ÖN SÖZ Şerefiye konusu 100 yılı aşkın bir süredir muhasebe literatüründe önemli tartışmalara neden olmaktadır. Tartışmalar, şerefiyenin değerinin nasıl ölçüleceğinden şerefiyenin varlık olarak mı yoksa doğrudan dönem gideri olarak mı muhasebeleştirileceğine kadar geniş bir alana yayılmış olup günümüzde de devam etmektedir. Bazı muhasebe akademisyenleri ve uygulamacıları, şerefiyenin işletmenin ticari itibarının veya markasının bir parçası olduğunu savunmakta; bazıları ise şerefiyenin işletmenin gelecekteki üstün kazanma gücünün bir göstergesi olduğunu iddia etmektedir. Birbirleriyle çelişen bu görüşler, şerefiyeyi gerek içeriği gerekse taşıdığı anlam bakımından bilançoda raporlanan diğer varlıklara kıyasla daha karmaşık hâle getirmektedir. 1990’lı ve 2000’li yıllarda meydana gelen birçok satın alma ve birleşme işleminde satın alma maliyetinin büyük bir bölümünün şerefiyeden oluştuğu görülmüştür. Bu nedenle, şerefiyenin muhasebeleştirilmesi ve raporlanmasıyla ilgili tartışmalar son dönemlerde artmıştır. Ayrıca, işletmelerin finansal performansını olumsuz etkileyen küresel ekonomide yaşanan istikrarsızlık ve durgunluk da şerefiyenin muhasebeleştirme esaslarının tekrar gözden geçirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Örneğin, gelir tablosunda önemli tutarda gider kaydedilmesine ve böylelikle finansal performansın düşük raporlanmasına neden olan şerefiyenin değer düşüklüğü testinin birçok şirket açısından maddi bir sorun teşkil ettiği anlaşılmıştır. Şerefiye, bir işletme başka bir işletmeyi satın aldığında elde edilir. 1970 yılında Amerikan Muhasebe İlkeleri Kurulu (Accounting Principles Board-APB) tarafından yapılan tanıma göre şerefiye, “edinilen net varlıkların gerçeğe uygun değerinin üzerinde ödenen satın alma fiyatı”dır. APB tarafından yapılan bu tanım, aradan geçen yaklaşık 40 yılı aşkın bir süreye rağmen günümüz muhasebe literatüründe de kabul görmektedir. Ne var ki, şerefiyenin tanımı aynı kalmasına rağmen, şerefiyenin ilk kayda alınması ve varlık olarak muhasebeleştirilmesinden sonra uygulanan muhasebe ilkelerinde zaman içerisinde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Şerefiyenin ölçümü ve raporlanmasına ilişkin Amerikan Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkeleri (United States Generally Accepted Accounting Principles-US GAAP) ile Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (International Financial Reporting Standards-IFRS)’nda benimsenen yaklaşımlar arasında farklılıklar mevcuttur. US GAAP’in 1970 yılında benimsediği yaklaşıma göre, şerefiye varlık olarak kayda alındıktan sonra tahmin edilen faydalı ömrü boyunca amortismana tabi tutulmalı ve faydalı ömrün sonunda değeri sıfıra düşürüle- iii rek bilançodan çıkarılmalıdır. Ancak günümüzde US GAAP, şerefinin ilk kayda alınmada varlık olarak bilançoda muhasebeleştirilmesi ve değerinde herhangi bir azalma olmaması halinde sonraki dönemlerde de başlangıçtaki değeri üzerinden raporlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bununla birlikte, yıllık bazda yapılan değer düşüklüğü testi sonucunda şerefiyenin dağıtıldığı raporlama biriminin değerinde bir azalış olduğu gözlemlenirse, şerefiye için değer düşüklüğü karşılığı ayrılarak bilançoda raporlanan şerefiyenin değeri değer düşüklüğü zararı kadar azaltılır. IFRS ise şerefiyenin ölçümü ve raporlanmasında US GAAP’takine çok benzeyen ancak bazı konularda farklılıklar içeren bir anlayışı benimsemiştir. IFRS kapsamında şerefiye başlangıçta varlık olarak kayda alınmakta ve dönem sonlarında nakit yaratan birimlere dağıtılarak değer düşüklüğü testine tabi tutulmaktadır. Şerefiyenin ölçümü ve raporlanmasına ilişkin günümüzdeki uygulamaları açıklayan bu çalışma, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde şerefiyenin değerinin ölçülmesinde kullanılan yöntemler ve şerefiyenin muhasebeleştirilmesiyle ilgili temel yaklaşımlar açıklanmıştır. İkinci bölümde US GAAP’ta şerefiyeye uygulanan ölçüm ve muhasebeleştirme ilkelerinin zaman içinde gösterdiği değişim incelenmiş ve güncel ilkeler açıklanmıştır. Üçüncü bölüm IFRS kapsamında şerefiyenin ölçümü ve raporlanmasına odaklanmıştır. Bu bölümde önce işletme birleşmelerinin nasıl muhasebeleştirildiği açıklanmış, daha sonra IFRS kapsamında şerefiyenin ölçümü ve raporlanmasına yönelik ilkeler ile şerefiyenin muhasebeleştirilmesi sonucu ortaya ertelenmiş vergi konusu incelenmiştir. iv