TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM KARAR EYYÜP ÖMER KARADUMAN BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2014/4986) Karar Tarihi: 16/6/2016 Başvuru Numarası Karar Tarihi : 2014/4986 : 16/6/2016 İKİNCİ BÖLÜM KARAR Başkan : Engin YILDIRIM Üyeler : Recep KÖMÜRCÜ Alparslan ALTAN Celal Mümtaz AKINCI Muammer TOPAL Raportör : Kamil KAYA Başvurucu : Eyyüp Ömer KARADUMAN Vekili : Av. Ömer Faruk TAMER I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, işe iade davasında delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucunda adil olmayan bir karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 10/4/2014 tarihinde Malatya 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir. 3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüş bildirmemiştir. m. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar 6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 7. Başvurucu, belirsiz süreli hizmet akdiyle çalıştığı şirkete ait araçla alkollü vaziyette trafik kazası yaptığı ve şirketi zarara uğrattığı gerekçesiyle iş akdinin feshedilmesi üzerine 26/1/2011 tarihinde Malatya 1. îş Mahkemesinde (Mahkeme) işe iade davası açmıştır. 8. Mahkeme, başvurucunun bildirdiği tanıkları dinleyip olayla ilgili ceza soruşturma dosyasını inceledikten sonra bilirkişi heyetinden rapor almış; 17/2/2012 tarihli ve E.2011/93, K.2012/171 sayılı kararı ile “başvurucunun, işverenine ait araç ile alkollü vaziyette ve birinci derecede kusurlu hareketi sonucu kaza yaptığı ve 30 günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede iş yerinin zararına neden olduğu ” gerekçesiyle davanın 2 Başvuru Numarası Karar Tarihi : 2014/4986 : 16/6/2016 reddine karar vermiştir. 9. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/15122,K.2012/32245 sayılı ilamıyla “başvurucunun kaza anında alkollü olup olmadığının tereddütsüz şekilde belirlenerek sonucuna göre feshin haklı nedenlere dayanıp dayanmadığı ya da geçerli fesih olup olmadığının irdelenmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmuştur. 10. Bu arada 26/1/2013 tarihli ve 28540 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 21/1/2013 tarihli ve 2013/1 sayılı karan ile davaya bakan Mahkemenin de aralarında bulunduğu bazı illerdeki mahkemelerce 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’ndan kaynaklanan davalar hakkında verilen hüküm ve kararlann temyiz incelemesi görevi Yargıtay 22. Hukuk Dairesine verilmiştir. 11. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapan Mahkeme, 12/4/2013 tarihli ve E.2012/843, K.2013/334 sayılı kararı ile davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir: “Tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesi sonucunda, davanın işe iade istemi ile açıldığı, davacının iş verene ait araç ile trajik kazası yaptığı, yeterli gerekçeyi içerir, denetime elverişli mahkememizce benimsenen uzman bilirkişi heyet raporuna göre davacının kazanın meydana gelmesinde birinci derecede kusurlu olduğu, alkol raporunda <10 mg etanol olarak alkol durumu belirtilmiş ise de, bu miktarın altının ölçülememesi nedeniyle bu şekilde belirtildiği ve Adli Tıp Uzmanı bilirkişi raporuna göre kaza anında alkol olup olmadığının ve varsa miktarının tespitinin mümkün olmadığı, bu durumda davacının alkolsüz olarak veya alkollü olsa [b]ile alkol düzeyinin kazaya sebebiyet verecek düzeyde olmadığının kabulü gerektiği, buna göre meydana gelen zarar miktarı davacının 30 günlük ücretinden fazla olsa bile hasarın sigorta kapsamında karşılanmasının mümkün olduğu, böylece meydana gelen hasarın davacı için haklı fesih nedeni teşkil etmeyeceği, davacı tarafından işe iade istemi ile süresi içinde dava açıldığı, davanın yasal koşulları taşıdığı, davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlanabileceği kanaati ile davanın kabulüne, davacının çalışma süresi ve fesih nedenine göre işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücreti belirlenmesine karar [verilmiştir], ” 12. Davalının temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 5/11/2013 tarihli ve E.2013/28891, K.2013/23421 sayılı ilamıyla söz konusu karann bozularak ortadan kaldınlmasma ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Anılan Yargıtay kararının gerekçesi şöyledir: “Somut olayda, bozma ilamı doğrultusunda, mahkemece, yapılan araştırma sonucunda adli tıp uzmanından alınan raporla, davacının kaza sırasında alkollü olmadığının kabulü gerektiği anlaşılmıştır. Buna göre alkollü araç kullanma iddiası ispatlanmamış olup, zararın sigortaca karşılanamayacağına dair görüşün dayanağı kalmamış ise de, zararın sigorta kapsamında giderilebilecek olması fesih için geçerli nedeni ortadan kaldırmaz. Somut olayda davacının, tek tarajlı olarak gerçekleşen trafik kazası ile şirket aracını zarara uğrattığı sabit olup, asli kusurlu olarak trafik kazasına sebebiyet vermek, işveren açısından geçerli fesih sebebi oluşturur. Bu anlamda, mahkemece, feshin geçerli sebebe dayandığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulü yönünde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Belirtilen nedenlerle 4857 sayılı Kanun ün 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması... gerekmiştir. ” 13. Başvurucu, nihai karan 7/4/2014 tarihinde haricen öğrenmiş; 10/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. B. İlgili Hukuk 3 Başvuru Numarası Karar Tarih i : 2014/4986 : 16/6/2016 14. 4857 sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır... ” 15. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesi şöyledir: “İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 19/10/2005 tarihli ve E. 2003/66, K. 2005/72 sayılı Kararı ile.) ... taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür. Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir. ” 16. 4857 sayılı Kanun’un 24. maddesi şöyledir: “Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir: II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri: ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması. 17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir: “(1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür. ” 18. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: “Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır. ” 19. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıklan ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir. ” IV. İNCELEME VE GEREKÇE 20. Mahkemenin 16/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü: A. Başvurucunun İddiaları 21. Başvurucu, iş akdinin feshi nedeniyle açtığı işe iade davasında yargılamanın 4 Başvuru Numarası Karar Tarihi : 2014/4986 : 16/6/2016 makul sürede sonuçlanmadığını, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapan Mahkemenin davayı kabul etmesine rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesince, olayla ilgili ceza soruşturma dosyasında verilen kovuşturmaya yer olmadığı karan dikkate alınmadan ve delillerin hatalı değerlendirilmesi neticesinde ilk bozma ilamım anlamsız kılan gerekçelerle kararın bozulup davanın reddine kesin olarak karar verildiğini, Yargıtay Daireleri arasındaki görüş ayrılığı nedeniyle usule ilişkin kazanılmış hakkının ortadan kaldmldığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur. B. Değerlendirme 22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, açtığı davada yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığına ilişkin iddiasının makul sürede yargılanma hakkı kapsamında, delillerin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle adil olmayan karar verildiğine ilişkin diğer iddialarının ise yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı başlığı altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia 23. Başvurucu, iş akdinin haksız feshedildiği iddiasıyla açtığı işe iade davasında Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapan Mahkemenin davayı kabul etmesine rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesince, olayla ilgili ceza soruşturma dosyasında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı dikkate alınmadan ve delillerin hatalı değerlendirilmesi neticesinde kararın bozulup davanın reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 24. Anayasa'nm 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir: “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. ” 25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir: “Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. ” 26. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nm 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır. 27. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararlan bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26). 5 Başvuru Numarası Karar Tarihi : 2014/4986 : 16/6/2016 28. Somut olayda çalıştığı şirkete ait araçla trafik kazası yapan başvurucunun iş akdi, alkollü vaziyette araç kullanıp kazaya sebebiyet vererek şirketi zarara uğrattığı gerekçesiyle işveren tarafından feshedilmiş; başvurucu, kaza anında alkollü olmadığını, bu sebeple feshin haklı nedene dayanmadığını ileri sürerek işe iade istemiyle dava açmıştır. Söz konusu davada başvurucu aleyhine verilen ilk karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesince, başvurucunun kaza anında alkollü olup olmadığı tereddütsüz şekilde belirlenmeden eksik incelemeyle verildiği gerekçesiyle bozulmuştur. 29. Bozma üzerine yapılan yargılama sonunda Mahkeme bu kez iş akdinin haksız feshedildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş ise de kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, başvurucunun çalıştığı şirkete ait araca verdiği zararın sigorta kapsamında giderilebilecek olmasının iş akdinin feshi için geçerli nedeni ortadan kaldırmayacağı, başvurucunun asli kusurlu olarak tek taraflı trafik kazasına sebebiyet vermesinin işveren açısından geçerli fesih sebebi oluşturacağı, dolayısıyla feshin geçerli nedene dayandığı kanaatiyle Mahkeme kararını bozarak davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Dairenin başvuru konusu davaya ilişkin delilleri değerlendirerek ulaştığı bu sonuç yönünden herhangi bir keyfîlik tespit edilmemiştir. 30. Başvurucu ayrıca Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin, dosyadaki ilk bozma ilamını anlamsız kılan gerekçelerle Mahkeme kararını bozup davanın reddine karar verdiğini, Yargıtay Daireleri arasındaki görüş ayrılığı nedeniyle usule ilişkin kazanılmış hakkının ortadan kaldırıldığım ileri sürmüştür. 31. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da belirtildiği gibi aynı hukuki metne ilişkin olarak aynı derecedeki bağımsız yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351,18/9/2013, § 45). 32. Kaldı ki başvuru konusu davada verilen ilk hükme ilişkin Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin bozma ilamında, Mahkemenin ne şekilde karar vermesi gerektiği konusunda bir değerlendirme bulunmamakta olup hükmün eksik incelemeye dayandığı, eksik hususların tamamlanarak sonuca göre yeniden değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir (bkz. § 9). Bu açıdan anılan bozma kararının başvurucu lehine hüküm verilmesini gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşılmaktadır. 33. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. 34. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir. 35. Açıklanan nedenlerle yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. 6 Başvuru Numarası Karar Tarihi b. : 2014/4986 : 16/6/2016 Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia 36. Başvurucu 26/1/2011 tarihinde açtığı davanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2. Esas Yönünden 38. Başvurucu, iş akdinin feshi nedeniyle açtığı işe iade davasında yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 39. Anayasa’nm “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. ” 40. Avrupa însan Hakları Sözleşmesinin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. ” 41. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile Avrupa însan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’mn 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’mn 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında -ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle- Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nm 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir. Ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de-Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (GüherErgun ve diğerleri, B. No: 2012/13,2/7/2013, §§ 38, 39). 42. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45). 43. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda işe iade istemiyle açılmış bir davanın söz konusu olduğu görüldüğünden, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılamanın medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama 7 Başvuru Numarası Karar Tarihi : 2014/4986 : 16/6/2016 olduğuna kuşku yoktur. 44. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı, kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir (Güher Erguıt ve diğerleri, § 50). Somut başvuru açısından bu tarih 26/1/201 l’dir. 45. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kesin nitelikte kararını verdiği 5/11/2013 olduğu anlaşılmaktadır. 46. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede -başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği çerçevesinde- gerek bireylerin ekonomik geleceği, gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem dikkate alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesinde yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğim ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (.Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772,7/11/2013, § 59). 47. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarında da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Bu usul, yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa ve kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (.Nesrin Kılıç, §§ 64, 65). 48. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde yargılamanın 2 yıl 9 ay 10 günde tamamlandığı, yargılama sürecinin uzamasında büyük oranda bilirkişi raporlarının temininde ve temyiz incelemeleri aşamasında geçen sürelerin etkili olduğu görülmektedir. 49. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde görüldüğü anlaşılmakla 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usul hükümleri içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 14,15). 50. 4857 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin dikkate alınmadığı gözönünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Metin Aydoğan, B. No: 2013/9717, 10/3/2015, §§ 31-43). 51. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle başvurucu açısmdan taşıdığı değer ile başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında somut başvuru açısmdan farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu 2 yıl 9 ay 10 günlük yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır. 52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence 8 Başvuru Numarası Karar Tarihi : 2014/4986 : 16/6/2016 altına alman makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. 3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden 53. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir: “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ... (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir. ” 54. Başvurucu yargılama sürecinde uğradığı manevi zararına karşılık 50.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur. 55. Başvurucunun, Anayasa’nm 36. maddesinde düzenlenen makul yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. sürede 56. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin 2 yıl 9 ay 10 günlük yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 2.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. 57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir. V. HÜKÜM Açıklanan gerekçelerle; A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddiamn açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, 2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, B. Anayasa’nm 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, C. Başvurucuya net 2.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA, F. Kararın bir GÖNDERİLMESİNE, örneğinin bilgi için Malatya 1. İş Mahkemesine G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. 9 Başvuru Numarası Karar T arihi : 2014/4986 : 16/6/2016 Başkan Engin YILDIRIM Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Alparslan ALTAN Üye Muammer TOPAL 10