sanayiinde kullanılan ham madde, madde, mamul ve müstahzarlarının ithalatında, bu maddelerininsan sağlığı ve güvenliği yönünden uygunluğu, "kontrol belgesi" ile belirlenmektedir. Kontrol Belgesi Sağlık Bakanlığı tarafından verilmektedir. 4. Tebliğ 2015/5: Tebliğ eki listelerde (Ek I, Ek I1/A-B, Ek III, Ek LV, Ek V/A-B, Ek VI-A) yer alan ürünlerin ithalatında ilgili gümrük idaresince Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından düzenlenen Kontrol Belgesi aranır. Kontrol Belgesi alınması için; Kontrol Belgesi Formu (Ek VII), proforma fatura veya fatura ile ürünün çeşidine göre Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca istenebilecek diğer belgelerle birlikte adı geçen Bakanlığa veya bu Bakanlıkça yetki verilen taşra teşkilatına başvurulur. Tebliğ eki (Ek Il-C ve VI-B) sayılı listelerde yer alan ürünlerin ithalatında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca düzenlenen Kontrol Belgesi aranmaz. Ancak, bu ürünlerin ithalatına, Ek Il-C listede yer alan ürünlerin insan ve hayvan sağlığı yönünden, EkVI-B listede yer alan ürünlerin ise gıda güvenliği yönünden uygunluğunun adı geçen Bakanlık veya Bakanlığın yetkili birimlerince tespit edilmesi koşuluyla izin verilmektedir. Damızlık harici canlı hayvanlar ile hayvan maddelerinin 138 ithalatında Kontrol Belgesi alınabilmesi için yapılan başvurularda, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yayımlanan "Damızlık Harici Canlı Hayvanlar ile Hayvan Maddelerinin ithalatında, Kontrol Belgesi Düzenlenmesi için Aranacak Belgeler Hakkında Tebliğ (Tebliğ No.2015/32)" ile "Damızlık Harici Canlı Hayvanlar ile Hayvan Maddelerinin ithalatındaKontrol Belgesi Düzenlenmesi için Aranacak Belgeler Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ (Tebliğ No. 2004/8)" hükümleri uygulanır. Kontrol Belgesine istinaden ithal edilmek istenen maddelerin ilgilisine teslimi aşamasında insan sağlığı ve güvenliği, hayvan ve bitki varlığı ve sağlığı yönünden uygunluğunun Bakanlık veya Bakanlığın yetkili birimlerince tespit edilmesi halinde, bu maddelerin ithalatına izin verilmektedir. 5. Tebliğ 2015/6: Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan Kimyasallara İlişkin Tebliğ Bu Tebliğin Ek I-A-B sayılı listesinde yer alan kimyasalların ithalatında, bu kimyasalların çevrenin korunması yönünden uygunluğu, "Kontrol Belgesi" ile belgelenir. Bu Tebliğin Ek II sayılı listesinde yer alan kimyasalları ithal etmek isteyenlerin ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığından "Kimyasal Madde ithalat Belgesi" almaları zorunludur. Ek III sayılı listede yer alan kimyasalların ithalatı yasaktır. 6. Tebliğ 2015/7: Söz konusu Tebliği içerisinde yer alan maddelerin Serbest Dolaşıma Giriş Rejimi, Dâhilde İşleme Rejimi, Gümrük Kontrolü Altında işleme Rejimi ve Geçici ithalat Rejimine tabi tutulması halinde, gümrük idarelerince, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunca düzenlenen "Uygunluk Belgesi"aranmaktadır. 2.5.5.AB Teknik Mevzuatının Zorunlu İşaretlemeleri AB teknik mevzuatı, beraberinde mevzuata uygunluğu simgeleyen bir takım işaretlemeler getirmektedir. Bu işaretlemeler başlı başına bir çalışma konusu olup, 139 AB tarafından oluşturulacak yeni direktiflerle bu işaretlerin sayısının artması muhtemeldir. Aşağıda, AB teknik mevzuatının gerektirdiği bazı işaretlemelere yer verilmektedir. 1. CE Uygunluk Işareti: Türkiye ile AB arasında 1.1.1996 yılında imzalanarak yürürlüğe giren 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) ile iki taraf arasında Gümrük Birliği tesis edilmiştir. Söz konusu kararın 8– 11. maddeleri teknik mevzuat uyumu ile ilgili olup, 8. Maddenin birinci fıkrası, Türkiye'nin kararın yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yıl içinde AB teknik mevzuatını kendi iç yasal düzenlemelerine dâhil etmesi gereğini hükme bağlamıştır. 1/95 sayılı OKK da belirtilen mevzuatın listesi ile bunların Türkiye tarafından uygulama koşulları ise, 21.5.1997 tarihli 2/97 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile belirlenmiştir. Bugün itibariyle, söz konusu mevzuat uyum çalışmaları çerçevesinde oluşturulan 28 adet yeni yaklaşım direktifi mevcuttur. Yeni Yaklaşım politikası ile basınçlı kaplardan gezi teknelerine, oyuncaklardan elektro manyetik uyumluluğa kadar hazırlanan23 adet direktif kapsamındaki ürünlerin CE uygunluk işareti taşıma zorunluluğu vardır. CE işareti bir anlamda ürünün pasaportu işlevini görmekte ve bu işareti taşıyan bir malın teknik anlamdaki serbest dolaşırnı sağlanmaktadır. Bu işaret; ilgili ürünün üretim amaçlarına ve kullanım kurallanna uygun kullanıldığı takdirde insan, çevre ve tüketiciye zarar vermeyeceğinin ve ayın zamanda birlikte çalışması öngörülen diğer ürünler üzerinde olumsuz bir etki yaratmayacağının kanıtıdır. AB, 23 direktif kapsamındaki ürünler için iç tüketime ve kullanıma yönelik olsa da CE işaretinin varlığını talep etmekte, aynı şekilde üçüncü ülkelerden gerçekleştirilen ithalatta da CE işareti aramaktadır. CE işareti, Avrupa Birliği'nin uyulması mecburi olan yeni yaklaşım direktifleri kapsamında yer alan ürünlere yerleştirilen bir güvenlik işareti olduğundan, bahsi geçen mevzuat kapsamına giren ve AB ekonomik alanında üye ülkelere arz edilecek ürünlerin bu işareti taşıması zorunludur. CE işareti taşıması gerektiği halde taşımayan ürünlerin AB üyesi ülkelere ilhracatı mümkün değildir. Tiirkiye'nin de Avrupa Birliği mevzuatına uyumlaştırarak 140 uygulayacak olması nedeniyle, ulusal mevzuatımıza aktarılan ve uygulamaya giren AB direktifleri kapsamındaki ürünlerin yurt içinde de piyasaya arzında bu işaret aranmaktadır. 2. E Işareti: Türkiye, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi (UNECE) çerçevesinde 20 Mart 1958 tarihinde Cenevre'de imzaya açılmıştır. "Motorlu KaraTaşıt Araçları Malzeme ve Aksamının Onayı ve Bu Onayın Karşılıklı Tanınması için Müşterek Koşulların Kabulüne Dair Anlaşma"ya, 30 Haziran 1994 tarih ve 94/5822 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 27 Şubat 1996 tarihinden itibaren taraf olmuştur. Anlaşmanın amacı, taşıt araçlarında sürücü ve yolcuların güvenliğini sağlamaktır. Anlaşmanın genel hükümleri çerçevesinde, Anlaşmanın ve buna bağlı konuların görüşüklüğü BM/AEK İç Ulaşım Komitesine bağlı uzman gruplarınca hazırlanan yönetmeliklere uygunluk, "E Tip Onayı Belgesi" ile tescil edilmektedir. Bu onay belgeleri, ancak Anlaşmaya üye ülkelerin yetkili idarelerince verilebilmekte ve üye ülkelerin tamamında geçerli olmaktadır. Herhangi bir teknik yönetmelik konusu mal ile ilgili E Tip Onayı Belgesi verilebilmesi için, belgeyi verecek ülkenin ilgili yönetmeliği uygulayacağını BM/AEK'ya bildirmiş olması gerekmektedir. Ayrıca, herhangi bir yönetmeliğe taraf olan ülke, yönetmeliğe uygun olmayan malzeme ve aksamın ve bunların monte edildikleri araçların ithalini ve satışını engelleyebilmektedir. Türkiye için E işaretini gösteren sembol E37 dir. Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi tarafından Türkiye için verilen numara 37'dir. 3. e37 işareti: Otomotiv ürünlerinin ilgili AB direktifine uygunluğunu gösterentip onayı işaretidir. Ülkemizde otomotivaksam ve parçalarına ulusal tip onayı verilerek “e" işareti kullanılmaktadır. Ancak, Türkiye tarafından ulusal tiponaylarına verilen e37 işareti AB' de henüz tanınmamaktadır. Ülkemizde verilentip onayı belgelerinin AB' de tanınmasına yönelik kamu kuruluşlarınca yapılan çalışmalar devam etmektedir. 141 4. pi işareti: Karayolu İle tehlikeli mal taşımacılığına ilişkin (94/55/EC)ve Demiryolu İle tehlikeli maddelerin taşınması İle ilgili (96/49/EC) AB direktiflerinin öngördüğü işaretlemeler saklı kalmak kaydıyla, Taşınabilir Basınçlı Ekipmanlar Direktitine (99/36/EC) uygunluğu simgeleyen işarettir. 5. Ters Epsilon işareti: Avrupa Birliği'nin klasik yaklaşım politikası ile hazırlanmış olan Aerosol Kaplar Direktifinin (75/324/EEC) ulusal mevzuatımıza aktarılmasıyla oluşturulan Aerosol Kaplar Yönetmeliğine uygunluğu simgeleyen işarettir. Aerosol kaplarda bulunabilen işaretlere dair bir örnek aşağıda belirtilmiştir. Ölçü Aletlerinin Metrolojik Kontrollerinde Kullanılan İşaretlemeler 1. (71/316/ AT) Tip Onayı Işareti: Bir ölçü aleti, Ölçü ve Ölçü Aletlerinin Metrolojik Kontrolleri İçin Genel Esaslara Dair Yönetmelik (71/316/AT) ile ürünün ilgili Yönetmeliklerde tip onayı için öngörülen kontrollerden muayene kuruluşu marifetiyle başarı ile geçmiş ise, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından söz konusu ölçü aleti tipi için bir tip onay belgesi düzenlenir. Tip onayı verilen ürünü imal eden firma aşağıda örneği verilen tip onay işaretini her ölçü aleti üzerinde göstermek zorundadır. 2. Sınırlandırılmış Tip Onayı Işareti: Ölçü aletleri ile ilgili Yönetmeliklerde öngörülmemiş yeni bir tekniğin uygulanması halinde sınırlı tip onayı verilir. Sınırlı tip onayı, iki yıl için geçerli olup, bu süre üç yıla kadar uzatılabilir. 2.5.6.Made in EU Uygulaması Aralık 2003'de Komisyon EU menşeinin mallarda belirtilmesi yönünde Komite'ye bir taslak çalışma dokümanı iletmiştir. Bu doküman şu anda üye ülkelerde yürürlükte 142 olan uygulamaları incelemektedir. Mevcut durumdan giderek 3 değişik opsiyon sunulmuştur. 1. AB'de üretimde ve ithalatta gönüllü yaklaşım kullanılmaktadır, 2. AB'de üretimde gönüllü, ithalatta mecburi, 3. AB'de hem ithalatta hem de üretimde mecburidir. Tüketicinin korunması, Taklit ile mücadele, AB'den 3. ülkelere ihracattaki maliyetler ile AB de ithal edilen malların maliyeti arasında bir eşitlik sağlanması, sayılabilecek avantajlarıdır. AB ülkeleri pazarları arasında daha fazla homojenlik yaratmak ve AB mallarının daha çekici bir imaja sahip olmasıdır. Ancak, yapılan yoklamaya 27 kadar değişik sanayii federasyonlarından gelen cevaplarda az da olsa bazıları made in EU'nun ithalatta mecburi olmasına menşe kurallarının yeni maliyetler çıkaracağını ve bunun AB ye yatırımları teşvik etmeyeceğini savunarak karşı çıkmışlardır. Karşı çıkan görüşlerden bazılarına göre mevcut durumdan vaz geçmek Avrupa sanayine engeller koymak anlamını taşımaktadır. Mecburi bir menşe belirtme tarife dışı bir engel olacak ve GATT kuralları ile bağdaşmayan bir korumacılık ile eş anlamlı olacaktır. Olası böyle bir gelişmenin TRIPS anlaşmaları, ticareti kolaylaştırma anlaşmaları ile tezatlı olacağı belirtilmiştir. Ancak, Komisyon bu konsültasyonlar sırasında özellikle 2. opsiyonun AB'nin GATT yükümlülükleri ile tezatlı olmadığını açıklamıştır. Birçok reaksiyonda bu inisiyatifin nedeninin korumacı motivasyonlardan kaynaklandığı veya Komisyonun gizli hedefi olduğu açıklanmıştır; buna karşı Komisyon sadece konuyu tartışmaya açtığını belirtmiştir. Konu görüldüğü üzere korumacılık gizli hedefini tekrar gündeme taşımıştır. Bu nedenle Türk sanayicileri haklı olarak EU tanımına mutlaka GB ülkelerinin de katılması gerekliliğini hatırlatmışlardır. GATT madde XXIV 'e göre GB ülkeleri ithalatta böyle bir ibare belirtmek zorunda kalmayacaktır. GATT XXIV GATT madde l 'e ve bölgesel anlaşmalar maddesi IX 'a bir istisna getirmektedir (Oğuz, 2004: 94–111). 143 2.5.7.Kalite Belgeleri Ürün Güvenliği ve Denetimi mevzuatı çerçevesinde, özellikle söz konusu mevzuatın muafiyet ile ilgili hükümlerinde yer alan bazı ürün ve sistem belgelerinin açıklanması, mevzuatın sanayicimiz tarafından daha iyi anlaşılması ve uygulanması açısından yararlı olacağı düşünülmüştür. Bu çerçevede; AQAP, ıso 9000, GMP, TSE, TSEK ve Tip Onayı belgeleri hakkında özet bilgiler aşağıda sunulmaktadır. 2.5.7.1.Güvenlik: CE- İşareti Ürünlere CE işareti vurulması bu ürünlerin AB ülkeleri için serbest dolaşım “pasaportu” na sahip oldukları anlamına gelir (Akın; 1996: 66). Avrupa Birliği ülkelerinde malların serbest dolaşımının temini amacıyla yeni yaklaşım direktifleri ile test ve belgelendirmede küresel yaklaşım politikaları çerçevesinde ortak resmi bir işaret uygulaması 1989 yılında başlamıştır. Uygulamanın yeni olması nedeniyle söz konusu direktifler ve bunların üye ülke versiyonlarının yürürlüğe girmesi için bir tarih verilmekte, belirtilen bu tarih itibari ile CE işaretinin kullanımı başlamaktadır. Geçiş süresi sonunda ise bu işareti taşımayan malların toplulukta üretimi veya satışı yasaklanmaktadır (TSE Bülteni: CE). CE işareti her ne kadar bir kalite belgesi değilse de, hiç bir üretici CE işareti koyduğu malının kalitesiz olma riskini göze alamaz. CE işareti taşıyan herhangi bir ürün, tüketicinin canına, malına veya çevreye zarar verirse bunun yaptırımı 7 bin ile 70 bin ECU (EURO) civarında bir cezadır. AB’ne ihracat yapmak isteyen firmalar CE işareti koyarken muhakkak bir uzman kuruluşa danışmalıdır (Budak, 1996: 137). 144 2.5.7.2.AQAP (Allied Quality Assurance Publications): AQAP standartları 1963 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde savunma teknolojisindeki yüksek kalite istemleri nedeniyle hazırlanan MIL-Q–9858 standardına dayanmaktadır. MIL-Q–9858, bitmiş ürünlerin muayeneye tabi tutulması yerine, üretim sisteminin muayeneye gerek bırakmayacak şekilde güvence altına alınması esasına dayanır. 1968 yılında MIL-Q–9858 standartları yerini, Amerika Birleşik Devletlerinde NATO için hazırlanan vetüm NATO üyesi ülkelerde askeri kalite güvence standardı olarak kabul edilip yürürlüğegiren, AQAP (Allied Quality Assurance Publications-Müttefikler Kalite GüvencesiYayınları) standartlarına bırakmıştır. AQAP Standartları NATO'nun kalite güvence gereklerini tanımlar. AQAP Standartlarında bir ürün kalitesinin kontrol edilmesi için gerekli fonksiyonların düzenlenmesine yönelik bir formal ve metodik yaklaşım ihtiyacım tanunlamak üzere"sistem" kelimesi kullanılmaktadır. Etkin bir sistem alıcıya sadece kabul edilebilir ürünlerin istenilen zamanlarda teslim edilmesini sağlar. Bunun için, ön tasarım çalışmalarından üretim ve kabul aşamaları dâhil, teslimat sonrası istenilenlerin karşılanmasına kadar tüm aşamalarda gerekli kontrollerin ve faaliyetlerin planlanması, tanımlanması ve uygulanması gerekmektedir. 2.5.7.3.Çevre: ISO 14000 Globalleşen dünyanın önde gelen unsurlarından biri çevresel değerlerin korunmasıdır. Çevre unsurlarının sorumsuz kullanımı, çevresel kirlenmeyi önemli boyutlara ulaştırmıştır. Kamuoyunun tepkisi çevre sorunlarına daha duyarlı hale gelmektedir. Kamuoyunda artan bu çevresel hassasiyet işletmelerin çevreye bakışı üzerinde etkili olmaktadır. Çevre yönetimi konusu genel işletme yönetiminin içinde ağırlıklı bir konu haline gelmeye başlamıştır. İşletmelerin çevreyi kirletmeden üretim yapabilmelerini ve ürettikleri ürünlerin çevreye karşı duyarlı olmalarını sağlamak için ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi standartları yayınlanmıştır. Bugün bu belgelere sahip işletmeler uluslararası pazarlara daha kolay girebilmektedir (TSE 145 Bülteni, :9). ISO 14000 Çevre Yönetim Sisteminin bir kuruluşa sağladığı başlıca avantajlar şunlardır (TSE Bülteni, :9). 1. Tüketicinin çevre için beklentilerine cevap vermek, 2. Kuruluşun halkla ilişkilerini olumlu yönde geliştirmek, 3. Uluslararası yeni standartları uygulayarak alanında önder olmak, 4. İmajını ve pazar payını arttırmak, 5. Taşeronların belgelendirme ölçütlerine cevap vermek, ISO 14000 standartlar serisi işletmelere çevre sorunlarını sistematik ve anlamlı bir biçimde ele almalarını sağlayacak bir dizi araç sunmaktadır. Bu standartlar aşağıdaki temel ilkeler göz önünde tutularak geliştirilmelidir. 1. İyi bir çevre yönetimi sağlanması, 2. Bütün ülkelerde uygulanabilirlik, 3. Kamunun ve standardı kullananların çıkarlarının gözetilmesi, 4. Düşük maliyetlere yol açmaları ve dünyanın her yerinde, her boyda işletme için kolaylıkla uygulanabilirlik, 5. Esnekliğin içsel ve dışsal kontrol edilebilirliği, 6. Bilimsel tabana dayanmaları, 7. Pratik, yararlı ve kullanılabilir olmaları, 2.5.7.4.ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi: Rekabetçi, küresel dünya pazarlarında, küreselleşen ekonomilerde başarılı olabilmek için, rakip işletme ve ülkeler bazında asgari düzeyde sahip olunan bir Kalite Güvence Sisteminin geliştirilmesi gerekir. Bunun sağlanması için de 146 geleneksel sistem ve düşüncelerin terk edilerek, çağdaş kalite düşüncesi ve yönetimi işletmelerde hakim kılınmalıdır. Günümüzde uluslararası pazarlarda birçok ülke kendi ülkesinin sınırları içine girecek olan mal ve hizmetlerde çeşitli kalite belgelerini şart koşmaktadır (Kozlu, 1995: 104). AB ve EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Birliği) üyesi ülkeler üreticilerin kusursuzluğunu belgelemesi zorunluluğunu getirmişlerdir. Yayınladıkları ISO9000 Kalite Standartları Serisi aranan şartları, bunları tutturabilmek için gerekli yönetim sisteminin nasıl kurulabileceğini, dokümante edilebileceğini ve sürdürülebileceğini özetlemektedir (Kozlu, 1995: 104). Kalite Yönetim Sistemi, bir ürün ya da hizmetin kalite konusundaki belirtilmişgerekleri yerine getirmesinde yeterli güveni sağlamak için uygulanan planlı ve sistematiketkinlikler bütünü olarak tanımlanmaktadır. ISO 9000 standartlan serisi, bir işletmedeki Kalite Yönetim Sisteminin karşılaması gereken asgari şartları tanımlar. Bir ürün standardı değil, bir sistem standardıdır. ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi Standartlan ilk kez 1987 yılında ISO tarafından yayınlanmıştır. Günümüzde Avrupa, ABD ve Japonya dahil olmak üzere, dünyadaki hemen her ülkede geçerli olan ISO 9000 Standartları ülkemizde Türk Standartları Enstitüsü tarafından TS EN ISO 9000 standartları olarak yayınlanmıştır. TS EN ISO 9000 standartlar serisinde, TS EN ISO 9001, TS EN ISO 9002 ve TS EN ISO 9003 olmak üzere belgelendirmeye esas olan üç ayrı standart bulunmaktaydı. Ancak, 15 Aralık 2000 tarihi itibariyle ıso 9000 standartlar serisi revize edilerek 2000 revizyonu olarak yayınlanmıştır. 2000 revizyonu ile birlikte, TS EN ISO 9002 ve TS EN ıso 9003 iptal edilmiş, ISO 9001: 2000 standardı işletmelerinfaaliyetlerine bağlı olarak kapsamda daraltma yöntemi ile kullanılmak üzerebelgelendirmeye esas tek bir standart olarak yayınlanmıştır. ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi belgesi, bu alanda belgelendirmeye yetkili birkuruluş tarafından, işletmenin ISO 9000 standartlarına uygun bir kalite yönetimsistemini haiz olduğunu gösteren bir belgedir. ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemininbelgelendirilmesini yapacak yetkili kuruluşlar, tarafsızlık, teknik yeterlilik vegüvenilirlik gibi kriterlere sahip olması gerekmektedir. Bu çerçevede, söz konusukuruluşların bahsi geçen kriterlere sahip olduğunu göstermek üzere dünyada"akreditasyon" adı verilen bir mekanizma işletilmektedir. 147 2.5.7.5.GMP (Good Manufacturing Practices): Sağlık Bakanlığı tarafından ilaçsanayicilerine verilen ve üretimin her aşamasında gerekli kalite kontrolününyapıldığını gösteren "İyi İmalat Uygulamaları Belgesi" dir. 2.5.7.6.Türk Standartlarına TSE Uygunluk Belgesi: Türk standardı bulunan konularda TSE tarafından imalat yeterlilikleri belgelenmiş firmaların söz konusu ürünlerinin ilgili Türk standartlarına uygunluğunu belirten ve akdedilen bir sözleşme ile TSE markası kullanma hakkı veren, firma adına düzenlenen ve üzerlerinde TSE markası kullanılacak malların ticari markası, cinsi, sınıfı, tipi ve türünü belirten, geçerlilik süresi bir yıl olan belgedir. 2.5.7.7.TSEK Belgesi (Kalite Uygunluk Belgesi): Bu belge; Türk standardı bulunmayan konularda, imalata yeterlilikleri belgelenmiş firmaların söz konusu ürünlerinin ilgili uluslararası standartlar, benzeri Türk standartları, diğer ülkelerin milli standartları, teknik literatür esas alınarak Türk Standardları Enstitüsü tarafından kabul edilen kalite faktör ve değerlerine uygunluğunu belirten ve akdedilen sözleşme ile TSEK Markası kullanma hakkı verilen firma adına düzenlenen ve üzerinde TSEK Markası kullanılacak ürünlerin ticari markası, cinsi, sınıfı, tipi vetürünü belirten geçerlilik süresi bir yıl olan belgedir. TSE tarafından verilen imalata yeterlilik belgesi; ürünlerin imal edildikleri yerlerin tesis, personel makine-teçhizat ile kalite kontrol imkanları ve uygulamaları yönünden yeterliliğini belirtmek amacıyla, ancak ürünün kalitesini temsil etmemek kaydıyla, firma adına düzenlenen ve geçerlilik süresi bir yıl olan belgedir. 148 2.5.7.8.Tip Onayı Belgesi: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından münhasıran otomotiv imalatçılarına verilen ve prototip araç, sistem, aksam veya ayrı tekniküniteye ait tipin, ilgili mevzuata uygunluğunu gösteren belgedir. 2.5.8.Avrupa Birliği'nde Malların Serbest Dolaşımı Avrupa Birliğini kuran Roma Antlaşması, Birlik içinde malların serbest dolaşımının sağlanması amacıyla, gümrük vergisi ve eş etkili vergilerin yanı sıra, üye ülkeler arasındaki miktar kısıtlamaları ve eş etkili bütün tedbirleri yasaklamıştır. Ancak, aynı Antlaşmanın 36. maddesinde bir istisnaya yer verilerek, bu kuralın üye devletlerin genel ahlak, kamu güvenliği, kamu düzeni, insan, hayvan ve bitki sağlığı ve güvenliği gibi nedenlerin haklı kıldığı ithalat ya da ihracat yasaklaması veya kısıtlaması getirmelerini engel oluşturmayacağı hükme bağlanmıştır. Üye devletlerin Antlaşmanın bu maddesini sıkça kullanmaya başlayarak bir korumacılık vasıtası haline getirmeleri üzerine, Birlik Kurumları, ulusal düzenlemeler arasındaki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ticarette teknik engellerin ortadan kaldırılması için bir Genel Program yürürlüğe koymuştur. Klasik Yaklaşım olarak adlandırılan bu program ile mevzuat düzeyindeki teknik kurallarla, eş etkiye sahip standartların tamamının uyumlaştırılması hedeflenmiştir. Ancak, her üye devletin kendi ulusal teknik düzenlemelerinin uyumlaştırma direktiflerinde yer almasını talep etmesi sonucu, bu direktifler en ince teknik düzenlemeleri dahi içerecek şekilde hazırlanmış; bu da üreticiyi tek tip üretime zorlamıştır. Bu uyduramamıştır. düzenlemeler ayrıca hızla gelişen teknolojiye de ayak 149 Klasik Yaklaşımın en önemli eksikliklerinden bir diğeri ise, üye devletlerarasında test ve belgelerin karşılıklı tanınması ile ilgili herhangi bir girişimde bulunulmamış olmasıdır. Klasik Yaklaşım bu zaafları nedeniyle başarılı olamayınca, Birlik Yeni Yaklaşım Politikasını ortaya koymuştur. Temelinde, bir üye devlette yasal olarak üretilen ve piyasaya sürülen bütün ürünlerin ilke olarak diğer ülkelerde herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmaksızın piyasaya sürülebileceği ilkesinin yer aldığı Yeni Yaklaşım Politikasının unsurları; 1. Ürünlerin tek tek standartlarının uyumlaştırılması yerine birbirine benzeyen ürünlerin aynı grupta toplanarak bir Direktif ile asgari sağlık ve güvenlik koşullarına ve çevrenin ve tüketicinin korunmasının gereklerine uygunluğunun sağlanması, 2. Standartlar yoluyla teknik özelliklerin belirlenmesinin bu konuda yetkin uluslararası ve ulusal standart yapma kuruluşlarına bırakılması (CEN, CENELEC; ETSI gibi), 3. Standartların zorunlu değil, ihtiyari olması, şeklinde ortaya konmuştur. 1987 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi ile uygulamaya konan ve üye devletlerarasındaki fiziki, mali ve teknik engellerin tamamen ortadan kaldırılmasını amaçlayan "İç Pazarın" tamamlanması sürecinde hız kazanan Yeni Yaklaşım Politikası, test ve belgelendirme işlemlerinin de sisteme dâhil edilmesini öngören Global Yaklaşım ile desteklenmiştir. Global Yaklaşıma göre; belirli ürünlerin test ve belgelendirme işlemlerinin (Uygunluk değerlendirme) üye devletlerdeki uzman kuruluşlara yaptırılması ve bu kuruluşların şeffaflığının ve güvenilirliğinin sağlanması amacıyla da bunların akredite edilmesi söz konusudur. Bu çerçevede, ülkemizde de uygunluk değerlendirme faaliyetlerini akredite etmek amacıyla 4 Kasım 1999 tarihinde yayımlanan 4457 Sayılı Kanunla Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) kurulmuştur. Akreditasyon işlemi çerçevesinde, her üye devlet kamusal veya özel nitelikte kendi akreditasyon kuruluşlarını kurmakta; akreditasyon kuruluşları da test ve 150 belgelendirme işlemlerini yapabilecek laboratuvar, belgelendirme ve muayene kuruluşlarını değerlendirmekte, onaylandığı taktirde ilgili kamu otoritesi tarafından AB Komisyonuna bildirilmektedir. Komisyon gerekli incelemeyi yaptıktan sonra uygun görürse "Onaylanmış Kuruluş" (Notified Body) statüsü kazanan bu kuruluşları AB Resmi Gazetesinde yayınlamaktadır. Her üye devlette birden fazla olabilen kamu ya da özel Onaylanmış Kuruluşlar uygunluk değerlendirme faaliyetlerini ancak onaylandıkları alanlar için gerçekleştirebilirler. Bazı direktiflerin kapsamı çok geniş olduğu için, ilgili kuruluş direktifin kapsadığı bütün ürünler için değil, sadece bir kısmı için onay almış olabilir. Onaylanmış Kuruluşlar uygunluk değerlendirmesini direktiflerde belirtilen prosedürlere uygun şekilde yürütmektedirler. Bu prosedürler de Modüler Yaklaşım çerçevesinde belirlenmiştir. Modüler Yaklaşıma göre, uygunluk değerlendirmesi, modül adı verilen prosedürlere dayanılarak yapılmaktadır. 2.5.9.AB Teknik Mevzuatına Uyum Sürecinde Standartlar: 2.5.9.1.Teknik Açıdan Standartlar AB teknik mevzuatı içerisinde yeni yaklaşım direkrifleri olarak bilinen ve büyük bir kısmı CE işareti kullanımınıöngören direktiflerin en önemli özelliği, kapsadığı ürünleri tek tek listelemek yerine, kapsamına giren ürünlerin spesifikasyonlarmı belirleyerek gruplandırınaktır. Yeniyaklaşım politikasıyla hazırlanan teknik mevzuat, ürün grupları ile ilgili temel gerekleritarif etmekte ve bu gereklerin yerine getirilmesi halinde ürünün güvenli olduğu kabul edilmektedir. AB direktifleri, yalnızca kapsama giren ürünlerin hangi temel gereklere sahip olması gerektiğini açıklamakta, bu temel gereklerin nasıl yerine getirileceği hususu ise standartlar tarafından belirlenmektedir. Temel gereklerin yerine getirilmesinde standartların kullanımı bir zorunluluk değildir. Ancak standartlar, denenmiş ve benimsenmiş uygulamaları ve çözümleri 151 ifade ettiğinden, temel gereklerin yerine getirilmesinde bu hazır çözümlerden yararlanılması çok büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bu çerçevede, teknik mevzuat uyum sürecinde standartların önemini kaybettiği yorumunu yapmak çok doğru olmayacaktır. 2.5.9.2.Hukuki Açıdan Standartlar Gümrük Birliği'nin öngördüğü AB teknik mevzuatına uyum çalışmalarından önce standartlar, tüm dünyada olduğugibi ülkemizde de teknik mevzuat olma özelliğine sahip hukuki bir enstrüman olarak kuIIanılmaktaydı. Aynı ürün için hazırlanan milli standartlar, o ülkenin coğrafi şartlarıve diğer özel koşullarındaki farklılıkların yansıtıldığı haklı gerekçeler dâhil olmaküzere, uluslararası ticarette teknik engel oluşturabilecek nitelikte olabilmektedir. Kitabımızın ikinci bölümünde de ifade edildiği gibi, gerek GATT müzakerelerinde ve DTÖ faaliyetlerinde, gerekse Avrupa Birliği 'nde malların serbest dolaşımını temin etmek amacıyla, uluslararası ticarette standartların teknik engel oluşturmasının önlenmesi yönünde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bugün Avrupa Birliği'nde, mallarınserbest dolaşımını sağlayabilmek için ürünün güvenli olması yeterli görülmektedir. Ürün güvenliği ile ilgili hususları belirleyen, AB teknik mevzuatına uygun olan ürün, güvenli ürün olarak kabul edilmekte ve AB ekonomik alanında serbest dolaşımagirebilmektedir. Bu nedenle, AB 'de standartlar, daha çok teknik mevzuattaki temelgereklerin yerine getirilmesinde yararlanılan uyulması ihtiyari yardımcı dokümanlar olarak kullanılmakta, mevzuat olma özelliğini ise direktiflere bırakmaktadır. 152 2.5.9.3.Dış Ticaret Açısından Standartlar Daha önce de bahsedildiği üzere, dış ticarette standardizasyon uygulamalarının hem ihracat hem de ithalat boyutu bulunmaktadır. Bugüne kadar, sanayici ve ithalatçı açısından dış ticarette standardizasyon uygulamalarında en ciddi sorunlar ithalat boyutundayaşanmıştır. Bununla birlikte, ülkemizin AB teknik mevzuatına uyumunun, dışticarette standardizasyon açısından en önemli tesirinın ithalatta yaşanacağı öngörüldüğünden, kitabın bu bölümünden sonra aktarılacak bilgiler, ithalatta standardizasyon uygulamalarıyönünde olacaktır. Dış ticarette standardizasyon uygulamaları açısından geçiş dönemi içinde bulunduğumuz bu süreçte, TSE tarafından hazırlanan ve ilgili Bakanlıkların onayı ile Resmi Gazete'de yayımlanarak mecburi uygulamaya alınan standartlar, yerli sanayiciiçin uyulması zorunlu teknik mevzuat statüsünü halen korumaktadır. Yukarıda da bahsedildiği üzere, Avrupa Birliğine benzer bir şekilde standartlar ülkemizde de zorunlu uygulamadan çıkarılarak ihtiyari uygulamaya alınmıştır. 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanunun standart tanımı incelendiğinde, standartların "uyulması ihtiyari olan düzenlemeler" olduğu ifade edilmektedir. Bilindiği gibi, dış ticarette standardizasyon mevzuatı hükümleri gereğince yurt dışından ithal edilen ürünler, ilgili standartları çerçevesinde Gümrüklerde denetime tabi tutulmaktadır. Ancak, ithalatta standardizasyon uygulamaları açısından bir geçişdönemi içinde bulunulması, sanayimizin AB teknik mevzuatına kolaylıkla uyumsağlamasının temini ve piyasa gözetim ve denetimi yapacak kamu otoritelerininbu faaliyetle ilgili alt yapı eksiklikleri nedeniyle, ithalatta standardizasyon uygulamalarında, hem teknik mevzuat hem de standartlar ile ilgili denetimler devam etmektedir. Bir başka ifadeyle, dış ticarette standardizasyon mevzuatı kapsamına alınan Makine, LVD ve EMC gibi direktiflerin kapsamındaki ürünlerin ithalatında bu direktiflerle ilgili şartlar aranırken, söz konusu mevzuata dâhil edilmeyen direktiflerin kapsadığı ürünlerin standartları, halen ithalatta mecburi uygulamada Gümrüklerde standardizasyon denetimlerine tabi tutulmaktadır. olduğundan, 153 2.5.9.4.CE İşareti ve İthalatta Standartlar Yeni yaklaşım direktifleri içinde CE işareti kullanımını gerektiren direktiflerin tamamı mevzuatımıza aktarılmış olup, bu mevzuatın önemli bir bölümü yürürlüğe girmiştir. Böylelikle, söz konusu mevzuat kapsamında yer alan ürünlerde CE işareti kullanımı zorunlu hale gelmektedir. Bu durum, yurt içinde bu mevzuat kapsamında üretim yapan sanayicilerimizin CE işareti kullanımına yönelik çalışmalarını ivedilikle tamamlamalarının ve ürünlerinde CE işaretini kullarımaya başlamalarının gerektiği anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, geçiş dönemi olarakadlandırdığımız bu dönemde, henüz ülkemizde yerli onaylanmış kuruluşlarınbulunmayışı, kamu otoriteleri tarafından yapılması gereken piyasa gözetim ve denetim sistemi alt yapısının tam anlamıyla tamamlanmamış olması gibi bu sürecin temel sorunları sebebiyle, AB teknik mevzuatının gerek yurt içinde gerekse ithalatta tam olarak uygulanarnamasına neden olmaktadır. AB teknik mevzuatı içerisinde, kapsadığı ürünler itibariyle çok geniş bir ürün yelpazesine sahip olan ve CE işareti kullanımını gerektiren direktiflerin büyük bir bölümünün yurt içinde uygulamaya girmesi ile oluşabilecek haksız rekabetin önünegeçilmesi amacıyla aşağıda sıralanan direktifler kapsamındaki ürünlerin ithalatında da CE işareti aranmaya başlanmıştır. 1. Oyuncaklar 2. Tıbbi Cihazlar (Tıbbi ürünler) 3. Vücuda Yerleştirilebilir Aktif Tıbbi Cihazlar (Tıbbi ürünler) 4. Makine Emniyeti (Makine tanımı kapsamına giren her türlü ürün) 5. Elektromanyetik Uyumluluk-EMC (Elektrik, elektronik ve elektromekanik ürünler) 6. Belirli Gerilim Sınırları Dâhilinde Kullanılmak üzere tasarlanmış Elektrikli Teçhizat LVD (Elektrik, elektronik ve elektro-mekanik ürünler) 154 Bununla birlikte, CE işareti kullanımını gerektiren "Kişisel Koruyucu Ekipmanlar" Yönetmeliği de, Dış Ticarette Standardizasyon Tebliği (2005/14) ile dış ticarette standardizasyon mevzuatına dâhil edilmiştir. Dış ticarette standardizasyon mevzuatının ekinde yer alan ve yukarıda sıralanan Yönetmelikler kapsamındaki standartlar artık bu mevzuat kapsatrunda yer almamaktadır. Diğer bir deyişle, bu yönetmeliklere karşılık gelen ve dış ticarette standardizasyon mevzuatının ekinde yer alan standartlar, teknik düzenleme olma özelliğini ilgili yönetmeliklere bırakmıştır. Örneğin, (2004/22) Tebliği, Makine, LVD ve EMC direktiflerini (2004/9) kapsarnma dâhil ederken, (2004/23) Tebliği, bu üç direktif kapsamındaki standartları dış ticarette standardizasyon mevzuatmdan çıkarmıştır. Bu direktifler kapsamında olmayan, ancak halen dış ticarette standardizasyon mevzuatında yer alan standartlara karşılık gelen ürünlerin ithalatında standardizasyon denetimleri yapılmaktadır. Çok karmaşık gibi görünen bu uygulamalar, ülkemizde AB teknik mevzuat uyumunun dış ticarette standardizasyon yapısına olan tesirinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında, Avrupa Birliği ülkeleri oluşturdukları teknik mevzuat ile hukuksal anlamda malların serbest dolaşımını üye ülkeler arasında sağlamış olup,3. ülkelerden yapacakları ithalatlarda ise, 339/93 sayılı Konsey Tüzüğünü uygulamaktadır. 2.5.9.5.Üçüncü Ülke İthalatı Uygunluk Değerlendirme AB Dışındaki Ülkelerden Yapılacak İthalat İçin Uygulanacak Yeni Sistem Faaliyetlerine İlişkin Konsey Tüzüğü (339/93/EEC) Avrupa Birliği'nin, üçüncü ülkelerden gelen ürünlerin ithalatında yapılan kontrollerinidüzenleyen temel mevzuat, 339/93/EEC sayılı "Üçüncü ülkelerden Yapılanİthalattaki Uygunluk Değerlendirme Faaliyetlerine İlişkin Konsey Tüzüğü"dür. Söz konusu Konsey Tüzüğü, ithal edilen ürünlerin sağlık ve güvenlik açısından değerlendirmesine tabi tutulması ile ilgili hususları belirleyen bir sistemdir. uygunluk 155 Bu sistem, uygunluk değerlendirme faaliyetleri için süre kısıtlarını içermekte, iyi işleyen bir piyasa gözetim ve denetim mekanizmasının kurulmasını ve bu mekanizmayı işletecek kamu otoritelerinin belirlenmesini öngörmektedir. Tüzüğe göre; sistemi uygulayacak ülkeler tarafından belirlenecek olan piyasa gözetim ve denetiminden sorumlu olacak kamu otoritesi ya da otoriteleri, denetimi yapılacak ürünlerin Birlik ve ulusal mevzuata uygunluğunu doğrulayabilecek bir yapıya ve yeterliliğe sahip olmalıdır. Bununla birlikte, gümrük otoritesi yapılan ilk kontrollerde ürünün ciddi ve ani bir risk ihtiva ettiğinden şüphelenerek durumu piyasa gözetiminden sorumlu kamu otoritelerine bildirirse, ilgili kamu otoritesi en kısa zamanda ilgili teknik düzenlemeye göre gerekli uygunluk değerlendirme faaliyetlerini tamamlamalıdır. Piyasa gözetim ve denetiminden sorumlu kamu otoritesi, denetime başlamadan önce, ürünle ilgili ara koruyucu önlemlerin alınmasına ve diğer ithalat prosedürlerinin tamamlanmasına izin verebilmektedir. Gümrük otoritesi, 3. ülkelerden ithal edilen ürünlerin sağlık ve güvenlik açısından ciddi ve ani bir risk içerdiğinden şüphe duyarsa, ürünlerin serbest dolaşıma girmesini askıya alabilecek ve piyasa gözetim ve denetiminden sorumlu kamu otoritesini bilgilendirecektir. Ürünle birlikte o ürüne eşlik etmesi gereken dokümanların eksik olması halinde ve/veya ürünün güvenlik açısından Birlik ve ulusal yasalarca belirlenen kriterlere uymaması durumunda da aynı uygulamayı yapabilmektedir. Belgesi ve beraberindeki dokümanları eksiksiz görülen, ancak şüphe duyulması halinde, ilgili teknik mevzuata göre teste tabi tutulması gereken ürünlerin gümrüklerde 3 günden daha fazla bekletilmemesi öngörülmektedir. Piyasa gözetim ve denetiminden sorumlu kamu otoritesi ithal edilen ürünlerin ürün güvenliği açısından ciddi ve ani bir risk ihtiva ettiğini tespit ettiği durumlarda ya da ürün güvenliği ile ilgili Birlik ve ulusal mevzuat hükümlerine aykırı hususları içerdiğini belirlemesi halinde, söz konusu ürünlerin piyasada yer almasını engelleyecek tedbirleri alabilmektedir. Gümrük otoritesi tarafından, ürünlerin serbest dolaşıma girmesi için yapılacak kontroller sonucu, ciddi ve ani bir risk ihtiva 156 etmediği tespit edilirse ya da ürün, Birlik ve ulusal mevzuatı ihlal edecek bir husus içermiyorsa, ürünün serbest dolaşıma girmesine izin verilmektedir. 339/93 Tüzüğü çerçevesinde yapılan ithalat kontrolleri ve piyasa gözetim ve denetim faaliyetleri sonucunda ilgili kamu otoriteleri, yüksek risk taşıdığı tespit edilen ürünleri, tüm üye ülkelere bildirmekte ve böylece AB piyasasında güvenli ürün dolaşımı kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır. Konsey Tüzüğüne Uyum ile Elde Edilecek Sonuçlar 3. ülkelerden ithal edilen ürünlerin piyasada ve gümrüklerde ürün güvenliği açısından yapılacak kontrollerI e ilgili hususları belirleyen 339/93/EEC Tüzüğünün en önemli getirisi, etkin bir piyasa gözetim ve denetimi ile pazarda güvenli ürürılerinin dolaşımıru temin ederek, tüketicilerin korunmasım sağlamaktır. Konsey Tüzüğü, ülkemiz tarafından henüz mevzuatırmza aktarılmamıştır. Söz konusu Tüzüğün getireceği sistem incelendiğinde, gümrüklerde ve piyasalarda yapılması gereken kontrolleri gerçekleştirecek kamu otoritelerinin belirlenmesinin, sisteme dâhil olacak üyelerin inisiyatifıne bırakıldığı gözlemlenmektedir. 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun'a bağlı olarak çıkarılan Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelikte piyasa gözetim ve denetim faaliyetlerinin "yetkili kuruluş" olarak adlandırılan kamu otoriteleri tarafından gerçekleştirileceği hükme bağlanmıştır. Ancak, Tüzükte ürünlerle ilgili ilk kontrolleri yapan, ürün güvenliği açısından şüpheli gördüğü durumlarda, ithalatı askıya alabilecek ve ilgili kamu otoritesini bilgilendirecek olan gümrük otoritesi rolünün hangi kuruluşa verileceği, karara bağlanması gereken önemli bir husustur. Bilindiği gibi, ülkemizde daha önce piyasa gözetim ve denetim faaliyetleri mecburi standartlar çerçevesinde yapılmaktaydı. Türkiye'nin AB teknik mevzuatına uyum çalışmaları ile bir çok ürünü disipline edecek mevzuat hukuk sistemimize entegre edilmiştir. Bu yeni sistemle, ürünlerin denetimi için ulusal standartlar yerine teknik düzenlemeler esas alınacaktır. Konsey Tüzüğünün adaptasyonu ile gümrüklerde uygunluk değerlendirme faaliyetleri nedeniyle oluşabilen zaman kayıplarının önüne geçilebilecektir. Gümrüklerde 157 kontrole tabi tutulsun ya da tutulmasın ithaline izin verilen tüm ürünler, ülke içinde kamu kuruluşları tarafından piyasa gözetim ve denetimine tabi tutulacaktır. 339/93 Tüzüğünün sağlıklı bir şekilde işletilebilmesi için kamu kuruluşlarının piyasa gözetimi ve denetimi ile ithalat kontrollerini gerçekleştirecek alt yapıyı oluşturmaları, ilgili taraflar arasında on-line iletişimi sağlayacak sistemin kurulması, denetimdensorumlu yetkili kuruluşların; diğer kamu kuruluşları, ilgili sektör ve sivil toplum örgütleriyle iş birliği içinde olmaları yararlı olacaktır. 2.5.10.Piyasa Gözetimi Ve Denetimi 2.5.10.1.AB’de Piyasa Gözetimi ve Denetimi Avrupa Birliğinde piyasa gözetiminin amacı, piyasa arz edilen ürünlerin ilgili bulunduğu Yeni Yaklaşım Direktifleri veya diğer tüm Tek Pazar mevzuatına uygun olarak üretilip üretilmediğini tespit etmek ve böylece anılan mevzuat hükümlerine Birlik çapında uyulmasını sağlamaktır. Piyasa gözetimi yükümlülüğü, üye ülkelere mevzuata uygun olmayan ürünlerin serbest dolaşımını engelleme hakkını vermektedir. Üye ülkeler piyasa gözetiminden sorumlu kuruluşları belirlemek veya oluşturmak zorundadırlar. Her bir üye ülke piyasa gözetiminin alt yapısına kendisi karar verebilmektedir. Böylece piyasa gözetimine ilişkin yasal ve idari alt yapı bir üye ülkeden diğerine değişmektedir. Örneğin, piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri, İngiltere'de yerel yönetimler, Fransa'da merkezi hükümet, Finlandiya'da ise gümrük idareleri tarafından yürütülmektedir. Piyasa gözetiminden sorumlu kuruluşlar faaliyetlerini yerine getirebilmek için gerekli alt yapıya sahip olmalıdır. Yeterli personeli bulunmalı ve test verilerinin doğruluğu sağlanmalıdır. Bu itibarla, piyasa gözetimi ve denetimi yapılan ürünlerin ilgili mevzuata uygun olarak üretilip üretilmediği ve güvenli olup olmadığı 158 hususunun tespitinde yapılacak test ve muayeneler, bu konuda yeterli ve ehliyetli laboratuarlarda yaptırılmalı ve yapılmalıdır. Bu laboratuarların yeterliliğinin tespiti konusunda akreditasyon önem taşımaktadır. Bu kuruluşlar bağımsız olmalı ve faaliyetlerini ayrı olarak ve ayrımcılık yaratmayacak şekilde yürütmelidir. Bununla birlikte, bahse konu kuruluşlar piyasa gözetimini oransallık ilkesine riayet ederek yürütmelidir. Oransallık ilkesi, alınan önlemin ürünün taşıdığı riskle orantılı olması ve ürünün serbest dolaşımı üzerindeki etkinin piyasa gözetiminin amaçlarını gerçekleştirmek için gerekenden fazla olmamasıdır. Piyasa gözetimini gerçekleştirmek kamu kuruluşlarının sorumluluğudur. Bu husus özellikle piyasa gözetimi faaliyetlerinin tarafsızlığının garantisidir. Piyasa gözetiminden sorumlu kamu kuruluşu piyasaya arz edilen ürünlerin izlenmesini başka bir tarafsız kuruluşa yaptırabilir. Ancak piyasa gözetimi faaliyetleri sonucunda alınan kararlardan tümüyle kamu kuruluşu sorumludur. Temel olarak, uygunluk değerlendirmesi (ürün piyasaya arz edilmeden önce yürütülen faaliyetler) ile piyasa gözetimi (ürün piyasa arz edildikten sonra gerçekleşen faaliyetler) arasında ayırım yapmak gerekir. Eğer bir üye ülkede uygunluk değerlendirmesi yapan kuruluş ile piyasa gözetiminden sorumlu kuruluş daha üst bir kuruluş altında bir araya gelmişse, sorumluluk alanları piyasa gözetiminin uygunluk değerlendirmesinden bağımsız olmasını sağlayacak şekilde organize edilmelidir. Piyasa gözetimi sonucunda elde edilen bilgiler çerçevesinde, gerekli olduğu durumlarda, üye ülkeler Komisyonu ve diğer üye ülkeleri bilgilendirmektedir. Piyasa gözetimi sırasında elde edilen gizli bilgiler genellikle bildirime konu olmamaktadır. 2.5.10.2.Türkiye'de Piyasa Gözetimi ve Denetimi AB'nin yukarıda belirtilen piyasa gözetimi ve denetimi sistemine paralel bir sistemin ülkemizde kurulması için hukuki alt yapıyı oluşturan 4703 sayılı "Ürünlere ilişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun" ile bu 159 Kanuna istinaden hazırlanan "Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik" 11 Ocak 2002 tarihinden itibaren yürürlükte bulunmaktadır. Sözkonusu Kanun ve Yönetmelik kitabımızın ekinde yer almaktadır. Bugün itibariyle bazı Bakanlıklarımızca birtakım ürün grupları açısından sürdürülen piyasa kontrollerinin tüm ürünlere yönelik olarak ve ortak kurallar çerçevesinde ilgili bütün kamu kuruluşları tarafından uygulanmasını öngören 4703 sayılı Kanunun piyasa gözetimi ve denetimini düzenleyen maddeleri, Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelikte ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Piyasa gözetimi ve denetimi esas olarak, ürüne ilişkin teknik mevzuatı hazırlamaya ve yürütmeye yasal olarak yetkili bulunan kamu kuruluşlarının ürünün piyasaya arzı veya dağıtımı aşamasında veya ürün piyasada iken ilgili teknik düzenlemeye uygun olarak üretilip üretilmediğini, güvenli olup olmadığını denetlernesi veya denetlettirilmesi faaliyetini içermektedir. Piyasa gözetimi ve denetiminin usul ve esasları ile yetkili kuruluşların buçerçevedeki yetki ve sorumluluklarını ayrıntılı olarak düzenleyen Yönetmelik, aynı zamanda bu sistemin etkin işleyişinin sağlanabilmesi ve piyasa gözetimive denetimi yapacak kuruluşlar arasında yakın iş birliğinin kurulmasını teminen Piyasa Gözetimi ve Denetimi Koordinasyon Kurulunun oluşturulmasını da hükme bağlamaktadır. Bu Kurulun oluşturulmasının temel amacı; ülkemizde tüm ürünlere yönelik olarak kurulması öngörülen yeni sistemin getirdiği sorunların yetkili kuruluşlarla elbirliğiyle aşılması, hâlihazırda piyasa kontrolleri konusunda bilgi birikimi bulunan ve tecrübe sahibi olan kuruluşlarımızın bu sisteme yeni giren diğer kamu kuruluşlarına destek olmasının sağlanması, yetkili kuruluşların görevi olan piyasa gözetimi ve denetimi konusunun her an gündemde tutularak, etkinbir şekilde izlenmesidir. 2.5.11.AB Sürecinde Teknik Engellere İlişkin Çalışmalar Malların serbest dolaşımı, Avrupa Birliğinin başarı hikâyelerinden bir tanesi olup, Avrupa Birliğinin dört temel serbestisinden (kişilerin, hizmetlerin ve sermaye) biridir. Bu yüzden AB Müktesebatı (acquis communautaire) fasıl başlıklarından ilki 160 malların serbest dolaşımı ilkesine uyumdur. Malların serbest dolaşımı dış ticaret politikası araçlarından gümrük vergisi, ihracat ve ithalat miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemler, tarife benzeri araçlar ve ticarette görünmez engellerin kullanılmasının yasaklanması hedeflenir. Bu amaçla, Birliğe üye ülkelerin kuruluş anlaşmasında belirlenen ortak ticaret politikasına uyumu ve ticari malların belirlenen standartlara uyumunu sağlaması gerekmektedir. Malların serbest dolaşımı fasılı, bu uyumla ilgili teknik şartları belirlemektedir. Bu uyum sadece üye ülkeleri değil, Birlikle ortak Pazar içinde ticaret yapan üçüncü ülkelerin ticari mallarını da kapsamakta bu yüzden üçüncü ülkeler birlik içinde herhangi bir teknik engelle karılaşmamak adına belirlenen kurallara uygun malları ithal etmelidirler. Birlik ayrıca 1968 yılında Gümrük birliği kurduğu için, üçüncü ülkelere karşı bir Ortak Gümrük Tarifesi (OGT)uygulanmaktadır. Serbest dolaşıma dâhil olan mallar; topluluk menşeli mallar, üçüncü ülke menşeli mallar ve bir üye devlet gümrüğünce gümrüklenip topluluğa giren malları içermektedir. Serbest dolaşım ile gümrük vergileri ve miktar kısıtlamaları üyeler arasında kaldırılmıştır. Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Antlaşma 1957 yılında Roma Anlaşmasıdır. Birliğin kuruluş anlaşması olan Roma Anlaşmasında 1957 yılında malların serbest dolaşımı hakkındaki hükümler 28 ila 30.Madde ile üye ülkelerin, ticarete engel koymalarını ve sürdürmelerini yasaklayan ''malların serbest dolaşımı'' ilkesine ilişkindir. AB içinde malların serbest dolaşımı ilkesi üye ülkelerin mevzuat ve ortak dış ticaret ve rekabet politikasına uyumunu ifade etmektedir. Üye ülkenin bir malının birlik içinde satılmasının diğer ülkeler tarafından herhangi bir kısıtla karşılaşmasının yasal garantisinin sağlanması ile başarılabilir. Bu amaçlar, üye ülkeler ürünlerinin Birlik standartlarına uyumlu hale getirmeli ve bunun için gerekli kalite belgeleri ve kalite standartlarını (EN 45001 standardı, bölgesel ve sektörel standartlar vb.) yakalamadır. Bu amaçla Birlik Mevzuatına uyumu denetleyen Avrupa Standardizasyon Komitesi ve Girişimcilik Genel Müdürlüğü (DG Enterprise) gibi kurumlar görev almaktadır. Bu kurumlar üye veya aday ülkelerin ürün uygunluk 161 değerlendirmesi, akreditasyon, standardizasyon ve piyasa denetleme konularını incelemektedir. Bu nedenle, AB aday ülkeleri bu baslık altındaki mevzuatı tamamlaması gözetime tabidir. Malların serbest dolaşımında iki temel yaklaşım bulunmaktadır. “Yeni Yaklaşım” adı verilen yöntemde malların uyumu daha temel kuralları içeren teknik mevzuat düzenlemelerini ve teknik detayların standartlara bağlanması hedeflenmektedir. Bu yaklaşıma aynı zamanda “Küresel Yaklaşım” da denilmekte ve malların uyumunda test ve belgelendirme sistemi düzenlenmektedir. “Klasik Yaklaşım” da ise ayrıntılı ürün tanımları yer almakta ve tüm üye ülkelerin kabul etmesi gereken detaylı ürün uyumu belirlenmektedir. Aynı zamanda üye ülkelerin malların serbest dolaşımında uyum sürecinin esaslarını belirleyen AB mevzuatına uyumu “Çerçeve Kanun ve uygulama yönetmeliklerine” kapsamında gelişmeler “YatayMevzuat” ta, AB teknik mevzuatından aday ülkelerin mevzuatına alınan yenilikler ise “Dikey Mevzuat” ta değerlendirilmektedir. Menşei belirtme zorunluluğu ve ithal ürünü dezavantaja sokan her türlü uygulama malların serbest dolaşımını engelleyen doğrudan veya dolaylı ayrımcılık olarak kabul edilmiştir. Malların serbest dolaşımının istisnaları 30. maddede belirtilmiş olup; 28 ve 29. Maddeleri mali denetim, kamu güvenliği, kamu sağlığı ve ahlakının korunması, ticari işlemlerde adaleti sağlamak, tüketicinin korunması, çevrenin korunması nedenlerle ihlal edilebileceği belirtilmiştir7. Ancak belirtilen nedenlerle malların dolaşımına engel koyulacaksa bile bu kısıdın ayrımcılığa neden olmayacak şekilde uygulanması esastır. 1993 yılı Kopenhag zirvesi sonuçları üye ülkelerin Birliğe ekonomik olarak entegrasyonunu, işleyen ve aynı zamanda Birlik içinde rekabetçi baskılara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir serbest piyasa ekonomisinin varlığına bağlamaktadır. Bu yüzden, malların serbest dolaşımına uyum Topluluk Mevzuatını sağlamak adına önemi bir daha ortaya konmuştur. Türkiye’nin AB entegrasyonu süreci güçlü bir makro ekonomi8 ve piyasa ekonomisini sağlamak amacıyla yaklaşık 50 yıldır süregelmektedir. Güçlü makro ekonomi politikaları, tahsis etkinliği, makro ekonomik ve finansal istikrar, sosyal kapsayıcılık ve yönetişim etkinliğinisağlamak 162 için piyasa dışı kurumlara (çatışma yönetimi, düzenleyici kurumlar, makroekonomik istikrarı denetleyen kurumlar, sosyalgüvenliği sağlayan kurumlar) sahip olmayı hedefler (Togan, 2010). Bu ekonomik motivasyonla, Türkiye 1959 yılında o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvurmuş ve bu başvuru 1963 yılında Ankara anlaşmasıyla Birlikle ortaklık ilişkisi kurulmuştur. Birliğe üyeliğin hedeflendiği ancak kesin bir tarih verilmeyen bu dönemde, Birlikle olan entegrasyon üç aşamada gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Hazırlık aşaması olan Ankara Anlaşması 1963 yılında imzalanmıştır. Bu aşamada, Türkiye herhangi bir taahhüt vermemiş geçiş döneminin usul ve esasları belirlenmiş, Türkiye’ye belli mallarda tarife kolaylığı taahhüdü ve ilerde kendine düşecek yükümlülükleri üstlenmesi için, Topluluk yardım yapmayı kararlaştırmıştır. İkinci aşama Geçiş aşaması olup toplulukla imzalanan 1973 Katma Protokolle başlamış, Türkiye bu anlaşma ile 12 ve 22 yıllık sürelere tabi olan sanayi mallarının gümrük vergilerinin sıfırlanması kararlaştırılmıştır. AB ise çoğu sanayi malları üzerinde vergileri kaldırmış, tarım ürünlerinde ise tercihl iticaret rejimi uygulanmıştır. Son aşama 1996 yılında Birlikle ortaklık anlaşması imzalanarak son bulmuştur. Gümrük Birliği karşılıklı olarak sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünlerinde vergi ve miktar kısıtlamalarının kaldırılmasını kapsamakta olup bu malların serbest dolaşımı sağlanmıştır. Böylece iki ülke arsında %90 yakın mallar serbest ticarete tabi olmuştur. 1982 ve 1997 yılında Birliğe üyeliği kabul edilmeyen Türkiye,1999 yılında Helsinki zirvesiyle tam üyeliği kabul edilmiş ve 2002 yılında AB Türkiye ile katılım müzakerilirini görüşmeyi kabul etmiştir. 2006 yılında ise taramalar başlamıştır (Togan, 2010; 2). Böylece Türkiye için uzun ve yorucu bir dönem başlamış, Türkiye AB’nin aday ülkelere uyması gerektiği 35 fasıla uyum için taahhütte bulunmuştur. Bu 35 fasıl topluluğun müktesabatını uyumu için aday ülkenin uyum sağlayacağı alanları ifade etmekte olup, AB Komisyonu, aday ülkeleri malların serbest dolaşımından, işçilerin serbest dolaşımı, ortak para politikasına kadar birçok alanda izlemektedir. Bu fasıllardan ilki Malların serbest dolaşımı olup, günümüzde Kuzey Kıbrıs Rum kesiminin veto koyduğu fasıllardan biridir. 163 2.5.12.Katılım Ortaklığı Belgeleri (2001–2005) 8 Mart 2001 tarihli 2001/235/AT nolu Konsey Kararı ile alınan 2001 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde belirtilen kısa ve orta vadeli hedefler aşağıdaki gibi özetlenebilir (Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesi,2001; 4–6): Kısa Vadede; 1. Avrupa standartları, ehliyet ve uygunluk değerlendirmesi ve işaretlemeye uyumun hızlandırılması, 2. Mevcut piyasa gözetimi ve uygunluk değerlendirmesi yapılarının, teçhizat ve eğitim ile güçlendirilmesine başlanması, 3. Belirli sektörler (gıda, tıbbi malzemeleri, kozmetikler, tekstil) ile Yeni ve Küresel Yaklaşım ilkelerinin üstlenilmesini sağlayacak çerçeve mevzuat hakkındaki çalışmaların hızlandırılması ve uygun idari alt yapının oluşturulması; ticarete yönelik teknik engellerin ortadan kaldırılması. Orta Vadede; 1. AB müktesebatı ile uyumun tamamlanması, 2. Avrupa standartlarına uyumun tamamlanması, 3. Mevcut ehliyet, pazar gözetimi ve uygunluk değerlendirmesi güçlendirilmesinin tamamlanması, 14 Nisan 2003 Tarihinde AB Konseyi Tarafından Kabul Edilen 2003 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde belirtilen hedefler ise (Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesi, 2003; 10–11): 1. Ticaretin önündeki teknik ve idari engellerin kaldırılması, 2. Avrupa standartlarının hızlandırılması, uyumlaştırılması ve uygulanmasının 164 3. İç pazar mevzuatına uygun olarak, etkin bir piyasa kontrolünün ve malların serbest dolaşımının sağlanması, 4. Yeni ve Küresel Yaklaşım direktiflerine uygun olarak, belgelendirme, uygunluk değerlendirme ve CE işaretlemesi uygulamalarına başlanması; mevcut piyasa gözetim ve uygunluk değerlendirme yapılarının malzeme ve eğitim bakımından güçlendirilmesi ve uygun idari kapasitenin oluşturulması, 5. Uyumlaştırılmamış alanlarda karşılıklı tanıma ve müktesebat uyumuna ilişkin çalışmaların tamamlanması, 6. Standardizasyon, belgelendirme ve piyasa gözetimine ilişkin işlevlerin birbirinden ayrılmasını sağlayacak etkin bir metroloji alt yapısının geliştirilmesi ve Türk Standartları Enstitüsünün yeniden yapılandırılması, 7. Gıda mevzuatı alanındaki müktesebata uyumun tedricen geliştirilmesi de dâhil olmak üzere, gıda güvenirliğine ilişkin çabaların sürdürülmesi ve kurumsal yapılar oluşturulması veya duruma göre mevcut kurumsal yapıların yeniden yapılandırılması, 8. Kamu ihaleleri mevzuatının müktesebata uyumunun tamamlanması, 9. Yeni Kamu İhale Kanununun uygulanması ve izlenmesi için Kamu İhale Kurumunun kapasitesinin artırılmasıdır. 26 Ocak 2006 tarihli 2006/35/AT kararlı 2005 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde belirtilen hedefler (Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesi, 2006; 11–12): 1. Ticaretin önündeki teknik ve idari engellerin kaldırılması, 2. Etkili piyasa içi kontrolün ve malların serbest dolaşımının sağlanması, 3. Avrupa Topluluğunu kuran Antlaşmanın 28. ila 30. maddelerine aykırı önlemlerin belirlenmesinin tamamlanması ve bunların kaldırılması. Özellikle, bütün yasa dışı otomatik olmayan ithalat izinlerinin kaldırılması ve uyumlaştırılmamış alanlarda karşılıklı tanıma ilkesinin uygulanması, 165 4. Tabiiyetleri ya da önceki yanaşma yerleri gerekçesiyle Üye Ülkelerin taşıyıcılarına karşı yapılan ayrımcılıktan doğan malların serbest dolaşımı önündeki bütün sınırlamaların kaldırılması, 5. Yeni ve Küresel Yaklaşım direktiflerine uygun olarak, CE işaretleme, uygunluk değerlendirme ve belgelendirmenin uygulanmasının sağlanması; mevcut piyasa gözetim ve uygunluk değerlendirme yapılarının malzeme ve eğitim açısından güçlendirilmesi ve uygun idari alt yapının oluşturulması, 6. Etkili bir yasal metroloji alt yapısının geliştirilmesi ve bilimsel ve endüstriyel metrolojinin daha geniş şekilde uygulanmasının kolaylaştırılması, 26 Şubat 2008 tarihli 2006/35/EC kararlı 2007 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde belirtilen hedefler ise (Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesi, 2008; 10): 1. Kullanılmış motorlu araçlar dışındaki ürünler ile ilgili sertifikalara yönelik uygun olmayan taleplerin, ithalat izinlerinin ya da lisans şartlarının kaldırılması, 2. Kullanılmış motorlu araçlara yönelik ithalat izinlerinin kaldırılmasına yönelik Komisyona bir plan sunulması, 3. AT Antlaşmasının düzenlemelerin 28–30. tespitinin Maddelerine tamamlanması, aykırılık bunların teşkil eden yürürlükten kaldırılmaları için bir plan hazırlanması ve Türk yasal sistemine, karşılıklı tanıma şartının getirilmesi, Beşeri tıbbi ürünlerde düzenleyici veri koruma ile ilgili kalan konulara eğilinmelidir. 166 2.5.13.İlerleme Raporları (2004–2013) 2.5.13.1. İlerleme Raporu 2004 Türkiye’de, özellikle sektör-spesifik mevzuata uyum olmak üzere malların serbest dolaşımı alanında ilerleme kaydedilmiştir. Yatay ve usule ilişkin tedbirlerle ilgili olarak önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Standardizasyon alanında, Türk Standartları Enstitüsü (TSE), CEN, CENELEC ve ETSI standartlarını kabul etmeye devam etmiştir. İlave Yeni Yaklaşım Direktiflerinin ve diğer uyumlaştırılmış AT mevzuatının iç hukuka aktarılmasıyla birlikte, rapor döneminde zorunlu standartların sayısı 1,150’den 500’ün altına düşmüştür (Avrupa Toplulukları Komisyonu, Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004 Yılı Düzenli Raporu, 2004; 64). Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) 24 kuruluşu akredite etmiştir. Bununla birlikte TÜRKAK henüz Avrupa Akreditasyon Birliği (EA) ile birçok taraflı anlaşma (MLA) imzalamamıştır. Bu nedenle TÜRKAK ’ın yapmış olduğu akreditasyon işlemleri AB’de tanınmamaktadır (Avrupa Toplulukları Komisyonu, Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004 Yılı Düzenli Raporu, 2004; 64). Klasik Yaklaşıma ilişkin, yasal düzenlemelerin AB müktesebatıyla uyumlu hale getirilerek, özellikle ilaçta veri imtiyazına ilişkin gerekli düzenlemeler tamamlanmıştır. Rapor dönemi içerisinde belirli bir düzeyde uyum sağlanmış olmasına karşın, malların serbest dolaşımına ilişkin müktesebata uyum eksik kalmış, Gümrük Birliğinden kaynaklanan ve 2000 yılı sonuna kadar ticaretin önündeki teknik engellerin kaldırılmasını öngören yükümlülükler yerine getirilmemiştir(Avrupa Toplulukları Komisyonu, Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004 Yılı Düzenli Raporu, 2004; 66). 167 2.5.13.2. İlerleme Raporu 2005 Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeler alanında uyumda bir miktar ilerleme olmasına karşın Türkiye ile AB arasında ürünlerin serbest dolaşımı hala tam anlamıyla etkin değildir. Gümrük Birliği’nden kaynaklanan bir kısım taahhütler yerine getirilmemiştir. Özellikle ürünlerin serbest dolaşımı ve karşılıklı tanınmasına ilişkin genel ilkelere aykırı olan hükümlerin kaldırılması olmak üzere ve Gümrük Birliği Antlaşmanın 28’inci ile 30’uncu maddelerinin uygulaması konusunda ciddi ilerlemeler kaydedilmesi gerekmektedir. Ayrıca ithalat kontrolü hala kullanılmakta ve zorunlu standartların azaltılmasına rağmen, hala ticarete yönelik teknik engeller bulunmaktadır. Bunlara ilaveten, Kıbrıs bandıralı gemi veya uçaklara yönelik kısıtlamalardan kaynaklanan malların serbest dolaşımına ilişkin mevcut engellerin kaldırılması da gerekmektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2005 İlerleme Raporu, 2005; 67–68). Yatay önlemler bakımından ise standardizasyon alanında bazı ilerlemeleri tespit etmek mümkündür. Şöyle ki, TSE bundan böyle zorlayıcı standartlar geliştirmemektedir ve ilave Yeni Yaklaşım Direktifleri ile diğer uyumlu AT mevzuatının yürürlüğe girmesiyle zorlayıcı standartların sayısı azalmaktadır. Standardizasyon alanında olumlu gelişmeler kaydedilse de, TSE’nin işleyişinin iyileştirilmesi gerekmektedir. Uygunluk değerlendirmesi yapıları gelişmeye devam etmekte olup, akreditasyona ilişkin ilerleme kayda değerdir. Metroloji bakımından ise, sınırlı bir ilerleme kaydedilmiş olup, izlenebilirlik ve belirsizlik hesaplamaları sistemin zayıf noktalarını oluşturmaktadır. Teknik bakanlıklar, Pazar gözetlemesinin uygulanması alanında bazı ilerlemeler kaydetmiştir. Bununla beraber, yeni yaklaşım ilkeleriyle uyumlu bir piyasa gözetimi yürürlükte değildir. Her ne kadar mevzuatın uyumlaştırılmasında epey ilerleme kaydedilmişse de, Yeni Yaklaşım Direktiflerinin tam olarak uygulanması bu raporda eksiktir. Bu direktiflerin uygulanması kadar aktarılmış olan eski yaklaşıma ilişkin mevzuatın da uygulanması için çaba gösterilmesi ve ticarete yeni teknik engeller 168 yaratan ilave teknik gerekçeleri uygulamaya koymaktan kaçınılması gerektiği vurgulanmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2005 İlerleme Raporu, 2005; 68). 2.5.13.3. İlerleme Raporu 2006 Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeler alanında sınırlı bir ilerleme söz konusu olmuştur. Yeni teknik düzenlemeler ve standardizasyon rejimi, üçüncü ülkelerden ithal edilen ürünler için uygulanan AB güvenlik kurallarına (Tüzük: 33993) ve genel ilkelere uyumu amaçlamaktadır. Bunun sonucu olarak, tüm sektörler dâhil olmak üzere ithalatta zorunlu standartlar ve teknik standardizasyonlara tabi tutulan ürün sayısı yarıdan daha fazla azaltılmıştır. (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2006 İlerleme Raporu, 2006; 30). Yatay önlemlere ilişkin olarak ise kayda değer ilerleme sağlanmıştır. Uygunluk değerlendirmesi alanında sınırlı sayıda sektör ve faaliyet için olsa da, önemli ölçüde gelişme kaydedilmiştir. Türkiye, Komisyon’a uygunluk değerlendirme kuruluşu bildirimi yapabilmektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2006 İlerleme Raporu, 2006; 30). Yeni yaklaşım kapsamında sektörel düzenlemelere ilişkin olarak ilerleme sağlanmıştır. Klasik yaklaşıma ilişkin uyum genel olarak ileri bir aşamadadır ve bazı sektörlerde tamamlanmıştır. Malların serbest dolaşımına ilişkin “genel ilkeler”, metroloji ve ilgili idari kapasite, “yeni yaklaşım ”mevzuatı ile piyasa gözetimi alanında kısmi bir ilerleme söz konusudur. İlaçlara ilişkin mevzuat önemli ölçüde gelişmesine karşın, bu alandaki ihtilaf konusunda sınırlı bir ilerleme mümkün olabilmiştir. Düzenlenmemiş alanda ilerleme kaydedilememiş, karşılıklı tanıma ve bildirime ilişkin mevzuat kabul edilememiştir. Kültürel mallar ve ateşli silahlar konusunda bir ilerleme sağlanamamıştır Türkiye, Kıbrıs bayrağı taşıyan ya da son olarak Kıbrıs limanına uğrayan uçak ve gemilerin kendi limanlarına girişine izin vermemektedir. Bu kısıtlamalar, en ekonomik ulaşım aracının seçilmesini engelleyerek, malların 169 serbest dolaşımı ve ticaret önünde engel oluşturmakta ve Gümrük Birliği Kararı’nı ihlal etmektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2006 İlerleme Raporu, 2006; 31). 2.5.13.4. İlerleme Raporu 2007 Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeler alanında uyumda bir miktar ilerleme olmuştur.2007’de uygulanmaya başlanacak olan dış ticarette standardizasyon tebliği, ithalatta zorunlu standartlar ve teknik düzenlemelere tabi olan eşyaların sayısını daha da azaltmış; inşaat alanında 35 zorunlu standart kaldırılmıştır. Yatay önlemler konusunda, standardizasyon alanında ilerleme sağlanmıştır. Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Avrupa Standartlar Komitesi (CEN), Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesi (CENELEC) ve Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsü’nün (ETSI) EN standartlarını kabul etmeye devam etmiştir. EN standartlarının %90’ı kabul edilmiştir. ETSI standartları, ilgili AB kararlarının uyumlaştırılması sürecinin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde kullanımda olan 382 standart bulunmaktadır. TSE standardizasyonla ilgili AB ilkelerine tam uyum sağlamak amacıyla yeniden düzenlenmiştir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2007 İlerleme Raporu, 2007; 32). Akreditasyon konusunda önemli ölçüde ilerleme kaydedilmiştir. Ulusal akreditasyon ajansı olan TÜRKAK, Uluslararası Laboratuvar Akreditasyon İşbirliği (ILAC) ile Avrupa Akreditasyon İşbirliği (EA)’nin çok taraflı anlaşmalarına eklenen bir karşılıklı tanıma anlaşması imzalamıştır TÜRKAK’ın akreditasyon sayısı geçen yıl %70 oranında artmış ve 217’ye ulaşmıştır. Metroloji ve bununla ilgili idari kapasite konusunda bir ilerleme kaydedilmemiştir. Ürün mevzuatına ilişkin yeni yaklaşım konusunda önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. “Yeni Yaklaşım” direktifi çerçevesindeki 17 düzenleme yeniden gözden geçirilmiş ve üç sektörde onaylanmış kuruluşlarının belirlenmesine izin 170 verecek şekilde, yirmi sektörde tam uyum sağlanmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye2007 İlerleme Raporu, 2007; 33). Sonuç olarak, Akreditasyon, standardizasyon ve uygunluk değerlendirmesi bağlamında ilerlemeden bahsedilebilir. Onaylanmış Türk Kuruluşlarının bazı sektörlerde faaliyet göstermelerini sağlayacak düzenlemeler de dâhil olmak üzere, AB teknik mevzuatını uygulamak için gerekli olan tüm sistem yürürlüktedir. Piyasa gözetim alanında ilave ilerleme olmuştur. Buna karşın, piyasa gözetim faaliyetlerinin kapsamı ve koordinasyonu ülkenin büyüklüğü düşünüldüğünde sınırlı kalmaktadır. Uyum sağlanmayan ve eski yaklaşım mevzuatının kapsadığı alanlarda ticarette teknik engeller bulunmaktadır. Karşılıklı tanıma ve lisans zorunlulukları konularında bir ilerleme sağlanmamıştır. Birçok alanda, özellikle genel ilkeler, yatay önlemler, yeni yaklaşım ve eski yaklaşım konularında, uyum ileri düzeydedir. Onaylama prosedürleri konusunda uyum daha sınırlı bir düzeydedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2007 İlerleme Raporu, 2007; 34). 2.5.13.5. İlerleme Raporu 2008 Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeler alanında uyumda bir miktar ilerleme olmuştur.2008’de uygulanabilir olan Dış Ticarette Standardizasyon Tebliği, ithalatta uygunluk değerlendirmesine tabi ve 2007’de 150 olan eşyaların sayısını daha da azaltarak 100’e indirmiştir. İlk defa 2008 yılının başında 20 adet dış ticarette standardizasyon tebliği hep birlikte yayımlanmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2008 İlerleme Raporu, 2008; 37). Yatay önlemler konusunda, standardizasyon alanında ilerleme sağlanmıştır. Türk Standartları Enstitüsü’nün (TSE) Avrupa standartlarını kabul etme yönündeki hızı artmıştır. Metroloji alanında sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Model tescil önlemleri ve ölçme araçları alanında değiştirme yönetmeliği kabul edilmiştir. Akreditasyon alanında ilave ilerleme kaydedilmiştir. Avrupa Akreditasyon İş Birliği’nin (EA) geçen yıl imzalanan dört çok taraflı anlaşmasının ardından, Türk Akreditasyon 171 Kurumu’nun (TURKAK) ürün ve kişi sertifikasyonu alanlarındaki EA değerlendirme sonuçları olumlu çıkmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2008 İlerleme Raporu, 2008; 38). Piyasa gözetimi konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Telekomünikasyon otoriteleri, Sağlık Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı dahil olmak üzere bazı kamu kurumları piyasa gözetim sistemlerinin ilke ve yöntemleri üzerinde gözden geçirilmiş yönetmelikler yayımlamışlardır. Sonuç olarak, piyasa gözetimi ve yasal metroloji dışında ürün mevzuatı uyumu ve yatay önlemler konularında ilerleme olmuştur. Görünürlük sağlanması ve risk değerlendirme ilkeleri dikkate alınarak etkin piyasa gözetim faaliyetlerine ve gözetim kurumları arasında eş güdüme ihtiyaç vardır. Bu fasıl için, kalan ithalat lisanslarının belirlenmesi ve kaldırılması, kullanılmış motorlu araçların ithalatına getirilen sınırlamalar, karşılıklı tanıma ilkesinin, Türk mevzuatına sokulması gibi bazı anahtar hususlar ve eczacılık ürünleri için düzenleyici veri korunmasının uygulanması ile bağlantılı geçici konular çözüm beklemektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2008 İlerleme Raporu, 2008; 40). 2.5.13.6. İlerleme Raporu 2009 Genel ilkeler bakımından sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. 2009 yılında kabul edilen dış ticarette standardizasyon mevzuatı ithalatta uygunluk değerlendirmesine tabi tutulan ürün listelerini daha fazla azaltmıştır. Ancak, önceden bildirimde bulunmadan yürürlüğe konulan yeni mevzuat üçüncü ülkelerden gelen ve AB’de serbest dolaşımda olan mallara kısıtlamalar getirmiş ve ticari engeller yaratmıştır. Bu malların, gümrüklerde belge üzerinden ve gerekli görüldüğünde fiziksel kontrollerle uygunluk değerlendirme işlemlerine tabi tutulmasıyla Türk pazarına girişleri geciktirilmekte ve bazı durumlarda engellenmektedir (Avrupa Komisyonu, 2009 Yılı Türkiye İlerleme Raporu, 2009; 40). 172 Yatay tedbirlerle ilgili olarak bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Standardizasyon konusunda, Avrupa standartlarının Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından kabul edilmesine devam edilmiştir. Bugüne kadar TSE, Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) ve Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesinin (CENELEC) toplam 15.406 standardını kabul etmiştir. TSE, Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsünün (ETSI) 350 standardını da kabul etmiştir. Bu çerçevede, geçen yıl % 97,4 olan Avrupa standartlarını uyumlaştırma oranı bu yıl % 98,79’a ulaşmıştır (Avrupa Komisyonu, 2009 Yılı Türkiye İlerleme Raporu, 2009; 40). Piyasa gözetimi ve yasal metroloji konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Yasal metroloji konusundaki gelişme; ölçü aletleri yönetmeliği kapsamı dışındaki aletler için ölçü ve ölçü aletleri tip onayı yönetmeliği yayımlanmıştır. Uyumlaştırılmamış alanda ise hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Sonuç olarak, bu fasılda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Mevzuat uyumu oldukça ileri seviyededir, fakat bazı konularda daha fazla çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, uygunluk değerlendirmesi ve standardizasyona ilişkin teknik engeller, ticareti artan bir şekilde kısıtlamaktadır. Piyasa gözetiminde, kurumlar arası iş birliği konusundakiler de dâhil olmak üzere önemli eksiklikler bulunmaktadır. Türkiye’nin, özellikle ithalat lisanslarını ve kullanılmış motorlu araçların ithalatındaki kısıtlamaları yürürlükten kaldırarak, karşılıklı tanıma ilkesini mevzuatına aktararak ve beşeri tıbbi ürünlerde veri münhasıriyeti hükümlerini uyumlaştırarak malların serbest dolaşımı alanında 1/95 sayılı Kararı uygulaması gerekmektedir(Avrupa Komisyonu, 2009 Yılı Türkiye İlerleme Raporu, 2009; 42). 2.5.13.7. İlerleme Raporu 2010 Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkelere uyum bakımından ilerleme kaydedilmemiştir. Dış ticarette standardizasyon mevzuatı, 2010 yılında, ithalatta uygunluk değerlendirmesine tabi olan ürünlerin listesinde çok küçük bir oranda azaltma yapmıştır. AB’ye üye olmayan ülkelerden gelen ve AB’de serbest dolaşımda 173 olan mallara yönelik olarak 2009 yılından beri uygulanmakta olan kısıtlamalar 2010 yılında da kaldırılmamıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2010 Yılı İlerleme Raporu, 2010; 45). Yatay tedbirlerle ilgili olarak, standardizasyon konusunda daha fazla ilerleme kaydedilmiştir. Geçen yıl% 98,79 olan Avrupa standartlarını uyumlaştırma oranı bu yıl % 99,7’ye ulaşmıştır. Uygunluk değerlendirmesine ilişkin olarak, onaylanmış kuruluşlar konusunda daha fazla ilerleme sağlanmıştır. 2009’da 12 adet onaylanmış kuruluşu olan Türkiye’nin, hâlihazırda oyuncaklar, kişisel koruyucu donanım, asansörler, sıcak su kazanları, gaz yakan aletler, yapı malzemeleri (çimento), basınçlı kaplar, basınçlı ekipman, tıbbi cihazlar, gezi tekneleri ve makineleri kapsayan 14 adet onaylanmış kuruluşu bulunmaktadır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2010 Yılı İlerleme Raporu, 2010; 45). Akreditasyon ve yasal metroloji konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Akreditasyon konusundaki gelişme; TÜRKAK ’ın gerçekleştirdiği akreditasyon sayısı geçen yıla göre % 17’lik bir artış göstererek 465’e yükselmiştir. Yasal metroloji konusunda ise sanayi ve Ticaret Bakanlığı, otomatik olmayan tartı aletleri, ölçüler ve ölçü aletlerinin tip onayları, muayene ve metrolojik kontrol yöntemleri ve uluslararası ölçü birimleri sistemi ve hazır ambalajlı k gelişme ise; ürünlerin nominal miktarı konularında yeni ve değişiklik getiren mevzuat çıkarmıştır. Piyasa gözetimi konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Ekonomi Bakanlığı piyasa gözetim raporları ve bildirimleri için bir ortak şablon getiren bir yönetmelik yayımlamıştır. Düzenlenmemiş alanda da ilerleme kaydedilmemiştir. Karşılıklı tanıma ilkesi ticaretle ilgili mevzuata henüz aktarılmamıştır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Temmuz 2010’dan itibaren uygulanmak üzere, düzenlenmemiş alandaki tüm yapı malzemelerine G işareti iliştirilmesine ilişkin uygunluk değerlendirmesi prosedürü getiren bir yönetmelik çıkarmıştır. Sonuç olarak, bu fasılda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Mevzuat uyumu oldukça ileri seviyede olmasına rağmen ürünlerin piyasaya arzına ilişkin yeni mevzuat 174 çerçevesinin Türk hukuk düzenine aktarılması ve müktesebatın gereklerinin tam olarak dâhil edilmesi gerekmektedir. Ticarette teknik engeller hâlâ malların serbest dolaşımını kısıtlamaktadır ve ilaçlar ve yapı malzemeleri gibi alanlarda yeni engeller getirilmiştir. Piyasa gözetimi sistemindeki yetersizlikler mevcudiyetini sürdürmektedir. Karşılıklı tanıma ilkesi Türkiye’nin ticarete ilişkin mevzuatına hâlâ aktarılmamıştır ve ilaçlarla ilgili veri münhasıriyeti sorunu çözüme kavuşturulmamıştır. (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2010 Yılı İlerleme Raporu, 2010; 47–48). 2.5.13.8. İlerleme Raporu 2011 Bu alanda ileri seviyede bir uyum olmasına rağmen, malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkelere uyum bakımından sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Ekonomi Bakanlığı, pilot düzeyde, riske dayalı ithalat kontrol sistemi uygulamaya başlamıştır. Ticarette teknik engeller ise hala devam etmektedir ve bazı alanlarda, örneğin ilaçlarda malların serbest dolaşımını engellemektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2011Yılı İlerleme Raporu, 2011; 55). Yatay tedbirlerle ilgili olarak, standardizasyon konusunda daha fazla ilerleme kaydedilmiştir. Rapor döneminde, Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Avrupa standartlarını kabul etmeye devam etmiştir. Avrupa standartlarına genel uyum oranı yaklaşık % 98’tir.Uygunluk değerlendirmesine ilişkin olarak, onaylanmış kuruluşlar konusunda daha fazla ilerleme sağlanmıştır. 2010’da 14 adet onaylanmış kuruluşu olan Türkiye’nin, 2011 yılında potansiyel patlayıcı ortamlarda kullanılmak üzere tasarlanmış koruyucu sistemleri kapsayan 18 adet onaylanmış kuruluşu bulunmaktadır. Akreditasyon konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK),Avrupa Akreditasyon İş Birliği’nin (EA) bir üyesidir ve EA ’nın 7 adet çok taraflı anlaşmasını imzalamıştır. TÜRKAK ’ın gerçekleştirdiği akreditasyon sayısı geçen yıla göre %23’lük bir artış göstererek 572’yeulaşmıştır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu, 2011; 53). 175 Yasal metroloji ve piyasa gözetimi konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Yasal metroloji konusundaki gelişme; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ölçüler ve ölçü aletleri, bunların ithalatı ve ihracatı ve takograflar konusunda yeni ve değişiklik getiren mevzuat çıkarmıştır. Sonuç olarak, bu fasılda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Mevzuat uyumunun ileri düzeyde olmasına ve nitelik alt yapısının belirli bir seviyeye ulaşmış olmasına rağmen, ticaretin önündeki teknik engeller, Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ederek, malların serbest dolaşımına engel olmaktadır. Ürünlerin piyasaya arzına ilişkin yeni hukuki çerçeve henüz Türk mevzuatına aktarılmamıştır. Geçen yıl gelişme kaydedilmiş olsa da, piyasa gözetim sistemleri ve etkili şekilde uygulanmaları konusunda eksiklikler bulunmaktadır. Karşılıklı tanıma ilkesi Türkiye’nin ticarete ilişkin mevzuatına aktarılmamıştır ve bu durum uygulamada ticari sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca, tıbbi ürünler konusunda, iyi üretim uygulamaları belgelerinin tanınmamasıyla ilgili ciddi gecikmelerden ve iş birliği içinde adil, istikrarlı ve öngörülebilir bir ticari ortam getirecek başka bir çözümün bulunmamasından kaynaklanan sıkıntılar bulunmaktadır. (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu, 2011; 55). 2.5.13.9. İlerleme Raporu 2012 Genel ilkelere uyum bakımından bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Dış Ticarette Risk Esaslı Kontrol Sisteminin (TAREKS) pilot düzeyde uygulaması, yeni ürün kategorilerini kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Yatay tedbirlerle ilgili olarak, standardizasyon konusunda daha fazla ilerleme kaydedilmiştir. Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Ocak 2012’de, Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) ve Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesinin (CENELEC) tam üyesi olmuştur (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporu, 2012; 55). 176 Akreditasyon ve yasal metroloji konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Akreditasyon konusundaki gelişme; TÜRKAK ’ın gerçekleştirdiği akreditasyon sayısı, geçen yıla göre %13’lük bir artış göstererek 647’ye ulaşmıştır. Metroloji konusundaki gelişme ise; Takografların bakımı, muayenesi ve doğrulanması ile ölçü aletlerinin onarılması ve ayarlanması konularında yetkilendirilecek kişilerin sertifikasyonu konusunda yeni ve değişiklik getiren mevzuat çıkarılmıştır. “Klasik Yaklaşım” çerçevesindeki ürün mevzuatında bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Türkiye, iki veya üç tekerlekli motorlu araçların fren sistemlerine, motorlu araçların ve tarım ve orman traktörlerinin emisyonlarına ve motorlu araçların radyo parazitine ilişkin tip onayına dair mevzuatta değişiklik yapan mevzuatı kabul etmiştir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporu, 2012; 57). Usule ilişkin tedbirlerle ilgili bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu alanda Türk mevzuatı artık AB müktesebatı ile kısmen uyumludur. Kültürel mallar ve ateşli silahlar konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Sonuç olarak, malların serbest dolaşımı alanında bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Ancak ticaretin önündeki teknik engeller, Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ederek malların serbest dolaşımına engel olmaya devam etmektedir. İyi imalat uygulamaları belgelerinin verilmesinde yaşanan gecikmelerin ve ilaçlarda veri korumaya ilişkin sorunların çözülmesi gerekmektedir. Süregelen ithalat ve ihracat lisansları ile kullanılmış ürünlerin ithalatındaki kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir. Genel olarak, bu konudaki hazırlıklar ileri düzeydedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporu, 2012; 57–58). 2.5.13.10.İlerleme Raporu 2013 Ekonomi Bakanlığı, malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkeleri, TAREKS kapsamındaki diğer endüstriyel ürünlere de genişletmiştir. ATR belgesi olan ve dolayısıyla AB’de serbest dolaşımda bulunan ürünler için, menşeine 177 bakılmaksızın ve ilave kontrol yapılmadan ithalat izni verilmektedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2013 Yılı İlerleme Raporu, 2013; 29). 2012 yılında kabul edilen karşılıklı tanıma ilkesi, 2013 yılında Ürün Güvenliği ve Kontrolü Tebliği ile uygulanmaya başlamıştır. Yatay tedbirlerle ilgili olarak, standardizasyon konusunda, Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) ve Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesinin (CENELEC) tam üyesi olan Türk Standartları Enstitüsü (TSE), bugüne kadar, toplam 17.395 CEN ve CENELEC standardını ve Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsünün (ETSI) toplam 392 standardını kabul etmiştir. Avrupa standartlarına genel uyum oranı %99 civarında bulunmaktadır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2013 Yılı İlerleme Raporu, 2013; 30). Klasik yaklaşım çerçevesindeki ürün mevzuatıyla ilgili olarak, motorlu araçlar ile tarım ve orman traktörleri konusunda yeni ve değişiklik getiren mevzuat yayımlanmıştır. Usule ilişkin tedbirlerle ilgili olarak, 98/34/AT sayılı Direktif kapsamında teknik mevzuatın bildirim sayısına dair adımlar atılmıştır. Kültürel mallar ve ateşli silahlar konusunda ilerleme kaydedilmemiştir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2013Yılı İlerleme Raporu, 2013; 30–31). Sonuç olarak, Malların serbest dolaşımı konusunda iyi düzeyde ilerleme kaydedilmiştir. Ancak, ticaretin önündeki bazı teknik engeller, Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ederek(serbest bölgelerin Gümrük Birliği kapsamına alınması, ilaçta veri imtiyazı, et ve ikinci el makine ithalatı vb.) malların serbest dolaşımına engel olmaya devam etmektedir. Genel olarak, bu fasıldaki uyum durumu ileri düzeydedir (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2013 Yılı İlerleme Raporu, 2013; 31). 2.5.13.11.İlerleme Raporu 2014 Malların serbest dolaşımına uygulanan genel ilkelere ilişkin olarak, Ekonomi Bakanlığı ürünlerin serbest dolaşımına olanak sağlayan TAREKS uygulamasını 178 sürdürmüştür. TAREKS temel olarak, "Yeni Yaklaşım" alanındaki, düzenlenmemiş alandaki ve piller ve ayakkabılar gibi diğer sınırlı kategorilerdeki ürünleri kapsamaktadır. İkinci el ve yenilenmiş mallar, ilk kez TAREKS sisteminde işlem görmüş, ancak bunlara yönelik lisans uygulamaları devam etmiştir. Motorlu araçlar alanında AB tip onayı kabul edilmekte iken, özellikle tekstil ürünleri, kimyasallar ve gıda ürünleri olmak üzere, " Klasik Yaklaşım" alanındaki ürünler ön izin ve lisans uygulamalarına tabi tutulmaktadır. Türkiye'de düzenlenmemiş alanda 2012 yılında getirilen karşılıklı tanıma ilkesi işler durumdadır İlave olarak, Türkiye, Türkiye 2014 yılının Temmuz ayında tarım ve orman traktörleri ile araçların imalatı, yenilenmesi ve montajına ilişkin mevzuatına karşılıklı tanıma maddelerini de derç etmiştir Ticaretin önünde, tekstil ürünleri, ikinci el mallar ve alkollü içkiler gibi alanlarda malların serbest dolaşımına izin vermeyen teknik engeller bulunmaktadır. Tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin ithalatı için tescil gerekliliği yürürlükte kalmaya devam etmektedir. İthalatta gözetim rejimi hâlâ mevcudiyetini korumaktadır ve kapsamı genişletilmiştir. İkinci el mallar dahil olmak üzere, eski ve yenilenmiş veya defolu olarak sınıflandırılan mallar için hala lisans alınması gerekmektedir. Alkollü içkilere uygulanan lisans gereklilikleri azaltılmış olsa da, etiketlemeye ilişkin yeni engeller getirilmiştir. Alüminyum, kâğıt ve bakır hurdası ihracatına uygulanan kısıtlamalar Gümrük Birliği kurallarına aykırı şekilde fiili bir yasak teşkil etmektedir. Yatay tedbirlere uyum ileri düzeydedir. Yeni Tüketici Ürün Güvenliği Tüzüğü ile değiştirilecek olan, Genel Ürün Güvenliği Direktifiyle tam uyum henüz sağlanmamıştır. Standardizasyon konusunda, Türk Standartları Enstitüsü, bugüne kadar, Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN)'nin ve Avrupa Elektronik Standardizasyon Komitesi (CENELEC)'nin 22266 standardı ile Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsü (ETSI)'nün 391 standardını kabul etmiştir. Avrupa standartlarına genel uyum oranı %98,6’dır. Bununla birlikte, Türkiye, çoğunluğu düzenlenmemiş alanda olmak üzere bazı yeni zorunlu standartların yayınlanmasına ve mevcut olanları değiştirmeye devam etmiştir. 179 Uygunluk değerlendirmesine ilişkin olarak, hâlen 32 Türk Onaylanmış Kuruluşu bulunmaktadır. Türk Akreditasyon Kurumu tarafından verilen akreditasyon sayısı bir önceki yıla göre %18 oranında artarak 954’e ulaşmıştır. Türkiye Ulusal Metroloji Enstitüsü, bilimsel metrolojide ileri bir düzeyde olan seviyesini korumaktadır Enstitü, kimyasal metroloji konusundaki niteliklerini iyileştirmiştir. Türkiye'de yeterli sayıda endüstriyel metroloji sağlayıcısı bulunmaktadır. Türkiye, yasal metroloji konusunda, taksimetrelerin ve tartı aletlerinin muayenesine ilişkin iki adet mevzuat kabul etmiştir. Türkiye, Piyasa Gözetimine ve Denetimine Dair Yönetmeliğini gözetim faaliyetlerinin kapsamını ve imalatçılarla dağıtıcıların yükümlülüklerini daha açık hale getirecek şekilde Şubat ayında tadil etmiştir. Kişisel koruyucu donanımlar, çeşitli tüketici ürünleri, tarım ve orman traktörleri ve gübrelerin piyasa gözetimi ve denetimi için yeni mevzuat yayımlanmıştır. Ekonomi Bakanlığına ait ulusal piyasa gözetim ve denetimi veri tabanı işler durumdadır ve piyasa gözetimi yapan kuruluşlar ile sınır kontrollerinden sorumlu kuruluşlar arasında uygunsuz ürünlere ilişkin bilgi alışverişine olanak sağlamaktadır. Piyasa gözetimi ve denetiminde henüz etkili bir uygulama bulunmamaktadır. “Klasik Yaklaşım” çerçevesindeki ürün mevzuatıyla ilgili olarak, motorlu araçlar ile tarım ve orman traktörleri konusunda yeni ve değişiklik getiren mevzuat yayımlanmıştır. Türkiye, Biyosidal Ürünler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'i yayımlamış ve bu ürünlerin kullanımına ilişkin mevzuatını güncellemiştir. Organik tarımda kullanılan gübrelere ilişkin, Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik çıkarılmıştır. Türkiye, Maddelerin ve Karışımların Sınıflandırılması, Etiketlenmesi ve Ambalajlanması Hakkında Yönetmeliği çıkarmıştır. Klimaların enerji etiketlemesine ilişkin olarak "Klimaların Enerji Etiketlemesine Dair Tebliğ" iç hukuka aktarılmıştır. Hâlihazırda ileri düzeyde bulunan "Yeni ve Küresel Yaklaşım" çerçevesindeki ürün mevzuatı kapsamında, Türkiye, son güncel AB mevzuatı ile uyumlu hale getirilmesi amacıyla oyuncak güvenliği konusunda mevzuat yayımlamıştır. 180 Usule ilişkin tedbirlerle ilgili olarak, bildirimlerde halen büyük miktarda eksiklik olmasına karşın, 98/34/AT sayılı Direktif kapsamında teknik mevzuatın bildirim sayısının artırılmasına yönelik adımlar atılmıştır. Kültürel mallar ve ateşli silahlar konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Kültürel mallar ve ateşli silahlar konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Sonuç olarak bu fasılda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Ancak, ticaretin önündeki bazı teknik engeller, Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ederek malların serbest dolaşımına engel olmaya devam etmektedir. Gümrük Birliğinin potansiyelinden tam anlamıyla yararlanılması için, "Klasik Yaklaşım" alanındaki malların serbest dolaşımının iyileştirilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak, bu fasıldaki uyum ileri düzeydedir. Avrupa birliği Roma anlaşmasıyla başlayarak 1970’lerde hız kazanan bir süreçte, malların serbest dolaşımını oluşturduğu parasal birliğin temel başarı şartı olarak uygulamıştır. Türkiye ekonomisinin AB’ye entegrasyon çabaları 1959 yılına kadar gitse de, malların serbest dolaşımıyla ilgili hükümler 1980 yılında ihracata dönük büyüme politikaları, 1996 yılında Gümrük birliğine üyelikle başlamış, 1999 yılında Helsinki konferansıyla tam üye adaylığının kabulü ve 2004 yılı tarama süreciyle hızlanmıştır. Malların serbest dolaşımı, Avrupa Birliğinin dört temel serbestisinden (kişilerin, hizmetlerin ve sermaye)biridir. Bu yüzden AB Müktesebatı (acquis communautaire) fasıl başlıklarından ilki malların serbest dolaşımı ilkesine uyumdur. Malların serbest dolaşımı ilkesi, ürünlerin ticaretinin Birliğin bir yerinden diğerine serbestçe yapılması gereğini ifade etmektedir. Bir dizi sektör için bu genel ilkeye, “eski yaklaşımı”(kesin ürün detaylarını getirerek) ya da “yeni yaklaşımı” (genel ürün gereklerini getirerek) takip eden uyumlaştırılmış düzenleyici bir çerçeve eşlik etmektedir. Bu Bölümün kapsamına giren müktesebatın en büyük bölümünü uyumlaştırılmış Avrupa ürün mevzuatının üstlenilmesi teşkil etmektedir. Buna ilaveten, ticari kısıtlamaların bildirimi ve standardizasyon, uygunluk değerlendirmesi, akreditasyon, metroloji ve pazar gözetimi gibi alanlarda yatay ve usule ilişkin tedbirlerin uygulanması için idari kapasitenin yeterli olması gerekmektedir. Bu bölüm ayrıca uzmanlaşmış uygulayıcı kurumlar gerektiren kamu 181 ihalelerine ilişkin ayrıntılı AB kurallarını kapsamaktadır (Avrupa Komisyonu, Türkiye 2013 Yılı İlerleme Raporu, 2014). 2014 yılına kadar “İlerleme Raporlarının” incelenmesi sonucunda elde edilen veriler ışığında, Türkiye’nin mevzuat uyumunun ileri düzeyde olmasına ve kalite alt yapısının belirli bir seviyeye ulaşmış olmasına rağmen, ticaretin önündeki teknik engeller ve Gümrük Birliğine ortak üye ancak Avrupa Birliğine aday ülke olması Türkiye’nin aleyhine bir durumdur. Bununla birlikte, malların serbest dolaşımını daha etkin kılabilmesi adına Türkiye Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal etmeden yerine getirmeye devam etmelidir. Ayrıca iyi imalat uygulamaları belgelerinin verilmesinde yaşanan gecikmelerin ve ilaçlarda veri korumaya ilişkin sorunların çözülmesi ve süregelen ithalat ve ihracat lisansları ile kullanılmış ürünlerin ithalatındaki kısıtlamaların da kaldırılması gerekmektedir. 182 SONUÇ Ekonomik küreselleşme süreci, mal ve hizmetlerin dolaşımını hızlandırırken küresel ve yerel pazarlar ayrımını da ortadan kaldırmakta, ülkeler arası ekonomik bütünleşmelerin de güçlenerek, ithalat-ihracat alanlarını da her geçen gün daha fazla etkisi altına almaktadır. Dünya Ticaret Örgütü başta olmak üzere ilişkili olduğumuz AB gibi uluslararası kuruluşların ve entegrasyonların etkisiyle ihracat ve ithalat ilişkilerini düzenleyen uluslararası ve ulusal mevzuatlar değişime uğramaktadır. Son yıllarda, DTÖ kapsamında yürütülen çok taraflı ticaret görüşmeleri sonucunda uluslararası ticaret büyük ölçüde serbest kurallara bağlanmış olsa da, hali hazırda pek çok ülke tarafından bu uluslararası standartlar serbest ticareti engellemek amacıyla da kullanılabilmektedir. Türkiye’nin; iç piyasayı, yabancı ülkelerden gelecek olan standart dışı, çevre, bitki, gıda teknoloji, insan ve hayvan sağlığına zararlı ürünlerin pazarı ele geçirmesinden korunmak için yüksek standartlar belirlemesi hemen her alanda ilgili düzenlemeleri zamanında yapması gerekir. Ayrıca, ihracat ürünlerinin de dış ticarette rekabet gücü kazanarak gücünü devam ettirebilmesi için de uluslararası standartlardaki gelişmeleri ve teknolojileri de yakından izleyerek, bunlara uyum sağlaması gerekir. Bugün gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde benimsenen iktisadi sistemin ve uygulanan iktisat politikalarının giderek daha fazla uyumlaştırılması sonucu, ekonomik sistemler giderek tek tipleşmekte, serbestleşmekte ve aynı zamanda küreselleşmektedir. Teknolojinin de yardımıyla ülkeler ve kıtalar arasında azalan mesafeler, yirmi dört saate yayılan piyasa işlemleri, dünya ticaretinin hızlı ve daha serbest yapılabilmesi sonucunu doğurmuştur. Geçmişin siyasal ve savunma amaçlı bloklaşmaları yerini ekonomik entegrasyonlar ve iş birliklerine bırakarak çok sayıda ekonomik örgütler ve organizasyonlar kurulmuştur. 1944’te IMF ile başlayan ve ardından Dünya Bankası devamında GATT, DTÖ ve bunları izleyen birçok ekonomik örgütlenme, işbirliği teşkilatları ve kuruluşlar, dünyanın gerek ekonomik gerek siyasal bütünleşmesi vizyonuna çok büyük katkılar yapmışlardır. 1980’lere gelindiğinde ekonomi başta olmak üzere siyasal ve yönetsel yapıda başlayan hızlı dönüşümler, bütün dünya genelinde hem mali piyasaların hem de 183 sermaye hareketlerinin serbestleşmesi sonucunu doğurmuş bu hareketlilik ise yeni liberal yaklaşımın bütün dünyaya yayılmasını sağlayacak biçimde ilerlemiştir. Yaşanan değişimlerin temel politikası devletin işlevlerinin sermayenin işlerini kolaylaştıracak uyumlukta olacak biçimde dönüşmesi biçiminde ifade edilmektedir. Bu yeni dönemin yeni politikası ise sermaye birikiminin genişleyerek yeniden üretilmesi ve sermayenin iktisadi gücünün yürütme ve yasama üzerindeki egemenliğini gerçekleştirecek düzenlemelerin içeriğinde kendini bizlere daha net bilgilerle sunmaktadır. Ortaya çıkan bu yeni dönemin bu politikalardan hareketle uygulamaya konulan tüm düzenlemeler, özellikle Türkiye gibi kapitalist toplumsal yapıya sahip olan ülkelerde ekonomik yapıdaki dönüşüme paralel olarak, hem yönetsel hem de siyasal yapılarda da kapsamlı ve büyük değişimlere, dönüşümlere sebep olmuştur. Bu değişim ve dönüşümler ise dünya ekonomisine yön veren küresel ve uluslararası kuruluşların yönlendirdiği yapısal reform politikaları eliyle gerçekleşmektedir. Sonuç olarak; Ticarette Teknik Engellerin Önlenmesinde Uluslararası Girişim Ve Örgütlerin Rolü Nedir? sorusu ile başlayan çalışmada kısaca küresel örgütlerin kural ve anlaşmaları, geliştirdiği uygulamalar yoluyla bakış açısına dünya görüşüne göre olumlu veya olumsuz bir değişim ve dönüşümün tek tipleşmeye doğru sürecek olan küresel reformların taşıyıcıları oldukları değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın konusu gereği ekonomik ve ticari alanda kalarak ekonomik tek tipleşmenin sonuçlarını standartlaşmalarında gözlemlenmektedir. 184 KAYNAKLAR AKTAN, C. C. Yoksullukla Mücadele Stratejileri. Ankara: Hak İş Konfederasyonu Yayınları, 2002. AKYÜZ Y. Ekonomide Liberalleşmenin Anahtarı. Finans Dergisi, 1993. BARNET R. Cavanagh, J. Küresel Düşler: İmparator Şirketler ve Yeni Dünya Düzeni, Sabah Yayınları, . İstanbul, 1996. BORATAV, K. Küresel Rekabet. İz Yayıncılık, İstanbul, 1999. BORATAV, K. 2000–2001 Krizinde Sermaye Hareketleri. İşletme ve Finans Dergisi, 2001 BOZKURT, V. (Küreselleşmenin İnsani Yüzü. Alfa Yayınları, İstanbul, 2000 BOZKURT, V. (2007). Küreselleşme; Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar. http: //www. genbilim. com/index. php? option=com_content&task=view&id=1659 (31. 03. 2008). CERNY, G. P. (1995). Globalization and the Changing Logic of Coliective Action. International Organization. 4. Coştu, Y. (2005). Küreselleşme Üzerine Bazı Düşünceler, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, IV(7-8): 90105. DİCKEN, P. (1992). Global Shift: The Internationalization of Economic Activity. Newyork: Guilford Press. DPT, (1995). Dünyada Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşmeler. Ankara: DPT Yayınları 2375, ÖIK: 440. ERBAY, Y. Kavram Olarak Küreselleşme, Milli Kültürler ve Küreselleşme. Türk Yurdu Yayınları, Ankara.1997. ERKAN, H. Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Ankara,1998. ERKAN, H. Ekonomi Sosyolojisi. Fakülteler Kitabevi. İzmir,2004a FOX, J. Chomsky ve Küreselleşme. Everest Yayınları. İstanbul, 2002. GİDDENS, A. Küreselleşmenin İklimleri. Sosyal Demokrat Değişim Dergisi, 12,1999. GİDDENS, A. Elimizden Kaçıp Giden Dünya, Alfa Basım Yayınları. İstanbul,2000. GİDDENS, A. Üçüncü Yol, İstanbul: Birey Yayıncılık. İstanbul, 2000. GİLL, S. Globalization, Market Civilisation and Disciplinary Neoliberalism. Journal of International Studies, 24(3): 404–405, 1995. GREİDER, W. (1995). One World Ready Or Not, Newyork: Touchstone Press. GÜNSOY, B. (2006). Küreselleşmenin Ölçülmesinde Sistematik Yaklaşımlar; Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Kırlangıç Yayınevi, Ankara,1993. GÜLTEKİN, Sadettin. "Tarımsal Ticarette Teknik Engeller, Sağlık, Bitki Sağlığı Önlemleri ve Standartlar Önlemler." Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi 5,2 (2010). HARRİS, R, Globalization, Trade, and Income. Canadian Journal of Economics, XXVI(4): 1–22, 1993. HELD, D. ,McGrew, A. , Goldblatt D. , Perraton, J. Global Transformations: Global Transformations-Politics, Economics and Culture. Cambridge: Polity Press, 1999. HİRST P. , THOMPSON G., Küreselleşme Sorgulanıyor. Ankara: Dost Kitabevi, 185 2007. HİSARCIKLIOĞLU, R. Küreselleşme ve Türkiye. İktisat Dergisi, 416, İFMC Yayınları, İstanbul, 2001. HUNTİNGTON, S. , The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order. Newyork: Simon and Schuster, 1996 İÇDUYGU A. ,Çok Kültürlülük, Türkiye Vatandaşlığı Kavramı İçin Toplumsal Bir Zemin, Türkiye Günlüğü Dergisi, Ankara, 33, 1995. JESSOP B. , Good Governance and the Urban Question: On Managing the Contradictions of Neo-Liberalism. 2007. KAKINÇ H. , Kavramlar Açıklayıcılığını Yitirirken Küreselleşme Amerikanlaşma İlişkisi. ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, ss. 15–17, Derleyen Toktamış Ateş, Ümit Yayıncılık, Ankara, 2004. KAPLAN A. , Küresel Çevre Sorunları ve Politikaları. Ankara: Mülkiyeliler Vakfı Yayınları, Ankara, 2000. KAZGAN G. Küreselleşme ve Ulus Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, Bilgi Üniversitesi Yayınları, . İstanbul. 2002. KEPENEK Y. Türkiye Ekonomisi, Verso Yayınları, Ankara, 1990. MCGREW A. A Global Society, Modernity and Its Futures, Cambridge: Open University Polity Press, 1999 OMAN C. Globalization and Regionalisation: The Challenge For Developing Countries, OECD Development Center Studies, 1994. ÖNDER İ. , Türkiye’de Kamu Maliyesi, Finansal Yapı ve Politikalar. Ankara: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ankara, 1993. ÖZDEMİR M. Turizmin Türkiye'nin Sosyo Ekonomik Yapısına Etkileri. Ankara: KÖKSAV Ankara, 1992. ROBERTSON R. , Küreselleşme, Toplum Kuramı ve Küresel Kültür, Ankara: Bilim Ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999. SJOLANDER C. , The Rhetoric of Globalization: What’s İn A Wor(L)d, International Journal, Autumn: 602¬616 1996. SOMEL C. , Az gelişmişlik Perspektifinden Küreselleşme. Ankara: Doğu-Batı Düşünce Dergisi, 5(18), Ankara, 2002. ÜLMAN B. , “Uzun Süreçte Küreselleşme: Bir Sihirli Kavramı Tarihteki Yerine Koyma Denemesi”, Küreselleşme ve Ulus-Devlet, Meryem Koray (der.), YTÜ Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2001. WATERS M., Globalization, Routledge, London, 1995. WİNHAM, R. (1996). International Trade Policy in a Globalizing Economy. International Journal. YELDAN E. ,Neo-Liberalizmin Bir Söylemi Olarak Küreselleşme. İktisat Üzerine Yazılar I, Küresel Düzen; Birikim Devlet ve Sınıflar. Derleyen Ahmet H. Köse, Erinç yeldan, Fikret Şenses. İstanbul: İletişim yayınları İstanbul, 2003. YILDIZOĞLU E. ,Globalleşme ve Kriz, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1996. AKALIN Gülsüm Özkan; “WTO’ya Doğru Türk Tarım Sektörü’nün Durumu”, Gümrük Birliği Dergisi, Gümrük Müfettişleri Derneği Yayını, Ankara,1994. ÇELEN, Mustafa; “Globalleşme Sürecinde Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlar”, Süreç, S.17–18, Özel Sayı, İstanbul, 1995. 186 ERTÜRK, Emin; Ekonomik Entegrasyon Teorisi ve Türkiye’nin İçinde Bulunduğu Entegrasyonlar, 1.Baskı, Ezgi Kitabevi, Bursa, 1997. ERTÜRK, Emin; Uluslararası İktisat, 1.Baskı, Ekin Kitabevi, İstanbul, 1996. GATT Dosyası, Gümrük Dergisi, Y.5, Haziran, S.13, Ankara, 1995. İNCEKARA, Ahmet; Globalleşme ve Bölgeselleşme Sürecinde NAFTA ve Etkileri, İTO Yayınları, Yay. No:1995–14, İstanbul, 1995. İSO Dergisi, S.388, İstanbul, Temmuz 1998. KARA, Şinasi; Ekonomik Entegrasyon Teorisi, 1. Baskı, İstanbul, 1996. KARLUK, Rıdvan; Avrupa Para Sisteminin Kuruluşu İşleyişi ve Sistem Karşısında Türkiye’nin Durumu: Genel Bir Değerlendirme, DPT Yayınları, AET ile İlişkiler Başkanlığı, DPT Yay. No: DPT:1952 AETB:13, Ankara, 1984. KARLUK, Rıdvan; Uluslararası Ekonomi, 3.Baskı, Bilim Teknik Yayın evi, İstanbul, 1991. KILIÇBAY, Ahmet; Türkiye’nin Ekonomi Politikaları (1930–1996 ve Sonrası), Der Yayınları, İstanbul, 1997. KURUBAŞ, Erol; “Küreselleşme Sürecinde Yeni Toplumsal Örgütlenme ve Kimlik Modelleri”, İktisat Dergisi, S.381, İFMC Yayını, İstanbul, 1998. MİNİBAŞ, Türkel; “Küreselleşen Sermayenin Anayasası: MAI”, İktisat Dergisi, S.381, IFMC Yayını, İstanbul, Ağustos 1998. Ministerial Conference, “Comprehensive and Integrated WTO Plan of Action for the Least-Developing Countries”, World Trade Organization, Singapore, 9–13 December 1996, http://www.wto.org/wto/develop/action-plan.htm (27.11.2002). SEYİDOĞLU, Halil; Uluslararası İktisat, 9. Baskı, Güzem Yayınları, İstanbul, 1993. THUROW Lester C. , Kapitalizmin Geleceği, 1. Baskı, Sabah Yayınları, İstanbul, 1997. TUNA Yusuf; “Dünya’da Globalleşme Eğilimleri ve Dengeler”, Süreç, S.17–18, Özel Sayı, İstanbul, 1995. TÜYEN, Zeki; “Dünya Ticaretinde Yeni Eğilimler ve Gümrük Uygulamaları”, Gümrük Dergisi, Y.5, S.18, Gümrük Müfettişleri Derneği Yayını, Ankara, Eylül 1995. 187 VELLAS, François – Lionel BECHEREL; “Tourism Organizations and Tourism Policies,” International Tourism-An Economic Perspective, Macmillan Press Ltd., 1995, London ŞANLI, Fatma Bahar, et al. "’’Küreselleşme ve Ekonomik Entegrasyonlar’’." Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, C. 2, (2004): 3–2004. Doç. Dr. Harun GÜMRÜKÇÜ, Türkiye ve Avrupa Birliği-ilişkinin Unutulan Yönleri, Dünü ve Bugünü Beta Basım Yayım Dağıtım A.ş. , İstanbul 2002 İşletmeler İçin Dünya Ticaret Sistemi Rehberi, Uluslararası Ticaret Merkezi UNCTAD/DTÖ ve Commonwealth Sekreteryası, 1999 Acar Şensoy, Avrupa Birliği'nin Malların Serbest Dolaşımı Mevzuatına Uyumda Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TÜsİAD Yayınları, Lebib Yalkın Yayımları ve Basım İşleri A.Ş. Aralık 2001 Avrupa Birliğinde CE Uygunluk Değerlendirmesi Yapan Onaylanmış Kurumlar, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları Mayıs 1996 Ömer Baysan, Osman Civelek, Türkiye'nin Avrupa Birliği Teknik Mevzuatına Uyum Çalışmaları ve CE İşareti İstanbul Sanayi Odası Yayınları, Erler Matbaacılık San. Ve Tic. A.Ş. Ağustos 2004 Türk Standardları Enstitüsünü Temsilen ISOIIEC Toplantılarına Katılacak için Rehber, TSE Uluslararası Standartlar Müdürlüğü Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonları, Türkiye-AT Mevzuat Uyumu Sürekli Özel ihtisas Komisyonu Raporları, Cilt 2, Tüketicinin Korunması Alt Komisyonu, Ankara, Kasım 1995 ÇELİK, Mehmet Yunus, Boyutları Ve Farklı Algılarıyla Küreselleşme. Journal Of Socıal Scıences Dpujss, Sayı: 32 Cilt II Nisan 2012, 2012, 57 ÖZ Ersan, “Ekonomik Bütünleşme, GATT ve WTO”, Gümrük Dergisi, Yıl: 10, Sayı: 37, Haziran 2001, Gümrük Müfettişleri Derneği Yayını Dış Ticaret Mevzuatı, Türk Dış Ticaret Vakfı, 6. Baskı, Mayıs 2014 Stratejik Plan 2012 – 2016, Türk Akreditasyon Kurumu, Ankara, 2011 Gatt Bilgilendirme Rehberi, Gelir İdaresi Başkanlığı, Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı, GATT (90) Müdürlüğü, Yayın No: 95, 2009 ÖZKIVRAK ve DİLEYİCİ , “Globalleşme, Bölgeselleşme, Mega Rekabet ve Türkiye, DTM Dış Ticaret Dergisi, Ocak 2001, Yıl: 6, Sayı:20, Ankara ERTENLİCE, İsa, 1999. “Uluslararası Ticaretin Belirleyici Faktörleri ve 21. Yüzyılda Dış Ticaretteki Gelişmeler”, İGEME ’den Bakış Dergisi Sayı 12 Yıl 3, Ankara 188 AKTAN, C. Can, ŞEN ve Hüseyin, “Küreselleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye”, Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticileri Vakfı Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Serisi, Kasım 1999, No: 1, s.32, Ankara AKTAN, Okan, “Bölgesel Bütünleşmeler: Global Serbestleşmeden Bölgesel Anlaşmalara” 2000. Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:1, s.29–37, Ankara BAL, Kadir, 1997. “Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmazlıkların Halli Mekanizması”, Dış Ticaret Dergisi Sayı 4 Yıl 2, Ankara BÜYÜKTAŞKIN, Şener, 1997. Dünya Ticaret Sistemi (GATT, DTÖ ve Türkiye), Ankara EKİZOĞLU, Mehmet, Temmuz 1998. “GATT ’ın 50. Yılı Dolayısıyla DTÖ’nün Geleceğine Bakış”, DTM Dış Ticaret Dergisi Sayı 10 Yıl 3, Ankara HALICIOĞLU, Ferda, “Türkiye’nin Dünya Ekonomisine Entegrasyon Süreci”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl: 35, Ağustos 1998, Ankara YENİPAZARLI Aslı, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Rolü, Önemi Ve Türkiye, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Ana bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Nazilli, 2003 Fatih MANGIR, Hakan ACET, Serbest Ticaret ve Korumacılık, Avrupa Birliği’nde Malların Serbest Dolaşımı ve Türkiye’nin Uyumu, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Dr. Mehmet YILDIZ Özel Sayısı, 2014, ss. 93– 108 SÜMER Beyza, Hizmetler Ticaretinde Fırsatlar ve Tehditler: AB ve Türkiye, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 10, Sayı:3, 2008 TOKGÖZ, Kerem, Dünyada Menşe Kurallarının Bir Dış Ticaret Politikası Aracı Olarak Ve Dünya Ticaretine Etkileri, Türkiye İçin Öneriler. (Yayınlanmamış Gümrük Uzmanlık Tezi), Ankara, 1998 EKREM Gül, Gatt / Wto Çerçevesinde Uluslararası Ticaret Ve Çevre İlişkisi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 9, 1–20, (2003). TMMOB 2002/2004, 37. dönem çalışma raporu İSAYEV Elmin, Bölgesel Entegrasyonların Başarı Durumu Yönünden Ab `nin Değerlendirilmesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi 2(2): 193–222 BİLİCİ Nurettin, AB`de Ekonomik Bütünleşme ve Türkiye`nin Entegrasyonu, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt:5, No:2, Ankara, 2006. 189 İNCEKARA, Ahmet; SAVRUL, Arş Gör Mesut. Küreselleşme, Büyüme Ve Ekonomik Entegrasyonlar: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme. İktisat Fakültesi Mecmuası, 2011, 61. 2: 3–22. KORAY Meryem, Avrupa Toplum Modeli (Nereden Nereye), Tüses Yayınları, İstanbul, 2002 GÜLER Begüm Şeren, Küreselleşmenin Merkezi Aktörlerinden Biri Olarak Avrupa Birliği, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt: 10, No:2 2011 47–62 İNCEKARA, Ahmet; Globalleşme ve Bölgeselleşme Sürecinde NAFTA ve Etkileri, İTO Yayınları, Yay. No:1995–14, İstanbul, 1995. ALTAN Rıfat, Birleşmiş Milletler ’in Kalkınma Faaliyetleri ve Türkiye’ye Yansımaları, Doktora Tezi Ankara 2008 SEYİDOĞLU Halil, Uluslararası İktisat 2. Fasikül, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi, Yayın no: 437, Eskişehir, 1995, s.559. PARASIZ İlker, Uluslararası Para Sistemi, 1986, Bursa, s.107 DULUPÇU, Murat Ali; DEMIREL, O. I. Globalization and internationalization. Research report under The project funded with support from the European Commission (226388-CP–1–2005–1-DECOMENIUS-C21), 2005. ALPAGO H, “IMF, Türkiye İlişkileri”, İstanbul, 2002, s. 98. EĞİLMEZ Mahfi, “IMF, Dünya Bankası Grubu ve Türkiye”, İstanbul, 1997 BORATAV, TÜRKCAN, ERDOST, TÜREL, BERKSOY, KURUÇ, “IMF, İstikrar Politikaları ve Türkiye”, Savaş Yayınları, 1982 SEYİDOĞLU Halil, Uluslararası İktisat, İstanbul, 1991, s.634. KORKMAZ Nuray, Uluslararası Kuruluşlar Rehberi, İTO Yayın No:1997–49 GÜRAN Nevzat ve AKTÜRK İsmail, Uluslararası İktisadi Kuruluşlar, Isparta, 1999 KARATAŞ Muhammed, VATANSEVER Nursen, Uluslararası Ekonomik Ve Mali Kuruluşlar, Muğla Üniversitesi SBE Dergisi Bahar Sayı 3 2001. ALPAR, CEM ve ONGUN M. Tuba, Dünya Ekonomisi ve Uluslararası Ekonomik Kuruluşlar, Ankara, 1985. HATİBOĞLU Zeyyat, Uluslararası İktisada Giriş, Sedok Yayınları, İstanbul, 1996. ÖZBİLEN Şevki, Maliye Politikası, Bursa, 1998. PARASIZ İlker, Uluslararası Para Sistemi, Bursa, 1986. SEYİDOĞLU Halil, Uluslararası İktisat, İstanbul, 1991. 190 SEYİDOĞLU Halil, Uluslararası İktisat 2. Fasikül, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi, Yayın No: 437, Eskişehir, 1995. TASMACI Mehmet, ULCAY Yusuf ve KAVUNCU Orhan, Pamuk Birliği, Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği- Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, İstanbul, Aralık 1996. The World Bank Report 1999/2000 Entering the 21 st Century , Oxford Unıv. Press BAHARÇİÇEK Abdulkadir, Uluslar Arası Sistemdeki Yeni Yapılanmaların Türkiye Açısından Yarattığı Bazı Önemli Sonuçlar Üzerine Bir Değerlendirme, Yeni Türkiye Dergisi 21. yy. Özel Sayısı, Cilt 11, 1998 KAZGAN Gülten, Küreselleşme ve Yeni Ekonomik Düzen, Altın Yayınlar, İstanbul 1997 BAĞCI Hüseyin, Küresel ve Bölgesel Gelişmelerin Çağında Türk Dış Politikası Üzerine Bir Değerlendirme, Yeni Türkiye Dergisi 21. yy. Özel Sayısı, Cilt 11 1998 GEREK Sevgi, Finansal Küreselleşme ve Türkiye, A.Ü. Yay. Esk. 1999 UZUN Turgay, Uluslar Arası Politik Sistemin Değişimi, Yeni Uluslar Arası Düzen ve Türkiye, Yeni Türkiye Dergisi, 21. yy. Özel Sayı, Cilt 11, 1998 AKMAN Vedat, Gelecek Yüzyılın Gündemi, Rota Yayınları, İstanbul, 1999 ACAR M. “Ekonomik Siyasal ve Sosyal Kültürel Boyutlarıyla Küreselleşme: Tehdit mi? Fırsat mı?” Liberal Düşünce Kış-Bahar 2002, 7 AYDIN, M.K.(2000); ”Neo liberal Dalga ya da Küreselleşme” Bilgi (2),13–26. AYDIN, M. K. Sermayenin Küreselleşmesi Kapitalizmin Altın Döneminden Neoliberal Dalgaya Uzanan Süreç” Değişim Yayınları, İstanbul, 2002 ATEŞ, D. ”Küreselleşme: Ne kadar Boyutlu?”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 7(1) 2006 BOZKURT V. “Küreselleşme: Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar” (Der. V. Bozkurt, Küreselleşmenin İnsani Yüzü”, Alfa Yayınları, Bursa 2000 ÇALIŞ Ş. H. ”Üç Tarz-ı Siyasetten Globalizme” (Der.), M. A. Çukurçayır, Küresel Sistemde Siyaset, Yönetim ve Ekonomi, Çizgi Kitabevi 2002 DULUPÇU M. A. , “Küresel Rekabet Gücü” Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme”, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2001 191 ERKIZAN H. N. “Küreselleşmenin Tarihsel ve Düşünsel Temelleri Üzerine ”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Sayı:18 Şubat, Mart, Nisan 2002. ESGİN, A. “Ulus-Devlet ve Küreselleşmeye İlişkin Bazı Tartışmalar” C. Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:25,No:2 2001 EŞKİNAT R. ve KUTLU E. “Dünya Ekonomisi”, Anadolu Üniversitesi, Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayın No:50, Eskişehir 2002. HABLEMİTOĞLU Şengül, “Küreselleşme Düşlerden Gerçekleri”, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, Ankara 2004 KIZILÇELİK, S. ”Kapitalizmin Diasporası Araştırmaları Dergisi, Sayı:6, 2002 Olarak Küreselleşme”, Eğitim KUTLU Ö. ,“Kamu Yönetiminde Küreselleşme”, (Der. M. A. Çukurçayır), Küresel Sistemde Siyaset Yönetim Ekonomi Çizgi Kitabevi, Konya, 2003 ÖNDER İ. , “Küreselleşme, Kriz ve İstikrar Programı Nasıl Aldatılıyoruz?” Nazım Kültür Evi Kitaplığı, İstanbul, 2002 SOMEL C. “Az Gelişmişlik perspektifinden küreselleşme Doğu Batı Düşünce Dergisi Sayı:18 2002 ÖNEN Eda, DTÖ Yükümlülükleri Kapsamında Türkiye İle Avrupa Birliği Arasındaki Tarım Ürünleri Ticareti ve Bu Ticarette Önem Arz Eden Tarife Dışı Engeller Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığı AB Uzmanlık Tezi ANKARA 2008 OĞUZ Dr. Binhan, Uluslararası Ticarette Korumacılığın Kaldırılmasının İç Ve Dış Piyasalarda Türkiye Ekonomisine Muhtemel Etkileri, İTO, Yayın No: 2004– 46 İstanbul, 2004 Gelişmiş Ülkelerde İthalatın Ve Dış Rekabetin Kontrolü İTO YAYIN NO: 2006–6 İstanbul, 2006 GÖKMEN Dr. Aytaç Tarife Ve Tarife Dışı Engeller: Uluslararası Ticaret Uygulamaları, Ayırt Edici Özellikler Ve Türkiye, Ekonomi Bilimleri Dergisi Cilt 5, No 1, 2013 ISSN: 1309–8020 SAVCI Yasin, KOBİ’LERİN DIŞ TİCARETTE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR Yüksek Lisans Tezi Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Edirne 2009 HACIOĞLU Ali, Türkiye’de Dış Ticaret Mevzuatı Ve Ekonomi Politikaları Arasındaki Uyum Sorunlarına İlişkin Bir Analiz Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Edirne 2009 s.35 SUBİDEY Togan, Turkey Country Report. In: Bertelsmann Stiftung (ed.), Managing the Crisis. A Comparative Assessment of Economic Governance in 14 Economies, 2010 192 Türkiye'de Dış Ticarette Standardizasyon Uygulamaları, İstanbul Sanayi Odası Sanayi Şubesi, ISBN 975–512–951–0, İstanbul, Haziran 2005 SAVAŞ Halil, Avrupa Birliği Standardizasyon Kurumları Ve Ce İşareti, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, 2003 Türkiye AB İlişkileri, Adaylık Sonrası Temel Belgeler, Düzenli İlerleme Raporları http://www.ab.gov.tr/eva/ Erişim 03.04.2015 Türkiye AB İlişkileri, Adaylık Sonrası Temel Belgeler, Katılım Ortaklı Belgeleri http://www.ab.gov.tr/eva/ Erişim 03.04.2015 Web Adresleri http://www.iso.org http://www.iec.ch http://www.itıı.int http://www.cenorm.be http://www.cenelec.org http://www.etsi.org http://www. europa. eu. int http://www.aselsan.com.tr http://www.sattıırkey.com http://www.un.org.tr http://www.dtm.gov.tr http://www.tse.org.tr http://www.turkak.org.tr http://www.abgs.gov.tr http://www.koniks.com.tr http://www.kobiticaretmerkezi.com http://www.kalder.org http://www.basbakanlik.gov.tr http://europa.eu.int http://www.igeme.org.tr 193 https://www.tse.org.tr http://www.orgtr.org/