T.C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI Tez Yöneticisi Doç. Dr. Sevgi ESKİOCAK KOLOREKTAL KANSERLİ OLGULARDA OKSİDATİF STRESİN ARAŞTIRILMASI (Uzmanlık Tezi) Dr. Sabriye KAYA EDİRNE-2010 TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve tecrübeleriyle bana yol gösteren, yönlendiren, tez çalışmamda çok değerli katkıları olan Biyokimya Anabilim Dalı öğretim üyesi ve danışmanım sayın Doç. Dr. Sevgi ESKİOCAK başta olmak üzere Anabilim dalı başkanımız sayın Prof. Dr. Erol ÇAKIR’a, sayın Prof. Dr. Selma SÜER GÖKMEN’e, sayın. Doç. Dr. Hakan ERBAŞ’a, Fakültemiz İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Gastroenteroloji Bilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. H. Ahmet TEZEL’e, Doç. Dr. Ali Rıza SOYLU’ya, Yrd. Doç. Dr. Hasan ÜMİT’e, Özel Ekol Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Sedat ÖZDEMİR’e ve Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Zeliha TÜRKYILMAZ’a, çalışmamızı destekleyen Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri’ne ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim. İÇİNDEKİLER GİRİŞ VE AMAÇ............................................................................................ 1 GENEL BİLGİLER ........................................................................................ 4 SERBEST RADİKALLER ....................................................................................... 4 ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ................................................................................ 20 KOLOREKTAL KANSER ....................................................................................... 21 KANSER VE OKSİDATİF STRES ......................................................................... 23 GEREÇ VE YÖNTEMLER ........................................................................... 28 BULGULAR .................................................................................................... 34 TARTIŞMA ..................................................................................................... 42 SONUÇLAR..................................................................................................... 50 ÖZET ................................................................................................................ 52 SUMMARY ...................................................................................................... 54 KAYNAKLAR ................................................................................................. 56 EKLER SİMGE VE KISALTMALAR ADA : Adenozin deaminaz AP-1 : Aktivatör protein-1 BH4 : Tetrahidrobiopterin cGMP : Siklik guanozin monofosfat COX-2 : Siklooksijenaz-2 DNA : Deoksiribonükleik asit EDRF : Endotelden kaynaklanan gevşetici faktör ELISA : Enzyme Linked Immunosorbent Assay eNOS : Endotelyal nitrik oksit sentaz ETZ : Elektron transfer zinciri FAD : Flavin adenin dinükleotid FMN : Flavin adenin mononükleotid GPx : Glutatyon peroksidaz GR : Glutatyon redüktaz GSH : Glutatyon H• : Hidrojen radikali HOCl : Hipokloröz asit HO2• : Hidro peroksil radikali HOX : Hipohalöz asit HPLC : Yüksek performanslı sıvı kromatografi IL-1 : İnterlökin-1 iNOS : Uyarılabilir nitrik oksit sentaz KAT : Katalaz L • : Lipid radikali LO• : Lipid alkoksil radikali LOO• : Lipid peroksil radikali LOOH : Lipid hidroperoksit MDA : Malondialdehid M1dG : Malondialdehid deoksiguanozin MMP : Matriks metalloproteinaz MPO : Miyeloperoksidaz NAD : Nikotinamid adenin dinükleotid NADH : Nikotinamid adenin dinükleotid (indirgenmiş) NADPH : Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (indirgenmiş) NFκB : Nükleer faktör kappa B NO• : Nitrik oksit NO2 : Nitrojen dioksit NOS : Nitrik oksit sentaz nNOS : Nöronal nitrik oksit sentaz NOx : Nitrojen oksit NOX : NADPH oksidaz NSAİ : Nonsteroid antiinflamatuar ilaç NT : Nitrotirozin O3 : Ozon O2•⎯ : Süperoksit anyon radikali 1 O2 : Singlet Oksijen • OH : Hidroksil radikali ONOO- : Peroksinitrit PMNL : Polimorfo nükleer lökosit PTEN : Fosataz ve tensin homoloğu R• : Serbest radikal RNT : Reaktif nitrojen türevi RO• : Alkoksil radikali ROO• : Serbest oksijen radikali ROT : Reaktif Oksijen Türevi SCN¯ : Tiyosiyanat SH : Tiyol SOD : Süperoksit dismutaz TBA : Tiobarbitürik asit TNF-α : Tümör nekrozis faktör-α XDH : Ksantin dehidrojenaz XOD : Ksantin oksidaz GİRİŞ VE AMAÇ Kolorektal kanser günümüzde en sık görülen kanserler arasında üçüncü sırada yer almaktadır. Erkeklerde yaygınlık bakımından prostat kanserinden sonra ikinci sırada; kadınlarda ise meme ve serviks kanserinden sonra üçüncü sırada yer almaktadır (1). Ülkemizde de sindirim sistemi kanserleri arasında mide kanserinin başta geldiği ve bunu kolon kanserinin izlediği kabul edilmektedir. Ancak son yıllarda yurdumuzda kolon kanserlerinde belirgin bir artış olduğu kabul edilmektedir. Sağlık bakanlığının verilerine göre bu oran giderek artmaktadır (2). Gastrointestinal kanal, özellikle kolonda sürekli olarak reaktif oksijen türleri (ROT) üretilmektedir. Oksidatif stres, doku veya hücrede oluşan ROT’un konsantrasyonunun antioksidan kapasiteyi aşması olarak tanımlanır. Oksidanlar belirli düzeyin üzerine çıkar veya antioksidanlar yetersiz olursa yani denge bozulursa söz konusu oksidan moleküller organizmanın yapı elemanları olan protein, lipid, karbonhidrat, nükleik asitler ve yararlı enzimleri bozarak zararlı etkilere yol açarlar. Oksidatif stres, geri dönüşümlü ya da dönüşümsüz hücre hasarına yol açar. Oksidatif stres akut ya da kronik olabilir. İskemi-reperfüzyonda, akut inflamasyonda ve hiperokside kısa süreli bir oksidatif stres varken, kronik inflamasyonda uzun süreli bir oksidatif stres vardır. Bu uzun süreli oksidatif stresin kanser gelişiminde rol oynadığı ileri sürülmektedir (3). Çoğu hastalıklarda ROT düzeyinin artışı hastalığın sebebi değildir, primer bozukluğa ikincil olarak oluşurlar ve ardından patogenezde yer alırlar (4). Kolorektal kanser gelişiminde, mukozadaki oksidatif stresin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Kolon lümenindeki ROT direkt genotoksik etkileri yanında fekal mutajen oluşmasına yol açarlar (3). 1 Lipid peroksidasyonu bir tür oksidatif doku hasarı olup çoklu doymamış yağ asitlerini ve kolesterolü etkilemektedir. Hidrojen peroksit (H2O2) ve süperoksit radikallerine (O2•⎯) maruz kalan hücrelerin membranlarında hasarlanma, hücre organellerinin kaybı ve sitozolik aldehid ve peroksit ürünlerinin oluşumu gözlenir. Malondialdehid (MDA) oluşumu lipid peroksidasyonunun iyi bir göstergesidir. Kolorektal kanserlerde malign dokuda çevre sağlam dokuya göre MDA düzeylerinde %111’lere varan artışlar bildirilmiştir (5). Skrzydlewska ve ark. (6) kolorektal kanserli hastaların çevre sağlam dokuya göre tümör dokularında katalaz (KAT) düzeyi azalırken; MDA, süperoksid dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GPX) ve glutatyon (GSH) düzeyinin arttığını, tümöral evre ilerledikçe GSH’ın azaldığını bildirmişlerdir. Nitrik oksit (NO•) oldukça reaktif bir serbest radikaldir. Yarı ömrü sadece bir kaç saniyedir ve kolayca süperoksit gibi serbest radikallerle birleşir. Biyolojik sistemlerde hızla nitrit ve nitrata parçalanır (7,8). Nitrik oksit çok kısa yarı ömrü ve reaktivitesi nedeniyle lokal bir haberci olarak etki eder, sinyal iletimi, apoptozis gibi birçok biyolojik olayda rol oynar. Apoptozis gibi koruyucu mekanizmaların bozulduğu karsinogeneziste NO• önemli rol oynamaktadır. Fonksiyonel p53 geni taşımayan HT-29 kolon kanseri hücrelerinde NO• konsantrasyonunun artması ile mitokondrial süperoksit anyon radikallerini toplayarak apopitozu inhibe ettiği bildirilmiştir (9). Nitrik oksit'in, süper oksit radikali (O2•⎯) ile in vivo reaksiyonu sonucu oluşan bir türev olan peroksinitrit (ONOO⎯) proteinlerdeki tirozin kalıntılarını nitratlayarak nitrotirozin (NT) oluşturur. Lökositlerdeki solunum patlaması ROT oluşumu için önemli kaynaklardan birini oluşturmaktadır. Aşırı lökosit aktivasyonu ROT oluşumunun artmasına ve doku hasarının oluşumuna yol açabilir. Literatürde kolon kanseri olgularında lökosit aktivasyonunun göstergesi olan miyeloperoksidaz (MPO) aktivitesinin çalışıldığı çok az çalışma mevcuttur. Literatürde lipid peroksidasyon ürünleri, NO• ile kolorektal kanserler arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar mevcuttur. NT ile kolorektal kanser arasındaki ilişkiyi inceleyen tek çalışmaya rastlanmıştır. Kolorektal kanserde ROT artışına yol açan nedenler, kolon dokusunda lipidler üzerine oluşturduğu etkiler konusunda halen yanıtlanmamış sorular bulunmaktadır. Bu çalışmamızda önemli sağlık sorunu olan, yaşam kalitesini düşüren, iş-güç kaybına yol açan kolorektal kanserde oksidatif ve nitrozatif stresi incelemeyi, lökosit aktivasyonu ile ilişkisini ortaya koymayı amaçladık. Bunu değerlendirmek amacıyla kolorektal kanser tanısı 2 almış olan hastaların plazmalarında NT, NO• ve MPO, serumlarında MDA analizlerini yapmayı hedefledik. 3 GENEL BİLGİLER SERBEST RADİKALLER Atomlar, nötron ve protondan oluşan pozitif yüklü bir çekirdekle, çekirdeğin çevresinde bulunan negatif yüklü elektronlardan oluşmaktadır. Enerji düzeylerine göre belirli bir düzende yerleşen elektronlar, orbital adı verilen yörüngelerde hareket etmektedirler. Her orbitalde yerleşik iki elektron, birbirine zıt yönde kendi ekseni etrafında dönmektedir. Orbitallerden birine veya ikisine ters dönüşlü bir veya ters dönüşlü iki elektron yerleşmesi ile radikal oluşmaktadır. Serbest radikaller, atomik veya moleküler yapılarında bir veya daha fazla sayıda eşlenmemiş tek elektron içeren kararsız moleküllerdir. Bu tek elektron çiftlenme eğiliminde olduğundan, serbest radikaller ileri derecede reaktiftir (10). Bir serbest radikalin dış yörüngesinde çiftlenmemiş bir tek elektronun varlığı geleneksel olarak üzerine bir nokta konularak (R•) gösterilir. En basit serbest radikal hidrojen radikali (H•) yani hidrojen atomu olup bir proton ve bir adet çiftlenmemiş elektron içerir (10). Radikaller başlıca 2 yolla oluşur; 1) Homolitik bölünme: Kovalent bağlı bir molekülün, her bir parçasındaki ortak elektronlardan birisinin homolitik bölünmesi sonucunda ortaklanmamış elektronlar taşıyan molekül veya atomlar meydana gelir. Yüksek ısı, ultraviyole ışını ve iyonize edici radyasyon kovalent bağın ayrılması için gerekli enerjiyi sağlayabilir. X:Y X• + Y• 2) Normal bir moleküle tek bir elektronun eklenmesi: Biyolojik sistemlerde serbest radikaller en çok bu yolla meydana gelir (10). A + e⎯ A•¯ Oksijen ortamda sürekli bulunan ve elektron ilgisi yüksek olan bir element olduğu için 4 aerobik organizmalarda bu radikaller daha çok oksijen radikalleri şeklinde kendini gösterir (10). Radikaller diğer moleküller ile çeşitli şekillerde reaksiyona girerler. İki radikal karşılaştığında paylaşılmamış elektronlarını birleştirirler ve kovalent bir bağ oluştururlar. Bir radikal paylaşılmamış elektronunu radikal olmayan bir moleküle verebilir, diğer bir molekülden alabilir veya radikal olmayan bir moleküle bağlanabilir. Bu reaksiyonlardan hangisi olursa olsun radikal olmayan bir molekül sonuçta radikale dönüşür. Serbest radikaller aerobik hücre metabolizmasının bir ürünü olarak sürekli üretildiği gibi dış etkenlerin etkisiyle de meydana gelebilir. Oluşan radikallerin zararlı etkileri antioksidan savunma mekanizmaları ile engellenerek etkisizleştirilir. Serbest radikallerin oluşum hızı ile etkisizleştirilme hızı dengede olduğu sürece, organizma serbest radikallerden etkilenmemektedir. Ancak, savunma azalır veya serbest radikallerin oluşum hızı, sistemin savunma gücünü aşarsa denge bozulur. Serbest radikaller hücre yapı ve fonksiyonlarında önemli değişikliklere neden olurlar ve hastalıkların patogenezinde rol oynarlar. Serbest Radikal Türleri Serbest radikalleri, oksijen merkezli ve oksijen merkezli olmayan serbest radikaller olmak üzere iki sınıfa ayırmak mümkündür. Reaktif oksijen türleri terimi, sadece radikaller için değil, hidrojen peroksit (H2O2), hipokloröz asit (HOCl), ozon (O3) gibi radikal olmayan oksijen türleri için de kullanılır. Reaktif türler terimi ise reaktif nitrojen, klor, brom, sülfür merkezli türler için de kullanılan geniş bir terimdir (Tablo 1). 1) Süperoksit anyon radikali (O2•⎯) : Süperoksit anyon radikalinin önemli kaynağı, mitokondriyal elektron transport zinciri (ETZ)’dir. Süperoksit anyon radikali ayrıca inflamatuar hücrelerin yüzeylerinde bulunan NADPH oksidaz (NOX) sistemi ile de oluşturulur. Hem çevresel etkenler, hem de organizmalardaki enzimatik ve enzimatik olmayan tepkimelerle en çok ve en kolay oluşan oksijen radikali süperoksit radikalidir. Süperoksit radikali, moleküler oksijene bir elektron eklenmesi ile oluşur. Yarılanma ömrü çok kısa olup, oksidan etkisi zayıf fakat redüktan etkisi çok güçlüdür. Serbest radikal olmasına rağmen hasar oluşturucu bir tür değildir. Asıl önemi; hidrojen peroksidin kaynağı ve geçiş metal iyonlarının indirgeyicisi olmasıdır. Ayrıca NO• ile reaksiyona girerek peroksinitriti oluşturur (Şekil 1). Süperoksit, düşük pH’da daha reaktif olan perhidroksil radikaline (HO2•) protonlanır, fakat fizyolojik pH’da bu form çok azdır. Süperoksit radikali oksijenin neden olduğu toksisitede önemli bir rol oynar. Süperoksit, oluştuktan sonra tiyol grupları ile reaksiyon verebilir. Bu ise 5 ya GSH tüketilmesine sebep olarak hücreyi ileri bir oksidatif strese sokar veya enzim ve diğer hücresel proteinler üzerindeki tiyol grupları ile reaksiyon vererek onları inaktive eder. Tablo 1. Serbest radikal ve radikal olmayan reaktif türler (10) Serbest radikaller Radikal olmayanlar Reaktif oksijen türleri (ROT) Süperoksit (O2•⎯) Hidroksil (•OH) Hidroperoksil (HO2•) Karbonat (CO3•⎯) Peroksil (RO2•) Alkoksil (RO•) Karbon dioksit (CO2•⎯) Singlet oksijen (O2 1Σg+) Reaktif oksijen türleri (ROT) Hidrojen peroksit (H2O2) Hipokloröz asit (HOCl) Hipobromöz asit (HOBr) Ozon (O3) Singlet oksijen (O2 1∆g) Organik peroksit (ROOH) Peroksinitrit (ONOO⎯) Peroksinitrat (O2NOO⎯) Peroksinitröz asit (ONOOH) Nitrozoperoksikarbonat (ONOOCO2⎯) Peroksomonokarbonat (HOOCO2⎯) Reaktif klorin türleri (RCT) Atomik klorin (Cl•) Reaktif klorin türleri (RCT) Hipokloröz asit (HOOCl) Nitril klorit (NO2Cl) Kloraminler Klor gazı (Cl2) Klorin dioksit (ClO2) Reaktif bromin türleri (RBT) Atomik bromin (Br•) Reaktif bromin türleri (RBT) Hipobromöz asit (HOBr) Brom gazı (Br2) Reaktif nitrojen türleri (RNT) Nitrik oksit (NO•) Nitrojen dioksit (NO2•) Nitrat (NO3•) Reaktif nitrojen türleri (RNT) Nitröz asit (HNO2) Nitroksil anyonu (NO⎯) Nitrozil katyonu (NO+) Dinitrojen tetraoksit (N2O4) Dinitrojen trioksit (N2O3) Peroksinitrit (ONOO⎯) Peroksinitrat (O2NOO⎯) Peroksinitröz asit (ONOOH) Nitronyum katyonu (NO2+) Alkil peroksinitrit (ROONO) Alkil peroksinitrat (RO2ONO) Nitril klorid (NO2Cl) Peroksiasetil nitrat (CH3C(O)OONO2) 6 Süperoksit, aynı zamanda Haber-Weiss reaksiyonu gibi oksidatif strese neden olabilen önemli reaksiyonları da başlatabilir (11,12). 2) Hidrojen peroksit (H2O2) : Elektronlar çiftlenmiş olduğu için serbest radikal değildir, fakat son derece güçlü bir oksitleyici ajandır. Süperoksidin dismutasyon reaksiyonu ile ya da oksijenin direkt olarak indirgenmesi sonucu oluşur. Hidrojen peroksit, geçiş metal iyonlarının varlığında hidroksil radikallerini oluşturabilmektedir (Şekil 1). Metal katalizörlerin yokluğunda ise hidrojen peroksit KAT ve GPx enzimleri ile kolaylıkla uzaklaştırılır ve zararsız hale getirilir (13,14). NOS O2 e¯ IL-8 NADP+ NADPH+H+ O2 NO˙ L-sitrüllin L-arginin Adezyon molekülleri TNF-α LH H2O2 NFkB Fe2+ O2 (+) O2•⎯ Fe3+ Tirozin Nitrotirozin O2•⎯+2H+ SOD ONOO¯ ˙OH+OH¯ O2 O2 H2O2 2H2O H2O2 ˙OH+OH KAT Glukoz-6-P L˙ Fe3+ Fe2+ X¯ +H2O2 LH LOO˙ L˙ 2GSH NADPH + H+ 2 XOH G6PD 6-P-glukonolakton NADP+ GR GPx LOOH MPO 2OH¯ GSSG İzoprostan Diğer ürünler Fe3+ LO˙ + OH¯ 2H2O LPO Fe2+ MDA Şekil 1. Süperoksit radikalleri ve hidrojen peroksidin reaksiyonları G6PD: Glukoz 6 fosfat dehidrogenaz, GPx: Glutatyon peroksidaz, GR: Glutatyon redüktaz, GSH: Glutatyon, GSSG: Okside glutatyon, IL-8: İnterlökin-8, KAT: Katalaz, LH: Lipid, MDA: Malondialdehid, MPO: Miyeloperoksidaz, NFkB: Nükleer faktör kappa B, NOS: Nitrik oksit sentaz, SOD: Süperoksit dismutaz, TNF-α: Tümör nekrozis faktör-alfa. 3) Hidroksil radikali (•OH) : En reaktif oksijen radikalidir. Tüm biyolojik substratlarla reaksiyona girebilen, hücre membranlarındaki doymamış yağ asitleri, hücre içinde ve membranındaki proteinler, karbonhidratlar, deoksiribonükleik asit (DNA) zincirleri 7 gibi önemli komponentlerin yapı ve fonksiyonlarını bozabilen aktif yapıdadır (13,15). Hidroksil radikali, Fenton ve Haber-Weiss reaksiyonları ile üretilebilir. H2O2 + Fe2+ H2O2 + O2•⎯ Fe3+ + •OH+ OH¯ • OH + OH¯ + O2 (Fenton reaksiyonu) (Haber-Weiss reaksiyonu) Ayrıca X-ışınları veya γ-ışınları gibi iyonize edici radyasyona maruz kalınması sonucunda hücre ana bileşenlerinden su molekülünün parçalanması ile de H• ve •OH oluşabilir (10,13,15). 4) Hidroperoksil radikali (HO2•) : Süperoksit radikalinin protonlanmasıyla oluşur ve süperoksitten daha reaktiftir (10). O2•⎯ + H+ HO2• 5) Singlet oksijen (1O2) : Oksijen molekülünün enerji alması ile moleküler oksijenin daha reaktif bir türü olan singlet oksijenler oluşur. Delta (O2 1∆g) ve sigma (O2 1Σg+) olmak üzere iki tipi vardır. Delta tipinde daha fazla enerji vardır ve daha reaktiftir. Singlet oksijen bir radikal olmayıp, sıklıkla serbest oksijen radikalleri ile birlikte anılan reaktif oksijen türüdür. Serbest radikal reaksiyonlarıyla üretilebilir. Singlet oksijen’in vücutta deri ve retina gibi gün ışığına maruz kalan bölgelerinde fotosensitizasyon reaksiyonu ile sıkça oluştuğu tespit edilmiştir. Bu bölgelerde çok fazla doymamış yağ asitleri bulunduğundan singlet oksijen bu lipidlerle hızla reaksiyona girerek harabiyet oluşturabilir. Singlet oksijenler, triptofan, metiyonin, sistein veya histidin gibi aminoasitlerle reaksiyona girerek önemli biyolojik hasarlar oluşturabilir (10,15). 6) Hipokloröz asit (HOCI) : Hipokloröz asit de radikal olmadığı halde ROT arasında değerlendirilmektedir. Hipokloröz asit, fagositik hücrelerce bakterilerin öldürülmesinde önemli rol oynar. Aktive olan polimorfo nükleer lökositler (PMNL) süperoksit üretir. Bu serbest radikal üretimi, fagositer hücrelerin bakterileri öldürmesinde çok önemlidir. Solunum patlaması sırasında oluşan süperoksit moleküllerinden, SOD etkisi ile hidrojen peroksit üretilir. Özellikle nötrofillerin içerdikleri MPO enzimi, hidrojen peroksidi klorür iyonuyla birleştirerek güçlü bir antibakteriyel oksidan olan HOCl’e dönüştürür (Şekil 2) (10). 7) Karbon merkezli radikaller: Hidroksil radikali yağ asitleri başta olmak üzere, nükleik asitler, karbonhidratlar ve proteinler gibi biyomolekülerden bir proton çıkarıp karbon 8 merkezli organik radikallerin oluşmasına neden olur. Karbon merkezli radikaller hızlı bir şekilde O2 molekülü ile reaksiyona girerek, ilgili peroksil radikallerini (ROO•) oluştururlar. Bu peroksil radikali lipid peroksidasyonu zincir reaksiyonunu başlatan radikal olup çok uzun ömürlüdür. Geçiş metal iyonlarının varlığında hidroperoksil radikalinden bir oksijen atomu çıkması sonucu alkoksil radikali (RO•) oluşur. Alkoksil radikalleri de biyomoleküllerden proton çıkararak karbon merkezli radikal oluşmasına yol açar (10,15). H2O2 H2O 1 HOCl O2 + Clֿ (Hipokloröz asit) MPO eֿ O2 O2.- Fe+2 O2 O2•ˉ H+ Fe+3 • H2O2 OH H2O SOD Şekil 2 . Hipokloröz asit oluşumu MPO: Miyeloperoksidaz, SOD: Süperoksit dismutaz. 8) Nitrik oksit (NO•) : Nitrik oksit, bağışıklık sisteminin düzenlenmesi, düz kasların gevşemesi, vazodilatasyon ve nörotransmisyonu içeren çeşitli fizyolojik süreçlerde görev alan önemli bir sinyal molekülü olmakla birlikte aynı zamanda çok reaktif bir radikaldir. Nitrik oksit molekülünde eşleşmemiş elektron bulunması nedeniyle serbest radikaldir. 1980’lerde Furchgott ve Zawadski (16) izole arter preparatlarında, asetilkolinle oluşturdukları gevşemenin, endotele bağımlı olduğunu göstermişlerdir. Damar gevşemesinde yer alan bu maddeye endotelden kaynaklanan gevşetici faktör (EDRF) adı verilmiştir. Ignarro ve ark. (17) ile Palmer ve ark. (18) ayrı ayrı yaptıkları çalışmalarda damar endotelinden izole ettikleri EDRF’nin aslında NO• olduğunu tespit etmişlerdir. Nitrik oksit, L–argininden sitrülin oluşumu sırasında, L–argininin guanidin nitrojen grubunun 5 elektron oksidasyonuyla oluşur (Şekil 3). Bu reaksiyon NOS enzimi tarafından katalize edilir. Nitrik oksit sentazların; endotelyal (eNOS), nöronal (nNOS) ve uyarılabilir (iNOS) olmak üzere genetik olarak üç izoformu tespit edilmiştir. Bunlardan eNOS ve nNOS yapısallardır ve bulundukları dokularda düşük miktarda NO• üreterek vasküler tonusun ayarlanması, sinaptik şekillenme ve sinirsel iletinin düzenlenmesinde rol alırken; fagositik 9 hücrelerde bulunan iNOS uyarıldıktan sonra NO• sentezini arttırarak hücre aracılı immün cevapta rol alır. Nöronal ve epitelyal NOS izoenzimleri NO• üretimi için Ca+2-kalmodulin kompleksine bağımlıdır, iNOS ise bağımsızdır. Reaksiyon için ortamda oksijen ve nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (NADPH), flavin adenin dinükleotid (FAD), flavin mononükleotid (FMN), tetrahidrobiopterin (BH4) ve kalmodulin bulunması gerekir (7,8). O NH2+ CH2 NH CH2 C CH2 C NH2 2O2 CH2 CH NH NH2 CH2 NO NOS CH2 NH3+ NADPH COOֿ FAD FMN Hem BH4 CH NADP+ NH3+ COOֿ Ca-kalmodulin L-sitrüllin L-arginin Şekil 3. Nitrik oksit (NO•) sentezi (7) BH4: Tetrahidrobiopterin, FAD: Flavin adenin dinükleotid, FMN: Flavin adenin mononükleotid, NADP+: Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (yükseltgenmiş), NADPH: Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (indirgenmiş), NO:Nitrik oksit, NOS: Nitrik oksit sentaz. Renksiz ve son derece toksik bir gaz olan NO•’in yarı ömrü çok kısadır. Düşük konsantrasyonlarda toksik değildir ve çok önemli fizyolojik işlevlerin gerçekleşmesinde rol oynar. Organik çözücülerde çözünürlüğü yüksek olan NO• biyolojik membranlardan kolayca diffüze olabilir. Nitrik oksit bir kez sentezlendikten sonra hızla hedef dokulara yayılır, hücre içinde çözünür guanilat siklaz enzimini aktive eder ve siklik guanozin monofosfat (cGMP) miktarını arttırarak düz kas gevşemesi, vasküler tonüs, kan akımlarının düzenlenmesi, adhezyon ve agregasyonun azalmasında rol oynar. Ayrıca mikroorganizmaların mitokondrial hem proteinlerindeki demir ile reaksiyona girip ölmelerine yol açarak savunma sisteminde de rol oynar. Nitrik oksit, kardiyovasküler sistem, sinir sistemi ve immünolojik sistemde birçok fizyolojik ve patolojik mekanizmaların düzenlenmesinde çok önemli hücreiçi ve hücrelerarası sinyal taşıyan bir moleküldür. Normal fizyolojik koşullarda NO• konsantrasyonları 100-500 10 nM düzeylerinde iken; endotoksin, α-interferon, IL-1, TNF-α gibi ajanlarla iNOS’un tetiklenmesi sonucunda düzeyleri yaklaşık on kat artar (7,10). İnflamasyon gelişmesinde; nitrojenin reaktif metabolitlerinin artmış üretiminin patofizyolojik bir rolü vardır. İnsanlardaki inflamatuar barsak hastalıklarının patogenezinde de NO•’in rol oynadığı bildirilmiştir (8). Oksijen varlığında, kolayca bir dizi nitrojen oksitlerine (NOx) dönüşebilir. Nitrik oksit ve tekrar NO•’e dönüşebilen nitrojen oksitler (NO2, N2O3, N2O4 vb) güçlü nitrozile edici ajanlardır ve primer ile sekonder aminleri nitrözilleyerek, nitrozaminleri oluştururlar. Nitrozaminler; potansiyel karsinojenik maddelerdir. Çünkü bu bileşikler DNA’da nitrozilasyon, deaminasyon yapabilir ve alkil nükleofillerin oluşumuna neden olabilirler. Serbest Oksijen Radikallerinin Kaynakları Serbest radikaller organizmada normal olarak meydana gelen oksidasyon ve redüksiyon reaksiyonları sırasında oluştuğu gibi çeşitli dış kaynaklı etkilerle de oluşabilir. Hücre organellerinin her biri farklı miktarda radikal oluşumuna sebep olurlar. Bunların yanı sıra radyasyon, stres ve ksenobiyotikler aktive olmuş fagositler de serbest radikal üretimini arttırırlar. Sitokrom P450, sitokrom b5, ksantin oksidaz, triptofan dioksijenaz, lipooksijenaz, prostaglandin sentetaz enzimlerinin reaksiyonları sırasında, hemoglobin, flavoproteinler, lipid peroksidasyonunda, oksidatif stres yapan iskemi, travma ve intoksikasyon gibi durumlarda, elektron transfer zinciri reaksiyonlarında, tiyol, hidrokinon, katekolamin, flavin ve antibiyotik gibi moleküllerin otooksidasyonu sırasında hücresel serbest radikaller oluşur (10,19). Serbest radikal oluşturan kaynaklar endojen ve ekzojen olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Endojen serbest radikal üretim kaynakları: Normal olarak metabolizmada, bazı biyokimyasal olayların çeşitli basamaklarında serbest radikaller oluşmaktadır. Her ne kadar serbest radikal yapısına sahip maddelerin organizmaya zarar verme potansiyelleri varsa da, bazı metabolik olayların ilerleyebilmesi için bunların oluşması kaçınılmazdır. 1. Mitokondriyal elektron transport sistemi: Mitokondrideki enerji metabolizması sırasında oksijen kullanılırken, süperoksit üretimi olabilir. Buradaki radikal üretiminin nedeni NADH dehidrogenaz ve koenzim Q gibi elektron taşıyıcılardan oksijen molekülüne elektron kaçağının olmasıdır. Fizyolojik olarak reaktif oksijen türlerinin temel kaynağı normal oksijen metabolizmasıdır. Dolayısıyla fizyolojik koşullar altında mitokondriyal elektron transport sistemi serbest radikal üretiminin en önemli kısmını oluşturmaktadır (10,15,20). 2. Endoplazmik retikulum ve nükleer membran elektron taşıma sistemleri: 11 Endoplazmik retikulum ve nükleer membrandaki serbest radikal üretimi, membrana bağlı sitokromların oksidasyonundan kaynaklanır. Endoplazmik retikulum ve nükleer membranda üretilen serbest radikaller organellerin içine girebilir, sitozolik reaksiyonlara katılabilir. Endoplazmik retikulum membranına bağlı sitokrom P450 komplekslerinin ayrışması H2O2 ve diğer peroksit ara ürünlerinin oluşmasına neden olmaktadır. Nükleer membranda oluşan serbest radikaller özellikle DNA’da hasar oluştururlar (10). 3. Redoks döngüsü: Ksenobiyotiklerden serbest radikal oluşumu sadece mikrozomal reaksiyonlarla olmamaktadır. Menadion, parakuat, dikuat, nitrofurantoin gibi bileşikler alternatif bir redoks döngüsüne girerler. Bu bileşikler, ilave bir çiftlenmemiş elektron kazanma eğilimindedirler. Bu ajanlardan oluşan radikaller, kolayca oksijenle oksitlenir ve süperoksit radikalini oluştururlar. Oluşan ksenobiyotik ve süperoksit radikalleri hücreiçi ferritin depolarından demiri serbest hale getirirler. Sitozole salınan demir, serbest radikaller arasında en reaktif olan ve dolayısıyla daha yıkıcı olan •OH gibi ikincil radikallerin oluştuğu Fenton reaksiyonunda katalitik rol oynar (10). 4) Araşidonik asit metabolizması: Plazma membranına bağlı siklooksijenaz ve lipoksijenaz enzimleri prostaglandin ve lökotrien biyosentezi için araşidonik asidin oksidasyonunu katalizledikleri sırada karbon ve oksijen merkezli serbest radikaller açığa çıkmaktadır. Oluşan serbest radikaller, enzimlerin kendileri ve diğer hücre komponentleri ile reaksiyona girme yeteneğindedir (10,13). 5) Otooksidasyon: Çözünebilir özelliği olan ve nötral sıvı ortamda oksidasyon-redüksiyon reaksiyonlarına girebilen hücre bileşenlerinden pek çoğu hücreiçi olarak serbest radikalleri açığa çıkarabilirler. Koenzimler, hemoglobin, miyoglobin, indirgenmiş sitokrom c indirgenmiş ferrodoksinler, askorbik asit, tiyoller, flavinler, hidrokinonlar, tetrahidropterinler ve katekolaminler gibi bileşiklerin otooksidasyonu ile O2 indirgenirken O2•⎯ oluşmaktadır (10). 6) Oksidan enzimlerin reaksiyonları: Aerobik organizmalarda oksijenin katıldığı birçok reaksiyonda oksijenin tek elektron indirgenmesiyle süperoksit anyonu meydana gelebilir. Glikojen oksidaz, ksantin oksidaz, NADPH oksidaz, NADH oksidaz, diamin oksidaz, ürat oksidaz gibi enzimler bunlardan bazılarıdır. Üzerinde en çok çalışılan enzim ksantin oksidaz (XOD) aslında ksantin dehidrogenaz (XDH) olarak sentezlenmekte ve bu 12 şekilde dokularda yaygın olarak bulunmaktadır. Bu enzim elektronlarını moleküler oksijene değil nikotinamid adenin dinükleotid (NAD)’ye verir ve süperoksit anyon radikali oluşturmaz. Fakat XDH’ın sülfidril gruplarının oksidasyonu ya da sınırlı proteolizi ile oksidaz formuna dönüşebilir. Ksantin oksidaz moleküler oksijeni kullanarak H2O2 ve O2•⎯oluşturmaktadır (20). 7) Fagositoz: Fagositik hücreler, mikroorganizmaları öldürücü fonksiyonlarını mikroorganizmaların hücre içine alınıp sindirildiği fagositoz olayı ile gerçekleştirirler. Fagositoz, serbest radikal oluşumunun sorumlu olduğu oksidatif mekanizmalar ve çoğu fagositik hücrenin granüllerinden salınan sitokinlerin rol aldığı oksidatif olmayan mekanizmaların birlikte çalıştığı biyokimyasal bir süreçtir. Fagositik hücrelerin aktivasyonu, çeşitli hücre dışı uyaranlar aracılığıyla meydana gelir. Sonuçta fagozom membranında lokalize NADPH oksidaz aracılığıyla solunum patlaması adı verilen, oksijen tüketiminin hızla arttığı ve süperoksit radikalinin oluştuğu bir süreç gerçekleşir. Aktive olan nötrofiller, monositler, makrofajlar ve eozinofiller O2•⎯ üretirler. Solunum patlaması sırasında oluşan O2•⎯ molekülünden SOD aktivitesi ile H2O2 oluşur. Fagositik hücrelerin primer granüllerinden degranülasyon ile fagozom içine bırakılan MPO enzimi aktivitesi ile hipokloröz asit oluşturulur (Şekil 4). NADPH Oksidaz kompleksi NADPH2+ Bakteri O2 2e¯ 2O2 2O2˙¯ Cl־ HOCl H2O2 H+ 2H+ NADP+ + 2H+ Proton kanalı Şekil 4. Fagozom içinde gerçekleşen süperoksit radikalleri reaksiyonları (21) Miyeloperoksidaz, polimorf nükleuslu lökositler ve monositlerin azurofilik granüllerinde lokalize olmuş lizozomal bir hemoproteindir. Total nötrofil proteinin % 2-5'ini oluşturmaktadır. MPO sentezi kemik iliğindeki myeloid farklılaşma sırasında oluşur. Bu farklılaşma granülositlerin dolaşıma katılmasından hemen önce son bulur. Enzim, nötrofil ve monositlerin primer granüllerinde bulunabilmesine rağmen makrofajlarda ya çok az bulunur 13 veya hiç bulunmaz. Miyeloperoksidaz ilk kez 1941 yılında saflaştırılmıştır. Özgül olmayan peroksidaz aktivitesi gösteren enzimin geniş bir substrat aralığı vardır. MPO herbiri 60 kilodalton ağırlığında iki ağır ve herbiri 15 kilodalton ağırlığında olan iki hafif olmak üzere 4 alt üniteden oluşmaktadır. Hem molekülü, proteindeki glutamat ve aspartat kalıntılarına kovalent olarak iki ester bağıyla bağlanmıştır (10). Temel durumda MPO ferrik (Fe III) durumda bulunur. Fagositoz sırasında ise bileşik I, bileşik II ve bileşik III olmak üzere üç farklı formu oluşur. Hidrojen peroksit varlığında MPO’nun hem grubu okside olarak reaktif ferril radikalini oluşturur. Bu ara bileşiğe ''Bileşik 1'' denir. Miyeloperoksidazın primer katalitik formu; bileşik I'dir. Bileşik I; Cl¯, Br¯, I¯ gibi halojenürleri ve tiyosiyanat (SCN¯) gibi psödohalojenürleri kolayca indirgeyerek hipohalöz asidleri (HOX) oluşturur. Halojenürlerin ve tiyosiyonatın normal plazma düzeylerinde Cl¯ tercih edilen bir substrattır ve HOCl oluşur. Aşırı miktarda H2O2 varlığında bileşik I halojenürleri okside etmekte inaktif olan bileşik II'ye dönüşürken H2O ve O2 açıga çıkar. Bileşik II; O2•⎯ ve askorbat varlığında doğal MPO formuna dönüşür. Süperoksit anyonu doğal MPO'nun bileşik III formuna dönüşmesine yol açabilir. Bileşik III stabil değildir, tekrar doğal MPO formuna dönüşür. Bu dönüşüm askorbat varlığında daha hızlıdır (Şekil 5). Bileşik III O2•⎯ MPO H2O2 Bileşik I 2H2O2 HOCl - O2•⎯, askorbat Cl +H+ H2 O + O2 Bileşik II Şekil 5. Miyeloperoksidaz kompleks enzim reaksiyonları (22) MPO: Miyeloperoksidaz. Miyeloperoksidaz aracılıklı etkiler: Nitrojen dioksit ya direkt olarak MPO tarafından ya da MPO’nun ürünü olan HOCl tarafından okside olur. Bu reaksiyonlar sonucunda oluşan reaktif nitrojen türleri proteinlerdeki tirozin kalıntılarını nitratlar. Bileşik I formundaki MPO ayrıca proteinlerdeki tirozin kalıntılarına da etki ederek ditirozin çapraz bağları oluşumuna yol açabilir. Miyeloperoksidaz aktivitesi ile oluşan HOCl biyomoleküllerde oksidasyon, klorinasyon yapar, 1O2 oluşumuna yol açar (Şekil 6) (22,23). 14 NO2ֿ Tirozin MPO+H2O2 Reaktif nitrojen arabileşikleri Ditirozin çapraz bağları Tirozil radikali Tirozin peroksit OClֿ Oksidasyon Clֿ HOCl Klorinasyon OH Cl2 1 O2 H2O2 O3 Şekil 6. Miyeloperoksidaz aracılıklı etkiler (22) MPO: Miyeloperoksidaz. Ekzojen serbest radikal üretim kaynakları: Serbest radikaller, ekzojen nedenlerle de oluşabilir. Radyasyon, barbütiratlar, ksenobiotikler, metal iyonları en önemli ekzojen serbest radikal üretim kaynakları olarak bilinirler (19). Serbest Radikallerin Vücuttaki Etkileri Organizma, tüm anabolik ve katabolik reaksiyonlar esnasında ve sonrasında, sürekli bir oluşum halindeki serbest radikal reaksiyonları ile oksidanlara maruz kalırken, bir yandan da endojen antioksidanlar adı verilen moleküller tarafından etkisizleştirme süreci içindedir. Serbest radikaller, belirli düzeylerde kaldıkları sürece, organizmanın yabancı maddelere ve infeksiyöz ajanlara karşı savunmasında rol alan önemli molekülerdir. Ancak belirli düzeyin üzerinde oluşurlar ve/veya antioksidanlar yetersiz kalırsa serbest radikaller hücresel yapıları etkileyerek hücre hasarına yol açarlar (Şekil 7) (13). Normal metabolizma sırasında ya da patolojik yolla ortaya çıkan serbest radikaller, hücre ve dokularda birçok zarara yol açmaktadır. Bu zararlar şöyle sıralanabilir: a) Tiyollere bağımlı enzimlerin yapı ve fonksiyonlarının bozulması, hücre ortamının tiyol/disülfit oranının değişmesi. b) Protein ve lipidlerde kovalent bağlantılar oluşturması. c) Zar proteinlerinin tahribi, taşıma sistemlerinin bozulması. d) Proteinlerin tahrip olması ve protein döngüsünün artması. e) Enzim aktivitelerinde değişiklikler. 15 Şekil 7. Serbest radikallerin neden olduğu hücre hasarı (24) DER: Degranule endoplazmik retikulum, PER: Peroksizom, DNA: Deoksiribo nükleik asit. f) Kollajen ve elastin gibi uzun ömürlü proteinlerdeki oksido-redüksiyon olaylarının bozularak kapillerlerde aterofibrotik değişiklerin oluşması. g) Lipid metabolizmasında değişiklikler. h) Lipid peroksidasyonu, zar yapısı ve fonksiyonunun değişmesi. i) Steroid ve yaşlılık pigmenti denilen bazı maddelerin birikimi. j) Mukopolisakkaritlerin yıkımı. k) Nükleotid yapılı koenzimlerin yıkımı. l) Deoksiribonükleik asidin tahrip olması (10,19). Lipidlere etkisi: Reaktif oksijen türleri, plazma ve organel membranlarında lipid peroksidasyonuna neden olurlar. Hidroksil radikali membran lipidleri ile çift bağ yapar, böylece lipid-radikal etkileşimi ile zincirleme reaksiyon sonucu MDA, dien konjugatları gibi pek çok lipid peroksidasyon ürünü oluşur. Membran lipidlerinin okside olması ile bu membranların fiziksel ve kimyasal özellikleri değişir, iyon geçirgenliği bozulur. Böylece organel ve hücre hasarı ortaya çıkar, eritrositlerde hemoliz görülür. Lipid peroksidasyonu, çoklu doymamış yağ asitlerinin zincirleme bir radikal reaksiyonudur ve üç aşamadan oluşur (Şekil 8). Başlama safhası: Reaktif oksijen moleküllerinden •OH, RO•, ROO• ve 1O2 molekülleri lipid peroksidasyonu zincir reaksiyonlarını başlatabilir. Süperoksit ve H2O2 lipid peroksidasyonunu başlatamaz ama geçiş metallari varığında •OH radikali oluşturarak lipid 16 peroksidasyonunun başlamasına yol açabilirler. Reaktif oksijen molekülü çoklu doymamış yağ asidindeki peşpeşe gelen çift bağlar arasındaki metilen grubundan bir proton kopararak karbon merkezli bir lipid radikali (L•) oluşturur (10,19). Araşidonik asit -H+ İzofuran Lipid radikali (L˙) Dien konjugatı O2 Lipid peroksil radikali (LOO˙) RH Yüksek O2 R˙ Monosiklik peroksit Lipid hidroperoksit (LOOH) Düşük O2 varlığında molekül içi proton çıkarılması O2 ile reaksiyon ve indirgenme Bisiklik endoperoksit O2 , hidroliz F2 izoprostan + Diğer ürünler MDA Şekil 8. Çoklu doymamış yağ asidlerinin peroksidasyonu (10) MDA: Malondialdehid, RH: Lipid, R˙: Lipid radikali. İlerleme safhası: Lipid radikali kararsız bir moleküldür. Molekül içi düzenlenme ile dien konjugatı oluşturur. Dien konjugatının O2 ile reaksiyona girmesi ile lipid peroksil radikali (LOO•) oluşur. Lipid peroksil radikali kolesterolün oksidasyonunda, membran proteinlerine atakta, singlet oksijenin oluşumunda rol alır. Lipid peroksil radikali kendinde bulunan başka bir çift bağa atak yaparak siklik peroksitlerin oluşumuna yol açabilir. Lipid peroksil radikali başka lipidlerden proton kopararak lipid hidroperokside (LOOH) dönüşürken; atak yaptığı lipid, radikal haline geldiği için yeni bir zincir reaksiyonunu başlatmış olur. Lipid hidroperoksit fizyolojik koşullarda oldukça stabil bir moleküldür, ama geçiş metal iyonlarının varlığında bozunur. Bu reaksiyon sonunda reaktif olan lipid alkoksil 17 radikali (LO•) ve hidroksil iyonu (OH¯) oluşur. Lipid alkoksil radikali çoklu doymamış yağ asitleri ve peroksitlerden proton koparabilir. Bu reaksiyonlar sonucunda yeni karbon merkezli radikaller oluşur ve lipid peroksidasyon zincir reaksiyonunun ilerlemesine yol açar. Lipid alkoksil radikali bazen kendi zinciri üzerine atak yapar ve epoksi radikal oluşmasına yol açar. Lipid alkoksil radikali β–parçalanma reaksiyonuyla aldehidler ile etan veya pentan radikaline parçalanır. Etan ve pentan radikalleri başka bir yağ asidine atak yaparak yeni bir lipid radikali oluştururken etan ve pentan gazlarına dönüşür. ω3 çoklu doymamış yağ asitlerinden etan, ω6 yağ asitlerinden ise pentan açığa çıkar. Sonlanma safhası: Zincir reaksiyonu; iki lipid radikali birbiriyle etkileşene dek sürer. Sonlanma basamağında lipid çapraz bağları (LL) ve siklik endoperoksitler (LOOL) oluşur. Antioksidan moleküllerin bir kısmı da zincir reaksiyonunu sonlandırabilir. Lipid peroksidasyonu sırasında karbon bağlarının kopması ile aldehid yapısında yıkım ürünleri ortaya çıkmaktadır. Bu sitotoksik metabolitler MDA gibi alkaneller ve 4-hidroksinonenal gibi hidroksialkanellerdir. Malondialdehid lipid peroksidasyonunun son ürünüdür. Reaktif aldehidler ortaya çıktıkları bölgeden uzağa diffüze olabildikleri için uzak bölgelerde de doku hasarına sebep olabilirler. Oksidatif hasarın in vivo göstergesi olarak en çok kullanılan belirteç MDA’dır. Malondialdehidin hücre membranlarının geçirgenliğini arttırdığı, membranların iyon alışverişine etki ederek hücreiçi iyon dengesini bozduğu, enzim aktivitelerinin bozulmasına, DNA’nın yapısında kırılmalara ve baz değişimlerine neden olduğu bildirilmektedir (10). Malondialdehid, en çok linoleik asit, araşidonik asit, dokosahekzaenoik asit gibi ikiden fazla çift bağı olan doymamış yağ asitlerinin peroksidasyonu ile oluşur, fakat bazen eikozonoidlerin enzimatik metabolizması sırasında da ortaya çıkabilir. Malondialdehid, pH değişikliğine bağlı olarak değişik izoformlarda olabilir (Şekil 9). Fizyolojik pH’da serbest formda bulunan MDA birçok amino grubuna düşük reaktivite gösteren enolat anyonu formuna dönüşür. Düşük pH’da ise reaktivite artar ve MDA proteinlere atak yapar, özellikle lizin kalıntıları olmak üzere birçok kalıntıda modifikasyonlarla sonuçlanan molekül içi ve moleküller arası çapraz bağlar oluşur: H H Protein-N C H Protein-NH O=C + Protein-NH O=C CH2 CH Protein-N = C H H Moleküller arası çapraz bağlar 18 Malondialdehid, DNA bazlarıyla da etkileşir ve mutajenik lezyonların ortaya çıkmasına neden olur. Malondialdehid, memeli dokularında hızlıca metabolize olur. Aldehid dehidrogenezlar ile malonik semialdehide okside olur, dekarboksilazlar ile asetaldehide, ardından aldehid dehidrogenazlar ile asetata dönüşerek metabolize olur (10). – Enol Keto Enolat anyonu Siklik form +MDA +MDA -H2O +MDA -H2O Şekil 9. Sulu çözeltilerdeki malondialdehid formları (10) MDA: Malondialdehid. Serbest radikallerin DNA’ya etkileri: Serbest radikallerin nükleer ve mitokondrial DNA ile tepkimesi sonucunda baz modifikasyonları, baz delesyonları, zincir kırılmaları gerçekleşebilmektedir. DNA’nın harabiyeti genellikle mutasyonların ortaya çıkmasına neden olur. Mitokondrial DNA'da meydana gelen mutasyonlar sonucunda hücrenin enerji durumu etkilenir. Sonuçta serbest radikaller; kanser oluşumu, yaşlanma ve hücre ölümünde rol oynamaktadır. Proteinlere etkisi: Proteinlerin içerdikleri aminoasitlerin oksidasyona duyarlılıkları farklı olmakla birlikte sistein, tirozin, triptofan, histidin, metionin ve lizin kalıntılarının hassasiyetinin yüksek olduğu kabul edilmektedir. Süperoksit radikalinin bu aminoasitlerle yavaş bir reaksiyon verdiği ancak •OH, H2O2, HOCl’lerin daha hızlı oksidan etki gösterdikleri tespit edilmiştir. Bu nedenle, mikrosirkülasyonda oluşan ROT, proteinlerde, enzimlerde modifikasyona ve hücre fonksiyonlarında değişime neden olur. Proteinlerde serbest radikal etkisiyle protein tiyol gruplarının oksidasyonu, disülfit bağlarının indirgenmesi, ileri protein 19 oksidasyon ürünleri, protein karbonil ve nitrotirozin oluşur (25,26). Nitrik oksit'in, O2•⎯ ile in vivo reaksiyonu sonucu oluşan sitotoksik bir türev olan peroksinitrit proteinlerdeki tirozin kalıntılarının orto pozisyonunda nitrasyonu ile NT oluşumuna yol açar (Şekil 10). Tirozinin geri dönüşümsüz olarak nitrasyonu, tirozinin fosforillenmiş ve fosforillenmemiş formlarının birbirine dönüşümünü engelleyerek, enzim aktivitesinin ve sinyal ileti mekanizmalarının düzenlenmesini etkiler. Peroksinitrit Tirozin Nitrotirozin Şekil 10. Nitrotirozin oluşumu (27) Nitrotirozin’in, ONOO- oksidasyonunun kararlı son ürünü olması nedeniyle NT ölçümünün NO• bağımlı in vivo hasarın tespitinde kullanışlı bir belirteç olduğu bildirilmektedir (27). Memeli hücrelerinde okside proteinlerin tamir mekanizmaları sınırlı olduğu için hidroliz edilerek ortamdan uzaklaştırılması gereklidir. Okside olmuş proteinlerin proteozom kompleksi tarafından parçalandığı gösterilmiştir. Okside olmuş proteinler 20S çekirdek proteozomu içinde ATP ve ubikitinden bağımsız yollarla parçalanmaktadır. Oksidatif modifiye proteinlerdeki okside aminoasitler uzaklaştırılır ya da ATP sentezinde karbon kaynağı olarak kullanılır. Oksidatif streste güçlü oksidanlara maruz kalınmasıyla hücrelerdeki proteolitik kapasite yetersiz kalabilir. Bazı durumlarda okside proteinler uygun bir şekilde yıkıma gidemez, diğer yapılarla çapraz bağlar ve geniş hidrofobik bağlar yaparlar. Hasarlı proteinlerin birikimi sonucu hücre normal fonksiyonlarını yerine getiremez ve hücre ölümü ya da nekrozu gerçekleşir (26). ANTİOKSİDAN SİSTEMLER Doğrudan etki ile oksidanları inaktif hale getiren maddelere "antioksidan" adı verilmektedir. Antioksidanlar, peroksidasyon zincir reaksiyonunu engelleyerek, ROT’lerini temizleyerek veya geçiş metal iyonlarını bağlayarak lipid peroksidasyonunu inhibe ederler. 20 Genel olarak enzimatik antioksidanlar hücre içinde, enzimatik olmayan antioksidanlar ise hücre dışında daha fazla etkilidir. Ancak bir tripeptid olan GSH hücre içinde güçlü antioksidandır (24). Antioksidanların oksidan moleküllere karşı etki tipleri şunlardır: Toplayıcı etki; Yeni radikal oluşumunu engelleme ve oluşmuş olan radikalleri daha az zararlı hale getirme, Bastırıcı etki; Oksidanlarla etkileşip onlara bir hidrojen atomu aktararak aktivitelerini söndürme ve inaktif hale getirme, Zincir kırıcı etki; Zincirleme olarak devam eden tepkimeleri belirli yerlerinden kırarak oksidan etkiyi durdurma, Onarıcı etki; Serbest radikallerin oluşturdukları hasarın tamiri ve temizlenmesi. Antioksidanlar çeşitli kriterlere göre sınıflandırılabilirler: Yapılarına göre; a) Enzimler b) Enzim olmayan proteinler, küçük moleküller -Geçiş metal iyonlarını bağlayan proteinler (Hb, serüloplazmin, ferritin). -Düşük molekül ağırlıklı bileşikler (bilüribin, ürik asit) Kaynaklarına göre; a) Endojen antioksidanlar b) Ekzojen antioksidanlar (vitamin A, vitamin E, vitamin C) Çözünürlüklerine göre; a) Suda çözünenler b) Lipidde çözünenler Yerleşimine göre; a) Hücreiçi sıvısında bulunanlar b) Hücre dışı sıvılarında bulunanlar KOLOREKTAL KANSER Amerika Birleşik Devletleri’nde kolorektal kanser; erkeklerde prostat ve akciğer, kadınlarda meme ve akciğer kanserlerinden sonra üçüncü sıklıkta görülen kanserdir. Kolorektal kanserinden ölüm tüm kanser nedeniyle ölümlerin %10’unu oluşturmaktadır (1,28). Amerika’da 2008 yılında 148810 yeni vaka bildirilmiş ve bunların 4996’ı ölümle sonuçlanmıştır (29). Kolorektal kanser görülme oranları dünyanın değişik coğrafi bölgelerinde farklılık göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde sık görülmektedir. Kuzey Amerika ve Avrupa’daki birçok 21 ülkede görülme sıklığı Afrika ve Asya’daki gelişmekte olan ve/veya az gelişmiş bölgelerden on kat daha fazladır (1,28,30). Kuzey Amerika’da, Yeni Zellenda’da, Avustralya’da ve Batı Avrupa’da sık görülmektedir. Bu coğrafi farklılıkların; genetik yatkınlık yanında, diyetsel ve çevresel faktörlerin etkisiyle oluştuğu kabul edilmektedir. Kolorektal kanserden etkilenme açısından cinsler arasında fark görülmemekle birlikte görülme sıklığının erkeklerde %9.4, kadınlarda %10.1 olduğu bildirilmektedir (31). Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2005 yılındaki kolon kanseri insidansı; erkeklerde %8.69, rektum kanseri insidansı %4.51’dir. Kadınlarda ise insidans; kolon kanserinde %6.31'dir (2). Kolorektal kanser sıklığı 20-39 yaşlar arasında son derecede düşüktür, 40-50 yaş arasında önemli oranlarda artmaya başlar. Kolorektal kanserlerde tanı yaşı ortalama 62'dir. Ancak, kolorektal kanserler için risk 50-75 yaş arasında değişir. Yaş ilerledikçe risk oranı yükselir. Kolorektal kanserde tümöral barsak bölgesinin cerrahi olarak çıkarılmasından sonra 5 yıllık yaşam oranı %40-60 arasında değişmektedir. Tümör yinelenmesinin %71'i ilk 2 yıl içinde, %91’i ise 5 yıl içinde olmaktadır (30). Primer kolorektal kanserlerin %95’ini adenokarsinomlar oluşturur. Kolorektal kanserlerinin yaklaşık %30’u rektumda, %25’i sigmoidde, %5-10’u inen kolonda, %10-15’i transvers kolonda, %25’i de çıkan kolon-çekumda yerleşmektedir (32). Risk Faktörleri 1) Diyet: Proteinden ve yağdan zengin beslenmek kolorektal kanser açısından risk faktörüdür. 2) İleri yaş: Kolorektal kanser ileri yaş hastalığı olup kişinin 50 yaş ve üzerinde olması orta derecede risk faktörüdür. 3) Aile öyküsü: Birinci derece yakın akrabalarında kolorektal kanser hikayesi olan kişilerde kolorektal kanser gelişme riski normal bireylere göre artmıştır. 4) Alışkanlıklar: Sigara ve alkol kullanımı kolorektal kanser riskini arttırmaktadır. 5) Diğer faktörler: Diabetes Mellitus, safra kesesi ameliyatı, inflamatuar barsak hastalıkları olan bireylerde kolorektal kanser sağlıklı bireylere göre daha sık görülmektedir. Özellikle inflamatuar barsak hastalığı olan bireylerde inflamatuar süreç karsinogenez patogenezinde rol oynamaktadır. Koruyucu Faktörler 22 1) Diyet -Yüksek lif içerikli beslenme -Kalsiyum alımı -Folik asit alımı 2) Fiziksel aktivite 3) İlaçlar -Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar -Hormon replasman tedavisi -Statinler Klinik Bulgular Kolorektal kanserin bulguları farklı ve özgül değildir. En sık görülen bulgular, rektal kanama, dışkılama alışkanlığında değişme ve karın ağrısıdır. Bulguların dikkat çekici olup olmaması veya tipi, tümörün yeri ve boyutu ile ilişkilidir. Kolorektal kanser yıllarca bulgu vermeyebilir. Çekum ve sağ kolondaki kanserler genelde halsizlik, yorgunluk ve demir eksikliği anemisi ile kendilerini gösterirler. Sol taraftaki lezyonlar ise, gizli kanama, dışkılama alışkanlığının değişimi ya da sol alt kadranda kramp şeklinde ağrı gibi şikayetlere neden olurlar. Postmenopozal bir kadın ya da erişkin bir erkekte demir eksikliği anemisi oluşursa kolorektal kanserden kuşkulanılarak gerekli araştırmalar yapılmalıdır (28,30,33). Kolorektal kanserde daha az sıklıkla görülen bulgular kilo kaybı ve ateştir. Ancak kilo kaybı hiçbir zaman kolorektal kanserin tek belirtisi değildir. Kolorektal kanserli hastaların önemli bir kısmı barsak tıkanması ve perforasyonu nedeniyle hastaneye başvurabilir. Hastaların yaklaşık %5’inde primer tümör sessiz kalabilir ve hastalarda kemik ağrıları, sarılık, patolojik kırıklar, nörolojik bulgular, tromboflebitler ve deri nodülleri gibi metastaz bulguları görülebilir. Sigmoid kolon ve inen kolon tümörlerinde mesaneye, transvers kolon tümörlerinde mideye, rektum tümörlerinde üretra veya vajene fistül gelişimi görülebilir (30,33,34). KANSER VE OKSİDATİF STRES Kanser gelişimi karmaşık ve çoklu adımlar içeren bir süreçtir. Kimyasalların kanser oluşumunu uyarmasında iki mekanizma öne sürülmektedir. Birincisi direkt olarak genomik DNA üzerine hasarlayıcı etkiler göstererek mutajenik değişikliklere yol açarlar ve hedef 23 hücrede neoplastik dönüşümün artmasına neden olurlar. Diğer bir mekanizma ise hücre çoğalması ve hücre ölümü arasındaki dengenin hücre çoğalması lehine bozulmasıdır. Genetik hasara yol açmayan kanserojenler hücre çoğalması ve ölümünün düzenlenmesi üzerine etki gösterirler. En önemli etkileri gen ifadesi ve hücre büyüme parametrelerinde meydana getirdikleri değişikliklerdir (35). Fizyolojik süreçte yaşlanmış, fonksiyonunu yitirmiş, fazla üretilmiş, düzensiz gelişmiş veya genetik olarak hasarlı hücreler güvenli bir şekilde ortadan kaldırılırlar. Genetik olarak kontrol edilen bu programlı hücre ölümüne apopitoz adı verilir. Apopitoz hücre döngüsü boyunca yapım-yıkım dengesinin sürdürülmesini sağlar. Hasarlı DNA da apopitoz yolu ile ortadan kaldırılır. Hücrenin DNA’sında meydana gelen mutasyonlar kanser oluşumuna neden olabilecekleri için bu hasarlı hücrelerin apopitoz yolu ile ortadan kaldırılmaları büyük önem taşımaktadır. Protoonkogenlerin aktive olması ve/veya tümör baskılayıcı genlerin inaktif olması kanser gelişiminde rol oynar. p53 tümör oluşumunu önleyen transkripsiyon faktörüdür. Hasara uğrayan hücrede bölünmenin durmasını ve apopitozun uyarılmasını sağlar. p53 genleri hasarlı ise hücreler hasarlı DNA’lar ile hücre döngüsüne girerler. Organizmada serbest radikallerin oluşum hızı ile bunların ortadan kaldırılma hızı bir denge içerisindedir ve bu durum "oksidatif denge" olarak adlandırılır. Oksidatif denge sağlandığı sürece organizma, serbest radikallerden etkilenmemektedir. Radikallerin oluşum hızında artma ya da ortadan kaldırılma hızında bir düşme, bu dengenin bozulmasına neden olur. Serbest radikal oluşumu ile antioksidan savunma mekanizması arasındaki ciddi dengesizlik "oksidatif stres" olarak adlandırılır. Serbest radikaller çeşitli makro moleküllerle reaksiyona girerler ve sonunda pek çok farklı ürünler oluşturarak hasara neden olurlar. Reaktif türlerin ana hedefi DNA olması nedeniyle yaşlanma ve kanserle ilişkilidir. Reaktif oksijen türleri; tek veya çift zincir DNA kırıklarına, pürin ve pirimidinlerde modifikasyonlara, deoksiriboz-fosfat iskeletinde hasara, DNA-protein ve DNA-DNA çapraz bağlantılarına neden olabilirler. DNA hasarı, transkripsiyonun uyarılması ve durması, sinyal yollarının uyarılması, replikasyon hataları ve genomik dengesizlik ile sonuçlanır. Bütün bunlar da karsinogenez ile ilişkilidir (36). Oksidatif baz modifikasyonları mutasyon ile sonuçlanabilir. Singlet oksijen guanini kolayca oksitleyebilir. Hidroksil radikali pürin, pirimidin bazlarına ve deoksiriboz iskeletine hasar verir. Peroksinitrit ve NO•; DNA hasarı yapabilirler. Peroksinitritin guanin bazı ile reaksiyona girerek 8-nitroguanin oluşturması sonucunda G:C, T:A ile yer değiştirebilir. DNA’da bu lezyonun stabilitesi kısa sürelidir, ancak RNA’da uzundur. 8-nitroguanin ile karsinogenez süreci arasındaki bağlantı tam olarak bilinmemektedir. Reaktif klorin türleri de 24 DNA’da değişikliklere yol açabilmektedir. DNA hasarını tamir mekanizmaların etkinliğinde azalma, düzenleyici enzim aktivitesinde değişiklik, hücre çoğalmasının uyarılması, apoptozun baskılanması ile de karsinogenezin ilerlemesinde rol oynar (10,37). Bunlara ek olarak mitokondrial DNA’nın oksidatif hasarı karsinogenez sürecinin de içinde bulunduğu çeşitli hastalıklarda önemli rol oynayabilir. Reaktif Türler ve Hücre Proliferasyonu Reaktif türlerin tipi ve düzeyi, ne kadar süreyle maruz kalındığı, bunları ortadan kaldıracak antioksidan savunma düzeyi ve oksidatif hasarı düzeltecek olan tamir mekanizmasının aktivitesine bağlı olarak hücre çoğalması etkilenir. Bunun sonucunda hücre çoğalmasında artış, hücre döngüsünde durma, yaşlılık, apoptozis ve nekroz görülebilir. Reaktif türler kanserin başlaması ve ilerlemesi aşamalarına katılır ve böylece bunların etkisiyle hücre döngüsü, gen ifadesi, doğrudan veya dolaylı DNA hasarı, apoptozis ve diğer hücre ölümü tipleri görülür (38). p53 proteini ve reaktif türler: Tümör baskılayıcı gen ürünü olan p53 proteini hücre bölünmesini durduran transkripsiyon faktörüdür. p53 ve ROT’leri birbirleri ile ilişkilidir. Normal seviyedeki p53; MnSOD, GPx gibi antioksidan enzimleri kodlayan genlerin transkripsiyonunu attırarak antioksidan savunmada rol oynar. Reaktif oksijen türleri de p53 aktivitesini arttırarak zarar görmüş hücrenin apopitozunda rol oynar. Ayrıca yüksek seviyede p53 aktivitesi ROT üretiminin artışına yol açabilir (10,19). Apopitozisin Reaktif Türler ile Düzenlenmesi Reaktif türler normal hücrelerde apopitozisin ilerlemesine neden olur (10). Bazen kaspazların oksidatif inaktivasyonu gerçekleşebilir. Bazı hücrelerde artmış O2•⎯ seviyesi sitozolik pH’ın da yükselmesine neden olur ki bu durumda kaspaz aktivitesi engellenir. Buna karşın H2O2 sadece DNA’ya saldırarak değil; mitokondri hasarı ve sitozolik pH’ı düşürerek de apopitozisi ilerletebilir. Süperoksit radikali ve H2O2’in hücre pH’ı üzerindeki etkileri hücre membranında bulunan Na+/H+_ATPaz aktivitesini değiştirmelerinden kaynaklanabilir (10,39). Diğer yönden ROT’leri tümör baskılayıcı gen olan fosfataz ve tensin homoloğu (PTEN) inaktive ederek protein kinaz B sinyal molekülü (Akt) yolunun aktivasyonunu arttırırlar ve hücrenin hayatta kalmasını sağlarlar (40). Metastaz ve Reaktif Türler 25 Reaktif türler invazyon ve metastazla ilişkilidir. Hücre yüzeyi morfolojisinin değişmesi, hücre içi iletişim, hücre hareketi ve damar geçirgenliğinin artması metastazın kolaylaşmasını sağlar. Ayrıca ekstraselüler matriks, tümör hücreleri ve fagositler özellikle makrofajlar tarafından salınan matriks metalloproteinazlarca (MMP) bozulur. Reaktif türler MMP’i aktifleştirir (10). Oksidatif Stres, Hücre Sinyal İletimi ve Kanser Hücreler birbirleriyle iletişim halindedir ve ekstraselüler uyaranlara karşı cevap verirler. Bu biyolojik mekanizmaya sinyal iletimi denir. Sinyal iletimi hücre dışarısındaki çeşitli fonksiyonel elementlerin hücre içine geçişi ile bilginin sağlanması sürecidir. ROT, hücre hasarına yol açmakla birlikte aslında hücre içindeki sinyal iletiminin ve düzenlenmesinin bazı safhalarında önemli fizyolojik rol oynarlar. ROT’nin ikincil habercilerin fonksiyonlarında önemli rolü vardır. Ayrıca sitozolik kalsiyum konsantrasyonunun düzenlenmesi, protein fosforilasyonunun düzenlenmesi ve NF-KB ve AP-1 faktör ailesi gibi bazı transkripsiyon faktörlerinin aktivasyonunda rol alır (35,41,42). Kronik İnflamasyon ve Kanser Biyolojik, kimyasal ve fiziksel faktörlerle uyarılan kronik inflamasyon, insanlarda değişik türlerdeki kanserlerin artışıyla ilişkilidir. Kronik inflamasyon hücresel dengede düzensizliklere, normal hücrelerde büyüme ve maligniteye ilerleyişin başlamasına, değişik türlerde DNA hasar ürünleri oluşmasına, DNA onarım mekanizmalarının yetersizliğine, proinflamatuar sitokinlerin artışına ve hasarlanmış hücrelerin apopitozis hızında azalmaya neden olmaktadır (43). İnflamasyon sürecinde fagosit membranında bulunan NOX; süperoksit oluşumunu sağlayan önemli bir kaynaktır. Tümöral farklılaşmayla bağlı olarak NOX düzeyinin arttığı düşünülmektedir. Fakat bununla ilgili bilgiler hala netleşmemiştir (10). Ayrıca birçok çalışmada MPO enziminin de kanser gelişiminde rolü olduğu görülmektedir. MPO, uyarılmış olan nötrofillerden salındıktan sonra reaktif türlerin oluşumuna yol açmasının dışında prokarsinojenlerin karsinojen formuna dönüşmesinde rol oynamaktadır. Bu yolla da kanser gelişimine katkıda bulunmaktadır. Kolorektal Kanser ve Oksidatif Stres Kolonda lümen mukozası sürekli reaktif oksijen türlerinin etkisine maruz kalmaktadır. Bu maruziyet okside gıda artıklarından, yüksek düzeyde demir iyonlarından, oksidanlardan, toksinlerden, bakterilerden ve safra asitlerinden kaynaklanmaktadır (44). 26 Lipid peroksidasyon ürünlerinden MDA’nın karsinogeneziste anahtar rol aynadığı bilinmektedir. Nayak ve ark. (45) kolorektal kanserli hastalarda yaptıkları çalışmada lipid peroksidasyonunu yansıtan MDA seviyelerini kontrol grubuna göre yüksek bulmuşlardır. Leung ve ark. (46) cerrahi şansı olmayan olguların cerrahi olarak tedavi edilebilenlere göre plazma antioksidan düzeylerinin düşük, MDA düzeyinin ise yüksek olduğunu bildirmişlerdir. İleri evre tümör olgularının cerrahi şansını kaçırması nedeniyle lipid peroksidasyonunun tümör evresiyle birlikte artmış olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Rainis ve ark. (44) kolorektal kanserli hastalarda yaptıkları çalışmada kolonik tümör dokusuyla sağlam kolonik dokuda MDA ve lipid peroksid düzeylerine bakmışlar ve tümör dokusundaki seviyelerinin sağlam dokuya göre yüksek olduğunu görmüşlerdir. Aynı çalışmada kolon dokusunda lökosit enzimleri olan MPO ve adenozin deaminaz (ADA) düzeylerine bakmışlar ve MPO düzeyinin kolon dokusunda sağlam dokuya göre iki katına çıktığını, ADA düzeylerinde de artış olduğunu göstermişlerdir. 27 GEREÇ VE YÖNTEMLER Bu çalışma; Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Yerel Etik Kurul onayı alınarak (Ek 1) Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı araştırma laboratuvarında gerçekleştirildi. HASTALARIN BELİRLENMESİ Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı ve Özel Ekol Hastanesi Gastroenteroloji kliniğinde izlenen kolorektal kanser tanısı alan hastalar (n=21) ile sağlıklı kişiler (n=21) kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edildi. Tanı konmuş diyabet, başka bir kanser, kronik böbrek yetmezliği, kronik inflamatuar hastalığı (kronik inflamatuar barsak hastalığı) olan hastalar, son bir hafta içinde; vitamin (A, E ve C vitaminleri), demir bağlayıcıları (Desferroksamin), ksantin oksidaz inhibitörleri (Allopurinol), trimetazidin, N-asetil sistein içeren ilaçlar (Asist), karnitin, probukol, anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri, kortizon, asetil salisilik asit, nonsteroid antiinflamatuarlar gibi oksidan stresi etkileyen ilaçları kullananlar, alkol ve sigara kullananlar ve çalışmaya dahil olmak istemeyenler çalışma dışında bırakıldı. Çalışma kapsamına alınacak her bireye ''Bilgilendirilmiş gönüllü olur formu'' (Ek 2) okunarak bilgilendirildi, çalışmaya katılan kişi tarafından imzalanan formun bir kopyası katılımcıya verildi. KAN ÖRNEKLERİNİN ALINMASI VE SAKLANMASI Kontrol grubundan ve kolorektal kanserli hastalardan 12 saatlik açlıktan sonra sabah alınan venöz kan örnekleri biyokimya (antikoagülansız, düz) ve heparinli tüplere konarak Biyokimya Anabilim Dalı Laboratuvarı’na getirildi. 3000 rpm’de, 10 dk santrifüj edilip 28 plazma ve serumları ayrılarak çalışma gününe kadar –80 ºC’de saklandı. KULLANILAN MALZEMELER Kimyasal Maddeler Asetik asit (CH3COOH) (Sigma Aldrich GmbH, Seelze-Almanya) Bakır sülfat (CuSO4.5H2O) (Pancreac Monplet, madrid-İspanya) Glisin (H2NCH2COOH) (Merck KgaA, Darmstadt-Almanya) Hidroklorik asit (HCl) (Merck KgaA, Darmstadt-Almanya) Kadmiyum granül (Sigma Aldrich GmbH, Seelze-Almanya) MPO elisa kiti (Hycult biotechnology) n-Butanol (CH4H10O) (Sigma Aldrich GmbH, Seelze-Almanya) N-Naftiletilendiamin dihidroklorür (Merck KgaA, Darmstadt-Almanya) (C10H7NHCH2CH2NH2HCl) NT elisa kiti (Hycult biotechnology) Piridin (C5H5N) (Sigma Aldrich GmbH, Seelze-Almanya) Potasyum nitrat (KNO3) (Merck KgaA, Darmstadt-Almanya) Sodyum hidroksit (NaOH) (Merck KgaA, Darmstadt-Almanya) Sodyum tetra borat (Na2B4O7. 10 H2O) (Merck KgaA, Darmstadt-Almanya) Sülfonilamid (C6H8N2O2S) (Merck KgaA, Darmstadt-Almanya) Tiyobarbitürik asid (C4H4N2O2S) (Merck KgaA, Darmstadt-Almanya) Diğer Alet ve Cam Malzemeler Cam malzemeler : Deney tüpleri, balon jojeler, beherler vd. Distile su cihazı : Nüve, Almanya Elektronik tartı : Sartorius AG, Almanya Etüv : Memmert 400, Almanya Manyetik karıştırıcı : Ikamag RH-Staufen, Almanya Otomatik pipetler : Eppendorf, Socorex, Microlit pH metre : Inolab pH level 1 WTW, Almanya Soğutmalı santrifüj : Hettich Universal 30RF, Almanya Spektrofotometre : Shimadzu UV-1700A, Japonya Vorteks : Velp Scientificia, Almanya Sallantılı su banyosu GFL 1083, Almanya 29 BİYOKİMYASAL ÖLÇÜMLER Miyeloperoksidaz Tayini Plazma örneklerinde MPO seviyesi tayini, hycult biotechnology marka, HK324 no'lu kit kullanılarak çift sandviç ELISA (Enzyme Linked Immunosorbent Assay) yöntemi ile ölçüldü. Tüm örneklerde çalışmalar iki kez tekrarlandı. 0, 0.4, 1.0, 2.6, 6.4, 16, 40 ve 100 ng/mL standart çözeltileri ile kalibrasyon eğrisi hazırlandı (Şekil 11). Regresyon analizi ile kalibrasyon eğrisinin denklemi bulundu, bu denklem kullanılarak plazma örneklerindeki MPO düzeyleri hesaplandı. Miyeloperoksidaz kalibrasyon eğrisinin denklemi: y = 1.03951148 + 0.01727115x 2,50 Absorbans 2,00 1,50 1,00 0,50 0,00 1 0 , E 5 1 10 Miyeloperoksidaz (ng/mL) Şekil 11. Miyeloperoksidaz standart grafiği 30 100 Nitrotirozin Tayini Plazma örneklerinde NT seviyesi tayini, hycult biotechnology marka, HK501 no'lu kit kullanılarak çift sandviç ELISA yöntemi ile ölçüldü. Tüm örneklerde çalışmalar iki kez tekrarlandı. 0.0, 2.1, 6.2, 18.5, 55.6, 166.7, 500 ve 1500 nM standart çözeltileri ile kalibrasyon eğirisi hazırlandı (Şekil 12). Regresyon analizi ile kalibrasyon eğrisinin denklemi bulundu, bu denklem kullanılarak plazma örneklerindeki NT düzeyleri hesaplandı. Nitrotirozin kalibrasyon eğrisinin denklemi: y = 0.5016967 + 0.00012148x 0,25 Absorbans 0,20 0,15 0,10 0,05 0,00 1,00 10,00 100,00 1000,00 10000,00 Nitrotirozin (nM) Şekil 12. Nitrotirozin standart grafiği Nitrik Oksit Tayini Cortas ve ark. (47) tanımladıkları metoda göre spektrofotometrik olarak yapıldı. Plazmada nitratın nitrite dönüşümü kadmiyum granülleriyle sağlandıktan sonra nitrik oksit seviyeleri Griess ayıracı kullanılarak saptandı. Tüm örneklerde çalışmalar iki kez tekrarlandı. 10 mM KNO3 stok standart 10 mM sodyum borat içinde hazırlandı. Stok standarttan 25, 50, 100 ve 200 μmol/L konsantrasyonlarında olmak üzere çalışma standartları hazırlanarak ikişer 31 kez çalışılarak kalibrasyon eğrisi hazırlandı (Şekil 13). Regresyon analizi ile kalibrasyon eğrisinin denklemi bulundu, bu denklem kullanılarak plazma örneklerindeki NO düzeyleri hesaplandı. Nitrik oksit kalibrasyon eğrisinin denklemi: y = 0.00645652 + 0.00144713x 0,35 0,30 Absorbans 0,25 0,20 0,15 0,10 0,05 0 50 100 150 200 KNO3 (uM) Şekil 13. Nitrik oksit standart grafiği Malondialdehid Ölçümü Prensip: Deneyin prensibi çoklu doymamış yağ asitlerinin peroksidasyonu ile oluşan son ürünlerden biri olan MDA’nın sıcak ortamda TBA ile oluşturduğu bileşiğin pembe-kırmızı renginin 532 nm dalga boyunda spektrofotometrik olarak ölçülmesi esasına dayanır (48). Deney: 200 µl serum üzerine %20’lik asetik asid ve %0.8’lik TBA eklendi. Tüpler kaynar su banyosunda 60 dakika bekletildikten sonra soğutularak üzerlerine n-butanol/piridin karışımı eklendi. Tüpler 1700xg’de 10 dakika santrifüj edilerek, butanol/piridin fazı 32 ayrıldıktan sonra butanol/piridin körüne karşı 532 nm dalga boyunda spektrofotometrede ölçüldü. Tüm örneklerde çalışma ikişer kez tekrarlandı. Malondialdehitin 532 nm'deki molar absorptivitesi kullanılarak serumdaki MDA değerleri hesaplandı, sonuçlar nmol/mL olarak ifade edildi. İSTATİSTİKSEL DEĞERLENDİRME Verilerin istatistiksel değerlendirilmesi için Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Bilgi İşlem Dairesi’nde bulunan Minitab Release 13 (Lisans no:WCP 1331.00197) paket programı kullanıldı. Her bir grupta verilerin parametrik varsayımları yerine getirip getirmediğini incelemek için normal dağılıma uygunluk ve varyansların homojenliği testleri yapıldı. İki grup arasındaki farklılıklar; Mann-Whitney U testi ile değerlendirildi. İki grubun yaş ortalamalarının karşılaştırılması Student’s t testi ile değerlendirildi. İki grubun cinsiyet dağılımlarının karşılaştırılması Ki kare testi ile değerlendirildi. Korelasyon analizi için Spearman testi kullanıldı. Elde edilen değerler ortalama±standart sapma (Ort±SD) olarak ifade edildi ve p<0.05’in altındaki farklılıklar anlamlı olarak değerlendirildi. 33 BULGULAR Çalışmaya alınan olguların yaş ortalaması kolorektal kanser grubunda 60.52 yıl, kontrol grubunda 60.29 yıl olup istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (Tablo 2). Tablo 2. Çalışmaya katılan olguların yaş ortalamaları dağılımları Yaş (yıl) * Gruplar Ort±SD Kontrol (n=21) 60.29±13.67 Kolorektal kanser (n=21) 60.52±13.80 *: Student-t testi ile değerlendirme. Kolorektal kanser grubunda 18 erkek, 3 kadın; kontrol grubunda da 18 erkek 3 kadın çalışmaya katılmış olup gruplar arasında cinsiyet dağılımı açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (Tablo 3). Tablo 3. Çalışmaya katılan olguların cinsiyet dağılımları Cinsiyet χ Gruplar χ Erkek Kadın Kontrol (n=21) 18 3 Kolorektal kanser (n=21) 18 3 : Ki kare testi ile değerlendirme. 34 Kolorektal kanser grubunda plazma MPO düzeyi 64.70 ng/mL iken kontrol grubunda 51.02 ng/mL olarak saptandı. Kolorektal kanser grubunun plazma MPO düzeyi kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı (p<0.01) yüksek olduğu görüldü (Tablo 4, Şekil 14). Tablo 4. Kontrol ve kolorektal kanser gruplarının plazma miyeloperoksidaz düzeyleri (Ort±SD) Gruplar Plazma MPO (ng/mL)§ Kontrol (n=21) 51.02±20.93 Kolerektal kanser (n=21) 64.70±19.79** § : Mann-Whitney U testi ile değerlendirmede; **: p<0.01. MPO: Miyeloperoksidaz. Miyeloperoksidaz (ng/mL) 100.00 80.00 64.70 ** 51.02 60.00 40.00 20.00 0.00 Kontrol Şekil 14. Plazma miyeloperoksidaz düzeyleri **: p<0.01. 35 Kolorektal Kanser Kolorektal kanser grubunda plazma NT düzeyi 155.56 nM iken kontrol grubunda 110.95 nM olduğu ve kolorektal kanser grubunda gözlenen plazma NT düzeyindeki yükselişin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı (p<0.01) olduğu saptandı (Tablo 5, Şekil 15). Tablo 5. Kontrol ve kolorektal kanser gruplarının plazma nitrotirozin düzeyleri (Ort±SD) Gruplar Plazma NT (nM)§ Kontrol (n=19) Kolorektal kanser 110.95±50.17 (n=21) 155.56±21.91 ** § : Mann-Whitney U testi ile değerlendirmede; **: p<0.01. NT: Nitrotirozin. Nitrotirozin (nM) 250 155.56 ** 200 110.95 150 100 50 0 Kontrol Şekil 15. Plazma nitrotirozin düzeyi **: p<0.01. 36 Kolorektal Kanser Plazma NO• düzeyi kontrol grubunda 18.79 µM iken; kolorektal kanser grubundaki olgularda 27.48 µM olduğu saptandı. Plazma NO• düzeyinde kontrol grubuna göre kolorektal kanser grubunda görülen artışın istatistiksel olarak anlamlı (p<0.01) olduğu görüldü (Tablo 6, Şekil 16). Tablo 6. Kontrol ve kolorektal kanser gruplarının plazma nitrik oksit düzeyi (Ort±SD) Kontrol Gruplar Plazma NO• (µM)§ (n=21) 18.79±5.76 Kolorektal kanser (n=21) 27.49±10.53 ** § : Mann-Whitney U testi ile değerlendirmede; **: p<0.01. NO•: Nitrik oksit. 27.49 ** 40 Nitrik oksit (µM) 18.79 30 20 10 0 Kontrol Kolorektal Kanser Şekil 16. Plazma nitrik oksit düzeyleri **: p<0.01. Serumdaki MDA düzeyinin kolorektal kanser grubunda 1.76 nmol/mL olduğu ve kontrol grubuna göre anlamlı derecede arttığı (p<0.05) görülmüştür (Tablo 7, Şekil 17). 37 Tablo 7. Kontrol ve kolorektal kanser gruplarının serum malondialdehid düzeyleri (Ort±SD) Gruplar Kontrol Serum MDA (nmol/mL)§ (n=20) 0.96±0.47 Kolorektal kanser (n=21) 1.76±1.26 * §: Mann-Whitney U testi ile değerlendirmede; *: p<0.05. MDA: Malondialdehid. 1.76 * Malondialdehid (nmol/mL) 2.5 2.0 0.96 1.5 1.0 0.5 0.0 Kontrol Kolorektal Kanser Şekil 17. Serum malondialdehid düzeyleri *: p<0.05. Olguların tümü ele alındığında plazma NO• ve NT düzeyleri arasında pozitif bir ilişki (r = 0.504, p<0.001) olduğu, diğer parametreler arasında ise korelasyon olmadığı görüldü (Şekil 18). Gruplar ayrı ayrı incelendiğinde kontrol grubundaki parametreler arasında herhangi bir ilişki bulunmazken; kolorektal kanserli olguların plazma NO• düzeyleri ile plazma NT düzeyleri arasında pozitif ilişki (r = 0.569, p<0.01) olduğu görüldü (Şekil 19). 38 Olguların tümü 200,00 Nitrotirozin (nM) 150,00 100,00 50,00 r = 0.504, <0.001 R Sq Linear = 0,145 0,00 10,00 20,00 30,00 40,00 50,00 60,00 70,00 Nitrik oksit (uM) Şekil 18. Tüm olgularda plazma nitrik oksit ve plazma nitrotirozin düzeyleri arasındaki ilişki Kolorektal kanser grubu 200,00 Nitrotirozin (nM) 180,00 160,00 140,00 r = 0.569, p<0.01 120,00 R Sq Linear = 0,144 100,00 10,00 20,00 30,00 40,00 50,00 60,00 70,00 Nitrik oksit (uM) Şekil 19. Kolorektal kanserli hastalarda plazma nitrik oksit ve plazma nitrotirozin düzeyleri arasındaki ilişki 39 Kolorektal kanser grubunda yer alan her bir olgunun demografik özellikleri ile ölçülen parametrelerin düzeyleri Tablo 8’de görülmektedir. Tablo 8. Kolorektal kanser grubundaki olguların demografik özelikleri, serum malondialdehid, plazma miyeloperoksidaz, nitrik oksit ve nitrotirozin düzeyleri Sıra No Olgu Cinsiyet Yaş (yıl) 1 M. D E 76 2 H. B E 71 3 H. A E 71 4 S. U K 31 5 R. Ç E 55 6 R.S.M E 55 7 M. Ö E 61 8 M. L E 38 9 H. M E 59 10 H. P E 56 11 Y. R E 71 12 H. B E 54 13 Y. Ş E 74 14 İ. S E 55 15 A. Ö E 72 16 F. B E 63 17 H. Y E 72 18 M. Ö E 51 19 H. D K 64 20 E. Ö E 37 21 P. I K 85 MDA (nmol/mL) MPO (ng/mL) NT (nM) 1.44 65.17 164.35 26.15 0.62 10.86 141.54 23.53 0.87 81.73 171.95 27.74 1.35 60.59 167.80 23.18 0.43 65.11 195.44 34.06 1.15 72.35 161.58 28.44 0.91 73.21 154.67 37.56 5.58 70.09 160.20 20.73 1.44 80.63 138.09 19.32 0.72 74.84 129.80 22.13 1.59 81.55 198.90 31.25 1.87 76.92 154.67 31.95 0.87 59.32 169.87 29.85 2.16 57.87 126.34 22.13 1.83 8.37 178.17 34.51 4.33 75.53 133.94 20.02 2.40 76.28 155.36 16.52 2.07 66.61 113.90 16.96 1.15 69.16 131.87 19.03 2.45 57.70 164.35 27.04 - 74.89 153.98 65.17 MDA: Malondialdeid, MPO: Miyeloperoksidaz, NO: Nitrik oksit, NT: Nitrotirozin, E=Erkek, K=Kadın. 40 NO (µM) Kontrol grubunda yer alan her bir olgunun demografik özellikleri ile ölçülen parametrelerin düzeyleri Tablo 9’da görülmektedir. Tablo 9. Kontrol grubundaki olguların demografik özelikleri, serum malondialdehid, plazma miyeloperoksidaz, nitrik oksit ve nitrotirozin düzeyleri Sıra No Olgu Cinsiyet Yaş (yıl) 1 R.B E 71 2 C.U E 59 3 F.S E 72 4 M.İ E 73 5 İ.Ç E 53 6 A.Y E 56 7 N.A K 32 8 S.D E 63 9 A.S E 59 10 T.G E 50 11 Ö.L.U E 77 12 G.E K 82 13 Ş.P E 70 14 M.E.B E 72 15 O.F E 74 16 U.T E 37 17 F.Ş E 37 18 A.C E 55 19 F.Y K 63 20 İ.S E 55 21 B.Y E 56 MDA (nmol/mL) MPO (ng/mL) NT (nM) 0.29 36.04 181.62 10.90 0.91 54.22 100.08 27.55 1.06 56.48 133.94 29.14 0.53 62.68 173.33 22.13 1.63 69.97 109.76 15.70 0.77 55.73 132.56 15.33 0.96 66.38 64.84 11.43 0.82 75.36 79.35 13.38 0.91 56.25 176.78 26.63 1.15 2.05 149.83 14.03 0.53 56.13 136.71 20.02 0.29 69.33 90.41 15.82 1.06 19.71 74.51 15.33 0.48 76.11 100.77 24.06 1.63 77.56 151.91 26.85 1.63 20.99 111.14 22.50 1.68 43.45 82.11 16.40 0.67 39.52 137.40 13.71 1.78 45.65 142.92 15.01 0.48 23.48 - 24.06 0.87 64.24 - 14.68 MDA: Malondialdeid, MPO: Miyeloperoksidaz, NO: Nitrik oksit, NT: Nitrotirozin, E=Erkek, K=Kadın. 41 NO (µM) TARTIŞMA Kolorektal kanser; yaşam kalitesini düşüren, iş-güç kaybına yol açan önemli bir sağlık sorunu olarak günümüzde en sık görülen kanserlerdendir. Ülkemizde de son yıllarda kolorektal kanser belirgin oranda artış göstermektedir. Kolorektal kanserinden ölüm tüm kanser nedeniyle ölümlerin %10’unu oluşturmaktadır (1,2). Birçok kanser tipinde olduğu gibi kolon kanserinin oluşumu ve gelişiminde de oksidatif hasar ve inflamasyonun etkisi olduğu; oksidasyon ürünlerinin metabolizmasında, aktif olan genlerde degişiklikler olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte kolorektal kanserde dokuda ve kanda oluşan biyokimyasal deşiklikler ve bunların hastalığın klinik evresi ve ilerlemesiyle ile ilişkisi konusu hala netleşmemiştir. Kolonda lümen mukozası sürekli reaktif oksijen türlerinin etkisine maruz kalmaktadır. Bu maruziyet okside gıda artıklarından, yüksek düzeyde demir iyonlarından, oksidanlardan, toksinlerden, bakterilerden ve safra asitlerinden kaynaklanmaktadır (44). Kolon lümenindeki reaktif oksijen türleri direkt genotoksik etkileri yanında fekal mutajen oluşmasına yol açarlar. Diyetle alınan çoklu doymamış yağ asitleri kolon lümenindeki lipid hidroperoksitlerinin ana kaynağıdır. Gaytadaki bakterilerin oluşturduğu O2•⎯; demir varlığında •OH oluşumuna yol açar. Hidroksil radikali ise bilinen en reaktif oksijen radikalidir. Kolorektal kanser açısından inflamasyon bir risk faktörüdür. İnflamasyon sırasında nötrofillerin oluşturduğu ROT’nin mutajenik etkiye yol açtığı ileri sürülmektedir (6). Kanser gelişimi çok aşamalı bir süreçtir. Tek bir hücrede meydana gelen olayların birikim etkisi ile karakterizedir; başlangıç, yükselme ve ilerleme olmak üzere üç aşamadan oluşur. ROT karsinogenezin bütün evrelerinde etkindir (Şekil 20). Başlangıç evresinde ölümcül olmayan DNA mutasyonları vardır. Yükselme evresi, hücre çoğalmasının uyarılması 42 ve/veya hücre ölümünün inhibe olması ile karakterizedir. Yüksek düzeydeki oksidatif stres hücre için sitotoksiktir ve apopitoz veya nekroz sürecinin başlamasını da engeller. Bununla birlikte düşük düzeydeki oksidatif stres yükselme evresinde hücre bölünmesini uyarır ve böylece tümör büyümesini destekler. Karsinogenezin bu evresindeki ROT üretimi tümör gelişimindeki ana hattı oluşturur. İlerleme evresi karsinogenezin üçüncü ve son aşamasıdır. Bu evrede preneoplastik durumdan neoplastik duruma geçiş söz konusudur ve bu evre geri dönüşümsüzdür (19). ROT Şekil 20. Karsinogenezin üç evre modeli ve karsinojenik etkilerin seviyesi ve karsinojenik sürecin çeşitli evrelerinde serbest radikal seviyeleri (19) Kolorektal kanserin başlangıç ve ilerleme aşamalarında reaktif oksijen türlerinin rolü olduğu düşünülmektedir (44). Karsinogenezde DNA hasarı, hücre membranı, mitokondri hasarları önemli olup ROT’un tümör ilerlemesine ve başlayan hücre çoğalmasının artışına neden olduğu düşünülmektedir (35) Reaktif oksijen ve nitrojen türlerinin artması ve birbirleriyle reaksiyonları sonucu oluşan ONOO⎯ gibi daha reaktif türler mitokondrial DNA, RNA, lipid ve proteinlerde; nitrasyon, oksidasyon ve halojenasyon reaksiyonları ile artmış mutasyonların nedenlerindendir. Bununla birlikte ROT ve RNT direk olarak DNA’da modifikasyonlara 43 neden olmaktadır. DNA’nın doğrudan kimyasal modifikasyonu reaktif oksijen / nitrojen / klorin türlerinin zarar verme yollarından sadece biridir ve bu durum mutasyonlara ve karsinojenik durumların ilerlemesine neden olabilir. Radikaller lipid peroksidasyonu süresince DNA’ya sadırıda bulunurlar. Reaktif türler kanserojen öncüllerinin aktifleşmesine yol açabilirler Reaktif türler kromatin proteinleri, DNA tamir enzimleri ve DNA polimerazlar gibi proteinlerin hasarına neden olabilir ve bu durum replikasyon hatası görülme oranını arttırabilir (Şekil 21). DNA/kromatin yapısında değişiklikler 2 DNA/kromatinde konformasynel değişiklikler 1 Lipid peroksidasyonunun uyarılması 5 Kanserojenlerin aktivasyonu 3 Reaktif Türler 4 DNA polimeraz ve DNA tamir enzimlerinin etkinliğinde azalma (oksidatif protein hasarı ve anormal DNA şekli) Düzenleyici enzimler ve transkripsiyonel faktörlerde indirgenme/yükseltgenme Hücre büyümesinin uyarılması Apopitozisin baskılanması Metastazın ilerlemesi Şekil 21. Reaktif türlerin kanser gelişimini kolaylaştırmasını gösteren bazı yollar (10) Lipid peroksidasyon ürünlerinden olan aldehidler DNA bazları ile etkileşerek malondialdehid-deoksiguanin (M1dG) ve etano/propano DNA gibi değişik türlerde eksosiklik ürünler oluştururlar. Rektif oksijen türleri, RNT ve lipid peroksidasyon ürünleri sinyal moleküllerini düzenlenmesinde, enzim ve moleküllerin fonksiyonlarında değişikliklerle inflamasyon ve karsinogenez sürecinde rol oynarlar (Şekil 22) (43). Kronik inflamatuar süreçte oksidatif/nitrozatif stresin neden olduğu hasarın insanlarda görülen birçok kanser türünde anahtar rol oynayabileceği ileri sürülmektedir. Serbest radikaller hücre içerisinde DNA, protein ve hücre membranı gibi değişik moleküllere zarar verir. Zarar gören bu moleküller içinde en çok araştırılan lipid peroksidasyonudur. Lipid peroksidasyon son ürünlerinden biri olan MDA, oksidatif hasarın in vivo göstergesi olarak en sık ölçülen parametredir. Malondialdehidin bakteri ve memeli 44 hücreleri için mutajenik iken ratlar için karsinojenik olduğu ileri sürülmektedir. Malondialdehid DNA bazları ile etkileşerek bu etkilere yol açtığı gibi DNA-DNA ve DNA-protein arasında çapraz bağların oluşumuna ve zincir kırılmalarına neden olmaktadır (35). İnflamatuar hastalıklar (pankreatit, kolit, hepatit) İnflamatuar hücrelerin aktivasyonu/ oksidan üreten enzimlerin aktivasyonu Sitokinler NF-kB MPO, NADPH-oksidaz LOX COX-2 iNOS ROT RNT Lipid peroksidasyonu HNE 8-oxo-dG HPNE Etano/propano ürünler Replikasyon MDA M1dG 8-NO2-dG DNA tamir bozuklukları Mutasyon ve genomik instabilite Kanser Şekil 22. Oksidatif ve nitrozatif stres kaynaklı inflamatuar süreç ve kanser risk faktörleri (43) COX-2: Sikloksijenaz-2, HNE: Hidroksinonenal, HPNE: 4-hidroksihidroperoksi 2-nonenal, iNOS: Uyarılabilir nitrik oksit sentaz, LOX: Lipooksijnaz, 8-NO2-dG: 8-nitro-deoksiguanozin, 8-oxo-dG: 8okso-deoksiguanozin, MDA: Malondialdehid, M1dG: Malondialdehid deoksiguanozin, MPO: Miyeloperoksidaz, NADPH: Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (indirgenmiş), NF-kB: Nükleer faktör kappa B, RNT: Reaktif nitrojen türevi, ROT: Reaktif oksijen türevi. Kanser hastalarında anormal olarak çoğalan hücrelerde artan lipid peroksidasyon ürünlerinin arttığı ileri sürülmektedir. Skrzydlewska ve ark. (6) yaptıkları bir çalışmada kolorektal kanser hastalarında tümöral doku MDA düzeyinin çevre sağlam dokuya göre arttığını göstermişlerdir. Erata ve ark. (5) yaptıkları bir çalışmada kolorektal kanserli hastaların normal dokuları ile malign dokuları arasındaki MDA düzeylerini karşılaştırmışlar 45 ve malign dokuda MDA düzeylerinin %111 daha yüksek olduğunu göstermişlerdir. Bayraktar ve ark. (49) yaptıkları çalışmada kolon kanserli hastalarda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında serum MDA düzeylerinde anlamlı bir artış olduğunu göstermişlerdir. Nayak ve ark. (45) kolorektal kanserli hastalarda yaptıkları çalışmada lipid peroksidasyonunu yansıtan plazma MDA seviyelerini kontrol grubuna göre yüksek bulmuşlardır. Rainis ve ark. (44) kolorektal kanserli hastalarda yaptıkları çalışmada kolonik tümör dokusuyla sağlam kolonik dokuda MDA ve lipid peroksid düzeylerine bakmışlar ve tümör dokusundaki seviyelerinin sağlam dokuya göre yüksek olduğunu görmüşlerdir. Yaptığımız çalışmada kolorektal kanserli hastalarda serum MDA düzeyini kontrol grubuna göre anlamlı olarak (p<0.05) yüksek saptadık. Çalışmamız sonucunda bulgularımız literatürdeki bulgularla uyum sağlamaktadır. Bulgularmız ve literatürdeki bilgiler ışığında; kolon kanserli hastaların serum MDA düzeyinin yüksek bulunması, serbest oksijen radikalleri ile oluşan lipid peroksidasyonunun sonuçlarından biridir. Bu sonuç kolon kanserinde oluşan doku hasarında serbest oksijen radikallerinin ve oksidatif stresin rol aldığını düşündürmektedir. Nitrik oksit fizyolojik ve patofizyolojik olaylarda hücresel toksisiteyi gösteren bir biyoregülatör moleküldür (7). Nitrik oksit, pro-inflamatuar etkieriyle akut ve kronik inflamasyonda önemli bir role sahiptir. Nitrik oksit oldukça reaktif bir moleküldür ve doğrudan ya da peroksinitrit oluşumu yoluyla oksidan etki gösterir. Bu oksidan özelliği nedeniyle bakterisid ve tümör hücrelerine karşı sitotoksiktir, bu nedenle savunma sisteminin bir parçası olarak da görev yapar. Nitrik oksidin birçok zararlı etkisi süperoksit anyonu ile reaksiyonu sonucu oluşan peroksinitrite bağlı olarak ortaya çıkmaktadır (7). Biyolojik sistemlerde üretilen yüksek konsantrasyonlardaki NO•’nun zararlı etkileri birkaç yolla gerçekleşir. NO• paylaşılmamış elektronu bulunan bir molekül olduğu için hücre içinde proteinlerin yapısında bulunan demir gibi geçiş metallerine bağlanır ve ortama serbest demir salınmasına neden olur. Bir başka yol, otooksidasyon ile N-nitrozo bileşiklerini oluşturmasıdır. Oluşan N2O3 gibi nitrojen oksitler güçlü nitrozile edici ajanlardır ve primer ve sekonder aminleri nitrözilleyerek, nitrozaminleri oluştururlar. Nitrozaminler; potansiyel karsinojenik maddelerdir. Çünkü bu bileşikler DNA’da nitrozilasyon, deaminasyon yapabilir ve alkil nükleofillerin oluşumuna neden olabilirler. Nitrik oksit, oksijen radikalleri ile reaksiyona girerek DNA, proteinler ve hücre membran lipidlerini okside eden ONOO⎯ üretmesi diğer bir önemli yoldur. Peroksinitrit guanin bazı ile reaksiyona girerek 8-nitroguanin oluşturur. Bunun sonucunda DNA’da baz değişimleri yaparak mutasyonlara neden olur. Bilindiği gibi bu mutasyonlar karsinogeneziste rol oynamaktadır (37). Oldukça reaktif bir türev olan peroksinitrit proteinlerdeki tirozin kalıntılarının orto pozisyonunda 46 nitrasyonu ile NT oluşumuna yol açar. Tirozinin geri dönüşümsüz olarak nitrasyonu, tirozinin fosforillenmiş ve fosforillenmemiş formlarının birbirine dönüşümünü engelleyerek, enzim aktivitesinin ve sinyal ileti mekanizmalarının düzenlenmesini etkiler. Nitrotirozin’in, ONOOoksidasyonunun kararlı son ürünü olması nedeniyle NT ölçümünün NO• bağımlı in vivo hasarın tespitinde kullanışlı bir belirteç olduğu bildirilmektedir (27). Erdman ve ark. (50) Helicobacter hepaticus verilerek kolonda infeksiyon modeli oluşturdukları ve NOS inhibitörü olarak N-metil arginin kullandıkları çalışmalarında kolonik epitel hücre hiperplazisi ve displazisinde azalma olduğunu, ancak inflamatuar hücre sayısında değişiklik olmadığını bildirmişlerdir. Bilindiği gibi hücre hiperplazisi ve displazi kanser öncesi lezyonlardır. Yue ve ark. (51) oluşturdukları inflamatuar barsak hastalığı modelinde artmış NO•, ONOO-, NT oluşumunun apopitozisle ilişkili olduğunu göstermişlerdir. Seçici iNOS inhibitörü kullanımının NO•, NT düzeylerinde ve apopitoziste azalmaya yol açtığını, kanser durumunda apopitoziste de azalmanın söz konusu olabileceğini bildirmişlerdir. Kanserde NO• ve NT ile apopitozis arasında ilişki olup olmadığını gösterecek yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. Aynı çalışmada artmış MPO aktivitesinin spesifik inhibitör kullanımıyla azaldığı bildirilmiştir. Fonksiyonel p53 geni taşımayan HT-29 kolon kanseri hücrelerinde NO• konsantrasyonunun artması ile mitokondrial süperoksit anyon radikallerini toplayarak apopitozu inhibe ettiği bildirilmiştir. Aktive olmuş immün sistem hücrelerinde NO• üretiminin artmış bulunması, NO• ve kanser gelişimi arasında bir bağ olduğunu düşündürmektedir. İnsan kolon adenomlarında gözlenen NOS izoformlarındaki artış, kolon kanseri gelişimi sürecine önemli katkılarda bulunmaktadır (9). Szaleczsky ve ark. (52) kolorektal kanserli hasta, aktif inflamatuar barsak hastalığı olan hasta ve sağlıklı kontrol grubundan oluşan çalışmalarında plazma NO• düzeylerini kolorektal kanser grubunda ve inflamatuar barsak hastalığı grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre yüksek olduğunu bulmuşlardır. Aynı çalışmada HPLC metoduyla NT düzeyine baktıklarında 32 kolorektal kanser hastasının 7’sinde pik saptamışlardır. Literatürde kolorektal kanser hastalarında NT düzeylerini biyokimyasal açıdan inceleyen başka çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamızda plazma NO• düzeylerinin kolorektal kanser grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak (p<0.01) yüksek saptandı. Nitik oksitin oldukça sitotoksik bir türevi olan peroksinitritin belirteci olan NT düzeyinin de kolorektal kanser grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak (p<0.01) yüksek olduğu görüldü. Yaptığımız çalışmada kolorektal kanser ve kontrol grubundan oluşan tüm olguları aldığımızda plazma NO• düzeyleri ile NT düzeyleri arasında pozitif bir ilişki (r = 0.504, p<0.001) olduğu; gruplar ayrı ayrı ele alındığında kontrol 47 grubunda plazma NO• düzeyleri ile NT düzeyleri arasında ilişki bulunmazken kolorektal kanser grubunda pozitif (r = 0.569, p<0.01) bir ilişki olduğu görüldü. Biyolojik, kimyasal ve fiziksel faktörlerle uyarılan kronik inflamasyon, insanlarda değişik türlerdeki kanserlerin artışıyla ilişkilidir. Kronik inflamasyon hücresel dengede düzensizliklere, normal hücrelerde büyüme ve maligniteye ilerleyişin başlamasına, değişik türlerde DNA hasar ürünleri oluşmasına, DNA onarım mekanizmalarının yetersizliğine, proinflamatuar sitokinlerin artışına ve hasarlanmış hücrelerin apopitozis hızında azalmaya neden olmaktadır (43). İnflamasyon sürecinde fagosit membranında bulunan NOX süperoksit oluşumunu sağlayan önemli bir kaynaktır. Tümöral farklılaşmayla bağlı olarak NOX düzeyinin arttığı düşünülmektedir. Fakat bununla ilgili bilgiler hala netleşmemiştir (10). Ayrıca yapılan çalışmalarda MPO enziminin de kanser gelişiminde rolü olduğu görülmektedir. MPO, uyarılmış olan nötrofillerden salındıktan sonra reaktif türlerin oluşumuna yol açmasının dışında prokarsinojenlerin karsinojen formuna dönüşmesinde rol oynamaktadır. Bu yolla da kanser gelişimine katkıda bulunmaktadır. Rainis ve ark. (44) kolorektal kanserli hastalarda yaptıkları çalışmada kolonik tümör dokusuyla sağlam kolonik dokuda MPO ve ADA düzeylerine bakmışlar ve tümör dokusundaki MPO seviyelerinin sağlam dokuya göre iki kat yüksek olduğunu, ADA düzeylerinin de arttığını göstermişlerdir. Çalışmada kolorektal kanserli olgularda plazma MPO düzeylerinin kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı olarak (p<0,01) yüksek olduğu görüldü. Çalışmamızda elde ettiğimiz bulgular Rainis ve arkadaşlarının çalışmasında elde ettikleri bulgularla uyum göstermektedir. Kolorektal kanserli olgularda MPO düzeyindeki yükseklik bu olgularda oksidan moleküllerin üretiminde artış olduğuna işaret etmektedir. Sonuç olarak kolorektal kanser hastalarında plazma lipid peroksidasyonunu yansıtan MDA düzeyinin yüksek bulunması kolorektal karsinogeneziste oksidatif stresin rol oynadığını göstermektedir. Plazma NO• ve NT düzeylerinin kolorektal kanser hastalarında yüksek saptanması reaktif nitrojen türlerinin kolorektal kanser için risk faktörlerinden olan kronik inflamatuar süreçte iNOS enziminin indüklenmesiyle oluşup miktarlarının arttığını düşündürmektedir. Yapılan çalışmalarda prekanseröz dönemde iNOS inhibitörü kullanımının inflamatuar nedenlerle olan hiperplaziyi engellediği gösterilmiştir. Tümörlü olgularda da prekanseröz dönemde iNOS inhibitörlerinin yararlı etkilerinin olabilecegini ortaya koyabilecek yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. Çalışmamız bu açıdan yol göstericidir. Kolonda inflamasyon yapılan deneysel modellerde iNOS inhibitörleri kullanımının apopitoziste azalmayla birlikte NT ve NO• düzeylerinde de azalmaya yol açtığı bildirilmiştir. Kanserde NT ve NO• düzeyleriyle apopitozis ilişkisini gösterecek yeni çalışmalara gerek duyulmaktadır. 48 Kronik inflamasyonda rol alan enzimlerden plazma MPO düzeyinin yüksek olması bu enzim aracılıklı oluşan reaktif türlerin de kanser oluşumu üzerine etkisini açıklamaktadır. Çalışmamız kolorektal kanser olgularında oksidatif ve nitrozatif stresi birlikte ele alan ilk çalışmadır. Yaptığımız çalışmanın ileride kolorektal kanserli hastaların tedavisinde bu enzim inhibitörlerinin ve reaktif türleri ortamdan uzaklaştıran antioksidanların kullanılabileceğini göstermeye yönelik çalışmalara ışık tutacağını ümit etmekteyiz. 49 SONUÇLAR Kolorektal kanserde oksidatif stres ve nitrozatif stres ile lökosit aktivasyonunun hastalığın başlaması ve ilerlemesiyle ilişkili olabileceği ileri sürümektedir. Kolorektal kanser tanısı almış olan hastalardan ve sağlıklı gönüllülerden oluşan çalışmamızda kolorektal kanserli hastalarda oksidatif ve nitrozatif stresin incelenmesi, lökosit aktivasyonu ile ilişkisini ortaya koymayı amaçladığımız ve bu amaçla serumda MDA, plazmada MPO, NT ve NO• düzeylerinin ölçüldüğü çalışmamızda elde edilen sonuçlar aşağıda belirtilmiştir. 1. Kolorektal kanserli hasta grubu ile kontrol grubu yaş ortalamaları açısından karşılaştırıldığında istatatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). 2. Kolorektal kanserli hasta grubu ile kontrol grubu cinsiyet dağılımları açısından karşılaştırıldığında istatatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). 3. Kolorektal kanserli hasta grubunda serum MDA düzeyleri kontrol grubuna göre artmış olarak bulunmuştur (p<0.05). 4. Kolorektal kanserli hasta grubunda plazma MPO düzeyleri kontrol grubuna göre artmış bulundu (p<0.01). 5. Plazma NT düzeylerinin kolorektal kanserli hasta grubunda kontrol grubuna göre artmış olduğu görülmüştür (p<0.01). 6. Kolorektal kanserli hasta grubunda plazma NO• düzeyleri kontrol grubuna göre artmış olduğu saptanmıştır (p<0.01). 7. Olguların tümü ele alındığında plazma NO• ve NT düzeyleri arasında pozitif bir ilişki (r = 0.504, p<0.001) olduğu, diğer parametreler arasında ise korelasyon olmadığı görülmüştür. 50 8. Gruplar ayrı ayrı incelendiğinde kontrol grubundaki parametreler arasında herhangi bir ilişki bulunmazken; kolorektal kanserli olguların plazma NO• düzeyleri ile plazma NT düzeyleri arasında pozitif ilişki (r = 0.569, p<0.01) olduğu görülmüştür. Sonuç olarak bulgularımız kolorektal kanserli hastalarda serum MDA düzeyinin; plazma MPO, NT, NO• düzeylerinin arttığı göstermektedir. Kolorektal kanserli hastalarda oksidatif stres ve nitrozatif stresin ve lökosit aktivasyonunun hastalıkla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. 51 ÖZET Kolorektal kanser; yaşam kalitesini düşüren, iş-güç kaybına yol açan önemli bir sağlık sorunu olarak günümüzde en sık görülen kanserlerdendir. Birçok kanser tipinde olduğu gibi kolorektal kanser oluşumu ve gelişiminde de oksidatif hasar ve inflamasyonun etkisi olduğu düşünülmektedir. Çalışmamızın amacı kolorektal kanserde oksidatif ve nitrozatif stresi incelemek, lökosit aktivasyonu ile ilişkisini ortaya koymaktır. Çalışma gruplarımızı kolorektal kanser tanısı alan hastalar (n=21) ile kontrol grubu olarak sağlıklı kişiler (n=21) oluşturdu. Kolorektal kanser ile kontrol grupları arasında yaş ortalaması ve cinsiyet dağılımı bakımından anlamlı bir fark saptanmadı. Kolorektal kanserli hasta grubunda serum malondialdehid ve plazma miyeloperoksidaz düzeyleri kontrol grubuna göre artmış olarak bulundu (sırasıyla; p<0.05 ve p<0.01). Plazma nitrotirozin ve nitrik oksit düzeyleri kolorektal kanser grubunda kontrol grubuna göre artmıştı (ikisi de; p<0.01 ve p<0.01). Olguların tümü ele alındığında plazma nitrik oksit ve nitrotirozin düzeyleri arasında pozitif bir ilişki (r = 0.504, p<0.001) olduğu, diğer parametreler arasında ise korelasyon olmadığı görüldü. Gruplar ayrı ayrı incelendiğinde kontrol grubundaki parametreler arasında herhangi bir ilişki bulunmazken; kolorektal kanserli olguların plazma nitrik oksit düzeyleri ile plazma nitrotirozin düzeyleri arasında pozitif ilişki (r = 0.569, p<0.01) olduğu görüldü. Son olarak; bu bulgular kolorektal kansinomda oksidatif ve nitrozatif stresin olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca, nitrozatif stresin plazma proteinlerinin oksidasyonuna yol açabileceğini söyleyebiliriz. 52 Anahtar kelimeler: Kolorektal kanser, nitrotirozin, nitrik oksit. 53 malondialdehid, miyeloperoksidaz, INVESTIGATIONS OF OXIDATIVE STRESS IN THE PATIENTS WITH COLORECTAL CANCER SUMMARY Colorectal cancer is one of the most endemic cancers as a significant health problem that decrease the life quality and cause job loss. As in several cancer types, it is also thought that oxidative damage and its inflammation have an effect on colorectal cancer composition and development. Aim of our study is to examine oxidative stress and nitrosative stress at colorectal cancer, introduce its correlation with leucocyte activation. Our study groups composed of patients with colorectal cancer diagnosis (n=21) and healthy people as control group (n=21). A significantly difference has not been determined in terms of age average and gender dispersion between the colorectal cancer and the control groups. Serum malondialdehyde and plasma myeloperoxidase levels of the colorectal cancer group were higher than those of the control group (respectively; p<0.05 and p<0.01). The levels of plasma nitrotyrosine and nitric oxide were increased in the colorectal cancer group compared as to the control group (both; p<0.01). Considering all the cases together, it has been seen that there was a positive correlation between plasma nitrotyrosine and nitric oxide levels (r = 0.504, p<0.01), but any correlations were not observed among other parameters. When the groups analyzed separately, any correlation has not been determined among parameters of the control group; however, a positive correlation has been seen that between plasma nitric oxide and plasma nitrotyrosine levels of the colorectal cancer group (r = 0.504, p<0.01). 54 In conclusion, these findings indicate that there were an oxidative and nitrosative stress in the colorectal carcinoma. Also, we say that nitrosative stres may caused to oxidation of the plasma proteins. Key words: Colorectal cancer, malondialdehyde, myeloperoxidase, nitrotyrosine, nitric oxide. 55 KAYNAKLAR 1. Parkin DM, Bray F, Ferlay J, Pisani P. Global cancer statistics, 2002. CA Cancer J Clin 2005;55(2):74-108. 2. T.C. Sağlık Bakanlğı Kanser İstatistikleri (2003, 2004, 2005). http://www.saglik.gov.tr Erişim tarihi:27.11.2009. 3. Tez M, Göçmen E, Koç M, Akgül H. Kolekteral kanserde oksidatif stres (Erken Sonuçlar). Selçuk Tıp Dergisi 2005;21:79-82. 4. Çavdar C, Sifil A, Çamsarı T. Hastalıkların patogenez ve tedavisinde reaktif oksijen partikülleri ve antioksidanlar. Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi 1997;34:96-101. 5. Erata GO, Kanbağlı O, Durlanık O, Bulut T, Toker G, Uysal M. Induced oxidative stress and decreased expression of inducible heat shock protein 70 (ihsp70) in patients with colorectal adenocarcinomas. Jpn J Clin Oncol 2005;35(2):74–8. 6. Skrzydlewska E, Sulkowski S, Koda M, Zalewski B, Kanczuga-Koda L, Sulkowska M. Lipid peroxidation and antioxidan status in colorectal cancer. World J Gastroenterol 2005;11(3):403-6. 7. Kılınç A, Kılınç K. Nitrik oksit biyolojik fonksiyonları ve toksik etkileri. Ankara: Palme Yayıncılık, 2003:1-82. 8. Çekmen MB, Turgut M, Türköz Y, Aygün AD, Gözükara EM. Nitrik oksit (NO) ve nitrik oksit sentaz (NOS)’ın fizyolojik ve patolojik özellikleri. T Klin Pediatri 2001;10:226-36. 9. Wenzel U, Kuntz S, De Sousa UJ, Daniel H. Nitric oxide suppresses apoptosis in human colon cancer cells by scavenging mitochondrial superoxide anions. Int J Cancer 2003;106(5):666-75. 10. Halliwell B, and Gutteridge JMC. Free radicals in biology and medicine. Newyork: Oxford University Press İnc 2007:55-79. 11. Turrens JF. Mitochondrial formation of reactive oxygen species. J Physiol 2003;15;552(Pt 2):335-44. 12. Young IS, Woodside JV. Antioxidants in health and diseae. J Clin Pathol 2001;54(3):176-86. 56 13. Tamer L, Polat G, Eskandari G., Ercan B, Atik U. Serbest radikaller. Mersin Üniv Tıp Fak Derg 2000;1(1):52-8. 14. Kılınç K, Kılınç A. Oksijen toksisitesinin aracı molekülleri olarak oksijen radikalleri. Hacettepe Tıp Dergisi 2002;33(2):110-8. 15. Lee J, Koo N, Min DB. Reactive oxygen species, aging, and antioxidative nutraceuticals. Comp Rev Food Sci Food Safety 2004;3:21-33. 16. Furchgott RF, Zawadzki JV. The obligatory role of endothelial cells in the relaxation of arterial smooth muscle by acetylcholine. Nature 1980;288(5789):373-6. 17. Ignarro LJ, Buga GM, Wood KS, Byrns RE, Chaudhuri G. Endothelium-derived relaxing produced and released from artery and vein is nitric oxide. Proc Natl Acad Sci 1987;84(24):9265-9. 18. Palmer RM, Ferrige AG, Moncada S. Nitric oxide release accounts for the biological activity of endothelium-derived relaxing factor. Nature 1987;327(6122):524-6. 19. Valko M, Rhodes CJ, Moncol J, Izakovic M, Mazur M. Free radicals, metals and antioxidants in oxidative stress-induced cancer. Chem Biol Interact 2006;160(1):1-40. 20. Valko M, Izakovic M, Mazur M, Rhodes CJ, Telser J. Role of oxygen radicals in DNA damage and cancer incidence. Mol Cell Biochem 2004;266(1-2):37-56. 21. Proton Channels are Instrumental in the Respiratory Burst of Phagocytosis. http://tomonthetrib.wordpress.com. Erişim tarihi:26.12.2009. 22. Klebanoff SJ. Myeloperoxidase: friend and foe. J Leukoc Biol 2005;77(5):598-625. 23. Van Dalen CJ, Winterbourn CC, Senthilmohan R, Kettle AJ. Nitrite as a substrate and inhibitor of myeloperoxidase. Implications for nitration and hypochlorous acid production at sites of inflammation. J Biol Chem 2000;275(16):11638-44. 24. Yıldırım Sözmen E. Yaşlanma biyokimyası. Onat T, Emerk K, Yıldırım Sözmen E. (Editörler). İnsan biyokimyası’nda. Ankara: Palme Yayıncılık; 2002.s.665-74. 25. Baykal Y, Kocabalkan F. Serbest radikaller ve hücre hasarı. Sendrom 2000;9:31-9. 26. Davies KJ. Degradation of oxidized proteins by the 20S proteasome. Biochimie 2001;83(34):301-10. 27. Kayalı R, Çakatay U. Protein oksidasyonunun ana mekanizmaları. Cerrahpaşa J Med 2004;35:83-9. 28. Liu C, Crawford JM. The gastrointestinal tract. In: Kumar V, Abbas AK, Fausto N. (Eds.) Robbins and Cotran: Pathologic basis of disease. 7th ed. Philadelphia: WB Saunders Company; 2005. p.798-877. 29. American Cancer Society. Colorectal Cancer Facts & Figures 2008-2010. www.cancer.org/.../STT_1x_Colorectal_Cancer_Facts__Figures_2008-2010.asp. Erişim tarihi:27.11.2009. 30. Rosai J. Gastrointestinal tract, large bowel. In: Rosai J. (Ed.) Rosai and Ackerman’s surgical pathology. 9th ed. China: Mosby Company; 2004 p.776-823. 31. Boyle P, Langman MJS. Epidemiology. In: Kerr DJ, Young AM, Hobbs FDR. (Eds.) ABC of colorectal cancer. London: BMJ Books; 2001. p.1-5. 32. Küpelioğlu A. Kolorektal kanserde histopatoloji. T Klin J Surgery 2004;1(9):25-7. 57 33. Ensari A. İnce ve kalın barsak Hastalıkları. Mocan Kuzey G, Özdamar ŞO, Zergeroğlu S. (Editörler). Temel patoloji’de. Ankara: Güneş Kitabevi; 2007. s.427-44. 34. Cooper HS. Intestinal neoplasm. In: Mills SE, Carter D, Greenson JK, Oberman HA, Reuter V, Stoler MH (Eds.) Sternberg’s Diagnostic Surgical Pathology. 4th ed. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins; 2004. p.1543-95. 35. Klaunig JE, Kamendulis LM. The role of oxidative stress in carcinogenesis. Annu Rev Pharmacol Toxicol 2004;44:239-67. 36. Marnett LJ. Oxyradicals and DNA damage. Carcinogenesis 2000;21(3):361-70. 37. Sawa T, Ohshima H. Nitrative DNA damage in inflammation and its possible role in carcinogenesis. Nitric Oxide 2006;14(2):91-100. 38. Halliwell B. Oxidative stress and cancer: have we moved forward? Biochem J 2007;401(1):1-11. 39. Akram S, Teong HF, Fliegel L, Pervaiz S, Clément MV. Reactive oxygen species-mediated regulation of the Na+-H+ exchanger 1 gene expression connects intracellular redox status with cells sensitivity to death triggers. Cell Death Differ 2006;13(4):628-41. 40. Toker A, Yoeli-Lerner M. Akt signaling and cancer: surviving but not moving on. Cancer Res 2006;66(8):3963-6. 41. Storz P. Reactive oxygen species in tumor progression. Front Biosci 2005;10:1881-96. 42. Trueba GP, Sánchez GM, Giuliani A. Oxygen free radical and antioxidant defense mechanism in cancer. Front Biosci 2004;9:2029-44. 43. Bartsch H, Nair J. Chronic inflammation and oxidative stress in the genesis and perpetuation of cancer: role of lipid peroxidation, DNA damage, and repair. Langenbecks Arch Surg 2006;391(5):499-510. 44. Rainis T, Maor I, Lanir A, Shnizer S, Lavy A. Enhanced oxidative stress and leucocyte activation in neoplastic tissues of the colon. Dig Dis Sci 2007;52(2):526-30. 45. Nayak SB, Yashwanth S, Pinto SM, Bhat VR, Mayya SS. Serum copper, ceruloplasmin, protein thiols and thiobarbituric acid reactive substance status in liver cancer associated with elevated levels of alpha-fetoprotein. Indian J Physiol Pharmacol 2005;49(3):341-4. 46. Leung EY, Crozier JE, Talwar D, O'Reilly DS, McKee RF, Horgan PG et al. Vitamin antioxidants, lipid peroxidation, tumour stage, the systemic inflammatory response and survival in patients with colorectal cancer. Int J Cancer 2008;123(10):2460-4. 47. Cortas NK, Wakid NW. Determination of inorganic nitrate in serum and urine by a kinetic cadmium-reduction method. Clin Chem 1990;36(8 Pt 1):1440-3. 48. Ohkawa H, Ohishi N, Yagi K. Assay for Lipid peroxides animal tissues by thiobarbituric acid reaction. Anal Biochem 1979;95(2):351-8. 49. Bayraktar MR, Harputluoğlu M, Bayraktar NM. Kolon kanserli hastaların serum c-reaktif protein ve malondialdehit düzeylerinin incelenmesi. T Klin J Med Sci 2007;27:13-5. 50. Erdman SE, Rao VP, Poutahidis T, Rogers AB, Taylor CL, Jackson EA et al. Nitric oxide and TNF-alpha trigger colonic inflammation and carcinogenesis in Helicobacter hepaticusinfected, Rag2-deficient mice. Proc Natl Acad Sci U S A 2009;106(4):1027-32. 58 51. Yue G, Lai PS, Yin K, Sun FF, Nagele RG, Liu X et al. Colon epithelial cell death in 2,4,6trinitrobenzenesulfonic acid-induced colitis is associated with increased inducible nitricoxide synthase expression and peroxynitrite production. J Pharmacol Exp Ther 2001;297(3):915-25. 52. Szaleczky E, Prónai L, Nakazawa H, Tulassay Z. Evidence of in vivo peroxynitrite formation in patients with colorectal carcinoma, higher plasma nitrate/nitrite levels, and lower protection against oxygen free radicals. J Clin Gastroenterol 2000;30(1):47-51. 59 EKLER EK-1 EK-2 BİLGİLENDİRİLMİŞ GÖNÜLLÜ OLUR FORMU Bu katıldığınız çalışma bilimsel bir araştırma olup, araştırmanın adı ‘‘Kolorektal kanserli olgularda oksidatif stresin araştırılması’’dır. Bu araştırmanın amacı literatürde çok az incelenmiş olan ve birçok yönden açıklanmayı bekleyen soruların yer aldığı oksidatif stresle kolorektal kanserler arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu araştırmada sizden yaklaşık 12 ml venöz kan örneği alınacaktır. Bu araştırmada yer almanız öngörülen süre 1(bir) gün olup, araştırmada yer alacak gönüllülerin sayısı ortalama 60 (altmış)’dır. Bu araştırmada sizin için kan alma işleminden kaynaklanan kolda morarma söz konusu olabilir; sizin için beklenen yararlar ise hastalığınızla ilgili altta yatan patolojierin ortaya çıkarılmasıdır. Araştırma sırasında sizi ilgilendirebilecek herhangi bir gelişme olduğunda, bu durum size veya yasal temsilcinize derhal bildirilecektir. Araştırma hakkında ek bilgiler almak için ya da çalışma ile ilgili herhangi bir sorun, istenmeyen etki ya da diğer rahatsızlıklarınız için 05052347041 no’lu telefondan Dr.Sabriye Kaya’ya başvurabilirsiniz. Bu araştırmada yer almanız nedeniyle size hiçbir ödeme yapılmayacaktır Ayrıca, bu araştırma kapsamındaki bütün muayene, tetkik, testler ve tıbbi bakım hizmetleri için sizden veya bağlı bulunduğunuz sosyal güvenlik kuruluşundan hiçbir ücret istenmeyecektir. Bu araştırma TÜBAP tarafından desteklenmektedir. Bu araştırmada yer almak tamamen sizin isteğinize bağlıdır. Araştırmada yer almayı reddedebilirsiniz ya da herhangi bir aşamada araştırmadan ayrılabilirsiniz; bu durum herhangi bir cezaya ya da sizin yararlarınıza engel duruma yol açmayacaktır. Araştırıcı bilginiz dahilinde veya isteğiniz dışında, uygulanan tedavi şemasının gereklerini yerine getirmemeniz, çalışma programını aksatmanız veya tedavinin etkinliğini artırmak vb. nedenlerle sizi araştırmadan çıkarabilir. Araştırmanın sonuçları bilimsel amaçla kullanılacaktır; çalışmadan çekilmeniz ya da araştırıcı tarafından çıkarılmanız durumunda, sizle ilgili tıbbi veriler de gerekirse bilimsel amaçla kullanılabilecektir. Size ait tüm tıbbi ve kimlik bilgileriniz gizli tutulacaktır ve araştırma yayınlansa bile kimlik bilgileriniz verilmeyecektir, ancak araştırmanın izleyicileri, yoklama yapanlar, etik kurullar ve resmi makamlar gerektiğinde tıbbi bilgilerinize ulaşabilir. Siz de istediğinizde kendinize ait tıbbi bilgilere ulaşabilirsiniz. Çalışmaya Katılma Onayı: Yukarıda yer alan ve araştırmaya başlanmadan önce gönüllüye verilmesi gereken bilgileri okudum ve sözlü olarak dinledim. Aklıma gelen tüm soruları araştırıcıya sordum, yazılı ve sözlü olarak bana yapılan tüm açıklamaları ayrıntılarıyla anlamış bulunmaktayım. Çalışmaya katılmayı isteyip istemediğime karar vermem için bana yeterli zaman tanındı. Bu koşullar altında, bana ait tıbbi bilgilerin gözden geçirilmesi, transfer edilmesi ve işlenmesi konusunda araştırma yürütücüsüne yetki veriyor ve söz konusu araştırmaya ilişkin bana yapılan katılım davetini hiçbir zorlama ve baskı olmaksızın büyük bir gönüllülük içerisinde kabul ediyorum. Bu formun imzalı bir kopyası bana verilecektir. Gönüllünün, Adı-Soyadı: Adresi: Tel.-Faks: Tarih ve İmza: Velayet veya vesayet altında bulunanlar için veli veya vasinin, Adı-Soyadı: Adresi: Tel.-Faks: Tarih ve İmza: Açıklamaları yapan araştırmacının, Adı-Soyadı: Görevi: Adresi: Tel.-Faks: Tarih ve İmza: Olur alma işlemine başından sonuna kadar tanıklık eden kuruluş görevlisinin/görüşme tanığının, Adı-Soyadı: Görevi: Adresi: Tel.-Faks: Tarih ve İmza: