KUR' AN VE SÜNNET SEMPOZYUMU 1-2 KASIM 1997 Bildiriler Türkiye Diyanet Vakfı Kocatepe Camii Konferans Salonu Ankara Sünnet' e Yanlış Yaklaşımlardan "Yaş ayan Sünnet" ve "Hadis" Ayırımı M. BEŞİR ERYARSOY Yüce Allah (cc), İslam Dini'ni kemale erdirdiğini bildirmiştir. 1 Bu ümmet ve hatta bütün insanlık, bu dinden yararlanabildikleri taktirde bu, onlar için mÜkemmel ilahi bir nimet olur. İşte Allah'ın (cc) insanlardan baş­ ka bir din kabul etmeyişinin 2 ; yalnızca İslam Dini'ni nezdinde geçerli kabul etmesinin3 önemli sebeplerinden biri de budur. Bütün semavl şeriatlar birer peygamber aracılığı ile gönderildiği gibi, yüce Allah (cc) İslam Şeriatı'nı da "bütün alemiere ancak bir rahmet olmak üzere gönderdiğini" 4 bildirdiği, son peygamber Hz. Muhammed (sav) ile göndermiştir. Bir peygamber vasıtasıyla tebliğ edilmek ve benzeri bazı yönleriyle diğer şeriatlarda pek çok ortak yönü bulunan İslam Şe­ riatı'nın, diğer semavl şeriatlardan farklı iki önemli yanına dikkat çekmek yerinde olacaktır: 1. Bu din son dindir ve kıyamet gününe kadar gelecek bütün insanlar, bu dini kabul etmekten, gereğince amel etmekten, yani hayatlarını bu dinin kaynaklarına göre düzenlemekten sorumludurlar. Yani bu din, geliş tarihinden itibaren zaman,_ mekan ve beşer bazında hiçbir sınır ve kayıt tanımamak anlamında, her bakımdan evrensel bir risalettir. 2. Bu özelliğinin bir sonucu olmak üzere önceki ilahi risaletlerden farklı olarak, bu dini tebliğ eden Rasul de belli bir kavmi, belli bir zaman ve mekan sınırları içerisinde muhatap almamıştır. Tebliğ ettiği dinin evrenselliğine paralel olarak, o da evrensel bir peygamber olarak gönderilmiştir.5 1 2 3 4 5 Maide/3. AI-i imrfuı/85. AI-i imran/19. Enbiya/I 07. Sebe'/28. 118/Kur'an ve Sünnet Sempozyumu Risaletinin evrenselliğinin tabii bir sonucu olarak; son peygamber Hz. Muhammed'in (sav) hayatının, yaşayışının, eşya ve insan ile ilişkilerinin evvela beşeri, ikinci olarak getirdiği risalete uygun ve onu pratiğe indirgeyici, üçüncü olarak da muhatap aldığı beşeriyet ve bilhassa ümmeti tarafından örnek alınabilecek bir seviyede olması akli ve şer'i bir zorunluluktur. Kur'an-ı I<.erim de bu gerçeği vurgulamaktadır. 6 Zorunluluk itibarıyla hiç de bundan geri kalmayan bir başka husus da böyle bir örnek alınmanın mümkün olabilmesi için gerekli alt yapının varlığının da kaçınılmaz oluşudur. Hazret-i Peygamber (sav) hayatta iken onun örnek alınabilmesi, yani bir peygamber olarak izinden gidilmesi açısından fazlaca bir zorlukla karşılaşılmıyordu tabii olarak. Ancak, sonraki nesillerin onu hayatın her alanında örnek alabilmeleri için "alt yapı" diye ifade ettiğimiz gerekli şart ve imkanların var olması mutlaka gereklidir. İşte gerek Kur' an-ı Kerim'in sağlıklı bir şekilde anlaşılması, gerek ilk anda anlaşılınayan ya da beşeri kusurlar dolayısıyla yanlış anlaşılması muhtemel yönlerinin açıklanması, gerekse hayata sağlıklı bir şekilde uygulamaya geçirilmeleri peygamberin açıklamasını gerekli kılan buyrukların varlığı; kısaca Kur'an-ı Kerim'in raflardan, hafızalardan hayata geçirilebilmesi, mutlak olarak Hz. Peygamber'in (sav) yaşayış, söz, fiil ve olaylara dair tepki ve yaklaşımlarının tarafımızdan bilinmesini gerekli hatta zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan o, az önce geçtiği gibi, muhatablarına en güzel örnektir. Allah'ı sevenlerin, Allah tarafından da sevilmek ve günahlarının bağışlanmasını isteyenlerin de yalnızca ona uymaları gerekir. 7 Durumun böyle olması, tabii olarak aslıab-ı kirarndan itibaren Hz. Peygamber'in (sav) Sünnetini tanımak ihtiyaç ve gereğini doğurmuştur. Aslıab-ı kiramın ve tabiin'in Hz. Peygamber'in Sünnetini bilmek, araş­ tırmak ve gereğince hareket etmek tutkulan bilinen bir husustur. Bütün bunlar, İslam ilimleri arasında müstesna bir yeri olan "ıivayet ve dirayet yönüyle Sünnet ya da hadis ilimleri "nin ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. 6 Ahzab/21. 7 AI-i imran/31. Kur'an ve Sünnet Sempozyumu/119 Sünnet ya da hadis ilimleri ile ilgili çalışmalar yanında, müslümanlar Hz. Peygamber'in Sünnetinin bağlayıcılığı noktasında görüş birliğine sahip olmakla birlikte; bazen gerek fikri gerek arneli noktada erken sayıla­ bilecek dönemlerden itibaren farklı yaklaşımlar sergileyebilmişlerdir. İşte bu, Peygamber Efendimiz'in (sav) Sünnetinin doğru yaklaşımlarla ve sağlam usullerle bilinip ele alınmasım da kaçınılmaz kılmaktadır. Geçmişte Peygamber Efendimiz'in (sav) Sünnetine yaklaşımlar farklı gibi günümüzde de çeşitli farklılıklar tesbit etmek mümkündür. Şimdiye kadar ümmetin gövdesini teşkil eden kesimin Hadis İlimlerine ve Sünnet'e yaklaşım şekli bellidir. "Yaşayan Sünnet" kavramı ile günümüzde Sünnet'e işaret ettiğimiz yaklaşımdan şu ya da bu oranda farklı bir yaklaşım dile getirilmek istendiği konuyla ilgilenenlerin malumudur. olabildiği Bu kavram, -en azından- içinde bulunduğumuz ortam açısından yenidir. Dolayısıyla dile getirenleri ve savunuculan için açık ve anlaşılır bir kavram olarak görülüyorsa da bunun herkes için de böyle olması beklenemez. İşte bir kavram kargaşasını nisbeten önlemek ve böyle bir kavramı değerlendirmeye kapı aralamak amacıyla bu konuyu ele almaya gayret edeceğiz. Başanmız Allah'dandır. BAZITANIMLAR Konuya bir iki terimi ana hatlanyla tanıtınakla girmek yerinde olacaktır: Hadis, kelime olarak yeni bir şey ve söz demektir. Hadis Usulü ilmi terimi olarak, Hz. Peygamber'e (sav) izate edilen söz, fiil, takrir, yaratılışına ya da ahHikına dair herhangi bir özellik ya da sıfat demektir. 8 Sünnet, sözlükteki tir. Terim olarak, anlamı itibanyla iyi ya da kötü izlenen yol demek- 1. Hadisçilere göre; Hz. Peygamber'den (sav) nakledilen söz, fiil, takrir, ahlaki ya da yaratılışına dair özelliklerden olup bunlann Hz. Muhammed'e (sav) peygamberlik verilmeden önceki döneme ait olması ile 8 Talat Koçyiğit, Hadis Jstılahları, Ankara ı 980, s. 120-121, 401; Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 109-1 ı O. 120/Kur'an ve Sünnet Sempozyumu peygamberlik dönemine ait olması arasında bir fark yoktur. Bu yönüyle "hadis" ile eş anlamlıdır. 2. Fıkıh usulcülerine göre; Hz. Peygamber'den (sav) geldiği sabit olan her bir hüküm demektir. 3. Fıkıhçılana göre; farz ya da vacip olmayarak Hz. Peygamber'den (sav) geldiği sabit olan her bir hüküm demektir. 9 Her bir ilmin Sünnet tarifıne kendi bakış açışıyla yaklaştığı açıktır. Buna göre hadisçiler, örnek olarak Allah Rasulü (sav) ile ilgili rivayetlerle ilgilenmiş;fıkıh usulcüleri, bu rivayetlerin teşn! açısından ifade ettikleri değeri; fıkıhçılar ise şer'! bir hükme delil olmalan açısından Allah Rasulü'nden (sav) bize gelenlerle ilgilenmişlerdir. ı o Aslında Sünnet'in doğru olarak anlaşılabilmesi bu üç disiplinin sağlıklı koordinesi ile mümkün olmuştur. Yani hadis alimi rivayetin sağlamlığını araştınrken, fıkıh usulcüsü bu rivayetlerin lafız ve ruhunun delaleti üzerinde durmuş; fıkıhçı da bu delaletin ifade ettiği hükmü ortaya çıkarmaya çalışmıştır.. bir şekilde Her ne kadar tebliğimizin ünvanı bizim "hadis" ve "Sünnet" kavramlaanlamlarda kullandığımız izlenimini veriyorsa da, biz burada hadis usulü alimlerinin yaklaşırnma uygun olarak her ikisini aynı anlamlarda kullandığımızı ifade edelim. nnı farklı Yaşayan Sünnet tabirine gelince; biz bu terime "hadis usulü" ilminde bilinen terimler arasında rastlayamadık. Elimizde bulunan ve Hadis ıstı­ lahlannı konu alan alfabetik olarak tertip edilmiş üç ayrı çalışmada ı ı da bu terimi görernedik Buna yakın anlamda kullanılan "Yaş ayan Gelenek" ve diğer tabirlerin varlığını da bu eserlerde tesbit edemedik. İmam Şafıi'nin, kendisi ile hadislerin delil oluşu konusunda tartışan zatın kullandığını bize bildirdiği: "Umumun umumdan n_aklettiği rivayetler" ve: "İnsanlann ittifak edip ayrılığa düşmedikleri hususlar"ı 2 gibi Mustafa es-Sibal, es-Sunnetu ve Mektinetuhtifi't-Teşrf'i'l-İsltimi, Beyrut 1398/1978, s. 47; Koçyiğit, a.g.e., s. 401; Uğur, a.g.e., s. 367. 10 Siba!, a.g.e., s. 49. 11 Koçyiğit, a.g.e.; Uğur, a.g.e.; Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, İstanbul 1987. 12 İmam Şafii, el-Umm, Kitabu'ş-Şa'b, tarihsiz baskısı, c. VII, s. 255. 9 Kur'an ve Sünnet Sempozyumu/121 ifadeler, bazı yönleriyle "Yaş ayan Sünnet" tabirini hatırlatmaleta ise de, bunlarla daha çok lafzı mütevatir ve buna mutabık olarak nakledilegelen arneller kastedilmektedir. Türkiye'de ve Pakistan'da "Yaş ayan Sünnet" tabirini kullananların genelde "Mütevatir Sünnet"i; hatta "sözlü mütevatir" olanı değil, yalnızca "amell mütevatir" olan Sünneti kastettikleri anlaşılmaktadır. Bunu ortaya koyan birkaç alıntıya göz atalım: Birinci alıntı: "... Bize tevatüren ulaşan ve "Yaşayan Sünnetler", "Sünen-i Mütevarise" veya "Arneli Tevatür" adlan verilen Sünnetler... "13 Bu tabirlerden ilki Fazlurrahman'a, diğerleri ise merhum Mevdudi'ye atfen kaydedilmektedir. Ancqk Mevdudi'nin kaynak gösterildiği yerde yapılacak bir inceleme sonucunda onun bu tabirlerden kimini kullanmadığı, kimini de kendisine yazılmış bir mektupta geçtiği için kullanmış olması 14 dolayısıyla ve cevap vermek üzere alıntıladığı görülecektir. Yani Mevdudi bu tabirleri bizzat ve "Mütevatir Hadis" anlamında kullanmamıştır. İkinci alıntı: "Hadisi şu ya da bu suretle reddedenler namaz ve namazdaki fiiller gibi; zekatı, haccı ve buna benzer müslümaniann nesilden nesile, arneli olarak birbirlerinden nakledegeldikleri amell Sünneti kabul etmişlerdir." 15 Anlaşıldığı kadanyla "Yaşayan Sünnet"den kasıt "ameli tevatür" ile sabit olmuş Sünnetlerdir; sözlü olarak nakledilmiş "mütevatir hadisler" büyük bir ihtimalle bu kapsama dahil edilmemektedir. Nitekim: "Nesilden nesile kitlesel rivayet yoluyla nakledilen yaşayan Sünnetler hariç, 13 14 15 Mehmed Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, Ankara 1993, s. 19. Daha sonra da şu ifadelerin kullanıldığını görüyoruz: " ... bugüne kadar kitlesel rivayet yoluyla nakledilen ve (isim belirtilmeden) ulemanın: "Sünen-i Mütevarise, Sünen-i Mütevatire, Yaşayan Sünnet vb." isimlerle ifade etmeye çalıştıkları mütevatir Sünnetler" (M. H. Kırbaşoğlu, Hadis İbninde Metodoloji Sorunu, -Sünnetin Dindeki Yeri Sempozyumu, İstanbul 1997 tebliğleri arasında-, s. 451). Bkz. Mevdudi, İslam'da Hükümet, çev: Ali Geneel i, Ankara Tarihsiz, s. 391, 398, 403,406-409. Salahuddin MakbUI Ahmed, -Allame Muhammed İsmail es-Selefi, Mevkıfu'l-Cema­ ati'l-İslamiyye mine'l-Hadisi'n-Nebevi, Kuveyt 1407/1986 eserine Arapça çeviren olarak-, s. 58'e düştüğü 8 no'lu not. 122/Kur'an ve Sünnet Sempozyumu mütevatir hadis yoktur veya yok denecek kadar azdır." 16 ifadesi bunu göstermektedir. Buna göre, "Yaşayan Sünnet" tabiri ile "amell tevatür" kastedilmektedir. Namazdaki muayyen hareketler, oruç ile zekat, hac vb. ibadetlerde ittifakla kabul edilmiş vasıf ve şekiller buna ömektir. 17 Bu anlamıyla "Yaş ayan Sünnet" terimine en yakın hadis usulü teriminin "Sünnet-i Madıye" olduğu söylenebilir. Bu da "herkesçe malum ve maruf olan, herkesin kabul ettiği, kendisine göre uygulama yapılmış olan Sünnet" 18 diye tarif edilmiştir. Türkiye'de dile getirilen muhtevanın çerçevesini ileride bu kavramın tarih! gelişim sürecine biraz daha açıklık kazanacağını ümit ederiz. arayışının aşmayan bu tanım eğilmeye çalışırken Burada şunu da kaydedelim: Bu çerçevede bir "Sünnet" anlayışını esas almak; yalnız ahad Sünnetleri ya da rivayetleri değil, lafz1 mütevatir kabul edilen rivayetleri de bir kenara itmek; en azından onlara peşin bir güvensizlikle malul bir yaklaşım sergilemek demektir. Geçmişte benzer yaklaşım sergileyenlerde görüldüğü gibi, günümüzde de bu tür yaklaşımı sahiplenenler Sünnet'i toptan reddetmek diye bir söylemi dile getirmemektedirler. Ancak geçmişte işaret etmeye çalıştığımız tutumların da günümüzdeki benzer tutumların da açmazları şudur: Salıili Sünnet'e -en hafif tabiriyle- ihtiyatlı yaklaşım neticesinde meydana gelecek boşluk, ne ile ve hangi kaynaktan hareketle doldurulacaktır? Sünnet'in bağlayıcılığını ayrıca değinıneye alamıyoruz: ortaya koyan ayetler pek çoktur. Biz bunlara gerek görmüyoruz. Ançak şunu sormadan kendimizi · Yüce Allah (cc), Kur'an-ı Kerim'de Rasulullah'ı (sav) örnek almamızı, ona uyup itaat etmemizi emrettiğine; -biz de dahil- kıyametekadar gelecek bütün müslümanlar bu emirlerin muhatabı olduğuna; Peygamber Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, s. 19. Burada referans gösterme üslubunu garip bulduğumuzu hatırlatalım. Alİntıladığımız ifade ile gösterilen yerdeki ifadeler arasında yapılacak bir karşılaştırma bunun sebebini ortaya koyacaktır. 17 S. Makbul'un, es-Selefi'nin a.g.e., s. 58'de yer alan notu ile; Mevdudi, a.g.e., s. 403'de naklettiği mektupta yer alan mektup yazarının örnekleri. 18 Aydınlı, a.g.e., s. 142.. 16 Kur'an ve Sünnet Sempozymnu/123 şahıs olarak şu anda aramızda bulunmadığına ve bizim kendisine başvu­ rup hükmünü doğrudan öğrenerek teslimiyet gösterınemize imkan bulunmadığına göre; işaret edilen ayetler gereğince biz nasıl amel edeceğiz? Yalnızca "Amell Tevatür" ya da "Yaşayan Sünnet" çerçevesi bu emirlerin gereğini yerine getirmek için yeterli olabilir mi? Sahih hadis ya da Sünnet'in en azından alanını daraltmak gibi bir yakesas itibarıyla sağlıklı olamayacağı açıktır. laşımın, Bir dergide, İmam Şafii'nin er-Ris8.le adlı eserinde dile getirdiği ve "Erika Hadisi" diye bilinen hadisin; "Şafii'den önce başka bir alimin bu hadisi naklettiği bilinmemektedir." denilerek; "Bu hadisin bize eş-Şafii'nin 19 mirası olduğu söylenebilir. " sözleriyle Şafii'nin bu hadisi uydurduğunun ima edildiğini görüyoruz. Daha sonra da hadisin hem metin, hem de senet açısından kabul edilemez olduğu ve bunu ortaya koymanın aradan geçen on küsur asırdan sonra Dr. M. Emin Özafşar'a nasip olduğu20 belirtilmektedir. işaret edilen çalışmaya muttali olamadık. Ancak bu iddialar üzerinde biraz durmak isteriz. iddiaya göre: 1. Bu hadis ilk olarak İmam Şafii tarafindan zikredildiğinden -en azın­ dan- uydurolmuş olma ihtimali vardır. 2. Hadis metin açısından sahih olamaz (Ancak sebep delilleri belirtilmernekte). 3. Hadis, isnadı açısından sahih değildir, açıklanmamakta, kabul edilemez. Şimdi bu iddiaların hatta iddianın -ki o da hadisin sahih olmayıp uyolma ihtimali iddiasıdır- haklılık derecesini ortaya koymak amacıyla önce, Şafii'nin kaydettiği şekliyle hadisi nakledelim, sonra da senedini cerh ve ta'dil açısından kısaca gözden geçirelim: durulmuş İmam Şafii, ünlü eseri er-Risti.le'sinde hadisi şu şekilde kaydetmekte- dir: Mehmed Hayri Kırbaşoğlu, "İmam Şafii'nin Risalesinin Hadis İlınine Etkileri", İslii­ mf Araştırmalar Dergisi, X, 1, 2, 3, s. 90. Yine Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sannet adlı eserinde (s. 145-146) hadisin metin ve sened itibarıyla sahih olmama ilitimaline değinınektedir. 20 Kırbaşoğlu, a.g.m., s. 91. 19 124/Kur'an ve Sünnet Sempozyuınu "Bize Süfyan, Ömer b. Ubeydullah'ın azatlısı olan Salim Ebu'n-Nadr'dan haber verdi (ahbarana); o (Salim), Ebu R.afi'in oğlu Ubeydullah'dan, o babası (Ebu R.afi.')den naklen Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "-Sizden herhangi biriniz ona benim verdiğim emirlerden bir emir yahut nehiylerden bir nehiy gelir de onun; rahat koltuğuna yaslanmış olduğu halde: "Ben bilmem, Allah'ın Kitabı'nda bulduğumuza uyarız." dediğini sa21 kın görmeyeyim. " Hemen sonra Şafii: "Süfyan dedi ki: Bu hadisi bana Muhammed b. elMunkedir de Peygamber'den naklen rivayet etti." demektedir. Hadisi Ebu Rafi'den az önce geçtiği şekilde iki defa daha rivayet etmekte22 ve birisinin akabinde: "İbn Uyeyne dedi ki: "Bana Muhammed b. el-Munkedir de bu hadisi Peygamber'den aynen mürsel olarak haber verdi (ahbaraıll)" 23 demektedir. Bu son kayıttan açıkça anlıyoruz ki; 1. Şafii'nin hadisi kendisinden Süfyan b. Uyeyne'dir. naklettiğini belirttiği "Süfyan"dan kasıt 2. Süfyan b. Uyeyne bu hadisi biri muttasıl, diğeri mürsel iki senedie rivayet etmektedir. Şimdi hadisin ravilerini ele alalım: Muttasıl rivayette yer alan raviler, İmam Şafii'den Rasulullah'a doğru şöylece sıralanmaktadır: 1. Süfyan b. Uyeyne 2. Ömer b. Ubeydullah'ın azatlısı Ebu'n-".Nadr künyeli Salim 3. Ebu Rafi'in oğlu Ubeydullah 4. Babası Ebu Rafi' Mürsel rivayetteki raviler ise; 1. Süfyan b. Uyeyne 2. Muhammed b. el-Munkedir'dir. İmam Şafii, er-Ristile, Beyrut Tarihsiz, Tahluk A. Muhammed Şakir, s. 893, ·paragraf295. 22 İmam Şafii, a.g.e., s. 225-226, paragraf 622 ve s. 403-404, paragraf 1106. 23 İmam Şafii, a.g.e., s. 404, paragraf 1107 21 Kur'an ve Sünnet Sempozyumu/125 Bu ravilerle ilgili değerlendirmelere gelince; 1. İmam Şafii: Kendilerinden hadis rivayet ettiği hocalan arasında Süfyan b. Uyeyne de zikredilmektedir. Aleyhinde herhangi bir tenkit kaydedilmemektedir. 24 2. Sütyan b. Uyeyne: Ondan hadis rivayet edenler arasında İmam Şafii de vardır. Hakkında men:fi ve cerh edici bir ifade bulunmamaktadır. Vefatma yakın hafizasının karıştığı söylenmiş ise de; ez-Zeheb! bunu dahi ihtiyatla karşılamıştır. 25 3. Salim Ebu'n-Nadr (Ömer b. Ubeydullah'ın azatlısı); Süfyan b. Uyeyne'nin kendisinden hadis rivayet ettiği hocalarındandır. 26 Saliıİı. b. Ebi Umeyye'nin kendisidir. 27 Sika ve güvenilir birisidir. Bazan mürsel hadis rivayet ettiği olmuşsa da28 ; kaynaklarda zikredilen bu mürsel hadislerin ravileri arasında konumuz hadisin senediyle ilgili olanı yoktur. 29 4. Ubeydullah b. Ebi Rat!': Rasulullah'ın (sav) azatlısı Ebu RMi'in oğ­ ludur. Hadis rivayet ettiği hocaları arasında babası Ebu Rafi' de vardır. Salim Ebu'n-Nadr da ondan hadis rivayet edenlerdendir. Sika (güvenilir) birisi olduğu bilhassa belirtilmiştir. 30 5. Ebu RMi': Peygamber'in (sav) aslen Kıbtiler'den (Mısırlı) lısıdır. Oğlu Ubeydullah ondan hadis rivayet edenlerdendir. olan azat- 31 Görüldüğü gibi bu hadis, bu senedie hem muttasıldır, hem de ravileri zabt ve adalet bakımından tam anlamıyla güvenilir (sika) kimselerdir. Hadisin şaz ya da muallel olduğu ayrıca iddia edilemeyeceğine göre, bu hadisin senedine neden güvenilmediği merak konusudur. Metin açısından salıili mesnetsiz bir iddiadır. olamayacağı iddiası ise, tamamen havada kalan Bkz. İbn Hacer el-Askalam, Tehzfbu'ı-Telızfb, Dfuu'l-Fikr 1404/1984, IX, 23-28. İbn Hacer, a.g.e., N, 104-109. 26 İbn Hacer, a.g.e., N, 104. 27 İbn Hacer, Takrfbıı't-Telızfb, Beyrut 1395/1975, I, 282. 28 İbn Hacer, Tehzfb, III, 373. 29 İbn Hacer, a.g.e., I, 279. 30 İbn Hacer, a.g.e., VI, 10. 31 İbn Hacer, a.g.e., XII, 101. 24 25 126/Kur'an ve Sünnet Sempozyuınu Bir tebliğin sınırları içerisinde bu hususa lebilir. Ama bunun iki önemli sebebi vardır: ayırdığımız yer biraz fazla ge- 1. Bize göre İmam Şafii, zımnen hadis uydurmakla itharn edildiğinden bu iddianın asılsızlığını ortaya koymak ilı:rll bir sorumluluktur. 2. Özellikle Sünnet'e karşı belli bir tavır ortaya koyanlar (Schacht, Fazlurralıman vb.) her nedense İmam Şafii'yi önlerinde mutlaka aşılması gereken bir engel olarak görmektedirler. Şimdi bu açıklamalarımıza rağmen, yine hadisin uydurulduğu iddiasında bulunulacak olursa; bunun şu anlama geleceği açıktır: İmam Şafi~ hadisi önce uydurmuş, sonra da buna sağlam bir sened eklemiş olabilir. Ancak şunu hemen belirtelim ki: İmam Şafii'nin rivayet ettiği bu hadis, ne kadar asılsız ve çürük kabul edilebilirse, böyle bir iddia da ancak bu kadar sağlam olabilir. Hadisin mürsel rivayetine gelince: Tirmizi, İbnu'l-Munkedir yoluyla gelen rivayeti: "İbnu'l-Munkedir ile Salim b. Ebi'n-Nadr'dan (ikisi) Ubeydullah b. Ebi Rafi'den, o Ebu Rafi'den" diyerek aynca muttasıl bir senedie de rivayet etmiş bulunmaktadır? 2 Böylelikle hadisteki mürsellik de ortadan kalkmaktadır. İbnu'l-Munkedir'in yaptığı mürsel rivayetlere ise; şahsiyetinin güvenilir3 liği dolayısıyla ilim adamları özellikle itimad edegelmişlerdir? Şafii'nin bu mürsel rivayeti kaydetmesinin sebebi -buna göre- bir taraftan İbnu'l-Munkedir'in güvenilir şahsiyetidir, diğer taraftan hadisin zaten bundan başka muttasıl bir senedie rivayet edilmiş olmasıdır. Burada şunu da hatırlatmadan geçemiyoruz: Hadisteki "karnı tok, rahat koltuğunda oturmuş adam" motifi olumsuzluklanarak kullanılmıştır. Böyle birinin "Bizimle sizin aranızda Allah'ın Kitabı hakem olsun; onda helal bulduğumuzu helal, haram bulduğumuzu haram kabul ederiz." sözlerini söyleyeceği ve böylelikle yalnız Kur' au'ın bağlayıcılığını kabul 32 33 Tirmizi, İlın, 10. Bkz. İbn Hacer, a.g.e., IX, 418-419. Kur'an ve Sünnet Sempozyunıu/127 edeceği şeklindeki muhtevasıyla hadis, Ebu Rafi'den başka, el-Mikdam b. Ma 'dikerib'den35 ve Ebu Hureyre'den36 gelen yollarla da bize ulaşmış 34 bulunmaktadır. Bütün bunlar ise İmam Şafii'nin rivayetini daha da pekiştirmekte; diğer taraftan da bu rivayetler hakkında asgari oranda dahi şüphenin son derece yersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Sünnet'e bağlılık ve Sünnet'in gereğini yerine getirmek hususunda Hz. Peygamber'in (sav) hayatında herhangi bir problem ile karşılaşılması sözkonusu olmamıştır. Ancak Tabi!n Dönemi'nde bu hususta bir takım itirazların, ısrarla birlikte olmasa dahi gündeme geldiği anlaşılmaktadır. Mesela, Abdulah b.Ömer'in İkarnet ve korku hallerinde namazın nasıl Kur'an'da belirtildiği halde sefer namazının açıklanmadığını belirten Ümeyye b. Abdillah'a şunları söylediğini görüyoruz: kılınacağı "-Kardeşimin oğlu! Biz hiçbir şey bilmez halde iken Allah bize Muhammed'i gönderdi. O bakımdan Muhammed'in nasıl hareket ettiğini gördüysek, biz de böylece yaparız. "37 İmran b. Husayn da Sünnetten bir takım bahisler naklederken hazır olanlardan birisi, Kur' an' dan söz etmesini isteyince ona şunları söylemiş­ tir: "-Sen ve senin gibiler Kur'an okuyorsunuz. Bana namazı(n kılınışı), namazda riayet edilmesi gereken hususlar hakkında (Kur'an'a dayanarak) açıklamalar yapabilir misin? Altından, deveden, inek türünden ve çeşitli mallardan zekatın nasıl verileeeğim (Kur'an'dan hareketle) bana anlatabilir misin? Hem senin bulunmadığın yerde ben hazır idim ... " Adam: Ebu Davud, Sünne 5; Tinnizf, İlın 10; İbn Mace, Mukaddime 2, hadis nr. 13; Müsned, VI, 8; et-Taberan!, el-Mu 'cemu'l-Evsaı, Riyad 1415/1995, IX, 305, 389; el-Hakim, el-Masıedrek, Beyrut 1411/1990, I, 191; el-Beyhald, es-Sanenu'l-Kabrli, Beyrut 1414/ 1994, VII, 120. 35 Tinnizf, İlm 10; İbn Mace, Mukaddime 2, hadis nr. 12; Müsned, N, 131-132; Darimf, Mukaddime 49; Darakutn!, Siinen, Beyrut 1413/1993, N, 286, 287; el-Hakim, el-Masıedrek, I, 192; el-Beyhald, es-Sanenu'l-Kübrô., IX, 556, 557. 36 İbn Mtice, Mukaddime 2, hadis nr. 21. 37 Nesô.f, Taksll:u's-SaHit 1; İbn Mtice, İkarnetu's-Salat 73; el-Hakim, el-Müstedrek, I, 388. 34 128/Kur'an ve Sünnet Sempozyumu 11 - Allah ömrünü uzatsın, beni ihya ettin. ıı diyerek ~teşekkür etti. 38 Eyyub es-Sahtiyanl'nin: "Sen bir adama Sünnetten söz edersen, o da: Bunu bir kenara bırak! Bize Kur'an'dan söz et! dediğini görürsen; bil ki o, hem sapıktır, hem saptıncıdır. 1139 sözleri; Sünnete karşı olumsuz tavnn, Tabiın Dönemi'nde ilim meclislerinde dile getirilmeye başlanmış olduğunu göstermektedir. 11 Belli ve sistemli bir yaklaşımın ürünü olmadığı anlaşılan bu örneklerden başka; Şafll döneminde, sistemli bir şekilde Sünnete karşı tavırlar gelişmiş olduğunu görüyoruz. İmam Şafii, el- Umm adlı meşhur eserinin sonunda yer alan 11 Kitabu Cimfu'l-İlm 11 adlı bölümünde önce: 11 Bütün Haberleri Reddeden Taife'nin Görüşlerinin Nakledilmesin adıyla bir başlık açmakta ve böyle bir kanaate sahip bir kimse ile tartışmalarını nakletmektedir. Bütün haberleri reddeden bu kişi ile uzunca tartışmasının neticesinde bu kişi, Şafii'nin ortaya koymuş olduğu delilleri kabul ettiğini ve eski kanaatlerinden vazgeçtiğini ilan etmektedir. 40 Ferdi ve sınırlandınlmış bir çerçeve dahilindeki Sünnet'e bu şekildeki yaklaşımlar; İslam ilim ve mezhepler tarihinden anlaşıldığı kadarıyla za- manla sistemli bir hal kazanmıştır. Bu tür yaklaşım sahibi mezheplerin de çerçevedeki sözlerimizi tamarnlayalım: Şia'nın hakkındaki anlayışına kısaca değinerek, Sünnet'e bakışları onların imarnet kanaatleriyle yakından ilgilidir. görüşleri dolayısıyla bu ashab Şia'nın özellikle İmarniyye koluna göre; Hz. Peygamber'den (sav) sonra vasiyeti gereği Hz. Ali imamete geçme~ hakkına sahipti. Onlara göre; Hz. Ali'ye taraftar olmayan sahabiler -en hafifinden- güvenilir değildirler. O bakımdan Şia, Hz. Ali'ye taraftar olmayanların rivayetlerini kabul etmezler. Onun taraftarlarımn sayısı ise on beşi geçmez. Dolayısıyla bunların dışında kalan ve Hz. Ali'ye taraftar olmayan aslıabclan rivayet edilen Sünnet kabul edilemez. 41 38 el-Hakim, el-Müstedrek, I, 192. el-Hatib e1-Bağdadi, el-Kifaye, Beyrut 1416/1996, s. 31. 40 İmam Şafii, el-Umm, VII, 250-252. 41 Hadim Huseyn İlabibahş, el-Kur'tlııiyyıln, Taif 1409/1989, s. 78-91; es-Sibai, a.g.e., s. 130-131. 39 Kur' an ve Sünnet Sempozyumu/129 Hariciler, çeşitli fırkalan ile şu kanaatİ paylaşırlar: Fitne'den önce bütün ashab adaletli idi. Fakat daha sonra Ali'yi, Osman'ı, Cemel Yakası'na katılanlan, iki hakemi, hakemlik olayını kabul edenleri hep kafir olmuş kabul ederler. Dolayısıyla Fitne'den sonra ashabın büyük çoğunluğunun rivayet ettikleri hadisleri hep reddederler. 42 Mutezile'ye mensup olan ilim adamlarının Sünnet karşısındaki tavır ve tutumlanna gelince; bunlann bu husustaki görüşleri o kadar çeşitlidir ki; mezhebin muayyen bir kanaatmden ziyade şahısların kanaatİ ön plana çıkmaktadır. İşi _sıkı tutanlar; mütevatiriyle alıadıyla Sünnet'e yalan kanşmış olma ihtimalini ileri sürerek, Sünnet'e göre arnelin caiz olmadığını söylerler. Daha ılırolılan daAhad Sünnet'i kısmen red, kısmen de kabul ederler. Özellikle itikadın (Allah'ın görülmesi gibi) tafsili hükümleri hakkında mütevatir olmayan Sünneti kabul etmemek, Mutezile'nin bütün fırkala­ nnca paylaşılan ortak bir kanaattir. 43 Buraya kadarki açıklamalardan çıkanlacak bazı sonuçlar şunlar olabi- lir: 1. Peygamber'in (sav) haber verdiği şekilde, aradan fazla zaman geçmeden -çeşitli etkenierin bir sonucu olarak- Sünnet'e karşı tavırlar görülmeye başlanmıştır. 2. Bu tavırların bazılannın iyi niyete dayalı olduğunu kabul etsek bile, her zaman hayırlı sonuçlar verdikleri söylenemez. 3. Sünnet'e karşı tutumlar, zamanla çeşitli mezheplerin karakteristik belirleyen göstergelerden biri olmuştur. yanlarını 4. Sünnet'e karşı tutumlardan birisi de "Mütevatir de dahil olmak üzere haberlerin tümünü reddetmek" şeklinde ortaya çıkmıştır. 5. Bu tavn temsil edenler, çoğu dönemlerde sadece belli bir azınlık takabul görmüş ve belli bir çevreyi aşamamıştır. Hatta zamanla büsbütün silinmekle karşı karşıya kalmışlardır. rafından 42 43 es-Sibat, a.g.e., s. 130; İlah!bahş, a.g.e., s. 87, 97. es-Sibii1, a.g.e., s. 134-142; İlah!bahş, a.g.e., s. 88-92. 130/K.ur'an ve Sünnet Sempozyumu 6. İlerideki açıklamalanmızdan da ayrıca anlaşılacağı gibi; daha önceki dönemlerde Sünnet'e karşı sergilenen tutumlar, daha sonra ortaya atıl­ mış bulunan görüş ve yaklaşırnlara kaynaklık etmiştir; en azından ilham kaynağı olmuştur. Öncekilerle sonrakilerin niyet farkı sonucu olumlu yönde etkilerneye yeterli olmamıştır. Yani; son birkaç asırda oryantalistlerin iddia ettikleri -sözüm ona- bilimsel(!) sonuçlann malzemesinin büyük bir bölümü; -maalesef- Sünnete karşı belli eğilimleri de bünyelerinde banndıran ve kendilerine işaret ettiğimiz fırkalann çalışmalanndan derlenmiştir. Bu, apaçık bir gerçek olup ayrıca delillendirilmesine ihtiyaç yoktur. İslam Tarihi boyunca konumuz açısından kilometre taşları olabilecek noktalara değinerek; günümüze doğru Sünnete karşı koyucu bir takım yaklaşırnlara değinıneye çalıştık. farklı dozlarda kota Günümüzde Sünnet'in şer'i bir kaynak oluşunun reddedilmesine gelin;. ce; "Sünnet'in tümüyle reddedilmesi" fikri, Hicri XIII. asırda, oryantalist çalışmaların etkisi ile Arap olan ve olmayan ülkelerde görülmeye başlan­ mıştır. XN. asnn başından itibaren organizeli bir şekilde Sünnet'in inkar edilmeye başlandığı Hind-:Pakistan kıtasında Sünnet'i teşni bir kaynak olarak kabul etmemeyi dile getiren ve "Kur' an Ehli" diye kendilerini adlandıran bir takım topluluklar ortaya çıkmıştır. Çünkü bunlar, hüküm çı­ karmak için yalnız Kur'an ile yetinmeyi, Sünnet'i göz önünde bulundurmamayı esas kabul ediyorlardı. 44 Mısır'da Dr. Muhammed Tevfik Sıdk1 (1298-1338); İslam'ın üzerinde yükseldiği iki esasın Kitab ile Nebevi Sünnet olduğunu belirtiyor; Nebev1 Sünnet'i: "Dinde kendisine göre uygulamanın görülegeldiği Peygamber'in yolu" olarak tanımlıyor ve "üzerinde icma edilmemiş Kavll Sünnet'in bunun kapsamına girmediğini" bilhassa belirtiyordu. "Bazı hadler, zekat ve fitre miktarlan, kendilerinden zekat alınacak mallar ve buna benzer Kur'an'ı Kerim'de bulunmayan şeyler de Sünnet'in kapsamına girmez." diyordu.4s 44 İlahlbaşh, a.g.e., s. 8-9. 45 el-Menô.r, X, 140'dan naklen: İlahlbahş, a.g.e., s. 164; Ayrıca bkz. 153-165, Abdülgani Abdülhalık, Hiicciyetu's-Sümıe, çev: Dr. Dilaver Selvi, İstanbul 1996, s. 18. Kur'an ve Sünnet Sempozyumu/131 Türkçe'ye Muhammedi Sünnet'in Aydınlatzlmasz adıyla çevrilen, Mahmud Ebu Reyye'nin Advfiun ale's-Siinneti'l-Muhammediyye adlı eseri; yakın tarihlerde Arap ve İslam ilieminde Sünnete karşı yaklaşım ve şüpheleri en derli toplu bir şekilde ortaya koyan eser olarak görülür. Ancak bu müellifve eseri ilınl bakış açısının altından kalkılamayacak ve tenkidlere uğramıştır. Şöyle ki: "Müellifin yaptığı iktibaslarda ilim ahlakına sığmayacak tarzda tahribatlar yapılmış olması, alın­ tılara bazen kelime ilavelerinde bulunarak, bazen de kelimeleri çıkartınakla anlam kaymalarına yol açması, hadis tekniği bakımından sahih sayılmayan, hatta uydurma oldukları kesin olarak bilinen rivayetlerden deliller getirmesi ve bütün bunlara ilaveten; İslam ümmetinin en hayırlı nesli olarak bilinen sahabe, özellikle de Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas vb. Hakkında edep sınırlarını aşan ifade ve tabiriere yer vermiş olması müellifın güvenilir bir şahsiyet olmayıp eserinde de ilınl bir eserde bulunması gereken objektiflik unsurunun bulunmadığı intibaını vermektedir."46 belgelendirilmiş ağır Gerek kaynaklarını belli bir maksada hizmet edecek türler arasından 48 seçmiş olması47 , gerekse ona yazılan reddiyelerin ciddi bir yekfin tutması , bu eserin maksatlı ve güdümlü olmaktan başka; iln:ll bir haysiyet ve endişe ile yazılmamış olduğunu ortaya koymaktadır. İslam dünyasının batısında Sünnet'e karşı bu yaklaşımlardan sonra bir de İslam dünyasının doğusuna bir göz atalım: Merhum Mevdudi, Hind-Pakistan kıtasında Sünnet'in inkar edilmesinin tarim gelişimi ile ilgili olarak şunları söylemektedir: M. Emin Özafşar, "Muhammedi Sünnet'in Aydınlatılması Üzerine Bir Aydınlatına", c. VI, Ankara 1989, s. 218. 47 es-Siblli, a.g.e., s. 47'de bu kaynaklarını şöylece sınıflandırnıaktadır: 1. Mutezile ileri gelenlerinden nakledilen görüşler, 2. Aşın (gulat) Şia'nın eserlerinde açıkça dile getirdikleri görüşler, 3. Oryaııtalistlerin gerek kendi eserlerinde, gerekse İslam Ansiklopedisi'ııde ortaya attıklan görüşler, 4. Doğru söyledikleri ve gerçekleri araş­ tırdıklan şüpheli olan müelliflerce edebiyat kitaplanııda nakledilen bir takrı:ı hikfı­ yeler, 5. Müellifin uzun yıllardan beri içinde saklı tuttuğu arzu ve eğiliınleri. 48 Ona reddiye yazanlar ve eserleri için bkz. Özafşar, a.g.m., s. 218-219; İlambahş, a.g.e., s. 186-187; Eserinin toplu bir değerlendirmesi için es-Sibru, a.g.e., s. 4-44, 320, 344-346, 464-468. 46 İsliimfAraştmnalar, 132/Kur'an ve Sünnet Sempozyumu "Sünnet'i inldir fitnesi, Hicrl XIII. asnn başlangıcında ortaya çıktı. Bu fitne Mısır'da doğdu, Hindistan'da gelişti. Fitne, Seyyid Ahmed Han ve Mevlevi Çerağ Ali ile başladı. Bunun ileri gelen önderi Mevlevi Abdullah Cegralevi (1870-1918) oldu. Sonra sancağı Ahmeduddin Arnretsen (1861-1936) teslim aldı. Sonra Eslem Ciraceburi (1880-1955) öne atıldı. Son olarak bu hareketi sapıklık sahiline ulaştıran Gulam Ahmed Perviz oldu." 49 "Kur'aniyyfın" diye bilinen hareketin ortaya çıkışının önemli sebeple- rine gelince; 1. Kur'aniyyfın'un ortaya çıkmalan, düşünce ve fikirleri Seyyid Ahmed Han'ın hareketine üye olanıann saçtığı tohumların tabii bir sonucudur. 2. Çeşitli yöntemleriyle sömürgecilik, 3. Bazı İslami gunıplann batıda gelişen bilimsel nazariyelere aldanarak, İslami gerçekleri bunlar ışığında yorumlamaya kalkışmaları, bunları . birbiriyle bağdaştırmaya çalışmalan, 4. Kur'aniyyfın'un tefrikadan rahatsız olmaları ve mezhepleri bir yana bırakarak Kur' an etrafında birleşmenin zonınluluğunu kabul etmeleri. 50 Kur' aniyyfin; Seyyid Ahmed Han'ın ve onun izleyicilerinin tabii. bir sonucu olarak görüldüklerine göre; S. Ahmed Han'ın Sünnet'e dair fikirlerinin oluşum merhalelerini gözden geçirmemiz gerekmektedir: 1. Önce Kur'an'da cennet, cehennem, melek, cin gibi gaybi unsurlan -bazan inkara varan- akli te'villere tabi tuttu. 2. Sünnet'de yer alan cüz'i bazı hususlan inkar etti. 3. Olağanüstü olaylan inkara yeltendi. Hz. İbrahim'in ateşe atılması, Hz. İsa'nın babasız doğması, balığın Hz. Yunus'u yutması gibi. Bunlan istiare ve mecazdır diyerek yorumladı. Sünnet'de zikredilen bu kabilden şeyleri de tabiat kanunianna aykındır, diye kabul etmeyip reddetti. Nakleden: İliih1bahş, a.g.e., s. 99. Anılan bu şahsiyetterin biyografı ve fikirleri için; aynı eser, s. 25-55'e bakılabilir. 50 İliih1bahş, a.g.e., s. 21-24. 49 Kur'an ve Sünnet Sempozyumu/133 4. Rivayetler önceleri sözlü idi. Daha sonra tedvin döneminde aradan uzun bir süre geçtikten sonra kayda geçti. 5. "Sünnet'in tedvininde ortaya çıkan lafızlann ravilere mi, yoksa Hz. Peygamber'e (sav) mi ait olduğu belli değildir. Ravilerin hata etmeleri sonucu doğru methum kaybolmuştur." dedi. 6. Sünnet'den çıkanlan hükümlere tabi olmaya gerek yoktur. 7. Muhaddisler bütün güçleriyle sened'e cline yönelmemişlerdir. eğildikleri halde, metin tenkiimkansız şu şartlan 8. Sünnet'i kabul etmek için bir arada bulunmalan koşmuştur: a-Rivayet edilen hadisin kesinlikle Rasul'ün sözü bilmelidir. b-Ravinin naklettiği patlanabilrnelidir. lafızlann olduğu bizzat Peygamber'in kabul edile- lafızlan olduğu c-Ravilerin lafızlarının, şarihlerinin zikrettikleri rnanalann anlamı taşımamalan gerekir. 51 Hülasa; halen dört ayrı Kur' aniyyfrn sus aralannda ortaktır: dışında fırkası bulunmaktadır. Şu isbir iki hu- 1. Dünya ve Ahiret işlerinde yalnızca Kur'an ile yetinmek 2. Sünnet-i Nebeviyye dinde delil değildir. Onu bu işe karıştırmanın anlamı yoktur. 52 Şimdi de Batı'da Sünnet'e karşı yaklaşımların ve özellikle de konumuzu teşkil eden "Yaşayan Sünnet" teriminin ortaya çıkmasında ve gelişme­ sinde önemli derecede hizmeti geçmiş bazı odak şahsiyetlere ve bu alandaki düşüncelerine değinıneye sıra gelmiş bulunmaktadır: Günümüzde İslam! ilimler ve özellikle hadis üzerinde yapılan oryantalist çalışmaları en büyük çapta etkileyenlerin başında hiç şüphesiz aslen Yahudi olan Macaristanlı Ignaz Goldziher (1850-1921) gelmektedir. İlahibahş, a.g.e., s. 102-1 06; Ayrıca M. M. Şerif editörlüğünde İslam Düşüncesi TariIzi, Abdulhamid ve B. A. Dar, "Sir Seyyid Ahmed Han", c. IV, istanbul 1991, s. 394. 52 İlahibahş, a.g.e., s. 57. 51 134/Kur'an ve Sünnet Sempozyumu Goldziher'e göre İslamiyet, Peygamber (sav) zamanında tebliğ edilerek bir din değildir. Ondan sonra müslümanların kollektif gayretleri sonucunda nisbeten insicaınlı sayılan bir din ortaya çıkanlabil­ ıniştir. Hatta ona göre Kur'an dahi sonraki nesiller tarafından taınaınlana­ bilmiştir. Bu itibarla ona göre bütün rivayetler dinin oluşum sürecinin tarih! senetlerinden ibarettir. 53 tamamlanmış Goldziher'e göre İslam literatüründe "hadis" diye sunulan ınetinlerin Hz. Muharnrned (sav) ile doğrudan bir ilgileri yoktur (Muhaınınedanische Studies, ll, 5). Bunlar sadece siyası çatışmalar ve fırka ihtilaflannda, taraflann kendi görüşlerini Peygamber'in otoritesiyle desteklemek teşebbü­ sünden ibarettir. 54 Hadis ve Sünnet ile ilgili kanaatlerinde Goldziher'in bir ilerleyerek şunlan iddia ettiğini görüyoruz: adım daha Hadis de Sünnet de ilk dönemde Hz. Peygamber'e (sav) has kavramlar Bunlann özellikle onun söz ve davranışlan hakkında kullanıl­ maya başlanınası İslam için bir yenilikti ve bildiğimiz İslam'ın ortaya çı­ kışını hazırlayan en önemli sebepti. Müslümanlar sonradan ithal ettikleri bu anlayışla Hz. Peygamber'in otoritesini kullanmışlar ve kendi arzulanna uygun olanı "din" diye ifade etmişlerdir. Kendi kanaatlerini veya doğru bulduklannı "hadis" şeklinde ifade etmişler, hadis vasıtasıyla da Kur'an'daki birçok hiikınü geçersiz sayınışlardır... Hatta başta Yahudilik ve Hristiyanlık olmak üzere, çeşitli din ve kültürlerden aldıklan fikir ve sözleri değiştirerek Peygaınber'e söyletmiş ve hadis diye rivayet etmiş­ lerdir. 55 Aslında konumu diğer insanlardan farklı olmayan Muhaınıned'e (sav) bu özel konumunu da müslümanlar böylelikle vermiş oluyorlardı. 56 değildi. Görüldüğü gibi, burada daha sonralan Goldziher'den çokça etkilenıniş bulunan Joseph Schacht (1902-1969)'ın kullanıp ifade edeceği "Yaşayan Gelenek (Living Tradition)"in asıl fikri alt yapısı oluşturolmakta ve geriye sadece bunun bir tanım şekline sokulınası kalmaktadır. Tahsin Görgün, "Goldziher lgnaz", DİA, c. XIV, s. 107; es-Sibaf, a.g.e., s. 190. Görgün, a.g.nı., XIV, 107-109. Ayrıca es-Sibai', a.g.e., s. 190-191. 55 Görgün, a.g.m., XIV, 109. Bu fikirlerini savunduğu eseriere de atıflar gösterilmiştir. 56 Aynı yer. 53 54 Kur'an ve Sünnet Sempozyumu/135 Goldziher'in bu fikirlerinin özeti şudur: Sünnet ve Hadis denilen şey, Peygamber'den sonraki ilk asırların bir vakıasıdır. Yaşanmış halidir. Her fırka kendisini haklı kılmak için, evvela esasında olmayan bir "Peygamber Otoritesi" icat edilmiş; arkasından bu fırkalar kendi yaşayış ve kanaatlerini Sünnet eliyle başkalarına karşı savunmuşlardır. J. Schacht, "Yaşayan Gelenek" tabirini İslfun öncesi Arap gelenek ve değerlerinin bir devamı olarak görür. Bu gelenek Peygamber'den sonra ve onun Sünnetinden büyük ölçüde bağımsız olarak ve -zaman zaman ondan üstün bir statüde devam etmiştir. İslam hukukçularımn Şafii'ye isnad edilerek meşrulaştınlmaya çalışılmışsa da- toplumun İslam öncesinden beri süregelen yaşayan geleneğinden başka bir şey değildir. 57 aslında müslümanların J. Schacht'ın icad edip geliştirdiği esaslan ihtiva ettiği söylenebilir: 1. Sahabe, Ta.biin ve "Yaşayan diğerlerinin atalarından Gelenek" kavramımn şu miras yoluyla devraldıkları "Yaşayan Gelenek" fazla değişikliğe uğramarmş; Şam'ye kadar İslam'dan etkilenmemiştir. 2. Sahabe ve Tabll:n'den nakledilen mevkuf ve maktil' haberlerin Peygamberle bir :ilgisi yoktur. 3. Eski ekoller bilinçli olarak bu haberleri kullaruyarlar ve böylece bunları Peygamber hadisleriyle ayın seviyede hatta daha üstün tuttuklanm göstermek istiyorlardı. 4. Klasik ve diğer hadis mecmualannda yer alan ve eski hukuk mezheplerinin "Yaşayan Gelenekler" ine karşı Peygamber'den nakledilen çok sayı­ daki hukuki nitelikli hadisler, Hicn n. asrın ortalanndan itibaren ortaya çıkmıştır. Değinilen eski hukuk ekallerinin bu ortak tavnın Şafii'nin geliştirdiği Sünnet anlayışı tahrip etmiştir. Çünkü o, Sünnet'in yalnızca Peygamber'e kadar ulaşan hadislerle tesbit edileceğini savunmuştur. 58 İ. Hakkı Ünal, "Fazlurrahman'ın Sünnet Anlayışı ve Yaşayan Sünnet Kavramı Üzerine", İslami Araştırmalar, IV, 286-287. Aynca bkz. Fazlurrahman, İslam, çevirenler: Mehmed Dağ-Mehmed Aydın, İstanbull981, s. 57; J. Schacht, İslam Hukukuna Giriş, çevirenler: Meluned Dağ-Abdülkadir Şener, Ankara 1977, s. 26-29, 43-46, 55-58. 58 Ünal, a.g.m., dipnot 11. 57 136/Kur'an ve Sünnet Sempozyumu J. Schacht'ın i.1m1 dayanaktan mahrum bu iddialanmn ciddi tenkidlere hedef olduğunu belirtmekle yetinmek zorundayız. 59 Bu bağlamda Fazlurrahman'ın "Sünnet" ve na getirdiği yorumu hatırlatmaya çalışalım: "Yaşayan Sünnet" kavramı­ Fazlurrahman, Nebev1 Sünnet'i özel bir muhteva ile dolu olmayan genel bir şemsiye kavram olarak görür. .. N eb ev! Sünnet bir kesin kurallar dizisi olmaktan ziyade yön gösteren bir işarettir. Bundan çıkarılacak bir diğer sonuç da ilk müslümanların düşünce hareketinin temelinde "İdeal Sünnet"in yattığı dır. içtihad ve icma', bu Sünnet'in zorunlu olarak tamamlayıcılan ve Sünnet'in tedricen tamamlandığı tarih! aşamalardır. "60 Şimdi burada şunu hatırlatmadan geçemiyoruz: Goldziher, uydurulan hadislerin rivayet edilmeye başlanmasıyla dinin tamamlandığı iddiasım ortaya atıyor. Schacht, Sünnet'in İslam öncesi Arap geleneği dahil olmak üzere; Şa­ :l:llye kadarki "Yaş ayan Gelenek"i ifade ettiğini söylüyor. Fazlurrahman ise; alanı biraz daraltarak ve biraz da dilli bir hüviyet kazandırmak gayesiyle; Sünnet'i ideal bir arayış ile icma' ve içtihad ile tamamlamaya çalışılan bir "yaşayış olarak" ifade etmeye çalışmaktadır. Fazlurrahman'a göre; Hz. Peygamber (sav) hayatın bütün ayrıntılapnı düzenleyen bir hukukçu gibi davranma eğiliminde değildi. Onun örneldiği sadece din ve devletle ilgili önemli politik kararlar ve ahiald ilkeler konusundaydı. 61 Hz. Peygamber'in (sav) örnektiği alanını bu kadar daraltmaya bir de sahih Sünnet'in zaten miktarımn çok az olduğu 62 iddiasım eklersek; geriye Hz. Peygamber'in (sav) örnekliğinden acaba ne kalır? Kısacası Fazlurrahman'a göre; Hz. Peygamber'e (sav) isnad edilerek rivayet edilen Sünnet ya da hadisler; "Yaş ayan Sünnet"in; sadece cüz'! bir M. Mustafa al-A'zam1, İlk Devir Hadis Edebiyatı, İstanbul1993, s. 192-242 özellikle: s. 221-222; Z. İshak el-Ensari, "Hadis Araştırmasında Joseph Schacht'ın Metodunun Tenkidi", Sannetin Dindeki Yeri Sempozyumu Tebliğleri, s. 524. 60 Ünal, a.g.m., s. 286; Fazlurrahman, İslam, s. 69-70. 61 Ünal, aynı yer. 62 Ünal, aynı yer; Fazlurrahman, İslam, s. 70. 59 Kur'an ve Sünnet Sempozyuınu/137 bölümünü teşkil eder. Bu Sünnet, kaynağını geniş ölçüde cemaatin fiili tat- bikatından alır ve bir takım eklemelerle sürekli olarak düzeltilir. İlk İslam toplumu hızla genişleyen bir toplum olarak ahlaki, idari ve hukuki meselelerle karşı karşıya kalmıştı. Bunların çözüme kavuşturulması gerekiyordu ... 63 İşte Fazlurrahman'a göre "Yaşayan Sünnet" budur. Dolayısıyla -ona göre- başta Şafii olmak üzere "Sünnet" adı altında yalnızca hadislerin savunuculuğunun yapılması İslam'ın gelişmeye müsait dinamik yapısını olumsuz yönde etkilemiştir. 64 Türkiye'de de belli vasatları etkisi altına aldığı gözlemlerren bu "Yaşa­ yan Sünnet" anlayışının ve bu anlayışın ortaya çıkarabileceği sonuçlarının inceden ineeye ele alınması gerektiği kanaatindeyiz. 65 Türkiye dışında da bu anlayışın bir takım etkileri görülebilmektedir. 66 Türkiye ve Pakistan'da "Yaşayan Sünnet" denirken özellikle "Ameli Mütevatir"in anlaşıldığını kabul edenler yanında; bazılarının bu "Arneli Te"' vatür"ün dahi ancak Kur' an ve çağın gerekleri ile b ağdaşması şartıyla kabul edilebileceğini iddia etmektedirler. Sahih ve muhkem Sünnet'in Kur' an ile bağdaşmaması mümkün görülgerekleriyle bağdaşması gereğine gelince; çağı ve gereklerini Sünnet'in de üzerinde görmemizi gerektiren nedir, merak edilmeye değmez mi? Bir şeyin çağın gereği olup olmadığını kim, nasıl ve neye göre belirleyecek?... memiştir. Çağın Bu iddianın kabul edilmesi ve böyle bir Sünnet anlayışının dinamik bir unsur olarak alınması halinde; Sünnet'in, dolayısıyla İslam'ın içinde bulunduğu kabın şeklini alacak şekilde sıvılaşacağının bilmem farkında mıdırlar? Bunu göz önünde bulundurduğumuz takdirde daha iyi kavrayabiliyoruz: 63 şu iki gerçeği bir anda Fazlurrahman, a.g.e., s. 69-70. Fazlurrahman, a.g.e., s. 74 vd. 65 Bu yaklaşımın genel bir eleştirisi için bkz. Ebubekir Si:fil, "Fazlurrahman'ın Tarih Boyıınca İslfunl Metodoloji Adlı Eserine Eleştirel Bir Yaklaşım", İsliimf Araştırma­ lar, X, 1, 2, 3, s. 149 vd. 66 Luey M. Safi, "İslam Hukuku ve Toplum", çev: F. Mehveş Keyfull, İsliimf Sosyal Bilimler Dergisi, c. II, sayı 3, s. 15 vd. 64 138/Kur'an ve Sünnet Sempozyumu 1. İmam Şafii'nin ve benzeri ilim adamlannın Hadis ve Sünnet'i tesbit sınırlannı belirleme çalışmalan, onlann fevkalade bir basirete sahip olduklannı göstermektedir. ve 2. Bu şekliyle bir "Yaş ayan Sünnet" modelinin kabulü ve yaygınlaş­ ması karşısında İmam Şafii'nin ve diğer ilim adamlannın hadis çalışma­ lan önemli bir engeldir. İşte kimi zaman İmam Şafii başta olmak üzere muhaddislere karşı budur. takınılan bilinçli ya da şuur altındaki asıl sebeb bizce