Müdürler ve seçmeli dersler Mahmut Toptaş, Milli Gazete Halkının yüzde doksan sekizi Müslüman olan bu ülkede din dersi yıllarca seçmeli olarak kaldı ve okutulmadı. Sene 1966. Konya İslam Enstitüsü'nü bitirmiş, hizmet aşkıyla dolu gencecik bir delikanlı, Ege denizinin kenarında bir ilçeye Din Dersi öğretmeni olarak atanır. Göreve başladığında okul müdürü, Din Dersini seçen öğrenci olmadığından çeşitli hizmetlerde kullanılacağını söyler. Canı sıkılan, çok üzülen bu yerinde duramayan öğretmen, hemen Cuma günleri camide vaaz vermeye başlar. Vazını seven şehir halkı onun etrafında halka olurlar ve nasıl hizmet edilmesi gerektiği konusunda onun emirlerini beklerler. Maddi manevi desteğe hazır olduklarını söylerler. Mücahit öğretmen, bir gün müdür beyin odasına girer ve "Müdür bey, odanızın döşemesi, koltukları, masası çok eski. Eğer benim dediğimi yerine getirirseniz sizin odanızı Başbakan odasından daha konforlu yapacağım" der. Müdür bey: "Nasıl olacak, ben ne yapacağım?" Öğretmen: "Din Dersi seçmeli. Din dersi okumak istemeyen öğrenciler dilekçe versinler, vermeyenler derse girsinler" der. Müdür bey: "Türkiye genelinde seçmeli anlayışı senin dediğin gibi değil" Öğretmen: "Halkın yüzde doksan sekizi Müslüman'sa asıl olan okumaktır, okumak istemeyenler azınlıkta olduğundan asıl onların dilekçe vermesi gerekir." Müdür bey, o günlerde solun en hızlı grubundan olduğundan bu teklifi kabul etmez. İslam Enstitüsü'nde aldığı eğitim ve gazı dağıtamayan öğretmenimiz, bir gün müdürün odasına girer, kapıyı arkadan kilitler ve müdürle baş başa kalır. Nelerin olabileceğini kestiren müdür odada dört döndükten sonra işin ciddiyetini kavrar ve: "Tamam tamam kabul ediyorum" der ve müdür muavini çağrılır. Bir hafta içinde Din Dersi okumak istemeyenler dilekçe versinler. Dilekçe vermeyenler Din Derslerine girecekler anlamında bir ilan kapıya asılır. Halkının içinde gayri Müslim olmadığından istisnasız herkes severek Din Derslerine katılırlar. Hangi derste Ezan okunmaya başlarsa sınıfın tamamı, öğretmenler beraber camiye giderler ve tatbiki olarak dersi tamamlarlar. Öğretmen ve öğrencilerin camiye gidişini muaviniyle beraber seyreden müdür: "Bunun Bakanlıkta böyyük bir adamı olmasa bunu yapamaz" diyerek hem kendinin hem muavininin gözünü korkutur. Bugün hâlâ o şehir, o günlerde Din Dersi alanların etkisi altındadır. 1984 yılında o öğretmeni ben aradım ve buldum. Nerede bulduğumu zannedersiniz? "Aman etliye sütlüye karışmayayım, ayıya dalanmamak için çalıyı dolanayım, eğeyim başımı, alayım maaşımı" diyenlerin cevabı ayrı olacaktır, "Benim olduğum yerde yanlışa, zulme, ihanete yer yoktur. Tek başıma da olsa gücüm oranında engellemeye çalışırım" diyenlerin cevabı ise başkadır. Birçok öğretmenin hayal bile edemeyeceği bir makama eğilmeden yükselmiş. 12 Eylül 1980'de makamını bir alt tarafa indirirlerken itibarını yükseltmişler. Kanunların, yönetmeliklerin, genelgelerin tamamını bu milletin dinine, ahlakına, kültürüne uygun olacak şekilde uygulamış, uygulatmış ve alnının akıyla en üst makamdan emekli olmuş. Müslüman olduğunu komşularına, iş arkadaşlarına bile çaktırmayan, kapalı hanımını açan, beş kuruşluk maaşın kölesi olan ve hanımın gözünde bile değeri olmayan adamlara, Myanmar'dakinden daha fazla acıyınız.