– — ˜ ™ – — ˜ ™ – — ˜ ™ – — ˜ ™ – — ˜ ™

advertisement
MÜÞTEBÝH
410; Ýbn Battûta, III, 235; IV, 152; Horst, s.
38).
BÝBLÝYOGRAFYA :
Buhârî, “Zekât”, 68; Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-ƒarâc (nþr. Muhibbüddin el-Hatîb), Kahire 1396, s.
120; Taberî, TârîÅ (Ebü’l-Fazl), VIII, 49, 142, 167;
IX, 20; Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, el-Vüzerâß (nþr.
Hasan ez-Zeyn), Beyrut 1990, s. 80, 182-183;
Muhammed b. Hüseyin el-Beyhaký, TârîÅ (nþr. Kasým Ganî – Ali Ekber Feyyâz), Tahran 1375, s. 121122, 145-146, 158-161, 230, 241-242, 254-259,
272, 318, 390-391, 487-491, 600, 646-648; Nizâmülmülk, Siyâsetnâme (Köymen), s. 79; Mahzûmî, el-Müntešå min Kitâbi’l-Minhâc fî £ilmi Åarâci Mý½r (nþr. Cl. Cahen), Kahire 1986, s. 35, 6162; Muhammed b. Müeyyed, et-Tevessül ile’t-teressül (nþr. Ahmed Behmenyâr), Tahran 1315, s.
119-121; Ýbnü’l-Cevzî, el-Munta¾am (Atâ), X, 265,
369, 470, 473; Ýbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I-XIII, tür.yer.;
Bündârî, Zübdetü’n-Nu½ra, s. 124, 179-180; Ebû
Þâme el-Makdisî, Kitâbü’r-Rav²ateyn, I, 205; Ýbn
Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye: Selçukname (trc.
Mürsel Öztürk), Ankara 1996, II, 35, 169; Þemseddîn-i Sirâc Afîf, TârîÅ-i Fîrûz Þâhî (nþr. M. Vilâyet Hüseyin), Kalküta 1891, s. 409-410; Ýbn
Battûta, er-Ri¼le (nþr. Abdülhâdî et-Tâzî), Rabat
1417/1997, III, 235; IV, 152; Ali b. Muhammed
el-Huzâî, TaÅrîcü’d-delâlâti’s-sem£iyye (nþr. Ahmed M. Ebû Selâme), Kahire 1401/1981, s. 581584; Kalkaþendî, Øub¼u’l-a£þâ (Þemseddin), IV,
13, 30, 62; V, 427; XIII, 138; XIV, 181; Uzunçarþýlý, Medhal, s. 89, 92, 218, 371; E. Lévi - Provençal, Histoire de l’Espagne musulmane, Paris
1950, III, 40; Spuler, Ýran Moðollarý, s. 308; H.
Horst, Die Staatsverwaltung der Grosselð†qen
und ƒorazm•åhs: 1038-1231, Wiesbaden 1964,
s. 6, 38-39, 50; V. V. Barthold, Ýslâm Medeniyeti Tarihi (izah, düzelme ve ilâvelerle trc. M. Fuad
Köprülü), Ankara 1977, s. 121-122; F. Lokkegaard, Islamic Taxation in the Classic Period, Lahore 1979, s. 149, 180; Ramazan Þeþen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, Ýstanbul 1983,
s. 159, 174-175; Celal Yeniçeri, Ýslâm’da Devlet
Bütçesi, Ýstanbul 1984, s. 132-136; Osman Turan,
Türkiye Selçuklularý Hakkýnda Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 21-22, 62; Güller Nuhoðlu,
Beyhaki Tarihine Göre Gaznelilerde Devlet Teþkilâtý ve Kültür (doktora tezi, 1995), ÝÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü, s. 294; Ârif Abdülganî, TârîÅu
ümerâßi’l-Medîneti’l-münevvere, Dýmaþk 1996,
s. 136; Abdülkerim Özaydýn, Sultan Berkyaruk
Devri Selçuklu Tarihi (485-498/1092-1104), Ýstanbul 2001, s. 200-201; M. Altay Köymen, Selçuklu Devri Kaynaklarýna Dâir Araþtýrmalar I:
Büyük Selçuklu Ýmparatorluðu Devrine Ait
Münþeât Mecmualarý, DTCFD, VIII/4’ten ayrý basým (1951), s. 537-634; C. E. Bosworth, “Musrif”,
EI 2 (Ýng.), VII, 678-679; J. Burton-Page, “Musrif”,
a.e., VII, 679-680.
ÿMustafa Sabri Küçükaþcý
–
—
MÜÞRÝK
˜
(bk. ÞÝRK).
–
™
—
MÜÞTAK
˜
(bk. ÝÞTÝKAK).
™
–
—
MÜÞTAKZÂDE EDHEM EFENDÝ
˜
(bk. EDHEM EFENDÝ, Müþtakzâde).
–
™
—
MÜÞTEBÝH
( ‫) א‬
˜
Aralarýnda
anlam ve üslûp benzerliðinin
bulunduðu âyetler için kullanýlan
tefsir usulü terimi.
™
Sözlükte “birbirine benzemek; þüphe etmek” anlamýndaki iþtibâh masdarýndan
türeyen müþtebih kelimesi “benzeyen, hakkýnda þüpheye düþülen þey” demektir. Müþtebih Kur’an’da bir yerde (el-En‘âm 6/99)
“birbirine benzeyen” mânasýnda, hadislerde ise müþtebihle birlikte ayný kökten farklý
kelimeler yine sözlük anlamýnda geçmektedir.
Tefsir ilminde müþtebih kelimesi, genellikle çoðul þekliyle (müþtebihât) âyetlerin
lafýz ve mâna yönünden benzerliðini ifade etmek için kullanýlýr. Kur’an’da anlam ve
lafýz benzerliði bulunan bazý âyetler muhtelif þekil, üslûp ve ifadelerle deðiþik yerlerde geçmekte olup baþlýcalarý þunlardýr:
a) Benzer âyetlerden birine ait bir bölümün veya bir kelimenin farklý üslûp ve ifadeyle bir yerde âyetin baþýnda, diðer yerde sonunda gelmesi: “Þehrin kapýsýndan
secde ederek girin ve ‘hitta’ (baþlýca dileðimiz affedilmektir) deyin” meâlindeki âyetin (el-Bakara 2/58) müþtebihi, “Hitta deyin ve þehrin kapýsýndan secde ederek girin” âyetidir (el-A‘râf 7/161). b) Müþtebih
olan iki âyetteki bir kelimenin bir âyette
harf veya kelime ziyadesiyle gelirken diðerinde ziyade olmadan gelmesi: “Ýnkâr edenleri, evet onlarý ister uyar ister uyarma, onlar için birdir” âyetiyle (el-Bakara 2/6), “Onlarý ister uyar ister uyarma, onlar için birdir” meâlindeki âyet (Yâsîn 36/10). c) Birbirine benzer âyetlerde bir kelimenin mârife / nekre, müfret / cemi, idgamlý / idgamsýz gibi farklýlýklarla geçmesi (Tâcülkurrâ el-Kirmânî, s. 19-20; Ebü’l-Ferec Ýbnü’l-Cevzî, s. 376-477; Süyûtî, el-Ýtšån, III,
304). Bazý müellifler bu þekilde tekrarlanan benzer âyetleri yorum yapmaksýzýn
bir araya toplarken bazýlarý aralarýndaki þekil ve üslûp farklýlýklarýnýn sebepleri üzerinde durmuþlardýr (Tâcülkurrâ el-Kirmânî, s. 19-20; Aydýn, s. 29-121).
Ýbnü’l-Cevzî Fünûnü’l-efnân’da “Ebvâbü’l-müteþâbih”, Zerkeþî el-Burhân’da (I,
112-155) “Ýlmü’l-müteþâbih”, Süyûtî el-Ýtšån’da (III, 304-308) “el-Âyâtü’l-müþtebi-
hât” baþlýklarý altýnda lafýz ve anlam itibariyle birbirine benzeyen âyetler ve bunlar
arasýndaki iliþkileri ele almýþlardýr. Bu konuda yazýlan müstakil eserlere ise genellikle “Müteþâbihü’l-Kur’ân” adý verilmiþtir.
Halbuki müteþâbih kavramý usul âlimleri
tarafýndan muhkemin zýddý olarak kullanýlmaktadýr. Abdülkadir Ahmed Atâ, Tâcülkurrâ el-Kirmânî’nin el-Burhân fî tevcîhi müteþâbihi’l-Æurßân adlý eserinin
(Beyrut 1986) ilk baskýsýný böyle bir yanlýþ
anlamayý önlemek için Esrârü’t-tekrâr fi’lÆurßân adýyla neþretmiþtir (Kahire 1978).
Ali b. Hamza el-Kisâî’nin Müteþâbihü’lÆurßân’ý (Trablus 1402/1982) lafzî benzerliklerle ilgilidir.
BÝBLÝYOGRAFYA :
Râgýb el-Ýsfahânî, el-Müfredât, “þbh” md.; Lisânü’l-£Arab, “þbh” md.; Tâcü’l-£arûs, “þbh” md.;
Mustafavî, et-Ta¼š¢š, VI, 7-13; Müsned, V, 55;
Buhârî, “Îmân”, 48, “Büyû.”, 2; Muhammed b.
Uzeyz es-Sicistânî, øarîbü’l-Æur ßân (nþr. M. Edîb
Abdülvâhid Cemrân), [baský yeri yok] 1995, s. 3;
Tâcülkurrâ el-Kirmânî, el-Burhân fî tevcîhi müteþâbihi’l-Æur ßân (nþr. Abdülkadir Ahmed Atâ),
Beyrut 1986, s. 19-20; Ebü’l-Ferec Ýbnü’l-Cevzî,
Fünûnü’l-efnân fî £uyûni £ulûmi’l-Æur ßân (nþr.
Hasan Ziyâeddin Itr), Beyrut 1408/1987, s. 376487; Zerkeþî, el-Burhân, I, 112-155; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nþr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Medine
1972, II, 329-334; a.mlf., el-Ýtšån (nþr. Saîd elMendûh), Beyrut 1416/1996, II, 304-308; Þevkânî, Keþfü’þ-þübühât £ani’l-müþtebihât, Beyrut
1930, s. 5-15; Ahmed Davudoðlu, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Þerhi, Ýstanbul 1978, VIII, 45284531; Ýsmail Cerrahoðlu, Tefsir Usûlü, Ankara
1979, s. 133; Abdullah Aydýnlý, Hadis Istýlahlarý
Sözlüðü, Ýstanbul 1987, s. 117-120; Muhammed
Aydýn, Kur’ân-ý Kerîm’de Lafzî Müteþâbihler, Ýstanbul 1998.
ÿHasan Keskin
–
—
MÜÞTEBÝH
( ‫) א‬
Ýsim, nisbe,
lakap veya künyelerinin
yazýlýþý ayný, okunuþu farklý olduðu için
karýþtýrýlan râviler hakkýnda
kullanýlan bir terim.
˜
™
Þübhe kökünün “iftiâl” kalýbýndan türeyen müþtebih kelimesi hadis terimi olarak
þahýslarýn isim, nisbe, lakap ve künyelerinin veya baba adlarýnýn yazýlýþlarýnýn ayný
veya benzer, okunuþlarýnýn farklý olmasý
sebebiyle meydana gelen karýþýklýðý ifade
eder. Ayný kökten gelen müteþâbih de bu
anlamda kullanýlmakla birlikte fazla yaygýnlýk kazanmamýþtýr. Genel olarak müþtebih, mü’telif ve muhtelif ile müttefik ve
müfterikin karýþýmýndan meydana gelen
isimlerin okunuþuyla ilgili problemleri konu alýr. Müþtebih isimlerin doðru olarak
169
MÜÞTEBÝH
tesbit edilmesiyle okuma yanlýþlýklarý, iki
ayrý râvinin ayný kiþi sanýlmasý ve dolayýsýyla biri zayýf diðeri güvenilir iki râvinin rivayetlerinin birbirine karýþtýrýlmasý önlenmiþ
olur (ayrýca bk. MÜ’TELÝF ve MUHTELÝF;
MÜTTEFÝK ve MÜFTERÝK).
Müþtebihte karýþýklýk, daha çok isimdeki harflerin benzer ya da birbirine yakýn olmasý sebebiyle yanlýþ okunmasýndan, hatalý yazýlmasýndan veya telaffuz farkýnýn
ayýrt edilememesinden kaynaklanýr. Bu
yönüyle müþtebih tashîf ve tahrîf ile yakýndan ilgilidir. Yazýda noktalama sisteminin
henüz tam uygulanmadýðý ilk dönemlerde
hadisi hocadan duyarak deðil bir kitaptan
nakleden veya ilim meclisinde uzakta oturmasý yüzünden hocadan yanlýþ duyan râvilerin bu tür hatalara daha çok düþtüðü
bilinmektedir. Bununla birlikte farklý bölgelerdeki belde, meslek ve þahýs isimlerinin doðru okunuþu ancak duyarak öðrenilebileceði için bunlarý yazýlý bir metinden
nakleden râviler zaman zaman yanlýþ okuma ve nakletme hatasýna düþmüþlerdir.
Arap kabileleri arasýndaki lehçe farklarý da
bazý isimlerin deðiþik þekillerde okunmasýna sebep teþkil etmiþtir. Hadis âlimleri
bu karýþýklýklarý önlemeye ve yapýlan hatalarý gidermeye gayret etmiþler, ilmî seyahatlerinde bir yandan hadisleri derlerken öte yandan uðradýklarý kasaba ve þehirlerde yaþamýþ râvilerin adlarýnýn doðru
telaffuzunu belirlemeye çalýþmýþlardýr. Ayrýca hadis ilminde râvi adlarýnýn hatalý okunmasý ayýp sayýldýðýndan müþtebih konusu
hadis talebelerinin ilk öðrenmesi gereken
hususlardan biri kabul edilmiþtir. Ricâl ilminin kurucusu olan Þu‘be b. Haccâc’dan
itibaren konu üzerinde önemle durulmuþ,
talebeleri Þu‘be’yi bazý râvi adlarýný karýþtýrdýðý için eleþtirmiþ, Ýbn Ebû Hâtim de
Buhârî’nin et-TârîÅu’l-kebîr’de bazý râvi
isimlerinde hatalar yaptýðýný ileri sürerek
ünlü bir hadis âlimi olan babasý Ebû Hâtim
er-Râzî’den yaptýðý nakillerle bunlarý düzeltmiþtir. Hasan b. Abdullah el-Askerî,
Kur’ân-ý Kerîm’in ve hadislerin yazýlýþý sýrasýnda yapýlan hatalarla bu hatalarý nesilden nesile aktaranlara dair kaleme aldýðý Ta½¼îfâtü’l-mu¼addi¦în fî ³arîbi’l-¼adî¦ adlý eserinde hatalý þekilleri ve bunlarýn doðrularýný göstermiþtir.
Müþtebihi hadis usulünün bir konusu
olarak ilk defa Hâkim en-Nîsâbûrî “müteþâbih” adýyla ele almýþ ve bu terimi isim,
künye ve nisbelerle ilgili her tür benzerlikten kaynaklanan yanlýþ okumalar için kullanmýþtýr. Bu tür hatalarý ve bundan kaynaklanan karýþýklýklarý yedi kýsýmda inceleyen Hâkim ilk beþ kýsýmda kabileler, belde170
ler, isimler, künyeler ve mesleklerle ilgili
benzerlikleri, altýncý kýsýmda sadece birer
râvisi bulunan, isim ve künyeleri benzeyen râvileri, yedinci kýsýmda da ayný tabakadan olup isimleri ve baba adlarý benzeyen râvileri söz konusu etmiþtir (Ma£rifetü £ulûmi’l-¼adî¦, s. 221-238). Daha sonra
Ýbn Mâkûlâ müþtebihi, mü’telif ve muhtelifle müttefik ve müfterikin ve diðer isimlerin okunuþuna iliþkin karýþýklýklarý içine
alacak þekilde bir üst terim olarak incelemiþtir. Nitekim konunun en kapsamlý kitaplarýndan biri olan el-Ýkmâl adlý eserini
(DÝA, XXII, 30) müþtebih isim, nisbe, künye ve lakaplarý açýklamak amacýyla kaleme
almýþtýr (el-Ýkmâl, I, 2). Ýbnü’s-Salâh, mü’telif ve muhtelifle müttefik ve müfteriki
iki ayrý baþlýk altýnda inceledikten sonra
müþtebih veya müteþâbih þeklinde bir adlandýrma yapmadan bu iki bölümün özelliklerini isminde toplayan þahýslara dair yeni bir bölüm açmýþ ve Hatîb el-Baðdâdî’nin TelÅî½ü’l-müteþâbih fi’r-resm adýyla güzel bir eser telif ettiðini söylemiþtir
(£Ulûmü’l-¼adî¦, s. 365). Hatîb’in kitabýndan dolayý sonradan gelen bazý usulcüler
bu bölüme “müteþâbih” ismini vermiþ (Süyûtî, II, 329), Ýbnü’s-Salâh’ýn “Kendi isimleri ve nesepleri müteþâbih, ancak baba ve
oðul adlarýnýn yer deðiþtirdiði râvileri -Yezîd b. Esved ve Esved b. Yezîd gibi- tanýma”
baþlýðýyla ele aldýðý bölümü Þemseddin esSehâvî “müþtebih - maklûb” diye isimlendirmiþtir (Fet¼u’l-mu³¢¦, III, 290).
Adlarýn birbirine benzemesinden kaynaklanan karýþýklýklar þahsýn isminde, künyesinde, nisbesinde, baba adýnda ve kendi adýyla baba adýnýn takdim- tehirinde olmak üzere beþ yerde görülür. 1. Ýsimlerinin yazýlýþý ile okunuþu ayný olan þahýslarýn
baba adlarýnýn yazýlýþý ayný, okunuþu farklý
olabilir. Bu türe misal olarak Muhammed
b. Akýl ile Muhammed b. Ukayl, Eyyûb b.
Beþîr ile Eyyûb b. Büþeyr ve Abdullah b.
Bahîr ile Abdullah b. Buhayr’i zikretmek
mümkündür. Ýsimlerdeki harflerin birbirine benzemesi ve harflerde küçük bir deðiþikliðin meydana gelmesi de iki ismin karýþtýrýlmasýna yol açabilir. Muhammed b.
Sinân ile Muhammed b. Seyyâr, Ahmed b.
Süleyman b. Sâlim ile Ahmed b. Selmân b.
Sâlim, Muhammed b. Huneyn ile Muhammed b. Cübeyr, Abdullah b. Müneyn ile
Abdullah b. Müneyr, Sevr b. Zeyd el-Kelâî
ile Sevr b. Yezîd el-Kelâî, Abdullah b. Zeyd
ile Abdullah b. Yezîd, Eyyûb b. Yesâr ile
Eyyûb b. Seyyâr bu türün örnekleridir. 2.
Baba adlarý ayný olduðu halde isimlerinin
yazýlýþý benzer, okunuþu noktalama veya
yakýn harf deðiþikliði sebebiyle farklý ola-
bilir. Hz. Ali’den hadis rivayet eden Þüreyh
b. Nu‘mân ile Buhârî’nin hocasý Süreyc b.
Nu‘mân’ýn adlarý buna misaldir. Ayrýca Abbas b. Velîd ile Ayyâþ b. Velîd, Ahmed b.
Hüseyin ile Ahyed b. Hüseyin, Amr b. Zürâre ile Ömer b. Zürâre, Ubeydullah b. Ebû
Abdullah ile Abdullah b. Ebû Abdullah,
Muarrif b. Vâsýl ile Mutarrif b. Vâsýl da bu
türün örnekleridir. Baba adlarý bilinmeyip
kendi adlarý yazýlýþ bakýmýndan benzer,
okunuþ bakýmýndan farklý, nisbeleri de ayný olan Hanân el-Esedî ile Hayyân el-Esedî gibi isimler de böyledir. 3. Ýsimleri ayný
olmakla birlikte nisbelerinin yazýlýþý ayný,
okunuþu farklý olabilir. Muhammed b. Abdullah el-Muharrimî ile Muhammed b. Abdullah el-Mahremî bunun örneðidir. Birincisi Baðdat’ýn mahallesi olan Muharrim’e,
ikincisi sahâbî Mahreme b. Nevfel’e nisbet edilmiþtir. Künyesi ayný olup nisbesi
yazýlýþ itibariyle ayný, okunuþ bakýmýndan
farklý olan isimler de bu kapsama girer.
Ebû Amr eþ-Þeybânî ile Ebû Amr es-Seybânî gibi. 4. Nisbeleri ayný, künyeleri yazýlýþ
itibariyle benzer, okunuþ bakýmýndan farklý olabilir. Ebü’r-Ricâl el-Ensârî ile Ebü’rRahhâl el-Ensârî ve Ebû Bekir b. Ebû Hasme ile Ebû Bekir b. Ebû Hayseme buna örnektir. 5. Karýþýklýk bazan iki râviden birinin adýnýn diðerinin baba adýyla ayný olmasý ve bunlarýn takdim tehir edilerek okunmasý þeklinde olur. Müþtebih - maklûb denen bu türde yazýlýþ ve okunuþ bakýmýndan bir farklýlýk bulunmamakla birlikte
isimlerin takdim ve tehirinden kaynaklanan bir karýþýklýk söz konusudur. Tâbiîn
âlimlerinden Velîd b. Müslim ile çaðdaþý
Müslim b. Velîd buna örnektir. Nitekim
Buhârî et-TârîÅu’l-kebîr’de bu iki ismi
birbirine karýþtýrmýþ, Ýbn Ebû Hâtim de
bunu tashih etmiþtir. Esved b. Yezîd ile
Yezîd b. Esved, Abdullah b. Yezîd ile Yezîd b. Abdullah ve Eyyûb b. Seyyâr ile Yesâr b. Eyyûb gibi isimler arasýndaki takdim ve tehir de böyledir. Hatîb el-Baðdâdî’nin Râfi£u’l-irtiyâb fi’l-mašlûb mine’lesmâß ve’l-elšåb adýyla bir eser kaleme
aldýðý zikredilir.
Literatür. Müþtebih konusunda yazýlan
ilk müstakil eserin Endülüslü âlim Ýbnü’lFaradî’nin Müþtebihü’n-nisbe (el-Müþtebeh [el-Müteþâbih]) fî esmâßi ruvâti’l-¼adi olduðu kaynaklarda belirtilir. Onun
çaðdaþý Abdülganî el-Ezdî de Müþtebihü’n-nisbe adýyla bir eser kaleme almýþ
(nþr. Muhammed Muhyiddin el-Ca‘ferî, Allahâbâd 1327, müellifin el-Müßtelif ve’lmuÅtelif ’i ile beraber; nþr. Abdülmuhsin
Zeynebî, baský yeri yok, 1909) ve burada
nisbeleri müþtebih olanlarý, βâ¼u’l-iþkâl
MÜÞTEREK
fi’r-ruvât’ta (Sezgin, I, 224) isimleri müþtebih olanlarý toplamýþ, Ýbn Hacer el-Askalânî Müþtebihü’n-nisbe’ye Tav²î¼u’lMüþtebih ismiyle bir zeyil yazmýþtýr. Ebü’lMehâsin el-Hüseynî de bunun için e×-¬eyl
£alâ Müþtebihi’n-nisbe adýyla bir zeyil kaleme almýþtýr. Daha sonra Ebü’l-Fazl Ubeydullah b. Abdullah b. Ahmed el-Herevî elMu£cem fî müþtebihi esâmi’l-mu¼addi¦în adýyla bir eser telif etmiþtir (nþr. Nazar Muhammed el-Fâryâbî, Riyad 1411/
1990; Ýbrâhim es-Samerrâî, bu eserin neþrinde yapýlan hatalarý “Ma.a’l-Mu.cem fî
müþtebihi esâmi’l-muhaddiþîn li-Ebi’l-Façl
el-Herevî” adlý makalesinde göstermiþtir.
bk. MMLAÜr., sy. 49 [1995], s. 11-26). Ko-
nuya dair en güzel eserlerden biri, Hatîb
el-Baðdâdî’ye ait TelÅî½ü’l-müteþâbih fi’rresm ve himâyetü mâ eþkele minhü £an
bevâdiri’t-ta½¼îf ve’l-vehm’dir (DÝA, XVI,
457). Alâeddin Ýbnü’t-Türkmânî’nin MuÅta½aru TelÅî½i’l-müteþâbih adýyla (Brockelmann, GAL, I, 401; Suppl., I, 564) ihtisar edip bazý bilgiler eklediði bu esere yine
Hatîb el-Baðdâdî Tâlî TelÅî½i’l-müteþâbih ismiyle bir zeyil yazmýþ (nþr. Ebû Ubeyde Meþhûr b. Hasan – Ebû Huzeyfe Ahmed eþ-Þukayrat, I-II, Riyad 1417/1997),
Süyûtî bunu ƒulâ½atü’l-Kitâbi’t-Tâlî li’tTelÅî½ adýyla özetlemiþ ve bazý ilâveler
yapmýþ, ardýndan bu eserini Tu¼fetü’nnâbih bi-TelÅî½i’l-müteþâbih ismiyle ihtisar etmiþtir (Keþfü’¾-¾unûn, I, 375). Hatîb’in, râvilerin baba adlarýnýn baþýnda
“ebû” lafzýnýn bulunup bulunmamasýna
göre (Süleyman b. Mugýre ile Süleyman b.
Ebû Mugýre gibi) kaleme aldýðý øunyetü’lmültemis fî î²â¼i’l-mültebis adlý bir çalýþmasý da bulunmaktadýr (nþr. Nazar Muhammed el-Fâryâbî, Küveyt 1413; nþr. Yahyâ b. Abdullah el-Bekrî eþ-Þehrî, Riyad
1422/2001). Ayrýca Abdullah b. Yûsuf elCürcânî el-Mu£cem fi’l-müþtebih (Ýbn Nâsýrüddîn, neþredenin giriþi, I, 27), Zemahþerî el-Müþtebih (Müteþâbihü esâmi’r-ruvât) (Zehebî, A£lâmü’n-nübelâß, XX, 156),
Hâzimî el-Fay½al fî müþtebihi’n-nisbe
(Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Hadis, nr. 530),
Ebü’l-Ferec Ýbnü’l-Cevzî el-Mu¼teseb fî
(müþtebihi)’n-neseb (Hediyyetü’l-£ârifîn, I,
522), Ýbnü’l-Mufaddal Müteþâbihü’l-esmâß ve’l-ensâb (Ýbn Nâsýrüddin, I, 489),
Ýbn Nukta Müþtebihü’n-nisbe (Brockelmann, GAL, I, 435) adlý eserleri telif etmiþlerdir. Müþtebih konusunun önemli çalýþmalarýndan biri de Zehebî’nin el-Müþtebih fi’r-ricâl esmâßühüm ve ensâbühüm
isimli kitabýdýr (nþr. P. de Jong, Leiden 1863,
1881; nþr. Ali Muhammed el-Bicâvî, I-II, Kahire 1962). Ýbn Râfi‘in de ¬eylü Müþtebi-
hi’n-nisbe adlý küçük bir çalýþmasý vardýr
(nþr. Selâhaddin el-Müneccid, Beyrut 1394/
1974, 1396/1976, 1986). Bu alandaki önemli eserlerden biri de Ýbn Hacer el-Askalânî’nin Teb½îrü’l-müntebih bi-ta¼rîri’l-Müþtebih’idir (nþr. Ali Muhammed el-Bicâvî –
Muhammed Ali en-Neccâr, I-IV, Kahire
1383-1386; Kahire 1967; Delhi - Mekke
1406). Ýbn Hacer bu çalýþmasýnda Zehebî’nin eserini esas almakla birlikte kelimelerin okunuþunu harflerle tesbit etmiþ,
ek bilgiler vermiþ, Zehebî’nin eksik býraktýðý hususlarý tamamlamýþ ve eseri alfabetik olarak düzenlemiþtir. Kasým b. Kutluboða ile Ýbn Hacer’in torunu Yûsuf b. Þâhîn esere birer hâþiye yazmýþlardýr. Müþtebih konusunun en kapsamlý çalýþmasý
ise Ýbn Nâsýrüddin’in Tav²î¼u’l-Müþtebih fî ²ab¹ý esmâßi’r-ruvât ve ensâbihim ve elšåbihim ve künâhum adlý eseridir (nþr. Þuayb el-Arnaût, I-VI, Beyrut
1403/1982; nþr. Muhammed Naîm el-Araksûsî, I-X, Beyrut 1414/1993). Müellif burada daha önceki müelliflerin yanlýþlarýný göstermiþ, Zehebî’nin hatalarýna ise buradan
ihtisar ettiði el-Ý£lâm bi-mâ vaša£a fî
Müþtebihi’×-¬ehebî mine’l-evhâm’da
iþaret etmiþtir (Medine 1407/1987).
Müþtebih konusunda ayrýca þu eserleri
de zikretmek gerekir: Ýsmâil b. Hibetullah
el-Mevsýlî, et-Temyîz ve’l-fa½l beyne’lmüttefiš fi’l-Åa¹¹i ve’n-nuša¹i ve’þ-þekl
(nþr. Abdülhafîz Mansûr, Libya 1983) ve
Müþtebihü’n-nisbe (Zehebî, A£lâmü’nnübelâß, XXIII, 319); Ebü’l-Alâ Muhammed
b. Ebû Bekir el-Faradî, Müþtebihü’n-nisbe (βâ¼u’l-meknûn, II, 486); Ebîverdî, elMuÅtelif ve’l-müßtelif fî müþtebihi esmâßi’r-ricâl (nþr. Mustafa Cevâd, Baðdat
1377/1957; Beyrut 1406/1986, Ýbnü’s-Sâbûnî’nin Tekmiletü Ýkmâli’l-Ýkmâl ’i ile birlikte); Ýbnü’l-Mülakkýn, βâ¼u’l-irtiyâb fî ma£rifeti mâ yeþtebihü ve yete½a¼¼afü mine’l-esmâß ve’l-ensâb (DÝA, XXI, 151); Ýbn
Hatîbüddehþe, Tu¼fetü ×evi’l-ereb fî
müþkili’l-esmâß ve’n-neseb (nþr. Traugott
Mann, Leiden 1905); Abdülkerîm b. Veliyyüddin, Müzîlü’l-iþtibâh fî esmâßi’½-½a¼âbe (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr.
1710).
BÝBLÝYOGRAFYA :
Hasan b. Abdullah el-Askerî, Ta½¼îfâtü’l-mu¼addi¦în (nþr. Ahmed Abdüþþâfî), Beyrut 1408/
1988, s. 105-316; Hâkim en-Nîsâbûrî, Ma£rifetü
£ulûmi’l-¼adî¦ (nþr. Seyyid Muazzam Hüseyin),
Haydarâbâd 1935 ^ Medine - Beyrut 1397/1977,
s. 221-238; Ýbn Mâkûlâ, el-Ýkmâl, Beyrut 1411/
1990, I, 1-3; Ýbnü’s-Salâh, £Ulûmü’l-¼adî¦ (nþr.
Nûreddin Itr), Dýmaþk 1986, s. 358-369; Nevevî,
Ýrþâdü ¹ullâbi’l-¼ašåßiš (nþr. Nûreddin Itr), Beyrut 1411/1991, s. 230-232; Bedreddin Ýbn Ce-
mâa, el-Menhelü’r-revî fî muÅta½ari £Ulûmi’l-¼adî¦i’n-nebevî (nþr. Muhyiddin Abdurrahman Ramazan), Dýmaþk 1406/1986, s. 129; Zehebî, A£lâmü’n-nübelâß, XVII, 178; XX, 156; XXIII, 319;
a.mlf., el-Müþtebih (nþr. Ali M. el-Bicâvî), Kahire
1962, neþredenin giriþi, I, 1-2; Ýbnü’l-Mülakkýn, elMušni £ fî £ulûmi’l-¼adî¦ (nþr. Abdullah b. Yûsuf
el-Cüdey‘), Ýhsâ 1413/1992, II, 622-625; Ýbn Nâsýrüddin, Tav²î¼u’l-Müþtebih (nþr. M. Naîm elAraksûsî), Beyrut 1414/1993, I, 489; ayrýca bk.
neþredenin giriþi, I, 27; Ýbn Hacer el-Askalânî,
Nüzhetü’n-na¾ar fî tav²î¼i NuÅbeti’l-fiker (nþr.
Nûreddin Itr), Dýmaþk 1413/1992, s. 127-129;
Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nþr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Medine 1972, II, 329-335; Þemseddin esSehâvî, Fet¼u’l-mu³¢¦, Beyrut 1403/1983, III,
285-287, 290; Ali el-Karî, Þer¼u þer¼i NuÅbeti’lfiker (nþr. M. Nizâr Temîm – Heysem Nizâr Temîm),
Beyrut, ts. (Dârü’l-Erkam), s. 704-716; Keþfü’¾¾unûn, I, 375; Emîr es-San‘ânî, Tav²î¼u’l-efkâr
(nþr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1366, II,
493-496; Leknevî, æaferü’l-emânî (nþr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1416, s. 91-94; Tâhir elCezâirî, Tevcîhü’n-na¾ar (nþr. Abdülfettâh Ebû
Gudde), Beyrut 1416/1995, I, 460-465; Brockelmann, GAL, I, 401, 435; Suppl., I, 564; Hediyyetü’l-£ârifîn, I, 522; βâ¼u’l-meknûn, II, 486;
Kettânî, er-Risâletü’l-müste¹rafe, s. 119-120; Sezgin, GAS, I, 224; Elbânî, MaŹû¹ât, s. 251; Talât
Koçyiðit, Hadis Istýlahlarý, Ankara 1980, s. 343344; Nûreddin Itr, Menhecü’n-našd fî £ulûmi’l¼adî¦, Dýmaþk 1412/1992, s. 185-186.
ÿS. Kemal Sandýkçý – Ayhan Tekineþ
–
—
MÜÞTEHÂT
( ‫) א‬
Ergenlik çaðýna yaklaþmýþ
kýz çocuðu için kullanýlan bir terim
˜
(bk. MÜRÂHÝK).
–
™
—
MÜÞTEREK
( ‫) א‬
˜
Birden çok
anlamý olan kelime kategorisi,
bu tür kelime ve ifadelerin
þiir ve nesirde kullanýlmasý.
™
Sözlükte iþtirâk “ortak olmak”, müþterek “ortak olunan þey” demektir. Birden
çok anlamý bulunan kelimeye müþterek
denir. Bunun karþýtý olan müterâdifte ise
iki veya daha fazla kelimenin ayný mânaya
gelmesi söz konusudur. Müþterek lafzýn
bütün anlamlarýnýn gerçek anlam olmasý
gerekir. Bu sebeple mânasýndan biri hakikat, diðeri mecaz veya kinaye olan kelimeler müþterek olarak kabul edilmez. Ayn
(göz, göze / pýnar, güneþ, altýn ...), pâl (dayý, ben, bulut ...), hûb (günah, hüzün, kýz,
kýz kardeþ ...) kelimelerinin anlamlarý gerçek olduðundan bunlar müþterek lafýzlardýr. Buna karþýlýk, esed (arslan, cesur in171
Download